![]() |
Okuduğumuz Kitaptan Cümleler
Kürtleri sevmeyen bir Türk varsa Türk değildir, Türkleri sevmeyen bir Kürt varsa ,Kürt değildir. ZİYA GÖKALP KÜRT SORUNUNU YENİDEN DÜŞÜNMEK MUSTAFA AKYOL |
Okuduğumuz Kitaptan Cümleler
Atatürk,bu topraklarda Cumhuriyet devrimini gerçekleştirip ulusal devletimizi kurarken ,''Ne mutlu Türküm diyene'' dedi.''Ne mutlu Türk olana'' demedi. Ama uygulama tam da böyle olmadı. Bir çok aşırılık yaşandı. Mesela kamuya açık yerlerde,çarşıda pazarda Kürtçe konuşulması yasaklandı. Kürt ve Kürt dili yok sayıldı.Doğan çocuklara Kürtçe isim verilmesi yasaklandı. Kürtçe yer isimleri değiştirildi. Bugünlere kadar geldi bu yasaklar. Demokrasinin kolunu kanadını kıran,huzurunu zora sokan ,hatta bazen barışı kundaklayan yasaklardı bunlar... Bu yasakları ,bu aşırı milliyetçi anlayışı bu yüzyılda hala savunmanın,bu toprakalrda barış ve huzura hizmet edeceğini sanmıyorum. HASAN CEMAL/KÜRTLER |
Okuduğumuz Kitaptan Cümleler
Can ü gönülden İslam Sultanı'na biat eyledik.Cihada gayret gösterdik ve İslam Padişahı'nın yollarını bekledik..Hepimizin arzusu şudur ki;bu muhlis ve size itaat eden bendelere yardım edesiniz. Kürt beylerinin Yavuz Sultan Selim'e gönderdikleri ve Osmanlıya katılma taleplerini içeren ''ariza''dan KÜRT SORUNUNU YENİDEN DÜŞÜNMEK/MUSTAFA AKYOL 'dan alıntı |
Okuduğumuz Kitaptan Cümleler
Günümüzdeki Batı kültürüne, bilimlerde pozitivizm ve insani ilişkilerde de bireycilik egemendir. O yüzden artık Batı kültürü hayata ve tarihe bir anlam ve amaç veremez.
Bu kültür Batı’yı merkez kabul eder. Kendisini tarihi atılımların tek merkezi ve değerlerin tek yaratıcısı olarak gören Batı, kendisininkinden başka gelişme modeli tasavvur edemez. Onun için kendisinin takip ettiği tarihi yörüngeyi izlememiş olan bütün halkları az gelişmişler olarak tanımlar. İslam ve İnsanlığın Geleceği, Roger GARAUDY |
iktidar, ancak eğilip onu almak cesaretini gösterenlere verilir. Bir tek şey söz konusuydu burada: Cesaret! ...
dostoyevski/suç ve ceza |
Bizim gerçek bir tarihimiz yok, sadece mitolojimiz var
İsrail'li siyonizm karşıtı Tom Segev Gideon Levy, Ha'aretz Book Review, |
"susmak evladır deyip sustuk...Sanırsın duymadık
Kustu bin murdar ağız şer'in btün ahkamına Ah!bir ses bari yükselseydi nefret namına!!!!" M.Akif (safahat) |
Nakşı Görüpte,Nakkaşa Nasıl Kayıtsız Kalayım? ... ( Yusuf ile Züleyha)
|
Alıntı:
ezel sırlarını ne sen bilebilirsin ne de ben bu muammayı ne sen cözebilirsin ne de ben perdenin gerisinde seni beni bir konuşturan var perde kalkarsa ne sen kalırsın ne de ben.. sadık yalsızucanların cam ve elmas kitabından.. |
bu karşılasmadan sonra, ben sanıyordum ki kader ağlarını örecek.
görüşmeler, sohbetler artacak. ben sanıyordum ki artık ilk domino taşına dokundu melek. ask. evlilik. kavga. gürültü. kahvaltılar. torunlar filan... abdullah harmancı-yerlere göklere |
"içimde, bütün şehirleri cıva gibi yer değiştiren bir atlas var. kimden ödünç kaldıysa; üstünde iz sürülmekten yıpranmış, kim yürüdüyse, silmiş bütün tabelaları."
