![]() |
http://www.nihathatipoglu.com/images...a/el-berr1.jpg
Berr : Kullarına şefkatli olan, iyilik yapan Cenab-ı Hak buyuruyor: "Gerçekten biz bundan önce O'na yalvarıyorduk. Çünkü iyilik eden, esirgeyen ancak O'dur." (1) Bu ismin kullar içinde kullanılabileceğini şu ayetde görüyoruz: "Anne babasına iyi davranan biriydi, zorba ve, isyankâr değildi." (2) Ber isminin çeşitli anlamları: Ber, kendisine isyan nedeniyle iyilik yapmaktan vazgeçmeyen ve iyiliği kesmeyendir. Kendisinden isteyenlere güzel bağışta bulunan, ibadet edenlere de bol sevap verendir. Kötülük yapana iyilik yapan, haksızlık edeni affeden, günah işliyeni bağışlayan, tevbe edenin tevbesini, özür beyan edenin özrünü kabul edendir. Ber, kullarına yumuşak davranan, onlara kolaylık dileyen, zorluk dilemeyen, onları bütün yaptıklarından sorguya çekmeyen, bir iyiliğe on misliyle karşılık veren, buna karşılık kötülüğü sadece bir misliyle cezalandıran. Ber İsmi Bilmenin Faydaları: Kulun, günah işlediği zaman Allah'ın onu gördüğü halde bu kusurunu örterek kendisine iyilik yaptığını bilmesini sağlar. Eğer allah dileseydı o kusurunu örtmez ve onu insanlara rasında rezil eder, böylece insanların ondan uzaklaşmasını sağlardı.Kul, Allah'ın bu iyiliğini görerek günah işlemeyi terk etmeli, bu iyiliği daima hatırlamalı, Allah'ın ihsan ve keremini müşahede etmelidir. Yaptığı hataları telafi ederek Allah'la birlikte olmalı, O'nun emir ve yasaklarının dışına çıkmamalıdır. Kul, bütün samimiyetiyle Allah'a yönelmeli, doğru yolda olan yöneticilerin sözlerini dinleyip onlara itaat etmeli, bütün müslümanlara öğütlerde bulunmalıdır. Yüce Allah'ın hoşnutluk ve iyiliğini her yolda kazanmak için; en sevdiğin ve en çok hoşlandığın şeyleri bağışlamalısın. Çünkü Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: "Sevdiğiniz şeylerden harcamadıkça "iyi" ye eremezsiniz" (3) Kaynaklar: 1) Tur, 28 2) Meryem, 14 3) Ali İmran, 92 4) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 |
http://www.nihathatipoglu.com/images...et-tevvab1.jpg
Tevvâb : Tövbeleri kabul eden Cenab-ı Hak buyuruyor. "Allah tevbeleri kabul eden ve merhameti bol olandır." (1) "Allah sizin tevbenizi kabul etmek ister." (3) "O, kullarının tevbesini kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir." (4) "O, günahı bağışlayan, tevbeyi kabul eden." (5) "Allah tevbeyi çok kabul eden, pek esirgeyendir." (6) "Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz." (7) Allah, tevbeleri kabul eden, merhamet edendir ve hem tevbeleri kabul eden ve merhametli olan O'dur. O, o kadar merhametli bir Allah'dır ki, kulunu bir kere terkedivermekle ilel'ebed terkedivermez. Kulu dönüp tevbe ettikçe, İblis gibi ısrar etmedikçe yine bakar, yine bakar, sonsuz olarak bakar, bir oldu, iki oldu, nihayet üç oldu, "yetişir artık" demez, sayısız olarak döner bakar, çünkü çok merhametli'dir. Tevbe, esasen asla dönmek demektir. Şu halde kula nisbet edildiği zaman geçici olan günah halini bırakıp, aslî olan düzgün haline dönmek demek olur. Allah'a nisbet edildiği zaman da geçici olan öfke nazarından, aslî olan rahmet nazarına dönmek mânâsını ifade eder. Bunun için tevbenin şer'î mânâsı, kulun günahını itiraf ve ondan pişmanlık duyup, bir daha yapmamağa azmetmesi, Allah'ın da bu tevbeyi kabul ile günahı mağfiret etmesi diye açıklanır. (2) Kulun tövbesi tekerrür ettikçe Tevvab olan Allah Teala'dan da kabulü tekerrür eder. Bilinmelidir ki, bilgisizlikle, kasten veya sehven işlenen hiçbir günaha tam bir kararlılıkla dönmemek, tevbenin temel esasını oluşturur. Bu yüzden her ne surette olursa olsun günahtan tevbe etmek farzdır. Şunu bil ki, her günahtan tevbe edilebiir Tevbe eden günahkar kul, sanki hiç günah işlememiş gibi olur. Tevbeler, ölüm anına kadar kabul edilmektedir. Bireysel olarak her insanın can çekişme anı gelmeden yapacağı tevbe kabul olunur. Genel olarak herkes için tevbe, Hz.Peygamber'in haber verdiği ve Kur'an'ın işaret ettiği alametler ortaya çıkmadıkça kabul olunur. Resulullah (s.a.v) buyuruyor. Allah, güneş henüz batıdan doğmadan önce tevbe edenin kimsenin tevbesini hkabul eder. (9) "Ey insanlar! Rabbinize tevbe edin. Allah kasem olsun ben Rabbim Tebârek ve Teâlâ hazretlerine günde yüz kere tevbe ederim. (10) Kaynaklar: 1) Bakara, 37 2) Elmalı Tefsiri, Bakara, 37 3) Nisa, 27 4) Şura, 25 5) Mümin, 3 6) Tevbe, 118 7) Nur, 31 8) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 9) Muslim, Zikr 43 10) Muslim, Zikr 42 |
http://www.nihathatipoglu.com/images...-muntekim1.jpg
Müntekim : İntikam alan Cenab-ı Hak buyuruyor: "Biz de âyetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil kalmaları sebebiyle kendilerinden intikam aldık ve onları denizde boğduk." (1) "Allah'ın ayetlerini tanımayanlara şüphesiz şiddetli bir azap var. Öyle ya, Allah'ın izzeti var, intikamı var. " (2) "Fakat biz büyük bir şiddetle yakalayacağımız gün, kesinlikle intikamımızı alırız." (3) "Allah daima galiptir, öç alandır." (4) "Onlardan, sırf, azîz ve hamîd olan Allah'a iman ettikleri için intikam aldılar." (5) Müntakım, isyan edenlerin belini büken, emir ve yasakları çiğneyenleri ve azgın tağutları türlü uyarılardan ve kendilerine süre tanıdıktan sonra şiddetli cezalarla cezalandırandır. O'nun intikamı, acilen cezalandırmaktan daha ağırdır. Çünkü acil ceza, kişinin daha fazla günah işlemesine mani olur. Bu da kendisinden şiddetli intikam alınmasını önler. Allah'ın intikamı, insanlarınkiden dört yönüyle farklıdır. Allah'ın intikamı, bütün yalanlayanları ve şirk koşanları kapsayan genişliktedir. Başkası bu kadar geniş intikam gücüne sahiptir. O'nun intikamı, kulun emir ve yasaklarına uymaması, kendisi ve Resulü'ne itaat etmemesi nedeniyledir. İntikam alma gücünün sürekli olması. İntikam hak eden hiçbir kul O'ndan kurtulamaz. O'nun intikam alması başkasının eziyet görmesine bağlı değildir. İntikam almak için başkalarının yardımına ihtiyacı yoktur. Bu İsmi Bilmenin Faydaları: Allah'ın intikamından korkmak ve O'na isyan etmekten kaçınmak. Kulun, düşmanlarından intikam alması caizdir. Haklı olarak intikam alması gerektiğinde kesinlikle Allah'ın beklediği sınırların dışına çıkmamalıdır. Eğer bunu Allah için ve İslam'ın gerektirdiği şekilde ilahi bir cezayı uygulamak için yapıyorsa, bu fiiline karşılık Allah'tan sevap da alır. Allah'ın azamet ve ululuğunu bilen O'nun intikamından çekinir. Her müslüman, allah'tan başka gerçek intikam sahibi olmadığını bilmelidir. Kaynaklar: 1) Araf, 136 2) Ali İmran, 4 3) Duhan, 16 4) Maide, 95 5) Buruc, 8 6) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 |
