![]() |
Kaynak türkiyegazetesi.com ahmet şimşirgil
Abdülhamid Han’ın yanındakiler! *İngilizlerin tesiriyle ve Ehl-i sünnetten ayrılarak mezhepsizleşen*Afgani, Abduh*ve*Reşit Rıza İslam dünyasının parçalanmasında ve*Abdülhamid Han’ın tahttan indirilmesinde büyük rol oynadılar Abdülhamid Han ın yanında ve destekçisi âlim ve velilerde bulunuyordu. Bunlar halkı halifeye bağlıyorlardı. Seyyid Fehim Arvasi, Seyyid Muhammed Ebü’l Hüda Şeyh Ebu’ş Şamat Efendi, ve*Yusuf Nebhani*hazretleri halifeyi destekliyordu. âlim ve veliler tanınmadı bu Türkiye’nin eğitim sistemi ile alakalıdır. Abdülhamid Han ı saltanattan uzaklaştıran mason İngilizler ve yardakçıları Afgani, Abduh, *gibi reformist sahte din adamları ve çömezleri halife abdulhamitten sonra osmanlıya hakim olmuşlardır.Türkiye, Mısır, Suriye, gibi Müslüman ülkelerde İngilizlerin tesiri ile afgani yandaşları parlatılmış gündemde tutulmuştur. *Ehl-i sünnet içinde ve Türk halkı arasında sahte reformist dinciler revaç bulmamış ise de, özel yetiştirilmiş ilahiyatçılar vasıtasıyla uzun yıllar içerisinde hedeflerine ulaşmışlardır. gerçek İslam âlimleri ise terk edilmiştir.Diyanet İslam Ansiklopedisi’nde*Abduh, Afgani*ye ayrılan sayfalar ile*Seyyid Arvasi, Hüda Sayyadi, Şeyh Şamat, Yusuf Nebhani*mukayeseli olarak değerlendirilirse ne dediğimiz anlaşılır. Yusuf nehbani halife abdulhamitin yanında yer almış mason ve mezhepsiz şarlatanlarla mücadele etmiş kıymetli din âlimlerindendir*Yusuf Nebhani 1849 da Filistin Nablus Hayfa şehri İczim köyünde doğdu. Benî Nebhan kabilesindendir Nebhânî nisbesiyle anıldı. İlk öğrenimini babasının yanında yaptı. *Yusuf nehbani On yedi yaşında Kahire’ye gitti. 1866-1872 de Kahire’deki meşhur*Câmiü’l-Ezher Üniversitesi’nde yüksek din ilimlerini tahsil etti. 1874 de kadı tayin edildi.Şam’da kadılık yaparken 1888’de kurulan*Beyrut Yüksek Hukuk Mahkemesi Başkanı*oldu. Beyrut Valisi Yusuf Nebhani hazretlerinin vazifeden alınmasını padişaha teklif etti Abdülhamid Han, Yusuf Nebhani hazretlerini Beyrut’a vazifelendirdi Padişah Efendimizi rüyasında gördü. Efendimiz, Abdülhamid Han’a: Beyrut’ta bizi en çok seven Yusuf Nebhani idi. Bizim âşığımızın Beyrut’taki, asli vazifesinde kalması uygundur”*buyurdu.güzel rüyaya sevinçle uyanan Abdülhamid Han sadakalar dağıttı. postaya verilmemiş olan kararnâmeyi iptal etti. *Yusuf Nebhani hazretleri Meşrutiyet’in ilânı ve Sultan hamid’le olan münasebeti dolayısıyla görevinden uzaklaştırıldı 1909 da. Medine’ye göç ederek talebe yetiştirdi 1916’da Şerif Hüseyin hareketinin başlamasıyla Medine’den köyüne döndü. 1932 de ramazan ayında Beyrut’ta vefat etti.Yusuf Nebhani kadılık yaptı çok kıymetli eserler yazdı. Musul, Haleb, Diyarbakır, İstanbul gibi beldeleri gezdi. sohbetlerde bulundu. Seyyid Fehim Arvasi hazretleri*hacca giderken elini öpmüş, duasını almıştı. Yusuf Nebhânî’nin yaşadığı dönem, İslam âleminin en zor, deviriydi en Müslümanlar inanç değiştirmeye davet ediliyordu. Yusuf Nebhânî, ihanet ve gaflet manzarasını görmüş ve kalemiyle muazzam bir mücadele vermiştir |
Kaynak türkiyegazetesi.com ahmet şimşirgil
*Yusuf Nebhani ilim ve fazilette yüksek bir zâttı Osmanlıların İslamiyet’e yaptıkları hizmetleri takdir etmekteydi. İngiliz, Yahudi ve masonların, mezhepsiz reformistlerin hilafeti kemirmeye çalıştıkları bir zamanda Osmanlı Devleti’nin yılmaz bekçisi olmuştu. Bütün gücüyle Ehl-i sünnet için mücadele etti.Osmanlıya acımasız bir kin ve garaz içerisinde bulunan, abduh Abdülhamid Han’a*“yaşayan en habis herif”*diyordu Abduh’un; kopyası Reşid Rıza’nın hâllerinide unutmamak gerekir Hayrettin Karaman’ın* İslam’da Birlik”*kitabında örnek gösterdiği*Afgani, Abduh*ve*Reşit Rıza, İngiliz emellerine çalışırken, Nebhani ise, istikamet Peygamber Efendimize duyduğu aşkı ve bağlılığı; ilmi,*ameli ve Sultan hamid Han’ın hizmetlerini takdir ederek yanında sapasağlam duruşuyla gerçek bir İslam âlimiydi. *Nebhani, onlarca eseriyle bu mezhepsizlere yıldırımlar yağdırdı. mezhepsiz ve reformcular kendisini sevmediler. Onu ve eserlerini hafif ve kıymetsiz gösterdiler.kıymetli bir âlimin ve eserlerinin memleketimizde tanınmıyor olması, Müslümanlar açısından kayıptır. İlahiyat fakültelerimizde mezhepsiz ve reformcu âlimler hakkında yüksek lisans ve doktora tezleri yaptırılırken bu büyük âlimin tanıtılmasının yapılmaması düşündürücüdür. ilahiyat fakültelerine yıllardır ne tür âlimlerin hâkim olduklarının işaretidir. *Nebhani’nin, Afgani ve çömezleri hakkında şu tespiti, yapar Onlar ictihad iddiasındadırlar. Yeryüzünde fesatla dolaşırlar; kendilerine ‘ fesat çıkarmayın’ dendiğinde bizler ancak ıslah ediciyiz derler. Haberiniz olsun ki, bozguncudurlar lâkin farkında değillerdir Afgani Müslümanlar arasında fesada çıkartmak istemiştir. Nehbani onun için şöyle der İsmi “Cemaleddin”dir yaptığı işler kötüdür Diyorlar ki; en büyük ıslahatçıdır onun sayesinde din kolaylaşmıştır. Onun sayesinde Azgınlık mezhepsizlik bir tufan olmuştur Cahillikleriyle Hz Muhammed’in dinini kısalttılar dinî hüküm bırakmadılar fesatlarıyla ıslahat yaptıklarını zannettiler sapıklıklarını dine hamlettiler Tıpkı bir sarayın fareleri gibiydiler ictihad iddia eden Afgani ve Abduhlar, İlim havuzunun dibinde kalmış, arkı bulandırmış çamurdur Hazreti Muhammed’in dinini sonuçsuz kılmak için ictihad ettiler dine yardım ettiklerini zannetseler de ne emir var, ne de yasak” diyen İbahiyye fırkasına katıldılar. |
Kaynak türkiyegazetesi.com ahmet şimşirgil
Pişmişin hâlini anlayamaz ham Kısa kesmek gerek sözü vesselam *Son zamanlarda din adına ahkam kesen bazıları gündem oluşturdular. Bu durum İslam’a düşman kişilerin arayıp da bulamadıkları bir husustur. bunlar mesele doğru mu yanlış mı diye ayırt etmezler. saldırmayı marifet sayarlar Kadınlar Günü”*yaklaşırken köşe yazarları ve sözde aydınlar girişimde bulundular. Nurettin Yıldız’ın asansör konuşmalarını ele alarak Müslümanlara saldırdılar Cumhurbaşkanımız güncelleme”*kelimesini kullandığında, zevatçılara fırsat çıktı. Dinime dahleden bari Müselman olsa”, sözünün gereği Ehl-i sünnet kitlelerle Sayın Cumhurbaşkanımızın arasını açmak üzere manşetler attılar zil takıp oynadılar. *Cumhurbaşkanımız sözünün tashihini en net bir biçimde ertesi gün yaptı.din âlimlerinin ve ilahiyat hocalarının cevap vermesi gerektiğini ve yeni FETÖ’lere fırsat verilmemesi hususunu, belirtti. Mehmet Görmez* TRT1’e çıkarak açıklamalarda bulundu. Mehmet Görmez FETÖ*projesi olan*Kutlu Doğum Haftası’nı kaldırmamak uğruna, Diyanetten ayrıldı. TRT ile ortaklaşa düzenlenen Kur’ân-ı kerim yarışmasını eleştirmiş, Cumhurbaşkanımız kendisini tenkit etmişti.Cumhurbaşkanımızın*yeni FETÖ’lere yol açılmamalı tedbir alınmalı*diyerek dikkat çektiği odak isim N.Yıldız’a,*Görmez Diyanet’in başında iken Yıldız’ı, hangi görevlerde bulundurmuş ve vaizlik yaptırmıştır, *Yıldız’ı savunanlar da şunlara cevap aramalılar:*N. Yıldız bugüne kadar Ehl-i sünnete uygun düşmeyen hangi ifadesinden ve Umuma hitap eden hangi yanlışından vazgeçmiştir?..*Kapalı kapılar ardındaki özürler umumu bağlamaz. Yıldız’ın tenkit ettiğim şu sözlerine dikkat kesilelim:*Hilafet makamını hak etmediği hâlde işgal eden Osmanlı’nın, yeteneksiz padişahlarının zevk-i sefasını ibadet diye bana sunuyorsun…”*derken Osmanlıları tahkir etmektedir. “Keşke Fatih yedi dil öğreneceği yerde, tefsir kitabını baştan sona okusaydı ve tasavvuf yönü ilerlemiş olsaydı...”derken*Sultan Mehmed’in tefsir hocalarını hiç duymamış demek ki. *Abdülhamid piyano çalmaktan Aziz Mahmud Hüdai’nin yanına gitmeye fırsat bulamadı”*sözüyle cehaletinin boyutunu ortaya koymakta Abdülhamid Han’ın Aziz Mahmud Hüdai’den üç asır sonra yaşadığının farkında bile olmadığı bellidir. Kanuni 100 kere şeyhülislama sorduysa 300 kere de tembih etmiş. Ölmeden fetva kâğıtlarının kabre konmasını istemiş ama o kâğıtlar seni kurtaramaz!”*derken neden kurtaramaz? Ne yapmış da kurtaramaz? günahını söyleyebilir mi? N. Yıldız bu sözleri Muhteşem Yüzyıl dizisinin tesirinde kalarak mı söylemektedir Kanuni için*“Viyanaya gideceğine bir kere hac etmiş olsaydın”*demektedir. Cihadın ne olduğunu bilmemekte Abdülhamid Han’ı dinlememekle itham ettiği Aziz Mahmud Hüdai hazretlerinin*“Padişahlara hac gerekmez”*sözünü bilseydi keşke |
Kaynak türkiyegazetesi.com ahmet şimşirgil
*Yıldız’ın ithamları sadece Osmanlılarla sınırlı kalmamıştır. internet videolarında şu sözleri Müslümanları rencide etmektedir:* Resulullah kâmil değildi, mürşid nasıl kâmil olur?” Âdem (aleyhisselam) çocuklarını yetiştirmeyi beceremedi.”Hazreti) Ebubekir bir hurma fidanı için ağzını bozmuştur, Mal sevgisi ve şehvet tehlikesinden Ebubekir’in garantisi yoktur”. Hazreti Ebubekir bizim hayatımıza ulaşamaz. Gelsin internet çağında bir Ebubekir Sıddık olsun göreyim onu…”Mevlit kutlayanları Hıristiyanlara benzeten Yıldız, vefat edenin ruhuna Kur’ân okunmaz diyebilmektedir.efendimizden şefaat isteyenleri*“Şefaat Ya Resulullah’mış! Bırakın bu edebiyatları!”*diyerek aşağılamaktadır. *N. Yıldız İbni Teymiye’nin tesirindedir onu İmamı Azam gibi, İmam Malik e şartları benzetmektedir Ehl-i sünnet büyüklerini “İbni Teymiye’ye düşmanlık eden âlimleri hepsi mide bağıyla bağlıydı, İbni Teymiye onların düzenine çomak soktu”*diyerek kötülemektedir. Ehl-i sünnet âlimlerinin övdüğü Osmanlıların kuruluşunu müjdeleyen*Muhyiddin-i Arabi*ve*Sadreddin Konevi*hazretleri için,*“Muhyiddin-i Arâbi ve Sadreddin Konevi Batı’nın mikroplarını Müslümanlara taşımıştır, yeni bir din ihdas etmişlerdir”*diyerek tekfire varan beyanlarda bulunmaktadır.Sadreddin Konevi hz Mevlana’nın zamanında Konya’da yaşayan en büyük âlimlerden olup,*Şeyh-i Kebir*diye anılmaktadır. *Sadrettin konevi Muhyiddin-i Arabi hazretlerinin üvey oğludur Ekberiyye Tarikatı’nın mümessilidir Muhyiddin-i Arabi gibi büyük bir velinin üvey oğlu olmak, onun terbiyesi ile yetişmek, her şeyhe nasip olacak bir mazhariyet değildir. Sadreddin Konevi onun eserlerini şerh etti. Tasavvufta ve şer’i ilimIerde ok ileri gitti. hadis ilminde en yükseğe ulaştı. Dergâhına emirler beyler katıldı vezirler sultanlar ondan feyiz aldı. Bu büyük âlimi karalamak ve kötülemek kimin haddinedir? Nurettin Yıldız’ı savunmak isteyenler elli defa düşünmelidir. videolarını büyük tepkiler üzerine kaldırtmış olsa bile sözünden döndüğüne dair tek bir videosu yoktur. İslam’a saldırmak isteyen mihraklar onun hep kullanacaktır. *Peki Yıldız’ın ifadelerinden fazlasını söyleyen*İslamoğlu’na karşı*Görmez, Bardakoğlu*ve*İlahiyatçılar*neden sessizdirler fikirlerin yanında mıdırlar Cumhurbaşkanımızın milletimizin temiz inanç ve itikadını bozmak isteyen mihraklara karşı dikkatli olmaları gerektiği uyarısını almadılar mı? * |
Kaynak ahmethaldunterzioğlu.com
AKINCI OCAĞI NASIL SÖNDÜ? Padişah III. Mehmet zamanında Serdar Koca Sinan Paşa Bükreş'e girmişti maneviyatı yıkılan Eflak'ı terk etmek istemekteydi. Koca Sinan Paşa Bükreş'te yaptırdığı ahşap kaleyi yıktırararak. Buranın askerini yanına aldı.Orduda düzen ve intizam. Yoktu karmaşa içinde... Yerköyü'nde üç gün mola verildi. Eflak'ın Akıncıları Yerköyü'ne geldiler. ganimet, ve esirlerle Yerköy köprüsünü geçmek istediklerinde Serdar Paşa büyük bir hata yapıp onları durdurdu. Akıncıların ganimet ve esirlerden hazine hakkı için beşte birini istedi Köprüde karmaşa hakimdi. hesap yapıp mal ve esir ayırmak imkansızdı Akıncıların ardından Eflak voyvodası Mihail, kalabalık bir ordu ile geliyordu. akıncılar karşıya geçmeli ve önlem almalıydılar. Düşmanın yaklaştığı haberi ile buyruğunu kaldıran Sinan Paşa geç kalmıştı buyruğunda. asker geçemedi toplar ve mühmmat köprüde kaldı. Eflak Voyvodası Mihail 27 Ekim 1595'de Yerköyü ne ulaştı.Akıncılar düşmana açık av olarak öylece yakalanmışlardı.Umutsuzca savaştılar Büyük bir facia ve Akıl almaz bir kıyım...yaşandı Düşmanı vermeyen Akıncılardan öç aldılar. Kuşatılıp ezildiler, kırıldılar, katledilip Şehit oldu Akıncılar.Koskoca Akıncı Ocağı tükendi, söndü. savaşamadan öldü civanlar.Ocak yanmadı bir daha Yerköyü düşmanın eline geçti Akıncıları İmha eden Mihail Yerköyünü topa tuttu ve bu Yerköyü'nde Türkler tamamen kılıçtan geçirildi. Olan Akıncı ocağına oldu! |
Kaynak ahmetşimşirgil.com II. Mahmud Han
II. Mahmud Han I. Abdülhamid ile Yedinci Kadınefendi Nakşıdîl’in oğlu olarak 20 Temmuz 1785’te Topkapı Sarayı’nda doğdu. Doğumu Top atışları eşliğinde üç gün şenliklerle kutlandı Nakşıdîl Sultan Kafkasyalı Gürcü bir cariyedir. asıl adı Rusudan’dır. I. Abdülhamid Han’ın kızkardeşi Esma Sultan vasıtasıyla Harem’e intisap etmiş bir bey kızıdır Şehzade Mahmud’un şahsiyet ve zihniyeti, amcazadesi III. Se*lim Han’ın on sekiz yıllık saltanatında şekillenmiştir. Şehzade Mahmud çok iyi bir eğitim gördü. Başlalardan dersler aldı. hat dersleri aldı, icazetli bir hattat oldu. eliyle yazdığı bir levha, babası I. Abdülhamid’in türbesinde asılıdır. Arapça ve Farsçaya vakıftı. Sultan Mahmud uzuna yakın boylu, yuvarlak yüzlü, siyah gözlü, uzun kirpikli, siyah sakallı, dalgalı saçlı ve düzgün endamlı idi. Az uyurdu. Sağlam cüsseliydi elleri zarif ve küçüktü. neşeli ve mizaha meyilliydi düzgün diksiyo-nuyla, iyi bir hatipti. Onun en dikkat çeken özelliği, uzun kirpikleri iri siyah gözleriyle küçük ve zarif elleriydi BÜYÜK DEVLET ADAMI Mahmud Han dirayetli, azimli çalışkan soğukkanlıydı. Şahsî kızgınlıklarını affeder devlete işlenen suçları asla bağışlamazdı. Hafızası, kuvvetliydi. Devlet işlerini takip eder yazışmalarda anlaşılır bir dil kul*lanırdı Askerî konulara aşırı ilgiliydi şehzadeliğinde topçulukla ilgilendi Çanakkale Kilidü’l-bahr Kalesi’ni gezmiştir Küpeli ve Baba Haydar adlı büyük toplarla yakından ilgilenmiştir Sultan mahmut , topçuların teknik hatalarını düzeltmiş isabetli atışlar yapılmasını sağlamıştır |
Kaynak ahmetşimşirgil.com Abdülmecid Han
*Abdülmecid Han, 25 Nisan 1823’te doğdu. Annesi, II. Mahmud’un İkinci Kadınefendisi Bezmiâlem Valide Sultandır. Annesinin Çerkez veya Gürcü asıllı bir cariyedir Tek çocuğu Abdülmecid’i doğurunca kadınefendilik, Sultan Abdülmecid’in padişahlığında da valide sultan unvanını taşımıştır.Abdülmecid’in dünyaya geldiği gün Sultan Mahmud, Ahmed Cev*det Paşa, dokuz aylık Şehzade Ahmed’in öldüğü günlerde, “Devlete bir sermaye-i hayat geldi. O gün bir şehzade do*ğup Abdülmecid adı verildi” demektedir. Hızır İlyas Ağa Tâcın ve tahtın lâyığı şehzade-i civan-baht, Abdülmecid Efendimiz doğdu” diyerek doğumu müjdelemiştir.Çocukluğunda çiçek hastalığına yakalanan şehzadeyi, tıp he*kimleri tedavi edemeyince, halk hekimi Gelincikli Meryem Kadın kurtarmıştı. hastalıktan dolayı yüzünde çiçek-bozuğu kalmıştır. Zayıf, bezgin bakışlı, hasta görünüşlü, ama cana yakın, halim selim ve yumuşak başlı bir padişahtı. *Çocukluğunda iyi bir eğitim aldı. Doğu ve Batı kültür*lerini öğrendi eğitimine önem verildi. hat Fransızca ögrenmiş sıkı bir terbiye görmüş, mükemmel bir Müslümandı. her şeyi zamanından önce okur, zarif konuşur, mükemmel ata binerdi. kötülük etmezdi. Çocuklarının tahsiline dikkat cömertliği, israf de-recesindeydi. Sultan Abdülmecid, zarif, hassas, ma*lumatlı, nazik, fakat kararsız bir padişahtı dindar bir padişahtı. Her gün mutlaka Kur’an-ı Kerim okur, ibadetlerini aksatmazdı.Nakşibendî*idi. Tekkelere büyük hür*met gösterirdi. Hattat başı Nuri Efendi’nin dizinde, kelime-i tevhid getirerek can vermişti. Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî Hazretleri’nin halifelerini çok sever, sarayda sohbetini dinlerdi. Vefatından sonra Yanyalı İsmet Efendi Tekkesinin her Cuma hatm-i hâcegân yapmalarını vasiyet etmişti. *Abdülmecid Han zamanında, hürmetsizce basılan Mushaf-ı Şerifler gizlice İran’dan Osmanlı ülkesine sokulmuş. Padişah sıkı takibe almış,25 Kasım 1852’de “Ecnebilerin tab ettirdikleri Mushafların yasaklanması” emrini vermiştir Babası Mahmud Han’ın sert mizacının aksine, sakin, ve sabırlıydı. Saltanatı boyunca “idam fermanı” yazdırtmayan ilk padişahtır. Mahmud Han’ın karşısında başarısız kaldığı Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’yı diplomasi ile ayağına kadar getirtmesi, bir evlat gibi sıcak ve alçakgönüllü davranarak devlete bağlaması ince siyasetine örnektir. Yurt gezilerinde halkın yaşamını inceleyen Abdülmecid Han, haksız vergilerin kaldırılması, salgın ve hastalıkla ve cehalete karşı alınacak önlemler için fermanlar yazmıştır.*Sultan abdülmecit Rüşvet ve yolsuzluktan nefret ederdi. “Bu tiksindirici hal devam ettikçe nasıl çalışılırsa çalışılsın, hiçbir düzen devamlı olamaz” derdi. Onun tanımıyla rüşvet “örtülü hırsızlıktı.” sadrazamdan bürokratlara kadar tüm görev*lilere, Kur’an-ı Kerim’e el bastırarak rüşvet almayacaklarına dair yemin ettirmişti. Padişah israf ve yolsuz*lukları önlemekte zorlanıyordu. kızı Fatma Sultan’la Mustafa Reşid Paşa’nın oğlu Ali Galip Paşa nın düğün harcamaları için Baltalimanı’ndaki sahilhanesini Hazine-i Hassa’ya satmasına çok üzülmüştü. hazineye alınan sahilhane, yeni evlilere tekrar verilmişti bu yolsuzluktu. çevresinde dönenleri öğ*rendikçe bunalan Sultan Abdülmecid, dönemin siyaset ve idare anlayışını kendi karakteriyle bağdaştıramadı Kaynak ahmetşimşirgil.com Abdülmecid Han *Sultan Abdülmecid Halkın vaziyetini tetkik için seyahatler Her fırsatta kışlaları, ambarları ve tersaneyi teftiş ederdi. Askerî ve rüştîye ve medreselerdeki icazet merasimlerinde bulundu öğretmen ve öğrencileri teşvik etti diplomatlarla olan münasebetlerinde, padişahlardan farklı bir yol izledi 1853 senesine kadar yabancı sefirler, padişah ile siyasî konular görüşemezlerdi. Kırım Harbinden önce yabancı sefirleri kabul etti. Osmanlı hükümdarları, krallık hanedanlarına iade-i ziyarette bulunmazlardı. Sultan Abdülmecid, geleneği bozarak Prens Napolyon’un ziyaretini, Fransız Elçiliğine giderek iade etmiştir ve. ziyaretten memnun olan Prens, Padişah’ı Fransa’ya davet etmiştir*Sultan Abdülmecid devrine kadar padişahlar nişan vermişler, kendileri almamışlardı. Abdülmecid Han, Fransa İmparatoru’nun gönderdiği Legion nişanını kabul etmiştir Sultan Abdülmecid Han sadrazamlık makamını yeniden kurdu. Yirmi seneden fazla süren, padişahlığında yirmi iki defa sadrazam değiştirdi. idarî değişiklikler yaptı. Sadrazamların, Serdar-ı Ekrem unvanıyla sefere çıkmalarına son verdi. Seraskerliğin derecesi, sadrazam ve şeyhülislâmın se*viyesine getirildi.