ALİ AYÇİL- CEVİZ SANDIKLAR VE PARA KASALARI |
Alıntı:
|
Hayaldeki ile hayattakinin arası açıldıkça kelimelerin en kara renklisinin abonesi oluruz.
Fatma K. Barbarosoğlu |
Ahmet Deniz'in yazdığı "ölüm son değil" adlı kitaptan bir bölüm;
Dünyaya konup göçenler, uyanıp uyumak gibi bir döngü ile hayata katılıp ayrılırlar. Kimi taht beşiğine doğar, kimi toprak üstüne. Kimi tantanalı merasimlerle uğurlanır son yolculuğuna, kiminin sırtını verecek bir kabri bile olmaz. İşte böylesine derin adaletsizliklerle ayrılır bir hayat ötekinden. Bu durum, bir isyan hali yaratır insanlarda ki lanetlenen hep dünya ya da kader olur. Oysa insan, hayvan, bitki, hava, su, toprak gibi her suçsuzun vebali, insanın üstündedir. Hepsi de insanın zulmünden az ya da çok nasibini almıştır. Bu çerçevede, lanet iskemlesine insandan daha yakışan kim vardır ? |
"Çok değil, en fazla on beş sene içinde semtin çehresi büsbütün değişmişti. şimdi artık ana cadde boyunca ak pak, pürnizam porselen dişler gibi yan yana gülümseyen şık apartmanların, yüksek kırat mağazaların, muteber muayenehanelerin altlarında bir zamanlar ve aslında hâlâ yüzlerce mezar olduğunu ne hatırlayan vardı, ne de hatırlatan. Apartmanların çoğunun, tabanları halı kaplı, iç içe iki kapılı, daracık asansörleri vardı. Eğer bu asansörler sadece binaların zemini ile üst katları arasında gidip gelmekle yetinmeyip, daha, daha da aşağılara inebilselerdi, devasa büyüklükte bir pastadan kesilmiş dilimler gibi, tüm kesitleriyle içi seyredilebilirdi sürdürülen hayatın. En altta katman katman yer kabuğu, üstünde pürtük pürtük toprak, derken bir kat unufak edilmiş mezar, incecik bir çizgi asfalt, üst üste birkaç daire, bir kat kırmızı çatı ve hepsinin tepesinde, süsleme amacıyla sıvanmış, her tarafa yayılmış mavimtırak gökyüzü... Zaman zaman birilerinin, 'eskiden buralar hep mezarlıktı' dediği işitilirdi."
Elif Şafak-BitPalas |
"Denizin kıyısında durmuşuz. Ayaklarımızı suya salmışız. Sen diyorsun ki ' şu ilerideki elli beşinci dalgaya yüzelim birlikte. Bak o dalga ne kadar güzel! ' Ben de ' hangisi? ' diye soruyorum. Daha sorumu bitirmeden yer değiştirmiş oluyor senin işaret ettiğin dalga. Bak artık söylediğin yerde değil. Elli beşinci değil de otuzbeşinci olmuş şimdi. Giderek yaklaşıyor. Yani zaten o bu tarafa geliyor. Gelirken de elbet bir şeyler getiriyor yanında. Şimdi önünde iki seçenek var. Ya atlayacaksın denize, dalgaları filan unutup, sen de bir katre olacaksın onun içinde. Ya da kıyıda durup, bekleyeceksin. dalgaların kıyıya vurup, parçalanmasını seyreyleyeceksin. O zaman da onlar birer katre olacak gözlerinin önünde. Kki türlü yaşanır hayat eğer bir şeye benzeyecekse. Ya kendini yok edeceksin hayatın içinde, ya da hayatı yok edeceksin kendinde. "
Bitpalas |
"Çam da bizim, kozalak da Faik! Bugüne kadar kozalakları dağıtmak için vardık, bugünden sonra toplamak için varız!"