http://www.nihathatipoglu.com/images.../el-afuvv1.jpg
Afüvv : Affeden, bağışlayan Cenab-ı Hak buyuruyor: "Hakikaten Allah çok bağışlayıcı ve mağfiret edicidir." (1) "Doğrusu Allah günahların hepsini bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, merhametlidir." (2) "Bil ki Rabbin, affı bol olandır " (3) Afüv kelimesi, kur'an'da; toplam beş ayette geçip dört yerde buna yakın bir mana ifade eden "el-Gafur" ismiyle, bir yerde ise "el-Kadir" ismiyle birlikte kullanılmıştır. Afüv, kullarının hataları ve günahları nedeniyle oluşan izleri silen ve onları cezalandırmayandır. Kullar işeledikleri günahları terk edip tevbe ettiklerinde ve Allah'tan bağışlanma dilediklerinde, Allah onların bu günahlarını affeder ve hatta onları iyiliklere çevirir. Allah, bu dünyada tevbe eden günahkar kullarını affeder. Günahlarda ısrar edip tevbe etmeyen mümin kullarını da ahirette affeder. Bu İsmi Bilmenin Faydaları: Her müslüman Allah'ın mutlak affedici olduğunu ve şirk dışında bütün günahları affedebileceğini bilmeli ve böyle inanmalıdır. Yüce Allah şöyle buyuruyor : "Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını dilediği kimse için bağışlar. (4) Kul, kendide, insanların hatalarını bağışlamalı ve onlara kin beslememelidir. Bunu yapmakla, Allah'ın affedenler hakkındaki övgüsüne ve verdiği sevaba kavuşur. Yüce Allah şöyle buyuruyor : "Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür. Kim bağışlar ve barışı sağlarsa, onun mükâfatı Allah'a aittir." (5) Sana haksızlık eden ve sana kötülük yapam kimseleri affetmelisin. Bilmelisin ki, Allah affedenleri sever. Kaynaklar: 1) Hac, 60 2) Zümer, 53 3) Necm, 32 4) Nisa, 48 5) Şura, 40 6) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 |
http://www.nihathatipoglu.com/images...a/er-rauf1.jpg
Rauf : Çok şefkat ve merhamet gösteren, çok esirgeyen, kolaylık sağlayan Cenab-ı Hak buyuruyor: " O, onlara karşı çok şefkatli, pek merhametlidir." (1) "Eğer Allah'ın üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı, azabınızı çarçabuk verirdi. Gerçekten Allah Rauf'dur, Rahim'dir." (2) "Allah insanlara karşı şefkatli ve merhametlidir." (3) "Muhakkak Rabbiniz Rauf'dur, Rahimdir" (4) Rauf'un anlamı ilk anda "Rahim" kelimesinin anlamıyla aynı gibi görünüyorsa da, Kuran-ı Kerim'de geçtiği yerlerde Cenab-ı Hakk iki sıfatı da beraber zikrettiği durumlarda Rauf'u Rahim'den önce buyurmuştur. Raûf, kullarına kolaylık sağlayan demektir. Çünkü Yüce Allah kullarına kaldıramayacakları ibadetler ve yükler yüklememiştir. Yaşlılık, hastalık ve zayıflık gibi hallerde onları birçok ibadetlerdn muaf tutmuştur. Allah'ın yarattığı tüm canlılar kusursuz, üstün bir yaratılış ve kompleks bir yapı sayesinde yaşamlarını sürdürmektedir. Bu, O'nun merhametinin ve rahmetinin bir delilidir. Çünkü hiçbir canlı kendisi için en uygun, en elverişli şekilde yaşamak için güç sarfetmemiş, sadece Allah'ın üstün aklına teslim olmuştur. O, ihtiyaç duyabileceği herşeyi zaten kendisine vermiştir. Mesela bütün canlıların kendilerini savunmak için farklı yetenekleri vardır. Kimisi son derece korkutucu bir görünüme sahiptir, kimisi zehirli, kötü kokulu veya yakıcı gazlar püskürtür. Bazıları atik ve çabuktur; düşmanlarından hızla kaçarlar, böyle olmayanlar ise farklı bir savunma şekli olarak dayanıklı zırhlarla kaplıdır. Bir kısmı bedenlerini düşmanlarından saklayabilecek şekilde bir görüntüye sahiptir, diğer bir bölümü de ölü taklidi yaparak düşmanı kandırabilecek şekilde var edilmişlerdir. Şüphesiz canlılar bütün bu niteliklere tesadüfen ya da kendi istekleriyle ulaşmamışlardır. Her müslüman Allah'ın dışında mutlak şefkat sahibi kimse olmadığını bilmelidir.Allah'ın kullarına bol nimetler vermesi, onlar çeşitli tehlikelerden koruması- nefislerinin arzu ve isteklerinin peşinden koşmalarına mani olması, O'nun kullarına olan şefkat ve merhametindendir. Bazen bir musibet vererek onları tökezleterek doğru yola girmelerini sağlaması, O'nun şefkat ve merhametinin gereğidir. Bu bela ve musibetler dıştan böyle görünebilir; ancak gerçekte bunlar, kendileri için şefkat ve merhamettir. (6) Nefsinize Acıyınız: Allah'ın bu ismini bilen kimse, Allah'ın kendisine şefkat ve merhamet ettiği gibi o da, nefsine acımalı, ona gücünden fazla yük yüklememeli ve yapısını aşan şeylerden sorumlu tutmamalıdır. Nefse acımak demek, Allah'ın emirlerini yerine getirmek, yasaklarından ve tehlikelerinden onu korumak demektir. Nefsine acıyıp ona şefkat gösterdiğin gibi, başka insanlara da acımalı ve onlara da şefkat elini uzatmalısın. Böylece şefkatli bir kalbe sahip olur, her iki dünyada Allah'ın şefkat ve merhametinin seni kuşatmasını sağlamış olursun. (6) Kaynaklar: 1) Tevbe, 117 2) Nur, 20 3) Bakara, 143 4) Bakara, 207 5) Nahl, 7 6) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 |
http://www.nihathatipoglu.com/images...ikul-mulk1.jpg
