Siyaset Forum

Siyaset Forum (https://www.siyasetforum.com.tr/index.php)
-   İslam Tarihi (https://www.siyasetforum.com.tr/forumdisplay.php?f=323)
-   -   İslam ve hayat (https://www.siyasetforum.com.tr/showthread.php?t=178474)

murataltug1985 05-15-2018 06:22

Kaynak mumsema.com
Esmaül Hüsna* duası Senai Demirci

*Ya Muktedir kudretine sınır çizilmez Senin kudretinde zor yoktur Sen ki kolayca yaratırsın
Toprakta bırakma beni Sen ki özenle yaratırsın
Unutma beni Ya Mukaddim Sen taktir edersin
Sen başını ve sonu bilirsin Ben sevdiklerimi sen var ettikten sonra sevdim Ben kendimi sen var ettikten sonra bildim Sen beni var olmamdan önce bilirdin
Uğradığım her yerde sen vardın Tanıdığım her alemi tanırdın Kalbime yar idin Ben* sevmeye geç kaldım Mukaddim sensin dilediğini üstün kılarsın
dilediğini öne alır dilediğini bırakırsın yaptıklarımı ve yapacaklarımı bagisla sensin Allah(cc)
Ya Muahhir! Zaman senindir izzet senindir
İrade senindir Hüküm senindir Hayat senindir
Takdir senindir Dilersen cezamı ver
Dilersen tövbe edeyim beni senden uzak etme
Rahmetinle gazabını ertele*Pişman olmama izin ver perişan etme Ya Evvel Senin varlığın evvelden evvel Senindir sırrını kavrayamadığım ezel Sen öncelerden de öncesin Senindir zaman sen öncesizsin Her şeyin aslı senin katındadır Her işin başı senin yanındadır Yokken sahip çıkarsın Benden önce beni anan sensin Önceleri yoktum sen var eyledin Sonraları unutulucam sen an beni Ya Ahir Senin nihayetin yok Her şeyin sonu senin yanında Her sonuç senin lütfunda Seninle sona erer hasretlerim Sende son bulur beklemelerim Seninle güzelleşir sonum sendendir umutlarım Seninle sonsuzlaşır zaman Seninle gelir yarınlar seninle var olur sonralar Senin lütfunla Bugün var yarın yokum Sonumu sonsuzluk eyle akibetimi hayr eyle kabrimi gülizar eyle Ecel geldiginde müjdeni söyle

*Ya Zahir kudrette rahmette sensin Sen olmasan ışık kör kalır Seni yaşamakla güzelleştir halimi
Zuhuruna şahit eyle beni Seni anlatan kelimeler* bitmiyor Ayetlerine şahit yaz beni Gözlerim görmeye yetmiyor Kalbimde görünür eyle kendini
Ya Batın Sen herkese gizlisin Hiçbir sey sana gizli kalamaz Dipsiz kuyular derin kurutulmuşluklar
Uçsuz bucaksız ufuklar Işığın erişemediği derinlikler sana ayandır Kalbimin sızıları ruhumun arzuları aklımın sırları sana aşikardır Sen hiçbir tasavvurun erişemeyeceği gizliliktesin Aklımı hikmetinin inceliklerine aşina eyle Sırlarını en tatlı heyecanım eyle Sen ki irade ve hikmetinle her şeydesin Nefsimi iradene ram eyle Sen ki hükmedersin Kalbimi en güzel hallerle hallendir
Varlık senindir izzet ve azametinle Sırları aç perdeleri indir*Ya Vali Nefsimi sınayan Ömrümü eksiltip artıransın Ömür senindir Malımı azaltıp çogaltansın Eldekiler senindir Sen dilemedikçe dileyemem Dilediğim sensin Sen ki kainata zerre zerre hükmedersin Kalbimi kalp eyle dininde sabit kıl Sen her ana her ihtiyaca kafisin Fakrıma medet eyle katında sefaatçi kıl Ya Müteali* Sen yücelerden yücesin ulviler ulvisisin kainat seni heceler iyiliksin Ufuklarin sahibisin Sen her kusurdan müberra, her noktadan paksın Her kusurum senin kemalini anlamam içindir Kusurumu kemaline erişme vesilesi kıl Sen Mütealsin Her seyin üzerinde her yüceligin ötesinde Her eksiklikten münezzehsin
Fakrim senin rahmetini tatmam içindir Fakrimi rahmetine yetişme vesilesi kil

*Müteal sensin sonsuz aczimi kudretine sığınma vesilesi eyle Müteal sensin, ilah sensin, Rab sensin
Kullugumu rızanı kazanma vesilesi eyle Ya Berr Yoktum var eyledin insan eyledin bilmediğimi bilir eyledin inanmayanı* inananlardan eyledin Kimsesizi dostun eyledin Yetimdim rahmetine çağırdın Hatalıyım pişmanım iyilik et kapına çağır beni Yüzüm yok dergahına al beni Günahım çok* utanıyorum Iyilik et gufranına boğ beni Senden iyilik istemeye ne hacet Vermek istemeseydin istemeyi vermezdin ki Ben sustum Ya Rab sen söyle iyiligimi Ya Tevvab kapına geldim
Edemediğim tövbeler için sana tövbe ediyorum
dergahına vardım senden özür diliyorum
Sana dönüyorum çünkü gidecek kapı bilmiyorum
*Rabbim buyuruyorsunki Allah(cc)’in kabulünü vaat ettiği tövbe O kimselerin tövbesidir ki cahillikle bir suç islerler ve çabuk tövbe ederler”cahillik ettimse tövbe Ya Rab Sen tövbe edenleri seversin
Ya Müntekim Sen ki isyana ve inkara pek siddetle karşılık verirsin intikamin haktır sen mazlumları işitir ezilenleri görürsün Cehennemin haktır senin
dilediğine rahmet eyler dilediğine azab edersin
Adaletin haktır senin Nefsimi isyandan uzak tut
Nefsime bırakma beni Kalbimi isyandan uzak tut
En güzel hale eyle kalbimi Zalimden ve zulümden uzak tut Adaletine razı eyle beni Rahmetini ver gazabından uzak tut Lütfuna muhatap eyle beni
Ya Afüvv Sen affedicisin affetmeyi seversin
merhametli nazarın günahları süpürür Sen affet

murataltug1985 05-15-2018 06:22

Kaynak mumsema.com
Esmaül Hüsna* duası Senai Demirci

*Senin gölgende günah defterleri yanıp kül olur
Sen affetmeyi seversin Günahımı affed
Sen nezaketle affed sil günahlarımı mahcup etme beni Hatalıyım kusurluyum isyanim çoktur utanıyorum Aldandım affını umuyorum Ya Rauf
Yoklugumu var eyleyensin Sen şefkatlilerin en şefkatlisisin Cemalinle iltifat et refetinle muamele et* Ya Malikü’lmülk Mülk senindir Senindir mülk dilediğini mülküne dahil edersin Bedenim senin mülkündendir Hücre hücre tek sahibimsin Kalbim senindir tek sahibim sensin Sözüm senindir Ruhum senindir Hayatımda ölümünde senindir*
Yokluğumda da varlığımdada tek sahibimsin
Mülkünün haricinde yer yok ki çıkayım
Başka kapı yok ki çalayım yanına al beni
*Ya Zü’l-celal Ve’l-ikram! Keremin öyle bol ki
Bir çiçeğin güzelliğinde baharın ihtişamını gizlersin
Lütfun öyle çok ki senin Bir damla suya bin hayat bahşedersin Lütfunu ihtişamla açık edersin
Görünmen öyle açık ki senin Zuhurunun siddetini gözlerden gizlersin Cemalini kereminle gösterirsin
Sen ki en sevgilini(asv) elçi eylersin En sevgilini en sevgili eyle bana Karanlıklarımı dağıt nur eyle beni
Ya Muksit! Hak senin* katındadır Her muhtaca payını veren senin adaletindir Payıma düşene razı eyle beni Fazlından fazla fazla ver bana

*Ya Cami Sen ki ibrahim’in(as) kuşlarını dağ başlarından toplayansın Az olan sevaplarımı* topla hesap gününde iyilik senin katındadır Yetersiz olan iyiliklerimi topla hesap gününde Yokluğu varlığa şebnem eyleyensin Kerem et beni ve kardeşlerimi cem eyle iyiler meclisine kat Ya Ganiyy Öyle Ganiyysin ki lütfunu hak etmek gerekmez
Elim istediklerime yetişmiyor kalbimin emelleri* bitmiyor Hayallerime kainat dar geliyor istesem ancak senden isterim iyyakenestain iyyakenastain
Ya Mugni zenginlikler ikramındır Elimizde olanlar değil sadece elimizdekiler senin ihsanındır
Sahip olduklarımız değil tüm varlığımız senin ikramındır senden başkalarına el açtırma beni
Yalnız sana karşı fakir olanlardan eyle beni
*Fakirlikden azad eyle nefsimi Neyim varsa senden bilenlerden eyle beni Kainata dilenci eyleme kalbimi Senin nazlı bir misafirin olarak ağırla iki dünyada beni Ya Mani Sen mani olursan kimse manileri kaldıramaz Sen engelleri kaldırırsan hiçbir şey engel olamaz Hakim sensin Zarar da fayda da senin iznindedir Zarara izin vermen hikmetledir
İyilik senden kötülük nefsimdendir sen iyileştir beni Zarar da görünse faydadır taktir ettiğin Kendime faydam yok zarardan kurtar beni Ya Nafi Yoku var edensin Kömürü elmasa çevirensin Vicdanıma sakladığın sır* Adem’in(as) pişmanlığını açık eden dua gibi Kalbime koydugun muhabbet ibrahim’e(as) ateşi serin eyleyen sır gibi Bana bahşettiğin hayat öyle bir Kevser ki isa’nın(as) ölüleri dirilten dokunuşu gibi

*Tenime verdiğin afiyet öyle bir merhem ki Eyyub’un(as) yaraları iyileştiren devası gibi Gözlerime değen nazarın öyle bir ışık ki
Yunus’u(as) karanlıktan çıkaran nuru gibi
Yüzüme tebessümü koyan yaradışın öyle güzel ki
Yusuf’u(as) yüzüne tutulan ahime gibi Bana vaat ettiğin cennet öyle bir müjde ki hz Muhammed’in canlar okşayan tebessümü gibi Her hayr senin elindendir katında hayra eriştir beni Her menfaat senin taktirindedir rahmetinden menfaatlendir beni
Her fayda senin izninledir lütfundan faydalandır beni Sensiz benden bana çare yok bana iyiliğin gerek Sensiz kimseden kimseye fayda yok bana kalbi selim gerek *Ya Nur Sen varlık aleminin nurusun Sendendir çehrelerden parlayan nur Sendendir göze bakış veren sır Sendendir gönle neşe veren sürur Seninle nurlanır kalbim seninle aydınlanır aklım Nurunu yagdir bana Ya Hadi kalplerimize Hak vicdanımıza Hakkı aşina eyleyen inayetini kâr eyle bana hidayetini yar eyle bana Yolunu yol eyle bana lütfunu bol eyle bana Ya Bedi Hiçligi varlıkla taçlandıransın Varlığı yoktan süsleyensin Sen ki* eşsiz güzellikte yaratırsın Eşsiz yakınlığına al beni Sen ki her isi özen ve incelikle tamamlarsın İnceden inceye sev beni Ya Baki Ne zaman lezzet alsam Lezzetleri daim eyleyensin Ne zaman kavuşsam Kavuşmaları sahici eyleyensin
Ne kadar çok sevdam varsa Kalbime ebedi sevdalar düşürensin Ömrüm kısa elim yetişmiyor Baki olan ancak sensin Beka bahşet imanıma

Ya Varis Yitirdiklerim senin katındadır Bitirdiklerim senin yanındadır Unuttuklarim senin hatırındadır
Gidene de kalana da Varis sensin Ebedi kavuşmalar ver bana Ya Reşid Ya Rab sensin mürşit Yönümü sana çevir yolumu sana getir
Ya Sabur Eyyub’a(as) sabrı öğrettin
Eyyub’a(as) sabrı sen verdin Sen ki sabrı için Eyyub’a(as) översin Sensin Sabur asıl sabreden sensin Sabredersin ki cezalandırmak ta acelen yok
Sabrın var ki pişmanlara mühletin çok
Sabrın öyle ki sabretmeyenlere bile sabırsızlığın yok Sen ki bütün sabredenlerin sabır sebebisin
Muhabbetine mahzar olanlardan* eyle beni
~ AMIN ~

murataltug1985 05-15-2018 06:23

Kaynak kuraan mucizeleri android programı

KANIN DAMARLARDAKİ YOLCULUĞU

Vücudumuzu kaplayan mucizevi ağlardan biride kan damarlarıdır sinir ağı gibi vücudun her noktasını dolaşır. damarlarımız uzun bir alana yayılsalar toplam uzunlukları 100 bin kilometre olur. vücudun her yerini kaplar en ufak çizikte kan damarları her yeri sarar. Kan damarlarıyla hücrelerin ihtiyacı besinler taşınır. Hücrelerin çalışması için oksijen damarlardaki kanla* hücrelere ulaşır. Oksijen, yağ, amino asitler kanda ilerler ve hücrede boşaltılır bu sistem hatasızdır Her madde hücreye doğru zaman ve miktarda ulaşır. hücreye oksijen yerine yağ gitseydi, hücre ölürdü Ancak hata olmaz. Çünkü* Yaratıcımız Allah kusursuzca yaratan ve hizmetimize verendir

MİDENİZ YİYECEKLERİ NASIL SİNDİRİR?

nefes almak, yüzmek*günlük hayatın parçasıdır. Ancak bunları düşünmeyiz. Vücudumuzda enerjiye ihtiyaç vardır. enerjiyi besinlerden alırız vücudun ihtiyacı besinler kanda dolaşan küçük, parçalar olmalıdır. Aksi takdirde hücreye girmez. yediğimiz yiyecekler kocamandır* yediğimiz yiyecekler için makinaya ihtiyaç vardır. buna *öğütücü denilebilir. vücuddaki öğütücü makine sindirim sistemidir* eksiksizce çalıştığı için besinleri sindiririz. Sindirim sisteminin parçalarının uyumludur yoksa sistem çalışmaz.Uzaktan kumandalı araba; tekerlek kumanda* motordan oluşur. Sindirim sisteminde parçalar vardır. mide, yemek borusu,, gibi çeşitli uzaktan kumandalı araba antensiz* ve tekerleksiz hareket edemez her parçası birarada olduğu takdirde çalışır. sindirim sistemi için de aynı şey geçerlidir. *Yemek borusu olmadan midenin anlamı yoktur. yiyecekleri mideye taşıyan yemek borusudur. mide olmadan bağırsak işe yaramaz* midede sindirilen besinler bağırsaklara geçerek hücrelerimize ulaştırılır herşeyin yaratıcısı olan Rabbimiz, bize kusursuz bir sistem yaratmıştır. Rabbimizden başka ilah yoktur ayette* buyrulmaktadır: Sizin ilahınız yalnızca Allah`tır O`nun ilimi herşeyi kuşatmıştır." (Taha Suresi)

Dilinizin Arkasında Yararlı Bakteriler Yaşıyor

Bakteriler zararlıdır zarardan korunmak için* temizliğe dikkat edilmelidir Ancak zararlı bakterilerin yanı sıra yararlı bakterilerde vardır Dilinizin arkasındaki bakterilerin görevi midenizdeki zararlı mikropları öldürmektir.* bakteriler, yediğiniz yeşil yapraklı besinleri ve nitrat" adlı maddeyi dilinizin arkasında "nitrit maddesine dönüştürürler. ağzınızdaki tükürük, nitritle birleşince mikrop öldürücü bir maddeye dönüşür. dil arkasındaki bakteriler sayesinde ağızda mikrop öldürücü bir madde oluşur. mikrop öldürücü madde üreten iyi bakteriler sayesinde birçok hastalıktan korunursunuz. Bu iyi bakteriler vücudumuzu en güzel şekilde yaratan Rabbimizin şefkat göstergesidir. Allah bize güzellik ve nimetler vermiştir ayetinde buyuruyor* Allah`ın nimetini saymaya kalksanız, onu* sayamazsınız Allah, bağışlayan ve, esirgeyendir. (Nahl Suresi)

YİYECEKLERİN VÜCUTTAKİ YOLCULUĞU

*Vücudumuzun çalışması için* enerjiyi* yiyecek ve içeceklerden sağlarız. yiyeceğin kullanılabilecek hale gelmesi için sindirilmesi gerekir. besinler sindirildikten sonra vücut hücreleri onları kullanır. şeker, hücrelere yakıt sağlar ve enerji artar, protein hücrelerinizin gelişmesi vücudunuzun büyümesi anlamına gelir. Doğduğunuzda yaklaşık 3 kilogramdınız. 10 yaşındayken 35, 15 yaşındayken 50, 25 yaşında 60 kilo olacaksınız. kilo farkının besinlerin vücuda katılmasıdır. besinler size* enerji sağlar, et ve kemik oluşturur. İşe yaramayan kısımlar vücuttan atılır. bütün bu işlemler sindirim sisteminde gerçekleşir. Mide, bağırsaklar, pankreas sindirimde rol alırlar.*Sindirim sisteminin çalışması, petrol rafinelerinin çalışma prensibine benzer. Rafinerilere hammadde olarak gelen petrol, makinelerce işler* hale getirilir. Midemize yediğimiz besinler hammadde olarak girer ve vücudun kullanabileceği hale gelecek işlemlerden geçirilir. Mide ve bağırsaklarda parçalanan besinler hücrelere besin olur ve kan damarları yoluyla ihtiyaç* bölgelerine* ilerler. Petrol rafinerilerinde nasıl tek bir madde işlenerek başka ürünlere; benzin ve lastiğe dönüştürülüyorsa, yiyeceklerin içindeki besin de midede yağ, şeker ve karbonhidrata bölünür Ancak midede gerçekleşen olaylar, bir rafineridekinden çok daha detaylıdır. Üstelik bütün olaylar dev bir fabrikada değil, vücudunuzdaki küçük bir alanda gerçekleşir.
*Vücuddaki sindirim yolu toplam 10 metredir Buda insan boyunun 6-7 katı* bir uzunluktur böyle bir uzunluğun bedenimize sığdırılması olağanüstü bir durumdur. Bu kadar uzun bir kanal bedenimize nasıl yerleştirilmiştir vücudumuz çok özel bir tasarımla yaratılmıştır sindirim kanalı, vücudumuza kıvrımlarla yerleştirildiği için çok uzun olmasına rağmen çok az bir alana sığmaktadır. Bu özel tasarım herşeyi yaratan Rabbimizin kusursuz tasarımıdır. Sindirim sistemi Allah`ın vücudumuzda yarattığı harikalıklardan yalnızca bir tanesidir.

BEYNİMİZ NASIL ÇALIŞIR?

yap-boz parçalarını dağıtın ve bunların bilgi* olduğunu farz edin. bazı parçalar ışık, bazı parçalar renk, olsun. Şimdi parçaları birleştirin Sizin uzun uzun düşünerek yaptığınız bu işlemi Allah`ın ilhamıyla hareket eden beyniniz saniyede yüzlerce kere yapar. Beyin göz burun ve kulakdan, deriden, ağızdan gelen bilgileri toplayarak bir anlam ortaya çıkarır. Bunu yapan beyninizdeki 100 milyar sinir hücresidir. hücreler elmanın rengini görmenizi, en yakın arkadaşınızın sesini tanımanızı ve koku almanızı sağlar. mükemmel dünyayı yaratan çok üstün başka bir güç sahibi vardır yegane güç sahibi Allah`tır. Herşeyin sahibi Allah, herşeyi kusursuzca yaratmış bize hayat sunmaktadır. Bize düşen Rabbimize şükretmektir. Allah, Kuran`da gözlerimizi ve kulaklarımızı örnek vererek buna şükretmemiz gerektiğini bildirmiştir: O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri inşa edendir; ne az şükrediyorsunuz. (Müminun Suresi, 78)

murataltug1985 07-05-2018 21:44

BİTKİLERDEKİ* MUCİZE

Bir meyve ağacında, bir bitkide, insanoğlunun teknoloji ile ulaşamayacağı kadar yüksek bir akıl,* ve teknoloji vardır. Bir tohumun bitkiyle ilgili herşeyi, şeklini, yapısını, yapraklarının özelliklerini, renklerini sayısını, meyvelerin tüm özelliklerini ve yapısını içermesi hayranlık uyandırıcıdır.*Tat ve kokulardaki çeşitliliğin yanısıra meyveler estetik olarak birer mucizedir. İnsanın damak zevkine uygun oluşları, içerdikleri vitaminler ile insan bedeninin ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri meyvelerde yaratılış hikmetlerinden sadece birkaçıdır. Kendine has bir lezzete ve kokuya sahip olan her meyve* son derece estetik bir görünüme ve çekici renklere sahiptir.*

Birçok insanın yalnızca meyve kabuğu olarak değerlendirdiği mandalina, portakal* muz gibi meyvelerin "ambalaj"ları son derece güzel ve soyulması kolay özelliklere sahiptir Meyvelerin tadları ve kokuları dikkat çekicidir. Örneğin portakalın tadı son derece acı olabilirdi ya da bildiğimiz güzel tada sahip olurdu, ama çok kötü kokusu olabilirdi. Rengi çamur rengi olabilirdi. Oysa her meyve olabilecek en güzel tat ve kokuya sahiptir tat ve kokuları topraktan elde ettikleri maddelerle üretmektedirler. toprak tüm meyvelerden farklı bir kokuya sahiptir, tadı* kötüdür. Ancak ağaç, çamur yığınından kendisine gerekli* maddeleri özümsemekte, bunları kimyasal işlemlerden geçirerek tat ve koku üretmektedir.*

hayranlık uyandıran başka bir mucize ise meyve ağaçlarının lezzet ve kokuyu nereden bildiğidir. koku" ve tat" gibi kavramlar insana aittir ağaç tat ya da kokuyu bilemez. Bunu bilmesi için, insanın sahip olduğu damak zevki, güzel koku gibi kavramlara sahip olması gerekir. İnsanın hangi karışımdan lezzet aldığını, hangi tadı beğendiğini, nasıl bir dil yapısına sahip olduğunu öğrenmesi gerekir. Bunları öğrendikten sonra çamurların içinden topladığı maddelerle mükemmel bir kimya olayı gerçekleştirecektir.*Ağacın kusursuz yeteneği yalnızca koku, tat renkle sınırlı değildir. tahta parçası görünümlü ağaçlar, insan vücudunun hangi vitaminlere ihtiyaç duyduğunu bilir ve onları ürettiği meyvenin içine koyar mevsimlere göre ayarlar:

Kış aylarında ürün veren; portakal, mandalina, greyfurt türleri, yaz meyvelerine göre çok daha fazla C vitamini içerir. Amaç, kışın soğuğuna karşı insanın ihtiyacı olan C vitamini açığını kapatmaktır.*Ağacın yaptıklarını ve ağacın ürettiği tadı üretmek mümkün değildir; dünyada topraktan meyve çıkaran bir makina* icat edilememiştir. teknoloji ile elde edececeğimiz tek şey kokudur.* laboratuvarda meyvenin kokusuna ulaşabiliriz.* parfümler bu şekilde elde edilir. Ancak parfümler tümüyle yapay değildir tüm parfümler* güzel* bitkilerin özlerinden yapılır. İnsan elindeki tüm akıl ve teknolojiye karşın, bitki ya da ağaçların sahip olduğu koku üretme yeteneğine sahip değildir. bir meyve ağacında ya da bitkide, insanoğlunun ulaşamayacağı kadar uyumlu yüksek bir akıl, bilgi ve teknoloji vardır.*

Ağaçları, mükemmel ve üstün bir akıl, sonsuz bilgi ve yetenek sahibi* Allah özel olarak tasarlamıştır. Ağaçların görevinden meyve sunmaktır ve bu zor işi Allah'ın yarattığı ilk andan bu yana büyük bir başarı ile yerine getirirler. Kötü* tadı olan, toprağın içinden dünyanın en lezzetli ve güzel kokulu yiyecekleri çıkarır. Çünkü Allah, ağaçları o iş için yaratmıştır. Allah ayetlerde* buyurmuştur:*Ölü bir ayettir; Biz onu dirilttik, ondan taneler çıkarttık, ondan yemektedirler. Biz, hurmalıklardan ve üzüm-bağlarından bahçeler kıldık içlerinde pınarlar fışkırttık. Onun ürünlerinden ve kendi ellerinin yaptıklarından yemeleri için. şükretmiyorlar mı? (Yasin Suresi, 33-35)

murataltug1985 07-05-2018 21:48

Kaynak kuraan mucizeleri android programı


Eşeyli Üreyen Bitkiler

Bitkinin çiçeğindeki erkek ve dişi üreme organları vasıtasıyla gerçekleşen üreme eşeyli üremedir Her çiçeğin şekli, rengi, içerdiği üreme hücreleri taç yaprakları gibi özellikleri bitki türleri arasında değişiklik gösterir. Yapılarındaki çeşitliliğe rağmen bütün çiçeklerin görevleri* aynıdır. Bu görevler; üreme hücrelerini üretmek, dağıtıma hazır hale getirmek ve üreme hücresinin döllenmesini gerçekleştirmektir. Çiçeklerin açmaya başladıkları dönemde ortaya çıkan polenler, bitkilerin erkek üreme hücreleridir Görevleri, kendi türlerinin çiçeklerindeki dişi organlara ulaşabilmek ve ait oldukları bitkinin neslinin devamını sağlamaktır.
Her bitkinin polenlerini göndermek için kendine özgü bir yöntemi ya da kullandığı mekanizması vardır. Bitkilerden kimileri böcekleri kullanır kimileriyse rüzgarın özelliklerinden faydalanır

Bitkilerin döllenmesinde kuşkusuz* en önemli nokta her bitkinin yalnız kendi türünden* bitkiyi dölleyebilmesidir. Ve doğru polenlerin doğru bitkiye gitmesi önemlidir.Peki,* bahar aylarında havada bu kadar çok çeşitte polen dolaşırken, nasıl olup döllenmede hiç karışıklık çıkmaz? Polenler uzun yolculuklara ve değişen şartlara nasıl dayanıklılık gösterir Bazı bitkiler cinsiyet ayrımı olmadan, tek bir cinsin belirli yollarla çoğalmasıyla soylarını devam ettirirler. Bu çoğalmaya eşeysiz üreme denir. Bu üremeden sonra ortaya çıkan* nesil kendisini meydana getiren neslin tıpatıp aynısıdır. Bitkilerdeki en bilinen eşeysiz üreme şekilleri tomurcuklanma ve parçalara ayrılmadır.

özel enzimlerin yardımıyla gerçekleşen üreme biçimi pek çok bitkide görülebilir.* çimenler ve çilekler "sürgün" denilen yatay uzantılarını kullanarak çoğalırlar. Patates toprağın altında yetişen bir bitki olarak, bu* açılan yeni gözelerden tomurcuklar vererek çoğalır. Bazı tür bitkilerde* yapraklarından bir bölümünün toprağa düşmesi, yeni bitkinin yetişmesi için yeterli olmaktadır.* phyllum adlı bitkinin üremesi yapraklarının ucunda gelişen tomurcuklar sayesindedir . tomurcuklar yere düşer düşmez, bağımsız birer bitki haline gelerek, büyümeye başlar Begonya gibi bazı bitkilerde de kopan yapraklar ıslak kuma yerleştirildiği zaman, küçük yaprakçıklar oluşur bu yaprakçıklar çok kısa* süre sonra ana bitkinin benzeri olan yeni bitkiyi oluşturmaya başlar

bir bitkinin parça atarak ya da tomurcuklanarak büyümesi için* ne gereklidir?* Bitkilerin genetiğine bakıldığında bu sorunun cevabı* verilecektir.
Bitkilerin* yapısal özellikleri hücrelerindeki DNA`larda şifrelenmiştir. her bir bitkinin nasıl çoğalacağı, nasıl nefes alacağı, besinini nasıl sağlayacağı, rengi, kokusu, tadı, içindeki şeker miktarı, üreme şekli ve birçok bilgi bitkinin istisnasız bütün hücrelerinde bulunmaktadır. Bitkinin köklerindeki hücreler yaprakların nasıl fotosentez yapacağının bilgisine sahiptir yaprakdaki hücreler köklerin topraktan suyu nasıl çekeceğini bilir bitkiden ayrılan her parçada, bitkinin tamamını oluşturan bir düzenlenme mevcuttur.

bitkinin tüm özellikleri bitkiyle ilgili tüm bilgiler, bitkiden kopan hücrede* bulunmaktadır.
bitkinin üremesi sistemin işlemesine bağlıdır. Düşen parçada genetik bilgi olmasa, bitki gelişemez. Genetik bilgilerde eksiklik olsa; çileğin rengi* içindeki şeker miktarı, kokusu çilek olamazdı. bitkinin her parçasına, bitkinin tamamını oluşturacak bilgiler eksiksice kim tarafından yerleştirmiştir bitkideki tüm bilgilerin eksiksizce* bütün hücrelerde aynı olması ihtimal hesaplarıyla, tesadüflerle elde edilemez. Bu işlemi gerçekleştiren, bitkinin kendisi* topraktaki mineraller olamaz.* bunların hepsi bitkiyi oluşturan sistemin parçasıdır. Nasıl ki fabrikadaki tüm robotlara aynı üretim bilgisini veren bir mühendis vardır ve bilgisayarların bilgiyi tek başına elde etmeleri mümkün değildir, aynı şekilde bitkilerde bilgiyi kendi kendine elde etmesi* mümkün değildir.

bitkilerin hücrelerine gerekli bilgileri yerleştiren, hiç kuşkusuz* her şeyi eksiksiz yaratan, her türlü yaratmadan haberdar olan Allah`tır. Allah ayetlerde buyurur O, biri diğeriyle `tam bir uyum* içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman olan Allahın yaratmasında çelişki ve uygunsuzluk* göremezsin.* göz gezdir; herhangi bir çatlaklık görüyor musun? gözünü iki kere gezdir; o göz* bulmaktan umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.
Görmedin mi, Allah, gökten su indirdi, yeryüzü yemyeşil donatıldı. Şüphesiz Allah, lütfedicidir, her şeyden haberdardır.

�BİR BİTKİ DOĞUYOR

Yeryüzündeki canlılığın devamında son derece önemli role sahip bitkiler, diğer canlılara kıyasla çok etkin üreme sistemlerine sahiptir hiç zorluk çekmeden çoğalırlar Bitkilerin üremesi bitki sapının kesilerek toprağa gömülmesi, bir böceğin çiçeğe konması yeterli olmaktadır. Bitkilerin üremeleri işlem olarak basit gibi görünmesine rağmen, içerik olarak oldukça komplekstir bu bilimi hayrete düşürmektedir. hücrelere* bilgiyi yerleştiren, ve her şeyi eksiksiz yaratan, Allah`tır.

�BİTKİLERİN DÜNYASI

Bitkilerin varlığı yeryüzü için vazgeçilmezdir. İnsan yaşamı için en önemli unsurlardır?" oksijen, su, besin gibi temel ihtiyaç maddelerinin dengesini sağlayan en önemli faktör yeşil bitkilerdir. ısı kontrolü gaz dengesi ve tüm canlılar için önem taşıyan başka dengeler tüm dengeleri sağlayan yeşil bitkilerdir. Yeşil bitkilerin faaliyetleri bunlarla sınırlı değildir. yeryüzündeki yaşamın ana enerji kaynağı Güneş`tir.* insan ve hayvanlar, güneş enerjisini doğrudan kullanamaz* güneş enerjisi ancak bitkilerin ürettiği besinler aracılığıyla, kullanılabilir enerji olarak insanlara ve hayvanlara ulaşır. Hücrelerimiz tarafından kullanılan enerji hammaddelerinin tümü, bitkiler aracılığıyla bize taşınan güneş enerjisidir. çayımızı yudumlarken aslında güneş enerjisi yudumlarız, ekmek yerken dişlerimizin arasında* güneş enerjisi vardır. Kaslarımızdaki kuvvetse güneş enerjisinden farklı* bir şey değildir.

Bitkiler güneş enerjisini bizim için bünyelerindeki moleküllere depolamışdır. Hayvanlar da bitkilerle beslenir ve güneş enerjisini kullanırlar.
Bitkilerin kendi besinlerini* üretebilmelerini ve diğer canlılardan ayrıcalıklı olmalarını sağlayan* hücrelerinde insan ve hayvan hücrelerinden farklı* güneş enerjisini doğrudan kullanabilen yapıların bulunmasıdır. Bitki hücreleri güneşten gelen enerjiyi, insanlar ve hayvanlar için enerjiye çevirirler besinlere enerjiyi depolarlar. Buna* fotosentez denir. fotosentez* için gerekli olan mekanizma, bitki yapraklarında bulunur. mineralleri ve su gibi maddeleri taşıyacak* taşıma sistemi bitkinin gövdesinde ve köklerinde mevcuttur. Üreme sistemi her bitki için özel olarak tasarlanmıştır.

kendi içlerinde kompleks yapıları vardır. mekanizmalar birbirlerine bağlı çalışır Biri olmadan diğerleri fonksiyonlarını yerine getiremez taşıma sistemi olmayan bir bitki* fotosentez yapamaz fotosentez yapması suyu taşıyacak kanalları yoktur. Bitki besin üretmeyi başarsa bile gövdeye taşıyamayacağından bir işe yaramayacak, ve* bitkideki sistemlerin kusursuzca işlemesi zorunludur. aksaklıklar ve eksiklik bitkinin işlevlerini yerine getirememesine neden olacak, bu da bitkinin ölümüyle ve türünün yok olmasıyla sonuçlanacaktır.yapılar son derece* kusursuzdur Yeryüzünde 500.000`den fazla bitki çeşidi bulunur bütün bu bitkiler özel tasarımlara* sistemlere sahiptir hepsinde* mükemmel sistemler bulunur

üreme sistemleri, savunma mekanizmaları, renk ve desence benzersiz bir çeşitlilik söz konusudur değişmeyen tek şey; bitkideki bütün parçaların bir anda ve eksiksizce* var olmasıdır motor dişlisinin eksik olması durumunda çalışamaz ise, bitkilerde de tek bir sistemin eksik olması veya parçalarının görevlerinden birini yerine getirmemesi* bitkinin ölümüne neden olur. "bitkilerdeki mükemmel sistemler nasıl ortaya çıktı Bitki mekanizmalarından en önemlisi ve en bilineni* fotosentez işleminin ve taşıma sistemleri nasıl ortaya çıktığını ağaçlar, çiçekler besin üretmek için, fotosentez gibi hala çözülememiş bir olayı gerçekleştirebilecek kadar mükemmel sistemleri bünyelerinde kendileri oluşturmuş olabilir mi?

Havadaki gazların içinden karbondioksiti besin yaparken kullanmak üzere bitkiler mi seçmiştir? Kullanacakları CO2 miktarını kendileri mi belirlemiştir? Fotosentez için maddeleri topraktan alabilmeleri için* kök sistemini bitkiler tasarlamış olabilir mi? Besin taşımada ayrı, su taşımada ayrı özellikte borular olacak şekilde taşıma sistemini bitkiler mi meydana getirmişdir?her sorunun cevabı aynı noktaya varacaktır. Bitkilerde tasarım vardır. tüm özellikleri akıl, bilgi, ölçme gibi kavramlar gerektirir ve bitkiler bunu* kendileri yapamazlar. bitkiler böyle bir bilince de sahip değildir bitkinin tek bir hücresi dahi incelendiğinde, evrimci mantık çökmektedir.

Bitkilerdeki her yapı özel* planlanmıştır, tasarlanmıştır. kusursuz planı yapan üstün bir Akıl vardır üstün aklın sahibi Alemlerin Rabbi* Allah, kusursuz yaratışının delillerini insanlara göstermektedir. Allah canlılardaki hakimiyetini ve benzersiz yaratışını ayette* bildirmektedir:
Gökleri ve yeri bir örnek edinmeksizin Yaratandır... İşte Rabbiniz olan Allah budur. O`ndan başka ilah yoktur. Her şeyin Yaratıcısıdır, öyleyse O`na kulluk edin. O, her şeyin üstünde bir vekildir. (Enam Suresi)

murataltug1985 07-05-2018 21:50

BİTKİLERDEKİ YARATILIŞ MUCİZESİ

Ağaç kabuğu kadar sert bir kabuk içinde bulunan tohumla, bir ağaç kabuğunun farkı nedir?
tohum ve, ağaç kabuğu insan için önemsiz detaylardır. Ve kimi insana göre, düşünülmesi gereken çok* önemli, başka şeyler vardır.
Çevresine yüzeysel bakarak hareket edenlerde bu mantık* yaygındır. insanlar için, ihtiyaçları karşılayacak kadar* bilmek yeterlidir. Bu sığ mantığa göre etraftaki her şey sıradandır, herşeyin* "bilinen", "alışılmış" bir açıklaması vardır. Sinek uçar çünkü kanatları vardır, ay zaten hep gökyüzündedir. Dünya uzaydan gelebilecek tehlikelerden korunmaktadır çünkü atmosfer vardır. Oksijen dengesi hiç bozulmaz . İnsan duyar, görür, koku alır…

dar mantığı bırakıp etrafındaki olaylara, her şeyle ilk* karşılaşan bir kimse gibi, görüşünü sınırlayan alışkanlık perdesini kaldırarak bakan , önünde çok geniş bir ufku görür. Neden, nasıl, niçin sorularını düşünmeye, etrafında olan bitenleri bu gözle incelemeye başlar. açıklamalar yetersizleşir canlıların sahip oldukları özelliklerde, her şeyde bir olağanüstülük olduğunu kavrar Düşünmeye başladıkça alışkanlık, yerini hayrete bırakır.* her şeyin sonsuz güç, bilgi ve akıla sahip Yaratıcı tarafından, üstün ve mükemmelce tasarlanıp, yaratıldığını görür. o andan itibaren bu insan, Alemlerin Rabbi* Allah`ın, yarattığı tüm canlılar üzerindeki kudret ve hakimiyetini görebilir.

Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah`ın yağdırdığı ve yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için* ayetler vardır. (Bakara Suresi, 164)

murataltug1985 07-05-2018 21:51

kaynak ensonhaber.com

Sherlock Holmes hayranı Abdülhamid

Sıkı bir polisiye roman okuru olan II. Abdülhamid’in Sherlock Holmes hayranı olduğunu ve yazarını İstanbul’da ağırladığını biliyor muydunuz… keskin zekasıyla dağılmak üzere olan Osmanlı imparatorluğunun ömrünü uzatan* Sultan Abdülhamid’in özel yaşamı da oldukça sıra dışıdır
Osmanlı’nın 34. padişahı*II. Abdülhamid, hayatının ve zamanının büyük bir bölümünü okumaya adamış bir kitap kurduydu. kargaşa ve İngiltere başta olmak üzere Batı ülkeleri* Abdülhamid hanı saraya hapsetmiş ve polisiyeye ilgisini çekmişti Yıldız Sarayı'ndaki dev kütüphanesini polisiye romanla dolduran padişah, hayranı olduğu Sherlock Holmes’u burada keşfetti.YILDIZ SARAYI’NDA BOŞ VAKİTLERİNDE POLİSİYE ROMAN OKURDU

25 yaşındayken amcası Abdülaziz’le Avrupa’ya giden II. Abdülhamid, Batı’nın kültür ve sanatını gözlemlemlemis Padişah olunca sarayda boş vakitlerini hobileriyle geçiriyordu. Özel atölyesinde en usta marangozlara taş çıkartacak* maharetle çalışıyor, çanak çömlek üretiyor, seramikle uğraşıyordu. hobilerinden en dikkat çekeni ‘’bu kadar kitabı nasıl okumuş?’’*diye hayret ettiren, binlerce polisiye romanıyla dolu kütüphanesiydi.
KİTAPLARI ÇEVİRTİR, KENDİNE OKUTTURURDU
Sıkı bir polisiye okuyucusu olan padişahın kütüphanesinde, yaklaşık 20 bin adet polisiye ve diğer türlerde kitap koleksiyonu vardı. kitapların el yazmalı özel olarak çevrilmiş olanları polisiyeydi Padişah çevrilen kitapları bazen kendi okur, bazen de okuttururdu.TAM BİR SHERLOCK HOLMES HAYRANIYDI

II. Abdülhamid’in polisiye romanlarındaki kahramanı, hepimizin yakından tanıdığı A.Conan Doyle’ün* Sherlock Holmes’uydu. Sherlock'un bütün kitaplarının çevirilerini Sultan II. Abdülhamid, Avrupa’da basılan bütün romanları herkesten önce okurdu.*Sherlock hikayelerinin etkisinde kalan padişah, hikâyeleri yayınlayan bütün gazete ve dergileri İstanbul’a getirtti.YAZARI İSTANBUL’A GETİRTİP, ELEŞTİRDİ II. Abdülhamid, yazar Doyle’ü İstanbul’a davet etti. Doyle ve eşine nişan taktı. yazarı eleştirdi Serlockun sadece hikâyelerini yazmasını istedi. romanlarını hikâyeler kadar başarılı bulmamıştı.

Padişah ile Doyle arasındaki diyalog şöyleydi sen
Roman yazma, hikâyelerin daha güzel; hikâye yazmaya devam et’’eleştiriye Doyle kızdı ve hatıralarında saraydan bahsetmedi* koca padişah ‘hayran’ olduğu Sherlock’u ayağına getirtmiş, nişanını da takmıştı. 1880 de II. Abdülhamid tarafından kurulan Türk tarihinin ilk organize İstihbarat teşkilatı ‘Yıldız İstihbarat Teşkilatı’nın kurulmasında* polisiye romanların ve Sherlock Holmes hikâyelerinin etkisi yadsınamaz.

murataltug1985 07-05-2018 21:52

Kaynak blog.milliyet.com Mert Arslanoğlu

Hayvanların gözlerindeki yaratılış mucizesi

Tek bir sineğin gözü dahi evrim teorisini çürütmeye yeter. Sizin ilahınız yalnızca Allah’tır ki, O’nun dışında ilah yoktur. O, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır. (Taha Suresi, 98)
Kainattaki yaratılmış canlıların*gözlerini incelediğimizde çok özel, çok ince detaylarla bezenmiş iman hakikatleri ile karşılaşırız. 20. Yüzyılda*evrim teorisini ortaya atan Darwin* gerçeği görmüş ve*“gözleri düşünmek beni bu teoriden soğuttu”*diyerek, evrim teorisinin çaresizliğini itiraf etmişti…Tüm canlıların, tesadüflerle ve doğal etkenlerle ortaya çıktıklarını iddia eden evrim, canlıların gözlerindeki üstün tasarımlar karşısında çaresiz .

Balıklar su altındayken, kuşlarsa uçarken görebilmelerine imkan veren göz yapılarına sahiptir* canlıların da göz yapıları ihtiyaçlarına göre bir tasarıma sahiptir. Göz gibi karmaşık bir* yapının her canlıda farklı özelliklere kendiliğinden sahip olamayacağı açıktır. inceleyen akıl ve vicdanla düşünen her insan canlıların Allah tarafından yaratıldıklarını görecektir. Kuşlar insanlardan daha hızlı bir görüş gücüne sahiptir ve* geniş bir açıyı çok detaylı tarayabilirler. Bir kuş, insanın parça parça* algıladığı görüntüyü, tek bir bakışta bütün olarak görebilir. Bu, avlanmada avantajdır.*Bazı kuşların gözleri insanla kıyaslandığı zaman 6 kat uzağı görebilir.

İnsan için gözünü kırptığında ortaya çıkan anlık görüntü kayıpları çok önemli değildir. Ancak yüzlerce metre yükseklikte, büyük bir hızla uçan bir kuş için bu önemlidir* kuşlar göz kırparken zaman görüntüde kesinti olmaz. kuşun, göz kırpma zarı denilen üçüncü göz kapağı vardır. zar şeffaftır ve gözün bir yanından diğer yanına* hareket eder.* kuşlar gözlerini tamamiyle kapamadan gözlerini kırpabilir Suya dalan kuşlarda* bu zar, dalgıç gözlüğü görevini görür ve göze zarar gelmesini engeller.devenin gözleri de, ihtiyacı olan korumayı sağlayacak özelliktedir. Gözlerin etrafındaki sert kemikler darbelere karşı koruma sağlar güneş ışınlarına karşı gözü muhafaza eder Son derece şiddetli kum fırtınaları bile devenin gözlerine zarar vermez.*Çünkü*kirpikleri birbiri içine geçebilen bir yapıya sahiptir tehlike anında otomatik* kapanır.* hayvanın gözüne en ufak bir toz dahi giremez.

Balıkların gözleri* dünyaya şeffaf bir örtü arkasından bakar. Bu perde dalgıçların sualtı gözlüklerini andırır. Küresel ve sert göz yapıları yakın plandaki cisimleri görmeye ayarlıdır. Balığın gözünün küresel olmasının* nedeni ise ışığın sudaki kırılmasıdır. Göz, suyla aynı yoğunluğa sahip bir sıvı ile dolu olduğundan dışardaki görüntüler göze yansırken kırılma gerçekleşmez. göz merceği dışarıdaki cismin görüntüsünü retina üzerine odaklar ve balık insanın aksine suyun içinde son derece net görür.Kainattaki tüm canlılarda Rabbimizin sonsuz sanatı tecelli etmektedir, kullara düşen bu iman hakikatleri üzerinde düşünüp saygıyla ve şükürle secdeye gitmektir.

Kaynak birdamlasuyum.tr.gg

Hayvanların ilginç özellikleri

Bir devekuşunun gözü beyninden büyüktür.

Çekirgenin kulağı dizindedir.

Kuşlara elektrik çarpmaz; çünkü elektrik onların tüyünden geçemez.

Sinekkuşları, saniyede tam 60 kere kanat çırpar.

Kırkayakların hiçbir türünde kırk* ayak bulunmaz.

Kelebekler ayaklarıyla tat alırlar.

Dünyanın bilinen tek zehirli kuşu Pitohui'dir.*

Bir kelebeğin gözünde 5000 mercek ve 50.000 sinir bulunmaktadır.*

Güney Kutbu Balıkçılı, diğer bir adı ile İmparator Penguen 260 metre derinliğe kadar dalıp, suyun altında havasız 20 dakika kalabilen tek kuş türüdür.

Devekuşu ayağında iki parmağı olan tek kuştur.*

Anemon, okyanus yüzeyinin 1,5 Km altında yaşayabilen bir derin deniz canlısıdır.*

Anadolu yaban koyunu* dünyadaki beş yaban koyun türünden biri olan Asya Muflonu'nun bir alt türüdür.*

Deniz iguanası, Galapagos Adaları civarında yaşayan ve denizin 15 metre kadar derinliklerine dalabilen tek kertenkele türüdür*

Jaguarlar dünyanın 3. büyük kedi ailesini oluşturmaktadır. Sadece yeni dünya da güney Arizona dan kuzey Arjantine kadar olan bölgede yaşarlar.*

Megapod kuşu, kuluçkaya yatmayan tek kuş türüdür.*

Kuzey Avustralya'da yaşayan bir deniz anası türü olan Chironex fleckeri, dünyanın en zehirli canlı listesinde ilk sıralarda yer almaktadır.*

Böyü türü örümcekler saatte 1,5 Km hızla koşabilir.*

Kedilerde iç kulak odacığı geniştir ve ses burda yankılanarak algılanır. Bu yüzden kediler insanların hissedemediği sesleride algılarlar*

Develer 15 dakika içinde 200 litre su içebiliyor.*

Devekuşları korktuklarından değil, sesleri dinleyebilmek için kafalarını toprağa gömerler.*

Plati türü balıklar ortamda hiç erkek yoksa cinsiyet değiştirebilir.*

Lepistes türü balıklar bir kez çiftleşme sonrasında 2 veya 3 kez yavru doğurabilir.*

Kuzey sumrusu, yaklaşık 40 bin kilometre ile en uzun göç yolculuğu yapan kuştur.*

Filler hortumlarında 4 litre suyu tutabilir.*

Geko türü kertenkeleler, ayak parmaklarının emme özelliği sayesinde cam gibi dümdüz zeminlere bile rahatlıkla tırmanabilir.*

Quetzal türü kuşlar, yaklaşık 1 m.'yi bulan parlak yeşil renkli kuyruğa sahiptir.*

İsli deniz kırlangıçları (Sooty Terns)hiç durmadan beş yıl uçabilirler.*

Leoparlar, güçlü boyun kasları sayesinde avlarını yüksek ağaçlar üzerine taşıyabilirler. Bu sayede avını aslan, sırtlan gibi ortakçılardan koruyabilirler.*

Akbabaların mide sıvısı çok yüksek derecede asidik olduğundan çürümüş ve kokuşmuş etleri yeseler dahi zehirlenmezler.*

Yeşil anakonda, 225 kg ağırlığı ve 8,5 metreyi bulabilen boyu ile dünyanın bilinen en ağır yılanıdır.*

Yalnız Brezilya'da* Grande adasında yaşayan Bothrops türü yılanlar Güney Amerikanın bilinen tüm zehirli yılanları içinde zehiri en kısa sürede etkileyen yılan türüdür

Bukalemunların tek başına diğerinden bağımsız olarak hareket edebilen gözleri 180 derecelik bir açıyla öne, arkaya ya da tam aşağıya bakacak şekilde dönebiliyor.*

Speedy gonzales Çöl faresi ortamın ısısı 28 derecenin üzerine çıktığında metabolizmalarını yavaşlatırlar. günün büyük bir bölümünü uyuyarak geçirirler.*

Brine karideslerinin yumurtaları kurutulduktan sonra dahi, tuzlu suda canlandırılabilir.*

Toprak solucanlari dondurulduktan sonra, oda ısısında tekrar hayata döndürülebilir.*

Bir mayıs sineğinin ömrü sadece birkaç saattir.*

Zürafaların ses telleri yoktur*

Anne Tarantula'lar yavrularına zehiri verdikten sonra ölürler*

Bir çift sineğin sadece nisan-mayıs aylarında bıraktıkları yumurtaların tamamından sinek çıksa idi, dünyayı 14 metre kalınlığında bir sinek tabakası kaplardı*

En zehirli hayvanın altın kurbağa olduğunu biliyor muydunuz?*

Karınca deliklerinin girişi her zaman kuzey"e bakar*

Timsahların ağızlarını açma güçleri kapama güçlerinden daha azdır*

Deve kuşlarının gözleri beyinlerinden büyüktür*

Angora tavşanından bir yılda elde edilen yün miktarı, vücut ağırlığına göre kıyaslandığında koyundan sekiz kat daha fazladır.*

Kargalar ortalama 120 yıl yaşarlar*

Devekuşları -45 derece ısıda yaşayabileceği gibi + 56 derece sıcaklıktada yaşayabilir.*

Devekuşu derisi, timsah ve yılandan sonra en dayanıklı deridir.*

Atlar ve fareler kusamazlar.*

Mavi yunusların kalbi dakikada sadece dokuz kere atar.*

Fare bir deveden bile daha fazla süre susuz kalabilir.*

Bir istakoz 7 senede ancak yarım kilo alabilir.*

Timsahlar derine batabilmek için taş yutarlar.*

En hızlı balık yelken balığıdır. Hızı saatte 109 km'ye ulaşabilir.*

Suaygırları ağızlarını 120 cm açabilirler.*

İnsanları parmak izinden, köpekleri ise burun izinden tanımak mümkündür.*

Hayvanlar aleminde sadece domuzlar güneşten yanabilir.

murataltug1985 07-05-2018 21:55

kaynak sahabelerin hayatları android programı

CEMAAT HALİNDE VE YÜKSEK SESLE DUA
******
Sahabeler rablerini anarken Hz. Peygamber (s.a.v)** geldi Hz. Peygamber (s.a.v)* ne söylüyorsanız devam ediniz!” buyurdu* dualar tekrarlandı. Hz. Peygamber (s.a.v)* Amin!” dediler, Ebu Hüreyre ra Rabb'im! Senden, arkadaşlarımın istediklerini ve* unutulmayan bir ilim isterim” dedi. Hz. Peygamber (s.a.v)* Âmin!” dedi* Ebu Hüreyre'nin duasını işiten Sahabeler “Ey Allah'ın Rasûlü! Biz de Allah'tan unutulmayan bir ilim isteriz diyince* Hz. Peygamber (s.a.v)* Devs kabilesinden Ebu Hüreyre ra. sizi geçti” buyurdu


Hz. Peygamber'in, Eziyetlere maâruz Kalması

Ebu Tâlib vefat ettiğinde Rasûlullah'ın yolunu Kureyş'in ahmakları kesti peygamberimize toprak attılar. Hz. Peygamber (s.a.v)* evine döndü. Kızları yüzündeki toprağı hem silip ağlıyordu. Hz. Peygamber (s.a.v)* Ağlama kızım, Allah senin babanı koruyacaktır' dedi. Ebu Tâlib ölünceye kadar, Kureyşliler Hz. Peygamber'e dokunamadı* onun ölümünden sonra Hz. Peygamber'e hakaret ve işkence ettiler Hz. Peygamber, Ebu Tâlib'in ölümünden sonra ‘Ey amcam! Senin ayrılığın ne süratli bir şekilde bana kendisini hissettirdi' dedi.

HZ Peygamber** İLE HZ. EBUBEKİR'İN HİCRETİ

Hz. Peygamber (s.a.v)* hac mevsiminden sonra Mekke'de Zilhicce, Muharrem, Safer aylarını geçirdi, Mekke müşrikleri onun Mekke'den* Medine'ye gideceğini zannediyordu Medinelilerin müslüman olduklarını* biliyorlardı. , Allah'ın Medine'yi İslâm'ın kalesi yapacağından korkuyorlardı. Hz. Peygamber'i öldürmek, hapsetmek veya sürgün etmek için toplandılar. Enfâl suresinin “Kafirler seni* bağlamak öldürmek, için tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kurarlarken Allah da tuzak kuruyordu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır” ayetinin iniş sebebi budur. Hz. Peygamber (s.a.v)* Ebubekir'in evine gittiği gün, müşriklerin geceleyin kendisine baskın yaparak yatağındayken öldürmeye karar verdiklerini öğrendi.

DAVET SEVGİSİ VE DAVET İÇİN GAYRET

İbni Abbas Onlardan bir kısmı şaki, bir kısmı said idi” (Hud: 11/105) ayeti ile ilgili* şöyle demektedir: Rasûlullah bütün insanların iman etmesi ve biat etmesi hususunda son derece arzuluydu. Allah Teâlâ ona* buyurdu: Ey Rasûlüm! İnsanlar iman etmeyecekler diye kederden* nefsine kıyacaksın. Biz dilesek onların üzerine gökten bir ayet indiriveririz de ona boyunları eğilekalır” (Şuara:)

murataltug1985 07-05-2018 21:56

Kaynak islam ansiklopedisi.com

DUA VE ZİKİRLER

**

UYKUDAN UYANINCA YAPILAN DUÂLAR:

(( اَلْحَمْدُ ِللهِ الَّذِي أَحْيَانَا بَعْدَ مَا أَمَاتَنَا وَ إِلَيْهِ النُّشُورُ ))
Bizi öldürdükten sonra dirilten Allah’a hamdolsun. Dönüş, yalnızca O’nadır.”

Allah’tan başka hakkıyla ibâdete lâyık ilah yoktur. O birdir ortağı yoktur. Mülk O’nundur ve hamd O’nadır. O, her şeye gücü yetendir. Allah’ı tüm noksanlıklardan tenzih ederim.

Hamd Allah'adır.Allah’tan başka hakkıyla ibâdete lâyık hiçbir ilah yoktur ve Allah en büyüktür. Güç ve kuvvet, ancak yüce ve büyük olan Allah’a aittir.Rabbim! Beni bağışla

(( اَلْحَمْدُ ِللهِ الَّذِي عَافَانِي فيِ جَسَدِي، وَرَدَّ عَلَيَّ رُوحِي، وَأَذِنَ ليِ بِذِكْرِهِ ))
“Bedenime âfiyet veren, ruhumu bana geri veren ve bana kendisini zikretme fırsatı veren Allah’a hamdolsun.”

“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde akıl sahipleri için şüphesiz deliller vardır.

Onlar ayaktayken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler: Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın, Sen noksan sıfatlardan münezzehsin. Bizi ateşin azabından koru, derler.

Rabbimiz! Sen ateşe kimi sokarsan, onu şüphesiz rezil etmiş olursun, zâlimlerin hiç yardımcıları yoktur.

Rabbimiz Biz, Rabbinize îmân edin diye çağıran bir dâvetçi işittik îmân ettik. Rabbimiz Günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve canımızı iyilerle birlikte al.

Rabbimiz Peygamberlerine vâdettiklerini bize ver, kıyâmet günü bizi rezil etme.Şüphesiz sen, sözünden asla dönmezsin.

Rableri duâlarını kabul etti:Birbirinizden meydana gelen erkek ve kadın sizden iyi iş yapanın işini boşa çıkarmam.

Hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, benim yolumda ezâya uğratılanların, savaşan ve öldürülenlerin günahlarını elbette bağışlayacağım.

Andolsun ki, Allah katından nimet olarak, onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Nimetin güzeli Allah katındadır.

İnkâr edenlerin diyar diyar gezip refah içinde dolaşması sakın seni aldatmasın; az bir faydadan sonra onların varacakları yer cehennemdir.O ne kötü duraktır!

Rablerinden sakınanlara, Allah katından konukluklar bulunan, içlerinden ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları cennetler vardır.Allah katındaki , iyi olanlar için daha hayırlıdır.

Kitap ehlinden Allah'a huşu duyarak inanıp Allah'ın âyetlerini az bir değere değişmeyenler vardır. İşte onların ecirleri Rablerinin katındadır.Şüphesiz Allah hesabı çabuk görendir.

Ey îmân edenler!Sabredin, düşmana sebat gösterin, cihada hazırlıklı bulunun, Allah'a karşı gelmekten sakının ki başarıya erişesiniz.»

(( اَلْحَمْدُ ِللهِ الَّذِي كَسَانِي هَذَا (الثَّوْبَ) وَرَزَقَنِيهِ مِنْ غَيْرِ حَوْلٍ مِنِّي وَلاَقُوَّةٍ ))
Bana bu elbiseyi giydiren ve tarafımdan hiçbir güç ve kuvvet harcamaksızın beni onunla rızıklandıran Allah’a hamd olsun.”

(( اَللَّهُمَّ لَكَ الْحَمْدُ أَنْتَ كَسَوْتَنِيهِ، أَسْاَلُكَ مِنْ خَيْرِهِ وَخَيْرِ مَا صُنِعَ لَهُ، وَخَيْرِ مَا صُنِعَ لَهُ، وَأَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّهِ وَشَرِّ مَا صُنِعَ لَهُ ))
Allahım! Hamd sana’dır. Bunu bana sen giydirdin. Onun hayırlı olmasını senden dilerim. Onun ve yapılış gâyesinin şer olmasından sana sığınırım.”

(( تُبْلِي وَيُخْلِفُ اللهُ تَعَالَى ))
Üzerinde- eskitesin, AllahTeâla yenisini versin.

(( اِلْبِسْ جَدِيداً، وَعِشْ حَمِيداً، وَمُتْ شَهِيدا ً ))
Yeni elbise giyesin, mutlu bir hayat yaşayasın ve şehit olarak ölesin!

(( بِسْمِ اللهِ ))Allah’ın adıyla başlarım

(( [ بِسْمِ اللهِ ] اَللَّهُمَّ إِنيِّ أَعُوذُ بِكَ مِنَ الْخُبُثِ وَالْخَبَائِثِ ))
Allah’ın adıyla] Allahım!Pislikten ve pis olan şeylerden erkek ve dişi şeytandan sana sığınırım.”

(( غُفْرَانَـكَ ))Allahım beni bağışla”

(( أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّداً عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ ))
Allah’tan başka* ibâdete lâyık* ilah olmadığına, O’nun bir olduğuna ve ortağının bulunmadığına şehâdet ederim.YMuhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-’in Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna şehâdet ederim .

(( اَللَّهُمَّ اجْعَلْنيِ مِنَ التَّوَّابِينَ وَاجْعَلْنيِ مِنَ الْمُتَطَهِّرِينَ ))
Allahım! Beni çokça tevbe edenlerden kıl. Ve beni (günah ve pisliklerden) temizlenenlerden kıl.

(( سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْـهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ ))
Allah’ım sana hamdederek seni* noksanlıklardan tenzih ederim. Senden başka* ibâdete lâyık* ilah olmadığına şehâdet ederim. Senden bağışlanma diler ve sana tevbe ederim.”

(( بِسْمِ اللهِ، تَوَكَّلْتُ عَلىَ اللهِ، وَلاَ حَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ إِلاَّ بِاللهِ ))
Allah’ın adıyla başlarım Allah’a tevekkül ettim. Güç ve kuvvet, ancak Allah’ındır.”

((اَللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ أَنْ أَضِلَّ، أَوْ أُضَلَّ، أَوْ أَزِلَّ، أَوْ أُزَلَّ، أَوْ أَظْلِمَ، أَوْ أُظْلَمَ، أَوْ أَجْهَلَ، أَوْ يُجْهَلَ عَلَيَّ ))
Allahım!Sapıklığa düşmekten ayağımın kaymasından zulmetmekten zulme uğramaktan, cehâlete düşmekten sana sığınırım.”

((بِسْمِ اللهِ وَلَجْنَا،وَبِسْمِ اللهِ خَرَجْنَا، وَعَلىَ اللهِ رَبِّنَا تَوَكَّلْنَا ))
Allah’ın adıyla girdik, Allah’ın adıyla çıktık ve sadece Rabbimiz Allah'a tevekkül ettik.” Sonra âilesine selâm versin.

“Allahım! Kalbimde dilimde nûr kıl.
Kulağımda gözümde Üstümde altımda nûr kıl. Sağımda solumda Önümde nûr, kıl.
Nefsimde Benim için büyük bir nûr kıl.
Bana nûr kıl. Beni nûr kıl. Allahım! Bana nûr ver.

Sinirlerimde nûr, etimde kanımda bir nûr kıl. Saçımda nûr, tenimde nûr kıl.Allahım Kabrimde bir nûr, kemiklerimde bir nûr kıl Nûrumu artır, nûrumu artır Bana nûr üstüne nûr bağışla


(( أَعُوذُ بِاللهِ الْعَظِيمِ، وَبِوَجْهِهِ الْكَرِيمِ، وَسُلْطَانِهِ الْقَدِيِمِ، مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيم [بِسْمِ اللهِ،وَالصَّلاَةُ] [وَالسَّلاَمُ عَلَى رَسُولِ اللهِ] اَللَّهُمَّ افْتَحْ ليِ أَبْوَابَ رَحْمَتِكَ ))
Allah’ın rahmetinden kovulmuş şeytandan, Yüce Allah’a, O’nun kerîm vechine ve ezelî hükümranlığına sığınırım Allah’ın adıyla, salât ve selâm Rasûlullah’ın üzerine olsun Allahım Rahmetinin kapılarını aç.

(( بِسْمِ اللهِ وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَى رَسُولِ اللهِ، اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ مِنْ فَضْلِكَ،اَللَّهُمَّ اعْصِمْنِي مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ ))
Allah’ın adıyla. Salât ve selâm, Rasûlullah’ın üzerine olsun. Allahım! Senin lütfundan isterim.Allahım! Beni, kovulmuş şeytandan koru”

(( وَأَنَا أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَه،ُ وَأَنَّ مُحَمَّداً عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ،رَضِيتُ بِاللهِ رَباًّ،وَبِمُحَمَّدٍ رَسُولاً، وَبِالإِسْلاَمِ دِيناً))
Ben de Allah’dan başka ibâdete lâyık ilah olmadığına, O’nun bir olduğuna ve ortağının bulunmadığına şehâdet ederim.Yine, Muhammed-sav in Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna şehâdet ederim. Rab olarak Allah’ı, Rasûl olarak Muhammed’i ve din olarak İslam’ı seçtim râzı oldum

(( اَللَّهُمَّ رَبَّ هَذِهِ الدَّعْوَةِ التَّامَّةِ، وَالصَّلاَةِ القَائِمَةِ، آتِ مُحَمَّداً الوَسِيلَةَ وَالفَضِيلَةَ، وَابْعَثْهُ مَقَاماً مَحْمُوداً الَّذِي وَعَدْتَهُ إِنَّكَ لاَ تُخْلِفُ الْمِيعَادَ[ ))
eksiksiz dâvetin ve kılınacak namazın Rabbi olan Allahım! Muhammed sav e fazileti ihsan eyle. O’nu vâdettiğin Makâm-ı Mahmûd’a eriştir. Şüphesiz ki sen, vâdinden asla dönmezsin


(( اَللَّهُمَّ بَاعِدْ بَيْنِي وَبَيْنَ خَطَايَايَ كَمَا بَاعَدْتَ بَيْنَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ،اَللَّهُمَّ نَقّنِي مِنْ خَطَايَايَ كَمَا يُنَقَّى الثَّوْبُ الأَبْيَضُ مِنَ الدَّنَسِ،اَللَّهُمَّ اغْسِلْنيِ مِنْ خَطَايَايَ بِالثَّلْجِ وَالْمَاءِ وَالْبَرَدِ ))
“Allahım! Doğu ve batının arasını uzaklaştırdığın gibi, beni de günahlarımdan uzaklaştır. Allahım! Beyaz elbisenin kirden temizlendiği gibi, beni günahlarımdan temizle. Allahım! Beni günahlarımdan kar, su ve dolu ile arındır

(( سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، وَتَبَارَكَ اسْمُكَ، وَتَعَالَى جَدُّكَ، وَلاَ إِلَهَ غَيْرُكَ ))
Allahım! Sana hamdederek seni tüm noksanlıklardan tehzih ederim. İsmin mübârek ve şânın yücedir.Senden başka ibâdete lâyık ilah yoktur.”


Yüzümü, hakka yönelerek, gökleri ve yeri yaratana çevirdim ve ben, ortak koşanlardan değilim. Namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm, âlemlerin Rabbi Allah içindir.

Allahım! Melik sensin, senden başka ibâdete lâyık ilah yoktur. Sen Rabbimsin ben kulunum. Nefsime zulmettim. günahlarımı bağışla. günahları ancak sen bağışlarsın. Beni, ahlâkın en güzeline erdir. en güzeline sen erdirirsin. Ahlâkın kötüsünden uzaklaştır. kötüden ancak sen uzaklaştırırsın.

Buyur, Allahım buyur Hayrın hepsi, senin elindedir. Şer, sana nisbet edilemez. sana sığınır ve sana dönerim. Sen, mübârek ve yücesin. Senden bağışlanma diler ve sana tevbe ederim.

(( اَللَّهُـمَّ رَبَّ جَبْرَائِيلَ، وَمِيكَـائِيلَ، وَإِسْرَافِيلَ فَاطِرَ السَّماَوَاتِ وَالأَرْضِ، عَـالِمَ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ، أَنْتَ تَحْكُمُ بَيْنَ عِبَادِكَ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ. اِهْدِنيِ لِمَا اخْتُلِفَ فِيهِ مِنَ الْحَقِّ بِإِذْنِكَ إِنَّـكَ تَهْدِي مَنْ تَشَاءُ إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ ))
Cebrâil, Mikâil ve İsrâfil’in Rabbi, göklerin ve yerin yaratanı, gizli ve âşikârı bilen Allahım! Ayrılığa düştükleri şeylerde kulların arasında hüküm verirsin. İhtilafa düşüldü-ğünde beni hakka ulaştır. sen dilediğini doğru yola erdirirsin.

(( اَللهُ أكْبَرُ كَبِيراً، اَللهُ أكْبَرُ كَبِيراً، اَللهُ أَكْبَرُ كَبِيراً، وَالْحَمْدُ لِلَّهِ كَثِيراً، وَالْحَمْدُ لِلَّهِ كَثِيراً، وَالْحَمْدُ لِلَّهِ كَثِيراً، وَسُبْحَانَ اللهِ بُكْرَةً وَأَصِيلاً -ثلاثاً- أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ مِنْ نَفْخِهِ، وَ نَفْثِهِ، وَ هَمْزِهِ ))
Allah, en büyüktür.* Allah, en büyüktür. Allah’a hamdolsun. Allah’a çokça hamdolsun.* Allah’a Sabah ve akşam, Allah’ı tüm noksan-lıklardan tenzih ederim. Şeytan’dan; küfre götüren kibirden, sihir ve vesveseden Allah’a sığınırım. ”

Efendimiz Allahu tealaya şöyle yalvarırdı Allahım!Hamd sanadır.Sen, göklerin, yerin nûrusun. efendisisin. Rabbisin Göklerin mülkü sana aittir. Hamd sanadır. Sen, göklerin ve yerin hükümdârısın Sen Hak’sın, vâdin haktır. Sözün hak Cennet haktır Cehennem hak, peygamberler haktır. Allahım Sana teslim oldum; tevekkül ettim, îmân ettim senin düşmanını düşman edindim. hükmüne başvurdum. Öne geçiren geriye bırakan sensin. Senden başka ilah yok Sen, ilâhımsın. Senden başka ilah yok.


(( سُبْحَانَ رَبِّيَ الْعَظِيمِ ))
Çok büyük Rabbimi tüm noksanlık-lardan tenzih ederim.”

(( سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ رَبَّنَا وَبِحَمْدِكَ اللَّهُمَّ اغْفِرْ ليِ ))
Rabbimiz olan Allahım! Sana hamdederek, seni tüm noksanlıklardan tenzih ederim. Allahım! Beni bağışla”

(( سُبُّوحٌ، قُدُّوسٌ، رَبُّ الْمَلاَئِكَةِ وَالرُّوحِ ))
Rükû ve secdem,her türlü noksanlıklardan, ortak edinmekten, ulûhiyete ve yaratana lâyık olmayan şeylerden uzak ve temiz olan, meleklerin ve Rûh'un Rabbi Allah) içindir.

(( اَللَّهُمَّ لَكَ رَكَعْتُ، وَبِكَ آمَنْتُ، وَلَكَ أَسْلَمْتُ، خَشَعَ لَكَ سَمْعِي وَبَصَرِي وَمُخِّي وَعَظْمِـي وَعَصَبِي، وَ مَا اسْتَقَلَّ بِهِ قَدَمِي ))
Allahım! Sana rükû ettim. Sana îmân ettim ve sana teslim oldum. Kulağım, gözüm, beynim, kemiğim, sinirim ve bedenim senin için eğildi.

(( سُبْحَـانَ ذِي الْجَبَرُوتِ،وَالْمَلَكُوتِ،وَالْكِبْرِيَاءِ،وَالْ عَظَمَةِ ))
Kudret,hükümranlık,büyüklük ve yücelik sahibini tüm noksanlıklardan tenzih ederim.”


(( سَمِعَ اللهُ لِمَنْ حَمِدَهُ ))
Allah, kendisine hamdedeni işitti.

(( رَبَّنَا وَلَكَ الْحَمْدُ، حَمْداً كَثِيراً طَيِّباً مُبَارَكاً فِيهِ ))
Rabbimiz! Riyâdan uzak ve bereketi kesilmeyen çokça hamd, yalnızca sanadır.”


Göklerle yerler arasındaki mesafe dolusunca
dilediğin şeyler dolusunca hamd yalnizca sanadır ey övgü ve şeref sahibi hepimiz senin kulunuz- Allahım verdiğine mâni olacak,
mâni olduğunu verecek kimse yoktur.
Makam sahibi senin yanında fayda vermez.


(( سُبْحَانَ رَبِّيَ الأَعْلَى ))
En yüce olan Rabbimi tüm noksanlıklardan tenzih ederim.

(( سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ رَبَّنَا وَبِحَمْدِكَ، اللَّهُمَّ إغْفِرْ ليِ ))
Rabbimiz olan Allahım! Sana hamd ederek seni noksanlıkdan tenzih ederim. Allahım! Beni bağışla.”


secdem,her türlü noksandan, ortak edinmekten, uzak temiz olan, meleklerin ve Rûh'un Rabbi Allah içindir.

(( اَللَّهُـمَّ لَكَ سَجَدْتُ وَ بِكَ آمَنْتُ، وَ لَكَ أَسْلَمْتُ، سَجَدَ وَجْهِيَ لِلَّذِي خَلَقَهُ،وَ صَوَّرَهُ،وَشَقَّ سَمْعَهُ وَبَصَرَهُ، تَبَارَكَ اللهُ أَحْسَنُ الْخَالِقِيَن ))
Allahım! Sana secde ve îmân ettim teslim oldum. Yüzüm; yaratan ve şekil veren, göz ve kulak açan Allaha secde etti. Takdir eden ve şekil verenlerin en güzeli Allah'ın bereketi pek çoktur.

(( سُبْحَـانَ ذِي الْجَبَرُوتِ،وَالْمَلَكُوتِ،وَالْكِبْرِيَاءِ،وَالْ عَظَمَةِ ))
Kudret,hükümranlık,büyüklük ve yücelik sahibini tüm noksanlıklardan tenzih ederim.

(( اَللَّهُمَّ اغْفِرْ ليِ ذَنْبِي كُلَّهُ، دِقَّهُ وَجِلَّهُ، وَأَوَّلَهُ وَآخِرَهُ، وَعَلانِيَتَهُ وَسِرَّهُ ))
Allahım! Günahlarımın hepsini; küçüğünü ve büyüğünü, ilkini ve sonunu, gizlisini ve âşikarını bağışla.”

(( اَللَّهُمَّ إِنيِّ أَعُوذُ بِرِضَاكَ مِنْ سَخَطِكَ، وَ بِمُعَافَاتِكَ مِنْ عُقُوبَتِكَ وَ أَعُوذُ بِكَ مِنْكَ لاَ أُحْصِي ثَنَاءً عَلَيْكَ أَنْتَ كَمَا أَثْنَيْتَ عَلَى نَفْسِكَ ))
Allahım! Gazabından rızana, cezalandırmandan affına; senden yine sana sığınırım. Sana olan övgüleri sayamam. Sen, kendini övdüğün gibisin.



(( رَبِّ اغْفِرْ ليِ، رَبِّ اغْفِرْ ليِ ))Rabbim! Beni bağışla

(( اَللَّهُمَّ اغْفِرْ ليِ، وَ ارْحَمْنِي، وَ اهْدِنِي، وَ اجْبُرْنِي، وَ عَافِنيِ، وَ ارْزُقْنيِ، وَ ارْفَعْنيِ))
Allahım! Beni bağışla, bana merhamet et, beni doğru yola ilet, beni islah eyle, bana âfiyet ver, bana rızık ver ve beni yücelt.


Yüzüm; ona şekil veren, onda göz ve kulak açan Allaha secde etti. Takdir edenlerin en güzeli Allah'ın bereketi çoktur.”[

(( اَللَّهُمَّ اكْتُبْ ليِ بِهَا عِنْدَكَ أَجْراً، وَضَعْ عَنِّي بِهَا وِزْراً، وَاجْعَلْهَا ليِ عِنْدَكَ ذُخْراً، وَتَقَبَّلْهَا مِنِّي كَمَا تَقَبَّلْتَ مِنْ عَبْدِكَ دَاوُدَ ))
Allahım! katında benim için bir ecir yaz benden günahı sil. beni katında muhafaza eyle kulun Dâvud’dan kabul ettiğin gibi, benden de kabul eyle.”

murataltug1985 07-05-2018 21:59

Kaynak lezzetler.com


Yiyiniz içiniz ancak israf etmeyiniz (Araf 31)

Mırra'nın Hikayesi

Doğu'nun bir kokusu olsa, buram buram kahve kokardı. Doğu'nun kimliği kahve... Batı'ya doğru uzayan serüveninde biçimlere girdi. Geçtiği yollarda konukseverlik ilkelerini günlük davranışları sözün kısası 'her dem taze' bir kahve kültürü yarattı.*Kahvenin acısı 'mırra', yalnızca Güneydoğuya özgü, özellikle Urfa'ya. Mırra kelimesi Arapça'dan geliyor, acı anlamında 'mur'dan türetilmiş. Mırra, yaşamın parçası.Sokaklarda semaveriyle dolaşan kahvecilere rastlarsınız. Kahve mütevazıdır, sessizce yudumlanır mırra farklıdır. Törenlerde Konuk kabulünde, sıra gecelerinde, düğünlerde, eğlencelerde, dini nikâhta, taziye evlerinde, sünnetlerde, bayramlarda. konakda özel kahveci tutulur, konuklar ağırlanır

Bugün özel günlerde kahve yapan 20-30 kahve ustası var Urfa'da. babadan oğula bu işi sürdürüyorlar Mırra, özel bir kahveden yapılmıyor. Her çeşit kahve uygun, ancak kaliteli olması şart. üç kişi ister başına; biri suyu karıştıracak, biri içine kahve dökecek, diğeri de maniler okuyacak. Önce yeşil çekirdek kahve, büyükçe bir kahve tavasında kavruluyor. Hafif ateşte, uzun saplı özel bir kaşık ile karıştırılıyor Kahve habbesi tam pişince ustalar rengine bakıp "Tamam" diyor. Kavurma işi bittikten sonra sıra kahvenin dövülmesine geliyor. sert ağaçtan yapılan 'dibek' denen havanlar kullanılıyor. Kavrulmuş kahve, dibek kolu ile iyice dövülüyor. Kahvenin tanecikleri Türk kahvesinden iri olmalı. Kahvenin dibekte dövüleni makbul, ama bugün dibek yerine kahveyi iri çeken değirmenlerle kahve makinesi de kullanılıyor.

Mırra kıvamını buluncaya kadar defalarca köpürtülerek kaynatılıyor, emeğin âlâsı kaynatma işinde. Kahve telve haline gelinceye kadar suyla kaynatıldıktan sonra arı su ile karıştırılarak şerbet hazırlanıyor.*Mırraya özel yapılmış, işlemelerle süslü bir güğüm yarısına kadar bu şerbetle dolduruluyor ve içine iki-üç kilo kahve konulup tekrar kaynatılıyor. Taşmaması için ateşe yaklaştırılıp uzaklaştırılarak kaynayıp kıvama gelince ateşten alınıyor. Kahve, soğuyunca dibine çöken çökelekle karışmasına meydan vermeden 'mutbak' denen ikinci güğüme aktarılıyor ve üzerine şerbet katılıyor.karışım iyice kaynadıktan sonra tortusu ile karıştırılmadan mutbağa aktarılıyor. Mutbaktaki kahve kaynatılıyor. Ateşten alınıp soğuduktan sonra farklı boylarda, mırraya özel, ağız kısımları kapaklı güğümlerin en büyük olanına boşaltılıyor.

Son olarak da en büyük boy çinko cezveye. Cezveye boşaltılan pekmez katılığındaki mırra, içine konulduğu fincanın kenarını boyayacak hale geldiyse kıvamını bulmuş demektir. eskiden kömür ateşinde tam yedi kez yapan kahveciler varmış. Mırra şeker istemiyor; 'Sarhoş ayıltan' diye anılması belki de bu yüzden.*Mırraya güzel koku versin diye zencefil kakule de ekleniyor. mırra, özel sarı bakırdan üzeri işlemelerle süslü ibriğe cezveye konup ısıtılıyor. Mırranın yapılışı kadar sunumuda şölen. Kahvecinin bir elinde kahve fincanı diğer elinde kahve ibriği vardır. Boynunda veya cebinde fincan silecek mendiller. Büyükten küçüğe sıra ile tüm odadakilere ikişer defa ikram ediliyor. tek içimlik dolduruluyor fincana. Birinci içimden sonra kahveci aynı fincana aynı miktar mırrayı koyup tekrar uzatıyor.

Kahve gibi yavaş içilirse soğuyor ve tadı kaçıyor; erken içilirse damağı yakıyor. hafif damağa değdirilerek tadına bakıp; iki-üç yudumda, fincanı 45 derece döndürerek yavaş yavaş içmek gerek.*
herkes aynı küçük kulpsuz, ters çevrilmiş kesik koni biçiminde fincanla içiyor mırrayı. İkram edenin yüzüne bakılıyor, bir yudum alındıktan sonra fincan eline geri veriliyor. Yanılıp da fincanı yere koyan kabalık etmiş sayılıyor.*Ya fincanın derinliği kadar altın koyacaktır içine ya da ikram eden genci evlendirme sözü verecektir. geleneğin nereden geldiği kesin değil, rivayet diyorki: Bir ağanın odasında oturan zengin ağanın kahvecisine bahşiş vermek istemiş. ağaya ayıp olmasın diye bahane aramış. Mırrayı içtikten sonra fincanını kahvecinin eline değil, yere bırakmış. Kahveci fincanı almış. Misafir kahveciye "Kusura bakma unuttum, fincanı yerde bıraktım" deyip gönlünü almak için fincana altın doldurmuş. O gün bugündür, hikâyeyi duyan kahveciler fincan yere kondu mu "Ya fincanımı altın doldur, ya da beni evlendir" diye bahşiş ister olmuş.*Urfa geleneklerinde mırranın kuralları kesin. Bir ailenin konuklarına mırra sunması için özel şartlar gerekiyor. mırra sunmamış bir ailenin çocuğu gün gelip mırra vermek isterse usülüne uygun yörenin ileri gelenlerini evine davet etmek zorunda. Destur (izin) büyük bir*yemek*şöleniyle kutlanıyor.


Kaynak haberler.com

Mırra Deyip Geçmeyin, Her Derde Deva

Taziye ve düğünlerde misafirlere ikram edilen, sıra gecelerinin vazgeçilmez içeceği olan mırra acı kahve, vatandaşların en sevdiği içecekler arasında
Şehirde taziye ve düğünlerde ön plana çıkan mırra vazgeçilmezler arasında Hazırlanışı diğer kahvelerden farklı mırra, içerdiği mineraller sayesinde birçok rahatsızlığa iyi geliyor. Aşırıya kaçmadan tüketilen mırra, baş ağrısına, selülite ve karaciğer hastalıklarına iyi geliyor. acı olmasından gençler tarafından sevilmeyen mırra, yaşlıların l en çok tükettiği içecek oluyor. yudum şeklinde ve tadımlık olarak içilen mırra, tiryakileri cezveler dolusu tüketiyor

sıra gecelerinin de vazgeçilmez içeceği mırra vatandaşların en sevdiği içecek Hazırlanışı zahmetli olan mırra, kahve çekirdekleri iyice kavrulup dövülünce toz haline getiriliyor. kaynatılan kahve, süzüldükten sonra tekrar kendine has cezvede kaynatılarak ikrama hazır hale geliyor. Mırra için özel kahve çekirdeği yoktur. Kahve çekirdekleri kavrulup dibek adlı kaba alınır taneleri inceltilmeden dövülür. Dövme için günümüzde değirmenler ve kahve makineleri kullanılmaktadır. Mırranın hazırlanmasında en önemli kısım kaynatma evresidir. Kaynama süresi, çok uzundur, belli aşamalarda kahvenin telvesi ayrılıp karışıma su eklendikten sonra devam edilir. Çekilmiş kahve üzerine su eklenerek kaynatılır, belli bir kıvamdan sonra tortusundan ayırmak amacıyla mutbak adlı özel kaba süzülür.

Elde edilen karışıma tekrar kahve ve su eklenir. Bir iki defa süzme, kahve ve su ekleme işlemi gören kahve, tortusundan ayrıldıktan sonra kahve katılmadan sadece su eklenerek bir iki kere daha mutbaktan geçirilir. Mırraya tat vermesi amacıyla kakule katılabilir. Sekersiz içildiği için hazırlanırken tatlandırılmamaktadır. Mırra ismi, Arapça acı anlamında murdan türemiştir. Çok acı ve koyu olması nedeniyle ufak bardakta içilir. Yörede kültürel açıdan anlamlı, sunumu özel çaba gerektiren bir içecektir. sağlık üzerinde olumlu etkilere sahiptir Uyarıcı etkiye sahiptir dikkat toplar konsantrasyon artırır Aşırıya kaçmadan tüketilen mırra, baş ağrısına, selülit ve karaciğer hastalıklarına iyi gelit. uyarıcı, canlandırıcı ve yorgunluk giderici etkisi vardır'7'DEN 70'E HERKES İÇEBİLİR' Mırranın vatandaşlar tarafından çok sevilir çok eski ve köklü bir kahvedir. düğün ve taziyelerde ikram edilir Urfalılar mırrayı hayatlarının parçası haline getirmişler. Mırra Arap içeceğidir Arapça'da acı demektir. turistlerde bir defa içtikten sonra alışırlar. Mırra her derde devadır. 7'den 70'e herkes içer

murataltug1985 07-05-2018 21:59

Kaynak dini hikayeler android programı

Gömlek düğmesi

Hz Ömer halifeliğinde eliyle, gömleğini hareket ettirip etraftakilerin dikkatini çeker Toplantı sona erer halifenin, ömer Beytülmaldan yapılan israfı önlemek için, bir taneden fazla gömleği olmadığı için yeni yıkanmış gömleğinin tekrar aynısını giymiş ve, kurusun diye, hareket ettiriyordu.

Ebu mihcen

Hz. Ömer r.a.'ın hilafetinde hicri 14. yılda, İranlılarla müslüman Araplar arasında Kadisiye muharebesi olmuştu. müslümanların komutanı Ebî Vakkas r.a., çıbanlardan dolayı ayakta duramıyordu. orduyu karargâhdan idare ediyordu binada zincirlere vurulup hapsedilmiş, Mihcen şairliğiyle meşhurdu Geçmişte içki içtiği biline şair, şarabı öven şiirinde şöyle deyivermişti: 'Ölürsem üzüm asması dibine gömüver beni / Öldükten sonra kökleri ıslatsın kemiklerimi!' Bu zat işlediği şarabı öven sözlerinden nezarethanede tutuluyordu.
Binanın çevresinde atlar gören Mihcen, savaşa katılmadığı için yerinde duramıyordu. Ebî Vakkas Hazretlerine dediki-Beni salıver. atını emanet ediver. harbe katılayım söz veriyorum sağ dönersem, tekrar hapse girerim

Mihcen tanınmayacak şekilde yüzünü kapatarak, kısrağa binip muharebeye daldı. düşmanı birbirine kattı, kahramanlık gösterdi. Kimse onu tanıyamadı 'Melek midir, Hızır mıdır?' diye söyleşmeler olurken, Sa'd Hazretleri de, Mihcen hapiste olmasaydı, bu odur ve bindiği at benim atım Belka'dır, derdim' diyordu. Mihcen geceleyin köşkteki nezarethaneye dönüp kendini zincire vurdu. Sa'd atının terli olduğunu gördü sebebini sordu. Sa'd Hazretleri Ebu Mihcen'den memnun kaldı, onu serbest bıraktı. Ebu Mihcen de hataları için tevbe etti.

murataltug1985 11-13-2018 22:19

Kaynak vehbi tülek.com

1001 OSMANLI HİKAYESİ

EZAN OKUYAN AĞAÇ

Sultan II. Bayezid Han zamanında Draç kalesinin Venedikli muhafızları endişe içerisindeydiler. Osmanlı Sancakbeyi Evrenosoğlu İsazade Mehmed Beyin akıncıları yaklaşıyordu Venedik için bu kale önemliydi. kaybederlerse, Arnavutluk’tan defedilecek Akdeniz’den silinecekerdi. Akıncılar beklenirken, kale içindeki Öğürdürce kilisesinden yanık bir ses duyuldu. Askerler yüzlerini oraya çevirdiler ve dikkat kesildiler. Çünkü ezan okunuyordu. Ezan sesi, kilisedeki servi ağacından gelmekteydi ve gizlenmiş bir Müslüman vardı. Ama Askerler, ağacı kılıçlarıyla budamalarına, rağmen kimseyi bulamadılar. Ve geri döndüler. ama, bozuk moralleri sıfıra inmişdi görünmeyen bir kaynaktan gelen ezan sesini, kendi lehlerine bir ilahi işaret olarak yorumlayamazlardı. kaleyi ellerinde tutamadılar Osmanlı akıncılarına dayanamayan Draç kalesi 13 Ağustos 1502 de fethedildi

Kaynak vehbi tülek.com

1001 OSMANLI HİKAYESİ

ŞEREF NİŞANI OLACAK ÇAMUR

Eylül 1902’de İran Şahı Kaçar Han, İstanbul’a ziyarette bulunmuştu. Sultanı Abdülhamid onun ikamesi için Şale köşkünü inşa ettirdi İran tahtında, 1794’den beri Oğuz kolu Kaçar hanedanı vardı Hanlık Türklüğü ile gurur duyuyor, Osmanlıları kardeş biliyordu. Misafir hükümdar, Edirnede Osmanlı geçit töreninde bulundu. Birliklerin geçeceği yolda su birikintisi vardı. Topçu kumandanı Şükrü Paşa atını sürerek geldi selam verdi sahra bataryalarının etrafa çamur sıçratma ihtimali vardır. geçidi daha muhafazalı bir yerden temaşa buyurma nızı istirham ederim diyince Şah atını sürüp yol kenarına geldi ve maiyetine şöyle dedi:“İslam’ın şan ve şevketini Viyana kapılarına kadar götüren ve ilan eden kahraman Osmanlı ordusunun atından sıçrayacak çamuru ben, dünyanın en şerefli nişanı olarak iftiharla göğsümde taşırım cevabını verdi


AZİZ MAHMUD HÜDAYİ HAZRETLERİ VE KAYSERİLİ HALİL PAŞA

1600 de Sultan I. Ahmedin yaşını küçük bilen âsiler ve valiler devlete isyan etmiş, Anadolu’da huzur kalmamıştı. Padişah, Üsküdar’daki Aziz Mahmud Hüdayi hazretlerini edip himmet ve dua istiyordu. Padişahın bu zata muhabbeti sebebiyle bir çok asker ve erkan ona talebe olmuştu. Bunlardan biri de Yeniçeri Ağası Kayserili Halil Ağa idi. Halil Ağa, Anadolu’da isyan çıkaran Celalilerden, Canbolatoğlu üzerine gönderildi Onu çok seven hocası Aziz Hüdayi hazretleri, bir mektupta müridine sesleniyordu mektup Halil Ağa’ya ulaştığında seferin serdarı Kuyucu Murad Paşa, ya iletildi ve eşkıyaya karşı hücuma kalkıp darmadağın edildi Daha sonra Calalilerin elindeki Haleb kalesi muhasara edildi. yine Aziz Hüdayi hazretlerinden askeri teşvik eden bir mektub geldi. Osmanlı askeri kaleyi zaptedip eşkıyayı ortadan kaldırdı. Halil Ağa Paşalığa terfi ederek Kaptan-ı Deryalığa getirildi.

Her sefere çıkışında hocasını ziyaret eder dualarını alırdı. Malta seferinde yine hocasından mektup geldi ve ganimetlerle geri döndü. Daha sonra Sadrazamlığa getirilen Paşa, İran seferine serdar tayin edildi. Yine Aziz Hüdayi hazretlerinin elini öpüp dualarını aldı. Onunla beraber vezirler, paşalar ve ağalar mübarek zatın dualarını aldı Hüdayi hazretleri, tam ata bineceği sırada Halil Paşa’ya, hırkasını giydirdi. Bu seferden de Osmanlı büyük bir zaferle döndü., evliyanın duasına mazhar olundu*Halil Paşa 1628’de hocasının deraghında sade bir hayat sürdü. Ertesi sene vefat etti ve hocasının türbesinin yanına defnedildi.

DÖRTYÜZ KESE ALTIN

Öküz Mehmed Paşa, Ulukışla’nın Oğuz” aşiretindendi. Türkmenler arasında* Oğuz kelimesi, Okuz olarak söylenir ve yazılırdı. Mehmed Paşa’nın adı Okuz Mehmed Paşa olmasına rağmen, yazılırken bir hata ile Öküz olarak meşhur oldu. Sultan I. Ahmed’in Kızı Gevherhan Sultan ile evlenmiştir. Sadrazamlığında bir köyde konakladı Köylü nün hayvanları otluyordu. Biri Mehmed Paşa’nın yakınına sokuldu. paşalar gülüştüler. biri Paşam öküzle neler konuştunuz, diye espri yapmaya kalkınca. Mehmed Paşa:“Evet öküzle konuştuk. dedi ki, sen de bizlerdensin, fakat eşeklerin arasında ne işin var, anlayamadım.

Mehmed Paşa’nın ilk vazifesi, Mısır Valiliğidir. 27 yaşında Gevher Sultan ile evlenmiş ve Mısır Valiliğine tayin edilmişti. Gevherhan Sultan, kocası nereye giderse onunla olmak istediğini söylemişti. Paşa Mısır’a makamına oturunca, onu tebriğe tahsildarları geldi. en yaşlıları atlas keseler içinde bir sandık takdim etti. Mehmed Paşa ne olduğunu sorunca:“Paşam, her valiye hediyemizdir. İçinde 400 kese altın vardır. Diyince Mısır’ın vergilerini toplayanlar, bunun mühim kısmını kendilerine ayırıyorlar ses çıkmaması için her valiye rüşvet veriyorlar dı. Böylece halkı soyuyorlardı. İşte o an kıyamet koptu. Paşa salonu titreten bir arslan gibi bağırdı:“Bre vicdansızlar, Bre reziller, Bre Allah’dan korkmazlar!... Sizlerde ahlak kalma mıştır? Defolun!... Hepinizi azlettim.Sonra Hasan Çavuş’u çağırdı ve:“Bu keseleri hazineye kaydet ve rezilleri sürgün et. Bir daha Mısır’a uğramasınlar Bundan sonra Mısır’dan İstanbul’a gönderilen vergiler arttı. Mısır halkı rahatça nefes aldı.

Kaynak vehbi tülek.com

1001 OSMANLI HİKAYESİ

MEYYİTEZADE

Evliya Çelebi seyahatnamesinde şöyle bir hadise nakledilir Sultan Süleyman devrinde, 1552 de Macaristan Eğri kalesi ne sefer düzenlenir. Anadolu ve Rumeli Sipahilerine haber salınır Kasımpaşa’daki Sipahi kumandanı Hüseyin Ağa gazaya katılacağı için sevinçliydi, fakat gerideki hanımı hamile ve hasta idi ona kim bakacak çocuğuna kim sahip çıkacaktı ellerini semaya açtı Yâ İlâhî!.. Doğacak çocuğumu sana emanet ediyorum...” diye yalvardı.
içi rahattı. Hanımıyla helallaştı sefer tamamlanmış, Gazi İstanbul’a dönmüştü. çoucğu dünyaya gelmiş olmalıydı. Kapıyı açan olmadı. Komşuları hanımının birkaç gün önce vefat ettiğini bildirdi Hüseyin Ağa, gözyaşlarına hakim olamadı ve “Allah taksiratını affetsin” kelimeleri ağzından döküldü. Ben giderken hamileydi. Çocuğunu dünyaya getirdi mi?”“Hayır, o vaziyette defnedildi Ben onu ve karnındaki çocuğu Cenab-ı Hakk’a emanet etmiştim. Tez mezarını gösterin mezarlığa yürüdüler ve Gazi derhal eğilerek kulağını mezara dayadı. İşte inanılmaz hadise, mezardan boğuk bir ağlama sesi geliyordu. toprağı kazdılar naaşa ulaştılar. Herkesin gözü açılmıştı; bir bebek, annesinin memesine uzanmayı başarmış, onu emerek yaşamıştı. Gazi, ciğerparesini bağrına basmış, gözlerinden yaşlar boşanıyordu. gaibden bir ses duydu;“Sen bize yalnızca çocuğu emanet ettin, eğer annesini de emanet etseydin, onu da sağ salim bulurdun”..Aradan seneler geçti. Çocuk, büyüdü, okudu ulema oldu. Anasının vefatından sonra dünyaya geldiği için ona Osmanlıda “Meyyitezade” yani ölü kadının oğlu denildi.1612 de 60 yaşında vefat eden Meyyitezade, Kasımpaşa’da annesini yanına defnedildi.

ALÇAKLIĞIN BÖYLESİ

Balkan Savaşlarında İstanbul’a gelen Fransız Matin gazetesi başyazarı Stephane Lausanne, 1913 deki kitabında, Osmanlıda Ermenilerin yaptıkları zulüm ve katliamları şöyle anlatır.1890 da Sivas’da Ermeniler isyan çıkararak silahsız Müslümanlara saldırdılar ve bir çok insanı katlettiler. Osmanlı askeriyesi hadiseyi bastırdı. silahlı Ermeniler, Fransız konsolosuna sığındılar.konsolos ve eşi onları Osmanlıya vermemek için direndi
Bir gün konsolosun kulağından bir kurşun vızıldayarak geçer. Ateş arkadan gelmiştir. Konsolos bir Ermeni’yi görür. Onu üç gün önce içeri almış, yedirip yatırmıştır. adamın üzerine yürür:-Bedbaht!.. ne yaptın? Hayatımı tehlikeye atarak seni koruyorum. nasıl elin vardı da beni öldürmek istedin?Ermeni, sırıtır, seni öldürmek istedim. Çünkü dedim ki; Fransız Konsolosunun katli haber alınınca, Fransa asker gönderir, Osmanlı hakimiyeti biter İşte alçak bir provokasyon. Ama konsolosun raporundaki hadise karşı sında Fransa susar. Yazar Stephane Lausanne, bunu şöyle açıkıyor; “kat’iyyen duyurulmamış, gizli tutulmuştur.

Kaynak vehbi tülek.com

1001 OSMANLI HİKAYESİ

BÜYÜK FEN DAHİSİ SULTAN MEHMED

Sultan II. Murad devrinde Osmanlı harb teknolojisinde muazzamca ilerlemiş Osmanlı mühendis ve ustaları, hiçbir memlekette rastlanamayacak çapta ve güçte toplar yapmıştır. İstanbul kuşatmasından önce Edirne’de dökülen 60 top, 14 batarya surların karşısına dizildi. Ancak bunlar sonradan kaldırıldı. Yerlerine “Şâhî” denilen daha büyükleri konuldu. Bu büyük toplardan birini, Bizans’dan ayrılarak Osmanlıya hizmet eden Urban isimli Macar dökmüştür Sıradan bir döküm ustasıdır Urbanın topların balistik hesaplarından, ve barut ölçülerinden haberi yokrur. Sadece çizilen planı gerçekleştirmiştir Osmanlıda pek çok top ustası vardır
*
Urban’ın pek başarılı olamamış Edirne’de döktüğü top, İstanbulda ilk atışta çatlamış ve, işe yaramaz bir hale gelmişti. Urban yaralanmış ve ölmüştü. Avrupa’lı tarihçiler ise Urban’ı alabildiğine şişiririp, İstanbul’un onun toplarıyla alındığını yazdılar. Ama, Urban’ın topu için yapılan masraf havaya giderken, Osmanlının döktüğü toplar kuşatmada arızasız çalıştılar, surları hallaç pamuğu gibi attılar. Fatih harikulade bir balistik uzmanıydı ve büyük topların balistiğini bizzat yapmıştır Dünyada ilk olarak, kendi tasarladığı havan toplarını, kuşatmada seyyar fırınlarda döktürerek, Beyoğlu sırtlarına yerleştirdi ve buradan Haliç’teki Bizans gemilerini batırdı.İstanbul’un fethiyle Fatih, mühendislik çalışmalarına devam etti tarihte ilk defa bir savaşta roket ve füze kullandı. 1478 de İşkodra kuşatmasında Fatih’in roketleri, geceleri kuyruklu yıldız gibi gökyüzünde beliriyor, vızıltılı bir sesle uçuyordu. Düştüğü her yeri yakıyor ve müthiş sıcaklık çıkarıyordu. Venedik kaynaklarına göre, kuyulardaki sular bile roketlerin sıcaklığından buharlaşıyordu. 1480 de Rodos kuşatmasında, Osmanlı roket tekniğini geliştirmişti Bu yeni roketler, düştükleri yerde patlıyor, çevreyi tahrib ediyordu. Rodos halkı, korunmak için kilise mahzenlerine sığınıyordu .Maalesef, Fatih’den sonra çalışmalara buluşumuzu Avrupaya kaptırdık. Fatih’den yaklaşık 500 sene sonra İkinci Dünya Savaşında Almanlar roket kullanmışlardır

Kaynak dini hikayeler android programı

İstanbul Avcılar da bir vatandaş unutulmaz 17 Ağustos 1999 depreminden önce, aynı semtten bir ev almaya karar verir. Fakat bir müddet sonra evden vazgeçer ancak insan kaderinden kaçamaz Adam, Ağustos depreminde vazgeçtiği evin önünden geçmektedir. Ve ev üzerine yıkılır adamcağız enkazın altında kalarak hayatını kaybeder.


Bir iş için New York'tan özel uçaklarıyla Silverlake kasabasına dönen James ve Marilyn çifti, uçakları havada arızalanınca ölümden dönerler.
uçaklarının düşmesiyle çaresizce dua ederler ve büyük bir çatırtı sesiyle gözlerini açarlar. Ölümü beklerken aile reisi James'in 25 yıl önce ev bahçesine diktiği ağacın üzerine sağ salim yere inerler. hayatının kurtaran ağaçtan
Ve Senin de dikili ağacın olsun!" sözünden ibret almıyor musunuz


"Evliyaullah, ilmini Allah'a havale etmek suretiyle gelecekten haber vermişlerdir."
Erzincanlı büyük Pir Muhammed Erzincani Hazretleri bir yaz günü, talebelerine: Erzincan'a inmek isteriz, arzu edenler gelsin, buyurdular.
40 talebesi ile Erzincani Hazretleri, halvet niyetiyle Doğruca Camii'ne gider.
talebeleri kendisine: Efendim, şimdi hasat mevsimidir. Erbaine girmek, halvete çekilmek münasip midir? diye hatırlatırlar. Doğru söylersiniz. Şimdi halvet zamanı değildir. Ama Allah Teala, bu beldeye yakın zamanda, zelzele takdir etmiştir.belanın çevrilmesi için, münacaat ve dua lazımdır. Umulur ki, içimizden birinin duası kabul olur halk bu zelzeleden kurtulur. halvet halinde Erzincani Hazretleri'nden şu sözler dökülür: belanın çevrilmesi için bizim dünyadan göçmemiz gereklidir. Kim şehadet isterse, camide kalsın. yaşamak arzu edenler varsa, bizle beraber olmasınlar, dedi. 7 kişi hariç, diğerleri camiden çıktılar. çok şiddetli zelzelede. Cami-i kebir yıkıldı ve 7 talebesi ile Muhammed Erzincani hazretleri şehadet ile şereflendiler.
Caminin dışında hiçbir yerde zarar olmadı can ve mal kaybı görülmedi.


Amerika New Yorkta yaşayan bayan Carson, monoton hayatına renk katıp, l eğlenmek için aklına bir fikir gelir.
bir senaryo hazırlayarak cenaze şirketi ile anlaşır. Şirket Carson'un aile fertlerine bayan Carson'un kalp krizi geçirip öldüğünü bildirir. Aile, büyük bir üzüntüdedir Carson'u son kez görmek için cenaze şirketine koşturur ölü rolü yapan bayan Carson, aile fertleri gelince birden doğrulur Fakat bayan Carson'un şakası pahalıya mal olur; Carson'un kızı, annesini bir anda canlı görünce kalp kriziyle hayata veda eder.


Geçimini balıkçılıktan sağlayan Hollanda köyü,denizdeki aciliyet için gönüllü bir kurtarma ekibi kurarlar.
Bir gece şiddetli bir fırtına çıkar ve balıkçı teknesi denizde mahsur kalır. Teknenin tayfaları çevreye sinyaller gönderir Köyün kurtarma ekibi hemen hazırlıklara girişir köy halkı heyecanla balıkçıların kurtulmasını bekler.
Bir saat sonra kurtarma ekibini köy halkı neşeli haykırışlarla karşılar Kurtarma ekibi bir kişiyi denizde bırakmak zorunda kaldıklarını anlatır. Kaptan, bir başka teknenin gitmesi gerektiğini söyler. Ve on altı yaşındaki delikanlı Hans, kaptana ilerleyince annesi oğlunu yakalayıp yalvarır: Oğlum, lütfen gitme. Baban on yıl önce deniz kazasında öldü,ağabeyin Paul üç haftadır denizde kayıp. Hans, kimsem yok, gitme oğlum."
Hans annesine bakarak şöyle der:
gitmem gerek. Herkes, 'Ben gidemem, başkası gitsin' derse ne olur? Anne, görev sırası bende. Sıra geldiğinde herkes üstüne düşeni yapmak zorundadır." Hans, gözü yaşlı anasına sarılır ve gözden kaybolur. Bir saat kadar geçer, bu süre acılı anneye bir asır gelir. tekne sisten gözükmeye başladığında tekneye seslenirler Kayıp denizciyi buldunuz mu?" Cesur delikanlı Anneme müjde verin. Kayıp denizci ağabeyim Paulmuş!"

Çocuk aldırma

Doğmuş çocuğu beslemek için sarfedilecek paranın, ana rahmindeki çocuğun doğmaması için sarfedildiği bir dünyada bir bozukluk, ve terslik var demektir." (Rasim Özdenören) Çocuğun uzvundan kan fışkırıyordu. Kardeşini sünnet etmişti bağırabildiği kadar bağırdı Kanla beraber ağabey şok yaşıyordu. Anne ve babasına ne diyecekti? kanlı bıçağı pencereden fırlatıverdi. neye uğradığını anlayamadı Ortada felaket vardı Suçunu idrak edemeyecek kadar küçüktü. Oradaki reşit biri ona niye korkuyorsun evladım, anne babanın atmaya karar verdiği ceninden daha küçük bir şey kestin kardeşinden, onlar bir çocuğun dünyaya gelişini engellediler, onların suçu seninkinden büyük" diyecekti.çocuk, dünyaya gelmeden, ağlayıp gidecekti. Ona yaşama hakkı Aile Planlamacıları" tarafından haram ediliyordu. Bir küçüğü, bir yıldır hayatı tatmış, küçük ellerini gökyüzüne kaldırmış, yıldızları göstermişti.

Fakat yeni dünyaya gelecek masum, kendine kaderini ve hakikat tohumunun sümbülünü göremeden gidecekti. Batılı dostlarımız güçlenmemize razı değillerdi kadın ise çocuğunun alınmasını istemiyordu. Hayat şartları buydu. bu konuda kampanya vardı bazıları kanıyorlardı. reklamlardaki masraflarla dünyaya gelen çocuklar beslenebilirdi. Hastahaneler Aile Merkezleri" doğum kontrolü için bedava ilaç dağıtıyordu. Kadınların aldığı haplar sinirlerini yıpratmıştı. Üç çocuğa bakamazdı.
çocuk yiyiciydi. Ekonomiyi sömürecek, pahalılığa sebep olacaktı. Devletin ısrarlı gayretlerine rağmen ülkenin fakirlikten, enflasyondan kurtulamaması sonucu anne ve baba kendi evlatlarını, kendi elleriyle, başkalarına aldanarak katlediyorlardı. Onlar nesli ve ekini bozarlar" (Bakara 2/205) ifadesi ne kadar açıktı Kardeşinin tenasül uzvunu kestikten sonra sokağa çıktı.bir kuş gibi titriyor ve ağlıyordu. uyuyakalmıştı. sırtına çok ağır bir yük bindi


Şöförün arabası feci kazaya sebep olmuştu. ağlayıp bağırmadan kardeşinin gittiği, o meçhül aleme gidiyordu. Kocaman lastiğin altında körpecik vücudu ezilmişti. Olup bitenden haberi olmayan anne ve baba, hastahanede çocuğu olmayan komşuya rastlamışlardı. Baba, bu kadından rahatsız olmuştu. kadın, anneye yalvarırcasına: Ne olur aldırmayın bana verin, sizin yerinize ona bakıveririm, büyüyünce size vereyim!" demesine rağmen uzaklaştılar. Kadın çok hislenmişti. Herşey Allah'ın elindeydi? Verir imtihan eder, vermez imtihan ederdi evladdan güzeli var mıydı? çevremizde çocuğun terbiyesi zordu en iyi insanların çocukları bile mükemmel değildi Çocukların ilk doğdukları gündeki gibi günahsız büyümeleri lazımdı. Düşünen kimdi Bir selin ortasında herkes gidiyordu. kadın derin bir nefes aldı. Kendi hesabını rahatça verebilirdi, ama dünyaya gelmesine sadece vesile olacağı çocuğun günahını nasıl taşıyacaktı?

Rabbinden ümidini kesmemişti, nurtopu gibi bir evlad istiyordu. Allah ruhunu yarattıysa ona dünyada ceset giydirecekti.-yirmi sene sonra çocukları olanlar vardı. Hz. Zekerriya (as)'ın durumu mucizeydi. Kadın inkisar ve ümit arasında doğru yola koyulmuştu.
Anneye müdahale yapılıp çocuk alınmış, ekonomik sebeplerle bir masum kanı dökülmüştü. Anne birkaç damla gözyaşıy döktü Babanın yüzünde bu suç, bir korku, pişmanlık vardı
birbirlerine söz etmediler diğer çocuklarını bekletmek istemiyorlardı. onlara sarılarak ameliyathanede bıraktıkları masumun hasretini giderebilirlerdi. çocukları küçüktü, yalnız bırakamazlardı. Evleri görünmüştü. Bu kalabalık da neydi? Mahalleli onları farketmişti, ama feci hadiseyi nasıl anlatacaklardı, büyük oğlunun kamyon altında kalarak hayatını kaybettiğini nasıl söyleyeceklerdi? söylemeye gerek yoktu. Anne hadiseyi hissedip bayılmıştı bile. Hastahanedeki çocuksuz kadın anneyi teselli ediyordu. Baba evlerinin kapısını açarken gözyaşlarını siliyordu.
onları acı beklemekteydi. (M.Üftade)

*****************************************

Yüksel Hanım 16 Ağustos 1999 da kocası ile Ankara'da misafirlikteydi Kocası Yavuz Bey, o evine dönmek istiyordu. Yüksel Hanım kocasına, "Evimiz mi yıkılıyor, duralım bir gece daha!" diye çıkıştı. Ertesi gün kıyameti andıran büyük 17 Ağustos depremi patlak verince İstanbul'a dönen aile, Avcılar'daki evlerinde şaşkına döndüler o gece İstanbul'a dönmedikleri için Allah'a şükrettiler. "Dünya bir tuzaktır, tanesi de arzulardır."(Hz. Mevlana)

Kayseri Oto Sanayii'nde çalışan kaporta ustası, acil ödenmesi gereken bir senet geldiği için dua ediyormuş Allah'ım hiçbir kardeşime bir şey olmadan, borcumu ödemem için bana iki devrik, Bir çarpık araba gönder." Ülkemizin trafik kazalarındaki dünya şampiyonluğu malum Çok geçmeden dua kabul olunmuş ve ustaya iki çarpık araba gelmiş tamir Ve borçlar ödenmiş.
çarpık araba' duasının sahibi kaportacı, halı sahada düşünce ayağı çıkmış ve soluğu kırıkçı-çıkıkçıda almış. Çıkıkçıdan girdiğinde duası' hatırına gelmiş.
Usta, sormuş kırıkçıya Ayağı kırılan, çok olsun diye çok dua ediyor musun?
Uyanık çocuk cevap vermiş. "ustam. Siz nasıl çarpık arabadan para kazanıyorsanız biz de kırıktan para kazanıyoruz. kaporta ustası gelmeden kırıkçı ve babası da "iki kırık bir çıkık" duası yapmış!..


1983 te Teksasta Henry Ziglan adlı bir genç, nişanlısından ayrılır. üzülen ağabey Ziglan'ı öldürmeye karar verir.
ağabeyi, hedefi tutturamaz ve kurşun büyük bir ağaca gömülür. Aradan 15 yıl geçer Ziglan nedendir bilinmez, kurşun saplanan ağacı ortadan kaldırmak ister.
Ağacın dinamitle ortadan kaldırır.
Fakat senelerdir bekleyen tabanca kurşunu, dinamitlemede yerinden fırlayarak Henry'nin kalbine isabet eder ve ölümüne sebep olur.


Danimarka'nın gayr-i ahlaki film yapımcısı Folkepressen, yeni filmlerden birini seyrederken, başrol oyuncusunu 18 yaşındaki kızı sanarak kalp krizinden öldü. Folkepressen'in kızının Kopenhag'da öğrenim gördüğü bildirildi.
Ünlü yapımcı 250'den fazla gayr-i ahlaki filme imza attı 52 yaşındaki Folkepressen'in gözlerinin ileri derecede bozuktu, yaşlı görünmemek için gözlük takmaktan kaçınırdı Bütün bunlar akıl sahiplerine hayatın ibretlik bir film olduğunu göstermiyor mu? "Allah'ın size lutfettiği şeylerle şımarmayınız. Çünkü Allah, kendini beğenip övünen kimseleri sevmez." (Kur'an-ı Kerim, Hadid-237)


Titanic

1912 de, İngiltere'nin Southamptondan New Yorka hareket eden gemi 17 bin kişinin emeği ile inşa edilmişti zamanın en büyük gemisiydi. Gemiyi yapanlar batırılımayacağını iddia ediyordu Herkese, meydan okuyorlardı. Kendilerine güvenip gurur duyuyorlardı geminin ismini Yunan ismi Titanic yani yunan yer İlahsı Gaia ile gök ilahı Uranos'un birleşimiyle altısı dişi, altısı erkek olmak üzere on iki Titandı kaptan Smith ileri giderek, haşa "Yaratıcı bile gemiyi batıramaz." deme cür'etini gösterdi Gemi inşa edilirken her şey düşünülmüştü. İçinde, Paris kafelerinin benzeri olan Cafe de Parisien ve Türk hamamı da vardı bu muhteşem teknoloji harikası kompartımanlardan meydana gelmişti. gemi alttan darbe aldığında, sadece darbeyi alan bölüm su dolacaktı. geminin batması en az üç gün sürecekti. mutlaka yardım gelecekti. dünyanın en kaliteli çeliği bu gemide kullanılmıştı. Ancak Azap onlara ummadıkları yerden gelmişti." (Nahl Suresi, 26)

Titanic, soğuk bir Nisanda Foundlandda bir buzdağına çıkmıştı. Eğer nöbetçiler buzdağını farketmeden buzdağına çarpsaydı, gemi önden hasar alacak ve sadece ön kompartıman suyla dolacaktı. Böylece Titanic, batmıycaktı. Fakat buzdağı görüldüğünde son bir umutla manevra yapıldı. Dünyanın en büyük gemisi kendini kurtaramadı ve buzdağı gemiyi baştan sona bıçak gibi kesti. Bir değil bütün kompartımanlar su ile doldu ve batmaz denilen teknoloji devi Titanic, içindekilerin eğlence çığlıkları ölüm haykırışlarına dönüşerek sulara gömüldü. üç günde batmaz denilen Titanic, üç saatde okyanusun derinliğine gömülüverdi.insanoğlu putlaştırdığı şeylerle cezalandırılmıştı.
1992 de su altına 20 saatten fazla inceleme yapan Kanadalı uzmanlar, Titanicde çok enteresan noktalar yakaladı. Buzdağı, gemiye öyle bir çarpmıştı ki, o açının az veya fazla olması halinde kaza çok az zararla atlatılabilecekti. Nemrutça ve Firavunca davranışlar, şımarık sözler gayretullaha dokunur, karşılığı ağır olur.