Teşkilat,Selman Kayabaşı |
"Kapalı bir sandığın içinde günışığına çıkmayı bekleyen, kıymeti bilinmemiş bir define değilim ben. hakkımda soracağın her sorunun cevabı üç aşağı beş yukarı sende saklı zaten. Beni keşfetmeye çalışmanı da, keşfettiğini sanmanı da istemem. Tanımak zorunda değiliz birbirimizi, daha bir arpa boyu tanıyamamışken kendimizi. Başkaları hakkında edinilen bilgiler ,çöplükten gelişigüzel çıkarılan yiyeceklere benzer. Tadına bakamayacak olduktan sonra, kokutmak zorunda değiliz beynimizde"
Elif Şafak |
Melekler, arınmış kimselerin canlarını alırken:-Selam size! Yaptıklarınızın karşılığı olarak girin cennete! derler.
Onlar, kendilerine meleklerin veya Rabbinin emrinin gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de böyle yapmıştı. Onlara Allah zulmetmedi. Onlar, kendi kendilerine zulmettiler. Ölüm son değil adlı kitaptan |
Öfkenizi kontrol altına alamazsanız,akıbetiniz meçhuldür.
Ben,öfkesini yenmek için mavzer kabzasını,bileğini dişleyenleri gördüm. Öfkeniz sizi kamçıladığı sırada yapacağınız yegane şey mümkün olduğu kadar onun darbelerine karşı koymaktır. İsmail Bilgin 57.Alay Galiçya, sayfa 13 |
Hayatı güç toplama yarışına çevirmeyenler.Ağır ve düşünceli yürüyenler.Yalnız Allah 'ın öünnde eğilenler.Bir gülü koklamasını bilenler..Ne mutlu onlara...Kemal SAYAR ( kendine iyi bak)
Büyülendim ama büyüyemedim Aklım ermedi aynalara ve suya Yüzümü gösterip kalbimi neden Sakladıklarını öğrenemedim Şaşkınım, cahilim ben bu dünyada Ahmet Telli- Çocuksun Sen kitabından Göğe bezgin bakanların hiç öğrenemediği Bir oyundur satranç İlhami .içek Kadınlar ya onları oldukları gibi kabul edemeyen bir erkek için değişmeye calısarak zehir ederler hayatı kendilerine ya da olduğu gibi kabul edemedikleri bir erkeği değiştirmek için... Haberci Çocuk Cinayetleri-Perihan Mağden Kafam cam kırıklarıyla dolu doktor. Bu nedenle beynimin her hareketinde düşüncelerim acıyor, anlıyor musun? Bütün hayatımca bu cam kırıklarını beyin zarımın üzerinde taşımak ve onları oynatmadan son derece hesaplı düşünmek zorundayım. " "Oğuz Atay -Tutunamayanlar" |
Hakk'ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. "Düzenim bozulur hayatım altı üstüne gelir" diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?