Malikül Mülk : Mülkün ebedi sahibi Cenab-ı Hak buyuruyor: "De ki: Mülkün gerçek sahibi olan Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın." (1) "Mutlak hakim ve hak olan Allah, çok yücedir. O'ndan başka tanrı yoktur, O, yüce Arş'ın sahibidir." (2) "Oldukça kudretli, mülkünün sonu olmayanın yanında doğruluk makamındadırlar. " (3) Allah, mülkün gerçek sahibidir, ebedi sahibidir. Bütün her şey O'nun mülküdür. "Mülk de O'nun, hamd de O'nun." Allah, mülkün ebedi sahibi olduğuna göre O'na sığınmaktan başka çaremiz yoktur. Sadece O'na dua etmeli, yalnız O'ndan korkmalı, yalnız O'na umut bağlamalı, yalnız O'na boyun eğmelidir. Şu an bulunduğunuz yerden etrafınıza baktığınızda gördüğünüz herşeyin Sahibi vardır. Oturduğunuz koltuk, Sahibinin var ettiği atomlardan oluşmaktadır. Saksıda duran çiçek, Sahibinin ona sağladığı imkanlarla (güneş, su vs.) büyümektedir. Pencereden görünen deniz ve içindeki tüm canlılar Sahipleri dilediği için orada bulunmaktadır. Ve hatta kendi bedeniniz; o da sizden tamamen bağımsız olarak sizi var edenin kontrolündedir. Tüm uzuvlarınız, damarlarınız, sinir sisteminiz, hücrelerinizin her biri Sahibinizin ilminin ve üstün aklının eserleridir. Bu sayılanların hiçbiri sizin sahip olmayı düşünüp tasarladığınız, sonra da var ettiğiniz şeyler değildir. Siz dünyaya gözünüzü açtığınızda hem kendi bedeninizdeki kusursuz sistemle, hem de içinde bulunduğunuz dünyayla ve hatta tüm evrenle karşılaştınız. Ancak bundan önce bunların hiçbirine sahip değildiniz ve bundan sonra da kendi iradenizle bunlara sahip olmanız mümkün değildir. Elbette bu gerçek tüm insanlar için geçerlidir. O halde herşeyin mülkü onları Yaratana aittir; yani herşeyin yaratıcısı ve sahibi olan Allah'a. Bu açık gerçeğe rağmen insan körleşir ve O'nun varlığını gözardı ederek elindeki herşeyin kendisine ait olduğu zannına kapılır. Tüm acizliğine rağmen kendini üstün görme yanılgısı içinde olan insan büyüklenir ve inkara kalkışır. Fakat bu inkar yalnızca kendisine zarar verir. (4) Kaynaklar: 1) Ali İmran, 26 2) Müminun, 116 3) Kamer, 55 4) Allah'ın İsimleri, Harun Yahya, Vural Yayınları, 2000 |
http://www.nihathatipoglu.com/images...-velikram1.jpg
Zü'l - Celali Ve'l - İkram : Ululuk ve ikram sahibi Cenab--ı Hak buyuruyor. "Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacak." (1) "Büyüklük ve ikram sahibi Rabbinin adı yücelerden yücedir." (2) Resulullah buyuruyor: "Yâ Ze'l-celâli ve'l-ikram'ı sıkça tekrarlayın" Bütün azamet ve ikramlar Allah'a aittir. Bütün iyilik ve ikramlar O'ndan kaynaklanır. O'nun genelde insanlara, özelde dostlarına ikramının sınırı yoktur. İkram, nimet verenin değer verdiği, sevgi ve saygı gösterdiği kimselere nimet verdiğinde kullanılır. Örneğin; velilere verdiği keramet nimetlerini ifade etmek için "ekremehu" (ona ikramda bulundu) denilir. Allah, başkalarına ikram etmediği nimetleri kendilerine ikram ederek onları onurlandırmış, değer vermiş ve üstün makamlarla onları ödüllendirmiştir.Allah, kullarına bu dünyada ikramda bulunabileceği gibi onu, ahirete de erteleyebilir. Allah, nimetini hak edene de etmeyene de verir. Ancak ikramı, hak etmeyenden başkasına vermez. Ahirette nimetini hak etmeyenlere vermediği gibi. (3) Dünyada insanın hoşuna gidecek sayısız nimet vardır. Allah kullarının hoşnut olacağı çeşitli detaylarla dünyayı süslemiştir. Ancak elbette Allah'ın sonsuz kerem ve ihsanını asıl olarak göstereceği yer cennettir. Kuran'da tasvir edilen cennet, O'nun sonsuz ikramını gözler önüne sermektedir. Cennetin Kuran'da anlatılan en belirgin özelliklerinden biri 'nefislerin arzuladığı herşeyin' verilmiş olmasıdır. Cennetin altından ırmaklar akar, Yemişleri ve gölgelikleri süreklidir, Ne sıcak ne soğuk, tam kararında bir gölgelik vardır. Müminlere istek duyup-arzuladıkları meyvelerden ve etten bol bol verilecektir. Yüksek köşkler bina edilmiştir. Bu köşklerin altlarından ırmaklar akmaktadır. Özenle işlenmiş mücevher tahtlar üzerinde oturur ve etraflarını 'bakıp seyrederler. Yapılan ikram da son derece ihtişamlıdır. Kendileri için hizmet eden civanlar çevrelerinde gümüşten billur kaplar ve kupalar dolaştırırlar Müminlerin giyimleri de son derece göz alıcıdır. (4) Kaynaklar: 1) Rahman, 27 2) Rahman, 78 3) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 4) Allah'ın İsimleri, Harun Yahya, Vural Yayınları, 2000 |
http://www.nihathatipoglu.com/images...el-muksit1.jpg
Muksit : Adalet gösterici, adaletin gerçek sahibi, hükmünde adil Cenab-ı Hak buyuruyor: "Allah, hakimlerin hakimi değil midir?" (1) "O hakimlerin en iyisidir." (2) Allah, hakimlerin hakimi, hükümdarların hükümdarı değil mi? Hakimler, hükümdarlar isyan edenlere ceza; itaat edenlere, iş görenlere ecir ve ödül verir bir "din" demek olan ceza ve sorumluluk kanunlarını uygularlar da, onların hepsinin üzerinde hakim olan yüce Allah hükmünü yerine getirmez, ceza ve ödül vermez, dinini yürütmez olur mu? Elbette olmaz. Hiç kuşku yok ki insanı o en güzel biçim ile yaratan Allah, hakimlerin hakimidir. Onun dini her dinden üstün hak dindir. O dinini yürütecek, güzel ile çirkini, yalancıyı doğruyu ayıracak, iman edip samimiyet ve ihlasla güzel güzel ameller yapan müminlere mükafat verecek; kâfirleri, dinsizleri de aşağıların aşağısına yuvarlıyacaktır. O halde insan olan, dine yalan dememeli, cezayı inkâr etmemeli, insan kuvvetli olunca haklı olur, her yaptığı kalır, ceza görmez, ceza kanunu acizlere özgüdür sanmamalı; hakim, hükmünde kendi kuvvetine aldanıp da hak ve adaletten ayrılmamalı, o hakimler hakiminin hüküm ve kudretinden korkmalı, aşağıların aşağısına yuvarlanmaktan sakınmalı, onun dinine girmeli, ona iman edip Allah'ın kullarına karşı adalet ve âlemin düzelmesine hizmet ile o tükenmez ecir ve mükafata ermelidir. Yoksa insanı o en güzel biçimde yaratan Allah'ı, hakimlerin hakimi değildir zanneden kendine yazık etmiş olur. Bu durumda bu âyet kâfirlere tehdit, müminlere müjdedir. (4) Kaynaklar: 1) Tin, 8 2) Araf, 87 3) Ellmalı Tefsiri |