Her şeyin ve herkesin üzerindeki Yüce Kudret'i unutan ve O'nun izzetini rencide edenler, ismiyle iddialarla tabiata, denize ve İlahi Kudret'e savaş açanların yaptıkları "batması imkansız" dev gemiyi sonsuz Kudret, Sahibi üç saatte sulara gömüverdi. Titanic macerayı yaşarken Allah (cc) kendisine sığınanların, O'na açıp dua edenleri boş çevirmiyordu. 1912 de Bayan Gracie, içinde büyük bir sıkıntıyla erkenden yattı. uyuyamıyor, dönüp duruyordu. kitabı yere düştü. Yerde denizde ölüm tehlikesi geçirenlerin selameti için okunan dua sayfası açılmıştı.Bayan Gracie Titanic gemisinde yolcu kocasını hatırladı.Kocasının selameti için dua etti ve daha sonra içi rahat uyudu.

Ertesi gün dev Titanicin battığını öğrendi.Titanic batmıştı. Kocası emekli albay Gracie döndü Albay Gracie, gemi batınca önce kadın ve çocuklara yardım etti. Ve Allah'a duaya başladı. Vapur l sulara gömülmeye başlayınca kendisini kurtarmak için bütün gayretiyle çabaladı ve suya çıkarak muvaffak oldu.Karısının duaya başladığı zaman, Albay da yolcularla birlikte kurtarılmış bulunuyordu.
******************************************
Evliyaullah'a yüksek hürmet ve bağlılık gösteren Sultan Selim babası gibi Allah'ın has kulu idi., bir gün divandan içeri hiddetlice girdi. Elbisesini değiştirtirmeden odada dolandı Ferhat Paşa'nın İskender Çelebi'yi kayırmasına gazaplanmıştı. aralarında dostluktan başka şeyler sezinlemişti. yüksek sesle şu sözleri sarfetti: Akibet görürsün hele Ferhat! şimdi İskender'i koruyup duruyorsun, ama ne fayda çıkacağını inşeallah birbirinize karşı asıldığınızda görürsünüz!.." seneler geçti ve Sultan Süleyman devrinde bu iki şahıs, Selim Han'ın geleceği görmüşçesine dediği gibi cürümlerinden dolayı karşı karşıya asıldılar.

"Ölmek değildir ömrünün en feci işi, Müşkül odur ki ölmeden evvel ölür kişi." (Yahya Kemal Beyatlı) Onyedinci asırda yaşamış ülemadan ve Sultan 1. Ahmed'in şeyhülislamlarından Çelebi Müfti Hocazade Mehmed Efendi, hastalıkdan korkan bir adamdı.
Çelebi'nin olduğu yerde hastalık ve ölümden bahsedilmez, kendisi hiç kimsenin hasta ziyaretine ve cenazesine gitmezdi. evinin hizmetçilerinden biri hastalanıp vefat etti. Efendi hazretleri konağına duvarcı ustası çağırdı, evin hizmetçisinin öldüğü odayı örmesini söyledi. Usta, kapıya duvar örünce Çelebi, git, bahçeden dolaş odanın duvarını del, naaşı gömsünler. oda bir daha kullanılmasın.
Hikmet-i İlahi, "sakınan göze çöp batar" misali, bütün dikkatine rağmen Hocazade Mehmed Efendi vebaya yakalanarak hayata veda etti. "Kundak ile kefen arası kaç adım?" (Gürbüz Azak)

Sevim hanım, yaşadığı Anadoluda kaynak atölyesi bulunan 35 yaşındaki Harun Keleş ile birleşti İki yıl sonra dünyalar güzeli ilk kızları Canan, ve Ebru dünyaya geldi. Mutluydular.. Sevim hanımın başında ağrılar başlayıp, ur oluştu Sevim hanımın tedaviye İstanbul'a gitmesine karar verildi. Ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde beyin ameliyatı oldu. Sevim hanım bu ağır kurtulduğuna inanmıştı ki yeniden rahatsızlandı. Kadını muayene eden doktorlar yaşaması için ilik naklinden başka çare olmadığını söylediler. Kızlarından ilik nakli düşünüldü. Ancak dokular uyuşmadı ve doktorlar, yeniden hamile kal. Doğacak çocuğun iliği uygun olabilir" dediler. tedavilerde Keleş Ailesi de varını yoğunu sattı
Genç kadın hamile kaldı oğlu Halit dünyaya geldi. Minik Halit ilik nakli yapılacak duruma gelince Sevim Hanım minik bebeğinden nakil istemedi Oğluma dokundurtmam. Ben öleyim ama ona birşey olmasın." diyerek hastalığı ilerliyordu. Sevim Hanım, yaşamak için doktorlara gitti "Oğluma kıyamadım. hamile kalsam, ömrüm yeter mi? diye sordu. Ve hamile kaldı. Fakat kaderden kaçılmıyordu. Sevim Hanım, bebeğinin doğumuna beş ay kala 1.5 yaşındaki Halit'iyle fırına ekmek almaya giderken ehliyetsiz bir sürücünün çarpmasına maruz kaldı.
Kadıncağız ilik nakli için kıyamadığı oğlu Halit'i can havliyle kenara fırlattı kendisi bu trafik canavarının sorumsuzca kullandığı kamyonetle dokuz metre sürüklenerek karnındaki yaşam umudu bebeği ile birlikte feci şekilde öldü.

"Allah kibirle kasılan, kendini beğenmiş, övünüp duran kimseleri asla sevmez" (Kur'an-ı Kerim, Lokman-18)
Her alanda dünyanın en büyük ve süper gücüyüm diyen ABD, uzayda üstünlüğü ele geçirmek için giriştiği uzay yarışında 1986 da "Challanger" uzay mekiğini hazırladı. NASA tarafından hazırlanan ve "Meydan Okuyucu" manasına gelen Challanger, göz kamaştırıyordu. ABD Başkanı Reagan, uzay mekiğine, dünyaya "biz böyle büyüğüz, süperiz!" diyebilmek için bu ismi vermişti Başkan Reagan, Senato'da konuşurken mekik fırlatılacaktı planlar tasarlandığı gibi gitmedi. Çünkü insanların planlarının ötesinde Mutlak ve Sonsuz Kudret Sahibi'nin planı vardı ibret penceresinden görünen nice üstünlük taslayanlar, büyüklükle kibirlenenler küçük bir sinekle veya karınca ile hatta görünmez bir mikropla yıkılıp gitmişdi.
tarih misliyle tekerrür eddi herşey mükemmel zannedilirken asrın teknolojisi yüzbinlerin gözleri önünde kalkışından 72 saniye sonra paramparça oldu.

İkinci Dünya Savaşı şiddetle devam ederken Müttefik İngiltere, Fransa, SSCB ve ABD Avrupa'ya çıkartma kararı aldı. tarihler 6 Haziran 1944'ü gösteriyordu. çok gizli bir karardı şifrelenmişti.
Amerikan çıkartması için Alman işgalindeki altındaki Fransa'nın Normandiya sahilinin şifreleri "Utah ve Omaha" idi. Sahile yaklaştırılacak istila şifresi "Overlord" ve deniz operasyonu şifresi"Neptüne" idi. Telegraph gazetesine bir ilkokul öğretmeni 20 seneden beri bulmaca verirdi. Öğretmenin, o gün gazeteye verdiği bulmaca çözümleri şöyleydi:
Utah", Omaha", Mulbery" ve "Neptüne ve Overlord"du. öğretmenin harple hemen hiç ilgisi yoktu. Fakat düşündürücü bir tevafuk ile bulmaca çözümünü çok orjinal bir şekilde tertip etmişti. "Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizin yaptığı (işler) yüzündendir." (Kur'an-ı Kerim, Şura-30)

Portekiz'de 27 yaşındaki Sophie Lagoa ismindeki bir kadın sürücü, sarhoş araba kullandığı için trafik polisleri tarafından mahkemeye sevkedilir.
Kadın, cezasından kurtulmak için çok iyi bir avukat olan Borja ile anlaşır. Avukat, Sophie'yi kurtarır. musibetten ders alamayan Sophie, beraatini kutlamak için bara gidip sarhoş oluncaya kadar içer. yine sarhoş direksiyona geçer. Ve sarhoş kafayla bir vatandaşa çarparak arabasıyla sürükler. adam ölür. Bayan Sophie hapishanenin yolunu tuttuktan sonra, arabasıyla çarparak ölümüne sebep olduğu adamın, kendisini sarhoş araba kullandığı gerekçesiyle cezadan kurtaran avukat Borja olduğunu öğrenecektir. "İbret alınacak şey ne kadar çok, ibret alan ise ne kadar az." Hazreti Ali (a.s.)


1981 de Halit İslamboli ve arkadaşları, düşman kabul ettikleri Mısır Başkanı Sedat'ı resmi geçitte öldürdüler.Tasmalı Çekirge" kitabın yazarı, eski Dışişleri görevlisi İsmail Berdük hadisenin düşündürücü ayrıntılarına dikkat çekiyor: Resmi geçitte göremediğimiz bir yerden havai fişek atılır gibi havaya sekiz adet füze fırlatıldı, bunlar havada dağıldı. Dördünden Mısır bayrağı, dördünden Enver Sedat'ın yüzü bulunan renk ağırlığı yeşil bayraklar çıktı. Bunlar havada dalgalanmaya ve halktan alkış duymaya başladılar. Ehramda dörder bayrak direği vardı. ehrama yakın olan ikisine Mısır bayrağı, diğerlerine silahlı kuvvetler bayrak çekmişti. Havadaki Sedat bayraklarından biri Mısır bayrağına sarıldı.iki bayrak birlikte dalgalanır hale geldi. Bu yüzyıl boyu tekrarlanamazdı. manzara halkı oluşturdu. Allah'ın millet ile 'reis'i arasındaki yakınlığı ispatladığına inanıldı. Sedat'ın resmini taşıyan bayrağın durması zorlaşıyor, bayrak aşağı kayıyordu. Uzun süre buna kimse aldırmadı. Fakat görüntü tatsızlaştı. Kimse gidip bunu almayı akıl etmiyordu. Sedat'ın kendisi de görmez olmuştu. bayrak birden, tam Sedat'ın boğazına isabet eden orta yerden ikiye ayrıldı.
15 dakika sonra da Sedat'ın bayrağın yırtıldığı yerden, boğazından vurulduğu görüldü.


Meşhur ihtilalci General Madanoğlu, yüzbaşı rütbesiyle orduda görev yaptığı yıllarda, doğuda bulunuyormuş.
Bir gün bir yılan yavrusu Madanoğlunun çadırına getirilir Eline bir ot parçası alıp başlamış yavru ile oynamaya, otu onun ağzından çekiyormuş, yılan yavrusu da otu kapmaya çalışıyormuş. yüksek rütbeli bir subay Madanoğlu'nun çadırından girince masum yılan yavrusunu ezivermiş. Madanoğlu diyor ki: "O gece, o yüksek rütbeli subayın çadırında yangın çıktı." "Her ne doğrarsan aşına, o çıkar karşına." (Atasözü)

Sık sık evinin kapısını çalıp birşeyler dilenen kadından bıkan evin hanımı, yine dilenci kapısını çaldığında ondan kurtulmaya karar verir. Dilenciye beklemesini söyleyip mutfaktan ekmek alır ve peynir, zeytin yerleştirir. arasına haşarat zehirinden dökmeyi ihmal etmez. ekmeği dilenciye uzattığında, kadın "Allah razı olsun." deyip ayrılır.
acıkan kadın ekmeği çıkarıp yiyeceği esnada elini yüzünü yıkaylan bir askerin baktığını görür. Askerin yorgunluğu anlaşılmaktadır. Dilenci, Gence acır ekmeğini askere buyur ederek uzaklaşır.
ekmeği iştahla yiyen asker, acıyla kıvranır. cemaat genci evine götürürler.
Evin hanımı, binbir ümitle beklediği terhis olmuş oğlunu perişan görünce övünmeye başlar. oğluna sorar Delikanlı bir dilencinin kendisine ekmek verdiğini, onu yedikten sonra bu hale geldiğini söyleyince kadın verdiği ekmeği hatırlar ve başından aşağıya kaynar su dökülür.
övünmeye başlar Arslan gibi delikanlı oracıkta gözlerini yumar. "Bütün bahtsızlıklar yokluktan değil, çokluktan gelir." (Tolstoy)


Bediüzzaman Hazretleri, dünya hayatında haram yolla bir maksadına ulaşmaya çalışanın ceza göreceğini; o işten ne lezzet ne de necat, elde edemeyeceğini söylüyor. İşte ibretlik bir hadise: Oktay Güdük, 773 milyar lira gibi büyük bir para kazanınca Türkiye gündeminin ilk sırasına oturan bir Loto kumar oyuncusu... iki göz gecekonduda oturan bu sıradan adamın milyarder olunca tipi, evi, işi arkadaşları, her şeyi değişti. Dünyası ve huzuru da Oktay Güdük lotoyu kazanınca sırra kadem bastı. Şimdi korumalarıyla dolaşıyor:
"Loto çıktığından beri Tam üç yıl oynadım. hiçbir şey çıkmadı. Vazgeçmedim.kafayı yemek üzere idim. kardeşimle çıkacaktım. Kaynanam kızdı. Ben de kardeşime gel, dedim.
Tv'de loto açıklanıyor. kuponu alıp bakmaya başladım. öyle bir bağırıp havaya sıçramışım ki, Karım delirdiğimi sandı. Kaynanam şüphelendi. 'Nereden buldun bu parayı?' dedi Haram para' diye tutturdu. Köyüne gitmek istedi. 'öldüğümde iki dua et, yeter.' dedi. Lotoyu kazanınca evden çıkamadık. vay anam ne bela şeymiş çok para kazanmak. İstanbul kazan biz kepçe dolaşdık. kaçak gibi... Siz, garibanlığı yoksulluğu anlayamassınız.Bir-iki tane sessiz telefon gelmişti. Çok tehlikeliydi uyduruk gecekondu evim. Gelip basarlar, kaçırırlar, her şey olabilirdi.
Gece, arkadaşa gittik. başladık dolaşmaya... onun evi, bunun evi derken, perişan olduk. huy bozuldu. üç yaşındaki oğlum, önüne geleni dövüyordu Kızımı okuldan almak zorunda kaldım. kaçırabilirlerdi, para sızdırmak için. Şimdi özel, ders alıyor. Çok para veriyorum; ama olsun. Siz fotoğrafı yayınlayınca bıyığımı kesmek zorunda kaldım.Sakal bıraktım. Ben, ben olmaktan çıktım. Başladı karım söylenmeye, 'Kesme bıyığını nerden çıktı bu sakal, düşmana benzedin.' diye. Ama tanınmamak zorundaydım. Kimse lotocu olduğumu bilmemeli. İstanbul'u dolaştık. 25 gün boyunca. Saklanmak için... Valla, ev gibisi yok. şimdi asma yapraklanmıştır. komşu sokaklardadır. Yeni evim çok rahat; eski evimi tutamaz. toprağı özlüyoruz. Yemek yiyemiyorum.Çalışmayınca, vücudun ihtiyacı olmuyor. Sizin gibi, herkes gibi, eskisi gibi sıradan normal bir insan olmak istiyorum. Çoluk çocuğumla mutluluk ve huzur istiyorum. Para her şey değil. Huzur en önemlisi. Düşün yakamdan!..." Bir Gazete Haberi: LOTO MİLYARDERİNİN KARISI İNTİHAR ETTİ
"Servetin batırdığı insan sayısı, kurtardığından çok fazladır." (Bacon)
Gaziantep'te lotodan 600 milyon lira kazanan Loto milyarderi Mustafa Ağbay'ın üç aylık hamile karısı, dördüncü kattan atarak intihar etti.
18 yaşındaki Hülya Ağbay'ın cesedinde dayağa rastlandı. Polis, her yerde Loto milyarderini arıyor.


Jake Fen adlı bir Macar, eşini korkutup eğlenmek için boğazına ip geçirip kendini asmış pozu vererek rol yapar. eve gelen bayan Fen, kocasını o halde görünce korkudan şoka girerek bayılır.
Fen ailesinin evine gelen komşusu içeri girer ve iki cesetle karşılaşır. evi soymaya kalkar. onları farkettirmeden seyreden Jake Fen, kadına bir tekme atar.Cesedin canlandığını sanan kadın korkudan can verir. Yargılamada Jake Fen beraat eder. "Tecrübenin bir dikeni, bir tarla dolusu uyarıdan daha değerlidir." (James Russel Lowell)

iş kazasında tutanağa "Planlama Hatası" diye yazmıştım. hadiseler aynen anlattım gibi olmuştur: ben bir duvar ustasıyım. İnşaatın altıncı katında işimi bitirdiğimde tuğla artmıştı. 250 kg tuğlalayı aşağıya indirmek gerekiyordu.
varili altıncı kata çıkardım. İpi çözmemle kendimi havalarda buldum. Ben 70 kiloyum. Varil ise 250 kilo. 250 kiloluk varil aşağıya düşerken beni yukarı çekti. Heyecandan ipi bırakmayı akıl edemedim. Yolun yarısında varille çarpıştık. Sağ iki kaburgam kırıldı yukarı çıkınca, iki parmağım iple beraber çıkrığa sıkıştı. Parmaklarım kırıldı. varilin dibi çıktı ve tuğlalar etrafa saçıldı. Varil hafifleyince, ben aşağı inmeye, varil de yukarı çıkmaya başladı ve yolun yarısında varille çarpıştık. Sol bacağımın kavalkemiği de kırıldı. Can havli ile ipi bıraktım Başımı kaldırdığımda boş varilin süratle üzerime geldiğini gördüm. Kafatasım da böyle çatladı Bayılmışım, gözümü hastanede açtım. Cenab-ı Hakk'ın tüm kullarını görünmez kazalardan korumasını diler, hürmetlerimi sunarım öperim.

"Hayatını aldıklarınla kazanırsan ama verdiklerinin üzerine bina edersin.(Winston Churchill) Bir İngiliz karı koca, yanlarına oğullarını da alarak İskoçya'nın uçsuz bucaksız kırlarına gitmişlerdi. genç adam tek başına dolaşmaya çıktı.suya girdi. Başına geleceklerden habersizdi Delikanlı, su birikintisinde dayanılmaz bir sancıyla anda ne olduğunu şaşırdı. ayağına kramp girmişti. acılar içindeydi Hayat mücadelesini kaybetmeye başladığını hissetmişti ki, dehşet ve panikle bağırdı.
Suyun yakınlarında bir köylü feryatları işitince sesin geldiği tarafa koştu. genç köylü delikanlıyı boğulmaktan kurtardı.
Delikanlının babası köylüyü teşekkür için davet etti. Delikanlının babası cesur köylüye gelecek planlarını sordu. Babam gibi çiftçi olacağım maalesef" diye isteksizce cevap verdi genç adam. şükran ve vefa borcu için fırsat bulduğunu düşündü. Başka bir şey mi olmak isterdin diye sordu genç köylüye.
Evet" diyen İskoç, doktor olmak isterdim. Ama fakiriz eğitimi babam karşılayamaz..." Üzülme... dedi, İngiliz baba. "Tıpta okuman için bütün masraflarını karşılayacağım!..." uzun yıllar geçti. Aralık 1943'de Winston Churchill Kuzey Afrika'da zatürreydi.
penisilin adı verilen mucizevi ilacı keşfeden Sir Fleming'e haber gönderildi.
Fleming, İngiltere'den Afrika'ya uçtu yeni ilacını hastası İngiltere Başbakanı'na tatbik etti. Penisilin keşfine kadar ölümcül olan zatürre, Churchill'i öldüremedi Penisilini keşfeden ve başbakanı tedavi eden Alexander Fleming, Churchill'in hayatını kurtardı. Hem de ikinci kez!? Yıllar önce İskoçya'da genç Churchill'i boğulmaktan kurtaran ve baba Churchill'in desteğiyle tıbbiyeyi okuyan genç İskoç, Doktor Fleming'ten başkası değildi.


2.Dünya Savaşı'nın şiddetle devam ettiği barut dehşetinin yaşandığı günlerde İngiliz Başbakanı Churchill ülkesinin savunma güçlerine moral vermeye gidecekti. Şöförü, Başbakanın hareketi için hazır bekliyordu. Churchill gözükünce şöför, onun için arabanın kapısını açtı. Churchill hayatında ilk ve son olarak açık kapıyı bırakıp arabanın öteki kapısından bindi. Şöför, bu garip davranışa anlam veremedi. Arabayı çalıştırdı ve yola çıktı. Makam arabası yola çıktıktan sonra bir bomba patladı ve arabanın iki tekerleği havaya fırladı. kilolu olan Başbakanın ağırlığıyla araba devrilmedi Churchill ve söförü ölümden kurtuldular.

Gitme ey yolcu, beraber ağlaşalım:
Elemim bir yüreğin kârı değil paylaşalım: Öyle dehşetli dönen matem ki! Karşımda vatan nâmına bir kabristan
Yatıyor şimdi... Nasıl yerlere geçmez insan? (Mehmet Akif Ersoy) Mukaddes Kitabımız Kur'an-da korkunç depremler şöyle haber veriliyordu: nice beldeler helak ettik ki, azabımız onlara gece ve gündüz uykusunda ansızın geliverdi."
akıl sahiplerinin ibretine sunulan bu korkunç yer sarsıntıları ülkemizdede meydana gelmiştir büyük depramlerde eş, dost ve birbirlerine koşarlar. 17 ağustos gibi Büyük bir depremin olduğu gece Çınarcık'taki evleri yıkılan Kemal Gündüz, karısı ve kızları Elif ile Ecem enkazda kalmışlardır. bölgeye koşan Kemal Bey'in bacanağı Şadi Bey ümitle enkazı eşelemektedir yorulan Şadi Bey, biraz nefes için enkazın yanındaki çimene uzanır. Şadi Bey, rüyada Kemal Bey'i görür. Kemal Bey rüyada: "Bacanak kurtarın." diye acı acı feryadla yardım ister. Şadi Bey, bir kepçe bulup operatöre işaret eder. "Tam şuraya vur."
Kepçe ilk darbeyi indirince Gündüz ailesinin muhabbet kuşu yıkıntılardan kanat çırparak dışarı çıkar. Herkes ümitlenmiştir. "Kuş bu kadar saat yaşamışsa hayat ümidi var" demektedirler. Şadi Bey aşağıya doğru bağırdığında derinlerden Gündüz ailesinin sesleri gelir. Bir rüya gerçeğe dönüşür ve aile enkazdan sağ salim çıkar "Uyku nasılki için rüya-yı sadıka cibetinde bir mertebe-i velayet hükmündedir. umum için, gayet güzel ve muhteşem bir sinema-ı Rabbaniyenin seyrangabıdır. güzel ahlakı, güzel düşünür. Güzel düşünen, güzel levhaları görür, fena ahlaki fena düşündüğünden, fena levhaları görür."(Bediüzzaman)

İran- Irak Savaşı'nda kaybettiği kocasının biriktirdiği imkanları tüketmiş, bir gün aç, bir gün tok yaşar hale gelmişdi. geride kalan üç çocuk yokluk bilmiyor, acıkınca feryad basıyordu Kerkükte sefalet kol geziyordu. Kim kime yardım edecekti yıkılmaış evceğizinden ümitsizce bakarken bir taksinin durduğunu, görmüştü. Bütün cesaret ve ümidle şoföre seslendi Sakın beni dilenci zannetmeyin. Üç çocuğumla üç gündür açım. namusumun lekelenmesinden korkmaya başladım. Allah rızası için yardımda bulunun. açlıktan ölmeye razıyım. Fakat çocuklarımın çığlıklarına tahammül edemiyorum... Beklemedik bir anda gelen bu Allah rızası için yardım talebine şoför şaşırtmıştı. Düşündü Cebinde bir miktar parası vardı . Ancak aylardır biriktiriyordu. taksinin dört lastiği eskimişti değiştirmek için çırpınıyordu akşamları hanımı ikazdan geri kalmıyordu: O an için nefsi ve şeytanı birlik olup vesvese verdi Sen zaten zor geçinen kimsesin. Yardım edemezsin. Bas, git yoluna.
Fakat imanı ve vicdanı sesleniyordu
Para dediğin bunun için lazımdır Biriktirdiğin parayı muhtaca vermelisin. Tam yeridir! nefsini ve şeytanını yener, tüm parasını Al bacım, sen namusunla yaşa. Bu para idare eder. Sonrasına da Allah sebepler yaratır demiş, oradan uzaklaşırken, kadını sen ihtiyacımı karşıladın, Allah da senin ihtiyacını karşılasın... duasını duymuş, gün boyunca hep (amin) demişti Akşam eşinin sorusuyla muhatap oldu:
Adam, hiçbir şey hissettirmeden geçiştirdi. Bu geçiştirme işi sürerken hiç beklenmedik bir durumla karşılaşır
Hanımı ladres yazılı bir kağıt uzatıp şöyle der Bugün lastikçi geldi, Yarın bana gelsin lastiklerini değiştireceğim, deyip gitti. İlk işi adrese gitmek oldu. tamirciyi hayatında hiç görmemişti Elindeki kâğıdı uzatınca şaşkınlık yaşandı. Adam: Sen o musun, deyip boynuna sarıldı, hıçkıra hıçkıra ağladı
Tam üç gündür Resülullah Aleyhisselam rüyama giriyor ve şu adresteki şoförün lastiklerini değiştir, şefaatime nail ol" buyuruyor. Allah için söyle. ne iyilik ettin, nasıl bir dua aldın ki, Resülullah üç gündür beni ikaz ediyor, senin için beni vazifelendiriyor?"Hiçbir yiğidin kaza ve kader okuna karşı kalkanı yoktur." (Hazreti Ali(r.a.))

Kayseri-Kuşadası seferinde akaryakıt tankeriyle çarpışan yolcu otobüsü alevler içinde cayır cayır yanar ve bu korkunç görüntü hafızalardan kolay kolay silinmez korkunç kazada otobüsteki 48 kişiyle birlikte Türk milletinin yüreği alev alev yanar Otobüsün metal kısımları kavrulurken "Dünyada ölümden başkası yalan" yazılı bir kağıt parçasının yanmaması tam bir ibret-i âlemdir

Erciyes Üniversitesi 3. sınıf öğrencisi genç bir kız da, alev topu otobüsten yanmadan kurtulmuştur Şencan Komşucu adlı kız Kayserili Faruk Çarşıbaşı adlı Hayırseverden burs alıyordu. Kızımız Cumhuriyet Bayramını fırsat bilip memlekete gitmek için otobüste yer ayırttı. Bursu için kaza gecesi Faruk Çarşıbaşı'nın kapısını çaldı. Şencan'a, "Burs işini pazartesi halledelim " denildi. Şencan, ailesine iki gün geç gideceğine üzülmesine rağmen "geç olsun güç olmasın" düşüncesiyle otobüsünü iptal ettirdi. kaderin garip tecellisi olarak otobüse binmekten kılpayı kurtuldu. Faruk Bey'e hayatımı kurtardınız. Bana cuma akşamı bursumu o alev gibi yanan otobüste yanacaktım otobüse de binmedim. yanmaktan ve ölmekten kurtuldum." der. sonra da, Faruk Bey'e teşekkür edip memleketine gider.

Alev otobüse binmekten son anda vazgeçip kurtulan Şencan, memleketinden dönünce okula gitmek için otobüse geldiğinde Aceleyle yetişir ama otobüs hareket halindedir. Otobüs durunca Şencan otobüsün durduğunu zannederek kapıya koşar. Kapının açılacağını bekleyen Şencan ayağını kapıya uzattığı anda Şencan'ı farketmeyen otobüs şöförü hareket eder ve şencan aracın tekerleklerinde ezilir. Feci şekilde yaralanan Şencan Tıp Fakültesine kaldırılır, fakat kurtulamaz.
ecel Şencan'ı yanan otobüste değil başka otobüste yakalamıştır.


Hayatımız, yaptığımız tercihlerin toplamıdır." (W. Dwyer) Bir astsubay adayı, askeri okuldan mezun olup göreve başladıktan sonra arkadaşlarına Hızlı yaşa genç öl". Cesedin yakışıklı olsun" sözünü tekrar ediyordu. Arkadaşları, ona böyle söylemenin doğru olmadığını belirtiyordu genç astsubay ısrarla bu sözü söylüyordu
Genç astsubayın ölüm haberi ulaştı Astsubay, atış poligonunda silah talimi yaparken hedefinden seken kurşun başka hiçbir yere değil doğrudan astsubaya yönelmişti. Gencin cenazesinde arkadaşlarından biri sessizce Gerçekten de sık sık tekrarladığı gibi hızlı yaşayıp genç öldü." "Ölüm, mayamızdır. Ondan kaçmak, kendimizden kaçmaktır. Bizim tadını çıkardığımız varlıkta, hayat kadar ölümün de yeri vardır. Dünyada geldiğimiz gün, bir yandan yaşamaya,bir yandan da ölmeye başlamaz mıyız." (Montaigne)

New Yorkta karla kaplı soğuk kış günlerinde, ikisi de Amerika'nın değişik bölgelerinde iş gezilerindesi karı-koca, Florida da buluşup, yaz yaşandığı bölgede dinlenmeye karar verirler.
Florida'ya karısından önce giden koca, eşine de yer ayırttıktan sonra, e-mail gönderir. Fakat mesaj, yanlışlıkla karısına değil , bir gün önce ölen yaşlı papazın karısına gider. Papazın yaşlı karısı, korkunç bir çığlıkla yere düşer.
Kocasının ölümünden dolayı çok üzgün olan kadının çığlığı üzerine ev halkı odaya dolar ve herkes, yerdeki kadın için koşuşturmaya başlar. Kadıncağız sonra kendine gelir ve korku içinde bilgisayarı gösterir. bilgisayarda şöyle bir mesajla karşılaşırlar: "Sevgili karıcığım! Buraya ulaşır ulaşmaz, senin gelişinle ilgili işlemleri tamamladım. Sonra bana ayrılan yere yerleştim.
Burası gerçekten çok sıcak... Seni özlemle bekliyorum. Kocan..."

murataltug1985 11-15-2018 19:52

Kaynak vehbi tülek.com

1001 OSMANLI HİKAYESİ

BUYURUN CENAZE NAMAZINA

Sultan IV. Murad içki yasağını kontrol için bizzat tebdil-i kıyafetle dolaşır ve yasağa uymayanları şiddetle cezalandırırdı. bir gece şehri dolaşırken bir kahvehanede birkaç kişinin içki ve tütün içtiğini gördü Sultan Murad kahveciye:İçkinin yasak olduğunu bilmiyor musun?” dediğinde kahveci uzun etme hadi sen de çek” dedi. Padişah sesini yükseltip emre karşı gelmenin ne olduğunu bilmiyor musun?” diye sorunca kahveci dayanamayıp “Beyzadem, adınızı bağışlar mısınız” dedi. Padişah
“Murad” deyince, kahveci:
“Sultanlığı var mı?” diye sordu. Padişah:
“Evet” deyince, kahveci masaya yatıp bağırdı“Öyleyse buyurun cenaze namazına

BAĞDAD GİBİ YÜZ KALEYE DEĞERDİN

Sultan IV. Murad 1638 de İran’ın işgal ettiği Bağdad kalesini kuşatır ve
“Bağdad’ı fethetmeden İmam-ı Azam hz lerinin türbesini ziyaretten utanırım” diyordu. siperleri gezip askerine moral veriyordu kale duvarları yıkılmıştı ancak kale fethedilemiyordu. Muhasaranın 37.ci günü Vezir-i Azam huzura çıktı niçin hücum yapılamadığı soruldu. Vezir-i Azam Padişahım sabroluna. Sonunda şehir fetholunacak, zaman vardır. Askeri kırdırmayalım” dedi. Padişah: Senin namın, dilaverliğin bu mudur? diye sorunca Vezir-i Azzam:
“Ben canımı padişaha feda etmişim. Tayyar kulunuz ölmekle bir şey olmaz. Allahü Teâlâ kaleyi ihsan eylesin” dedi ve hücuma kalkışıldı. bayrak dikildi. Tayyar Paşa, elinde kılıç, bir kuleye hücum ediyordu. Kale düşmek üzereydi. bir tüfek Vezir-i Azam Tayyar Paşa’nın alnına isabet etti ve şehid düştü. Sultan murat çok üzüldü “Ah Tayyar!... Bağdad gibi yüz kaleye değerdin” dedi.

ALIN TERİNDE BEREKET VARDIR

Sultan I. Mahmud kuyumculuk yapar, yaptıklarını sattırır, ihtiyaçlarını temin ederdi. Bundan büyük haz duyardı birgün veziri ona yaklaştı ve:
“Niçin zahmet edersiniz?” deyince Padişah: Bre ne yabana söylersiz! Milletin hazinesini, milletin ihtiyaçlarına sarfetmek gerekdir. insan olana durmadan çalışmak gerekdir. İnsanın alın teri ile kazandığı paranın zevki başkadır. İçinde alın teri, göz nuru bulunan kazanç helal olur. Bu kazancın tadı, beti ve bereketi olur” dedi.

SAKINAN GÖZE ÇÖP BATAR

“Bunlar bir vakit beyler idi, kapıcılar korlar idi, Gel gör şimdi, bilmeyesin bey hangidir ya kulları? Yunus Emre” Onyedinci asır da yaşamış ülemadan ve Sultan 1. Ahmed'in şeyhülislamı Çelebi Müfti Hocazade Mehmed Efendi, bulaşıcı hastalıkdan çok korkardı hiç kimsenin hasta ziyaretine ve cenazesine gitmezdi. Bir gün, evin hizmetçisi hastalanıp vefat etti. Efendi hazretleri hiç tereddütsüz konağına bir duvarcı ustası çağırdı. hizmetçisinin öldüğü odayı ördürdü ve Bu oda kullanılmasın dedi ve. Hikmet-i İlahi, "sakınan göze çöp batar" misali, bütün dikkatine rağmen Hocazade vebaya yakalanarak hayata veda etti


BENİM DAHİ MURADIM ODUR

Yavuz, devlete hata edenleri affetmez ve zalimin boynunu vurdururdu hak içinde “Dilerim Allah’dan Yavuz’a vezir olasın” sözü bir beddua idi. Ancak kadirşinastı Fikrini açık söyleyenlere aykırı ise kızar hak sözü ise kabul ederdi.şiddet ve gazabdan korkan, Pîrî Paşa Padişahım, lbir bahane ile beni idam ettireceksin sözleriye korkusunu beirtince gülen Yavuz Benim muradım odur, lakin senin yerine bir adam bulamadım. Yoksa seni muradına kavuşturmak kolaydır” cevabını verdi.


HALİÇTEKİ İLK KÖPRÜ

Haliç’teki ilk köprü Sultan II. Mahmud tarafından yaptırılmıştır. Fakat ondan yüzyıllar önce Fatih, İstanbul fethinde Haliçe geçici bir köprü inşa ettirmiştir 22 Nisan 1453 te Osmanlı gemilerini Haliç’te gören Bizanslılar, büyük ve inanılmaz bir sürprizle karşılaşır Kumbarahane ile Defterdar arası, denize kurulan bir köprü ile birleştirilmiştir Bu köprüde Osmanlı askeri toplar geçiriyordu. Bizanslı tarihçi Kritobulos’un bilgilerine göre, binden fazla fıçı, sandal ve duba, kalaslar ve demir çengellerle bağlanmıştı. En üstü döşeme tahtalarla kaplan mıştı. 700 m uzunlukdaki köprüde 5 asker yanyana yürüyor, toplar çekiliyordu. Bu toplarla Bizans ateş altına alınıyordu. Bizans barış teklif ettiyse de Fatih’i İstanbuldan vazgeçiremedi. Bizans bu köprüyü yaktırmak istedi. Fakat surlardan dışarı çıkan 150 Bizanslı köprüde can verdi.Bizans Prensi Dukas, Sultan Mehmed’in yaptırdığı köprüyle, gelmiş geçmiş cihangirleri geride bıraktığını söyler ve “Böyle bir harikayı kim gördü, kim* işitti” sözleriyle takdir eder

İMPARATOR ÖLÜ GİBİ DONUP KALDI

İstanbul’un fethinde Bizans elçisi Venedikli asilzade Barbaro, Sultan Mehmed in parlak dehasını şöyle nakleder:“18 Mayıs günü Bizanslılar uyandıkları zaman şaşkınlıktan dona kaldılar. sur önünde büyük bir kule duruyordu. Osmanlılar 4 saat içinde ahşap bir kule inşa ederek sur önüne gelmişlerdi. Bu kule mükemmeldi nasıl yapıldığını kimse anlayamadı. Bütün Hristiyan dünyası birleşse yapamazdı. İmparator surlara geldiğinde bu şayan-ı hayret şeyi görünce korku ve dehşetten ölü gibi donup kaldı. Fatih’in parlak zekası karşısında İstanbul’’un fethedileceğini anlamıştı. Kule şöyle yapılmıştı: Sağlam kalaslarla üzeri deve derileriyle kaplanmıştı. yarıya kadar taşlarla doldurulmuştu. top, tüfek veya başka bir silah darbesi ona zarar veremezdi. Deve derisine çit örgüsü kaplanmıştı. Kuleden ordugaha doğru bir yol yapılmıştı. Üzeri kapalı olduğu için surlardan atılan ok ve Rum ateşi, askerlere zarar vermiyordu.Kuledeki toplar, gülleler Bizans askerine ağır kayıplar verdiriyor, birçok binada yangın çıkarıyordu.


Kaynak dini hikayeler android programı

İsveçli resim sanatçısı Caterine Burevik (37), Estonya feribotu ile deniz yolculuğuna çıkmış fakat büyük yolcu gemisi 28 Eylül 1994 de Baltık Dennizi'nde batarak denizcilik tarihinin en büyük deniz kazası meydana gelmişti. Ressam Burevik bu gemide 852 kişi ile hayatını kaybetmişti. 28 Eylül 1994 deki büyük deniz faciasının ikinci yıldönümünde, Ressam Burevik'in ölmeden önce yaptığı 40 adet sergilendi. sergilenen resimlerin tümünde dalgalar, kayalıklar, suya batan insanlar tasvir ediliyordu. eserlerinin isimleri ise şöyleydi: "Keşke Zamanından Önce Varabilseydik, "En Kötü Felaket" İngiliz Telegraph gazetisinin 24 Eylül 1994 tarihli sayısında çarpaz bulmacada, "yolcu listesi" "öldürmek"diplomalı gemi kaptanı"ve "Estonya" kelimeleri bulunuyordu. Dört gün sonra, 28 Eylül, saat 12.30'da Estonya feribotu Baltık Denizi'nde battı. "Hırs ile mutluluk birbirlerini hiç görmezler." (Benjamin Franklin)

New York trafiği en çok olan metropollerdendir. şehrin 5'inci caddesindeki bir adama otomobil hafifçe çarptı. kazada yayaya birşey olmamıştı. ve iş tatlıya bağlandı.
yaya yerden kalkmaya hazırlanıyordu ki, hadiseyi gören aklıevvel, biri yayaya yerinden kalkmadığı takdirde yaralandığını öne sürerek sigortadan para alabileceğini söyledi.Bir anda emeksiz kazanacağı yeşil dolarları düşünen adam, paranın cazibesiyle arabanın önüne yattı. sürücü ise bütün olanlardan habersiz, adamın gittiğini düşünüp, hadisede uzaklaşma telaşıyla gaza bastı. Bir anlık hırsa kapılan arabanın altındaki adam hırsının bedelini canıyla ödedi.

Onkolog Dr. Haluk Nurbaki, Konya'nın tek gazetesi "Babalık" ın başyazarı pederinden işittiği tüyler ürpertici, ibretlik bir hatıra ile mukaddese dil uzatanların akıbetini göz önüne seriyor:
1920'de Saruhan mebusu Mustafa Necati (1894-1929), Cumhuriyetin ilk Maarif vekillerindendi Milli Eğitim Bakanı olarak Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile Harf Devriminde etkin rol oynamıştı
Mustafa Necati, Hz Mevlanaya Konya'ya gelmiş ve Latin harfleri için bir konferans düzenlemişti. ilanlarda:
Eski Harflerle Birlikte Kur'an'ı da Tarihe Gömdük" yazıyord Akşam, mükemmel bir ziyafet verildi Bay Necati, ani bir apandist krizine yakalandı ve hemen ameliyat edildi. Bay Necati kurtulmuş, fakat ne haddini aşarak Kur'an'a dil uzatmıştı. Gece yarısı, imkansız denebilecek bir şey oldu Bay Necati'nin yattığı yatak kırıldı. Hastanın ameliyat yeri patlamıştı ve konferansın yapılacağı saatte Bay Necati gömüldü


NewYork yayınevinde redaktör olarak çalışan 51 yaşındaki George Turklebaum, kalp kriziyle hayatını kaybetti ve 23 kişiyle çalıştığı ofiste, adamın kalp krizi tam 5 gün sonra birisinin İyi misin?' diye sormasıyla farkedilmiş...Patronu, şirkette 30 yıldır çalışan George'un ofise en erken gelip akşam en geç çıkan eleman olduğunu, etrafındakilerle konuşmadan sadece işiyle ilgilendiğini söylemiş...Bu nedenle öldüğünde kimsenin dikkatini çekmemiş... çıkarmamız gereken ders:
Kendinizi paralarcasına çalışmayın... Kimse farketmiyor


Bir gün Süleyman (a.s) bir karıncaya bir yıllık yiyecek miktarını sorar. Karınca
Bir buğday tanesi diye cevap verir.
Cevabı kontrol etmek isteyen Süleyman (a.s) karıncayı bir şişeye koyar. Yanına bir buğday tanesi koyarak hava alacak şekilde şişeyi kapatır bir yıl bekler.
şişeyi açtığında karınca buğday tanesinin yarısını yemiş, yarısını bırakmıştır. Hz. Süleyman karıncaya buğday tanesini neden yemediğini sorar. Karınca benim yiyeceğimi yüce Allah (c.c) verirdi. O' na güvenle buğday tanesinin tamamını yerdim. Çünkü O beni asla unutmaz ve ihmal etmezdi. Fakat bu işi sen alınca aciz bir insandır diye sana güvenemedim. beni unutup ihmal edebilirdin. O yüzden yiyeceğimin yarısını yiyerek yarısını bıraktım" diye cevaplar Yüce Allah (c.c) cümlemizi kul kapısına baktırmasın...

Uzun yıllar önce Çinde Li–Li adlı kız evlenir ve kocası ve kaynanası ile birlikte yaşar. kaynana ile geçinmek zordur ve çok sık kavga edilir Bu, Çin geleneklerine göre hoş değildir çevre tepki gösterir ve cennet gibi bir evlilik gelin– kaynana kavgasıyla ev, ve eşi cehennem haline gelebilir bir şeyler yapmak isteyen genç kadın, babasının eski arkadaşı olan baharatçıya koşar ve Yaşlı adam ona bitkilerden yaptığı zehiri 3 ay boyunca her gün kaynanasının yemeklerine koymasını söyler. Zehir az verilecek, böylece kaynanayı gelininin öldürdüğü belli olmayacaktır. Yaşlı şüphelenilmemesi için kaynanasına çok iyi davranmasını söyler. Li–Li, yaşlı adamın dediklerini uygular. en güzel yemekleri yapıp Kaynanasının tabağına zehiri damlatır. kayınvalidesi çok değişmiştir ona kendi kızı gibi davranır
Genç kadın kendisini ağır bir yük altında hisseder Yaptıklarından pişman vaziyette baharatçıya gider yaşlı adama kaynanasına verdiği zehirleri temizleyecek bir iksir yapması için yalvarır Yaşlı kadının ölmesini istemez
Yaşlı adam Sevgili Li–Li dedi, sana verdiklerim sadece vitamindi. kayınvalideni daha da güçlendirdin Gerçek zehir ise senin beyninde Sen ona iyi davrandıkça zehir dağıldı yerini sevgiye bıraktı; siz gerçek bir ana-kız oldunuz.” dedi. Eski bir Çin atasözü şöyle der “Gül verenin elinde gül kokusu kalır.

Sevilen insan sevgisini insanlara veren insandır.” Hindistan da çok ünlü bir ressam yaptıklarını kusursuz kabul edermiş... Ve ona "Renklerin Ustası" anlamına gelen Ranga Guru derlermiş...
Onun yetiştirdiği ressam Raciçi eğitimini tamamlamış ve son resmini Ranga Guru'ya götürmüş Ranga Guru ise; Sen artık ressamsın Racaçi.. senin resmini halk değerlendirecek, diyerek resmi şehrin en kalabalık meydanına götürmesini istemiş. Yanına kırmızı bir kalemle halktan beğenmedikleri yere çarpı koymalarını rica eden bir yazı bırakmış. Raciçi resme bakmaya gittiğinde görmüş ki, tüm resim çarpılar içinde Çok üzülmüş. Emeğini ve yüreğini koyarak yaptğı tablo kırmızıdan bir duvar sanki.. resmi götürmüş Ranga Guru'ya ve üzgün olduğunu belirtmiş.
Ranga Guru üzülmemesini ve etmesini önermiş. Raciçi yeniden yapmış resmi götürmüş. meydana Ama bu defa yanına bir palet dolusu yağlı boya, ve fırça ile birlikte.. Birkaç gün sonra gittiği meydanda resmine hiç dokunulmamış, Çok sevinmiş ve koşarak Ranga Guru'ya gitmiş Ranga Guru Sevgili Raciçi, sen insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri ile karşılaşılabileceğini gördün Hayatında resim yapmamış insanlar gelip senin resmini karaladı... Oysa ikinci konumda onlardan hatalarını düzeltmelerini istedin, yapıcı olmalarını istedin... Yapıcı olmak eğitim gerektirir...Hiç kimse bilmediği bir konuyu düzeltmeye , cesaret edemedi... Emeğininin karşılığını, ne yaptığından habersuz insanlardan alamazsın... Onlara göre senin emeğinin değeri yoktur...emeğini bilmeyenlere sunma ve bilmeyenle tartışma...


Bir zamanlar psikoloji kitabında Hayatı ve kıymetini anlamak için bir metod vardı Deniyordu ki bunaldığınızda, hayatın çekilmezliğini düşündüğünüzde 10 dakika ayırın ve kendi cenazenizi düşünün..." bu cümleyle çarpılmıştım...
"Kendi ölümümüzü ve cenazemizi" düşünmemiz tavsiye ediliyordu... Tüylerim diken diken oldu ve yazarın saçmaladığını düşündüm okumaya devam ettim...Diyordu ki düşündüğünüzde dünyayı terkettiğinizde oluşacak boşluğu, sevdikleriniz için öneminizi anlayacaksınız...insanların sizin için ne söyleyeceklerini, onlar için ne ifade ettiğinizi hissetmeye çalışın... geriye dönüş şansınız olmadığını, hayat kredinizin bittiğini ve yanıt verme şansınız olmadığını düşünün... Tekrar sarılma, bir kez daha öpme ihtimalinizi hissedin.... Dünyadaki küslük ayrılık ve, kavgaların yanında bu acının ve geri dönülmezliğin çaresizliğini yaşayın...
Bırakın canınız yansın, bırakın alevlerle kavrulsun tüm ruhunuz... musalla taşında düşünün kendinizi seyredin çevrenizde olanların yüz ifadelerini... Akıllarından ve yüreklerinden geçenleri hayal edin"..düşünmeye başlayın Eş oğul anne, baba kardeşlerinizi düşünün ve sorun kendinize onlar cenaze töreninizde ne hissederdi Hayatınızda hiç canınız bu kadar yandımı yandımı düşünün babaaaa..." diye ağlayan biricik oğlunuzu.... Eşim kucağındaki ağlayan emaneti ve ayakta durup per perişan....olmasını Koca çınar babacığım dualar okuyordu, o vakur duruşuyla... Annem, ciğerinden can koparılmış gibi akıtıyordu gözyaşlarını Kardeşlerim, akrabalarım "Çok erken gitti, doyamadı oğluna.." diyordu acıyan tonlarıyla... dostlarım şaşkındı... dün birlikteydik, nasıl olur.." diyordu...Bunları seyredip Hayır ölmedim, burdayım.." demek istedim anladım yazarın ne demek istediğini Farkındalık önemli bir kavramdır Belki de hiç aklımıza gelmeyecek Kitabı okumaya gücüm kalmamıştı Almam gereken dersi almıştım... Şimdi kitabın adını hatırlamıyorum... Şu an yazarken çok kötü oldum... devam ettim hayatımın en zor hayaline... Sırada çevremdekilerin ölümümde neler söyleyecekleri vardı...
Onlarda bıraktığım izleri, yaşananları konuşturacaktım hayalimde....senaryo bana ait olarak.... Yaşarken neler yazmıştım, Canım oğlumun söyleyecek şeyi yoktu... Özleyecekti, yokluğumu hissedecekti.. Ağlayacaktı Ama hayal bu ya, 18-20 yaşına getirdim 2 saniyede oğlumu... "Hayal - meyal hatırlıyorum baba seni... Keşke yaşıyor olsaydın da erkek erkeğe sohbet etseydik Bak mezuniyetimde de babasızdım... Askere giderken kimin elini öpeceğim senin yerine..." diyecek canı yanacak Sevgili eşim. muhteşem hatunum... Nasıl dayanır bensizliğe...O ki benim için herşeyini feda edip koşmuştu bana...Hayatının tek adamı şimdi toprak seni seviyorum diyemeyecekti.... hevesle açamayacaktı çalan kapıyı.... Ve her gece bensizliği haykıracaktı Her sabah bensiz başlayacaktı koca gün... Tek cümlesi takıldı içime; "Oyunbozanlık yaptın be böceğim, hani beraber ölecektik..."Babam - annem,bugüne kadar evlat olarak mutlu edecek hiçbir şey yapamamanın acısıyla kahroldum güzel insanlar...Helaldi hakları... Bilerek kırmamıştım onları...Üzerine titredikleri evlatları onlardan önce göçmüştü dualarına muhtaçtım... Kaç anne ve babanın çekebileceği bir acıydı evladının cenazesinde bulunmak.... insanın uzun yaşadığına üzüldüğü nadir anlardan olsa gerek..Bu yazıyı şu an sizlerle paylaştığıma göre artık sizler de dahilsiniz... hayatıma, birgün bir mail ulaşıyor size ölmüş" diye... Sizler neler düşünür yazardınız...Eşim ağlıyor, sanki gerçekmiş gibi...Oysa amacım "Yaşamanın ve nefes alıyor olmanın kıymetini" göstermek Lafı çok uzattım Ama hayat zor süreç 2 satırla özetlenemeyecek kadar girintili - çıkıntılı...kurduğum hayalle, canımın yanmasına rağmen YENİDEN DOĞDUM..."format attım hayatıma"... sahip olduklarımın farkına vardım ve nefes aldığım için şükrettim...kötü ve acı sahne bitmiş, oyun perde demişti...Peki hayal değil de, gerçek olsaydı ve perde bir daha açılmasaydı
bu yazıyı buraya kadar okumanıza değmiş olmalı... gerildiniz, kötü oldunuz ama buna değer bence... bu akşam melankoliğim ve abartmış olabilirim... Hani sanatçı ve şairiz ya ondandır belki...Bence yazıyı okuyarak bırakmayın...LÜTFEN ALDIKLARINIZI TARTIN, DÜŞÜNÜN VE HAYATINIZI GÖZDEN GEÇİRİN... ölümün kime ve ne zaman geleceğini Yüce Allah' tan başka bilen yok...yaşıyorken ve nefes alıyorken yapabileceklerinizi yapın, ertelemeyin... kırdığınız kalpleri tamir edin... Sizi sevenlere zaman ayırın...Biraz Hıncal abi tarzı olacak ama, sevginizi ve verdiğiniz değeri haykırın onlara iş işten geçmeden.... Ve en önemlisi; VERDİĞİ - VERMEDİĞİ, ALDIĞI - ALMADIĞI HERŞEY İÇİN, TEKRAR TEKRAR ŞÜKREDİN YÜCE YARADAN' A...
Tanışayım, tanışmayayım, yazılarımın ulaştığı takip eden herkes, ..Sizlerle paylaşmak, dertleşmek beni mutlu ediyor, keyif ve onur veriyor...interneti "Adam gibi kullanan" sizlerle aynı platformda olmama şükrediyor bu güne kadar gösterdiğiniz ilgi ve sabra teşekkür ediyorum...Sizi seviyorum "dostlarım"...Herkese derin sevgi ve saygılarımla...


"Kendi kendine ettiğin adem, bir yere gelse edemez alem" (Sultan II. Bayezid)
Bir insanın hak etmediği, liyakati haksızca ona vermek, o işin neticelerinden, pay sahibi olmaktır Bir oto sürücü kursu sahibi, liyakat sahibi olmayan ahbabına “kıyak” bir ehiyet verir. torpil o derecedir ki, ehliyeti adamın gelip almasına gerek kalmadan posta ile evine ulaştırılır. Acemi sürücü özel ilgiden son derce memnundur Çünkü emeksizce ehliyet sahibi olmuştur. her yerde hatırlı dostları vardır
Bizim Acemi şöför arkadaşına teşekkür için keyifle arabasına kurulur Fakat ehliyetli olmak araba kullanmayı bilmek ayrıdır Her trafik kazasındaki gibi adam, karşıya geçen bir çocuğa çarpar. Ve çocuk can verir. ibretlik hadisedir.
bundan sonrası düşünenler için, ibretliktir. Kazada ölen zavallı çocuk Dostuna haksız yere ehliyet veren sürücü kursu sahibinin oğludur

"Ya hayır söyle, ya sus" (Hadis-i Şerif)
Dil, Allah'ın ademoğluna bahşettiği en büyük nimetdir. insan bu nimeti düşünmeli, ağzından çıkana özen göstermelidir. insanın ağzından çıkan sözler o insana anlamına ve neticeye mahküm edebilir. Yazın Bozcaada'da tatil yapan Gökşin Özbak, hurda arabayı görünce, arabanın içine girip ölmüş gibi poz çektirdi. tatil dönüşünde fotografı arkadaşlarına gösterip şaka yapacak ve "Trafik kazası geçirdim öldüm. bu ölümümün fotoğrafı... Ben hortlağım." diyecekti. Tatil bitti ve Gökşin memleketine döndü. ailesi İzmir'e gitmeye karar verdiler. Otomobili Gökşin'in babası kullanıyordu. Manisa-Kırkağaçta mola veren aile, dinlenip yola koyuldular. Yolda Baba Hikmet Bey, yayaya çarptı Kazada araba dört takla attı Gökşin, 7 ay önce şaka olsun diye çektirdiği fotoğraftaki gibi, arabanın arka koltuğunda oturuyordu. Görüntüsü fotoğraftakine çok benziyordu; bir farkla...! Bu şaka değil, Bu şaka değil, gerçekti Fotoğraf şakası ne yazık ki, gerçek olmuştu.

Allah'tan başka bir takım ilahlar edindiler ki, hiçbir şey yaratmaya güçleri yetmez kendileri başkası tarafından yaratılırlar. zararı savamaz Kendilerine fayda edemezler, ne öldürmeye, ne diriltmeye güçleri yetmez." (Kur'an-ı Kerim, Furkan-3) Jerry Siegel ve Joe Shuster adlı Amerikalı 1930' da yeni bilim kurgunun tesiriyle mavi tayt kırmızı mayo giyen Superman'ın hikayesini uydurdular. Superman Amerikada çok beğenilir çok tutulur Kitap, Süperman'e haşa ilahlık atfediyor, herşeyi gören işiten, bir varlık gibi telkinde bulunuyordu. zihinlerimizdeki uluhiyet inancının kirlenmesine sebep olan kahraman, bununla kalmayıp daha sonraki filmlerde normal insan ama İlah gibi tanıtılan filmlere ilham kaynağı oldu. Ama Süperman'ın herşeye yeten gücünün yazarına faydası dokunmadı ve Jery Siegel 81 yaşında perişan ve sefilce hayata gözlerini yumdu 1940'larda Superman'i oynayan aktör Kirk Aly'nin akıbeti de iyi olmadı; Alzheimer a yakalandı. Süperman filmine bulaşan herkesin başına birşey geliyordu; Süperman'ın sevgilisi Margot Kidder araba kazasında tekerlekli sandalyeye mahküm oldu. Süpermanin son aktörü Christopher Reeves'in akıbeti ise farklı değildi; o da, yalnız ve tekerlekli sandalyeye bağlı bir kötürüm. ödeme zorluğu çektiği hastane faturaları ile başa çıkmaya çalışıyor.
Bu, hadiseler insanın yaratılmış olduğunu, ve acziyetini unutarak Kudret-i Sonsuz'un kudretine ortak olmaya kalkmanın ne denli tehlikeli olduğunu apaçık ortaya koyuyor. "İnsana en güzel sıfatı 'fani' diyen vermiştir." (Cenap Şahabeddin)

Sultan Abdülhamid devrinde yaşamış ve Hasköylü Salih diye bilinen yaman bir denizci vardı. İstanbul Haliç'te sandalcılıkla geçimini temin eden kurt denizci, Boğazda ekmek teknesiyle tam 15 deniz kazası geçirmiş, hepsinden sağ kurtulmuştu. Feleğin çemberinden geçmiş tecrübeli denizci olan Salih, kahveciden içmek için su istedi.
Kaderin tecellisine bakın ki, 15 deniz kazasından kurtulan tecrübeli denizci, içtiği bir bardak sudan boğularak hayatını kaybetti.

"Hep isabet edene, hiç tesadüf denir mi!"(Selahaddin Şimşek) İkisi de 1865 te doğdu. Yedi yaşında ikisi de kimyaya başladı. Biri Amerika'da diğeri Fransa'da doğan iki çocuk, 15 yaşlarında aynı kitabın etkisinde kaldı. Mucit iki çocuğun işaretlediği paragraf aynıydı. üniversiteyi aynı yıl bitirdiler alüminyum deneylerine giriştiler. aynı deneyleri yaptılar. 23 Şubat 1896 da elekroliz yoluyla ucuz alüminyum metodunu buldular. buluşları için 2 yıl zengin kimseler aradılar Aradıkları parayı aynı haftada buldular. Patent için müracaatları aynı zamana rastladı.
Ve bundan sonra birbirlerinden haberdar oldular. 1911'de New York'ta karşılaştılar Bunlardan birisi Charles Martin Hall, diğeri Paul Heroult'tu.
iki ilim adamı aynı yıl (1914) öldü. İkisi de aynı hayatı yaşamıştı.

Ey Allah (c.c.)ın kulları genç müslümanlar Her gün sabırsızca bekliyorsunuz e-mail geldi mi?" diye.
Günde kaç kez online olup Mutlu oluyorsunuz, Okumak için sabırsızlanıyorsunuz. Bazı mesajlar gerçekten güzel, Arkadaş ve dostlarınızdan Fakat çoğu alakasız.
Sadece zamanınızı alıyor.Derhal siliyorsunuz.Biliyor muydunuz 1400 yıl önce, Allah(c.c.) size uzun bir e-mail gönderdi.Meleği Cebrail(a.s.) aracılığıyla Kulu Muhammed As’a
Açtınız mı e-maili? Subject: Kur’an,
"Kuşku Barındırmayan Rehber" Download ettiniz mi dosyayı?
Kalbinize bookmark’ladınız mı?
Hayatınızın "favoriler"ine eklediniz mi?
Her sabahınızın "başlangıç sayfası" yaptınız mı? Açtıysanız e-maili
okumuş olmalısınız... elçilerin kıssalarını... Helak olan kavimleri
İnsanlığa mesajları, hayatınızın rehberini, Geleceğe dair güzel müjdeleri. Allah’ın sizden "reply" edip,
E-mail olarak iyi amel beklediğini.
şimdi, her sabah İlk bu e-maili okuyun.
Kur’ân’da "save" edildiği şekliyle,
Hatırlayın ve ona göre "reply" eyleyin.
Sevgili müslümanlar İslamın geleceğine "enter"leyin.

O bir Mehmetçikti. Yüreğinde ailesinin Özlemi, elinde silahı ve Önünde büyük umutları olan bir Mehmetçikti. Bu günü bekliyordu. vatani görevini istemekte idi. o minicik bir yavru idi doğuştan bir Türktü. Mesut 12 yaşına geldiğinde doğudaki dayısı bir çatışmada PKK'lılarca şehit edilmişti. Mesutun hırsı artmıştı. İçinde hiç sönmeyen bir ateş yanıyordu Vatan Sevgisini ve Şehitlik Mertebesinin öğrenmişti Askerlik Vakti gelmişti. Büyük bir umutla koştu asker ocağına . Hayatı boyunca tatmadığı duyguları tadıyordu. annesinin sözleri aklına geliyordu Allahım: Kardeşim bu deryadan kana kana içti. Oğluma da nasip et. Bana dayanma gücü ver demişti. Oda dayısı gibi askerliğini doğuda yapıyordu.
Her an tehlikede olduğunu biliyordu. Fakat bu onun için Önemli değildi.
Asker ocağında Mehmetçiğin çok güvendiği Ali isminde bir arkadaşı vardı. Bir birlerine can yoldaşı olmuşlardı . Sevgi ve üzüntüleri paylaşıyorlardı.
Arkadaşı Ali ile çatışmalara girdiler.
Soğuk gecede ıssız dağlarda omuz omuza PKK militanlarına karşı durdular.
Askerliğin son günleri gelmişti . 2 arkadaş kardeş olmuşlardı. son operasyonlarına çıkacaklardı çok mutluydular vatani görevlerini şeref ile bitiriyorlardı. yarın ailelerine kavuşacaklardı çok şiddetli bir çatışmaya gireceklerini öğrendiler ailelerinden helallık aldılar.bTerör Militanları mermi yağdırıp kaçtılar. Mesutun can yoldaşı Ali vuruldu. Mesut kardeşinin yanına koştu. Kardeşim, Alim duyuyormusun? Alinin şehadeti Mesutu param parça etmişti. Çatışmada Mehmetçikler şehit ve gazileri topladılar. 11 şehit ve çok Sayıda yaralı vardı. Komutan Mesuta yaran varmı oğlum dedi. Mesut: Kalbimde hiç kapanmıyacak büyük bir yara açıldı dedi.


Bir kral halkı için geniş bir yol yaptırmaya karar verdi. yolu açmadan , bir yarışmaya karar verdi. İsteyenin katılabileceğini ilan ettiren kral, yoldan en güzel geçecek kişiyi belirleyecekti insanlar akın ettiler. en güzel araba ve elbiseleriyle gelmişlerdi Kadınlar saçlarını en güzel biçimde yaptırmıştı,
Nihayet, insanlar yoldan geçtiler, kralın yanına döndüklerine hepsi şikayet etti Yolda büyük bir taş vardı ve bu moloz yolculuğu zorlaştırıyordu. yalnız bir yolcu bitişe yorgun argın ulaştı. Üstü başı toz topraktı, ama krala büyük bir saygıyla elindeki altın kesesini uzattı:
Yolculukta, yolu tıkayan taş ve molozu kaldırmak için durmuştum. Bu altın kesesini onun altında buldum. Bu altınlar size ait olmalı. Kral gülümsedi 'O altınlar sana ait delikanlı.' 'Hayır, benim değil. Benim o kadar param olmadı.'
Evet" dedi kral. "Bu altınları sen kazandın, yarışmanın galibisin. Yoldan en güzel geçen kişisin. Çünkü, yoldan en güzel geçen kişi, ardından gelenler için yoldaki engelleri kaldıran kişidir."


Bir zamanlar efendisine su taşıyan bir köle vardı. Köle boynundaki bir sopanın iki ucuna birer kova asar, kovaları su ile doldurur ve eve getirirdi. kovalardan birisi delikti nehirdeki suyun ancak yarısını tutabilirdi Diğeri ise yep yeni ve sağlamdı. Suyu sızdırmadan taşırdı. Tam iki yıl bu böye devam etti. Sucu liki tam kova dolduruyor, bir buçuk kova su getiriyordu. Deliksiz kova başarısıyla gurur duyuyor böbürleniyordu. Zavallı delik kova kusurundan utanıyor kendisinden beklenenin yarısını yapabildiği için üzülüyordu. bir gün dile gelip nehir kenarındaki sucuya şöyle dedi: Ey sucu Kendimden utanıyorum ve senden özür diliyorum.Niye diye sordu sucu. İki yıl boyunca, çatlaklarım yüzünden sular akıp gitti ve yükümün yarısını efendine götürebildin. Sucu delik kovaya acıdı ve şefkatlice şöyle dedi: Efendinin evine dönerken, yoldaki çiçekler senin sayendedir delik kova enfes yaban çiçeklerini gördü ve neşelendi. Ama yolda yine kederlendi, çünkü yükünü akıtmıştı sucudan yine özür diledi. Sucu kovaya şöyle dedi:
Yolun sadece senin tarafında çiçekler açtığını, diğer tarafında çiçek olmadığını farketmedin mi? Bu neden biliyormusun Ben delik olduğunu biliyordum ve faydalandım. Senin tarafındaki yola çiçek ektim. Ve her gün onları sen suladın. bu güzel çiçeklerle efendimin masasını süsleyebildiysem,senin sayende oldu. Senin sayende, efendimin odası güzelleşti..


Bir zamanlar Afrika'da bir kral vardı. Kral, çocukluk arkadaşını yanından ayırmaz Nereye gitse götürürdü.
bu arkadaşının ise değişik bir huyu vardı. ister iyi ister kötü, her olayda Bunda da bir hayır var derdi Bir gün kralla arkadaşı ava çıktılar. Kralın arkadaşı tüfekleri dolduruyor, krala veriyor, kral ateş ediyordu. Arkadaşı bir yanlışlık yaptı ve kralın parmağı koptu.
arkadaşı her zamanki gibi Bunda bir hayır var dedi Kral öfkeyle bağırdı:
Bunda hayır filan yok! Görmüyor musun, parmağım koptu?' Ve sonra arkadaşını zindana attırdı. Bir yıl sonra, kral insan yiyen kabilelerin yaşadığı uzak durması gereken bir bölgede avlanıyordu. Yamyamlar onları ele geçirdiler ve meydana odun yığdılar. odunları tutuştururken kralın başparmağı olmadığını farkettiler. kabile, batıl inançları nedeniyle uzuvları eksik insanları yemiyor Böyle bir insanı yedikleri takdirde kötü olaylar geleceğine inanıyorlardı. kralı çözdüler ve Diğer adamları pişirip yediler.
kopuk parmağı sayesinde kurtulan kral, onca yıllık arkadaşına reva gördüğü muameleye pişman oldu. Hemen zindandan çıkardı Haklıymışsın!' dedi. 'Parmağımın kopmasın bir hayırmış seni zindanda tuttuğuma özür diliyorum.Hayır' diye karşılık verdi arkadaşı. 'Bunda da bir hayır var.'
hayretle bağırdı kral. arkadaşımı zindanda tutmanın neresinde hayır olabilir 'Düşünsene, zindanda olmasaydım, seninle avda olurdum, Ve sonrasını düşünsene'

Atalarımız bazı doğruları vecizeleştirip bizlere hediye etmişdir. Bunlardan biri de Aslını inkar eden haramzâdedir." sözüdür. on sekizinci asırda İstanbul'da Avcı Mehmet diye bilinen Sultan Mehmed'in annesi Turhan Sultan, İstanbul'da gezintiye çıkar Galatadaki Azap Kapı'ya uğrar. Sokullu Paşa Camii'nin orda bir kızcağızın oturmuş, gözyaşı döktüğünü görür. çocuğun önünde kırılmış bir testi vardır Şefkatle seslenir: Yavrucuğum niçin ağlıyorsun, gözyaşı dökme. Kırılan testi olsun. Sil göz yaşını. İşte sana testi parası. Hemen yenisini al. Kızcağız yaşlı gözleriyle Turhan Sultan'a cevap verir
Ben testi için ağlamıyorum. Sabahtan beri iplik gibi akan suda bekleyip de doldurduğum testiyi hizmetçilik ettiğim eve götüremeyecek kadar beceriksizlik gösterdiğim için ağlıyorum. Turhan Sultan cevaptan çok memnun olur. kızcağızın kim olduğunu soruşturur. Ana-babadan yetim bir öksüzdür hayırsever bir ailede karın tokluğuna hizmetçilik etmektedir. kızcağızı saraya alır. Fevkalade bir öğrenimle kızcağız, sarayda örnek bir hanım olur büyük bir itibarla Turhan Sultan, onu padişah hanımlığına layık görür ve Sultan Mustafa (II) ile evlendirir. Saliha Hanım, Saliha Sultan unvanını alır, Hanım Sultan olur. dünyaya getirdiği oğlu Mehmet (I)'in padişah olması sebebiyle Saliha Sultan'lıktan yükselir Valide Sultan olur. Saliha Sultan, Valide Sultan'lığa terfi ettiği halde geçmişini unutmaz. Öksüzlüğünü, hizmetçiliğini, kırdığı testiyi ağlarken elinden tutulup eşsiz bir mevkiye çıkışını, hep düşünür.
Bir gün çevresiyle testisini kırdığı, gözyaşı döktüğü yere Sessizce
gözyaşı döker. Meraklananlar sorarlar. O geçmişi anlattıktan sonra emrini verir:
Testimin kırıldığı yere öyle bir çeşme yapılsın ki, asırlar geçsin; çeşmenin suyu bitmesin, sanatı gözden düşmesin. Testisini kıran kızlar gözyaşı dökmesin. Su bol aksın. Sonra sanat eseri büyük bir çeşme yapılır ki, aradan asırlar geçer, çeşme sanatındaki eşsizliği korur, çevresine su verir bu çeşme Unkapanı Köprüsü'nün Karaköy başında Sokullu Paşa Camii'nin yanındadır olanca ihtişamıyla görmeniz mümkündür. Bu çeşmeyle Saliha Sultan geçmişini unutmamış. Valide Sultan'lığa terfisine rağmen hizmetçilik günlerini mukayese ederek yaşamıştır yaptırdığı çeşmesiyle, ben testi kıran bir hizmetçi kızdım demek istemiş, örnek teşkil etmiştir. siz de unutmayın geçmişinizi, yokluk, sıkıntı ve ıstırap günlerinizi ve sahip olduğunuz imkanlarınızla yapmanız icap eden hizmetlerinizi...

Bir ormanda iki kişi ağaç kesiyormuş.
Birinci adam sabah erken kalkıyor, ağaç kesiyormuş, bir ağaç devrilirken hemen diğerine geçiyormuş. Gün boyu ne dinleniyor ne vakit ayırıyormuş. Akşamları arkadaşından bir kaç saat sonra ağaç kesmeyi bırakıyormuş.
İkinci adam arada dinleniyor hava kararınca eve dönüyormuş. ne kadar ağaç kestiklerini saymaya başlamışlar.
İkinci adam çok daha fazla kesmiş.
Birinci adam öfkelenmiş: nasıl olabilir? Ben çok çalıştım. Senden erken işe başladım, senden geç bitirdim. Bu işin sırrı ne?" İkinci adam tebessümle yanıt vermiş: "Ortada sır yok. Sen durmaksızın çalışırken ben dinlenip baltamı biliyordum. Keskin baltayla, daha az çabayla daha çok ağaç kesilir."
Kendimizi geliştirmek, baltamızı bilemektir. Kendimize zaman ayırıp,yaşamımızı objektifçe gözden geçirmektir. Zayıf alanlarımızı geliştirmek için çaba göstermektir. zihnimizin, ruhumuzun karakterimizin güçlenmesi için olmazsa olmaz bir koşuldur. Delfi'deki tapınakta Sokrates'in şu sözü yer alır: "İnsan Kendini Tanı Kendini tanımak olduğumuz noktayla olmak istediğimiz nokta arasındaki yoldur. Bireysel ve iş yaşamımızda başarılı,ve mutlu olmak istiyorsak, baltamızı bilemek için kendimize zaman ayırmalıyız.

Bir zamanlar, büyük ve güçlü bir ülke yöneten kralın dört eşi varmış Kral en çok dördüncü eşini sever, bir dediğini iki etmez, herşeyin en güzelini ona verirmiş. Kral üçüncü eşini de çok severmiş.güzelliğin bir gün kendisini terk edebileceğinden korkup, onu kıskanır,üzerine titrermiş. Kral ikinci eşini de severmiş. Kendisine karşı iyi ve sabırlı davranan eşi, ne derdi olsa daima yanında bulunur, ona destek verirmiş.
Kraliçe olan birinci eşiymiş. Onu en çok ve karşılık beklemeden seven, bu eşi olmasına rağmen, kral bu eşini hiç sevmez ve ilgilenmezmiş.kral ölümcül bir hastalığa yakalanmış. öleceğini anladığı ve yalnız kalmaktan çok korktuğu için, eşlerinden hangisinin ölüm yalnızlığını paylaşmak isteyeceğini öğrenmek istemiş.
En çok sevdiği dördüncü eşine,
Ölümde bana eşlik etmek ister misin?" diyince yanıt kalbine bıçak gibi saplanmış cevap Mümkün değil!" olmuş. Hayatımda seni sevdim, benimle ölmeyi kabul eder misin?" sorusuna üçüncü eşi, Hayır, hayat çok güzel. Sen ölünce ben evleneceğim." diyince kral yıkılmış. Her sorunumda, her zaman yanımda olan, sendin. bana yardımcı olur musun?" sorusuna karşı, ikinci eşi bir şey yapamam. sana mezarına kadar eşlik eder, güzel bir cenaze yaptırır ve yas tutarım." karşılığını almış. kral birinci eşinin sesiyle irkilmiş"Nereye gidersen git, seninle olurum, seni takip ederim." inlemiş kral; "Keşke bir şansım daha olsaydı..."

YAŞAMDA HEPİMİZ DÖRT EŞLİYİZ.......
Dördüncü eşimiz :"VÜCUDUMUZ !!!"
Onun güzel görünmesi için ne kadar zaman, kaynak ve çaba harcarsak harcayalım, öldüğümüzde bizi terk edecektir. Üçüncü eşimiz :"SAHİP OLDUĞUMUZ SERVET ve STATÜMÜZ !!! Ölür ölmez başkalarına yar olacaktır.
İkinci eşimiz :"AİLE ve DOSTLARIMIZ !!!"
Tüm sorunlarımızı paylaştığımız bu kişilerin en son yapabilecekleri şey, bu dünyadan gözleri yaşlı bizi uğurlamak olacaktır. birinci eşimiz :"RUHUMUZ !!!" Gelirim ey dost; ayaklarım kanasa da dikenlerden, dar kafeslerden kurtulup, kırıp zincirlerimi yine gelirim. Gelmesem Sana, Sensizlikten yok olurum. Yolunda ölmek için, Seni ararken, Sende tükenmek için gelirim.


Kaynak dini hikayeler android programı

Güllerin efendisi Hz Muhammed Sav

Yalınayak, başı açık dosta kavuşmanın hayaliyle çıktım yola. 'Gül'e doğru savurdu rüzgâr beni. Dağın bağrındaki ateşten kâinatı ısıtan güneşten sordum gülü Güllerin Efendisi'nden destur için ne lâzım." dedim. O'nun adıyla dile geldi dağlar ve taşlar, tebessüm etti güneş. Hepsi bir ağızdan, "Teri gül kokan Gül Sultanı'ndan kabul için seher kapılarının önünde kul olasın, bel kırıp boyun burasın. Hakk'a yönelip el pençe divan durasın." dediler. "İnsan olana saygı duyasın, kırık gönüllerde tahtlar kurasın, yaralı gönüllere muhabbetinle merhem olasın." diye nasihatte bulundular. "Hakk'ın sadık dostuna, hidayetin güneşine, inayetin gözbebeğine, rahmetin timsaline, rububiyet saltanatının , kâinatın muallimine, Habib-i Zîşan'a ve O'nun âline ve ashabına milyon kere salât ve selâm olsun." dediler. Âh Efendim, Can Efendim, Gül Efendim! Dosta giden çile dolu yollarda, getirdiğin huzura, nuruna aydınlığına muhtacım. Bilirim kılâvuzu Sensin dosta çıkan yolların, haritası

Sana emanettir gül coğrafyasının. Günahkâr bedenimi yüklenip nuruna kavuşmak ve şefkatin için yöneldim kapına. Güneşin ağlayarak doğduğu vakitte, sızlanışım vardır ney misali. Serin seherlerde uykularımı kaçıran hasretin vardır. Seni ararken rüzgâra döktüm derdimi. Sessiz bir 'âh'la kanatlandı kuşlar. Ağır ağır aktı mavi
menzile doğru bulutlar. Kanayan gül yapraklarından, yaralı bülbüllerden geldi selâmı baharın. Andım yine Seni her şey yâdımdan silindi Hayalin gönlümün tepelerinde gezindi Bu bir serap olsa da hafakanlarım dindi Andım yine Seni her şey yâdımdan silindi.' Hayalini kurdum binlerce yıl uzaktan. Bir tebessümüne hasret kaldı günahkâr bakışlarım. Sen bir serap gibisin içimin çöllerinde; yaklaştıkça uzaklaşan, uzaklaştıkça yaklaşan ve yakan...

Hayalin bile serinliktir kavrulan ruhum için, hayalin bile tat verir acıyan yüreğime. Adın geldiği ve ismin can olduğu zaman cümlelerim yok olur bütün düşmanlıklar ve savaşlar. İhtiyar dünya şahittir buna. Hz. Ömer'in öfkesi, eridi Efendim. Hz. Vahşi, günahları için gözyaşını Senden öğrendi. Gel Efendim, bir gece yarısı cesedime can olmak için gel, damarlarıma aşkınla dolmak için gel! Ah Efendim, andım yine Seni her şey yâdımdan silindi. Keşke hep aşkınla oturup aşkınla kalksam
Ruhlar gibi yükselip de ufkunda dolaşsam Bir yolunu bulup gönlünden içeri aksam Keşke hep aşkınla oturup aşkınla kalksam.' Aşkının odunda pervaneler gibi yansam kalbimi "Ya Bâkî Ente'l-Bâkî " sırrıyla Hakk'a hediye sunsam. Kalbini nasıl arındırdıysa melekler, ben de Seni rehber edinip kirlerimden arınsam. Rabbimin yolunda dünyadan firar etsem, merhametinin gölgesine sığınsam. Ürkek ceylan misali yanına sokulsam. Bir yolunu bulsam, muhabbet olan gönlüne aksam. yanlış efendilere köle olmaktan ebediyen kurtulsam. Keşke hep aşkınla oturup, aşkınla kalksam..

Anlasam vuslata ferman gelecek
Hicranlı gönlüm durmadan inleyecek
İnleyip en taze hislerle bekleyecek
Anlasam vuslata ferman gelecek?'
Beni de çağırır mı çağları delen sesin? Bir dua sonrası ay yüzünle yüzüme Günahkâr olsan da gel!" der misin? İçimdeki sancı nedir, Efendim?
Nedirbu zamansız mekânsız hasret yüreğimdeki ağırlık, da ne?
Sadık dostun Ebu Bekir,
öfkeye galip gelen Ömer,
edep tacını giyen Osman,
sırrını emanet ettiğin ilim kapısı Ali hürmetine, beni de kucakla şefaatinle. Nerededir gönlüne akan yol?
Kurban olsun canım Hakk'ın yoluna, vuslatına ferman gönder Efendim.

Kalbim bir güvercin kalbi gibi titrerken ardından Ne olur sana ulaşmam için kanadından Bir tüy ver,
Kalbim bir güvercin kalbi gibi ardından.'
Bedenim kafes Efendim, kalbim tutsak bir güvercin titriyor kafesinde.
Uzaklığın çekilesi dert değil.
İsmini ansam gecenin ıssız saatlerinde, bir cuma sabahı duaya dursam,
gül kokan melekler gelir mi Korkuyorum gurbette Sensizlikten Yüreğim Sensiz karanlık,
yüreğim Sensiz gece...
Sana doğru kayıyor gönlüm
gökde yıldızlar ve kirpiklerim kapansa; Sen, gül kokunu yüklenerek gelsen güneş gibi ısıtsan buzdan duygularımı. Rüyalarım şeref bulsa güneş cemalinle. Kur'an ilmini elinden içsem
ab-ı hayat misali. Taif dönüşü duan hürmetine kabul görsem Efendim...

Ey kupkuru çölleri cennetlere çeviren gül gibi gel gönlüme dökül!
Vaktidir, ağlayan gözlerimin içine gül
Ey kupkuru çölleri cennete çeviren gül.'
Ey susuz kalanlara pınarlar gibi akan Sevgili! Yaradan, 'Habibim' demiş Sana, Sen olmasaydın gökleri yaratmazdı
ilân etmiş âleme. Ağaçlar kök sökmüş
sökmüşler toprağı bağrından
Hurma kütüğü inlemiş ardından.
Ey taşlarla konuşan Sevgili gelsen bana, ağlayan gözlerimin içine nazar kılsan, nurun aksa gözlerimden gönlüme.
Ve yanarak menziline varsam.
Mecnun gibi koşan kulun olayım
kor saç içime ocaklar gibi yanayım
Sensiz geçen acı rüyâdan kurtulayım Mecnun gibi koşan kulun olayım.'

Eğer dünya bir nefeslik mekânsa mekân imtihansa kul için,
Mecnun eyle beni gerçek Leyla'ya. Hubeyb gibi, Mus'ab gibi, Enes gibi, Ashab-ı Bedr ve Şüheda-yı Uhud gibi... Candan canandan, geçip Sana geleyim Şehadet olsun sensizliğin bedeli.
Bir kor saç içime, ocaklar gibi yanayım. Bu can yoluna kurban olsun anam-babam sana feda olsun
yâ Rasulallah.

Aklım Senden uzak günleri saymakta Ruhuma sis duman kasvet yayılmakta
Göster çehreni Aklım Senden uzakta sensiz günleri saymaktayım
Kalbimin çekirdeğinde ince bir sızı; Efendim. Sensizlikle imtihan etme Yaradanım. Sana ulaşmak zor olsa da Sana ulaşma arzusunu içimden alma vakit dolmadan emanetini alma
ölüm meleği beni bensiz bıraksın
ama Sensiz bırakmasın.
Son demde Gönlüm ufkunla dolsun
Her yanda defler duyulsun Son demde

Ah Efendim, Can Efendim, Gül Efendim! "Kefenimi giymeye başladığım demde", Sana döndüm yüzümü. "Zaifem âcizem, ilâhî." Dualarım, Senden yana.
Fidanları yeşertir gözyaşlarım. Kapanırken âlemde gözlerim
tut ellerimi. Öyle bir gel ki beni almaya, sümbül nergis eşlik etsin endamına. Her tarafta neyler duyulsun,
rüzgâr gül kokunu kâinata savursun. Ağaçlar, yapraklar düğün kursun.
son demimde ruhum huzurla dolsun.
Ya Rabbim, Dünya imtihan salonudur. insan ise, sınanmaktadır, diyorsunuz. Allah beni yaratmış.

murataltug1985 11-19-2018 22:40

Kaynak vehbi tülek.com

TEK KOLLU REİS

1514 te Oruç Reis, dört gemisiyle Kuzey Afrika’da Becaye kalesinde, dokuz gemilik İspanyol filosunu denize batırır, ikisini zapteder Diğer İspanyol gemisi ise Becaye limanına sığınır. Oruç Reis kaleyi toplarla döğmeye başlar ikiyüz levendimiz şehid olur. Ancak osmanlı levendleri yılmaz ve sekizinci gün kalede, gedik açılır Oruç Reis kaleden içeri girer Fakat düşman güllesi ile yaralanır. muhasara kaldırılır Oruç Reis’in kolu kangren olmuştur ve kesilir mikrop kapmaması için kızgın zeytinyağına daldırılır bu kaleyi
Oruç ve kardeşi Hızır, iki sene sonra onbir gemiyle tekrar kuşatır. Oruç Reis tek koluyla kılıç sallarken levendlerine şöyle haykırır“Ben bu kal’ada bir kolumu bıraktım. kellemi dahi bıraksam n’ola ve Muhasaranın beşinci günü Becaye kalesi fethedilir

BIRAKMA BİZİ BABA

İspanyollar 1518 de Oruç Reis’i Tlemsen kalesinde ablukaya alır Oruç Reis bir huruç hareketinde 700 düşman askerini öldürmüş, 100 tanesini esir almıştır Ancak cephane tükenmiş,ve Oruç’un yanında sadece kırk levend kalmıştı. Gerisi şehid olmuştur kırk kahraman ve Oruç Reis İspanyolların gaflet anında kaleden çıkıp muhasarayı yararlar. Oruç reis ve 40 cengaver Sanaldo ırmağına varır İspanyollar 20 levendi kuşattılar. Bunlar Oruç Reis’e:“Bırakma bizi baba!...” diye seslenince Bu feryad, büyük Türk denizcisini can evinden vurur. babalık ruhu, onu evlatlarının yanına sürükler Fakat leventleri şehid edilmiştir. kalan levendleriyle düşmana son kez saldırır kılıç kaldıracak kuvvet kalmamıştır Hepsi şehid düşer Oruç Reis tek koluyla düşmanı haklar bir mızrakla göğsünden vurulur ve şehid edilir Mübarek başını göğsünden ayıran ispanyollar onun başını Cezayir Valisine gönderirler

KANUNİNİN ATININ ÜZENGİSİ

Sultan I. Murad devrinde kurulan ve daima padişahın yanında olan
Yeniçeriler, yalnızca askerlikle uğraşır ve zanaat ile meşgul olmazlardı Sultan Süleymanın seferde üzengisi kırıldı. bir yeniçeri tamir etti. padişah, atına bindi. Üzengiyi kimin yapdığını sordu. Kanuni:“Yeniçeri neferinin zanaatla uğraşması kanuna aykırıdır.” Diyerek, yaptığı iyilik için önce ihsanda bulundu, sonra kanuna aykırı iş yaptığı için ordudan ayırıp memleketine gönderdi.

YÜZ SOPA

Sultan Süleyman, gençliğinde zamanın meşhur alim ve hocalarından çok iyi eğitim almıştı. diğer şehzadeler gibi sanat öğrenmesi gerekiyordu İstanbul’un en meşhur kuyumcusuna gönderildi. mesleğinin bütün inceliklerini öğrendi ustasının verdiği işi yapmayınca. Ustası Sana yüz sopa vuracağım” diye yemin etti. Şehzade Süleyman annesine söyleyince Valide Sultan ustaya oğlunun affını rica etti ve bin altın ihsan etti. ustası Şehzade Süleyman’a bin altın vererek, yüz adet altın tel yapmasını emretti. Telleri bir araya getiren usta tellerle Süleyman’a bir defa vurarak yeminini yerine getirdi.

OSMANLILAR KARŞISINDA

Avrupa Hristiyan dünyası Osmanlılara karşı daima birleşmişlerdi.
I.Viyana kuşatmasında, şehri savunan Haçlı subaylarından bir Alman ile Portekizli münakaşa etmişler ve sabahleyin birbirlerini düelloya davet etmişlerdi. tam kılıçlarını çektikleri sırada, Osmanlı topçu ateşi başladı ve Osmanlı askeri hücum etti. Alman subayının sağ, Portekizlinin sol kolu kopmuştu. iki düşman, hücum eden Osmanlı askerine karşı tek vücut gibi bitiştiler. Biri sol, diğeri sağ eline aldığı kılıçla Osmanlı askerine karşı savaşdılar. 1 Osmanlı askerimiz
şehid düşerken kendileri de ölmüştü


KILIÇ ALİ PAŞA HAMAMI

Kılıç Ali Paşa, Tophane’de yaptırdığı cami inşaatında işçileri kontrol ediyordu. Güzel yüzlü, saf bir Anadolu çocuğu olan işçi, sırtına kocaman bir taş almış, iskele basamaklarından çıkıyordu, taşı yere koyacağına tekrar iskeleden iniyor taşı yere koyuyor, tekrar sırtına alıp yukarı çıkıp, tekrar aşağı iniyordu. Bu durumda Kılıç Paşa, genç amelenin yanına vardı ve sordu. Kılıç Paşa’yı tanımayan bu genç:
“Efendi Baba, ben ameleyim, ücretle çalışıyorum inşaat mübarek bir camidir Ben gece elimde olmadan kirlenmişim. gusletmem icabeder Halbuki burada hamam yok, mesai başladı. Bırakıp gitsem, iş geri kalacak ve ücretim helal olmayacak. kirli vaziyette taşın camiye konmasına da gönlüm razı olmuyor. Bu amelenin samimiyet ve sadakati Kılıç Ali Paşa’yı duygulandır dı bir miktar para vererek hamama gönderdi. camii mimarı Koca Sinana Mimarım, muradım odur ki, acele hamam inşa oluna. Bırak camimiz geri dursun. Evvel hamamı inşa ile Ümmet-i Muhammed’in istifadelerine, Allah rızası için hizmete âmâde kılaım. Sonra camiyi tamamlarız” dedi ve hamam inşasından sonra cami inşaatı tamamlandı.


DERYA ÜZRE CAMİ

Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa, padişah III. Murada çıkarak, bir cami yaptırmak istedi. Fakat şair ve nüktedan bir padişah olan 3. Murat Sen ki deryalar serdarısın. Muktedir isen camii derya üzre inşa et! Sana karada yer yoktur” diye ferman buyurdu. Kılıç Ali Paşa gayet soğukkanlı Hünkarımız doğru derler evimiz de, mekanımız da deryadır mabedimizin derya üzredir deyip huzurdan çıktı. Fakat deniz üzerinde cami nasıl yapıla caktı? en büyük mimar Koca Sinana vardı Tophanede inşaatın yapılabileceğini söyledi Mimar Sinan’ın inşaat yerini beğenmesiyle Kılıç Ali Paşa, kadırgalarla Anadolu sahillerinden iri kayaları taşıttı Tophane denizini doldurdu. birkaç günde küçük bir ada meydana geldi. sahilde ahşap bir köprü inşa edildi. Mimar Sinan Eserini tamamlayınca Deryalar kudursa ve azgın dalgalar kubbenin tepesinden aşsa, yine bu mabed kıyamete kadar kalacaktır” dedi. Sonraki asırlarda, sahil ile caminin bulunduğu ada doldurularak cami denizden içeride kalmıştır.


HAKANİ MEHMED BEY’İN RİCASI

1600 senesine kadar, küçük devlet memurları ve halk İstanbul’da ata binemezdi. “Hilye-i Peygamberî” adlı eseri yazan Hâkânî Mehmed Efendi 1598 de yetmiş yaşını geçmişti Vazifesi Babı âlî , evi de Edirnekapı’da idi. Padişah III. Mehmed, eserine karşılık ne mükafat istediğini sordu. Mehmed Efendi ihtiyar oldum. Her gün yayan gidip gelmeğe kudretim kalmadı, müsaade buyurulursa hayvan ile gidip gelmek istiyorum” dedi. Padişah, bu kadar kıymetli esere rağmen kanunu bozmadı. Bâbıâlî civarında bir ev alındı ve arzusunu bu şekilde yerine getirildi

TOPRAK TAŞIMAYA GİDERÜM

14.cü Osmanlı Padişahı I. Ahmed 14 yaşında tahta çıkmış ve 14 sene hükümdarlıktan sonra 28 yaşında vefat etti. Ölüm döşeğinde hocası Mustafa Efendiye Hocam, 28’de kaç 14 vardur” dedi. Mustafa Efendi:“İki defa devletlûm cevabını verdi. Sultanahmed camiinden ezan sesi gelmeğe başladı. Sultanın hocası, padişahın, cami inşaatında eteği ile toprak taşıdığını hatırladı.sultan ahmet sultan ahmet camiinin inşaatında İşçileri şevke getirmek için her hafta inşaata gitmiş ve eteği ile toprak taşımıştır Ezandan sona Sultan Ahmed ayağa kalkmak istedi hocası Mustafa Efendi sordu Ne oluyorsun Devletlû?” dedi. Padişah Toprak taşımaya giderim hocam!...” dedikten sonra Kelime-i Şehadeti söyleyerek ruhunu teslim etmişti.


KOCA CAFER PAŞA

Avusturya ordusu serhad kalemiz Temeşvar’ı muhasara etmişti. Kaleyi, ihtiyar fakat çok tecrübeliolan Koca Cafer Paşadan almak zordu. Kale 4 sene düşmana karşı koydu. Açlık, yorgun luk muhafızları bezdirmedi. kaleye 4 yıldır yardım gelmemişti. Avusturyalılar kaleyi alamayınca kumandanı Koca Cafer Paşa’ya bir mektup gönderdi Zahireniz tükenmiştir, büyük bir Avusturya ordusu üzerinize doğru geliyor. Kaleye imdad ihtimali kalmamıştır. Kaleyi teslim ederseniz harçlık olarak size birkaç bin duka altın verilecek tir.” Deniyordu. Koca Cafer Paşa mektubu gülümseyerek okudu. gözlerini, mektubu getiren elçiye dikti. Yanındaki askerden ekmek istedi. Osmanlı askerinin yediği ekmeği düşman elçisine gösterdi ve:
muhafızlarımın çektiği ızdırap ve mahrumiyet doğrudur işte askerimizin yediği ekmek. Bu kale benim değil milletimindir. Ben kaleye muhafız edilmişim. Bana ait olmayanı başkasına veremem. Sonuna kadar müdafaayla mükellefim. Ben servet sahibi değilim. Rüşvet muradım değil dir. Miras olarak evladıma, getirdiğiniz mektubu bırakacağım.” Dedi ve topallayarak yürüdü. Muharebede sakatlanmıştı. Elçiye dediki Görüyorsunuz ki ihtiyarım, ayağım sakattır. Sizin kumandan genç ve dinçtir. birer kılıç alıp. İkimiz Temeşvar kalesinde döğüşelim kumandanınız beni öldürürse kaleyi derhal size teslime söz veriyorum. kumandanınızı haklarsam buradan gitmeyi taahhüd eder misiniz?”düşman elçisi ihtiyar kumandanın cesareti karşısında dona kaldı. Kaleyi bırakmayacaklarını anlayıp, gitti. Muhasara devam etti. Taarruzu şiddetlendiren düşman hiç bir netice alamadı Padişah II. Mustafa ordunun başında Macaristan seferine çıktı. Temeşvar yakınlarına geldiğinde Avusturya muhasarayı kaldırıp geri çekilmek zorunda kaldı


DENİZE DÜŞEN YILANA SARILIR

Mısır Valisi Kavalalı Ali Paşa’nın isyanı büyüyünce Sultan II. Mahmud çaresiz kaldı. Mehmed Ali Paşa Kütahyaya kadar geldi. II. Mahmud Han, İngiliz ve Fransızlardan yardım istedi ise de onlar bunu “Baba-oğul arasındaki mesele” addederek yardım etmediler. yapacak bir şeyi kalmayan Sultan II. Mahmud Ruslardan da yardım istedi. Anadolu’da gözü olan Rus Çarı, severek kabul etti.
Ruslara tepki gösteren vezirlere, sultan Mahmud:“Ne yapalım, denize düşen, yılana sarılır” diye cevap verdi.

ÇAPANOĞLU GİBİ ARKAN VAR

Sultan II. Mahmudun hakimiyetlerine son verdiği Anadolu’nun* meşhur derebeyi sülalelesi Yozgat’taki Çapanoğullarından Çapanoğlu Süleyman Bey, merhametli ve zayıfları koruyan bir beydi. zayıflıktan iskeleti çıkmış bir eşek, Çapanoğlu konağında dolaşırken, açlıktan kapı ipini kemirir İp sallanınca çıngırak çalar kapıyı açan uşaklar, eşeğe acır ve Çapanoğlu’na haber verirler. Hayvancağızı gören Süleyman Bey, eşek sahibini buldurur ve okkalı bir sopadan sonra hayvana günde beş okka arpa yedirip tımar yapacak ve her hafta göstereceksin der.
bakım sonunda hayvan semirir avazınca anırır. Eşek anırdıkça sahibi mahzun mahzun şöyle der Anır eşeğim anır, Çapanoğlu gibi arkan var.

BEN NASIL BİRİ İKİ EYLEDİMSE

Sultan Abdüllmecid zamanında 1853-1856 Kırım harbinde Serdar-ı Ekrem Ömer Paşanın Osmanlı ordusu Tunaya sevk edilmiştir Koca Halil ismindeki topçu neferi, ruslara kök söktürmüştür düşman ateşinde bir şarapnel karnına isabet etmiş bağırsakları çıkmış. Bir eliyle bağırsaklarını karnına teperken bir eliyle de koynundaki bir tüfek mermisini siper arkadaşı ve hemşehrisi Mehmed’e vererek:-Hemşerim, bu kurşun, Moskof harbinde babamı şehid etmiş. Ben çocuktum. Babam bu kurşunu bana yadigar göndermiş. Şimdi bu kurşunu ve kanımla boyanan gülle parçasını al ve sağ salim köye dönersen, oğluma ver ve de ki; “Baban Allah yolunda, vatan uğrunda ben basıl biri iki ettiyse o da ikiyi üç etsin gücü tükenen Koca Halil yere yıkıldı ve Kelime-i Şehadetle şehid oldu.


BU ASLAN İSTİRAHAT ETSİN

1762 de Prusya kralı II. Frederik, Fransa, Avusturya ve Rusya ile harpteydi. Osmanlıdan yardım istedi. Sadrazam Ragıb Paşa, yardıma niyetli değildi. III. Mustafa, Ragıb Paşa’ya kızarak:
Lala, ne düşünürsün para lazımsa Edirnekapı’dan Rusçuk’a altın döşeye bilirim” dedi. Ragıb paşa:“Devlet-i Aliyyemiz savaşlarda aslan olduğunu düşmana göstermiştir. Fakat tırnakları aşınmış, dişleri dökülmüştür düşman halimizi anlarsa müşkil olur. Bırakalım aslan istira hat etsin” cevabını verdi.

ASTAZE

Osmanlı seferde iken, ekine zarar vermemeye dikkat gösterirdi Sultan Süleyman devri. Osmanlı ordusu Sadrazam İbrahim Paşa kumandasında Avusturyaya sefere çıkmış. Düşman topraklarında ilerliyordu Serdarın otağının yanında bir yanda Tuna nehri, diğer tarafta ekili tarlalar vardı. otağın çavuşu, tarlaya girme diyince askerler bir adamı yakaladılar.Serdar-ı Ekremin emri vardır deyip Serdarın otağına götürdüler serdar Nasıl ekin tarlasına girersin?” dedi.“Sultanım kulun Ekin olduğunu bilir amma, ekinde “astaze” vardır, dedi serdar ibrahim paşa Merakla sordu:“Ya astaze dediğin nedir?”“Ekin içinde yaya yoludur Sultanım. Bura halkı ekinde yaya bir yol bırakır.” Paşa hazretleri döndü:“ içim rahat eyledi. askere söyleyin, zorda kalırsa astazelerden geçsinler. Sakın ekine basılmaya. Allah indinde mes’ul oluruz.”*

EŞEKLERİN YARDIMI

Osmanlı ordusu 1645 de Yusuf Paşa kumandasında Girit adasına çıkmıştı. adada pek çok eşek bulunuyordu. Sahile çıkan Osmanlılar, eşekleri toplayıp eşyalarını bunlara yükleyerek, kuşatmaya aldıkları Hanya kalesine taşıdılar. Kaleyi savunan Venedikliler “Çok yazık, eşeklerin Osmanlılara yardım ettiklerini bilseydim, Osmanlılar gelmeden eşeklerin hepsini öldürtürdüm” diye üzülmüştür


TAVSİYE ETMEM MAJESTE

Fransa İmparatoru III. Napolyon, sarayda Osmanlı sefiri Ahmed Vefik Paşaya yaklaşıp vilayetimiz Beyrut’a sözü getirerek Beyrut’u işgal için Fransız askeri yola çıkıyor, diye sefirimizi tehdid eder. Paşa Tavsiye etmem Majeste, der. Osmanlı süngüleri Fransız askerini denize döker... İmparator alayla :-Ekselans, bu sonuca askeri bilgilerle mi varıyorlar, diye sorunca, Vefik Paşa:-Hayır, tarihi bilgilere dayanarak... amcanız I. Napolyon da Akka kalesinde böyle bir ders almışdı, diye cevap verir.


İPEK TÜCCARLARI

Bir gün Yavuz Sultan Edirne’ye giderken, onu uğurlayan kafilede Şeyhül islam Ali Efendi de vardı. Dönüşte 400 kişi lik bir grup esir edilmişti Nereye götürüldüğünü sorunca yasağa rağmen ipek satın alıp, idama mahkum edildiler diyince Şeyhül islam Ali Efendi Edirne’ye giden padişaha yetişti ve:“Bu 400 kişinin katli helal değildir, mes’ul olursun, katlettirme Yavuz kızınca Sultanım, bunların suçu halk nizamını bozar mahiyette değildir.Ümmet-i Muhammed’in erkeklerine haram olan ipek, kadınlarıa helaldir. Diyen Zembilli Ali Efendi’nin sözleri, çok kızan Yavuz’un öfkesini dindirir ve hak vererek 400 kişinin serbest bırakılmasını emreder

BENİM PEYGAMBERİM BENİ KURTARIR

*
Oruç Reis esir edilmiştir Bir süre sonra zindandan çıkartılarak gemide küreğe çakılır Papazlar ve Şövalyeler, İtalyanca, Rumca ve İspanyolca bilen ve sözü olan Oruç Reis ten zevk alırlar Şövalyeler ona hürmet duyarlar ona:
Ey Osmanlı! Sen güzel sözlüsün Bizim lisanımızı fevkalade konuşursun. Müslümanlıkta ne buldun? Gel dinimize geç! Adı sanı belli olursun. Büyük şövalye ve kaptan yaparız seni” dediler. Oruç Reis:“Kâfirlerin iyiliği bu mudur? Dinimden dönüp hükümdar olmaktansa müslüman esir kalmayı tercih ederim. Şu resimlere taparsınız. onları ateşe atsalar çölde kuyuya bıraksalar, balta ile pare pare eyleseler, kendilerini kurtarmaya kadir değildirler.” Dedi. Şövalyeler:“Görelim Peygamberin neyler, dediler. Benim Peygamberim iki cihan fahridir. evliya* ve enbiya ondan şefaat umar. Hepsine şefaati o eder. Hak teâlâ’nın avni ve inayeti ile gelip beni kurtaracaktır.. Şövalyeler gülerek:“Hele küreği çekmeğe devam et. gönlünü hoş tut. Peygamberin seni kurtarsın.” Dediler. Bir gün gemi şiddetli fırtınaya yakalandı. Oruç Reis’in zincirleri de koptu kendisini denize bıraktı. Dalgalarla boğuştu sahile ulaştı. .Bir muharebede kendisini esir eden Şövalyeler Oruç Reis’e esir düştü Onlara şunları söyledi:“Ben demedim mi, Peygamberim beni kurtarır diye! İşte , kurtardı. reisinize söyleyin, ben ona varayım, ne kadar demiri varsa vursun, Peygamberimiz bize, Allah’ın izniyle yine yardım eder.”


BENDENİZ BÎPERVA GEÇERİM

Sultan Abdülaziz Sadrazamlığını yapan Fuad Paşa’ya, zamanın devlet adamlarından Âlî Paşa ile Rüşdü Paşa’nın kendisinden farklarını sorduğunda Efendimiz, yeni yapılmış bir köprüye Üçümüz de gelmiş bulunalım. Bendeniz hemen Besmele çeker ve köprüyü geçerim. Âlî Paşa Besmele çeker ve köprüyü defa larca muayeneden sonra geçer. Rüşdü Paşa kulunuz da, Besmele çeker, bir tabur insanı köprüden geçirir, sağlam olduğuna kanaat etdikten sonra geçer.”

ELÇİ HAZRETLERİ MERAK ETMESİNLER

Kırım harbinde Rusya, elçi olarak Prens Mençikof’u İstanbul’a gönderir. Elçi, Sadrazamdan sonra Hariciye nazırını da ziyareti icabederken Mençikof, sadrazamı ziyaretten sonra Hariciye nazırı Fuad Paşa’yı görmeden elçiliğe gider Hariciye Nazırı Fuad Paşa bunu şahsına hakaret kabul ederek istifasını verir İngiliz elçisi, Fuad Paşa’nın dargın olmasından istifadeyle :-Efendim size olan bu hakaret nedir? bu devletin hali ne olur? Dedi.Fuad Paşa:-Elçi hazretleri, devlet, o makama benden emin ve daha erbab bulup getirmekte zorluk çekmez. makama ehil birini getirmek lazımdır. Devlet-i Aliyye’de zor işlerin ehli eksik değildir. Elçi hazretleri merak buyurmasın benim istifamı kabul edenler, devleti bizden daha iyi düşünürler, cevabını verdi.

BENDENİZDE İKİ FUAD VARDIR

Sultan Abdülaziz Han, Sadrazamı Fuad Paşa ile sürekli istişare ederdi. Sultan İstanbul’daki Mısır Hidivi İsmail Paşa ile görüşecekti. Fuad Paşa mahzurlu buluyordu. Fakat Sultan Abdülaziz’in isteğini gördüğün den, Hünkarımız nasıl arzularsa öyle olsun” dedi. aradan birkaç saat geçince Padişah, Fuad Paşa’nın niçin net cevap vermediğini düşündü. Fuad Paşa bir kağıda şu satırları yazadı Efendimiz, bendenizde iki Fuad vardır. Birincisi Padişahımızın tebeasın Vatandaş Fuad’dır. Vazifesi, Padişaha itaattir. Efendimizin her arzusu ve emri baş üstündedir, her fermanını kabul eder.* İkincisi ‘Sadrazam Fuad’dır. vazifesi ise, padişahımın isteklerine karşı gelmek değil, işin devlete, millete ve padişahıma, faide veya zararı nedir diye düşünmek, bilgi ve tecrübesiyle o iş hakkında fikir beyan etmek verilen vazifeyi bihakkın yerine getirmekdir Padişah Efendimiz meseleyi iki Fuad’dan hangisine sual buyurursa o, cevab verecekdir.”

AĞIRLIĞINCA ALTIN EDERDİ

1780 de İsanbul’a gelen Fransız mühendisi, yanında logaritma cetveli getirir Bâb-ı Âlî’de hükûmte verip:
bu cetvelden anlayan var mıdır? Diye sorar. Kendisi ne, Gelenbevî İsmail Efendi adında bir zatı söylerler.Fransız mühendis, Gelenbevîyi ziyaret eder. Bir kulübeden farkı olmayan İsmail Efendi’nin evinden giren mühendis, karşısına çıkan üstü başı perişan adamın, aradığı kimse olduğunu güçlükle anlayınca, konuşmağa tenezzül etmeden elindeki kitabı uzatır ve:-Bır haftaya cevab bekliyorum, deyip harap evden çıkmak ister. İsmail Efendi bekletmeden, kendisinin telif etmiş olduğu logaritma cetvelini Fransıza verir. Bu cetveli gören Fransız, hayretler içinde kalır ve:-Bu adam Avrupa’da olsaydı ağırlığınca altın ederdi, diyerek hayranlığını izhar eder.

MAHKEMEYE HAZIRIM

Tayyarzade Ata Bey, “Enderun Tarihi” kitabında Sultan III. Selim ile ilgili şöyle bir hadise nakleder:III. Selim cesur silahşör ve hüner sahibidir tebdil-i kıyafetle halka karışırdı Bir gün Sultanahmede çıktı. kalyoncu neferi gibi giyinmişlerdi. Sultanahmed Camiinden bir kadın feryadı işittiler. Yeniçeri tulumbacılarından bir zorba, bir kadını çevirmiş; zorluyordu. Kadın Kardeşim! Ben ehl-i namus um Çocuğum hasta. Eczaneden ilaç aldım. Evime dönüyorum. Bana ilişme. diye feryad ediyordu. Tulumbacı sarhoş, gözü kararmış, küfürlerle bıçağını çekmiş, tehdide başladı. Kadın, kalyoncu kıyafetindeki padişahı farketti ve onlara:-Aman kaptan ve kalyoncu din kardeşlerim!... beni bu herifden halas edin diye yalvardı.tulumbacı azıttı ve padişahın üzerine yürüdü. Fakat silahını çıkarmağa vakit bulamadan, Sultan Selim kılıcını çekerek adamı belinden ikiye böldü. Babıâlî’ye şu tezkereyi gönderdi:“Sokollu Paşa yokuşunda maktul olan tulumbacıyı öldürdüm. Veresesi var ise şer’an mahkemeye hazırım”

KAVUK YERİNE MİĞFER

Osmanlı da en büyük yenileşmeyi yapan Sultan II. Mahmud, bütün icraatları için Şeyhülislam Mehmed Efendi’den fetva almıştı. Yeniçeri ocağının kaldırılması fetvasına çok memnun olan padişah, ona çok kıymetli bir elmas yüzük hediye etmişti.
Yeniçeri ocağının kaldırılmasıyla kurulan Nizam-ı Cedid ordusunun kıyafetleri Avrupa’dan alınmıştı. Yeniçeri kavuğu yerine miğfer giyilmesi gerekiyordu. Şeyhülislam’ın fetvası gerekliydi. Mehmed Efendi sarayda Padişahın yanına oturtuldu. İkindi güneşi, mehmed Efendi’nin gözüne geliyor ve rahatsız ediyordu. istediği fetvayı almak isteyen padişah sordu:-Efendi Hazretleri, güneşe dayanamadınız, ya askerlerim, kafirlerle güneşe karşı nasıl harbederler, diye sorunca Şeyhülislam kavuk yerine miğfer giyilebilir, şeklinde padişahın istediği fetvayı verdi.

EMREDİYORUM PAŞA!

Sultan II. Abdülhamid döneminde Ferik(Orgeneral) Hasan Paşa ile oğlu Müşir(Mareşal) Deli Fuad Paşa merasime gideceklerdi. Arabada rütbeye göre önce Müşirin binmesi gerekiyordu. Fakat Müşir, Ferikin oğlu olduğundan, babasına -Buyurun, dedi. Babası:-Hayır, siz Müşirsiniz. Önce siz deyince Fuad Paşa Paşa hazretleri emrediyorum, arabaya bininiz, der. Ve hem askeri adab, hem de ahlaki edeb yerine gelmiş olur Sultan Abdülhamid, ertesi gün Hasan Paşa’yı da Müşir rütbesine yükseltir

BİN YIL YAŞASAK YİNE CİHAN BU

Sultan Mehmed Reşad’a mesane ameliyatı yapılacaktı. Güçlükle yürüyerek ameliyat masasına gelince ellerini açarak ve kıbleye dönerek, duada bulundu:-Ya Rabbi! Milletimin ve memleketimin mukadderatını hayırlara tahvil et! memleketim ve milletime muzır olacaksam ameliyatdan kaldırma!.. dedi. Etrafıyla helalleştikten sonra ameliyat için cesaret ve metanetle yattı.Ameliyat başarıyla geçtikten sonra tebrike gelenlerin; “Mâşaallah iyileştiniz. Artık yüz seneden fazla muammer olursunuz!” gibi sözlere Sultan Reşad:-Ne kadar yaşayacağımızı bilemeyiz. Cenâb-ı Hak bilir. Mukadder ne ise ömrümüz o olur. Yalnız diyebiliriz ki:Bin yıl yaşasak yine cihan bu ,Gerdiş bu, zemin bu, asuman bu!..

DÜŞMAN ASFALT YOLLARDAN MI GELDİ

I. Balkan Harbinde Osmanlı İttihatçıların orduya siyaseti sokmaları ve subayların fırkalara ayırmalarıyla devamlı geri çekiliyordu Edirne düşmana geçince Osmanlı Çatalcada savunmaya geçtiler. Yunanlılar denize Bulgarlar ise demir yoluna hakim olmuş Osmanlının zorda kalmıştı.
Sultan Reşad üzüntüsünden ne yapacağını bilemiyor, çareler arıyordu. fikrini açıkladı:-Ben Sancak-ı Şerifimle bizzat cepheye gidiyorum. Asker, padişahını görünce büyük bir şevkle düşmana saldırır ve durdurur.Harbiye Nazırı Nazım Paşa padişaha gelerek:-Bu kış cepheye gidip ne yapacaksınız padişahım? Çamurdan çıkılmaz. Hayvanların ayağı, araba tekerlekleri çamura gömülür, deyince Sultan Reşad:-Paşam! Düşman buraya hep asfalt yollardan mı geldi? Cevabını verdi. neticede padişah yaşlı olmasından dolayı devlet onun cepheye gitmesini doğru bulmadı ve İstanbul’da kaldı. toparlanan Osmanlı ordusu, hücuma geçerek Edirne’yi geri aldı.