------- Ebe bilir ki sancı çekmeden doğum olmaz,ana rahminden bebeğe yol açılmaz.Senden yepyeni ve taptaze bir "sen" zuhur edebilmesi için zorluklara,sancılara hazır olman gerekir (Şems 'in kurallarından ) ------- “Hamuş” derdi Mevlana kendine. Yani Suskun. Düşündün mü hiç bir şairin, hem de nâmı dünyayı sarmış bir şairin, yani işi gücü, varlığı, kimliği ve hatta soluduğu hava bile kelimelerden müteşekkil olan ve elli binden fazla muhteşem dizeye imza atmış bir insanın, nasıl olup da kendine SUSKUN adını verdiğini..? Kâinatın da tıpkı bizimki gibi nazenin bir kalbi ve düzenli bir kalp atışı var. Seneler var ki nereye gidersem gideyim o sesi dinledim. Her bir insanı Yaradan’ın emaneti saklı bir cevher addedip, anlattıklarına kulak verdim. Dinlemeyi sevdim. Cümleleri, kelimeleri ve harfleri... Oysa bana bu kitabı yazdıran şey som sessizlik oldu. Mesnevi’yi şerh edenlerin çoğu bu ölümsüz eserin “b” harfiyle başladığına dikkat çeker. İlk kelimesi “Bişrev!”dir. Yani “Dinle!” Tesadüf mü dersin ismi “Suskun” olan bir şairin en kıymetli yapıtına “Dinle!” diye başlaması. Sahi, sessizlik dinlenebilir mi? Elif Şafak- Aşk..! (: |
Ömür dediğin üç gündür, Dün geldi geçti, yarın meçhuldur. O halde ömür dediğin Bir gündür, o da bugündür. Canan Tan - En son yürekler ölür |
Gittiği ikinci gezegende kendini beğenmiş bir adam yaşıyordu. Küçük prensi görür görmez:
“ Ah, işte bir hayranım! “ diye bağırdı. Çünkü bu adama göre diğer insanların hepsi onun hayranıydı. “ Günaydın,” dedi küçük prens, “ şapkanız ne kadar ilginç.” “ Bu şapka insanları selamlamak için “ diye yanıtladı kendini beğenmiş adam. “ İnsanlar beni alkışladıklarında şapkamı havaya kaldırırım. Ama ne yazık ki buraya hiç kimse uğramıyor.” Adamın söylediklerinden pek bir şey anlamayan küçük prens “ Gerçekten mi? “ dedi. Kendini beğenmiş adam ona “ Ellerini çırp “ dedi. Küçük prens ellerini çırpınca şapkasını büyük bir nezaketle havaya kaldırdı. Küçük prens içinden “ Burası kralın gezegeninden daha eğlenceli “ dedi ve ellerini tekrar çırptı. Kendini beğenmiş adam şapkasını havaya kaldırdı yine. Beş dakika boyunca aynı şeyi tekrarladılar. Ama küçük prens oyunun monotonluğundan sıkılmıştı. “ Peki şapkanızı eğmeniz için ne yapmam gerekiyor? “ diye sordu. Ama kendini beğenmiş adam onun bu sorusunu duymadı. Çünkü övgüden başka hiçbir şeyi işitmezdi. “ Bana gerçekten çok mu hayransın? “ diye sordu adam. “ Hayran olmak ne demek? “ “ Hayran olmak, bir kimsenin o gezegendeki en yakışıklı, en şık giyimli, en zengin ve en akıllı kişi olduğunu düşünmek demektir.” “ Ama bu gezegende sizden başka kimse yok ki! “ “ Lütfen bana bu iyiliği yap, yine de bana hayran olduğunu söyle.” “ Size hayranım, “ dedi küçük prens hafifçe omuzlarını silkerek, “ ama bu sizin için neden bu kadar önemli? “ Bunu söyledikten sonra da yoluna devam etti. İçinden “Şu büyükler gerçekten de çok tuhaflar “ diyordu. Küçük Prens'ten.. |
—Hiç fark etmedin mi?
—Neyi? —Kaputumu. —Çok kalın bir şeye benziyor —Evet. Bir erden para karşılığı satın aldım. —İyi üşümezsin artık. —Bak çavuşum bu kaputu sana vermek istiyorum. Aslında Senin için aldım. —Olmaz öyle şey! —Çavuşum! —Dedim ya olmaz öyle şey! —Peki, ben ölürsem, şehit olursam ya da dağ başında donarsam, bu kaputu sen giyeceksin tamam mı? Üzerimden alacak ve giyeceksin. —Haydi, git işine Ziver. —Çavuşum… —Haydi, kimin ölüp ölmeyeceği belli olmaz. —Diyelim ki ben öldüm. Bana söz ver. Bu kaputu giyecek birçok er var. Söz ver bana çavuşum. Haydi söz. —Peki söz. —Hah şöyle. —Sen delisin Ziver. —Elbette, yiğidim çünkü. Bizim orada atın iyisine doru, yiğidin iyisine de deli, derler. Sarıkamış beyaz hüzün/İsmail Bilgin |
''Evreni güzel, tam ve kusursuz bir halde düşle. Ve bir şeyden emin ol: Olan, onu senin düşlediğinden daha iyi düşlemiş...''