İstanbul ve eyaletlerin asayişi için 1845 de Zaptiye Müşirliği kuruldu. meclis ve nezaret sayısı arttırıldı. Divan-ı Hümayun önemini kaybetti. taşra teşkilatı, Avrupadaki mülkî idare örnek alınarak değiştirildi. valiliklerin yanında mahallî meclisler kuruldu meclislerde Müslüman olmayanlar da temsil edildi *Sultan Abdülmecit Adlî teşkilatta değişiklikler yaptı cemaat ve konsolosluk mahkemelerinin yanında Nizamiye Mahkemeleri kuruldu. 1840’ta ceza, 1850’te ticaret ve 1857’de arazi kanunları çıkarıldı. 1857 senesinde Belediye Teşkilatı kuruldu.Eğitime büyük önem veren Padişah sadrazam ve vükelaya hitaben şöyle konuştu:* halkımın refah ve saadeti için düşün menizi emrediyorum. cahilliğin kaldırılması için, ulûm, fünûn ve sanayi öğretim mek*teplerinin kurulmasını ön planda sayıyorum.”Padişahın istekleriyle, Meclis bir kanun hazırladı. ilköğretim mecburi, ilk ve orta öğretim parasız oldu. 1845’te harp okulları üçe ayrıldı, ve Harb Akademisi açıldı.İlk ve ortaöğretim için 1847’de Öğretmen yetiştirmek üzere Darülmuallim, eğitime başladı ve okulun müdürlüğüne Ahmed Cevdet Paşa getirildi. *Sultan Abdülmecit Devlette ziraati geliştirmek için 1847’de ilk defa Ziraat Mektebi ile Orman Mektebi açıldı. 1850’de Meclis-i Maarif-i Umumiye tarafından Encümen-i Daniş akademi, Türk dili üzerine çalışacak, halkın eğitimi için tercüme edecekti. Bu akademi tarafından Ahmed Cevdet Paşa’ya bir Türk tarihi yazma vazifesi verildi. 1860 da telgraf hatlarında çalışacak eleman yetiştirmek üzere Telgraf Mektebi kuruldu.Abdülmecid Han devrinde maliyede yenilikler yapıldı. İltizam usûlü kaldırıldı, vergilerin toplanması için eyalet ve sancaklara muhassıl memurları gönderildi. iltizam usûlünün, kaldırılması karışıklıklara ve devlet gelirlerinin düşmesine sebep oldu. Maliye Nazırı Saib Paşa zamanında, ilk defa, “kâime” adı verilen kâğıt paralar basıldı 1844 de ilk bütçe yapıldı. *Sultan Abdülmecid devrinde birçok imar faaliyetleri de yapıldı. 1844 te bugün Galata Köprüsü olarak bilinen Mecidiye Köprüsü, onun zamanında yapıldı 1848’de Küçük Mecidiye Camii ve Büyük Mecidiye Camii, 1859’da Maçka ile Nişantaşı arasındaki Teşvikiye Camii yapıldı. 1851’de Şirket-i Hayriye denilen Boğaziçi vapurları işletildi 1860’da İzmir-Turgutlu arasında demiryolu yapıldı.*9 Eylül 1655 te Sultan Abdülmecit zamanında Kırım Harbi sırasında ilk telgraf hattı, İstanbul-Varna-Kırım hattı olarak döşendi .hat denizaltından gidiyordu. Kırım’dan İstanbul’a gönderilen ilk haber, Sivastopol’ün zaptı haberi idi. Osmanlı Devleti’nde telgraf hatları hızla geliştirilerek 1870 senesine kadar yaklaşık 36.000 kilometrelik bir hat döşendi. Dünya devletleri arasında beşinci sıraya ulaşıldı.*Beykoz Küçüksu ve Dol-mabahçe Sarayı Abdülmecid Han’ın saltanatında yapıldı. İstanbul’un çeşmeleri yaptırılıp eski eserler tamir ettirildi. |
Kaynak ahmetşimşirgil.com Abdülmecid Han
*Sultan Abdülmecid’in annesi Bezmiâlem Valide Sultan da Yenibahçe’de Gureba Hastahanesi’ni, Dolmabahçe’de Va*lide Camii’ni, Bakırcılarda Büyük Sultani Lisesi’ni inşa ettimiş ve çok sayıda mescit ve çeşme yaptırmıştır. Osmanlı padişahları Türk hat sanatının gelişmesinde büyük rolleri vardır Hattatları himaye etmişlerdir Sultan Abdül-mecid, Osmanlı hattat padişahlarındandır Abdülmecid Han, sülûs nesih ve rikayı iyi derecede yazardı. Çok güzel celî hatları vardır.*İcazetini saray imamı ve Ayasofya hattatı Ka*zasker Mustafa İzzet Efendi’den almıştır.*“Vemâ tevfıkî illâ billâh aleyhi tevekkelti ve ileyhi ünîb” Hamden limen ketebe’l-levha bi’l-kalem …” Topkapı Sarayı’nda teşhir edilen ve sultanın cüzü onun hat sanatındaki kabiliyetinin örneğidir.*Topkapı Sarayı’nda on sekiz, Türk İslâm Eserleri Müzesi’nde sekiz, diğer yerlerde yirmi olmak üzere toplam elli beş eseri tesbit edilebilmiştir. Kahire ve Şam gibi eski Osmanlı merkezlerinde de eserleri bulunur Seyyidinâ Hüseyin Camii’nde asılı levhada, “Şüphesiz Allah dostlarına korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir de” mealindeki Yunus Suresi 62. ayeti yazılıdır.*Aynı mescidde “Evlâd ü riyâlim içinde bana en sevimlisi Hasan ile Hüseyin’dir” anlamındaki*“Ehabbü ehli beytî ileyye el-Hasenü ve’l-Huseyn”*şek*lindeki hadis-i şerif hattı ile Ey Peygamber De ki, ben sizden dostluk ve yakınlıktan başka bir şey istemiyorum” mealindeki Şûra Suresi hat yazıları Abdülmecid Hanındır Sultan Abdülmecit hattatları himaye etmiştir. Abdülfettah efendiyi Süleymaniye Camii’nin celî sülüslerini yazmakla görevlendirmiş ve kendisine Vezneciler’de büyük bir konak hediye etmiştir. Abdullah Zühdi Efendi’yi Medine’de Ravza-i Mutahhara yazılarını yazmakla görevlendirmiş Ravza’nın duvar ve kubbelerindeki celî sülûs ayet, hadis ve kasideleri yazmıştır. onun cellerin toplamı 2000 metreyi bulmuştur. Bu dünya üzerinde, bir camide kuşak biçiminde bulunan en uzun mesafeli yazıyı ifade etmektedir. Kaynak ahmetşimşirgil.com Abdülaziz Han *Abdülaziz Han, 8 Şubat 1830 da II. Mahmud Han*ile*Pertevniyal Valide Sultanın evladı olarak dünyaya geldi. Doğumunda İstanbul’da bir hafta donanma şenlikleri yapılırken Yedikule’den toplar atıldı.gürbüz ve gösterişli bir bünyeye sahipti din fen ilimlerini Arapça, Farsça dinî bilgiler dedeleri gibi ata binmeyi, kılıç kullanmayı, güreş tutmayı, cirit at*mayı, en iyi şekilde öğrendi.Şehzadeliğinde serbest bir hayat sürmüş, tam bir muhafazakâr olarak yetişmişti.*Köşkünde at yetiştiriyor, güreş tutuyor, zekâsı, takvası ve gürbüzlüğüyle halkın sevgisini kazanmıştı. Atları, arabaları, hatta vapuru vardı.*Sultan Abdülmecid, Şehzade Abdülazizi takip ediyordu Buna rağmen Veliaht Abdülaziz, at üstünde şehirde dolaşmaya, halkla temas etmeye, Boğaz ve Marmara sa*hillerindeki gezintilerine tahta çıkıncaya kadar devam etmiştir. Sultan Abdülmecid, son Cuma selamlığında, yakalandığı verem hastalığından kendisini bitkin hissedince Veliaht Abdülaziz Efendi’ye Birader, benden hayır yok! Ben bayramlaşmaya nazırlara veda için çıktım. her şey sana kalacak. İnşallah başarılı olursun. Evlatlarımı sana emanet ettim. Onlara darlık çektirme!” diyerek nasihatte bulunmuştur Veliaht Abdülaziz Efendi, ağla*maya başlamış, ağabeyi Abdülmecid Han kardeşine duyduğu şüphelerden pişman olarak şu itirafta bulunmuştu:*“Vükelâ bana ihanet ettiler. Seninle kardeşliğimi bildirmediler!”*Bu sözler, bir anlamda Veliaht’tan özür dilemekti *vefat eden Abdülmecid Han’ın yerinde artık Abdülaziz Han vardı. On beş yılın sonunda trajik bir biçimde şehit edildi Sultan Abdülaziz devrini inceleyenler şöyle yazmaktadırlar:Sultan Abdülaziz Han, devlet için çok çalıştı. Devlet adamı yetiştirmeye uğraştı. Kışlalara gitti, askeri teftiş etti. Harbiye ile Bahriyede incelemeler yaptı. resmî yazıları dikkatle incelerdi. Devletin selametini düşünüp, tebeasının sevgisi için çalıştı. Devlet işlerini dikkatle dinlerdi.Sultan Abdülaziz Dürrünev, Gevherî, Edadil, Hayrandil, Nesrin, Mîr-i Şâh, adlı Kadınlarla evlenmiştir. yedisi kız, altısı erkek, on üç çocuğu dünyaya gelmiştir.Abdülaziz Han yakışıklı, tatlı ve güzel konuşan, anlayışlı zeki ve üstün ah*laklı biriydi *Sultan Abdüllaziz Hayatında sigara dahi içmemişti. Sigara içen ve işret edenlerden son derece nefret ederdi. kendi hizmetlerini sigara içmeyen hizmetkârlara yaptırırdı. Osmanlılığın şanından olan pehlivan beslemek, güreştirmek, atıcılık ve ava gitmek gibi işler yaptı. Büyük bir hayvanat bahçesi kurdu. Osmanlılığın şanına layık bir kahramândı ibret nümunesiydi. her hareketi devletin büyüklük ve vakarı içindi. Ona dost ve düşman herkes gıpta ederdi.güzel konuşur. en münasip cevabı verirdi. cevaplarından millî bir haz duyulurdu vakurdu, Askerlikten çok iyi anlardı Hakkıyla mareşal ve büyük amiral üniformalarını giyer, ordusunun, içinde bulunmaktan zevk duyardı. *En büyük Prusya kumandanlarından Prens Karl Sultan Abdüllaziz için bir “Padişahınızın hem askerî bilgisi hem de askerî değerlendirmesi çok kudretli,” demişti. Prusya Alman devletinin en güçlüsü idi. paşalarımız, Fransız ordusunun dünyanın en kudretli ordusu olduğunu söylerlerken. Sultan Aziz, şöyle dedi, “Fransa ve Prusya orduları arasında fark var. Fransa-Prusya harbinde Prusya’nın kazanacağına şüphem yoktur.” Padişah’ın ülkesinin ideal*lerini yüksek tutan, büyük bir devlet adamıydı Sultan Aziz, son devir tarihinin, en büyük şahsiyetidir. sanat ve kültür hususiyetleri itibarıyla kudretli, bir sanayie sahip, Avrupa, Asya ve Afrika ülkelerine yayılan büyük ve kuvvetli Türkiye idealinin de en büyük mümessillidir *Sultan Aziz Güzel sanatlarda faaldir Şiir, hat, musiki ve resimle alakadar olmuş eserler vücuda getirmiştir. ileri görüşlüdür Sultan Abdülaziz, Rusyayı yenmedikçe, Osmanlı Devleti’nin büyük devlet olma vasfını devam ettiremeyeceğini tekrarlardı. Türkistanda Türklerle irtibat sağlayan Abdülaziz Han’ın desteğiyle devlet kuran Doğu Türkistan Türklerinden Yakub Han Halife’ye bağlılık bildirmiştir Abdülaziz Han, Kırım’ı geri almaya hazırlanmıştı. Donan*mayı Hint Okyanusu’na göndermiş, buraların hâkimi olan İngilizlere Osmanlı’nın varlığını ve kuvvetini kabul ettirmişti. Sultan Aziz; ava, ciride, ata binmeye meraklıydı heybetli, sıhhatli, ve merhametli bir padi*şah idi. Kuvvetli bir edebî kültürü vardı. Şair ruhlu ve ressamdı. zeki ve hüsnüniyet sahibi olduğu, amansız düşmanlarınca itiraf edilmiştir. *Sultan zamanında, Osmanlı dış borçlarının arttığı söylenmiştir. Fakat askerî ve iktisadî teşebbüsler için artışlar gerekliydi olmadığı görülmek*tedir. Zamanında borç parayla Beylerbeyi Sarayı’nı yaptırmış, ve başlanan Çırağan Sarayı’nı tamam-latmıştır. Ayrıca İzmit’te Av Köşkü’nü yaptırmıştır. Sultan Abdülaziz Han’ın koç ve horoz dövüştürdüğü, yalandır tarihî hiçbir değeri yoktur. hayal mahsulüdür güreş gibi sporları teşvik ederdi. Türk güreşinin dünyada söz sahibi olmasını sağladı |
Kaynak ahmetşimşirgil.com Genç Osman
*Sultan Ahmed Han’ın en büyük oğludur, 3 Kasım 1604 de Mahfiruz Valide Sultandan doğdu. Şehzadenin ismi Osman konularak yedi gün yedi gece şenlikler yapılması ferman olundu. Çok iyi bir eğitim gördü. Arapça, Farsça, Latince, Yunanca ve İtalyanca öğrendi. edebiyat, tarih, coğrafya ve matematik tahsili aldı.Genç yaşta tahta geçen Osman Han’ın cülusunu devrin büyük şâiri Nef’î şu mısralar ile tebrik eder Şahlar şahı, adaletli Osman Han’ın tahta cülusu ile Osmanlı mülkü taze hayat buldu Tahta geçtiği zaman on dört yasında idi. Faal ve çalışkandı yaşı icabı tecrübesizdi rehber devlet adamlarından yoksundu. Üzerinde valide sultandan başka hocası Ömer Efendi ile Darüssaade Ağası Süleyman Ağa etki sahibiydi. *Sultan Osman Han, güneş yüzlü, heybetli, yüksek himmet sahibi bahadır bir padişah idi. iyi bir binici, silah ve harp aletlerini kullanmakta mahir idi. Şecaat ve binicilikte akranı az olup, şirin çehreli ve güzel tavırlı idi.dünyanın süsü olan bir padişahtı Gençliğinin en parlak günlerinde tahta çıktı etrafında tecrübeli, akıllı ve sadık bir yakını yoktu sonu hazin oldu istikbal için hayırlı düşüncelere sahipti. cesur ve akıllıydı. İngiltere genç padişahı şöyle anlatır Osman mağrur, yüksek ruhlu ve cesurdu. Hıristiyanların can düşmanıydı Atalarının seferlerine imrenmekte , büyük işler planlamakta ve namını hepsinin üzerine çıkarmak için gayret sarf etmekte idi.”reformcu bir devlet adamıydı Osmanlı otoritesini yeniden hakim kılmak istiyordu. *Genç Osman Merkez ve taşra ordusunu için çalışmalar başlatmıştı. Kapıkulunda savurganlığı önleyici tedbirler almaktaydı. Taşrayı denetim altına almak istiyordu. Reayayı Cenâb-ı Hakk’ın emaneti görüyordu.yakınları, büyük proje adamı bu genç fakat tecrübesiz padişahı, hatalara sürükledi. Darüssaade Ağası Süleyman Ağa’nın da telkini ile Hotin Seferi öncesinde altı erkek kardeşinden en büyüğü olan Şehzade Mehmed’i öldürttü Genç padişahın ocakla çekişmesi girmesi telkin ve uyarıları dikkate almaması hayatına mal olmuştur ihtilâl önlenememiştir. Padişah devlet adamları ve ulemaya kulak asmamış, karşısındaki askeri gücü küçümsemiştir. işler çıkmaza girmiştir. O, son ana kadar başsız askerin dağılacağını düşünmüştür.*İsyan büyüyünce devlet adamları ve ulema, asker tarafından istenen devlet adamlarının feda edilmesinin, doğru ve isabetli olacağını padişaha hatırlatmışlar, fakat padişah kabul etmemiştir.Şeyhülislam Esad Efendi ve zamanın ünlü şeyhi Aziz Hüdâyî onu ikaz etmiş Şeyhülislam, padişahın hacca gitmekten vazgeçmesi yönünde fetva çıkartmış, Aziz Hüdâyi ise padişaha tavsiyelerde bulunmuştur. Fakat o, kulak asmamış, hocası Ömer Efendi ve Darüsaade Ağası Süleyman Ağadan başka hiç kimseyi dikkate almamıştır. Genç Osman geleneğe önem vermemiştir Fatih döneminden beri hür kadınlar yerine cariyeler ile evlenildiği halde. Genç Osman, bu cariyeleri evliliğe kabul etmemiştir. Bütün karşı çıkmalara rağmen, Şeyhülislam Esad Efendinin kızı ile evlenmiştir. hacca gitmeye karar vermiştir *Genç Osman’ın öldürülmesiyle Osmanlı Devletinde ilk kez kötü bir gelenek başlatılmıştır. devlet adamları menfaati gereği askeri kullanmıştır asker siyasetin içerisine çekilmiştir devlet dışarıdan çok içeriyle meşgul olacak gücünü ve kudretini kaybedecektir. Osmanlı tarihinde yenilik ve ıslahat hareketleri engellenecektir Genç Osmana karşı gerçekleştirilen ihtilâl hareketi gelecek dönemlere de sirayet etmiştir. memlekette yenilik ve ıslahat yapmak isteyen büyük hükümdarlar ve vezirler yenilik uğruna tahtlarını ve başlarını vermişlerdir. |
Kaynak ahmetşimşirgil.com IV. Murad
*Sultan IV. Murad, Osmanlı sultanlarının on yedincisi İslam halifelerinin seksen ikincisidir. Sultan Ahmed Han’ın oğludur 27 Temmuz 1612’de Mahpeyker Kösem Sultandan doğdu.En mümtaz şekilde terbiye edildi. Enderunda dersler aldı. Kösem Sultan, oğlu Murad’ın şehzadelerden üstün olması için çok gayret gösterdi.Şehzade Murad . ilimli süratli, planlı atik ve çevikti çabuk yetişti ok atmayı, ve ata binmeyi öğrendi. âlimlerden fıkıh öğrendi Babası Sultan Ahmed Han’ın vefatıyla, devlet otoritesi sarsılmış, îslam düşmanları hücuma geçmiş yeniçeri, bozulmuştu*Sultan Murad Han, çocuk yaşta saltanata yabancı kalmamak için her işi öğrenmek istiyordu. Çok zeki ve anlayışlı ve hafızası kuvvetliydi, yaşı ilerledikçe devlete alâkası artıyordu. ilim öğreniyor, tarih okuyor, dedelerinin hal ve hareketlerini, inceliyordu. Dedelerinden Yavuz Sultan e özeniyor, onun gibi kendisini yetiştiriyordu. Onun gibi bilgili, onun gibi güçlü kuvvetli, onun gibi korkusuz olmak için çırpınıyordu. halkın sohbetini dinler.ve incelerdi, insanların kimden zarar gördüğünü, ve zulüm merkezlerini tek tek tespit etti.Sultan Murad, uzun boylu, geniş omuzlu, kalın kemikli, koyu kumral saçlı, kara gözlü, beyaz tenli, simaca heybetli idi. Harikulade bir kuvvete malikti. süratli ve maharetli ok ve yay kullanırdı. *Sultan Muradın Attığı ok ve harbelerle kalkanı böler, iki yüz okkalık gürzü sallayarak idman yapardı. cesareti, keskin zekâsı, askerî dehası, askerlerince çok takdir ediliyordu. İki yüz okkalık gürzleri kaldırır, hızla giden iki atın birinden diğerine atlar, attığı ok, tüfek mermisinden uzağa düşerdi. Devrinin silahlarını en iyi şekilde kullanırdı. zekâsı ve hafızası kuvvetliydi memleketin en karışık devresinde hükümdar olmuştu. Ağabeyi Genç Osman bir isyanda şehit edilmiş zorbalar devleti ele geçirmişlerdi. halka zulmediyorlardı. Murad Han yirmi yaşında devlet dizginlerini ele alınca zorbalara karşı acımasız bir kıyım yaptı. Zorbalıkla devlete gelenlerin hakkından geldi. Osmanlı Devleti yeniden canlandı *Sultan IV. Murad kendisinden elli dokuz yaş büyük olan Şeyhülislam Yahya Efendi’ye, “Baba” derdi onu baba bilir ve her sözünü kabul ederdi. Dinin hükümlerini Arapçaya ve Batı dillerini bilirdi. memlekete vâkıftı.*ilim sever, ilim meclislerine giderdi Evliya Çelebi ve Kâtip Çelebi gibi âlimleri teşvik etti Murad Han’a, tarikat erbabı kötülenmişti. Padişah tasavvuf ehli âlimlere tarikatları sordu üç gün içinde yirmi sayfalık risale yazıp arz ettiler Şeyhülislam Yahya Efendi ve önde gelen âlimler uygun gördü tasavvuf ehli sıkıntıdan kurtuldu. Dünyada ilk defa uçuş denemesi sultan murat zamanında İstanbul’da yapılmış; Hezarfen Ahmed Efendi, Galata Kulesi’nden Üsküdar’a kuvvetli bir lodos rüzgârıyla uçmuştur. *dünyada ilk defa fişek usulü ile füze tecrübesi de Hasan Çelebi namındaki bir Türk sanatkârı tarafından tecrübe edilmiş ve barut macunu ile imal edilmiştir. füzenin muharebede kullanılması teklifini padişahın, çok adam kırdıracağını, zulüm ve günah olduğunu söyleyerek reddetmiştir sultan murat Kur’ân-ı Kerim okumayı ve ibadetlerini ihmal etmezdi. Dedesi Yavuz Han gibi o da Hırka-i Saadet dairesinde Kur’ân okurdu. ilmî tartışmalar yapardı. Cumartesi geceleri ilahi dinlerdi. Pazar geceleri Cevrî, Nef’î, Arzî, Nedim, gibi şâirlerle sohbet ederdi. Pazartesi gecesi damadı Muslî Çelebi, Mukallit Cifit Hasan, Akbaba, gibi hazır cevap kişileri toplar ve eğlenirdi. *Sultan Murat Salı gecesi güngörmüş ihtiyarlar ile sohbet ederdi Çarşamba gecesi salihler ve hayır sahipleriyle, Perşembe gecesi dervişler, macera sahibi ve maarif erbabı ile sohbet ederdi. Her sabah divana çıkar ve Müslümanların işlerini görmeye çalışırdı.Evliya Çelebi, Osmanlı sülalesinde böyle zapt edici, bağlayıcı, adil, sert ve şiddetli, eşkıya düşmanı, Zaloğlu Rüstem gibi kuvvetli, yiğit ve cesaret örneği bir padişahın gelmediğini rivayet ederdi.IV. Murad devlet erkânına ve ulemaya sert ama adil davranırdı halka zulmedenlere göz açtırmazdı parasız bir şey alınmamasını emretmiştir. kadıların hakkaniyet üzere hüküm vermelerini de öğütlemiştir. |
Kaynak ahmetşimşirgil.com IV. Murad