BENİM MİLLETİMİN OCAĞI YANIYOR

Bir Ramazan gecesinde Yıldız Sarayı yanmaya başladı. İstanbul işgal edilmiş İngiliz itfaiyesi yangını söndürmeye çalışlıyordu. Devletten kimse gelememişti. Çünkü saray ablukadaydı Padişah Zat-ı Şahane, sırtında gecelik entarisi ve üzerinde pardesüsüyle ayaktaydı. Telaşlı değildi. Köşkün bekçibaşısı ağlıyordu. Hünkar:-Benim milletimin ocağı yanıyor, ben onu düşünüyorum... kendi evim yanmış, ne ehemmiyeti var, dedi.

DİN VE DEVLET UĞRUNDA ÖLMEYE GELDİ

1853 te Rus ordusu, Tunadaki Silistre kalesini kuşatmıştı yardım için memleketin her tarafından gönüllü geliyordu. Aydın’ın tanınmış efeleri Isparta eşrafıda vardı. en çok dikkat ise 7 yaşında, mükemmel silahlanmış bir çocuktu. Kale kumandanı çocuğa hayretle bakarak:-kimdir? Diye sordu. Babası öne çıktı ve:-Oğlumdur efendim. Moskofa karşı harpi duyunca yanımdan ayrılmadı. Din ve devlet uğrunda ölmeye geldi.Bu sahne bütün askerlerin gözlerini yaşarttı. Kumandan çocuğu okşadı. Harpte Anadolu çocuğu babasından ayrılmadı beraber savaştı. bir hücumda babası esir düşerken onu kurtarmağa muvafak oldu.



PADİŞAH MEMLEKETE HAİNLİK ETMEZ

Sultan Abdülhamid in son senesinde İttihad ve Terakki iktidarı ele geçirince, halkı padişah aleyhinde kışkırttılar Dr. Nazım, Aydın’da tütün tüccarı sıfatıyla ileri gelenlerle görüşü yordu. meşhur efeler Çakıcı Mehmed in yanına da gitti. Efe’ye:“Sultan Abdülhamid devlete hainlik ediyor. ortalığı hafiyelerle doldurdu. Bunların dağıtılması lazım” demesiyle Efe, Nazım Bey’e dönerek:“Padişah hainlik etmez. Hafiye işine gelince, ben eşkıyayım. Dağda gezemem için jandarmadan haberdar olmam lazım. köylerde yirmi den fazla hafiyem var. onlar olmasa dağlarda dolaşamam. eşkıyanın hafiyeye ihtiyacı oluyor da devletin padişahının niçin olmasın. Onun hafiyeleri olmasa, bir gün bile devlet ayakta kalamaz. münasebetsiz laflar etmeyin ve derhal burayı terkedin” diyerek Nazım Bey’i kovdu


ASİL RUH

1854 kışında Silistre kalesini kuşatan Ruslar, bir avuç Osmanlı karşısında zordaydı Ağır kış şartlarında erzak tükenmiş, açlık ve soğuktan kırılıyorlardı Zabitlere:-Açız!... ekmek,. diye bağırdıklarında, zabitler:-İşte kale... zaptedin karnınızı doyurun... diye cevap veriyorlardı. aç kalan Rus askerleri Osmanlı siperine yanaşarak:-Ekmek... diye el uzatıyor Osmanlı askeri asil ruhlarıyla süngülerine ekmek takıp Rus siperine uzatıyorlar ve kana susamış Rusların aç karınlarını doyuruyorlardı. Rusların cevabı ise şu oldu: şehri zaptedemiyeceklerini anlayınca yağlı paçavraları ateşe verip, şehirde yangın çıkardılar. yangınlar bir felaket oldu bir derviş:-Ey Müslümanlar korkmayın!... Moskof Kadir gecesi kaçacak, Müslümanlar muzaffer olacaktır, diyerek askerin maneviyatını arttırdı.Kadir gecesi Ruslar Silistre muhasarasını bırakıp, mağlup vaziyette gittiler. Silistre müdafileri kale burçlarında ezanlar okuyarak zafer şenlikleri yaptılar.

PATRONA HALİL VE SULTAN AHMED

18. Yüzyılda, Osmanlı teknolojide geri kaldığını görerek, dinin emrini yerine getirmek için memleketi geliştirmek istediler. Buna ilk öncülük yapan, Sultan Üçüncü Ahmed idi.Lâle Devrindeki
yenilik lere orduyu da ilâve etmek isteyince ilimden uzaklaşmış, rezaletin hakim olduğu Yeniçeriler telaşlandı nizâmi ordu için Fransızlar getirtilerek kışla kurdurulması, bozulmuş
Yeniçerileri ve yenilikleri yanlış anlayanları ve Osmanlı düşmanlarını hareketlendirdi.kışkırtıcılığa müsait olan Patrona Halil 1730 da isyâna başladı. Bâbıâlî’nin tâtil olduğu ve Sultan Üçüncü Ahmed in İran Seferine Hareket etmesi isyancıların işini kolaylaştırdı. İsyana, Yeniçeri Ağası Hasan Ağa, 300 kadar kuvvetle karşı koymak istediyse de, kardeş kanı dökülmemesi için geri çekildi. Bu âsîlere güç verdi. İstanbul Kaymakamı Mustafa Paşa, isyânı haber alır almaz, pâdişâhı haberdâr etti. Sultan Ahmed İstanbul’a geldi Lâle Devrinin barış, ve huzûruna alışan devlet adamlarının kardeş kanı dökülmesini istememeleri, isyâncıları cesaretlendirdi. Âsîler 41 kişinin teslimini istediler. Listede; Sadrâzam Dâmâd İbrâhim Paşa, Kaptan-ı deryâ ve İstanbul Kaymakamı Mustafa Paşa, Şeyhülislâm Abdullah Efendiyle otuz yedi kişinin daha isimleri vardı. Sultan Ahmed, âsîlerin istediği şahısları vazifeden alıp, İstanbul’dan uzaklaştırarak, hâdiseleri önlemek istedi. Vezirliğe Silâhtar Mehmed Paşa tâyin edildi. Dâmâd İbrâhim Paşa, âsîlerin eline geçince, Kaymakam Mustafa ve Mehmed paşalarla berâber hunharca öldürüldüler Sultan Ahmed tahtını; katliamları önlemek için yeğeni Şehzade Mahmûd’a bıraktı. Birinci Mahmûd 15 Kasım 1730 da Patrona Halil ve ekibini imhâ ettirip, İstanbul’da âsâyişi sağladı. Devlete tâyinlerde bulunup, isyâncılardan eser bırakmayarak, devlet otoritesini tesis etti. devlet isyandan büyük zarar gördü. idareciler yeniliklere yönelemedi

SULTAN III. SELİM VE KABAKÇI MUSTAFA

On sekizinci yüzyılda Osmanlı iç ve dış düşmanla mücâdele ediyordu. 1789 Fransız ihtilâlinden sonra Avrupa’daki olaylar Osmanlıyı etkilemedi. Sultan Üçüncü Selim“Nizâm-ı Cedîd” adlı askerî, mülkî, idârî, ticârî, içtimâî ve siyâsî ıslâhâtlara girişerek devlete hayât ve canlılık getirdi. Bu durum Rusya, Fransa ve İngiltere’nin hoşuna gitmedi. Osmanlının toparlanmasını istemiyorlardı. Selim Hanın kurduğu modern Nizâm-ı Cedîd ordusunu istemeyen Yeniçeriler ile menfaatçi ve Osmanlının yıkılmasını isteyen hâinleri harekete geçirdiler. Akka mağlubiyetini unutamayan Fransızların İstanbul Sefîri Sebastiani’nin teşvik ve Selânikli dönme Sadâret Kaymakamı Köse Mûsâ’nın tahrikleriyle âsîler ayaklandı Haseki Halil Ağa’nın parçalanarak öldürülmesiyle isyân başladı. Kabakçı Mustafa lider seçildi. Kabakçı Mustafa yıllarca Balkanlarda dolaşmış, Rusya’da ihtilal eğitimi almış profesyonel bir ihtilalciydi. Türk tarihinde ihtilaller devri başlıyordu. Sultan Üçüncü Selim Müslüman kanı dökülmesini istemedi. “Bu işlere sebep, benim hilmim yumuşak huyumdur” demesi üzerine, Nizâm-ı Cedîd askerleri kaldırıldı Köse Mûsâ ile Çardak ve Unkapanına gelen âsîlerle, Yeniçeriler birleşip, Nizâm-ı Cedîd taraftârı devlet adamlarını katlettiler. Pâdişâhı istemiyoruz diye bağıran âsîler, 29 Mayıs 1807’de Sultan Üçüncü Selim i tahttan indirip, yerine Sultan Dördüncü Mustafa yı geçirdiler. Bütün ilerleme ve yenilikler durduruldu. Kabakçı Mustafa Turnacıbaşılıkla Boğaz’a tâyin edildi. Hükûmetde nüfûz sâhibi oldu. Temmuz 1808’de Boğaz’daki evinde öldürüldü. isyanın bedeli ağırdı. Devlet, elli sene kaybetti. Teknolojide, Batıya yetişmek hayal oldu.*yeniliklere devam edildi. Batı Osmanlının ilmi ve teknik ilerlemelerine mani olmak; ve zayıflatmak için bütün güçleriyle çalıştı Osmanlıya gönderilen sefirler, tüccarlar, bilgin ve ajanlar azınlıkları tahrik ederek, devlet adamlarını kullanarak Osmanlıyı tarihten silmek istediler. Okumak, ilim irfan sahibi olmak için Avrupa’ya gönderilen Türk gençlerinin beyinlerini yıkayarak, bedeni Türk; fakat düşünüşü, anlayışı ve yaşayışı itibariyle tam bir Avrupalı haline getirdiler. Osmanlı Padişahları ve Osmanlı elitleri, örf ve âdeti muhafaza ederek, Batı’nın sadece teknolojisini istiyordu. Fakat beyni yıkanmış Batı hayranları teknolojiyi değil, Batı’nın rezilliklerini getirdiler.

BENDEN BUNLARI İSTEMEYİNİZ

Sultan Abdülmecid zamanında, Rus işgaline karşı Lehistan’da, Avusturya baskısına karşı Macaristan’da ayaklanmalar olmuş, fakat şiddetle bastırılmıştı isyanlara karışanlar Osmanlıya sığınmışlardı. Avusturya ve Rusya, kaçakların iadesi için Osmanlıyı sıkıştırı yordu. mesele büyüdü. Rus sefiri bizzat padişahtan mültecilerin verilmesini istedi. Fakat Sultan Abdülmecid şu sözlerle reddetti:
“Benden bunları iadeyi asla beklemeyiniz. Ben, kendisine sığınmış adamlardan bir tanesini geri vermemek için devletini feda eden Yıldırım Han’ın torunuyum. size yüzlerce kahramanı verip namusumu kirletir miyim sanıyorsunuz?


MAHMUD HAN ZAFERE ULAŞTI

Sultan Birinci Mahmûd İrana ordu gönderdiğinde, Mehmed Emin Tokâdî hazretleri talebesi İshakzâde Yahyâ Efendiye gitti. Mübârek gözleri kan çanağına dönmüştü. "Benim için bir oda ayırınız!" dedi. tefekküre, başladı. ikindi namazı için dışarı çıktı. Talebesi; "Bir mikdâr yemek yeseniz münâsib olurdu deyince; "Yok Yahyâ Efendi. Ben Ertesi gün neşelice dışarı çıkıp; "Elhamdülillah! Allahü teâlâ duâlarımı kabûl buyurdu. Mahmûd Han zafere ulaştı. Sultan Mahmûd'dan çok ikrâm gördüm. ona duâ ederek zaferine vesîle olduk. hakkını ödedik. Bu günü bu saati bir yere yazınız." buyurdu.Sultan Mahmûd'un zafer haberi geldi. Tam Mehmed Tokâdî hazretlerinin zaferi müjdelediği gün ve saate rastlıyordu.

ŞEHİD SULTAN GENÇ OSMAN

26 Şubat 1618 de babasının yerine tahta geçen amcası birinci Mustafa’nın rahatsızlıktan tahtı bırakmaya mecbur olunca genç Osman sultân oldu.İkinci Osman’ın tahta çıkışıyla İran ile barış antlaşması imzâlanarak harbe son verildi. 1620 de Halil Paşa kumandasındaki Osmanlı donanması İyonya Denizini geçerek Otrantodan Adriyatik’e geldi. Dırazda iki İtalya gemisini ele geçirdi. Adriyatik Denizine geçerek Manfredonia Körfezine girdi İtalya’ya asker çıkardı. Manfredonia liman ve şehrini fethetti. Halil Paşa zaferini Pâdişâha ve şeyhi Üsküdarlı Azîz Hüdâi hazretlerine bildirdi hayır duâ aldı.Boğdan Voyvodası Gratiani Osmanlıya cephe almıştı. İhânetiyle azledilen Gratiani Lehistan’a sığındı ve büyük destek gördü. Bu devletten aldığı 60 bin kişilik bir kuvvetle Osmanlıya saldırdı. Özi Beylerbeyi İskender Paşa, harekete geçip bu kuvvetleri Turlada imhâ etti. Düşman ordusundan 120 top ile arabalar dolusu zahîre ganîmet alındı.

Boğdan Voyvodası Gratiani Osmanlıya cephe almıştı. İhâneti üzerine azledilen Gratiani Lehistan’a sığındı ve büyük destek gördü. Bu devletten aldığı 50-60 bin kişilik bir kuvvetle Osmanlı topraklarına saldırdı. Ancak Özi Beylerbeyi İskender Paşa, harekete geçip kuvvetleri Turla Nehrinde imhâ etti. Düşman ordusundan 120 top ile arabalar dolusu zahîre ganîmet alındı. Sultan Osman, Lehistan’ı ele geçirip, Baltık Denizine çıkmak, için bir donanma kurrak, Atlas Okyanusuna geçip Avrupa Hıristiyanlığını, Akdeniz ve okyanus donanmalarıyla çembere almak gâyesiyle 21 Mayıs 1621’de Cumâ namazınıdan sonra sefere çıktı. 1 Eylül 1621’de Hotine varıldı ve kale kuşatıldı 35 gün devâm eden muhârebede kale düşmek durumuna geldiyse de yeniçerilerin itâatsizliği ve devletteki geçimsizlikler, kesin netîcenin elde edilmesine mâni oldu Nogay tatar beyi Kantemir Mirzâ Kırım Hânının oğlu Nûreddîn, Lehistana akınlarda bulunarak ganîmetle döndüler. kış gelmesi üzerine Lehistan’la barış yapılarak geri dönüldü.

Lehistan Seferinde muvaffak olamadığına Sultan, asker lerin gayretsizliği olduğuna inanıyor ve ıslâhâtlar istiyordu. Kapıkulu ocakları nı kaldırarak, yerine Anadolu, Sûriye ve Mısır Türklerinden müteşekkil, sâdece askerlikle uğraşan, pâdişâh emirlerine itâat eden bir ordu istiyordu. saray, harem ve ilmiye teşkilâtlarında
esaslı değişiklik düşünüyordu. Ancak onun ıslâhât fikirlerine kapıkulu ocakları karşı çıkıyor, ilmiye sınıfı çok çekimser davranıyordu. Osmannın hacc arzusunu bahâne eden yeniçerilerle sipâhiler ayaklandı lar. Osman Hanın haçtan vazgeçmesi isteğiyle başlatılan isyân, devlet adamlarının kellesinin istenmesiyle büyüdü. isyan Sultan Osman Hanın hal’i ve Sultan Mustafa’nın ikinci defâ tahta geçirilmesiyle son buldu.İsyan sırasında Sultan Osman’ı ele geçiren câniler, ağır ve kötü sözlerle Orta Câmiye Genç pâdişâhın mâruz kaldığı hakâretin haddi hesâbı yoktu. Yaptıkları ezâ ve cefâ onu boynu bükük ve perişan koymuştu.

İkinci Osman, kendisine eziyet eden ocak ağalarına“Dün sabah pâdişâh-ı cihân idim, şimdi uryân kaldım; merhamet edip hâlimden ibret alın; dünyâ size kalmaz; hangi pâdişâhın kulları pâdişâhlarına ihânet ettiler.” diyerek yalvardı ise de, sözlerin cânilerde tesiri olmadı.Orta Câmide Genç Osman’ın muhâfazasına Haseki Sarı Mehmed Ağa tâyin edildi. Yeniçeriler, Sultan Osman’ın hayâtına dokunulmayarak kafes hayâtı yaşamasını istiyorlardı., çok hâin bir kimse olan yeni Sadrâzam Dâvûd Paşa onu öldürtmek için cebeci başına emir verince, yeniçeri ağaları mâni oldu Osman Hana kasd eden Dâvûd Paşaya; “Behey zâlim, sana neyledim? İki defâ mûcib-i katl cürmünü affedip öldürmedim, bana gadrin nedir?” diye bağırdı.Dâvûd Paşa, cumâdan sonra en güvendiği adamları cebecibaşı ile kalender uğrusu denen zâbite, Sultan Osman’ı Yedikulede boğmalarını emretti. sultanın Yedikule’ye götürülüşünü seyreden halk, o târihte kadar görülmemiş bir kalabalıktı

Yedikule’ye vakit akşama yaklaşıyordu. Dâvûd Paşanın emriyle cebecibaşına ve kalender uğrusuna dönerek; “Yanınıza sekiz cellâd alıp, Osman’ın işini bitirin. Yarına kalmasın.” dedi.Sultan Osman, perişân, aç ve uykusuz olduğu hâlde kendisini son nefesine kadar müdâfaaya karar vermişti. On cellâdın ilk hücûmu netîce vermedi. Bire on olmasına rağmen, cellâtlar, silâhsız pâdişâhla mücâdele edemedi Kementten başka silâh kullanmak istemiyorlardı. Çünkü hânedânın kanı akıtılamazdı. Buna rağmen, balta alan cellatlara genç sultan, büyük bir ustalıkla karşı koydu. arkasından gelen bir cellat, baltası ile omuzuna vurarak yaraladı. cebecibaşı kemendi Osman Hanın boynuna geçirdi ve yere düşürdü. câniler üzerine yüklenerek genç pâdişâhı şehit ettiler (20 Mayıs 1622). Şehit Sultanın cenâzesi Topkapı Sarayına götürüldü. cenâze törenine hazırlandı. Sultanahmed Camiinde babasının türbesine defnedildi.

Genç Osman’ın şehit edilmesi târihimizin en acıklı olayıdır. Anadolu’da bâzı isyânlara sebep oldu. Millet, pâdişâhın öldürülmesini hazmedemedi kâtillerini nefretle andı.Sultan İkinci Osman Han güneş yüzlü, heybetli, yüksek himmet sâhibi, bahadır bir pâdişâhtı iyi bir binici, silâh ve harp âletlerinde mâhirdi. binicilikte akranı pek azdı, şirin çehreli ve güzel tavırlıydı. Gençliğinin en parlak günlerinde tahta çıkıp, tecrübeli, akıllı ve sâdık bir yardımcıya mâlik olmayışı, kendisine hâzin sonu hazırlamıştı. Niyyeti hidmet idi saltanat ü devletine Çalışırdı hâsid ü bedhâh onun eceline nekbetti Sultan Genç Osman dînî ve fennî ilimlerde âlimdi. Fârisi mahlasıyla dîvân’ı vardır.


BU DEVLETİN AYAKTA KALMASI İÇİN

Sultan II. Mahmud Han zamanında Harput’ta yetişen büyün alimlerden Abdurrahmân-ı Harpûtî, İstanbulda bir vazîfe verilmemesi üzerine memleketine döndü. dersler verdi . Bir müddet sonra memleketini terk ederek İstanbul'a gitti. vakit namazı için girdiği Ayasofyada bir levhaya gözü takıldı. Bu levhadaki ibâreyi,kim doğru hâllederse, mükâfatlandırılacaktır." yazıyordu. ibâreyi çözen Abdurrahmân-ı Harpûtînin kâğıdları sultânın huzûrunda tetkik edildi Abdurrahmân Efendinin yüksek bilgilerle donatıldığı anlaşıldı ve saraya dâvet edildi. sultânın huzûruna çıkarıldı. İkinci Mahmûd Han; "Siz hocamsınız." diyerek onu yanına oturttu büyük iltifâtlarda bulundu. Üsküdar'da ev verildi ve evlendirildi.

Osmanlı Devletinde yeniçeri isyânları önlenemez olmuştu Tâlim ve eğitim istemiyorlar, savaşı reddediyorlardı. harp öğretilmesini isteyen din ve devlet adamlarına karşı harekete geçtiler. İkinci Mahmûd Han vezir ve ulemâyı topladı. Abdurrahmân-ı Harpûtî hazretleri de bunlar arasında idi. Yeniçeri zorbaları isyân ederek devletten kelle istemeye başlamışlardı. bid'at yuvası hâline gelen bektâşî tekkeleri yenicerileri tahrik ediyordu. ulemâ bunların öldürülmeleri câizdir diye fetvâ verdi. Savaşın başlangıcı sancak-ı şerîfin çıkarılması kararlaştırıldı.

Osmanlıda sancağı şerîfin açılması önemliydi. dönüşü yoktu. Yeniçeriler ile yapılacak mücâdelede son kestirilemiyordu. herkeste tereddüd vardı. devlet adamlarının çekingen ve kararsızlığı sırasında Abdurrahmân Harpûtî hazretleri Bu din ve devletin ayakta kalması Allahü teâlânın istediği şeyse yeniçerileri yok ederiz. Değilse biz de bu din ile berâber batıp gideriz, diyerek kalplerdeki şüpheleri giderdi. Herkes tek bilek tek yürek oldu. inanç ve îmânla harekete geçilerek yeniçeri ocağı ortadan kaldırıldı bozuk bektaşî yuvaları kapatıldı Kürd Hoca ünvânı ile de meşhûr olan Abdurrahmân-ı Harpûtî hz leri sonradan Şam'a giderek Emevîyye Câmii İmâmı Saîd Efendinin derslerinde bulundu. Nakşibendiyye yolunu Muhammed Sâdık Erzincânî'den öğrenerek icâzet ve diploma aldı.Abdurrahmân Efendi 1851 de Üsküdar'daki evinde vefât etti. Karacaahmet mezarlığındaki türbesine defnedildi.

HEDİYE BASTON

1897 Osmanlı-Yunan harbi zaferle neticelenmişti. Sultan II. Abdülhamid sevinç içndeydi. Harpte yaralananların hepsini İstanbul’a getirtmiş, Gümüşsuyu hastanesi ile yeni yaptırdığı Şişli Etfal hastanesine yerleştirmişti. Hergün yaralıların vaziyetini öğreniyordu. Sultan Abdülhamid’in marangozluğa merakı vardı. Yıldız Sarayında marangoz atelyesi vardı ve yorulduğu zaman dinlenmek için buraya gelir, her biri sanat şaheseri olan ahşap eşyalar yapardı. atelyede marangoz Mehmed Usta ile karşılaştı. ustaya Haydi Mehmed Usta! 150 tane baston ağacı kes...-Ferman efendimizin. Lakin bu kadar baston ağacı ne olacak? -Araştırdım, gazilerimizden 150 kadarı ayaklarından yaralandı iyi olsalar da yürümek için bastona muhtaç kalacaklar. Bunlara baston yapacağım ve hastaneden memleketlerine giderken kendilerine hediye* edeceğim.

murataltug1985 11-21-2018 22:47

Kaynak vehbi tülek.com

SALTANAT TAHTINA OTURACAKTIR

Sultan İkinci Selîm’ın oğlu Şehzâde Murâd, Manisa'da vâlisi idi. Şehzâde Murâd, Hüsâmeddîn-i Uşâkî hz lerine sultân olup olmayacağını anlamak üzere, bir elçi gönderdi. haberci mektubu Hüsâmeddîn-i Uşâkî hazretlerine vermeden Uşâkî hazretleri Git! Şehzâdeye söyle İstanbul'a hareket etsin. Filan gün saltanata oturacaktır." dedi.

Sultan İkinci Selîm’ın oğlu Şehzâde 3.
Murâd Hüsâmeddîn-i Uşâkî hz lerinin tahtı müjdelemesiyle tahta çıkmıştı Hüsâmeddîn-i Uşâkî hazretlerine hürmeti çoğaldı onu İstanbul'a dâvet etti. Hüsâmeddîn-i Uşâkî, Uşak'tan İstanbul'a geldiğin de; Pâdişâh, erkânı ve halk onu hürmetle karşıladı. Aksarayda bir ev tahsis edildi. Uşâkî hazretleri, Pâdişâha yakınlığından istifâde isteyenlerin verdiği sıkıntıyla Uşak'a dönmeye karar verdi Pâdişâh, büyük zâtın İstanbul'da kalması için ricâda bulundu. Uşâkî hazretleri, Sultan Üçüncü Murâd ın ricâsını kabûl edince Kasımpaşada Hüsâmeddîn-i Uşâkî'nin adına bir dergâh inşâ edildi. çok talebe yetiştirdi talebelerini Anadoluya , halka doğruyu göstermesi için gönderdi.


SELİM DAHİ EVLİYANIN DIŞINDA DEĞİLDİR

Yavuz Sultan pâdişâh olmadan Trabzon'da vâliyken Halîmî Çelebinin talebesi oldu Gece-gündüz huzûrundan ayrılmadı ve devamlı sohbetde bulundu. Abdülhalîm Efendiye pekçok ihsânlarda bulundu. Allahü teâlânın ihsâniyle Osmanlıya pâdişâh olunca, onu yanından ayırmadı. Devamlı ilmî sohbetlerde bulundu. Halîmî Çelebi, Yavuz Han ile birlikte Mısır Seferine katılmışdır

Sultan Selîm Han zamânında, Molla Şemseddîn diye bir saray hocası vardı. Teheccüd namazı kılan, iyi huylu bir zâttı. Yazması süratliydi ki, on günde bir mushaf-ı şerîf yazıp bitirirdi. Yavuz Han, Mısır feth olununca, hocası, Halîmî Efendiye buyurdu ki: "Şemseddîn bize Tarih-i Vassâf yazsın." emriyle Şemseddîn Efendi yirmi beş gün mühlet aldı, Halîmî Çelebi'yi ziyârete gelenler Molla Şemseddîn'le tanıştı ona sık sık uğrar ve çalışmasına mâni olurdu. O da odasını kilitleyip hızla yazmayı sürdürürdü

Sultan Selîm zamanında Molla Şemseddîn diye bir saray hocası vardı. Sultan selim tarafından tarih yazmak ile görevlendirilmişti yine bir gün tarih yazarken âniden bir kimseyi yanında oturur gördü. Korkup heyecanlandı. Bunun üzerine "Korkma, biz de senin gibi insanız. Seni ziyârete geldik." dediler. Molla Şemseddîn, kapıları kilitli görüp, bu kimsenin gâipten olduğunu anladı. sohbete başladılar. Ve sordu: "Arap diyârı fethedilip Osmanlıya katılacak mı? Yoksa tekrar başka milletlere mi geçecek?" O zât dedi ki: Yavuz Hân bu vazife ile vazifelendirildi. Mübârek beldelerin, Mekke ve Medîne'nin hizmeti ona ve nesline verildi İslâm pâdişâhları arasında makbûl olan Âl-i Osman'dır. Selîm Hân evliyânın dışında değildir." dedi.


SAVAŞIN ZORLUKLARINA KATLANMADAN ZAFERE ULAŞILAMAZ

Şehzâde 3. Murâd tahta çıkmak üzere Manisa'dan İstanbul'a gelirken, Sâdeddîn Efendi de berâberinde idi. O zaman Sultan Murâd'ın özengi ağası olan Tiryâkî Gâzi Hasan Paşanın naklettiğine göre, şehzâde yolculuk sırasında yanında göremediği Hoca Efendiyi sordu. Yanındakiler onun bindiği atın ham olması dolayısıyla biraz geride kaldığını söylediler. Bunun üzerine Sultan Murâd derhal kendi yedek atlarından birini altın işlemeli eğer ve süslü takımlarla donatarak ona gönderdi ve yetişinceye kadar bekledi."

Şehzâde 3. Murâd hocası Sâdeddîn Efendiye Hâce-i sultânî (sultan hocası) ve Reîs-ül-ulemâ ünvânları verildi. Devletin iç ve dış siyâsetine yardımcı oldu. Üçüncü Mehmed Han tahta çıktığı zaman (1595) hocası Nevâlî Efendi, vefât etmişti. pâdişâh hocalığı makâmı Sâdeddîn Efendide kaldı. İki sultâna hocalık yaptı kendisine Câmiü'r riyâseteyn denildi. Aynı ünvânı şeyhülislâmlardan Erzurumlu Seyyid Hacı Feyzullah Efendide almıştır

Osmanlı ile Avusturya 1595 de savaşlarda ağır kayıplar vermiştir Estergon, İbrail ve Kili düşmana geçmiş Sultan 3. Mehmed, hocası Sâdeddîn Efendinin tavsiyesi ile Avusturya seferine çıkmıştır Sultan Süleymânın vefâtından 30 yıl geçtiği hâlde, hiçbir pâdişâh başkomutanlık etmemiştir. 21 Haziran 1596 da Hoca Sâdeddîn ve, 100.000 kişilik bir ordu İstanbul'dan hareket edip Dîvân kurmuşlar vezirlerin Viyana'yı kuşatma teklifine karşılık Hoca Sâdeddîn; Viyana merhum Kânûnî zamânında kuşatıldı. Fakat alınamadı Viyanada düşman bizimle karşılaşmayacak biz Viyana'yı kuşatırken, onlar arkamızdan çekilme yolunu kapatacaklardır. Müşküle düşebiliriz Viyana'yı değil, Eğri kalesini teklif ederim. Eğri kalesini alırsak Avusturya ile Romanya yollarını ele geçirip, düşmanı, dize getirmek mümkün olacaktır." deyince Hoca Sâdeddîn Efendiye güvenen Sultan 3.mehmet Eğri kalesini, 20 günde fethetmiştir


Sultan 3.mehmet Eğri kalesini, fethedince Haçovada Alman ve Macar ordusu ile karşılaşmış Hoca sadettin efendinin isteğiyle savaşa çıkmıştır Sultan rahatsız olunca. İstanbul'a dönmek istemiş Hoca Sâdeddîn sultânım rahatsızlığınızı biliriz. Unutmamalılıki, meşakkatsiz zafer olmaz küffârı ezmeden dönmek, yılanın kuyruğuna basıp kaçmaktır. Kur'ân Düşmanlarınız aman dileyip silah terkedinceye kadar savaşınız Düşmana sırt çevirmeyiniz." buyrur. Düşman aman dilememiştir etmemiştir. Düşmana sırt çevirirsek Allahü teâlâya ne yüzle varırız. Osmanlı düşmanı imhâ etmeden, gazâyı terketmez Ecdâdımız ayıplar. Dîn ve devletin şerefini göklerden düşürmemek için Din düşmanları ile savaş farzdır. can verinceye kadar savaşmak Allahü teâlânın emridir. biz düşmanı yok etmezsek, onlar bizi yok edecekler." diyerek Sultânın dönmesine mâni olur.


Sultan 3.mehmet ile macar alman ve diğer devletlerden kurulu iki ordu haçovada harp vaziyeti alır Osmanlı sancağı savaş meydanında dalgalanır Sultânın sağında vezirler, solunda kadıaskerler ile Hoca Sâdeddîn Efendi bulunmaktadır. Muhârebenin başlamasıyla düşman Pâdişâha saldırır. Pâdişâh, otağında sırtına efendimizin hırka-i şerîfini giyip, eline mızrağını alır düşman ise ordumuzun içine girince Vaziyet tehlikeli bir hâl alır Sultan 3. Mehmed Hoca Sâdeddîn Efendiye; ne yapmamız gerek?" diye sorunca, Hoca Efendi; "Sultânım lâzım olan,sebat ve karar etmektir. Ecdâdın muhârebelerinde Resûlullah efendimizin mûcizeleri ile inşâallahü teâlâ zafer ve nusret ehl-i İslâmın olmuştur der

Haçovada macar ve almanların düşman ordusu osmanlı ordugahına girince panik başlamış Düşmanın çadıra girdiğini gören seyis, aşçı, deveci, katırcı, ve hizmetçi grubu, düşmana kazma, kürek, balta ve odunla hücum etmiş, Düşman kaçıyor." diye bağırınca osmanlı, askeri geri dönmüştür ön kol kumandanımız Çağalazâde dgizlendiği pusu dan çıkarak süvârileriyle yirmi bin düşmanı, imhâ etmiştir, Sultan 3. Mehmed atının üzerinde Kırım atlılarıyla düşmana korkunç bir darbe indirmiştir. elli bin düdman öldürülmüş Haçova savaşı büyük bir zaferle netîcelenmiştir. On bin duka altın ile Alman topları ele geçirilmiştir

Târihçi Hammer haçova savaşı için; "Hoca Sâdeddîn'in cesâret ve tesiriyle kazanılan Haçova savaşı, Mohaç ve Çaldıran savaşı ile mukâyese edilen parlak zaferdir." demektedir Hoca Sâdeddîn Efendi, Eğri seferinden sonra kendisini ilme ve eğitime verdi. ulemânın Kutbu" hâline geldi talebeleri meşhûr oldular. talebeleri onun irfân halkasından olmakla övünüyorlardı. Mevlânâ Ali Nakîb, Molla Ali, Seyyid Kâsım Gubârî ve Azmizâde, Hoca Sâdeddînin yetiştirdiği talebelerdendir Sultan 3. Mehmed Şeyhülislâm Bostanzâde Mehmed Efendinin vefâtı üzerine 1598 de, Sâdeddîn Efendiyi şeyhülislâmlığa getirdi. Hoca Efendi bir yıl sekiz ay şeyhül islâmlık yaptı. müslüman halkı ihmâl etmedi fetvâ hazırlamakta mahâret gösterdi. Her Cumâ müslümanların dertlerini dinledi. Türkçe, Farsça ve Arabça cevaplarla halkı memnûn eddi. halk arasında, hocası Ebüssü'ûd Efendiyi hatırlatırdı

Şeyhül islam Hoca Sâdeddîn Efendinin kardeşleri de kendisi gibi âlim idi. Hoca Efendinin vâlidesine; "Senin çocukların bu şerefe ne ile kavuştu?" diye sorulduğunda vâlide Ben hiç birisini abdestsiz emzirmedim. Hepsinin akîkasını kestim. her Cumâ her birine bir koç kesip fakirlere sadaka dağıtırdım." demiştir.1599 da merhum 3. Murâd Hanın vefâtının dördüncü yılı Ayasofya Câmii şerîfinde hatim ve mevlid duâsı okunacaktı. Hoca Sâdeddîn Efendi evinde abdest tazelerken fenâlaştı. Öylece câmiye gitti. Duâsı biterken vefat etti. Tâbutu şeyhülislâm ve kazaskerliğe yükselen dört âlim oğlu taşıdı. Fâtih Câmiindeki cenâze namazından sonra Eyyûb Sultan'da yaptırdığı Dârü'l-kurrâ bahçesine defnedildi. 1599 da vefât ettiğinde 63 yaşında idi. Sevgili Peygamberimizde o yaşda, Hakk'ın rahmetine kavuşmuştu


FATİH VE HOCAZADE

Sultan Fâtih âlimlere muhabbeti ve lütf-uyla ün salmıştı meşhur âlimlerden Hocazâde onun yanında şeref kazanmak istedi. talebesinden borç aldı pâdişâhın otağına vardı Molla Seyyid Ali, ve Molla Zeyrekte Pâdişâhın yanındaydı Hocazâde ilimdeki üstünlüğünü ortaya koydu. Pâdişâh ona ihsânda bulunmamıştı Hocazâdenin talebeleri ileri geri konuşmaya ve hizmet görmemeye başladı. bir gün Hocazâdeye dergâh-ı âlî kapıcılarından üç kapıcı geldi Hocazâde şu ağaç altındaki eski giysili kişidir diyince kapıcılar onun herkes gibi çadır ve çardağı olacağını düşünerek îtibâr etmediler. Onu âlemlere gölge olan Pâdişâh istiyor, diyerek azarladılar. mecburen Mollaya selâm verdiler. hürmetle eğilip elini öptüler ve Devletlü Pâdişâha hoca oldunuz deyip tebrik ettiler.

Fatih Han zamanında saraya hoca olarak istenen Hocazâde buna inanmadı. Pâdişâh konakçılarının gelip çadır at ve on bin akçesini görünce şüphesi kalmadı. Onlar buyurun yüce Pâdişâh bekler dediler. Hocazâde ona saygısızca davranan talebelerinin yanına vardı sözünü sakınmayıp; bağırdı. Talebeleri büyük bir devlete erişen Molla'nın hemen ayaklarına kapanıp özür dilediler Hocazâde Pâdişâh ihsân borcunu fazlasıyla ödedi diyerek gönül rahatlığı ile pâdişâhının elini öptü. Hocazâde'nin Pâdişah katındaki değeri arttı. bâzıları hasedlendi Fâtih Han Edirne'deyken Vezir Mahmûd Paşa, Hocazâde'nin kazaskerlik istediğini Sultana bildirdi. Sultan "Bizi sohbetden mahrûm etmek mi istiyor?" diyerek üzüldü. onu Edirne'ye kazasker tâyin etti.

Fatih Hanın hocalarından Hocazâde'nin babasına, oğlunun kazaskerlik haberi ulaşınca inanmadı. oğullarıyla oğlunu ziyâret için, Bursa' dan Edirne'ye yola çıktı. Babasının geldiğini duyan Hocazâde, babasını âlimlerle karşıladı. Baba-oğul kucaklaştı Babası Hocazâde'den özür dileyip kusurlarının affını isteyince; hocazade Olsun, siz öyle yapmasaydınız, biz böyle olmazdık." diyerek, babasına güzel muâmele etti. Babasına ziyâfet hazırladı ileri gelenler ve âlimler rütbeye göre oturunca, kardeşlerine yer kalmayıp, hizmetçilerle birlikte ayakta kaldılar. ilim ehline verilen önem ortaya çıktı. Molla Velî Şemseddîn'in sözlerini hatırladı.Cenâb-ı Hakk'a şükretti.
Hocazâde Sultan Mehmed tarafından Bursa Sultaniye Medrese sine, ve İstanbul'daki Sahn-ı Semân Medresesine müderris tâyin edildi. İstanbul' da Sultan Mehmed'in emriyle Tehâfüt-ül-Felâsife adlı eseri yazdı. Edirne kâdılığı ve İstanbul müftîliği yaptı.

Fatih Hanın hocalarından Hocazâde
İznik müftîliğine ve müderrisliğine tâyin edildi. Sultan Mehmed vefât edinceye kadar İznik'te kaldı. Sultan İkinci Bâyezîd tahta geçince, İstanbul'a geldi. Bursa Sultâniye Medresesine müderris tâyin edildi iki ayağı ve sağ eli felç oldu. Sol eliyle yazıyordu Sultan İkinci Bâyezîd'in emriyle Şerh-i Mevâkıf adlı eserini yazdı. 1488 de vefât eden Hocazâde, Bursa'da Emir Sultan medreseleri karşısına defnedildi.

YAVUZ SULTAN VE İBRAHİM GÜLŞENİ

Memlûkler Safevîleri destekleyince Osmanlılarla arası açıldı. Sultan Gavri, İbrâhim Gülşenî hz lerinin karşı çıkmasına rağmen, devlet adamlarının ısrarıyla Sultan Selîmin üzerine yürüdü. savaşta hayâtını kaybetti. Onun yerine tahta çıkan Tomanbay, İbrâhim Gülşenîden duâ istedi. Şeyh dedi ki: "Siz duâya kâbiliyet ve istidâd hâsıl eyleyin ki duâ size ulaşsın. Sultanların duâya istidâdı adâlettir. Allahü teâlânın kitâbı ile hüküm vermektir. Her kim Allahü teâlânın emri üzere hüküm etmez ise zâlim dir. Sultanım Eğer makâm-ı selâmette istersen, Selîm'e tâbi olasın." Bu nasîhate rağmen Tomanbay Ridâniye'de Yavuz'un karşısına çıktı. Bozguna uğradı yakalanarak îdâm edildi.

Sultan Selîm Mısır'ı fethettiğinde, İbrâhim Gülşenî hz leri onu Azîzim ömrümün vârı gönlümün sultânı safâ geldin. diyerek karşıladı. Yavuz Han büyük âlime hürmet gösterdi yeniçeri ve sipâhiyle onun, duâsı feyz ve bereketinden istifâdeye çalıştı Mısır'da Gülşenî hazretlerinin talebeleri çoğaldı. Nâmı Kânûnî Sultana erişti. Sultan onu İstanbul'a dâvet etdi. ikrâmda bulun du. Gülşenî yüz dört yaşındaydı. Gözleri zayıflamıştı. Sultanın emri ve Allahü teâlânın izniyle gözleri açıldı Gülşenî sıhhate kavuşunca, Atik İbrâhim Paşa Câmiinde vâaz verdi İstanbulun gönlünde taht kurdu devlet erkânı ve halk ona talebe olmakla şereflendi. Pâdişâh, şeyhülislâm, âlimler onun ilimdeki üstünlüğünü takdir etti Bir müddet İstanbul'da kalan Gülşenî hz leri, Pâdişâhın iziniyle Mısır'a döndü.

FETİH VAKTİDİR

Sultan 3. Mehmed Hanla Eğri Seferine çıkan Şemseddin Sivasi hz leri bir gün talebesi Receb Efendiyi çağırıp; "Din düşmanlarının müslümana baskı ve zulümü haddi aşmıştır İçimde sefer arzusu belirdi." buyurdu. Recep efendi
ihtiyâr olduklarını zayıf bünyenin sefere çıkmaya engel olacağını ve pâdişâhtan haber gelmediğini söyledi . Şemseddin Sivasi hz leri işâret ve tenbih olundu ki: "Sefer hazırlıklarını tamamla! Fetih ve zafer mukarrerdir." buyuruldu. Recep efendi "Şüphesiz ben hak dîne boyun eğip, yüzümü, gökleri ve yeri yaratmış Allah'a çevirdim ve ben ortak koşan müşriklerden değilim." meâlindeki En'âm sûresi 79. âyetini okudu sivasi hz leri Bize müjde verildi güçlü bir pâdişâh gazâ edip, fetihlerde bulunacak ve müminlerin kalpleri sevinçle dolacaktır." buyurdu. Çok geçmeden 3. Mehmed Han, Osmanlı pâdişâhı oldu.

3. Mehmed zamanında şeyh
Şemseddîn Sivasî hazretleri, bir at satın alıp, sefer hazırlığını tamamladı. mübârek bir günde şehir ahâlisi Şeyh Sivâsî'yi uğurlamaya toplandı bir kapıcıbaşı pâdişâhtan Eğri Seferi için ferman getirdi Şeyh Şemseddîn hazretleri: İşittik ve itâat ettik. iki senedir hazırlıklıydık. Bismillah, hemen gidelim." diye el kaldırıp duâ buyurdu. Oradakiler onu duâ âmin ve, gözyaşıyla uğurladı Üsküdarda onu genç Azîz Hüdâyî onu karşılayıp, elini öptü. Şeyh Sivâsî, Hüdâyî'ye; "Oğlum siz yegâne ve bir tânesiniz diye duâ edip, çok büyük bir velî olacağını müjdeledi. Azîz Hüdâyî; "Yaşınız seksen vücûdunuz zayıftır. Kendinize eziyet etmeseniz, nefsiniz ile cihaddasınız." diyerek, seferden alıkoymak istedi. şeyh sivasi "Peygamberimiz aleyhisselâmın bütün emirlerine uymak lâzımdır. Büyük cihâdı yaptık.küçük cihâd kalmıştı. Bu emire ihtiyâr olarak uymak isteriz." buyurdu

Şemseddin Sivasi hz leri pâdişâh 3. Mehmed tarafından gönderilen bir kadırga ile Ayasofyaya yerleşdi. Sultan onu Sinan Paşa köşküne dâvet eddi. pâdişâh, Şemseddîn Sivâsî'ye; sizi sefere dâvet eden kapıcıbaşımız sizi sefere hazır bulmuş. bu işin sonunu bilirsiniz. bizi müjde ile sevindirmenizi isteriz." dedi. Şemseddîn Sivasî; "Hadîs-i şerîfte; "Amellerin en fazîletlisi, müminleri sevindirmektir." buyurdu. Eğri Zaferi kazanılacak Düşman yenik ve perişân olacaktır. müjdesini verdi.

Şemseddîn Sivâsî hz leri eğri zaferini pâdişâh, 3. Mehmed e müjdeleyince ona samur kürkünü giydirildi. iki yüz altın sikke, ihsân edildi Şeyh hazretleri; "Allahü teâlânın emriyle her geleni Allahü teâlâdan bilip, hediyeleri ve ihsânları kabûl etti pâdişâh ve orduyla Eğri Kalesine ulaşıldı Kale fethedilip, harab yerler tâmir edildi düşman kale yakınındaydı Küffârın sayısı çoktu yedi yüz bin kişiydi İslâm ordusu küffâr ordusuyla karşılaştı. İslâm ordusunda bozgun başgösterdi. Pâdişâh 3. Mehmed Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır dök. Ayaklarımıza kuvvet ver, bizi kâfire muzaffer kıl." meâlinde Bakara sûresini okudu. Ancak Hazîne ve cephâne düşmana geçmişdi. her şeyin bittiğini zanneden pâdişâh, Sivâsî hazretlerine Söylediklerinin tersi oldu." deyince, Sivâsî; söylediklerim doğrudur. Kafirin hezîmetine yarım saat kalmıştır. kuvvet sâhibi ortaya çıkmak üzeredir. Bu fethin başlangıcıdır. diye cevap verdi.

3. Mehmet döneminde eğri kalesinin fethini Şemseddîn Sivâsî hazretleri müjdelemişti savaş kaybedilmek üzere
İken Sivâsî hazretlerinin târif ettiği bir zât ortaya çıktı. şeyh,pâdişâha çıkarak; "Fetih vaktini müjdeledi. Ortaya çıkan zât, dağılan orduya "Ey müminler! Nerede İslâm ve Peygamberimizin gayreti? Nerede cömertler cömerdi sultan gayreti?" diye nida edip; "Şehid olmak, dîni yüceltmek isteyen yanıma gelsin!" buyurdu. birkaç bin kişi düşmana hücûm ettiler düşman neye uğradığını şaşırdı osnanlı düşmanı bozguna uğratıp, zafer kazandı o zâtın kim olduğu Şemseddîn Sivâsî'ye sorulunca, Hızır aleyhisselâm olduğunu haber verdi.


Şeyh Şemseddîn-i Sivâsî hazretleri eğri zaferini müjdelemek için pâdişâh 3. Mehmete gelir Pâdişâh "Buyur ey gönül sultânı." der Şemseddîn Sivâsî hz leri "Vâdini yerine getiren, kuluna yardım eden ve kâfiri hezîmete uğratan Allah'a hamd olsun diyerek dua eder ve sultana şu nasîhati eder pâdişâhım üstâdım. Hakk sözü söylerim Allah halîfesinin niyeti rızâ kazanmaktır dayanıp güvendiği, Allah olmalıdır asker çokluğuna değil kudret sâhibi Allaha tevekkül gerekir. Âyet-i kerîme düşmana güç yettiği kadar, kuvvet ve cihâd için atlar hazırlayın." (Enfâl sûresi: 60) ve îmân edenler! Düşmana karşı cihâda hazır olun birlik hâlinde savaşa çıkın toptan seferber olun." (Nisâ sûresi: 71) savaşta Allahü teâlâya tevekkül gerekir. Allahü teâlâya güvenmeyip asker ve cephâneye güvenilir ise sonu hezîmet ve yenilgidir Hakk'a tevekkülle zafer mukadder olur. hüznü gideren Allah'a hamd olsun

Şeyh Şemseddîn-i Sivâsî hazretleri eğri zaferi kazanılınca sultan 3. Mehmede
pâdişâhım! Bilesin ki, deden Fâtih Han, İstanbul'un fethinde Akşemseddîn'in duâsının bereketiyle müyesser oldu. Akşemseddîn hazretleri; pâdişâhım! fethin şükrü olarak nice câmi, mescid, medrese ve hamamlar inşâsı gerekir." buyurmuştu. Sultan Mehmed nice hayır ve hasenât yapmıştı sizin de isminiz Sultan Mehmed, duâcınızın ismi Şemseddîn'dir. Bu güzel fethin şükrü olarak halk ve fukarâ üzerinden sıkıntıyı kaldırıp, İslâm askerine ihsânda bulunup, her makâma dindar, adil kimseler tâyin etmeniz gerekir." buyurdu. nasîhatları can kulağıyla dinleyen pâdişâh Üçüncü Mehmed şu cevâbı verdi: "Bin can ile kabûl ettim ve nasîhatinize riâyet edeceğim."


Pâdişâh 3. Mehmet hocası Şemseddîn-i Sivâsîden İstanbul'da kalmasını ricâ ettiyse de kabûl ettiremedi. Sivasî ihtiyârlığınıda, seferlerinden zayıf düşmüştü son anlarını yaşadığını anladığından, rûhunu âilesi ve sevenlerinin yanında teslim etmek istedi Sivas'a döndü. amcazâdesi ve dâmâdı olan Receb Efendiye vazifesini bıraktı Sivâsî hz leri vefâtında talebelerini çağırdı. Allahü teâlânın zikri ile meşgûl oldu ve son duâsını edip, rûhunu teslim etti.


HAMDOLSUN İSLAM ASKERİ

Sultan 1. Mahmûd un vezîr-i âzamı
Yeğen Mehmed Paşa, 1737 de Nemçe Avusturya seferiyle görevlendirildi. Aksaray da kızının evini Mehmed Emîn Tokâdî hz lerine tahsis eddi Emîn Tokâdî teşrif etti. Burada ikâmetinde Yeğen Mehmed Paşa sık sık onun , sohbetinde bulunurdu. pâdişâhın huzûrunda gibi hürmet gösterirdi. Mehmed Efendi, ona latîfe
Ederdi o dâimâ edeble huzûrunda dururdu. Yeğen Paşa, çıkacağı Avusturya seferi için duâ istedi. Mehmed Emîn Efendi, gözyaşıyla zafer için duâ etti. Yeğen Paşa, Mehmed Emîn Efendinin, tahsis ettiği evde ikâmetini arzuluyordu. Sefer için tekrar ziyâretine geldi. Emîn Efendi, evine döneceğini söyledi. Yeğen Paşa üzülüp, tahsis ettiği bu evde kalmasını ve duâ etmesini, böylece zafere kavuşacağını ümid ettiğini söyledi.

Sultan 1. Mahmûd un vezîr-i âzamı yeğen mehmet paşa amca ve hocası Mehmed Emîn Tokâdî hz lerine kızının evini tahsis etmişti avusturya seferine çıktığında dua istiyor tahsis ettiği evden ayrılmamasını arzuluyor aksi halde vazifesinden istifâ edip, seferden vazgeçeceğini söylüyordu Mehmed Efendi, Vezîr-i âzam Yeğen Paşayı bağrına bastı. ağlayarak zafer için duâ etti. Fâtiha-i şerîfe okudu. Mehmed Paşaya; "Bizi eve dâvet edmeni kim tavsiye etti?" dedi. O da; "İş çokluğundan hatırıma böyle bir şey gelmemişti. Fakat İstanbul vâlis Beşîr Ağa birâderiniz hatırlattı." dedi. Yeğen Paşa, çok sevdiği hocası Emîn Efendinin duâsını alarak, Avusturya seferine çıktı

Osmanlı Vezîr-i âzam Yeğen Mehmed Paşa komutasında Avusturya seferine çıktı, Mehmed Emîn Efendi, orduya ve zafere duâlar etti. Allahına yalvardı. Bu hâl yirmi gün sürdü. rahatsızlandı. Talebesi Seyyid Yahyâdan ilâçlat istedi, talebelerinden Kafesdâr Abdülbâkî Efendiye gittiğinde talebesi, Mehmed Emîn Efendiyi neşeli görünce bana; "Hamdolsun İslâm askeri mansur ve muzaffer olmuştur. İnşâallah birkaç güne fütûhât haberi gelir!" dedi.
dostlara ziyâfet ve sadakalar verdi. Dört gün sonra Tatarlar, Ada kalesinin İslâm ordusu tarafından fethedildiği haberini getirdiler. İslâm askeri İstanbul'a geldi. gazâ tebrik edildi.

Sultan 1. Mahmûd un vezîr-i âzamı
Yeğen Mehmed Paşa, hocası Mehmed Emîn Efendiyi ziyârete geldi, ağlayarak mübârek ayaklarına kapandı. Paşa, Efendisine seferi anlattı. iki atlas kese altını, seferde fakir lere adamıştı fakirlere dağıtmalarını ricâ etti. Emîn Efendi adağını övdü kendisinin dağıtmasının daha kolay olacağını söyledi. "Haftada iki gün tebdîl-i kıyâfetle çık. cebini doldur. Yedikuleden başla. Orada çok fakir evi vardır. Kim çıkarsa elindekini ver. Ve İnşâallah iki haftada dağıtırsın. Şimdi biz versek,Geç verilir. Çok versek halk alışır. Hep umar. Bu bize yakışmaz" buyurarak, keseleri zorla Paşaya vermişdir

SULTAN AHMED VE MEHMED TOKADİ

Cennetmekân Üçüncü Ahmedin vefâtında ulemadan biri şöyle bir rüyâ görür Geniş sahrada orduyu hümâyûn kurulmuştur Bir tepede sultan çadırı çadırda ise büyük bir kalabalık vardır Kalabalıktan biri kumandan kimdir?" diye sordu Âhir zaman Peygamberi Muhammed aleyhisselâmdır." dedi. Cehennem'e götürülecekler büyük çadıra götürülüyor, şefâat edilirse Cehennem'den kurtuluyordu. Peygamber efendimiz nerede bulunuyor?" diye sorulduğunda; "Tepedeki büyük çadırda" dediler
kapıya varıldığında, Emîn Tokâdî hazretleri çadırın kapısında Şefâat istiyenleri çadıra götürüp, getiriyor du. Biz bu zâtı anlayamamışız diye çok üzüldüm. elleri bağlı birini çadıra getirdiler "Bu Sultan 3. Ahmed'dir deyip Tokâdî hazretlerine teslim ettiler. O da çadıra girdu Peygamber efendimiz ona iltifât buyurdu. Çadırdan çıktıklarında Emîn Tokâdî hazretleri; "Şefâat buyurulup affolundun, müjde olsun!" diye bağırdı.

Cennetmekân Üçüncü Ahmedin vefâtında ulemadan biri şöyle bir rüyâ görür kıyamet günü peygamberimizin çadırı önünde sultanlara layık bir at duruyordu. Mehmed Emîn Tokâdî hazret leri ise bu çadıra geleni cennete yolcu ediyordu sultân 3. Ahmetide hürmetle çadırdan çıkarıp, süslü ata bindirip tebriklerle cennete uğurlamıştı. rüyâyı gören Emîn Efendinin talebesi
hocası Emîn Efendinin elini öptü Hocayı buyur etti rüyâsını anlatdı Emîn Efendi ağladı. şükredip bana; "Ben hayatta iken ilâhî sırları yayıp hâlimizi teşhire rızâ göstermem. Vefâtımdan sonra anlatmanda mahzûr yoktur." buyurdu.


TAYİNİM DERHAL YAPILDI

Seyyid Yahyâ Efendi anlatır: "Sultan Bâyezîd Hân Câmi-i şerîfiinde ilim-irfân sâhibleri sohbet eder çok kıymetli sohbetler olurdu hoş bir sohbette iyi bir kâdı dükkana geldi. Kâdıasker, kâdıya, Ben kâdıasker olduğum müddetçe, sana kadılık vermem!" diyerek yemin etti Dükkandakiler çok üzüldü Emîn Efendi, hakîkati gören gözleriyle, yardım için gelen kâdıya vermek üzere, oyma ustası İbrâhim Halebîden bir duâ istedi. Ve mağdur olan kâdıya verdi. kadı, Emîn Efendiye büyük hürmetle memnûniyeti arzetti. Kâdı Beni görünce değişdi. Feryâdla "Kâtibi çağırın." dedi. Bu kâdı için münâsib bir yer varsa hemen tâyin edelim, çektiğim sıkıntı ve ağırlığı bilmezsin!" dedi.ve tâyini derhal yapıldı."

Mehmed Emîn Efendinin yazdırdığı duâlar onun en büyük kerametiydi ondan başkası yazamazdı her ay on beş kuruş geliri vardı. Koynundaki Keseyi çıkarmadan açardı içine para koyulmadığı her ay o keseden üç yüz kuruş sarfeder, fakirlere sadaka dağıtırdı. aslâ kendisine soramaz ve ifşâ etmezdik.. Emîn Efendi, hâl ve şânlarını halktan gizler, talebelerini bu tarz yetiştirirdi. Ömrünün sonlarında arkadaşı merhum Tatar Ahmed Efendi, 1743 de vefât eddi, fetvâ makâmındaki eski şeyhülislâm Seyyid Mustafa Efendi, Tatar Ahmedin dergâhına, Mehmed Emîn Efendiyi tâyin ettirdiler.

murataltug1985 11-25-2018 08:24

Kaynak vehbi tülek.com

Osmanlı alimi Mehmed Emîn Efendi, büyük bir kırgınlık ile şeyhülislâma Sultânım ben erbâb değilim dyerek şeyhlik nişânlarını vermek ve bir medreseye müderris olmak istedi özür dileyip dergâhta görev istedi şeyhülislâm kardeşim pîrdaşımızsınız. Ömür sona yaklaştı Mızrak çuvala sığmaz, tevcih pâdişâhındır görevi Kabûl etmemek, ülu'l-emre itâatsizlik deyince; Mehmed Emîn Efendi görevi
evde oturmak şartıyla kabûl eddi ağlayarak şeyhülislâmla vedâlaştı tekkeye taşınmayıp evde kaldı Resûlullah efendimizin mihmândârı Eyyûb el-Ensârî hz lerinin türbesinde türbedârlık vazife aldı. Fakat ziyâretçilerin hallerini beğenmeyip, ayrıldı.Bir defâ Kâbe'de bir kerre Mısır'da ve bir kerre de İstanbul'da Fâtih Câmiinde Hızır as ile görüştü
Yüzüğünde "Emîn-i sırr-ı Hak ârif Muhammed" yazılıydı.

ASIL KAHRAMAN BUNLARDIR

Gazi Osman Paşa ve ordusunun yenilmez olduğuna inanan Ruslar, orduyu kuşatarak, açlık ile teslime karar verdiler. Plevne’de Süleyman Paşa ve Mehmed Ali Paşanın irtibatını kesip osmanlıyı yeneceklerine şeref ve namuslarını Osman Paşa’yı esir almakla kurtarabileceklerine inandılar Plevnede kanlı çarpışmalar oldu Hafız Ahmed Paşa ile 53 zabit ve 2235 askerimiz Ruslara esir düştü. 2000 askerimiz şehid oldu Rusların zayiatı da 118 zabit ve 3203 askerdi. Rus generali Gorko, esir alınan Hafız Paşa’yı getirterek elini uzattı sizi bir kahraman tanırım, dedi. Hafız Paşa yerde kanlar içindeki şehidlerimizi göstererek, Asıl kahraman bunlardır, dedi.

GAZİ OSMAN PAŞA VE ROMAN PRENS

Gazi Osman Paşa esir edilince karargahına götürülüyordu. Romanya Prensi Karol kendisini tebrik etmek istedi Osman Paşa, Karol’e sert sert baktı. Prens elini uzatırken Paşa şiddetle reddetti. Çünkü Romanya asırlarca Osmanlı hakimiyetinde kalan isyan edmişti osman paşa şahin bakışlarını Karol’e dikti Rus başkumandanı Grandük Nikola, Gazi Osman Paşaya yaklaştı. Osman Paşa’nın elini sıkı sıkı tuttuktan sonra:-Plevne’yi müdafaada gösterdiğiniz iktidardan dolayı sizi tebrik ederim. Bu müdafaa, tarihin en parlak vak’alarındandır, dedi.


NE DEDİLER

Rusya ile Osmanlı arasında anlaşmak için Avrupa elçileri İstanbul’a gelmişdi. 23 Aralık 1876 da konferansa, Osmanlı hariciyesi Saffet Paşa başkanlık ediyordu.yüzlerce top gümbürdedi Saffet Paşa Atılan toplar, Osmanlıda meşruti idare ve anayasayı müjdeliyor, dedi. Yabancı elçiler, hiçbir ilgi göstermediler.Meşrutiyetin öncüsü Midhat Paşa, heyecanla yabancı elçiler meşrutiyet için ne düşündüklerini sormak istiyordu. Saffet Paşa’ya Ne dediler, Deyince, Saffet Paşa:-Ne diyecekler, çocuk oyuncağı dediler, cevabını verdi.

SENİN GİBİ BİR KUMANDANIN KILICI ALINMAZ

Plevne kahramanı Osman Paşa, kaleyi büyük kuvvetlerle kuşatan Ruslara esir düşmüştü. Topallayarak merdivenden çıkarken Rus Çarı II. Alexandr onu odada bekliyordu Çar ve Osman Paşa bakıştılar. Herkes çarın huzurunda heyecanlıydı çar. Alexandr Kumandan! Plevne’den nereye gidiyordunuz? Rus askeri sizi muhasara etmişti, dedi.* Osman Paşa:-Biliyorum. Fakat askerinizi yarıp çıkacaktım.-Niçin silahlarınızı teslim etmediniz?Devletim , düşmanı gördüğün zaman silahını terket demedi. Buraya beni kavgaya gönderdi. düşman çok olduğu halde yine harp kazanılır. sizinle olan muharebelerimiz gibi.Bu sözler Rus Çarı’nın hoşuna gitti siz Osmanlı ordusuna şeref veren Hakikatli ve cesur bir adamsınız. üniformanızı, kılıcınızı ve nişanlarınızı taşımak hakkına sahipsiniz. Sizin gibi bir kumandanın kılıcı alınmaz. Rusya’da kılıcınızı taşıyın bir Mareşal gibi kabul olnacaksınız

BİZİM SİLAH FABRİKAMIZ YOK

İstanbul’daki Ermeni isyanından sonra Sultan II. Abdülhamid’i ziyaret eden Avrup elçileri Sultanı sorguya çekmeye kalkışmışlardı. Elçilerle görüşmeye kalkan Abdülhamid Han, Ermeni meselesinin konuşulmak istendiğini görünce elçileri salona götürdü. Ermeni komitacılarından toplanmış silahları gösterdi efendiler Rus tebeası Ermeniler, tebea-yı şahanem olan Müslüman lara bu silahlarla tecavüz etmişdir. Sonra sefirleri ikinci bir odaya götüren padişah, bir yığın sopayı gösterip ve: tebeam da bu sopalarla kendilerini müdafaa etmişdir. Bu değnekler ormanlarımızdan tedarik edilmiştir.*

AVRUPA'DAKI OSMANLI KORKUSU

Fransa Kralı I. Fransuva, 1525 te Almanlara esir düşünce, annesi Osmanlıdan yardim ister Kânûnî'nin krala gönderdiği mektup Avrupa devletlerine bakışını çok güzel ifade eder Ocak 1526 tarihli mektup şöyledir: Sen Françe kralı Françesko'sun. Hükümdarların sığındığı kapıma uzattığın tezkereden mâlûmum oldu memleketin düşmanlarca zaptolunup, sen dahi onlara esir bulunmaktasın Kurtulmak için bizden yardım dilemektesin dünyanın sığındığı, padişahlığıma yakışan her halinden haberdar oldum. Yüce selefleri miz, Allah kabirlerini nur içinde tutsun, düşmanı kahretmek ve fetihlere ermek maksadıyla her vakit cihat için kılıç çekme fırsatını kaçırmayıp, ben onların açtığı çığırda harekete geçip, zorlu kaleler ve şehirler feth etmiş bulunmaktayım. gece ve gündüz atımız eğerlenmiş ve kılıcımız kuşanmıştır.

"Fransa'da dans icat edildiğinde Padişaha bildirilir. Padişah der ki: "Ben 48 krallığın Imparatoru Sultan Süleyman'ım. memleketinizde, dans namıyla, kadın erkek sarılmak suretiyle, halk önünde seviştiği haber olmuştur. hududumuzda bu rezalete son verilmediği takdirde ordumla bizzat gelip bu rezaleti men ederim Hammer bu mektupla, Fransa da dansın yüz yıl yasak edildiğini belirtir Kanuni Bir mektupla bir bir kralı kurtarır ve bir ülkede ki ahlaksızlığı önlerdi tüm dünya ile savaştı ve galip geldi Selimiye'yi inşa eddi onunki Fas'tan Hindistan'a, Avusturya'dan Yemen'e , ayrı ırktan, ayrı kavimden, ayrı dilden, ayrı dinden milyonlarca insanı kardeşce yaşatan bir ruhtu

Çarlık Rusyası Balkanlar'ı Osmanlı'dan koparmak için Balkan milletlerine gizli silah dağıtıp, fitne tohumlarıyla halkı ayaklandırmıştır Rus generali Çirmayev'in 1877 de Bulgaristan'dan Çar'a gönderdiği raporda:" Buraya ordular meydana getirdim. askerlerimi ölüme gönderiyorum. Fakat insanları sendeleten bir engel var; Türklerin yaşayan hatıraları! Ölümden korkmuyor hâtıralardan korkuyorlar Türklerin tarihlerini yenmek lazım. Onlarda sihirbaz zekası var. Bir değil, bir kaç istila, onları yıkmaya kâfi gelmeyecektir." diye itirafta bulunur.

okullarımızda Kızıl Sultan diye gençlere öğretilen Cennet mekan II. Abdülhamit Han Hz lerinin, dinimize ve kitabımıza küfredenlere amansız mücadelesi Dışişleri bakanlığı arşivinde şu şekilde ifade ediliyor:"Hz Muhammed'in nam-ı kudsiyetlerine tertip olunan oyuna Fransız yazarlardan Marki de Bornier "Muhammet" isimli manzum bir dram yazmıştır Komediyi kabul ettirmiş ve sahnelettirmiş (1890). Piyes, Hz Muhammed ve islamı aşağılamaktadır. Sultan Abdulhamid derhal mudahale eder bütün Fransa da oyunun sahnelenmesini yasaklattırır islam ve Müslüman düşmanı yazar, emeline Fransa'da ulaşamayınca, ingiltere'de ulaşmak ister. Oyunun Londrada hazırlanınca Abdülhamid, devreye girer oyunu bozar

1900'de Paris'te "Muhammed'in Cenneti" isimli piyesin ismi değiştirilmiş, islam karşıtlığı piyesten çıkarılmıştır. 1893'te Roma'da "II. Mehmet isimli piyesle ilgili italyadan Fatih’i, ve islam’ı küçültücü hususların yasaklanacağı garantisi alınmıştır. Markide Bornier,, 1893'te Fransız akademisi'nde hain emelinden vazgeçmemiş Londra'da islamı küçültücü bir oyun sahneye koymaya çalışmış Sultan Abdülhamit ve hariciyemiz bu hain oyuna engel olmuştur ve fransız yazar Bornier hain emeline ulaşamamıştır

İKİNCİ BAYEZİD HÂN’IN TUĞLASI

Sultan II. Bayezid her sefer dönüşü elbisesine bulaşan tozları toplar bir kavanozda biriktirirdi Hanımı Gülbahar Hâtun, sordu:— Pâdişâhım, hoş görün, tozları niçin biriktirdiğinizi sorabilir miyim? Pâdişah:— Elbette Hâtun, diye karşılık verdi senden gizlim yoktur. Bu tozlardan bir tuğla döktürüp mezarıma koyulmasını vasiyet edeceğim. Çünkü Allah, ayakları Hak yolunda tozlananları cehennemden koruyacağını buyurmaktadır. Hak yolunda küffarla savaşırken üstümüze bulaşan tozları topluyoruz. Vasiyetimdir öldüğümde tozları kabrime koysunlar.Sultan II. Bayezid, biriktirdiği tozlardan tuğla yaptırdı. Ve, vasiyetinde, öldüğünde kabrine konuldu.

EY CESUR YENİÇERİ BU TARAFA YETİŞ

Fatih'in torunu Sultan Selim zamanında* Bizans soyluları Bisans’ı ihya sevdasına düşmüştü Yavuz öfkelenmiş Bizans halkının müslüman olmalarını veya Istanbul'u terkini emretmişti. Bu emirle sıkıntıya düşen devlet ricali Şeyhülislam Zenbilli Ali Efendi'ye müracat etmişdi. Zembilli Yavuz'a dedesi Fatih'in bunlara eman verdiğini bu uygulamanın uygun olmayacağını fetva verdi.Bu hadise Yavuz adalet timsaliydi hukuku üstün tutar ve korurdu ve rum halkına sonuna kadar inanç özgürlüğü tanıdı

Sultan Süleyman Devleti ihtişamın zirvesine çıkaran cihangir bir Padişahtır son seferi zigetvarda şehit düşmüştür şehadetten önce Şeyhülislâm Ebussud Efendi'yi çağırmış bir çekmece vererek bu çekmece ile defnedilmek istemiştir Kanûninin vefatında alimler islâm'da eşya ile gömülmek caiz değildir demişlerdir çekmece açıldığımda Kanunî'nin idareyi devraldığı andan vefatına kadar verdiği kararlar ve Şeyhülislâm fetvaları bu çekmecede durmaktadır Ebussud Efendi gözyaşlarını tutamaz ve " Ah Süleyman, kendini kurtardın, ya biz ne yapacağız?"demiştir.

adâlet ve mülkün temelsilcisi osmanlıda ahâli mes'ud ve bahtiyar olmuştur Tarih şahittir…Osmanlı gerileme döneminde dahi adaletin koruyucusudur 1758 de Rus ve Avusturya baskısındaki Prusyalılar, müslümanları adaletin koruyucusu olarak görüyorlardı müslümanları imdada çağıran ibret dolu şu şiiri 1761 de Imparator II. Frederic yazmıştır ve Osmanlı medeniyetini göz önüne sermektedir:"
Baskı altında olanların dostu, mazlumun kırbacı,
Şark'ın zafere aşina çocuklarına
Ey cesur yeniçeri yetiş
zaferinle yakala düşmanı
Kazan harp meydanında zaferi
zaferlerin düşmana korku sarıyor Çekiyor kötülüklerinin cezasını Zaferinle zilletimiz sona eriyor
Talihin cesaretini mukafatlandırsın
Hilal, Tuna'yı hakimiyet altına alsın Yetiş, yetiş korkusuz elinle
Avrupa'nın günahları Asyanın faziletine kurban

OSMANLI'NIN AHLAKI VE HOLLANDA

Osmanlı medeniyetini, tekke-medrese kışla üzerine kurup doğruluk ve adaleti cihana ışık saçmıştır, Hollandada oylar eşit çıkınca, oda reisi "Içinizde Türklerle alış veriş eden var mı?" diye sormuş ve onun oyunu, imtiyazlı olarak iki oy kabul edilip karara varılmıştır. Türklerle alışveriş eden Avrupa'da itibar ve güven kazandırırdı imtiyazlı konuma gelirdi Osmanlı ticaret ve her alanda dürüst ve ahlaklıydı Yabancı bir tacir Osmanlıdan kumaş almak istedi mal sahibinin bir top kumaş ayırdığını görüp sebebini sormasıyla Osmanlı esnafı " Onu veremem, kusurludur" cevabını verir. Yabancı tacirin önemli değil" demesine rağmen Osmanlı o kumaşı vermemekte direterek: " Ben malımın kusurunu söyledim, Fakat siz onu memleketinizde satarken, alıcı bilmeyecekdir. müşterilerinize kusurlu mal satmış olacağım Osmanlı'nın gurur ve şerefi rencide olacak, bizi hilekâr sanacaklardır. Onun için bu kumaşı asla veremem…" diyerek kumaşı satmaz

XVIII. asrın sonlarında Türklerle çeyrek asır yaşayan d.'Ohsson, şöyle der: "Osmanlılar, kur'âna doğruluk, ahlâk ve namusa çok bağlıdır münasebetleri , iyi niyet ve şefkate dayanır. Başka ülkeler gibi yazılı anlaşmaya luzum görmezler. İyi niyet ve söz, herşeyi halleder. Osmanlaılar, sözünün esiridir tutumları, yalnız dindaşlarına değil Hangi dinden olursa olsun, yabancılara karşı böyle hareket ederler. Söz tutmada, müslim ve gayri müslimin hiç bir farkı yoktur. Gayri meşru her kazancı, ahlaksız ve dine aykırı görürler. Gayri meşru servetin, dünyada ve öteki dünyada da insanı bedbaht edeceğine inanırlar."

Osmanlı'nın son dönenmi 1850 de Istanbul'da uzun yllar kalan batılı bir tarihçi Ubicini'nin şehirdeki değişik milletlerin karakterini hatıralarında: Ermeniye istediği paranın yarısını, Ruma üçte bir, Yahudiye dörtte birini veriniz. Fakat bir Müslümanın istediği fiattan emin olunuz ve istediğini veriniz" diye yazar.1717- 1718 de Istanbul'da Ingiliz elçiliği yapan Montagu'nun hanımı Lady Montagu'nun, Osmanlı ticaret ahlâkını şöyle anlatır "İngiltere'de yalancılar yaptıklarıyla övünürler. Osmanlı'da ise yalancının alnına kızgın demir basılırdı. Bu kanun bizde uygulanırsa güzel yüzlüler bozulur, kibar kişiler kaşlarına inen perukla dolaşmaya mecbur kalır ibret olur diye yazar. Türkiye'deki ticaret ahlakını esnaf diyoloğunu düşünürsek Osmanlı torunu olmakla ve 600 yıllık Osmanlı tarihiyle övünebiliriz Osmanlı'da ki ticaret ile günümüzde ki ticareti karşılaştırırsak kutsal değerlerimizin kaybolduğunu
Görebiliriz

KANUNİ'NİN BÜYÜKLÜĞÜ

Halk içinde mûteber bir nesme yok devlet gibi, Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi.Saltanat dediklari bir cihan kavgasıdır.Olmaya baht ü saadet dünyada vahdet gibi.Batılıların üzengisini öpmek için yarıştıkları, 30 Eylül 1520 de 27 yaşında Osmanlı tahtına çıkan Muhteşem Süleyman vefat tarihi 9 Eylül 1566'ya kadar 45 yıl 3 ay 7 günlük saltanatında tam 10 yıl 3 ay 5 gününü 2745 gün at sırtında i'la-yı kelimetullah adına ömrünü seferlerde geçirmiştir. Sultan Süleyman hükümdarlığında, devlet 15 milyon kilometre kareye yayılmış 21 eyalet ve 250 sancaktan oluşan Osmanlı Devleti'ni dünyanın en büyük gücü olmuştur Kanûnî devrinde Osmanlı zenginleşmiş Kırk altı yıl İslamiyet diyardan diyara yayılmıştır

Kanuni Han 'ın islamdan başka düşüncesi olmamış bunu halazadesi, Gâzi Bâli Beye yazdığı mektupta çok güzel ifade etmişdir. Yâdiğarım ve muhterem Berhudar olasın, yüzün ak olsun. Bizden tuğ arzu eylemişsin. zamanı değildir. Sana Hazret-i Muhammed (s.a.v.)'in fetih tuğunu verdik. Bu ihsân üzerine iyilik olmaz. şükrünü bilip, yerine getir bey olmak iki kefeli terâzidir. Bir kefesi Cennet bir kefesi Cehennem'dir. Bir an adaletle hükmetmek, yetmiş yıllık ibâdetten efdaldir. Âhireti hatırdan çıkarma Serasker olduğun yerde zulüm ve düşmanlıktan sakınasın. Âhirette yakana yapışırım. "vilayetleri kılıcımla fetheyledim." Demiyesin. Memleket, Allahü teâlâ hz lerinindir. Sakın nefsine gurur getirmeyesin mal ve erzâkını islam askerlerine dağıtasın. İslâm askerini ihtiyar baba, kardeş ve gençleri bilesin. Babalara hürmet oğullara şevkat gösteresin.

1526 da kazandığı Mohaç zaferinde Macarları yokeden Semendire Sancak Beyi Gazi bali Bey, Mohaçtan yıllar sonra sancak alametinin yükseltmek ister bunu sultan süleymandan rica eder Terfi nin yaş, ve hizmetle olduğunu bilen Kânûnî, Gâzi Bâli Beye şu ibretlik cevabı verir Yâdiğarım ve muhterem Berhudar ol yüzün ak olsun. Nimeti bol ver. hazinen tükenirse sana göndermekten aczim yoktur. Halkı rencideden kaçın halkımıza küffar imrensin muhabbeti bize olsun kimsenin evvelki haline itimat etme Çok kimseler elinde fırsat olmadığı zaman zâhidlik ve iyilik gösterip, eline fırsat geçtiğinde Firavun ve Nemrut olur. O kimseleri göre evvelki hâli son hâle uygunsa hizmetinde kullan Gâzi Bâli Bey atın yürüğünü, kılıcın keskinini ve bahadırı sakla Allahü teâlâ yolunu açık ve kılıcını keskin eyleye seni küffâra muzaffer eyleye Sultan Süleyman'ın ibretli cevabını bütün Devlet Başkanları ibretle okumalıdır


büyük bir karekter ve kişilik sahibi Sultan Süleymana dönemine büyüklüğünden dolayı " Türk Asrı" Süleyman Asrı" denir ."Capitol" Amerika meclis binasıdır. ilk Cumhurbaşkanı Washington tarafından inşa ettirilmiştir Binayı yenilemek amacıyla 1945 te Temsilciler Meclisine, ünlü kanun yapıcıların portrelerinin koyulması kararlaştırmıştır. tarihin büyük kanun yapıcılarından 23'ü tesbit edilmiştir mermer plakalar üzerine işlenen kabartma portrelerde biri de, Kanunî Sultan Süleyman'a aittir. Osmanlı padişahı, dünyanın en büyük kanun yapıcılarındandır Portre, heykeltraş Joseph Kiselewski tarfından yapılmıştır.

YUNAN SUBAYININ İNTİKAMI

Yunan askerleri Bursa’ya girince başlarında Venizelos’un oğlu Sofokles vardır tarih 600 sene öncesinin intikamını alır gibi bursa şehrini Tutsak alırlar Sofokles bir manga askerle Osman Gazi’nin türbesine gider kapıya saldırıp kırarlar venizelosun oğlu sofokles türbeye girerler.askerler tüfeklerini mübarek türbeye doğrultur Osman Gazi nin sandukası öylesine haşmetlidir ki irkilirler. Hain Sofokles sandukayı tekmeler Koca Osman Kurduğun devleti yıktık. Seni öldürmeye geldim...diyerek kılıcıyla dolaşır sanki zafer kazanmış gibi bir ayağını sandukaya koyarak utanmadan Fotoğrafcısına seslenir:“ Çek bakalım bir Bursa hatırası...Sofokles fotoğrafa şu satırları yazar Ordularımız Bursa’ya hakimdir Osmanlı kurucusu Osman ayağımın altındadır. Bizans’ın intikamını aldım.sıra Osman Gazi’dedir., o mezarından kalkamasada Bizansa soktuğu kılıç sandukasının tekmelenmesiyle, yeni bir dirilişin kıvılcımını oluşturur


ŞEYH EDEBALİ’NİN NASİHATLERİ

Ey Oğul Yükün ağır, işin çetin. Allah yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın.

Hakk yolunu yararlı etsin, Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin, Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin.

“Ey Oğul!Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen savulur gidersin.

Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!..

Sabır çok önemlidir. Bir bey Sabretmesini bilmelidir.

Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır.

Bilgisizlik ve kılıç tıpkı ham armut gibidir. Millete sırt çevirme. Her zaman duy varlığını.

Toplumu yöneten ve, diri tutan irfandır.

Oğul Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmiş gizlilikler senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır.

Ananı ve atanı say! Bilki bereket, büyüklerle beraberdir.

inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin.

Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme bildir, deme

Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir...

Şu üç kişiye yani cahiller arasındaki âlime, zenginken fakir düşene ve hatırlı iken itibarını kaybedene acı!..

Unutma yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir.

Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli korkusuz, kahraman derler.

En büyük zafer nefsini tanımaktır.

Düşman, insanın kendisidir.

Dost nefsi tanıyanın kendisidir.

Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir.

Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur.

atalarımız devletlerini oğul ve kardeşleri arasında bölüştürdüler. Bunun için yaşayamadılar, yaşatamadılar.

İnsan bir kere oturdu mu, kalkamaz. kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar, laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca gayri iflah etmez.

Dost, düşman olur, düşman, canavar kesilir...

Kişinin gücü günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar.

Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur.

Savaşı sevmem. Fakat bu yaşatmak için olmalıdır.

kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir.

Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz.

Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az!

Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz, Yalnız başına kalsa da... Yeter ki, toprağı bilebilsin

Sevgi davanın esası olmalıdır.

Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez, Osman!

Geçmişini iyi bil ki, nereye gideceğini unutmayasın...Osman



Osman Gazi nin oğlu Orhan Gazi’ye nasihatleri

Her işin başında emirlere dikkat ve riayet et, ihtimam göster.

Devlet’in kuvvet ve kudreti dinle mümkündür.

İslâma ihtimam ve riâyet olmayanı bozuk fikir ve mezheplere meyledeni büyük günahdan kaçınmayanı devlette çalıştırma.

Zira Allah’tan korkmayan kulundan da korkmaz.

Büyük günah sahiplerinin sadâkati olsaydı, ümmeti ve peygamberine olur islâma uyar ve din dışına çıkmazdı.

Bütün işlerinde Hakkı ve adaleti gözet

başka pâdişahların idaresinde bulunanlar, senin idarene saâdet ve mutluluğuna gıptayla senin idarene girmenin yollarını arasınlar.

Zulümden ve istibdattan çekin, zulm ve istibdada teşvik edenleri yanından uzaklaştır. bunlar devletin zevalini istiyenlerdir

Daima cihatla ülkeyi genişlet.

Uzun müddet harp etmeyen askerin şecaâti yiğitlik ve cesareti kaybolur, idareci ve kumandanların görüş ve tedbirleri zayıflar.

muharebe tecrübesi olmayanların tedbirleri noksan olacağından mağlubiyete sebep olurlar.

Devlete sadâkatle ömür geçirenleri gözet. Vefatlarından sonra çoluk cocuklarını himaye et, mallarını koru.

Askere ve askerde olanların ailelerine yardımı eksik etme. Böyle yaparsan gönüllerini kazanmış olursun

Alimlere ve faziletlilere iyilik ve ikrâmı ziyâde eyle.

Bir yerde âlim, sanatkar veya kemâl ehli birini işitirsen davet et, iyiliklerde bulun.

saltanatında âlimler çoğalırsa islâm hakiki temsilcileri vasıtasıyla nizam bulursun.

Sakın mal ve asker çokluğuna mağrur olma. Islâm âlimlerine uzak kalma.

Benden ibret al bu diyâra zayıf gelmişken, haddimiz olmayarak, Allah’ın sayısız nimetlerine nâil oldum.

benim yolumda gidip islâma ve idarendekilere mürüvvet eyle


ÇEŞME FACİASI

1768’de ki Osmanlı-Rus Savaşında Rus donanması İngiliz Amirali ile Ege Denizinde harekâta girişmişti. 18 parçalık Rus Donanması Otuz parçalık Osmanlı Donanmasına Çeşmede hücûm etti. Ruslar, Osmanlı gemisini ateşe verdi kendi gemileri ateş aldı ve Rus kalyonu havaya uçtu Cafer Beyin filosu Çeşmeye girdi Cezâyirli Hasan Bey tehliketi Kapdân-ı deryâya söylemiş, fakat iknâ edememiştir. 6 Temmuz 1770 de Ruslar Çeşmede Osmanlı gemilerini topa tuttu, İngiliz ateş gemileri limana girdi. Osmanlı donanması mahv oldu. ateşten kurtulan gemiler, Rusların eline geçti. Kaptân-ı Deryâ Hüsâmeddîn Paşa, görevinden azledildi. Cezâyirli Hasan Paşanın gemisi havaya uçtu kendisi kurtuldu. Çeşme Savaşında Limniyi kuşatan Orlov, Cezâyirli Hasan Paşaya yenilerek çekilmek zorunda kaldı

DÜNYANIN EN DÜRÜST MİLLETİ

Ecdâdımız Osmanlı bütün milletlerden medenîydi. Avrupalı bir yazar içinde para dolu bur torba ile beyoğluna gidiyordu paraları rıhtıma dağıldı onun yardımına koştular paralarını torbasına doldurdular. Paranın sahibi endişeliydi. Paranın çalınacağından korkmaktaydı. Ancak denize düşen paralar dahi kendisine teslim edildi adam büyük bir iyilikte bulundunuz. soğukta denize dalıp paralarımı çıkardınız. zahmetiniz karşılıksız kalmamalı. borcumu ödemem lâzım, dedi Ancak Bize borcun yoktur, vazifemizi yaptık. kim olsa, yapardı.Adam iyilik karşılıksız yapılır mı diyince Neden olmasın? İnsanlık yardımı gerektirir. ne yaptık ki?.. dediler Adam defalarca teşekkür eddi ve şunları düşündü Acaba halkın en fakir tabakasındaki incelik ve zarafet yalnız Türkler’e mi mahsustu? bu ulvî karakterler onlara şeref verirdi. ahlâk bakımından Türk siyâseti ve medenîyeti bütün cihana örnek olacaktı


HACI BAYRAM-I VELİ’NİN SULTAN MURAD’A NASİHATİ

Tebean içinde herkesin yerini tanı, ileri gelenlere ikrâmda bulun.

İlim sâhiplerine hürmet et. Yaşlılara saygı, gençlere sevgi göster.

Halka yaklaş fâsıklardan uzaklaş,

iyilerle düşüp kalk. Hiç kimseyi küçümseme ve hafife alma.

İnsanlığında kusûr etme, sırrını hiç kimseye açma,

iyice yakınlık peydâ etmedikçe, kimsenin arkadaşlığına güvenme.

Cimri ve alçak insanlarla ahbablık kurma. Kötü olduğunu bildiğin hiçbir şeye ülfet etme.

bir toplantı akdedilir veya insanlarla aranızda bâzı meseleler görüşülürse, onlara hemen muhâlefet etme.

Sana bir şey sorulursa, herkesin bildiği şekilde cevap ver. Sonra görüş ve delillerini söyle.

Seni dinleyen halk, hem senin değerini, hem de başka türlü düşünenlerin değerini tanımış olur

Sana bu görüş kimindir diye sorarlarsa, fakîhlerin de. Onlar, cevâbı benimserler ve sürekli yaparlarsa, kadrini daha iyi bilir ve mevkiine hürmet ederler

Seni ziyârete gelenlere ilim öğret, faydalansınlar. Herkes, öğrettiğini belleyip tatbik etsin.

umûmî şeyleri öğret, ince meseleleri açma. güven ver, ahbablık kur. Zîrâ dostluk, ilme devâmı sağlar.

Bâzan yemek ikrâm et. İhtiyaçları temin et. değer ve îtibârları iyi tanı ve kusur görme.

Halka yumuşak muâmele et, müsâmaha göster. bıkkınlık gösterme, onlardan biri imişsin gibi davran."


Kaynak islam ansiklopedisi android programı

RESULULLAH'TAN HİKAYELER


ATEŞTEN BİR ÇUKUR

İbni Abbas ra anlatıyor:*

Ebu Cehil Peygamber aleyhisselamın "namazını kastederek Muhammed, sizin karşınızda yüzünü toprağa sürüyor mu? diye sordu. Kendisine «Evet» denince Lat ile Uzza'ya yeminle onun boynunu ayaklarım altında ezeceğim, dedi. Peygamber as namaz kılarken onun yanına geldi. Ebu Cehil önündeki bir şeyden korkunca ne oluyor, ey Ebu Cehil? diye soruldu. Cehil:*— Benimle Muhammed arasında ateşten bir çukur, korku ve kanatlar var, dedi. Allah'ın Resulü şöyle buyurdu:* o bana yaklaşsaydı, melekler onu paramparça edeceklerdi.. .*Allahü Teala «Muhakkak ki, insan taşkınlık gösterir Asla boyun eğme!» (Alak Suresi) ayetine kadar olan ayetleri inzal buyurdu.*

Ibni Abbas ra anlatıyor :*Allah'ın Rasulü namaz kılmaktaydı. Ebu Cehil — Ben sana bunu yasaklamamış mıydım? dedi. Peygamber as kendisine ağır söyledi Ebu Cehil:*—'burada ailemden kalabalık bir aile yoktur, dedi. Allahü Teala «O, ailesini çağırsın, biz de zebanileri çağırırız...» (Alak Suresi) ayetlerini buyurdu.*Allah'a yeminle Cehil ailesini çağırsaydı, Allah'ın zebanileri onu helak edecekdi.*

CEHENNEMDE BİRAZ SU

Ebu Leheb ölünce kendisini çok kötü bir vaziyette gördü kendisine:*
— Ne ile karşılaştın? diye soruldu. Ebu Leheb:*— Sizden ayrıldıktan sonra iyilik ile karşılaşmadım. Ancak Suveybe Peygamber as ı emziren kadın ı azad ettiğimden cehennemde biraz su içirdiler, dedi.*

EBÜ LEHEB'İN ATEŞİ

İbni Abbas ra anlatıyor:*En yakınına onlardan ihlas sahibi topluluğu dine davet et akibeti bildir.» (Şura Suresi) nazil olunca, Peygamber as Safa'ya çıktı ve:*Allah'ın Resulü şu dağın dibinden bir at çıkacak desem tasdik eder misiniz? diye sordu, insanlar
Senin yalan söylediğine rastlamış değiliz, diye karşılıkta bulundular.*
Peygamber as şiddetli bir azabı size haber veriyorum, dedi Ebu Leheb:*
— Kuruyup helak olaydın, yuh sana!.. Bunun için mi bizi topladın? dedi Peygamber as kalkınca Ebu Leheb'in iki eli kurusun. Ve yuh olsun, kuruyup helak olsun. malı ve kazandığı bir şeyi kendisinden defedemeyecek O, alevi şiddetli ateşte yanacak Odun taşıyan karısı da boynunda bükülmüş ip olduğu halde mealli Tebbet Suresi nazil oldu.*



DENİZDE BİR ŞEHİD

Ümmü Haram ra anlatıyor:* Peygamber as bir gün kuşluk uykusuna yattı. Uyandığında, gülüyordu.— Babam, anam sana feda olsun, ey Allah'ın Resulü, niçin gülüyorsun, diye sordum.*
Peygamber as Rüyamda ümmetimden cihad eden bir kavmin, melikler tahtında rahat oturdukları gibi, denizde vasıtaya bindiklerini gördüm, diye cevap verdi.*— Allah'a dua et de, beni o kimselerden kılsın! dedim.*Resulullah sen onlardansın, buyurdu. Sonra yine uyudu. Ümmü Haram ra ile Ubade bin Samit ra evlendi denizde harbettiler. Ümmü Haram a bir katır getirildi ve katır onu düşürdü ve Ummü Haram ra şehide oldu. Şehide olduğu yer Kıbrıs'tır ve Peygamber as halası olduğundan «Hala Sultan» diye anılmaktadır.


AMEL NİYETE GÖREDİR

Ümmü Kays ra Mekke'nin güzel ve varlıklı kadınlarındandı. Bir adam evlenmek teklif etti. Ummü Kays Medine'ye hicret etmek şartı ile kabul etti. Ummü Kays ra Muhacirlerle, Allah ve Resulünün rızası için Medine'ye hicret eddi evlendiği adam hicretini Allah ve Resul rızası için yapmış gibi gösteriyordu. Peygamber as buyurdu:*
Ameller niyetlere göredir. Kişiye niyetinin karşılığı verilir. Kimin hicreti Allah ve Resulü için ise, hicreti Allah ve Resulünedir. Kimin hicreti de bir dünyalık, veya evleneceği bir kadın için ise hicreti o kadınadır.*


DEVENİN AĞLAMASI

Allah'ın Resulü, Ensarın bahçesine girmişti. bir deveye rastladı. Deve Peygamber as mı görünce, inledi ve gözlerinden yaşlar aktı Resulullah devenin ensesini, yahut okşadı, deve sustu.*Allah'ın Resulü:* devenin sahibi Allah'ın sana mülk olarak verdiği bu hayvan için Allah'tan korkmuyor musun bu hayvan, senin kendisini aç bıraktığını çok yorduğunu söyleyerek şikayetçi oldu, buyurdu.*


KALBİNİ YARDIN MI?

Üsame bin Zeyd ra anlatıyor::*
Resulullah aleyhisselam bir seriyye bazı kabileler gönderdi. Onlar bizden kaçtılar. birisini yakalayınca, «La ilahe illallah = Allah'tan başka ilah yoktur» deyiverdi. kendisini öldüresiye dövdük. Allah'ın Resulü:*Kıyamet de,bu tevhid karşılığında sana kim yardımcı olacak? dedi. Ey Allah'ın Resulü, adam bunu silahtan korktuğu için söyledi, dedim.*
Peygamber as Kalbini mi yardın ki, bilesin?! Kıyamet de «La ilahe illallah»'ın karşısında kim senin yardımcın olacak? buyurdu. o kadar tekrar etti ki, müslümanlığa o günden evvel girmemiş olmayı arzu ettim.*

GANİMET BU ÜMMET İÇİNDİR

Peygamber as savaşa giderken kavmine dedi ki; Bir kadınla nikahlanıp zifafa girmeyen Bir bina inşa edip tavanlarını tamamlamayan gebe develer alıp, doğumlarını bekleyen harbe gelmesin...» buyurmuştur Peygamber as fethetdiği şehre yaklaştı.*Güneşe hitabederek:* Sen memursun, ben de dedi ve Allah'ım, güneşin durdurt, diye niyazda bulundu. Allahü Teala fethi müyesser kılıncaya kadar güneşi tuttu. ganimetler toplandı Ganimeti yemek için ateş kaçındı.* Peygamber as hıyanet var, her kabile biat etsin! dedi. üç el Peygamberin eline yapıştı.*Peygamber:*Hıyanet sizde, dedi. bunlar Peygambere inek başı kadar bir parça altın çıkardılar, Ateş bunu yedi.»*peygamber as bizden önce kimseye ganimet helal değildi. Allahü Teala za'fımızı ve aczimizi gördüğü için ganimeti helal kıldı.*



Ebu Hureyre ra anlatıyor:*Hayberde Peygamber as ile beraber harbe çıktık. ganimet elde etmedik. Allah'ın Resulü, Kura Vadisine yöneldi. Kendisine Mid'am isminde bir zenci köle hediye edilmişti. köle, Peygamber as ın hayvanını hazırlarken ok isa-betiyle öldü. «Cenneti mübarek olsun!» dediler.*Allah'ın Resulü Asla, dedi. Hayatımı kudreti ile tutan zata yemin ederim ki, Hayberde ganimetler paylaştırılmadan önce, gizlice aldığı örtü, ateş olarak üstünde yanıp parlayacaktır, buyurdu.*Müslümanlar bunu işitince, Peygamber as a
iki nalın kayısı getirdi ateşten ibarettir, bende kaldığı takdirde kıyamette beni yakan ateş olurlar, dediler


Peygamber as Kabe'de namazdayken Ebu Cehil ve arkadaşları devenin rahim zarını secdede iken Hz Muhammed'in omuzlarına koydular*müşrikler güldüler. Peygamber as secdeden kalkmıyordu. küçük bir kızcağız olan Hz Fatıma pisliği Resulullahın üzerinden attı. eşkiyalara sövüp saydı. Peygamber as namazını tamamlayınca yüksek sesle müşriklere beddua etti. Allah'ın Resulü beddua ettiği ve, dua ettiği vakit üç kez tekrar ederdi.*Peygamber as üç defa:*Allah'ım, Kureyş'in hakkından gel! diye beddua etti. Ebu Cehil ile arkadaşları gülmeyi bırakı sus - pus oldular.*Peygamber as Allah'ım, Ebu Cehil Utbe Şeybe Umeyye Ebi Muayt'ın hakkından gel diye beddua etti. Resulün beddua ederken isimlerini saydığı şahıslar Bedirde öldürüldü Kalib-i Bedir kuyusuna atıldılar


İŞKENCE ETSELER BİLE

Hazreti Aişe ra Allah'ın Resulü, Uhud gününden şiddetli bir gün geçirdin mi? diye sordu. Peygamber as Kavmimin işkencelerine uğradım. en şiddetlisi Akabe günüydü idi. o gün Abd-i Yalil'in oğluna islamı tebliğde bulundum. cevap vermedi. Üzgün bir çehre ile döndüm. Karn-i Sealib'e geldiğimde beni gölgelendiren bir bulut ile karşılaştım. Cibril as bana nida ederek Allahü Teala, kavminin, seni nasıl reddettiklerini işitti ve sana dağlara hükmeden meleği gönderdi; ne emredersin, diye.*sordu dağlara hükmeden melek Ey Muhammed, muhakkak Allah kavminin söylediklerini işitti. Ben dağlara hükmeden meleğim.. Rabbin beni emretmen için gönderdi.. emret; iste Ebu Kubeys dağı ve dağları yıkıvereyim, dedi.*Peygamber as aleyhisselam Hayır, istemiyorum; aksine, onların neslinden bir olan Allah'a şirk koşmayan iman ve ibadet edecekleri çıkarmasını istiyorum, buyurdu.*

murataltug1985 11-27-2018 19:08

Kaynak islam ansiklopedisi android programı

RESULULLAH'TAN HİKAYELER

BEDİR'DE MELEKLERİN YARDIMI

Hz Ömer ra anlatıyor:*Bedirde Allah'ın Resulü ve sahabileri üç yüz on dokuz
Müşrikler ise bin, kişiydiler Peygamber as kıbleye döndü ellerini kaldırıp şu duayı etti Allah'ım vaadini yerine getir;
Allah'ım, müslüman halkdan küçük bir topluluk helak olsa, yeryüzünde sana ibadet edecek kimse kalmaz Allah'ın Resulü Rabbine yalvarırken. Cübbesi düşmüştü. Hz Ebu Bekir cübbesini kaldırdı ve Ey Allah'ın Peygamberi, Rabbin sana olan vaadini yerine getirecektir! dedi.*Allahü Teala: «Hani Rabbinizden yardım istiyordunuz da o size meleklerin binlercesi ile yardımda bulunmuş duanızı kabul buyurmuştu. mealli Enfal Suresi indirdi. Ve Allahü Teala meleklerle Resulüne yetişti.*
(Buhari, Müslim, Tirmizi)


İbni Abbas ra anlatıyor:* müslüman biri müşrikler karşısında güç vaziyette kalmıştı, birden bire müşriğin üzerinde bir kamçı darbesi duydu müşrik sırt üstü yıkıldı. adamın burnu kırılmış, yüzü yarılmıştı Allah'ın Resulü:*bu' üçüncü kat semadan gelen yardımdır! buyurdu.*(Müslim)

Bera ra anlatıyor:*Uhudda müşriklerle savaştık. Resulullah bir okçu bölüğünü geçitte bıraktı. Başlarına Abdullah bin Cübeyr ra ı kumandan tayin etti Mevkiiden ayrılmayın. Bizim galib görseniz de ayrılmayın; onların galebe ettiklerini görseniz de bize yardıma çıkmayın mevkide kalın! diye emir verdi.*taarruzumuz karşısında müşrikler bozulup kaçdı.müslüman askerleri
Ganimeti konuşdular okçu kumandanı Abdullah bin Cübeyr ra Peygamber as mevkii terk etmeyi tenbih etti, dedi. okçular dinlemediler ganimet için yerlerini terk ettiler. düşman saldırıp galib geldiler. Bu saldırıda müslümanlar yetmiş şehid verdi

Uhud savaşında müşriklerin lideri Ebu Süfyan bağırdı:*— Muhammed aranızda mı? Peygamber as Cevap vermeyin, dedi.*Ebu Süfyan Ebu Kuhafe içinizde mi? diye sordu. Peygamber Cevap vermeyin, dedi.*Ebu Süfyan Hattab'ın oğlu aranızda mı? diye sordu.*
cevap alamayınca, bunlar muhakkak öldürülmüş, yoksa cevap verirlerdi, dedi. Hz Ömer, kendini tutamadı Yalan söylüyorsun, ey Allah'ın düşmanı, Allah sana perişanlık verecekleri yaşatacak dedi. Süfyan Yüksel Hübel! diye bağırdı. Peygamber as Allah yücedir, o en yücedir buyurunca Süfyan Bizim Uzza'mız var, dedi. Peygamber as
Allah bizim mevlamızdır, sizin mevlanız yok, buyurdu (Buhari)

Enes ra anlatır:*Enes ra nın amcası Bedir savaşına katılmamıştı.* Peygamber as ın ilk harbinde bulunamadım, Allah Resulü ile beraber bir savaşta bulunmak nasib ederse, müşriklere nasıl muharebe edeceğimi göstereceğim dedi.*Uhud harbinde müslümanlar yenilince Rabbim, müslümanların hareketi yüzünden sana özür beyan eder, müşriklerden uzaklaşıp sana yönelirim, dedi ve kılıcı ile Sa'd bin Muaz ra ile karşılaşınca Nereye ey Sa'd? Ben Cennet kokusunu Uhuddan duyuyorum! diye bağırdı.*
Düşmana taarruz eddi ve şehid düştü. O kadar yara almıştı ki, Kızkardeşi, kendisini beninden tanıyabildi. Vücudunda seksenden fazla mızrak, kılıç ve ok yarası vardı.*(Buhari)


Ebu Zer ra, Peygamber as ın şöyle buyurduğunu anlatıyor Allahü Teala üç kişiyi sever, üç kişiye buğz eder. Allah'ın sevdiği üç kişi şunlardır bir adam Allah rızası için bir şey istemiş, fakat kavimi vermemiştir. kavimden bir adam gizli olarak vermiştir.*Bir topluluk yolculuğa gece vakti devam etmiş uyku her şeyden sevgili olunca, hepsi uyudukları halde birisi sevgisini hissederek Allah'ın ayetlerini okumuş, ibadet etmiştir.* O kimse müfrezede Düşmanla karşılaşmıştır ve şehid veya gazi oluncaya kadar düşmana taarruz etmiştir.*Allahü Teala'nın buğz ettiği üç kişi şunlardır:*1 — Zina eden ihtiyar.*
2 — Kibir sahibi fakir.*3 — Zulüm yapan zengin.*(Tirmizi, Hakim)


Ebu Hureyre ra anlatıyor:*Adamın biri:*
— Ey Allah'ın Resulü, insanlardan iyi muameleye en layık olan kimdir? diye sordu. Peygamber as— Anan, sonra anan, sonra yine anan sonra da babandır. Bunlardan sonra akraba ve en yakınındır buyurdu.*(Müslim)

Ebu Hureyre ra anlatıyor:*Peygamber as, torunu Hazreti Hasan'ı öptü. Yanındaki sahabi Akra' on tane evladım var hiç birini öpmedim, dedi. Peygamber as kendisine Şefkat ve merhamet göstermeyene, Allah da rahmetini ihsan etmez, buyurdu.*
(Buhari, Ebu Davud, Tirmizi)

*
Eyyub Ensari ra nın bir bodrumu Hurmalarını koyardı. Gül cinlerinden biri hurmaları kaçırdı. Ebu Eyyub ra Peygambere şikayet etti.*Allah'ın Resulü Git ve cinni gördüğün vakit; «Allah'ın adı ile Resulullah as git» diye söyleyi buyurdu.*Ebu Eyyub ra cinni yakaladı cin tekrar gelmeyeceğine yemin ettiği için bıratı Resulullah as
esiri ne yaptın? diye sordu. Ebu Eyyub gelmeyeceğine yemin etti, dedi. Peygamber as yalan söylemiş, buyurdu. Ebu Eyyub ra cinni 2. Defa yakaladı. yine bıraktı Ebu Eyyub ra cinni 3. Kez yakaladı ve Seni Resule götürünceye kadar salıvermem, dedi.*
cin Evinde Ayetü'l Kürsi'yi oku, ne cin, ne şeytan yaklaşabilir, dedi. Allah'ın Resulü şöyle buyurdu o cin Yalancı olduğu halde, bu defa sana doğru konuşmuş.*(Buhari, Tirmizi)


Kaynak islam ansiklopedisi android programı

RESULULLAH'TAN HİKAYELER
*
Ibni Abbas radıyallahu anh anlatıyor:*
Resulüllah as ın sahabilerinden biri bilmeyerek, çadırını bir mezar üzerinde kurdu. mezardaki Tebarekellezi biyedihi'l mülk Suresini okuyordu sahabi — Ey Allah'ın Resulü! Farkına varmadan bir kabire çadır kurdum mezardaki Tebareke suresini sonuna kadar okudu diyince Peygamber as şöyle buyurdu O sure koruyucu ve kurtarıcıdır; kabir azabından kurtarır.*
(Tirmizi)

Enes ra anlatıyor Abdullah bin Selam ra bir arazide meyvelerini toplayıp Allah'ın Resulüne gelir ve Ben Peygamberden başkasının bilemeyeceği üç şey soracağım der ve 1 — Kıyametin ilk alametlerini 2 — Cennet ehlinin ilk yemeğini 3 — Çocuğun erkek ve kız olmasını sağlayan nedir diye sora
Peygamber as — Onları şu anda Cibril haber verdi, buyurdu. O, melekler içinde yahudilerin düşmanıdır, dedi.*
Allah'ın Resulü«Kim Cibril'in düşmanı olursa kahrından helak olsun çünkü o, Kur'an'ı senin kalbine indirdi Ayet-i ni okudu.*ve buyurdu:*Kıyamet alametlerinin birincisi, insanları doğudan batıya toplayan ateştir.*
Cennet ehlinin ilk yemeği Hut ismindeki balığın ciğerine bitişik parçadır. Çocuğun erkek veya kız olması ise, münasebette erkeğin menisi kadınınkinden önce gelirse erkek aksi olursa kız doğar, buyurdu.*

Abdullah bin Selam, «Allah'tan başka ilah olmadığına, ve peygamberimizin Allah'ın Resulü clduğuna şehadet edip Kelime-i Şehadet getirip müslüman oldu dedi ki:*— Ey Allah'ın Resulü, yahudiler kavgacı ve iftiracıdır onlara sormadan müslüman olduğumu öğrenirlerse bana iftirada bulunurlar, dedi.*Yahudiler geldiklerinde Peygamber as Abdullah nasıldır diye sordu. Yahudiler O, en hayırlımız ve en hayırlımız efendimizin oğludur, dediler. Peygamber as Abdullah'ın müslüman olduğunu düşünebilir misiniz? dedi. Yahudiler:*— Allah, korusun, dediler. Abdullah ra Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Resulü olduğuna şehadet eddi yahudiler en kötümüz, en kötümüzün oğlu! diye bağırıp etmedikleri kötülük bırakmadılar.*Abdullah ra korktuğum bu idi, ey Allah'ın Resulü, dedi.*(Buhari)

Ebü Said ra Peygamber as ın şöyle buyurduğunu anlatır Kıyamette Nuh as çağırılacak Allahü Teala emirlerimi tebliğ ettin mi?? diye soracak. Nuh as
Evet, ey Rabbim, diye cevap verecektir.*
Allahü Teala, Nuh as ümmetine:*
size tebliğde bulundu mu? diye soracak. Nuh as ümmeti Hayır, akıbeti gösterecek kimse gelmedi, diye cevap verecek Allahü Teala Ey Nuh, sana şahidlik edecek kimse var mı? diye soracak.*Nuh as Muhammed as ile ümmetini gösterecek ve ona şehadet edecekler ve Böylece sizi, insanlara şahid olasınız ve Resul de size şahid olsun diye, adaletli ve hayırlı bir ümmet yaptık» (Bakara Suresi) mealindeki Ayet-i Kerimedeki şahidlik budur.*
(Buhari, Tirmizi)

Ebu Ümeyye Şabani ra Ebu Sa'lebe ra a «Ey iman edenler, kendinize bakın, siz doğruyu bulunca, sapmış olanlar size zarar vermez.» (Maide Suresi) Ayetini sordu Ebu Sa'lebe ra — Allah'a yemin ederim ki, Peygamber as a bunu sormuştum şöyle demişti— «Muhakkak iyiyi emredecek, kötüyü menedeceksiniz cimri ve zalimi, insanlar arasında nefse uymanın yaygın hale geldiğini, dünyanın ahirete tercih edildiğini, herkesin yalnız kendine hayran kaldığını görünceye kadar böyle yapın Bunları gördüğünde insanları bırak, dünya ve ahirette sana faydalı şeylerle meşgul ol ve haramdan uzak dur. sizden sonra öyle bir zaman gelecektir ki, o zaman dine sarılan ateşi eline almış kimse gibidir iyi amel işleyene salih amel işleyen elli adamın sevabı vardır.»*(Tirmizi, Ebu Davud)

Bir Rum şehrinde büyük bir asker safına karşı Müslümanlardan biri Rumlara hücum etti insanlar Subhanallah kendisini tehlikeye atıyor diyince Eyyub Ensarri ra dedi ki insanlar, siz «...elinizle kendinizi tehlikeye atmayın...» ayeti Ensar hakkındadır Allahü Teala islamı zafere erdirince yardımcılar çoğalmıştı mallarımız zarara uğradı dediniz Halbuki islam muzaffer kılınmış yardımcılarımız çoğalmıştı mallarımızın yanında kalıp ziyan olmasın demiştiniz Allah bizi reddetti ve «Allah yolunda mallarınızı harcayın, cimrilik ve israfla kendinizi tehlikeye atmayın; mücahidlere maddi ve manevi yardımda bulunun. Allah iyilik ve ihsanı sever Bakara Suresini inzal etti. Ve malların yanında kalıp savaşa katılmamak tehlike oldu.*Eyyub ensari ra a şehidliğe erip Allah yolunda kendisini savaşın ön saflarına attı.*
(Tirmizi, Ebu Davud, İbni Mace)

Enes ra Peygamber as ın şöyle buyurduğunu anlatır Allahü Teala yeri yarattığı zaman yer hareket ediyordu ve dağları yarattı. Dağları yer yüzüne oturtunca, yer karar buldu. Melekler dağın şiddetine hayret ettiler— Ey Rabbimiz, yarattıkların arasında dağdan kuvvetlisi var mı? diye sordular. Allahü Teala demir, diye cevap verdi. Melekler demirden kuvvetlisi var mı? dediler.*
Allahü Teala: "*ateş, buyurdu. Melekler:*
ateşten kuvvetlisini sordular Allahü Teala rüzgar var, buyurdu.*Melekler rüzgardan kuvvetlisini sorunca
Allahü Teala sağ eli ile sadaka verirken sol elinden gizleyerek veren Ademoğlu daha kuvvetlidir.* buyudu(Tirmizi)

Cabir ra anlatıyor:*Peygamber as
üzüntümü sordu Ey Allah'ın Resulü, babam Uhudda şehid oldu. Bir çok kız evlad ile büyük de bir borç bıraktı, diye cevap verdi Peygamber as Sana Allah'ın babanı nasıl karşıladığını müjdeleyeyim mi? dedi müjdele, ey Allah'ın Resulü! dedim. Peygamber as
Allahü Teala hiç bir zaman perdesiz konuş-mamıştır. Ancak babanı diriltip, kendisi ile perdesiz konuştu ve: __ Ey kulum, dilediğini dile vereyim, buyurdu. Baban:*Rabbim, beni bir defa daha dirilt de senin yolunda ikinci olarak öldürüleyim, dedi. Allahü Teala
insanların' öldükten sonra ikinci defa dünyaya tekrar dönmeyeceklerine hükmettim, buyurdu, ve Allah yolunda öldürülenleri öldüler zannetmeyin, onlar Rablerinin nezdinde diridirler, cennet nimetleri ile rızıklanırlar» Al-i Imran Suresi Ayet-i Kerimesi nazil oldu

«Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü zannetmeyin. onlar diridirler, cennet nimetleri ile rızıklanırlar.» (Al-i Imran Suresi) Onların ruhları cennette yeşil kuşlar içerisinde dilediği yere uçarlar, Arşa asılı kandillere konarlar, ortadan perde kalkar ve bizzat Allahü Teala kendilerine hitab eder— Nimetinizi artırmamı istiyor musunuz fazlalaştırayım ? diye sorar. Onlar:*
Ey Rabbimiz, ne isteyeceğiz? Cennette bulunup dilediğimiz yere uçuyoruz, diye cevap verirler.*Allahü Teala ikinci defa Bir şey istiyor musunuz diye sordu.*
Onlar, Ey Allahım, ruhlarımızı bedenlerimize iade et dünyaya dönelim ve bir defa daha senin yolunda öldürülelim, dediler.*(Tirmizi)

Ebu Hureyre ra, Peygamber as ın şöyle buyurduğunu anlatır:* İbrahim as kıyametde babası Azer'le yüzü tozlu ve karanlık bir halde karşılaşıp bana isyan etme! dememiş miydim? diye soracak Babası bugün sana isyan etmiyorum, diyecektir ibrahim as Rabbim, sen kıyamette beni mahzun etmeyeceğini vaadetmiştin babamın perişanlığından büyük bir sıkıntı var mı diyecek
Allahü Teala:*Ben, kafirlere cenneti haram kıldım, buyuracaktır. İbrahim as denilecek ki Ey İbrahim, ayaklarının altına bak, ne var?*İbrahim as ayaklarının altında ayaklarından tutulup cehenneme atılan kanlar içinde boğazlanmış bir hayvan (ki, bu Azer'dir) görecektir.*(Buhari)

Kaynak islam ansiklopedisi android programı

RESULULLAH'TAN HİKAYELER
*
Ebu Said ra Peygamber as ın şöyle buyurduğunu bildiriyor:*Kıyamette ölüm, ak ve kara renkli bir koç şeklinde getirilir ve cennet ile cehennem arasında bırakılır.*Ey cennet ehli diye nida edilir.*Cennettekiler başlarını kaldırınca aynı ses Şunu tanır mısınız? diye sorar. Cennet ehli, Bu ölümdür, diye cevap verir aynı ses Ey cehennem ehli! diye nida eder Onlar da Bu ölümdür, diye cevap verir.*koç yatırılarak boğazlanır aynı ses sahibi:*
burada ebedilik var, asla ölüm olmayacak diyecektir.*Peygamber as a «Sen onları hasret gününde ilahi emrin yerini bulacağı ile korkut. dünya ehli gaflet içindedirler. «Ve iman etmiyorlar» (Meryem Suresi)
(Buhari, Müslim, Tirmizi)


Yennar bin Eslemi ra anlatıyor:*
Elif, Lam, Mim, Rum Arap topraklarına çok yakın bir yerde mağlub oldu. Rum mağlub olduktan sonra, bir Kaç senede galib gelecekdir.» (Rum Suresi) Ayet-i Kerimeleri nazil olduğunda Fars iranlılar üstündü Müslümanlar Rumların irana galib gelmesini istiyordu. Çünkü onlar da kitap ehli idiler.* Rum'un Fars'a galib geldiği günde müminler sevindi Allah dilediğine yardım eder. Allah düşmanlarına galib, dostlarına rahmet edicidir.» (Rum Suresi) Ayet-i kerimesi de bunu ifade eder

Kureyşliler ise İranlıların ruma galib gelmesini istiyordu. Kureyş gibi iran da kitap ehli değildi ve öldükten sonra dirilişe inanmıyorlardı. Rum suresi nazil olunca Hazreti Ebu Bekir Rum mağlub oldu...» diye sevindi Kureyşliler Ebu Bekir ra bu, sizinle bizim aramızda bir meseledir. —Peygamber Sahibiniz, Rum'un Fars'a galib geleceğini zannetti. Seninle bahse girelim mi? dedi.*ve
Girdiler bahse girmenin haram kılınmasından evvel idi. Ortaya yüzer deve koyuldu.* Ayetteki bir kaç sene tayin edildi. Rumlar iranlılara galib gelmeden altı sene doluverdi müşrikler Ebu Bekir ra ın yüz devesini aldılar, yedinci sene geldiği zaman, Rumlar galib geldiler. Hz Ebu Bekir onlardan, verdiği yüz deve ile birlikte yüz deve daha aldı.*Bu hadise sebebiyle birçok kişi müslüman oldu (Tirmizi)

Cabir ra anlatıyor:*Resulullah ile beraber muharebedeydik öğle vakti bol dikenli ağaçlı bir vadiye indik, insanlar, gölgeye dağıldılar. Allah'ın Resulü bir ağaç altına oturdu ve uyudu. yanındaki kılıcını sıyırdı «Seni benden kim kurtarır?» dedi.*Resulullah Allah dedi
adam kılıcı kınına sokuverdi ve Peygamber as adamı afvedip ceza vermedi.*(Buhari)

Enes ra anlatıyor:* Yahudi biri Peygamber as ile sahabilerin yanına geldi Es - Samu aleykum, dedi.*
insanlar yahudinin selamını aldılar.*
Peygamber as, yahudinin ne dediğini biliyor musunuz? diyince Allah ve Resulü daha iyi bilir. O, selam vermişti ya Resulallah! dediler.*Peygamber as
Hayır, selam vermedi onu bana çağırınız! diye emretti. Yahudiyi çağırdılar. Peygamber as — Es-Samu aleykum (ölüm size!) mi dedin! diye sordu. Yahudi — Evet, diyince Peygamber as Size ehl-i kitab selam verdiğinde «aleyke ma külte - sana da dediğin gibi olsun!» deyin, buyurdu ve «Yahudiler geldikleri zaman, Allah'ın selamlamadığı bir şekilde selam verirler.» (Mücadele Suresi) ayetini okudu.*(Tirmizi)


Ebu Hureyre ra anlatıyor:*Bir adam
Ey Allah'ın Resulü, bana açlık isabet etti, dedi. Peygamber as bu adamı hanımlarına gönderdi, ancak adam yiyecek bulamadı Peygamber as
Bu adamı, misafir edecek yok mu? Allah rahmet ve ihsan buyursun! diye dua etti. Ensardan biri— Ben varım, ey Allah'ın Resulü! dedi Zevcesi— Allah'a yeminle çocukların azığından başka yok, diye cevap verdi*Ensar Çocuklar yemek istediği zaman, uyut bu gece kemerimizi sıkarız, dedi ve misafiri ağırladılar. ertesi gün Allah'ın Resulü Allahü Teala filan adam ile filan kadına hayran kaldı,, buyurdu. Bunun üzerine Allahü Teala onlar başkasını kendi nefislerine- tercih ederler, ihtiyaçları olsa dahi.» (Haşr Suresi) Ayet-i Kerimesi inzal buyuruldu.*

Peygamber as Hz Aliyi Hah Bahçesine bir kadında bir mektup almaya gönderdi mektubta eshabdan Beltea Allah'ın Resulünü Mekkeli müşriklere ihbar ediyordu.*beltea Ey Resul hükmde acele etme, Ben Kureyştenim nesebim onlardan değildir Muhacirler malımı onlara iyilik yapıp yakınlarımı himaye etmek. İstedim diyince Peygamber as eshaba Hatib doğrudur buyurdu. Hz Ömer onun boynunu vurmak isteyince Allah'ın Resulü
Olmaz, O, Bedir harbine katılmıştır, Allah Bedir'e iştirak edenleri afvetmiştir buyurdu ve Ey iman edenler düşmanlarımı dost kabul etmeyiniz (Mümtehine Suresi) nazil oldu.*


Enes ra anlatıyor:*Bir adam Resulullaha Kıyamet ne zamandır? diye sordu. Peygamber as ne hazırlık yaptın? dedi. Adam:*Kıyamet için namazdan, oruçtan ve sadakadan çok fazla hazırlamadım, fakat Allah'ı ve Resulünü severim, dedi. Allah'ın Resulü:*sevdiklerinle berabersin, buyurdu.*Buhari, Müslim,

murataltug1985 11-28-2018 05:55

Kaynak kuraan mucizeleri android prog

MUCİZEVİ SIVI: KAN

Bilim adamları kanın benzerini üretmek için çok çalıştı. Ancak başaramayıp vazgeçti çünkü kan taklit edilemez damardan alındığı anda hemen pıhtılaşır ve yapısı bozulur. Cam tüpte kanı saklayamaz inceleyemeyiz Çünkü kan hücreleri tüpte canlı kalamaz bilim adamları kan hücrelerini ayrı ayrı incelemiştir bu kadar bilgiye rağmen taklit dahi edilemeyen mükemmel madde kendiliğinden tesadüfen oluşmaz bu dünyadaki en akıl ve mantık dışı açıklamadır Allah, kanı örneksiz bir madde olarak yaratmıştır.
Olağanüstü birçok kabiliyete sahiptir kan hücreleri, Allah`ın sonsuz aklının vücudumuzdaki örneklerinden yalnızca bir tanedir.