''Mavi Tüy... |
Kırık kalpleri götürürsün ardından..
Çocukken yarım bıraktığın ekmekler gibi koşarlar peşinden.. |
"İnsanın bir niyet ve düşünce ile anlam kazandığını düşündüm.
Demek ki insanlar niyetlerine göre iyi veya kötü, güzel veya çirkin olabiliyorlar, eşyaya bakış açılarıda buna göre oluşuyordu. Ruhlarını şeytana satanlar ile Rahman'a adayanlar da işte bu ince çizgi ile birbirlerinden ayrılıyorlardı. Birileri zamanı çoğaltıyor, diğerleri harcayıp tüketiyordu çünkü. Birileri iyi şeylerle hayata anlam katarken, diğerleri hayatın kötülüklerine tapıyordu." Babil'de Ölüm İstanbul'da Aşk / İskender Pala |
Kendini elmasla şereflenmiş, taşla aşağılanmış biliyorsan sen Allah'la beraber değilsin.
(Attar) |
"Kim ki konuşmaz, kabullenmiş demektir.."
(Grange-Şeytan Yemini) |
"....insanın tüm yaşamını doğduğu yerde geçirmesinin eşyanın gereği olduğunu söyleme sakın!Suya bak! Görmüyor musun nasıl da berrak ve güzel, ufuklara doğru koştuğunda; ve nasıl yapış yapış oluyor bir yerde durup kokuştuğunda!"
Amin MAALOUF-Yolların başlangıcı |
" Şehid babacığım, sarığını ödünç alıyorum..
verdiğin terbiye mucibince nâmahreme görünmemek için son çare olarak !.." Malazgirt'te Bir Cuma Sabahı /Yavuz Bahadıroğlu |
" Gurur başarının önüne çekilmiş bir demir duvarıdır,
tevazu ise başaruya merdiven; biz önümüze duvar çekmek yerine, merdivenlerden çıkmayı tercih edenlerdeniz.." Malazgirt'te Bir Cuma Sabahı /Yavuz Bahadıroğlu |
Din; sel felaketinin, yıldırım afetinin insanları zorladığı, muztar kalmaktan doğan bir sistem olmadığı gibi, beşerin iktisadi, içtimai durumlarını temin etmek için, ortaya atılmış bir sistem de değildir.
Yine o, Rönan'ların, Russo'ların dediği gibi, insanın tabiatından doğmuş olmaktan da fersah fersah uzaktır. O ilahi bir kanunlar mecmuası, ilahi bir vaz'dır ve insanların dünyevi ve uhrevi saadetini tekeffül etmektedir.. (Asrın Getirdiği Tereddütler- M. Fethullah Gülen) |
Çöllerde susuz gibi, anasız öksüz gibi, müebbed mahpus gibi vuslatı bekliyorum...
- Ebu Cendel - (Özgürlük Savaşçıları _ Kıyamoğlu Sancaktar ) |
:gül::gül::gül:
Alıntı:
|
... Allah'dan korkup çekinmeyen kuldan da utanmaz, çekinmez.