*Sultan Murat Güçlü bir iradeye ve hafızaya sahipti. şüpheciydi.suçlulara merhametsizdi ve çok eşkiya kanı döktü amacı zulmü önlemekti asayişi gözetdi. İç huzura önem verdi halk, rahat ve emniyet içinde yaşadı Bu “… Dünyada onun isteğine karşı çıkabilecek kimse kalmadı. birinin ektiğinden başka bir kimse bir dane bile alamadı.”Kanunî sonrası en büyük Osmanlı padişahıydı Murad Han, dedesi Sultan Selime benzemeye çalışdı. Gerçekten de birçok vasıfları onunla uyuşurdu. Yavuz’un sahip olduğu kıymetli devlet adamlarına malik değildi. Tahta geçtiğinde hazine bomboştu. Vefatında ise on beş milyon altın olup gümüş paranın hesabı yoktu.*Sultan murat zamanında Avrupada istihbarat ağı örülmüştü. Avrupalıların en gizli sırları, Osmanlı sarayına ulaşıyor, yaban diyarda kuş uçurtulmuyordu. Tahta çıktığında neye yaradığı belli olmayan yüz bin yeniçeri varken, vefatında itaat altına alınmış otuz beş bin yeniçeri bulunuyordu.Murad Han, bozulmuş devlet nizamını Düzeltti Tımar sistemini düzene koydu. İsrafın önüne geçti Sipahilerden zorbalıkla ele geçirdikleri evkaf idaresini ve diğer hizmetleri aldı. Sipahileri intizam ve itaat altına alarak, bozguncuların toplandığı yerleri kahvehaneleri kapatarak asayişi temin etti. yeniçeriliği ıslah etti.Asayişin bozulduğu, kudretin zorbaların elinde bulunduğu zamanda başa geçen IV. Murad Han, vefatında, huzurlu ve itibarlı bir devlet bıraktı *Avrupa’ya hiç sefer yapmadığı halde, masumları katleden Avrupa Muhteşem Sultan’a itaat etmek için birbirleriyle yarıştılar. En küçük suçları bile memleketin selameti için cezalandırmaktan çekinmeyen sultan IV. Murad Han’ın merhameti çoktu. Savaşda otağının yanına kurdurduğu seyyar hastanelerdeki yaralı ve hastaları ziyaret ederdi. fakir ve yetimlerin aç ve açıkta kalmaması için gayret gösterir, emrine uymayanları şiddetle cezalandırırdı.Askeri kendisinden ne çekinir sever ve takdir ederdi. Bütün seferlere askerle beraber katılmış onların yediğini yemiş, yattığı gibi yatmıştır. büyük kumandanlar gibi, onların kalbini teshir etmiştir. Kudreti ve kuvvetini ordusu takdir etmiştir. *vefat ettiği zaman, saray ve devlet ahali ve asker ardından çok gözyaşı dökmüştür.Din ve devlet menfaatine iş yapanı mükâfatlandıran Sultan Murad Topkapı Sarayında Revan ve Bağdad Köşkü gibi nadide eserler, köprüler, kervansaraylar, hanlar hayır eserleri inşa ettirdi. Boğazda saray yaptırıp, oğlu Muhammed’in doğumunda yedi gece kandiller asılıp şenlikler yapıldığından, buraya Kandilli denildi. Bağdad’ı fethedince, İmam-ı A’zam ve Abdülkadir-i Geylânî Hazretleri’nin türbelerinin tamir ettirdi. Kâbe-i Muazzama’yı su basması üzerine, tamir etdirdi.Din ve devletin menfaatine ters düşeni affetmedi zulüm ve hıyaneti, emre itaatsizliği şiddetle cezalandıran Sultan Murad hassas bir kalbe sahipti. Çok güzel şiirler yazdı ve şâirleri himaye etti.IV. Murad Han devrinde âlim, şâir, tarihçi ve sanatkârlar yetişti kıymetli eserler meydana geldi katip çelebi bunların başındadır Nef’î bir beytinde IV. Murad Han’dan şu şekilde bahsetmektedir:Geçmiş padişahların tarzları sana nasıl benzer. Anka’nın uçuşu ile Çekirge’nin uçuşu bir midir? |
Kaynak ahmetşimşirgil.com İbrahim Han
İbrahim Han Osmanlı padişahlarının on sekizincisi olup seksen üçüncü İslam halifesidir. Sultan Ahmed Han‘ın oğlu olup 5 Kasım 1615 Perşembe günü Kösem Sultandan doğdu. Sarayda iyi bir tahsil gördü. babasının vefatından sonra ağabeyi*IV. Murad Han‘ın saltanatında korkulu bir hayat sürdü. kardeşleri Bayezid, Süleyman ve Kasım, Murad Han tarafından öldürülmüşlerdi. Kendisinin de bir gün öldürüleceği korkusu Aklî dengesini bozmuştu 9 Şubat 1640 ta IV. Murad Han’ın ölümüyle tahta çıktı. yirmi beş yaşındaydı. Ağabeyi Sultan Murad’ın ölümünde, hayatta kalan tek Osmanlı şehzadesiydi. Naima, Sultan İbrahim’i vücut ve simaca IV. Murad Han’a benzetmektedir. “Heybetli, güzel yüzlü bir devletlû idi. Aceleci ve, hızlı konuşurdu. işin derhal yapılmasını isterdi Fevkalade cömertti para dağıtmakta ileri gitti, bütün yakınları fukaralıktan kurtulmuşlardır Solakzade’ye göre “Münevver yüzlü, iri siyah gözlü, orta boylu, yassı burunlu,” idi. Sultan İbrahim’i heybetli, şevketli, boylu posluydu cömertti Saltanatında hazineyi açıp, bol bol ihsanda bulundu Devlet işlerinde etki altında kaldı Cinci Hoca, Şekerpare Kadın ona yaklaşarak rüşvetler yiyip devlet görevlilerini kendi hizmetlerinde kullandılar Sultan İbrahim, çok cömert ve lütufkârdı maliye düzeltilip milletin kıtlık çekmemesi için fermanlar çıkarıldı. Padişah divan ile ilgilendi Eyaletlerden haber alamamaktan üzüntü duyardı. sadrazamın kendiliğinden iş yapmasına müsaade etmezdi. beylerin zalim olmamasına, halka zulüm yapılmamasına, dikkat ederdi. Tayin edilen paşaların derhal göreve başlamasını isterdi. Halka zulüm yapanı ortadan kaldırırdı Eşkıyayı takip eder, müsamaha göstermezdi.tebdil-i kıyafetle dolaşır ve eksikliklere tedbirler düşünürdü.*Bir gün yine tebdil-i kıyafetle İstanbul’da dolaşıyordu. ekmek kuyruğunu görünce, sadrazama, “Sen ki lalamsın, İstanbul’da ekmek almak için bekleyenler gördüm, Tebaa-i şahanemden hiçbirisinin ekmek almak için bir dakika dahi beklemesine rıza-yı şahanem yoktur. mukayyed olasın… Ve illa başın keserim,” diye yazdı.*Ertesi gün İstanbul’da ekmek kuyruğu kalmadı. |
Kaynak ahmetşimşirgil.com yavuz han
*Dokuzuncu Osmanlı padişahı Sultan Selim’in babası*sultan II. Bayezid Han, annesi*Dulkadıroğlu Alaüddevle’nin kızı Aişe Hatun‘dur. 10 Ekim 1470’de Amasya’da doğdu.dedesi Sultan Mehmed Han’ın terbiyesinde yetişti. Kuran-ı Kerim, tefsir, hadis ve fıkıh fen Arabî ve Farisî’ye öğrendi Çok çevik ve zeki idi. Bir defa dinlediğini unutmazdı. Spora meraklıydı. Ata binmek, güreş tutmak, ok atmak ve kılıç kullanmak hususunda büyük maharet sahibiydi Babası Bayezid Han padişah olunca askeri sevk ve idare öğrenmesi için Trabzon’a vali tayin edildi. Trabzon’da devlet işleri ve ilimle uğraştı edebiyat ve tarih ile ilgilendi. *Trabzon Eyaletini çok güzel idare eden şehzade Selim’in komşu devletler ile münasebetleri oldu. Gürcüler üzerine üç sefer yaptı. en meşhuru 1508 Kütayis seferidir. Kars, Erzurum, Artvin illerini fethederek Osmanlı topraklarına kattı. Gürcüler onun âdil idaresine hayran kalarak Müslüman oldu. Akkoyunlu Devleti’ni yıkarak Şii-Safevi devletini kuran Anadoluda yıkıcı emeller besleyen Şah İsmaile mâni olmaya çalıştı. Erzincanda Safevi ordusunu bozguna uğratarak, komutanları İbrahim Mirza’yı esir aldı. Bu cevvaliyeti ile Anadolu’da halk arasında ve yeniçerilerce bir destan kahramanı gibi sevilip sayıldı. Tahta geçmesinde bu faaliyetlerinin büyük rolü oldu.Sekiz yıl saltanat süren Selim Han; uzun boylu, iri kemikli ve omuzları genişti Yüzü yuvarlaktı. Yüce bir himmet, sağlam azime sahipti *keskin zekaya ve ileri görüşlülüğe sahipti silahı mükemmel kullanırdı, harp mahareti ve süratli manevra ve kuvveti ile bir kahramandı üstün meziyetlere sahipti.İslamiyete bağlıydı bid’atleri yok etti En büyük ideali Müslümanları ve İslamı bir bayrakda toplamaktı. gece gündüz çalıştı babasından devraldığı devleti iki kat büyüttü. Akıllara sığmayan muazzam fütuhat dört yıl gibi kısa bir sürede tamamladı Doğu-Anadolu’da Safevilerden Erzincan, Kemah, Ayıntab, Mardin, Urfa, Diyarbekir ve çevresi, Ramazanoğulları’na ait Adana, Tarsus ve havalisi, Memlüklerden el-Cezire, Suriye, Filistin, Mısır ve Hicaz’ı alarak ülkesine kattı. İslam âleminin manevi hükümdarlığı mânâsına gelen halifeliğe sahip olarak Osmanlı hükümdarlarının mevkilerini yükseltti *Mekke ve Medine Osmanlı Devleti idaresine girdi Selim Han’ın m Hâdimü’l-Haremeyni’ş-Şerifeyn’ İki şerefli beldenin hizmetçisi ünvanını alarak İslam âleminde osmanlı devletine olan hürmet ve itibarı artırmıştır.hedefi Safevileri ortadan kaldırıp Orta Asya’yadaki sünnileri nüfuzu altına almaktı Anadolu’daki parçalanmanın devleti düşürdüğü bunalımları görmüştü en devleti için gördüğü en büyük tehdit, Müslümanların birlik ve beraberliğinin bozulmasıdır. devlet işinde vezirlerinin fikirlerinden istifade ederdi. Uzun süre düşündükten sonra son kararını verir ve asla dönmezdi. vazgeçmek isteyenleri şiddetle cezalandırırdı.İrade ve azim kudreti, ve yüksek dehasıyla babasının devrinde durgunlaşan idareyi hareketli ve cevval bir hale getirdi. Buna mâni olmak isteyenleri tepelemiştir. |
Kaynak ahmetşimşirgil.com yavuz han
* Sultan Selimin Muazzam bir casus teşkilatı vardı. dış memleketlerden mâlumat alırdı. takibat yapardı. uygunsuz haberler aldığında “Siz işlere bakmıyorsunuz!” diyerek vezirleri hapsettirirdi. celal sahibiydi Şahidi olduğu olayları cezalandırırdı iyice araştırmadan vermezdi. Fikrini açık söyleyene kızıp söylenerek dinler ve hak sözü kabul ederdi. Sultan Selim’e Amasya’da Şeyh Mehmed’in “Sultan Korkud sağdır” diyerek propaganda yaptığını bildirdiler. Bunun üzerine padişah, şeyhi hapsettirdi.Şeyh Mehmed Efendi muhterem bir zâttı. veziriazam Pîrî Paşa padişaha gelerek Şeyh Mehmed hakkındaki sözlerin asılsız olduğunu arzetti. Sultan Selim Han da ehl-i vukuftan birisini gönder’ diyerek tembihledi.*Celalzâde Mustafa Çelebi’yi gören Pîrî Paşa: padişahın yanına gitmesini bildirdi. Padişahın huzuruna çıkacağını duyan Celalzâde büyük bir heyecanlanarak arz odasına girdi.Sultan Selim Celalzâde’ye Gümüşlüoğlu’nu nasıl bilirsin? Cevher veya meder midir? Diyince Mustafa Çelebi de:Evliyalık menbaının, kaynağı cevheri ve nefisle mücadele meydanının hâlis eri, bir ulu kişi bilirim” diye cevap verince padişah Ulu mu! Ulu mu! Ulu mu!”*diyerek üç kere tekrar hiddetle sormuştu.hiddeti geçince yumuşak bir şekilde Celalzâdenin yevmiyesini arttırmıştır sonra da:Şeyhe selam söyle, hatırını hoş tutsun”*diyerek Gümüşlüoğlu’na göndermiştir. Ve şeyhi serbest bırakmıştır *Padişahın adamları isabetliydi. Çaldıran Muharebesinde en küçük rütbeli şahıs olan Pîrî Mehmed Çelebi’yi keskin görüşlerinden takdir etmiş ve onu ‘veziriazamlıka yükseltmiştir. Değerli adamlara itimadını her zaman muhafaza ederdi söylentilere asla kulak asmazdı.Memleketin genişlemesi üzerine veziriazam Pîrî Paşa yardımcı vezir, olarak Rumeli beylerbeyisi Çoban Mustafa Paşayı istemiş Selim Han Ben deli olmadım, öyle bir adamı tayin edeyim”*diyerek kabul etmemişti. İki ay geçtikten sonra Pîrî Paşa ricasını tekrar etmişti. Bunun üzerine padişah:Madem ki istiyorsun, öyleyse senin vezirin olsun”*diyerek Mustafa Paşa’nın vezirliğini istemeyerek de kabul etmişti.*Beş ay sonra Mustafa Paşa, Pîrî Paşa’nın arzlarının yanlış olduğunu ileri sürerek Padişaha veziriazamın şikayet etmişti Sultan Selim, büyük bir kızgınlıkla elindeki okla Mustafa Paşa’nın başına vurarak Bre mel’un! Bunca zamandan beri hizmetimi gören Türkün doğru veya yalanını bilmez miyim? sen benim vezirim değilsin. Onun vekilisin ve bu rütbeye onun arzıyla nail oldun”*diyerek öldürmek istemişse Pîrî Paşa’nın ricasıyla kurtulmuştur.Selim Han’ın devlet işlerinde titizdi hata edeni affetmezdi siniri vezirlerini korkutur, işlerini ciddiyetle takib ederlerdi vezirler Selim Han’a vezir olan rakip çabuk gider bize de ikbal yolları açılır, derlerdi. *Selim Han’a vezirlik etmek sultanın şiddet ve gazabından korkan ve her an ölüm tehlikesi geçiren Pîrî Paşa Padişahım, eninde sonunda bir bahane ile beni öldüreceksiniz. Hemen halâs etsen münasiptir” deyince Selim Han gülmüş ve Benim dahi muradım odur. Lakin yerini tutar adam bulunmaz. Yoksa seni muradına eriştirmek kolaydır”*demişti. Padişah, “yerine geçer adam bulunmaz” diyerek Pîrî Paşa’ya kadirşinaslığını göstermişti Bu büyük devlet adamının sekiz yıllık kısa saltanatı baş döndürücüdür İki buçuk milyon kilometrekarelik devletini dört yılda altı buçuk milyon kilometrekareye çıkarmıştır. tarihin en büyük cihangirlerindendir*Yıkıcı Şiileri Anadolu’dan atmış ve vurduğu müthiş darbe ile İran’ı Türkiye için tehdit olmaktan çıkarmıştır. İkiyüz elli yedi yıldır devam eden, Timur Han’ın fethe müyesser olamadığı Memlüklü Devleti’ni iki meydan savaşı ile tarihe gömmüştür. İslam halifeliğini alarak Osmanoğullarına büyük bir prestij ve manevi güç kazandırmıştır. Cezayir’i himayesine alarak İspanya ile karşılaşmıştır Büyük ideallerin adamı Selim Han’ı uleması ve ne askerleri anlayamadı. büyük ülkücü hükümdar gayesine ulaşamadan öldü’*genç yaşta ecel kendisini teslim almasaydı ‘Muhammed aleyhisselamın şânı bütün âlemi kaplayacakdı’ cihangir padişahın son seferinin neresi olduğu belli olmamış, Avrupa seferi diye yansımıştır. Bu devlet yıkılır mı? |
Kaynak ahmetşimşirgil.com yavuz han
*Selim Han muazzam imparatorluğunu düşünür tedbirler** geliştirirdi. Bir gün fethettiği vilayetler ile devletinin kudret ve azametini düşünerek Pîrî Paşa’yı* çağırır ve lalam! Allahü tealanın izn-i inayetiyle Mısır’ı feth eyledik. Haremeyn-i şerifeyn hükmümüz altına girdi. Hâdimü’l-Haremeyni’ş-Şerifeyn unvanıyla muazzez ve mükerrem olduk.Allahü tealanın lütf u ihsanıyla feth u nusretler müyesser oldu. emrimize muhalif hareket edecek* güç yoktur. devlete zeval ihtimali var mıdır?”diyince Akıllı* zât* Pîrî Paşa: Devletlü padişahım! Şimdiki hâlde zeval yoktur mümkün değildir Lâkin devletlü Padişahım! üç haslet evlad-ı kiramlarınız zamanında peyda olursa devletin ihtilali mukarrerdir, kaçınılmazdır.” *Selim Han üzüntü ve elemle piri paşaya* kızgınlıkla Bre kara Türk hazine mi ek******? Kullarım mı ek******? Cebehanemde at ve katır mı ek******** her nesnem kemal kuvvetinde iken eksik nedir Devlet-i Aliyye’ye zeval sebebi ola!” deyince, Pîrî Paşa:Devletlü Padişahım! Hakk teala ömür ve devletinizi şevketle günden güne ziyade eylesin. Hazinen ve kulların silahların ve mühimmatın ve mükemmeldir. eksik yoktur.Hakk teala hazretleri göstermeye, saltanatınızda ol üç şey ortaya çıkmaz; lâkin evlatlarınız ahmak veziriazama düşerse rüşvet kapısı açılıp mansıplar ehline verilmez ise hükümet edenler avretlerinin muratları ve arzuları üzere hareket ederse, ol zaman devletin inkırazı mukadder olur.” *Selim Han askerin nizam ve intizamına* değer verirdi. Askerliğe aykırı davrananlara tahammül göstermezdi. Askerin az, öz temiz ve disiplinli olmasını isterdi. Teknolojiye çok mühimdi Mısır seferinde defterdar, bir bezirgandan altmış bin altın para borç bulmuş sıkıntı giderilmişti. defterdar borcu ödemek üzere bezirganı davet etti. bezirgan Ey efendi Verdiğim altın tamamen devletimin olsun.demiştir bezirgan sultan selimin defterdarına* oğluma cebecilik ihsan olunsun” diyerek arz u niyazda padişah Yüksek ceddimin ruhu içün hepinizi katlederdim. Fakat Haremeyn-i Şerifeyn hakimi Sultan Selim bir bezirganın malına tamah edip, onu katletmiş,* vezir ve defterdarının günahsız kanına girmiş diye yayılır. Bundan sakınırım. Yoksa hepinizi gazap kılıcıma lokma ederdim. Tiz bezirganın parasını verin ve yanlış işleri bana getirmeyin. her kim benim temiz askerlerim arasına yabancı sokmaya kalkarsa felah bulmasın” diyerek hiddetini dile getirdi. *Sultan selim İlme ve âlimlere hürmetkardı Geceleri dört saatten fazla uyumaz, vaktini ilimle* geçirirdi. Okumaya meraklı* savaşta seyyar kütüphanesi* bulunurdu. okur ve dinlerdi. Kemal Paşazâde, Osmanlı Tarihi eserini onun emri ile yazmıştır. Mısır’dak Hind ve Çin haritaları yaptırılmıştır.Âlimlere hürmetkardı. Mısır dönüşünde Kemal Paşazâdenin atının ayağı ve çamurlar sultanın kaftanını kirletmişti.Kemal Paşazâde üzülmüş, ve mahcup olmuş Onu gören Selim Han:Üzülmeyiniz hocam. Âlimin atının ayağından sıçrayan çamur, üzüntü değil; bir iftihar vesilesidir.” Sonra adamlarına “Alınız bu çamurlu kaftanımı, öldüğüm zaman üzerime örtünüz” diyerek ilgililere teslim eder. Yüzyıllardır beri bu kaftan, bir camekan içerisinde Selim Han’ın sandukası üzerinde durmaktadır. *Selim Han celalli olmasına rağmen hak sözleri kabul eder ve kararlarından vazgeçerdi. Meşhur müftü Zenbilli Ali* Efendi ile olan diyalogları meşhurdur. Selim Han, Topkapı Sarayı hazinesindeki* yüz elli kişiye sorumsuzluklarından* dolayı gadaplanarak öldürülmeleri konusunda emir vermişti.Müfti Zenbilli Efendi Saadetlü padişahın yüce tahtına iletilecek sözüm vardır” diyerek Devletlü Padişah! hazretlerini vebal ve günahtan saklaya İşittiğime göre küçük bir günah sebebiyle nice kullarınızın katline ferman buyurmuşsunuz. Bundan vaz geçmezseniz Allahü tealanın indinde mesul olursunuz.”Selim Han Şeyhülislam’ın* ikaz edici tavrına ve* alınmış ve kızmıştı.“Bu iş saltanatın işidir. Âlimler karışırsa devlet kargaşaya uğrar. Sorumsuzluklara göz yummak, ve bu işlere karışmak göreviniz* değildir” dedi. *Müfti zebilli ali efendi sultan selimin topkapı saray defterdarlarını öldüreceğini işitince sultana Ben saltanata karışmam. ahiretiniz* vazifemdir. sükût etsem günahkâr olurum. Emr-i ma’ruf ve nehy-i münker bana lazımdır. İslamiyetin emir ve yasaklarına uymakta Hakk tealanın kulları birdir. Hakk teala her günahın had cezasını takdir etmiştir. Bu miktar suç için Hakk teala katl emretmedi. ahiretde padişahımdan sual olunur.”diyince Padişah sözlerin hak olduğunu Allah rızası için söylendiğini bilip kızgınlığı geçti. Ve suçluları Affetti |
Kaynak ahmetşimşirgil.com yavuz han