Vücuddaki litrelerce kan nasıl olur da aşağı ve yukarı, hiç durmadan hareket eder bunu hiç düşündünüz mü? bir nesnenin sürekli hareket edmesi için bir motora ihtiyaç vardır. Arabalar, uçaklar hatta bir oyuncak dahi motor sayesinde hareket eder. durmadan hareket eden kanın bir motoru olmalıdır Kanı, gece-gündüz, aylar, yıllarca hareket ettiren bu motor kalbdir.
Parmaklarınızı bileğinize koyduğunuzda Kalbinizin kanı pompaladığını hissedeceksiniz Kalb dakikada 70 kere atar ve tüm hayatınız boyunca 300 milyon litre kan pompalar. Bu miktar 10 bin adet petrol tankerini doldurabilir. bu rakamlar hayret verici değil mi bir dakikada 70 defa bir kovadan bardakla su boşalttığınızı düşünün. kol ve el kaslarınız ısınır dinlenmeniz gerekir işte kalp bu işi hiç dinlenmeden tüm hayatımız boyunca yapar. Yeryüzünün en mükemmel pompası

Yeryüzünün en mükemmel yaratılışa sahip pompası, sol göğsümüzün hemen altında çalışır. Kalp akıl almaz tasarımı ve durmak bilmeyen atışlarıyla, 1 günde vücudumuzdaki kanın 1.000 tam devir yapmasını sağlar. Kalp görünüş olarak yumruk büyüklüğünde, etten bir pompadır. Ancak kapasitesiyle dünyadaki en güçlü, en uzun ömürlü ve en verimli iş makinesidir Kalbin gücü muazzamdır. Bu güçle kalp, kanı 3 metre yukarı sıçratabilir. Kalb bir saatte orta boy bir arabayı yerden bir metre yukarı kaldırmaya yetecek kadar enerji üretir


Yumruk büyüklüğünde bir kastan oluşan kalp iki bölümden oluşur iki ayrı pompası vardır. Soldaki pompa güçlüdür ve temiz kanı vücuda pompalar. Sağ taraftaki ise zayıftır kirli kanı akciğere pompalar. Kalpten akciğere olan bu yolculuk kısa sürelidir küçük dolaşım" olarak adlandırılır. Diğeri ise "büyük dolaşım" adını alır.
Kalbin iki bölümü de ikiye ayrılır. kan, kapakçıklar sayesinde diğer bölüme geçer. Bu pompalar durmaksızın büyük bir enerjiyle çalışırlar ve damardaki kan günde 1.000 kere vücutta tur atar


Sürekli çalışan bir makine düzenli bakıma ihtiyaç duyar. Makineyi oluşturan parçaların bakımdan geçmesi ve değişmesi gerekir makine yağlannmazsa aşırı sürtünmeden aşınabilir. kalb Makine gibi hiç durmadan çalışır bakıma ihtiyacı vardır. Ancak kendi bakımını kendisi yapar, kendini yağlar. Peki sizce kalp kendini nasıl yağlar? Bunun cevabı kalbin yaratılışında gizlidir. Kalb dışı iki katlı zardan oluşan bir kılıfla kaplıdır. Bu iki zarın arasında kaygan bir sıvı bulunur. Bu sıvı motor yağı görevi görerek kalbin kolayca çalışmasını sağlar. Buda Allah`ın yaratma sanatının ne kadar mükemmel ve eksiksiz olduğunu gösterir.

Vücudda toplam 206 kemik vardır. Bu kadar kemiğin fazla olduğunu düşünebiliriz, ancak Parmaklarınız tek bir kemikten oluşsaydı, siz kitab dahi tutamazdınız. dimdik duran bir kemiği bükemezdiniz eğer zorlarsanız kemik kırılır. Parmaklarınızı bükemez kavrayamaz, tutunamaz, yazamaz yiyemezdiniz bir kitabı rahatça tutup meyve suyu içmenizin sebebi parmak ve vücuddaki birbirine bağlı tam 27 tane kemiğin olmasıdır. vücudda, toplam 206 kemik bulunur. hepsi çok akıllı bir planla yerleştirilmiştir. Bu kusursuz planla öne doğru eğilir, dizlerinizi bükebilir, başınızı çevirebilirsiniz.

Vücudumuzda kemiklere yardımcı eklemlerimiz bulunur. Bu Eklemlerle kolumuzu rahatça büker, bacak kaldırır, parmaklarımızı kullanırız Eklemler kemiklerimiz için çok önemlidir misal
Tahtadan bir kukla yaptığınızı düşünün. kuklanın kollarını oynatması için ne yapması gerekir? Elbette ki omuzuyla kolun birleştiği yere oynak bir parça takmadan kuklanın kolları hareket etmez kol ve bacak yapımında kullandığınız tahtaların aralarına oynar parça yerleştirirseniz kuklanın kolları dirseklerinden, bacakları dizlerinden bükülebilir. kemiklerimizin fazla oluşu ve aralarına eklem yerleştirilmiş olması bizim rahat hareketimizi sağlar.


Kemiklerimizin arasındaki Bazı eklemler kemiklerin ileri geri bazıları ise yanlara hareket etmesini sağlar.
Kemiklerimiz vücudu taşır ve korur zor görevleri yerine getirecek sağlamlıkta yaratılmışlardır. Kemiklerimiz hafiftir içleri bal peteği gibi deliklidir. Bu delikli yapı sayesinde çok hafif ve çok serttirler öylesine serttirler ki çelikten 5 kat daha fazla dayanıklıdırlar bacaklardaki uyluk kemiği dik dururken 1 ton ağırlığı kaldırabilecek muazzam bir kapasiteye sahiptirler her adımda kemiğe, vücut ağırlığının 3 katı yük biner ancak kemiğin dayanıklılığı sayesinde hiçbir şey olmaz.
Peki kemikleri bu kadar kuvvetli kılan nedir? Bu kemiklerin benzersiz yaratılışında gizlidir.

Kemikler son derece sağlam, ve rahatlıkla kullanılabilecek hafifliktedir kemiklerin iç ve, dışı sert ve dolu olsaydı, kemikler çok ağır olurdu. esneklik kalmaz en küçük bir darbede, kol dolaba çarpsa bile kemik kırılıp, çatlardı Allah çok merhametli olandır kemiklerimizi rahat edip zarar görmeyecek şekilde yaratmıştır. kemik Çok hafif ve çok dayanıklıdır kendini tamir eder 5 yaşından 20 yaşına gelindiğinde boy uzunluğu aynı olmaz buna kemik büyümesi deir bu büyüme orantılıdır. Bacak büyürken, kol da büyür, ve tam zamanında durur bu tüm insanlar için geçerlidir Bilim kemikleri oluşturan maddeyi üretememiştir bu üstün maddenin benzerini dahi geliştirememiştir bu üstün maddeyi yaratan Rabbimizdir Rabbimizin merhametiyle, kemikler son derece ve çok zor hareketleri kolaylıkla ve hiç acı duymadan yapmamızı sağlar

Kemiklerin birbirlerine eklendikleri yerde eklemler bulunur dirsek ve dizlerimizi, eklemler sayesinde sürekli büküp, düzleştiririz. eklemler sürekli hareket eder ve yağlanmaya ihtiyaç duymaz Oysa ki çalışan bir makine bir bisiklet dahi yağlanmak zorundadır çünkü yağı azalır ve hareketi zorlaşır eklemler sürekli kullanılsada yağını yenilemek gerekmez. Neden bilim şu gerçeği keşfetmiştir Eklem yüzeyi ince ve deliklidir Yüzeyin altında kaygan bir sıvı bulunur. Kemik, ekleme baskı yaparsa bu sıvı deliklerden fışkırır ve eklem yüzeyi yağ gibi" kayar insan bedeni çok mükemmel bir tasarım ve çok üstün bir yaratılış ürünüdür bu mükemmel tasarım çok farklı hareketleri büyük bir hız ve rahatlıkla yapar Kemiklerimizi yaratan Rabbimiz Kuran`da, kemiklerin yaratılışını şöyle bildirmiştir: Kemiklere bir bak nasıl biraraya getiriyoruz, ve et giydiriyoruz?.(Bakara Suresi, 259)


Kemiklerin çok sert ve güçlü bir yapıya sahiptir ancak kemiklerde kırılırlar. Ve Kemik kendi kendini tedavi eder. Doktorlar kırılan kemiği alçıya alırlar. Bunun dışında yapacak bir şey yoktur. zaten kemik kendi kendini tamir eder Bir kemik, kırıldığında kendisini tamire başlaması ve eskisinden sağlam olması olağanüstü bir olaydır. mucizevi olay şöyle gerçekleşir kırılan kemiğin etrafındaki kan pıhtılaşır "hematom" adlı dev bir pıhtı oluşur. Bu derideki yara üstündeki kabuk gibi tabakadır. Kemik yapıcı hücreler salgıladığı minerallerle pıhtıyı sert bir kemiğe dönüştürür işlem bitince kemik yıkıcı hücreler devreye girer. profesyonel bir heykeltıraş gibi eritici asit olan hidroklorikle yeni kemiği törpüler şekil verir. Bu kemik eski haline gelinceye kadar devam eder kemiğin kırılmasından 1 yıl sonra dahi kemik eritici hücreler siz farkında olmadan kemiğin eski şekline dönmesi için sabırlı bir heykeltıraş gibi törpüleme işlemine devam ederler.


gözle göremediğimiz kadar küçük varlıklar olan kemik hücrelerinin yaptığı tüm işlemler üstün bir şuurdur hücrelerin gören gözleri yoktur ancak kemiği yenilerler kırılan boşluğu anlayıp, işlerine ne zaman son vermeleri gerektiğini biliirler kemik yıkıcı hücreler kemiğin kabasını fark edip, kemiği törpülerler sert kemiği parçalayacak güçlü bir asit kullanırlar, bu asidi gerektiğinde fazla, gerektiğinde az kullanarak kemiği en uygun şekle getirirler kemik hücreleri neyi, nasıl ve nerede yapacağını çok iyi bilir Kemiklerimizin tamiri için kurulan sistem mükemmeldir ve kemiğin kendi kendini tamirini sağlar. bilim yıllardır, büyük bir hayranlıkla bunu taklide çalıştı Ancak başaramadılar.


İnsanların taklit edemediği yeteneği kemik hücreleri nasıl kazanmışdır? Kırılan kemiği tamir için ne malzeme gerektiğini, nasıl işlemler yapılacağını nereden bilirler? Hücrelerden kimileri kemik yıkma özelliği kazanmış kimi şekil verme görevini üstlenmiştir. Bu görev dağılımını yapan kimdir? Nasıl olup da karışıklık çıkmaz, hepsi tam gereken zamanda görevlerini yerine getirir Kemik hücreleri bunları kendileri mi öğrendi bu imkansızdır. tesadüf mümkün değildir. Kemik hücrelerimiz yaratan ve üstün akıl sahibi Allah`ın ilhamıyla hareket ederler Allah kemiklere şekil verendir

Vücuddaki Hücrelerin Kemikleri Nasıl Oluşturduğunu Düşündünüz Mü?
Vücuddaki 206 kemikdeki farklılık ilk ortaya çıktıkları anda anne karnında başlar hücrelere vücudun neresinde olmaları öğretilmiştir Kimi hücreler kemikleri kimiside karaciğer böbrek ve gözleri oluşturur farklılaşıp vücudda uygun yere gidip şekil alırlar profesyonel bir işçi gibi parmaklar ayak kemikleri oluştururlar. Kafatasını oluşturan kemik hücreleri beyini saran kusursuz bir kemik tabakası meydana getirirler. Ne küçük yapıp beyni sıkıştırır ne de büyük yapıp kafanın taşımasını zorlaştırırlar şekillerini çok iyi bilirler kemikleri kusursuz biçimi ve hücrelerin şuuru nereden kaynaklanır?
Onlara ilham eden Rabbimizdir. Allah`ın eşsiz ilmi için ayetler buyurur Gök ve yerdekiler O`nundur; hepsi gönülden boyun eğmiştir` Yaratmayı başlatan, O`dur; Göklerde ve yerdeki en yüce misal O`nundur. O, güçlü ve üstün olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. (Rum Suresi, 26-27)

Kaslar vücudun güç istasyonudur enerjiyi güce çevirir ve bunu hayat boyu eksiksiz yapar Biz bunun olmayız. bazı kasları çaba harcamadan çalışır. Kalp ve mide kası gibi Onları kontrol edemeyiz kontrolümüzdekiler iskelet kaslarıdır. vücudumuzda 650 tane vardır. hareket ettikçe kasılıp gevşerler Kasları, kan damarları ve sinirler çalıştırır. Kan damarlarıyla kaslara oksijen ve besin gelir sinirler kas hareketini sağlar. Sadece kalp kasının denetimi bize bırakılsaydı tüm zamanımızı kalp kasına ayırmanız gerekecekti kalp kasınızın bir an durması hayatın sona ermesidir Uykuda kalbin denetleyemeyecek yaşamımızı yitirecektik Ancak vücuddaki mükemmel kontrol sistemiyle bunları düşünmeyiz yapmamız gereken sonsuz şefkat ve merhamet sahibi Rabbimize şükretmek Allah yalnız Kendisine kulluk etmemizi ayette emremiştir Rabbimiz Allahtan başka ilah yoktur. Herşeyin yaratıcısıdır, O, herşeyin üstündedir Enam Suresi

Kaslarınız Büyük Bir Uyumla Çalışır
Güldüğümüzde yüzde aynı anda 17 kas birden kasılır bir tanesi kasılmasa gülümseyemeyiz üstelik yüzümüz çirkin bir hal alır. Yüzümüzde mimik yapmakla görevli 28 ayrı kasın kasılmasıyla binlerce farklı ifade oluşur Kızgınlık, şaşkınlık, sevinç gibi ifadeler kaslar sayesindedir Yüz kasları diğer kaslar da büyük bir uyum içindedir tek bir adım atmak için ayaklarda ve sırtda bulunan 54 kas aynı anda çalışır. yüzlerce kaslar sayesinde yaparız ve bu bize çok olağan gelir. Ancak durup daha düşünün biz kaslarımızın çalışması için hiçbir şey yapmayız. Eğer kaslar eksik çalışsaydı koşmak, yüzmek, bisiklete binmek adım atmak imkansız olurdu unutmamamız gereken Allah vücudumuzda kusursuz bir sistem yarattı Bu Rabbimizin bir hediyesidir. Allah`ın sonsuz merhametini düşünüp, Allah`ın büyüklüğüne, şükretmemiz gerekir.


Kitabın sayfalarını çevirmek, arabanın kapısını açmak, el yıkamak… Bunları ellerimizle, hiç zorlanmadan ve çok sık yaparız. Elimizi yüzlerce işte kullanırız
Elimiz o kadar güçlüdür ki yumruk sıkmadan bir nesneye elimizle 45 kg güç uygulayabiliriz. elimizi çok ince ve hassas işlerde kullanırız iğne deliğinden iplik geçiririz bazen kuvvet bazende ince bir ayar gerekir. Ancak biz elimizin ne kadar önemli bir işi başardığını fark etmeyiz düşünmeyiz. Tüm bunları otomatik yaparız. Allah kusursuz yaratmıştır. Elimizdeki bu eşsiz kabiliyet Allah`ın benzersiz yaratmasıyladır

Bilimin en büyük çabası yapay el üretmektir robot eller; elimizdeki dokunma hassasiyet ve kabiliyete sahip değildir bilim, insan elinin yapılamayacağını düşünür "Karlsruhe Eli" adlı robot eli yapan mühendis Hans J. Schneebeli şunları söylüyor:
Robot ellerde ne kadar çalışırsam, insanların ellerine o kadar hayran oluyorum. İnsan elinin bir kısmına bile ulaşmak için çok zaman geçmelidir teknoloji ile bir benzeri dahi yapılamayan ellerimizi Allah, özel tasarlamıştır. Ellerimiz Allah`ın yaratma sanatındaki kusursuzluğu gösterir.
Allah`tan başka yaratıcı yoktur. Allah gerçeği görmeyenlere ayetlerle seslenir De ki: "Göklerin ve yerin Rabbi "Allah`tır. yarar ve zarar da sağlamayan ilahlar mı edindiniz?" De ki görmeyen a`ma ile gören basiret sahibi eşit mi? karanlıkla nur eşit olabilir mi?" De ki: "Allah, herşeyin yaratıcısıdır tektir ve kahredici olandır." (Rad Suresi, 16)

murataltug1985 11-29-2018 19:06

Kaynak kuraan mucizeleri android prog

Her gün farkında olmadan nefes alıp veririz. Burun, nefes borusu ve akciğerin üstlendiği bu görevde birçok işlem gerçekleşir. nefes demek, vücuddaki hücrelerin oksijenle beslenmesidir. Hücreler oksijenle beslenmezse yaşayamaz çok kısa bir süre nefessiz kalabiliriz. Ancak süre uzarsa hücrelerin ölmesiyle vücudda ölür. Nefesle birlikte burna dolan hava temizlenir burnumuz bir klima gibi çalışır burunda filtre işlevi gören tüycükler kirli, sıcak, soğuk nemli havayı akciğerlerimize uygun hale getirir havayı süzer, temizler, nemlendirir, ısıtılır ve bakterilerden arındırıır. Burnumuzdaki küçük tüycükler her gün yaklaşık 20 milyar yabancı maddeye karşı vücudumuzu korur Burnumuzun bu kadar yabancı maddeyi tanıyıp, ayırt etmesi çok detaylı bir işlemdir. tesadüfen olamaz Bu Allah`ın yaratma gücünün büyüklüğünü ortaya koyar

bazı kişiler Evrime inanıp vücudun tesadüfen oluştuğunu öne sürer Neden Allah`ı inkar ederler tesadüf saçmalıktır burnumuz dahi Allahın eşsiz yaratma sanatına örnektir vücudumuzun kusursuz bir parçasıdır. mükemmeldir tesadüfen olması imkansızdır Bir klima nasıl tesadüfen oluşmuyorsa kusursuz çalışan bir klimayı bile bir akıl sahibi yapmıştır işte klima gibi çalışan burnumuz da bütün klimalardardan üstündür klimaların en üstünü burnumuz tesadüfen oluşmamıştır. dünyanın taklit edilemeyen en iyi kliması burnumuzu Rabbimiz yaratmıştır Allah yaratandır, en güzel ve kusursuzca var edendir, `şekil ve suret` verendir. En güzel isimler O`nundur. Gök ve yerdekiler O`nu tesbih eder O, Aziz ve Hakimdir. Haşr Suresi,

Solunan havada toz gibi vücuda zararlı maddeler vardır. Ve havanın akciğere ulaşmadan kontrolü gerekir. Bunu sağlayan ve solunum yüzeyini kaplayan kaygan tabaka mukus tabakasıdır tabakayı oluşturan mukus maddesi, hava ve soluduğumuz toz gibi küçük maddeleri tutarak, akciğere girişi engeller. Bu maddelerin sadece mukus tarafından tutulması yeterli değildir biriken maddeler vücuttan atılmalıdır Bunun için devreye giren mekanizma nefes borumuzun iç yüzeyini kaplayan silya adlı tüycüklerdir. nefes borusundan yukarıya yani ağzımıza sürekli olarak hareket eder. Bunu rüzgarlı arazide buğday başaklarının hep aynı yöne hareket etmesine benzetebiliriz. Bu tüycüklerin ağzımıza doğru olan hareketleriyle yabancı maddeleri tutan mukus tabakası nefes borusundan yukarıya doğru ilerler. Ve bir yutma hissi oluşur bize zarar veren maddeler yutular mideye iletilir ve mide asitinde parçalanıp yok edilir.

Nefes borumuzdaki tüycüklerin görmek ve düşünmek için beyinleri yoktur. Ancak kendilerine km lerce uzakta olan ağzımızdaki yutağın yerini tespit eder zararlı maddeleri bilip, vücuda sokmaz Bilimin tüm araştırmalarına rağmen tüycüklerin çalışma mekanizması keşfedilememiştir unutmayın insanların çözemediği bu tüycükler bedenimizdeki herşey gibi, yeryüzünde ilk insan var olduğundan beri kusursuz çalışır Soluduğumuz hava önemlidir? nefes alamayan insan ölür Vücudu oluşturan hücrelerin en temel besini oksijendir. eldeki kas hücreleri sürekli oksijenle beslenir. Bunun için nefes almak şarttır.

Nefes aldıktan sonra nefes borusundan akciğere gelen temizlenmiş ve nemi ayarlanmış hava kullanılabilir haldedir. Akciğerlerden kan yoluyla hücrelere gider ve onları besler hücredeki atık madde olan karbondioksiti alır. Biz nefes verirken hücrede toplanan karbondioksiti vücuddan dışarı atarız
nefes almayı basit zannedebiliriz ancak vücudda büyük bir oksijen karbondioksit alışverişi yapılır. Tüm bunlar Allah`ın yaratıp hizmetimize verdiği nimetlerdir. düşünün, sadece nefesi kendiniz ayarlayacak olsaydık bunu şaşmadan ve karıştırmadan yapmaya gücümüz yetmezdi. yorulur ve bırakırdık Rabbimiz buna güç yetiremeyeceğimiz için bize, kusursuz çalışan bir solunum sistemi vermiştir. Bu, Allah`ın nimetlerinden biridir. Allah ayette buyururki Size her istediğinizi verdi. Allah`ın nimetini saymaya güç yetiremezsiniz. insan zalim ve nankördür. (İbrahim Suresi, 34)


vücudda biz farkında olmadan işlemler yapılır her organ ve hücremiz akıl almaz bir hız ve mükemmellikle çalışır. büyük bir uyum içinde verilen emri yerine getirir .Kan, hücreleri besin taşır. Mide ve bağırsak besinleri küçülterek hücrelere uygun hale getirir. Sinir hücreleri vücuda uyarı gönderir, beyim uyarıyı değerlendirir ve biz görür duyar işitiriz Sinir hücreleri hasar görse, el ve kol tutmaz; mide zarar görse sindirim olmaz; dil hasar görse tad alamayız. özel hastalıkları dışında bunların hiçbiri olmaz. Vücudumuz, hiç durmadan çalışır işte bu kusursuzluk mükemmellik Allah`ın şefkati ve merhametiyledir

küçük bir mekanizma kendi kendine çalışmaz. televizyon ve bilgisayarın tasarımcı ve üreticisi vardır. Bir uçak bir araba kendi kendine çalışmaz. Bunları çalıştıran onları tasarlayıp, üreten mühendisdir insan bedeni kusursuzdur tesadüfen meydana gelemez O halde bazı insanlar nasıl olur da vücudun tesadüflerle kusursuz çalıştığını düşünür bu en mantık dışı iddiadır. Vücudumuzdaki mükemmel düzen ve kusursuzluk bize üstün bir akıl sahibinin vücudumuzu tasarladığını gösterir.Vücudumuz çok üstün bir Yaratıcının eseridir.Bu üstün Yaratıcı Rabbimiz olan Allah`tır. Allah Kuran`da kullarına şefkatini bildirir Allah`ın şefkat ve merhametine karşılık O`na boyun eğmeli,Kuran`da ki emirleri eksiksiz yapmalı tüm güzelliklere şükretmeliyiz. Allah ayette buyurur
Rabbiniz olan Allahdan başka ilah yoktur. Herşeyin yaratıcısıdır O`na kulluk edin. O, herşeyin üstünde bir vekildir. (Enam Suresi, 102)


insan kemiklerin cansız bir madde olduğunu zanneder ancak kemikler dış tabakaları hariç canlı dokulardır. içinde mikroskobik damarlar, sinir ağları ve kemik iliği bulunur. kemikler birer banka gibi çalışır Kalsiyum ve fosfor gibi hayati maddeler depolar ihtiyaç olduğunda depoladıkları maddeleri vücuda geri verirler. vücutta kalsiyum bulunmasa ne olurdu Kalsiyum vücutta, çevreden toplanan uyarıların sinirlere ulaşmasını sağlar bu son derece önemli bir görevdir. Kalsiyum olmadan uyarılar sinirlere ulaşamaz. Bu insanın felç olması ve iç organlarının çalışmaması anlamına gelir ölümle sonuçlanacak bir durumdur.


Kalsiyumun vücut için önemi saymakla bitmez. Bir yerimiz kesildiğinde, kısa süre sonra kesik bölgede kan pıhtılaşır, kanama durur ve kan kaybından ölmemiz engellenir. Bu çok hayati bir önlemdir. Eğer kan pıhtılaşmasaydı Altı delinmiş bir fıçının içindeki bütün suyun, fıçı boşalana kadar delikten akması gibi, vücuddaki küçücük bir delikten bile bütün kan akar giderdi. kanın pıhtılaşmasını sağlayan mucizevi bir mekanizma vardır. Bu mekanizma insanı ölümden korur bu mekanizmayı harekete geçiren en önemli faktör kalsiyumdur. Kemikde depolanan kalsiyum olmasa kan pıhtılaşmazdı.


Kemik hücreleri birer kalsiyum ve fosfor deposudur Gözü veya duyu organı olmayan kemik hücresi, kandaki binlerce madde arasından kalsiyumu ve fosforu kolaylıkla ayırt eder hiç şaşırmadan atomları yakalar.
Bir insan dahi farklı element tozlarını eğitimsiz ayırt edemez. Ancak hiç bir duyusu olmayan, ve hiçbir eğitim almayan kemik hücresi çok zor bir iş başarır Kemik ve tüm vücut hücreleri Allaha itaat eder "kalsiyum depolar kendisine "depoladığın kalsiyumu bırak" dense hemen itaat eder Kemik hücresi yüksek şuur, kabiliyet, sorumluluk ve disiplinle gece gündüz Allahu Teala ya boyun eğer


kemik iliği yağ, su, alyuvar ve akyuvardan oluşur sarı ilik yağdan meydana gelir Kırmızı ilik vücudu besler enfeksiyonda vücudu savunup kan hücreleri üretir ve depolar kırmızı ilikteki kan üretimi azalsa oksijensiz kalıp ölürüz kemik iliğindeki üretim sürekli olmak zorundadır. aksama olmaması için vücut önlem alır. Bu savaştaki stratejilere benzer vücut enfeksiyonla savaşırken kırmızı ilikteki kan hücrelerini kullanır düşman saldırıya geçtiğinde vücutta savunma ve saldırıya geçmelidir burada sarı ilik devreye girer. sarı ilik sadece yağdan oluşur. asıl görevi yağ depolamaktır kırmızı iliğin yetersizliğinde savunma yapan kan hücreleri üretir. Amaç düşmana karşı işbirliği ve tek bir kuvvet oluşturarak savaşı kazanmaktır. bu yaratılışı gösterir. Allah`ın üstün yaratışı Allah`a yönelmek ve yüceliğini kavrama vesilesidir üstün özelliklerle yaratılan insana düşen kendisine kusursuz bir vücut veren Allah`a şükretmektir.

Kemikler taş kadar serttirler ancak kimi zaman kırılır. Ve kendi kendini tedavi eder. Kemiklerin kırıldığında kendi kendine tedavi özelliklerinin olmadığını varsayalım. bu son derece acı ve sıkıntı verici olurdu. Kırık kemik kaynamaz sakat kalmalar ve hayati bölgedeki kemiklerin kırılmasıyla ölüm meydana gelirdi. Ancak insanoğlunun farkında bile olmadığı hiç düşünmediği nimetlerle birlikte yaratılmıştır. ciddi kazalarda bile kemik kolay kolay kırılmaz. Ve kırılan kemik kaynar.
kendisini hemen tamire başlar kemiğin tamirden sonra eski halinden sağlam olması son derece olağanüstüdür
Bilim kemiklerin benzerini üretmeye çalışmış ancak hiçbir mühendis kemik kadar güçlü hafif verimli ve kemik gibi devamlı büyüyen, kendi kendini yağlayan, bir hasarda kendini tamir eden bir madde geliştirememiştir.


Vücuttaki kemik hücrelerinin görevleri farklıdır. Ama ortak çalışırlar Kemiklerin yenilenmesini sağlayan kemik yapıcı osteoblast hücreleridir. Osteoblast proteini mineralle sertleştirir kemikleri yeniler Osteoklast adlı kemik hücresi kan ve kemik dokularında besin alışverişi sağlayıp, kemikdeki atıkların dışarıya çıkarılmasını sağlar.Osteoklastların kemiğin iç yüzeyinde, kemik iliği boşluğunda ve kemik dokusundaki boşluklarda yıkıma yol açarak, kemiğin biçiminin ve boyunun değişmesini erişkin boyutlara varmasını sağlar. dış yüzeyde kemik çıkıntılarının küçülmesini sağlar gövde kalınlığının her bölgede aynı kalması sağlanır.


Osteoklastların kemikte yaptığı yıkımda osteoblast hücreleri boş durmaz ve iskelet için yeni kemik yapar Çocukken osteoblastların işi ağırdır büyüme hızlı olduğundan kemik yapımı yıkımdan fazla olmalıdır iskelet bir olgunluğa erişince yapım ve yıkım birbirlerini dengeler. kemiğin biçimi ve boyutları değişir, kanda ve dokularda kalsiyum oranı ayarlanır bu Her insanda aynıdır Hepsi kemik yüzeyinin nasıl küçüleceğini Kafatasındaki kemiklerle uyluk arasındaki farklılıkları bilir kemiklere nasıl şekil vereceklerini, ne zaman uzamanın duracağını, incelik ve kalınlığı bilir Çocukluğumuzdan haberdardır Bu dönemde daha fazla hareket ederler. Kalsiyum oranıni bilir
kemik hücreleri birbirlerini çok iyi tanır ve planlı hareket ederler. Ne zaman üretime, geçmeleri gerektiğini çok iyi ayarlarlar. Bu fabrikadaki üretim programına benzetilir.

Kemik hücrelerimiz mükemmel bir
üretim yaparlar bu Program kusursuz çalışan bir fabrikaya benzer amaç ne fazla üretim yaparak malı depoda biriktirmek ne de ihtiyacı karşılamayan az üretim yapmaktır bir Fabrikada ki planlamacılar günlük ve haftalık programla fabrikada dengeli üretime çalışırlar. İşte Kemik hücrelerinin kalsiyumu dengede sabit tutmaya çalışmaları buna benzer. Burada makinaların yerini kemikte üretim yapan osteoklast ve osteoblast hücreleri alır öylesine dengeli çalışırlar ki, osteoblast üretim yaparken, osteoklast fazla üretimi engeller Birbirleriyle haberleşmeleri mükemmeldir. Hiçbir zaman denge bozulmaz ve yeterli miktarda kalsiyum her zaman için kemikte bulunur.


Kemik hücrelerinin, üretim yeteneklerini ve denge koruyan özelliklerini kendi akıl ve iradeleriyle kazanmaları ya da tesadüfü iddia etmek mantıksız ve bilimden uzak bir iddiadır Hücre planlama yapamaz. Karar veremez. Vücuttaki dengeden haberdar olamaz. İhtiyaçlara önlem alamaz. öğrenemez. Ancak insanın trilyonlarca hücresi her biri şuurlu bir insan gibi davranıp insandan daha yüksek bir akıl gösterir hücreler üstün bir güç tarafından yönetilir ve yönlendirilir Hücrelere neler yapacağını ilham eden büyük kudret sahibi olan Allah`tır. düşünmüyorlar mı? Allah, gökleri, yeri ve ikisi arasında olanları hak ile belirlemiş ve eceli yaratmıştır. insanlardan çoğu Rabbine kavuşmayı inkar ediyorlar. Rum Suresi

Omurga birçok parçadan oluşur. omur" denilen 33 küçük yuvarlak kemik birbiri üzerine yerleştirilmiştir. Bu kemiklerde omurilik isimli -beyin ve organlarda koordinasyonu sağlayan- çok önemli bir iletişim ağı döşenmiştir. kemikler öyle bir yapıdadır ki, vücudun dik durmasını sağlar 33 küçük kemiğin oluşturduğu büyük yapıya kaburga ve iç organlar bağlanır ve yeryüzündeki en büyük mühendislik harikası omurga ortaya çıkar Omurganın en önemli görevi yük taşımaktır. Vücud ağırlığı omurganın üzerindedir. Her adım atışda omurgamızı meydana getiren omurlar birbiri üstünde hareket eder. Omurgayı oluşturan 33 kemiğin hareketiyle sürtünme doğar. Ve aşınma meydana gelir. Hayati bir yük taşıyan omurga için aşınma önemli problemler çıkarır. Peki üst üste binmiş 33 diskten oluşan bir omurga, ezilme ve sürtünmeye karşı nasıl korunmaktadır?

omurgaya en mükemmel koruma sistemi yerleştirilmişdir Omurgayı oluşturan kemikler arasına kıkırdak yapılı birer disk yerleştirilmiştir. Bu otomobil tekerleklerindeki yükü emen amortisörler gibidir Omurga üzerine binen yükü taşımaya yardım edecek şekilde yaratılmıştır. bu özel şekil yükün eşit dağılımını sağlar. Her adımda vücut ağırlığı nedeniyle yerden vücuda doğru bir tepki kuvveti gelir. Ve omurganın sahip olduğu amortisörler ve "kuvvet dağıtıcı" kıvrımlı şekille vücuda zarar vermez. Eğer tepkiyi azaltan esneklik ve özel yapı olmasa, bu kuvvet direk kafatasına iletilirdi omurganın üst ucu, kafatası kemiklerini parçalayarak beyne girerdi.
Ancak Allah`ın insan vücudunda yarattığı mükemmel mühendislikle mükemmel bir yaşam sürdürürüz.

Kemiklerdeki kusursuz tasarımın örneği ayak kemikleridir. İnsanın ayağı 26 kemikten oluşur vücut kemiklerinin dörtte biri ayaklardadır. Ayak, mekanik fonksiyonlar için tasarlanmış çok özel bir yapıdır. Ayağın mükemmelliğini ve ayaktaki taban yapısını köprü ayakları gibi vücut ağırlığına karşı, kemiklere destek verir otomobilin gaz pedalına basıldığında pedal kaldıraç gibidir ayaklar da parmak ucunda kalkma hareketi yapıldığında hidrolik bir kriko görevi görür Zıplarken bedeni fırlatır koşma hareketinde bacaklar için birer yastıktır Bütün hareketlerde ayağa dokulara, damarlara kaslara hiçbir zarar gelmez. örneğin el ve ayakları ağırlık kaldırma bakımından kıyaslayalım. Her ayağa kalkışda ayağa uygulanan ağırlığın ellerinizede uygulandığını varsayalım.elinize 80 kilo yük yerleştirdiğimizi varsayalım. dokular ezilir, damarlar patlar kemikler parçalanırdı insanı taşıyan ayaklarda ne damar patlar, ne doku ezilir. ayaklar Allah`ın sonsuz şefkatinin delilidir

Allah insan için en rahat edeceği, hiçbir sıkıntı duymayacağı, tüm ihtiyaçlarını karşılayacağı şekilde bir tasarıma sahip olan bedeni yaratmıştır nimeti gösterir Görebilenlere Allah`ın ayetleri her yerdedir. Önemli olan bu ayetleri düşünerek herşeyin hakimi Allah`a yönelmektir. Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün ard arda gelişinde, denizde yüzen gemilerde, Allah`ın yağdırdığı ve yeryüzünü ölümden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip yaymasında, rüzgarlarda gökle yerde boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen için gerçek ayetler vardır. (Bakara Suresi, 164)

İnsan mükemmel bir kemik yapısı ve kusursuz bir iskelete sahiptir. rahatça yürür, koşar Evrimciler iki ayaklılığın maymundan evrimleştiğini iddia eder Bu gerçekleşmesi mümkün olmayan bir iddiadır. insan ve maymun arasında uçurum vardır. yürüyüşler çok farklıdır. İnsan iki ayağı üzerinde dik yürür. Bu sadece insana özgüdür Diğer canlılar öne eğik bir iskelete sahiptirler ve dört ayakları üzerinde yürür İki ayak üzerine sadece ihtiyaçda kalkar bu da çok sınırlı bir hareket kazandırır. Evrimciler kendi içlerinde de çelişirler. evrimde iyiye yöneliş vardır iyiyi ve avantajı bırakıp geriye dönmek anlamsızdır Maymunların dört ayaklı yürüyüşü avantajdır. hız ve verim sağlar. İnsan ile hayvan hareketini karşılaştırırsak insanın ağaçtan ağaca atlaması çita gibi saatte 125 km. koşması mümkün değildir. evrime göre maymunların iki ayaklı yürümesinin faydası yoktur ve İnsanların iki ayaklı olması evrimi geçersiz kılar


Darwinizm`in iddisına göre dört ayaklı yürüyen bir canlı bir süre sonra hem dört hem iki ayaklı yürüyüp iki ayaklı bir yürüyüşe ulaşmıştır. Ancak bu senaryo mümkün değildir. paleo antropolog Robin Crompton bir canlının ya tam dik ya da tam dört ayağı üzerinde yürüyebileceğini söyler Dik ve dört ayakla yürüyüş enerji kullanımının aşırı artması nedeniyle mümkün değildir
Dört ayaklı yürüyen maymun ile , iki ayaklı yürüyen insanım maymuna evrimleşmesi imkansızdır bu ispatlanmıştır. Gerçekten habersiz olan evrimciler insanın ortaya çıkışını sır olarak nitelendirir evrimci paleo antropolog Elaine Morgan insanın evrimiyle ilgili dört önemli açıklayamadıkları sırrın olduğunu itiraf eder İnsanlarla ilgili en önemli dört sır şudur 1)Neden iki ayak üzerinde yürürler? 2)Neden vücutlarındaki kılları kaybettiler? 3)Neden bu denli büyük beyinler geliştirdiler? 4)Neden konuşmayı öğrendiler Bu sorulara verdikleri cevaplar şöyledir bilmiyoruz.

Kafatası beyni çevreleyen ve son derece güçlü bir kemikten bir zırhtır. 8 ayrı kemiğin birleşimiyle oluşur vücuttaki kemikler bulundukları yer ve işleve göre farklı özelliktedir Kafatasının kendine özgü bir tasarımı vardır Kemiklerin birleşim noktası diğer kemiklerden farklı olarak girintili çıkıntılı bir yapıdır kafatası kemiklerinin birleşim noktaları birbirlerine oturur Yetişkin insanda sert ve güçlü bir yapı olan kafatası, yeni doğmuş bebekte bambaşkadır Anne karnından çıkan bebeğin kafatası kemik halini almamış, yumuşak bir yapıdır kafatasını oluşturan 8 kemik birbirine tam oturmamıştır. Kemiklerin birleşim noktalarında boşluk vardır. bebeğe bir dezavantaj gibi görünen bu durum, doğumda bebeğin hayatını kurtaran önemli bir özelliktir.

Bebek kafatası tam olarak kemiksi sert bir yapıda olsaydı ve boşluklar olmasaydı, doğumda bebeğin kafası ezilebilirdi Fakat bebeklerde kafatası kemiğini oluşturan kıkırdaksı yumuşak yapıdan dolayı kemikler esneklik kazanarak, eğilme ve bükülme özelliği taşır Ancak Kafatasının esneyebilmesi için bir alana ihtiyaç vardır bu alan doğumda tam kapanmamış olan kafatası aralığıdır. Kafatası kemikleri sıkışarak bu boşluğu doldurur birbirlerinin üzerine çıkarlar ve kafa hacmi küçülür. Böylece bebek, baş hacminin yarısı kadar olan doğum kanalından geçerek sağlıklı doğar.

Bebek kafatası ve kemikleri esnek olsaydı arada boşluk olmasaydı ya da tam tersi, yani kemiklerin arasında boşluk olsaydı, kemikler esnek olmasaydı… bebeğin beyni büyük hasar görürdü. Yani doğumda bu iki özelliğin de birarada bulunması şarttır. Hamile kadınlarda leğen kemikleri, hamileliğin son aylarında gevşer ve birbirlerinden ayrılır. Bu son derece önemlidir bu gevşeme sayesinde bebek, başı ezilmeden doğabilir. İnsan vücudundaki her özellik insanı korumak ve zararı engellemek için tasarlanmıştır. Bu tasarımın tek bir cevabı vardır benzersiz tasarım evrendeki herşeyi yaratmış ve düzene koymuş olan Allah`a aittir. Allah üstün aklın sahibidir. Allah`ın sonsuz aklını görüp sonuç çıkarabilenler kurtuluşa ulaşacakdır. İnsana düşen Allah`ın nimetlerini görüp şükretmektir. Allah şükredenleri sever.
Allah, insanlara karşı büyük ihsan sahibidir, ancak insanlar şükretmezler. (Yunus Suresi, 60)


Bir otomobili tek bir motor yürütür. Uçakları 2 veya 4 motor uçurur. kitabı elinizde tutup veya tek bir adım atmayı Milyarlarca küçük motor" sağlar
Milyarlarca küçük mikroskobik motor hareketi yapabilmek için güç üretir bu motorlar "kas lifleridir. Vücudda 6 milyardan fazla motor vardır. Bize su içirir, konuşturur, kalbini attırır, nefes aldırır, yemek yedirir, vücuttaki tüm hareket küçük motorların gücüyle gerçekleşir. Kaslardaki motor büyüklüğü kullanıldıkları yere göredir Bazı motorların büyüklüğü santimetrenin yüz binde biri kadar bazı motorların büyüklüğü ise 3 cm dir
Bu Küçük motorlar yani kas lifleri birleşrek büyük güç tribünleri yani kasları oluşturur. kolumuzu kasmayı sağlayan ön kol kası milyonlarca küçük motordan oluşmuştur.

İnsan vücudunda irili ufaklı 400 tane güç tribünü kas bulunmaktadır. Bazıları göze giren ışık miktarını ayarlar küçüktür. Bazı kaslar -insan ağırlığını taşıyan bacak kasları gibi- büyüktür. Ancak her kasın çalışması aynıdır: Milyarlarca küçük motor çalışarak kasların hareketini sağlar elinize bir kalem alıp, gözle yazdıklarınızı takip etmeniz esnasında 100`den fazla kas faaliyete geçer. hareket edebilmemiz için kaslarımızın uyumla çalışması gerekmektedir. Kasların en önemli özelliği yaşamımızı devam ettiren bir kontrol sistemine bağlı oluşlarıdır.

İnsan kasları kontrol edilen istemli
kaslar ve kontrol edilemeyen istemsiz
kaslar olarak ikiye ayrılır. Kontrol edilen kasların hareketi için düşünmek ve karar vermek gerekir kolunuzu bükmek istediğinizde, beynden gelen emirle kaslar kasılır ve hareket eder
İstemsiz kasların kontrolü bize bağlı değildir. görevleri çok hayatidir özel bir sistem olan otonom sinir sistemiyle kontrol edilir kalb mide ve bağırsaklar görevlerini iradeniz dışı gerçekleştirir Bu insan için alınmış son derece hayati bir tedbirdir. kasların kontrolü bize bırakılsaydı Vücuddaki istemsiz kaslardan tek biri olan kalp kasının denetimi bizde olsaydı bütün vakti hiçbir iş yapmadan- kalp kasının kasılması ve gevşemesine ayırmak gerekecekti kalp kası, çalışmasında bir an bile aksama olmaması gerekir uykuya daldığınızda Kalbiniz çalışır ancak hız yavaşlar. kalp kasınızın çalışmasını duruma göre ayarlamak gerekir. uykuya daldığınızda kalbinizi denetleyemez ve yaşamınız son bulur


Sadece tek bir örnek bile yani kaslar insan yaratılışının ne kadar hikmetli ve kusursuz olduğunu gösterir Vücutta istemli ve istemsiz çalışan kaslar vardır insan kasları kimi zaman kişinin kontrolünde, kimi zaman kontrol dışındadır göz kapağını isteyerek ve irade dışında refleks olarak açıp kaparsınız. diyafram kası kontrol edilebilir Ancak otomatik çalışır ve nefes alıp vermeyi sağlar kasların kendine özgü bir çalışma şekilleri vardır. İnsan bunların ne gibi şartlarda çalışmasından haberdar dahi değildir. Vücutta yaratılmış mükemmel bir kontrol sistemi vardır insana düşen sonsuz bir şefkat ve merhamet sahibi Rabbimize şükretmek ve Allah`ın hoşnut olacağı davranışlarda bulunmaktır. Rabbimin ayetlerine sırt çeviren ve amellerini unutandan daha zalim kimdir? Biz, kalplerine kavrayıp anlamayı engelleyen bir perde kulaklarına da ağırlık koyduk. hidayete çağırsan bile, onlar sonsuza kadar asla hidayet bulamazlar. (Kehf Suresi, 57)


kas lifleri bir motora benzer %25 verimle çalışır bu otomobil motorlarının verimine yaklaşık ve eşdeğer bir orandır. bir motor varsa motoru çalıştıracak yakıta ihtiyaç vardır. Kasların yakıtı kan dolaşımı ile taşınan şeker glikojen dir Kasların içinde ki yüksek oktanlı benzin glikojenin bir kısmı depo edilir. Oto motorunda hareket için pistonlara yakıt püskürtülür. Dışarıdan sağlanan kıvılcım buharlaşmış benzini ateşler, piston hareket eder ve patlamalarla hareket süreklilik kazanır. bunlar endüstriyel bir tasarımla motorlara kazandırılan özelliklerdir bir kas hücresinin endüstriyel tasarımdan çok üstündür. küçük motor hem ateşleme hem de piston görevini yerine getirir. Hücre şeker molekülündeki enerjiyi çıkarır ve enerjiyi kasılmada kullanır. hem kimyasal molekülden enerji çıkması hem de enerjinin fiziksel güce dönüştürülmesi kas hücresinde gerçekleşir

Kas hücresinde üretilen enerji, Proteinleri birbirine çeker hücre kasılarak kısalır. Binlerce hücrenin bu hareketi yapmasıyla bütün kas dokusu kasılmış ve kısalmıştır. Tendonlarda kemiklere bağlı kaslar bu kısalmayla kemiği çekerler.kasılma oldukça büyük bir güç üretir. açık olan bir kolun dirsekten bükülmesi için, önkol kasları 2 cm kasılır Bu kasılma ön kol kemiğini çeker ve kolun bükülmesine yol açar
Hareket için kullandığımız kasların işleyişi bu sıralama dahilindedir En basit hareketlerden olan göz açıp kapamak için bile çok sayıda kas çalışmalıdır


kolunuzu kasmak istediğinizde beyinden bir elektrik yola çıkar sinyal önce omuriliğe uğrar. Oradan mesajın iletilmesi gereken organa yol alır. Elektrik akımı kas yüzeyinden geçer ve kası oluşturan milyonlarca kas lifinin- kontağını çevirir. lifler derhal tepki verir ve kasılır kol kasılarak bükülür. Tüm işlemler biz göz açıp kapayıncaya kadar biter. Bu çok kısa bir zamanda gerçekleşir. Yani kaslardaki elektrik akımı saniyenin binde biri kadar bir hızla ilerleyerek kas liflerinin kontağını çevirir Kaslara ulaşan emirler sinir sisteminde üretilmiş ve yine sinir sisteminde taşınmıştır. kas sistemi sinir sisteminin emrindedir Kasların uyumla çalışması vücuttaki koordinasyon sayesindedir


Vücuttaki Kasların çalışması için vücutta muhteşem bir haber ağı vardır bir hareketi yapmak için hareketle ilgili vücut konumunu ve organları bilmek gerekir bilgi göz kas, eklem ve deriden gelir. Her saniye milyarlarca bilgi işlenir ve karar verilir. Kas ve eklemlerde vücuda ait bilgi veren milyarlarca küçük mikro algılayıcı vardır algılayıcılardan gelen mesajlar sinir sistemine ulaşır ve kaslara emirler verir.Yalnızca elinizi havaya kaldırmanız için omzunuzun bükülmesi, ön ve arka kol kaslarınızın kasılıp gevşemesi, dirseğiniz ve bileğinizdeki kasların bileği döndürmeleri, eli ve parmakları kontrol eden kasların elinize şekil vermeleri gerekir. Hareketin her aşamasında kaslardaki milyonlarca alıcı, kasların konumlarını merkeze bildirir. Merkezden kaslara ne yapmaları gerektiği bildirilir insan bu reaksiyonlardan habersizdir, yalnızca elini kaldırmak ister ve kaldırır.

Konuşmak için çaba harcamayız. sözcüklerin ağzımızdan dökülmesi için, ses tellerinin titreşmesini, ağzımızdaki, dilimizdeki yüzlerce kasın hangi sıra ile kaç defa, kasıp gevşeteceğimizi, ciğerlerimize almamız gereken havayı hesaplamayız. Sinir sistemi kaslardan iç organlardan haberdardır. uykuda bile hayati organlar sinir sistemindem alt beyin ve omurilikten- gelen emirler sayesinde çalışır Kalb atar, akciğer çalışır ve nefes alırız. Vücudun çalışmasında hiçbir bilgisayarın ulaşamayacağı bilgi-işlem hızı vardır. En basit işten en zora kadar her ne yaparsanız yapın vücudda akıl almaz hesaplamalar yapılır. bu sonsuz bir yaratılış sayesindedir sonsuz kudret tüm evreni yaratan üstün güç sahibi Allahtır göklerde ve yerde ne varsa O`nundur, O`na gönülden boyun eğmişdir. (Bakara Suresi, 116)

Küçük bir tebessüm ve gülücük için 17 kas aynı anda, görev yapar biri çalışmasa gülümseme gerçekleşmez yüz ifadesi anlamsızlaşır yüzde mimikle görevli 28 ayrı kas bulunur. kasların kasılmasıyla, Kızgınlık, şaşkınlık gibi binlerce yüz ifadesi yapılır Basit bir adım için bile ayak ve sırtta 54 ayrı kas uyumla çalışır tutmak ve içmek 27 kemik mükemmel kas ve sinir sisteminin yardımıyladır
İnsan rahatça yaptığı gülme, konuşma, göz açıp kapamaya alışmıştır ancak Tüm kas kemik ve hücreler insandan bağımsız işler. İnsan vücuduna organ ekleyemez buna güç yetiremez. İnsan sisteminin benzerini teknoloji yapamaz insan her anın vücuddaki kusursuz sistemi Allah`a borçludur bunu akıldan çıkarmamalı ve şükretmelidir. Allah kusursuz yaratmış. düzen ve biçim vermiştir." İnsan vücudu Allah`ın güç ve sonsuz ilminin kanıtlarıdır Aklını ve vicdanını kullanan herkes gerçeği görür. Ey insan, `üstün kerem sahibi Rabbine karşı seni aldatan nedir?

Kaslar, kimyasal enerjiyi güce dönüştüren biyolojik makinelerdir
Her hareket için enerji gerekir Kandaki glikoz, makineyi çalıştıran yakıttır enerji sağlar. glikozun karbondioksit ve suya ayrışmasıyla açığa çıkan enerji kas proteinleri tarafından büzülmek amacıyla kullanılır. kimyasal reaksiyon oksijen gerektirir. oksijen sağlamak için Kaslar, glikozu oksijensiz laktik aside dönüştürür ve enerji çıkartır Kasları çalıştırmadaki, sınır zorlanırsa, hareket olanaksızlaşır. Bunun nedeni, kas kasılmasıyla kasda laktik asit birikimi ve aşırı laktik asidin kasları yorması ve kramplara yol açmasıdır laktik asitten kurtulmada oksijen gerekir yorgunluktan sonra solumaya başlarız. Kasları yoran madde temizleninceye kadar kas çalışamaz. Kolumuzu kaldırırsak dirsek bükülür, yemek yediğimizde çene kası çalışır, koştuğumuzda bacak kasları hareket eder yorulursak kaslar tedbir alır. Bunları gerçekleştiren kasdaki mikroskobik hücrelerdir

1998 de Nobel Fizyoloji Tıp Ödülü`nü alan üç bilim adamı damardaki nitrik oksit (NO) molekülünü gevşeticiliğini buldular Bu molekülle damar gerginliği düzenlenir Damarın gevşemesi için kandaki uyarıcı hormonlar devreye girer damardaki alıcılara bağlanarak ilk domino taşını düşürürler İlk taş harekete geçince kandaki uyarıcı hormon damardaki alıcıya bağlanır hücre zarı yapması gerekeni "anlar nitrik oksit üretir Üretildikleri anda yapması gerekeni "bilen" nitrik oksit damarın düz kas hücrelerinde GTP enzimiyle birleşir damarın gevşemesi için Nitrik oksit GTP ile birleşip cGMP enzimini üretir. yeni madde miyozini harekete geçirir. Miyozin, kas hücrelerinin kasılıp gevşemesinde etkendir. Artık sona gelinmiştir. Miyozinin harekete geçmesiyle son domino taşı düşer ve kas hücreleri gevşer.

Kas hücrelerinin gevşemesinde
rol alan hormon ve hücreler bilinçli hareket eder hormonlar damardaki uygun yere giderek, o bölgeyi etkiler ve gevşeme sürecini başlatır. Her uyarı, kapkaranlık insan bedeninde asla yolu şaşırmaz hep doğruya gidip başarı elde ederler Peki hücre hormon ve moleküllerin şuurlu hareketi nasıl gerçekleşir? Bu bilinç kendilerine ait olamaz. hücrenin ne zaman, ne üreteceğini bildiren, hormon ve molekülün doğru adrese gidmesi için yol gösteren, adres bildiren, ve yönlendiren akıl ve şuur sonsuz akılla hücreyi, hormonları, molekülleri yaratan ve onlara nasıl hareket etmeleri gerektiğini emreden Allahtır

Kas gevşemesinde Uyarıcı ve hormonlar atardamardaki alıcılara bağlanarak nitrik oksit (NO) açığa çıkar. NO molekülleri düz kaslara ilerler ve guanil siklaz (GC) enzimini harekete geçirir GC, guanozin trifosfatı guanozin monofosfata çevirir (cGMP) cGMP, kalsiyumun hücredeki depolara gitmesine neden olur. Azaltılmış konsantrasyonlu kalsiyum iyonları (Ca++), aktin ve miyozin kayarak birbirinden ayrılır Düz kas hücreleri gevşer vr
Kan damarları genişler. KURAN ALLAH SÖZÜDÜR


Kuran öyle bir kitaptır ki, verilen tüm haberler doğru çıkmıştır. Bilimsel konularda, gelecekten haberlerde matematiksel şifrelemelerde hiçbir insan tarafından bilinemeyecek gerçekler ayetlerde haber verilir Bu bilgilerin bilgi ve teknolojiyle edinilmesi mümkün değildir. bu elbette Kuran`ın insan sözü olmadığının apaçık ispatıdır. Kuran yoktan var eden ve ilmiyle tüm varlıkları kuşatan Yüce Allah`ın sözüdür. Allah ayetinde, Kuran`la ilgili olarak, o, Allah`tan başkasından kuşkusuz çelişkiler olacakdı" buyurur. (Nisa Suresi, 82). Kuran`da hiçbir çelişki yoktur, içindeki her bilgi, İlahi kitabın mucizelerini ortaya koyar.
İnsana düşen Allah`ın indirdiği İlahi kitaba sarılmak ve onu yol gösterici kabul etmektir. Allah ayetinde şöyle seslenir: Bu indirdiğimiz mübarek bir Kitap`tır. O`na uyun korkup-sakının. Umulur ki esirgenirsiniz.„
(Enam Suresi, 155)


kimi zaman bacaklarınızı hareket ettirerek vücuddaki kas ve kemiklerin çalıştır. lokmaları çiğnerken aklınıza yediklerinizin nasıl sindirildiği gelmez kalbinizde yedek bir jeneratörün olduğunu düşünmezsiniz gazete okurken ellerinizdeki kaslar aklınıza geldi mi sayfa çevirirken parmaklar yaptığı hareketleri takip ettiniz mi düşünün bedeninizde gerçekleşen mucizevi olaylara yanlış bakış açısını ortadan kaldırın çünkü evrim senaryoları bilimsel gerçekmiş gibi anlatıldı "tesadüf masalı"nı ortadan kaldırın Evrimcilerin hezimetleri bilimsel olarak ortaya konulmalıdır evrim teorisinin maskesi sahtekarlıktır
Evrimin yok edilmesi ve yaratılış gerçeğinin görülmelidir Allah insanı kusursuz yarattığını ayetlen bildirmiştir


Vücudumuz bizim için bir nimettir 24 saat hiç durmadan çalışır. İnsan Mucizesi sadece bizim bedenimizde değil, dünyadaki tüm insanların vücudunda da gerçekleşir Geçmişte yaşamış insanların vücutlarında da bu sistemler eksiksiz olarak vardı. Gelecekte yaşayanlarda da Allah`ın izniyle olacak. Bu, tüm alemlerin Rabbi Allah`ın yaratışıdır… Allah`ın gücü sınırsızdır. Aklını ve vicdanını kullanan kişi açık gerçeği görür ve yalnızca Rabbini hoşnut etmek için yaşamını sürdürür Dünyadaki tüm insanlar, basit bir sperm hücresi olarak rahme atılmış özel yaratılmış şartlarla yumurtayla birleşip ardından tek bir hücre olarak hayata başlamışdır. tüm insanlar, mucizevi aşamalardan geçmiştir
Allah insanların bedenlerini şekilendirmiş, onları tek bir hücreden düzgün bir insan olarak yaratmıştır. gerçeği düşünmek her insanın görevidir görevimiz, Allah`a şükredici olmaktır.

murataltug1985 12-01-2018 09:14

Kaynak kuraan mucizeleri android prog


Unutmayın bedeninizi yaratan Rabbiniz, sizi ölümünüzden sonra yaratacak ve hesaba çekecektir. Bu, sonsuz güç sahibi Allah için çok kolaydır.
Kendi yaratılışını unutarak Allah`ı ve ahireti inkar edenler gaflettedir
Allah Kuran`da buyurur ki
İnsan kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmüyor mu o düşman kesilmiştir. yaratılışını unutarak bize örnek verdi; dedi ki: Çürümüş bozulmuş kemikleri kim diriltecekmiş
De ki: "Onları, ilk yaratıp-inşa eden diriltecek. Olan her yaratmayı bilir." (Yasin Suresi, 77-79)

Haeckel, teorisini ortaya atan evrimciler yine geleneklerini bozmadı ve hayali çizimler üretti. embriyoloji çizimlerinin sahte olduğunu ortaya çıkarttı heckel arkadaşlarından farklı yol izlemediğini itiraf etti yaptığım sahtekarlıkdan sonra kendimi ayıplanmış ve kınanmış görmem gerekir. Fakat avuntum şudur ki; suçlu bulunduğumuz yüzlerce arkadaş güvenilir gözlemci ve ünlü biyologlar vardır onların çıkardıkları en iyi biyoloji kitaplarında, tez ve dergilerinde yapılmış sahtekarlıklar, kesin olmayan bilgiler, tahrip edilmiş, düzenlenmiş şekiller bulunuyor. Haeckel`in embriyolojiyi evrime delil kullanma çabaları tamamen boş bir safsatadır insanın yaratılış mucizesi, yaratılış gerçeğinin inkar edilemez bir delilidir.

Çok üstün bir yaratılış delili olan doğumu evrimciler, evrim yalanına delil olarak kullanmışdır. Oysaki insanın yaratılışındaki her aşama çok hassas bir tasarıma göredir, evrimciler bunu yalanlamıştır Evrimci biyolog Haeckel 19. yüzyılda canlı embriyoların atalarının geçirdiği evrimi tekrarladığını iddia eddi insan embriyosunun, anne karnında önce balık, sonra sürüngen özellik gösterip insana dönüştüğünü öne sürdü Bu tez gerçek değildir embriyonun ilk döneminde ortaya çıktığı iddia edilen solungaç insanın orta kulak kanalı ve timüs bezlerinin başlangıcıdır Embriyonun yumurta sarısı kesesine benzetilen ise bebeğe kan üretiminden sorumlu bir kesedir Kuyruk olarak tanımlanan kısım insanın omurga kemiğidir Evrimci Haeckeli evrimciler bile yalanlamıştır canlıların embriyolojik gelişimi geçmişlerinin yansıtmadığı ve Haeckel teorisinin geçersizliği 1920 de kabul edilip 1950 de ders kitaplarından çıkarılmıştır

Bebek Anne karnındaki korunmuş ve mikropsuz alandan dünyaya gelip mikroplarla savaşır Anne sütünün en önemli özelliği bebeği enfeksiyonlara karşı korumasıdır Anne sütünden bebeğe geçen koruyucu antikorlar bebeğin mikroplarla savaşmasını sağlar. doğumdan sonra salgılanan "kolostrum" adlı sütteki bulunan antikorlar koruyucudur Anne sütünün hafif ve çok ağır enfeksiyona karşı sağladığı koruma, babek için büyük önem taşır ve emzirme süresinde yararı artar. Anne sütü bebeğe faydalıdır Bilimin anne sütü ile ilgili yeni keşfettiği gerçeklerden biri de bebeğin anne sütü ile 2 yıl boyunca beslenmesinin faydalı olduğudur. Allah bizlere bunu 14 asır önce bildirmiştir: Biz insana anne ve babasını onlara iyiliği tavsiye ettik. Annesi onu, zorlukla karnında taşımıştır. Onun sütten ayrılması, iki yıl içindedir. bana, anne ve babana şükret, dönüş yalnız banadır." (Lokman Suresi, 14)

Anne sütü dışındaki başka besinler bebeğin ihtiyacını tam karşılayamaz. bebeğin bağışıklığı için gerekli antikorları içeremez. Bebekler için bir besin olan inek sütüyle anne sütünü kıyasladığımızda üstün olan anne sütüdür İnek sütünde insan sütünden daha fazla kazein bulunur. Kazein pıhtılaşmış mayalanmış sütteki proteindir midede büyük parçacıklara ayrılır, sindirimi zorlaştırır. Ve inek sütünün sindirimi anne sütüne göre daha zordur. Bu maddenin anne sütünde az bulunuyor olması bebeğe kolaylıktır.İnek sütü ve anne sütü amino asitlerin bileşimi açısından farklıdır. inek sütüyle beslenen bebeklerin plazmasında amino asit miktarının daha fazla, bazılarında ise yetersiz olmasına yol açar. Bunun merkezi sinir sisteminde olumsuz etkileri vardır, fazla protein böbreklerin yükünü artırır


Anne sütünü farklı yapan özellik içerdiği şekerdir. Anne sütünde ve inek sütünde laktoz isimli şeker bulunur. insan sütündeki laktoz inek sütünden daha fazladır. inek sütünün pıhtılaşmış parçacıkları ince bağırsaktan çok yavaş geçer Bu son derece gerekli olan su ve laktozun ince bağırsakta emilmesine neden olur. Anne sütünün pıhtılaşmış parçaları ise incebağırsağı kolayca geçer su ve laktoz kalın bağırsağa ulaşır. Ve insanlar için çok yararlı olan, içinde yararlı bakterilerin geliştiği bağırsak yapısı oluşur. İnsan sütünde bol miktarda laktoz bulunmasının faydası sinir sisteminin oluşumunda rol oynayan "serebrozit" adlı maddeyi sağlamasıdır. Anne sütü ve inek sütündeki yağ miktarı aynı olmasına rağmen nitelikleri farklıdır. Anne sütündeki linoleik asit bebeğin alması gereken tek yağ asididir.


Anne sütünün en önemli özelliği içindeki tuz ve mineraldir. İnek sütünde insan sütünden çok fazla tuz ve mineral bulunur. inek sütünde kalsiyum ve fosfor yüksektir. bunların birbirine oranı farklıdır bebeğin metabolizması bundan olumsuz etkilenir. ilk günlerinde bebeğe inek sütü verilmesi, kandaki kalsiyumun düşmesine ve bazı bozukluklara yol açar. insan sütünde demir % 50 dir İnek sütünde bu oran düşüktür inek sütüyle beslenen bebeklerde demir eksikliği ve kansızlık ortaya çıkar. Vitamin değeri anne sütünü bebekler için vazgeçilmez kılar Anne ve inek sütü vitamince birbirinden farklıdır. Her iki sütte A vitamini aynıdır ancak E, C ve K vitamini anne sütünde fazladır. D vitamini ise bebeğe yetecek kadardır


Dünyaya gözlerini açan bebek hayata uyum sağlamak zorundadır. Bunu kolaylaştıracak her faktör gebelikte oluşturulmuştur. Buna en açık örnek anne sütüdür Hamilelikte anne hormonları anne sütünü hazırlar. Süt üretimi, beyindeki ön hipofiz bezinin ürettiği "prolaktin" hormonuna bağlıdır. Hamilelikte bu hormonun süt üretimini başlatması, plasentada üretilen progesteron ve östrojen adlı hormonlarca engellenir. Ancak plasenta, doğumdan sonra atılınca, progesteron ve östrojen hormonlarının kandaki düzeyi düşer sütün oluşumuna katkıda bulunan prolaktin devreye girer. Hormonlardaki haberleşmeyle anne sütü gibi çok kıymetli bir besin tam bebeğin ihtiyaç duyduğu anda hazır olur. Kuşkusuz bu muazzam bir bilgidir. Plasenta vücudda son derece hayati görevler üstlenir, ancak vücut dışına atılma zamanı da gelmiştir. Bu insan hayatı için çok önemli bir gelişim meydana getirir. yaratılışda her saniye her detay birbirini tamamlayan, biri olmazsa diğeri olmayacak olaylardır.

her insan üstün bir kudretle inşa edilmiştir bu apaçık yaratılışın delilleridir. Tüm aşamalar bebek dünyaya geldikten sonra başlar ve sürekli devam eder. Annedeki süt üretimi bebeğin beslenmesine göre artar. İlk günlerde 50 gram olan üretim, altıncı ayda bir litreye çıkar Anne sütünü çözmeye çalışan bilim buna imkan olmadığını fark etmişdir. Çünkü standard bir anne sütü yoktur. Her annenin bedeninde, süt kendi çocuğunun ihtiyacına göre üretilir bu süt bebeği hiçbir besinin besleyemeyeceği ölçüde besler. Anne sütündeki antikor, hormon, vitamin ve mineraller bebeğin ihtiyacına göre ayarlanır

Allah, sizi anne karnından hiçbir şey bilmezken çıkardı şükredersiniz diye işitme, görme duyularını verdi Nahl Suresi, Yeni bir dünyaya adım atacak cenin için hazırlıklar tamamlandığında, amniyon sıvısı doğum faaliyetlere başlar. Rahim ağzını genişletecek su kesecikleri oluşturup rahmi bebeğin geçeceği büyüklüğe ulaştırır. Bu keseler ceninin doğumda rahimde sıkışmasını engeller doğumdaki keseler delinip içindeki sıvılar aktığında ise ceninin gideceği yol kayganlaşıp sterilize olur doğum rahat mikroplardan arınmış şekilde gerçekleşir.

bebeğin dünyaya gelmesi için Rahimde ki hazırlıkların yanısıra pek çok şartın da aynı anda gerçekleşmesi gerekir. bebek dışarı çıkış için en uygun pozisyonu almalıdır. Bunun için ayak hareketleriyle yavaş yavaş döner ve başı annenin rahim boynuna girer. bebeğin hareket kabiliyeti kısıtlanır ve başını buradan çıkaramaz. henüz dünyaya gelmemiş bir bebek pozisyona nasıl karar verir Doğum için en uygun pozisyonu nereden bilir? doğum zamanıni nasıl tesbit eder bunların üzerinde düşünülmelidir
şuursuz bir varlığın şuurlu davranış sergilemesi, onun kendi iradesiyle değil, yaratıcısı Allah`ın ilhamı ile hareket ettiğinin apaçık göstergesidir.

Bebeğin dünyaya gelişi mucizevidir sağlıklı doğum için bebeğin kafatası doğum kanalında zarar görmeyecek bir yapıda olmalıdır. Bebeğin kafatası bu ihtiyacı karşılayan 5 kemik tabakası ve fontanel" adlı yumuşak dokudan oluşur. yumuşak yapı kafatası esnekliğine olanak tanır ve doğumdaki basınçta bebeğin beynine zarar gelmez. doğumdan önce çok sıkı önlemler alınır doğumun kolaylığı ve enfeksiyonları önlenmek için amniyon sıvısı devreye girer peki hazırlıkların tamamlanıp vaktin geldiğini kim kontrol eder
Gözlerin görmesi akciğerlerin nefes alması eklemlerin eksiksiz olması kimin sayesindedir

Vücudumuzu kim kontrol etmektedir
ceninin kontrol mekanizması yoktur. Vücudun kontrol merkezi beyin ceninle birlikte gelişir anne karnında gelişen enin, dışarıdan habersizdir. Hiç görmediği bir ortama uyumunu tesbit etmesi mümkün değildir. Doğum belirleyen annenin kendisi değildir. Annenin, vücuddaki işleyişe müdahale etme imkanı yoktur Şüphesiz bu kontrolleri yapan ve her insanın yaşamına başlayacağı zamanı takdir eden Allah`tır. İnsanı yaratan, odur

yaşamın her anını bilen insan dünyaya gelirken dahi ölüm gününü takdir eden yalnızca Allah`tır. Her insan Allah tarafından belirlenen vakitte ölümü tadacaktır. gerçeklerden haberdar olan akıl sahibi her insanın yapması gereken, yaratılışını düşünmek Rabbinin sonsuz kudretine şahit olmak ve yaşamını Allah`ı razı edecek şekilde düzenlemektir. Allah insanlara Kuran`da seslenmektedir Ey insanlar, dirilişten yana kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, bir alak`tan (embriyo), yaratılış biçimi belli belirsiz çiğnem et parçasından; size kudretimizi açıkça göstermek için. Dilediğimizi, bir süre rahimde tutuyor sizi bebek olarak çıkarıyoruz, erginliğe erişmeniz için sizi büyütüyoruz Sizin kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz ömrün en aşağı ucu yaşlılığa geri çevrilmektedir... (Hac Suresi, 5)


Anne rahmindeki büyüme 9 ay boyunca kusursuz devam eder. İlk başta tek bir su damlası olan cenin, giderek insana dönüşür. bu dönüşümde uyumsuzluk olsa, cenin can verir. eğer beyin, kafatası kemiklerinden hızlı büyüse, ceninin beyni sıkışıp zarar görür Organların uyumlu gelişimi çok önemlidir. dolaşım sistemi oluşurken böbrek geç kalsa, kan temizlenemez vücut zehirlenir Ancak bunların hiçbiri gerçekleşmez dünyaya gözlerini açan insanın her aşaması kusursuz yaratılır.
Önce tek bir damla su iken onu yaratıp düzgün bir insan kılan tek kudret Alemlerin Rabbi Yüce Allah`tır. Allah, insanı nasıl yarattığını Kuran`da şöyle anlatır: İnsan, `kendi başına ve sorumsuz` bırakılacağını mı sanıyor?
Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi? bir alak (embriyo) oldu, derken Allah, onu yarattı ve biçim verdi.`ondan, erkek ve dişi olmak üzere çift kıldı.


Allah, Ölüleri diriltmeye güç yetirendir
Kuşkusuz bu gerçektir insana düşen, kendisini bir damla sudan yaratan ve bizleri gören, işiten, düşünen bir insan kılan Rabbine şükredmektir Kuran`da insana gerçek şöyle hatırlatılır:
Sizi inşa eden, kulak, göz ve gönü veren O`dur. Ne az şükrediyorsunuz? (Mülk Suresi, 23) Cenin giderek dış dünyaya hazır hale gelirken, organlarda olağanüstü bir işbölümü yapılır. Bu işler dünyanın şartlarına göre belirlenir Anne karnında kullanılmayan gözler dünyadaki ışığa, kulaklar dünyadaki seslere göre inşa edilir. mide ve sindirim organları dünyadaki besin maddeleriyle uygun çalışır Sindirimde görev alan hücreler tanımadıkları yiyecekleri analize ayarlıdır . Karbonhidrat protein ve yağları analiz eder hangisinin gerekli olduğunu bilir besinlerin vücudun hücrelerine gönderir Cenin planlı ve programlı bir şekilde dış dünyaya hazırlanır. organ ve hücreler, görmedikleri, duymadıkları, bir ortama hazırlık yapar.

Annenin bedeninden ayrılan cenin dış ortamı bilir Bebeği oluşturan hücrelerin şuurlu ve bilinçli hazırlığı Allah tarafından ilham edilir bu yaratılış delilidir. Son aylarda cenin kilo alıp yağ dokusu oluşur Kahverengi özel bir yapıya sahip olan yağ tabakasını üreten hücreler, cenininböbreklerinin ve göğüs kemiğinin oluşmasını sağlarlar özel yağ tabakalarının görevi doğduktan sonraki bebeğin vücut ısısını yüksek tutmaktır. yağlar yedek besin görevi görürler. Bu yağ tabakalarına ilham edilir onlar görevleri kusursuz yerine getirir bebekte beyaz yağlar ince bir tabaka halinde oluşup yağ, ceninin derisini bir tabaka halinde sarar.
deriyi içindeki sıvıdan koruyan yağ üretimini deri hücreleri yapar. yağların oluşumu son derece önemlidir, çünkü deri ile su arasına yağ tabakası girip suyun cenindeki olumsuz etkisini ortadan kaldırır


annenin kanındaki savunma sistemi bebeğin kanına geçmez çünkü bu elemanlar bebeği yabancı görüp, yok edebilirdi. Ancak dokuzuncu ayda bu durum değişir ve anne kanındaki savunma hücreleri antikorlar plasenta aracılığıyla cenine geçer. Bu son derece çarpıcı bir örnektir Doğumdan sonraki ilk altı ayda bebeğin bağışıklık hücresi oluşmaz Ama bebek kendini dünyadaki mikropdan koruyacak antikora ihtiyaç duyar. son ay, ceninin kanına geçişine izin verilen anne antikorları bebeğin ilk dünyaya geldiğinde bulaşıcı hastalıklara yakalanmasını önler İlerleyen aylarda bebeğin savunma sistemi kendi antikorlarını oluşturunca, bu antikorlar duracaklardır. insanın yarıtılışı kusursuzdur detaylar ince ince hesaplanmıştır. Cenine zarar verecek maddeler mükemmel sistemlerle engellenmiştir

murataltug1985 12-01-2018 22:24

Kaynak kuraan mucizeleri android prog

Sıçrayan örümceklerin yaşamları diğer örümceklerden farklıdır. ağ kurup avını beklemek yerine avına kendisi gider. görme sistemi kör olan örümceklerden üstün özelliklere sahiptir ağacın üzerindeki Sıçrayan örümcek ürettiği iplik ile kendini dala bağlar uçan bir böceğin üzerine atlar ve onu havada yakalar. ağaca bağladığı esnek ip sayesinde yere düşmez ve ipe tutunarak avı ile birlikte yukarı çıkar. Örümcek bu hareket için avın uçuş yönünü ve hızını tespit etmeli, hızını ve hedefe varıncaya kadar geçen zamanı tespit ettikten sonra bütün bilgileri bilgisayar gibi değerlendirip atlayışını gerçekleştirir. son derece gelişmiş gözlere ihtiyacı vardır Diğer örümcekler zayıf gözlere sahipken sıçrayan örümcekler 8 göze (dört çift) sahiptir görüş açıları 300 derecedir.

Sıçrayan örümceklerde 8 göz vardır
iki tanesi kafanın tam ortasından bir test tüpü gibi dışarı uzanmıştır iki büyük göz, yuva içinde sağ sol ve yukarı hareket eder Sıçrayan örümceklerin görüşü insan görüşüne benzer, bu örümcekler tv görüntüsünü bile algılayabilir Birçok hayvan tv de sadece hareket eden noktalar görür. Ancak sıçrayan örümcekler tv deki örümcek ve sinek görüntülerine tepki verir görme sistemleri son derece karmaşıkdır. 300 derecelik alandan gelen bilgilerin değerlendirilmesi, insan için bile zor iştir. Fakat küçücük örümcek, bakan, ve algılayan bir göz yapısına sahiptir. örümceğin sahip olduğu herşey Allah tarafından yaratılmıştır.

Binlerce metre yükseğe uçan kartallar, yeryüzünü bütün detayıyla tarayan gözlere sahiptir savaş uçaklarının binlerce metreden hedefi tespiti gibi, kartalda en küçük hareketi, algılar avını tespit eder. Bu yeteneği gözündeki çok özel yapılara borçludur. İnsan gözüne gelen ışık mercekte kırılıp retinaya düşer ve görüntü burada oluşur Kartal gözlerinde iki retina vardır. Bu İki retina son derece keskin bir görüş sağlar. ön ve arka tarafı aynı anda fark eder
Kartal gözü aynı anda üçyüz derecelik geniş bir açıya sahiptir, istediği görüntüyü 6 ila 8 misli oranda büyütebilir. 4.500 m yükseğe uçup 30.000 hektarlık bir alanı gözleriyle tarayabilir. 1.500 metreden tarladaki tavşanı çok rahat ayırt eder kartalın gözündeki retina hücresi bir damla renkli sıvı ile boyanmıştır. kartal, binlerce metreden küçücük bir kontrastı ayırt eder ve avını saptar. Bir damlacık yağla böyle bir işlevin gerçekleşmesi Allah`ın sonsuz hikmetinin bir göstergesidir.


Uçmak başlı başına mucizedir. Bir kuşun uçması için, kanatlarının eksiksiz olması gerekir. Kartalın gözündeki kusursuz yapıdaki İki retinalı göze sahip olmak zamanla kazanılan bir tesadüf değildir bu hayvanın ihtiyacını üzere konulmuştur. Retinada bulunan bir damla yağın kazandırdığı avantaj kartal için hayati önemlidir bu ince ayar kim tarafından yapılmıştır. buna kartalın kendisi mi yoksa başka hayvanların tavsiyesiyle mi ulaşmıştır? binlerce yıl önce yaşayan kartallar bu özelliklere doğuştan sahiptir.
niçin insan gözleri kartalınki gibi keskin değildir. Bunun nedeni kartal gözlerinin vücuda olan oranıdır. insanda kartalın gözleri gibi görev yapan gözler olsaydı büyüklüğü greyfurt kadar olacaktı vd İnsanın binlerce metre uzaktan av tespitine ihtiyacı yoktur. Bu yüzden Allah insanı şu andaki gözleri ile yaratmıştır.


Uçan canlının en önemli duyusu görmedir. başlı başına bir mucizedir uçmak, üstün bir görme yeteneği ile desteklenmezse son derece tehlikeli olur Allah kuşlara, uçma yeteneği ve üstün bir görme kabiliyeti vermiştir.
Kuşlar insanlardan daha hızlı görüş gücüne sahiptir ve geniş bir açıyı çok detaylı tarayabilir Bir kuş, insanın parça parça algıladığı görüntü karesini, tek bir bakışta bir bütün olarak görür
İnsan gözünün aksine kuş gözü göz yuvalarında sabittir kuşlar baş ve boyunlarını çevirerek görüş alanlarını büyütür. Bir baykuş 80 derecelik görüş alanına sahiptir kafasını 360 derece oynatır baykuş, kafasını dairenin dörtte üçü kadar çevirir ve tüm çevreyi görür
Baykuşun avlanmak için kullandığı en önemli organı gözdür. Gece insanların gördüğünden 10 kat net görür.
Baykuş 360 dereceye hakimken insanın kafasını hareket ettirerek elde ettiği en yüksek görüş açısı 180 derecedir

Avcı kuşların uzağı çok iyi gören gözleri vardır avlarına hamle yaptıklarında mesafe ayarını çok iyi yaparlar kuş gözleri insanla kıyaslandığı zaman 6 kat uzağı görür Büyük gözler çok görüntü hücresi içerir. Bu da iyi görüntü demektir. Avcı bir kuşta milyondan fazla görüntü hücresi bulunur.
Baykuş ve benzeri gece kuşları geceleri daha iyi görür Gece kuşları hızlı hareket eden küçük hayvanları avlar Av yakalamak için küçük hareketleri görmelidirler. kuşlar için en iyi göz, grinin tonlarını görendir. dünyaları siyah-beyaz televizyon görüntüsü gibidir. gözlerin ortak özelliği, içlerinde yüksek sayıda ışığa karşı hassas hücreler bulunmasıdır. Gözde ne kadar çubuk varsa geceleri o kadar iyi görür
Gece avlanan bir hayvanın rengi görmeye ihtiyacı yoktur, gözlerindeki koni hücrelerinin sayısı azdır.


Gözümüzü bir dakikada yaklaşık 22 kez kırpıp gözü temizliği ve nemliliğini sağlarız. Göz kırpması 1 saniye yerine getirilemezse İnsan için büyük önem taşımaz ancak anlık görüntü kaybı yüzlerce metre yükseklikteki uçan kuş için önemli bir problemdir ama kuş gözünü kırparken görüntüde kesinti olmaz. kuşun, göz kırpma zarı yani üçüncü bir göz kapağı vardır şeffaftır gözün bir yanından diğer yanına hareket eder. Ve kuşlar göz kapamadan göz kırpabilir Suya dalan kuşlarda bu zar, dalgıç gözlüğü görevi görür göze zarar gelmesini engeller. bazı kuşlar doğuştan dalgıç gözlüklere, bazıları da pilot gözlüklere sahiptir Tohum ve böcekle beslenen küçük kuşlar, besinlerini kolay bulmak için renkleri ve Geniş alanı görmelidirler Gözleri başlarının yanında olduğundan, büyük bir alana hakim olurlar. düşmanlarını tespit ederler.

Şemsiye kuşu olarak bilinen siyah balıkçıllar, suda avlanırken zorluklarla karşılaşır. ışık su yüzeyinden yansır ve balıkçıl kuşların avlanırken suyu rahatça görmelerini engeller. Suyun meydana getirdiği olumsuzluğa karşı bu kuş yüzerken kanatlarını açar; kanatları güneş ışığını keser ve sudaki yansıma durur. Böylece yüzeydeki balıkları rahatça görürler Balıkçıl bu
hareket yapmasaydı, avını tespit edemeyecek ve açlıktan ölecekti. doğan her deniz kuşu ışığın kırılmasını bilir önlem alır kuşlar bu sorunu kendileri çözemezler rablerine boyun eğerler

Hayvanlar alemindeki en çok göze sahip olan hayvan kız böceğidir. Her gözde 28.000 bin küçük gözcük bulunur. 12 metre uzaklığa kadar görüş alanı vardır. 20 metreye kadar olan hareketleri seçerler Küçük bir böcekte toplam 56.000 göz, her gözün merceği, her merceğin ışığı düşürdüğü retina, retinadan çıkan binlerce sinir ve sinir sinyallerinin değerlendirildiği merkezi sinir sistemi vardır bir sinek görme akıl ve yeteneğe sahiptir tek bir gözün oluşması, gözün sinir hücresinin bulunması, başlı başına mucizedir. muhteşem bir yaratılışla 56.000 gözcük uyumla çalışır Bu Allah`ın sınırsız ilmidir Allah yaratmada ortağı olmayandır.

Kelebekler ve arılar çok özel bir görme yeteneğiyle yaratılmışdır. Bu yetenekle besinlere çok rahat ulaşır. Gözleri ultraviyole ışınıına duyarlıdır. Çiçek başları sarı bir çiçek başı, parlak renkte gözükür. İhtiyaç duydukları besin kendileri için ışıklandırılmış ve işaretlenmişdir. Bu işaretler, havaalanındaki ışıklar gibi böceğin güvenle hedefe ulaşmasını sağlar.
Arıların besin için polene ihtiyacı vardır. Polenlerin diğer çiçeklere döl aktarmak için arıya ihtiyaçları vardır arıların bacaklarına takılan polen çiçeklerde döllenmeyi sağlar. Her ikiside bu buluşma için gerekli özel yaratılmışdır.
çicekler ultraviyole ışınını yansıtsa fakat ışınları görecek sistem olmasa, arı açlıktan ölür ve türü yok olurdu Arılar ultravioleyi görüp çiçekler ultravioleyi yansıtamasa arı çiçeklere ulaşamayacak, bu arı ve çiçek için son olacaktı.her iki canlı da aynı yaratıcımız tarafından yaratılmıştır


Karasineğin gözü 4.000 küçük ve basit gözden oluşur. Karasinek gözleri oynatma yeteneğine sahiptir. Her ommatidin yüzü farklı yöne dönük olduğu için, ön arka sağ ve solunu, görebilir. Yani 360 derecelik açıyla çevresini algılayabilir. Her ommatid kendine gelen ışığı kapar ve ışığı
mercek ve hücrelerine işler gözlerin her birinde 8 duyu hücresi vardır. Karasineğin iki gözündeki toplam duyu hücresi sayısı 48.000 kadardır. sineğin gözü saniyede 100 görüntü algılar ve insandan 10 kat üstündür. Sineğin beynine saniyenin onda biri gibi bir sürede 48.000 bilgi ulaşır. bilgi beynin üçte ikisini oluşturan optik sinirde değerlendirilir. hayatta her an insanın karşısına çıkan ve insanlarca basit yapılı zannedilen sinekler kompleks bir sistemde görürler. Küçücük bir sineğin 4.000 gözünün olması tesadüf ve mutasyonla açıklanamaz. çok özel bir yaratılış delilidirler

sinekte yalnızca tek bir sistem bulunmaz dolaşım, boşaltım, sindirim ve solunum gibi sistemleri uçmak için çok özel kanatları vardır bunların tümünün var olmasıyla sinek yaşar sindirim ve solunumu olmayan bir sinek olamaz. Uçabilen ama kör sinek yoktur. Sinek Allah tarafından yaratılmış bir canlıdır. Kuranda sineğin yaratılışına şöyle dikkat çekilir
Ey insanlar size örnek verildi dinleyin. Allah`ın dışında taptıklarınız biraraya gelseler bir sinek dahi yaratamazlar. sinek onlardan bir şey kapacak olsa bunu geri alamazlar isteyende güçsüz istenen de. (Hac Suresi, 73)

Allah`ın yaratması mükemmeldir yarattığı her canlıyı incelemek gerekir. Allah`ın sanatı, yarattığı milyonlarca canlıda tecelli eder. Kuran`da her canlı müminler için ibrettir hayvanlarda elbette ibret vardır...Yeryüzünde sayısız hayvan yaşar. Sadece böceklerin toplam sayısı milyonu bulur. İnsan gözü en üstün olanıdır. Ancak bazı hayvanlarda üstünlük görülür. Dünyada her canlının farklı gözleri vardır. Bu mutasyon veya seleksiyonla açıklanamaz Allah her canlıya yaşadığı koşullara ve beslenme ihtiyacına göre en uygun göz çeşidini vermiştir.

Böcek gözleri insan gözlerinden farklıdır basit ve karmaşık olmak üzere iki çeşit göz yapısı vardır.
Basit gözler küçük ve yuvarlaktır. Sadece ışık ve karanlığı ayırt edebilir Petek gözler karmaşık ve büyüktürler. yüzlerce küçük parçadan oluşur. her parça bir göz gibidir. her birinin, beyne bağlı özel merceği ve ışığa duyarlı hücreleri vardır. İnsan gözünün tek lensi vardır bu lens, etrafındaki kaslar şekil değiştirerek uzağa ya da yakına odaklama yapabilir Böceklerin göz lenslerinin şekli değişmez odaklama yapamazlar. Petek gözdeki hayal, noktaların algılanması şeklindedir her nokta, bir göz tarafından mozaik gibi algılanır. Göz sayısı arttıkça görüş keskinliği artar. gözler görüntünün farklı bölümünü algılar göz sayısı karasinekte 4.000; kanatsız böcekde, ateş böceklerinin dişilerinde 300 mayıs böceklerinde 5.100 sarı kenarlı kırkanatlılarda 9.000 su bakirelerinde de 10.000-28.000 kadardır.


Kedi Gözlerinde insanlarda bulunmayan bir tabaka vardır. Retinanın hemen arkasındadır ışığı yansıtır. retinadan iki kere ışık geçer Böylece kediler çok az ışıkta, insan gözünün göremeyeceği karanlıkta gayet iyi görür Karanlıktaki ışıkda kedi gözlerinin parlama nedeni bu katmandır. Katman ışığı yansıtan tapetum lucidum kristallerinden oluşur Geceleri göz kapakları iyice açılır göze fazla ışık girmesi sağlanır. Kedilerin karanlıkta iyi görmelerinin sebebi retina hücrelerinde çubuk hücrelerinin bulunmasıdır. Allah`ın onlara yarattıği bu sistemle özellikle vahşi kediler geceleri rahatlıkla avlanabilir

Dünyaya geldikleri günden itibaren insanlara öğretilen yanlış telkinler vardır. Bu telkinlerin en önemlisi, gözle görülen şeylerin var olup gözle görülmeyen şeylerin olmadığı anlayışıdır Bu bazı toplumlarda kabul görüp nesilden nesile sorgulanmadan, aktarılmıştır. Oysa insan düşünmeye başladığında çok etkileyici bir gerçekle karşılaşır. gerçek şudur Doğumdan itibaren çevremizdeki şey; insan hayvan çiçek renk koku meyve tatlar, gezegenler, yıldızlar, her şey yaratılış mucizesidir dünyadaki duyularımız benzer bir işleyişe sahiptir var olan ses, koku, tat, görüntü, sertlik sinirlerimiz vasıtasıyla beyine aktarılır Beyne ulaşan görme işleminde dışarıdaki kaynaktan gelen ışık demetleri (fotonlar) gözün arkasındaki retinaya ulaşır işlemler sonucunda elektrik sinyaline dönüşür. Bu sinyaller, sinirlerle beynin görme merkezine iletilir. Ve birkaç sm küplük görme merkezinde rengarenk, pırıl pırıl, bir dünya algılarız.

Tatlar dilimizdeki kokular burun hücreleri, doku hisleri deriye yerleştirilmiş özel algılayıcılar tarafından ve sesler ise kulaktaki özel mekanizma tarafından elektrik sinyallerine dönüştürülüp beyindeki merkezlere gönderilir ve algılanırlar.
limonata içtiğimizi düşünelim. Eldeki bardağın sertlik ve soğukluğu derideki özel algılayıcılarla elektrik sinyallerine dönüştürülüp beyne iletilir. limonata ait kokusu, onu yudumladığımızda hissettiğimiz şekerli tat bardağa baktığımızzda gördüğümüz sarı renk de ilgili duyularla elektrik akımı olarak beyne ulaştırılır. bu algıların tümü beyindeki farklı ama ortak çalışan duyular tarafından yorumlanır. bu yorumun sonucu olarak bir bardak limonata içtiğinizi düşünürüz. her şey beyindeki duyu merkezinde olup biter içinde yaşadığımız dünya beyinde algılanan hisler bütünüdür dışarıdaki
bahçedeki bir ağacın varlığını hissedebiliyorsak bu beynimiz sayesindedir

düşündüğümüzde karşımıza çok olağanüstü bir gerçek çıkar. Duyu merkezi beyin 1400 gr lık et parçasıdır. kafatası denilen kemik yığınında korunmaya alınmıştır. kafatasına dışarıdan ışık, ses, ve kokunun ulaşması mümkün değildir. Kafatası içi kapkaranlık, sessiz ve kokusuz bir mekandır. bu zifiri karanlıkta milyonlarca farklı ton renk tat koku milyonlarca farklı ses ve bize ait bir dünyada yaşarız. Işıksız yerde ışığı, kokusuz yerde kokuyu, hissettiren nedir? Yoktan var eden kimdir? yaşadığımız her an bir mucizedir son derece hayret vericidir bulunduğumuz odaya ait algılar elektrik sinyalleriyle dönüşerek beyne ulaşır. hisler beyin tarafından görüntü olarak yorumlanır. odada oturduğumuz yer bizim beynimizdedir. Odanın yeri beynimizdeki son derece küçük, karanlık, ve sessiz bir alandır. bu daracık alandan ufka baktığımızda gördüğümüz uçsuz bucaksız bir manzaradır.

içinde oturulan dar odayı ve çok geniş bir manzarayı beyinde algılarız.
Dış dünyayı anlamlandıran beynimizdir. duyma algısını Kulağımızın içine gelen ses dalgalarının bir senfoniye çeviren beynimizdir müzik, beynimizin oluşturduğu bir algıdır. Renkler göze ulaşan ışığın farklı dalga boylarıdır. dalga boylarını renge çeviren Dış dünyadaki rengi kırmızı mavi ağaçların yeşilliğini algılayan beynimizdir ve Dış dünyadaki görüntü algılayana bağlıdır.
Misal gözde retinadaki bozukluk renk körlüğüne sebep olur. Kimi insan maviyi yeşil, kimisi kırmızıyı mavi algılar. Ünlü düşünür Berkeley de bu gerçeğe şöyle dile getirir renklerin, kokuların, var olduğu" sanıldı; ama bu görüşler reddedildi bunlar duyumlarımız sayesinde vardır.
biz nesneleri renkli olduğundan ya da dışarıda bir varlığa sahip olduklarından renkli görmeyiz., varlıklara yüklediğimiz tüm nitelikler, "dış dünyada" değil, içimizdedir. bu bugüne kadar hiç düşünmediğiniz bir gerçektir.

kurbağa gözlerinde son derece ilginç bir özellik vardır gözdeki retina hücreleri küçük renkli, hareketli bir cisim geçtiğinde beyne fazla sinyal gönderir kurbağa gözleri özellikle sinekleri görmek için yaratılmıştır.
Sürüngenlerin göz kapakları diğer hayvanlardan farklıdır yılanlarda göz kapağı yok sanılır; ancak göz saydam tabaka ile örtülüdür. Bu yılanın göz kapağıdır hareketsizdir. Kertenkelelede hareketli bir gözkapağı bulunur. Çölde kertenkelenin gözleri aşağıdan yukarıya doğru dönüktür. Kuma gömülen kertenkele gözleri bu sayede zarar görmez. İnsan gözü belirli dalga boylarındaki ışınları fark eder Bazı yılanlar ise daha yüksek dalgadaki ışınları görür. İnfra-red denilen ışınlar insan tarafından yalnızca ısı olarak algılanır Yılanların infra-red ışınlarını görüntü olarak algılayan gözcükleri vardır. infra-red ışınlarına karşı insan derisinden yüzbin kat daha duyarlıdırlar. en küçük ısı farkını hemen hissederler

çıngıraklı yılan, tamamen karanlık bir ortamda sıcak kanlı bir hayvanı veya insanı, vücutlarından yayılan ısıyla bulabilir. Geceleri avlanan bir avcı için bu büyük bir avantajdır. Yaydıkları ısıya göre cisimin saptanması, ileri düzeyde teknolojiye sahip optik aletlerde askeri alanda da kullanılır. Bu yöntemi geliştirmek yıllar sürmüştür. Buna karşın yılanlar yumurtadan çıktıkları anda bu özelliğe sahip olur Sürüngenler renkleri görebilir Bu özellikle ustaca kamufle olmuş böcekler ayırt edilir ve avlanmada büyük bir avantaj sağlanır.
Bukalemunlar böcekle beslenir Avlanma taktikleri ilginçtir gözlerine büyük iş düşer. Bukalemun gözleri alışılmışın dışındadır Gözlerin her biri,
istediği yöne dönebilir. Beyinde iki farklı görüntü olur avına olağanüstü bir yavaşlıkta yaklaşır bir gözüyle avını takip eder, öteki gözüyle çevreyi kolaçan eder. Avına yaklaştığında iki gözünü ava odaklayarak avının konumunu tespit eder dilini hızla avına sallayarak yakalar.


Yengecin uzun duyargalarında iki göz küçük periskoplar gibidir. Bir yengeç kuma saklansa bile olsa bu gözlerle üstte ne olduğunu rahatça görür Tehlikede iki gözü içeri alır, tehlike uzaklaşınca yüzeye çıkarır Okçu Balığı:
ağzına doldurduğu suyu, suya sarkmış dallardaki böceğe püskürtür. Böcek basınçlı suyun çarpmasıyla düşer ve balığa yem olur. balık saldırıyı gerçekleştirirken başını hiç sudan çıkarmaz ve su altından böceğin yerini doğru tespit eder. dışarıdaki cisimler ışığın kırılması nedeniyle bulundukları yerden farklı bir yerde gözükür su içinden dışarıyı vurmak için ışığın suda kaç derecelik açıda kırıldığını "bilmek" ve atışı da bu açıyla yapmak gerekir. İşte balık, yaratılışı gereği bu sorunun üstesinden gelir ve her defasında tam isabetle. Küçücük bir böceği hiç zorlanmadan vurabilir.Yumurtadan çıkan her okçu balığına Neler yapacağını emreden Allah`tır.


Ahtapot omurgasızlarda, en karmaşık göz yapısına sahiptir. Ahtopot gözü kamera prensibine dayalıdır alıcı tarafından alınan görüntü küçüktür, çünkü göz küçüktür. Alıcı hücreler beyne sinyal gönderir ve bunlar binlercesiyle birleşerek optik sinir gibi tek bir kablo oluşturur sinyaller optik loplara ulaşır. Ahtapot, çok karmaşık gözü ve üstün yapısıyla çok net görür. evrimin en büyük gafı ahtapot gözleridir Evrimde ahtapotlar ve insanlar arasında bağ yoktur Oysa ki insan ve, ahtapot son derece gelişmiş gözlere sahiptir. Evrime göre karada insanlar denizde ahtapotlar gelişmekteydi nasıl olduysa olmuş bu iki canlının benzer gözleri olmuştur. imkansız’ gerçekleşmiştir.
Eğer göz özel bir yaratılışla değil tesadüf sonucu var olmuş ise, birbirlerinden bağımsız ahtapot ve insan gözü nasıl benzer Yapı ve şekilce farklı olmaları gerekmez miydi? evrim bunun gibi binlerce basit soruya cevap verememektedir.

Su altı canlıları, karadaki canlılardan farklıdır su altı dünyası adeta bir gezegen gibidir ve bu dünyanın sahipleri en ideal şekilde yaratılmışdır. Karada da suda da hayvanlar için temel prensip değişmez. Hayatta kalmak için nefes almak, beslenmek ve av olmamak gerekir. Bir su canlısı düşman ve avını birbirinden ayırt etmelidir. Bunun için su altında net gören çok özel gözlere ihtiyaç vardır.
Balıkların gözleri dünyaya şeffaf bir örtü arkasından bakar. Bu perde dalgıçların sualtı gözlüklerini andırır. suyun altındaki görüş 30 metre derinlikte kısıtlı ve gereksizdir. yakındaki objeleri görmeleri gerekir, gözleri bu ihtiyaca göre yaratılmıştır.

Su altı canlılarının Küresel ve sert yapıları yakındaki objeleri görmeye ayarlıdır. Uzaktaki noktaya bakmak istendiğinde bütün lens sistemi gözün özel kas mekanizmasıyla arkaya çekilir. Bu gözün küresel olmasının kolaylıklarındandır Balık gözünün küresel olmasının nedeni ışığın suda kırılmasıdır. Göz, suyla aynı yoğunluğa sahip olduğundan dışardaki görüntü göze yansırken kırılma gerçekleşmez. göz merceği dışarıdaki cismi retina üzerine odaklar, ve balık insanın aksine su içinde son derece net görür. Su canlıları her an büyük bir canlıya yem olma tehlikesi ile karşılaşır memeli hayvanlarda olmayan önemli bir avantaja sahiptir aynı anda birden fazla görüntü görürler Gözler başın yanındadır. Balığın gördüğü görüntü beynin aksi tarafında kayda geçer. Fakat cisim tek göz ile görüldüğü için, oluşan görüntü iki boyutludur. mesafe anlaşılamaz. cisim gözün dikkatini çektiğinde iki göz o yöne odaklanır ve hedef belirlenir.

balıklar renkli görmezler ihtiyaçları
yoktur. dünyalarının genel renk tonu yeşile yakın mavidir. renkler yüzeyden sonra emilir ve yok olur Balıklar loş ışığa karadaki hayvanlardan daha duyarlıdır retinada loş ışığa duyarlı hücreleri fazladır. suyun içindeki ışıktan en yüksek oranda faydalanırlar
Su kaplumbağaları balıkla beslenirler ve çok fazla tuz alırlar. Tuzun fazlası zararlıdır vücutdan atılmalıdır su kaplumbağalarının göz köşelerindeki küçük özel torba bulunur. istenmeyen tuzu kaplumbağanın göz köşelerine aktarır. gözyaşı üreterek bunu atar.


Gözler vücudun en hassas organıdır korunmalıdır hayvan kafatasları gözlere en yüksek korumayı sağlayacak şekilde yaratılmıştır. Kedi, köpek gibi hayvan gözlerinin büyük kısmı kafatasına yerleştirilmiş, küçük bir kısmı dışarda kalmıştır. Gözdeki kemikler darbelere karşı koruma kalkanı oluşturur tehlikeye göz kapakları cevap verir.
Çok zor şartlarda yaşayan devenin gözleri ihtiyacı olan korumayı sağlar. Göz kemikleri darbelerden korur güneşten gözü muhafaza ederler.
şiddetli kum fırtınaları bile devenin gözüne zarar vermez. kirpikler birbirine geçebilen bir yapıya sahiptir tehlike anında otomatik kapanırlar. hayvanın gözüne en ufak tozun girmesine izin verilmez.

Parkinson kaslardaki koordinasyonu bozan, hareketi güçleştiren titremeye neden olan bir hastalıktır. sebebi, dopamin ve asetilkolin haberci moleküllerindeki dengenin bozulmasıdır. Beyindeki sinir hücrelerinin gerekenden az dopamin üretmesi, kaslardaki kontrolün kaybolmasına yol açar. Bu gerçeğin gün ışığına çıkarılması oldukça yenidir ve Profesör Arvid Carlsson`a 2000 Nobel Tıp Ödülü`nü kazandırmıştır.
Sinir hücrelerindeki iletişim tek bir gerçeği doğrular hassas dengeler ve karmaşık mekanizmalar rastgele oluşamaz. Bunları yaratan, kudret altında tutan, insanın hizmetine veren ve dilediği zaman geri alan sonsuz güç ve ilim sahibi Allah`tır.


Yaşlanmayla sayıları azalsada insanın sinir hücreleri gençliktekinin aynısıdır. Akıl ve bilgi sahibi insan anlamakta güçlük çekerken, hücre ve hormonlar ilk insandan bu yana milyarlarca insanda verilen emri büyük bir beceri ile hiç aksatmadan yerine getirirler.
sinir hücrelerindeki sistemler nasıl ortaya çıktı? Vücudumuzda 100 milyarlarca sinir hücresinin inanılmaz uyumu nasıl var oldu? Hiçbir karışıklığa meydan vermeyen mükemmel iletişim nasıl sağlanır? Olağanüstü
dengeler ve zamanlamaya kurulu sistem nasıl hatasız çalışır tüm bu gerçekler kusursuz sistemi tesadüfler sonucu oluştuğunu iddia eden evrimin boş uğraşlarındandır Hayatın kökenini rastgele bir hücre"ye ve tesadüfe bağlayan evrimcilerin sorulan sorulara vereecek cevapları yoktur.


evrimci makalelerde Dikkat edilirse, evrimleşmenin nasıl olduğuna dair bilimsel açıklama yoktur molekül ve proteinlerin sözde evrim safhasında ortaya çıkıp değişmediği ileri sürülür. Şüphesiz en ufak delile dayanmayan bu iddia, büyük bir aldatmacadır. Bilimsellik kılıfı altında, yaratılışı inkardır sinsi bir oyunudur. böyle mükemmel mekanizmaların tek açıklaması vardır: Hücreleri yoktan var eden, alemlerin Rabbi Allah`tır. Hücrelerdeki ve aralarındaki inanılmaz ve karmaşık iletişimi en ince ayrıntısına kadar düzenleyen hepimizin yaratıcısı Rabbimiz`dir. Durmaksızın çalışan atomları, proteinleri ve molekülleri hizmetimize veren, yüceltilmeye ve övülmeye layık olan yalnızca Allah`tır.

Kimya kitaplarında nitrik oksit, nitrojenin oksitlenmesiyle elde edilen, renksiz zehirli bir gazdır Kimya formülü NO dur; nitrojen ile oksijen atomunun bileşiminden meydana gelen "basit" moleküldür. soluduğumuz havanın %78`ini nitrojen azotun, %21`ini oksijen oluşturur Nitrik oksit insan hayatında önemlidir hücreler arası haberleşmede temel görev üstlenir nitrik oksit, insan vücudunda doğal olarak üretilen bir hormon kimyasal bir habercidir; sinir, dolaşım, savunma, solunum ve üreme sistemlerinde oynar. NO` insan vücudu için "olmazsa olmaz" zehirli olan nitrik oksit hava kirliliği ve asit yağmuruna neden olan, ozon tabakası ve ekolojik ortamı tahrip eden bir gazdır. Nitrojenin yanmasıyla oluşur egzoz gazında yoğundur Kısa bir süre öncesinde, NO sadece bu yönüyle tanınıyor; insan sağlığını tehdit etmesinin dışında bir fonksiyonuna inanılmıyordu

NO`nun bir hormon olduğuna dair yapılan açıklamalar, bilimde itibar görmemişti. Ancak araştırmalar tıp dünyasında yankı uyandırdı. bilim dergisi Science, 1992 de nitrik oksidi "Yılın Molekülü" ilan etti. nitrik oksit büyük "ün" kazandı; "sihirli gaz", "harika molekül",gibi tabirlerle anıldı
Nitrik oksidin hücresel haberleşmedeki rolünü ortaya çıkaran Robert Furchgott, Louis Ignarro 1998 Nobel Tıp Ödülü`nü almışlardı Nobel Bildirisi`nde, NO haberci molekülünün çığ gibi büyüyen araştırmaları başlattığına dikkat çekilmiştir.geçtiğimiz on yılda "NO araştırmaları patlammış; "Nitrik Oksit" dernekleri kurulmuş, dergiler yayınlanmıştır. Nitrik Oksit hakkında yazılan bilimsel makaleler 32 bin sayfadan fazladır.