Ahmet Rıfat merrhum, Tasvir-i Ahlâk adlı eserinde, " Utanmıyorsan dilediğini yap " nebevi hadisinden söz eder. Allah'dan hayâ etmeyen kimden hayâ eder.!?... Abdullah Yıldız /Yusuf 'un 3 gömleği.. |
Bu akşam tek başıma uzun bir yol yürüdüm. Çoğunlukla başkaları ile yürürüm veya yatarım. Bu akşam tek oldu. Tanrım, keşke burada olsaydınız. Burada olmadığınızı söylersem aslında kendime deli demeliyim. O kadar kuvvetli bir şekilde hissediyorum ki burada olduğunu. Hayır hayali değil, istediğim anda size dokunabileceğim şekilde buradasınız, yanımdasınız..
** Mektuplarınızın benim üstümdeki etkisini hiç küçümsemeyin milena!. bu mektupta da küçük tedirginlikler çok değil aslında. ama mutluluk veren bir acının gerçeği gibi bir şey. zaten senden gelipte dayanamayacağım be olabilir?.. Her zaman olmasa da arada sırada ‘sen’ de bana olmaz mı?. *** Üstelik benden mektup alamayınca üzülecek kadar da iyi bir insansınız.. Milena'ya Mektuplar- Kafka Allahım böyle diyen bir adam gerçek olabilir mi:) |
Şimdi, kulübesinin önünde, çardağın altındaki koltuğunda asma kabağı gibi sallanarak geçmişini seyreden yaşlı bir adamım. Her şeye uzaktan bakıyorum. Bir asma kabağının baktığı kadar uzaktan.
İçim boş. Bence her insan iki kişidir. Birincisi önden gidip yolu açar. Ama belki de kapatır; emin değilim. Öteki bazen irkilerek, korkuyla; bazen de umut ederek onun peşine takılır. Önümdeki beni buraya getirdi; ya da arkamdaki adımlarımı izledi ve işte sonunda buluştuk. Geçip gitmiş zaman böyle bir şeydir; ayak izleri birbirine karışır. Köpek yaşlanır, susar. Adını seslendiğinizde başını bile kaldırmaz. Artık önümde biri yok; kimsenin peşinden gitmiyorum. Biz, iki kişi, yıllarca birbirimize bakmaktan, birbirimizi anlamaya çalışmaktan yorulduk. İşte ilk yalanımı söylüyorum; iyi bir hikâyenin kahramanı başına buyruk olmalı, kalemi tutanın biçtiği role asla sadık kalmamalıdır ! Aslında en başa gidip her şeyi yeniden yaşamayı ve gerçekten başına buyruk olmayı dilerdim ama yazmakla yetinmek zorundayım. Yaşadıklarımı bir kez de böyle yaratmamın ne sakıncası olabilir ki ? Biz ikimiz; ben ve beni izleyen ya da ben ve benim izlediğim adam; anlamsızlığın keşfinden geliyoruz. Gemimiz bir yıkıntı halinde karaya vurdu. Bütün mürettebat öldü; tanığımız yok. Kıç tarafında hâlâ sallanan şey, bir bayrak değil; tayfalardan birinin donu. Hüsnü Arkan-Uyku |
...kaybedecek hicbir seyin kalmadiginda, hayatin
karsisinda ellerin cebinde durursun... kimse icin ruhunun onunu iliklemez, hicbir sey icin yuzunu naylon bir gulumseme ile agritmazsin... kimse icin derbeder kalbinin sacaklari gibi sarkan gomlegini icine sokmaz, onay mercilerinin hicbirini iplemezsin.. . mutlu musundur? hayir... ama eyvallahsiz olmanin da bir karsiligi vardir; icinde buruk, ofkeli, kesintisiz bir ahmak islatan yagmurla gezersin... hic durmadan şirinlik yapmak sana daha zor geliyorsa eyvallahsiz olmayi secersin. bu kaybeden olmak, tutunamamak degildir; bu, oyunu daha basindan birakip gitmektir... kazanmayi bile reddetmektir. .. kaybedenler oyunu hic degilse bir kez oynamistir; ama eyvallahsizlar oyuna hic dahil olmamistir... ... Ece Temelkuran. Mükemeldi. |
All times are GMT +3. The time now is 06:24. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Siyaset Forum 2007-2025