*Sultan Selim zenbili ali efendinin nasihatleriyle istanbuldaki defterdarların katlinden vazgeçmişti Müfti zenbilli Efendi* Padişahım ahiretiniz ile ilgili hizmeti yerine getirdim. Mürüvvetle ilgili bir sözüm daha var” dedi. Affettiğiniz kulların, vazifelerinden ayrılıp muhtaç kalmaları el açmaları padişahlığın şanına layık mıdır? Diyince Padişah onun şefaatini kabul edip, istanbul defterdarlarını göreve iade etti *Selim Han Edirne’ye gelişinde Şeyhülislam Zenbilli Ali Efendi onu uğurlamaya geldi dört yüz kişinin elleri bağlıydı. niçin ellerinin bağlı olduğunu* sordu. ‘Padişah ülkede ipeği yasaklamıştı. Bunlar yasağa uymadıkları için cezalandırılacaklar’ dediler.Zenbilli Ali Efendi, Selim Han’a emrine katılmadığını ve İnsanların üçte birini yola getirmek için üçte ikisini yok etmek mübah değil midir?” diye sordu. Padişah hükümdarın buyruğuna karşı gelmek kargaşadır padişah ki emri memleketinde geçmeye,* ülkesinin çökmesi pek yakındır.” dedi. *Sultan Selim ipeği yasaklamıştı ipek satan 400 kişi cezalandırılacaktı şeyhülislam zenbilli Ali* Efendi padişahı uyarınca Padişah hiddetlendi“Senin saltanatta söz söylemen vazifen değildir. İşine bak!” dedi. Zenbilli Ali Efendi üzülmüş ve Bu husus ahiret işlerindendir ve vazifemdir. katle büyük vebal vardır” diyerek selam vermeden hiddetle padişahın yanından ayrıldı. padişahın gazap* köpürdü kızgınlığını bastırıp* tutukluları af ederek İslamiyet’e bağlılığını herkese göstermiş oldu.*Sultan Selim Zenbilli Ali Efendi’ye Rumeli ve Anadolu kazaskerliğini verdi. Sultan Selim şöyle diyordu Dini meselelerdeki titizliğin dürüstlüğün ile insaf ve anlayıştaki olgunluğun bilinmekle kazaskerliği sana verdim her doğru söze kulağımı kabarttım Zenbilli Ali Efendi ise padişaha şu cevabı yazdı.Eşi olmayan padişahımın emrine uymanın* görev olduğu bilinmekte ve âlimlerin zihinlerine nakşedilmiştir lâkin hükmetmemek için Rabbime söz vermiştim. ahdimizi korumak yüzünden,* kusurumuzu af buyurmak, duacı kulunuzun en büyük ricasıdır. Ümit ederim ki, padişahımın affı olmuş ola.”diyerek görevi reddetti *Selim han Dini* korumak için mal ve mevkiden kaçan büyük alime zenbilli Ali efendiye son derece hürmetkardı ve ona duacıydı Selim Han celalli bir padişahtı hukuk ve dine bağlıydı Selim Han âlimlerle latifeler yapmaktan da geri durmazdı. Mısır fethettiğinde Hasan Can’a rüyada* Bedahşi hazretleri beyaz kepenek giymiş üstüne kuşak bağlamıştı.yolculuğa çıkacağını söyleyip vedalaştı. Hasan Can rüyayı şöyle tabir etti Bu durum şeyhin göç ettiğine delildir. pîr-i fanilerin yolculuğu ahiret seferi için vedalaşmalarına* ol işarettir” dedi. Selim huzursuzlanmıştı. gazaplanarak Rüya yoruma bağlıdır Şeyh’e bir hal olursa, tabirinin etkisine bağlarız. Cezalandırılmayı hak edersin” dedi. *Hasan Can* padişahı incittiğinden üzülmüştü. padişah, hocası Halimi Efendiyede rüyasını nakletti ve: hocama bir hâl olursa Hasan Can ne eyler, Cezalandırılması gerekmez mi?” dedi. Hasan Can Utancından başını eğdi Padişahım düş geceniz* kaydolunsun.* şeyhe bir hal olmuş ise düş Önce ise cezama ferman buyrula” dedi.Selim Han rüyasının gecesini yazdılar.Birkaç gün sonra şeyh rahmet diyarına göçtü Selim Han’ın gördüğü rüya Muhammed Bedahşi’nin vefat* gecesine rastladı rüyayı doğru yorumlayan* Hasan Can kıymetli bir hilat ve iki yüz dinar altın hediye ile sevindirdiler. |
Kaynak ahmetşimşirgil.com yavuz han
*Muhammed Bedahşi hazretleri Şam’ın ileri gelenlerini huzuruna çağırmış sultan selim için şöyle diyordu Ey Şam-ı şerifin* halkı! uğurlu ve kutlu padişahı* kerem sahibi yüce yaradan göndermiştir. Hakk’tan bir rahmettir. Zalim idarecilerin elinden sizi kurtardı. merhametli bakışlarını bu belde üzerine çevirdi size hâkim eyledi. Sakın ola ki onun itaat halkasından çıkarmayasız.* dua ve selamımı, yüce padişaha iletesiniz.Selim Han Muhammed Bedahşi hazretlerinin övgü ve muhabbet dolu sözleri ve dualarına mazhar olması karşısında gözyaşlarına engel olamamıştı.*Yavuz Sultan ihtişam ve debdebeye ehemmiyet vermezdi. sâdeliği sever ve sâde giyinirdi. oğlu Şehzade Süleymanın süslü elbisesine Oğlum Süleyman, anan ne giysin!” diyerek sitem etmişti.*Mısır seferinde iken askerinin zırh, Memlüklerin ise zînet ile süslü olduğunu görünce Kemal Paşazâde’ye ‘bunun hikmeti nedir’ diye sormuştu. Kemal Paşazâde Askerleriniz Mısırlıların güzel eşyalarını ganimet almak için her türlü fedarkarlığı yapacaklardır. onların bu durumu sizin zafer nedenlerinizdir demişti.Kendisi için* köşk ve lüks istemezdi. Devletin bir kuruşunun dahi boşa harcanmasına rıza göstermezdi. *Sultan selim Mısır seferinden dönüşünde** Edirne’ye giderken Sirkeci ile Sarayburnu arasındaki sahile ybasit bir köşk yapılmasını, hazine defterdarına emretmişti* O da Yalıköşkü denilen fevkalade güzel köşkü yaptırmış ve döşetmişti.Selim Han köşkün halini gördükçe huzuru kaçmıştı.Ben sana* para sarfına müsaade etmemiştim. altında dinlenilecek, güneşten korunacak küçük bir gölgelik istemiştim” deyince defterdar müşkülü kurtarmak için köşkü kendi malından hediye* yaptığını söylemiş, kabulünü istirham etmiştir.Bir daha olmaması şartıyla defterdarının ricasını kabul eden Selim Han, onun hediyesine karşılık hil’at giydirmiş ve ihsanlarda bulunmuştur.*Yavuz Sultan Selim’in hazineyi görülmemiş bir zenginlik katmıştır. hazine kethüdasına Benim altınla doldurduğum hazineyi bundan sonra gelenlerden her kim mangır ile doldurursa hazine anın mührü* illa benim mührümle mühürlensin demiştir. mühür Selim Han’ın Mısır seferinde* kullandığı kırmızı akik* bir mühürdür Ortasında*“Sultan Selim Şah”*ibaresi etrafında tevekkülî alâ hâlikî”*dua cümlesi hakkedilmişti. Osmanlı Devleti’nin sonuna kadar padişahlar, Selim Han’ın vasiyetine uymuşlar hazineyi onun mührüyle mühürlemişlerdir. |
Kaynak ahmetşimşirgil.com yavuz han
*Selim Han’ın saltanat sürmekten ziyade ilim ve tasavvuf erbabı ile sohbet ve muhabbet etmek gönül sultanı olmak istemektedir şu beyti söyler Padişah-ı âlem olmak bir kuru kavga imiş Bir veliye bende olmak cümleden evla imiş Selim Han’ın Şiirleri âşıkane ve merdanedir. Şayet padişahlık etmeyip şiire yönelseydi, her tarafta meşhur olur onunkiler yanında, okunma hakkına sahip olacak kabiliyette şiir olmazdı” demiştir. Selim Han’ın* Türkçe şiiri yoktur. Gözlerimden aktı deryâlar gibi yaşım benim Dostlar çok nesne gördü onmadık başım benim Bir direkli iki gözlü köprüdür kaşım benim Sultan Selimin yanında Mal, mülk ve cevherin değeri yoktu. Bütün âdeme hükümdar olmaktansa zavallı bir gönlü gamdan kurtarmayı tercih ederdi. *hakkı severdi. Nâmert, dönek ve korkaklara iltifat; soysuz, mayası bozuk ve cimri şahıslara hizmet etmek en kötü işlerdendi. cahillerle konuşmaktan uzak, şanı yüce, bilgili ve bahtiyar bir padişahtı.Hükümdarlar tac ve tahtta oturup hükümet idare etmekle itibar sahibi olurlardı. O ise olgunluk ve marifet ülkesinin şahı, fazilet ve güzellikler memleketinin şehinşahıydı. Halifelik kaftanı uzun boylarına* layıkıyla varis olmuşken o fakirlere yaraşır elbiseler seçip giyinirdi. Atlas ve altına gösterişli giyeceklere önem vermezdi. gayreti himmeti gece gündüz çalışmaları iyi ve güzel işler* içindi.Harp meydanında* pars ve aslan gibi atılgandı. Onun nazarında cenk* bahar bayramı, yiğit ve kahramanca can verme vakti zafer bayramları idi. *yüce padişahın öyküsü yazılsa kitap olur. felekler sayfa, yaprak ve defter, yeryüzünün ekseni kalem, kutbu da uç olsa yüceliğini tanımlamada saltanatının haşmetini tasvirde aciz kalır. Yiğitliği, bahadırlığı ve cihangirlikteki titizliği eşsizdi. Güzel yüzü aydın, anlayışı olgun ve yüksek idi. Yüce saltanatının alem sahiplerinin başvurduğu, eyvanı ve gökleri tutan divanı ise kılıç ve kalem ehlinin toplandığı bir yerdi. Hazinede bulunan kitapları okumuştu. Sabahlara kadar devam eden meclisi* manevi ruhlar durağı idi. En sevinçli günü ve en büyük eğlencesi cihad meydanlarında vuruşmasıydı. Savaşın en kızgın anlarında korku bilmez, neşe içinde dolaşırdı Gözü pek, arif bir padişahtı. Dünyanın problemlerini yakinen bilirdi metin, kahraman ve yiğit biri idi ki *göğsünü demir bir siper edinip ok gibi düşman üzerine tek başına atılırdı saflar yarar kaleler döverdi düşman merkezine saldırırdı Şu beyit sanki onun için söylenmişti:Düşman askeri Kaf’tan Kaf’a da olsa Allah hakkı için o savaştan yüz döndürmem. Osmanlı sultanları arasında hünerli, anlayışlı yüksek ve zekiydi adaletli bir sultandı |
Kaynak ahmetşimşirgil.com Sultan Süleyman
*Kanunî, Osmanlı padişahlarının onuncusu* İslam halifelerinin yetmiş beşincisidir. Sultan Selim in* oğludur. 27 Nisan 1495’de Trabzon’da Aişe Sultan’dan doğdu. Süleyman ismi, Kur’ân-ı Kerim açılarak verildi. İsmi Neml Sûr-isi otuzuncu âyeti kerimesinde geçen Hazreti Süleyman’ın isminden alındı.Annesi Aişe Hafsa Hatun ninesi Gülbahar Hatun’un terbiyesinde büyüdü Şehzâde Süleyman, yedi yaşında ilim öğrendi sanat sahibi olması için. Devrin tanınmış kuyumcularından hoca tayin edildi kuyumculuk sanatını Askerlik, idare ve komutanlık bilgilerini öğrendi. On beş yaşına kadar babasının yanında kalan şehzâde Karahisar ve Bolu Sancağı’na verildi. sancaklara amcası Ahmed’in itirazı üzerine Kefe sancakbeyliğine gönderildi *Şehzâde Süleyman, annesi ile* gittiği Kefe’de lalası nezâretinde devlet idaresinde tecrübe sahibi oldu. ilimden uzak kalmadı. Âlimlerin derslerine* katıldı. nasihat dinleyerek fıkıhda yükseldi. Sultan Selim’in* taht mücadelesinde babasına vekâlet etti. sonra, genç Şehzâde, merkezi Manisa Saruhan sancakbeyiliğine gönderildi.* Sultan Selim’in İran ve* Mısır seferleri sırasında Şehzâde Süleyman Rumeli’nin muhafazası ile vazifelendirilerek Edirne’de oturdu. Selim Hanın vefâtı ile yirmi altı yaşında bir delikanlı iken 30 Eylül 1520’de Osmanlı tahtına geçti. Sultan Süleyman yuvarlak çehreli, elâ gözlü, açık kaşlı, doğan burunlu, uzun boylu,* ve yakışıklı idi. Söz ve hareketleri ölçülü ve nâzikti. Âlim, lerle bulunmaktan hoşlanır,* maddî ve manevî bütün iyi hasletleri şahsında toplamış bir padişahtı *Sanatkârdı. kuyumculukta mahirdi.İyi kılıç kullanır ve avlanmaktan hoşlanırdı. Arapça, Farsça, Sırpça ile Tatar lehçesini bilirdi İslam ve batı kültürünü iyi tanımaktaydı.Kadirşinas ve iradesi kuvvetli olup istidat sahiplerini himaye ederdi.Az konuşur söylediğinden dönmezdi.Babası Selim Han kadar asabi değil ise de ciddi ve vakur idi.Devrinde İstanbul’da iki yüz* şair ün kazanmış günümüze ulaşmışlardır.* Bâkî,* ve Fuzûlî gibi Sultan Süleyman siyasette ve sanatda başarılıydı ilim ve sanatı himaye ederdi meşhur beyitleri vardı Yârin muhteşem endâmını görünce bazıları ardıç ağacına, bazıları da elif harfine benzetti. Aynı şeyi söylemek istiyorlar tabii amma, üslûp âlimde başka câhilde başka olmaktadır. herkes meşrebince ifâde ediyor. “*İnsanları eksikleri ile beraber sev. kusursuz dost arayan dostsuz ve arkadaşsız kalmaktadır.Mülk ü dünya kimseye bâkî değil, akıbet berbad olur Ey Muhibbî, “Şöyle farz et kim Süleyman olmuşuz”Sultan Süleyman ömrünü saray eğlencesinden uzak, ilim, gazâ ve memleketlerini imar faaliyetleri geçirdi. Kırk altı yıllık saltanatında sarayı dünyanın en güzel, en alımlı ve câzibeli kadınları ile dolu iken, o Hurrem Sultanı istiyordu Sultan Süleyman’ın, Mahıdevran, Gülfem ve Hurrem* isminde üç hanımı Abdullah, Murad, Mahmud, Mustafa, Mehmed, Cihangir, Bayezid, Selim isimlerinde sekiz oğlu ve Mihrimah Sultan isimli bir kızı olmuştur.*Şehzâde Abdullah, Murad ve Mahmud küçük yaşlarda Şehzâde Mehmed yirmi iki yaşında* Cihangir çok sevdiği ağabeyi veliahd Şehzâde Mustafa’nın öldürülmesi üzerine, yirmi iki yaşında* öldü. Şehzâde Mustafa, idam edildi. Şehzâde Bayezid* isyan ederek kardeşi Selim ile yaptığı mücadelede mağlup oldu İran’a kaçtı ve yolda öldürüldü. |
Kaynak ahmetşimşirgil.com II. Murad Hân
*Osmanlı padişahlarının altıncısı olan Sultan II. Murad Han, 1404 de Amasya’da doğdu. Babası*Sultan Çelebi Mehmed, annesi ise*Dulkadırlı Süli Bey‘in kızı*Emine Hatun‘dur. alimlerden dersler aldı. Çocukluğu Amasya, Bursa ve Edirne’de geçti. 1415 de idarî ve askeri tecrübe kazanması için Amasya sancakbeyliğine gönderildi.Osmanlı doğu sınırı idarî bakımdan hassas bir böl*geydi. Türkmen ve Moğollar yaşamakta olup bağım*sız hareket etme arzuları yüksekti. Onları disiplin altına almak güçtü. Öncr bu işlerle uğraşan şehzade, 1417’de lalası* Hamza Beyle beraber Cenevizlilerden Kafir Samsun’u aldı. *Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal isyanlarının patlak ver*mesiyle Ege bölgesine gönderildi. Vezir-i azam Bayezid Paşa isyanları bastırdı 1421 de tahta çıkmış otuz yıl saltanat sürmüştür. Türbesi Bursa’da* Muradiye* mahallesindedir Kırk yedi yaşında* vefat etti Sultan II. Murad* orta boylu, yassı burunlu, açık alınlı, kırmızıya mail ak benizli, koyu ela gözlü, kumral saçlı, hafif seyrek dişli, iyilik sever hoş tabiatlı bir padişah idi. Altı oğlu ve dört kızı vardı. Oğulları;*Ahmed Alaaddin,*l Mehmed Han,*Sultan Orhan,*Sultan Hasan*ve*Sultan Küçük Ahmed‘dir. Büyük oğulları Sultan Ahmed ve Sultan Alaaddin* Amasya sancak beyliklerinde vefat ederek Bursa’da defnedildiler. Sultan Orhan ile Sultan Hasan ise Edirne’de vefat eylemiş*ler ve Tunca nehri kenarında* Darülhadis*yanında toprağa verilmişler*dir. *Kızlarından*Fatma Hatun*Çandarlı İbrahim Paşanın oğlu Mahmud Çelebi ile,e evlenmişti. Babasının türbesine bitişik bir türbede yatan Hatice Hatun hakkında malumat yoktur.Sultan Murad büyük bir sarsıntıdan çıkmış olan bir devle*tin hükümdarıydı* çok gençti. Anadolu’da Timur Han’ın ihya ettiği Türk beyliklerinin;* zaafından istifade için fırsat gözleyen Balkan ve Avrupa devletlerinin ihtiraslarıyla karşı karşıya idi. Bizans, sinsice çalışıyordu. Murad Han, Anadolu’da Türk birliğinin kökleşmesi, Rume*li’de hudutlar içinde sakince yaşamayı tercih etmesine rağmen, mem*leket menfaati için asla vazifeden kaçmayan, hayatını* fedadan çekinmeyen cesur, me*tin iradeli ve azimkar idi.Hayatı boyunca o devirdeki en büyük Türk hakanı olan Timur Hanın oğlu Şahruh’a karşı çıkmayıp, çatışmamak için* ince bir si*yaset güttü.* iki Sünni devletin karşı karşıya gelmedi. hükümdarlık hayatı sonunda medeniyet bakımından yeni çağı açacak olan oğlu sultan Mehmed’e mamur ve* ilmî* bir ülke bıraktı. *Halkının kendisine duyduğu sevgiden dolayı Ko*ca Murad Bey, Koca Murad Gazi isimleriyle anıldı Murad Han, in*ce ruhlu, hassas, lütufkar, adil, merhametli olup sözüne sadıktı* kumanda kabiliyeti yüksekti On iki yaşında şehzade iken başlayan muharebe hayatı, ve*fatına kadar devam etti. İlmî sohbetleri sever, alimleri himaye ederdi ilmi ve ibadeti takvası* fazlaydı. Tek* düşüncesi; son nefesini iman ile vermek, mahşer günü Allahü tealanın huzuruna alnı açık, gü*nahtan pak* çıkabilmekti.bütün ömrünü gazada geçirdi imar işlerine ehemmiyet verdiği için Ebu’l Hayrat*diye anılırdı. Saltanatında Bursa, ve Edirnede imaretler ve medreseler yaptırdı.Edirne’de efendimizin hadislerini öğretmek ve dini bilgilerde öğrenci yetiştirmek üzere cami, medrese ve şadırvanlar inşa ettirdi.*Peygamberimizin, rüyasında II. Murad’a darülhadis yaptırmasını işaret ettiği rivayet edilir. Bu yüzden murat han edirnede darülhadis* külli*yesi inşa etmiştir* Günümüzde Darülhadis külliyesinden cami ve şadırvanı ile bahçesindeki bir iki türbe kalmıştır.II. Murad Han’ın Edirne’de yaptırdığı eserlerin en önemlisi*Üç Şerefeli Camii’dir. minarenin yük*sekliği 67 metredir.* Her şerefesine ayrı yollardan çıkılır. Üç Şerefeli cami Osmanlı erken ile klasik dönem üs*lubu arasındadır* enine gelişen camilere örnektir mimarlar Üç Şerefeli Camii için “Osmanlı mimarisinin dönüm noktası olan abide budur. Bu abide Osmanlı mimarisinin kendini bulmasına bir örnektir ve başarılan bu hamlenin üç şerefeli fatihasıdır. Osmanlı mimarisi Süleymaniyelere, Selimiyelere, Sultanahmedlere ulaşacaktır” demektedir. |
Kaynak ahmetşimşirgil.com II. Murad Hân
*II. Murad’ın Muradiye mahallesinde yaptırdığı, yan mekanlı camilerin en güzellerinden biri olan ve kendi adı ile anılan cami ve külliyesi hakkında Hoca Sadeddin efendi*şunları söyler Güzelliği, zarafeti ile anılan bu cami Hünkarın güzel adı ile anı*lır. fakir ve miskinlere oturaklar* ayrılmış, mi*safirhaneler, ve yolcular için* konaklar yaptırıl*mıştır. Sabah akşam zengin sofralar kurulur, ziyafetler verilir. Bi*nek ve yük hayvanları için geniş bir ahır inşa edilmiştir. Hayvan*ların yem ihtiyaçları karşılanmakla yol yorgun*luğu ile perişan olmuş yolcuların, yiyecek sıkıntısı kalmamıştır. Ayrıca çocukların eğitimi,* için bir de muallimhane bina ettirmiştir. Hazreti Mevlana dergahındaki dervişler için* mevlevihane yaptırmakla orası Cennet bah*çesi olmuştur. *Hoca Sadeddin Efendi Murad Han’ın Bursa’daki türbesinin* yer aldığı cami, medrese ve imaret hakkında* şöyle demektedir. Bursa şehrindeki* Büyük Cami çok güzel olmuştur. Caminin girişinde aş pişirilmesi için imaret yaptırılıp, her*kese yemek vermek ve açları doyurmakla görevli kılındı.* dul ve yetimlerin karınları doymuş, dua etmişlerdir Du*rakları Cennet olan ecdadının* yolunda ilim öğrenen gençler için de ayrı yerler yaptırılmıştır. üç yüzden fazla öğ*renci burada eğitim görürdü II. Murad Han Edirne Ergenede köprü yaptırıp, Uzunköprü kasabasını kurdu. Selanik ve İpsala’da camiler inşa ettirdi. Ankara bölgesinde Balıkhisarı adlı büyük subaşılığın köylerini; Mekke yoksullarına vakfetmişti. *her yıl on bin altını seyyidlere paylaştırırdı. kul hakkından pek sakınırdı. Babası*Çelebi Sultandan kalma, Mekke-i mükerreme ve Medine-i münevvere fakirlerine hediye gönderme adetini devam ettirdi.Acem ülkesinden Fazlullah adlı bilgin* Osmanlı ülkesine gelmiş vezirlik makamına* yükselmişti* her yıl Beytullah’a gönderilen akçelerin yollanması vakti gelmişti. Fakat hazinede* akçe bulunamadı. Çandarlı Halil Paşa’dan ödünç alındı Fazlullah padişahın akçaya ihtiya*cı olur. Devletli sultanım. Destur buyurursan toplayayım.”Milletin zekatlarını Zorla alalım.”diyince II. Murad*gazaplandı Bre vezir zekat ve sadaka yoksulların hakkıdır. Biz zekat yemeye müstahak mıyız ki, zorla alalım? Var git işine… deyip”* uzaklaştırdı.*Sultan İkinci Murad Han, ilme ve alimlere hürmet etti memleketi alim ve evli*ya yurdu oldu. Herkesin duasını aldı.Büyük alim*Molla Yegan* ona hac dönüşünde* Fatih’in hocası alim*Molla Gürani’yi*getirmişti. Bu husus eşsiz bir hadiseydi Osmanlı Devleti’nde, devrin*de en çok eser yazılan padişahtı millî kültür alanındaki en büyük hizmeti, Türk diline verdiği önemdir. Yazılan eserlerde açık bir dil kullanılmasını em*rederek Türkçede* titizlik gösterdi. Türkçe eserler yazıldı. Tevarih-i Al-i Selçuk’u, Danişmendname’si,* Farsça’dan çevirilen* önemli eserlerdir. |
Kaynak kadirmısırlıoğlu.com