Nitrik oksit çalışmalarıyla tanınan Dr. Salvador Moncada NO`nun, hücreler arası iletişimde geçerli düşünceleri değiştirdiğini, bazı kavramları alt üst ettiğini dile getirdi. Stanford Üniversitesi`nden Dr. John Cooke, araştırmayı "büyük bir keşif ve dünyadaki tıp çalışmalarında muazzam gelişmelere yol açacak bir olay" şeklinde tanımladı. evrimciler köşeye sıkıştı elde edilen bulgular da evrimin kabusu oldu (metrenin milyarda biri) boyutundaki, bilinç ve akla sahip olmayan molekülün insan vücudunda gerçekleştirdiği harika işlerin tesadüfle açıklanacak bir durumu yoktur. nitrik oksit, Allah`ın kusursuz yaratışıyladır
Evrimciler, Allah`ı ve atomlardan galaksilere her noktadaki muhteşem yaratılış delillerini inkar etmek konusunda körü körüne kararlılık içindedir. gülünç durumlara düşmektedirler.

evrimcilerin NO`ya ilişkin yorumlarını ele alalım nitrik oksit göklere çıkarılmakta, bir "superman" gibi lanse edilmektedir ortada hücre gibi mükemmel bir sistemde her an başarıyla çalışan, henüz çözülememiş nitrik oksit molekülü vardır bu molekül küçük olmasına rağmen devasa işler gerçekleştirir. Ancak evrimciler, nitrik oksiti yaratanı inkar ederler, bu molekülü ilahlaştırır, tüm mucizeyi kendi irade ve aklıyla yapıyormuş gibi söz ederler. evrimciler kendi tuzaklarına düşmektedirler. Bu çarpık bakış açısının bal verdiği için arıyı, meyve verdiği için ağacı dünyanın ışığı olduğu için Güneş`i ilahlaştırmaktan hiçbir farkı yoktur. ressamından l söz etmeden bir tablo övülüp tebrik edilemez insan iki yoldan birini seçmeli Kuran`da Rabbiniz olan Allah budur. O`ndan başka ilah yoktur. Herşeyin yaratıcısıdır…" (Enam Suresi, 102) ayeti gereği Allah`a iman edecek ya da atomları, molekülleri, hücreleri, ilahlaştıracaktır.

Hiç şüphesiz nitrik oksit molekülü, sonsuz merhamet sahibi Allah`ın yarattığı ve hizmetimize verdiği sayısız nimetten yalnızca biridir. yaşadığımız yüzyılda, mikro alemdeki pek çok yaratılış harikasındandır vücuddaki 100 trilyon hücrenin önemli bölümünde faaliyet gösteren bu molekül üstün bir tasarımdır Nitrik oksitin ilk keşfedildiği yer damardır damarlar kalp ve kan ile birlikte, dolaşım sistemini oluşturur. 100 bin kilometreden fazla uzunluğuyla vücudun her tarafına dağılan damarlarımız muazzam bir kara yolu ağına benzetilebilir. Bir insanın sahip olduğu damarlar uç uca eklendiğinde, dünyanın çevresini iki buçuk defa dolanacak bir uzunluğa erişir.

vücudumuzdaki damar sistemi, gelişmiş bir ülkenin, kara yolu ağıyla kıyaslanmayacak kadar karmaşıktır. Kara yolları belirli bir genişliktedir trafik yoğunluğunda göre şerit sayısı artıp azalmaz. damarlarımızın iç genişliği sabit değildir; damarlarımız faaliyetlerimize göre daralır ve genişler, kan basıncında önemli rol oynar bu mükemmel sistemle, vücudun ihtiyaçları otomatik sağlanır. Kan damarlarının, sporda genişleyip artan kan ihtiyacını temini yaralanmada daralarak kanamayı azaltması kusursuz sistemin bir sonucudur. damarlar nasıl oluyor da ne zaman genişlemeleri ya da daralmaları gerektiğini anlıyor 100 bin kilometrelik damar şebekesinin herhangi noktasında meydana gelen ufak hatanın, telafisi mümkün olmayan olumsuzluklar doğurur

Bilim adamları on yıl öncesinde damarda çok karmaşık işlemler olduğunu tahmin ediyor fakat cevab veremiyorlardı. araştırmada kimyasal habercinin varlığı ortaya çıkdı. Bu itrik oksit molekülüydü. Damarlara genişleme talimatını veren" bu iki atomlu moleküldü. damarlarımızda nitrik oksit üreten muhteşem tesisler vardır Elektron mikroskobuyla incelendiğinde, damarların, küçük ve muazzam yapılar oldukları görülür yan yana dizilen 10 kılcal damar insan saçının bir teli kalınlığındadır. bu kadar dar olan damar iç duvarları, düz kas hücrelerinin oluşturduğu dokuyla kaplıdır; damarların genişleyip daralması da bu doku faaliyetleriyledir
Kas hücreleri kan ile temas etmezler; endotel hücreleri kas hücreleri ile kan arasında zarımsı tabaka oluşturur.
Endotel hücreleri zincir halkaları gibi yan yana gelerek endotel tabakayı meydana getirir.


1980`e kadar endotel hücrelerinin, kan damarındaki akışı kolaylaştırmak dışında kayda değer bir etkinliğine inanılmıyordu. Oysa gerçeğin farklıydı Endotel hücrelerinin sorumluluğu NO habercisini üretmekti Endotel hücresini bir fabrika gibi düşünürsek nitrik oksit bu fabrikanın ürünüdür damarın içinde metrenin milyonda biri küçüklüğünde mikroskobik fabrikanın kimyasal ürünleri metrenin milyarda biri kadar olan nitrik oksit molekülleridir. NO molekülünü çıplak gözle bir üzüm tanesi boyutunda görmek için bir tenis topunun dünya büyüklüğünde olması gerekir nitrik oksit molekülünün ömrü 10 saniyedir. içinde mesajı iletmek üzere yaratılmıştır ve bunu en mükemmel şekilde gerçekleştirir.
Endotel hücrelerinden salgılanan haberci NO molekülleri büyük bir hızla yayılıp. Düz kas hücrelerine ilerler hücre zarlarından içeri girerler. içeri giren NO molekülleri vakit kaybetmeden GC isimli özel enzimi bulur ve bizim için hayati önemi olan hücrede kimyasal reaksiyon başlar.


Haberci olarak adlandırdığımız 0.000000001 metre büyüklüğünde iki atomlu moleküller bir postacı gibi çalışır; taşıdığı haberi sahibi GC enzimine. İletir, hücrenin içinde
binlerce değişik enzim vardır. Buna rağmen haber her zaman doğru enzime iletilir. haberci moleküllerin çok kısıtlı süreleri vardır, zamanlama hatası yapmazlar. Bu moleküllerin pusula veya benzeri yön tespit araçları yoktur asla yollarını kaybetmezler. Nitrik oksit molekülünün sürati "e-mail" gibidir NO, elektronik posta sistemi gibi hareket etmekte; büyük bir süratle çok sayıda mesajı yerine iletmektedir. NO`nun haberlerini alan düz kas hücresindeki GC enzimi harekete geçer. işçi enzimin görevi, enerji taşıyan moleküller olan GTP`yi cGMP`ye dönüştürmektir. Bu aşamalarında meydana gelen dpek çok reaksiyon henüz çözülememiştir

enzimlerin faaliyetleriyle kas hücrelerinde kalsiyum konsantrasyonu azalır bu, liflerin ayrılmasına kas hücrelerinin gevşemesine yol açar. damarlar genişler damarlarımızdaki basıncın düzenlenmesinde nitrik oksit molekülünün hayati önemi vardır. Unutmamak gerekir vücudumuzda milyarlarca karmaşık işlem vardır
Nasıl olur da akılsız ve şuursuz NO molekülleri, dünyaca ünlü profesörlerin çözemedikleri sistemleri mükemmel tanırlar? Nasıl olur da harekete geçmeleri gereken zamanı durmaları gereken zamanı saniyesine kadar bilirler? Nasıl olur da, üretilir üretilmez, emir almış gibi, son süratle doğru adrese ulaşırlar Kuşkusuz NO tüm harika işleri kendiliğinden yapamaz. Bu molekül, milyonlarca molekül gibi kusursuz bir yaratılış eseridir; düşünen insanlar için, Allah`ın sınırsız kudret ve ilminin göstergesisidir.


L-arjinin amino asit, nitrik oksit nikotinamid adenin dinükleotid fosfat, kalmodulin, oksijen, Bu kelimeleri ilk defa duyuyor olabilirsiniz. Ancak endotel hücresi mikroskobik maddeleri çok iyi tanır ve bunları nitrik oksit üretmede kullanır. teknolojiyle kimyasal ürünler üreten fabrikalar endotel hücrelerinden trilyon kere büyüktür. Buna rağmen endotel isimli mikroskobik fabrikanın teknolojisi, dev sanayi tesislerinden çok üstündür. NO üretim yeri olan endotel hücresi incelendikçe farklar anlaşılacaktır. 20. yüzyılın son on yılında çözülen karmaşık işlemleri, ilk insandan beri zorlanmadan yapan endotel hücresinin üstün nitelikleri nelerdir? Endotel hücresi NO molekülünü üretmede hangi kimyasal maddeden kullanması gerektiğini çok iyi bilir. Yanlış veya hatalı üretim söz konusu değildir. nitrik oksit (NO) yerine güldürücü gaz olan nitröz oksit (N2O) üretmez. Endotel hücresi asla tesadüflere dayanmaz. çok hassas dengeler mevcuttur.

Endotel hücresi gerekenden az haberci üretseydi damar daralır, kan basıncı yükselir, kalp krizine yol açardı. Fazla üretimde damar genişler, kan basıncı düşer,şoka neden olurdu. Ancak endotel hücreleri ölüme neden olacak hataları hiçbir zaman yapmaz hayatımızın her anında üretim için
hazırdır ihtiyaçta devreye girerek üretime başlarlar. Bu minik fabrika oldukça verimli çalışır. Ürettiği NO moleküllerini depolamaz. stoklama sorunlarını ortadan kaldırır
Damar derinliklerindeki olağanüstü fabrikaların istenmeyen zararlı ürünleri yoktur.

Küresel ısınma, asit yağmurları, çevre kirliliği gibi sorunların kimyasal atıklardan kaynaklandığı düşünülürse, endotel hücrelerinin başarısı anlaşılır. nitrik oksit molekülü 10 saniyede görevlerini tamamlayarak "parçalanırlar vücutta birikerek zarar getirmezler. endotel hücreleri kimyasal mamullerin üretiminde, olabilecek en ideal yöntemi kullanır bir fabrika mühendis ve işçilerin eseridir.fabrikadaki sistem tasarımcının ne teknolojisini gösterir. bundan şüphe olamaz. Endotel isimli fabrika üstün Yaratıcı`nın eseridir; bu mikroskobik fabrika, vücuddaki 100 trilyon fabrikayla birlikte Allah`ın sonsuz ilmini gösterir.

NO`nun damarlarda stratejik görevi vardır bu molekül hayatımızın ilk anında, çok önemli görevler üstlenir "Hayatımızın ilk anı" bizi meydana getiren ilk hücrenin sperm ve yumurtanın birleşmesiyle oluşan ilk andır. Sperm ve yumurta buluşması olağanüstü ve karmaşık kimyasal işlemler başlatır embriyo ortaya çıkar biyoloji profesörü David Epel "Yüzyılın başından bu yana, insanlar sperm yumurta birleşiminin gelişimi nasıl başlattığını merak ediyordu demiştir bilimsel araştırmalar göstermiştir ki, anne karnındaki mucize gelişimi NO`nun taşıdığı mesajlar başlatmaktadır. Spermde nitrik oksit sentaz (NOS) adlı enzim mükemmel zamanlamayla, döllenmeden birkaç saniye önce NO üretimine başlar Birleşmeyle spermdeki nitrik oksit molekülleri yumurtaya yayılmakta; 30 saniye sonra yumurtadaki kalsiyum aktif hale gelmekte ve ilk hücrenin çoğalma mekanizması faaliyete geçmektedir.


Henüz ilk hücrenin mükemmelliği anlaşılabilmiş değildir. nitrik oksit eksikliğinde sperm ile yumurta iletişim kuramaz İnsanın 2000 yılında ulaştığı gerçek göstermektedir ki, herşey gibi nitrik oksit de Allah tarafından yaratılmış ve görevlendirilmiştir.
nitrik oksid hayati mesaj taşıyan bir haberci ve zehirli bir moleküldür NO`nun savunma sistemimizdeki rolü zehirli özellikleriyle ilgilidir. vücudun savunma kuvvetlerinden olan makrofajlar tarafından salgılanmaktadır. makrofajlar 0.01 milimetrelik mikroorganizmalardır; yutma yöntemini kullanarak bakteri ve vücudumuza zararlı molekülleri ortadan kaldırırlar. makrofaj, hastalığa sebebiyet veren bakteri veya mikropla karşılaştığında onları kuşatır. her taraftan sardığı bakterileri yoğun bir nitrik oksit bombardımanına tutar. nitrik oksit molekülleri bakterileri yok edip reaksiyon başlatırlar. nitrik oksit ile makrofajın işbirliği, herşeyin uyumla yaratılışının sayısız delillerindendir.

NO moleküllerinin savunma sisteminde dikkat çekici görevleri vardır. NO` virüslerdeki "protease" enzimini etkisiz hale getirir Bu enzim büyük proteinleri, virüs yapımında kullanılan küçük parçalara ayırır. NO`nun bu enzimi devre dışı bırakmasıyla virüsün çoğalması engellenir Bu geçilemez ve önemli bir bilgidir. Küçücük moleküller hiç tanımadıkları molekülleri vücutta bulmakta ve onları etkisizleştirmeyi çok iyi bilmektedirler. insan farkında dahi değilken çok büyük tehlikelerden korunur. Tüm düzenin, moleküler bağlantının tesadüflerle meydana gelemeyeceği çok açıktır. NO moleküllerine, emreden ve onları
Kusursuz yaratan alemlerin Rabbidir


Bilim gelecekte, nitrik oksidi kanser ve tümörle mücadelede kullanacağını düşünmektedir molekül hakkındaki bilinmeyenlerin aydınlatılması gerekir gün ışığına çıkan her bilgi, bu molekülün üstün yaratılışını gösterecektir. Nitrik oksit molekülü her gün araştırma konusu olmaktadır. sonuçlar bilimi hayret içinde bırakmaktadır. bu haberci molekül başımızdan ayaklara kadar vücud hücrelerinde üretilir pek çok karmaşık işlemde önemli görevler üstlenir Bu molekülün icraatları akıllara durgunluk verir kendinizi NO`nun yerine koyun ve onun görevlerini üstlendiğinizi zihninizde canlandırın Başarılı olabilmek için kalp, kan ve damarlardan oluşan dolaşım sistemini çok iyi tanımanız gerekir uyumak, yemek, spor gibi kan basıncını düzenleyen haberleri organlara iletmeli. Bunu yaparken de en ufak hata olmamalı; aksi takdirde kan basıncınız düşebilir ya da çıkabilir ki bu
felç, şok, kalp krizi gibi ölümle sonuçlanabilir.

murataltug1985 12-03-2018 22:30

Kaynak kuraan mucizeleri android prog

Evrimciler DNA`nın nasıl ortaya çıktığını açıklayamazlar DNA konusunda çıkmazdadırlar Balıklar, sürüngenler, böcekler, bitkiler, kuşlar ve insanlar nasıl olup da, farklı DNA ve genetiğe sahip olmuştur Evrim bu soruya cevap olarak, DNA`daki bilgilerin zamanla tesadüflerle arttığını ve çeşitlendiğini ileri sürer bu tesadüflere mutasyon derler Mutasyon DNA`da radyasyon ya da kimyasal etkilerle meydana gelen değişiklikdir. bir radyoaktif ışın DNA zincirine isabet eder ve orayı tahrip eder ya da yer değiştirir. Evrimcilere göre, canlılar, tek bir DNA`nın mutasyonlar kazalarla farklılaşıp mükemmel hallerine ulaştığını iddia ederler

DNA`yı bir kitaba benzetirsek. DNA bir kitaptaki gibi yanyana dizilen harflerden oluşur Mutasyonlar kitabın yazılımındaki harf hatalarıdır Kalın bir dünya tarihi kitabını baştan sona bilgisayara yazarsak Bu iş yapılırken dizgiye müdahale edip dizgiyi yapana tuşlardan birine gözü kapalı rastgele basmasını söyleyelim. Bu şekilde yazılan harf hatalı metni, bir başkasına verip yine aynı şeyi yaptıralım. Bu yöntemle harf hatalarıyla bir kitap
gelişir mi? var olmayan bir bölüm oluşabilir mi? Elbette ki gelişemez ve kitap tahrip olur Hata ne kadar artarsa, o kadar bozuk bir kitap elde ederiz.
evrim in iddiası, "harf hatalarının bir kitabı geliştirdiğidir. Evrimde DNA`da ki mutasyonlar (hatalar) birikerek tesadüfen faydalı sonuçlara yol açmış, canlılara göz, kulak, kanat gibi kusursuz organlar; düşünme, öğrenme mantık gibi şuurlu özellikler kazandırmıştır.

Kuşkusuz evrimci iddia, akıldışıdır. Doğada mutasyon çok nadir oluşur
Evrimin canlılığın kökenine getirdiği açıklama akıl ve bilim dışıdır Fransız Bilimler Akademisi eski başkanı Fransız zoolog Pierre Grassé`bir evrimcidir, Darwinin canlılığı açıklayamadığını savunmakta ve Darwinizm`i oluşturan "tesadüf" hakkında şunları söyler mutasyonların havyan ve bitki ihtiyaçlarını karşılanması çok zordur. Darwinizm bundan fazlasını ister: Tek bir bitki, tek bir hayvan, binlerce faydalı tesadüflere maruz kalmalıdır. mucizeler kural haline gelmeli, inanılmaz olaylar kolaylıkla gerçekleşmelidir. Hayal kurmayı yasaklayan bir kanun yoktur, ama bilim bu işe dahil edilmemelidir.


cansız maddelerin kendi kendine bir araya gelip DNA gibi muhteşem sistemlere sahip canlılar oluşturduğunu iddia eden evrim, bilim ve akla aykırı bir hayalciliktir. Tek gerçek bir Yaşamın bir planı (DNA) vardır tüm canlılar bu plana göre yapılmışlardır, bu kusursuz plan üstün Yaratıcımızın emriyle varolur tüm canlılar, sonsuz güç ve akıl sahibi Allah tarafından yaratılmışdır. Allah Kuran`da gerçeği şöyle bildirir
O Allah ki, yaratandır, kusursuzca varedendir, şekil ve suret verendir. En güzel isimler O`nundur. Gök ve yer O`nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakim`dir. (Haşr Suresi, 24) İnsanların teknolojiyle başardıkları Allah`ın insan DNA`sında tecelli eden ilminden bir parçadır ibret tablosudur Benzersiz Bir Yaratılıştır DNA`

Hücrede tek bir DNA zinciri vardır. yeni doğan hücrenin DNA`ya ihtiyaç açığını gidermek için DNA, her aşaması bir mucize olan işlem yapar. hücrenin bölünmesinden önce kendisinin kopyasını çıkarır ve bunu yeni hücreye aktarır Hücrenin bölünmeden önce büyümek büyüklük sınırı aştığında bölünme süreci başlar. Hücrenin şekli bölünmeye uygun şekilde yayvanlarken, DNA kendini eşlemeye başlar. Hücre bir bütün olarak bölünmeye "karar vermekte" hücrenin içindeki farklı parçalar bölünmeye uygun davranmaya başlar. Hücre bilince sahip değildir. Bölünme işlemi, gizli bir emirle başlar DNA vr hücrenin tümü Rabbimize boyun eğer

DNA, kendini çoğaltırken iki parçaya ayrılır. Bu olay çok ilginçtir Yapısı sarmal merdivene benzeyen DNA molekülü, merdivende fermuar gibi ikiye ayrılır DNA iki yarım parçaya bölünür. Her iki parçanın da eksik yarıları hazır bulunan malzemelerle tamamlanır iki yeni DNA molekülü üretilir. Operasyonun her kademesinde enzim denilen ve gelişmiş robotlar gibi çalışan uzman proteinler görev yapar. İlk bakışta basit görünse bu operasyon işlemleri çok ve karmaşıktır anlatmak sayfalar tutar. Atomlardan oluşan enzimler, DNA da eksik bölümleri tespit eder, eksikleri temin ederek, en uygun yerlere ekler ve DNA`nın kopyalanması gerçekleşir.

Şuursuz, ve akılı olmayan küçücük yapılar bilinç ve akıllı işlemleri kusursuz yapar bilen insan düşünmelidir Kopyalamadaki DNA molekülleri denetleyici enzimlerce defalarca kontrol edilir. hata varsa—ki hayati olabili tespit edilip düzeltilir. doğrusu baş döndürücü bir hızla yapılır dakikada 3.000 basamak nükleotid üretilirken enzimlerce defalarca kontrol edilip düzeltilir DNA`nın çoğaltılması büyük bir hızdadır şu bilgiler açıklayıcı olacaktır hücre bölünmesi 20 ila 80 dakika sürer ve bu esnada DNA`daki bilgi de kopyalanıp çoğaltılmalıdır. DNA`daki 3 milyar bilgi, 20 ila 80 dakikalık sürede hiçbir hata, unutma veya eksik olmadan kopyalanır . Bu, bir kütüphane dolusu bilginin veya 1000 kitabın veya milyon sayfalık yazının bu kadar kısa sürede hiç hata ve eksiklik olmadan çoğaltılması kadar mucizevi bir olaydır.

Bu sefer mucizevi işlemleri gerçekleştirenler teknolojik aletler, üstün nitelikli fotokopi makinaları değil, atomların birbirine eklenmesiyle oluşan enzimlerdir. Büyük bir hızla üretilen yeni DNA molekülünde, dış etkiler sonucunda normale göre daha fazla hata yapılabilir hücredeki ribozomlar, DNA`dan gelen emirle DNA onarım enzimleri üretir DNA kendi kendini korur kendisini ve soyun devamını güvenceye Hücreler insanlar gibi doğar, çoğalır ve ölür. hücrelerin ömrü meydana getirdikleri insandan daha kısadır. altı ay önce bedenimizi oluşturan hücreler bugün hayatta değildir. zamanında bölünerek yerlerine yenilerini bırakırlar ve, biz hayatta kalırız

hücrelerin çoğalması, DNA`nın kopyalanması kadar çok karmaşık olsa da insanın varlığını sürdürmesi açısından en ufak bir hataya yer yoktur hayati işlemlerdir çoğaltma işlemi kusursuz işler hata oranı 3 milyar basamakta yalnızca birdir. Bu hata herhangi bir probleme sebep olmadan vücuttaki üst kontrol mekanizması tarafından yok edilir. DNA`nın üretimini sağlayıp denetleyen enzimlerin, yine DNA`da kayıtlı bilgilere göre ve DNA`nın emir ve kontrolünde üretilmiş proteinler olmasıdır. Ortada muhteşem bir sistem vardır ki, böyle bir sistemde tesadüf mümkün değildir. enzim için DNA`nın olması, DNA`nın olması için de enzimin olması, her ikisinin olması içinse hücrenin zarından diğer bütün organellere kadar eksiksiz var olması gerekir.

Canlıların tesadüfler" sonucu "aşama aşama" geliştiğini öne süren evrim söz DNA-enzim paradoksu tarafından yalanlanır DNA`nın ve enzim aynı anda var olmalıdır. Bu bilinçli bir yaratılışın varlığını gösterir. Biz farkında değilken, vücudda yaşamımızın problemsiz devamı için akıl almaz bir titizlik ve sorumlulukla sayısız işlem ve denetim yapılır, tedbirler alınır. Herkes görevini eksiksiz ve başarıyla yerine getirir. Allah en büyüktür sayısız atom ve molekülü yaşamı güzel ve sağlıklı sürdürmek için hizmetimize vermiştir. bu lütuf ve nimet bile hiç durmadan şükretmemiz için yeterlidir. Allah, sükun bulmanız için geceyi, aydınlık olarak gündüzü sizin için var etti. Şüphesiz Allah, insanlara karşı (sınırsız) fazl sahibidir. insanların çoğu şükretmiyorlar. (Mü`min Suresi, 61)


Matematik bugün DNA`da ki bilgilerin oluşumunda tesadüf olmadığını kanıtlamıştır. milyonlarca basamaktan oluşan DNA nın ve DNA`yı oluşturan 200.000 genden tek bir tanesinin bile tesadüfen oluşma ihtimali imkansızdır Evrimci biyolog olan Salisbury bu imkansızlığı şöyle itiraf eder
Orta büyüklükteki protein molekülü, 300 amino asit içerir. Bunu kontrol eden DNA zincirinde 1000 nükleotid bulunur Bir DNA zincirinde dört çeşit nükleotid vardır, 1000 nükleotidlik
dizi, 4 üzeri 1000 farklı şekildedir Küçük logaritma hesabıyla bulunan rakam aklın kavrama sınırının çok ötesindedir.insan vücudundaki ortalama bir proteinin DNA`daki şifresinin şans eseri, kendi kendine oluşma ihtimali, yoktur böyle bir dizilim akıllı ve şuurlu bir gücün bilgi ve kontrolü altında gerçekleşir

okumakta olduğumuz yazı ve Harflerin kendi kendine ve rastgele oluştuğunu iddia eden birine ne gözle bakardınız? Bir yazı akıl ve bilinç sahibi birisi tarafından kaleme alınmıştır. DNA`da böyledir DNA`yı keşfeden biyokimyacı Francis Crick, Nobel ödülü almışdır Crick koyu bir evrimcidir ancak DNA`nın mucizesine şahit olunca bilimsel gerçeği şöyle ifade eder sahip olduğumuz bilgilere, dürüst bir adamın yapacağı tek yorum, hayatın bir mucize eseri ortaya çıktığıdır."Crick`e göre hayat kesinlikle kendiliğinden var olamazdı. DNA da en uzman kişi bir evrimci olmasına rağmen, yaratılışta tesadüfe yer vermemektedir.

DNA`da ki bilgiler hassas bir düzen ve dengeye sahiptir tesadüfen oluşması imkansızdır Üç milyar harften oluşan DNA`daki bilgiler, A-T-G-C harflerinin birbiri ardına özel ve anlamlı bir sıra içinde dizilmesi ile oluşur. tek bir harf hatasının dahi yapılmamalıdır Ansiklopedideki hata önemsenmez, fark bile edilmez bile. DNA`da bir basamaktaki, örneğin 1 milyar 719 milyon 348 bin 632`nci basamaktaki harfin yanlış kodlanması hücre ve insan için korkunç sonuçlara yol açar
çocuklarda görülen hemofili (kan kanseri) bu yanlış kodlamanın sonucudur. Genetik bozukluğun neden olduğu birçok kalıtsal hastalık vardır. Herbiri çok ciddidir bu hastalıkların tek nedeni, genetik şifredeki milyarlarca harften yalnızca bir tanesinin yanlış yerde bulunmasıdır.

Down Sendromu yaygın bir hastalıktır Nedeni her hücredeki 21. kromozom çiftinde fazladan bir kromozom bulunmasıdır. Huntigton koreside Hasta 35 yaşına kadar sağlıklıdır, bu yaştan sonra birdenbire kol, bacak ve yüz kaslarında istemsiz kasılmalar başlar. Tedavisi olmayan ölümcül hastalık beyni etkilediğinden hastanın belleği ve düşünmesi zayıflar.
Tüm genetik hastalıkların gösterdiği önemli gerçek; genetik şifre hassas, dengeli ve kusursuz hesaplanıp planlanmıştır en küçük bir değişiklik sorun oluşturur Sadece bir harf eksikliği veya fazlalığı ölümcül hastalıklara veya hayat boyu sürecek ciddi sakatlıklara neden olur. hassas bir denge ve düzenin tesadüfen oluştuğunu, ve evrim yada mutasyonlarla geliştiğini söylemek kesinlikle imkansızdır. DNA`da ki muazzam bilgi nasıl oluşmuş ve şifrelenmiştir? Hayatı tesadüflere dayandıran evrimciler, hayatın kökeni ile ilgili her soruda yanıtsızdırlar.

Kaynak vikipedi.com

Yaratılışçılık

Paganizm*döneminde çok sayıda tanrı yani yağmur, fırtına, bereket, koruma vb. tek tanrılı dinlere geçiş ile insanüstü olaylar*tek bir Tanrı'da toplanmış yaratma Tanrının en büyük ve eşsiz icraatı olmuştur. Yaratılış her toplumda görülen geleneksel bir görüştür bu inanç Kitab-ı Mukaddes*ve*Kur'ana dayanır ilk örneğine*Sümer*efsanelerinde rastlanır. Evren büyük bir su üzerindedir içinden bir dağ çıkar, yer ve gök birbirinden ayrılır Adapa efsanesi insanın yaratılışı konusunda dikkat çeken bir metindir.
Evren Allah*tarafından yaratılmıştır Eski Ahit ve*Kur'an bundan bahseder.*

Hristiyanlık ve Musevilikte yaratılış kavramı aynıdır. İbrani takvimi Tanah'a göre dünyanın yaratılış yılı 2017 den 5777 yıl önce başlar. Yeniyaratılış* inancında,*Sümer Zerdüşt, Yahudi ve İslam kaynaklarında 7000 yıl önce, Dünya merkezli*evren*6 günde yaratılmış çamurdan*hz Adem'in, O'nun kaburga kemiğinden hz*Havva yaratılmıştır yaratılışçılıkta gibi biyolojik*evrim reddedilirken evrenin varoluşunda big bang teorisi tek bilimsel gerçek kabul edilir

yaratılışçılıkta insanlık yaşam ve*evrenin, üstün*bir yaratıcı güç tarafından yoktan meydana getirilmiştir Yaratıcı*her dinde farklı şekilde isimlendirilir Yaratılışçılık *dini yaratılış*veya*kitabi*yaratılış*olarak ifade edilir*Dünyada yaşayan canlıların yaratılması dini inançlarda farklılık göstermez Yaratılıştan 1654 yıl geçtiğinde*Allah insanları sapıttıkları gerekçesiyle*Nuh tufanı*ile cezalandırır.
Bazı hadislerde Dünyanın ömrü 7 bin yıldır Hz Muhammed’in zamanına kadar 5.600 yıl geçmiştir: Enes b. Malik'ten, "Resulullah buyurdu: Dünyanın ömrü, ahiret günlerinde yedi gündür. Allah-u Teala buyurdu ki: Rabbin katında bir gün sizin saydıklarınızdan bin yıl gibidir. Kim
din kardeşinin Allah yolunda ihtiyacını görürse, Allah Teala onun için gündüzlerini oruçla, gecelerini ibadetle geçirmişcesine dünyanın yedi bin yıllık ömrü müddetince sevap yazar."

Dakkak b. Zeyd-ü Cüheni'den rivayettir gördüğüm rüyayı Resulullah'a anlattım. Peygamber yedi basamaklı bir minberin en üst basamağında idi buyurdu ki, Yedi basamaklı gördüğün minber dünyanın ömrü olan yedi bin senedir. Ben O'nun son bininde olacağım."*Ahmet İbni Hanbel nakletti: "Dünyadan beş bin altı yüz yıl geçmiştir".Din ve yaratılışa inananlar dinle uyuşmayan bilimsel kuramları reddeder.*Evrim,*insanın evrimi*ve*ortak ata*kuramları *Semavi dinlerle çelişir. Hristiyan yaratılışçılar Dünya'nın jeolojik tarihi,*Mendel genetiği,*güneş sisteminin oluşumu*ve*evrenin kökeni*kuramlarına inanırlar
insanın tarihsel gelişimini inceleyen*antropoloji* yaratılışçılıkdaki Adem,*Havva,*Nuha dini metinlere inanıp insan kültürlerindeki çıkış süreçlerine ışık tutmuştur.

Yaratılış*kavramı Köktenci Hristiyanlıkla
sıkı ilişki içerisindedir Tekvin'in yaşam türlerinin ortaya çıkışında gerçeği yansıttığını düşünürler kitap temelli inançlarda evren ve dünyanın yaşının da yansıtıldığına inanılır. Yaratılışçılık eğitimde*tanrıcı*dünya görüşünün baskın çıkması için yürütülen dinî, siyasi ve toplumsal girişimlerde kullanılır.Akıllı tasarım,*evrenin*ve canlıların modern bilimin kabul ettiği süreçler oluşabileceğini bu süreçlerin zeki ve bilinçli bir varlık tarafından tasarlandığını iddia eder.Akıllı tasarım iddiası, bilimde*yeni yaratılışçılık olarak anılmaktadır. akıllı tasarım evrimin gayesel bir içerik taşıdığını iddia eder “evrimsel” bir yaklaşımdır. Canlı genomlarındaki bilginin kökeni ancak tasarımla açıklanabilir


İlk canlı organizmadaki tasarım ve tüm canlılık öğrenme süreci olarak belirli bir amaçda, genomun çevreye uymasını sağlayacak şekilde veriler üretip seçtiğini iddia eder. Doğal seçilim, mutasyon ve evrim mekanizmaları şekillendiren parçalardır canlı*organizmaları üstün ve akıllı bir tasarımcı yaratmıştır Akıllı tasarımı benimseyenler, yaratılanların kim tarafından yaratıldığını açıklamaktan kaçınır ve herhangi bir ilah ismini zikretmezler Bunun nedeni akıllı tasarımın okullarda* evrim*teorisi yerine *bilimsel*olarak okutulmasını sağlamaktır.Akıllı tasarımın önderi*ABD'dir din reklamı ve dinin yaygınlaştırılması anayasaya aykırıdır.


Akıllı tasarımda iki kol vardır ilki*yaratılışı savunan ve türlerin ortak atadan gelişini anlatan*evrimi*reddeden kısımdır. Akıllı tasarım kuramını bunlar oluşturur. Diğeri evrimin var olduğunu ve ortak atayı kabul eden fakat yaratılıştan sonraki süreçlerin ve evrendeki tüm süreçlerin bir tasarımcı tarafından yönlendirildiğini savunur
Evrim*teorisine alternatif olarak ortaya çıkan akıllı tasarımın liderliğini merkezi Amerika'daki*Discovery Institute yapmaktadır. Tasarım kuramı ilk olarak 1802 de*İngiliz*Anglikan din adamı*William Paley*tarafından ortaya atılmıştır. Paley,*Yerde cep saati bulursanız, böyle bir şey görmemiş olsanız bile onun zeki bir varlık tarafından yapıldığını hemen anlardınız.*diyordu.aynı şeyin doğa için de geçerli olduğunu düşünüyordu. Ona göre doğanın karmaşıklığı bir tasarımın kanıtıydı.

Akıllı tasarım kuramı, 1990'lardaki Darwinci biyolojik*evrimi* reddi olarak ABD'de ortaya çıktı. Biyokimyacı* Michael Behe'nin*Darwin'in Kara Kutusu*kitabı bu kuramın ilk büyük çıkışıdır 1743-1805 te yaşamış* Anglikan*din adamı William Paley
Akıllı tasarımın temellerini atmıştır
Yaratılışçılar ve akıllı tasarımı savunanlar*Evren'in,*Dünya'nın ve canlıların mükemmelliği, karmaşıklığı ve sanatsallığının evrim ve rastlantıyla açıklanamayacağını düşünürler.
Akıllı tasarımın en yaygın kullanılan kavramı*indirgenemez karmaşıklıktır. Bu kavram önde isimlerden Michael Behe tarafından "her biri temel işleve katkıda bulunan, birbiriyle etkileşimde olan, iyi eşleşmiş parçalardan oluşan ve parçalardan birinin çıkarılmasıyla işlevini gerçekleştiremez hale gelecek tek bir sistemi" ifade için icat edilmiştir. Akıllı tasarım doğadaki sistemlerin kademe kademe doğal süreçle oluşamayacağını basit bir sisteme indirgenemeyeceğini iddia eder.

Uçma işlevini yerine getiremeyen yarı-kanatlıların, yüksekten atlarken düşüşü yavaşlatma özelliği vardır ağaçlarda yaşayan ve toprağın kendilerine tehlike arz ettiği canlılarda, bu özellik hayati öneme sahiptir ağaçtan ağaca atlamaya olanak sağlar.
Renkleri veya şekilleri ayırt edemeyen gözler ilkeldir algı dereceleri düşüktür. hareketleri görüp kaçmaya olanak sağlar. Akıllı tasarım Evren'deki anlaşılabilirlik gibi somut ve gözlenebilir kaynakları bilimselliğe kanıt gösterir. fizikçilerin*tespitleri ve yorumlar fikrin bilimselliğini ispatlanabilir kılar akıllı tasarımın bilimsel çalışmalar ya da evrim ile çürütülmesi söz konusu değildir Tasarım fikrinin evrim ile çatışması olmadığına akıllı tasarımcılar tarafından dikkat çekilir.


Bilim camiasında akıllı tasarım,*doğal seçilim konusundaki yanlış anlamaya dayanır ve canlının evrimsel tarihi inkar ettiğini savunur. deneysel ve bilimsel değildir. Bilim camiası akıllı tasarımı bilimsel olarak görmez sözel bilim
olarak görür Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi gibi bilimsel birlikler, hayatın kökenine dair akıllı tasarım ve ilahi müdahele iddialarının, deneysel olarak test edilecemeyip hiçbir tahminde bulunamayacakları ve hipotezlerini*yaratamayacaklarını söyleyip bilim*olmadığını belirtmiştir.
tartışmalar devam etmektedir.


Kaynak kuraan mucizeleri android prog

Evrimcilere DNA`nın, ve genetik şifrenin kökeni sorulduğunda da her kafadan ayrı ses çıkar önde gelen evrim biyokimyacısı Leslie Orgel şu yanıtı verir: Genetik şifrenin kökenini anlayabilmiş değiliz... Genetik şifre hayatın kökenlerinin en şaşırtıcı yönüdür. asıl olan bir buluşa ihtiyaç vardır. Milyonlarca sayfalık, milyarlarca bilginin tesadüfen yazıldığını iddia edenler elbetteki cevapsız kalacaklardır. Nasıl her eserin her bilginin bir yazarı ve sahibi varsa, DNA`daki bilginin de sahibi ve yaratıcısı vardır; ve O Yaratıcı, üstün ve güçlü, sonsuz ilim ve akıl sahibi Rabbimizdir


Moleküler biyolojinin en önemli buluşu bazı genlerin bazılarında daha etkili olduğunun keşfidir. genlerin çok komplike bir sıra ile organize olurlar Genetik hiyerarşide tekrar eden işlevlerle görevlendirilmiş genler vardır: hemoglobin yapmak, saçın uzaması veya sindirim enzimlerinin üretilmesi gibi. moleküler işçilerin üzerinde düzenleyici" genler bulunur, işçi genleri çalıştırır ve durdurur. çocuklukta hemoglobin genini durdurur. işçilerin, ve "orta dereceli yöneticilerde seri ana kontrol geni bulunur. Bunların kararları düzinelerce, yüzlerce altbirimi etkiler. Bu genler hayatidir ki, embriyo döneminde zarar görmeleri ölümcül olabilir.

Genler, atomlardan oluşan moleküllerdir. aralarında düzenli bir organizasyon kurmuşlardır? Nasıl olup da, bir molekül bir insanın uzamasını durdurma kararı alır, bu kararını nasıl anlayıp, itaat edip, uygulamaya koyar? disiplinin kurucusu kimdir? milyonlarca yıldır, trilyonlarca gen, aynı disiplin, itaat, akıl ve şuuru eksiksiz yerine getirir. Böyle bir sistemde tesadüfü iddia etmek, safsatadır. Genleri, en akılcı ve en kusursuz biçimde programlayan şüphesiz, herşeyin Rabbi Allah`tır. Hücrenin çekirdeğindeki DNA, sarmal bir yapıdır. Bu sarmal yapı açılırsa DNA, bir metre uzunluğunda ipince, uzun bir şerit haline gelir bir metre uzunluğundaki DNA`nın, küçücük hücre çekirdeğinde paketlenmiş halde yer alması dikkatle düşünülmesi gereken bir konudur. DNA atomların kendine has dizilimleriyle maksimum şifreyi, minimum alana taşıyacak üstün bir tasarıma sahiptirler

Birbirine geçmiş iki spiral merdivende üç türlü element bulunur: şeker, fosfat ve DNA şifrelerini oluşturan azotlu organik baz. insanlarda malzeme ve fonksiyonların aynı olmasına rağmen, birbirlerinden farklı olmalarını sağlayan özel şifreler, azot bazlar tarafından oluşturulur. Dört çeşidi olan bazların dizilişindeki farklılıklar insanlar arasındaki farklılıkların sebebidir. Bu bazlar; Adenin, Guanin, Sitozin ve Timin olarak adlandırılır. Bazlar belirli kurala göre birbirlerine bağlanır. Bilimadamlarının yeni yeni çözdüğü bu dört azotlu organik bazda, biyolojik varlığımızın tüm şifresi gizlidir.

DNA molekülünü oluşturan bazlar, isimlerinin baş harfi ile anılır; A, T, G ve C. çekirdekteki bilgiler bu şekilde depolanmıştır. DNA molekülünün bir bölümü olan her gen insan vücudundaki bir özelliği kontrol eder. Boyun uzunluğu, gözün rengi gibi sayısız özellik genlerin emriyle meydana gelir. genleri bir kitaba benzetebiliriz. Sayfaların üzerinde A- T- G- C harflerinden oluşmuş yazılar vardır. İnsan DNA`larında 200.000 gen bulunur. Her gen, protein türüne göre, sayıları 1000 ile 186.000 arasındaki nükleotidlerin özel bir sıralamada dizilmesiyle oluşur. genler insan vücudunda görev yapan 200.000 proteinin kodlarını saklar ve protein üretimini denetler.Hiçbir Tasarım Tesadüfen Gerçekleşemez

binaların önündeki çiçekler bazen bina ismi yazılacak şekilde düzenlenir. Uzaktan veya tepeden baktığınızda, çiçeklerle binanın veya şirketin adının yazılı olduğunu fark edersiniz. çiçekler rastgele büyümez bahçıvan ve peyzaj mimarlarınca tasarlanırlar bir kelime oyununda harfleri masada karışık bırakıp gittiğinizi düşünün. harflerle OYUNU BEN KAZANDIM yazdığını görseniz, bunu yazan birinin olduğunu anlarsınız. Hiçbir zaman harfler yanyana gelerek anlamlı cümleyi tesadüfen oluşturamazlar Kısacası, bir yerde tasarım varsa, bunun mutlaka tasarımcısı vardır. Siz tasarımcıyı görmemiş olabilirsiniz, eserinden veya bıraktığı izden onun varlığını ve amacını anlarsınız. bir yerde en ufak planlanmışlık varsa, mutlaka bir akıl sahibinin izleri vardır. Hiçbir akıl ürünü tesadüfen oluşmaz.


bir binanın isminin tesadüfen oluşmaz. bir yerde bir kelime, varsa, mutlaka biri yazımıştır. Yazarsız kelime, olmaz.
İnsanın bedeni ise, bir binadan trilyonlarca kez daha karmaşıktır kendiliğinden ve"tesadüfen" oluşması kesinlikle mümkün değildir. milyonlarca yıldır, milyarlarca canlının sahip olduğu trilyonlarca DNA kusursuz ve en mükemmel haliyle yazılmakta, gözle görülmeyecek küçük bir mekana sığdırılmakta ve en akılcı şekilde kullanılmaktadır. insanı hücreyi DNA yı kusursuz ve mükemmelce planlayıp düzenleyen bir Yaratıcı vardır. aksini iddia etmek, akılsızlık akla ve mantığa saldırmaktır ne yazık ki, harflerin kendi kendine dizilip üç küçük kelimeyi yazmasının imkansız olduğunu söyleyecek birçok kişi, milyarlarca atomun tek tek planlanmış bir dizilimle DNA gibi muhteşem işler başaran bir molekül oluşturmasının "tesadüfl sonucu olduğu aldatmacasını itiraz etmeden dinlemektedir.

DNA`daki kusursuz tasarımın örnekleri sınırsızdır her. Bilginin DNA`da şifrelenişi muhteşem ve hayranlık uyandıracak bir tasarımdır kabul etmek gerekir ki, midedeki ya da kulaktaki herhangi bir hücre insandan kat kat bilgilidir ve bilgiyi en doğru ve en kusursuz şekilde değerlendirir insandan çok daha akıllıdır.
aklın kaynağı nedir? Nasıl olur da insan vücudundaki 100 trilyon hücrenin herbiri inanılmaz bakla, bilgiye ve beceriye sahip olabilir? Bunlar atomlardan oluşmuş ve bilinçsiz yapılardır.


tüm elementlerin atomlarını birbirlerine bağlayarak milyonlarca farklı molekül oluştursak, yine de akıl elde edemeyiz. bilinçli ve organize iş başaracak bir zihin asla ortaya çıkmaz. nasıl oluyor da, belli sayıdaki akılsız ve bilinçsiz atomun dizilmesinden meydana gelen DNA molekülü ve onunla uyumlu çalışan enzimler bilinçli işler yapıp, hücredeki sayısız karmaşık ve farklı işlemi kusursuz ve mükemmel organize edebiliyor Bunun cevabı basittir; akıl, bu moleküllerde ya da hücrede değil, bu molekülleri var edenin Kendisi`ndedir. Akıl eseri eseri yaratandadır En gelişmiş bilgisayar onu dizayn eden, tasarlayan, bir akıl ve zekanın ürünüdür. hücre de, içindeki DNA ve RNA`lar da hücrelerden oluşan insan da, yaratanın eseridir Eser mükemmel, kusursuz ve etkileyicidir işte o akıl sahibi en üstü olan Rabbimizdir

Masada deftere yazılmış tek bir cümle görseniz, yazarının merak edersiniz. Defter ile kalem tesadüfen bir araya gelerek, rüzgarın etkisiyle bir cümle yazdığını düşünmezsiniz. DNA`da milyarlarca bilgi söz konusudur bilgilerin her biri insan için son derece önemlidir üstün ve ileri bir teknolojiye sahip olan DNA, kim tarafından en mükemmel şekilde tasarlanıp, yaratılıp, bir mucize olan minicik hücrenin içine özenle yerleştirilmiştir? binlerce yıl öncesinden günümüze hiçbir özelliğini kaybetmeden. okumanız, görmeniz, nefes almanız, düşünmeniz, var olmanız ve her an görev başındaki bu hücrelerin kim tarafından niçin yapıldığını sormaktan daha önemli ne olabilir en çok merak etmeniz gereken, bu sorunun cevabı değil midir

Gökyüzüne baktığınızda gördüğünüz Güneş`ten, vücudunuzdaki DNA`ya kadar muhteşem bir tasarım, plan ve düzen vardır. Bunların tesadüf eseri oluştuğunu saymak kesinlikle kabul edilemez ve ciddiye alınamaz bir safsatadır. Bir yumurtanın spermle döllenmesi, yeni bir insanın başlangıcıdır. Milyonlarca sperm, yumurtayı döllemek için yarışır ve bir tanesi başarılı olur. bu şansa veya tesadüfe dayalı değildir, her aşaması Allah tarafından kaderde tespit edilerek yaratılmıştır. Allah ayetinde gerçeği şöyle bildirir: Sizleri biz yarattık tasdik etmeyecek misiniz? rahimlere döktüğünüz meniyi gördünüz mü? siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratıcı biz miyiz? (Vakıa Suresi, 57-59)


Babanın sperm hücresi, annenin yumurta hücresini döllediğinde, doğacak bebeğin kalıtsal özelliklerini belirlemekte baba ve anne genleri birleşir. binlerce genden her birinin özel işlevi vardır. Saç ve göz rengini, yüz biçimini, iskelet ve, iç organlardaki, beyin, sinirler ve kaslardaki sayısız ayrıntıyı belirleyen genlerdir.
Sperm ile yumurta birleştiğinde oluşan hücre ile beraber, insan hayatının sonuna kadar her hücresinde şifresini taşıyacağı DNA molekülünün ilk kopyası oluşmuş olur.

Döllenmiş yumurta dediğimiz ilk hücrenin, insana dönüşmek için, çoğalması gerekir ve bunun bilinciyle, yüksek bir şuurla hücre bölünür yüksek şuur kendini her aşamada belli eder. Hücreler bölündükçe başkalaşıp vücutta gereken bölgelere giderler. aynı hücrelerden oluşan bir et yığını değil göz hücresi olup tam gerektiği yere, bir kısmı da kalbi oluşturup göğüs kafesine gider deri hücresi olarak bütün vücudu kaplar. Tüm hücreler, oluşturacakları dokunun gerektirdiği kadar çoğalır ve dokular da gerekli yapıyı oluşturmak üzere yanyana gelip organları oluştururlar başkalaşım ve yapılanma koordinasyonu DNA tarafından sağlanır. unutmamak gerekir ki DNA, ne en son teknolojiyle donatılmış laboratuvarlarda çalışan bir biyokimyager, saniyede trilyonlarca işlem yapan bir süper-bilgisayardır.


DNA, karbon, fosfor, azot, hidrojen ve oksijen atomlarından oluşur düşünüp ibret alalım vücudda trilyonlarca hücre, bölünerek çoğalır. her hücre ve her biri farklı gen farklı zamanda aktive olup hücrede başkalaşımı sağlar.bölünerek çoğalan her hücrede genetik bilgi vardır; kalp kası, deri, alyuvar ve vücud dokusunu üretme yeteneğine sahiptir. Her hücre tam bir DNA tarifine sahip olsa da, gelişmede ve farklı organlarda sadece bazı genler aktiftir. böbrek kodları her hücrede bulunur; ancak sadece ilgili genler, gelişmede, belirli zamanda, aktif olur. glükoz fosfat karaciğerde bulunur, organların her hücresi bu protein tarifine sahiptir, ama asla üretemezler göz hücresi göze gerekli olanı üretir; tüm hücreler uzmanlaşır hiçbiri hataya düşmez. Peki kusursuz işbölümünü kim yapmaktadır? Hücrelere bölünme ve bölündükten sonra uzmanlaşma emrini kim vermektedir?, tüm hücreler itaat şuuruna sahiptir kusursuz bir disiplin ve organizasyonla çalışırlar?

murataltug1985 12-06-2018 18:11

Kaynak kuraanda yaratılış.com

İnsanı yoktan yaratan Allah'tır. etrafımızı saran tüm güzellikleri, farkında olmadığımız tüm nimetleri, hayranlık uyandırıcı detaylarıyla var eden Yüce Allah'tır. Bu, Allah'ın eşsiz sanatı sonsuz aklıdır Allahu Teala kavrayıp keşfedemediğimiz sistemler yaratmış, her detayda Yücelik ve kudretini göstermiştir kainatta nice güzellikler var etmiştir. Yoktan var eden, her şeyi takdir eden ve her an yaratmaya kadir olan Yüce Allah dilerse yok eder. İnsana düşen, nimetlere şükretmek, Allah'a muhtaç olduğunu bilmek ve yalnızca O'na yönelmektir.
insan, şimdiye kadar ne kadar renkli bir dünyada yaşadığını ve çevresindeki renk çeşitliliğini hiç düşünmemiş olabilir. Renklerin olmadığı bir dünyanın nasıl olabileceği hiç akla gelmemiş olabilir. gözümüzü açtığımız andan itibaren renkli bir dünyayla karşılaşırız. Oysa Allahu teala dileseydi kapkaranlık, renksiz bir yeryüzü ile karşılabilirdik şu anda ışıl ışıl ve rengarenk bir dünyada yaşıyor olmamız Allahın sonsuz hikmetiyledir

BİTKİLER YARATILIŞ MUCİZESİDİR
mucizevi özelliklerle yaratılmışlardır ama insan bunu ve tüm "yaratılış mucizelerini aklına getirmez Tüm hayatında sadece kendi ihtiyaçlarını düşünen, bu yüzden Allah'ın varlığının delillerini göremeyen insanlar Rabbi'ne yönelmelidir gökten su indiren O'dur; içecek ondan, ağaç ondandır hayvanlarınızı onda otlatmaktasınız. Onunla ekin, zeytin, hurmalık ve üzüm bitirir. Ve düşünen bir toplum için ayetler vardır. (Nahl Suresi, 10-11)
TEKNOLOJİ DOĞAYI TAKLİT EDMEKTEDİR Uçağın montajında bilgimiz olmasa da elinizde ki modelle maketi yapılabiilir doğada ki kusursuz tasarım teknolojik aygıtın en kısa yoldan ve en mükemmel biçimde yapılmasını sağlar. Bunun bilincindeki bilim adamları her çalışmada canlıları araştırmakta sistem ve tasarımlarını taklit etmektedir bilim adamları, Allah'ın doğada yarattığı tasarımı görüp incelemekte ilham alarak yeni teknolojiler geliştirmektedir


TÜM DOĞA ALLAH'IN YARATMASIDIR bir kuşun kanatları bir bakterinin tüycüğü bazen de bir yarasanın kafatasın Allah'ın üstün yaratmasıyladır Darwinizm'in büyük bir yanılgı içindedir her sistem üstün bir bilgiyle yaratılmıştır DÜŞÜNEN İNSANLARI
Kuran' düşünmeye davet eder Bakara Suresi'nin 164. ayeti şöyle bildirir “Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün ard arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizdeki gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada yayıp rüzgarları estirmesinde, boyun eğdirilmiş bulutları evirip-çevirmesinde düşünen topluluk için ayetler ibret ve deliller vardır.

Kuran'ın yüzlerce ayeti insanları düşünmeye çağırır. İnsan, sadece kendi bedenini, ve doğayı incelediğinde büyük bir ölçü, sanat, plan ve akıl bulur .Bahçede bulunan meyve ağaçları, ev penceresinden görünen çam ormanı ya da yolda gördüğünüz çınarlar hakkında düşünmüş müydünüz bitkilerin nasıl ortaya çıktığını, hangi aşamalardan geçerek ağaç haline geldiklerini biliyor musunuz?Yoksa bitkilerin varlığı sizin için sadece estetik mi ifade ediyor? Veya "olsalar da olur olmasalar da" diye mi düşünüyorsunuz? yanılıyorsunuz. estetiğe hitap etmenin yanısıra, nefes almanızı sağlayan atmosfer dengesini, oksijen miktarını karbondioksitten zehirlenmeneyi nemin rahatsız edici olmamasını, havanın çok soğuk ya da çok sıcak olmamasını yani rahat yaşamayı bitkilere borçluyuz. Üstelik Bütün canlılar yaşamak için ihtiyacı olan vitamin ve mineralleri
bitkilerden karşılıyor

fotosentez sistemleri, hiç durmadan enerji ve oksijen üretir, doğayı temizler ekolojik dengeyi sağlar tat, koku, renk gibi estetikleriyle Allah'ın sonsuz ilmini, efkat ve merhametini göz önüne serer Çok özel fayda ve sistemlere sahip bitkilerin bugüne kadar sadece 10.000 türü incelenmiş, insanı hayrete düşüren yaratılış özellikleri ortaya çıkmıştır. Bizi, mutlak gerçeğe ulaştıran neden sorusunun cevabı İlahi rehber Kuran'da emredilmiştir evrenin büyüklüğünü düşünün Akla gelen en büyük genişliktedir dünyadaki hiçbir uzaklık evrenin genişliğini anlatamaz Dünya'nın evrende kapladığı yer bir toz tanesi kadar bile değildir bilgilenip okudukça evrenimizi ve tüm varlıkları Allah'ın yarattığını bileceksiniz. Allah Güneş'i, Ay'ı, Dünyamız'ı evrendeki herşeyi, bizim en güzel ve en rahat bir şekilde yaşamamız için özel olarak yaratmıştır

Kaynak kuraanda yaratılış.com

19. yüzyılda bilime hakim olan materyalistler, evrenin sonsuzdan beri var olan başıboş bir madde olduğunu öne sürmüştü. 20. yüzyıl bilimi bu iddiayı çürüttü bilim, evrenin başlangıcı olduğunu, yoktan yaratıldığını ispatlamışdır. Big Bang Büyük Patlama adlı başlangıçla hem madde hem de zaman yoktan yaratılmıştır. evrendeki fiziksel dengeler olağanüstü bir hassasiyetle belirlenmiştir dünyanın yapısı, uzaydaki konumu ve atmosfer tam olması gerektiği gibi düzenlenmiş. Karbon, oksijen gibi atom ve moleküllerin fiziksel ve kimyasal özellikleri insan yaşamına imkan sağlayacak biçimde belirlenmiştir. evrende tesadüfe yer yoktur. Tüm evren, belirli bir amaçla muhteşem bir uyum, ahenk ve denge ile yaratılmıştır.


Samanyolu Galaksisi'ni, Güneş sistemimizi ve yaşadığımız Dünya gezegenini kuşatan sayısız kanun, denge ve ölçü vardır her biri, insan yaşamına olanak sağlayacak özel bir hesaplamayla düzenlenmiştir. evrende insanın var olması ve yaşamını sürdürmesi birer mucizedir Bir şeyin mucize olması elbette onun Allah Katından geldiğinin delilidir. Her karesi mucize olan evren de, çok açıktır ki eşsiz bir ilim ve kudretle bizi yoktan var eden Yüce Allah'ın eseridir.



HAYVANLARDAKİ YARATILIŞ
ALLAH'IN GÜZELLİKLERİNDEN SADECE BİR DEMETTİR tüm canlıların sahip olduğu olağanüstü Rabbimizin eşsiz nimetinin sadece bir kısmıdır unutulmaması gerekirki kimi canlılarda bilinç ve beyin yoktur. canlıların sahip oldukları üstün özellikler örneğin bir arının aklıyla matematik harikası petekler inşa etmesi canlılardaki karmaşık sistemleri, doğayla olan mükemmel uyumlarının tesadüf sonucu oluştuğunu iddia etmek akıl ve mantık dışıdır.


Her canlının üreyip, beslenmesi, üzerinde mutlaka, düşünmelidir İnsanların elde ettikleri, tüm işlemleri canlılar ilk günden beri milyonlarca yıldır, kusursuzca yapar Canlılardaki benzersizliğin kaynağı nedir? Tümü bilinç ve aklın delili olan sistemler nasıl ortaya çıkmıştır? bilinç, kime aittir? karar veren ve uygulayan canlı değildir Her detayda üstün bir bilgi bulunan canlılar rastlantıyla varolamaz kusursuz sistemlerin kendi kendine oluşması asla mümkün değildir. Yeryüzündeki tüm canlılara özellik veren, onlara ne yapmaları gerektiğini ilham eden onları yaratan, üstün akıl ve ilim sahibi, tüm alemlerin Rabbi Allah'tır. Allah'ın emrini yapmak ve her saniye onu düşünülmek için göklerde ve yerde milyonlarca delil vardır

TÜM CANLILAR ALLAHIN GÜZELLİKLERİNDEN BİR DEMETTİR Bunlara tesadüf demek mümkün değildir tesadüflerin, milyonlarca canlıya etki etmesi ve onları üstünlükle donatması imkansızdır. Aksini iddia etmek aklın ve mantığın sınırlarını aşmaktır. canlıları biran düşünmek şükür için yeterlidur ne ilginçtir ki, düşünemeyen insanlar vardır. Ve düşüncesiz insanlar tüm canlıların tesadüf eseri olduğunu iddia ederler.
canlıların davranışları vücutdaki tasarımlar Allah'ın Güzelliklerinden sadece Bir Demettir tüm canlılar Allah'ın varlığına delildir insan Allahı zikretmeli ve her an onu hatırlamalıdır


Gören ve düşünenler için BALARISI ALLAHIN MUCİZESİDİR kusursuz
yaratılmışdır insanların yapamayacağı işleri kusursuz yaparlar. Olağanüstü bir kusursuzluk ve yaratılış sergilerler. Bunun sırrı İlahi emirdir: Kuran'da balarısının Allahın ilhamıyla hareket ettiği buyrulur Baykuşların gece sessizliğinde fark edilmeden avına yaklaşırlar Hayalet Uçak Projesinde baykuşların eşsiz kanat yapısı örnek alınmıştır. kuş kanatlarındaki tüy keskin kenarlıdır. Amcak Baykuş tüyleri bunun tam tersi ince ama keskin olmayan bir yaratılıştadır. Bu özel yaratılış uçuşda sessizlik sağlar. NASA ya göre, baykuşun yumuşak kenarlı tüyleri ve kanatları, hava türbülansını ve gürültüyü engeller Askeri tasarımcılar baykuş kanadını taklit ederek, hayalet uçakları uçurmanın yollarını aramaktadır Doğa Allah'ın üstün yaratmasını gösteren mühendislik harikaları ile doludur

albatroslar Bir ay boyunca yere inmeden 15.000 km. uçabilir kırlangıç
göçlerinde dünyayı dolaşıp 3.000 km kateder çekirgeler, doğumdan kısa süre sonra 6.000 km lik yola çıkar canlıların En hafifleri 35-40 gram en ağırları ise 130 tona varabilir Göçen hayvanlar km lerce mesafeyi, yol gösterici, olmadan hava koşulları ve iklim değişikliği ve düşman göçte karşılaşılan zorluktur bir canlı nasıl karar alıp ne zaman göçeceğini nereden rehberleri kimdir kuşlara yön bulmayı, uzun mesafeler katedemeyi öğreten kimdir Kuşkusuz tesadüf söz konusu değildir. Tüm cevablar bize bilinç ve akıl sahibi bir Yaratıcıyı göstermektedir. Kuran'da "... O'nun, yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur" (Hud Suresi, 56) ayetiyle bildirildiği gibi canlılar Allah'ın denetimindedir hayvanların hayranlık uyandırıcı göçleri Allah'ın yaratışındaki ihtişamladır


Kaynak kuraanda yaratılış.com

KARINCA yı çok yakından tanırız, her zaman her yerde rastlarız fakat dikkat çekmez, çok becerikli, çok sosyal, çok akıllı bir varlıktır Yaşantımız içinde önem vermediğimiz bu milimetrik varlıkların hayatları mucizelerle doludur Yeryüzündeki her canlı mucizevi özellikler ve hayranlık uyandıran yeteneklerle yaratılmışdır. Tek bir canlı türünde Allah'ın ihtişamlı yaratışının yüzlerce delilini görmek mümkündür. Kuran'da Yeryüzünde hiçbir canlı ve iki kanadıyla uçan kuş yoktur ki, sizin gibi ümmet olmasın. Biz hiçbir şeyi noksan bırakmadık, onlar Rablerine toplanacakdır." (Enam Suresi, 38)
buyrulur ayette dikkat çekilen kuşlar düşünülmesi ve incelenmesi gereken canlılardır.


insanlar bir kitabı ve, kitabın konusunun kendilerini ilgilendirmediğini düşünebilir. bu kitaba ayıracak zamanları olmadığını söyleyebilir insan siyasetle ilgili ya da bir romanı daha çekici ve daha "yararlı" bulabilir Oysa okunan her kitap onu okuyana çok fazla "yararlı" olacak, ona çok fazla katkı sağlayacaktır. Çünkü her kitap, canlıları konu edinir verdiği mesaj çok büyüktür. bir kitap yazmış olmak için değil, çok büyük ve hayati bir gerçeği işaret etmek için ele alınmıştır anahtar gibidirler Anahtar tek başına önemsiz gibi gözükür ama Onu hiç anahtar görmemiş bir insana verirseniz, elindeki şeyi anlamsız ve işe yaramaz görecektir. Oysa bir anahtar, açtığı kilidine göre, dünyanın en önemli şeylerinden biri olabilir belkide bir
kitabın açtığı kilid ve arkasındaki gerçek ise insan için tüm yaşamı boyunca karşılaşacağı en büyük gerçektir.

insan ve içinde yaşadığı evren, en ince noktasına kadar Allah tarafından yaratılmıştır ve O'nun varlığını gösterir ve yüceltir evrenin tek parçasını tek bir bitki ya da tek bir hayvanı düşünmek, insanı tüm evreni anlayıp kavramaya yaklaştırır. Tek bir canlı, evreni anlamaya yarayan bir "anahtar" olabilir.Örümcekler çok az kimse tarafından bilinen şaşırtıcı ve hayranlık verici özelliklerle yaratılmıştır "nasıl" ve "niçin" sorularını soran insan anlamalı düşünmeli ve Rabbinin emrine göre yaşamalıdır ilahi amaca göre yaşamak her şeyden önemlidir.

Gözler Allah'ı göremez, ama Allahın varlığının sayısız delili insanın gözü önündedir. Allah sonsuz akıl ve bilgisini her canlı üzerinde gösterir. Sonsuz merhametiyle, insanlara aciz, akla ve zekaya, sahip olmayan canlılara akılalmaz işler yaptırır. kuşlardan sürüngenlere, balinadan böceklere kadar her canlı, beklenmeyen akılcı ve başarılı davranışlar sergiler insanı şaşırtır. örümceğin çelikten daha sağlam bir ip üretir bir sivrisinek de, dahi insanı şaşırtan davranışlar vardır ama biz sineğe önem vermez değersiz görürüz Allah, Kuran'da buyururki "Şüphesiz Allah, sivrisineği ve, ondan üstün olanı da, örnek vermekten çekinmez. iman edenler bunun Rableri'nden bir gerçek olduğunu bilirler; inkar edenler 'Allah, bu örnekle neyi amaçlamış?' derler. Allah birçoğunu saptırır, birçoğunu hidayete erdirir. Ancak fasıklardan başkasını saptırmaz." (Bakara Suresi, 26)

Yeryüzünde insanı hayrete düşürecek kadar çok canlı türü yaşar. karıncalar, balarıları, köpekler, kediler, sinekler, örümcekler, ve sık rastlamadığımız canlılar vardır. Dünyada yaşayan, kimi zaman ismini duymadığımız, duysak da bilmediğimiz milyonlarca canlı türü yaşar. görmeye alışmadığımız bir böcek türü olan termit Yaşantısı ve görünüşü ile karıncaya benzer Termit şaşırtıcı olabilir. Küçük bir böcekte anlatılacak çok şey olamayacağını düşünenler çıkabilir. bu yanlıştır termitler özellikleriyle hemen fark edilir. bu küçük canlı insana çok farklı bir düşünce ufku açacak özelliklerle donatılmıştır


yeryüzündeki en büyük mucize bakıyor, okuyor ve anlıyor olmaktır Yaşamda ki herşey gözlerimizledir Aile dost kısaca yaşamımızı gözlerimizle tanır göz olmadan dünyayı algılayaz reng şekil manzara ve güzelliğin ne olduğunu bilemeyiz gözlerimizle etrafı görüp bir yazıyı okuyabiliriz bu mucizevi organ bize yükümlülük getirir Allah emrediyor Sizi yaratan size kulak, göz ve gönül veren O'dur. Ne az şükrediyorsunuz (Mülk Suresi, 23) gözdeki mucizeyi insan kavrayamamıştır. göz Allah'ın yeryüzündeki delillerini görmek, şükretmek için nimettir Allah'ın yeryüzündeki ayetlerinden sadece biridir Gözleri düşünmek beni bu teoriden soğuttu" diyen Darwin'den çağımızın bir çok evrimcisine kadar hiçbir yaratılış karşıtı kişi gözün varlığını evrimle açıklayamamıştır.
gözün varlığı, gözü oluşturan hücreler, evrim tarafından açıklanamaz


dünyaya gelişinizi araştırdınız mı bedeni kim yaptı Gözleri elleri kim inşa etti .araştırırsak gerçeği buluruz yıllar önce, tek bir hücreydik gözle görülmez küçük, mikroskobik bir canlıydık. Ama mucize gerçekleşti bakterik hücre, milyarlarca kat büyüyerek bir bebeğe dönüştü. bebek büyüdü akıllı bir insan oldu. O insan şu anda bu yazıyı okuyor!... Peki mucize nasıl oldu İnsanın yaratılışının ne kadar büyük bir mucize olduğunu anlayacak ve insanı bir damla sudan yaratan Yüce Allah'ın sonsuz kudretinin delillerini göreceksiniz. İnsanın "tesadüfen" var olduğunu ileri süren evrim bilime aykırı bir hurafedir sizi yaratan Allah sizi diriltmeye mutlak kadirdir İnsan, 'kendi başına ve sorumsuz' bırakılacağını mı sanıyor? Kendisi, akıtılan meniden bir su değil miydi? Sonra bir alak (embriyo) oldu, Allah, onu yarattı ve biçim verdi.' ondan, erkek ve dişi çiftler kıldı. Allah Ölüleri diriltmeye güç yetiren değil midir? (Kıyamet Suresi 36-40)

İnsan bedeni, apayrı bir "alem", apayrı bir "şehir" gibidir. Bu şehirde ulaşım yolları, binalar, fabrikalar, teknolojik cihazlar üstün ve şuurlu hücreler, hormonlar birçok harika vardır. Bu küçük "alemde ki olayları düşünmek önemlidir. bunu düşünen bedendeki mükemmel yaratılışa tanık olur tesadüf ve evrimci masallar dinlemez reddedilemeyecek büyük gerçeği görün Allah, sizi üstün bir ilim ve kudret ile yoktan yaratmıştır. insana düşen, her sabah kalktığında kendisine verilen günün ve sahip kılınan bedeni ve Allah'ın her bir lütfu için şükretmektir.

akan kandan haberimiz olmasaydı ve bunu aniden keşfetseydik bizi ilk hayrete düşüren, deri altındaki kırmızı rengin hakimiyeti olurdu. Bu sıvı hiç durmadan akar dışarıya akan kanın bir süre sonra durup pıhtılaşarak, aktığı bölgeyi farklılaştırması şaşkınlığınızı artırırdı. kan olmadan beden yaşayamaz beden olmadan da kan yaşamaz kan sıvısı neden "özeldir bedene kim tarafından, neden ve nasıl yerleştirilmiştir Evrimciler buna tesadüf der insandaki kusursuzluk, evrendeki muazzam düzen, hayvan ve bitkiler, var olan herşey onlara göre tesadüfen" oluşmuştur. yeryüzü incelendiğinde, evrimdeki büyük yanılgı anlaşılır evren öylesine detaylı ve akılcıdır ki tek bir tesadüfün sistemi bozacağı hemen görülür. Sistemdeki her parçada, her kusursuzluk vardır. İnsan yüzyıl önce ve sadece genel hatları ile keşfedilmiştir bu mükemmel sistemi yaratan herşeyden üstün olan, sonsuz güç sahibi Yüce Allah'tır.


Dünyaya geldiğimizden bu yana koku ve tat alır on binlerce kokuyu ve tadı güçlük çekmeden algılayabilir bunu mümkün kılan harikulade sistemlerle yaratılmamızdır Koku ve tat alma duyuları bir ömür boyu dinlenmeden hata yapmadan çalışır bunlar için bir bedel ödemedik; böyle bir beceriyi elde etmek için eğitim alıp özel çaba harcamadık ., koku ve tat almamız burnumuz dilimiz ve beynimiz sayesindedir varlığımızı borçlu olduğumuz organlar bize koku ve tat aldırır dilimizin, burnumuzun ve beynimizin varlığını kime borçluyuz?bazı insanlar bunu düşünmez bu bir hatadır. sahip olduğumuz harika nimetleri Alemlerin Rabbi olan Allah'a borçluyuz. Koku ve tat alma sistemleri incelenirse kusursuz sistemlerin ve hayranlık uyandıran yaratılış delilleri görülür. yaratılış gerçeklerini görüp Allah'ın sınırsız ilm ve kudretine tefekkür edelim sayısız lütuf ve nimete
Şükredelim

elektriksiz hayatta 15 kat asansör çıkar yiyecekleri ısıtamaz televizyon seyredemez müzik dinleyemezdik yaşama hız katan teknolojiden uzak yaşardık bir Şehir nasıl elektriğe bağımlı ise, vücudumuzda her işlemde elektriğe duyar elektrik olmadan canlılık mümkün değildir bu ihtiyaç vazgeçilmezdir.vücud elektronik ile ilgili karmaşık bilgiler içeren elektrik enerjisinden nasıl yararlanacağını bilen akıllı sistemler içerir. bilim vücuddaki elektrik sistemini tarif ederken, elektronikteki terimleri kullanırlar: Piller, motorlar, pompalar, jeneratörler, devreler, akım, direnç, voltaj, yalıtım, Bu terimleri olmadan sinir sisteminin tarifi mümkün değildir. Son yüzyılda keşfedilen teknolojik sistemlerin işlemesi için insan bedeninde ilk andan itibaren mevcut olması, Allah'ın vücudumuzu saran üstün ilminin göstergesidir., Rabbimiz'in sonsuz ilminden örneklerdir

Bir enzim, içinde mikroskobik boyutta yüzden fazla yapının üç boyutlu bir şekilde birleşmesi, aklın zorlukla çözeceği detaylı, kimyasal bir mucizedir. Enzimin Vücuttaki görevi, tüm işlemleri “hızlandırmaktır”. Gözümüzü kırpıp, elimizi hareket ettirmemiz, görüp sindirmemiz, yaşamımız için enzimlerin varlığı şarttır. Bir yazıyı okurken enzimlerin milyarlarcası görevdedir. Aynı anda sayısız işlem yapar, yaşam için gereken sayısız fonksiyonu harekete geçirir. enzimler mucizevi yapılardır Allah'ın verdiği bu nimet Allah'ın şanını yüceltmek için yaratılmıştır. Rabbimiz enzim denen mikroskobik yapıları sebep kılarak, tüm varlıklardaki hakimiyetini gösterir. Enzim mucizesi ile sergilenen tüm detaylar, Allah'ın eşsiz sanatıdır.

bu yazıyı okurken vücudda milyonlarca işlem yapılır. Bu işlemlerle bedeninizin neye ihtiyaçları olduğu hesaplanıp görevleri belirlenir hücre ihtiyaçları için önlemler alınır hücrelere ne yapmaları gerektiği bildirilir Vücuddaki 100 trilyon hücre kusursuz bir iletişimle tüm ihtiyaçları bize hissettirmeden karşılar. Bu kusursuz iletişim hormonlar sayesindedir. hormonlar canlılık ve cansız maddelerin tesadüfen oluşması kesinlikle imkansızdır Darwinist ve materyalistler, Allah'ın varlığına inanmaz ve canlılığın, tesadüf sonucu, cansız maddelerden, kendiğilinden oluştuğunu iddia eder Ancak, sadece hormonlar ve hücrelerdeki iletişim canlılarda ne kadar olağanüstü sistemlerin olduğunu ve bunların tesadüfen oluşmasının imkansız olduğunu gösterir Allah'ın varlığına iman edenlere, Allah'ın yaratışındaki kusursuzluğu ve mükemmelliği görüp O'nu en güzel isimleriyle yüceltecektir


Darwinizm zamanında 19. yüzyılda bilim ve teknoloji son derece geriydi akılsız bir düşünceyi savundular ve l yanıldılar Darwin'den günümüze kadar, bilim ve teknolojide dev adımlar atıldı. Bilim adamları, Haeckel'in "jöle ve basit baloncuk" dediği hücrenin üstün ve karmaşık yapısını keşfedip hayret ettiler. hücrede, Darwinin hayal edemediği son derece mükemmel teknoloji harikası vardı hücre mükemmel bir yaratılış mucizesiydi Hücre organel enzim hormon ve moleküllerin, kendilerinden kaynaklanmayan olağanüstü bir bilinçle gerçekleştirdikleri, akılcı, planlı ve hesaplı hareketler bedendeki trilyonca hücrenin sergilediği üstün akıl ve bilinç tüm varlıkların tesadüfle değil, Alemlerin Rabbi Allah'ın üstün kudret, bilgi ve sanatıyla yaratılmıştır


insan vücudunun yapıtaşı hücrelerdir. biyolojinin ve kimyanın ilgi alanına girer. hücre hakkındaki biyoloji bilgisi tek başına bir şey kazandırmaz. Bu bilgiler okullarda anlatılıp, unutulur okullarda öğrencilere verilen bilgiler çarpık bir mantık iledir hücrenin içinde yaşanan olaylar, 40 yıl önce hayal bile edilemeyen planlı ve "akılcı" hareketlerdir ancak unutulmaması gereken gerçek, moleküllerin hiçbirinde, akılcı" işleri planlayacak ve yürütecek bir akıl yoktur.ama sergilenen benzersiz bir akıl vardır, bu aklın kaynağı madde değildir üstün akıl, Big Bang'in ardından oluşan olağanüstü hassas dengede, dev yıldızlarda nükleer reaksiyonlarda veya elementlerin yaşamı için en ideal yapılarda ortaya çıkmaktadır. Schroeder'in dediği gibi, "tek bir bilinç, evrensel bir hikmet, evreni kuşatmıştır Evreni kuşatan bilinç, Yüce Allah'ın sonsuz ilmi ve aklıdır.

Tek başımayım" dediğiniz anda bile çok sayıda canlı ile beraberiz Vücudda bizimle birlikte yaşayan ve bizi koruyan kimi zaman hastalığa neden olan bakteriler koltuktan halıya ve solunan havaya kadar her yere yayılmıştır mutfakda dışarıdaki yiyeceklerde üreyen küf ve mantarlar… kendine ait yaşam şekilleri, beslenme sistemleri ve özellikleri ile apayrı bir alem oluşturur

kahveyi yudumlarken molekül içiyor, kahve kokusuyla koku moleküllerini soluyoruz gözler biraraya gelmiş moleküllerdir Nefes alırken molekülü içimize çekiyor. Moleküller sayesinde hissediyor, görüyor, koku alıyoruz, etrafdaki herşey ve biz moleküllerden oluşuyoruz. tüm evreni oluşturan molekül gözle görülmeyen atomların elektron alışverişidir Atomlar birbirlerine elektron vererek molekül oluşturur gözle görülmeyen hareket göz kamaştırıcıdır; gezegenlerden insanlara, ırmaklardan ormanlara, ceylanlardan tren yollarına, kadar sayısız varlık. Allah'ın, atomları ve atomlar arasındaki bağlantıları sebep kılarak yarattığı moleküller ve moleküllerdeki olağanüstü özellikler sayesindedir Gözle görülmeyen atomlar, evrendeki nesnelerin tamamını oluşturur öğrenen ve akıl ve vicdan ile düşünen her insan, Rabbimiz'in sonsuz kudretini, aklını benzersiz yaratışını görecek, O'nun karşısında acizliğini anlayarak Allaha boyun eğecektir.


protein" kavramı iyi beslenmeyi çağrıştırır. bir insanın sağlık için bol protein alması gerektiği duyulmuştur, ama protein bundan fazlasıdır mucizevi moleküllerdir. Farklı atomların farklı şekillerde, ama mutlaka belirli planda dizilmesiyle oluşur bize yaratılışın ne büyük bir sanat olduğunu gösterir proteindeki büyük sanat incelenip Allah'ın muhteşem ilimi ve yaratışı göz önüne serilmelidir. yaratılışı reddeden Darwin'in evrim teorisi büyük bir aldanışdır. Sadece tek bir proteindeki tasarım bile, canlılığı tesadüfle açıklayan evrim teorisini yıkmaya yeterlidir...

Hayatımızda yüzlerce kez hasta oluruz. Bitkinleşir, ateşlenir, yatağa düşer, ama iyileşiriz. Peki hastalıkda vücudda ne olur hastalık" ve "iyileşmekte vücudda olağanüstü bir savaş yaşanır. Hastalık nedeni vücuda yabancı "canlıların" girmesidir. Gözle göremediğimiz mikroplar vücudda hızla yayılır vücudun istilaya karşı koyacak mekanizması olmasa, bizi ölüme sürükleyen minik canavarlar vücudun mikroba karşı koyan mekanizması ve "savunma sistemi" yani dünyanın en disiplinli, en en başarılı ordusu Piyade ağır zırhlı ve istihbarat oluşan ve düşmanı fişleyen bilgi işlem" merkezi sayesinde savunma sistemimiz yaşamımız boyunca mikropla savaşır.Bu sistem, Allah'ın üstün yaratışının bir ispatıdır. Canlılığı rastlantıyla açıklayan evrim savunma sistemindeki olağanüstü özellikler karşısında çaresizdir.

murataltug1985 12-10-2018 20:55

Kaynak kuraanda yaratılış.com
*
BİTKİLERLE İLGİLİ AYETLER

Gökleri ve yeri bir örnek edinmeksizin Yaratandır... (Enam Suresi, 101)

Rabbiniz Allahdan. başka İlah yoktur. Her şeyin Yaratıcısı'dır, O'na kulluk edin. O, her şeyin üstünde bir vekildir. (Enam Suresi, 102)


Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri yalnızca: "Ol" demesidir; o da hemen oluverir. (Yasin Suresi, 82)

Gökleri ve yeri yaratandır. yalnızca "Ol" der, o da hemen oluverir. (Bakara Suresi, 117)

O, bibiriyle 'tam bir uyum içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman olan Allahın yaratmasında hiçbir 'çelişki göremezsin. gözü gezdir; herhangi bir çatlaklık ve bozukluk görüyor musun? gözünü iki kere gezdir; o göz bitkin şekilde sana dönecektir. (Mülk Suresi, 3-4)

Görmedin mi, Allah, gökten su indirdi, yeryüzü yemyeşil donatıldı. Şüphesiz Allah, lütfedicidir, her şeyden haberdardır. (Hac Suresi, 63)

Yeryüzünde birbirine yakın kıtalar vardır; üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar da vardır bunlar aynı su ile sulanır; ürün verim ve lezzette bazısını bazısına üstün kılıyoruz. Şüphesiz, akıllı bir topluluk için ayetler vardır. (Rad Suresi, 4)

Ve aşılayıcılar olarak rüzgarları gönderdik... (Hicr Suresi, 22)

Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, durmadan iner; sizin Allah'ın her şeye güç yetirdiğini ve ilmiyle her şeyi kuşattığını bilmeniz, öğrenmeniz için. (Talak Suresi, 12)

Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Şüphesiz Allah, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan Gani dir, övülmeye layık olandır. (Hac Suresi, 64)

Gaybın anahtarı O'nun Katındadır, O'ndan başkası gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, hepsi apaçık kitaptadır. (Enam Suresi, 59)

Bitki ve ağaç (O'na) secde etmektedirler. (Rahman Suresi, 6)

O, gökleri yaratmıştır, Arzda da, sizi sarsıntıya uğratır diye sarsılmaz dağlar bıraktı her canlıdan türetip yayıverdi. Biz gökten su indirdik orada her güzel çiftten bir bitki bitirdik.*
(Lokman Suresi, 10)

Bu, Allah'ın yaratmasıdır. O, gökten su indirendir. Bununla bitki bitirdik, yeşillik çıkardık, taneler türetiyoruz. hurma ağacının tomurcuğundan yere sarkmış salkımlar, -birbirine benzeyen ve benzemeyen- üzümlerden, zeytinden ve nardan bahçeler kılıyoruz Meyves ürün verdiğinde Şüphesiz inanan topluluk için gerçek ayetler ve deliller vardır. (Enam Suresi, 99)

O'nun Katında herşey ölçü iledir. (Ra'd Suresi, 8)

Yeri döşeyip-yaydık, sarsılmaz-dağlar bıraktık ve ürünler bitirdik. (Hicr Suresi, 19)

Göklerde ve yerde bulunanlar O'nundur; hepsi O'na 'gönülden boyun eğmiş' bulunuyorlar. (Rum Suresi, 26)

*
Biz gökten belli bir miktarda su indirdik ve onu yeryüzüne yerleştirdik; şüphesiz Biz onu kurutma gücüne de sahibiz. size hurmalıklardan, üzümlüklerden bahçeler-bağlar geliştirdik, içlerinde yemişler vardır; sizler yemektesiniz. Ve Tur-i Sina'da bir ağaç yarattık; o yağlı ve yiyenlere katık olmaktadır
(Mü'minun Suresi, 18-20)
*

ektiğiniz tohumu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren Biz miyiz dilemiş olsaydık onu bir ot kırıntısı kılardık şaşar kalırdınız." (Vakıa Suresi, 63-65)

göğe bakmıyorlar mı? Biz, onu bina ettik ve süsledik hiçbir çatlağı yok. Yeri döşeyip-yaydık sarsılmaz dağlar bıraktık göz alıcı ve iç açıcı' her çiftten nice bitkiler bitirdik. Bunlar, 'İçten Allah'a yönelen' her kul için 'hikmetle bakan bir iç göz' ve bir zikirdir. (Kaf Suresi, 6-8)

Sizin için gökten su indiren O'dur; içecek ondan, ağaç ondandır hayvanlarınızı onda otlatırsınız.*Onunla size ekin, zeytin, hurma üzüm ve meyve bitirir.*Şüphesiz düşünen topluluk için ayetler vardır.*(Nahl Suresi, 10-11)

Görmüyorlar mı suyu çorak toprağa sürüp ekin bitiriyoruz; ondan hayvanları, ve kendileri yemektedir? Yine de görmüyorlar mı?*(Secde Suresi, 27)

Yerde sizin için üretip-türettiğini faydanıza verdi Şüphesiz, öğüt alıp düşünen topluluk için ayetler vardır. (Nahl Suresi, 13)

birbiri üstüne dizilmiş tomurcuk yüklü yüksek hurma ağaçları Kullara rızık olmaktadır. Ve suyla ölü bir şehri dirilttik. ölümden sonra diriliş de böyledir. (Kaf Suresi, 10-11)

Allah Yaratandır, en güzeli kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Gök ve yerde olanlar tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakim'dir. (Haşr Suresi, 24)

"Allah'tan başka, sana yararı da, zararı da olmayan ilahlara tapma. aksini yaparsan, zulmedenlerden olursun" Allah sana zarar dokunduracak olsa, O'ndan başka kaldıracak yoktur. sana hayır isterse, O'nun bol fazlını geri çevirecek yoktur. Kullarından dilediğine isabet ettirir. O, bağışlayan ve esirgeyendir. (Yunus Suresi, 106-107)

O'nun, alnından yakalayıp denetlemediği hiçbir canlı yoktur... (Hud Suresi, 56)

Gökten yere her işi O evirip düzene koyar... (Secde Suresi, 5)
*

Vicdanları kabul ettiği halde, zulüm ve büyüklenmeyle inkar ettiler.*sen, bozguncuların sonuna bir bak.*
(Neml Suresi, 14)

Andolsun, onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı kim emre amade kıldı? diye sorarsan, şüphesiz: "Allah" diyecekler. nasıl oluyor da çevriliyorlar?*(Ankebut Suresi, 61)

gökleri ve yeri yaratan ve size gökten su indirendir o suyla gönül alıcı bahçeler bitirdi sizin için bir ağaç bitirmek bile mümkün değildir. Allah ile beraber başka bir ilah edinenler sapıklıkta devam eden bir kavimdir. (Neml Suresi, 60)


EVRENİN YARATILIŞI İLE İLGİLİ AYETLER

göğü Allah bina etti. Boyunu yükseltti, ona düzen verdi.Geceyi karartıp kuşluğu açığa-çıkardı. yeryüzünü serip döşedi. (Naziat Suresi, 27-30)

Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı emrinize verdi; yıldızlar O'nun emrine hazırdır. Şüphesiz aklını kullanan bir topluluk için ayetler vardır. (Nahl Suresi, 12)

Allah Geceyi gündüze bağlayıp-katar, gündüzü geceye bağlayıp-katar; güneşi ve ayı emre amade kılmıştır, her biri adı konmuş bir süreye kadar akıp gider. yaratıp düzene koyan Allah Rabbiniz'dir; mülk O'nundur. O'ndan başka taptıklarınız çekirdeğe bile malik olamazlar. (Fatır Suresi, 13)

Allah gök ve yeri örnek edinmeksizin yaratandır.. . (Enam Suresi, 101)

inkar edenler görmüyorlar mı gök ve yer bitişikken, biz onları ayırdık ve her canlıyo sudan yarattık. onlar inanmayacaklar mı? (Enbiya Suresi, 30)

Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik şüphesiz Biz, onu genişleticiyiz. (Zariyat Suresi, 47)
*

Göklerin ve yerin mülkü O'nundur; çocuk edinmemiştir. mülkünde ortak yoktur, her şeyi yaratmış, düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir. (Furkan Suresi, 2)

Şüphesiz, gök ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizdeki gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında rüzgarları estirmesinde, gökle yerde boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen topluluk için ayetler vardır. Bakara Suresi, 164

Rabbiniz, altı günde gök ve yeri yaratan, Allah'tır. Gündüze geceye Güneş'e, aya ve yıldızlara baş eğdirendir. yaratmak da, emir de yalnız O'nundur. Alemlerin Rabbi Allah ne yücedir. (Araf Suresi, 54)

"Görmüyor musunuz; Allah, yedi göğü birbirleriyle bir uyum içinde yaratmıştır?" (Nuh Suresi, 15)

her tasarım, bilinçli bir "tasarlayıcı"nın varlığını ispatlar. Tüm evreni yoktan var edip, onu dilediği biçimde tasarlayıp düzenleyen yegane kudret elbette ki tüm alemlerin Rabbi" olan Allah'tır.

Allah, göğü bina etmiş, ona belli bir düzen vermiştir. (Naziat Suresi, 27-28)

Göğün ve yerin O'nun emriyle durması O'nun ayetlerindendir". Rum Suresi, 25


Şüphesiz Allah, gökleri her an kudreti altında tutuyor. Andolsun, O, Halim'dir, bağışlayandır. (Fatır Suresi, 41)

Eğer hakk, onların heva istek ve tutkularına uysaydı hiç tartışmasız, gök, ve yer bozulmaya uğrardı... (Müminun Suresi, 71)

Ne Güneş'in Ay'a yetişmesi, ne de gecenin gündüzü geçmesi. Her biri yörüngede yüzüp gitmektedir
(Yasin Suresi, 40)

Güneş gezegen ve kuyruklu yıldızdan oluşan hassas sistem, sadece akıl ve güç sahibi Allahın Varlık ve hakimiyetinden kaynaklanır.. O, bunların hepsini yönetir herşey onun egemenliğindedir O Üstün Kuvvet Sahibi olan Rabbimizdir

"Biz gökyüzünü, yeryüzünü ve ikisi arasındaki her şeyi batıl olarak yaratmadık. Bu, inkâr edenlerin zannıdır..."*(Sad Suresi, 27)

Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde akıl sahipleri için deliller vardır. Onlar, ayakta otururken, yatarken Allah'ı anarlar ve yaratılışı düşünürler. derler ki"Rabbimiz, Sen boşuna yaratmadın. Sen *yücesin, bizi ateşin azabından koru." (Al-i İmran Suresi, 190-191)
*
Allah, yeryüzünü sizin için bir karar gökyüzünü bir bina kıldı; sizi suretlendirip en güzel biçimi ve en temiz şeylerden rızıkı verdi. İşte Rabbiniz Allah budur. Alemlerin Rabbi Allah ne yücedir. (Mümin Suresi, 64)

Sizin için, yeryüzüne boyun eğdiren O'dur. onun yolunda yürüyün ve O'nun rızkından yiyin. gidiş O'nadır. (Mülk Suresi, 15)

Yaratan göğü bina etti. Boyunu yükseltti,düzen verdi. Geceyi kararttı, kuşluğu açığa-çıkardı. yeryüzünü serip döşedi. su ve otlağı çıkardı. Dağları dikip-oturttu; size ve hayvanlarınıza yarar verdi (Naziat Suresi, 27-33)

O sabahı yarıp çıkarandır. Geceyi sükun dinlenme kıldı. Bu, üstün ve güçlü Allah'ın takdiridir. (Enam Suresi, 96)

"Güneş ve ay bir hesap iledir" (Rahman Suresi, 5)

Allah, gökleri ve yeri yaratan ve gökten su indirip onunla size rızık ve ürün çıkarandır... güneşi ve ayı gece ve gündüzü de emrinize amade kılandır. Size istediğinizi verdi. Allah'ın nimetini saymaya güç yetiremezsiniz. insan pek zalimdir, pek nankördür. (İbrahim Suresi, 32-34)

Gece, gündüz, güneş ve ay O'nun ayetlerindendir. güneşe ve, aya secde etmeyin. Allah'a secde edin, yaratmıştır. ibadet edin (Fussilet Suresi, 37)

Size gökten su indiren O'dur; içecek ondan, ağaç ondandır hayvanlarınızı otlatmaktasınız. Onunla size ekin, zeytin, hurma, üzüm ve meyve bitirir. Şüphesiz Allah yücedir her şeye güç yetirendir... O, 'tam bir uyum' içinde yedi göğü yaratmandır. Rahman'ın yaratmasında çelişki ve uygunsuzluk' göremezsin. gözü gezdir; çatlaklık görüyor musun iki kere göz gezdir; o göz umudunu kesmiş bir halde sana dönecektir. (Mülk Suresi, 1-4)

Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, Allah'tır. Gündüzü, durmaksızın kovalayan geceyle örten, güneşe, aya ve yıldızlara kendi buyruğuyla baş*eğdirendir... (Araf Suresi, 54)
*
*
'Özen içinde yollar ve yörüngelerle donatılmış' göğe andolsun; siz, birbirini tutmaz bir söz ve çelişki içindesiniz. kahrolsun, o 'zan ve yalan söyleyenlere bilgisizliğin kuşatması' içindedirler habersizdirler. (Zariyat Suresi, 7-11)

Şüphesiz Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, Allah'tır. O'nun izni olmadan sonra, hiç kimse şefaatçi olamaz. Rabbiniz olan Allaha kulluk edin. öğüt alıp düşünmeyecek misiniz? (Yunus Suresi, 3)

Yaratan, hiç yaratmayan gibi midir? Artık öğüt alıp-düşünmez misiniz? (Nahl Suresi, 17

De ki: "Eğer biliyorsanız söyleyin Yeryüzü ve onun içindekiler kimindir?"
"Allah'ındır" diyecekler. De ki: "Yine öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?"
De ki: "Yedi göğün ve Arş'ın Rabbi kimdir?""Allah'ındır" diyecekler. sakınmayacak mısınız?"De ki biliyorsanız söyleyin Her şeyin mülk ve yönetimi kimin elindedir? O, koruyup kolluyan Allah'ındır" diyecekler. De ki: "Öyleyse nasıl oluyor da büyüleniyorsunuz?" (Müminun Suresi, 84-89)

Allah Göklerin ve yerin Rabbidir; O'na ibadet et ibadette kararlı ol. (Meryem Suresi, 65)

... Sen yücesin, bize öğrettiğinden
başka bilgimiz yok. Sen, herşeyi bilen,
hüküm ve hikmet sahibi olansın.
(Bakara Suresi, 32)


İNSANIN YARATILIŞI İLE İLGİLİ AYETLER

ALLAH, YERYÜZÜNÜ SİZİN İÇİN BİR KARAR, GÖKYÜZÜNÜ BİR BİNA KILDI; SİZİ SURETLENDİRDİ, SURETİNİZİ EN GÜZEL BİÇİM VE İNCELİKTE KILDI GÜZEL-TEMİZ RIZIK VERDİ RABBİNİZ ALLAH ALEMLERİN RABBİ ALLAH NE YÜCEDİR.*(MÜMİN SURESİ, 64)

Sizleri Biz yarattık, tasdik etmeyecek misiniz? rahimdeki meniyi siz mi yaratıyorsunuz, yoksa Yaratıcı Biz miyiz? (Vakıa Suresi, 57-59)

Andolsun, Biz insanı çamurdan onu bir su damlası olarak, sağlam bir karar yerine yerleştirdik.*o su damlasını bir alak (embriyo) yarattık; alak'ı bir çiğnem et parçası olarak yarattık; et parçasını kemik olarak yarattık kemiklere et giydirdik; onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir.*(Müminun Suresi, 12-14)

Allahdan başka İlah yoktur. Diridir, kaimdir. O uyuklamaz. Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. İzni olmaksızın şefaatte bulunacak kimdir? O, bilir. Onlar ise onun Dilediği kadarının dışındakini kavrayamaz O'nun kürsüsü, gökleri ve yeri kuşatmıştır. O, pek yücedir, pek büyüktür. (Bakara Suresi, 255)

RABBİNİZ OLAN ALLAHDAN BAŞKA İLAH YOKTUR. HERŞEYİN YARATICISIDIR, O'NA KULLUK EDİN. O, HERŞEYİN ÜSTÜNDE BİR VEKİLDİR.*
(EN'AM SURESİ, 102)


"… O'nun, alnından yakalayıp denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak Rabbim dosdoğru yol üzerinedir dosdoğru olanı korumaktadır. (Hud Suresi, 56)

Ey insanlar sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türeten Rabbinizden korkup-sakının. Allah'tan ve akrabalık bağinı koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah, gözeticidir. (Nisa Suresi, 1)

Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. onu işiten ve gören yaptık. (İnsan Suresi, 2)

İnsan, 'kendi başına sorumsuz' bırakılacağını mı sanıyor? Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi? (Kıyamet Suresi, 36-37)

O, yarattığı herşeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya çamurdan başlayandır. onun soyunu bir özden, basbayağı bir sudan yapmıştır. (Secde Suresi, 7-8)

Şüphesiz senin Rabbin, mağfireti geniş olandır. O, sizi iyi bilendir; sizi topraktan yarattı ve siz annelerinizin karnında cenin halinde kendinizi temize çıkarıp-durmayın. O, sakınanı iyi bilendir. (Necm Suresi, 32)


BİZ AYETLERİMİZİ HEM AFAKTA, HEM KENDİ NEFİSLERİNDE ONLARA GÖSTERECEĞİZ ŞÜPHESİZ HAK BELLİ OLSUN. HERŞEYİN ÜZERİNDE RABBİNİN ŞAHİD YETMEZ Mİ?*
(FUSSİLET SURESİ, 53)

Sizin yaratılışınızda ve türetip-yaydığı canlılarda inanan bir kavim için ayetler vardır. (Casiye Suresi, 4)

Sizin ilahınız yalnızca Allah'tır O'nun dışında ilah yoktur. O, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır.
(Taha Suresi, 98)


Göklerde ve yerde bulunanlar O'nundur; hepsi O'na 'gönülden boyun eğmiş' bulunuyor Yaratmayı başlatan, sonra iade edecek olan O'dur; bu O'na pek kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce misal O'nundur. O, güçlü ve üstün olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. (Rum Suresi, 26-27)

çiftleri; erkek ve dişiyi, yaratan O'dur. Bir damla sudan meni döküldüğü zaman. (Necm Suresi, 45-46)

Kur'an, Ayetlerini, düşünsünler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. (Sad Suresi, 29)


ONLAR , ALLAH'IN KADRİNİ HAKKIYLA TAKTİR EDEMEDİLER. ŞÜPHESİZ ALLAH, GÜÇ SAHİBİR, AZİZDİR.*
(HAC SURESİ, 74)

Sizi anne karınında, üç karanlık içinde, bir yaratılıştanbbir başka yaratılışa dönüştürüp yaratmaktadır. Rabbiniz olan Allah budur, mülk O'nundur. O'ndan başka İlah yoktur. nasıl çevriliyorsunuz? (Zümer Suresi, 6)

Andolsun, biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık. onu bir su damlası olarak, sağlam bir karar yerine yerleştirdik. (Müminun Suresi, 12-13)

O, herşeyin Rabbidir Allah'tan başka bir Rab mi arayayım? Hiçbir nefis, başkasının günahını kazanmaz. Günahkar olan bir başkasının günahını taşımaz. dönüşünüz Rabbinizedir. O, anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri haber verecektir."*(En'am Suresi, 164)

Döl yataklarında size dilediği gibi suret veren O'dur. O'ndan başka İlah yoktur; üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. (Al-i İmran Suresi, 6)

Yaratan Rabbin adıyla oku. O, insanı bir "alak"tan yarattı. Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir. (Alak Suresi, 1-3)
*
Kendileri yaratılıp dururken, hiçbir şeyi yaratamayan şeyleri ortak koşuyorlar. Oysa bu şirktir nesneler ne onlara yardıma güç yetirebilir, ne kendi nefislerine yardım edebilir
(Araf Suresi, 191-192)

O'dur ki, sizi topraktan, bir damla sudan, sonra alak'tan (embriyo) yarattı; sizi bir bebek olarak çıkarmakta, güçlü çağınıza erişmeniz, sonra da yaşlanmanız için size ömür vermektedir kiminin önce hayatına son verilmektedir; adı konulmuş ecele erişmeniz ve aklınızı kullanmanız için Allah sizi yaşatır Dirilten ve öldüren O'dur. Bir işe hükmetti mi, ona yalnızca: "Ol" der, o da hemen oluverir. (Mümin Suresi, 67-68)

Kıyamet saati Allah Katındadır o Yağmuru yağdırır; rahimlerde olanı bilir. Hiç kimse, yarın ne kazanacağını bilmez. Hiç kimse, nerde öleceğini bilmez. şüphesiz Allah bilendir, (Lokman Suresi, 34)

Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri hak ve adı konulmuş bir ecel olarak yarattık. İnkar edenler uyarıldıkları şeyden yüz çevirenler dir. Allah'tan başka taptıklarınız, neyi yaratmışlar, gösterin? onların göklerde ortaklığı mı var? doğru sözlüler iseniz, bir kitap ya da eser varsa, getirin." (Ahkaf Suresi, 3-4)

Göklerin ve yerin Rabbine ibadet et ve ibadette kararlı ol. İnsan der ki öldükten sonra diri olarak mı çıkarılacağım?" İnsan hiçbir şey değilken, bizim onu yaratmış olduğumuzu düşünmüyor mu? (Meryem Suresi, 65-67)

su damlasını bir alak olarak yarattık; alak'ı bir çiğnem et parçası olarak yarattık; et parçasını kemik olarak yarattık kemiklere et giydirdik bir yaratılışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli Allah, ne yücedir. (Müminun Suresi, 14)

Seni topraktan, sonra bir damla sudan yaratan, seni düzgün eli ayağı tutan, gücü kuvveti yerinde bir adam kılan Allahı inkar mı ettin? O Allah benim Rabbimdir ve ben Rabbime hiç kimseyi ortak koşmam. (Kehf Suresi, 37-38)

O Allah ki, yaratandır, en güzel ve kusursuzu var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Gök ve yer O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir. (Haşr Suresi, 24)

Allah, her dişinin neyi yüklendiğini ve döl yataklarının neyi eksiltip neyi eklediğini bilir. O'nun Katında herşey ölçü iledir. (Rad Suresi, 8)

İnsan, 'kendi başına ve sorumsuz' bırakılacağını mı sanıyor? Kendisi, meniden bir damla su değil miydi bir alak embriyo oldu, Allah, onu yarattı düzen ve biçim verdi. ondan, erkek ve dişi çift kıldı. Allah, Ölüleri diriltmeye güç yetiren değil midir? (Kıyamet Suresi, 36-40)

Sizi inşa eden, size kulak, gözler ve gönüller verene. Ne az şükrediyorsunuz? (Mülk Suresi, 23)


ALLAH, SİZİ ANNE KARNINDAN HİÇ BİR ŞEY DEĞİLKEN ÇIKARDI ŞÜKREDERSİNİZ DİYE İŞİTME, GÖRME DUYULARINI VE GÖNÜLLER VERDİ.*
(NAHL SURESİ, 78)

Ey insanlar, eğer dirilişten yana içindeyseniz, gerçek şu Biz sizi topraktan yarattık, bir damla sudan, bir alak'tan sonra et parçasından; size kudretimizi göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş süreye kadar rahimde tutuyoruz. sizi bebek olarak çıkarıyor sizi büyütüyoruz kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz hiçbir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucu yaşlılığa geri çevrilmektedir... (Hac Suresi, 5)

Biz insana anne ve babasına iyi davranmayı tavsiye ettik. Annesi onu, zorluk karnında taşımıştır. Onun sütten ayrılması, iki yıl içindedir. Bana, anne ve babana şükret, dönüş yalnız Banadır." (Lokman Suresi, 14)
*
CANLILARIN YARATILIŞI AYETLERİ

KURAN'DA ARI İLE İLGİLİ AYETLER

Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin
( NAHL SURESİ */*68)

meyvelerin tümünden ye, Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda uçuver. Onların karınlarından türlü şerbetler çıkar, onda insanlara şifa vardır. düşünen bir topluluk için ayet vardır. **( NAHL SURESİ * /*69 )

KURAN'DA AT İLE İLGİLİ AYETLER

Kadınlara, oğullara, altın ve gümüşe, atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutku şehvet insanlara 'süslü ve çekici' kılındı. Bunlar, dünya hayatıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah katındadır ( AL-İ İMRAN SURESİ */*14)

Onlara gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın. Allah'ın düşmanı ve sizin düşmanınızı korkutup-caydırasınız. Allah yolunda her ne infak ederseniz, size 'eksiksiz ödenir' ve shaksızlığa uğratılmazsınız. ( ENFAL SURESİ */*60)

Onlara binmeniz ve süs için atları, katırları ve merkebleri yarattı Ve sizin bilmediğinizi yaratmaktadır? **( NAHL SURESİ * /*8)


akşama yakın, bir ayağını tırnağı üstüne diken, öbür üç ayağıyla toprağı kazıyan, yağız atlar sunulmuştu. **( SAD SURESİ* /*31)

*
KURAN'DA EŞEK İLE İLGİLİ AYETLER

Yürüyüşünde orta bir yol tut, sesinden de yüksek perdeleri eksilt. seslerin en çirkin olanı gerçekten eşeklerin sesidir." *( LOKMAN SURESİ */*19)

onlar, ürkmüş yaban eşekleri gibidir ( MÜDDESSİR SURESİ */*50)
Arslandan korkup-kaçmışlar. ( MÜDDESSİR SURESİ */*51 )

*
KURAN' DA BALIK AYETLERİ

onlara deniz kıyısındaki şehri Hani cumartesi yasağını çiğneyerek haddi aşmışlardı. 'Cumartesi günü iş yapma yasağına uyduklarında', balıkları onlara açıktan akın akın geliyor, 'cumartesi iş yapma yasağına uymadıklarında gelmiyorlardı. biz, fıska sapanları imtihan ediyorduk A'RAF SURESİ */*163

ikisi, iki denizin birleştiği yerde balıklarını unutuverdiler; balık denizde akıntıya doğru kendi yolunu tuttu. ( KEHF SURESİ */*61) yardımcısı Dedi ki: "balığı Şeytan'dan başkası unutturmadı o da şaşılacak tarzda denizde kendi yolunu tuttu." **( KEHF SURESİ */*63)

Balık sahibi Yunus kızıp gitmişti kendisini sıkıntıya düşürmeyeceğimizi sanmıştı. Balığın karnında Karanlıklar içinde: "Senden başka ilah yoktur, sen yücesin, gerçekten ben zulmeden oldum" diye çağrıda ... bulunmuştu. ( ENBİYA SURESİ */*87) onu balık yutmuştu, o kınanmıştı. ( SAFFAT SURESİ */*142) sen, Rabbinin hükmüne sabret ve balık sahibi (Yunus) gibi olma; hani o, içi kahır dolu olarak Rabbine çağrıda bulunmuştu. *( KALEM SURESİ */*48 )

KURAN'DA BUZAĞI İLE İLGİLİ AYETLER

Hani Musa ile kırk gece için sözleşmiştik sonra siz, onun arkasından buzağıyı (tanrı) edinmiş ve zalim olmuştunuz. *BAKARA SURESİ 51

Musa, kavmine: "Ey kavmim, siz, buzağıyı (tanrı) edinmekle kendinize zulmettiniz. kusursuzca yaratan gerçek ilahınıza tevbe edip nefislerinizi öldürün: bu, yaratıcınız katında hayırlıdır" demişti. Bunun üzerine Allah tevbelerinizi kabul etti. Şüphesiz O tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir. ( BAKARA SURESİ */*54)

sizden misak almış ve Tur'u üstünüze yükseltmiştik "Size Kitaba sımsıkı sarılın ve dinleyin" demiştik Demişlerdi ki: "Dinledik ve baş kaldırdık." İnkârları yüzünden buzağı kalplerine sindirilmişti. De ki: "İnanıyorsanız, inancınız size ne kötü şey emrediyor?" ( BAKARA SURESİ */*93)

Andolsun, Musa apaçık belgelerle geldi. siz onun arkasından buzağıyı (tanrı) edindiniz. siz zalimlersiniz. *( BAKARA SURESİ */*92)

Kitap Ehli, senden gökten kitap indirmeni istiyor. Musa'dan daha büyüğünü istemişdi. Demişlerdi ki: "Bize Allah'ı göster." Onlara zulümlerinden dolayı yıldırım çarpmıştı. kendilerine apaçık belge geldikten sonra, buzağıyı (ilah) edinmişlerdi. bundan dolayı onları affettik ve Musa'ya apaçık ispatlayıcı bir delil verdik. **( NİSA SURESİ */*153)

Tura gitmesinin Ardından Musa'nın kavmi süs eşyalarından böğürmesi olan bir buzağı heykelini ilah edindiler. Onun kendileriyle konuşmadığını bir yola iletmediğini hidayet edmediğini görmediler mi? Onu (tanrı) edinip zulmeden oldular. A'RAF SURESİ */*148

Şüphesiz, buzağıyı (tanrı) edinenlere Rablerinden bir gazab ve zillet yetişecektir. biz, 'yalan uyduranları' böyle cezalandırırız. *A'RAF SURESİ 152

onlar böğüren bir buzağı heykeli çıkarıp Musa'nın ilahı budur dediler. ( TAHA SURESİ */*88) Onun cevap vermediğini onlara zarar ve fayda sağlamaya gücü olmadığını görmüyorlar mı? **( TAHA SURESİ */*89)

Andolsun, Harun onlara: "Ey kavmim, siz bununla fitneye düşürüldünüz Sizin Rabbiniz Rahman olan Allah dır; şu halde bana uyun ve emrime itaat edin" demişti. **( TAHA SURESİ */*90)

Demişlerdi ki: "Musa geri gelinceye kadar ona (buzağıya) bel büküp eğilmekten ayrılmayacağız." **( TAHA SURESİ */*91 )

*
KURAN'DA İNEK İLE İLGİLİ AYETLER

Musa kavmine: "Allah, muhakkak bir sığır kesmenizi emrediyor" demişti. "Bizi alaya mı alıyorsun?" dediler. (Musa) "Cahillerden Allah'a sığınırım" dedi. **( BAKARA SURESİ */*67)

"Rabbine yalvar bize sığırın niteliğini açıklasın" dediler. Musa, Rabbine yalvardı Şüphesiz Allah diyor ki: O ne geçkin, ne de pek genç, ikisi arası dinçlikte bir sığır olmalıdır. emrolunduğunuz şeyi yerine getirin" dedi. **( BAKARA SURESİ */*68)

dediler ki: "Rabbine yalvar da, bize rengini bildirsin." O: "(Rabbim) diyor ki: O, bakanların içini ferahlatan sarı bir inektir" dedi. **( BAKARA SURESİ */*69
(Onlar yine:)

"Rabbine adımıza yalvar da, bize niteliklerini açıklasın. Çünkü sığırlar birbirine benzer. İnşaallah Allah dilerse doğru yolu buluruz" dediler. **( BAKARA SURESİ */*70)

Musa, "Rabbim diyor ki: O, yeri sürmek ve ekini sulamak için boyunduruğa alınmayan, salma ve alacası olmayan bir inektir" dedi. "Şimdi gerçeği getirdin" dediler. ineği kestiler; ama neredeyse yapmayacaklardı. ( BAKARA SURESİ */*71)

YUSUF SURESİ

Hükümdar: rüyamda yedi besili inek görüyorum, onları yedi zayıf inek yiyor; bir de yedi yeşil başak ve diğerleri kupkuru. Ey önde gelenler rüyamı çözüverin" dedi. Dediler ki: "Bunlar Karmakarışık düşlerdir. Biz düşleri bilenler değiliz." *iki kişiden kurtulmuş olanı, "Ben size haber veririm, beni zindana gönderin" dedi. *Zindanda ey "Yusuf yüzlü, ey doğru sözlü insan Yedi besili ineği yedi zayıf ineğin yediği ve yedi yeşil başakla diğerleri kuru olan rüyaya fetva ver. Umarım insanlara senin söylediklerinle anlamını öğrenmiş olarak dönerim**( YUSUF SURESİ */*46)


SIĞIR KELİMESİ İLE İLGİLİ AYETLER

BAKARA SURESİ

Hani Musa kavmine: "Allah, muhakkak sizin sığır kesmenizi emrediyor" demiş onlarda "Bizi alaya mı alıyorsun?" dediler. Musa Cahillerden Allah'a sığınırım" dedi. *onlar Rabbine yalvar nitelikğini açıklasın" dediler. Musa, Rabbine yalvarınca Allah emretti: O ne geçkin, ne de genç, ikisi arası dinçlikte bir sığır olmalıdır. emri yerine getirin" dedi. Onlar yine Rabbine yalvar niteliklerini açıklasın. Çünkü sığırlar birbirine benzer. İnşaallah Allah dilerse doğruyu buluruz" dediler. **

Hiç bir bilgiye dayanmaksızın insanları saptırmak için Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir? Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez. EN'AM SURESİ 144

Yahudi olanlara tırnaklı hayvanı haram kıldık. Sığırlardan ve koyunlardan, sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan veya kemiğe karışan dışında iç yağlarını da haram kıldık. 'Azgınlık ve hakka tecavüzde bulunmaları nedeniyle onları cezalandırdık. Biz doğru olanlarız. **( EN'AM SURESİ */*146 )

ÇEKİRGE İLE İLGİLİ AYETLER

ayrı ayrı mucizeler ayetler olarak üzerlerine tufan, çekirge, buğday güvesi, kurbağa ve kan musallat kıldık. büyüklük tasladılar ve suçlu-günahkar bir kavim oldular. *A'RAF SURESİ * /*133

Gözleri 'zillet ve dehşetten düşmüş olarak', 'yayılan' çekirgeler gibi kabirlerinden çıkarlar. **( KAMER SURESİ */*7 )