http://www.nihathatipoglu.com/images...a/el-cami1.jpg
Câmi : İstediğini istediği zaman istediği yerde toplayan Cenab-ı Hak buyuruyor: "Elbette sizi kıyamet günü toplayacaktır." (1) "Elbette Allah, münafıkları ve kâfirleri cehennemde bir araya getirecektir." (2) "Sûr'a da üfürülmüş, böylece onları bütünüyle bir araya getirmişizdir." (3) "Rabbimiz! Gelmesinde şüphe edilmeyen bir günde, insanları mutlaka toplayacak olan sensin." (4) "Mahşer vaktinde sizi toplayacağı gün, işte o zarar günüdür." (5) "Ve, onların kalplerini birleştirmiştir. Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların gönüllerini birleştiremezdin, fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştırdı. " (6) "Bu, ayırım günüdür. Sizi ve sizden öncekileri bir araya getirdik." (7) Câmi, Allah'ın zati ve fiili sıfatları arasında yer alır. Zati sıfat olarak Cami, Allah'ın bütün faziletleri ve güzel nitelikleri kendinde toplaması ve bunlara sahip olması anlamına gelir. Çünkü tüm bilgiler, varolmadan önce O'nun yanında bulunmaktadır. Böyleyken Allah'ın ilmi, kendi iradesi ve kudretiyle yarttığı varlıklarla ilgili bilgileri kuşatmaz mı? Fiili sıfat olarak Câmi ismi, Kur'an'da daha çok bu anlamda kullanılır. O gerçekten dağınık, benzer ve birbirine zıt olan şeyleri bir araya toplayandır. Parçaları bir araya getirip birleştiren, özel bir terkip oluşturan, böylece onlara özel bir yapı kazandıran, şanı yüce olan Allah'tır. Birbirini seven kalpleri bir araya getirenve kaynaşmalarını sağlayan O'dur.Ölümden sonra dağılıp yok olan beden parçalarını tekrar dirilişle bir araya getiren, ölümle birbirinden tamamen ayrılan ruh ve bedeni yeniden birleştiren O'dur.Kıyamet günü bütün insanları huzurunda toplayacak, zalim ile mazlumu bir araya getirecek O'dur. (8) Kaynaklar: 1) Nisa, 87 2) Nisa, 140 3) Kehf, 99 4) Al-i İmran, 9 5) Teğabün, 9 6) Enfal, 63 7) Mürselat, 38 8) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 |
http://www.nihathatipoglu.com/images.../el-ganiy1.jpg
Gani : Çok zengin, hiçbir şeye muhtaç olmayan Cenab-ı Hak buyuruyor: "Ey insanlar! Allah'a muhtaç olan sizsiniz. Zengin ve övülmeye lâyık olan ancak O'dur." (1) "O'nun ihtiyacı yoktur. Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur." (2) "Biliniz ki Allah zengindir." (3) "Eğer inkar ederseniz bilin ki Allah size muhtaç değildir." (4) "Şüphesiz Allah, âlemlerden hiçbirine kesinlikle muhtaç değildir. " (5) "Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Hakikaten Allah, yalnız O zengindir, övgüye değerdir." (6) " Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah alemlere muhtaç değildir." (7) Gerek zat ve sıfatlarında, gerek işlerinde hiçbir zaman, hiçbir surette, hiçbir şeye muhtaç olmayan, bunun yanında herşeyin kendisine muhtaç olduğu tek zengin O'dur. Allah'ın başkasının kendisine ibadet etmesine de ihtiyacı yoktur. O'na inanıp ibadet etmeleri, kendisine bir yararı olmadığı gibi, inanmamaları ve emirlerine itaat etmemelerinin de kendisine bir zararı yoktur. (8) Din ve ibadet Allah'ın ihtiyacı değil, insanların ihtiyacıdır. Hem yarattıkları içinde Allah'a ihtiyacı en çok olan fakirler sadece insanlardır. İnsan zayıf olarak yaratılmış olmakla, hangi mertebede olursa olsun hiçbir zaman Allah'a ihtiyaçtan kurtulamayacağı gibi, emaneti taşıyan insan ruhunun duyduğu ihtiyaç o kadar çoktur ki, onun yanında diğer yaratıklara fakir bile denmez. İnsanın bu ihtiyacını tatmin etmek için de Allah'tan başka mabud bulunmaz. Başkaları bir kıtmire bile malik değil Allah ise ganiydir. Hiçbir ihtiyacı olmayan ve her şeyden müstağni, tam mânâsı ile zengin, ganiy O, yalnız O'dur. O sizin ibadetinize muhtaç olmadığı gibi, bütün ihtiyaçlarınızı tatmin edebilecek güce de sahiptir. (9) Kaynaklar: 1) Fatır, 15 2) Yunus, 68 3) Bakara, 267 4) Zümer, 7 5) Ankebut, 6 6) Hac, 64 7) Al-i İmran, 97 8) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 9) Elmalı Tefsir, Fatır |
http://www.nihathatipoglu.com/images.../el-mugni1.jpg
Muğni : Dilediğini zengin eden Cenab-ı Hak buyuruyor: "Zengin eden de yoksul kılan da O'dur." (1) "Seni fakir bulup zengin etmedi mi?" (2) Allah, kendiliğinden zengindir. Mutlak zengin, hiçbir şeye ihtiyaç duymayan Allah'tır. O'nun dışındaki her şey, kendiliğinden O'na muhtaçtır. Kendini zengin sanan kul ne kadar zengin olursa olsun yine de, varlığı ve zatı ile kendisini yaratan Rabb'ine muhtaçtır. Allah, kuluna bol nimetler verir, ona merhamet ve ihsanını yağdırır, açık ve gizli cömertlikte bulunur. Miskin kul, geçici olarak nimetlere sahip olduğunu görünce, kendisinin de bu kocaman kainatta bir pay sahibi olduğunu zanneder. Kendisine muhtaç bir gözle değil zengin bir gözle bakar. Yoktan yaratıldığını, daha önce içinde bulunduğu muhtaçlık ve yoksulluk durumunu unutur.Kendi hakikatini, fakirliğini, muhtaçlığını, Rabb'iyle irtibatlı olma zorunluluğunu unutan, bu yüzden haddini aşıp isyan eden kimse kaybeder. İnsanlar arasında en zengin kimse, Allah'a en çok muhtaç olduğunun bilincinde olandır. Allah katında insanların en üstünü bu kimselerdir. Bil ki gerçek zenginlik ancak, Allah ile elde edilir. Zira O, kendi katında mutlak zengin olan ve asla başkasına muhtaç olmayandır. O'nun dışındakilerin temel özelliği muhtaçlıktır. Kaynaklar: 1) Necm, 48 2) Duha, 8 3) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 |
http://www.nihathatipoglu.com/images...a/el-mani1.jpg