*Türkiyede İmparatorluk bereketi* berhayat oldu İnkılâb Türkiyesi* bizleri* hüsrana uğratttı* kıymet hükümlerimiz sarsıldı büyük bir zihnî buhrana sürüklendik. Sabrı, tevekkülü, çileyi, tanımadık islâmî âdâb görgü ve terbiyeden istifade edemedik* Hayatı kumar haline getiren zihniyetle narkoz edilip uyuşturulduk bir hastanın durumu gibi hissedmedik Ticarete atılıp milyoner olmayı, Akademide kısa zamanda aldatıcı bir şöhretle profesörlük kürsüsüne oturmayı, siyâsete girip aç gözlülükle bakanlığa geçebilmeyi* yadırgamaz olduk. bunlara bel bağladık…* 27 Mayıs fiske-i hükûmetine hak vermiş* cemiyetimizde gün de onbeş kişinin mevkiinde bulunan kimselerin bile kılı kıpırdamıyor. Ne diyelim, sular bulanmadan durulmazmış!…. * *İnsanı,** insan** yapan** imandır!…* kâmil* insan, kâmil* imanın eseridir. Küfür veya inkârsa ya nihilizmin* materyalizmin eseridir.Nihilizm, kendi kendini dipsiz bir çukura atmak idrâk ve iz’anı kaldıran mutlak ve nihayetsiz bir zihnîyete râm olmaktır. Materyalizm*ise, tefekkür ile* beşeri ufuksuzlaştırmak, hayvânileştirmektir İnsanı insan yapan, eşref-i mahlûkatı* iptal etmektir. Üstelik, insan müfekkiresini inkâr hükümleriyle ortalığı sise boğarsa…inkârla, aklı mâbud kılan rasyonalizm ve materyalizmde inat ve ısrar etmek ne hazin bir sefalettir!…âlemin varlık sebebi olan aşkın, selim kalblerdeki tecelliyatı vücûd bulmadıkça, sokakları dolduran kalabalıkların günü birlik mâcerasının* hayvanınkinden farklı, olması imkânsızdır. *afâkı tutan ferdî ve içtimaî kavgalar sadece ve sadece aşksızlığın* imansızlığın eseridir. gerçek aşk, imanın özüdür.beşerî tavra seviye ve vasıf kazandıracak olan imandır. Kâfirin akıl gözü kalb gözü kördür!… gözü açmadıkça feraset avdet etmez ve beşer lâyık olduğu ulviyyete kavuşamaz!… geçen yüzyılın katı materyalistleri asrın seçkin kafaları imana yönelmiştir. Çünkü dinin kavranması metafizik* karşısında – aklen ve ilmen- daha mümkün görünüyor.İslâm’ın anlaşılması istikametinde Batı Âlemi’ndeki müşahede sevindiricidir. materyalist telâkkiler çökmektedir. her gün Kur’an’ı teyid eden ilmî* keşifler yapılıyor. O’nun azametine şâhid olunuyor. Varsın ülkemizde, bâtıllarına* tapınan yarı münevverler küfürde inad ededursunlar! *Bütün Dünya her gün imana kaymakta Kur’anî gerçeklere yeni pancereler açılmaktadır. kaderin mühürlediğı kalbleri, açmaya kimsenin gücü yetmez! Onlar zavallı hayvandan daha aşağı seviyelere düşerken imânî şahlanışa mâni olamazlar zaman, İslâm’a gebedir!..*tecellinin müjdesine ve davamıza düşmanlık güdenlerin zararı sadece kendilerine dokunacaktır! Onlar, şeytanın boyunlarına bağladığı bir çubuğun ucundaki havuca ulaşmaya çalışan zavallılardır. Onlar bize kızarken, biz onlara acıyor ve Rabbimizden kendilerine hidâyet diliyoruz.* Türkü-Kürdü birbirlerine asırlardan beri kardeş yapan en mühim bağ İSLÂM’dır. İslâm olmadan sorunlara* çözüm bulunamaz kâmil netice alınamaz. 1982 Anayasası olunmalıdır. Bunlar İslâmî temayül ve tavırların karşısında hukûkî engeldirler. Ve 5816 sayılı “Atatürk aleyhine işlenen suçlar”a dâir kanun kaldırılmalıdır Lozanda* gayr-i müslimlere verilen haklar Türküyle, Kürdüyle Müslüman çoğunluğa da verilmelidir. azınlığa tanınan hakların çoğunluktan esirgenmemelidir kemalistlere* Kemal Paşa’nın –Lozanda göklere çıkaran sözleri hatırlatılmalıdır hristiyan azınlıkların sahip oldukları hakların Müslüman çoğunluktan hâlâ esirgenmekte olduğunu ibretle görünüz!… |
Kaynak kadirmısırlıoğlu.com
BİR MAZLUM PÂDİŞÂH: SULTAN* ABDÜLHAMİD* *fevkalâdelikleri kullanarak milletlerin hayatında derin değişikliklere âmil olanlar, tarihi, yeniden değerlendirerek zuhûrlarının gerekçesini ortaya koyarlar. gûyâ yaptıklarının doğruluk ve haklılığını geniş kitlelere kabul ettirmek isterler propaganda mahsûlü* değerlendirmelerle eskiyi kötülerler tarih tahrifkârlığının en dehşetlisi ülkemizde yaşanmıştır.* bizi, asırlarca devam eden İslâm Görüşü nden bâtıla düşürmek kolay değildi. ülkemizdeki icrâ edilmiş olan inkılâp hareketleri, dehşet verici bir tedhiş metoduyla tarihi,* masallaştırılmıştır.*1839 Tanzimat Fermânı ile* kahraman milletimiz Avrupa’nın vesâyetine sokulmaya çalışılmıştır* batılılaşma mâcerâmız tesirlerinden* kurtulamadığımız sefâlet ve felâketler manzûmesidir. Batılılar ne der endişesi ile hareket edip onları memnun etmek* peşinde koşmak, siyasetimizin en temel prensipsizliğidir idâre edenlerimizle idâre edilenlerimiz arasında yabancılaşma olmuştur. kıymet hükümlerimiz tepetaklak edilmiş gerçekler değiştirilmiş olmamış vak’aların uydurulmuş akıl ve ilim dışı bir sûret vâkî olmuştur.Ülkemizdeki bu tarih tahrifkârlığı, üç büyük şahıs etrafında gelişşmiştir. Bunlar* Sultan Abdülaziz, Sultan Abdülhamid ve Sultan Vahideddin,merhumlardır. *üç büyük şahsın nûrânî çehrelerinin korkunç bir karalamayla tanınmaz hâle getirilmeye çalışılmıştır Sultan . Abdülhamid merhûmdur. Sultan Abdülaziz Sultan Vahideddin’i Üç Mazlûm Padişahımız millî ve dînî* temsil eder Tarihte* iki şahıs hakkında gerçekleri söylemek, güçtür. Sultan Abdülhamid ve Kemal Paşa’dır. hakkında yazılanlar yalandır. Birisi alçaltılırken diğeri yükseltilmiştir Üstelik doğruyu* eğriyi, ayırmanın önünde kaanunî bir mâni mevcuddur. onun yazarken* çekilen sıkıntılar, mâlumdur.Sultan II. Abdülhamid hakkındaki* yalanlar* gerçek dışıdır hayal mahsûlüdür merhum hakkındaki yalan ve yanlışlarla gerçekler çarpıtılmış* iftiralar atılmıştir *Satrançta insanlar, birbirlerinin şâhını mat etmeye çalışırlar. Şâhı mat olan bir oyuncu, ne kadar atı, kalesi ve piyonu olsada oyunu kaybeder mat olur!.. Milletler arasındaki mücâdele* bir satranç oyunudur* Her milletin münevverleri, satranç tahtasındaki şâhlardır. düşmanın hedefidir* ülkenin münevverlerini, kazanan düşmanlar,* milleti, kahredici emellerine râm etmekte güçlük çekmezler. Bizde de böyle olmuştur.* Sultan II. hamid hazretlerinin otuz seneyi aşan iktidar zamanınında o büyük şahsiyeti değerlendirmekte, halk ile münevverlerimiz arasında dâima fark olmuştur |
Kaynak kadirmısırlıoğlu.com
BİR MAZLUM PÂDİŞÂH: SULTAN* ABDÜLHAMİD *Sultan Abdülhamid devrinin münevverleri- O’nu anlamamakta, ve muhalefet hâlindeydiler. Bunların Batı zihniyetindekileri anlayıp izah etsek de, hayatları boyunca islâmî gayret sahibi olmuş Bediüzzaman ve büyük şâir Mehmed Âkif için bu tutum tezattır. dâhilî ve hâricî gâilelerin perde arkasındakk propagandalar sonucudur Sultan hamid Han devri, sıkı yönetimdir. fitne kazanı kaynatılmaktadır* büyük şahsiyete muhâliflik kaçınılmazdı. büyük hükümdarı mâzur görmek ve asla kınamamak gerekir Çünkü birlik ve beraberlik şuurunun zaafa uğradığı zamanda devletin bekası ancak otorite ile sağlanabilirdi. *Sultan Abdülhamid bu gerçeği* görerek dizginleri dirâyetle eline almasaydı, devlet,* hayalperest Midhad Paşa ve ekibince batırılacaktı. Sultan Abdülhamid hakkında devam etmekte ve mektep kitaplarına kadar intikal etmiş bulunan iftiralar,* uçsuz bucaksız bir denizi andırmaktadır.* O’nun şahsîyeti kadar karartılmıştır Sultan II. Abdülhamid merhûmu siyâsî bir dehâs dindar bir hükümdardır hareketle O’nun lehine olmak üzere yazılmış bazı asılsız vak’alarla medhedilmek istenmiştir* Sultan II. Abdülhamid Hanın hacca gittiği mantıksız bir iddiâdır iddianın sahibi, yüce Sultan’ı, Osmanlı padişahları içinde yegâne hacca gitmiş* bir kimse olarak göstermektedir o zaman hac için en az altı ay, idâreden uzak kalmak gerekirdi. Bu takdirde bunun bilinmemesine* zikredilmemiş olmasına imkân var mıdır?!. *saray ve devlet hayatına vâkıf olmayanların medhiyeleri, Sultan Abdülhamidi düşmanlarına karşı gülünç bir duruma düşmekten ve doğru sözlerin güvenilirliğini azaltmaktan başka bir netice vermez!..Aynı eserde, Ulu Hakan* Abdülhamid Han hakkındaki, medhiye de şudur: Gûyâ bir gece yarısı Aksaray’dan karısı doğum yapamayan bir adam, saraya telgraf çekerek yardım istemiş mâbeynciler hâtırat yazmıştır, ihsân-ı şâhâne ve doktorlar sevk edilmiş, ve Sultan’ın uyumayarak onları beklemiştir Evet, Sultan Abdülhamid, mühim devlet işleri için her saati uyandırılmasına müsaade etmişti.sıradan bir kimse için gece yarısı uyanıp meseleyi hallederdi*Bazı açıkgözler kendi faaliyetleri için Sultan* Abdülhamid’i kullanmaya teşebbüs etmişlerdir.Ancak o buna izin vermemiştir* üç mazlum padişah tan biridir Sultan II. Abdülhamid’i devirenler, zekâ ve siyâsî dirâyet itibariyle büyük hükümdara çömez bile olamazlar. büyük şahsiyet Sultan Abdülaziz gibi mazlûmiyetin her türlü acısını tatmıştır. bozuk kafalı idârecilerin zulmüne uğramışlardır Hayrihî ve şerrihî minallâhi Teâlâ diyen* müminler, kader inancına sâhiptir* ancak Âlemi dolduran vukuatı değerlendirmekte kifâyetsiz kalınmaktadır Allah Kâinât’ta her varlığı, fânîlikle mahkûm etmiştir. Ne hayır, ne de şer; ne kemâl ve ne de zevâl üzere beka şansına mâlik değildir. Bu durum, âdetullâh icâbıdır!.. *şerir insanların başarısı* Yahudi desteği nin eseridir. Filistin’e dönmek emeliyle başkalarını kullanan Yahudilerin icadıdır. Sultan Abdülhamid’in tâlihsizliği, iktidar zamanında Yahudi gücünün zirveye ulaşmasıdır.tarihte gruplaşmalar olmakta kemalist zihniyete itibar edilmektedir devâsâ şahsiyetin mâruz kaldığı mazlûmiyeti anlatmak maksadıyla yazmaya muvaffak kıldığı için Cenâb-ı Hakk’a şükürlerimi arz ediyorum.okuyan herkesin- Sultan II. Abdülhamidmerhumun aziz ruhunun bir Fâtiha ile taltif etmesini istirham ediyorum. |
Kaynak kadirmısırlıoğlu.com
*Avrupa’yı anlamak için, Avrupa’yı temsil etmek için vâsıtamız yoktur: Yalnız gariptirki, tehlikeli* bir vak’a önünde:«-Avrupa ne der diye* bekleriz Bir fırka* teşebbüste bulunsa, bir vilâyet kanunu tanzim edilse, cemiyet-i islâmiyye teşekkül etse, bir hükümet sukût etse,…. millî bir gazete neşredilse, harb edilse, sulh edilse, idamımıza karar verilse, mezara gidilse… biz Avrupa ne der söyleriz. … -Avrupa ne der?! suâli, korkunun, fikr-i ve şahsiyi hakîr gören hafiyedir. Ne dersiniz,* şu üç-beş cümlede ifâde edilmiş olan gerçek, bugün de aynen mevcud değil mi?!*Sultan II. Abdülhamid’e muhalefet edenlerin hepsi de,* yanılmıştır* zihniyetlerinin icabı ona kadtedmişlerdir ittihatçılardan Süleyman Nazif şu şiiri sultan hamide yazmıştır Padişahım! Gelmemişken yâde biz, İşte geldik senden istimdâde biz, Öldürürler başlasak feryâde biz, Hasret olduk eski istibdâde biz. Dembedem coşmakta fakr ü ihtiyaç Her ocak sönmüş ve susmuş, millet aç. Memleket mâtemde, öksüz taht ü taç. Hasret olduk eski istibdâde biz. burada bir özür değil, İttihatçıların daha zâlim oldukları tarzında bir ifade mevcuttur. *Sultan II. Abdülhamid’e muhalefeti kendilerine yakışmayacak bir* şahısta Üstad Bediüzzamandır Bediüzzaman 1960 da vefâtıyla nihayetlenen Urfa seyahatine çıkarken Nemîka Sultan’dan dedesi adına helâllik istemiştir:Nemika Sultan, Selim Efendi’nin kızı Selim Efendi ise, Sultan* Abdülhamid’in en büyük oğludur. Nemîka Sultan, Ankara’da damadıyla* yaşamakta apartman odasından çıkmayarak* ibâdetle meşgul olmaktaydı. Said-i Nursî merhum, şu sözlerle* helâllik dilemiştir: -Sultan* Hazretleri!..Biz, İttihadçılar’ın propagandalarına kapılarak dedeniz* Abdülhamid* Hazretleri hakkında itâle-i kelâmda lisânen tecâvüzde bulunduk. O’nun vârisi sıfatıyla sizden helâllik diliyorum. Ben ölüm yolcusuyum. Kabre az mesafem kaldı. O’nun nâmına bana hakkınızı helâl ediniz!.. *Nemîka Sultan: -Ne beis var hocaefendi!.. O zamanın siyâseti icabı böyle işler oldu!.. Artık geçen geçti. demişse de Bediüzzaman Helâl ettim!.. cümlesini Sultan Efendi’ye* üç kere tekrarlatmış ve sonra da: -Oh!.. Elhamdülillâh, inşallâh bu haktan da kurtuldum. Artık müsterih olarak ölebilirim!.. demiştir.ve Urfa’da vefat etmiştir.II. Meşrûtiyet arifesinde İstanbul’a gelen Said-i Nursî merhum o Abdülhamid hakkında şu sözleri söylemiş. Sultan, tek başına koca bir sarayı işgâl ediyor. Çıksın oradan!.. Ben orayı mektep yapacağım!.. Bu* sözler yüzünden tımarhâneye sevkedilmişse de doktorlar, aklında noksanlık olmadığını görgüsüzlük sebebiyle yakışıksız sözler sarfettiğini söyleyerek O’nu serbest bırakmışlardır *Bedüzzaman sonra Mâbeynde sultan hamit ile görüşmek istemiş, belindeki hançeri çıkarmadığından görüştürülmemiştir Meşrûtiyet’in ilânı* Selânik’teki* Hürriyet Meydanında mitingde yaptığı* konuşma* Nutuk adıyla basılmıştır. Sultan Reşad’la görüşen Said-i Nursî, O’ndan Van’da tesis etdiği medrese için yardım almış ve hayatının sonuna kadar bu para ile yaşamıştır. Vefâtında, altınlardan arta kalanlarla* Hüsrev Altınbaşak’ta Hayrat Vakfı nı kurmuştur.*Mehmed Âkif Şeyhülislâm Mustafa kendisine tavsiye ve telkinde bulunulmasına rağmen, O’nun beyânına şâhid olunmamıştır. Mehmed Âkif* Maalesef* bunu yapamamıştır Âkif Bey’in şiirleri* incelenirse, O’nun Sultan II. Abdülhamid i çok şiddetli bir sûrette tenkid etmiştir Osmanlı padişahları hacca gitmemiştir. Bunun sebebleri emniyetin sağlanmasındaki güçlük altı ay gibi bir zaman alması Ulemânın–cihad dışında uzun müddet işbaşından uzaklaşmayı dolayısıyla-câiz görmemesidir yegâne hacceden Cem Sultan’dır, o da padişah olmamıştır.Sultan Vahideddin, tahttan ayrılınca Hicaz’a gitmiş, hastalandığından hac mevsimini beklemeden geri dönmüştür.Onlar hacca vekil göndermişlerdir Sultan Abdülhamid velîdir. şâyîdir. Fakat unutulmamalıdır ki, tarihle menkıbe ayrı ayrı şeylerdir. |
Kaynak kadirmısırlıoğlu.com
*Sultan Hamid önemli bir meselede gece vakti kendisinin uyandırılmasına müsaade etmişti. Yazar kadir mısıroğlu Mustafa Armağanın- Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı,kitabı için şunları söylüyor Sultan* Abdülhamid Han’ın ismiyle dans kelimesini yan yana getirmekteki garabet ve çirkinlik bir yana, bu kitap kapağındaki beyân ile istismar örneğidir. eser, elli bin basılmış ve bedâvâ dağıtılmıştır. Gülen cemaatiyle* ilk ihtilâfım Sultan* Abdülhamid merhûmun torunu Şehzâde Abdülkerim Efendi vesilesiyle olmuştur. şehzâdeyi Fâtih Koleji’nde parasız okutturmaya muvaffak olamadım. Şimdi O’nun dedesini çarpık hizmetleri için propaganda malzemesi* kullanmaktalar Yazar* Sultan aziz ve* Meşrûtiyet isimli eserinde alınan şu* satırı yazmaktadır Veliaht Murad tahta çıkınca, kardeşi Şehzâde Abdülhamid «Veliaht» statüsü kazanarak vârisi olmuştu. Abdülhamid, Abdülaziz’e yönelik hal’ girişimini bildiği hâlde, tahta* yaklaştıracağını düşünerek ses çıkarmamıştı. *Osmanlı hayranı olarak alıştığımız İlber Ortaylı’ya göre Lâtin harflerinin taraftarı, Sultan* Abdülhamid’dir. halkımızın büyük cehâletine sebep, okuma-yazmadaki güçlüktür. güçlüğün nedeni harflerimizdir. Sultan bu işi kolaylaştırmak için Lâtin harflerini kabul etmek yerinde olur!.. demektedir.1908 Temmuz’unda Makedonya’da patlayan ihtilâlle, Osmanlı İmparatorluğu’nda* Abdüülhamid’in otuz yıllık despot yönetimine dur denilmiş… diktatör padişah II. Abdülhamid bile… bunu* bir müslüman yazar söylüyor!.. Bu kadarlada kalmıyor O büyük hükümdarın garezkâr düşmanlarından pek çok nakiller yapıp süzgeçden geçirmeksizin eserine koyuyor *Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) Hazretleri Sultan* Abdülhamid’i senâ eder Şeyh Sirâceddine O, sizin mânen amcanız mesâbesindedir!.. dermiş. Süleyman Efendi müridine. II. Meşrûtiyet’in ilânında Sultanahmed Meydanı’nda* üzüleceksin şamatacıların en önünde Hızır Sultan Abdülhamid baş rolde Hızır (a.s.) Selânik’ten gelen* Hareket Ordusu na karşı kılını kıpırdatmamıştır.Şâyân-ı hayrettir ki, *Sultan diyordu ki: Evlâtlarım!.. Hareket Ordusu’na karşı bir şey yapmadığımdan dolayı bazıları hakkımda sözlü tecâvüzde bulunurlarmış. Sakın siz, böylelerine kapılmayın. Evet, ben hareketsiz kaldım. Çünkü onların en ön safında Hızır –aleyhisselâm-‘ın yürüdüğünü gördüm anladım ki, ne olacaksa olacaktır. Bu kader icabıdır. Karşı çıkıp ibâdullâhın kanlarının heder olmasına sebep olmak istemedim. .Sultan Abdülhamid merhumun kalb gözü açıktı kızı Ayşe Sultan da Babamın çok nasihatını aldım. Aklına her zaman hayran kaldım. Görüşü çok kuvvetli idi. İleriyi keşfedecek kadar keskin görüşlü idi. Kerâmet sahibiydi. söylediklerinin hakikat olduğunu zaman bize isbat etti. |
Kaynak habertürk.com murat bardakçı
*İstiklâl Marşı’nın bestesini 1924’te Mustafa Kemal de değiştirmek istemişti 1924’te Reisicumhur Mustafa Kemal’in İstiklâl Marşları’nın yerine Paris, Viyana Napoli Konservatuvarları’na* marş sipariş edilmesini düşünülmüş ama kararname bürokrasiye takılmış ve uygulanamamıştır CUMHURBAŞKANI Erdoğan’ın İstiklâl Marşı’ndan bahsederken*“En büyük üzüntüm emsalsiz marşın hakiki mânâsını yüreklere nakşedecek bir bestenin yapılamamış, olmasıdır”*demiştir ve yeni marş arayışları başladı...vatandaşlarımız*Âkif’in şiirini, Hazreti Muhammed’in devrine ait bir ilâhinin nağmeleri ile okuduklarını zannederlerken aslında Mısırlı bir bestekârın eserini terennüm ettiler! *İstiklâl Marşı melodi olarak güzeldir, hoştur, sanatlıdır ama nağmeleri mehter gibi askerî bize”*değil,*ses aralıklarının Düzgün okunabilmesi ciddî musiki eğitimi gerektirir, güftesi tuhaflaşır; söz müziğe, müzik söze uymaz, “larda yüzen”, “ocak obe”, “raaa helâl”gibi tuhaf ibâreleri haykırmak zorunda kalırsınız.Âkif’in şiiri mânâ ve âhenk olarak muhteşemdir; istiklâl mücadelesinin tüm hissiyatını barındırır, edebî bir âbidedir ama*“güfte”,*yani beste saltanatlı ve ağırdır. şiir”*ile*“güfte”* farklıdır edebiyatımızın meşhur ve sanatça üstün örneklerinin bestelenmeyip* “şiir”*kalmalarının sebebi budur. Mehmed Âkif’in Necip Fazıl’ın şiirleri ezbere bilinir ama güfte olarak bestelenmiş nağmeleri dillerde dolaşan eserleri yok gibidir, *Zeki Üngör’ün bestesi*Akif’în şiiri ile uyum sağlayamamıştır okunuşu zordur nağmeleri yabancıdır ve doksan senedir İstiklâl Marşı’nın değiştirilip değiştirilmemesi meselesini tartışıyoruz Millet Meclisi’nin açıldığı*“millî marş”yarışmasına 724 şiir gönderildi hiçbiri beğenilmedi ve*Mehmed Âkif’e rica edilerek yazdırılan*“İstiklâl Marşı”,*Meclis’in 12 Mart 1921’deki oturumunda*“millî marş”kabul edildi. Meclis,*Âkif’in şiirini Türkiye’nin dört bir tarafındaki,* işgal altında bulunan İstanbul’daki bestekârlara da gönderdi çok sayıda beste çıktı. bestekârlar arasında Muzıka-yı Hümâyun”un yani İstanbul saray orkestrası şefi Zeki Bey*de vardı. bestesi törenlerde*“millî marş”*olarak çalınmasına başlandı.*Millet Meclisi, millî marşın belirlenmesi için 1923 te* beste yarışması açtı* birinciliği*Ali Rıfat Çağatay’ın bestesi aldı ancak marş kargaşası son bulmadı bestekârlar kendi eserlerini çaldırmaya başladılar. Her bölgede farklı bir marş çalınıyordu 1930’ların başında millî marş”*olarak*Zeki Üngör’ün bestesi çalınır oldu...Hükümet, marşların hiçbirinin*“kabul edilebilecek kuvvete ve kudrete sahip olmadıklarını”,işe yaramadıklarını”düşünerek 19 Mayıs 1924 te Mustafa Kemal’in İsmet Paşa*imzalı bir* kararname çıkardı “marşın Türk bestekârlarca* arzu edilen şekilde yapılmadığını söylüyor Türkler ve Avrupalı müzisyenlerin katılacakları yeni bir yarışma açılmasını duyuruyordu *Millet meclisi Paris, Viyana Napoli Konservatuvarları’nda istiklal marşı bestelerinin yollanıp* üç eserin seçilmesi ve en hoşa gideninin ‘millî marş’ kabul edilmesini bestekârına maddî ödül ile madalya verilmesi”*öngörüyordu. Bakanlar Kurulu’nun 19 Mayıs 1924’te İstiklâl Marşı’nın üç Avrupa konservatuvarı tarafından belirlenmesini öngören ve Mustafa Kemal ile Bakanlar Kurulu* kararnamesini imzaladı Ama, kararname çeşitli bürokratik sebeplerden uygulanamadı İstiklâl Marşı’nın müziğinin değiştirilmesi imkânsız gibidir ama değiştirilecekse yeniden besteletmeye lüzum yoktur. 1921 ile 1924 arasında bestelenmiş marşlar vardır ve*“Ordumuz etti yemin”, “Ey şanlı ordu ey şanlı asker”yahut*“Gafil ne bilir neşve-i pür şevk-i vegayı”*gibi en meşhur mehter marşlarının bestekârı*Muallim İsmail Hakkı Bey’in eseri bunların içerisinde bence en mükemmelidir. |