KURAN'DA DEVE İLE İLGİLİ AYETLER
*
Deveden iki, sığırdan iki. De ki: "İki erkeği mi haram kıldı? Yoksa iki dişiyi mi ya da iki dişinin rahimlerinin, kapsadığı yavruları mı? Yoksa Allah, bunları tavsiye ettiği zaman şahid miydiniz?"bilgiye dayanmaksızın insanları saptırmak için Allah'a yalan uydurup iftira düzenden daha zalimi kimdir? Şüphesiz Allah, zalimleri hidayete erdirmez. EN'AM SURESİ 144

ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara büyüklenenler için göğün kapıları açılmaz ve halat ya da deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete girmezler. Biz suçlu ve günahkarları cezalandırırız. **( A'RAF SURESİ */*40

A'RAF SURESİ
Semud toplumuna kardeşleri Salih'i gönderdik. Salih"Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, O'ndan başka ilahınız yoktur. Size Rabbinizden mucize gelmiştir: Allah'ın dişi devesi size belgedir; onu salıverin Allah'ın arzında otlasın, ona kötülük yapmayın, sonra sizi acı bir azab yakalar" dedi. *dişi deveyi öldürdüler ve Rablerine karşı çıkıp dediler ki "Ey Salih, eğer gönderilen bir peygamber isen, vaadettiğini getir, bakalım." *


"Ey kavmim, size bir ayet olarak Allah'ın devesi; onu serbest bırakın, Allah'ın arzında yesin. Ona kötü niyetle dokunmayın. Yoksa sizi azab sarıverir." ( HUD SURESİ */*64)

Erzak yüklerini açıp sermayelerini gördüklerinde, dediler ki: "Ey Babamız, neyi arıyoruz, işte sermayemiz geri verilmiş; bununla yine ailemize erzak getiririz, kardeşimizi koruruz ve deve yükünü ilave ederiz. Bu aldığımız az bir ölçektir." **( YUSUF SURESİ */*65)


Bizi ayet ve mucize göndermekten, öncekilerin yalanlamasından başkası alıkoymadı. Semud'a dişi deveyi görünür mucize olarak gönderdik, onlar onu boğazlamakla zulmettiler biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz. *İSRA SURESİ */*59

İri cüsseli develeri size Allah'ın işaretlerinden kıldık, onlarda hayır vardır. onlar boğazlanırken Allah'ın adını anın; onlardan yiyin, yedirin sizin için boyun eğdirdik, umulur ki şükredersiniz. **( HAC SURESİ */*36)

bu bir dişi devedir; su içme hakkı bir gün onun, belli bir günde su içme hakkı sizindir." **( ŞUARA SURESİ */*155)

Biz, bir imtihan ve deneme olarak o dişi deveyi göndereniz. sen onları gözleyip-bekle ve sabret. **( KAMER SURESİ */*27)

Allah, elçilerini dilediklerinin üstüne musallat kılar. Allah, her şeye güç yetirendir. **( HAŞR SURESİ* /*6)

Her biri, sapsarı erkek deve sürüleri gibidir. **( MÜRSELAT SURESİ */*33)

Gebe develer, kendi başına terkedildiği zaman, **( TEKVİR SURESİ */*4)
Bakmıyorlar mı o deveye; nasıl yaratıldı? **( ĞAŞİYE SURESİ */*17)

Allah'ın elçisi dedi ki: "Allah'ın deneme için gönderdiği devesine ve onun su içme-sırasına dikkat edin." **( ŞEMS SURESİ */*13 )

KURAN'DA DOMUZ İLE İLGİLİ AYETLER

O, size ölüyü leşi domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesilen hayvanı haram kıldı. kim kaçınılmaz olarak muhtaç kalırsa, taşkınlık ve haddi aşmamak şartıyla ölmeyecek oranda yiyebilir ona günah yoktur Allah, bağışlayıp esirgeyendir. **( BAKARA SURESİ */*173)

Allah'ın lanet edip gazablandığı ve onlardan maymunlar ve domuzlar kıldığı tağuta tapanlar; yerleri kötü ve dümdüz yoldan sapmışlardır." **( MAİDE SURESİ */*60)

MAİDE SURESİ* /*3

Ölü eti, kan, domuz eti, Allah'tan başkasına kesilen, boğulmuş, vurulmuş, düşmüş, yırtıcı hayvanlarca yenmiş, hayvanlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız haram kılındı. Bunlar fısktır günatır yoldan sapmadır. inkâra sapanlar dininizden umut kesmişlerdir. dininizi kemale erdirdim nimetimi tamamladım ve din olarak İslam'ı seçip-beğendim. Kim 'şiddetli bir açlıkta kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşılaştığında günaha eğilim göstermeksizin haram saydıklarımızdan yetecek kadar yiyebilir. Allah bağışlayıp esirgeyendir. ( MAİDE SURESİ* /*3)

O, size ölüyü, kanı, domuz etini Allah'tan başkası adına kesilmiş hayvanı haram kıldı. kim mecbur kalırsa, sınırı aşmamak üzere yiyebilir Allah, bağışlayan ve esirgeyendir. ( NAHL SURESİ */*115 )

*KURAN'DA GÜVE İLE İLGİLİ AYETLER

ayrı ayrı mucizeler ve ayetler olarak üzerlerine tufan, çekirge, buğday güvesi, kurbağa ve kanı musallat kıldık. büyüklük taslayıp suçlu ve günahkar bir kavim oldular. **( A'RAF SURESİ */*133 )

KURAN'DA FİL İLE İLGİLİ AYETLER

Rabbinin fil sahiplerine neler yaptığını görmedin mi? ( FİL SURESİ */*1 )

KARINCA İLE İLGİLİ AYETLER

karınca vadisine geldiklerinde, dişi karınca dedi ki: "Ey karınca topluluğu, yuvalarınıza girin, Süleyman ve orduları, farkında olmaksızın sizi kırıp geçmesin NEML SURESİ */*18

KUŞLAR İLE İLGİLİ AYETLER

Hz İbrahim: "Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster" demişti. Allah "İnanmıyor musun?" deyince inandım ancak kalbimin tatmin olması için" dedi. "Öyleyse, dört kuş tut. Onları alıştır, parçalayıp her parçasını bir dağa bırak, onları çağır. Sana koşarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir." **( BAKARA SURESİ */*260)

İsrailoğullarına şöyle diyecek"Gerçek şu, ben Rabbinizden ayetle geldim. Ben çamurdan kuş oluşturur, içine üfürürüm, o da Allah'ın izniyle kuş oluverir. Ve Allah'ın izniyle doğuştan kör olanı, alaca hastalığını iyileştirir ölüyü diriltirim. Yediklerinizi ve biriktirdiğinizi haber veririm. inanmışsanız bunda sizin için ayet vardır." **( AL-İ İMRAN SURESİ */*49)

Allah şöyle diyecek: "Ey Meryemoğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte ve yetişkin iken insanlarla konuşdun. Sana kitabı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim. İznimle çamurdan kuş oluşturuyordun iznimle ona üfürdüğünde kuş oluyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle iyileştiriyordun, benim iznimle ölüleri hayata çıkarıyordun. İsrailoğullarına açık belgelerle geldiğinde inkâra sapanlar, bu sihirdir" demişlerdi de İsrailoğullarını geri püskürtmüştüm.( MAİDE SURESİ /*110)

Biz, her insanın kuşunu işledikleri ve yaptıklarını boynuna doladık, kıyamette onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız. **( İSRA SURESİ */*13)

Yeryüzünde hiç bir canlı ve iki kanadıyla uçan hiç bir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmet olmasın. Biz Kitap'ta hiç bir şeyi noksan bırakmadık onlar Rablerine toplanacaklardır. ( EN'AM SURESİ */*38)

Onunla birlikte iki genç zindana girmişti. Biri rüyamda kendimi şarap sıkıyorken gördüm." dedi. Öbürü: "Ben kendimi başımın üstünde ekmek taşıyorken gördüm; kuş ondan yemekteydi" dedi. "Bunun yorumunu haber ver. Doğrusu biz seni, iyilik yapanlardan görmekteyiz." **( YUSUF SURESİ */*36)

Ey zindan arkadaşlarım, ikinizden biri efendisine şarap içirecek, diğeri ise asılacak, kuş onun başından yiyecek. fetva istediğiniz iş artık olup bitmiştir." ( YUSUF SURESİ */*41)

Göğün boşluğunda boyun eğdirilmiş kuşları görmüyorlar mı? Onları boşlukta Allah'tan başkası tutmuyor. Şüphesiz, iman eden topluluk için ayetler vardır. ( NAHL SURESİ */*79)

Biz bu hükmü Süleyman'a kavrattık, her birine hüküm ve ilim verdik. Davud ile birlikte tesbih etsinler diye, dağlara ve kuşlara boyun eğdirdik. ( ENBİYA SURESİ* /*79)

Kim Allah'a ortak koşarsa o gökten düşmüş de onu bir kuş kapıvermiş veya rüzgar onu ıssız bir yere sürükleyip atmış gibidir. **( HAC SURESİ */*31)

Görmedin mi ki, göklerde ve yerde olanlar ve dizi dizi uçan kuşlar, Allah'ı tesbih etmektedir. Her biri duasını ve tesbihini bilmiştir. Allah, onların işlediklerini bilendir. **NUR SURESİ 41

Süleyman, Davud'a mirasçı oldu ve dedi ki: "Ey insanlar, bize kuş dili öğretildi bize her şeyden bol nimet verildi bu, apaçık üstünlüktür. NEML SURESİ 16


Süleyman'a cinlerden, insanlardan ve kuşlardan ordular toplandı ve bunlar bölükler halinde dağıtıldı. **( NEML SURESİ */*17)

Kuşları denetledikten sonra dedi ki: "Hüdhüd'ü neden göremiyorum, yoksa kaybolanlardan mı oldu?" **( NEML SURESİ */*20)


Andolsun, biz Davud'a bir fazl üstünlük verdik. "Ey dağlar, onunla birlikte Beni tesbih edip yankıyla ses verin" dedik kuşlara da aynısını emrettik Ve demiri yumuşattık. **( SEBE SURESİ /*10)

Ve toplanıp gelen kuşlar Hepsi Allah'ı tesbih etmede uyum içinde yönelip dönmekte olanlar idi SAD SURESİ */*19

Onlar, üstlerinde dizi dizi kanat açıp kapayan kuşları görmüyorlar mı? Onları Rahman olan Allahtan başkası boşlukta tutmuyor. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla görendir. **( MÜLK SURESİ */*19)

Onların üzerine ebabil ve sürü sürü kuşlarını gönderdi. **( FİL SURESİ */*3 )

KOYUN İLE İLGİLİ AYETLER*** *

"Bu benim kardeşimdir, doksan dokuz koyunu vardır, benimse tek koyunum var. Buna rağmen "Onu benim payıma kat" dedi ve bana, konuşmada üstün geldi." **( SAD SURESİ* */*23)

DAVAR İLE İLGİLİ AYETLER*** *

Onları -ne olursa olsun şaşırtıp saptıracağım, en olmadık kuruntulara düşüreceğim davarların kulaklarını kesmelerini emredeceğim ve Allah'ın yarattıklarını değiştirmelerini emredeceğim." Kim Allah'ı bırakıp şeytanı dost veli edinirse, kuşkusuz o, hüsrana uğramıştır. **NİSA SURESİ 119

Dedi ki: "O, benim asamdır; ona dayanmakta, onunla davarlarım için ağaçlardan yaprak düşürmekteyim, onda benim için daha başka yararlar da var." **( TAHA SURESİ */*18)

İnsanlardan, hayvanlardan davarlardan renkleri değişik olanlar vardır. Kulları içinde Allah'tan ancak alim olanlar 'içleri titreyerek-korkar'. Şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, bağışlayandır. ( FATIR SURESİ */*28)

Sizi tek bir nefisten yarattı, ondan eşini var etti ve sizin için davarlardan sekiz çift indirdi. Sizi anne karnında, üç karanlık içinde, biyaratılıştan sonra bir başka yaratılışla yaratmaktadır. İşte Rabbiniz Allah budur, mülk O'nundur. O'ndan başka ilah yoktur. nasıl çevriliyorsunuz? **( ZÜMER SURESİ */*6)

Allah kimine binmeniz, kiminden yemeniz için size bir yarar olmak üzere davarları var etti. MÜ'MİN SURESİ */*79

O, göklerin ve yerin yaratıcısıdır. Size kendi nefislerinizden eşler, davarlardan çiftler var etti. Sizleri türetip-yayıyor. O'nun benzeri yoktur. O, işitendir, görendir. **( ŞURA SURESİ */*11 )
*
KURBAĞA İLE İLGİLİ AYETLER
****
ayrı ayrı mucizeler ve ayetler olarak üzerlerine tufan, çekirge, buğday güvesi, kurbağa ve kan musallat kıldık. büyüklük tasladılar suçlu-günahkar bir kavim oldular. **( A'RAF SURESİ */*133 )

KURAN'DA SİNEK İLE İLGİLİ AYETLER

Ey insanlar, size bir örnek verildi dinleyin. Allah dışında taptıklarınız bir araya gelseler bir sinek bile yaratamazlar. sinek onlardan bir şey kapsa, bunu geri alamazlar. İsteyen de güçsüz, istenen de. HAC SURESİ */*73

Şüphesiz Allah, bir sivrisineği de, ondan üstün olanı da,örnek vermekten çekinmez. iman edenler, bunun Rablerinden bir gerçek olduğunu bilir inkâr edenler Allah, bu örnekle neyi amaçlamış?" derler. Allah Bununla birçoğunu saptırır, birçoğunu hidayete erdirir. Ancak O, fasıklardan başkasını saptırmaz. BAKARA SURESİ * /*26

ÖRÜMCEK İLE İLGİLİ AYETLER
****
Allah'ın dışında veli edinenlerin örneği, kendine ev edinen örümceğe benzer. evlerin en dayanıksızı örümcek evidir; ANKEBUT SURESİ *41


KURAN'DA YILAN İLE İLGİLİ AYETLER

onu attı; bir de ne görsün o hızla koşan kocaman bir yılan oluvermiş TAHA 20

Asasını bırakınca onun çevik bir yılan gibi hareket etttiğini görüp, geriye kaçtı Ey Musa, korkma; şüphesiz Benim elçilerim korkmaz." *NEML SURESİ *10

"Asayı." Attıktan sonra onun bir yılan gibi hareket ettiğini görünce, arkasına bakmaksızın kaçdı. "Ey Musa, dön ve korkuya kapılma. Şüphesiz güvendesin." **( KASAS SURESİ */*31)

İnkar edenlerin örneği bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyip duyduğu veya bağırdığı şeyin anlamını bilmeyen sürekli haykıran bir hayvanın örneği gibidir. Onlar, sağır dilsiz kördürler; akıl erdiremezler.BAKARA 68

Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık Kalbleri vardır anlamazlar, gözleri vardır görmezler, kulakları vardır işitmezler. hayvanlar gibidir aşağılıktır gafil olanlardır. **( A'RAF * /*179 )

Şüphesiz Allah, iman edip salih amellerde bulunanları, altından ırmaklar akan cennetlere sokar. İnkar edenler hayvanların yemesi gibi yerler; ateş, onların konaklama yeridir ( MUHAMMED * /*12 )

Andolsun, cumartesi yasağını çiğneyenleri biliyorsunuz. biz, onlara: "Aşağılık maymunlar olun" dedik. *( BAKARA * /*65 )

Allah katında, 'kesin ceza olarak' bundan kötüsünü haber vereyim mi? Allah'ın lanet ettiği, ona gazablandığı onlardan maymun ve domuzlar kıldığı ile tağuta tapanlar; bunlar, yerleri daha kötü ve dümdüz yoldan daha çok sapmışlardır." **( MAİDE*/*60 )

KÖPEĞE BENZETİLMESİ AYETLERİ

biz dileseydik, onu bununla yükseltirdik. o yere saplandı, hevasına uydu. Onun durumu, dilini sarkıtıp soluyan, kendi başına bırakılan köpeğin durumu gibidir. ayetlerimizi yalanlayan topluluk böyledir. gerçek haberi aktar. Ki düşünsünler. *( A'RAF /*176 )

onlar, ürkmüş yaban eşekleri gibidirler; ( MÜDESSİR /*50 )

İNSANLARIN HİZMETİNE VERİLEN HAYVANLAR İLE İLGİLİ AYETLER
**
Bulutları üzerinize gölge kıldık size kudret helvası ve bıldırcın indirdik. rızıklarımızın temizinden yiyin Onlar bize zulmetmedi, ancak kendi nefislerine zulmettiler Bakara Suresi 57

Hayvanlardan yük taşıyan ve yünlerinden, tüylerinden döşek yapılanları yaratan O'dur Allah'ın rızkından yiyin ve şeytana uymayın.o, apaçık düşmandır. ( Enam Suresi , 142)

hayvanlarda sizin için ibret vardır; karınlarının içinde olanlardan içirmekteyiz onlarda sizin yararlar var. Sizler onlardan yemektesiniz. Onların üzerinde ve gemilerde taşınmaktasınız. ( Müminun Suresi , 21-22)

hayvanları o yarattı; sizin için onlarda ısınma ve yarar vardır onlardan yemektesiniz. onlarda sizin için güzellik vardır. onlar, ağırlıklarınızı taşımaktadır Şüphesiz Rabbiniz şefkatli ve merhametlidir. Onlara binmeniz ve süs için atları, katırları ve merkebleri yarattı Ve sizlerin bilmediğinizi yaratmaktadır? ( Nahl Suresi , 5-8)

Nahl Suresi ,

Sizin için hayvanlarda ibret vardır,

onların karınlarından gıdalar ile içenlerin boğazından kolaylıkla kayan dupduru bir süt içirmekteyiz.

Hurmalıkların ve üzümlüklerin meyvelerinden güzel bir rızık edinmektesiniz.

Şüphesiz aklını kullanan bir topluluk için, gerçek ayetler vardır.

Rabbin bal arısına vahyetti Dağlarda, ağaçlarda ve çardaklarda evler edin. meyvelerin tümünden Rabbinin yolunda uçuver.

Onların karınlarından türlü renkde şerbet çıkar, onda insanlar için şifa vardır. düşünen topluluk için ayet vardır.


Allah, size evlerinizi içinde "güvenlik ve huzur bulacağınız yerler" kıldı;

size hayvan derilerinden göç ve yerleşme gününde kolaylıkla taşıyacak evler; yünlerinden, yapağı ve kıllarından giyimlikler-döşemelikler ve ticaret metası kıldı.

İri cüsseli develeri size Allah'ın işaretlerinden kıldık onlarda hayır vardır. onlar boğazlanırken Allah'ın adını anın; onlardan yiyin, yedirin. İşte böyle, onlara sizin için boyun eğdirdik, şükredesiniz. ( Hac Suresi , 36)

Ellerimizin yaptıklarından kendilerine nice hayvanları yarattığımızı görmüyorlar mı? bunlara malik oluyorlar. Biz onlara kendileri için boyun eğdirdik; bir kısmı binekdir, bir kısmının da etini yiyorlar. Onlarda kendileri için nice yararlar ve içecekler vardır. şükretmeyecekler mi? ( Yasin Suresi , 71-73)

Allah O'dur kimine binmeniz, kiminden yemeniz için size yarar olmak üzere davarlar var etti. Onlarda size yararlar vardır. Onların üstünde bir hacete ihtiyaca ve arzuya ulaşırsınız; gemilerin üstünde taşınırsınız. ( Mümin Suresi , 79-80)

murataltug1985 12-12-2018 17:05

Kaynak ömer nasuhi bilmen tefsiri

Bakara suresi tefsiri

Ey câhiller! siz Kur'ân'ı Kerîmin bir sûresini dahi getirmezsiniz
âciz kalırsınız ateşten sakının cehennemden korkun Onun çırası» onu
yandıran, ve tutuşturan insanlar kâfirler, günahkârlar ve putlardır. ateş kâfirler için hazırlanmıştır siz de küfr ve isyanda devam ederek ateşe atılmaya
nasıl cesaret ediyorsunuz? Kur'ân'ı Kerîm ebedî bir mucizedir ki, onun hiç bir sûresini getirmeye hiç kimse muktedir olamamış olamıyacaktır. O eşsiz ilâhi bir kitaptır, Allah'ın lütfudur, Kur'ân-ı Kerîm'in yüceliğini ilim ve fazîlet sahipleri kabul etmektedir âleme diyanet, fazilet, hikmet, ilim ve nurlarını yayılnaktadır bu kutsî kitabı kim inkâr edebilir? değiştirmeye bozmaya kimin gücü yeter Ne yüce kitabın nurlarından hakkıyla istifâde edenlere!


Kur'ân-ı Kerîm'in yüksek
mahiyetini bir çok insaflı yabancı bilgin itiraf etmektedir. şöyle demişlerdir
"Müslümanlık, medeniyetin meşalesi
olan Kur'an'a dayanır. Bu kitap insanları bilmediklerini öğretir ilerleme, doğruluk ve izzeti nefsin insanlar için olduğunu anlatır. Şüphesiz, Islâmiyet faydalıdır Onun amacı medeniyetin esası, en büyük direği olmaktır. Hakikî medeniyet, İnsanlık, ahlâk ve fazîlet ancak İslâmiyetle ortaya çıkar. Elverir ki, ondan istifadeye çalışılsın.


Kur'ân-ı Kerîmde eşsiz ve
güzel bir uyum, vardır. âyetler, küfür ve
isyan sahiplerinin uğrayacağı ahiret azabı ve felâketi bildirir âyeti Kerîme İman ve güzel âmel sahiplerinin ahirette ebedî olarak kazanacağı nimetleri, mükâfatları bildirir Ey
yüce peygamberim! İman edîp güzel güzel amellerde bulunanlara müjde var onları müjdele onlar için ağaçlar altından ırmaklar akan cennetler
vardır. mü'min, salih kullar için ne büyük müjdedir. müjde, bütün
insanlığı uyanmaya davet ve nimetleri kazanmaya teşvik eder mü'min ve, güzel amelleri olanlar için ebedî, mesut bir hayat vardır. Onlar "cin.an, cennât" denilen ağaçları altında tatlı tatlı ırmaklar akan ebedî âlemde nimetler elde edeceklerdir. salih kullar Her vakit cennet meyvası ile rızıklanacaktır dünyada da elde ettikleri nimetleri
hatırlayıp diyeceklerdir ki: Bu meyva bizim evvelce rızıklandığımız bir
meyvadır. Bu zatlar, Cenâb-ı Hakkın kendilerini dünya ve ahirette rızıklandırdığını hatırlayıp şükran ve saygı duyacaklardır. dünya nimetleri, cennet nimetleri kadar ebedî, leziz, fevkalâde bir tazelik ve güzelliğe sahip değildir

Dünya nimetleri ancak şekilce cennet nimetlerine benzer şükrana lâyıktır.**** Bu büyük lutuftur. dünyada da nail olduğumuz her nimet kıymetlidir, şükredilmelidir mü'min ve salih kullar için cennetde tertemiz her kusurdan uzak eşler vardır.Bu da büyük nimettir. Dünyadaki evlilik faziletli ve temiz olunca hayatımızın devamına, ve
güzelleşmesine vesiledir. ahiret hayatı için büyük nimet olacaktır. dünyevî nimetleri küçümseyenler, nankörlük etmiş, dünya ve, ahiret hayatından mahrumkalanlardır mü'min, salih ve şükreden kullar cennetlerde ebedî olarak kalacakdır.insan dünyada iken
istikbale sarılmalıdır. İmandan, salih
amellerden asla ayrılmamalıdır.
İnsan Cenâb-ı Hakka sığınmalıdır.

İnsanlar Şems, Mirrih, Müşteri, Zühel adındaki işik saçan, n uran i yıldızların gök tabakasında yerleşmiş bulunduğu görüşünde idiler. yıldızların yedi
kat gökde bulunduğunu iddia ediyordu fennin, uzay biliminin ilerlemesiyle uzayın sonsuzluğu anlaşıldı. Bunda ışıklı cisimler, yıldızlar yıldızlar vardır. Güneş bize yakın olduğu için bütün yıldızlardan büyük gözükür. uzayda
öyle küreler vardır ki güneş onlardan küçüktür ve bize yakındır Güneş ışığı bizlere beş on dakika içinde geldiği halde öyle yıldızlar vardır ki ışığı küremize binlerce senede gelir
kâinatın genişliği ve yaratan Yüce Yaratıcının kudret ve azameti düşünülmelidir. üstümüzde
yedi sema tabakasının bulunduğunu,
mucize olan Kur'ân'ı Kerîm haber verir bunu kim inkâr eder ve uzak
görür akıldanmahrum, kâinattan habersiz, ilâhî kudreti inkâr eden bir budala biz müslümanlar yedi
kat semanın varlığına inanırız. AlIahü Teâlâyı biliriz


Cenâb-ı Allah yer yüzünde bir halife yaratacağını meleklere bildirmiş melekler yaradılıştaki hikmeti anlayamadıkları için sual
buyurmaktadır. Rasûlüm! Hatırla o zamanı Rabbin meleklere ben yer yüzünde muhakkak halife kılacağım yerin imarına, idaresine, zürriyetinin yer yüzünde yayılmasına, onu memur edeceğim diye buyurmuştu. Melekler ilâhî iradenin hikmetini idrâk
edemediler ve bunu anlamak istediler Yarabbi! Sen yer yüzünde fesat
çıkaracak isyanlar yüzünden fenalıklara sebebiyet verecek ve kan dökecek
birbirini öldürecek kimseyi mi yaratacaksın bu kabiliyetteki insantürünü mü vücude getireceksin?.. Ey Allah'ım! Bunun hikmeti nedir? Biz sana hamd ile teşbih eder subhanallah ve bihamdih deriz. Seni takdis eyleriz lâik olmayan şeylerden seni uzak tutarız. hikmet nedir bizim
gibi masum bir zümre varken, isyan*** edecek bir zümreyi halife
kılıyorsun demişler böyle demekle Allah'ın iradesine haşa itiraz
değil hikmeti anlamak istemişlerdi.


Allah Teâlâ insanları yaratırken melekleri aydınlatma, ve iradesindeki nice faydaların, hikmetlerin var olduğuna işaret için şüphe yok ki sizin bilemiyeceğinizi ben bilirim byurmuştur mahlûku vücuda getirmekte nice faydalar vardır. Onların âsileri ve itaatkârları bulunacak Allah'ın dinini yaymaya, insanlığı aydınlatmaya çalışacak ne yüce şahsiyetler ve zatlar ortaya çıkacaktır. ey melekler! Siz her şeyin hikmetini bilemezsiniz. Her şeyin hikmetini, hakkıyla bilmek
zatıma mahsustur, böyle biliniz. Melekler, Adem oğularının yer
yüzünde fesat çıkarıp, kan dökeceğini, yaratılışdan önce nasıl bildiler? Cenâb-ı Hak geleceğe ait bütün hadiseleri levhi mahfuzda yazmış olduğundan melekler levhaya bakmakla bu bilgileri edinmiş başka bir yolla meydana gelmeden öğrenmişlerdi.


Melâike, melek kelimesinin çoğuludur. Melekler mübarek, günahdan uzak yemeğe ihtiyacı olmayan ibâdet ve
itaatle meşgul lâtif varlıklardır. cevherdirler. Cenâb-ı Hakkın emirlerini, kitaplarını getirip tebliğe memur
bulunmuştur. Cibril As gibi. Meleklerin varlığına din mensupları ve felsefeciler inanmışdır. Halife: Başkasının yerine geçen makamına vekil olan kimsedir. Adem As evlât ve torunlarına AlIah ü Teâlâ'nın emirlerini, yasaklarını tebliğe memur olmuştur.Teşbih: Subhanallah diyerek Hak Teâlâyı yüceltmek O'nu
noksandan uzak tutmaktır
Takdisde: Mukaddes saymak, mübarek tutmak, hamd ile övmektir

gizli ve kapalı her şeyi bilen ve Tek olan Allahtır hiç bir şey ona gizli kalamaz.
Biizlerin yaptığı ve gizlediği her şeyi bilir Hz Adem'e vahyeden hikmeti iIâhiyedir hikmet lâyıkiyle bilinmelidir mahlûkatın vazifesi Yüce Yaratıcının ilim ve hikmetini tasdik ve takdir etmektir. Yüce Allaha uyan insan
faziletlidir kadri bilmek, insanlığın şerefini yok edecek hareketlerden kaçınmak, insanların vazifesidir

Kaynak ömer nasuhi bilmen tefsiri

Bakara suresi tefsiri

biz meleklere demiştik ki Adem'e secde edin Onlar da secde edivermişdi. Yalnız şeytan kaçınmış, kibirlenmiş
ve kâfirlerden olmuştu.

Bu mübarek âyetler, Cenab'ı Hakkın Adem as hakkındaki lütfü ihsanını bildirir Hz. Adem'de insanlık hali
hatalar meydana gelmiştir İnsanlığın düşmanı iblis ne kadar kötüdür biz insanlar onun vesvesesinden kaçalım
Rasûlüm! Hatırla ki meleklere
emretmişdim Adem'e secde
edin saygıda bulunun melekler hemen secde edmiş ilâhî emre derhal uymuştu Yalnız şeytan secdeden kaçmış emre uymamış kibirlenip kendisini büyük görmüş ve kâfir olmuştu. O habis, kâfir küfrü meydana çıkmıştı. Hak
Teâlâ'nın emir ve yasağını kabul etmek saygı göstermek İman ve dinin gereğidir. aksine hareket ise küfür ve taşkınlıktır secdeye ve ilâhî emre alçaklıkda bulunan iblis ebedî ziyana uğramıştır.


ey Adem! Sen ve eşin cennette oturun. Dilediğiniz yemişden bol bol yiyin. şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalim olursunuz.

Hz Adem ve mübarek eşi Havva anamıza cennet ikametgâh kılınmış
Diledikleri yerlerde onlara istediği yemişlerden bol bol vaad edilmişti Ancak tek bir ağaç yasaklanmıştı emredilmiştiki bu meyvadan yemeyin, yoksa zalim ve nefsinize zulm ve
etmiş, güzel, ve hoş cennetten çıkarılmış olursunuz. Meyvesi yasaklanan ağaç rivayette buğday üzüm incir veya kâfur ağacıdır Fakat kesin delil bulunmadıkça bunu tâyin etmemek en iyisi'dir. Kur'ân'ı Kerîmde de bu açıklanmamaktadır. bunu Allah'ın ilmine havale ederiz.
Secde: tevazu ile baş eğmektir. Şeriatta ise ibâdet ile baş eğip alnı yere
koymaktır. secde yalnız Allahü Teâlâyadır Meleklerin Hz. Adem'e yaptıkları secde Adem'in kadrini, şanını yüceltmek meleklerin ilâhî emre itaatini
göstermekten ibarettir.Cennet: Bağlık, bahçelik yer demektir. Ahirette
mü'minlere vaad edilen nimet ve saadet âlemine de cennet denilmiştir


Bakara suresi 35. âyetteki cennetten maksat Biz bunu Allah'ın ilmine havale ederiz. rivayete göre bu, yer yüzünde ağaçlar ile kuşatılmış bir bostan bir mesiredir. alimlere göre asıl cennet âhirette mü'minlerin nail olacakları sevap yurdu ebedî saadet âlemidir
Yüce Yaratıcı her şeye kadirdir. Dilediği mübarek kulunu dünyada iken cennetine yerleştirebilir. Bu ona asla uzak değildir

Hz. Adem: bütün insanların babası ve İlk peygamberidir. Cenâb-ı Hak onu yer yüzü hârikası topraktan yaratmış kendisine ruh ilim irfan ihsan buyurmuş ve ona eş olarak Havva" adlı muhterem validemizi yaratmıştır. Hz. Adem ile Havva bir müddet cennette kalıp yer yüzüne indirilmişlerdir. Adem as Hindistana, Havva Cidde'ye indirilmiştir. Adem As aldığı emirle binaen Mekke-i Mükerremeye gitmiş, Hz. Havva ile buluşmuştur. Hz. Adem, bin veya dokuz yüz otuz sene yaşamış, Serendip
dağı veya Mekke'de "Ebu Kubeys" dağında defnolunmuştur.

iblis: Şeytan demektir. cinnidir Küfre kabiliyetlidir, Adem'e secdeden kaçınmış ilâhî emre uymamış Allah'ın kahrına uğrayarak ebediyyen küfrde kalmıştır. Kendisi ve soyu insanlığı saptırır onun saptırma ve aldatmasından kaçınmak, her akıllı
insanın en mühim bir vazifesidir uyulacak tek ilah ve Kerem sahibi Rabbimizdir.


Adem as şeytana kanınca Yüce Rabbe Ey Rabbimiz! nefislerimize zulüm ettik,
bizlere mağfiretetmez, merhamet buyurmaz isen elbette hüsrana*zarar ve ziyana, uğrarız diyerek tevbe eyledi
bağış diledi tevbeleri kabul eden
kullarına sonsuz merhamet ve Kerem sahibi olan Rabbimiz Hz. Adem'in töbesini de kabul buyurmuş, onun hakkında sonsuz rahmet ve merhameti tecelli etmiştir. Tevbe: geri dönmektir. Şeriatte günahı bilip itiraf etmek, günahtan pişman olmak ve
günahı işlememeğe kesin niyet etmektir Tövbe edene "Taib"
denir. Cenâb-ı Allah'ın tövbe edeni affedip kuluna lütfedip bağışlar insanlar, İnsanlık icabı günah ve
hatada bulunabilir kusurlarımızı bilip terkedelim hate işlememeğe azim********
edelim hatâlarımızı Cenâb-ı Hakka niyaz edip af ve mağfiret isteyelim Hz. Adem kıssasındaki hikmet ve dersi alalım inşallah


Dedik ki: O cennetten aşağıya ininiz. benim tarafımdan bir hidayet gelir de kim hidâyetime tâbi olursa onlara korku yoktur. onlar mahzun
olmayacaktır

mübarek âyetler Hz. Adem ile Havvaya ve onların evlâdına ve onları aldatan şeytana yöneliktir. İnsanlık için, selâmet ve saadet yolu Rabbimizin
yoludur. Hz. Adem'in gaflet anında yasak meyveden yeyip ilâhî emre uymamıştır Rabbimiz onları cennetten indirip yer yüzünde mukadder vakte kadar ikamet edmesini emretmiştir
Kim peygamber, kitap, şeriate hidayete uyarsa korku yoktur. Onlar Allah'ın
azabından kurtulacaklardır. mahzun olmayacaklardır. Nail olacakları nimetler ellerinden çıkmıyacak hüzün ve kedere düşmeyeceklerdir
Ne büyük saadet

o kimseler kâfir oldular âyetlerimizi
yalanladılar, onlar ateş sahipleridir, ateşte ebedi kalıcılardır.

Allah Teâlâyı inkâr edip ortak koşanlar, Hak Teâlâ'nın yoluna yönelmeyip
âyetlerimizi yalanlayanlar peygamber kitap ve alemdeki varlıkları delilleri inkâr edenler ateş ve cehennem ehlidir Onlar ateşte ateş saçan
cehennemde ebediyyen kalacakdır müthiş bir felâket insanlar uyanmalıdır ebedî felâkete uğramadan Rabbine sarılmalı Allah Teâlâ'nın hidayet yolunu takib etmelidir Kurtuluş için başka çare
yoktur.


Ey İsrail oğulları sizlere lütf ettiğim nimetlerimi hatırlayın ahdimi yerine getirin ki ben de ahdinizi yerine getireyim. Ve ancak benden korkun

mübarek âyetler, İsrail Oğullarına
nail oldukları nimetleri hatırlatıp ilâhî dine uymaya, Kur'ân'ı Kerîm'i inkâr etmemeğe, hakka davet eder
Ey İsrail Oğulları! Benim sizlere ve ecdadınıza İhsan ettiğim nimetlerimi yadedin Siz peygamber
sülâlesinden meydana getirilmiştiniz aranızdan peygamberler
yetişmiştir. Firavunun zulmünden kurtularak istiklâle kavuşmuştunuz
Sizleri irşat ve aydınlatma için Hz. Musa'ya Tevrat gibi mübarek bir
kitap verilmiştir. Bütün bunlar hakkınızda muazzam ilâhî nimettir. Bunları unutup, nankörce hareket etmeniz doğru mu nimetleri
unutmayın ahdimi yerine getirin ahd ve yemini koruyun AllahTeâlâ'ya İman, peygamberleri semavî kitapları
tasdik edme sözünüzde durun
ahd ve sözde kusur etmeyiniz. Ki ben Yüce Mabud ahdinizi yerine getireyim. Sizi korkulardan koruyup
ilâhî lutufuma devamlı nail eyleyeyim. ey İsrail Oğulları!.. Ancak benden korkun Vaktiyle yapmış olduğunuz bir ahdi, üzerinize düşen bir
dinî vazifeyi terketmeyin. Yalnız Cenâb-ı Haktan korkun

ey İsrail Oğulları!., hakkı bâtıl ile
karıştırmayın. Hz. Muhammed hakkındaki Tevrat âyetlerini kendi uydurduğunuz esassız şeyler ile değiştirme ve bozmaya kalkışmayın hakkı saklamayın Rasül ü ekrem Sallallahü Aleyhi Vessellemin
mübarek vasıflarını gizlemeyin, bunun mesuliyetini düşünün siz inkarcı ve bâtılca hareketin ne çirkin, ne kadar cezayı gerektirir olduğunu bilirsiniz. cehaletinizi mazeret süremezsiniz. siz hakkı gizlediğinizi biliyorsunuz.
isyana nasıl cüret ediyorsunuz.
hakkı gizlemek büyük rezalettir
ahlâksızlıktır, hiyânettir. Şahsi menfaat ile mahrumiyet korkusu ile hakkı saklamak, onun aksini yapmak ve
yaptırmak; alçaklıktır, İnsanlığa yakışmaz, hakikat selâmet ve saadetin yok olmasına sebep olur. Allah Teâlâ Hazretleri cümlemizi haktan
ayırmasın. Amin.

İsrail: Yakup As ın lâkabıdır, İbranî lisanında abdullah (Allah'ın kulu) veya Saffetullah (Allah'ın seçkin kulu) manasınadır. Emir, Allah yolunda mücahit mânasındadır Yahudiler Hz Yakub'un neslinden olup "Beni İsrail" lâkabını almışlardır. Hz. Musa'ya tâbi
olduklarını iddia ettikleri için Musevi diye anılmaktadırlar. mübarek
âyetlerde onlara: Ey İsrail oğulları diye hitap edilmesi bir uyarı ve işarettir
Buyruluyor ki: Siz yüce peygamberin evlât ve ahfadındansınız Yanınızda Tevrat denilen kitabı ilâhî vardır.
Orada son peygamber yazılıdır. size düşer mi ki kitaba aykırı hareket edip Hz. Muhammed As ve ona nazil olan Kuranı Kerim'i inkâr edesiniz hakikati değiştirmek ve bozmak cehalet nankörlük kadir bilmezliktir Böyle hareketden vazgeçin hakkı kabul edin Cenâb-ı Allah gafletten uyandırsın!


Ve namazı kılınız, zekâtı veriniz ve rükû edenler ile beraber rükû ediniz.

mübarek âyetler, en mükemmel
kulluk vazifesine davet ediyor. Başkalarına iyiliği emredip İyilik yapmayanları kınıyor. Hakkın yardımı için sabr ve namazı emrediyor Cenâb-ı Haktan korkanları gösteriyor müslümanlar beş vakit
namazı kılın Adab ve erkâna riayet edin Zekâtı da verin Mallarınızın farz olan zekâtını da fakirlere ödeyin rükû edenler ile rükû ediniz. cemaati müslimin rükûa varın İslâm şerefine nail olup İslâm cemaatine katılın Yahudilerin namazlarında rükû bulunmamaktadır. Halbuki
namazın mühim bir rüknü olan rükû pek lâtif hikmetleri içermektedir.


Nasa iyilik ile emredersiniz de kendi
nefislerinizi unutur musunuz? siz kitabı okur hiç düşünmez
misiniz

Ey İsrail Oğulları!.. Siz İnsanlara iyilik ile emredersiniz de İslâm dininde emir ve tavsiyede bulunursunuz da kendiniz nefislerinizi unutursunuz? neden doğru yolda hareket etmez, kimseye iyilikte bulunmaz, İslâmiyete atılmazısınız.
sizler Tevrat'ı okursunuz. O kitapta herkese İyilik ve ihsanda bulunması emredilmekte âhir zaman peygamberi anlatılmaktadır. kitapla âmel etmeyenler cezaya, lâyık olacaklardır siz düşünmez misiniz düşünüp tefekkürde bulunmaz mısınız? Nedir yaptığınız hareketler âyeti kerime; halka emr ve, öğüt verenlerin
Ancak âmel etmeyen kimseleri
tehdit eder ve kınar


Sabır ile ve namaz ile yardım isteyin Ve namaz ağır bir iştir. Ancak -Allah'tan- korkanlar için değil.


Ey Allah'ın kulları!.. Sabır ile ve namaz ile Rabbinizden yardım isteyin
Namaz şüphesiz alışmayanlara ağırdır
Ancak Haktan korkanlar ve Takva sahibleri için bu çetin bir iş değildir. ibâdet ve itaat ehli için namaz; en zevkli, ruhu besleyen ibâdettir. Allah'tan korkmayan, nefislerine yenilen hakikati
düşünmeyen kimselere sabretmek, namaz kılmak büyük bir iş gibidir.
Onlar bu mühim ve kutsîyetden faydalanamaz Rasûlü ekrem, Sav güç bir olayda namaza başlar, onunla Cenâb-ı Hak'tan yardım taleb ederdi
Allah'tan korkanlar Rablerine
kavuşacakları ve onun huzurunda
Rasûlü Ekrem Efendimiz şefaatte bulunacaktır Şefaat ise: Bir kimsenin suçunu affettirmek, cezayı
gidermek için yapılan istek ve istirhamdır


o zamanı hatırlayın sizi Firavundan
kurtardık. Sizi en kötü azap ile cezalandırıyorlar Oğullarınızı boğazlıyorlar kadınlarınızı diri bırakıyorlardı sizin için Rabbinizden büyük bir imtihan vardı.

mübarek âyetler, İsrail
Oğullarına nail oldukları kurtuluşu, Allah'ın korumasını hatırlatıyor, düşmanlarının nasıl helak olduğunu bildiriyor, kendilerini uyanmaya davet ediyor. Ey İsrail Oğulları!.. Ve siz
o zamanı da hatırlayın ilâhî lütuf olarak sizi Firavundan kurtardık. ezâ
ve cefâdan kurtardık. Onlar sizî en kötü azab ile cezalandırıyor dedeleriniz en şiddetli işkencelere uğruyordu oğullarınız boğazlanıyor Sülâleniz ve erkek çocuklarınız öldürülüyor
Kadınlarınız diri bırakılıyor Kız çocuklarınız öldürülmüyordu düşmanlarınızdan kurtuluşta sizin için
Rabbinizden büyük imtihan vardı düşmandan kurtuluşu büyük nîmet bilip Cenâb-ı Hakka hamd ve şükür edin sabredenler muazzam mükâfatlara nail olacaktır. tarihî vakaları güzelce düşünerek bir dersi almak lâzım gelmez mi?


hatırlayın o zamanı sizin için denizi yardık hepinizi kurtardık. Firavunun taraftarlarını sizler bakıp dururken
boğduk.

Ey İsrail Oğulları! Hatırlayın
sizin selâmetiniz için Kızıl denizi yardık da hepinizi Firavunun kahrından, denizde boğulmaktan kurtardık.
Firavunu sularda boğduk ecdadınız Firavunun nasıl boğulduğunu seyrediyordu ırkınız nimetleri hatırlayarak Şükretsin Allah'ın dinine uysun Bir zata kavme hayır veya
Şer her ne isabet ederse Allah Teâlâ'nın hikmet ve takdirine dayanır. Her hayıra şükret melidir. Şerde sabrederek Allaha sığınmalı ve her kusur için tövbe edip pişman olmalıdır güzel bir inanç ortaya çıkarılmalıdır

Firavun: Mısır'da yaşayan Amâlika hükümdarlarıdır en son hükümdarları rüyasında Beyti Martikte yanan ateşin
Mısırı kaplayıp Mısırdaki her kıptiyi
yaktığını görür, yalnız İsrail Oğullarına dokunmamıştır Firavunun rüyasını kâhinler İsrail Oğullarından bir erkek çocuk doğacak, senin helakin
ve hükümetinin yok olması onun elinde diyince Firavun, İsrail Oğullarının her erkek çocuğunu öldürtür. Bunların miktarı on iki bindir. Bu yavrulardan yalnız Hz. Musa müstesnadır
Hz. Musa, İsrail oğullarından imran adlı
zatın oğlu olarak dünyaya gelir. Annesi mübarek yavrusunun Firavun tarafından
öldürülmemesi için bir sandığa koyup Nil nehrine atar Firavunun eşi Asiye
güzel çocuğu nehirden çıkarır onu sevip himaye eder Firavunun helakine sebep olan melek yüzlü muhterem yavru büyür annesi süt anne olarak saraya alınır Yavrusuna kavuşur

Bu muhterem zat peygamberlik şerefine kavuşur. Firavuna karşı muazzam mucizeler göstererek onu titretir İsrail Oğullarını Mısır'dan Kenan iline çıkarmak** Firavundan müsaade alır Fakat... Firavun pişman olur. Onları mahvetmek için takibe başlar mucize gerçekleşir Hz. Musa asasını Süveyş,
denizine vurur denizde on iki yol açılır İsrail Oğullarının on iki kabilesi sahile sağ salim çıkar. Firavun ve askerleri bunları takip ederken, denizin ayrılan suları birleşip yolları kapar Firavun ve, ordusu suların içinde helak olup gider.
Allah'ın takdirine hiç kimse mâni olamaz. Allah'ın takdiri pazu gücü ile dönmez."Mevla'nın yaktığı mum hiçbir şekilde sönmez."


Ve bir vakit Musa ile Kırk geceyi vadeleştirmiştik, siz zalimler olarak onun arkasından buzağıya tutunmuş idiniz.

İsrail Oğulları Hz. Yusuf'tan sonra Mısır'da çoğalmışdı. Hz. Yakup ile Hz. Yusuf'un şeriatlarına tâbiydiler
Eski Mısır ahalisi*kıpt
kavmi olup putlara, yıldızlara tapıyordu, İsrail Oğulları Hz. Musa ve kardeşi Hz.Harun ile Mısır'dan çıkıp
Amalika kavminin yurduna uğradılar. Onların öküz heykeline taptıklarını gördüler, cehalet ile müşrik kavme
eyilim gösterdiler. Hz. Musa Allah tarafından Tur dağına çağrılınca
Kardeşi Harun As vekil bırakarak Tura
gitti 40 gün kalıp ibâdette, duada bulundu. vasıtasız olarak
Cenab'ı Hakkı işitti ve kendisine Tevrat ihsan olundu. Tih çölünde kalan İsrail Oğulları bir münafıka kandılar. Samirî yanlarındaki altınları eritti,
bundan bir buzağı heykeli yaptı "Bu sizin ve Musa'nın mabududur" diyerek onları buzağıya taptırdı. İsrail Oğulları Harun As mı dinlemediler cehaleti İşlediler. Musa As Tur'dan dönünce
kavminin müşrik hareketlerini kınadı Onlar pişman olup tevbe ettiler.
Hz. Musa'nın Tur'da bulunduğu müddet Zilkade ayı ile Zilhiccenin on gününden ibarettir.


Musa kavmine: Ey kavmim! Buzağıya
tutunmakla nefsinize zulmettiniz Yaratıcınıza tevbe edin, nefislerinizi öldürün. Bu sizin için rabbiniz katında hayırlıdır demişti -O Kerem Sahibi Yaratıcı tevbenizi kabul etmişti. tevbeleri kabul eden rahim olan Odur.

İsrail Oğulları Buzağıya tapmış tevbe edip yaptıklarından pişman olmuşlardı İsrail Oğulları! düşününüz Musa as kavmini tövbe ve pişman olmaya davet etmiş ey kavmim Siz Buzağıya tapmakla nefsinize zulm etttiniz
Allah'a ortak koşmak en büyük zulüm ve en büyük felâkettir. Hemen Yaratana tevbe edin pişmanlığınızı arz
edin. Nefislerinizi öldürün ebedî hayatınızı kurtarmağa çalışın tövbe
ve nefsi öldürme Rabbinizin katında hayırlıdır. ilâhi azaptan kurtulursunuz Bu emirle onlar tevbe etmişlerdi. Kerem sahibi yaratıcı tevbeyi kabul
etmişti Şüphesiz tövbeleri kabul eden kulları hakkında rahim ve çok merhametli olan ancak Yüce Yaratıcıdır. ibret alın Hz. Muhammed'i,
Kur'ân-ı Kerîm'i diğer mukaddes dinleri tasdik ederek hakikî imana ebedî bir selâmet ve saadete nail olun başka kurtuluş yoktur.


Ve hatırlayınız ki siz: "Ya Musa! Sana îman etmeyiz Allah Teâlâ'yı aşikâr surette görmedikçe" demiştiniz de sizi yıldırım çarpmıştı. Siz bakıp duruyordunuz.

mübarek âyetler, İsrail Oğullarının
iman zayıflığını göstermiştir
bir ceza olarak hayattan mahrum
kalıp ve şükür vesilesi için tekrar hayata nail kılınmışlardır Hz. Musa bir mucize****** olarak mekân ve zamandan münezzeh olan Allah Teâlâ nın emirlerini almak için Tur dağına gidiyordu. kavminin buzağıya tapdığından özür dilemeleri için kavminden 70 kişiyi beraber götürdü. Onlar Hz. Musa ile Tura gidince orasını bulut kapladı. Musa As onları dağ tepesine bırakıp dağa çıktı. Cenab'ı Hak ile konuşma şerefine nail oldu. yetmiş, kişi Bu konuşmadan şüphe edip Cenâb-ı Hakkı görmek isteme cüretinde bulundular. âyeti kerime buyuruyor: Ey İsrail Oğulları! Hatırlayın ecdadınız ya Musa! Sana İman etmeyiz peygamberliğini, Hak Teâlâ ile konuştuğunu tasdik eylemeyiz. Allah Teâlâ'yı görmedikçe demiştiniz de bu
cüretden dolayı sizi yıldırım çarpmıştı yıldırım ecdadınızı hayattan mahrum bırakmıştı. Siz ise musibete bakıp
duruyordunuz Hz. Musa'nın nice mucizelerini görmüşlerdi. Bu istek ve iddiada büyük bir cehalet ve gaflet eseriydi nefislerine zulmeddiler

Kaynak ömer nasuhi bilmen tefsiri

Bakara suresi tefsiri


İsrail Oğulları bir çok nimete nail oldular Birçok şeylerden istifâde etmelerine müsaade edildi
onlar ayetlere muhalif olup büyük felâketlere uğradılar bir ibret dersi olarak İsrail Oğulları Tih çölünde üzerlerine gamamlar -ince- bulutlar gölgelikler indirildi güneşten ve hararetden korundular. üzerlerine kudret helvası selva ve bıldırcın kuşu indirildi helal rızk yiyin -denildi nimetlerin kadrini bilmeyip şükretmeyenler zulmetmiş olmadılar. Ancak kendi nefislerine zulmeddiler
nimete karşı nankörlük etmekten cezayı hak ettiler.



hani demiştik Şu kasabaya girin, bol bol yiyiniz. Kapıdan secde
ederek girin ve "hitte" deyiniz, hatalarınızı bağışlayalım
iyilik edenlere -mükâfatı artıracağız.

ecdadınıza demiştik ki beyti makdise veya erihaye (girin) Tih sahrasında gezip durmaktan kurtulun.
meyvalarından, ürünlerinden****** dilediğiniz yerde bolca yiyin kapısından secde ederek
mütevazi ve düşünür bir vaziyette girin Sizi nimete kavuşturan Rabbinize şükredin Ve hitta yani: Günah ve hataların affını niyaz ederiz deyin yalvarınız ki hatalarınızı bağışlayıp sizi hesaba çekmeyelim iyilik
edenlerin ibâdet ve itaatte, Allah'ın yaratıklarına lütuf ve ihsanda
bulunanların mükâfatını artıracak Onların sevap ve nimetlerini ziyade kılacağız. Ne büyük bir ilâhî müjde!..


nefislerine zulmedenler, sözü
değiştirdiler. Biz zulmeden fışıklar sebebiyle gökten korkunç bir azap indirdik.

nefislerine zulmeden İsrail
Oğullarından zulmedenler sözünü hitta kelimesini değiştirdiler. Hitta yerine hintai hadra = kırmızı buğday gibi bir sözle alayımsı bir tarzda bulundular. ilâhî emre karşı gelen zulmeden fısklar sebebiyle gökten korkunç bir azap indirdik lâyık oldukları cezaya
kavuşturduk Ricz, Korkunç ve pis şey, takdir edilen azap demektir. Gökten indirilen ricz'in taun hastalığı olduğu rivayet edilir bir saatde 70 veya 24 bin şahsın ölümüne sebep olmuştur.
Bütün felâketler, insanların yaptıkları
fenalıklardandır tarihten ibret almalıdır.
faziletleri takdir ve takip etmelidir. Kötülüklerden kaçınmalıdır selâmet veya felâkete sebep olan şeyleri
düşünüp uyanık yaşamağa çalışılmalıdır.


hani Musa, kavmine su istemişti Biz de aşan ile taşa vur, demiştik taştan on iki çeşme fış kırdı. Her gurup çeşmesini bildi. dedik ki-: Allah Teâlâ'nın rızkından yiyin ve için yer yüzünde bozguncu olarak haddi aşmayın

Hz. Musa'nın gösterdiği mucizelerden İsrail Oğullarını rızıklanıp
kendilerine bozgunculuk yasaklandı İsrail Oğulları, Tih sahrasında susuz kaldı. Mısır'daki suları, nimetleri
hatırlayarak oradan ayrılıp Hz. Musa'ya üzüntülerini gösterdiler Musa as Allah'ın dergâhına yönelerek
su ihsan buyurulmasını dua etti. Yüce Yaratıcı ona vahyle âsân ile
taşa vur demişti Hz. Musa asasını taşa vurunca taştan İsrail Oğulları
kabileleri sayısınca on iki çeşme fışkırdı kabileler birbirine zahmet
vermeksizin Kendilerine tâyin
edilen pınarları tanıyıp sularını aldılar, su ihtiyacından kurtuldular.
haklarında ilâhî vahiy tecelli etti
Ey İsrail Oğulları Allah Teâlâ'nın rızkından yiyin ve için kudret
helvası bıldırcın etinden yiyip kaynayan sulardan istifade edin yer yüzünde bozguncu olarak haddi aşmayın nimetlerin kadrini bilip
şükür edin insanın kavuştuğu nimetler, hayat kaynağı kurtuluş vesilesi iftihar sebebi olduğundan şükretmelidir
Asanın yere vurulması ile suların fışkırması, mucizedir kâinatta Allah'ın kudretiyle nice mucizeler nice olağanüstülükler meydana gelmiştir hakikî zatlar için bu mucizeleri inkâra asla imkân yoktur.


siz bir vakit demiştiniz ki: Ya Musa! biz bir çeşit yemeğe sabredemeyiz. rabbine dua et yerin bitirdiği tere, hıyar, buğday, mercimek, soğandan***
çıkarsın. -Musa da- demişti ki: Siz bayağı şey ile hayırlı olan şeyi değiştirir misiniz


Kur'ân'ı Kerîm'de"Şüphesiz Allah katında din, İslâmdır (Al-i Imran 3/193) buyurulmaktadır. peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed'den
itibaren onun tebliğleriyla Allah Teâlâya, âhiret gününe İman eden ve namaz, oruç gibi salih amellerde bulunan insanlar, hangi kavme, hangi ırka mensup olurlarsa olsunlar selâmettedirler, onlar için ahirette korku, hüzün ve keder yoktur. Onlar ilâhî lutfa adaydırlar. Yahudiler vaktiyle Hz. Musaya inanan kimselerdir.
Rivayette Yakup as yahuda adlı Yahuda adlı oğullarından dolayı İsrail oğuları Yahudi adını almışdır. bir takım hurafelere tabi olmuşlar, Hz. İsa
Ve Hz. Muhammed gibi büyük peygamberleri inkâr etmişlerdir
Nasara: Hz i İsa'nın ümmetidir Hz. İsa'ya yardım edip "nasıra" da Hz. İsa ile oldukları için bu ismi almışlardır. Dinlerine "nesraniyyet" (Hiristiyanlık) denmiştir.bir çok mezheplere ayrılmış, Hz. İsa'nın tebliğlerine muhalif olmuşlardır Sabie; Hz. Nuh ve Hz. İbrahim'in dinî üzeredirler sonradan melek veya yıldızlara tapmışlardır
Bütün milletler, yanlış ve küfür
dolu inançlarını bırakır da Cenâb-ı Hakka layık şekilde, İman ederlerse hidayete ermiş, korkudan hüzün ve kederden emin olurlar. insanlık için en yüce gaye budur

Hani bir vakitte misakınızı almış. Turu üzerinize kaldırmış size verdiğimizi kuvvetle tutunuz, onda olanı zîkreyleyiniz ki, korunmuş olabilesiniz, demiştik.

mübarek ayetlerde Beni İsrail'in geçmiş
kötü hareketlerini ve mucize olarak Tur dağının üzerlerine kalkıp düşecek
bir vazıyet almış olduğunu ilâhî rahmet olarak felâketlerden kurtulmuşlardı Ey İsrail oğulları ecdadınız Musa as a tabi olup Tevrat ile amel etmeniz için sizden, söz almış, turu üzerinize kaldırmış size kudret harikasını göstermiştik. size verdiğimiz Tevrat kitabını tutunuz tam bir gayret ve kuvvetle hükümlerine uyunuz. onun hükümlerini zîkreyleyin hatırlayın ve tefekkür eyleyiniz korunmuş olabilesiniz.. demiştik. Ne yazık ki
rahmet eserine kutsi bir uyarıya riayet edmediniz


misakın ardından yüz çevirdiniz.. Allah
Teâlâ'nın rahmeti olmasaydı elbette hüsrana uğrayanlardan
olurdunuz

Ey İsrail oğulları!.. siz söz ve
misakınıza uymadınız, yüz çevirdiniz üzerinize Allah Teâlâ'nın lütuf kerem koruma ve himayesi olmasa idî hüsrana uğrardınız mahv ve perişan olurdunuz. kaybeddiklerinizi telâfiye
çalışın. Tur hadisesi; harika bir mucizedir mübarek peygamberlerde halkın İmanı için nice mucizeler vardır
Bu mucizeleri gördükten sonra güzel tefekkür kanaat ve İman, sahihtir Zora dayalı bir İman değildir tur'un kaldırılma harikasını görenlerin imanı zorlamaya dayanmaz gerçek İmandır Allah katında en makbul olanıdır
Tur'un kaldırılması Allah'ın kudretiyledir Allah indinde hiç bir şey imkansız değildir yaşadığımız yer yüzü bir yere dayanmaksızın havada dönüp durmaktadır Üzerimizdeki gökkubbede güneş, ay ve yıldız binlerce küre fezada dönüp durur Allah'ın kudretiyle bir dağ parçasının yerden ayrılarak havada
dönmesi nasıl imkânsız görülebilir? Bu insanlık için bir uyarı ve mucizedir


And olsun sizler cumartesi gününde haddi aşanları bilmişsinizdir. Biz onlara sefil, hakir maymunlar olunuz,
demiştik.

mübarek ayetler İsrail oğullarında
Allah'ın emrine muhalefet edenlerin uğramış oldukları müthiş sonu bildirmektedir. Bu acı verici sonuç ibret ve nasihat vesilesidir Ey İsrail oğulları!.. sizler cumartesi gününde haddi aşanları yasak edilen avlanmaya cür'et gösterenleri elbette bilmişsinizdir Bu tarihî hakikattir, milletInizce bilinmektedir. Biz haddi
aşanlara sefil, hakir maymunlar olunuz demiştik.Onlar da hemen olmuştu ilâhî emre karşı gelmenin cezası.
korkunçtur cezaya tutulmamak için Cenâb-ı Hakkın emirlerine karşı gelmekten kaçının


Artık bunu o zamandakilere ve ondan sonrakilere ibret, korunanlar için nasihat kıldık.

cezayı, yani: Cumartesinin haramlığını tanımayan gurubun cezaya uğrayışını tarihden haberdar olanlara ibret kıldık. Bu bütün insanlar için ibrettir Bundan istifâde edecek olanlar korunmuş
olanlardır.Yahudiler cumartesiye saygı göstermekle dünya ile ilgili
İşlerini bırakıp ibâdet ve itaatle mükellef kılınmışdı. Alışveriş avlanma yasak idi. "İle" kasabası bu güne riâyet etmiyor balık avlıyorlardı, bunlara "maymun olunuz" ilâhî emri tecelli
etmiş, hepsi maymun kesilmişti. Bu Yahudiler bilirler. Bu ceza Allah'ın emrine karşı gelmenin cezası idi. insanlar için ibret ve uyarı idi. Allah'ın kudretiyle böyle bir trajedinin meydana gelmesi İmkânsız değildir.

Bir vakitte Musa -aleyhisselâm- kavmine dedi ki: Allah Teâlâ bir sığır boğazlamanızı emrediyor. Dediler ki: Sen alay mı ediyorsun? -Musa as dedi ki: cahillerden Allah Teâlâ'va sığınırım.

mübarek ayetler İsrail Oğullarının ruh hallerini gösteriyor, onların dinî emirlere karşı ne tereddütlü ve inatçı olduklarını bildiriyor. Bir vakit
Musa as aldığı bir ilâhî vahiyle kavmine dedi ki Allah Teâlâ bir sığır hayvanı boğazlamanızı muhakkak emrediyor
Onlar emre hemen uyacakları yerde itiraza ettiler Ya Musa! Sen alaymı ediyorsun diyerek Hz. Musa'ya yalan isnat ettiler, Cenâb-ı Hak adına emrettiği vazifeyi bir alay sandılar
Musa as kendisini müdafaa etti
alayın cahilce bir hareket olup peygamberliğin şanına layık olmadığına işaret etti dedi ki cahillerden olmaktan Allah Teâlâ'ya
sığınırım emrettiğim ilâhî vahye dayanmaktadır.


Dediler ki: Bizim için rabbine dua et, o sığırın ne olduğunu bildirsin. Dedi ki:
Cenab'ı Hak buyuruyor. O bir sığırdır ne pek yaşlıdır ne pek gençtir, iki
ortası dinç bir sığırdır. emrolunduğunuz işi yapınız


İsrail oğulları, Hz. Musa'nın bu uyarısıyla ağız değiştirerek
dediler ki: hakîkatten haberdar olmamız için rabbine dua et
sığırın ne olduğunu ne vasıfda bulunduğunu bildirsin Hz. Musa aldığı ilâhî vahye dayanarak Cenab'ı Hak
buyuruyor, o bir sığırdır ki ne pek yaşlıdır,ne de pek gençtir. İkisi ortası
bir dinç sığırdır. böyle bir sığır boğazlayın, emri yerine getiriniz. Fakat onlar suallerine devam ettiler.


Dediler ki: rabbine dua et onun rengi nedir. açıklasın. Dedi ki: O sarı renkte bir sığırdır. Onun rengi tam sarıdır. Kendisine bakanları sevindirir.

mübarek ayetlerda İsrail oğulları ilahi emri sürekli tekrar ettirmişler
Ve*ilahi hikmeti anlayınca ağız değiştirmişlerdir İsrail oğulları (Ya Musa rabbine dua et boğazlayacağımız sığırın rengi nedir açıklasın anlayalım. Hz. Musa Dedi ki: Rabbim buyuruyor O sarı renktedir renk karışmamıştır. Onun rengi tam sarıdır.kendisine bakanları sevindirir. Memnun eder, neşeler


Dediler ki: Rabbine dua et bize bildirsin. o sığır bize karışık geldi. Ve şüphesiz Allah Teâlâ dilerse biz elbette hidâyete ermiş oluruz.

İsrail oğulları yetinmediler. Ya Musa Rabbine dua et bize bildirsin o sığırın nasıl olduğunu anlayalım, çok
sığır hayvanı vardır. Şüphe yok ki o sığır bize karışık geldi açıklığa
kavuşturulmasını arzu etmekteyiz. şüphesizki Allah Teâlâ dilerse biz
hidâyette oluruz. bizler inşaallah sığırın nasıl olduğunu öğrenir, onu keserek Allah'ın emrini yerine getirmiş ve
hidâyete ermiş oluruz.


Kaynak imam gazali kalplerin keşfi

Ehl-i Hikmet'ten biri şöyle der:
Vücudun selâmeti az yemek ruhun selâmeti az günah işlemek dinin selâmeti varlıkların en hayırlısı Peygamber'imize selât-ü se-lâm getirmektedir.»Ulu Allah (C.C.) buyuruyor ki Ey iman edenler! Allah'dan korkunuz ve itaat ediniz her-kes kıyamet gününe ve ameline baksın sadaka verin ve Allah'ın emrine uygun ameller işleyin ki, Kıyamette sevabını bulasınız Allah'dan korkunuz, O, iyilik olsun, kötülük olsun yap-tığınız her hareketten haberdardır»

Kıyamette melekler, gökler, yeryüzü, gece, gündüz, iyilik ve, kötülük her amele şahitlik edecekdir. vücudun azaları insanoğluna karşı şahit tutulacaktır.Yeryüzü, iyiliğe koşan zahid ve mü-min kula şahitlik ederek «bu adam üzerimde namaz kıldı, oruç tuttu, hacca gitti, cihad etti» diyecek, günahtan sakınıp iyiliğe koşan mümin kul şahitliğe sevinecektir. ayni yeryüzü, kâfir ve günahkârların aleyhinde de şa-hitlik ederek «bu adam Allah'a şirk koştu, zina işledi, içki içti, haram yedi» diyecektir. Merhametlilerin en merhametlisi ulu Allah (C.C) kâfir ve günahkârları sorguya çekerse vay hal-lerine! Mümin, vücudunun bütün âzaları ile Allah'dan korkar büyük ahlâk ve fıkıh bilgini Ebu Leys es-Semerkandî der ki— Allah korkusunun, yedi alâmeti vardır: Birinci alâmet dil'dedir: Allah korkusu taşıyan kul dilini yalandan, dedikodudan, koğuculuktan, iftiradan ve alı-kor, zikirle, Kur'anla ilmle meşgûl olur İkinci alâmet kalbde belirir: Allah korkusu taşıyan kul başkalarına düşmanlık, iftira ve kıskançlık barındırmaz. kıs-kançlık iyilikleri mahveder.

Peygamber'imiz (S.A.V.) bu-yurur:
Ateş odunu nasıl yerse kıskançlık da iyilikleri yok eder kıskançlık, kalb hastalığıdır ilimle ve iyi amellerle tedavi edilir Üçüncü alâmet göz'dedir Allah korkusu taşıyan kul, haram yiyeceğe, içeceğe, giyeceğe haram olana bakmaz. Dünyaya aç gözlerle değil, ibret amacı ile bakar. Helâl olmayan şeylerden uzak durur Peygamber'imiz (S.A.V.) şöyle buyurur: Kim gözünü haramla doldurursa Allah da onun gözünü kıyamette ateşle doldurur. Dördüncü alâmet karın'dadır Allahtan korkan karnına haram sokmaz, haram lokma yemek ağır günahtır Peygamber'imiz (S.A.S.) buyuruyor— insanoğlunun karnına haram inince, lokma midesinde kaldığı sürece yerde ve gökdeki melekler üzerine lânet yağdırır O lokmayı hazmederken öldüğü takdirde varacağı yer ce-hennemdir.

Beşinci alâmet eller'de belirir: Allahtan korkan ellerini harama değil. Allah'ın rızasına uzatır. sa-habîlerden Kâ'b'ul Ahbar'ın (R.A.) şöyle rivayet eder Ulu Allah; .her bir bölümü yetmiş bin gözlü yetmiş bin bölümü olan yakuttan köşk yaratmıştır. Kıyamet günü bu köşke önlerine çıkan haram şeylerden Allah korkusu ile uzak duran girecekdir
Altıncı alâmet ayaklardadır: Allahtan korkan günaha değil, Allah'ın emrine uygun ve O'nun rızasına yürür, alimlerle ve iyi amel işleyenlerle buluşmaya adım atar. Yedinci alâmet Amel'dedir Allah korkusu taşıyan ibade-tini sırf Allah rızası için yapar riyadan ve münafıklıktan kaçınır,

HZ ALLAH buyurur ki Rabb'ının katında Ahiret, günahlardan korkanlar İçindir Günahlardan sakınanlar, şüphesiz, cennetlerde ve pınar başlarında cennet ve nimetler içinde emin bir makamdadır Kıyamet günü cehennemden kurtulurlar Müminin korku ile ümit arasında olması gerekir. ümit kesmeksizin Allah'ın rahmetini beklemeli ibadet edip çirkin hareketlerden vazgeçmeli Allah'a tevbe etmelidir ulu Allah (C.C.) buyurur ki
Sakın Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin»


Hz. Davud —-Allah'ın selâmı üzerine olsun— kürsü üzerine oturup , Zebûr okurken gözleri yerde sürünen kırmızı bir kurda ilişir Acaba Allah'ın bu kurdu yaratmaktan muradı, ne ola ki» diye düşünür. Allah'ın izni ile dile gelen kurt şöyle der. «Ey Allahın Resulü! Her gün, gündüzleri bin kere — Subhanellahi velhamdülillâhi ve lâilâhe illellahu vellahu ekber Alah'ı noksanlıkların her türlüsünden ten- zih ederim, hamd O'na mahsustur, O'ndan başka ilâh yoktur, Allah en büyüktür» demeyi, Allah bana ilham etti. Geceleri bin kere — Ellahumme salli alâ seyyidina Muhammedin in nebiyyil ümmiyyi ve alâ alihi ve sahbihi ve sellem Allah'ım! Okuma-yazmasız Peygamberin olan Muhammed'e, ve soyundan gelenlere ve sahabilerine rahmet ve selâm ihsan eyle dememi ilham etti.

Kurt Hz Davuda zikrederken neler söylüyorsan bildir istifade edeyim, diyince Hz. Davud kurdu küçümsediğine piş-man olur, Allah'dan korkarak tevbe eder dergâhına sığınır.
Hz. İbrahim işlediği günahı hatırlayınca baygınlık geçirir kalbinin çarpıntısı bir mil uzaklıktan duyulurdu. Allah'ın emri ile kendisine Cebrail (A.S.) der ki, «Allah sana selâm ediyor ve —dostundan korkan bir dost gördün mü— diye soruyor. Hz. İbrahim Cebrail'e cevap verir; «Ey Cebrail! Kusurum aklıma gelince ve cezasını düşününce dostluğumu unutuyorum.İşte peygamberlerin, velilerin ve salihler budur. Ötesini sen düşün

murataltug1985 12-15-2018 08:56

Kaynak gazali kalplerin keşfi

Bir adam kendini ibadete vermişti bir gün Çoluklarıyla aç ve çaresiz kaldı yiyecek bulması için karısını dışarı gönderdi tüccar Kadına kendini teslim et» diyince. Kadın hiç cevap vermeden evine döndü Yavruları an-neciğim! Açlıktan öleceğiz, yiyecek diye feryad edince kadın tüccara gelip istediğin olacak der İkisi başbaşa kalınca kadının eklemleri titrer Tüccar «ne oluyor diyince. Kadın «Allah'dan korkuyorum» diye cevap verir.
Tüccar «sen şu sıkışıkken bile günahtan ve Allah'dan korkuyorsun, oysa benim korkmam gerekir» diyerek yapacağı günahtan korkar ve kadını gönderir. Kadın yiyecekler ile yavrularına döner. Çocukların sevinci sonsuzdur.ulu Allah' bir tüccar için Hz. Musa'ya (A.S.) vahyeder falan, oğlunun günahlarını affettim Hz. Musa (A.S.) tüccarı bulur, mutlaka bir hayır işlemiş olmalısın tüccar yoksul kadına yardım ettiğini anlatır. Hz. Musa (A.S.) «Allah, geçmiş bütün günahlarını bağışladı» diyerek tüccara müj-deyi verir

Peygamber'imiz (S.A.S.) demiştir ki: Ulu Allah buyurur ki Şu iki korku ile iki gün aynı kulumda blr araya getirmem. Dünyada benden korkanın Ahiretini emin kılarım. dünyada iken benim korkumu yüreğinde taşımayanı Kıyamet günü korkuya düşürürüm.»
Ulu Allah (C.C.) buyuruyor İnsanlardan değil, benden korkunuz» Âyette buyurur ki müminseniz, onlardan değil, benden korkunuz Hz. Ömer (R.A.) Kur'ândan âyet dinlediği zaman yere dü-şerdi. Bir gün bir saman kırıntısı alarak dedi ki keşke bir saman kırıntısı olsaydım, adı anılmaya değer bir şey olmasaydım. O çok ağlardı, hüngür hüngür yaş dökerdi yanaklarından süzülen yaşların bıraktığı iki siyah iz her zaman yüzündeydi Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki Sağılan süt memeye dönmedikçe Allah korkusu ile ağlayan cehenneme girmez.»

Kıyamet günü bir kul Allah katına çıkacak ve günahlar ağır basarsa cehenneme atılması emredilecektir. kirpiklerinden bir tel dile gelerek şöyle diyecektir: Rabb'im Resul'ün Hz Muhammed «kim Allah korkusu ile ağlarsa Allah onun yaş döken gözlerini cehenneme haram kılar» diye bildirdi. Ben senin korkun-dan ağlamıştım.
Bunun üzerine dünyada Allah korkusu ile ağlayan bir kirpik sa-yesinde affedilecektir. Cebrail (A.S.) «falan oğlu bir tel kirpik sayesinde kurtuldu» diyerek bu durumu ilân edecektir.
Kıyamet günü cehennem ortaya çıkıp öyle bir kükreyecek ki, bütün ümmetler dehşetinden dizüstü kapaklanacak ulu Allah (C.C.) buyuruyor ki: sen her ümmeti dizüstü çökmüş endişe ile bekler görürsün. Hem ümmet amel defterini almaya çağrılır

cehenneme yaklaştığınızda onun öfke ve kükreyişini duyacaksınız bu kükreyiş beşyüz yıllık mesafeden duyulacak
peygamberler dahi ben ne olacağım, diyecektir. Yalnız peygamberlerin ulusu Hz. Muhammed (S.A.S.) müstesna, O «ümmetini soracak cehennemden dağlar gibi ateş kütleleleri çıkacak ümmet «ey ateş Namaz kılanlar, doğru-luktan ayrılmayanlar, Allah'dan korkup oruç tutanlar için geri dön diye yalvaracak ateş geri dönmeyecektir Cebrail'in (A.S.) «ateş Muhammed'in ümmetine yöneldi» diye seslenecek bir bardak suyu Peygamber'imize uzatıp ey Allah'ın Resulü! Bu-nu ateşie at» diyecektir. Peygamber'imiz (S.A.S.) bardağı ateşe atar atmaz ateş geri dönecektir.

Peygamber'imiz (S.A.S.) «bu su nedir? diye soracak ve Cebrail (A.S.) şu Bu ümmetinin, Allah korkusu ile ağla-yan günahkârların gözyaşıdır. ateşin üzerine serp onu Allah'ın izni ile söndür diyince aPeygamber'imiz (S.A.S.) şöyle dua eddi: ,Allah'ım! Bana senin korkun ile ağlayan iki göz bağışla Allah için
Gözyaşı dökmek ne kadar düşündürücüdür Ey gözlerim, günahıma ağlar mısın Ömrüm uçtu, gitti farkında olmadım Peygamber'imi (S.A.S.) buyuruyor: Allah korkusu ile gözünden sinek başı kadar yaş çıkan ve elmacık kemiğine inen kula cehennem değmez

Muhammed İbni Munzir ağladığında gözyaşları ile yüzünü, sakalını ovar göz-yaşı değen yere cehennem ateşi değmez» derdi. Mümin Allah'ın gazabından korkmalı ve kendini nefsin arzu-larından sakındırmalîdır. Allah (C.C.) buyuruyor Nefsinin azgın arzularına uyan ve dünyayı Ahirete tercih edenlerin yeri cehennemdir. nefsini azgın arzulardan alıkoyanların varacağı yer cennettir» Allah'ın gazabından kurtularak sevab ve rahmetine nail olmak isteyenler, dünyanın sıkıntılarına sabırla katlanmalı, Allah'ın buyruklarına uyup günahdan sakınmalıdırlar.

Peygamber'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
Cennetlikler cennete girdikleri zaman melekler onları hayır ve nimetlerle karşılar onlar için sedirler kurulur yemek ve meyvalar ikram edilir.
üzerlerinde bir durgunluk ve bekleyiş vardır ulu Allah «ey Kullarım! Burası durgun ve bekleyiş içinde olunacak bir yer değil sizdeki durgunluk ve bekleme nedir» diye buyurur. Cennetlikler «bize bir vaad vardı, zamanı geldi» diye cevap verirler.Allah (C.C.) meleklere «perdeleri yüzlerinden kal-dırın» diye emreder Melekler «ey Rabb'imiz! Bunlar seni nasıl göre-bilirler, dünyada günah işlemişlerdi» derler. Meleklerin sözlerine karşılık ulu Allah emreder Perdeleri kaldırın, on-lar dünyada iken bana kavuşmak arzusu ile zikredip secde etmişler ve gözyaşı dökmüşlerdir, Perdeler kaldırılır Allah katında secdeye kapa-nırlar. Allah onlara «kaldırın başınızı, burası amel yeri değil bağış ve mükâfat yeridir Başlarını kaldırınca Allahu tealanın ulu cemalini görürler Allahu teala
Cennetliklere seslenir, kullarım, selâm üzerinize olsun! Ben sizden hoşnudum, siz de benden hoşnud oldunuz mu Cennetlikler karşılık verirler, Rabb'imiz Nasıl hoşnud olmayalım sen bize hiç bir gözün görmediği, hiç bir kulağın işitmediği ve hiç bir insanın hayalinde canlandırmadığı nimetler verdin»

ulu Allah (C.C.) buyurur:— Allah onlardan hoşnud oldu, onlar da Allah'dan hoşnud oldu» âyette buyurur:
Rahim olan Rabb'den selâm vardır (onlara)» Allah'ın azabından kurtulmak, O'nun sevab ve rahmetine nail olarak cenneti isteyenler, nefislerini dünya ve azgın arzulardan alıkoymalı, hayatın sıkıntısı ve musibetlere karşı sabırla katlanmalıdır ulu Allah (C.C.) Allah sabredenleri sever» buyuruyor.Allah'ın emirlerine uymakta Allah'ın yasaklarından uzak durmada ve musibete, karşı sabredin
Allah'ın buyruklarına uyun itaatte sabır gösterin sabredip itaat edenlere Allah, Kı-yamette cennette, yerle gök arası üçy üz derece verecektir. Allah'ın yasaklarından uzak duranlara Allah, Kı-yamette, her biri yedinci yerle yedinci gök arası kadar olan altıyüz derece verecektir. Allah'dan gelen musibete sabırla katlananlara Allah, Kıyamet günü her biri Arş ile yeryüzü arası kadar olan yediyüz derece verecektir.

Peygamber'imiz (S.A.S.) e Ulu Allah (C.C.) buyurur: belâ zaman bana sığınan kulun, daha istemeden dileğini yerine getirir ve yalvarmadan duasını kabul ederim. belâ zamanı bana değil varlıklardan birine sığınan kulun yüzüne gökyüzü kapılarını kitlerim». demiştir.
Hz Zekeriya yahudilerden kaçıp bir ağaca sığınır ve Allahu teala o ağacı yok eder yahudiler ağacı kestikten sonra testereyi Hz Zekeriyaya saplarlar işte o anda Hz. Zekeriyya (A.S.) feryad ederek Rabbine sığınır. Rabbimiz emreder Ey Zekeriyya! Niye belâya sabretmi-yorsun da «ah» diyorsun. bu sözü tekrar edersen adını peygamberlikten silerim.»
Bu ağır ihtar üzerine Hz. Zekeriyya ağzından feryad çılmasın diye dudaklarını ısırır, parçalanıncaya kadar sabreder. Aklı başında, olan belâya sabredip dünya ve ahiret azabından kurtulmalıdır. belâ ve im-tihanların en çetini ile peygamberler ve veliler karşılaşmıştır

Cüneyd-i Bağdadî der ki: «Belâ, ariflerin kan-dili, muridlerin uyarıcısı, müminlerin silâhı ve gafillerin helâk alma sebe-bidir. Başına belâ gelip hoşnutluk ve sabır göstermedikçe hiç kimse imanın tadına varamaz.»
Peygamber'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
Bir gece hastalanıp Allah'dan gelen acıya gönül ile katlanan kimse, anasından doğduğu gün gibi günahdan arınır. Dahhak der ki, «her kırk gecede bir başına ya bir belâ ya bir keder veya musibet gelmeyen kimsenin hesabına, Allah katında hiç bir hayır yazılmaz».
Muaz Îbni Cebel (R.A.) der ki, «Allah bir kulun başına bir hastalık verince sol meleğe «çek ondan kalemi», sağdaki meleğe de «bu kulumun hesabına amellerin en iyilerini yaz» diye ta-limatını verir. Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor kul hastalanınca Allah ona iki melek göndererek «bakın kulum ne diyor» diye talimat verir. hasta «Elhamdülillah» derse bu Allah buyurur ki, kulumun canını alırsam onu cennete yerleştireceğim ve ona şifa verirsem etini daha semiz kanını daha daha yarayışlı bir kanla değiştireceğim günahlarını muhakkak sileceğim.»


İsrailoğullarında bir fasık vardı, fasıklıktan vazgeçmi-yordu, halkı ondan bıktı,kötü yoldan onu vazgeçiremedi kurtulmak için Al-lah'a yalvardılar.
Allah (C.C.) Hz. Musa'ya (A.S.) vahyetti İsrailoğullarında ki fasığı beldelerinden sür ki, onun kötülüğünden üzerlerinize ateş yağmasın.»Hz. Musa fasığı sürdü. Delikanlı bir köye sığındı. Hz. Musa, onu yeni yurdundan da çıkardı.
İkinci sefer sürgün edilen fasık insansız, bitkisiz, vahşî bir mağaraya sığındı. Byalnız, kendisi ile başbaşa kalan genç hastalandı, Toprağa yığıldı, başını yere koydu. şöyle mırıldandı, «Annem olsaydı, halime acır ve zilletime ağlardı. Babam olsa yardımıma koşar, başımın ça-resine bakardı. Karım olsa ayrılığıma ağlar Çocuk-larım olsalar, cenazeme gözyaşı dökerdi «Al lah'ım Garib, zavallı, günahkâr, kulunu kapından kovup bizi yabancı köylere sürme bizi ıssız mağaralara koyma ümitsiz bir ahiret yolculuğuna çıkarma sen affedensin duamızı kabul eyle

Allah'ım! ana - baba evlâdım ve karımdan beni ayrı düşürme, rahmetinden mahrum etme. acı ile kalbimi yak fakat günahımla ateşde yakma. İşte anasından babasından ayrı ıssız kimsesiz bir mağaraya düşen genç Allahına böyle yalvardı Allah, delikanlıya anası ve karısı kılığında birer huri, ve melek gönderdi.
huri ve melekler onunla birlikte ağladılar. Delikanlı ana-babam, karım bana gelmişler!» diyerek ölçüsüz bir sevince boğuldu, ettiği dualarla gönlü feraha kavuştu günahtan arındı affa uğradı Al-lah'ın rahmetine kavuştu.

Allah (C.C.) Hz. Musa'ya (A.S.) bildirdi ki, «filân yer-deki mağaraya git, velilerimden bir veli öldü, ona ölüsünü defnet. Allah'ın emrine uyan Hz. Musa (A.S.) kuytu mağarada Allah'ın emri ile sürgün olan ve köyünden kovduğu bir delikanlının ölüsü ile karşılaştı onun cena-zesinin melekler tutmuştu
Hz. Musa (A.S.) Allah'ım! Bu ölü, senin emrinle sürgün ettiğim delikanlı değil mi» diye sorar.Ulu Allah Hz. Musa'ya evet ya Musa, ben ona rahmet ettim affettim. O bana yakardı. Memleket, ana - baba, eş ve çocuk has-retine katlandı. Ona son nefesde gurbetteki elemine katılsınlar diye son nefesde anası ve eşi kılığında birer melekler gönderdim.garip öldüğü zaman yer ve gök ehli onun için yas tutarlar. Ben merhametlilerin en merhametlisi iken ona nasıl acımam

Garip komaya girdiğinde Allah buyurur ki, «ey meleklerim! Bu adam gariptir, yolcudur, çoluk - çocuğundan, ayrı düştü. Ölünce ağlayacak, yas tuta-cak kimsesi yoktur. Allah, meleklerden birini babası kılığında, bir başkasını çocuğu kılığına, koyar.
Bunlar son nefesde yanına varırlar. Garip hasta gözlerini açar. ana- babasını, eşini görür, yüreği rahat ve ruhunu huzurlan teslim eder.
cenazesi çıkarıldığı zaman, melekler onu uğurlar ve mezarıında Kıyamete kadar dua ederler. ulu Allah (C.C.) kullarına sonsuz lütuf sahibidir»

İbni Ata (rahimehullahu aleyh) der ki, «Kulun mümin olup ol-madığı belâ ve ferahlıkta belli olur. Ferahlıkta şükredip belâya sızlanan yalancıdır. bir kimse insan ve cinlerin bilgisini nefsinde toplasa belâ rüzgârı estiği zaman başına gelenlerden şikâyet ederse, ilminin ve amelinin hiç bir faydası yoktur.»Vehb İbni Münebbih (rehimehullahu) in anlattığına göre peygamberlerden biri elli yıl Allah'a ibadet etmiş. Allah da ona «seni affettim» diye bildirmiş. Peygamber Allah'ım, hiç bir günah işlemedim ki, neyimi affediyorsun» demiş.
Allah boyun damarlarından birine hızla atmasını emretmiş, Peygamber uyuyamamış. sabah meleğine boyun damarındaki rahatsızlıktan yakınmış. melek şöyle demiş, «Allah emrediyor ki, elli senelik ibadet sevabı boyun damarından şikâyet etmenin günahını bile karşılayamaz.»


ŞEYTANA KARŞI KOYMAK

Aklı başında kimsen nefsin azgın arzularını sindirmelidir nefsin azgın arzularını gemlemelidir Nefsin azgın arzuları, yemek ve içmek şeytanın vasıtalarıdır. Peygamberimiz (S.A.S.) buyurur: Şeytan, insan vücudunda kan damarları ile dolaşır, siz onun yolunu açlıkla daraltınız. Kıyamette insanla-rın Allah'a en yakın olanı, en uzun müddet aç ve susuz kalanıdır.» İnsan için en büyük tehlike, midenin doyumsuz ar-zularıdır. Hz. Adem (A.S.) ile Havva'nın huzur ve istikrar yurdu cen-netten çıkarılarak horluk ve yokluk diyarı dünyaya gönderilme sebebi odur.
ağaç meyvesinden yemek, Allah tarafın-dan yasaklandığı halde azgın arzularına yenilerek ağaç mey-vesinden yediler de çıplak kalıverdiler.
mide, aşırı arzuların kaynağıdır

Hikmet ehli der ki, «nefsinin kontrolune giren kimse, onun azgınlığından hoşlanmaya mahkûm olmuş Vücud azaları toprağını azgın arzularla sulayan kalblerinde pişmanlık ağacı dikmiş olur Ulu Allah (C.C.) canlıları üç türlü yaratmıştır: Melekleri akıllı Hayvanları azgın isteklerle donatmış onlara akıl katmamıştır. İnsanoğlunu akıl ve arzulu yaratmış-tır. aklını azgın arzularının kontrolüne veren hayvan-lardan aşağıdır, azgın arzularını aklının kontrolünde tutan kimse meleklerden üstündür.

İbrahim Havvas (raimehullahu) anlatıyor: Bir gün Likâm dağında nar ağacı gördüm, canım çekti, kopararak yar-dım, ekşiymiş, attım ve yolda biri yere serilmiş ve üzerine arılar üşüşmüştü. aleykümselâm, dedi. «Beni nereden tanıyorsun» diye sordum. «Allah'ı tanıyanlara hiç bir şey saklı değildir» cevabını verdi. Allahtan şu arılardan seni kurtarması istesene» dedim cevab verdi, «ben senin Allah ile münasebetin olduğunu sanıyordum. nar düşkünlüğünden seni kurtarmasını istesene! Nar düşkünlüğünün acısını insan ahirette çeker, arı sokmasının acı-sı dünyadadır. arı sokması vücudu incittiği halde azgın arzu-lar, iğnesiini kalbe batırır ne kadar ağır ve faydalı bir ders

Nefsin aşırı arzuları padişahları köle yapar sabır köleleri pa dişahlığa yükseltir. Hz. Yusuf (A.S.) sabrıyla Mısır meliki oldu. Züleyha, ise nefsinin azgın arzusu yüzünden, Hz. Yusuf'a (A.S.) duyduğu aşkı gemleyemedi zavallı, düşkün, yoksul, yaşlı ve gözlerinden mahrum oldu
Ebul Hasan Errazi'nin (rehimehullahu) anlattığına göre,ölümünden iki yıl sonra babasını rüyada görür, katran elbisesi var-dır. sorar, «babacığım, niye seni cehennemliklerin kılığı içinde görüyorum.» Babası «yavrum, nefsim beni cehenneme sürükledi! Sakın nefsine al-danma» der. Şair derki Başıma dört belâ sarıldı.
Sapıklığım ve iradesizliğimden düştüm pençelerine: Şeytan, dünya, nefsim ve sonu olmayan arzular. 'Hepsi düşmanım, acaba kurtuluş nasıl?
İhtiras ve kuruntuların karanlığında
Nefsimin beni sonu olmayan arzulara çağırdığını görüyorum.»


Hatem'ül Asam (rehimehullahu) der ki, «nefsim ayakbağım, ilmim silâhım günahım hayal kırıklığım ve şeytan da düşmanımdır. Nefsimin ar-zusuna, hiç bir zaman, uymam.»Ehli marifet derki Cihad üç türlüdür. Birincisi kâfirlerle savaşmaktır, bu zahirî cihad'dır. Ulu Allah'ın «Allah yolunda cihad edenler...» âyet-i celilesinde, bu cihada işaret edmiştir İkinci cihad ilimle ve deliller ile batıla karşı verilen cihaddır. «En iyi usulle onlara karşı koy» âyet-i kerimesi, bu çeşit cihada işaret eder.
Üçüncü cihad, kötülüğü emreden nefse karşı verilen cihaddır. Allah buyurur:
Bizim uğrumuzda cihad edenlere yollarımızı gösteririz» Peygamber'imiz (S.A.S.) buyurur En faziletli cihad, nefse karşı verilen cihaddır.»sahabîler (Allah onlardan razı olsun) kâfirlere karşı verilen savaştan dönünce «küçük cihaddan büyük cihada döndük» derlerdi.

Nefse, şeytana ve azgın isteklere karşı verilen cihada «büyük cihad» denir Nefse ve azgın arzulara karşı verilen ci-had aralıksızdır, kâfire karşı arasıra savaş verilir. cephe savaşçısı düşmanı görür, fakat şeytan görünmez, görünür düşmana karşı cihad görünmez düşmanla cihaddan daha kolaydır.
şeytanla savaşırken onu, nefs destekler bu nefsin azgın arzularıdır, şeytana karşı verilen cihad çetindir.
savaşta kâfir öidürürsen zafer ve ganimet elde edersin, kâfir seni öldürürse şehitlik rütbesi ile cenneti kazanırsın şeytanı öl-düremezsin, ama o seni öldürürse Allah'ın cezasına çarpılırsın. Savaşta atını elinden kaçıran kimse düşmanın eline düşer, imanını yitiren kimse Allah'ın gazabına uğrar, böyle bir şeyden Allah'a sığınırız!...» kâfirlerin eline esir düşen kimsenin elleri boynuna bağlanmaz, ayaklarına pranga vurulmaz, aç ve çıplak bırakılmaz Allah'ın öfkesine muhatap olanın yüzü kara olur, elleri boynuna kelepçelenir, ayakları ateşten prangalara vurulur, yediği ateş, giydiği ateş ve içtiği ateş olur. her bakımdan Allahu teala kadirdir, inancımız, tamdır.


Kaynak ömer nasuhi tefsiri

Bakar ve bakara: Erkek ve, dişi sığır
demektir. Bunların erkeğine öküz, dişisine inek denir. Kur'ân'ı
Kerîm'de bakara hadisesi bir takım işaret ve, hikmetleri anlatır maktulün diriltilerek katillerini haber vermesi
nice şeylero işaret eder bir sığırı boğazlayarak İsrail oğullarının ruh halleri bozulmuş peygamber ve ilahi emire karşı tereddüt etmişlerdir Allah'ın emriyle israil oğulları kurban
kesmiştir. Allah'a emanet verilen çocuklar ve torunların ilâhî koruma altındadırlar ölmüş bir şahıs ilâhî kudrette tekrar hayat bulacak İnşallah
deyip muvaffakiyeti Cenâb-ı Haktan bilenlerin işlerinde muvaffak olacak
Şahsî ve gayri meşru menfaat için
başkalarının zararına hareket eden er geç meydana çıkacaktır

onun ardından kalpleriniz katılaştı. O kalpler taşlar gibidir. Veya katılık şiddetlidir. taşlardan öylesi
vardır ki ondan ırmaklar kaynar. Ve yine öyle taşlar vardır ki yarılır, kendisinden su çıkar. Ve yine şüphe yok taşlardan öylesi vardır ki, Allah korkusundan aşağıya düşüverir. Allah Teâlâ yaptıklarınızdan asla gafil değildir

İsrail oğullarının ruhları taşlardan daha
katıdır İsrail oğulları!.. öldürdümleri maktulün ilâhî kudretle dirildiğini gördükten sonra uyanıp Allah'ın
kudretine şehâdet edmeliydiler onların kalpleriniz katılaştı. Allahın kudretine
İsyankar oldular ibret alıp uyanmadılar. Çünkü kalpler taştandı
taşlardan öylesi vardır ki yarılır ondan
ırmaklar kaynar. Nehirler meydana gelir. taşlardan öylesi vardır su çıkar. Ve şüphesiz öyle taşlar var ki Allah korkusundan aşağıya düşer Kainatı Yaratanın emir ve iradesiyle dağların tepelerinden aşağıya iniverir.
Sizler ilâhî emirleri yerine getirmiyorsunuz. Allah Teâlâ
yaptıklarınızdan, asla gafil değildir Elbette sizi cezaya kavuşturacaktır.

bütün kâinat Allah'ın
hükmüne tabidir. Bütün varlıklar ve hayvanlar Allah'ı tanıma şerefine
erip Yüce varlığa**secde etmişlerdir kainatta*ibâdet vardır Rabbimizi övgü ile teşbih etmeyen hiçbir şey yoktur." Isra 17/44) ayeti kerimede de "Allah Teâlâ'ya gök ve yerde bulunanlar güneş ile ay secde eder

siz onların îman edip inanacaklarını ümit eder misiniz? Onlardan bir gurup vardır ki Allah'ın kelâmını
işitir de değiştirmeye kalkışırlar. Halbuki onlar bilirler.

İsrail oğullarının Islâmiyete ve
Allah'ın kelâmına karşı gelmişlerdir Asrı saadete müslümanlar, insanlığın hakikî bir dine ve islâmiyete kavuşup kurtuluşa ermelerini fazilet dinini arzu ederdi, israiloğullarına İslâma
girmelerini tavsiye eddiler Yahudiler
inatçı ve münafıkça İslâmiyetî kabule
yanaşmadı. Ayet Ey müminler!.. Yahudilerin İman edîp inanacaklarını ümit eder misiniz? onlar inatçıdır sapıklıklarında ısrar ederler
Allah'ın kelâmını işitirler onu ve tebliğ edilen ilâhî sözlerin yüceliğini anladıktan sonra cüret ederek Allah Teâlâ'nın kelâmını Tevratı işitir, dinlerler, anlarlar değiştirmeye
çalışırlar. Onlar Tevrat'ta peygamber efendimizin vasıflarını görüp
örtbas eder, değiştirme cüreti gösterirler. Tâki kimse islâmiyeti kabul etmesinler onlar öyle bir cürette
bulunur kötü hareketlerini bilir yine de vaz bunların müslümanları tasdik edip yüceltmeleri nasıl ümit edilebilir?
Yahudilerden Tur u sinada
Hz. Musa'nın, mucizesini Rabbiyle konuşmasını işittiler aykırı
iddialarda bulundular, Cenâb-ı Hakkın: Şu vazifeleri yapınız ayetini
dilerseniz terk ediniz olarak değiştirip gerçeğe aykırı davrandılar

Münafıkları ve cahilleri görüpte onları
kınamayan kâfirleri Allah Teâlâ şüphesiz bilir. Yüce Allah küfürleri imanlıları bilir. Tevrat kitabında onlara bildirileni, peygamberin vasıflarını gizleyip aksini iddia edenleri
bilir. Onlar çirkinliklerin ceza görmeyeceğini mi sanıyor
Onlar, sakladıkları hakikatleri Kur'ân-ı Kerîm'in müslümanlara haber vereceğini düşünmelidir


onlardan bâzıları ümmidirler. Kitabı
bilmezdir Ancak batıl şeyleri bilirler ve onlar zanneder dururlar.

İsrail oğullarından bir takım şahıslar vardır ümmidirler okuyup yazma
bilmezler. Kitabı ve Tevrat ı da bilmezler habersizdirler. Onlar batıl faydasız, hayali şeyleri bilirler. Hakikatlerden haberleri yoktur. onlar zanneder dururlar uydurma
istekleriyle yetinirler. Artık cahillikten kaçınmalı değil midirler? ayeti kerimede Tevrat'ın sonradan değişikliğe uğradığı işaret edilir
Ümmî; okuyup yazmak bilmeyendir Cemi: Ümmiyyun anasından doğmuş, bir şey bilmez bir çocuk gibidir

İmdi yazıklar olsun o kimselere kitabı elleriyle yazarlar da sonra bununla az bir behâ satın almak için "bu Allah tarafından dır" derler. yazıklar olsun onlara o ellerinin yazdığı şeylerden
dolayı. Ve yazıklar olsun onlara kazanmış olduklarından dolayı.

uydurma yazılara ilâhî kıymet vererek dünyaya ait menfaate çalışanlar
kötülenip helake uğrayacaklardır yazıklar olsun acıtıcı bir azap ve cehennem vadisindekilere
Onlar uydurma kitab yazar halkı aldatmak isterler de yazdıkları asılsızdır âdilik ve menfaat isterler
yazılan şeye semavî kitabtır. derler. Bu
ne büyük cüret, hakikate muhalefet!.. Yazıklar olsun onlar O yazdıklarından dolayı.azabtadırlar. yazıklar olsun onlara o kazandıklarına büyük zarar ve ziyana uğrayacaklar. Vay cahilce hareket eden menfaatçilerin
hallerine.

Yahudiler, kendi kuruntularıyla bazı şeyler yazmışlar, bunlara ilâhî kitab süsü vermişlerdir Tevratı peygamberimizin vasıflarını ve recm ayetini değiştirmişlerdir yazdıklarının Allah katından gönderildiğini iddiada bulunmuşlardır. Bu hareket Cenab'ı
Hakka iftiradır. hakikate, muhalif yazıları ve elde edecekleri kazançları ne kadar çok olsa da onların kıymeti yoktur, felâketlerine sebeptir.
ebedî saadetten, ahirete mükafatlardan mahrum ve azaba uğramış olacaklardır. insan böyle bir alçaklığa, cinayete nasıl cüretedebilir!.. helake, azaba yakalanacaklar Yazıklar olsun cahil cüretlere devam edenlere.




dediler ki: Bizlere sayılı günden başka cehennem temas etmeyecektir. De ki: Siz Allah'ın huzurunda bir ahid mi aldınız? Elbet de Allah Teâlâ dönmez. bilmeyeceğiniz bir şeyi Cenab'ı Hakka isnad edip söylüyor musunuz?

mübarek ayetlerde İsrail oğulları aykırı
Davranıp reddetmişlerdir. Küfür içinde ölüp gidecek ebediyyen azap
göreceklerdir, İmân ve iyi hal ile vasıflanan zatlar ebediyyen cennetlerde kalacaktır İsrail oğullarına
İslâmiyeti kabul etmeleri, aksi takdirde azap görecekleri hatırlatılınca inkâr ettiler. dediler ki: bizlere bir kaç günden
başka cehennem ateşi temas etmeyecektir cehennemde kalışımız****** bir kaç gündür Cenâb-ı Hak onların yalanlarını çıkarmak için Rasûlum onlara de ki: siz Allah'ın katında
ahid ve söz mü aldınız? elbette Allah
Teâlâ ahdinden dönmez. bilmeyeceğiniz bir şeyi Cenâb-ı Hakka isnad söyleyip duruyormsunuz Buna nasıl cesaret edebilirsiniz diyince İsrail oğulları kendilerini müdafaa için temelsiz iddialara kalkıştılar onlar buzağıya taptılar cehennemde 40 gün kalacaklarını söylediler dünyanın 7000 sene ömrü olduğundan her bin sene bir gün cehenneme gireceklerini, cehennemde 7 gün
kalacağını iddia ettiler bunlar pek yanlış ve boş iddialar Cenâb-ı Hak ayeti celilesi ile israiloğullarının yalanlarını reddedip çürütmektedir

bir kısmınız, diğer bir kısmınızı vatanından çıkarıp dışarı
atmayacaksınız diye ahid almıştık söz
almıştık. siz ikrar etmişt ahdin hak olduğunu söyleyerek kabul eylediniz. siz ikrarınıza şahadet eder itiraf edersiniz. bu söze uymadınız.

Bakara süresinin 83. ve 84. âyetleri Beni İsrail hakkındaki On emri" kapsar Bunların sekizi 83. âyettedir Dokuzuncusu haksız yere adam öldürme ve intihardır. Onuncusu
da bir kimseyi haksız yere vatanından çıkarmak, sürgün etmektir âyeti celile şuna İşaret eder Bir
milletin fertleri bir birliktir her birinin kanı, nefsi, vatanı nefsi vardır Bunlardan birinin haksız yere
kanını döken, vatanından uzaklaştıran sanki kendi kanını dökmüş, kendini yurdundan uzaklaştırmış gibi olur. insanlar buna teşebbüs
etmemelidir. İsrail Oğulları böyle bir harekette bulunmuşlardır.


siz o kimselersiniz ki,kendilerinizi öldürür sizden olan bir fırkayı yurtlarından çıkarırsınız. onların aleyhine günah ile, düşmanlıkla yardımlaşıyorsunuz. onlar size esir gelince onlar ile fidyeleşiyorsunuz onların yurtlarından çıkarılması size haramdır siz kitabın bir kısmına inanıp da bir kısmıni inkâr eyliyorsunuz? Bunun cezası dünyada zillet Kıyamette azabın en şiddetlisidir Allah Teâlâ yaptıklarınızdan gafîl değildir insanları yurtlarından çıkarır milletinizden olanları vatanlarından uzaklaştırırsınız günah ile düşmanlıkta yardımlaşıyor Zalimliğe devam ediyorsunuz. Onlardan fidye alıyor esir
muamelesi yapıyorsunuz. onların yurtlarından çıkarılması
Tevrata göre üzerinize haramdır Buna uymuyorsunuz? kitabı inkâr
ediyorsunuz İmanın bir kısmını kabul, bir kısmını inkâr etmek, imana aykırıdır ve küfrdür bunun cezası büyüktür. dünyada zillette ve zelilce yaşayacaksınız. Kıyametde
azaba ve cehennem ateşine sevk olunacaksınız Ne ebedî felâket!.. Allah Teâlâ yaptıklarınızdan habersiz
değildir. Hepsini bilir inancımız tamdır. istikbalinizi düşünün!..

Peygamberimizin yaşadığı dönemde
Yahudilerden Medinei Münevveredeki Beni Kaynuka"' ile "Beni
Kureyza" kabileleri biri birine düşmandı Beni Kaynuka' arap"Evs" Beni Kureyzada Beni Nadir" ve "Hazrec" kabileleriyle ittifaklıydı. Eve ve Hazrec kabileleri arasında ki İslâmiyetten evvel devam ediyordu. Yahudiler de diğer tarafta ki Yahudiler ile düşman kesilmiş, savaşıyordu Yahudi esirlerin fidyelerini vererek esaretten kurtarmak isterlerdi. Ne için hem savaşta
bulunuyor, hem de esir fidyelerini vererek esaretten kurtarmak istiyorsunuz? Denilince Tevrata emrolunmuştur dindaşlarımızı esaretten kurtarmak istiyoruz" onlar dindaşlarına karşı savaşta bulunmaları onları yurtlarından uzaklaştırmaları men edilmişti Tevrat'ın bâzı emirlerini tutuyor, bâzı emirlerini tutmuyor, inkâr ediyorlardı. Kur'ân'ı Kerîm
böyle haber veriyor. dalalette kaldıklarına işaret buyuruyor Tevrat'ı Şerifi indirdik. peygamberler gönderdik. dinî, ve dünyevî hükümleri sizlere ulaştırmış olduk Meryem oğlu
İsa'ya mucizeler verdik. Ona ölüleri
diriltmek gibi, gaybdan haber gibi harikalar incil gibi bir kitap
ihsan ettik. Hz. İsa'yı ruhulkuds Cibrili Emin ile Allah Teâlâ'nın ismi azamı incil Kitabı ile destekledik yüce bir
peygamber olduğunu gösterdik. Sizler mübarek zatı inkâr ettiniz. sizlere
nefislerinizin hoşlanmadığı gönüllerinizin istek ve arzularına zıt bir
emr ile peygamber gelince siz büyüklük taslayarak kibirli
ve gururlu bir vaziyette muhterem zatların yalanlayıp öldürecek misiniz Nefisleriniz böyle cinayetlere mi sevkedeceksiniz ne alçakça hareket!.. israiloğulları Hz. İsa ile Hz. Muhammed'i yalanladılar. Hz. Zekeriya ile Hz. Yahya'yı şehit ettiler merhamet ve Hakka saygıları asla görülmedi


dediler ki: Bizim kalblerimiz perdelidir. Allah Teâlâ onlara küfürleri sebebiyle lanet etmiştir. pek az
îman ederler.

mübarek âyetler Yahudilerin son
peygamber Hz. Muhammed'e olan inkarlarını bildirmektedir. Rasûlü Ekrem Efendimiz, kendi zamanında ki yahudi kabilelerini islâma davet edip yanlış inançlarını hatırlattıkça onlar
alay edip dediler ki, bizim*kalblerimiz perdelidir biz Kur'ân'ı kabul edecek
yüreklerimiz kaşarlıdır. Halbuki onlar
mükellef oldukları için emirleri,
anlayabilecek bir yaradılıştadırlar Fakat
onları alayımsı sözler söyleyip Hakkı kabulden kaçınmaları sebebiyle
Cenab'ı Hak rahmetinden uzaklaştırmıştır. Allah Teâlâ
küfürleri sebebiyle lanet etmiştir. yetenekten yoksun
bırakmıştır. Onun içindir onlar az İman eder ayetleri inkârda bulunurlar.



Allah tarafından bir kitap geldi evvelce kâfirlere karşı fetih ve yardım
isterlerdi O kendilerine gelince inkâr ettiler. Allah'ın laneti kâfirler üzerinedir.

yahudîlere Kur'ân'ı Kerîm i inkâra
kalkıştılar evvelce kâfirlere karşı ilâhî bir kitap âhir zaman peygamberi ile fetih ve yardım isterlerdi hürriyete kavuşup, galibiyet beklerlerdi İnsanlık âleminin en şerefli yüce nebisi ve kitabı kerim kendilerini İslâma davet edince onu inkâr ettiler hasetlendiler
makamlarını kaybedme endişesinden yüce peygamberi İnkâra cüret Allah'ın laneti kâfirler üzerinedir münkirler lanetten kurtulamayacaklar

Nefisleri karşılığında sattıkları şey ne kötü O şey. Allah'ın lütfuna haset ederek Allah Teâlâ'nın indirdiğini inkâr
etmeleridir. gazaptan gazaba uğradılar. Kâfirler için alçaltıcı azap vardır.

âyeti celile İsrail Oğullarının inkarcı ve hareketlerde bulunup azabı hak ettiklerini bildirir. İsrail Oğullarının
nefislerini karşılığında sattıkları ne kötü bir şey Onlar dünya hayatı
için ebedî hayatı feda ettiler farkında değillerdir. O şey Allah'ın lütfuyla Son peygamber Hz. Muhammed'e vahiyle İndirdiği Kur'ân-ı Kerîmdir onlar ilâhî vahyi inkâr ettiler bu inkâr, ne kötü, ne felâketdir. Bu küfürdür. Onlar gazaptan gazaba uğradılar. Bu küfrün cezasıdır.
kâfirler için alçaltıcı) aşağılayıcı küçük düşürücü azap vardır. Onlar dünyada da ve ahirette felâketten felâkete uğrayacaklardır. İsrail Oğulları, Tevrat'a İman ettiklerini iddia ederler, Tevrat'taki âhir zaman peygamberini inkâr ederler Onlar firavunun ve diğer kavimlerin hakaretlerine uğramış, nîmetleri, vatanları, devletlerinden çıkarılmıştı. Bunlar birer ilâhî gazabdı âhir zaman peygamberini ve Kur'ân'ı Kerim'i inkâr
etmekle gazap üstüne gazaba layık oldular

Ne yazık ki onlar hasetlerinden dolayı ayetleri yalanladılar bir kısmınız, diğer kısmınızı vatanından çıkarıp
atmayacaksınız ahdini ve sözünü ikrar etmiş ahdin hak olduğunu
kabul de etmiddiniz. şahadet etmiştiniz sözünüze uymadınız.
Kur'ân'ı Kerîm gibi ilâhî ve kutsî bir kitabı neden tasdik etmiyorsunuz? Tevratta peygamberlerin hayatlarına
suikast haramdır. Onlar hiyânet işlemişlerdir. onlara de ki: siz Tevrat'a
İman etmiş iseniz ecdadınız Allah'ın
peygamberlerini ne için öldürüyordu Ecdadınızın cinayetini doğru gördüğünüz için siz de canisiniz
fiilleriniz sözlerinize muhaliftir


şüphe yok ki Musa sizlere mucizeler ile geldi. siz onun arkasından buzağıyı tanrı edinen zâlim
kimselersiniz.

Ey İsrail Oğulları!. düşünün Musa As sizlere mucizeler ve deliller ile, Asa mucizesi ile geldi Sizi Allaha davet etti. siz onun arkasından Turi Sinaya gitmesinin ardından buzağıyı tanrı edindiniz Sizin ırkınız da bu kabiliyette idi. siz zâlimsiniz siz Allah'ın emrine karşı gelirsiniz


o zamanı hatırlayın, misakınızı almıştık. verdiğimiz şeyi kuvvetle alınız dinleyiniz diye üzerinize Tur dağını kaldırmıştık. Demişdiler ki: İşittik ve
isyan ettik.onların küfürleri sebebiyle kalblerine buzağı -muhabbeti-
yerleştirilmişti. size îmanınız ne kötüşey emrediyor

İsrail Oğullarının putperestlikte bulunmuştur Ey İsrail Oğulları!..
o zamanı hatırlayın kavminizin garip tarihî hayatını göz önüne alın
sizin ecdat ve geçmişleriniz misakını
yerine getirmediği için size verdiğimizi alınız ve dinleyiniz Tevrat kitabına sarılınız, hükümlerine uyunuz, diye üzerinize Tur dağını kaldırmıştık. Bu
harikayı vücude getirmiştik. Buna muhatap olanlar demiştiler ki:
İşittik dinledik isyan ettik bunların kabiliyet ve, hayat tarzları böyle gerektiriyordu, onların küfürleri sebebiyle kalblerine buzağı sevgisi aşılanmıştı Bundan kaçınmıyorlardı. Rasûlüm, de ki siz Tevrat'a İman ettiğinizi iddia edip buzağıya tapıyorsunuz. size imanınız buzağıyı hoşgören inancınız ne kötü şey
Sizler eğer bu şekil mü'min iseniz böyle İman böyle mü'minlik mi olur?




De ki: Eğer Allah Teâlâ'nın yanında
ahiret Yurdu başka insanların değil de özel olarak sizin ise ölümü temenni ediniz, doğru sözlü kimseler iseniz.

mübarek âyetler, İsrail Oğullarının hakikatten uzaklaşıp âhiretten kaçındıklarını buyurur Rasûlüm!.. İsrail Oğullarına de ki Eğer Allah Teâlâ'nın yanında onun emr ve takdirine
ahiret yurdu ve cennet ve saadetinin başka insanlara değil de tek ve yalnız sizin ise ölmenizi temenni ediniz.
dünya sıkıntılarından kurtulup ebedî saadete can atınız. doğru sözlü iseniz. sadıksanız bu temenniden geri
durmayın Nerede, onlarda böyle temenni ne gezer? onu kendi elleriyle yaptıkları sebebiyle asla temenni etmezler.
*

İsrail Oğulları ölümü, ahireti ve, sonsuzluk yurdunu yaptıkları zulümler, isyanlar sebebiyle temenni
etmez arzuda bulunmazlar. Onlar dünyada günahlar, ve cinayetler yapmışlardır. ahirete, mükâfat ve ceza alemine çıkıp gitmeğe cesaret edebilirler mi? onların iddiasına göre Cenab'ı Hak cenneti yalnız
İsrail kavmi için yaratmıştır. Ahiret nimetleri, saadetler! yalnız kendilerinedir Onlardan cehennemlik olsa da orada 40 gün kalıp cennete gireceklerdir. Bu halde dünyaya dört
elle sarılmışlardır. Her biri binlerce sene yaşayacak olsa da ölüp gitmek istemez. düşünmeli, eğer iddiaları gibi ebedî saadet âlemi kendilerine ait ise ona bir gün evvel kavuşmalı değil
midirler? Onlar dünyada binlerce sıkıntıya düşseler de daima
dünyayı isterler, islâmiyetten feyz almış seçkin mü'minler böyle midir? cennetle müjdelenenleri düşünün. Onlar peygamber zamanında güzel yaşarlarken yine ölümden
çekinmezler, ahireti nimet bilirlerdi. Hz. Ali, savaşlarda korkusuzca saflara katılır, cihad ederdi. muhterem oğlu Hz. Hasan demişti ki: Biz savaşçıların kendilerini korkusuzca tehlikelere attıklarını göremeyiz. Siz neden atılıyorusunuz? Hz. Ali de Oğlum, ister baban ölüm üzerine düşsün ister ölüm baban üzerine düşsün, baban bunu kayırmaz. İşte ahirete inanan salih mübarek zatların durumları. İsrail Oğullarında bu Ne gezer.