Mani : Dilediğini engelleyen Cenab-ı Hak buyuruyor: "Allah'ın insanlara açacağı herhangi bir rahmeti tutup hapseden olamaz. O'nun tuttuğunu O'ndan sonra salıverecek de yoktur." (1) "De ki: 'Öyleyse bana bildirin, Allah bana bir zarar vermek isterse, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, O'nun verdiği zararı giderebilir mi?Yahut bana bir rahmet dilerse, O'nun rahmetini önleyebilir mi?' " (2) Resulullah buyuruyor: Ey Allahım! Senin verdiklerine mani olacak, mani olduklarını da verecek kimse yoktur. (3) Allah, inkarcıları kötülerken bu ismi kullanmış ve şöyle buyurmuştur:"Ve hayra da mâni olurlar." (4) Allah'ın Mâni olması, dünyada olabileceği gibi ahirette de olabilir. Allah bu dünyada kimi marifet ve ibadetlerinden men eer, zikrini onu termel azığıyapmazsa, bu kimse gerçek anlamıyla bütün hayırlardan mahrum edilmiş olur. En büyük musibet işte budur. Hem dünyada hem de ahirette ilahi ihsanlardan men edilenler, hiçbir zaman mesut olmazlar. Allah, nimet verme ve vermemeye kadir olandır. O'nun vermemesi cimriliğinden değil, bir hikmetinin gereğidir. Mani olan Allah, düşmanlarına karşı dostlarını koruyuphimaye eden ve onlara yardım edendir. Bu ismi bilmenin faydaları: Her müslüman, Allah'tan başka men eden ve engelleyen olmadığına inanmalıdır. Gerçek veren ve mani olanın Allah olduğunu bilen kimsenin, kalbini insanlarla meşgul etmemesi, onlara güvenip dayanmaması, kanaatkar ve hoşnut bir kalple Rabb'ine yönelmesi gerekir. İnsanlardan biri mani olduğunda, gerçek mani olanın Allah olduğuna inanmalı, aracıları bir kenara iterek onlarla meşgul olmamalıdır. Allah'ın bütün varlıklara üzerinde güç sahibi olduğunu, gölgenin gölgesi olduğu şey üzerinde bir etkisi olmadığı gibi insanların da gerçekte bir etkisi olmadığını bilmelidir. Bu yüzden gerçek fail olan Allah'ı düşünmeden mani olan insanları kötülememelidir. Allah, hayra mani olanı kötülediği için kötülemelidir. Kaynaklar: 1) Fatır, 2 2) Zümer, 38 3) Buhari, 744 4) Maun, 7 5) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 |
http://www.nihathatipoglu.com/images...a/ed-darr1.jpg
Darr : Dilediğine bela verici, zarar verici, O'nun takdiri olmadan kimseye zarar verilemeyen. Menfaatleri ve mazaaratları yaratan, ancak Allah'tır. Bütün olaylar sebeplerle meydana geliyorsa da, sebepler yok olanı var edemez. Onlar ancak insanların elinde birer tutamak ve Hak'tan bir isteme vesikası olmak üzere yaratılmıştır. İnsanın menfaat ve zararlarına hakim ve rakipsiz müessir ancak Allah'tır. O, insanlara, menfaat ve zararları ayırd edici kuvvet vermiştir. Allah'ın bir zarar vermeyi dilemesini hiç bir şey önleyemez. Allah her şeyi yaratan ve yarattığına bir etki koyandır. Her şeyin olumlu ve olumsuz etkisi O'nun yed-i kudretindedir. O'nun iradesi, dilemesi ve izni olmadan hiçbir şey etkisini gösteremez. Allah'a sadece Dâr ismiyle dua etmek caiz değildir. Bu nedenle her iki isimle (Darr, Nâfi) birlikte dua edilmelidir. Bu iki ismin birlikte zikredilmesi, Allah'ın dilediğine yarar sağlamaya dilediğine de zarar vermeye kadir olduğunu gösterir. Zira zarar verme veya yarar sağlama gücüne sahip olmayanın varlığı ve etkiside olmaz. (3) Bu ismi bilmenin faydaları: Her müslüman Allah'tan başka zarar veren biri olmadığına inanmalı, O'nun iradesi ve fiiliyle gerçekleştiğini bilmelidir.Dünya hayatı da ahiret hayatı da yarar ve zarar arasında taksim edilmiştir. Buna göre cennet saf yarar, cehennem de saf zarardır. Dünyada geçekleşen zarar, ahiret için bir yarara dönüşebilir. Bu durumda bu dünyadaki zarar, mecazi anlamdadır. Eğer dünyadaki zarar, ahiret için de bir zarar ise bu durumda zarar gerçek anlamdadır. Kaynaklar: 1) Nahl, 53 2) Enam, 17 3) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 4) Calligraphy, The Most Beautiful Names, Tosun Bayrak, Threshold Books, 1985 5) Islam City |
http://www.nihathatipoglu.com/images...a/en-nafi1.jpg
Nafi : İstediğine fayda sağlayan, O'nun takdiri olmadan kimseye yarar verilemeyen. Cenab-ı Hak buyuruyor: İnsanlar için fayda ve zarar güncel kavramlardır. Kendileri için çizilen hayat planında bir sınanma konusu olarak fayda ve zararın onların önlerine çıkarılması ise Allah tarafındandır. Faydayı da zararı da yaratan; birey ve toplum olarak insan için takdir eden O'dur. İnsanın faydayı ve zararı O'ndan başkasına atfetmeyi ya da sebeplere bağlaması ise büyük zülümdür ve onun Allah'ı layık olduğu gibi tanımadığı anlamına gelir. Resulullah (s.a.v) buyuruyor: Bil ki, kalem olacak şeyleri yazıp artık kurumuştur. Bundan böyle bütün varlıklar, Allah'ın sana takdir etmediği bir yarar sağlamak isteseler buna güçleri yetmez. (3) Allah'a sadece Dâr ismiyle dua etmek caiz değildir. Bu nedenle her iki isimle (Darr, Nâfi) birlikte dua edilmelidir. Bu iki ismin birlikte zikredilmesi, Allah'ın dilediğine yarar sağlamaya dilediğine de zarar vermeye kadir olduğunu gösterir. Zira zarar verme veya yarar sağlama gücüne sahip olmayanın varlığı ve etkiside olmaz. (4) Bu İsmi Bilmenin Faydaları: Her müslüman Allah'tan başka yarar sağlayan biri olmadığına inanmalı, yararın O'nun iradesi ve fiiliyle gerçekleştiğini bilmelidir. Allah'tan başka fail yoktur. Mümine yarar sağlayan her şey Allah'tandır. Kuldan gelen her yarar ve menfaat, Allah'ın o kişiyi yönlendirmesi ile gerçekleşmektedir. Allah'ın sana sağladığı yararlardan sen de başkalrını yararlandırmalı ve buna aracı olmalısın. Yaptığın iyilik ve başklarına sağladığın yararlarla, âhiret için kendine yarar sağlamış olursun. Böylece bu yararlar, yarın Allah katında senin şefaatçilerin olur. Müslüman, yalnız Allah dostlarına yarar sağlamalıdır. Müslüman her düşkün ve yoksula yarar sağlamaya çalışmalıdır. (4) Kaynaklar: 1) Nahl, 53 2) Enam, 17 3) Tirmizi 4) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 5) Calligraphy, The Most Beautiful Names, Tosun bayrak, Threshold Books, 1985 |
http://www.nihathatipoglu.com/images...na/en-nur1.jpg