Kaynak habertürk.com murat bardakçı
Hayatta en hakiki mürşid, sansürdür! *Sultan Abdülmecid’in kızı,Abdülhamid’in de kızkardeşi Seniha Sultan 4 Mart 1924’te, Hilâfet kaldırılıp Osmanlı ailesi sürgüne gönderildiği sırada*Reisicumhur Mustafa Kemal’e* telgrafında*“78 yaşındayım. Odadan çıkmaya gücüm yetmediğinden, alınan karara uymam mümkün değildir. Hayattan nasibi kalmamış benim gibi bir ihtiyarın son günlerini odasında geçirmeye müsaade buyurmanızı istirham eylerim”*diyordu ama dikkate alınmamış ve sürgüne gitmeye mecbur kalmıştı.bu telgrafı yayınlayınca neden yayınladın eline ne geçti? Atatürk’e hangi hakla hakaret edersin? gibisinden abuk-subuk, değerlendirme yeteneğinden uzak gerçeklerden* kaçmayı iş zannedenlerin dillerine pelesenk ettikleri ifadeler geldi*Atatürkü konuştuğumda babam yaşında* bir ayağı* çukurda adamlar bu yaşa gelmiş* bana Atatürk’e lâf ediyorsun”*diye yazıyorlar Mâlûm korodan, tıngır tıngır tepkiler gelip duruyor: Atatürk’e ne hakla hakaret edermişim, birilerinin ekmeğine yağ sürüyormuşum Atatürk’ten*“Mustafa Kemal”diye bahsetmeyecekmişim Altında*“Atatürk”*imzasının bulunduğu belgeyi yayınlamayı“Atatürk’e hakaret”*addediyorlarmış bu memleketteki kamplaşma ve 95 senelik rejimin* zayıf olduğuna inanmaktır kamplaşma* belgeye* karşı çıkacak kadar şiddetlenmiştir! Mustafa Kemal Paşası’na*“Atatürk”*denmesini istemek, belgenin imzası bile*“Mustafa Kemal”*olduğu halde“krizlere girmek idelojik körlüktür! *hayatımda, tarihi* belgeye dayandırdım; tarih yorum, yahut kalpten geçenlerle değil,* belge ile yapılan bir ilimdir. Türkiye bir*“belge cennetidir aramayı bilirseni istediğinizi bulursunuz paylaştıklarımda suç teşkil eden hususî hayata giren kısımları sansürledim; bana göre aynı kanaatte olmasanız bile kanunlara karşı gelmek ucuz kahramanlık, özel hayatı gözler önüne sermek edep ve terbiye dışı bir iştir Zamanı sakın yayınlama!”gibisinden çığlıklara ise* gençlik senelerimden âşinayım. 25* sene önce* “Şahbaba”yı yazdığımda dört Sakın yapma,* zamanı değil, bekle tavsiyelerinin hiçbirini ciddiye almadım akıllara kulak asmamam sayesinde bir hakikatin de farkına vardım zamanı değil”*diyenlerin sözünü ettikleri o*“zaman”ın gelmesini asla istemiyorlardı *Türkiye’de belge yayınlamak devletin arşivlerindeki orijinal evrakı neşretmek bir kesimin gözüne batıyorsa* memlekette ilim irfan da bitmiş demektir aynı yolda gitmeye hadiseleri*“yazmaya devam edeceğim merak ediyorum: Mürşidlerin en hakikisi olan“ilim”in yerini sansür ve belge gizlemek mi aldı, ne oldu? |
Kaynak habertürk.com murat bardakçı
Mükemmel bir ikiyüzlülük örneği! *Türkiye’nin bazı suçlular, kaçaklar, şüpheliler ve darbeciler için çıkarttığı yakalama kararını Avrupa dikkate almamış cevap vermemiş sürüncemede bırakmıştır PKK’sından Türkiye aleyhinde faaliyet gösteren teröristlere göz* yummuştur Özdemir Sabancı’nın,*Haluk Görgün’ün Nilgün Hasefe’nin katili Fehriye Erdal’ın Belçika’da yirmi sene bir-iki kez gözaltına alınmış elini-kolunu sallayarak dolaşmıştır işin tehlikesi kendilerine varınca 2016’da* 30 sene hapse mahkûm etmiş fakat mahkûmiyet süresinin ertesi sene yarıya indirilmiş ve yakalanamamıştır*Avrupa’nın işin içinde İspanya olunca hemen harekete geçmiş mesele Türkiye olunca kıvır kıvır kıvıranıp çifte standard”*ve ikiyüzlülük uygulamıştır Bizler neredeyse Avrupalı olacağız, medenîleşeceğiz”*diye çırpındıkça Avrupa önümüze reçete ve talep listeleri sürüyor, zayıf notlar veriyor bizden kaçan katillere ve darbecilere bile*“Buyur ağam, meydan senin”*dercesine her imkânı sunuyor işin içine kendilerinden biri girince ayrılıkçıyı hemen derdest ediyor Neden? Türkiye’nin başına gelenler Avrupa’nın umurunda olmadı Almanya’nın*Carles Puigdemont’un gözaltına alması mükemmel bir ikiyüzlülük örneğidir Biz de Avrupalıyız, bizi de alın, gibisinden yakarışlarımızın mutlaka* son bulması gerekir ama o idrak* nerelerde *Osmanlı Devleti, 19. asırdan itibaren, Tanzimat sonrasında Katalanyayı yakından takip etmiştir. Barcelona’da konsoloshanemiz mevcut olmuş, diplomatlar Katalanya’daki hadiseleri İspanya’nın Katalanya politikasını günü gününe İstanbul’a rapor etmişlerdir. |
Kaynak habertürk.com murat bardakçı
Mehmed Âkif’in şiirini değiştirmek *19 Mayıs 1924’te Reisicumhur*Mustafa Kemal*tarafından da onaylanıp resmiyet kazanan millî marşı Türk bestekârların yapmalarının arzu edilmesine rağmen olmaması sebebi ile Türkler’in ve Avrupalı müzisyenlerin katılacakları yeni bir yarışma açılmasını, eserlerin Paris, Viyana ve Napoli Konservatuvarları’nda belirlenmesini ve* marştan en hoşa gideninin*“millî marş”*seçilerek bestekârına ödül ile madalya verilmesini öngörüyordu.kararnamenin ardından Millî Eğitim Bakanlığı, millî marşta yapılacak değişikliğin sadece besteyi değil, sözleri de kapsadığına; Mehmed Âkif’in manzumesinin de değiştirilmesi gerektiğine karar verdi; *İstiklal marşı için beste yarışmasından önce güfte*müsabakası”açıldı ve, 13 Kasım 1925’te gazetelerde yayınlandı.şöyle deniyordu Güftenin vakarlı, ümid saçıcı, ruhu yükseltici olması şarttır. Türkçe ile, Türklüğün varlığını, mâzisini ve büyük istikbalini ifade etmelidir. Güftenin kısa olması* bir meziyettir Müsabakayı kazanan esere beş yüz lira mükâfat-ı nakdiye ile bir Maarif Madalyası, ikinciye yüz lira mükâfat ile takdirname verilecektir.Âkif Bey’in İstiklâl Marşı büyük mücadelelemizin kudsî hatırası olarak saklanacak ve millî marş yanında ‘İstiklâl Marşı’ unvanıyla merasimde söylenecektir”.Bugüne kadar farkedilmeyen üzerinde durulmayan bu ilânın önemini herhalde farketmişsinizdir: *Ankara, İstiklâl Marşı’nın güftesini de değiştirmeye, Mehmed Âkif’in o muhteşem şiirinin amillî marşın sözleri olmamasına karar vermiş, iki buçuk ay içerisinde yazılacak şiirler seçilecek olanının millî marş yapılmasını istemiş. Ama,*Âkif’in manzumesinin bestesi bir tarafa atılmayacak, törenlerde*“İstiklâl Marşı”olarak okunacak fakat millî marş”olmayacakmış Bu ilânla acemi, meçhul dünya kadar şair Millî Eğitime şiirler gönderdiler.* birbirinden beter ve,*Âkif’in o muazzam manzumesinin yanında esâmileri okunamayacak seviyedeydiler Yarışmadan bir netice çıkmadı ve*Âkif’in şiirine ilişilemedi Âkif’in şiirini değiştirme hevesleri kursaklarında kaldı 1937’de neticesiz** bir başka yarışma daha yapıldı |
Kaynak habertürk.com murat bardakçı
Papa’nın ‘Cehennem yok!’ sözü de birşey mi? Katolikler bir kadının Papa seçildiğini bile görmüşlerdi *93 yaşındaki bir İtalyan gazeteci “Papa cehennemin olmadığını söyledi” diye yazınca Katolikler birbirine girdi ve Vatikan yalanladı. Vatikanda Gilberta” adındaki kadın 853’te “Sekizinci John” olarak Papa seçildi ama bir âyin sırasında doğum yapınca öldürüldü Katolik rahiplerin evlenmelerinin yasak olmasına rağmen birçok*Papa çocuk*sahibi olmuştur.*PAPA Fransuva, cehennemin olmadığını, günahkâr ruhların âhırette yokolacağını söyledi* kıyametler koptu. Vatikan kutsal pederlerinin böyle bir şey söylemediğini, günahkârların cehennemde ebediyyen yanacaklarını duyurdu.Papa’nın açıklamasının* ardından salonun alçı süslemeleri döküldü. Papa’nın sözleri Aziz Petrus’u hiddetlendirdi ve* kilisenin tavanını Fransuva’nın kafasına geçirdi”deniyor *Katolikler geçmiş asırlarda skandallarla sarsılmıştı 853 senesinde*“Joan”*isimli bir kadın erkek zannedilip*“Sekizinci John”unvânıyla Papa yapıldı Jutta”dedikleri* Almanya’da yaşayan İngiliz misyoner ailenin kızıydı 12 yaşında kadın elbiselerinden sıkılmış, erkek gibi görünmek istemiş, erkek elbiseleri giymeye başlamıştı. ilâhiyata merak saldı, Atinada din ve felsefe öğrendi Romada erkek zannedildi rahip oldu kardinal oldu ve her ne halt ise 853’te ölen*Dördüncü Leo’dan sonra* Papa seçildi Sekizinci John”*adını aldı iki sene beş ay dört gün* Papalık tahtında oturdu.*Kadın Papa*Joan’ın gidişi garip oldu. Roma imparatorunun oğluna hamileydi bebeğini dokuz ay boyunca gizledi Aziz Petrus Kilisesi’nin dışında kortej halindeki bir âyin sırasında, doğurdu Şeytan görmüş gibi olan Kardinaller Joan’ı, ve yeni doğmuş çocuğunu taşlayıp öldürdüler. Vatikan,*Joan’ın* ismini Papa listesinden sildi kilisesi yok edildi Kilise,*Joan’ın unutulması için elinden geleni yaptı fakat hadisenin tarihe geçmesine mâni olamadı Joan’ın macerası* romanlara konu oldu filmler yapıldı, çizgi romanlar yayınlandı...kardinaller Joanı gömüp üzerine mermerden bir plâket, anne ile çocuğunu gösteren bir heykel dikdiler Plâket ve heykel 16. yüzyılda kırdırıldı, parçalatıldı *Bekâret yemini eden ve* Papalığa yükselen Katolik rahiplerin kadınlarla ilişki kurmamaları, dünyadan* el-etek çekmeleri gerekirdi 904’te Papa olan ve yedi yıl hüküm süren*Üçüncü Sergius’un Marozia* adında 16 yaşlarında bir sevgilisi ve gayrımeşru bir oğlu vardı.*Marozi’nın annesi Theodora, sevgilisini 914 te*“Onuncu Jean”*unvanıyla Papa seçtirdi Sergius’un gayrımeşru oğlu 931’de*“Onbirinci John”*olarak Papalık tahtına oturdu. gayrımeşru oğul* Papa seçildiğinde 18 yaşındaydı babasının metresini kullandı öz yeğenleriyle ilişkiye girdi* bir papazın cinsel organını kestirdi. 963 te Aziz Petrus Kilisesi’nde toplanan 50* kardinal, Papa’yı saygısızlık ve, yalan yeminle, cinayet ve zina ile suçlayıp Papalık’tan azlettiler.*Sekizinci Innocent*1484’te Papa iki gayrımeşru çocuğun Borjia*ailesinin dört çocuğu vardı çocuk sahibi Papalardan 1523’te ki Papa Yedinci Clement’ gayrımeşruydu, sevgilisinden oğlu vardı Üçüncü Paul’un dört oğlu* iki erkek torunu vardı, 20 yaşına bile basmamış olan torunlarını* kardinal yapmıştı Bunlar, Vatikan’ın tuhaflıkları |
Kaynak habertürk.com murat bardakçı
Ayasofya Kararnamesi’nin kriminal laboratuvarında incelenmesi şarttır! *CUMHURBAŞKANI* Erdoğan* Ayasofya Camii’nde* yaptığı konuşmada heyecanlandı Heyecan hissetmeden konuşması mümkün değildi, Cumhuriyet tarihinde ilk defa Ayasofya’da bir Cumhurbaşkanı’nın huzurunda Kur’an okunuyor ve Cumhurbaşkanı mâbedin içerisindeki topluluğa hitap ediyordu... Ayasofya’nın müze kalmasına karşıyım beş asır boyunca cami olarak kullanılan*“fetih sembolü”*mâbed eskisi gibi cami haline getirilmelidir bu karar siyasî olarak zordur Yunanistan “savaş sebebi”sayabilit ama gönül fethin sembolü olan mâbedin kapalı kalmasına razı gelmiyor...Ayasofya* zihnimi kurcalıyor Reisicumhur*Atatürk Ayasofya’nın*“müze”*hâline getirilmesi hakkında 24 Kasım 1924’te çıkartılan Bakanlar Kurulundaki imzası, *atatürkün imzası şüphelidir Hükümet üyelerinin imzaları gerçektir, yani bakanlar tarafından bizzat atılmışdır *“K. Atatürk”*imzası ise sanki başkası tarafından atılmış gibidir ORTADA BİR TUHAFLIK VAR Asırlardır cami olarak kullanılan mâbedin 1934’te müze yapılması gelişmeleri bilinmektedir ve*“Atatürk’ün mâlûmatı vardır Ama imza farklıdır Ayasofya Kararnamesi kriminalde titizlikle incelenip Atatürk* imzasının sahte olup olmadığı ortaya çıkartılmalıdır |
Kaynak habertürk.com murat bardakçı *
Teşvikiye modeli cenaze “Nişantaşı”*ile*“Teşvikiye”*ucucadır ama Âdetleri farklıdır, hayatları değişiktir, Nişantaşı’nın* uçukluğuna ve* şımarıklılığına Teşvikiye’de rastlanmaz, Nişantaşı belediye olarak Şişli’ye, Teşvikiye Beşiktaş’a bağlıdır.Teşvikiye’de iki mahallenin özelliklerini taşıyan tek bir mekân vardır: Teşvikiye Camii...Nişantaşı mekânları ile hayat tarzı ile Teşvikiye’nin âdetlerini ve asıl Teşvikiye Camii’ni etkilemiştir Cami göçüp giden sosyete mensuplarını ve şöhretleri son yolculuklarına uğurlama mekânı oldu, ve ortaya eskiden görmediğimiz kendine mahsus bir*“cemaat”*ile*“cenaze ritüeli”*çıktı... Cenazeye gelen hanımları tanımak imkânsızdır sanki dostlarını* değil, defileye yahut partiye gelmiş gibidirler; saç stillerinde fark yoktur,* hepsi*“sosyete sarısı”denen Koleston ile boyanmıştır, Hanımefendiler* başsağlığı temennisini hatırına getirmeden porselen dişleri ile tıslamayı andıran tuhaf bir sesle*“Canım, n’aber, nassssın?”diye sorar, kiminle teşerrüf ettiğinizi çıkartamadığınız için sözü evirip çevirip birşeyler söylersiniz. Muhatabınız tanıyamadığınızı farkedince Aşkolsun, unutulduk mu?”yu yapıştırır ve*“Tanıdım ama işte şu gözlük yani...”*diye gevelersiniz Teşvikiye’den kalkan cenazelerin erkek cemaati ise Yazları çorapsız giyilen loafer, ilân panosunu andıran son moda bir tişört, kışları en pahalı mağazalardan alınmış kaşmir bir palto yahut avcı montu ile gelirler cenazeye** koyu renk gözlük vardır gözlerinde çok şükür erkekler surat boyu gözlük takmadıkları için kimliğini seçebilirsiniz Teşvikiye Camii’nde bu manzaraya,* rahmetli*Hasan Pulur’un Müslüman kokteyli diyordu* cenaze meselesini dert edinenler sadece*Teşvikiyeliler değil! Cenaze sonrasında uğranılması âdet olan restoranlar ile cemaatin olmazsa olmazını, yani caddeyi altüst eden Mercedes S’lerini yahut BMW 7’lerini alan valeler ile değnekçiler de mâtemde...dedim ya, tamirat bitmeden*“Gel!”emrine muhatap kaldığımız takdirde bilmem ki nereye götürecekler? İşte, bunun merakındayım! |
Kaynak habertürk.com murat bardakçı *
Atatürk’ün kızkardeşi Makbule Hanım Geçinemiyorum’ deyip CHP’den yardım istemiş ama parti talebini reddetmişti Atatürk’ün gündemde* olmayan* isminden az bahsedilen kızkardeşi Makbule Atadan... 1956’da vefat etti Makbule Hanım, 1947’de Cumhuriyet Halk Partisi’ne ağabeyinin vasiyeti gereği geçinemediğini* maaşının arttırılmasını istemiş ama Parti reddetmiştir* Atatürk’ün kızkardeşinin sıkıntısını Meclis 1958’de vatanî hizmet aylığı bağlayarak çözmeye çalışmıştı.*ATATÜRK’ün ailesi hakkında okullarda öğretilen babasının gümrük muhafaza memuru*Ali Rıza*annesinin*Zübeyde Hanım*ile sınırlıdır, nadir de olsa*“Makbule”*adında kızkardeşinden bahsedilir* ölen diğer kardeşlerinin isimleri* geçmez.Makbule*Hanım, ağabeyinin Cumhurbaşkanı olmasının ardından annesi*Zübeyde Hanım*Ankara’da yaşadı. Milletvekili ve işadamı*Mecdi*Boysan ile evlendi, sonra ayrıldı, 1930’da ağabeyinin talimatı ile Serbest Cumhuriyet Fırkası’na girdi ve uzun seneler Ankara’da, Çankaya Köşkü’nün yakınında Camlı Köşk’te yaşadı* 1956’da vefat etti.Atatürk,*5 Eylül 1938’deki vasiyetnamesinde*Makbule*Hanım’ın yaşadığı evi ölümüne kadar kullanmasını istemiş ve İş Bankası’ndaki* gelirinden de her ay bin lira aylık bağlamıştı.bazı belgeler,*Makbule Hanım’ın son senelerinde maddî sıkıntıya düştüğünü, aylığının arttırılması için Chp ye müracaat ettiğini, Parti’nin Atatürk’ün vasiyetinin dışına çıkamayız”*Aylığını arttıramayız”*cevabını verdi ve Makbule Hanım Bana ağabeyimin hizmetlerine dayanarak vatanî hizmetden maaş bağlayın”*diye ısrar etti Meclis 1948’de aldığı bir kararla bin liralık yeni bir aylık bağlandı... Atatürk’ün kızkardeşinin Cumhuriyet Halk Partisi’ne 7 Eylül 1947 de yazıdıği mektupta şöyle deniyordu: Cumhuriyet Halk Partisine Ağabeyim merhum Atatürk’ün vasiyetnamesi gereğince Parti’den* ödenen 840 lira ile geçinmekte müşkilât çekiyorum. paranın tahsis edildiği zamanla bugünün parası arasında en ez beş misli fark bulunmaktadır.Atatürk’ün vârisiyim. Ağabeyimin vasiyeti müreffeh bir hayat sürebilmemdi tahsis olunan para bugün masraflarımı karşılamamaktadır.alâka gösterecek kimsem yoktur. boşanmış olduğumdan, tesellimi Cumhuriyet Halk Partisi’ne sığınmakla buluyorum. sayılı* ömrümü rahatça geçirebilmek için ödeneğimin artırılmasını dilemekteyim. |
Kaynak Seçme Hikayeler.com
Gerçek Bir Kahramanlık Fedai Osmancık Taburu* Kızgın bir güneş Irak çöllerini kavuruyordu. Uçsuz bucaksız çölde hayat durmuştu… kuş uçmuyordu Diken cinsinden tek tük cılız bitkiler ve bir iki hurma ağacının altında istanbullu Semih oturuyordu *genç bir yedek subaydı Birinci dünya harbinde. Osmanlı* hudutlarında harp ateşleri yanıyordu Iraka İngilizler saldırdılar. Para ile Irak Araplarını taraflarına çektiler. bir kısım Araplar ise türklerle omuz omuza dövüşüyordu Kızgın Irak çölleri* kan ile sulanıyor, şiddetli savaşlar oluyordu gözler Çanakkale cephesindeydi ırak cephesinden kimsenin haberi yoktu Fakat nice kahraman Türk evlâdı her gün kızgın çöllerde şehit oluyordu çöl hayatı, susuzluk, yorgunluk, sıcaklık, düşman kurşunlarından önce* sebep oluyordu. Yedek subay Semih, İstanbullu bir zengin ailenin evlâdıdır. Hayatında sıcak, ve soğuk görmemişti Nazlı ve rahat büyümüştü sıcakta güneş çarpacak diye sokağa çıkmazdı. Fakat şimdi gölgede kırk dereceye düşmeyen çöl sıcaklarında* vazife başındaydı Güneşte sıcaklık yetmiş dereceydi* bu İstanbul genci sıcağa nasıl dayanıyordu Her tarafdan kan, kusan bu ıssız çölde semih tek başına birisini beklemektedir. Bu sebepten çöldedir Gözleri ufuktadır. beklediği Muhakkak gelecektir. Asker hararet, susuzluk ve yorgunluktan kendini kaybediyor.* çöl* ufuklarında seraplar görüyordu Fakat kendini* kaybedmiyor her seferinde kuvvei mâneviyesini topluyordu bir asker çöl serabında* . ufka dalınca hayaller gördü; Boğazda suları* yelkenlileri, sandalları gördü o anda* dualar okuyan annesi kardeşi. nişanlısı karşısında idi. gelsene, diye onu çağırıyorlardı.Semih bu serapdan sıyrıldı. Ellerini gökyüzüne* açarak:Allahım, Aklım sana emanet. Sen kuvvet,* ver… Beni, vatanıma ve* vazifeme bağışla. Beni bekleyeni* mahrum bırakma…Semih biraz kendine gelmişti Beklediğinin gelmesi lâzımdı.tekrar tatlı seraplar gördü. seraplardan kurtulması lâzımdı. Cebinden bir defter çıkardı. Bu hatıra defteriydi* hatıralarını yazacaktı.* |