İnsanlar ve müşriklerin hiç biri hayata
yahudiler kadar düşkün değildir Yahudiler ahirette zalimlerin ve günahkârların azap göreceklerini kabul ettikleri için oraya gitmeyi istemezler. Onlar arzu eder ki bin sene
yaşatılsın ne kadar yaşarsa yaşasınlar azaptan uzaklaşmayacaktır çok yaşamakla azaptan kurtulacaklarını mı sanıyorlar? Bu ne kadar uzak!. (Allah Teâlâ onların yaptıklarını hakkıyla görücüdür onları yaptıkları İnkarcı
hareketlerin cezasına kavuşturacaktır.



De ki: Her kim Cibrîl'e düşman olmuş ise -Kahrolsun-. Çünkü Kur'ân'ı, kitapları tasdik edici ve mü'minlere yol gösterici ve müjdeci olmak üzere Allah Teâlâ'nın
izniyle senin kalbine indiren, odur.

mübarek âyetler Kur'an'a ve Cebrail'e düşman olan ve Cenâb-ı Hak ile muhterem zatlara düşman kimselerin küfre düşüp Allah'ın kahrına uğrayacağını
hatırlatır. Rasülüm Ya Muhammedim Yahudilere de ki: kim Cibrîl'e düşman ise kahrolsun, gazabından gebersin, kim meleğe düşmanlık gösterebilir Kur'ân'ı ilâhî kitab onun önünde
nazil olmuş kitapları Tevrat, Zebur, İncil gibi semavî kitapları mü'minlere yol gösterici ve müjdeci hidayet yolunu
gösteren ve ilâhî lutufları müjdeleyen Allah Teâlâ'nın izniyle kalbin üzerine indiren o Kur'ân'ı Kerim'i vahiyle
indirmiş olan Cibril'i emindir. kutsî
bir meleğe nasıl düşmanlık edilebilir? Böyle bir düşmanlığın acıklı neticesini
düşünmeli değil midir?


Her kim Allah Teâlâ'ya meleklerine,
peygamberlerine vCebrail ile Mikail e düşman olursa -kâfir olur- Allah Teâlâ kâfirlerin düşmanıdır.

kim Allah Teâlâ'ya mübarek kulları ve meleklerine, peygamberlerine meleklerin en büyüğü Cebrail ile Mikâile düşman olursa kâfir olur. Allah'ın diniyle alâkası kalmaz Allah Teâlâ şüphesiz kâfirlerin düşmanıdır. kâfirleri Allah'ın helakinden ahiret azabından kim kurtarabilir Yahudiler Hz. Cibril'e düşmandı Onlara göre
uğradıkları azaplar, savaşlar zelzeleler, kıtlık ve pahalılık Cibril vâsıtasiyle gelmiştir. Kur'ân'ı Kerim'i Peygamber Efendimize o getirmiştir. bunlardan dolayı ona düşmandılar Yahudiler dediler ki: Allah Teâlâ peygamberliği bize getirmesini emrettiği halde Cibril, onu Hz. Muhammed'e getirmiştir. Bu ne cahillik Bir melek Allah Teâlâ'nın emrine aykırı hareket edebilirmi
Allah Teâlâ emr ve iradesine aykırı bir
islâha kadir değil midir? İşte İsrail Oğulları böyle çürük bir kanaatte bulundular. İşte Cenab'ı Hak onların küfrü gerektiren hallerini çirkinliklerini layık oldukları cezaya işaret buyurur
oluyor.

Cibril: İbrani dilinde "Abdullah" demektir. Peygamberimize
ilâhi vahyi getiren yüce bir melektir. Cebrail" de Mikâil büyük melektir. Yağmurlar yağdırır Bu iki büyük melek
ile Azrail ve israfil melekler, elçilik vasfını taşır Kendilerine "meleklerin elçisi" denilir.


Andolsun çok açık âyetler indirdik.
Onları fasıklardan başkası inkâr etmez

Kur'ân'ı açık bir mucizedir inkâr edenler sapıktır İsrail Oğullarından bunlardandır anlaşmada sebat etmemişlerdir Rasülüm! Andolsun ki sana çok açık âyetler indirdik. Helâli,haramı, cezaları ve dinî hükümleri bildiren Kur'ân'ı Kerim'i İndirdik. o kutsî âyetleri fasıklardan başkası inkâr etmez. İnkâra inatçılardan başkası cüret gösteremez.açık ve mana dolu,
âyetler nasıl inkâr edilebilir?


her ne zaman bir anlaşma yapsalar onlar antlaşmayı bozup atacak mı?.. onların ekserisi İman etmez

İsrail Oğulları her ne antlaşma yapsalar cüret edip antlaşması bozup**atacak Onlar antlaşmalarına riayet etmez iman etmezler Tevrat'ı da inkâr ederler. inkârdan vazgeçmezler, ruh halleri budur Hak T e âlâ Hazretleri Tevrat'ta İsrail Oğullarından Efendimizin peygamberliğini tasdik edeceklerine dair sözalmıştı. Söze uymadılar Mâlik İbni Sevi" Tevrat'ta İsrail oğullarından âhir zaman peygamberine iman
için kesin bir söz alınmamıştır" diye inkâr etti. Ve âyet nazil oldu onların kabiliyetleri ortaya çıkarıldı


Kaynak imam rabbani mektubat

her cismde ayrı ayrı tecelli dolududur Lezzetli yemeklerdeki letâfet ve güzellik başka şeylerde yokdur Tatlı şerbetler tatlı olmayanlar her şeyde kemâl vardır Allahu tealanın tecellîsi yazılamaz. Onun hizmetinde bulunmakla şereflendik bizlere tebliğ nasîb oldu. bu tecellîlere zemânsız, mekânsız, hiçbirşeye benzemeyen yüce varlığa kalb ve rûh, ile bağlandık bu tecellîlerle şereflendik Bâtına kaymadık zikretmekden, yüz çevirmedik

Bir zemân sonra, FENÂ hâsıl oldu. ilmden, bir şey kalmadı. İbâdetleri kusûrlu ve niyyetleri bozuk görmek yokluk alâmetleri başladı. Allahü teâlâ, yüksek teveccühleriyle bize merhametini bereketi ve kulluğu bildiriyor. Arşına yükseltiyor. Arşa üstüne yükselince, Cennet yukarıdan kuş bakışı göründü. Cennetdeki makâmlar Göründü Dereceler ve zevkleri bambaşka yükselişde büyüklerimizi Ehl-i beyt imâmlarını Hulefâ-i Râşidîn ve Resûlullah “sav ve peygamberlerin makâmları göründü. Meleklerin yüksek makâmları. Arşın üstündeydi. yeryüzünden Arşa kadardı hazretlerin ve büyüklerin makâmı vardı. Ehl-i beyt imâmları bu makâmın üstünde idi. Bunların üstünde, dört halîfenin makâmları vardı. Peygamberlerin makâmları, o Serverin “sallallahü aleyhi ve sellem” makâmının yanında idi. Meleklerin büyüklerinin “makâmları, bu makâmın öte yanında ve ayrı idiler. O Serverin makâmı, bütün makâmların üstünde, en başda idi. Herşeyin doğrusunu Allahü teâlâ bilir
Allahü teâlânın yardımı ile, cennete yükseltiyorlar. Her birinde bambaşka başka şeyler görülüyor. Yüce yaratıcının eserleri belli oluyor. Ne çabuk unutuyoruz. tevbe ve istigfâr edelim
Sevdiklerimizin hepsinin hâlleri, her gün dahâ iyi olmakdadır.


Kaynak imam gazali kıyamet

Ölünün rûhu kalbden ayrıldığı vakt yalnız görmesi bozulur. işitmek, rûh kabz oluncaya kadar gayb olmaz. Fahr-i âlem efendimiz, buyurur ki Ölüm hastalığında olanlara şehâdet “Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah” kelimesini telkin ediniz buyurmuşdur. Ölüm hâlinde olanın yanında çok söz söylemekden nehy buyurmuşdur. Çünki o zemân, insan şiddetli sıkıntıdadır.

ölünün ağzından tükrüğü akmış, dudağı sarkmış, yüzü kararmış, gözü dönmüş ise, bilmiş ol ki, şakîdir. Âhıretdeki şekâvetini görmüşdür. Eğer ağzı açık, gülüyor, gözü kırpık gibidir. o kimse âhıretde kavuşacağı sürûr ile müjdelenir Melekler, bu rûhu Cennet ipeklerine sa’îd olanın bal arısı kadar insan şeklindedir. Aklından ve ilminden gayb etmemişdir. Dünyâda ne yapmış ise, bilir. O melekler, bu rûhla semâya doğru uçarak yükselir Bu yükselmeyi ba’zı ölü bilir, ba’zı ölü bilmez. önceki ümmetlerini ve yeni ölmüş olanları, çekirgeler gibi görerek geçerler ve birinci kat semâ olan dünyâ semâsına varırlar. meleklerin başında olan Cebrâîl “as dünyâ semâsına çıkar. Kimsin diye sorulur. Cebrâîlim, diyerek o kimsenin güzel ve sevdiği ismleri ile haber verir. Dünyâ semâsının bekçileri melekler, Bu ne iyi bir kimsedir ki, i’tikâdı, inancı güzel idi. hiç şübhesi yokdu derler.

Ölüye ikinci kat semâda Kimsin denir. İkinci kat semâdaki melekler, sâlih rûha, hoş safâ geldi. Dünyâda nemâzlarını bütün farzlarına riâyet ederek edâ ederdi derler. üçüncü kat semâdaki melekler Malının hakkını muhâfaza edip zekâtını, tarladan aldığı mahsûlü emr olunan kimselere seve seve verip, hiç esirgemedi bu zât hoş ve safâ geldi denir. Dördüncü kat semâda Ramezân orucunu tutup orucu bozan şeylerden ve yabancı kadınlardan harâm yimekden kendini muhâfaza eden, hoş ve safâ geldi denir
Beşinci kat semâda. Farz haccını riyâsız ve Allahü teâlâ için edâ eden hoş ve safâ geldi denir. Altıncı kat semâda Seher vakti çok istiğfâr eden, gizli sadaka veren yetimlere yardım eden hoş, safâ geldi denir Oradan Surâdikât-i celâl denilen, celâl perdelerinin olduğu makâma varırlar. Hoş ve safâ geldi. çoluk çocuğuna sözü geçen emr-i ma’rûf yapan, Allahü teâlânın dînini, Onun kullarına öğreten, miskinlere darda kalanlara yardım eden, sâlih kula ve güzel rûha merhabâlar olsun denir. melekler onu Cennet ile müjdelerler sidret-ül müntehâda Hoş safâ geldi. Her iyiliği Allahü teâlânın rızâsı için yapan zâta merhaba denir. ateş tabakasından geçer.nûr, zulmet, su ve kar tabakalarından geçer. Soğuk denize uğrar Her tabakanın uzaklığı bin senelik yoldur. Arş-ur-Rahmân üzerine örtülen perdeler açılır seksen bin perdedir. seksen bin şerefe vardır. Her şerefede bin kamer ay vardır ki, Allahü teâlâyı tesbîh ederler. Onlardan bir kamer dünyâda görünse, nûru âlemi yakar ve herkes Allahü teâlâya ibâdet eder Salih kul ahiret yurduna götürülür Allahü teâlâ, sen ne güzel kulumsun buyurur. Allahü teâlânın huzûr-i ilâhiyyesinde durduğu vakt, ba’zı azarlanır Hak teâlâ onu utandırır. kul, zan eder ki, helâk oldu. Sonra, Cenâb-ı Hak onu afv eder.

murataltug1985 12-16-2018 22:14

Kaynak tr kangal.com

Türk Coğrafyası Çoban Köpekleri


Dünyada sayısız köpek ırkı vardır ve gün geçtikçe arttırmaktadır tarih boyunca avcı bekçi yada çoban olarak sınıflandırılan köpeklere narkotik, yakın koruma, insana arkadaşlık eden, sınıflar eklenmiş insan köpeğin üstün özellik ve sadakatinden yararlanmada ilerlemiştir köpekler geçmişten günümüze Türklerin sürülerini korumuş Türk coğrafyasına yayılmıştır çoban köpeği besleyen atalarımız doğacak köpeklerin güçlü dayanıklı ve vahşi hayvanlarla mücadelede baskın olmasına çok fazla önem vermişler aynı ırk köpekler yerine en güçlü en dayanıklı köpekleri birbiriyle çiftleştirmişlerdir melez köpekler saf köpeklerin nüfusuna oranla çok daha fazladır

Türk çoban köpekleri 4 sınıfta toplanabilir bunlar

1)Anadolu Çoban Köpekleri
a)Kangal ç.k.
b)Malaklı ç.k.
c)Akbaş ç.k.
d)Guregh ç.k.
e)Yörük ç.k.
f)Çapar

Kangal

Ağız burun yapısı kısa küt çene kuvvetlidir.Dişler sivri ve sağlam, dudaklar sarkıktır. Göz,kulak,ağız etrafı ve burun üstüne kadar siyahtır.
Gözler :Kafatasına göre küçük yuvarlak olup altın ve kahverengi arasında bir renktir.Göz etrafı siyahtır. Bakışlar canlı ve asildir. Kulaklar Orta boy ve üçgen şeklinde, uçları yuvarlak, kafasına yapışık ve sarkıktır. Kafanın ve Göğüsün Görünümü : Önden bakıldığında aslanı andırır. Kafa iri, güçlü bir boyun ile desteklidir.*
Boyun : Hafif eğik, güçlü ve adaleli,orta boydadır düz, kalın kemikli, ayak bilekleri kuvvetli ve uzundur. Ön göğüs arkasına göre daha geniş omuzlar adalelidir. Gövde baştan sonra kare şeklindedir. Vücut güçlü, adaleli, şişman değildir. Dirsek hizasına kadar göğüs derin, karın hafifçe içe çekiktir.
Bacaklar güçlüdür.Ön bacaklar arka bacaklardan daha güçlüdür. Ayaklar iri yapılı, kuvvetli, parmak bombeli ve siyahtır.*kısa ve yoğun bir tüy yapısına sahiptir. Renkleri Bozdan çelik rengine kadar olabilir. Kuyruğu : Oldukça yüksek olup, rahat durumda düşük ve kıvrık, uyarıldığı zaman sırt üzerinde yüksek ve kıvrıktır.*
Ağırlık : Erkeklerde : 50-60 kg Dişilerde : 41-59 kg*
Cidago : Erkeklerde : 74 cm ile 81 cm Dişilerde : 71 cm ile 79 cm*
Kimilerine gore ise bu ozellikler farklıdır

Malaklı

Malaklı aksaray ve çevresinde yetişir ,anavatanı bu bölgedir aksaray malaklısı da denir yüzyıllardır aksaray ile şereflikoçhisar ilçesinde yaşayıp yetiştirilmiştir bu coğrafyada yüzyıllardır hayvancılık yapılır hayvan sürülerinin koruma ve bekçiliğini malaklı köpekleri yapmaktadırl Malak kelimesi aksaray yöresine aittir anlamı dudak demektir,bu köpeklere malaklı denmesinin sebebi köpeklerin dudaklarının büyük ve sarkık olmasıdır..köpeğin ırkı kangal da olduğu gibi “anadolu çoban köpeğidir” bu köpeklerde anadolunun köpeğidir isimleri yeni yeni duyulmaya bunun en büyük sebebi de üreticilerin malaklı yavrularını kangal adı altında satmalarıdır bu sayede dünyanın dört bir yanında insanlar köpeklerinin malaklı olduğunu bilmemektedir.
malaklı kangal gibi anadolu çoban köpeği olsada sivas köpeği kangaldan bazı fiziksel farklılıklar gösterir
Malaklı kangala göre iri yapılıdır kafa ve ayakda bu fark bellidir dudakları büyük ve sarkık olur, omuz yüksekliği erkeklerde 75-95 cm. Dişilerde 65-85 cm.dir. çok nadir olsada 100 cm'in üzerinde erkekler vardır. Ağırlıkları erkeklerde 70-100 kg. Dişilerde 50-80 kg. Dır bakıma bağlı olarak 120 kg. Ve üzerinde erkek malaklılar mevcuttur, renkleri boz karabaş ve sarı karabaştır ancak akbaş ve açık kahverengi ve beyaz malaklılar da vardır, vücutları çok kalındır hantal ve tembel gibi dursalarda çok seri ve hızlıdır karakteri sertdir yabancı ve kötü niyetlilere karşı son derece saldırgandır o bekçilik ve korumada mükemmel bir ırktır, hayvanlarla arası iyidir sert karakteri ve gücünün farkında olan malaklı sahipleri bu ırkın diğer köpeklere saldırgan olmasını sağlamış köpek dövüşlerinde kullanmışlardır büyük işyerlerini, lüx villaları,fabrikalarda koruma ve bekçiliği başarı ile yerine getirirler, kangalda olduğu gibi sürü gütme özellikleri vardır Anavatanı iç anadoludur sert iklime karşı son derece dayanıklıdırlar sıcak iklimde yaşayan malaklı sahipleri tedbir alarak kendi bölgelerinde bu ırkın bakımını yapabilirler Erkekler;75 cm -95 cm (70-100kg)*Dişler;65 cm -85 cm (50-80kg)

Akbaş

Türkiye’nin yerli köpek ırklarındandır Eskişehir, Polatlı, Sivrihisarda sürü koruma köpeği olarak yetiştirilir. Mastiff ve tazı özelliği gösteren dünyadaki tek ırktır maalesef Türkiye’de çok iyi tanınmaz
Kangalın popüler bir ırk olmasıyla Akbaş köpeğiyle melezlenmiştir yurt dışındaki ve Amerika’da yetiştiriciliği artmaktadır. Akbaş Çoban Köpeği, Amerika’da sürü korumada en başarılı köpek ırkı seçilmiştir. Amerikan Tarım Bakanlığı tarafından yapılan çoban köpeklerinin sürü koruma performanslarında Akbaş ırkı birinci olmuştur. vücudu örten kıllar beyaz olup uzun ve kısa tüylü iki adettirler Uzun tüylü olanlar soğuk iklim kısa tüylüler ise sıcak iklim için tercih edilir. kangal ile karşılaştırıldığında ufak yapılıdır. Akbaş köpeği daha çeviktir Ergin köpeklerin ağırlıkları 40-55 kg arasında. cidago yüksekliği 70-80 cm son derece şüphecidir. herkesin kötü niyetli olabileceği düşüncesini düşünür Bu kangalda yoktur. Kangaldan daha saldırgandır son derece bağımsızdırlar bakımı kolaydır. bahçeli bir ev gerekir. Köpeğin kulübesi bahçede gölgeye konmalıdır. Gündüzleri bağlı, geceleri salık olmalıdır. eğitimine 6-8 aylık dönemde başlanmalıdır.Beslenmeleri kolaydır. Akbaş köpeği son derece kanaatkardır. Kangal gibi yemek artıklarıyla sağlıklı bir şekilde kolayca beslenirler. Altı aylık döneme kadar günde 3, altı ay bir yaş arası günde 2 ve 1 yaşından sonra günde 1 öğün besleme yeter. altı aylık döneme kadar en az haftada 3 öğün süt verilmelidir. tüm yaşamı boyunca haftada 3 öğün pişmiş kemiğe ihtiyaç vardır.

Guregh boz çoban köpekleri

Boz çoban köpekleri İri kafa,geniş ve derin göğüs,uzun bacak,kalın bilek,yuvarlak ve güçlü kemik yapısı, hafif sarkık dudak,akrep kuyruk, gür bir ses,çıkık olmayan alın yapısı ile yüksek üst çene.uzun ağız yapısı,toplu parmakları vardır.ince beli,kaslı yapısı ve geniş göğüs uzun ağız ile aslan görünümündedir.*Yürüyüş ,sivas kangal gibi tırıs hızda rahvan stil değildir.aslan tipi,ön omuzlarını,göğüs kafesini ve arka bacaklarını ayrı açılarda tutarak kafa aşağıda yururler.alarm durumunda kafa ve kuyruk yukarı kalkar Oval yapılı,gözler yanlarda,alın yapısı hafif eğimli,uzun ağızlı,burun siyah,dişler makas stili doğru yerlesmıs,burun ucu düz şekilde alt çene ile birleşir,dudaklar hafif sarkık,yüksek üst çene yapısı,iki kulak arası mesafe çok genıs degıldir.* BOYUN;kalın ,güçlü ,uzun ve kaslıdır. En karakteristik yapısı boynudur.*GÖĞÜS KAFESİ; yandan dirseklere iner kalkan balığı tipinde yandan uzun ve karın kısmına doğru yukarı çıkar,son iki kaburga kısadır.bel ince orta uzunluktadır.*SIRT;omuzlarda geniş,karın bölgesine doğru incelir,sırt çizgisi omuzlardan yukarı dikleşerek güçlü boyun ile birleşir.*

Yörük

Türkiyede koyunculuğun olduğu bölgelerde görülür. Değişik renk ve tonlardadır; uzun. Orta veya kısa kıllı olabilir Yörük veya Çoban köpeği olarak adlandırılır 1000 yıllarında Yörükler tarafından Orta Asya’dan Anadolu’ya getirilir. Türkmenistan’da yaşayan ve değişik renklerde olan Alabai’lerin ırkdaşıdırAsırlardır sürü koruma köpeği olarak yetiştirildikleri için bu görevi en az Kangal ve Akbaş kadar iyi yaparlar. Vücut yapısı olarak Kangal ve Akbaşlara benzerler. ala, kara, sarı kaba gibi post yapısı ve rengine göre sınıflandırılır orta asyadan getirdiği ırk özelliklerini koruyan az sayıda yörük çoban köpeği kalmıştır hayvancılığın azalması ve yörük çoban köpeklerine farklı isim verilmesi yavaş yavaş ırkın azalmasına melezlenmesine neden olmuştur trakyada karayaka adı altında denizli kütahyada çoban köpeği adı altında iri yapılı sağlam karakterli yörük köpeklerine rastlanır
Erkekler;65 cm -85 cm (55 -70kg)*
Dişler;60 cm -75 cm (45-55kg)
insanlara karşı hoşgörülü iken köpeklere ve yabani hayvanlara karşı saldırgandırlar

Çapar (karayaka-dalkır)

Post rengi dışında kangaldan farkı yoktur Artvinde yöre halkının dalkır dediği köpeklerin üretimi yapılmaktadır kangalla çok yakın akrabadırlar kangalın kaplani renklisidir anne ve babası boz posta sahip olsada kangal yavruları çaparlı çıkabilir rk boy kilo karakter olarak kangaldan farkı yoktur

2) Kafkas Çoban Köpekleri
a)Kafkas Dağ Köpeği
b)Kars çoban köpeği
c)Kafkas nagazi
d)Dağıstan Volkodav
e)ermeni Gampyr koyun köpeği
f)Azeri çoban köpeği
g) Kısa Tüylü Gürcistan çoban köpeği

Kafkas Dağ Köpeği

Bu köpekler Gürcistan merkezlidir kuzey Azerbaycan dan güney batı rusyaya uzanan bölgede hayvancılıkla ugraşılan bölgelerde sürü korumada son derece başarılı güçlü ve yabancıya karşı kuşkulu saldırgandırlar kuşkucu oluşu sürü korumada geniş bölgelerde koruma ve bekçi köpeği olarak kullanılmasını sağlar İri, güçlü, kaslı, sağlam kemik yapılı ve yüksek bir köpektir. Sert ve haşin mizaçlıdırlar, ayıya benzerler. Vücut uzunluğu, cidago yüksekliğinden fazladır. Kafa sivri ve üçgendir ve kafasına yukarıdan bakıldığında ayı kafasına benzer. Boyun kısa ve kuvvetlidir. Dudakları siyahtır Köpek dişleri uzun ve kalındır. Kulakları kafaya üstten yerleşmiştir Gözleri badem ve kahverengidir.*
Kuyruğu aşağıya kanca gibi sarkar hareket ederken kızdırılırsa orak ve sarmal şekli alır. Postu iki tabakadır. kalın saçaklıdır. saçak ve püsküllerden bol bulunur. Büyümesi ve olgunluğa gelmesi yavaştır. Çok dayanıklıdır aşırı ve zor iklime kolayca dayanır Canlı, hareketli, akıllı, sağlam iradeli ve inatçıdır Aile üyelerine çok naziktir koruma alanına bir yabancı köpek girerse, çok kuvvetli koruma içgüdüsüyle aniden saldırganlaşır. Sakin karakterlidir koruduğu sürü, aile veya mülke karşı tehlike olduğunda hızla saldırır. Çok uyanık ve ihtiyatlıdır. Çevresindeki en ufak bir değişiklikte, hemen hırlar ve havlar 6.000 metreye ulaşan yükseklikde, uzun yıllardan beri büyük koyun sürüleri yaşar Kafkas Köpeği büyük sürüleri hırsızlardan ve vahşi hayvan saldırılarından korur Kafkas Dağlarının güneyindeki Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan ile kuzeyindeki Çeçenistan, Abhazya, Balkar, Karaçay Dağıstan gibi cumhuriyetlerde, koyun sürülerinin ve çiftliklerin korunmasında bu ırktan yararlanılırErkekler;70 cm -85 cm (70 -100kg)*Dişler;65 cm -80 cm (55-80kg)

Kars çoban köpeği(kıllı/saçaklı/tüylü)

Yüz yıl kadar önce Doğu Anadolu’ya gelen Malakanlar tarafından getirilen Kafkas Çoban köpekleridir Post Rengi bütün renkler görülür.Kafkas dağ köpeklerine benzeselerde biraz daha ince ve daha boyludurlar Baş büyük, geniş ve iri yapılı ayı baş ve siyahtır Burun iri, orta uzunlukta, küt ve siyahtır. Ağız büyük, çene kuvvetli dudaklar siyahtır. Gözler kahverenginin değişik tonlarındadır. Alın düz, kulak sarkık, geniş ve siyah tüylüdür. Karın kısmı kalın, bel ve sağrı kısmı geniş ve adalelidir. Göğüs geniş ve derindir. Kuyruk uzun tüylü, büyük, yukarı ve sırta kıvrımlıdır. Bacaklar kuvvetli, iri pençeli ve güçlüdür. Pençe vurma özelliğine sahiptir. Boyunda ve arka bacaklarda tüyler uzundur. Sürü koruma içgüdüsü yüksek ve uyumludur. Sert karakterlidir.Sürü koruma ve bekçilik için kullanılır Erkekler;70 cm -90 cm (70 -90kg)* Dişler;65 cm -80 cm (55-70kg)

Kafkas nagazi

Kafkas çoban köpeklerinin önemli bir koludur tüm bölgede görülür daha cok alçak kesimlerde hayvancılık yerlerinde bulunur kurtlarla mücadelede canlarını bile ortaya koyarlar kangala benzer ve kurdu uzun süre takip ederler.muazzam çoban köpekleridir Kafkas dağ köpeklerine göre ince yapılı ve ufaktırlar uzun tüylü bir posta sahiptirler orta uzunlukta tüylü nagazilerede rastlanır genellikle beyaz-kirli beyaz- ve ala olurlar bölgelerini cabuk sahiplenirler yabancılara kuşkuyla yaklaşırlar ermeni gampyr ile akrabalığı vardır ve benzer özellikleğe sahiptir Sürü koruma içgüdüsü yüksek ve uyumludur. Sert karakterlidir.

Dağıstan Volkodav

volkodav kurtboğan anlamındadır bölgedeki birçok ırka volkodav denir Dağıstan volkodavlar Kafkas çoban köpeklerinin aksine doğal ortamda değil linsan eliyle üretilmiş hazar denizinin kuzet batısında ki Dağıstandan üstün özellikleri sayesinde Rusya ve tüm Kafkas bölgesine dağılmıştır. sürü ve mülk bekçiliğinde kullanılır. Dağıstan volkodav üretilirken Kafkas dağ köpekleri ermeni gampyr, Türkmen alabay, Kafkas nagazi ve Kafkas bölgesi ve Sibiryada yaşayan vahşi kurtlar kullanılmıştır. Bircok ırkın gen özelliğini taşır 55 kglik bir volkodava ve 110 kglik bir volkodava rastlanır İki kardeş arasında bile büyük ölçüde boy ve kilo farkı görülür kafa yapısı alabay ve Kafkas köpeklerine benzer bu ırkı diğer köpeklerden ayıracan en büyük özellik karakteridir diğer hayvanlara karşı saldırgan bölgesinde kuşkucu tanımadığı insanlara karşı mesafelidir Yabani hayvanlara karşı gözü karadır mücadeleden kaçmaz tüyleri orta veya kısadır. Post rengi beyaz olmakla birlikte her renk ve alacalı volkodavlarda bulunur.
Erkekler;70m -90m (60-95 kg)
Dişler;60 cm -80cm (50-85kg)


ermeni Gampyr koyun köpeği

Ermenistanda çok eski zamanlardan beri yaşarlar ve en eski sürü koruma köpeklerinden 3.000 yıl önce uzun tüylü ve kısa tüylü olmak üzere iki çeşitti Ermeniler ticari maksatla bunu Kafkasya dağ Köpeği ve Orta Asya Çoban Köpeği olarak görmektedir. 1660’ da “Bazı çoban köpekleri İsviçre’de bir manastıra götürülmüştür St. Bernard Köpeğinin aslının Ermenistan’dan gittiği ima edilir
Cidago Yüksekliği: 64 cm. 90 cm’e kadar olanına rastlanır. Ergin Ağırlığı: erkekler 50/80 kg dişiler 45/70 kg
Post Rengi: Bütün renkler ve lekeler görülür. Dağda yaşayan uzun postlu ovada yaşayan kısa postludur Kısa olanın kulak ve kuyrukları kesilir.*
Karakteri akrabası olan Kafkasya ve Orta Asya Çoban Köpekleri’ne benzer. sakin olup, koruma alanlarına tecavüz olduğu zaman, harekete geçerler.*
sürü ve özel mülk koruma amacıyla yetiştirilir

Azeri çoban köpeği

Kars çoban köpeklerinin Azerbaycan da üyeleridir cok benzerlik gösterir bütün renkler görülür kısa ve uzun tüylüdür Sürü koruma içgüdüsü yüksek ve uyumludur. Sert karakterlidir.
Sürü korumada ve bekçilikte kullanılır
Erkekler 70 cm -80 cm (70 -80kg)*
Dişler 65 cm -75 cm (55-70kg)

Gürcistan çoban köpeği

Gürcü çoban köpeği, iri yapılı ve kaba görünüşlüdür Uzunluğundan bağımsız yapısıyla soğuğa ve sıcağa karşı koruma sağlar sık tüylüdür hayvanları ve çevreyi bekler. bekleme özelliği, Gürcü çoban köpeğinde gelişmiştir. çevreyi iyi öğrenme, iyi algılama ve hizmet etme özellikleri vardır Kafkas dağ köpeği ile Gürcü çoban köpeği arasında dış görünüş, tüylerin uzunluğu, baş yapısı, bacak yüksekliği, kulak açısından büyük fark vardır. huyları birbirlerine benzer. Her an tetikte olma, dikkat, güçlü koruma içgüdüsü, en baş özellikleridir., yabancılara saldırgan, sahibine ve yakınlara aşırı bağlı, yumuşak ve sevgi doludur. Gürcü çoban köpeğinin kuyruğu kesilmez, uzun ve kıvrık kuyruk bu köpeğin gücünün tamamlayıcısıdır. pek çok renkte olabilirler


3) Orta Asya Çoban köpekleri
a)Türkmen Alabay
b)Kazak Tobet
c)Kırgız Herder
d)Özbek Torkuz
e)Afgan Kuchi
f)Tacik Dakhmarda
g)Moğolistan çoban köpeği


Türkmen Alabay

ismini ala renklerde olmasından alır çok büyük ve kuvvetlidir Bağımsızdırlar son derece dengeli ve Her zaman soğukkanlıdır. Yabancılara karşı tetiktedir. dışarıda yaşaması gerekir.*
oldukça iridir. çoban köpeklerinin tüm dayanıklı, vakur, sportif, fiziksel direnç ve karakter özelliklerine sahiptir. azami ağırlık veya yükseklik yoktur. şaşırtıcı ebatlara sahip olabilirler.*
Bağımsızlığına düşkündürler Eğitimleri zordur. Mutlaka bir görevleri olmalıdır. Evi, çifliği beklemek, korumak gibi. Egzersiz ihtiyaçları fazladır. Tembel zamanları da olur, ama aldanmayın. Anında fiırlayıp hareketlirler.*sahibe gereksinim duyar. Eğitimde bağırıp şiddet uygulamamalıdır sahibini benimsiyorsa lider olarak kabul edip itaat eder.Erkekler;70 cm -90 cm (60 -90kg) Dişler;65 cm -80 cm (55-80kg)


Kazak Tobet

Kazakistan merkezlidir güney Rusya ve altaya kadar olan bölgede bulunan Türkmen alabay köpeğine benzer alabaya göre kalın kemiklidir kangal ile malaklı arasındaki durum alabay ile tobet arasında da vardır. sıcak ve soğuğa karşı çok dayanıklı ve güçlü köpeklerdir Erkekler;70 cm -90 cm (70 -100kg) (ortalama)*Dişler;65 cm -80 cm (65-85kg)(ortalama)

Kırgız Herder

çok eski bir sürü koruma köpeğidir Özbekistan Köpeği Dahmarda ile akrabadır Cidago Yüksekliği: Ortalama 70-72 cm.Post Rengi: Beyaz üzerine koyu renklerde beneklerden oluşur Kırmızımsı kahverengi posta sahip köpekler de bulunur. Kaslı vücudu vardır. Atik, kıvrak ve hareketlidir. Vücut uzunluğu ve cidago yüksekliği aynıdır kare biçimlidir. Göğüs derindir. Kuyruk ve kulak hemen hemen her köpekte kesilir. Postundaki kıllar orta uzunluktadır. iki tabakadır. Altta sık ve kalın ikinci tabaka bulunur.*saldırgan ve bölgecidir. Koyun, keçi ve sığır sürülerini koruma yaparken işini ciddiye alır en ufak değişikliğe aşırı tepki verir. diğer köpeklere karşı düşmanca tavır sergiler ve dost olmaz insanlara karşı da aynı tavrı sergiler.*
yakın akrabaları gibi, Kırgızistan Çoban Köpeği de sürü korur ve kırgız ülkesinde boldur koyun ve mülkü korur. ülkede yapılan ve geleneksel köpek dövüşlerin de tercih edilir. sinirli ve saldırgandırşehir ve ev hayatına uygun değildir.

Özbek Torkuz

Orta Asya Çoban Köpeği’nin, İpek Yolunda bulunan Özbekistan’da yetiştirilenleridir İki tipi vardır iri olana Torkuz, ufak olana Sarkangik denir. Özbek yetiştiricilere göre, en az 3.000 yıldan beri bu ülkededir Türkmenistan Alabay Köpeği ile birlikte, Orta Asya Çoban Köpekleri’nin en kıymetlisidir Bu ülkede, köpek dövüşleri geleneksel olarak çok yaygındır. Avrupa ve Asya dövüş köpeği bu ülkeye getirilmiş ve Özbek Köpekleri ile melezlenmiştir. Sarkangik ve Torkuz’dan bu ülkede saf olarak çok az kalmıştır Cidago Yüksekliği: Ortalama 80-82 cm.
Ergin Ağırlığı: Erkek: Dişi Post Rengi: Çeşitli renklerdedir. beyaz üzerine, iri parçalı lekeler bulunur. Siyah, kahverengi, gri ve açık kahverengi üzerine beyaz lekeli olanları da vardır
Sağlam iskelet yapılı, derin göğüslü ve atletiktir hastalandığında kendini çok çabuk toparlar Kuyruk ve kulaklar kesilir. Bilhassa Torkuz’un kuyruğu ve kulağı kesilmemiş olanını görmek zordur. sert ve aşırı iklim şartlarına uyum sağlamıştır. iri tip olan Torkuz’un çok iri ve geniş kafası ve ağzı vardır. zayıf tipli Sarkangik Torkuzdan uzun boyludur. Torkuz ve Sarkangik’in melezlenmesine çok sık rastlanır. Postundaki kıllar kısa fakat kalındır. Postunda sık bir alt tabaka bulunur. Kış aylarında postundaki kıllar daha uzundur.*Aile içinde sakin yapılı ve naziktir. Bölgesini korumada hassas ve yabancıya karşı soğuk ve mesafelidir Orta Asya Çoban, Kafkas ve bazı iri sürü koruma köpekleri gibi aşırı sinirli ve sert değildir. Torkuz bekçi köpeği olarak ve dövüş için yetiştirilir. uzun fakat ince yapılı bir köpek olan Sarkangik sürü koruma köpeği olarak yetiştirilir ve nadiren dövüştürülür*

murataltug1985 12-17-2018 16:44

*Türkiyede yetişen hayvanlar



Kangal'lar dövüşürken ön bacaklarını kullanırlar. Ayaklar iri yapılı, kuvvetli parmaklar bombeli ve siyahtır. Ayakların tümü gövdesinin rengindedir. Bazılarında ayak pençesinin üstünde bir tırnak olur. Ön parmak 4 adet ve kalın küt tırnaklıdır.*
Tabandaki tırnaksız olan beşinci yassı parmak topuk görevini yapar.pençe tırnağı çift olabilir. iyi bir özelliktir Pençe ön ayaklarda olup, arka ayaklarında olmaması mahsur sayılmaz. Dört ayağın pençeli olması iyidir Bel ve sırt aynı genişlikte gövde renginden koyu renkt seyrek siyah kıllarla kırçıllıdır.*

Post, sık, kısa ve yoğun tüy yapısına sahiptir. Vücut rengi bozdan çelik rengine değişiklik gösterir. Göğüste beyaz bir madalyon bulunabilir. Yüzünde Kangal beni veya benleri ile üst damağındaki siyah leke Kangal'ın soy saflığının garantisidir.
Kangal köpeklerinin küçümsenmeyecek derecede zekâları,alıngan ve hassas bir ruh yapıları vardır. Çok cesur, kuvvetli, çevik hızlı koşan bir hayvandır. Verilen görevi canı pahasına yaparlar. Sevinçlerini ve elemlerini kolayca belli ederler.*
hislerini yalnız hal, hareket, mimiklerle havlamalarla açığa vururlar. söyleneni anlarlar övüldüklerini ve yerildiklerini bilirler. İyi niyetli ve kötü niyetli kişileri anlarlar.*

Üzüntüsünü durgunluk, donukluk,kederli bir görünüm,isteksizliklerle ifade eder. Sevincini ise canı gönülden davranışlarla gösterir. Sevdiğini kıskanır Sahibinin başka bir* köpeği sevip, ilgilenmesini hazmedemezler. Kan asaletine sadıktırlar. başka bir köpek ırkı ile çiftleşmezler. aynı ana-babadan doğan kardeşlerin de birbirleri ile çiftleşmedikleri tespit edilmiştir. en kötü şartlarda bile ırk vasıflarından ruh yapısından fedakârlık yapmayarak saf kalmayı başarmıştır.



TİGEMDE CEYLANCILIK
*

Ceylanpınar'a ismini veren ceylanların 1960 yıllarına kadar Suruç' tan Cizre'ye kadar olan alanda İşletme sınırları haricinde 500-1.000 başlık sürüler halinde dolaştığı bilinmektedir.
usulsüz avlanma ticari amaçla ceylanların yavrulama döneminde satılması nedeniyle nesli büyük ölçüde azalmıştır*

1968 yılında urfa ceylanpınarda ceylanlar hakkında ilk resmi çalışmalar yapılmıştır.1977 Yılında ceylan neslinin azalmasıyla İşletme sınırları içinde Orman Bakanlığı Milli Parklar ve Avcılık Genel Müdürlüğünce ceylanların korumaya alınması için ceylan üretim istasyonu projelendirilmiştir*


1978'de Çırpı Deresi kenarında 26 hektar açık arazi çitle çevrilmiş,ceylanlar satın alınarak cey*lan üretim istasyonu faaliyete geçirilmiştir. Ceylan yetiştirme ve üretme çalışmaları Orman Bakanlığı Milli Parklar ve Avcılık Genel Müdürlüğünce yürütülmüştür.

*1982 tarihinde ceylan yetiştirme ve üretim istasyonu 23 ceylanla İşletme Müdürlüğümüze devredilmiştir. Ceylan üretim istasyonunda üretime devam edilmiş ceylan sayıları hızla artmıştır. İşletmemizde damızlık satışı 15 Temmuz-15 Ekim tarihlerinde yapılmaktadır.*

1993 yılında İşletmemizdeki konukeviyle merkez sığırcılık arasındaki çamlığın etrafı çitle çevrilmiş olup, 1993 te 246 1994 487 ceylan olmak üzere toplam 733 baş ceylan bırakılmıştır. Yetiştirme ve üretim devam etmektedir. 2011 üretimi 124 baş dişi , 112 baş erkek olmak üzere toplam 236 baştır.

Efsanelere konu olmuş ceylanlar çok hızlı kaçabilen hareketli, hassas ve çok iyi koku alabilen bir yapıya sahiptir. tehlike anında bir kaç saniyede 100km/h hıza ulaşabilmekte ve koşabilmektedir. Çevrede kuş uç*ması ürküp kaçmalarına neden olur . Koştuklarında hiç bir şeyi görmez ve süratle koşarlar yaşama süresi 8-12 yıl kadardır

İşletmemizde ceylanlar çitli alanda serbest dolaşmakta meradan yararlanmaktadırlar.kaba yem olarak önlerinde sürekli kuru yonca otu bulunmaktadır. Kesif yem olarak 0,3 Kg besi yemi verilmektedir. Hayvanların yazın çok fazla suya ihtiyaçları olduğundan önlerinde sürekli temiz su bulundurulmalıdır.*


OSMANLININ GÜVERCİNLERİ

Osmanlı Devletinde,Kuşçuluk saray tarafından desteklenmiş protokolde de yeri olan bir meslek…kuşların ayrı ayrı özelliği var. Sanmayın ki sesi veya görüntüsü için avlanıyorlar veya tutuluyorlar …Bizzat savaşta kullanıldığı için özel bir öneme haizdir.*Osmanlı Devleti’nde güvercinler sarayın değerli hayvanlarındandır sarayda yetiştirilen güvercinlerde kesinlikle melez ırk bulundurulmaz güvercin eğitiminde, yurtdışından uzmanlar getirilmiştir.*

Kuşçuluk Selçuklulardan Osmanlılara geçmiştir. 17. yüzyılın sonuna kadar kuşçuluk bir saray uğraşıydı avlanma gereksinimi ile birlikte yürümüştür.ilk padişahlar ava meraklı olduklarından sarayda Doğancıbaşı, Atmacacıbaşı, Şahincibaşı, gibi kuşlarla ilgilenen rütbeli kişiler bulunmaktadır… Padişahlar V. Mehmet’ten sonra av ile ilgilenmemişlerdir. “şikar halkı” denilen av teşkilatı korunmuştur. 1600’lü yılların başında sarayda görevli 30 doğancı, 271 çakırcı, 276 şahinci, 45 atmacacı olmak üzere 592 görevli çalışmaktadır.*

hocamız Evliya Çelebinin Seyahatnamesinde 1600 lü yıllarda İstanbul’da kuşbazlar 500 dükkan ve 600 kişiden oluşmaktaydı.diyip yetiştirilen güvercin ırklarını sıralamıştır Pal, taklabaz, şeber, cevizi, Şami, Mısıri, Bağdatlı, munakkit, alare, marselos (martoloz), demkeş, sabe, talazlı, pelenk, jebar,*
Osmanlı toplumunda kuşlarla ilgilenen kişilere kuşbaz”denir Saray kuşbazları saraydaki“kuşluk”denilen bölümde kuşlarla ve güvercinlerle ilgilenirler. Osmanlıda güvercinlerle ilgili belgeler titizlikle ve düzgün olarak kayıt edilmiştir


Güvercinler

İnsanlık tarihinde MÖ. 10 bin yılından başlayıp en eski zamanlara uzayan döneme paleoletik çağ adı verilmektedir. Dünyada bilinen en eski kuş betimlemesi üst paleolitik çağda günümüzden yaklaşık 30–35 bin yıl öncesine aittir. Bu betimleme bir baykuşa ait olup Chauvet mağarasında duvar resmi olarak bulunmuştur.*
Polonya Bilimler Akademisi güvercinin paleolitik çağın sonlarına doğru günümüzden 12 bin yıl önce Anadolu’da evcilleştirildiği ve dünyaya yayıldığı görüşündedir. Anadolu’da paleolitik çağ günümüzden 12 bin yıl önce başlayıp gerilere doğru devam etmektedir.*

Ülkemizde paleolitik çağın merkezi Antalya yakınlarındaki Karain mağarasıdır. mağarada dönemi aydınlatacak bulgular elde edilmiş kuşlar ve güvercinlerle ilgili bir bulguya ulaşılamamıştır. kazı çalışmaları devam etmektedir.
MÖ. 10 bin ve 8 bin yılları arasındaki 2 bin yıllık dönem mezolitik çağ olarak adlandırılmaktadır. Antalya Beldibi ve Belbaşı mağaraları, Samsundaki Tekeköy başlıca merkezlerdir Beldibi mağarasında geyik figürü bulunmaktadır.ancak güvercin figürü bulunamamıştır.


Anadolu’da neolitik çağ MÖ. 8 bin ile 5500 yılları arasıdır 10.000 yıl önce başlayan bu çağda avcılığın sistemli hale geldiği başta köpek olmak üzere hayvanların evcilleştirildiği arkeolojik bulgularla kanıtlanmıştır. Neolitik çağın sonlarına doğru güvercinin evcilleştirildiği düşünülebilir. Ancak arkeolojik bulgu yoktur. Neolitik dönem, kuş betimlemelerinin arttığı bir dönemdir.Göbeklitepede kuş betimlemelerine rastlanır. leylek figürü dikkat çekicidir.taş stellerinde kuşların ağ ile yakalanışlarını gösteren sahneler vardır.

Neolitik çağda Kuşların canlı yakalanmasının evcilleştirmeyi de getirmiş olması doğaldır. Anadolu’da dönemin en önemli merkezlerinden Konya Çatalhöyük’teki kazılarda Çatalhöyük sakinlerinin kentsel yerleşime sahip oldukları tarım ile hayvancılıkta ileri gittikleri anlaşılmıştır.*
Çatalhöyük’te meolitik çağa ait akbaba figürlerine rastlanmıştır. figürlerin ölümü simgelediği düşünülmektedir.Anadolu’da akbabanın ölümü simgelediği uğursuzluk olarak nitelenmediği kutsal olarak değerlendirildiği sanılmaktadır.*


Eski neolitik çağda tanrıların gökyüzünde yaşadığına inanılması ve uçma yeteneği bulunmayan insanoğlu ile tanrılar arasında uçabilen kuşların aracılık yapabileceğine inanılır ölünün gömülmeden akbabalar tarafından yenmesine izin verildiği tahmin edilmektedir.*
Çatalhöyük’te ölülerin akbabalarca yendiğini gösteren betimlemeler bulunmuştur. ölünün tanrılara ulaşabileceği düşünülmektedir. bu görevi yerine getiren akbabalar kutsal bir kuş olarak kabul edilmektedirler. Neolitik dönemde güvercin ile ilgili bir bulguya rastlanmamıştır.Neolitik çağı izleyen kalkolitik dönem, Anadolu’da 7 bin yıl önce başlamıştır. Kalkolitik çağ, MÖ 5500 ile 3 bin yılları arasında yaşanmıştır. Şehirleşme hızla gelişip çanak çömlek yapımı Maden ve özellikle de bakır kullanımı yaygınlaşmıştır Bu çağda Anadolu’da Burdur Hacılar, Denizli Beycesultan, Afyon Kusara Tuz gölü Canhasan, Mersin Yümüktepe gibi şehirleşmiş yerleşim bölgeleri bulunmaktadır. Bu yerleşim ağı Anadolu’nun uygarlık tarihinde ne denli önemli bir bölge olduğunun çok güzel bir göstergesidir.



Kalkolitik dönemde Halaf’da bulunan kap üzerinde güvercingiller ailesinden kumru figürüne rastlanmıştır. Bu çağ hayvanların evcilleştirilip geliştirildiği bir çağdır. Dünyada güvercin evcilleştirilmesine ilişkin ilk bulgular bu döneme aittir.*

Güvercincilik konusundaki en eski bilgiler, MÖ. 4500 yıllarına,günümüzden yaklaşık 6500 yıl gitmektedir. Köken olarak evcil güvercinin ilk Orta Asya milletleri tarafından eğitildiği tahmin edilmektedir. Prof. İlhami Kiziroğlu, güvercinlerin günümüzden 6000 yıl önce Ön Asya’da evcilleştirildiğini Anadolu’da devam ettiğini belirtmektedir.*

Evcil güvercinlerin kalkolitik çağda Asyada gelişip Mısır ve Mezopotamya’ya dağılıp Anadolu’ya geldiği kabul edilmektedir güvercin Anadolu’da eskiden beri vardır olduğunu Anadolu kökenli olarak yayılmış olabileceği de düşünülmektedir.*

Hitit döneminde Anadolu’da ayrı bir kuş kültürü bilinmektedir. Asya’da bulunmayan kuş türlerinin bu kültürde yer alıyor olması,güvercin kültürünün Asya kökenli olmadığını göstermektedir. Mısır ve Mezopotamya’da saygı gören baykuş karga akbaba gibi kuşların Anadolu kültüründe ölümü ve uğursuzluğu çağrıştırdığı için yer almıyor olması, Anadolu’nun kendine özgü bir kuş kültürü geliştirdiğini ortaya koymaktadır.*

Güvercinler
TUNÇ ÇAĞI

Tunç çağı Anadolu’da MÖ. 3 bin ile 2 bin yılları arasında yaşanmıştır. Çorum yakınlarındaki Alacahöyük, Malatyadaki Arslantepe, Çanakkale Troya ile Horoztepe, Hasanoğlan, Mahmatlar gibi önemli yerleşim yerleri dikkat çekicidir.*

Bu çağa ait çanak ve çömlekler üzerinde bir çok kuş türü kumru ve güvercin figürlerine rastlanmaktadır. bulgular güvercinin günümüzden 5 bin yıl önce Anadolu’da yaygın olarak bulunduğunun kanıtlarıdır.*

Anadolu’ya komşu ülkelerin sanatında benzer bulgulara rastlanmaktadır. Tunç çağına ait Mezopotamya buluntularında Sümer kalıntılarında güvercin ve kumru figürleri bulunan mühür ve bazı arkeolojik eserler elde edilmiştir.Sümer şehirlerinden Ur’da tabaka ve Kişteki mezar buluntularından güvercin yetiştirildiği anlaşılmaktadır.*

MÖ. 3 bin yılına ait Mısır kayıtlarında, Mısır hanedanlığı zamanında güvercinlerin yemek amacı ile yetiştirildiği anlaşılmaktadır. güverci eti ve gübresi için yetiştirilmekte güvercin eti sofraların makbul bir yiyeceğiydi. Güvercin gübresinden yararlanmak için güvercin kulesi adı verilen yüksek kuleler yapılmaktaydı.*

Anadolu’da erken dönemlerde başlayan şehirleşme ve hayvanların evcilleştirilmesine bağlı olarak gelişen güvercin yetiştiriciliği, Avrupa ve dünya ülkelerine yayılmıştır.güvercin ırklarının çoğu Anadolu kökenlidir

Evcil güvercinlerin Avrupa’ya gelmesi anadoludan sonra olmuştur. Avrupa’ya ilk güvercin MS. 2. yüzyılda Romalılar döneminde girmiştir. Avrupa’da güvercin yetiştiriciliğinin yaygınlaşması ise MS. 14. yüz yıla rastlamaktadır.


Güvercin, insanoğlunun ilk evcilleştirdiği kuş türüdür en eski bilgiler, M.Ö 4500 yıllarına, günümüzden 6500 yıl öncesine kadar gitmektedir. evcil güvercinin ilk Orta Asya milletleri tarafından eğitildiği tahmin edilmekle Anadolu kökenli bir gelişim olabileceğide düşünülmektedir

bilim insanlarında evcil güvercinin atasının kaya güvercini (Columba livia ) olduğu görüşü yaygındır. Bu görüş 1850’li yıllarda evrim teorisinde çalışırken güvercinlerle ilgili araştırmalarda bulunan Charles Darwin’e aittir. Darwin, yabani bitki ve hayvan türleri üzerinde durmuş Evcil güvercinin beslenmesi ve üretilmesi ile ilgili deneyler yapmış. farklı ırkları birbiri ile eşleştirerek yeni güvercin ırkları elde etmiştir. evrim teorisini geliştirmiştir.bilim insanları da aynı kanıyı paylaşmakta evcil güvercinin, kaya güvercini olmak üzere 2 ya da 4 yabani güvercin türünün melezlenmesiyle ortaya çıktığı görüşünde birleşmektedirler.

*


Arap Bülbülü O’nu Hudeybiyede Gördüm:


Bizim Beşir yavruyken beslendiği için uyumlu ve evcil bir kuştur.ele gelir, insanlarla arkadaşı gibi oynar. başınızda kalıp sizi bıktırırcasına uğraştırabilir. Evcilleştirmek için beslemeli nazik davranmalı, elle yakalamamalı, ürkütmemelisiniz. Evcilleştirmenin en etkili yolu kafesindeki yemi alıp acıktığında elle yemeğe davet etmektir.*
birçok kuş evcilleştirilebilir. yaklaştırmak için sürekli ilgi şarttır. elde tutmamak, sıkmamak önemlidir. Arap Bülbülümüz Beşirde şaşırtan bir şey yaşadım.dayanamayıp mıncıkladım Sandım ki kaçacak Tam aksi avcumu açtığımda elimde durmaya devam etti. Arap bülbülümüz beşiri mıncıklayarak sevdiğimiz halde kaçmadı. İşte evcilleştirmenin ileri bir safhası ile karşı karşıyayız. Size hiç yabancılık çekmiyor elinizden korkmuyor. Sizden zarar gelmeyeceği konusunda herşeyi ile emin.Yemen, Mısır Ürdün Kudüs Arabistan Suriye ve güney illerimize kadar birçok yerde gördüğüm bu sevecen kuş coğrafyanın neşesidir. Hareketli tavırları, güzel ötüşleri, kafalarındaki tüyleri kabartarak çalı tepesindeki duruşları ve kafes hayatında hızlı evcilleştirilebilmeleri ile müstesna canlılardan biridir.


Saka Kuşu; Kırmızı Yüzlü Bir Tutku

Tüm kuşlarda olduğu gibi sakalarda da sadece erkek sakalar nameli öter.çiftleşme mevsiminde ötüşleri artar. Dişi kuş yuvadayken bölgede hakimiyetini* ilan etmeyi amaçlayan erkek saka yüksek bir ağaç yada elektrik teline konarak muhteşem bir konsere başlar.

Çocukluğum Manisa Demirci ilçesinde geçti. Elimizde sapan dağ tepe tarla bahçe gezer kuş vurmaya çalışırdık. önümüze ne gelirse. Serçe, kumru, ispinoz, iskete tabiki saka. Annem Akhisarlıdır. Akhisar’ın sakası meşhurdur.* Akhisarlılar sakaya çok meraklıdır. yolunuz düşerse Akhisar’da dükkan önlerinde tahta kafeslerde sakanın ötüşleri ile ortalığı yıktığına şahit olursunuz.*

Akhisarda sakalar dikkatimi çekti. özelliklerini öğrenince, gözüm sakaları aramaya başladı.tam evimizin önünde duruyorlardı. evimizin elektrik teline çıkan alev kırmızısı erkek saka mahalleyi sesi ile inletiyordu.yuva yapıyorlardı.*

Erkek ve dişi sakalar ot çöp yün toplarlar.erkek dişiye nezaret eder. “yuvayı dişi kuş yapar”. birlikte* yuva yapacakları ağaca gelirler. Erkek tepelere çıkar dişi yuvaya gelip ağzındakiler ile yuvayı örmeye devam eder.*

birkaç dakika sonra saka kuşları çıka geldiler. Erkek yukarıda yerini aldı, dişi ise evimizdeki dut ağacına sokuldu.Kuşun yerini belledim.usulca çıkıp baktım.dalların arasında yün ve ipliklerden fincan şeklinde yuva vardı.o kadar iyi kamufle olmuştu ki kuşları takip etmesem görmem mümkün değildi.


Akhisar’da ilk saka kuşumu aldım aklıma girenler, kapanlı bir kafes aldırdılar. Hiç kimse bu kuşun ötücü yönünü bilmiyor. Şehrin içinde ağaçlara yuva yapacak kadar insanlarla iç içeler. Aldığım saka yavru idi. Yani kafası kırmızılaşmamış.bir dala kafes astım. kapan bölümünde bir kuş vardı* baştankara sakanın yanına koydum. baştankara etcildir kurtcuklarla beslenir İğne gibi gagaları vardır. O akşam saka ile kavgaya girdiler. “Cı cıcıcıcı” şeklinde atışıyorlardı

Saka kuşunu bahçeye götürdüm.kafesin ortasında hem saka hemde baştankara vardı Bir saat sonra geldim bir de ne göreyim, saka kuşum yerde yatıyor. Baştankara kuşumun kafasını yusyuvarlak delmiş ve beynini yemiş. Aklım başımdan gitti. Çok üzüldüm.ablamın zoru ile saka kuşları hayatıma girmişti.* beslemeye başladım.kapanlı ile on civarında saka yakalamıştım. Annem çok merhametlidir. Kuşların esaret durumuna çok üzüldü ve hepsini tek tek saldı. O günü de unutamam.

İnsan üzülüyor bu tabiatın nadide kuşları için. Güzel olmaya gör, düşmanların peytah olur çevrende. Bu, saka kuşu içinde geçerlidir. Tüyleri ve sesinin güzelliği nedeniyle ökseler, ağ ve kapancılarla tutulagelir. Nisan sonunda bir araya gelen sakalar mayısta yuvalarını kurmaya Haziran başından itibaren de yavrular yuvalardan uçurulmaya başlanır. Kuş tutucuları Ağ ve kapanları ile saka yavrularını tutmaya çalışırlar. Ağa yakalanan kuşlar dişi ise salıverilir.dişi kuşlar ötmedikleri için makbul değildir. Kış döneminde “kınalı” sakalarda tutulur. bunlar tabiata alışık oldukları için esaret hayatına alışamaz ve çırpınırlar.


sakacılar kuşları kafeste çırpınıp tüylerini bozmasın diye kafes etrafını fermuarlı bez ile sararlar. Böylece kuş çırpınmaz*
Birde “Kasım Sakası” vardır. Balkanlardan sonbaharda Afrikaya göçen bu kuşlar ülkemizdeki* sakalarımızdan iri ve gösterişlidirler.*
Kasım sakaları Göç yolu ile geldikleri için halk arasında “geçim sakası” olarak adlandırılırlar.*


Trakya’dan İstanbul’a uzanan coğrafyada ağlarla yakalanır ve alıcılara sunulur.Nisan ayı gibi saka çiftleri birbirini bulur Eşleşip yuva aramaya başlarlar. Mayıs gibi fincanı andıran yuvalarını çalı dalına yapmışlardır. Dişi yuvanın içine 4 ile 6 arası yumurta bırakıp kuluçkaya yatar. baba saka ise ağacın yakınlarındaki yüksekliğin üzerinde en güzel namelerini döktürmeye başlar. 14 gün minik yumurtalardan yavru sakalar çıkmaya başlar. çıkışta muhteşem bir hikmet vardır.

Anne saka yumurtalarını gün gün yumurtladığı için yavrular bir anda değil gün be gün çıkarlar. ilk çıkan daha iridir iki hafta anne itinası ile beslenir ve tüylenirler. Artık yuvadan ayrılma zamanı gelmiştir. İlk yumurtadan çıkan yavru yuvanın en gelişkinidir uçma sırası ondadır. Ekmek elden su gölden” geçinen yavru sıcak yuvadan ayrılmak istemez Anne baba sakalar bazen yiyecek sunarak bazen de zorla yavruyu yuvadan uzaklaştırırlar. Dal dal sıçrar yavru saka.


Sakalar Her seferinde yavrusunu daha uzuna uçurur bu an yavru için en tehlikeli zamandır dengesini kaybedip tutunamazsa yere inebilir. yer onun için tehlike ile doludur. Aniden fırlayan bir kedi, ayak altında ezilme tehlikesi yada afacan bir çocuğun ellerinde hayatı sona erebilir.
Hiç unutmam mahallelede yürüdüğümde kulağıma yavru saka sesleri geldi Yavru sakalar Çıt pat yada siç çuk” diye öterler.bu seslere odaklanarak dev bir çam ağacının altına geldim. rüzgar ağaçları sallıyordu.yukarıdan küçük bir kuşun pırpırlayarak Rüzgarda dengesini kaybetmiş uçarak göğsüme kondu.İşte bu şekilde yuvadaki yavrular tek tek evden uğurlanır.*

Her sene sonbaharda yavru sakalar küçük sürüler oluşturarak yetişkinler ile birlikte küçük göçler gerçekleştirirler.tahta kafeste beslenir. Kenevir, aspur en yaygın yedirilen tohumdur. kalın ve ince yem olarak tabir edilirler. saka kuşunuza karışık kanarya yemi de verebilirsiniz.yeni yakalanan* sakanın kafeste yemlenmeye alışması önemlidir.*

Doğru yemlenme yapılmadığında sakalar ölebilir. Yavru sakalar keneviri kıramazlar.kenevirin Fazlası kuşu şişmanlatabilir. Sakaların yöresel adı dikenci kuşudur. Sarı yada mor dikenlerin üzerinde tohum yemeye bayılırlar. sakalara diken de verebilirsiniz. Yeşillik önemli bir gıdadır. Çimen, semizotu meyve kuşu kızıştırmak yada ötüşünü arttırmak için nijer tohumu verilebilir.Saka meraklıları bu kuşları tüy renk vb. özelliğine göre sınıflandırmışlardır. Tek ve çift kenesetli, kömürcü, altı payam vb. beslediğiniz kuş ötmüyorsa yapabileceğiniz onu salmaktır. Ötmeyen bsaka beslenmez.ustalara göre her erkek saka öter,maharet onu öttürebilmektir



Kuşculukta en yaygın melezleme dişi kanarya ile erkek sakanın çiftleştirilmesidir. farklı genden oluşan kuş, baba ve anneden aldıkları ile benzersiz bir canlı haline gelir. baba saka kadar olmasa da turuncuya yakın yüz maskesi, sarı kanatları vardır. Annenin tüy özelliklerini üzerinde gösterir.*

saka iri olup dayanıklı bir kuştur. ötüşü muhteşemdir. melez kuşlara saka sesi dinletmek gerekir. Kanarya ötüşlü melez makbul değildir.dişi melez kuşlar ötmezler. Katır gibi oldukları için üreme özellikleri de yoktur.melezin cinsiyetini anlamak kolay değildir. kuşların ötüyorsa erkektir.küçük tohumcul kuşların erkekleri “fi” kısmından anlaşılabilir. Yetişkin erkek kuşun kuyruk altındaki dışkılama bölgesinde nohut büyüklüğünde bir şişlik olur. Bu kısım dişide olmaz.

saka kuşu dünyada çok sevilen bir ötücü kuş türüdür Türkiye ortadoğu Suriye’de de saka kuşları beslenir Balkanlarda da. Orta Asya’da,* Kırgızistan’da bizimkilere göre daha beyaz sakalar yaygındır Türkiye’de bulunmadığı için çok makbul olan beyaz maskeli sakaların ana vatanı Orta Asyadır Arap dünyasına inildikçe saka yerini Arap Bülbülü’ne bırakır Uzak doğuda ise tepelikli kardinal bülbülü oturur sakanın tahtına. Osmanlı Saraylarının vazgeçilmez kuşu olan saray kuşhanelerinde beslenen sakalar dünya üzerinde en büyük ilgiyi bizim ülkemizde görmüşlerdir.


TÜRK ATI AHAL TEKE

Türkmenistanda iki cins at yetiştirilir biri Ahal-Teke, diğeri Yomut atlarıdır. Ahal-Teke atı, “Ahal” olarak bilinen Kopet dağları ile çevrili olan başkent Askabatda yaşayan Teke Türkmenleri tarafından geliştirildiği için bu adı almıştır. Dünyaca ünlü Türkmen atının güzelliği, görkemi bu atlarda gizlidir. Büyük İskender Asya Seferinde ahal tekenin suretine ve güzelliğine hayran kalmıştır. 15. ve 16. yüzyılda bu at Rusya’da tanındı Rus zenginleri tarafından satın alındı. Almanya’ya götürüldü. Almanların ünlü Trackhaner atının kökeni Ahal-Teke atıdır Türkmen atları Arabistan’a geldi Arap atı oldu. Kuzey Afrika’ya geldi Berberi atı oldu, İspanya’ya geldi Endülüs atı oldu.

Zarif ve ince yapısıyla Ahal-Teke nin kulakları dik ve ince; gözleri canlı ve parlak; boynu ince ve uzun; bel kasları kuvvetli; sağrısı geniş hafif eğimli; incikleri kısa, kolları uzun; tırnakları küçük ve sağlam göğsü geniş ve serttir. Halk arasında kamış kulaklı, ince belli, kalkan göğüslü olanlar tercih edilir. Kuyruğu ve yelesi kısa; kuyruk kılları incedir. Ahal-Teke boynunu, saldırıya hazırlanan bir kobra gibi dik tutar. saltanat sahibi padişahı andırır.
Gözleri keskindir uzağı görür ve tehlikeyi tespit eder. Tırnaklarının sağlam olması uzun mesafeler kat etmesini sağlar.az yem yer, az su içer. susuzluğa dayanıklıdır çöl şartlarına elverişlidir çöle en dayanıklı atların başında Türkmen atları gelir.


Kangal*

hayvanlar insanlar tarafından sevilmekte insanların en sadık dostu olabilmektedir. bu konuda akla ilk gelen ise, sadıklığı ve dostluğuyla tanınmış köpeklerdir.Köpek türleri içerisinde bazıları ön plana çıkar ve ilgi fazla olur köpek türleri, bölge ve ülkelere göre değişir. Kangal köpekleri, Türkiye’de en çok sevilen, köpek türleri arasında ilk sıralarda yer alır kangal köpeklerinin nasıl ürediğine dair kesin bilgilere ulaşılamazken,saf ırk olduğu kanıtlanmıştır. Avrupa ırklarında olduğu gibi suni yollarla üretilmemiştir.kangal köpekleri çok özeldir Doğal yollarla kendi içlerinde ürerler en güçlü erkeklerin genleri, bir sonraki kuşağa aktarılır. Bu da, kangal köpeklerinin yüzyıllarca Anadolu’nun sert iklim şartlarına nasıl dayandığını açıklamaktadır.

Kangal köpekleri sakin yapılı ve akıllıdır korumalı bir yapıdadır. bunda ise ırksal yatkınlık ve köpeklerin çoban köpekleri olması önemlidir kendi bölgelerinde başka köpeklere bekçilik verilirse agresifleşir kangal köpekleri, Anadolu’da çoban köpekleri olarak kullanılmış kullanılmaya devam etmektedir. bu köpekler, yaşadığı bölgeyi benimser yaşam alanı olmayan bölgelerde saldırgan ve agresifçe davranmazlar. kangal köpekleri insanlar ile sağlam ilişkiler kurmaktadırlar. Buda, bu köpeklerin neden sevildiğini ortaya koymaktadır.kullanım amacına eğitimlerden geçmektedirler. saf ırktan geldikleri Avrupa ırklarına oranla eğitimleri zordur.


Kangal köpekleri, doğal yollarla ürerler safkan özelliğindedir. köpeklerin eğitimi 3 aylıkken verilmeli,eğitimi veren kişi uzman olmalıdır. köpeklerin eğitimleri saf ırkı temsil ettikleri için çok zordur. içgüdüler taşırlar. içgüdüler, sürüleri, insanları evleri koruma konusundadır. içgüdüleri zekalarıyla hareket edebilmesini sağlamaktadır.*
Kangal köpeklerinin sadıklığı kuvvetlidir. sahipleriyle çok kuvvetli bir dostluk bağı bulunur sahiplerinin istediklerini komutsuz yerine getirirler.
Yapısal ve güç olarak son derece kuvvetli ve kaslı bir bedene sahip olduğu görülmektedir. beden yapısı, genetiktir.*

Bu köpekler kuvvetlidir ağırlıklarının 2 3 katı ağrılıkları ağızlarıyla sürükler. Gen itibariyle kapalı yerde yaşamaya uygun değillerdir. geniş alanlarda yaşaması uygunudur. çocuklarını ve kendilerini korumak isteyen aileler kangal köpeklerini bahçelerinde besler bu köpekler sahibine karşı dost canlısı ve de tam bir koruyucudur.
Kangal köpeklerinin kürkü yoğun tüylerle kaplıdır. kangal köpeği sahiplerini haftada bir kere köpeğin sert kıllı fırçasıyla taramalıdır uygulamanın amacı köpeğin kürkünün sağlıklı ve parlak olmasını sağlamaktır.bakımı kolaydır. özgürce yaşayabilecekleri geniş bir yaşam alanına ihtiyaç duymaktadırlar.Kangal çoban köpeği, Anadolu insanını sürüsünü kötü niyetli kimselerden ve vahşi hayvanlardan korumuş bir köpek ırkıdır. Babiller zamanından beri varlığı bilinmektedir. savaş köpeği olarak kullanıldığı gibi, at ve aslan avında da yararlanılmıştır.arkeolojik kayıtlarda, Osmanlı arşivlerinde ve Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde Kangal çoban köpeğinin varlığı kanıtlanmıştır.


Osmanlı İmparatorluğu döneminde Kangal köpeği yetiştirilmiş çoban köpeği olarak kullanılmıştır. İmparatorluğun parçalanmasından sonra çoban köpeği yetiştiriciliği kaybolmuştur.Kökeni Sivas Kangal ilçesidir Yozgat, Kayseri, Çorum, Tokat, Erzurum ve Erzincan'da da saf kanlarına rastlamak mümkündür. saf Kangal çoban köpeğini Sivas Kangal ilçesinde bulmak mümkündür.Kangal Köpeği Aslanı andırır. En önemli özelliği kıvrımlı yukarı kalkık halka biçimindeki görüntüsüdür. Kangal'larda kuyruğun yukarı doğru kıvrımlı olması üstün özellik sayılır. kuyruğun rengi gövde renginden koyudur. Karabaşlık,ırkın belirli özelliğidir.*

Kangal'larda kafa iri başın alın kısmı geniş ve yüksek, çene kalın ve güçlü, dişler çok iridir. Çene ve burun orta uzunlukta, burun kısmı küt, kulaklar düşük ve büyükçe,Göz etrafı siyahtır.*
Gözler oval, siyah ve kahverengi tonlarındadır. Boyun hafifçe eğik, güçlü ve adaleli, ense başa yakın genişliktedir. Gövde baştan sona kare şeklindedir. Gövde kirli beyaz ile grinin açık veya koyu tonlarındadır. Göğüs yüksek ve geniş olup, üst kısmı öne doğru bombelidir. Göğüs güçlü adalelidir, şişman değildir. Kangal'lar dövüşürken göğsünü çok iyi kullanırlar. göğüs derin, karın hafif içine çekiktir. bacaklar kalın, ve güçlüdür

Türkiyede yetişen hayvanlar*

Kuşculukta en yaygın melezleme dişi kanarya ile erkek sakanın çiftleştirilmesidir. farklı genden oluşan kuş, baba ve anneden aldıkları ile benzersiz bir canlı haline gelir. baba saka kadar olmasa da turuncuya yakın yüz maskesi, sarı kanatları vardır. Annenin tüy özelliklerini üzerinde gösterir.*
saka iri olup dayanıklı bir kuştur. ötüşü muhteşemdir. melez kuşlara saka sesi dinletmek gerekir. Kanarya ötüşlü melez makbul değildir.dişi melez kuşlar ötmezler. Katır gibi oldukları için üreme özellikleri de yoktur.melezin cinsiyetini anlamak kolay değildir. kuşların ötüyorsa erkektir.küçük tohumcul kuşların erkekleri “fi” kısmından anlaşılabilir. Yetişkin erkek kuşun kuyruk altındaki dışkılama bölgesinde nohut büyüklüğünde bir şişlik olur. Bu kısım dişide olmaz.



saka kuşu dünyada çok sevilen bir ötücü kuş türüdür Türkiye ortadoğu Suriye’de de saka kuşları beslenir Balkanlarda da. Orta Asya’da,* Kırgızistan’da bizimkilere göre daha beyaz sakalar yaygındır Türkiye’de bulunmadığı için çok makbul olan beyaz maskeli sakaların ana vatanı Orta Asyadır Arap dünyasına inildikçe saka yerini Arap Bülbülü’ne bırakır Uzak doğuda ise tepelikli kardinal bülbülü oturur sakanın tahtına. Osmanlı Saraylarının vazgeçilmez kuşu olan saray kuşhanelerinde beslenen sakalar dünya üzerinde en büyük ilgiyi bizim ülkemizde görmüşlerdir.


Keklik, Kınalı Dilber

Türkülerimize, destanlarımıza konu olmuştur keklikler. Bir av kuşu olarak bilinse de Anadolu insanı çok sevmiş ve kafes kuşu olarak evlerinin baş köşesinde ağırlamıştır. Kak kak kak Kabarak kabarak? şeklindeki ötüşü nice insanın en sevdiği namelerden biridir.birkaç türü bulunur kekliğin. Ama en güzel görünüşlüsü Anadolu Kekliğidir.*

Kırmızı gagası, beyaz yanağı, gagasının üzerinden başlayan gözünün üzerinden ensesine uzanan sürmeli siyah tüyleri gri başı ile sevimli bir yüzü vardır. Gri vücudu üzerinde siyah kesik çizgili kanatları üzerinde harika durur.
Anadoluda yaygın olarak avlanır kınalı keklik. Yazın av köpekleri ile izi sürülür. kekliği farketmeniz kolay değildir. Son derece akıllı olan bu canlı, rahatlıkla kamufle olabilir.*

Kekliği saklandığı yerden çıkaracak en önemli şey köpektir. Kuşun kokusunu bilir ve saklandığı çalıya atlar. Keklik doğrulduğu anda avcı silahını patlatır.
Eti çok lezzetli olan keklik üreme mevsiminde avlanmaz. Çalıların içine yuva yapıp yumurtalarını bırakır. 10-15 arası yumurta bırakan kekliğin yavruları tavuk civcivlerini andırır.minik ve oldukça hareketlidir




babam köy öğretmenliği yaparken iki tane keklik yavrusu tutmuş. o kadar minikler ki. Yere sofra bezi serdik civciv yemi yaydık. keklik yavrularını içine saldık.üç gün boyunca fik fik diyerek kalburu turladılar. Yem yemediler su içmediler. Tabi sonra da öldüler. Çok üzüldük.Tabiatta keklik, yavrularını yumurtadan çıktıktan sonra peşine takarak gezdirir tehlike ile karşılaştığında uçar gider. çil yavrusu gibi dağılırlar. tehlike geçer. Anne keklik* gelir farklı bir ötüşle yavrularını yanına toplar. İşte Kainattaki muhteşem sanat. Bu aklı fikri olmayan canlıya bu ince davranışı veren kim ? Anne keklik sıkıntı anında tehlikeyi kendisine çekerek uzaklaşmayı, yavrularda saklanıp anneleri gelinceye kadar ortalıkta görünmemeyi nasıl akıl ediyor. Tabi ki bilen ve yöneten yüce Yaratıcının sevki bunları sağlıyor.



Keklikler tavukgillerdendir.tavuklarda olduğu gibi çok kuvvetli ayakları vardır. kırmızı ayakları yeri geldiğinde müthiş bir savaş aracı olabilirler. kekliği elinize aldığınızda doğru yerden tutamazsanız ayakları ile elinizi yaralayabilir. ayaklar beslenmede aktiftir. Tavuk gibi eşelenmeyi severler. Tohumculdurlar. Bitki tohumlarını çok severler.*

Keklikler böcek solucan ve kurt yerler.kekliğe buğday, arpa, küçük mısır taneleri verebilirsiniz. Civciv yemi iyi gelecektir. kumlanmayı seven bir canlıdır.beslendiği ortamın eşelenebileceği kumla kaplı olması hoşuna gidecektir. ev ortamında bu olamayacağı için taşlığında biriktirebileceği kumu ona kap içinde sağlamanız gerekir.

Türkiyemizin doğusunda keklik beslemek çok yaygındır.Siirt kekliği meşhurdur. Atalarımız keklik beslemek için kafes geliştirmişlerdir. Dallardan örülme kafesin ağız tarafına ortası kalem çubukla bölünen iki boşluk vardır. Keklik buradan başını dışarıya uzatır* Kafesin su ve yem bırakılır. Keklik başını menfezden uzatarak yem ve sudan istifade edebilir. Gerçekten akıllıca bir çözüm.

kafes içindeki keklik, aralıklarla dışarıya çıkarılır kafes toprak zemin üzerine konulur.
ev kadınları kapı önünde laflarken kekliklerini yanlarında çıkarırlar. keklik* otu çimeni çok sever. yeşilliğini eksik etmemeniz gerekir.
Keklik yabanıl bir canlı olduğu için kümeste kuluçkaya yatmaz.tabi bir ortam meydana getirmek gerekir. Ama kafeste mevsimi geldiğinde yumurtlayabilir. kafesinde dişili erkekli iseler yumurtalar döllü olacaktır. yumurtaları kuluçka makinesine koyarak yavru keklikler elde edebilirsiniz.*

ülkemizde birçok keklik yetiştiricisi* keklik üretimi gerçekleştirmektedirler. Üretilen keklikler Tarım Köy İşleri tarafından satın alınmakta ve tabiata salınarak sayılarının arttırılması sağlanmaktadır.


Yavru keklikler son derece hareketli canlılardır. Anne babaları gibi yürür ve sekerler.ampul altında ısıtılır ve civciv yemi ile beslenir.korunaklı cam kafeslerde bakılır. Büyüdükce büyük tel kafeslere alınır.Tüfekle vurulması yanında kekliğin ağ ile yakalanması doğu yörelerimizde yaygındır. minik kazık ve kazığın yanından çıkan kemetlerden oluşan ağ dağlık bir mevkide serilir. çığırtkan keklik kafes içine yerleştirilir. Kafesin etrafı taşlarla örülür kafesin üst kısmı açıkta bırakılır avcılar saklanırlar. Çığırtkan kekliğin ötüşü* ile keklikler sürü halinde çıkagelirler. Keklikler ağa takılır Böylece keklikler yakalanmış olur.*

Kekliği ağ ile yakalama kekliği yemek için değil kafeslerde beslemek için tercih edilir. ağla yakalanan keklikler kesilmez kafese alıştırılır.
makbulu kekliği yetişkin halde değil yavru iken yakalamaktır. böyle yapıldığında keklik insana alışık olacak ve kafeste çırpınmayacaktır.

Van da okuduğum yıllarda Siirtli bir velimiz hediye keklik getirmişti. Siirtin kekliği meşhurdur.* çok güzel bir kafes yaptık.kütüphanede kekliğe bakıyorduk. dışarıya da saldığımda kaçmıyor ayaklarımızın altında dolaşıyordu. Birgün Kafes boştu. bizim keklikt Söğüt dallarından aşağıya inmiş. O kadar evcildi ki kaçmamıştı eşiniyordu. kışkışlayarak kulübesine soktuk yakalayıp kafesine koyduk. İşte yavruyken yakalanan keklikler bu kadar evcildir.


Kekliğin bir başka yakalanış şekli İç Anadolu bölgesinde yaygın olan karda* yakalamadır. Kışın karın ilk yağdığı gece avcılar yola revan olurlar. kışalaya kışalaya giderler. çalıları taşlarlar. saklanmış keklik olabilir bir tanesinden bir keklik parlar. Tırlayarak kalkar ve uçarak uzaklaşır. Bu avda maharet kekliğin nereye gittiğini görebilmekten geçer.

hava soğuktur. Keklik* uçamaz.yere düşer her yer kar olunca kara saplanır Avcılar kekliğin uçtuğu tarafa yürürler. karların içinde düştüğü yeri görür ve elleri ile kazarak karların arasından kekliği çıkarırlar.böylece keklik yakalanır

Keklik tabiatımızın süsü nadide canlılardandır av hayvanı olarak vurularak azalmasına gönlüm razı değil. keklik bir tutku.çiftliklerde rahatlıkla üretilebilen bu canlıya düşkün olanlar evlerinde besleyebilirler.hem sesini dinler hem de insana son derece alışık olan bu evcil canlılarla daha yakın olabilirler.


Florya, Bir İstanbul Kuşu

Flurya, Flur vb. isimleri bulunan hafif tombul, iri kuş, Osmanlı Tarihinde kafes kuşlarındandır. İstanbula has bir kuştur eski payitahtta. bugün Florya semti ismini bu güzel kuştan almıştır. Kalın gagası olan Floryalar, yeşilden sarıya çalan renge sahiptirler. Erkekleri gösterişli ve canlı renklere sahiptir. Dişisi kırçıllı ve mattır.

Renklerinin yeşilliğinden dolayı seçilmezler. İlkbahar ve yaz boyunca onu, servi tepelerinde çekirdek çatlatırken yada ?Fruuuuuuuuuuuuuuu? diye öterken görebilirsiniz. Floryanın Yemlenmesi, çiftleşmesi bakımı saka kuşu ile benzerdir.kanarya ile florya çiftleşirler. Floryacılar sakacılardan daha fanatiktirler.kuşa tutku ile bağlıdırlar.*

Floryanın saka ve kanarya gibi şakımalı ötüşü yoktur. Cızırtıya benzer ötüşü kullanırlar. Floryacılarda sakacılar gibi kuşlarının kafeslerini bir bez ile sarar ve kuşun ortamdan etkilenmemesini bu şekilde sağlarlar.


Arap Bülbülü O’nu Hudeybiyede Gördüm:

Adını çoğumuz duymuştur. Ama nasıl bir şeye benzediğini bilmeyiz. Arap coğrafyasına ait bir kuştur. Onunla ilk kez Mekke civarında karşılaştım. Hudeybiyede Huneyn vadisinde çalımsı ağaçcıkların arasında oynaşan siyah damlacıklar Ve yine harikulade bir şakıma.*

simsiyah kuşlardı bunlar. Gagaları küçük sivri, sığırcık boyunda kuşlar. Peygamber Efendimiz (SAS) gerçekleştirdiği çöl yolculuklarında, istirahatlarında, hayatının herhangi bir bölümünde bu kuşların ötüşlerine kulak vermiş olabilir. Onların şahsında, Allahın sanatını tefekkür etmiş olabilir.

Arap Bülbülleri Arap coğrafyasında görülür. Sıcak iklimleri sever sevimli canlılar ülkemizde güney kesimlerde yaşayabilmektedir Antakya Adana Mersin civarında görülmektedirler. Türkiye’mizin güneyi Suriye, Irak, Ürdün, Arabistan Yemen Arap Bülbüllerinin ana vatanıdır

Yemende birçok Arap Bülbülü gördüm başkent Sana’da Sula Şehrine giderken önümüzdeki araba Arap Bülbülü’ne çarpmıştı.Yerdeki minik kuşa yaklaştım ölmüş kuşu elime aldım. Az ileride karakol vardı. Birkaç asker Ne yaptığımızı sordu Elimizdeki kuşu gösterince şaşırıp tebessüm ettiklerini hatırlıyorum.


Arap Bülbülü O’nu Hudeybiyede Gördüm:


Antakyada dükkan önlerinde Arap Bülbülü beslendiğini görebilirsiniz. Kalın tok sesi ile sabahları akşam öten bu kuş Adana Hatay arasında sevilerek beslenen bir kafes kuşudur.
Arap Bülbülü etçildir kenevir, aspur ayçiçeği onlara günlerce yeter bülbüller kafeste beslenemez. sadece solucan, böcek vb. ile beslenebilirler. Arap Bülbülünün bakımı kolaydır. Etcil beslenme yanında meyveler, sebzeler ve hububat ile bakılabilir.*

Arap Bülbülüme Bukalemunlarım için ürettiğim un kurdundan veriyorum. Deliriyor etcil yemler için gagasının yapısı bile bunu anlatıyor İnce ve sivri. Ağaç çatlaklarından kurt böcek toplamaya müsait yaratılmış. Meyvenin her türlüsünü verebilirsiniz. meyve sebze ürünleri kafeste koku yapabilirler. Bu nedenle katı ürün vermelisiniz.*
Evde misafirler için yapılan kek artmıştı. bülbülümüz Beşire özel kek yapıp torbalara doldurduk ve onu besleme konusunda çok rahatladık.onun adı Beşir, çünkü kendisi Arap Yarımadasından ve görünümü siyah. Osmanlı’da arap yarımadasından getirilen siyah tenli nice paşa olup en çok Beşir isimli Ağalar bulunmaktadır.
Arap Bülbülleri son derece hareketli, sevimli ve sempatik canlılardır.kuşlardan evcilleştirilmeye en müsaitidir insana yakındırlar.ilgilenenler insansı bir ruhu olduğu izlenimine kapılır.alıştığı kişiye candan tavırlar sergiler.




Adana ve Antakya bölgesinde bu kuşlar yuvalarından alınmakta genç yaşta beslenerek insana yakınlaştırılmaktadır.evcil arap bülbülü ev yada iş yeri ortamında, neşe kaynağı olabilir. Kafadan kafaya uçar omuzlarına konar. elinize gelir sizinle oynar solucan tarzı şeyleri sevdiğinden elinizde tesbih varsa bir çocuk gibi tesbihle oynamaya başlayacaktır
Kargagillere benzediği için renkli ve ipsi şeylere ilgisi büyüktür. yuvasına taşıyabilir. dezavantajı ise dağınık ve pis olmalarıdır. Tohumcul olmadığı için yedikleri kokuşmaya müsaittir ve yerken sağa sola bulaştırabilir.dışkısı sıvımsı olduğu için koku yapabilir.Arap Bülbülleri devamlı ötmezler. Sabahları ve özellikle de ikindi sonrası ötüşleri ile meşhurdurlar. bülbül ötüşüne benzer tok, kısa ama muhteşem nameleri vardır. Flüt tarzı devamlılık arzeden melodilerde çıkarırlar.güney illerimizde yavruyken devşirme yapılır. Yetişkin kuş doğadan tutulduğunda uğraş gerektirebilir.

Safkan Türk Atı Ahal Teke

Günde 200 kilometre koşabilen, hızlı, üç gün susuz kalacak kadar güçlü, manevra yeteneği yüksek bir at Ahal Teke. Binicisiyle duygusal olarak bütünleşiyor, tek sahip istiyor. Orta Asya Türklerinin ismini Türkmenistan’daki bir bölge ve aşiretten alan atı Ahal Teke.Akhal-Teke (Ahal Teke) Türk atıdır. 3000 yıl evvel insanlar tarafından ilk evcilleştirilmiş at türüdür Orta Asyada Türk halkları arasında yaygındır. Türkmenler Akhal-Teke atına sahib çıkarak Türkmen atı olduğunu söylerler. Akhal-Teke Manas ve Dede korkut gibi Türk destanlarında geçer.Yaşayan en eski at ırkı olan Akhal – Teke sıra dışı fiziksel gücünü duyarlı kişiliğini Orta Asyanın kendine özgü doğa koşullarından almıştır. kanı birçok modern at ırkının gelişimini etkilemiştir. yüzyıllar boyu safkanlığını koruyabilmiştir.Irkın ismi 19. yılların sonunda anlaşılmıştır. AKHAL-*Türkmenistan'da Pers imparatorluğunun parçası olan Kopet dağlarının eteklerinde bulunan bir vahanın adıdır. TEKE -*Türkmen kabilelerinden sonra egemen olan yüzyıllarca Türkmen atı yetiştiren göçebe boyunun adıdır.Türkiye’de bir tane var


Safkan Türk Atı Ahal Teke maalesef Türkiye’de tek O da Türkmenistan Cumhurbaşkanı Berdimuhammedov’un, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e hediye ettiği safkan 'Ahal Teke' 'Arkadaş' adlı attır. Abdullah Gül’ün zaman zaman atı ziyarete gittiği biliniyor.
* Kafası uzun ve geniş bir alnı vardır.
* Manalı bakan iri badem gözleri, dar ve dik kulakları uzun ve yüksek bir boynu vardır.
* Vücudu uzun ve eğimli, dar bir göğsü uzun ve güçlü bacakları vardır.
* Kas yapısı mükemmeldir.
* Birçok rengi vardır, yaygın olarak yağız ve dorudur.* En belirgin özelliği ışıkta parlayan ve değişen metalik altın rengidir.

Saf Ahal Teke ırkının ortaya çıkarılması çalışmalarına, TİKA’nın desteklediği projeyle adım atıldı. TİKA’nın Türkmen Atları Devlet Birliği ile Tarım Bakanlığı’ndan uzmanlar başkent Aşkabat’ta Moleküler Genetik Laboratuarı’nda incelemelerde bulundu.Ahal Teke atlarını diğer atlardan arındırmak için yapılacak tahlil çalışmalarındaki kimyasal malzeme Türkmen Atları Devlet Birliği’ne teslim edildi.TİKA ile Türkmen Atları Devlet Birliği işbirliğinde yürütülen proje kapsamında Ahal Teke atlarının kayıt ve tescil işlemleri, DNA testleri, at hastalıklarının teşhisi,* doping analizleri at yarışmalarına katılımlarının sağlanması konularında gerekli eğitim programları ve organizasyonların yapılması öngörülüyor.



BOZKURT*

BOZKURT kışkırtılmadıkça insana saldırmaz gerekmez. Kuzey Amerika’nın uçsuz bucaksız ovalarında kışın geceleyenler, kurtların, yaktıkları ateşin üç metre yakınına geldiklerini görmüşler. Durup insanları seyretmişler, fakat hiçbiri vahşi harekette bulunmamışlardır.

Eski Dünya’da özellikle Rusya’da kurt hücumu hakkında çok hikaye anlatılmaktadır kurtların adamın altındaki ata göz koyduklarına hükmedilebilir. Avrupa kurtlarının. evcil köpeklere karışması sonucunda, insanoğlu karşısındaki korku ve saygıyı kaybetmişlerdir kurtlar, en tehlikeli ve amansız düşmanlarının insanoğlu olduğunu gayet iyi bilirler.

Bozkurtlar şimdikinden çok kalabalıktı.Kuzey Kutbu bölgeleriyle Orta Meksika Asya Sibirya ve Hindistanda sürüler halinde yaşarlardı.
İnsanoğlu yüzyıllarca boz kurdla manasızca savaşmıştır Medeni insanlar, evcil hayvanlarını taşıyarak dünyaya yayıldıkça, kurt insanlardan uzak,bölgelere çekilmiş ve nüfusu azalmıştır.

zeki, ve güçlü bir hayvandır insanlar kurttan korkarlar hak kurt insan,ve hayvanlar için yabana atılır bir hasım değildir zekası filinkinden, atınkinden ve gorilinkinden geri kalmaz. iri ve kuvvetli bir hayvandır.Kanada kurtları 85 -90 kilo olabilirler.İri kurt 120 santim olup 50 santimlik bir kuyruğu vardır. Omuz hizasında boyu 90 santimdir.

Kurdun kalın ve sık postunun rengi siyah ile beyaz arasındaki tonlarda olur.kurtların postları sarı veya kahverengi benekli de olabilir. Kurdun kısa kulakları vardır, Kulaklar küçük olursa, donmaları ihtimali azalır. Kurdun uzun ve tüylü kuyruğunun faydası ise Kurt. uykuya yattığında kuyruğunu, çıplak burnunun ve ayaklarının etrafına sarar kuyruk onları donmaktan korur.


Kurtlar ve yavruları örnek bir aile tablosu meydana getiriler. İlkbaharda çiftleşirler. Erkek, eşinden ayrılmadığı takdirde,hayatının sonuna kadar tek eşle kalır. Kurt çifti kayalık bir mağarada ıssız yerlerde barınırlar*

Yavrular çiftleşmeden iki ay sonra dünyaya gelirler. Yeni doğan yavrunun isli kahverengi veya grimsi mavi renkte sık tüylü bir postu vardır. Doğduğu sırada kördür. Çekik lâcivert gözleri dokuzuncu gün açılır. Yavru kurdun gözleri iki ay sonra yetişkinlerinki gibi sarımsı gri renk alır.

yavrunun başlıca gıdası anne sütüdür. anne iki hafta sonra memeden kesmeye başlar. yavrularını midesindeki sindirilmiş etleri kusmak suretiyle besler. Anne yavrularının yanından ayrılmaz onları kendi yiyeceğiyle eşinin ya da yakın akrabasının getireceği etle besler.Erkek kurdun, avlanıp yiyeceği, kusulup yavrulara midesinde getirmesi adettir. Avlanmadığı zaman,nöbet tutar. tehlike anında ailesine işaret verir ve dikkati üzerine çekerek gerilemeye başlar.düşmanı inden uzaklaştırmayı başarır. Kaza annenin hayatına son verirse baba yavrulara bakar onları, kustuğu yiyecekle besler Yavrular çabuk gelişir Üç haftalık olunca anneleri onları inden çıkarırlar. Yavrular günlük hayata katılarak avlanmasını başlarının çaresine bakmayı öğrenirler.Kurtlarda aile bağları kuvvetlidir. Yavrular büyüyünceye kadar ailede sevgi vardır Aile üyesi tuzağa yakalanacak olursa, akrabaları kurtarmak için ellerinden geleni yaparlar.Genç kurt bir buçuk yaşına kadar büyür. Dişilerin erkeklerden çabuk gelişmeleri enteresandır. Erkekler üç yaşından önce yetişkin sayılmazlarsa iki yaşındaki dişiler üremeye hazırdırlar. on iki yaşındaki kurt ihtiyarlamaya başlar. On dört yaşındakinin dişleri aşınmıştır. kurt en çok yirmi yaşına kadar yaşayabilir.


Amansız Bir Avcı:*Kurdun beslenme şekli hakkında çok söylenmiş ve yazılmıştır. Aç kurdun, karnını çamurla doldurduğunu, kurtların dolunay zamanında şişmanlayıp ay ufaldıkça zayıfladıkları
kıtlık zamanlarında ön ayaklarını emmek suretiyle hayatta kaldıklarını duymuşsunuzdur. söylenenlerin gerçekle ilgisi yoktur.

Kurt sürü halinde avlanır. sürü, hikayelerde anlatıldığı gibi, yüzden fazla canavardan meydana gelmez. Kurt sürüsü ailedir Anne, baba yavrular ve akrabalar birlikte avlanabilir.yüz elli kilometre uzunluğunda avlanma alanları vardır. geyik, dağ koyunu, ren geyiği ve mus geyiği gibi hayvanları öldürürler.*

kurtların nüfusu otuz beş bine yakındır
insanların bulunduğu bölgelerde evcil hayvanlar koyunlara, sığırlara ve atlara pusu kurarlar. Tavşanlar, kemiriciler,hayvan leşleri kurdun yiyecek listesinde yer alırlar. Kurt yerine göre böğürtlen ve karpuz gibi meyvaları yer, haftada tek öğünle yetindikleri olur.kuvvetten düşmemesi için öğünün bol olması gerekir.ağırlığının beşte birini yer artan eti toprağa gömer.

Kurdun gün batarkenki uluması, duyanın asla unutamayacağı derin ve dalga dalga uzayan, tüyler ürpertici bir sestir. Kurdun ulumasında atların ürperdikleri ve titremeye başladıkları görülmüştür.


TÜRK ATI AHAL TEKE

“Vatanımız, halkımız, bağımsızlığımız gibi atçılığımızı da yüksek tutmak zorundayız.
Bizim medenîyetimiz dünyanın en eskisidir insanlara yol göstermiş onları korumuştur. kıymetli sembollerimizden birisi de attır.atalarımız o kadar temiz atlar yetiştirmiştir ki, asırlar boyu yaşamıştır.*
“TARİHİ ÇEVİR, NAL SESİ KISRAK SESİ BUNLAR,
DELMİŞ ROMA’NIN BAĞRINI MIZRAK GİBİ HUNLAR”

ahal-teke atlarımız safkandır. Buna inceliği, eşi emsali olmayan dış görüntüsü şahitlik etmektedir. "*
Türk atıdır.ilk evcilleştirilmiş attır Orta Asyada yaygındır. Türkmenler sahip çıkar Türkmen atı olduğunu söyler. Ahal Teke adı Manas ve Dede Korkutta destanlarında geçen Türkmenistan‘ın Ahal vilayetindeki Teke kabilesinden gelmektedir.

Asil ve dik duruşu, uzun ince boyunu, dik omuzları, uzun sırtı ve bacakları küçük sert bir kalçası vardır. Boynundaki saçları ipek gibi yumuşak ama azdır. Kulakları atlarınkinden uzun ve Orak şeklindedir. Ahal Tekelerin gözlerinin etrafı siyah olduğu için gözleri badem gibi görünür.*

Vücudu hafif metaliktir parlar. Kılları ince ve yumuşaktır. Büyüleyici asil hareketleri elastiktir. Hüner ve eğitim gösterilerinde diğer atların zorlandığı bazı hünerleri kolayca başarır. Soğukkanlı, zeki, duygusal ve inatçıdır, sahibine daima bağlıdır.

Ahal Teke atı eski Türk atının torunudur, buz çağında var olmuş dört at türünden biridir. milat dan önce bile doğu Avrupa dan Çin‘e kadar nam salmış ve kıymetli bir atdır. Savaşlardan dolayı sayıları azalmış Timurlenk (1336-1405) tarafından Arap atı kısrakları ile fazlalaştırılmışlardır.


Ahal Teke atı Avrupalı at soylarını geliştirmekte rol oynamıştır. Beverly Turk adlı birisi tarafından 3 ya da 4 Ahal Teke atı getirilmiş bugünün en soylu atları olarak görülen “Saf-kan İngiliz”-atı’nın türetilmesinin temeli olmuşlardır. “Türkmen atı” Ahal Teke erkeğinden Alman-imparatorluğunda 17 damızlık at türetilmiş alman yarış atları soylandırılmışlardır.Avrupa’da ki at soyları Ahal Teke damızlıkları ile çiftleştirilip asilleştirilirler.*

Her at soyu için resmi bir soy kitabı vardır. Ahal Teke’nin soy kitabı Moskova’da başlatılmıştır. Ahal Teke, Türkmenlerin Türkmen-köpeği ve Türkmen halısının yanında en büyük gururları ve resmi Türkmenistan armasında gösterdikleri milli hayvanlarıdır.Türkmenlerin yetiştirdikleri Ahal Tekeler, Asya bozkırlarında hür olarak sürüler halinde yaşarlar. Başlarında atlı Çobanları vardır.

Kaşgarlı Mahmud’un deyimiyle “at Türkün kanadı”dır. kanatsız kuş uçamaz, atsız Türkmen aş bulamaz. Dede Korkut “yaya adamın umudu olmaz”der. At sosyal hayatta kutsal kabul edilir kahramanın en büyük yardımcısı atıdır. Kahramanın kişiliği, kimliği ile ilgilidir. Düşünen, konuşan, uçan bu varlık, kötülükten birlik ve bütünlüğün sağlanmasında rol oynamıştır. Köroğlu’nun kahramanlığında “Kır at” vardır.

görkemi, güzelliği, sesi ile sanat şaheseri olan at; yol gösterme akıl verme yönüyle de bilge niteliğine sahiptir. Türkmenin varı, devleti olan at, mitolojiktir At bir yanıyla da insanın ruh, duygu ve düşünce dünyasını ifade eder. Saha (Yakut) Türkleri ilk insanın yarı at, yarı insan olduğuna inanmaktadırlar.
Türkiye’de bir partinin sembolü olan at Kazakistan ve Türkmenistan devlet sembollerinin merkezinde yer almaktadır.


Türkmenistanda iki cins at yetiştirilir biri Ahal-Teke, diğeri Yomut atlarıdır. Ahal-Teke atı, “Ahal” olarak bilinen Kopet dağları ile çevrili olan başkent Askabatda yaşayan Teke Türkmenleri tarafından geliştirildiği için bu adı almıştır. Dünyaca ünlü Türkmen atının güzelliği, görkemi bu atlarda gizlidir.*

Büyük İskender Asya Seferinde ahal tekenin suretine ve güzelliğine hayran kalmıştır. 15. ve 16. yüzyılda bu at Rusya’da tanındı Rus zenginleri tarafından satın alındı. Almanya’ya götürüldü. Almanların ünlü Trackhaner atının kökeni Ahal-Teke atıdır Türkmen atları Arabistan’a geldi Arap atı oldu. Kuzey Afrika’ya geldi Berberi atı oldu, İspanya’ya geldi Endülüs atı oldu.

Zarif ve ince yapısıyla Ahal-Teke nin kulakları dik ve ince; gözleri canlı ve parlak; boynu ince ve uzun; bel kasları kuvvetli; sağrısı geniş hafif eğimli; incikleri kısa, kolları uzun; tırnakları küçük ve sağlam göğsü geniş ve serttir. Halk arasında kamış kulaklı, ince belli, kalkan göğüslü olanlar tercih edilir.*

Kuyruğu ve yelesi kısa; kuyruk kılları incedir. Ahal-Teke boynunu, saldırıya hazırlanan bir kobra gibi dik tutar. saltanat sahibi padişahı andırır.
Gözleri keskindir uzağı görür ve tehlikeyi tespit eder. Tırnaklarının sağlam olması uzun mesafeler kat etmesini sağlar.az yem yer, az su içer. susuzluğa dayanıklıdır çöl şartlarına elverişlidir çöle en dayanıklı atların başında Türkmen atları gelir.


Kangal*

hayvanlar insanlar tarafından sevilmekte insanların en sadık dostu olabilmektedir. bu konuda akla ilk gelen ise, sadıklığı ve dostluğuyla tanınmış köpeklerdir.Köpek türleri içerisinde bazıları ön plana çıkar ve ilgi fazla olur köpek türleri, bölge ve ülkelere göre değişir. Kangal köpekleri, Türkiye’de en çok sevilen, köpek türleri arasında ilk sıralarda yer alır

kangal köpeklerinin nasıl ürediğine dair kesin bilgilere ulaşılamazken,saf ırk olduğu kanıtlanmıştır. Avrupa ırklarında olduğu gibi suni yollarla üretilmemiştir.kangal köpekleri çok özeldir Doğal yollarla kendi içlerinde ürerler en güçlü erkeklerin genleri, bir sonraki kuşağa aktarılır. Bu da, kangal köpeklerinin yüzyıllarca Anadolu’nun sert iklim şartlarına nasıl dayandığını açıklamaktadır.



Üveyik, Dağların Nazlı Kuşu

Nice şiire konu olagelmiştir üveyik kuşu.* güvercingillerdendir. Zarif narin ürkek bir görünüşü vardır. Güvercin ve kumrudan küçüktür. Renkli tüyleri dikkat çeker. Boyunundaki kanatlarındaki işlemeler göz kamaştırır.kuyruğunun altı beyaz tüylerle süslüdür. Türkiyemizde dağlık kesimlerde ağaçların üzerinde yaşar. Erkek üveyik üreme mevsiminde turrrrg, turrrrg? diye öter. Avcıların önemli av kuşlarından biridir. Tavşan yada keklik vuramayanlar üveyik peşine düşerler. ürkek ve yanına sokulması zor bir hayvandır. ötüşleri ile yerlerini kolaylıkla belli ederler.*

Çocukken ava meraklı akrabalarım ile ava giderdik. av hayvanı bulamayınca bizimkiler üveyik avına yönelirdi. vurdukları üveyiğin kanadını itina ile sakladığımı defterimin arasında koruduğumu hatırlıyorum.sapanlarla avlanırken küçük bir çocuğun üveyik yavrusu ile geldiğini gördük. yuvasından almış.kuşu çocuktan kurtardık Evimizde besledik Gagasının arasından su ve mercimek taneleri gönderiyorduk. Ama verdiklerimiz ağır geldi sindiremeyerek öldü.

Çok kıymetli bir büyüğümü ziyarete gitmiştim.evin altındaki küçük servi ağacında İki üveyik buraya yuva yapıyorlardı. Arkadaşım Anadoludaki* efsaneden bahsetti. Zamanında yürümekte olan üveyiğin sonradan uçma melekesi kazandığını İnsanlarında ruh dünyalarında kanatlanabileceklerinden bahsetti Gerçekten* üveyiğin farklı bir uçuşu vardır. Havalandığı zaman müthiş diklenir ve sanki bir ok gibi hedefine gider.

Üveyiğin bakımı zor değildir. Kolaylıkla evcilleşebilir. Ortama uyum sağlar. Güvercingillerdendir tahılı severek yer. Güvercin kümeslerinde beslenebilir.

murataltug1985 12-17-2018 22:53

Kaynak tr kangal.com

Türk Coğrafyası Çoban Köpekleri

Afgan Kuchi

Kuçi, Afganistandaki Sürü Koruyucu Köpeklerdendir isimdir. Orta Asya Çoban Köpeği’nin soyundandır Afganistan coğrafik ve jeolojik bakımından değişik özelliklere sahiptir Afgan Köpeği dağ, ova ve çöl olmak üzere üçe ayrılır Dağ tipi alçak yapılı arka bacakları daha sağlamdır. Ova tipi uzun bacaklı ve yüksektir. Çöl tipi köpeklerin postu kısa tüylüdür. Afganistan’ın kuzeyinde yerleşen Özbek ve Türkmenlerin olduğu bölgelerde bulunur
Cidago Yüksekliği 70-80 cm.
Ergin Ağırlık: 90 kg olabilir.
Post Rengi: Beyaz, kahverengi, siyah, gri veya boz renk ile bu renklerin benekli ve çizgili formları görülür. Sırt ve yanların koyu, diğer tarafların açık olduğu post rengi yaygındır. Vücudun ayaklar ve burun ucu uç kısımlarında beyazlık bulunur Çok iri ve ağır köpeklerdir. Kısa, yumuşak ve sık postu vardır. ikinci tabaka bulunur. Kuyrukları sakin iken sarkıktır ama hareket ve alarm durumlarında sırtlarına doğru sarmal şekilde kıvrılır. Baş ve boyundaki gevşek deri tabakası, boğuşmada aşırı yaralanmayı önler.*
Çok aksi ve kavgacıdır. Sahiplerinden başka kimsenin yanlarına yaklaşmasına ve dokunmasına müsaade etmez Kendilerine karşı nazik tutumlarını yanlış değerlendiren sahipleri, bu köpekleri sakin olarak tarif eder Afgan halkı, geçmişte göçebe bir hayat yaşıyordu. Göçebelikde, koyun ve keçi sürülerini yırtıcılardan koruyan köpekleri vardı. Bu mükemmel köpekler İpek Yolu’ndaki kervanları da koruyordu. Kuçi, Afganistan’da yaygın yetiştirilir koyun ve keçi sürülerinin korunmasında kullanılır. Afganistan’da köpek dövüşleri yaygındır ve Cuma günleri çeşitli merkezlerde bu dövüşler yapılır. Dövüşler genellikle köpek ölene veya çekilene kadar devam eder köylüler veya iki köy arasında mera ve otlak yüzünden kavga çıkar Bu durumda her iki taraf ortaya köpek çıkarmakta ve dövüştürmekte kim yener ise, galibiyetini ilan etmektedir. Köpek dövüşlerinde yenilen köpek ölmezse bile, sahibi tarafından öldürülmektedir.*

Tacik Dakhmarda

Orta Asya Çoban Köpeklerindendir Tacikistan’a has bir ırktır, bu ülkenin çevresinde görülür.*Cidago Yüksekliği: 61-81 cm, ortalama 70 cm.*
Post Rengi: Kırmızımsı-kahverengi postu ile Orta Asya Çoban Köpekleri’nden ayrılır. Kangal Köpeği’ne benzer. Chorashma olarak bilinen ikinci tipi vardır postu siyah ve sarımsı kahverengi ile siyah ve beyazdır Çift renklisi tutulmaz. Ense, göğüs ve bacak uçlarında beyaz lekelere müsaade edilir Akıllı ve ağırbaşlı bir ırktır yabancı kişi ve köpeklere şüphecidir tepki verir. Geniş göğüslü, kaslı ve yağsız vücuda sahiptir. Çevik ve hareketlidir. Kafa geniştir. Kuvvetli ağız ve güçlü çeneleri vardır. Kuyruk ve kulak kesilir. Postundaki kıllar kalın ve sıktır.
Güçlü ve sağlamdır Görünüm ve post rengi Kangal Köpeği’ne benzer. Kangalda ki gibi, ağız, burun, göz ve kulaklarda siyah maske bulunur.*
Kullanma Alanı: Sürü koruma ve özel mülk korumadır Dövüş amacıyla da yetiştirilir

Moğolistan çoban köpeği

Orta Asya Çoban Köpeğidir Tibet Mastifi Köpeği’nin Moğolistan alt tipidir Tibet Mastifi Altay Sürü Gütme Köpekleri ve Asya ırkları ile akrabadır Eski Sovyetlerde , Kafkasya Çoban ve Alman Çoban Köpeği ile melezlenmesi sonucunda, sayısı azalmıştır. Moğolistan’a getirilen Tibet Köpekleri ile Moğolistan ırkları melezlenmiştir. Bu melezler Moğolistan Ovcharka olarak isimlendirilir. Moğollar, Moğolistan Çoban Köpeği ırkına çok değer verir Cengiz Han zamanında mevcut olduğuna ve onun en sevdiği hayvanın Moğolistan Çoban Köpeği olduğuna inanırlar. İki ayrı tiptir tüylü, iri ve yüksek tip, daha mülk korumada küçük olan ise sürü korumada kullanılır. yavrularda, her iki tip de görülür büyüyünce, kullanma amacına uygun olarak ayrılır ve yetiştirilir. Her iki tipin melezlenmesinden elde edilen köpeğe Bancars denir. bunlar diğer iki tip kadar değerli değildir. Cidago Yüksekliği: 61 cm. Ve 75 cm. nin üstündedir Ergin Ağırlığı: Post Rengi beyazdan gri ve siyaha kadar bir çok renktedir en çok tutulan post rengi siyah ve sarımsı kahverengidir. sarımsı kahverengide gözlerin üstündeki kaş belli olur.
Sağlam yapılı, kuvvetli, iri kemikli v
yağsızdır. Çok kıvrak, sert, haşin ve güçlüdür Uzun post kılları dışında, bütün Orta Asya ve Sibirya Irkları’na benzer. Sürü koruma görevi yapan bütün köpeklerin kulakları kesilir. özel mülk koruması yapanların kulakları kesilmeden kalabilir. Kaba, sık kıllarla kaplı postundaki tüyler uzundur.*
Güçlü ve inatçıdır Korkusuz ve çok çalışkandır Sahipleri ile oyuna meraklıdır çocuklara karşı çok sabırlı ve naziktir. yabancı köpekler ve insanlara çok az toleranslıdır
Asıl görevi koyun sürülerine bekçiliktir Özel mülk korumasında başarılıdır Kent hayatına uygun değildir

4)Balkan Çoban köpekleri
a)Bulgar Karakaçan
b)Makedon Karaman
c)Arnavut Sharplaninac


Bulgar Karakaçan

Avrupa sürü koruma köpeklerinin en eskilerindendir Bulgar Çoban Köpeği, Tibet, Orta Asya, Kafkasya, Türkiye ve Balkan Çoban Köpekleri ile akrabadır. Çok asil karakteri ve mükemmel çalışması ile Bulgaristan’ın doğal zenginliklerindendir. Bir çok tipi vardır en iyi örnekleri Stara Planina, Pirin, Rila ve Rodop Dağındadır Cidago Yüksekliği: Ortalama 70-72 cm.
Ergin Ağırlığı Post Rengi: Eskiden yetiştiriciler sadece iş kabiliyetine baktıkları için, renk ayırımı yapmıyor bütün renkleri kabul ediyorlardı. günümüz yetiştiricileri beyaz zemin üzerine siyah iri lekeli ve kabarık tüylüleri yetiştirmektedir farklı renkte yavrular elde edilir İri, kaslı çok güçlü bir köpektir. kemikler Kuvvetli
Çok çevik ve hızlıdır. Saf Bulgar Çoban Köpeği’nin en önemli özelliği uzun yaşamasıdır. 20 yıla yaşayanına rastlanır. Postundaki kıllar uzun, sert ve kaba, kalın ve su geçirmezdir Postun tımarı kolaydır.*Sakin ve güvenilir bir köpektir. Çok akıllıdır ve gerçek ve sahte tehdidi anlar Kolayca eğitilir Sahibine sadıktır.*sürü korumada kullanılır. Sürü korumada kullanılan köpeklere “Hanaka” adlı demir tasma takılır*

Makedon Karaman

Makedonya Karaman Çoban Köpeği, Sharplanina ırkındandır Makedonya ve Güney Sırbistanda yüzlerce yıldan beri varlığı bilinir Bu ırk son yıllarda Karakaçan, Karavlak Sürü Gütme Köpeği, Sırbistan Sylvan Köpeği ve Sharplanina köpeği ile melezlenmiştir Yugoslav Sharplanina yetiştiricileri, ülke dışından Newfoundland Köpeği getirmişler ve Sharplanina ile melezlemişlerdir. Karaman Köpeği’nin siyah postunda, Newfoundland’ın etkisi vardır bu köpeğin kökenini Türkiye ve İran’da aramak gerekir İkinci Dünya Savaşı’na kadar Makedonya’da az bulunan bu ırk, son yarım yüzyılda artmıştır. Cidago Yüksekliği: Ortalama 70-72 cm Ergin Ağırlığı Post Daima siyah renklidir. koyu kahverengi griden, siyaha bütün renk tonları görülebilir. alacalı köpeklere de rastlanır Balkan ırklarına benzer Makedonya Karaman tipik bir dağ köpeğidir. Sağlam kemik yapılı, kaslı ve güçlüdür Bacakları kuvvetlidir. Kafası geniş ve iridir. kulağı kesilir. Post kılları orta uzunluktadır. Kalın, sık ve bol kıllı ikinci alt tabakaya sahiptir.*Cesareti ve sürü korumadaki başarısı ile ünlüdür sakin tabiatlı çevik ve ataktır.*Sürü koruyucu olarak kullanılır

Arnavut Sharplaninac

Avrupa’daki sürü koruma köpekleri gibi çok eski çağlarda Doğu’dan gelmiş, bölgeye uyum sağlayarak ve yerli köpeklerle melezlenerek, yeni bir ırk
çıkmıştır. 1930 da tanınmıştır.
Cidago Yüksekliği: Erkek: 60-80cm Dişi: 60-75 cm. Ergin Ağırlığı: 45-75 kg.
Post Açık ya da koyu demir grisidir. beyaz beneklidir.Kemik sağlam, orta büyüklüktedir. Yuvarlak kafası, güçlü çenesi ve dişleriyle, kaba bir görünüşü vardır. Gözler siyah renkli ve bademdir Bakışları yumuşaktır. Kulaklar iki yana sarkıktır. Kuyruk sakin iken aşağıya sarkık, alarm durumunda yukarı kalkar. Post tüyleri en az 10 cm dir Deri üzerinde ikinci bir katman tüy tabakası vardır Cesur, dikkatli, enerjiktir. sadece kendi efendisine itaat eder. Bunun dışındakilere düşmandır Mükemmel bir çoban köpeğidir. Kurtlarla başeder .