Nur : Alemleri nurlandıran, aydınlatan Cenab-ı Hak buyuruyor: "Allah, göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu Kendi nuruna yöneltip-iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, herşeyi bilendir." (Nur, 35) Gerek duyguya ait ve gerekse akıl ve idrake ait her çeşit karanlıkların zıddı olan vicdan ve sezgide ortaya çıkan dış ve iç tecellî ve doğuşların hepsine de nur denilir. Allah, göklerin ve yerin nurudur. Bütün âlemi meydana koyan, kâinatı gösteren, hakikati bildiren, gözleri gönülleri şenlendiren O'dur. O olmasaydı, hiçbir şey bulunmaz, hiçbir hakikat sezilmez, hiçbir neşe duyulmazdı. Her şeyin ortaya çıkışı ve bilinmesi ancak O'nun açığa çıkarması ve bildirmesiyledir. Nur'un özelliği de ortaya çıkma, parlama ve bulunmadır. O halde açıkça ortaya çıkar ki, gerçekte mutlak nur, Allah Sübhânehû ve Teâlâ'dır. Ve O'ndan başkasına nur demek mecazdır. Her şey, göze açık ışık ile göründüğü gibi, yine batınî basirete de her şey Allah ile gözükür. Allah'ın nuru her şey ile beraber bulunur da fark edilmez. Ancak bunda diğerinden bir farklılık vardır: Görünen nurun güneşin batması ile kaybolup gizlendiği düşünülür. Fakat her şeyin kendisi ile ortaya çıktığı ilâhî nurun batması veya kaybolması düşünülemez ve değişmesi imkansız olduğundan eşya ile daima beraber kalır. Ayırmakla delil getirmek yolu, kesilmiş olur. Onun kaybolmasını düşünsen gökler ve yerler yıkılır, kendinden geçersin. Her şey, bazı zaman değil, her vakitte O'na hamd ile tesbih eylediklerinden ayrılık kalkmış, gizli yol kalmıştır. Zira marifette görünen yol, eşyayı zıddıyla tanımaktır. Bundan dolayı, hiç zıddı olmayan ve hiç değişmeyenin gizli kalması uzak görülmemelidir. Onun gizliliği, açıklığının şiddetindendir. Açıklığının şiddetinden dolayı yaratıklardan gizlenen ve nurunun parlaması sebebiyle onlara karşı perdelenen Allah'ın şanı ne yücedir! Allah nuru, nur üzerine nurdur. Sınırlanması ve bilinmesi mümkün olmayan bir nurdur. O halde onu niye herkes bulamıyor? İstenilene niye eremiyor? denilirse Allah, o nuruna veya o nuruyla dilediği kimseyi hidayet eder. Dolayısıyla herkes hak delili göremez, hak âyetlerini bilemez, hakkın isteğine eremez. Herkes peygamber veya velî veya mümin veya arif veya iyi bir kul olamaz. Ve onun için peygamberlik nurundan, Kur'ân nurundan, iman nurundan, ilim nurundan herkes faydalanamaz. . Kaynaklar: 1) Nur, 35 2) Elmalı Tefsiri, Nur |
http://www.nihathatipoglu.com/images...a/el-hadi1.jpg
Hadi : İstediğini hidayete erdiren Cenab-ı Hak buyuruyor: "Hidayet verici ve yardımcı olarak Rabbin yeter." (1) "Allah kimi doğru yola koymak isterse onun kalbini İslamiyet'e açar" (2) "O, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir." (3) "Artık Allah dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir." (4) "Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin; bilakis, Allah dilediğine hidayet verir ve hidayete girecek olanları en iyi O bilir." (5) Allah her kime hidayet diler, doğruca kendine erdirmek isterse İslâm için gönlünü açar. Hakkı kabul ve hak teklifleri yerine getirmekten canı sıkılmaz, zahmet ve ıstırap duymaz, tersine neşe ve sevinç duyar. Allah kimi de yolundan şaşırtmak ve saptırmak dilerse, göğsünü daraltır, sıkar, son derece tıkar bunaltır. Göğe tırmanmak kendisine nasıl yapılması mümkün olmayan bir yük ve zahmet ise, iman ve İslâm, hakkı kabul ve itaat etmek de ona o derece güç gelir. İslâm ve doğruluk deyince canı sıkılır, daralır, bunalır. "Of" der, dayanır, tıkanır, yan büker, yoldan çıkar, içinden çıkılmaz bataklara batar gider. O artık genişlemeyi, doğrulukta ve selamette değil, eğrilikte ve felakette arar. İşte Allah, iman etmeyenlerin üzerine pisliği, o son derece nefret ve tiksinmekle karşılanması lazım gelen küfür, azab ve ıstırabını böyle göğsün daralması ve kalb tıkanmasıyla yükler ve tahsis eder. Böyle yardımsız bırakmakladır ki, Allah onları küfür pisliğinin, küfür azabının istilası altında bırakır. (6) Allah'ın kendisini tanıma yollarını kullarına gösterip tanıtması, yaratıklarına hayatlarını devam ettirme yollarını öğretmesi ve onları buna yöneltmesi anlamına gelir. O, bu yönüyle insanlara kurtuluş yolunu; dünya ve ahiret mutluluğu yollarını gösterir.Allah, hayvanlara içgüdü vermiştir. Onlar içgüdüleriyle kendilerine yararlı olanı bulurlar.İnsanlara ise, akıl verilmiştir. İnsanlar, akıllarını kullanarak bilnçli seçim yapma imkanına sahiptirler ve bu sebeple de yükümlü tutulmuşlardır.Bununla birlikte yüce Allah, akıllarının yanısıra onlara peygamberler de göndermiştir. Hidayet iki türlüdür, Birincisi yol göstermek, davet etmek ve uyarmak anlamındadır. Bu anlamda hidayet, peygamberlerin temel görevlerinden biridir. İkinci anlamı ise, desteklemek, korumak ve başarılı kılmaktır. Bu tür hidayet yalnız Allah'a mahsustur. Hiçbir varlığın bu hidayet türünde bir etkisi yoktur. (7) Bu ismi bilmenin faydaları: Her müslüman, daima Allah'tan kendisine hidayet etmesini ve İslam üzere öldürmesini talep etmeli ve bunun için dua etmelidir. Zira Allah'ın, kul ile kalbi arasına girdiğini unutmamalıdır. Müslüman, peygamberlerin, alimlerin ve Allah dostlarının insanları hidayete çağırdıklarını, onlara doğru yolu gösterdiklerini, onların birer hidayet rehberi olduklarını bilmelidir.(7) Kaynaklar: 1) Furkan, 31 2) Enam, 125 3) Nahl, 93 4) İbrahim, 4 5) Kasas, 56 6) Elmalı Tefsiri, Enam, 125 7) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 |
http://www.nihathatipoglu.com/images...a/el-bedi1.jpg