Kaynak sabah.com.tr
ERHAN AFYONCU Kudüs ve Filistin uğruna Osmanlı ordusu Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizler’e karşı Kudüs’ü savunmak için 8 Aralık 1917 de yaptığı 39 gün süren muharebelerde 25 bin kayıp verdi. Bütün şehidlerimizin ruhları şad olsun 1917' Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı kuvvetleri güney cephesinde birçok yer kaybederek çekilmeye başladı. 11 Mart 1917'de Bağdat düştü. GAZZE MUHAREBELERİ nde İngilizler'in hedefi Kudüs'tü.Osmanlı birlikleri Gazze- Birüssebi hattında İngilizler'i engelliyordu. Osmanlı ordusu Mart 1917'de 1. Gazze ve Nisan 1917'de 2. Gazze muharebelerini kazanarak İngilizler'i durdurdu İngilizler komutanları Allenby'i gönderdiler. Osmanlı 1917 ağustosunda Osmanlı ordularını Alman taburlarıyla takviye ederek Yıldırım Orduları Grubu'nu kurdu.Başına von Falkenhayn'ı geçirdi. Filistin cephesinde Mustafa Kemal, Fevzi Çakmak, İsmet İnönü, Refet Bele, Fahrettin Altay gibi önemli komutanlarımız vardı Çanakkale'deki birlikler bu cephedeydi.Osmanlı askeri Sarıkamış ve Kanal taarruzlarında zayıflatılmıştı. Enver Paşa, karar veremiyordu. Güney cephesi düşerken Avrupada Osmanlı birlikleri vardı. stratejik ve taktik hatalardan Filistin cephesinde İngilizler'e zayıf yakalanmıştık. Alman komutanlarla Türk komutanlar arasında ayrılık vardı. Kemal Paşa'nın Eylül 1917'de Enver, Talat ve Cemal paşalara yaşanacak sıkıntıları açıkça ortaya koymaktadır. Mısır Kuvvetleri Komutanı Edmund Allenby,, Osmanlı savunma hattını çökerterek Kudüsü açmaya çalıştı.İngiliz Başbakanı Llyod George, Noel'e kadar Kudüs'ün alınması emrini vermişti. İngilizler, 31 Ekim 1917'de Birüssebi'yi aldılar. Osmanlı kuvvetlerinin Birüssebi taarruzları netice vermedi.İngilizler yoğun bombardımanla Gazze'yi harabeye çevirdiler. Refet Bele çekilmektense şehid olmayı yeğlemekteydi.savunma imkânı kalmayınca yüzlerce şehid verilerek 6-7 Kasım 1917 gecesi Gazze'den çekildik. Osmanlı kaybediyordu.Gazze muharebelerini kazanan İngilizler Kudüs yolunu açdı.Allenby, Osmanlı kuvvetlerine nefes aldırmıyordu. İngiliz ateşi açlık ve hastalıkla boğuşan Türk kuvvetleri tüm kahramanlıklarına rağmen bozgunu önleyemedi. Çanakkale'den gelen 57.Alay ve 77. Alay bu cephede de büyük kahramanlık gösterdi. Asım Gündüz ve Hüseyin Erkilet gibi subaylarımız büyük bir bozgunu önledi. Kahraman askerlerimiz süngüleriyle fedakârca mücadele edti Falkenhayn, Kudüs'ü savunacağına inanıyordu. yaşadığı mağlubiyetler komutanlarımızın direncini zayıflattı. İngilizler Hz. İsmail Tepesi'ni ele geçirdiler. Türk taarruzları başarısız oldu. Osmanlı kuvvetleri 20 kilometrelik bir savunma hattı kurdu Ancak İngilizler Türk mevzilerinin bir kısmını ele geçirince savunma hattı yarıldı.şehrin tahrip edilmemesi istendi ve Osmanlı kuvvetleri şehirden çekildiler. Birliklerimiz 8 Aralık 1917 gecesi Kudüs'ü terk etdi.9 Aralık 1917 sabahı Belediye Başkanı El-Hüseynî şehrin sembolik anahtarını teslim etmek için sur dışına çıktılar. 60.Tümen komutanı Allenby adına şehri teslim aldı. General Allenby, 11 Aralık 1917'de Yafa kapısından girdi. Avrupa'daki resimlerde Allenby'i şehre melekler eşliğinde girerken tasvir edilir. Kudüsün düşüşü İngiliz basınında Haçlı seferlerine, Allenby de ilk Haçlı seferinde Kudüs'ü işgal eden Boullion'a benzetildi.Allenby, İngiliz Kralı Aslan Yürekli Richard'ın yarım kalan Haçlı seferini tamamlamıştı. 31 Ekim 1917 ile 8 Aralık 1917 Kudüs'ün düşüşüne kadar Osmanlı askerleri şehid, yaralı ve esir toplam 25 bin kayıp vermişdi. Ruhları şad olsun. Filistin ve Kudüs’te 400 yıl hüküm sürdük Kaynak sabah.com.tr ERHAN AFYONCU Osmanlı, sefere duayla çıkardı Osmanlı sefere Eyüp Sultan’da dua ederel çıkar ordunun muzaffer olması için Fetih Suresi okunur dua edilirdi. Osmanlı padişahları sadaka dağıtırdı. Osmanlının sefere çıkışı haşmetli olurdu Diyanet İşleri camilerimizde yatsı ve sabah namazı öncesi veya sonrası Fetih Suresi okunup, ordumuza dua edildi. Ordumuz sefere çıktığında camilerde dua etmek eski bir gelenek Osmanlı sefere dua ile çıkar her tarafda Kuran-ı Kerim okunur dualar edilirdi. Osmanlı ordusu sefer yolunda. İken TUĞLAR DİKİLİYOR du Osmanlıda savaşmaya kararı için padişahın huzurunda meclis toplanırdı. Divân-ı Hümayun kaptan paşa, şeyhülislâm, yeniçeri ağası beylerbeyi ve komutanlar katılırdı. Herkesin fikri alınırdı. savaşdan önce şeyhülislâm ve din adamlarından Fetva alınıp, padişahın tuğları dualarla Cebehâne'nin önüne dikilirdi.Kanuni, Eyüp Sultan'da dua ederdi sefere çıkmadan önce padişahlar, ilk olarak Eyüp Sultan'ı, ardından da ata türbelerini ziyaret ederdi. Osmanlı padişahları türbelerde fakirlere sadaka dağıtırdı. Sefere padişah gitmiyorsa ordu komutanı serdarlar Eyüp Sultan Türbesi'ne gider büyük bir merasimle padişah ve devlet İstanbul'dan yola çıkardı. Padişahın yakın maiyeti merasimde göz alıcı kıyafetler giyerdi. İstanbullular töreni seyre çıkardı. Osmanlı ordusunun sefere çıkışı çok haşmetliydi Rengârenk kıyafetler bayraklar silahlar askeri kıtalar herkesi hayran bırakırdı. Ayasofya Camiinde ve imparatorluğun dört bir tarafında kadı ve valilere emirler gönderilir zafer duası emredilirdi. Kastamonu'dan Kerkük'e, Mısır'dan Bağdat'a Osmanlı Devleti'ndeki bütün şehir, kasaba ve köylerde mübarek mekânlarda dua edilirdi. hangi surelerin okunup, dua edileceği emirlerde zikredilirdi. Çoğunlukla Fetih Suresi, ve Enam suresi okunurdu.Seferde âlim ve hâfızlar Eyüp Camii'nde toplanıp Kuran-ı Kerim'den cüz okur hatim tamamlanır ordunun muzaffer olması için dua ederlerdi. Sonraki günlerde camilerde toplanarak zafer için duaya devam ederlerdi. Ulema ve devlet adamları Fetih Suresi ve bin bir kere Salat-ı Münciye duası okurlardı. Topkapı Sarayı'ndaki Hırka-ı Şerif Dairesi'nde Ayetelkürsi okutulurdu. Ordu sefere çıktığında camilerde sabah namazından sonra haftada iki gün Kuran-ı Kerim okunur ve zafer duası edilirdi. Veziriazam Merzifonlu Mustafa Paşa 1678'de Çehrin Seferi'ne çıktığında seferden dönene kadar pazartesi ve perşembe günleri seher vaktinde dua edilmişti. Donanma sefere çıktığı zaman da muzaffer ve galip dönmesi için camilerde dua edilir Devletin zor durumda olduğu dönemlerde beş vakit namazda Allah'a niyazda bulunulurdu. Sultanahmet Camii'nde mevlit. Düzenlenilirdi sefer duasının yapılışı*şöyle anlatılır: "Sefere giderken ikindiden kethüda iskemlede oturur. Yeniçeri ağasının iç ağaları ve adamları ayak üzere dizilip bir büyük daire olur. Ve her odanın adamları da çadırları önünde dizilip ayak üzere dua ederdi bir nefesten, Allah Allah sadası yankılanır. Üç defa Allah Allah sadasından sonra padişah hazretlerine, vezirlere ve ağalara ve İslam askerine zafer duası edilip "hû" denildikten sonra herkes yerine otururdu Bu kanun yeniçeri ocağı sefere çıkınca icra olunur." |
Kaynak sabah.com.tr
ERHAN AFYONCU Tarihimizden ilginç fetvalar Osmanlı halkı her konuyu şeyhülislama ve müftüye sorardı. Şeyhülislamlar sanat hac yardım gibi birçok konuda fetva verdi herkes fetva makamına başvururdu. "Pırasa yenilir mi?", "Sakala kına sürülebilir mi?", "Bayıldım, orucum bozuldu mu?" gibi binlerce konu müftülere soruldu Fetva dini-hukuki durumuna açıklık getirir Dini görüş fetva hüküm yerine geçmez. hükmü kadı, verirdi. Fetva yetkili müftüden ve en büyük dini yetkilisi olan şeyhülislamdan da alınabilirdi. Fetva almak için soru soran meseleyi yazılı olarak fetva makamına arzederdi. Fetvalarda erkeklere Zeyd, Amr, kadınlar için Hind, Zeynep gibi temsili isimler kullanılırdı. soru teferruatlı olur, cevap olur, olmaz, caizdir, değildir" gibi birkaç kelimeden oluşurdu. Fetvanın sonunda, müftünün adı bulunurdu. Yavuz Sultan döneminin meşhur şeyhülislamı Ali Efendi, fetva isteyenlerin sorularını koyabilmeleri için ev penceresinden devamlı zenbil sarkıtırdı. Soru sahipleri cevaplarını da zenbille alırdı. Şeyhülislam bu yüzden "Zenbilli Müftü" olarak adlandırılmıştı. Şeyhülislamların bir günde verdiği fetva bini geçebilirdi. Kanunî Sultan Süleyman'ın meşhur şeyhülislâmı Ebussuud Efendi, bir gün sabah namazından ikindi namazına kadar, 1413 fetva vermişdi Tarihimizde önemli yeri olan şeyhülislam fetvalarının bir kısmı tekrar yayınlanmıştır. Ebussuud Efendi ile 17. yüzyıl şeyhülislâmı Çatalcalı Ali Efendi'nin fetvalarından örnekler aşağıdadır: Soru: Zengin Zeyd hac*görevinden sonra, bir defa*daha hacca gitmek isterse, tekrar hac etmek*mi iyidir, yoksa gitmemesi mi daha iyidir? Cevap: muzdarip fakirlere ve çok zor durumdaki yetim analarına yardım etmek daha iyidir. Soru: Bir camiye imam olmakla, marangozluk yapmaktan hangisi makbuldür? Cevap: Namazı terk etmeden sanat sahibi olmak Allah katında daha makbuldür. Soru: İlim sahibi Zeyd, Amr'ın*kızı Hind'e talip olup, evlenmek için anlaşma olsa, nikâhtan önce*Amr kızını Zeyd'e vermeyip zengin Bekir'e*verebilir mi? Cevap: İlim sahibi birisinin yerine başkasını tercih etme, Müslüman'a yakışmaz. Soru: Zeyd, eşi Hind'i haksız yere döverse,*ne lazım olur?Cevap: Zeyd'e 80 değnek vurulur. Soru: Tekkelerde inzivaya çekilip, işi*Allah'a bırakıp kaderine razı olanların*durumları dinen makbul müdür? Cevap: Değildir. Soru: Zeyd, Hind'in evine girip, zorla ona*sahip olmak istediğinde Hind, Zeyd'i def edemeyip, balta ile vurup*yaralasa ve Zeyd yaradan ölse, Hind'e*bir şey yapmak lazım olur mu? Cevap: Gazâ etmiş olur. Soru: Dilenci Zeyd, Amr'a gelip "Allah*aşkına, peygamber aşkına, Allah'ı seversen*peygamberi seversen, bana para ver" dese,*Amr da aldırış etmese veya "Allah vere"*dese, günahkâr olur mu? Cevap: Sevmek vermeyi gerektirmez. Sevmediği için vermemiş olacak hata yoktur. Soru: Pırasa diye bilinen sebzeyi yemek*helal olur mu?Cevap: Olur. Ancak pırasa yemişken, kokusu geçmeden camiye gelmemelidir. Soru: Tuz ve sirke ile karıştırılmış sebzeler*çiğ iken yenilse, helal olur mu?Cevap: Olur. Çünkü bu adettir. Soru: Bir çok ilaç kullanmasına rağmen* iyileşmeyen Hind'in şifa bulması*için doktorlar 6 gram şarabı bitkilerle karıştırması*gerekir. Eğer yapmazsa hastalıktan*ölecek deseler, bu ilacı kullanması*caiz olur mu?Cevap: Asla caiz değildir. Doktorların dedikleri yanlıştır. Şarapla deva bulunmaz. Bunun yerine üzüm suyu ile bitkileri karıştırmalıdır. Soru: Keyif için içilen esrarın azı da, çoğu*da haram mıdır?Cevap: Haramdır. Soru: Sünnet olurken normalden az kesilmiş*olan Zeyd'in tekrar sünnet olması dinen*caiz olur mu? Cevap: Olmaz. Soru: İki eşi olan Zeyd'in hanımları aynı*evde oturmak istemezlerse, her birine müstakil*ev lazım olur mu?Cevap: Lazımdır. Avluları bile ayrı olmaz lazımdır. Soru: Eşi Hind ve kayınvalidesi Zeynep'le*aynı odada yatarken, gece kalkıp dışarı*çıkarken kasıt ve şehvet olmadan ayağı*Zeyneb'in ayağına dokunan Zeyd'e eşi Hind*haram olur mu? Cevap: Olmaz. Soru: Zeyd, eşi Hind'e "Annem ve kızkardeşim*ol" dese dinen Hind, Zeyd'den boş*olur mu? Cevap: Haram olmak niyeti ile dediyse boş olur, "Onlar gibi sevgili ol maksadıyla" dediyse olmaz. Soru: Bazı Müslümanlar, "çıbanım var,*yaram var" diye durumlarından şikâyet edip,*namaz kılmasalar, bu dinen özür olur mu?Cevap: Namaza özür olmaz, kan akarken bile kılmak lazımdır. Soru: "Bismillah, Allahu Ekber" diyerek*domuz kesen kimsenin durumu nedir? Cevap: İman tazelemesi gerekir. Soru: Ramazanda oruçluyken üç defa*bayılan Zeyd'in orucu bozulur mu? Cevap: Bozulmaz. Soru: Kına ile sakalını boyayan Zeyd'e*şeriata göre ne lazım olur?Cevap: Kendi bilir. Kaynak sabah.com.tr ERHAN AFYONCU Devleti ayakta tutan Valide Turhan Sultan Osmanlı’da 17. yüzyılda hükümdar otoritesinin olmadığı bir dönemde Turhan Sultan’ın devlet yönetimini ele alıp, hanedanı her şeyin üstünde tutması devletin devamını sağladı Osmanlının en güçlü valide sultanlarından Turhan Sultan 1627'de Ukrayna'da dünyaya geldi. on iki yaşındayken Tatar akıncılarına esir düştü ve Kör Süleyman Paşa tarafından satın alınıp Kösem Sultan'a hediye edildi. güzellik abidesiydi Turhan Sultan zekâsıyla Kösem Sultan'ın takdirini kazandı ve Sultan İbrahim'in gözüne girdi.Sultan İbrahim 1640'da tahta çıktığı zaman hanedanın hayattaki tek erkek üyesiydi. Hanedanın sona erme tehlikesi ortaya çıktı sultanın hükümdarlığı iki yıl endişeli bekleyişiyle geçti. Padişahın oğlu olması için yapılmadık kalmamıştı. Sonunda 1642 de Hatice Turhan Sultan'ın Avcı Mehmed diye anılacak Şehzâde Mehmed'i doğurması ile herkes rahat bir nefes aldı. Bu doğum Sönen Osmanlı hanedanı için kurtuluştu Turhan Sultan, Harem'de Kösem Sultanın gölgesinde kaldı oğlu IV. Mehmed'in hükümdar olmasıyla gelin ile kaynana arasında mücadele başladı Turhan Sultan zaferle çıktı Harem'in hakimi olmuştu. Turhan Sultan, Köprülüler'in sadrazamlığa gelmesinden sonra siyasetten çekildi kendini hayıra adadı. Çanakkale Boğazı kalelerini inşa ettirdi. III. Murad'ın hanımı Safiye Sultan tarafından yapılan ancak tamamlanamayan Eminönü'ndeki Yeni Cami'yi tamamlattı. 1682'de vefat etti ve Yeni Cami'deki türbesine defnedildi. Turhan Sultan'ın devlet yönetimini ele alması Osmanlı İmparatorluğu'nu otorite boşluğundan kurtarmıştır. Valide Sultan'ın hanedanı herşeyin üstünde tutması devletin devamını sağlamıştır. Turhan Sultan'ın emirlerinde yönetime oldukça hakimdi veziriazama gemiler Hazine vergi istihkâmlar donanma asker maaşları gibi bir çok konuda emir verdi birçok devlet işine vâkıftı Turhan Sultan, emirlerinin uygulanmasında aksaklık olduğunda kılıç ortaya çıkmadan kul taifesi iş yapmaz" diye tehdit dahi etmiştir. TURHAN SULTAN'IN EMİRLERİ incelendiğinde Valide Sultan'ın devlet işlerini büyük bir dirayetle yaptığı görülmektedir: Donanmanın durumu nedir? Sanmayın ki takip etmiyoruz yaptıklarınızı. Gemiler boş ve kof olmasın. Teçhizat, mürettebat ve barut tam hazırlansın. vaktimiz yok. Donanmanın hareket zamanı gelmiştir. Çalışıp eksik bırakmayınız. Gözünüzü dört açın. İhmal ve bahane istemiyorum. Beni söylettirmeyin. Valide Sultan". Nice düşmanların gözü kör olsun. düşmanımız var, düşmansız kimse olmaz. siz doğrulukla hizmet edip din ve devleti kayırdıktan sonra, Hakk Teâlâ kuluna zulmetmez. siz can u gönülden çalışın. Göreyim sizi, sözünüz padişahın huzurunda yalan çıkmasın. Donanmanın perşembe çıkmasına çalışın ve bizi haberdar edin. Valide Sultan" Paşa Donanma ile niçin ilgilenmiyorsun? Huzurumuza gelüp 'Herşey hazır ve mükemmeldir' diye aldatıyorsun. Adam gönderip kontrol ettiriyorum, ortada bir nesne yok. Siz '1200 kürekçi lâzımdır" diyorsunuz, yoklatıyorum, üç bin kürekçi yok. para veriyoruz! Cephane için para istiyorsunuz, Bu âna kadar tamamının bitmesi gerekirdi. Hep huzurumuzda lâf ediyorsun,işin aslı nedir? Vallahi 'demeyesin. on beş gün içinde donanmayı kusursuz çıkartmazsan kendin bilirsin. Dini ve devleti kayırmak böyle mi olur? Ümmet-i Muhammed'in hizmeti böyle mi olur? doğrulukla hizmet etmezseniz padişahın ekmeği size haram, cümle ümmet-i Muhammed'in günahı ve vebali boynunuza olsun. emektarsınız diye inandık ama ne güzel hizmet edüp yüzünüzü ağartırmışsınız! Size düşen bize söyletmemek, işleri gözden geçirtmemek idi. Şimdi bildiriyoruz gözünüzü açıp mukayyet olun! Tersane'ye niçün boş bakınıyorsun? İyi hizmet et, dikkatli ve mukayyet ol, sonra kendin bilirsin. Size düşen Kaptan Paşa'ya tenbih 'Ne lâzım ise bildir, vereyim' demek ve vermektir. kusur etmediğiniz takdirde suç kaptanındır ama siz böyle yapmıyorsunuz. Valide Sultan" "Paşa'ya selâm: Askerin maaşı ile ilgileniyor musun? ödeyebilecek misiniz? bize lâf getirmeyin. Maaşların ödenmesinin gecikmesi hâlinde size de, bize de zarar gelecek. Allah'ı severseniz gayret gösterin, ödemeler uzamasın. Başımızı önce Allah'a, sonra size dayadık ve inandık. gözünüzü açıp hizmete devam edesin. Gecikecek zaman değildir. geceleri uyku bize haram Allah'ın malumudur. İçeride bize, dışarıda size ümmet-i Muhammed'i korumak, din ile devleti gözetmek düşer. Herkesin ve önde gelen din adamları ile sizin göreviniz ağız birliği etmek, etrafı kollamak, zulmedenleri izlemek, uyarmak, cezalandırmak ve düzeni korumaktır.... 'Halka zulmedildiğini duyarsam siz bilirsiniz' tenbih edin ve Allah'ı severseniz dikkatli davranın. Donanmaya özen gösterin, Kaptan Paşa'ya iş zamanının geldiğini söyleyin. Bizi konuşturmadan hayır duamızı almanızı istiyoruz, göreyim sizi. Valide Sultan" "Ne arz olundu malumumuz hizmete ehemmiyet veresiniz. Her ahvalden, her hususdan nice iş görmüş, derya ahvali bilen ihtiyarlarla, şeyhülislâm, kadıaskerlerle, tecrübelilerle istişareden kaçınmayıp, dışarı çıkmanıza rızamız yoktur. Hemen saadetlü arslanımın huzurunda ne yazıldıysa yine o şekilde harekette olasın. ...Her şekilde hayır duamız sizinledir. Elem çekmeyesiz" |
Kaynak sabah.com.tr ERHAN AFYONCU