Bedi : Örneksiz yaratan Cenab-ı Hak buyuruyor: "O, gökleri ve yeri yoktan yaratandır." (1) "Göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısıdır. Bir şeyi dilediğinde ona sadece "Ol!" der, o da hemen oluverir." (2) O, bütün göklerin ve yerin, benzersiz yaratıcısıdır. Bütün ulvî ve sûflî âlemden hiçbiri yokken, örnek olacak, aynîlik ifade edecek kanun, asıl, madde, şekil, nümune, örnek denecek hiçbir şey mevcut değilken, ilk önce bunları benzersiz meydana getiren ve yaratan, her türün ilk ferdini, ilk örneğini yaratıp yoktan vücuda getiren ve böyle icat etme âdeti ve zatına mahsus fiilî sıfatı olan ve bundan dolayı misali, eşi ve benzeri bulunmak ve tasavvur edilmek ihtimali olmayan ve onun varlığı ve icadı olmadan bir yokun vücuda gelmesi ve herhangi bir şeyin var olarak ayakta durması mümkün olmayan yüce yaratıcıdır. Zor bir işle karşılaşan birisi "Yâ Bedi" ismini "Yâ bedîü's-semâvati ve'l-arz" şeklinde okusa Allahü teala hazretleri onun o zor işini halleder. Kaynaklar: 1) Enam, 101 2) Bakara 117 3) Elmalı Tefsiri, Enam, 101 4) Miftahü'l Kulûb, Kalplerin Anahtarı, (Fethiye Evradı Bölümü) Mehmed Nuri Şemseddin Nakşıbendî, Bedir Yayınevi, 2001 |
http://www.nihathatipoglu.com/images...a/el-baki1.jpg
Baki : Varlığının sonu olmayan Cenab-ı Hak buyuruyor: "Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacak" (1) "O'ndan başka tanrı yoktur. O'nun zâtından başka her şey yok olacaktır. Hüküm O'nundur ve siz ancak O'na döndürüleceksiniz." (2) Hakk'ın dışındaki her şey fânidir. Yani aslında yok olmayı kabul etmektedir. Allah ona nazarı ve varlık elbisesini feyziyle giydirmeseydi, onun için varlık şerefi mümkün olmazdı. Bulunduğu hal üzere kalır, ortaya çıkmamış olurdu. Demek ki Hakk'ın ona nazarından sonra ancak varlık alemine geçmiş aslında Hakk'ın kendine nazarı ile kendisi için sabit olan yokluk üzere kalmamıştır. (3) O'nun zatından başka herşey, her mevcud aslında, yokluk demektir. Çünkü O'ndan başka her şeyin varlığı kendinden değil, Allah Teâlâ'ya dayandığından her an yok olmayı kabul edici ve yok olmaya hazır olmakla aslında yok demektir veya yok olacaktır. Ancak O zatında diri, ezelî ve ebedî, varlığı kendisiyle var olandır. (4) Hüküm O'nun, başkasının değil. O'ndan başka hüküm ve hükümet, kanun çıkarmaya ve kanun yapmaya kalkışanların hepsinin hükmü bozulur, ancak O'nunki bozulmaz ve hep O'na döndürüleceksiniz, hepiniz ölümünüzden sonra O'nun huzuruna götürülecek, mahkeme olunacak, ona göre cezanız, mükafatınız ne ise alacaksınız. İşte bütün kıssaların sonu işte bu "Ve hep O'na döndürüleceksiniz." hükmüdür. Kimin haddinedir ki bu hükme boyun eğmesin! (4) Bâki İsminin Anlamları(5) Alah'ın varlığı, hiçbir yönden yokluğu kabul etmez. O, varlığının başlangıcı ve sonu olmayan tek varlıktır. Allah, kendi bekası ile Bâki'dir; varlıklar ise ancak onun varlıklarını devam ettirmesi ile var olabilmektedir. Allah'ın baki olması demek, asla ölmeyen hayat sahibi ebedi varlık olması demektir. Bütün varlıklar yok olacak; sadece O'nun varlığı devam edecektir. Kainat içinde bulunan tüm varlıkların bir sonu vardır. Bir insan doğar, yaşar ve dünyada sürdürdüğü sınırlı ömür sonucunda ölür. Bu son, bütün insanlar için kaçınılmazdır. İnsanlar gibi bitkiler ve hayvanlar aleminin de yok oluşu kaçınılmazdır. Onlar da doğduktan bir süre sonra birer birer ölürler. Örneğin bir ağaç yeryüzünde yüzlerce sene yaşayabilir. Fakat en nihayetinde ölmeye mahkumdur. Canlı olan herşey hayatını tüketip toprağın altına girecek ve yok olacaktır. Aynı şekilde cansız varlıkların da bir sonu vardır. Zaman, tümü üzerinde yıpratıcı etkisini gösterir. Örneğin, binlerce yıl önce ihtişam içinde yaşamış kavimlerden bugün yalnızca yıkıntıların geriye kaldığını görürüz. İçinde yaşayan varlıkların bir sonu olduğu gibi kainatın da bir sonu vardır. Kainattaki tüm gökcisimleri, yıldızlar, güneşler bir gün enerjilerini tüketip yok olacaklardır. Veya Allah dilediği başka bir sebeple tüm kainatı yok edecek, kıyamet günü ile ilgili vaadini gerçekleştirecektir.Görüldüğü gibi herşey sonludur; kainat da, yaratılmış tüm varlıklar da. Allah ise yaratandır. Ve sonsuzluk yalnızca kendisine aittir. (6) Kaynaklar: 1) Rahman, 27 2) Kasas, 88 3) Elmalı Tefsiri, Rahman, 27 4) Elmalı Tefsiri, Kasas, 88) 5) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 6) Allah'ın İsimleri, Harun Yahya, Vural Yayınları, 2000 |
http://www.nihathatipoglu.com/images.../el-varis1.jpg
Varis : Bütün servetlerin gerçek sahibi Cenab-ı Hak buyuruyor: "Şüphesiz biz diriltir ve biz öldürürüz! Ve her şeye biz vâris oluruz." (1) "Bugün mülk kimindir? Bir ve Kahhâr olan Allah'ındır." (2) "Yeryüzüne ve onun üzerindekilere ancak biz vâris oluruz ve onlar ancak bize döndürülürler." (3) "Biz, refahından şımarmış nice memleketi helâk etmişizdir. İşte yerleri! Kendilerinden sonra oralarda pek az oturulabilmiştir. Onlara biz vâris olmuşuzdur" (4) Varis, başkasının gitmesi ve yok olasından sonra Bâki olan demektir. Bu özelliğe sahip olan tek varlık Yüce Rabb'imiz olan Allah'tır. Çünkü O, bu dünyada kendilerine verdiği sürenin dolmasıyla yok olan bütün varlıkların ardından baki kalacak tek varlıktır Bütün varlıların varlığı O'nun elinde ve yalnız O'na bağlıdır. O'nun varlığı ise hiçbir varlığa bağlı değildir. (5) Şunu bil ki, varlığı mümkün olan bütün varlıkların maliki ve sahibi Allah'tır. Fakat Allah kerem ve ihsan sahibi oluşu nedeniyle, bazı eşyayı geçici olarak kullarunın mülkiyetine vermiştir. İnsanlar ölümlü Allah ise Bâki'dir. Bu yüzden insanlar öldüklerinde sahip oldukları eşyalar, ilk sahibi olan Allah'a kalır. Allah'ın Vâris olmasından maksat işte budur. (5) Kaynaklar: 1) Hicr, 23 2) Mümin, 16 3) Meryem, 40 4) Kasas, 58 5) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 |
http://www.nihathatipoglu.com/images.../er-resid1.jpg