Fransa asırlardır bize Fransız kaldı Fransa, müttefikimiz olmasına rağmen Suriye’de YPG taraftarı 17. yüzyılda da bizimle müttefikti ancak savaşta olduğumuz Venedik ve Avusturya’ya yardım etmişti fransa16. yüzyılda osmanlı yardımıyla varlığını devam ettirdi Ancak Fransızlar, 17. yüzyıldan itibaren Osmanlı düşmanlarının yanında yer aldı ve OSMANLIYI ARKADAN VURDU Fransa, "Güneş Kral" lakaplı 14. Louis zamanında Girit'te Osmanlılarla savaşan Venedikliler'e yardım gönderdi. Fransa'nın görünürde Osmanlı ile dosttu ancak gizlice Venedik'e yardım ettiği Osmanlı için bunu ispatlamak kolay değildi. Çünkü Fransa mektuplarında özel şifre kullanıyordu bunu bilen çok az kişi vardı. 1656 ile 1661 yıllarında sadrazam Köprülü Mehmed Paşa bu şifreleri çok ilginç bir yolla çözdürdü. Köprülü Mehmed Paşa hem fransızların kendisine yaptığı saygısızlığın ve Venedik'e gönderilen yardımların hesabını sormak için fırsat kolluyordu 658'de Girit'teki savaşta Venedik hizmetinde bulunmuş Vertamont adlı Fransız asker Köprülü'ye önemli bir hediye sundu: Venedik'in Fransaya teslim edilmek üzere, şifreli mektup.verdi ve Müslüman olmak istediğini söyledi.sorguda Venedik-Fransa işbirliğini doğruladı Fransanın Venedikliler'e gizlice yardım ettiğini haber verdi. şifreli mektupları sadrazama teslim etti. Ancak şifreler çözülemedi. Venedik elçileri Yedikule'ye götürüldü sadrazam fransız elçisi baba La Haye'in zindana atılmasını emretti elçi ve oğlu aynı kaderi paylaştı. Köprülü Paşa, Erdel seferine çıktı geri dönene kadar elçi ile oğlu zindanda bekletildiler. Sadrazam muzaffer bir şekilde Erdel seferinden Edirne'ye döndü La Haye ve oğlu için ricacılar geldiler. Sadrazam, serbest bırakılmalarını emretti. La Haye ve oğlu sadrazamın emriyle serbest bırakıldılar ve her ikisi de Köprülü'ye teşekkür etmeden hemen Edirne'den ayrıldılar. sadrazam baba-oğulun peşini bırakmadı, elçilikten alınmasını sağladı. Elçi La Haye Yedikule zindanlarında bekletildi. Çünkü İstanbul'u terkedeceği günlerde Fransız gemisi yasak olmasına rağmen Türk malları ile şehirden ayrılmıştı ve bunun cezası La Haye'e kesildi. Sabık elçi Yedikule'den para cezası ödeyerek kurtulabildi ve 1660'da Fransa'ya döndü. Fransa kralı 14. Louis Venedikliler'in yanısıra bir numaralı düşmanları Avusturya'ya Osmanlı karşısında yardım edecekti.Sadrazam Fazıl Ahmed Paşa, 1663'te Avusturya seferinde Uyvar'ı fethetti. Viyana'nın surları fethe uygundu. Osmanlı ordusu, Sengotar'da Avusturyaya karşı üstünlüğü ele geçirdiler. Ancak Avusturya'ya hiç ummadıkları bir ülkeden yardım geldi Fransız yardımı Avusturya'yı bozgundan kurtardı ve savaşı aleyhimize çevirdi. Kaynak sabah.com.tr ERHAN AFYONCU Sanatçılarımız Çanakkale’de de Mehmetçik’leydi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sanatçılar, yazarlar ve sporcularla Afrin operasyonuna katılan askerlerimizi ziyaret etmesine anlamsız tepkiler geldi. Halbuki 1915 Temmuz’unda Mehmet Emin Yurdakul, Çallı İbrahim, Ömer Seyfettin ve Orhon Seyfi Orhon gibi isimler 16 yazar, şair, ressam ve bestekâr Çanakkale cephesinde, Arıburnu ve Seddülbahir’de 10 gün geçirdi Sanatçı ve yazarlarımız Hatay'a giderek Mehmetçiği ziyaret etmeleri haksız ve anlamsızca eleştirildi. Bu ülkenin kanlı bir darbe teşebbüsü geçirdiği, bizi etkisiz hâle getirmek için planlar yapıldığı ve 100 yıl önce olduğu gibi ölüm-kalım mücadelesine girdiğimiz nasıl görülmez ve hassasiyet gösterilmez.Sanatçı ve yazarlarımızın cephedeki askerlerimizi ziyareti eski bir geleneğimiz. Birinci Dünya Savaşında yazar ve sanatçılarımız Çanakkale cephesinde Mehmetçik'le 10 gün geçirmiş dönüşde Türk kahramanlığını kaleme almışlardı. 1915 Haziran'ının sonlarında 30 kadar yazar, şair, ressam ve bestekâr Türk kahramanlığını ölümsüzleştirmek için Çanakkale cephesine davet ediliyordu. Davet edilenlerin 16'sı davete uydu. Bunlar "Ben bir Türk'üm, dinim cinsim uludur" mısrasıyla bir nesli etkileyen şair Mehmet Emin Yurdakul, yazar ve düşünür Ağaoğlu Ahmed, Çallı İbrahim, Ömer Seyfettin, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Orhon Seyfi Orhon, şair Enis Behiç Koryürekdi. Heyet 11 Temmuz günü Sirkeci Garı'nda Çanakkale cephesine doğru hareket etmek için buluştu. üniformaları vardı. Uzunköprü istasyonunda trenden inen heyet bombardımandan isabet almış Süleyman Paşa ve Namık Kemal'in türbelerini ziyaret ettiler. cepheye vardılar.Heyet mensupları, Arıburnu cephesinde top ve kurşun seslerine şahitlik ettiler. Seddülbahir cephesine doğru yola çıktılar. Muharebe alanlarını gezdiler. Dürbünle düşmanı gözlemlediler. Esir alınan yaralı düşmanlara şahit olmuşlardı. Havan atışlarında Mehmetçiklerimiz "Bizim kara oğlan gidiyor" diye sevinçle bağırmaktaydı. Heyet, Çanakkale cephesinde Türk askerinin kahramanlığına ve cesaretine şahit olmuşlardı. Konuştukları askerler Balkan Savaşı'nı silmek ve vatanı kurtarmak için kendisini hiç çekinmeden öne atmıştı. kahraman bir Metmedçiğimiz yarasının sarılmasını "Ko aksın Balkan Muharebesi'nin karasını ancak bu kan siler" diyerek reddetmiş ve savaşmaya devam ederek şehit olmuştu. Heyettekiler kendi aralarında Balkan hezimetinden sonraki mücadele ruhunun nasıl meydana geldiğini tartışmışlardır. Cephede 10 gün geçiren heyet İstanbulda 1915 sonbaharında Harp Mecmuasını yayınlarlar.Çanakkale cephesinin en ilginç anılarından birisi Albay Mustafa Kemal'in mızıka eşliğinde askerine yemek yedirmesidir. sıkışıp kalan İngilizler, mızıka sesleri üzerine sinirlenerek tepeyi ateşe tutmaktaydı Esir edilen İngiliz subayı, Türkler'in mızıka çalması üzerine komutanlarının onları futbol oynamaları için tazyik ettiklerini, ve kendilerine pahalıya mal olduğunu anlatmıştır. Ali Canip ve Mehmed Emin beyler, Esad Paşa'nın karargâhından Mustafa Kemal ile görüştü Mustafa Kemal heyeti Cesarettepesi'ne davet etti, ancak Esad Paşa yolun tehlikesinden dolayı yazar ve şairlere müsaade etmedi. Heyet, Arıburnu'ndayken asker olan Şair Ahmed Haşim'le de karşılaşmıştır. Çanakkale'yi savunanların cesareti, yiğitliği, kahramanlığı dünyayı hayran etti. düşmanların parmağı ağzında kaldı. Times, Le Temps gibi meşhur İngiliz ve Fransız gazeteleri itiraf ediyor ki Birinci Dünya Savaşı'nın en önemli, en kanlı, en ateşli safhaları Çanakkale'de yaşanmaktadır. hiçbir yerde Çanakkale'de olduğu kadar faaliyet, sebat ve inatla gösterilmemiş hiçbir yerde Çanakkale'de olduğu kadar kahramanca ve cesurca direniş ve savunmayla karşılaşılmamış düşman zayiat vermemisdir. Çanakkale muharebelerinin dünya tarihinde benzeri yoktur. her taraftan şarapneller, gülleler, bombalar, kurşunlar yağar denizde dretnotlar sahilde ağır toplar mitralyözlerden gökte uçaklardan sürekli cehennemî ateşler saçılıyorken süngüyle hücum ederek düşman siperini ele geçirecek kadar yiğitlik ve kahramanlık gösterebilecek asker görülmemiştir. Bu harikayı göstermeyi başaranlar, dünyanın her tarafından şan ve şerefleri yükselen kahramanlık hikayeleri dillerde dolaşan Türk aslanlarıdır. Başkumandan vekili ve Harbiye Nâzırı Enver Paşa dünyayı hayretler içinde bırakan Çanakkale savunmasındaki kahramanlıkları sonsuza kadar yaşatmak üzere teşekküre layık bir tedbir düşünmüşlerdir. Görevlerini, askerlerimiz gibi fedakârca yerine getirme imkânı bulamayan genç şairlerimizi savaş alanına davet etmişlerdir. iki ressam, iki musikişinas, ve sinematografçı da davetli olarak savaş alanına gideceklerdir. Arkalarında işaret bulunacaktır.heyet, bir hafta savaş alanlarını gezerek kahraman askerlerle görüşecek ve sonra ilhamlarını, gözlemlerini, anlatacaktır. Bunların eserlerini yayımlamak için harp dergisi düşünülmektedir. Şairler şiirlerini, yazarlar duygularını yazarken, bestekârlar kahramanlıkları besteleyecek, ressamlar gördüklerini resim sanatının diliyle tasvir edecekldir. |
Kaynak sabah.com.tr ERHAN AFYONCU
Suriye’deki Alman-İngiliz çekişmesi İkinci Dünya Savaşında Ortadoğu’da Alman nüfuzunun artması İngiltere’yi harekete geçirdi. İngiltere “Suriye’yi hürriyete kavuşturabilirsiniz” diyerek bizi Kuzey Suriye’ye girmeye teşvik etti. Türkiye savaşı kabul etmeyince İngiliz ve Özgür Fransa orduları Suriye’ye girdi İngilizler, İkinci Dünya Savaşı'na Türkiye'yi sokmak için mücadele ettiler. 1943'te Adana ve Kahire görüşmeleri en bilinenidir. Ancak çok önce 1941'de İngilizler, Suriye'yi kullanarak bizi savaşa sokmaya çalışdı. Almanya, İkinci Dünya Savaşı'nda Yugoslavya ve Yunanistan'ı işgal etti 1941 Mayısında Girit'i ele geçirdi Hedef Ortadoğuydu Haziran 1940'da Almanya'ya teslim olan Vichy Fransası Suriye'yi kontrol ediyordu. Vichy Fransası Suriye'ye komiser atadığı Şam'ın önemli ailelerinden olan Azmzadeler'den Halid Azm'in yönetiminde hükümet kurdurdu. Almanlar, Vichy hükümetinin yönettiği Suriye'yi üs olarak kullandı Irak'ta ise Alman yanlısı darbe başarılı oldu. Suriye ve Irak Almanya'nın kontrolüne geçmek üzereydi. Bu Türkiye'nin güneyden Almanya ile çevrilmesi manasındaydı ingiltirenin Ortadoğu hakimiyeti tehlikeye girdi Türkiye'nin Almanya'dan önce davranıp, Suriye'yi işgal etmesini gündeme getirdi. İngiltere güneyden Suriye'yi işgal ederken, Türkiye'nin kuzeyden Suriye'ye girmesi planlandı. Türkiye Halep ve civarını ele geçirerek, ingilizlere yardım edecekti. İngiliz büyükelçisi 1941 Haziran'ınında Türkiye'nin Suriye'ye girmesini teşvik için Ankara'da Türk makamlarıyla temasa geçti. Bu durum tartışıldı. Suriye'ye girilmesini savunanlar bunun komşu ülkenin hürriyetini için yapılacağını söylüyordu. Ancak bu Türkiye'nin İkinci Dünya Savaşı'na girmesi ve Almanya'nın karşısında yer alması demekti.Yunus Nadi, 25 Mayıs 1941 de Cumhuriyet Gazetesi'nde "Yeni Dünya Harbi Karşısında Türkiye" başlıklı yazıda bu fikri şöyle eleştirdi: "...Suriye halkını hürriyetine kavuşturacak hareketimizin sahası yalnız Suriye'ye ve hudutlarımıza münhasır kalmayacağını, bizi böyle bir sergüzeşte sürüklemek isteyenler de pekâlâ bilirler Dün Londra radyosunda harp konuşan Türk spiker Türk emniyet sahalarının tehlikeye girdiğinden bahsediyor memleketimizin selametini düşünmeğe davet eylerken İstanbul'daki neşriyatı kullanıyordu. Demek ki yeni dünya harbi siyasetimizin değiştirilmesi isteniyor... Türkiye'nin harbe karışması için Suriye'nin akıbetinde vesile bulanlar bu hesaba hürriyet prensibine mi iltica ediyorlar....Suriye'yi işgal etmek suretiyle hürriyet ve istiklâline kavuşturmak tavsiyesine uyarak harbe girelim mi?... Türkiye Cumhuriyeti hükûmeti takip ettiği ihtiyatlı, isabetli azamî ve kuvvetli siyasetinden ayrılmayacaktır". Yunus Nadi'nin Cumhuriyet gazetesindeki yazısı ve Basında tartışmalar sürerken diplomatik görüşmeler sürüyordu. Ancak İngilizler'in Türkiye'yi savaşa sokmamaya kararlı İsmet İnönü'yü Suriye'ye girmeye ikna edip, bizi İkinci Dünya Savaşı'na dahil etmeleri kolay değildi. Türkiye Suriye'ye girmeyi kabul etmedi. İngilizler ve Özgür Fransa birlikleri 1941 Haziran ve Temmuz'unda Suriye ve Lübnan'da Vichy Fransası'na ait kuvvetleri mağlup edip, bölgeyi ele geçirdiler. Sykes-Picot Antlaşması imzalandı ve Suriye’de Fransız mandası*kabul edildi Kaynak sabah.com.tr ERHAN AFYONCU Seçimle II. Mahmud döneminde tanıştık Türkiye yeni seçim dönemine girdi. Seçimler, halkın iradesini sandığa yansımasıdır. Milletimiz kendisine verilen yetkiyi iki asırdır kullanarak haklarına sahip çıkmıştır.Osmanlı sıkıntıya girdiği dönemlerde ıslahatlarla kendisini toparlamıştı. 17. yüzyıl ıslahatlarında örnek,Kanunî idi. Avrupa örnek değildi.18. yüzyılda Lale Devri ile Osmanlı ilk defa yüzünü Batı'ya döndü. Avrupa örnek alındı gelenekle karışık Batılılaşma vardı. İkinci Mahmud dönemiyle Batılılaşma başladı.İkinci Mahmud döneminde gelenekler ve klasik Osmanlı sistemi değişti muhalefetin en önemli dayanağı Yeniçeri Ocağı 1826'da ortadan kaldırıldı Sultan Mahmud'un yaptığı yeniliklerde en önemli destekçisi Serasker Hüsrev Paşa'dır. II. Mahmud'un getirdiği*önemli değişimlerden biri seçimdi. İlk Seçimle İkinci*Mahmud döneminde tanıştık. İmparatorluğun*yapısı değişti muhtarlık teşkilatı,kuruldu bu halkın yöneticilerini seçmelerinin başlangıcıydı. Osmanlı yöneticileri asırlarca İstanbul'a göçü engellemek için herşeyi yapmışlar, ama önleyememişti. İkinci Mahmud, İstanbul'a göçü azaltmak, güvenlik temini için 1829'da Üsküdar, Eyüp ve Galatada muhtarlık teşkilatı kurdurdu. ilk muhtarlar seçimle değil tayinle göreve başladılar. 1833'te İstanbul dışında Kastamonu- Taşköprü'de ilk taşra muhtarlık teşkilatı kuruldu. muhtarlık imparatorluğa yayıldı. muhtar seçimlerinin yapıldığı ilk yer Bolu'dur. 1833'te muhtarlık teşkilatı ülkenin her yerinde uygulanmaya başladı. 1864 te Müslüman ve Müslüman olmayan köylerde her cemaat kendi muhtarını bir yıllığına seçti Muhtar seçimlerine, Osmanlı uyruğunda olan 18 yaşını doldurmuş erkeklerden yıllık en az 50 kuruş vergi verenler katılabiliyordu. Muhtar olabilmek için vergi vermek şarttı Sultan Mahmud'un reformlarını,*3 Kasım 1839'da Gülhane'de*Mustafa Reşid Paşa tarafından*okunan hatt-ı hümâyunla*Tanzimat takip etti. Tanzimat reformları zorlanınca mali sistem oluşturulma yoluna gidildi.Devletin vergi sisteminin yerini muhassıllık kurumu aldı. Belirli miktarda malı, mülkü ve geliri olup, vergi verenler kurullara seçildiler. kurullara âyan ve eşraf denilen bölgenin ileri gelenleri alınırdı.Tanzimat'la birlikte Hristiyan temsilciler de alınmıştı. Müslüman temsilciler bu durumu kabul etmek istemedi. ihtilaflar çıktı. zamanla birlikte çalışmaya alıştılar. Tanzimat'tan sonra eyalet ve sancaklarda meclisler oluşturuldu halkın yönetime katılması önemli bir adımdı. mutlakıyetten meşrutiyete giden önemli bir kilometre taşıydı. Her yıl meclis üyeleri meselelerini Şuray-ı Devlet'e bildirirler, taşra sıkıntıları müzakere edilirdi. ilk meclisimiz vilayet meclislerinde Osmanlı yönetimi taşradaki sıkıntıları gidermek için 1864'te vilayet Nizamnamesi çıkardı. Müslüman ve Gayrimüslim vilayet meclisi üyeleri cemaatlerce seçilmeyecek Vilayet yönetiminin adayları, vergi verenlerce seçilecekti. |
Kaynak sabah.com.tr ERHAN AFYONCU
Abdülhamid Han en çok Yörüklere güvenirdi Osmanlı yönetiminin Yörüklere zulmettiği yalan bir ifadedir. II. Abdülhamid Yörüklere o kadar güvenirdi ki geceleri yatak odasının kapısında Karakeçili aşiretinden askerler nöbet tutardı CHP*Başkanı Kılıçdaroğlu, Yörük-Türkmen Çalıştayı'nda "Osmanlı'nın zulmüne karşı burada ne mücadeleler verildi" diye konuştu. Osmanlı'nın Yörüklere zulmettiği eskimiş ve gerçeklere aykırı bir söylemdir. Doğru değildir. Osmanlıda Yörüklere*yönelik özel bir siyaset yoktu. Devlet hiçbir*grubu diğerinden daha üstün tutmadı Aşiretler, Osmanlı toplumundaki Türk unsurunu kuvvetlendirip, yenilemişlerdir. Osmanlı hâkimiyeti altındaki toplulumların iktisadî faaliyetlerini devam ettirdi Yörüklerin hayatına müdahale etmedi Osmanlı aşiretleri parçası görmüş ve Yörüklere sancak veya kaza statüsü vermiştir aşiretlerin hayvanlara ve yetiştirdiği için Türkmenler konar-göçer hayata devam etti Osmanlı yönetimi, aşiretleri hiçbir zaman rakip görmemiş, imparatorluk tebaası ve ekonominin parçası olarak bakmış ve asayişi bozmadıkları sürece üzerlerine gitmemişti. aşiretler Celali isyanlarının en yoğun olduğu devirlerde bile nadir olarak eşkıyalığa karışmışlardır.Aşiretlerle Osmanlı yönetimi arasında*vergi toplama ve iskân*gibi konularda zaman zaman meseleler çıkmıştır padişahlar Orta Asya'dan geldiklerinin ve Türklüklerinin farkındadırlar. kitaplarda Osmanlı hanedanı Oğuz Han'a bağlanır. Osmanlılar Oğuz neslinden Kayı boyundandır. Osmanlı tarihi Türk tarihinin parçasıdır Osmanlı padişahlarının Yörüklerle bir meselesi yoltur olsa tarihini kökenlerini Karakeçili aşiretine bağlamazlardı. güvenliklerini aşiret mensuplarına emanet etmişlerdir. İkinci Abdülhamid'in yatak odasında Karakeçili aşireti nöbet tutardı.Sultan Abdülhamid şahsi güvenliğine dikkat ederdi. Yıldız Sarayı'nda muhafızları vardı. Yıldız Sarayı'nda Karakeçili aşiretinden Söğüt Birliği vardı. Padişahın muhafızlığına seçilen Yörükler, padişaha sadakatle hizmet edeceklerine dair Ertuğrul Gazi'nin türbesinde yemin ederdi Abdülhamid Han Söğüt Birliği'ne çok güvenir ve muhafızlarına "öz hemşerilerim" diye hitap ederdi. her gece yattıktan sonra kapısı kilitlendiğinde, odasının dış tarafında, muhakkak Karakeçili aşireti bulunurdu.Osmanlı tarihimizdir. Türkiye Cumhuriyeti tarihimizdir. birbirinin devamıdır. Tarihi anlamak ve bilmek gerekir. Sayın Kılıçdaroğlu'na okumasını tavsiye ediyoruz. Aşiretlerle Osmanlı yönetimi arasındaki ilişkiler öğrenilebilir. Kaynak sabah.com.tr ERHAN AFYONCU Osmanlı Türkçe’yi resmî dil ve bilim dili yaptı Osmanlı İmparatorluğu Türkçe’yi devletin resmî dili olarak kullandı. Edebî ve bilimsel eserlerdeki Arapça ve Farsça’nın hakimiyeti Osmanlı döneminde azaldı ve Türkçe bilim dili oldu Ana muhalefet Osmanlı'nın resmî dilinin Farsça olduğunu iddia etti. ezbere konuşmak yerine -iki satır okusa, Osmanlı Arşivi'ne gitse böyle yanlışlıklar yapmaz.Osmanlılar'dan önce Türkiye Selçukluları'nın resmî dili Farsça idi. Daha sonra beyliklerde de devam etti. Bu uzun süre gitti Hamidoğlu Hüseyin Bey'in, 1377'de I.Murad'a Niş'in fethini kutlamak için gönderdiği tebriknâme Farsça'dır. Karamanoğlu Mehmed Bey'in Konya'yı aldığı zaman Türkçe'yi resmî dil ilân etmesi sonuç vermemişti.Osmanlılar ise Türkçe'yi ilk dönemden itibaren resmî dil olarak kabul etdi Arapça ve Farsça'nın hakimiyeti Osmanlıda azaldı. Osmanlı döneminde yazılmış 2 bin 286 astronomi eserinin 986'sı yüzde 43'ü Arapça, bin 58'si Türkçe'dir. Türkçe'nin yüzdesi 46'dır. Türkçe XVI. yüzyılda Farsça'yı, imparatorluğun sonuna doğru da Arapça'yı geçerek hakim dil hâline gelmiştir. Türkçe her yüzyılda bilim dallarında gelişmesini sürdürmüştür. Osmanlı'dan önceki Türk devletlerindeki bilimsel eserlerde Türkçe'nin adı bile yoktur. Osmanlılar'dan önce yaşamış iki büyük Türk âlimi, İbn Sina ve Farabi'nin eserleri Arapçadır Osmanlıca, Arap harfleri ile yazılmış Türkçe'dir. Ayrı bir dil değildir. en büyük yanlışlık kendi dilimizi farklı bir dil gibi isimlendirmektir. Osmanlı döneminde kullanılan dil Osmanlıca değil eski Türkçe'dir. Bazı yazarlar eserlerinde aşırı derecede Arapça ve Farsça kullanarak kitaplarını anlaşılmaz hâle getirmiş Osmanlıca'yı farklı bir dil gibi takdim etmişlerdir resmî yazışmaları incelendiğinde kullanılan dilde güçlük yoktur. Ancak ortaya çıkan bir problem Osmanlı Türkçesi'ni zorlaştırmıştır. Bu da son 30 yılda dildeki sadeleşme ve kullandığımız kelime sayısının azalmasıdır. 1960 daki Türkçe ile Osmanlı Türkçesi kıyaslanırsa arada fark olmadığı anlaşılacaktır. Osmanlı dönemindeki Türkçe Osmanlıca değil eski Türkçedir |
All times are GMT +3. The time now is 03:39. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Siyaset Forum 2007-2025