Reşid : Doğru yolu gösteren Cenab-ı Hak buyuruyor: "Rabbimiz! Bize tarafından bir rahmet ver ve işimizde bize doğruyu göster durumumuzdan bir kurtuluş yolu hazırla!" (1) "Allah kime hidayet ederse, işte o, hakka ulaşmıştır, kimi de hidayetten mahrum ederse artık onu doğruya yöneltecek bir dost bulamazsın." (2) "Şüphesiz ki Allah, iman edenleri, kesinlikle doğru yola iletir." (3) Bu İsmi Bilmenin Faydaları Her müslüman, bütün varlıkların mutlak yol göstericisinin ve doğruluk sahibinin Allah olduğunu bilmesi gerekir. İnsanları doğru yola ileten, varlıklarının ve hayatlarının düzene girmesini sağlayan yararları gösteren O'dur. Bu sadece insanlara has bir durum değildir. Bütün varlık ve canlıları kapsamaktadır. Gökte ve yerde varolan her şey, O'nun çizdiği doğru plan ve programa göre işlemektedir. Düzen, doğruluk ve rehberlik O'ndandır. İçinde eğrilik olmayan dosdoğru din işte budur. Böyle bir dine inanan her müslüman, Mevlâsının kendisine emrettiklerini yapmalı, yasakladıklarından kaçınmalıdır. Her müslüman, Allah'ın kullarına doğru yolu göstermeli ve onları, İslam'la bağdaşmayan, kendilerini Allah'a itaat ve ibadet etmekten alıkoyan, Allah'a ve Resulü'ne isyan etmelerine, emir ve yasaklarını çiğnemelerine neden olan bütün adet ve davranışları terk etmeye çağırmalıdır. Eğer müslüman bu özelliklerle kendisini donatır ve bunlara sahip olursa, Allah katında reşid olarak adlandırılır ve büyük sevaplar kazanır. (4) Bir kimsenin önemli ve mühim bir işi olursa onun hallini bilemezse akşam ve yatsı namazı arasında "Yâ Reşîd" ismini 1000 kere okursa o işinin görülmesi kendisne kolay ve onun içi aydınlık olur. Kaynaklar: 1) Kehf, 10 2) Kehf, 17 3) Hac, 54 4) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 5) Miftahü'l Kulûb, Kalplerin Anahtarı, (Fethiye Evradı Bölümü) Mehmed Nuri Şemseddin Nakşıbendî, Bedir Yayınevi, 2001 |
http://www.nihathatipoglu.com/images.../es-sabur1.jpg
Sabur : Çok sabırlı, sabreden, cezayı erteleyen Bu isim Kur'an-ı Kerim'de "es-sabur" kalıbıyla geçmiyorsa da, Allah'ın bu vasfını ifade eden 70'den fazla âyet vardır. Resulullah s.a.v. buyuruyor: "İşittiği bir ezaya Allah'tan daha fazla sabreden kimse yoktur. O'nun çocuğu olduğunu iddia ettikleri halde Allah, onlara sihhat ve afiyet vermekte, onları rızıklandırmaktadır. (1) Sabır, cezanın Allah'ın takdir ettiği ve süresini belirlediği bir zamana kadar ertelenmesidir. Cenab-ı Hak buyuruyor: Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları takdir edilen bir müddete kadar erteliyor. Ecelleri geldiği zaman onlar ne bir saat geri kalabilirler ne de öne geçebilirler. (Nahl, 61) (Ey Muhammed,) Sakın, Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak, Allah onları yalnızca korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne ertelemektedir. (İbrahim,42) Allah Teâlâ'nın isimlerinden biri Mübalağa siğalarından olan Sabûr, çok sabreden anlamında Allah'ın güzel isimlerinden biridir. Kur'an-ı Kerim'de hiç geçmeyen sabûr ismi celili sadece, Tirmizî'nin Ebu Hureyre'den rivayet ettiği "Esmâül hüsnâ: Allah'ın güzel isimleri" hadisinde (Tirmizi, Deavât, 83) doksan dokuz ismin en sonuncusu olarak geçer. Allah (c.c) sınamak için yarattığı insanları, yaptıkları kötülüklerden dolayı hemen cezalandırmaz. Af dileyip tevbe etmeleri veya kötülüğe devamlarına imkan vermek suretiyle cezaya daha müstehak olmaları için onlara mühlet verir, sabreder. Allah'ın sabretmesi, aczinden değil, bilakis kudretindendir. Çünkü hiç bir insanın, onun murakabesinden kurtulması mümkün değildir. Bu nedenle, kötülüklerin bu dünyada hemen cezalandırılmaması insanları yanıltmamalıdır. Allah'ın sabûr ismi ve sıfatına bakarak insanların da sabırlı olması gerekir. (2) Allah'ın sabır sıfatı, kulların sabrından farklıdır. Mesela,Allah tam kuvvet sahibidir. Dilediğin yapmaya kadirdir. Ancak kulları böyle değildir. Onların gücü ve kuvveti sınırlıdır. Bu yüzden her dilediklerini yapamazlar.Allah yaptığının sonucundan asla korkmaz. Kullar ise çoğ kez, yaptıklarının kötü sonuçlarından korkarlar. Allah cezalandırmada acele etmez, kullar ise hemen cezalandırmak isterler.Sabretmek nedeniyle Allah, hiçbir acı ve üzüntü duymaz, hiçbir yönde bir noksanlığı bulunmaz. ancak sabır kullara acı, üzüntü ve sıkıntı verir. (3) Kulun sabrı, Allah'ın kendisiyle beraber olmasına göredir. Allah o kulla beraber olunca,kul, başkalarının sabredemeyeceği şeylere sabretme imkanı bulur. Sabredenler, dünya ve ahiret mutluluğunu elde edip Allah ile beraber olma şerefine nail olmuşlardır. Cenab-ı Hak buyuruyor: Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir. (Bakara,153) Allah'în sabur isminin bu dünyada pek çok görüntülerini düşünenler rahatlıkla müşahede edebilirler. Bir müslüman ihlasla, inanrak ve yaşayarak "Ya Sabur" diye bu mübarek ismin zikrine devam ederse onun eserlerine nail olur. Her türlü felaketten, hastalılardan kurtulup, şifa bulur. Bu ismi bilmenin faydaları:(3) Bu ismi bilen her müslüman, karşılaştığı zorluklara sabredip sebat göstermeli, çevresine sabırlı olmayı tavsiye etmeli ve sabırda ileri gitmelidir. Müslüman, kendisine eziyet veren ve kötülük yapanlara sabretmrli ve ani tepki vermekten kaçınmalıdır. Bilmelidir ki, Yüce Allah sabredenleri sever ve O, daima sabredenlerle beraberdir. Her müslüman Allah'tan başkasına dönüp bakmamalı, yalnız O'ndan yardım dilemeli, sadece O'ndan korkmalı ve ümit ertmeli, bir zararın defi veya bir hayrın gelmesini yalnız O'ndan dilemelidir. Bilmelidir ki Allah, dilediğine zarar verir dilediğine de yarar sağlar. Yüce Allah, hoşnut olduğu fiilleri de sabredilecek zorlukları dayaratmıştır. Öfkesinden, rıza ve hoşnutluğundan sığınılan tek varlık O'dur. Bu yüzden Peygamber Efendiimiz (s.a.v) şöyle dua etmiştir: "Ey Allah'ım Senin öfke ve kızgınlığından rıza ve hoşnutluğuna sığınırım. Cezalandırmandan bağışlamana sığınırım. Senden yine sana sığınırım" Kaynaklar: 1) Buhari, 2) Şamil İslam Ansiklopedisi, Akif Köten 3) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004 |
It's nice that we Muslims know the meanings of the names of Allah Names of Allah make us more eager to worship and communicate with him : :: ::: Bilal Baştan Praise Allah reward you for your efforts |
All times are GMT +3. The time now is 23:54. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Siyaset Forum 2007-2025