Kaynak kuraanda yaratılış. Com

*
CANLILARIN YARATILIŞI

SİVRİSİNEK MUCİZESİ
*

Yağmur mevsiminin yaklaşmasıyla
kurumuş gölcüklerde büyük hareketlilik yaşanır. Gölcük tabanlarında ya da suyla dolma ihtimali olan çukurda sivrisinekler hareket halinde uçmadan yürürler birşeyler ararlar Sivrisinek gibi uçan bir canlının, kendisi için dağlar tepeler gibi engelleri yürüyerek aşması ilginçtir Binlerce sivrisinek hep birden, emir almışçasına hareket eder görev zamanı gelmiştir.
*

Yumurtadan çıkan sivrisinek yavrularının, büyümesini tamamlayabilmesi için küçük bir suya ihtiyaç vardır. Bu, çamurlu bataklık, havuz ya da teneke su olabilir durgun suyu tercih ederler bu sular fotosentez yapan bitkiler sayesinde, oksijence zengindir Sivrisinek yumurtaları su olan her ortamda gelişir, Yumurtadan çıkacak larva, yetişkin bir sinek oluncaya kadar farklı evreler geçirir. Her evrede de yavru sineğin ihtiyaçları olur. Kuraklık ve aşırı sıcak yumurta gelişimini engeller. anne sivrisinek doğacak yavruların gelişmesini rahat tamamlayacağı bir ortam bulmak zorundadır. sivrisinek en uygun yeri nasıl bulur. Bakarak mı, koklayarak mı, tesadüfle mi

kendinizi tepecik ağaç ve çukurla dolu bir alanda, düşünün, üstelik de
aletiniz olmadan, yürüyerek, sıcak güneşin altında... Ne kadar yorucudur sivrisinek için de uygun yer bulmak zordur. onun böyle bir arama yapacağı bilindiği için, ihtiyacı düşünülmüş
en mükemmel sistemle donatılmıştır. yumurtalarını bırakacağı yeri kolayca bulur Karnının altındaki alıcıyla, toprağın nem ve sıcaklığını bilir yumurtalarını bırakmaya uygun olup olmadığını tespit eder. En uygun yer için de toprağı santim santim, hiç yorulmadan tarar.

10 mm .'lik bir canlının toprağın nemini ve sıcaklığını ölçmesinin nasıl bir işlemdir Toprak araştırması zahmetlidir. Toprağın neminin, yaşının, verimliliğinin ölçülmesi, için özel aletlerden faydalanılır. dedektör kullanılır, toprağa sondaj yapılır neyin, ne olduğunu bilmeden yapılacak çalışma ve kazıdan sonuç elde etmek zordur. hatada telafisi güç, emek, zaman ve para kaybı doğar.
Sivrisinek de kesin netice için toprağı tarar. bilgiler alır, değerlendirir ve karar verir. O ise tam donanımlı teknik bir alet değil, 10 mm . boyunda küçücük bir canlıdır… Karnının altındaki küçük alıcısıyla toprağı adımlarken tek düşüncesi yavrularına uygun bir yer bulmaktır bu özellikleri nasıl ortaya çıkmıştır

10 mm . büyüklüğündeki küçük bir sivrisinek dahi bilinçli bir arayış içindedir. Amacı yumurta ve yavruların ihtiyaçlarını karşılayacak bir ortam bulmaktır. zahmetli bir işe girer ve yürüyerek yer arar. sivrisinek yumurtanın ihtiyaçlarını nereden bilir
Sivrisinek ısı ve, nemden habersizdir. nemin, hacimini topraktaki suyu bilmez. Proteinin ve enzimin ne olduğunu, hangi şartlarda harekete geçerek yumurtanın gelişimini sağlayacağını sivrisineğin bildiğini, ileriyi görerek hareket ettiğini düşünmek akıl karı değildir.
Sivrisinek düşünmesi olmayan, 1 cm . büyüklüğünde bir böcektir. eğitim almayan, öğrenme yeteneği bulunmayan bu böcek hangi bilgiyle hareket eder?


sivrisineğin araştırmada kullandığı teknik donanımdır: Isı ve nemi en hassas biçimde ölçen ve uygun yere doğuştan yerleştirilen organa
sivrisinek nasıl sahip oldu? kendi vücudunda değişiklikler mi yaptı?
evrim" içinde, tesadüfen sivrisineğin vücuduna ısı ve nem ölçümü yapan bir organ mı eklendi ne kadar garip ve mantıksız şuursuz evrim teorisi budur. Teoriye göre bütün canlılar tesadüflerin birbirlerine eklenmesiyle ortaya çıkmıştır. tesadüfü geçersiz kılan yüzlerce soru vardır. organ tesadüfse sivrisinek bu organı hangi amaç için, kullanacağını nasıl öğrenmiştir? bu organ tesadüfse, bir kerede olmalıdır Tam çalışmayan eksik organ işe yaramaz. İşe yaramayan organın muhafazasının, evrim için bile anlamı yoktur. Sivrisineğin kendi vücuduna organ yerleştiremez organın amaç ve nasıl kullanılışını bilip diğer nesillere aktaramaz Ortada kusursuz bir uyum vardır ve tesadüf böyle bir uyum yaratamaz. Mükemmel uyum yalnız sivrisinekte değil, bütün canlılarda ve doğanın her köşesinde görülür.
*

1920 de, Kanada'da yeni inşa edilen elektrik santralının jeneratörleri çok kısa sürede bozulmuştu. jeneratörlerin motorlarına sıkışmış yüzbinlerce sivrisinek vardı bu sinekleri jeneratöre çeken neydi? Jeneratörler temizlenince yine aynı olay tekrarlandı Erkek sivrisineğin duyargaları. binlerce seste , dişi kanat sesini tanıması için üstün yetenekle donatılmıştır. Jeneratörlere saldıranların tümü erkek sivrisinekdi. Sebebi makinelerin içinde kendilerine kur yapan dişilerin var olduğunu düşünmeleriydi! Jeneratör vızıltısıyla dişi vızıltısını karıştırmışlardı. Jeneratörlerin hızının değiştirilmesiyle sivrisineklerin aklının karışması önlendi. Bu olay, sivrisinek çiftleşmesini sağlayan çok ilginç bir sistemi hatırlatır Erkek sivrisinekler dişileri kanat seslerinden tanır Sivrisineklerin çiftleşmesi havada uçarken gerçekleşir. erkekler ergin olana kadar, yani kısa yaşamlarının ilk 24 saati çiftleşemezler. antenleri kurumadığından sağırdırlar. dişi kanat seslerini çiftleşme çağrılarını- duyamazlar.

Sivrisineklerde işitme yeteneği gelişmiştir. Erkeğin kafasından çıkan 2 tane küçük tüylü antende bulunan çok sayıda duyu hücresinden meydana gelmiş "Johnston organı", ses titreşimlerini alır ve ayırt eder. tüylü duyargalar yalnızca dik durumdayken sese duyarlıdırlar. Erkeğin dişisini havada tutmak için kullandığı kıskaç olmasaydı, çiftleşme gerçekleşemez, sivrisinek nesli son bulurdu. Dişi sivrisineğin kanatlarından çıkan ses erkek sivrisineği etkiler Dişinin kanat sesleri, erkeğin antenindeki reseptör hücreleri titreştirir ve sivrisineğin beynine elektrik sinyali gönderir. Dişiler kanatlarını erkeklerden hızlı çırparlar dişinin kanatlarındaki titreşim erkeklerde çiftleşme isteğini artırır. Sivrisineklerin bol olduğu yaz günlerinde etraftaki sesleri düşünelim. Taşıt sesleri, insan sesleri, pek çok ses. Bu kadar sesten erkek sineğin, dişisinin cılız kanat sesini duyması zordur erkek sivrisineğin hassas "kulakları", bütün seslerden dişi sesini ayırdeder ve erkek sivrisinek çiftleşmek için dişiye uçar. Sivrisinek sürüsüne düşen dişi, erkekler tarafından farkedildiğinde, erkek sivrisineğin cinsel organının yanındaki özel kıskaçlarla tutulur çiftleşme genellikle havada bazen yerde gerçekleşir. Çiftleşmeden sonra erkek, sürüye geri döner ve ölür.


Sivrisinekte çok ilginç bir sistem vardır. karşı cinsi kanat çırpma sesiyle tanır
her yıl dünyaya gelen trilyonlarca sinek kanatlarını kendi cinsiyetlerine nasıl belli eder Her dişi kanatlarını yavaş, her erkek de hızlı çırpma kabiliyetine sahiptir. burada evrim teorisinin cevaplaması gereken sorular ortaya çıkar. sivrisinek yaratılış değil, tesadüf sonucunda varolmuş olsaydı, doğan her sivrisineğin kanatlarını rastgele çırpması ve kaos yaşanması gerekirdi. erkeğin daha yavaş, dişinin hızlı kanat çırpmasını gerektiren sebep yoktur. her cinsiyet emre uyar, hiçbir mecburiyet yokken, kendi cinsiyetlerini belli edecek hızda kanat çırpar frekans farkının tek başına anlamı yoktur. erkek sivrisinekte yaratılıştan bulunan üstün algılama olmasaydı, kanat çırpışların anlamı olmazdı. Dişi sivrisineğin çıkardığı titreşimler, insan için ne kadar anlamsızsa, erkek sivrisinek için de anlamsız olurdu. erkek dişiyi algılayıp çiftleşemezdi Erkek sivrisinekte üstün bir algılama olsa, fakat erkeği de dişisi de sivrisinekler farklı frekanslarda kanat çırpsalardı, erkekte üstün algılama yeteneğinin anlamı olmazdı. Buda sivrisineklerin yokolması anlamına gelirdi.sivrisineklerin çiftleşmek için birbirlerini tanımalarını sağlayan sistem ilk sivrisinekden itibaren varolmuştur Bu hassas mekanizmanın birdenbire ortaya çıkmasının tek açıklaması yaratılıştır.
Çiftleşmeden sonra dişi sivrisinek, erkeğin spermlerini özel bir kesede muhafaza eder, haftalar boyu döllenmiş yumurta yumurtlayabilir. Dişi sivrisinek çiftleşmeden itibaren kan emer yumurtalarının gelişmesi için kana ihtiyaç vardır.


Culex türünün yumurtası, alt kısmında huni şeklinde oyuk taşır. oyuğun anlamı yok gibi gelir. son derece önemli bir görevi vardır oyuk, içine dolan hava cansimidi işlevi görür yumurtanın su üzerinde kalmasını sağlar
Yumurtanın altında ki yumurtanın "alabora" olup işe yaramaz olması kolaydır. yumurta tek başına suya bırakıldığında, uzun süre suda kalamaz. ufak bir sallantıda dengeyi yitirir, devrilir ve alt tarafda hava bulunan delik su dolarsa yumurta batar yumurtaların yaşayabilmeleri için su üzerinde kalmaları gerekir. akıl sahibi insanoğlu yumurtaların batmaması için siz ne yapardınız? Sivrisinek bu problemde en akılcı yolu kullanır. Yumurtaları yapıştırır Bir disk şeklinde yanyana yapıştırılan yumurtalar, su üzerinde yüzen bir sal oluşturur. Çapı yaklaşık 11 mm . olan disk su üzerinde kolaylıkla yüzer.

Sivrisinek Yumurtalarının altındaki oyukta bulunan hava ve yumurtalar arasındaki boşluk, hava yastığıdır diski suyun üzerinde tutar. Bu akılcı yöntem kullanılmazsa, yumurtalar suya batar ve ölür suyun kaldırma kuvvetinden haberi olmayan sivrisinek, en uygun çözümü nasıl bulmuştur. ortada ki problemin farkında mıdır Yumurtaları tek tek birbirine yapıştırmak ve özenle sal yapmak oldukça zahmetlidir yumurtaların bir sonraki mevsim çatlayacağı düşünülürse, sivrisinek sonucu göremeden ölecektir. Yumurtladıktan sonra yumurtalarıyla bağı kalmaz kısa bir süre sonra ölür ölümünden sonra yumurtalarının güvenliği için büyük bir çaba harcar
Yaptığı zahmetli işin hayatına etkisi yoktur. hayatta kalmak için değil, neslini kurtarmak için çaba gösterir. Hiçbir zaman görüp ne şartlarda gelişeceklerini, bilemeyeceği bir nesli kurtarmak amacıyla, en doğru kararı verir ve en zor işi başarır.

bir böceğin yapması gereken, yumurtlama zamanı yumurtaları rastgele yerlere yumurtlamasıdır. Tek amacı hayatta kalmak, yemek yemek ve çiftleşmek olan böcek, sonucunu göremeyeceği bir iş için neden çaba gösterir? Bu çabayı sivrisineğe gösterten nedir? Çok açıktır ki sivrisineğin yaşam kavgası yoktur. O, yaptığı en doğru ve sağduyulu hareketi, kendisine verilen ilhamla yapar
Evrimcilerin, yaratılışa karşı olanların yanıtlamaları gereken soru Sivrisinek, yumurtaların batmaması için en uygun çözümü nasıl bulmuştur?
Evrimciler bunu hiçbir şekilde cevaplayamaz imkansız da olsa, sivrisineğin başka yumurtaları gözlemlediğini, çözümü kendisinin bulduğunu varsayalım. böyle olsa bile,
yumurtaların altında doğuştan hava oyuğu bulunmazsa, sivrisineğin yapmaya çalışacağı sal işe yaramaz
sivrisinek, yumurtalarını birbirlerine yapıştıracak ve suda etkisini yitirmeyecek doğal yapıştırıcıya doğuştan sahiptir. Bu olmazsa ne yumurtaların altındaki hava deliğinin, ne de sivrisineğin sal yapmaya karar vermesinin anlamı olmaz.
Sivrisineğin yaptığı salın disk şeklinde olmasının anlamı ve amacı vardır. Sal için disk en uygun şekildir. sivrisinek başka bir geometrik şekil kullansa ince uzun bir dikdörtgen yapsa sal alabora olur. Disk şekli, su kuvvetiyle oluşması muhtemel momentleri dağıtarak, güvenliği sağlar. Birbiriyle uyumlu bir sistemi oluşturan detayların, zamanla , şuursuz tesadüflerle, kendi kendine oluştuğunu iddia etmek akılsız bir durumdur bu detayların birinin eksik olması bütün sistemin yokolmasına sebep olur. Sivrisinek deneme-yanılma" yoluyla geliştiremeyeceği, tesadüf sonucunda oluşamayacak bir biçimde yumurtalardan bir sal yapmaktadır. yegane açıklaması, doğumdan en fazla bir kaç hafta sonra bu salı yapan canlının, bu iş için gerekli bilgi ve donanıma sahip kılınmış ve bu iş için "programlanmış" olduğudur.
*

murataltug1985 12-19-2018 06:52

Kaynak kuraanda yaratılış. Com

CANLILARIN YARATILIŞI

SİVRİSİNEK MUCİZESİ

Gıdaların bozulmaması için son on yılda çok etkili yöntemler geliştirilmiştir. en önemlisi, ambalajlamadır. sivrisinek de,
bu yöntemi kullanır. Yumurtalar, jelatinimsi bir madde yığınına çerçeve veya ip şeklinde bırakılır. Jelatin yumurtaları kurumaktan ısı değişimlerinden ve düşmandan korur. sivrisinek, bu madde sayesinde, yumurtaları bitki ya da taşlara yapıştırır yumurtaların suda kaybolmasını engeller. Yumurta salı ve çatlayan yumurtadan çıkan larva Anaphales sivrisineğinin yumurtaları. Yumurtalarda bulunan hava odacıkları ve yüzey etkisini arttıran yapılar, yumurtaların suda kalmalarını sağlar. bu yapılar yumurtalarda bir seferde oluşmasaydı, anophales sivrisineğinin tüm yumurtaları suya batıp ölürdü. Sivrisineğin küçücük yumurtası bile evrim teorisini çürüten bir delil yaratılışın en güzel örneklerindendir

Sıtma mikrobu taşıyan sivrisinek Anopheles'in yumurtaları, suya batmalarını engelleyecek ve suda kalmalarını sağlayacak özel bir şekle sahiptirler. Yumurta kabuğunun dışındaki hava odacıkları ve yumurtayı saran yüzme kenarları yumurtayı suda
tutar. Yüzme kenarları suyun yüzey gerilimini artırır ve yumurtanın gerilim sayesinde batmamasını sağlar.
Yüzey gerilimi suda oluşan bir güçtür. küçük canlılar bu gücü aşamaz bu olumsuz bir durum değildir böcekler su üzerinde rahatlıkla yürürler. böcekler bacaklarındaki destek sayesinde ayaklardaki tüycükler, ayağı kaplayan yağlı salgılar gibi su üzerinde çok kolay hareket ederler. Anopheles sineğinin yumurtalarındaki hava odacıkları ve yüzme kenarları yüzey geriliminden yararlanır. Ancak ne larvalar ne de
anne sivrisinek yüzey geriliminden haberleri yoktur. Bu özellik yumurtada bir seferde ortaya çıkmazsa, Anopheles'in yumurtaları su dibine batar ve sivrisineğin nesli tükenir.
Ancak bu durum söz konusu olmaz. Anopheles'in de, diğer canlıların da varlıkları ve ihtiyaçları için en uygun tasarım, Allah tarafından yaratılmıştır.

Sivrisinekler yumurtalarını her zaman durgun bir suya bırakmazlar. "Cylindrotoma Sivrisineği", yumurtalarını bırakmada ilginç ve zor bir yöntem kullanır. dişi yumurtalarını bir bitkiye yerleştirir. Ancak bitki dokularını kolayca kesemez. sineğin boyutu düşünüldüğünde bu insanın elinde hiç bir aleti olmadan kalın bir ağacı kesmesine benzer imkansızdır Peki sivrisinek ne yapar?

Sivrisinek kendisine yaratılıştan verilen bir özellikle. Başı üzerinde bulunan ve testere görevi gören kesici organla, bitki dokularını rahatça keser. kestiği bitkiye yumurtalarını iter bir yaprakta bu şekilde bırakılmış 70 yumurtaya rastlanır bir yere bırakmak varken, zahmetli bir şekilde, zorlu bir yeri yumurtalarını bırakmak için seçmiştir. Tek amacı yemek ve yaşamak olan bir böcek niçin kendisini zora sokar zahmete kalkışır? Neden diğer türlerde değil sadece bu türdekilerin başında kesici organ vardır? Bu organı kullanma bilgisi, kim tarafından verilmiştir?
Yumurtalarını güvenliğe almak için bitki dokularını kesmeyi sivrisinek nasıl akıl etmiştir Sivrisinek, özel bir dizayn ve "programla" birlikte yaratılmıştır.
*
"Leicester sivrisineği" yumurtayı bambu saplarının deliklerine bırakır. Bambu içi güvenli olduğu kadar, larva ihtiyaçlarına cevap veren bir ortamdır. Sivrisinek yumurta bırakırken diğer sinekler gibi- akılcı bir yol izler. Leicester arka bacaklarını bambu saplarındaki suya sokar, yumurtalar suya düşer ve gelişimlerini sürdürürler.
İlk yağmurda yumurtalar kuluçkaya girerler. Yumurtlamayı takip eden 3 gün içinde kuluçka biter kurtçuklar çıkar. Yumurtanın içinden kurtların olgunlaşarak çıkmaları aynı dakikada olur. Bir dakika da kurtlar suda gezer. hiç durmadan, ne bulurlarsa yiyip müthiş bir süratle büyürler sivrisinek türünün ataları, gözlemlerle yavrular için en güvenli ortamın bambu sapı olduğunu tespit etmiş, bütün soyun bu yöntemi izlemesine mi karar vermişdir? bu emir nesilden nesile, mi aktarılmıştır Bu soruların cevabı normal ve vicdanlı insanı tek noktaya
yaratılışa götürür. Dünyada bir bambu sapının içindeki su birikintisinde, bilmediğimiz, aklımıza dahi gelmeyen bir hayat vardır ve bu hayat ustaca
biçimde yaratılmıştır. İnsana düşen yaratışı görmek yaratan Allah'ın gücünü takdir etmektir. Kuran'a göre;
Allah'ın yağdırdığı ve yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda her canlıyı orada üretip-yaymasında düşünen topluluk için ayetler deliller vardır.(Bakara, 164)


Yumurtadan çıkan yavru sivrisineğin erişkin haliyle hiç ilgisi yoktur bambaşka bir canlıdır. 1- 1,5 mm . uzunluğundaki larvanın vücudu baş, göğüs ve karın olmak üzere 3 bölümdür Başı oval ve iki yanında birleşik gözler ve göz önünde kısa bir anten mevcuttur. larva, bu halden erişkin bir sivrisineğe dönünceye kadar zorlu bir yolculuk geçirir. Larvalar su altında yaşar Sürekli yedikleri için, bir haftada 6-7 kat büyür Bu dönem sivrisineğin yaşamı boyunca büyüdüğü tek dönemdir. Larva acıkır, yemek yer ve büyür. Larvanın nefes alması için suda boğulmadan asılı durması gerekir Sürekli beslenmesi gereken sivrisinek, su üzerinde asılıyken yemeğine nasıl ulaşır Bunda çok özel bir yöntem gerekir, ancak canlı ne düşünebilen ne de gelişim kabiliyetine sahiptir, yalnızca bir buçuk mm büyüklüğünde bir larvadır. acilen beslenmeslidir, yoksa ölür
Larva zorunlu durumda suyun içine dalar. bu uzun süremez nefes almak için tekrar su yüzeyine dönmelidir Larvanın başaşağı suda dururken yemek yebilmesi doğuştan kendisine verilmiş önemli bir mekanizması vardır. Avına her zaman gidemeyen larva, suyu hareketlendirerek avını ayağına getirir.
ağzıyla suda akıntı yaratır. sudaki bakteriler, su hareketiyle larvanın ağzına gelir. Larva bakterileri yer. Bir sivrisinek larvası günde 100-1000 cm3 suyu süzebilir. larvanın ağzındaki fırça, hayvanın beslenmesi için yapılmıştır Larva bu sistem sayesinde boğulmadan besinine ulaşır küçücük bir larva bile Allah'ın "rızık veren" Rezzak sıfatının koruması altındadır olduğunu gösterir. Kuran emrediyor Kendi rızkını taşıyamayan nice canlı vardır ki onu ve sizi Allah rızıklandırır. O, işitendir, bilendir.(Ankebut, 60)
*
Tüm sivrisinek larvalarını, suda kendi halinde yüzen ve beslenmede bakterilerle yetinen sakin canlılar olarak tanımlamak doğru olmaz Bazı larvalar yırtıcıdır. sürekli beslenen larva türleri yiyecek bulamadığında birbirini yer. larvalar için temiz değil, bakterice zengin kirli su daha uygundur. temiz sularda, sal şeklindeki yumurtada yalnızca birkaç tane larva hayatta kalır. anne sivrisinek bunu bilir ve yumurtalarını bırakmada kirli suları seçer! Kirli suda, sal şeklindeki yumurtalardan yaklaşık 100 tanesi sağlam çıkar. sivrisinek seçim yapmıştır Sivrisinek biri temiz biri kirli iki farklı sudan kirli suyu seçer
sivrisinek, türünün devamı için geçerli önlemleri düşünerek mi yoksa gözlemleyerek mi bulmuştur. ikisini de yapamaz. Sivrisineğin tecrübe kazanması, doğru kararlar vermesi gelecek nesillere aktarması söz konusu değildir.
*
Mansonya türünün larvası, soluk almak için su yüzeyine çıkmaz. akıllı ve zor bir yöntem izler. Su altındaki oksijen, suda çözünmüştür canlılarca kullanılır Bitkiler kök ve dokularında oksijen biriktirir Mansonya larvası bitkilerdeki oksijeni kullanır. Larvada,bitki köklerini delmeye ve içindeki havayı çekmeye yarayan testere biçimli bir organ vardır. oksijen ihtiyacını rahatlıkla karşılar ve su altında sürekli kalabilir. Burada büyük bir dizayn vardır. Suya çıkmayan mansonya larvasının yapısında, bitki köklerini delmesi ve köklerin içindeki havayı çekmesi için herşey vardır.
larva, vücudundaki "alet"lerin ne amaçla verildiğini oksijene ihtiyacı olduğunu ve oksijenin bitki köklerinde olduğunu bilmektedir. 1.5 mm . boyunda ve dünyaya yeni gelmiş larvanın nasıl olup da bunları bildiği ise evrimcilerce cevaplanamamıştır
*
Akıntılı yerlerdeki larvalar yaşamda bir yerlere tutunmak zorundadır Vücutldaki destek sistemleriyle bu problemden kolayca kalkarlar. hızlı akan sulardaki larva arkalarında 45 derece eğimle vücutlarıyla birleşmiş uzun bir itici bulunur iticinin ucundaki küçük kitin kancalarıyla larva herhangi bir yere tutunur ve kendisini akıntıya karşı korur. Heptegina cinsi sivrisinek larvası vantuz sayesinde güçlü akıntılara dayanabilir.
*
sivrisinek larvaları doğuştan mimardırlar. Kendilerini bir yere yapıştıracak vantuzları olmayan larvalar, düşmanlarından korunmak ve akıntıya karşı koymak için kendi evlerini kendileri yapar Bu ilginç ve şaşırtıcıdır, her aşaması zorluklarla doludur yumurtadan çıkan larvanın, güvenliğini sağlamak ve akıntıya koymak için bir eve ihtiyacı olduğunu fark etmesi, bir ev yapması gerekir.
larva bir plan yapar. Ancak Larvada ne teknik alet ne de organ -gaga, pençe, vardır. bütün ihtiyaçları düşünülmüş olan larva, ev yapması için gerekli malzemeye doğuştan sahiptir. Kolaylıkla şekil verebileceği jelatin bir madde salgılar. Bu malzemeyi en doğru şekilde kullanan larva, kendisi için en uygun boru benzeri bir yuva yapar. yuvayı ya çamur veya kuma gömer, ya da yanında taşır. larvanın doğar doğmaz kendini güvenceye almak için ev yapması ve ihtiyaç maddesini vücudunda hazır bulur
Larva kimyager olmadığına göre salgıyı kendi zeka ve bilgisiyle ürettiğini düşünmek akıllıca olmaz. Kendi aklı ve zekasıyla üretse bile bunu üreten bir sistemi vücuduna yerleştirmesi
düşünülemez. Mimari eğitimi olmadığına göre, yuva yapıp kuma gömmeyi planlayamayacağı ortadadır.
bir larva, evrimcilerin iddia ettiği gibi
özelliklerini tesadüfen veya tecrübeyle kazanmış olsa da bilgilerini sonraki nesile aktaramaz. Yeni doğan canlı, kendisine öğretecek biri olmadan öğrenemez. bir canlı bir bilgiye doğuştan sahipse, bilgiyi en doğru şekilde kullanıyorsa tek bir anlamı vardır: bilgi ve özellik her, canlıya, yoktan vareden Allah tarafından verilir.
*
Larva gelişme döneminde sürekli yer. ağzının sürekli su olması ve başaşağı durması gerekir. larvanın ikinci temel ihtiyacı nefes almaktır. Peki bu iki temel ihtiyacı nasıl karşılayacaktır?
İnsanlar suda nefes için bir oksijen tüpü, şnorkel, gibi özel aletlerden yararlanır Sivrisinek larvası, doğuştan dalış teçhizatına sahiptir. Suda başaşağı dururken, vücud arka tarafında bulunan solunum borularıyla nefes alır. Kimi larvalar suya paraleldir karınlarında bulunan üç solunum deliğini kullanır Bu sistem şnorkel ve hava pompalarının benzeridir.
ortada akılcı bir dizayn varsa, onu yaratan bir akıl vardır.akıl, "alemlerin Rabbi", yani en küçükten en büyüğe kadar tüm dünyaların, tüm boyutların hakimi, eğiticisi ve düzenleyicisi Allahtır Allah yarattığı varlıklarda eşsiz sanatını tecelli ettirerek insanlara varlığının delillerini gösterir. Bu sanat _ ister insan beyninin karmaşık yapısında bir sivrisinekte ve her yerdedir Bakara Suresi'nin 26. ayetinde, tek başına bir sivrisineğin bile, Allah'ın vermekten çekinmeyeceği büyük bir örnek olduğu belirtilir: Şüphesiz Allah, bir sivrisineği de, ondan üstün olanı da, örnekten çekinmez. iman edenler, kuşkusuz Rablerinden gelen gerçeği bilirler; inkâr edenler Allah, neyi amaçlamış?" derler. Allah, birçoğunu saptırır, birçoğunu hidayete erdirir. O, fasıklardan başkasını saptırmaz. (Bakara, 26)
*

Şnorkele Su Kaçarsa...
Sivrisineğin şnorkel benzeri bir solunum borusuyla nefes aldığını yukarıda belirttik. Ancak şnorkelle nefes almanın bir tehlikesi vardır. Eğer suda oluşacak bir dalgalanma ya da rüzgar şnorkelin içine su kaçırırsa bu, sivrisineğin boğulmasına neden olur.
Ancak çok özel bir tedbir sayesinde bu durum engellenmiştir. Şnorkellerin havayla temas eden uç kısmı özel bir yağla doğuştan kaplıdırlar. Bu yağın özelliği suyu iten (hidrofob) bir yağ olmasıdır. Larva başaşağı su içinde dururken, bu yağ sayesinde solunum borusunun deliklerinden içeri su giremez.
Bu salgı özel olarak su için yaratılmıştır. Larva sudan başka bir sıvının, örneğin petrolün içine konulduğunda, salgı görevini yapamaz. Petrol şnorkelden içeri girer ve larvanın boğulmasına neden olur.
10 milimetrelik bir larvanın, birkaç milimetre uzunluğundaki solunum borusunun ucunda böyle özel bir yağın varolması, üzerinde durulmadan geçilebilecek bir konu değildir. Ayrıntılara dikkat edelim:
- Suyun şnorkelden içeri girme riskine karşı böyle özel bir önlem alınması.
- Salgının tam ihtiyaç duyulan yerdeki, yani solunum borusunun ucundaki hücreler tarafından salgılanması.
- Bu yağlı salgının her yeni nesilde kendiliğinden varolması...
Bütün bunların varlığı tesadüflerle açıklanabilir mi?
Elbette ki hayır.
Çünkü tesadüfler karmaşaya neden olur. Milyarlarca tesadüfün ardarda sıralanması ise kaos anlamına gelir. Birbirinden bağımsız parçalardan oluşan ama bu parçaların uyumu sayesinde ortak bir amaca hizmet eden sistemler ve mekanizmalar, kaos sonucunda değil, ancak bilinçli bir dizayn sonucunda ortaya çıkabilirler.
Evrim teorisi ise mevcut canlıların bugünkü hallerine daha basit yapıda olan canlıların zamanla gelişmesi sonucunda ulaştığını öne sürer. Evrime göre bu gelişim, zamanla meydana gelen tesadüfi değişimlerin, basamak basamak birbirine eklenmesi sonucunda gerçekleşmiştir.
Her ne kadar Latince isimler ve karmaşık terimlerle "bilimsel" bir kılıfa sokulmaya çalışılsa da, evrim teorisinin temel mantığı tek kelimeyle ifade edilebilir: "Tesadüf".
Şimdi sivrisineğin nefes almasını sağlayan özel yapısının nasıl varolmuş olabileceğini, evrim teorisinin iddialarını da göz önüne alarak inceleyelim.
Evrime göre bundan binlerce yıl önce daha basit yapılı sivrisineklerin bulunması gerekirdi. Bu hayali senaryoya göre, o zamanki sivrisineklerin solunum borularının daha oluşmadığını varsayalım. Peki o zaman sivrisinek larvaları ne yapacaklardı?
I) Larva suyun içinde başaşağı durmayacak, nefes almak için başını suyun üzerinde tutacaktı. Bunun kaçınılmaz sonucu bütün larvaların açlıktan ölmesi olurdu.
II) Tesadüfen larvanın vücuduna bir solunum borusu eklendiğini varsayalım (bunun teknik olarak imkansızlığına ileride değineceğiz), solunum borusunun ucunda bulunan ve suyun boruya girmesine engel olan yağ olmadığından larva boğularak ölecekti. Larvanın, bu yağı sentezleyen hücrelerin vücudunda oluşmasını bekleyebileceği tek bir saniyesi bile olamayacaktı. Kısaca bu evrim teorisinin kendi içerisinde çelişkili bir durum oluşturmaktadır.
III) Solunum borusunun ve borunun ucunda bulunan yağın aynı anda bir şekilde larvanın vücuduna eklendiğini varsayalım. Bu yalnızca o larvanın hayatını kurtarırdı. Çünkü vücudunda oluşan bir değişimi bir sonraki nesile aktaramayacaktı. (Parmağı kesilen bir kadının çocuğunun eksik parmakla doğmayışı gibi.) Oysa, vücuttaki değişimin bir sonraki nesle aktarılabilmesi için, evrimin yeni organ veya organel oluşturmakla kalmayıp bunun genetik kodunu da canlının üreme hücrelerinde bulunan DNA'ya eksiksiz olarak eklemesi gerekmektedir.
Bu nokta çok önemlidir. Bu yüzden konuyu bir başka örnek üzerinde inceleyelim. Örneğin insanın atası olduğunu varsayacağımız bir canlının vücuduna yeni bir organ, mesela karaciğerin eklenmesini düşünelim. Karaciğerin genetik kodu, milyonlarca şifreden oluşur. Bu şifrelerin hepsinin aynı anda, o canlının üreme hücrelerindeki DNA'ya katılması gerekir ki bir sonraki nesilde de ortaya bir karaciğer çıksın. Milyonlarca şifre içinde yapılacak tek bir hata, karaciğerin oluşamamasına, daha doğrusu işe yaramamasına ve canlıya yarar değil zarar vermesine yol açar. Sözünü ettiğimiz hayali canlı yaşamını sürdüremez ve yokolur gider.
Burada bir nokta daha vardır. Söz konusu canlı, vücudunda bir karaciğer oluşana kadar ne yapacaktır? Karaciğerin vücutta yürüttüğü hayati fonksiyonları hangi organ yapacaktır? Kısacası böyle bir canlının bir zamanlar varolduğunu düşünmek bile mantıksızdır. İlk insan, tam ve eksiksiz bir biçimde ortaya çıkmış; yani yaratılmış olmalıdır.
Aynı şekilde sivrisinek de, sahip olduğu özellikleri DNA'sında genetik şifre olarak taşımak zorundadır. Aksi takdirde bir sonraki nesil bundan mahrum kalır. Sivrisineğin atası olduğunu varsaydığımız hayali canlının üreme hücrelerine, hem solunum borusunun, hem de bu borunun ucundaki hücrelerin ürettikleri yağın genetik şifrelerinin aynı anda, eksiksiz, hatasız olarak katılması gerekir ki, bu imkansızdır. Bunun anlamı da yine sivrisineğin eksiksiz ve kusursuz bir şekilde bir anda varolduğu, yani yaratıldığıdır.
Peki sivrisinek soluduğu havayı vücuduna nasıl dağıtacaktır?
Sivrisineğin solunumu şu şekilde gerçekleşir:
Sivrisineğin aldığı hava, iki ufak torbacığa dolar. Bu torbacıklar vücuda yayılan kılcal hatlara bağlıdırlar ve bu hatlarla havayı her yere dağıtırlar.
Torbacıkların arasında sivrisineğin ihtiyacına uygun bir kalp vardır. Kalp, düzenli atışlarla torbacıkları pompalayarak, havanın vücuda dağılmasını sağlar. Kalpten hemen sonra mide ve bağırsaklar gelir.
Burada sözünü ettiğimiz kalp, mide ve bağırsakların da eksiksiz olarak sivrisineğin vücudunda bulunmaları gerekir. Üzerinde uzun uzun durduğumuz solunum sisteminin yanı sıra, bu organlar da sivrisinek için vazgeçilmezdir. Bütün sistemleri bulunan fakat kalbi olmayan bir sivrisinek elbette ki düşünülemez.
*
Sivrisinek larva ve pupa dönemini suyun içinde geçirir suya yakın yerlerde bulunur. Su molekülleri, güneş ışınlarını yansıttığı için, larvanın bundan olumsuz etkilenmesi gerekir. Oysa larva güneşten etkilenmez bu sivrisineğin vücudundaki pigment sayesinde çözülmüştür. pigment, tamamı ürik asit granülleriyle doldurulmuş olan ürositlere benzeyen hücreler ağından oluşur. Ürik asit, şeffaf larva ve pupayı güneşten korur sivrisinek güneşte kavrulmaktan kurtulur. bütün mucizelerin, sivrisinek vücudunda, mucize eseri kendiliğinden ortaya çıktığını varsayalım. bu kalkan bile larva vücudunda olmasa, tüm özellikleri anlamı kalmaz, larva güneşte kavrularak ölür. Sivrisineklerde larva dönemi bir hafta sürer. Bu süre ısıya bağlıdır beslenmeyle ilgilidir.
Larva giderek büyür, derisi fazla büyümesini engelleyecek şekilde gerginleşir. Bu ilk deri değişim zamanının geldiği anlamına gelir larva pupa dönemine geçmeye hazırdır.

büyüyen larva sert derisini açmak için keskin bir alete ihtiyaç duyar. dışardan hiçbir canlının yardımı olmadığı için, bu problemi kendisi çözmelidir ihtiyacı olan her şeyi kolayca bulur. onun için bir kolaylık vardır. Her şeyi yaratan Allah, larvann ihtiyacı için özel bir organ vermiştir Larvanın baş arkasında, sert deriyi kırmaya yarayan bir organ vardır. Bu organ deri değişiminin ardından atılır. bu organ oluşmasaydı ya da geç oluşsaydı, larva deriden çıkamayacağı için sıkışıp ölecekti. Alttan gelen yeni deri yumuşak ve esnektir. Larvanın büyümesi de bu esnek deri sayesinde kolaylaşır Sivrisinek larvası gelişimini tamamlayıncaya kadar 3 kez deri değiştirecektir. Toplam 4 defa deri değiştirerek gelişir ve 10 mm uzunluğa varır Sivrisinek kurtçukları gerçek bir sivrisinek olmak için son aşama "pupa" dönemine girer. Bu en fazla birkaç gün sürer pupa beslenmez. Sivrisineğin ayak ve kanatlarının yeralacağı göğüs kısmıyla birleşmiş olan kafası büyük ve yuvarlaktır. sivrisinek yepyeni bir canlı gibidir ve ihtiyaçları değişmiştir.
*
Larvadan pupaya geçişde solunum şnorkelleri kapanır larva nefessiz kalır Ancak ilginç bir gelişme olur ve pupanın ön tarafında iki yeni hava borusu çıkar sivrisinek, kendisi için çok özel tasarlanmış bir gelişim programıyla hayatta kalır. Larva iki yeni hava borusunu su yüzeyine çıkartarak nefes alır.Pupalar, soluk almak için su yüzeyine yakın durur Hareketler süratlidir, beslenmeye ihtiyaç yoktur. Pupa dönemi 3-4 gündür Pupanın sonuna doğru, sivrisineğin rengi esmerleşir, deri şeffaflaşır. Beş günde pupanın şeffaf deri açılır ve erişkin sivrisinek sudan çıkacak hale gelir. çıkış anı, insanı hayran bırakacak bir ustalık gösterisidir. genç sivrisinek, suda yüzen pupasından, suya değmeden çıkar. Bunu başarması şarttır, çünkü ıslanmış kanatla uçamaz.
Kanatlar ve bacaklar pupa evresinde gelişir pupanın içinde kullanıma hazır bekler Kozadan çıkmadan önce pupa nefes alarak genişler. genişlemenin etkisiyle koza baş tarafından çatlar. çatlama baş taraftan değil de, alt taraftan başlasaydı, sivrisinek su yüzeyine çıkamaz boğularak ölürdü.
Çıkmaya hazırlanan sivrisinek büyük bir tehlikeyle karşı karşıyadır. Çatlayan kozaya su girerse bu onun sonu olur bunun tedbiri önceden alınmıştır. Kozanın yırtılan baş tarafı, sivrisinek kafasının su ile temasını engelleyecek özelliklere sahip, yapışkan bir sıvıyla kaplıdır. Bu sıvı hayvanın daha önce kullandığı "şnorkel sıvısında olduğu gibi, suyu iten hidrofob yapıya sahiptir. özel sıvı pupanın baş tarafında olmasaydı, çatlayan kozaya su dolardı. Kanatları ve vücudu ıslanan sivrisinek, kozayla beraber batardı.sineğin kozadan çıkarken karşılaştığı tehlike bununla sınırlı kalmaz, onu zorluklar bekler. Suyun içinde kendisini çevreleyen kozanın içinden çıkmaya çalışan sivrisineğin Dengesi bozulup kozayı ters çevirebilir. Çıkarken suda ıslanıp boğulur. Pupa nefes almaya devam eder. Esecek en ufak rüzgar onun suya değip ıslanmasına ve ölmesine neden olur sivrisinek pupadan çıkmak için rüzgarsız bir anı seçer. başını ve ön ayaklarını kozadan yavaşça çıkarır. Ön ayaklarını suya yaslayıp, vücudun kalan kısmını su içindeki kozadan çeker. sivrisineğin ayakları mükemmel bir tasarımla yaratılmıştır suda batmayı engelleyen bir yapısı vardır. ayaklarda bu özellik olmasaydı, hayvan suyua çıkamadan, kozanın içinde boğularak ölürdü.

Sivrisinek sualtı dünyasından, dış dünyaya herşey tamamlanmış olarak çıkar kanatları sualtında olumuştur. Kan emeceği özel mekanizma sualtında oluşmuştur. Kurban dokularını uyuşturacak, kan pıhtılaşmasını engelleyecek özel sıvı sualtında oluşmuştur. Karşı cinsin kanat çırpma frekansını ayırt edecek üstün algı yeteneği sualtında olusmuştur. Ve Sivrisinek su içinden dış dünyaya, eksiksiz yaratılmış olarak adım atar. dünyamız yoktan var olmuştur

Kozadan çıktıktan sonra sivrisinek suyun üstünde dinlenip uçup gider. hayata başlamıştır. Suyun içinde yaşayan larvanın, uçmayı bilmesine imkan yoktur. uçuş için gerekli kanatlar, o daha suyun içindeyken eksiksiz yaratılır Eğer uçacağı kanatların ve su üzerinde durmasını sağlayacak ayakların gelişimi, sivrisinek suyun içindeyken bitmeseydi, bu onun sonu olurdu. Sivrisinek pupadan çıkınca boğulurdu. Oysa her şey tam zamanında hazırdır. Sivrisineğin dünyaya gelmesindeki tüm aşamalar hayvanın yumurta olarak suya bırakılmasından uçmasına kadar geçen aşamaların hepsi, birer harikadır görürüz. Sivrisinek gözlerini dünyaya açana kadar yüzlerce tehlikeden geçer. Bunların herbirinde hassas dengeler ve ince ayarlar vardır bu dönemeçleri kusursuz aşarak hayata gözlerini açar.
son derece etkileyici bir dizayn vardır tek bir sivrisinek dahi Allah'ın yaratışındaki muhteşemliği gösterir
"Allah bir sivrisineği örnek vermekten çekinmez" (Bakara, 26). evrendeki her varlık ayetlerle doludur.

Suyun içindeki dünyasını bırakıp yeni dünyaya adım atan sivrisinek bambaşka bir canlıdır. canlının bedeni
sayısız mucizeyle doludur. sivrisineğin vücudu incelenirse her ayrıntıda çok özel bir yaratma görülür.
mucizelere tanık olmak için sivrisineğin yapısını ele alalım. Sivrisinekte 3 bölge bulunur: baş, göğüs ve karın Herbiri tasarım harikasıdır Sivrisineğin başının üst yanından iki anten çıkar. duyu hücrelerince zengin, çok hassas algılayıcılardır. Erkek sivrisinek antenleri, dişilere göre hassastır bu antenler sayesinde, çiftleşme geldiğinde, binlerce sesten dişisinin kanat sesini algılar Dişi sivrisinekde, antenlerin arasında, sivrisineğin kan emmede kullandığı emme tüpü ya da hortumu bulunur. hortum basit yapıda değildir. karmaşık bir sistem barındırır. hortum, çok özel bir kesme ve vakumlama mekanizmasıdır adı "labium"dur. Sivrisinek ısırdığında kılıf geriye esner kesici mekanizma devreye girer. 6 parçadan oluşur. 4 tanesi kesici bıçaktır ve oldukça etkilidir insan derisini kolayca keser kurbağanın ya da bir yılanın pullu derisini de kesebilir Diğer iki parça birleşerek içi boş bir boru meydana getirir Sivrisinek tüpü bıçakların açtığı yaradan içeri sokar ve kurbanının kanını emer Bıçaklardan yaraya akıtılan sıvı dokuları uyuşturur. Bu lokal anestezidir. sivrisinek derinizi kesip, kanınızı emerken bir şey hissetmezsiniz. bu sıvı kanın pıhtılaşmasını engelleyerek, sivrisineğin kan emmeye devam etmesini sağlar. Sivrisineğin ısırdığı bölgenin kaşıntı yapması ve şişmesi bu sıvı yüzündendir.

murataltug1985 12-21-2018 09:59

Kaynak yol ve macera .com

6000 Yıllık Gelenek Kazak Avcıları

Moğolistan’ın batısındaki Altay bölgesi yeryüzünün en ıssız yerlerindendir Pek yol geçmez Moğolistan, Kazakistan, Çin ve Rusya ile sınır olan Altay Dağları’nın karlı dorukları aşılmaz bu çorak topraklarda*yaşayan insanlar için*avlanmak imkânsızdır Bayan Ölgii* Moğolistan’ın 21 ilinden biridir ülkenin en batısındadır. Bölge nüfusunu Kazaklar oluşturur. Bunlar 1800’lerde Rus İmparatorluğu tarafından buraya sürülmüştür. Bu Kazaklar dünyadan uzak, yurt adını verdikleri çadırlarda zorlu kışlarda yaşar kartalları eğitip at sırtında avlanırlar.

Bir kartalla her şeyi avlayabilirsin, dünyada ondan daha iyi bir avcı yoktur. Kartallar insanlardan çok daha güçlü gözlere sahiptirler ve avı 2 kilometre öteden seçer. Kartalların eğitimi yıllar alır ancak eğitimli kartal ile avcı arasındaki bağ çok güçlüdür. Bu güven için kartallar küçükken eğitilir Çocuk ve koyunlara zarar vermemesi öğretilir . Dişi kartal erkekden daha ağır olduğu için daha iyi avcıdır ve daha büyük av getirir*Geleneğe göre Kazak avcılar kartallarını serbest bırakmadan önce yedi yıl onlarla çift olur Eğitilmiş kartal, at sırtındaki avcının sol koluna yerleşir. avcı, kolundaki hafif basınçtan kartalın av kokusunu aldığını hisseder.

Kazak avcıları eski Rus tüfekleriyle tavşan avlasa da av işini kartallar yapar En çok avladıkları hayvan tilki dağ sıçanı olsa da baykuş, kurt ve kar leoparını bile avlayabilir Moğol otlaklarında fazla hayvan otlatılınca bölgedeki yaban hayvanları azalmış Kazaklar ek gelir için çocuklarını şehre göndermiştir ancak geriye kalanlar için avlanmak bir ihtiyaçtır şu Kazak atasözü onların hayata bakış açısını çok iyi özetler “Hızlı at ve korkusuz kartal Kazakların kanadıdır.”

Babanız hayatta iken, olabildiği kadar çok arkadaş edinin. Atınız hayatta iken, olabildiği kadar çok yer gezin - Moğol Atasözü

Kaynak vikipedi.com

Kartal ile avcılık

Avrasya bozkırlarındaki doğancılık ve geleneksel biçimde kartal ile yapılan av, Kazakistan ve Kırgızistan'da Kazak ve Kırgızlarca uygulanmaktadır, Bayan-Ölgii, Moğolistan ve Xinjiang, Çin'de uygulanmaktadır. Türk halklarında altın kartal*ile avcılık ünlüdür çakır kuşu,*doğan ve ulu doğanlar*eğitilmektedir.

Kazak ve Kırgız, Orta Asyasında doğan yırtıcı kuşlar ve Kartal ile avlamak isteyenler için ayrı terimler vardır. Kazakça, "qusbegi" (kuşbeyi) ve "kuş", ve "bek", yani "efendi", kuşların efendisi" anlamındadır.*Eski Türkçede, "kush begi" hükümdarın doğancı kortu ve değerli rolünü yansıtan kağanın en saygın danışmanları için kullanılan bir tanımlamadır. altın kartal*için Kazaklar bürgüt" ve "kartallı avcı" için "bürgütçü" kullanılmaktadır.


M.S. 936-45'te Mançurya'da göçebe bir halk olan*Hitaylar, kuzey Çin'i fethetmiş. M.S. 960'ta Çini,*Song hanedanı* fethedmiş Song hanedanı Çin kültüründe asimile olan Hitaylar'ı kontrol edememiş. Çinin 300 yıllık iktidarında Song hanedanı Song topraklarının fethinde Hitaylar'a haraç ödemiştir Hitaylar, Çin kültürüyle asimile olmalasına rağmen, kartal ile av konusunda göçebe geleneklerini korumuşdur


Kaynak mynet.com

Kartalı Evcilleştiren Orta Asya Türkleri Ve Onlara Özel Kartal Evcilleştirme Yöntemleri geliştirmiştir at ve kartalı
evcilleştiren türkler orta Asyada bir gelenek halini alan kartal evcilleştirmeye spor değeri kazandırır Kartalla avlanmak Türklerin en eski geleneğidir. 6.000 yıllıktır kartal evcilleştirme, kolay yapılan bir hayvan eğitimi ya da sporu olmadığı gibi, çok zahmetli ve tehlikeli bir iştir

Kartalı evcilleştiren Kuşbeyleri yavru iken yakalayıp eğittikleri kartala ‘kolbala’ yani elde büyütülen kartal, yetişkinken eğitilen kartallara ise ‘tüz kartalı’ oğa kartalı derler Doğa kartalını eğitmek, yavruyken yakalanıp büyütülen kartalı eğitmekten zordur. Kazak kuşbeyleri, kartalı huy açısından ‘akbeyil’ yani munis ve ‘kıngı’ ters mizaçlı olarak ikiye ayırır Akbeyil kuşlar sorun çıkarmadan insana alışır ters huyluların ehlileştirilmesi uzun zaman alır

Kazak kuşbeyleri kartalı yakalarken
Yerde avını yakalayan kartalın doyması beklenir. Kartalın uçmaya hazırlandığı sırada, hızlı bir atla kartal yakalanır. Doyan kartal uçmakta gecikirse yakalanma kolay olur. Ehlileşmiş kartal ile yabani kartal birbirine düşmandır. Havada uçan yabani kartal görüldüğünde, evcil kartal dövüş için salıverilir. İki kartal havada dövüşür birbirlerine pençe batırarak sarmaş dolaş yere düşerler ve yabani kartal yakalanır. Kartal bölgesine ağ ile tuzak kurulur. yere canlı veya derisi doldurulmuş tavşan veya tilki yem konulur. Havadan yemi gören kartal, yemi için dalış yaptığında ağa takılır. kartal yakalanır.

Kartallar dağlık arazilerde, sarp kaya girintilerine yuva yaparak yavrular. Anne kartal yuvası belli olmasın diye sabah erken yuvadan ayrılır akşam geri gelir. Anne kartalın olmadığı esnada yavru kartal çalınır bu tehlikelidir Avcı anne kartala yakalanırsa büyük bir tehlike ile karşılaşır Kartal kapanlada yakalanır ama çoğunlukla kartalın ayağı kırık ve zarar gördüğü için bu yol tercih edilmez. Kartalın evcilleştirilmesinde
Yakalanan kartal ‘ırgak’ denilen yerden yüksekçe ucu bağlanarak gerilmiş ipe kondurulur ve ip salınacak gibi sallandırılarak kuş bir kaç gece uykusuz bırakılır. güçlü bir hayvan olan kartal, uykusuzluğa dayanıksızdır gürültüden rahatsız olur kartalın yanında sabaha kadar şarkı söylenir çocuklara gürültü yaptırılır. kartal yorgun düşürülür ve insanlara alıştırılır Uykusuz kartal yere düşer uysallaşır. Kuşbeyleri, vahşi kartalları evcilleştirilirken ona vurup bağırmaz Onlara göre kartallar kincidir ve kötü davranışı asla unutmazlar. efsaneye göre, Naymanlar'ın Tölegetay adlı beyinin oğlu Kıtay’ı, eğittiği kartal saldırarak öldürmüştür.

Kartalın yeme alıştırılırken İyice aç bırakılır kartala bi parça et gösterilir. kartal eti yemekten çekinir. kanatlarına basılarak zorla et yedirilir. İlk eti yeyince, kartal verilen etleri yemeye başlar. Etler önce gagadan verilirken, zamanla uzaktan verilir ki, kartal uzaktan yeme gelmeyi öğrenir. Kartalın yemleri, koyun, sığır ve özellikle yılkı etidir . Keçi eti ise kartal için zararlıdır

Bazen kartalın midesinde et, yün ve av kemiği erimeyerek kalır. Kartalın midesini temizlemek için at yelesi veya kamış püskülü yumuşak şeyler yutturulur. midedeki kalıntılar aşağıya iner. Tecrübeli kuşbeyleri, hayvanı yemlerken devamlı kursağını kontrol eder Kartallar genelde 2 günde bir beslenir kursaklarının dolmaması ve aç kalmaması gerekir. Kartal iyice evcilleşip yeme geldiğinde, avcılık eğitimine geçilir. ‘şırğa’ veya dalbay denilen sahte av hayvanı hazırlanır Tilki boyutunda hazırlanan sahte av ipe bağlanır ve at süren kişi sahte avı sürükler. Kuşbeyi, aç olan kartalın tomagasını çıkarır ve kartal sahte ava saldırır.

Kartal, yakaladığı avı sahibinden bile kıskanarak vermek istemez. Kazak atasözü kartal kendisi için avlanır’ demektedir. avcı, kartala ‘toyat’ yemi vererek kandırır ve avı elinden alır. avcı yetişmezse, kartal avı parçalar Bu yüzden kuşbeyi avı görmeden kartalı uçurmaz Kartalla yapılan avcılıkta en keyiflisi tilki avıdır. ‘

Yüksekte uçan kartal, avı gördüğünde Yüksekten, dikine avına gelir Kartal için tehlikeli olan bu saldırı, avının atik şekilde kaçması sonrası kartalın yere çakılmasına neden olur. Kartal av hayvanınına hızlıca yaklaşır. Bu dalışta kartalın çalı ve çırpıya takılma tehlikesi vardır. Kartalın, avının üstüne gelerek sırtına pençesini batırır yüzünü arkasına çeviren avın burun kısmını pençesiyle yakalar. Kartalın en emniyetli avlanma şeklidir.

Bir kartalın iyi bir avcı olduğu yarış atları gibi dış görüntüsünden belli olur. İyi kartallar büyük başlı, gagası iri ve gözleri çöküktür. Kanat tüyleri büyük, paçaları kızıl ve dil altında parmak büyüklüğünde siyah bir ben bulunur. Ayakları kalın ve pütürlüdür. Kartal için en zor av baykuştur Kartala yakalanacağını anlayan baykuş, yere sırt üstü yatar iki pençesini havaya kaldırır. üstüne gelen kartalın kursağını delmeye çalışır. Kartal güçlü ve çevik olmazsa baykuş emeline ulaşabilir.

Kartalın Tilkiye oranla tavşan avlaması güçtür. çalılık bölgede yaşayan tavşan kartalın işini zorlaştırır. bir at kartal ve avcı için çok önemlidir. Atın hızı kartaldan ürkmemesi büyük önem taşır. Kartalla avcılık tek bir kişinin yapacağı iş değildir. Görev paylaşımı ve bir kaç kişiyi gerektirir. Turıpşı Bir tepenin üstünde kartalı tutar İzşi
Tilki veya tavşan gibi av hayvanlarını takip edip, saklandığı yerden çıkartır Kaguvşı Kaçan av hayvanının tekrar çalıya girmemesini ve düzlükte kalmasını sağlar. Tosuvşı Kartal avını yakalayınca , kartala yem vererek avı kartaldan alır Bakırşı Av çadırında kalan, av peşinde olanlara sıcak içecek ve yemek hazırlar

Kartal evcilleştirmek çok zahmetlidir Kartalın evcilleşme sürecinde
idman yapıp ava çıkması gerekir. Bu sayede tüylerini yeniler kartal. eylül ve mart aylarında karlı kış günlerinde ava çıkarılır. İdman mevsimi ağustos ve eylüldür


Kaynak vikipedi.com

kaya güvercini*

Güvercinlerde kafatası ile beyin arasındaki manyetik bazı tanecikler, yerin manyetik alanına karşı duyarlıdır Güvercinler bu sistemle yerin manyetik alanındaki değişimi hisseder. Bu sistem güvercinlerin çok uzaklardan uçurulduklarında bile yönlerini kolayca bulmalırını sağlar. Omurilik omurga kanalının son ucuna kadar uzanır. Omurilikten ayrılan sinir sistemi, bütün organlara ve kaslara kadar dağılır.

Trakya Türkiye’nin Avrupa kıtasındaki topraklarında kalan bölümü tanımlar Bu bölgeye Trakya bölgesi denilir Trakya kelimesi eski Yunan’dan günümüze gelen Balkanlardaki bir bölgeyi tanımlayan coğrafi bir terimdir. bugünkü Bulgaristan’ın güney kesimleri, Yunanistan’ın Tharaki im bölgesi ve Türkiye’nin Avrupa’daki topraklarını içine alır Trakya güvercinleri, bu bölgede yoğun olarak yetiştirildikleri için Bu güvercinlere Türkiyede “Trakya Makaracısı denilir , Trakyada Trakya Taklacısı”, “Rumeli Taklacısı”, “Rumeli Yerlisi”, “Trakya Yerlisi” ya da “Yerli” adı ile bilinir Dünyada Thrace Roller” adı ile anılır tanınmaktadırlar.

Bazı güvercinler Eti için yetiştirilir Lezzetli ve pahalı bir gıda olarak 0.5*kg karkas ağırlığında olmak üzere yumurtadan çıkıştan 28 gün sonra tüketilebilirler.

Trakya güvercininin kökeni hakkında fazla bilgi yoktur Türkiye'de uzun yıllardır yetiştirilir bölgesel bir yapısı vardır. Trakya dışında fazla görülmez. makaracıdır Dünyada “Oriental Roller” olarak bilinen ve köken olarak Türkiye'den kaynaklanan makaracı ırk ile, Bulgar ve Arnavutluk makaracısıyla akrabadır Vücut ve büyüklük olarak bu ırka benzer

Vücut orta büyüklüktedir Gagaları orta büyüklükte olmalıdır. Gaganın kısa olması farklı melezlemedendir Bu tür kuşlar kıymetli değillerdir. Boyunları uzun değildir. Ayaklar kısa ve dirsekten aşağısı paçasızdır. Dirsek aşağısındaki her tüy paça kabul edilir ve kuşun değer yitirmesine neden olur. Kuyruk telek sayıları 14 ile 18 arasındadır Kanatlar kuyruk üzerinde taşınır. Bu karakteristikdir. makaracı ırklardaki kuyruğun kanat altında taşınması bu kuşlarda olmamalıdır. Kanatlar farklı şekil taşıyorsa, bu güvercinlerin saf kan olmadıklarındandır. Gaga rengi beyaz olmalıdır. gaga ucunda kuşun kendi renginde küçük bir koyuluk bulunabilir. Sadece mavi renkde mor gaga rengine rastlanır Trakya güvercinlerinin rengi ne olursa olsun göz rengi açık renktir. beyaz renk olanlar istisna olarak siyah göz rengine sahiptir Trakya güvercinleri tepeli ya da tepesiz olabilir Bütün renklerde tepeli ve tepesiz olanlar bulunmaktadır. güvercinlerde tepe geniştir. ensenin altından başlar enseyi tam olarak sarmalar. Tepenin her ucunda “tepe gülü” adlı şekillenmeler makbuldur Dişileri bir çift yumurta yumurtlayıp kuluçkaya yatar. üç yumurtaya veya tek yumurtaya kuluçkaya yattığı görülmüştür.

Güvercin yumurtası ilk yumurtlandığında 15 gram kadardır. 11 gram doğan yavruların yedinci gün ağırlıkları 70, ondördüncü gün 170 grama ulaşır. Yavrular 24-25 günlükken tek başlarına yem yer Trakya ırkında başlıca 5 çeşit renk görülür Bunlar beyaz, siyah, kırmızı, sarı ve mavidir. Yaygın renkleri beyaz ve kırmızıdır. tepelisi ve tepesizleri bulunur.

Beyaz: güvercinlerin tüm vücudu beyazdır. İşaret taşımaz. farklı renkte tüy bulunmamasına dikkat edilir. Gözleri siyahtır. Gaga beyazdır.
Kanarya güvercinlerin vücutları sarıdır. İşaret taşımaz Vücutta beyaz tüy bulunmamasına dikkat edilir. Gözler açık renklidir. Gaga beyazdır.
Pal güvercinin vücutları kırmızı koyu kızıldır. İşaret taşımaz Vücutta beyaz tüy bulunmamasına dikkat edilir. Gözler açık renklidir. Gaga beyazdır.
Murakat (Siyah): vücutları siyahtır. İşaret taşımaz Vücutta beyaz tüy bulunmamalıdır Gözler açık renklidir. Gaga beyazdır. Zavrak (Mavi) güvercinler dumanlı mavi ve mavi-gri renktedir. işaret olarak kanatta iki sıra şerit bulunur. mor renk gagaya rastlanır. az bulunur “Küllü” olarak da adlandırılır. Zavrakların işaret olarak çakmaklıları vardır. Çakmaklıya “Tekir” adı verilir. Tekirler kanat üzerinde iki sıra şerit yerine küçük siyah noktadan oluşan pullu bir yapısı vardır.

Trakya güvercinlerinde renkler eşleştirilmelidir. kırmızı kırmızı ile, sarı sarı ile vb. Farklı renklerin eşleştirilmesi sonucu çıkan yavrular ana ve babanın renginde olmakla birlikte iyi yetiştiricilerce tercih edilmez farklı renklerde yapılan eşleştirmelerde renklerden biri beyazsa, yavrular alacalı olur beyazın beyaz ile eşleştirilmeli başka renkler katılmamalıdır.

Trakya güvercinleri ürkekrir ve ele gelmezler Makaracı ırkların uçuşuna sahiptir Trakya ırkı performans ırkıdır uçuş kuşudur. Performans ırklarında temel özellik uçuştur renk vb özelliklere de dikkat edilmelidir uçuştan taviz verilmelidir Son yıllarda makaracı ırklarda kostüm öne çıkmış ve uçuş gerilemiştir

murataltug1985 12-22-2018 07:32

Kaynak vikipedi.com

Balkanlardan Türkiye'ye kuş girişi göçmenler aracılığı ile hızla artmıştır. getirilen kuşlar daha gösteri kuşlarıdır. kuşlarla yapılan melezlemeler Trakya güvercinlerinin uçuşunu geriletmiştir. Trakya güvercinleri, uzun ve yüksek uçar. İyi bir Trakya kuşundan 3–5 saat uçması beklenir nokta yükseklikte uçmaları ile tanınır yerden yönetilmeleri kolay değildir. Yerde hareket göstermez ve Grup olarak uçarlar 10–30 kuşluk gruplar uçuşa idealdir. havada küçük gruplar halinde ayrılarak bağımsız uçmayı tercih ederler

Trakya güvercinlerinin en önemli uçuş özelliği makara yaparlar. Trakya güvercinlerinden sık sık makara değil kaliteli makara yapmaları beklenir. Peş peşe makaraya girme uçuşa ayrı bir renk katar

Kaynak yeni şafak.com

Camilerin cemaati: Güvercinler

güvercinlerle yoğun olarak meydan ve cami avlusunnda karşılaşıyoruz. bu adresi kim veriyor? Nasıl oluyor da bu kadar güvercin camide konumlanıyor? Güvercinleri Yabancı bir yere bıraksanız da yuvalarına dönerler. Bu yüzden güvercinleri, dönüp dolaşıp her seferinde Allah'a dönen kullara benzer İnna lillahi ve inna ileyhi raciun; Allah'tan geldik, Allah'a döneceğiz."
Güvercinlerle insanların birliği çok eski tarihlere dayanır. Kutsal metinlerde ilk Tevrat'ta karşılaşırız güvercinle. Nuh As bütün canlılardan birer çift alıp gemisiyle denizlerde yol alır ve tufanın bitip bitmediğini, suların çekilip çekilmediğini anlamaya bir güvercin uçurur. Güvercin ağzında zeytin dalıyla dönünce suların çekildiği anlaşılır. gemi Ararat Dağı'na oturur. Güvercinin getirdiği haberle başlar hayat yeniden.

Tevrat'a kaynaklık eden güvercin efsaneleri Sümer ve Babil kökenlidir güvercin önceden evcilleştirilerek kutsal kabul edilir güvercin barış simgesidir. Allah, insanoğlunu affetmiş, dünyayı eski düzenine döndürmüştür. Güvercin yüzyıllardır barışı sembolize eder. Güvercin kutsidir Güvercin biz Müslümanlar için önemlidir Hicrette mağaranın girişine yuva yaparak Peygamber Efendimiz'i Kureyşlilerden korumuştur,

coğrafyamızda güvercinin değeri, Orta Asyadan gelir Uygur metinlerinde güvercin 'kökürçkün' ve 'köğürçün' olarak geçer Türk topluluklarında güvercin kültürü yaygındır
Osmanlı gündelik hayatında da güvercin önemlidir. Kuşlarla ilgilenen kişilere 'kuşbaz' denir. Saray kuşbazları saray bahçelerindeki 'kuşluk' adlı bölümde bakılan kuşlarla ve güvercinlerle ilgilenirdi halk güvercin yetiştirenlere iyi gözle bakmaz Güvercincilerin başıboş oldukları
günlerini kuşlarla geçirip, evleriyle ve aileleriyle ilgilenmedikleri düşünülür kuşçulara kız vermek uygun görülmezdi.atasözü, “Kuşbazı ve kumarbazı öldüren gazi olur" der.

Osmanlıda halk kuşçulardan hoşnut olmazdı. Kuşçulardan hoşlanılmama sebebi evlerin damına çıkan kişinin, komşu evin avlusunu görebilme ihtimalidir avlu evin mahrem yeridir. kadınlar burada dolaşırdı Kuşçular kuş uçurmak ya da yakalamada damlarda gezdiklerinden mahrem hayatı gözetlemekle itham edilirdi bu sebeple kuşçular güvenilmez görülür kuşbazların tanıklığı kabul edilmezdi. Bugün bile güvercin yetiştirenlere böyle bir anlayışla muamele edilmeye devam ediliyor.

Güvercin denilince ilk akla gelen posta güvercinidir. Gagalarındaki müthiş yaratılışla nerede olurlarsa olsunlar yönlerini bulurlar bu hayvanlar, eğitilip haber taşıma amacıyla kullanılır. askerî ve siyasi mesaj taşıyan güvercin, çok başlar almış, çok savaş başlatıp bitirmiştir. 'barış ve haberleşmenin sembolü olmuştur Güvercinlerin müthiş gagaları bilim tarafından incelenmiş teknolojiye ilham olmuştur. İlaçların vücutta sadece hedeflenen noktaya ulaştırılması ya da uçakda ve uzay mekiklerinde bulunan manyeto metreleri küçültülmesi güvercin gagasından ilham alan teknolojilerdir.

güvercinlerle yoğun olarak meydan ve cami avlusunda karşılaşırız bu adresi ilham eden kimdir? Nasıl olur da bu kadar güvercin cami etrafında konumlanır Güvercinler insanları insanlar da güvercinleri. Sever Namaza gelen cemaat hayır için kuşları besler. Besin bulan kuşlar diğer kuşlara haber verir ve cami avlusu sürü halinde bu zarif kuşlara yuva olur. cami avluları huzurlu mekânlar oldukları için güvercinlerin fıtratına uyar güvercinlerin yaşadıkları mekânı seçmeleri insanın yaşam alanını seçmesine benzer Yırtıcı kuşlar fıtraten insandan uzak, doğayla iç içe yaşıyar. Güvercinler yaşam alanı olarak ibadethaneleri seçer
Güvercinler camilerin daimi cemaatidir ezanların beş vakit dinleyicileridir Nerede olurlarsa olsunlar camilere, ait oldukları mekâna geri dönerler Özgür olmalarına rağmen bağlılıklarında ısrarcıdır. Güvercinlerden kulluk adına öğreneceğimiz çok şey var.

Kaynak hobitat.com

Hayvanlarda aklımızın alamayacağı İlginç olaylar*vardır kuş nasıl uçar kuşlar uzun mesafelere uçarlar harika bir yaratılış mucizesidirler ve kusursuz bir anatomileri vardır bu harika özellikleri Uçak mühendislerinin bile gözlerinden kaçmaz Mükemmel yaratılan kuşların vücutları üstün özellikler taşıyır uçarken son model süpersonik uçaklara fark atarlar Peki, Kuş motoru nasıl soğur Uçmak için dizayn edilen kuşların vücutları inanılmaz hafiftir kuş iskeleti esnek ve kuvvetlidir. 7-8 kilo ağırlıklı pelikanın kafatası, gagası, ayakları, kanatları ve kemiklerinin hepsi sadece 650 gramdır Vücud ağırlığın uçuş motoru görevi yapan göğüs kasları oluşturur.

Motorlu araçta radyatör motor için hayati öneme sahip soğutma sistemidir. Radyatörle motor arasında sürekli döndürülen su motoru soğutur ve motorun aşırı ısınıp patlamasını önler. Kuşların vücutları içersinde motor vazifesi gören göğüs kasları uçuşta ısınır radyatör olmasa kuşun ölmesi işten bile değildir Kuşlara mükemmel bir radyatör yerleştirilmiştir Akciğer ile irtibatlı hava torbaları bir radyatör gibi çalışır. Vücuttaki ısı ve nemi dışarı atan soğutma sistemi işlevi görür. vücuttaki karbondioksit gazını dışarı atıp yerine temiz oksijen getirir soğutma sistemi kuş için hayatidir tonlarca ağırlıkdaki uçağı harekete geçirip ve uçurmak için çok büyük bir güç ve enerjiye ihtiyaç vardır.

Uçağın gürültüsü herkesi etkiler binlerce metre aşağıdaki evlerden bile… Duyulan, uçağın devasa motorunun sesi vardı koca bir gövdeyi yerçekimine karşı havaya yükseltip uçurmak kuşların da enerjiye ihtiyaçları vardır. yerdeki diğer hayvanlar bu büyük güce ihtiyaç duymaz enerji ve efor sarfedilirken kuşun kalbi saniyede bir kaç kez atar. Nefesi hızlanır, vücut ısısı motorlarda olduğu gibi olağanüstü artar. Kırlangıçların uçuşdaki vücut ısısı 44, balıkçıl kışunun 41 ve Ördeğin vücut ısısı 43 derecedir. İnsanlarda 40 derece şiddetli hastalık belirtisi 42 derece ölüm demektir uçan kuşlarda kırlangıçta 44 derecelik vücut ısısı günlülk sıcaklıktır. uçmada aşırı efor sonucu sıcaklığın sürekli artar yaratılışta kuşlara harikulade radyatör sistemi yerleştirilmiş vücudun soğutulması sağlanmıştır özel radyatör sistemi kuşlara güvenle uçuş sağlar
*
Kuşların Akılcı ve İlginç Uçma Teknikleri vardır daha az enerji harcayarak uçmak taktikler geliştirmişlerdir? Sığırcık kuşları bir araya toplanarak uçarlar Kutup sumru kuşları göçte ‘S’ şeklinde bir rota çizer?
Allah yarattığı her canlıyı çok çeşitli özelliklerle donatmıştır. Tüm canlıların farklı özellikleri vardır. Bütün canlılar Allah’ın ilhamıyla hareket eder ve Allah’ı tesbih ederler Kuşların akılcı davranışları Allah’ın üstün yaratma sanatının örneğidir.
*

Sığırcık kuşları sonbahar ve kışın gökyüzünü siyaha boyar binlercesi birbirine çarpmadan ahenkle gerçekleştirdikleri dansları muhteşem bir görsel şölene dönüşür. Bu canlıların bir araya toplanıp güçlerini birleştirirler güvenliklerini sağlarlar Binlercesi bir arada hareket ederler ve şahinler, bu kuşları avlamakta zorlanırlar.
Bir araya gelince geceleri ısınırlar. Gün batımında, hava kararmadan ısınmak için gökyüzünde muhteşem dans gösterisine başlarlar.

Sığırcıklar Ekim-Kasım ayı toplanır 100.000’ini bir aradadır. Çok sayıda kuşun, bir araya gelmek için haberleşmesi, Yüce Allah’ın ilhamıyladır Ayette buyrulur:
Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur, O’na gönülden boyun eğmişdir.(Bakara Suresi, 116) Kutup Sumru Kuşları ‘S’ Şeklinde Rota çizerler Kuzey Kutbu’nda yaşayan kutup sumru kuşları, her yıl 70.000 km uzunluğunda ki yolculuğunda tüm ömründe ‘ayda üç kere gidip gelecek kadar uzun bir uçuş gerçekleştirir. Bu kuşlar Kuzey Kutbu’ndaki Grönland adasından yola çıkarak, Güney Kutbu’na, Antartika sahillerine uzun bir yolculuk yapar. Büyük kıyı kuşları 5.000 km’lik yola yetecek kadar yedek yağ taşıyabilir düz bir rota izler. Ancak kutup sumru kuşu gibi küçük bir kuş yağı büyük kuş kadar, depolayamaz. farklı bir uçuş rotası çizerek enerji tüketiminde tasarruf sağlar. kuzeye, evlerine geri uçarken geliş yollar yerine, “S” rotası çizer.Ancak bu rota ile yollarını binlerce km uzatarak yolculuklarını iki katına çıkarır kuşların bu şekilde uçmalarının hikmetli bir açıklaması vardır. Kuşların dönüş yolundaki değişikliğin nedeni Atlantik Okyanusu rüzgarlarından faydalanarak enerji tüketimini aza indirir enerjilerini düz bir yolculuktan daha verimli kullanır Bu kuşların hesap makinaları ve mesaf ölçen aletleri yoktur.

Sumru Kuşları rüzgarı takip eder ancak rüzgarın itme gücünden faydalanıp az enerji harcayacakları bilgisine sahip uzun ve zahmetli göç yolculuklarını kusursuz bir üstün akıl ve teknikle başarırlar. bu başarının sahibi üstün akıl sahibi Yüce Allah’tır. Kutup sumru kuşu Rabbimiz’in yaratışı ihtişam ve ilhamıyla hareket eder hayranlık uyandıran göçlerini başarıyla tamamlarlar:

Şüphesiz Allah, gökleri ve yeri zeval bulurlar diye kudreti altında tutuyor. Andolsun, zeval bulacak olurlarsa, kimse onları tutamaz. O Halim’dir bağışlayandır.” (Fatır Suresi, 41)
Kuşların Kanat çırpması çok fazla enerji gerektirir. kuşların enerjisi değerlidir bunu en ekonomik şekilde harcarlar. ağaçkakan uçarken kanat çırpışlarını keser ve kanatlarını vücuduna kapatır. kanatlarının havaya karşı oluşturduğu direnci önler ve havada ilerler

Albatroslar açık denizde yaşar Kanatlarını rüzgara açarak havada durur albatrosu uçması için Kuş kanatlarını olabildiğince geniş açar kuşun kanat genişliği “3.5 m’ye” ulaşır bu, kuşlarda ki en geniş kanat uzunluğudur. Albatros kanat kemiklerinde kanatları açık tutmaya yarayan kilit sistemi vardır. günlerce, haftalarca aylarca minimum enerji kullanarak hiç durmadan uçarlar Albatros yukarı yükselen dalgaları ve rüzgarı kullanarak, ilerler ve rüzgarda zigzaglar çizerek bir dalganın tepesinden diğerine geçer ve albatros tek bir kanat çırpmadan saatlerce su üstünde uçar

Kartalların Rahat Uçuş ve İnişini Sağlayan Vücut Yapıları vardır
Kartalların yerden havalanıp uçacak kadar hafif olmaları avlarını yakaladıklarında rahatça taşıyacak güçte olmaları gerekir. Bir kel kartalın 7000’den fazla tüyü vardır, hepsini biraraya koyduğunuzda tüylerinin ağırlığı 500 gram tutar. vücutların hafif olması için, kemik içi boştur. kemik yerinde havadan başka birşey yoktur. kel kartalın tüm iskelet ağırlığı 272 gramdan biraz fazladır.

kartal uçmak için gereken gücü kanat çırpışında, kanadının aşağıya olan hareketinden alır. kartalın kanatlarını aşağı iten kasların sayısı, kanatları yukarı iten kas sayısından fazladır. kartal için uçuş kasları önemlidir. Bu kaslar kuşun vücut ağırlığının yarısı kadardır. kartallar kanat pozisyonunu değiştirerek hızlı veya yavaş uçabilirler. Hızlı uçmak istediklerinde, kanat kenarlarını rüzgarın içine çevirir ve havayı keserler”. Kendilerini yavaşlatmak istediklerinde kanatlarının geniş kısmını rüzgara çevirirler.
Kartal inişini yaparken, kuyruğunu havalandırır ve vücuduna göre bir açıyla aşağı çekerek hızını azaltır. Kanat uçlarını alçaltarak onları fren olarak kullanır. Hız kaybederken, kanat üstünde oluşan hava akımı onun düşme tehlikesini arttırır Bunu “alulas”larını kaldırarak önler. Alulaslar uçan kuş kanatlarının ucundaki tüy öbeğidir. kanat yüzeyinde havanın çizgi halinde akmasına yardımcı olur. kuş tüm hızını kaybetmiştir. Dev pençelerini ileri uzatır, dalı kavrar ve böylece durur.

Bazı kartal türleri havada inanılmaz bir süratle aşağıya iner. Bu dalışda saatte yaklaşık 322 km. hız yapar Büyük kartallar avlarına çok hızlı çarpar Kel kartalın avına vuruşu, yivli tüfek mermisine kıyasla iki kat güçlüdür.
Kuşlarda Yaşadıkları Koşullarla Tam Bir Uyum İçinde Muhteşem Kanatlara sahiptir Hepsi birbirinden farklı kanada sahip olan kuşlar farklı uçuşlar yapar
And dağlarındaki tepeli akbabanın uzun ve geniş kanatlarındaki tüylerin ucunda açılıp kapanan yarıklar bulunur. Akbaba kanatlarıyla, ısınıp yükselen hava akımlarının üzerine çıkar saatlerce bir kez bile kanat çırpmadan süzülür. Karakenarlı albatrosun çok uzun ve ince kanatları, denizlerde esen güçlü ve düzenli rüzgarların üzerinde yüksek hızla uçmaya uygundur Kızıl gergedan kuşunun aralarında yarık olan kısa ve geniş kanatları, çabuk havalanmaya kaçmaya, dalların arasına ve yere doğru dalış yapmasına yarar.

Albatros, deniz kırlangıcı ve kılıç kırlangıçları hayatlarını uçarak geçirir uzun ve ince kanatlara sahiptir okyanus rüzgarlarında kolayca süzülür Şahinlerin, kartalların ve akbabaların geniş, dışa meyilli tüylü kanatları vardır. sıcak karalarda rahatlıkla süzülür
Sinekkuşları kanatlarını sekiz şeklinde hareket ettirir bir saniyede kanatlarını 60 defa sekiz şekli yapacak şekilde çırpar Kanatların hızlı hareketi onların havada rahat dolaşmalasını sağlar. Sinekkuşları çiçeklerden nektar içerken dolaşırlar. Uçarken hızlıca ters yöne dönebilir arkaya doğru uçabilir Bu diğer kuşların yapamadığı bir şeydir. Diğer kuşlardan farklı olan sinekkuşunun kalbi uçuşta dakikada 1200 defa atabilir. bir insan kalbi bir dakikada en fazla 200 defa atabilir. Sinek kuşunun kalbinin hızlı atması, kanat kaslarına çok fazla kan pompalar. kan, kuşun kanatlarının hızlı çalışmasına yardımcı olacak oksijeni taşır

Kuşların akılcı taktikleri kendi beyinleriyle düşünüp tasarladıklarını sahip oldukları fiziksel özellikleri kendi kendilerine vücutlarına yerleştirdiklerini ileri sürmek mantıksız bir iddiadır Allah kuşları ve tüm canlıları yoktan var etmiştir ve herşey O’nun emriyle hareket eder. Allah ayetinde buyurur ki
Allah, yedi göğü ve yerden onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner; Allah herşeye güç yetirir ve ilmiyle herşeyi sarıp-kuşatır (Talak Suresi, 12)

*
Allah yarattığı tüm canlılara çok farklı özellikler vermiştir. Bu özelliklerle canlılar yaşamlarını devam ettirir, kuşlar buna güzel bir örnektir. Kuşlar arasında binlerce farklı çeşitte üreme, yuva yapma, avlanma, beslenme ve uçma şekilleri vardır. Bunlardan sadece bir tanesini incelemek bile Allah’ın sınırsız gücünü görmeye yeterlidir Allah ayetinde tüm varlıkların sahibinin Kendisi olduğunu bildirir: “Göklerde ve yerde bulunanlar O’nundur; hepsi O’na gönülden boyun eğmiştir Rum Suresi

*

Kaynak yeniasya.com

Şimdi kuşlara bak...


Yaratılış harikası olan ve insanları tefekküre sevk eden Kainat Kitabı'nın her sayfasındaki tefekkür Hârika bir kudret lezzetli bir hayret ve hayranlıkla dikkatlice seyredilen nazardır birbirinden güzel yaratılışa sahip kuşlar,*Kainat Kitabı'nda kendilerine verilen önemli vazifeleri yerine getirir eşsiz güzellikler oluşturur ve Cenab-ı Hakka ibadet Biz biriz ve bir elden çıkmışız, Ve birimizi yapan, elbette umumumuzu O yapar”*hakikatini ihtar ediyoruz ''Şimdi kuşlara bak: Onların cıvıldaşmaları bir Sâni-i Hakîmin söyletmesi olduğuna delil-i kat'î ise, hayret verir birbirine seslerle hissiyat ve ifade-i maksat etmeleridir.'' Bediüzzaman Sözler, 30. Söz, 20.

Kızılırmak Kuş Cenneti, Dünya Mirasına girmeye hazırlanıyor Türkiye’deki 452 kuştan 352’sinin tespit edildiği kışın 150 Bin kuş popülasyonunun gözlemlendiği tefekkür hazinesi ve hikmetli yaratılışla*Anadolu’nun en büyük yaşam alanlarından olan Kızılırmak Kuş Cenneti, Dünya Mirası Listesi’ne girmeye hazırlanıyor.
Kuşlar*eşsiz güzellikteki görüntülerle bizleri uyarıyor*Mülk Suresi'nin 19. Ayet-i Kerimesini*''Üzerlerinde kanat çırpan dizi dizi kuşları görmezler mi? Onları havada Rahman olan Allah'tan başkası tutmuyor; O, herşeyi görendir.''*
Samsun Belediye Başkanı Ziya Yılmaz, uluslararası turizme kazandırılacak Kuş Cenneti’nin Dünya Mirasına alınması için Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu’na (UNESCO) ya müracaat edeceklerini açıkladı.*

Tropik ormanlardan sonra biyolojik üretimin en yüksek olduğu ekosistemlerden sulak alanlar, dünyanın en önemli genetik rezervuarıdır dünyadaki tüm türlerin yüzde 40’ını, tüm hayvan türlerinin
yüzde 12’sini barındırır Türkiye’de alanların yüzde 1,6’sını sulak alanlar oluşturur Türkiye’deki 198 sulak alandan 56’sı su kuşları, 4’ü balık, 16’sı su kuşları, ve balık bakımından uluslararası öneme sahiptir
Zengin kuş türünün yaşadığı Kızılırmak Kuş Cenneti’ni uluslararası turizme hazırlayan Samsun Büyükşehir Belediyesi kaçak yapılaşma, ve avcılık sorunun çözümüne devam ediyor.


KUR'AN-I HAKİM'DEN KUŞ AYETLERİ

Kuşlar*eşsiz güzellikteki görüntülerle bizleri uyarıyor*Mülk Suresi 19. Ayet-i Kerimesi kanat çırpan kuşları görmezler mi Onları havada Rahmandan başkası tutmuyor O, herşeyi görendir.''*

Nahl Suresi 79.Ayet-i Kerimesi Göğün boşluğunda Allah'ın emrine boyun eğdirilerek uçan kuşlara bakmadılar mı bunda inanan için âyet ve ibretler vardır.''

En'am Suresi'nin 38. Ayet-i Kerimesi Yeryüzündeki hayvanlar gökyüzünde iki kanadıyla uçan kuşlar sizin gibi topluluktur hepsi Rablerinin huzuruna getirilecekler.''

murataltug1985 12-23-2018 07:08

Kaynak yeniasya.com

Şimdi kuşlara bak...


Nur Suresi'nin 41. Ayet-i Kerimesi Görmez misin ki, göklerde ve yerde bulunanlar dizi dizi kanat çırpıp uçan kuşların Allah'ı tesbih ettiklerini? Her tesbih ve duâsını bilmiştir. Allah, yapmakta olduklarını hakkıyla bilir.'

Neml Suresi'nin 16. ve 17. Ayet-i Kerimelerini*''Süleyman Davud'a varis olup dedi ki: "Ey insanlar! Bize kuş dili öğretildi ve her şeyden nasip verildi bu apaçık bir lütuftur." ''Cinlerden, insanlardan ve kuş orduları Süleyman'ın hizmetinde toplandı, hepsi onun tarafından sevkediliyordu.''

Sebe Suresi'nin 10 Ayet-i Kerimesi Andolsun biz Davud'a fazilet verdik. "Ey dağlar! Onunla tesbih edin." dedik ve kuşlara da emrettik ona demiri yumuşattık.''

Sad Suresi 19 Ayet-i Kerimesi'ni*Kuşları
onun emrine vermiştik. Hepsi ona zikir ve tesbih ederlerdi.''*

RİSALE-İ NUR'DAN BİR VECİZE

''...Şimdi kuşlara bak: Onların söyleşmeleri ve cıvıldaşmaları Sâni-i Hakîmin Herşeyi hikmet ve san'atla yaratan Allahın söyletmesi*
olduğuna delil-i kat'î ve kesin delildir hayret verici seslerle müdavele-i hissiyat duygu alışverişi ve maksadı ifade etmeleridir.''*((Sözler, 33. Söz, 20. Pencere))

Risale-i Nur'dan Sözler 33. Söz

'Demek bir Sâni-i Hakîm tarafından ziya ediliyor; çarşı-yı âlem sergilerindeki antika*san'atlarını onunla irâde ediyor. rüzgârlara bak Sair hakîmâne, kerîmâne vazifelerinin şehadetiyle, mühim*vazifelere koşuyorlar dalgalanmak Sâni-i Hakîm tarafından bir tavziftir, bir*tasriftir, Dalgalanmaları emr-i Rabbânînin çabuk yerine getirilmesine sür'atle*çalışmaktır.

Şimdi bak çeşmelere, çaylara, ırmaklara:*Yerden, dağlardan kaynamaları tesadüfî değildir. onlara*âsâr-ı rahmet olan faidelerin şehadetiyle ve dağlarda
mizan-ı hâcet ifadesiyle ve mizan-ı hikmetle gönderilmelerinin delâletiyle gösteriliyor ki, Rabb-i*Hakîmin teshiriyledir Şimdi yerdeki taşların cevahir ve madenlerin envâına bak:*Bunlar Sâni-i Hakîmin tezyiniyle, tertibiyle, tedbiriyle, tasviriyledir
mütlak hakîmin faideleri ve hayatiye ve levâzımât-ı insaniye ve hâcât-ı hayvaniyeye*muvafık bir tarzdadır

Şimdi çiçeklere, meyvelere bak:*Bunların gülümseme ve tadları güzellik ve nakışları ve koku*vermeleri Sâni-i Kerîmin, Mün'im-i Rahîmin sofrasında birer davetnamedir Şimdi kuşlara bak:*Onların söyleşme ve cıvıldaşmaları Sâni-i Hakîmin intak ve söyletmesi*olduğuna delil-i kat'îdir, hayret verir bir tarzda birbirine müdavele-i hissiyat etmektedir.
Şimdi bulutlara bak:*Yağmurun şıpıltıları mânâsız bir ses olmadığına ve şimşek ile gök gürlemesi boş gürültü olmadığına kat'î delildir âb-ı hayat*hükmündeki damlalar sağmak ve zemin yüzündeki muhtaç ve müştaklara emzirmek gösteriyor*ki, o şırıltı, o gürültü, mânidar ve hikmettardır
Rabb-i Kerîmin emriyle o*yağmur bağırıyor ki, "Sizlere müjde, geliyoruz!"

Şimdi göğe bak:*Gök içinde yalnız kamere dikkat et. Onun hareketi Kadîr-i Hakîmin*emriyledir , o mütlaktır yeryüzündei her damla mühim hikmetlerdir*ziyadan kamere kadar, küllî unsur geniş tarzda ve büyük mikyasta pencere açar, bir Vâcibü'l-Vücudun vahdetini ve kemâl-i kudretini ve azamet-i saltanatını gösterir, ilân eder ki ey gafil! Eğer
gök gürlemesi gibi bir sadâyı susturabilirsen ve güneşin ışığı gibi parlak ziyayı*söndürebilirsen, Allah'ı unut. Yoksa aklını başına al,*سُبْحَانَ مَنْ تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَاْلاَرْضُ وَمَنْ فِيهِنَّ* Yedi gök ve*yerde olanların Kendisini tesbih eddiği yüce Zat, her kusurdan münezzehtir.

Kaynak vikipedi.com


Kuş

Kuşlar tüylü kanatlı,*sıcakkanlı,* yumurta*ile üreyen,*omurgalı* hayvanlardır Yaklaşık 10.000 civarında türüyle en kalabalık omurgalıları oluştururlar. Kuzey Kutbundan Güney Kutbuna tüm ekosistemlerde yaşarlar. Boyutları*arı sinek kuşunda 5*cm ile*deve kuşunda*2,7 m'ye kadar değişir. Bulunan fosillere göre kuşlar, yaklaşık 200 milyon yıl önce yaşayan dinozorlardan gelmektedir. ilk kuş
150 milyon yıl önce yaşamış olan*Archaeopteryx*'tir.
Kuşlar, İlk sıcaklıklı*canlılardır üyelerinin tümü, tüylerle*kaplıdır. çok gelişmiş ses kutuları vardır. Sert kabuklu*yumurta*bırakır kuluçkaya yatarlar.*Embriyo,*yumurta kabuğu ve*amniyon*zarı ile çevrilidir. Kuşların tam işlevli, karmaşık ve gelişmiş, büyük ve küçük dolaşım sistemleri vardır.

En eski kuş fosili,*Solenhofen'ın Batı Almanyada bulunmuştur 140 milyon yıl önceye aittir dinazorgillerden Archaeopteryx'dir.*1860 yılında bulunmuştur. bilim dünyasında sansasyon yaratmıştır. bu fosil,*sürüngen ve kuş özelliklerinin her ikisini de taşımaktadır. Fosil, H.V. Meyer tarafından*Londra'daki*British Museum'a konulmuştur. Kuşların ırkı dinozorlardan gelir kemiklerindeki hava boşlukları, göğüs, kanat yapılarındaki benzerlikler, günümüzde sadece kuşlarda bulunan lades kemiğinin dinozor iskelet yapılarında da yer alır. genetik bilimin gelişmesi ile, kuş embriyolarında çalışan bilim insanları genleri açarak kuş embriyolarında kuşların atası olan dinozorlara benzer görüntülere diş, pul, boyun ve kuyruk yapısına ulaşmışlardır.

Kuşlarda diş ve salgı bezleri yoktur, pul*bulundurmazlar kafatası omurgaya*bağlanır ve göğüs kemiği iyi gelişmiştir *alyuvarları*çekirdekli ve oval,*akciğerleri*havayı verimli kullanır Devekuşları hariç idrar keseleri yoktur. Bir çift*testis bulundururlar eşeyli canlılardır. Çiftleşme organı (penis) bazı türler (kaz,*ördek) haricinde yoktur. iç döllenme görülür. Beyinden 12 çift*sinir*çıkar. Görme organları diğer duyu organlarına göre çok daha iyi gelişmiştir. Koku duyusu körelmiştir. metabolizma hızları en yüksek olan canlılardır

Kuşlarda, beyin gelişmiş davranış karmaşıklaşmıştır. sesle iletişim kurulması gelişmiştir. İnsan dışında başka bir canlı sesini taklit özelliği sadece kuşlarda bulunur. Ses analizleri tür ayrımında bir kriterdir Beslenme- kur yapma, saldırma ve korunma türden türe farklılık gösterir. Kuşlar kural olarak, Çobanaldatanlar haricinde kış uykusuna yatmazlar. Kış uykusunda sırasında* vücut sıcaklığını 70 C'ye kadar düşürmezler


Kuşlarda göç, yılın belli bir dönemini, kuluçkaya yattığı yerden uzak geçirmektir Gezici kuşlar, kuluçka yerinden değişik yönlere ayrılırlar Yerli kuşlar ise, sürekli kuluçka bölgesinde kalır. Her kuş grubunda geçiş grupları bulunur. Göç davranışı, kuluçka bölgesinde besinin azalması ile ortaya çıkar. Kuzey kuşları soğuk mevsimle ve bitkilerin yapraklarını dökmesiyle göç eder. su kuşlarının suların buz tutmasıyla ya da güney kuşlarında kuraklıkla yazın kuzeye göç başlar. kuşta, kışlama ve kuluçkaya yatma kalıtsaldır İlkbaharda ya da yazın iç ve dış etkilerle göç başlatılır.

Kuşlarda uçma yeteneği gelişmiştir sıcakkanlıdır tüm dünyaya yayılmıştır Bazı kuşlar dünyanın her yerinde görülür. Bazıları sadece belli bir bölgeye özgüdür.*Tür*sayısının en fazla olduğu yer*tropik*ormanlardır. Güney Amerika, ve*Amazon*tür bakımından en zengin bölgelerdir. Türce en fakir yer kutuplar*ve kutuplara yakın soğuk*tundralardır.

Soyu tükenmiş kuşlardan*Archaeopteryx


Kaynak kelebeklerin.com

Kelebeklerin Yaşamı

Kelebekler sahip oldukları renk ve desenlerle en çok sevilen hayvanlardır görselliği ve, tüm yaşamları insanoğlu için çok ilgi çekicidir. Bir tırtıl olarak doğarlar kanatları yoktur kelebek olduktan sonra 1 hafta gibi kısa bir yaşam süresine sahipti bitki ve çiçeklerin üremesinde rol oynarlar ekosistemi ayakta tutarlar eşsiz varlıklardır

Dişi kelebek 100 taneyle birkaç bine ulaşan yumurta bırakır bazı kelebekler 17 Bin tane göze sahiptir ve çok geniş bir renk görme kapasiteleri vardır kamuflaj için en uygun çiçeği tespit edebilir ve düşmanlarına karşı avantaj elde eder. görme yetisi en iyi şekilde beslenmesini de sağlar. En iyi besin kaynaklarını belirleyen dişi kelebekler, yumurtalarını buraya bırakır. Ortalama olarak 1 ay ile 3 ay arasında yaşayan kelebekler vardır. En sık 6 hafta yaşar Bu sürenin 1 haftası yumurtada, 3 haftası*tırtıl*olarak, 1 haftası koza da ve son 1 haftası kelebek olarak geçer.

bir hafta sonra yumurtadan tırtıl olarak doğan*kelebek yavruları, yumurtaları ve anne kelebeğin özenle yanına yerleştirdiği lezzetli yaprakları yer 3 haftalık bir süreçde kendi ağırlıklarının 100 katı veya daha fazlasını yiyen tırtıllar, bu sürede ayaklarının ve organ gelişimini sağlar

önseziyle yeterince yediğini hisseden tırtıl, kendisine sallanan bir koza örerek koza içine girer. bir haftalık süreçde uykuya dalan tırtıl, metamorfoz*ve başkalaşım geçirerek, 4 adet kanadı çıkar ve bir kelebeğe dönüşür. Kelebeklerin iki değil 4 kanadı bulunur sağ ile sol kanatlar birbirlerinin aynısıdır. 1 hafta sonra kelebeğe dönüşen tırtıl kozadan çıkar. Kozadan çıkınca hemen uçamaz kanatlarının kurumasını sağlayıp, ilk uçuş için hazırlık yapar Birkaç saatte kanatlarını kurutamayan*kelebekler, hiç uçamadan ölebilir. kozadan*çıktıktan sonraki ilk birkaç saatte yaptıkları uçuş hazırlıkları kelebekler için önemlidir. Dünyanın her bölgesinde kelebeğe rastlanır. bölgenin koşullarına uyum sağlarlar Çok sayıda türe sahiptirler özellikleri değişir 1 ay yaşayan ve 3 ay yaşayan kelebek vardır, normalde 1 haftada çatlayan yumurta süresi, sonbaharda kış ve ilkbaharda çatlayan türleri vardır Doğaya göre değişsede kelebeklerin genel yaşamları aynıdır

Kaynak akevler.com

Hz. Yunus ve Ambergris
*
Saffat süresi 144-145. Ayet meali
Eğer Allah’ı tesbih edenlerden olmasaydı, tekrar diriltilecek güne kadar balığın karnında kalacaktı. Halsiz bir halde iken kendisini sahile çıkardık.

Kalem 49. Ayet meali:*Levlâ en tedârekehu ni’metun min rabbihî le nubize bil arâi ve huve mezmûm
Rabbinin katından ona nimet ulaşmasaydı, kınanmış olarak sahile atılacaktı.

Hz.Yunus peygamber denize atılmış balık tarafından yutulmuştur. Allah tarafından salih kul olması nedeni ile balığın karnından kurtarılmıştır.
Yunus peygamberi yutan balığın çeşidi merak konusu olmuştur. Bu gün insanı yutabilecek tek balık vardır. O da ispermeçet balinasıdır. Bu balina 25 metre boyunda ve 50 ton ağırlığındadır Dev ahtapot ve kalamarlar ile beslenir. Fok gibi deniz memelilerini yutar Çok büyük dişlerine rağmen avlarını bir bütün olarak yutar

İspermeçet balinaları yiyecek artıklarını kusarak atarlar. Bu kusmuk bol yağ ve kolesterol içerir. Buna gri amber ambergris denir ve antikçağlardan beri parfüm yapımı için kullanılır. Çok değerlidur yüzen altın” denmektedir. sudan daha hafiftir deniz yüzeyinde yüzer halde veya sahilde bulunur. Eski zamanlarda balina avcıları ambergris içeren bir ispermeçet balinasını avladıklarında kendilerine piyango vurduğunu kabul edermiş. Ambergris maddesi balina dışkısında ve kusmuğunda da bulunabilir Saptanan en büyük tek parça ambergris 400 kg civarındadır. Balinalar geviş getiren hayvanlardan türediğinden bölmeli bir işkembeye sahiptir geviş getirirler İspermeçet balinalarının mideleri üç bölmelidir. Birinci bölme ineklerdeki işkembe gibidir. hazne görevi görür midenin en geniş bölümüdür. Burada biriken ambergris 2-10 gün aralıkla atılır. Ambergris maddesi mideden ağza gelen yiyecek artığıdır.


ayette de geçen “arai” kelimesinin kökü “AynRV” dır. Okunurken “ARU” okunur. Bu kelimeye sahil, alan gibi anlamlar verilmiştir. bu isimden önce “nabezna” yani “biz fırlattık” denmektedir. “Akkadça sözlüklerde “aru” kelimesine “kusma, geğirme anlamı verilmiştir. Eru kelimesine boşaltmak, soymak, anlamları verilmiştir. Farsça da “aru” kelimesi geğirmek İngilizcede geviş getirmektir Arapça karşılığı geviş getirmek “ecterar (*اجترار*)”dır. “ecter” kelimesi ise kusturmak, anlamına gelir. Kısacası Arapça daki “ecterar” kelimesinin Akkadça *“aru” kelimesinden türemiştir ayetlerde geçen “Aru” kelimesinin Türkçe karşılığı “geviş getirilen materyal”dir.
Bu anlamı kabul ettiğimizde “onu ambergris maddesi ile birlikte fırlattık” anlamı ortaya çıkar Böylece Hz. Yunus ambergris maddesine bulanmış halde çok rahat su üzerinde kalabilir yüzebilir. kendisi çok bitkin haldedir. Ambergris maddesi mumsudur sudan hafiftir. Dış ortamda katılaşır. karaya çıktığında üzerinde pamuk cinsi bitkinin bitmesi yağlı ambergrisin kurumadan pamuklu bir madde ile temizlenmesi içindir.
Doğrusunu Allah bilir.
*
Kaynak yeniasya.com

İnsan, balığın karnında yaşar mı?


İnsanın balık tarafından yutulması ve onun karnından sağ çıkması aklın alamayacağı mucizelerdendir 1891 sonbaharında Falkland Adalarında Bir balina av gemisi av sonunda tıka–basa geri dönmektedir. Gemi Faklanddan geçerken hiç rastlamadıkları büyük bir balina ile karşılaşırlar. Tayfalar balinayı avlamak isterler Balinaya yaklaşıldığında bir dalga tayfalardan James Bartle’yi denize sürükler. Bratley’in hayatından ümid kesilmiştir.*
Balinanın avlanması saatlerce sürer balinada, anormal bir şişkinlik görülür Bu şişkinlik balina midesindeki
amber yağıdır onları insanlar zengin olmak için balinanın midesini yarar tayfalardan hayret nidası yükselir Çünkü bu şişkinlik, saatler önce denizde kaybolan James Bartley’den başkası değildir Bartley, balinanın mide öz sularından bembeyaz olmuş vücuduna rağmen hâlâ yaşıyordu.*

Bartley kendisine gelinceye kadar bir buçuk gün geçti. sahilde tedâvi altına alındı. Tayfaların anlattıkları hadise önce alayla karşılandı.*Bratley muayene edilince, doktorlar balina balığının midesindeki öz sulara maruz kaldığını tesbit ettiler. James Bratley, gazetelerde ve insanlar arasında senelerce anlatıldı James balinanın karnında yaklaşık bir gün kalmıştı. Yunus As ın balığın karnında kaldığı süre de rivayete göre bir gündür.
Balinalar büyüklükleri bakımından hayret vericidir yakalanan balinaların midesinden üç metre boyunda bir köpek balığı çıkmıştır. balinaların boyları 25 metreye ulaşır ağırlıkları 100 tonu geçer Kaptan Kusto Yunus Peygamberi yutan balık konusunda özel araştırma yapmıştır

Hz. Yunus Aleyhisselâmın balık tarafından yutulup tehlikeli ve karanlık âlemden sağ çıkması elbette Rabbimizin kudretiyledir Milyarlarca yavruyu anne karnında dokuz ay muhafaza eden ve karanlık âlemde onları besleyip gün ışığına çıkaran Rabbimizin elbette hikmeti sonsuzdur Peygamberini bir balığın karnında muhafaza eder ve zamanı gelince kullarına ibret için gün ışığına çıkarır.*


Hz. Yunus Aleyhisselâm kıssasından şu dersi çıkarabiliriz: İnsanoğlu şeytan ve nefsinin tehlikelerinden Cenâb-ı Hakka iltica ile, duâ niyaz, zikir ve anmak kurtlulabilir Dünya fâni ve geçicidir
gerçek kurtuluş Rabbimize iman iledir Hz Yunus’u (as) yutan balık bizi esir edip yutan nefis ve dünyanın ebedî hayatı gibidir bizi her an mahvedebilir
Cenâb-ı Hak her kavme bir Peygamber yada bir piri önder yapmıştır Hz Yunus (a. s) insanlara şu mesajı verir ’’Ey insanlar! Allah sevgili kulu için balığı bir denizaltı gemisi haline getirdi sizde kullukta ve çalışmada yarışın benzeri binekler yapın Bu âyet aynı zamanda gemi sanayiine ve denizaltı gemisine işaret eder Bu mu'cize olay sonrası insanlar baktılar ki, balıklar suyun derinine inip çıkıyor, insanlar onları taklit edebilir düşüncesi ile çalışmaya yöneldi Gayret ve çalışma sonucu denizaltı gemileri inşa etti
Günümüzde nükleer güçle çalışan modern denizaltılar yapılıp füzelerle donatılmaktadır. Kur’ân gençleşen Peygamber mu'cizeleri insanlara iman ve ilham kaynağı olmalıdır

murataltug1985 12-23-2018 22:33

Kaynak ihvanlar .net

Yunus Aleyhisselam ve Balık

Yüce Allah buyuruyor: Kuşkusuz Yunus gönderilen peygamberlerdendi o (
Rabbinden*izinsiz bir gemiye binip gitmişti*(Sâffât, 139-140)*Allah (Celle Celaluhu) Hz. Yunus’u Asûr başkenti Musul yakınlarındaki*Ninovaya peygamber gönderdi. Hz. Yunus Ninova halkını*yıllarca îmana davet etti onlar îman etmeyince büyük azabın geleceğini haber verdi ve Allah’ın (c.c.) emrini beklemeden kavmine kızıp oradan ayrıldı bir gemiye bindi. Hava çok sakin iken gece yarısı şiddetli yağmurlar*yağdı şimşekler çaktı gemi dalgalarda kapılıp beşik gibi*sallandı.
Gemi personeli,*“İçimizde sahibinden kaçan bir köle var, onu denize
atmazsak batarız”*dediler. Yolcular bakıştılar ve*kaçağı bulamayınca kura çekmeye karar verdiler.

Yüce Allah buyuruyor üç defa kur’a çektiler üçü de Yunus’a gelince kaybedenlerden*oldu. Yunus kendini kınarken denize atıldı ve balık*onu yuttu.*(Sâffât, 141-142) İlk kura Hz. Yunus’a gelince, iki defa daha tekrarladılar ve Hz. Yunus Rabbimden kaçan köle benim!” Diye kendini* kınarken, denize atıldı ve Allah’ın (c.c.)*izniyle çok yunus balığı onu yutuverdi.

Yüce Allah buyuruyor o karanlıklar içinde “Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü*mine’z-zâlimîn” diye nidâ etti.*(Enbiyâ, 87) Gecenin karanlığında denize atılan Hz. Yunus, Allah korkusuyla ve kendini kınayarak “Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü mine’z-zâlimîn” diye, tesbih*edip Allah’a (c.c.) yalvardı.

dişi balıklar yumurtalarını denizin derin sularına atarken, erkek balıklar spermlerini püskürterek “dış dölleme” ile*onları döllerler. Yunus balığı iç döllenme ile gebe kalır, yavruyu doğurur*ve memesinden süt fışkırtarak dalgalar arasında yavrusunu emzirir.
Memeli balıklar hariç, bütün balıklar solungaçları ile solunum yapar suda çözülmüş oksijeni alır, yunus balığı akciğer solunumu*yapar ve su altında fazla kalamaz.

Yüce Allah buyuruyor o tesbih edenlerden olmasaydı diriliş*gününe kadar balığın karnında kalırdı. O tesbih etti biz onu bitkin halde dışarı çıkardık. Üzerine gölgelik için kabak*türünden geniş yapraklı ğaç bitirdik.*(Sâffât, 143-144-145-146)

Hz. Yunus balığın karnında duayı okumasaydı,*orada ölecekti ve insanlar yeniden dirilip mezardan çıkarken, o da*balığın karnından mahşere gidecekti. Ancak Hz. Yunus “Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü mine’zzâlimîn”*tesbihâtına devam edince, Allah (c.c.) tarafından bağışlandı ve*balık onu sahile attı.
Hz. Yunus ana karnından çıkar gibi balığın karnından çıkmış, dar ve*karanlıktan kurtulmuştu. balığın karnında derisi eriyip kıpkırmızı*et yığını haline geldi hasta ve bitkindi.
Sabah hava aydınlanınca sevindi güneş yakıp*sinekler çıplak etlerine konup ısırınca, tesbihatına devam*etti Allah’tan (c.c.) yardım istedi. Allah (c.c.) onu güneş ve sinekden koruması için, yapraklarına sinek*konmayan kabak türünden geniş yapraklı bir ağaç yarattı
*
Hz. Yunus rahatlamıştı ve tertemiz havayı soluyordu. karnı acıkmış ve susamıştı. Er-Rezzak Allah (c.c.) dağ keçisini ona*yönlendirdi ve kırk gün Hz. Yunus’u taze keçi sütü ile besledi.
Yüce Allah buyuruyor: Onu yüz bin kişiye peygamber olarak gönderdik.*(Sâffât, 147) peygamberlikten azil olmayan, Hz. Yunus sağlığına*kavuşunca Allah (c.c.) onu tekrar Ninova halkına peygamber*olarak gönderdi.

Ninova halkı îman etmeyince Hz. Yunus kavmini bırakmıştı azab vakti*gelince, Ninova şehrinin kapkara bulutlar kapladı her taraf zifiri karanlık oldu Korkan*halk îman etmek için Hz. Yunus’u aradı bulamayınca tevbeleri kabul oluncaya kadar üç gün üç gece göz*yaşları döküp tevbe etti ve azaptan kurtuldular

Hz. Yunus Ninova’ya dönünce halkı onu sevinç gözyaşları*ile karşılayıp îman tazeledi ilâhî emirlere uygun yaşayıp huzura kavuştular. Yüce Allah buyuruyor: Yunus’un duasını kabul ettik onu sıkıntıdan ve balığın karnından*kurtardık. biz Yunus’un tesbihâtını okuyan mü’minleri*kurtarırız.
Dertlerine derman arayanlar, geçim sıkıntısı çekenler, borç yüküyle ezilenler, daralanlar, sıkılanlar*Allah’ın (c.c.) biz Yunus’un tesbihâtını okuyan mü’minleri kurtarırız” diye vaadettiği, Hz. Yunus’un balığın karnında okuduğu*“Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü mine’z-zâlimîn” i sürekli okusalar, sıkıntıdan kurtulup huzura kavuşurlar.*Aksi halde dünyalarını ve âhiretlerini karartırlar.


Kaynak genel türk tarihi.net

Türk Halk İnançlarında Kurt

Göktürklerden gelen Bozkurt ve Ergenekon destanı kurttan türeyişi gösterir Türk dünyasında anlatılan destanlarda kurt önemli bir inanç figürüdür ilk Türklerde en önemli hayvan sembolü kurttur. kurt resimleri, kaya resimlerinde *şaman ve kam aletleri ve elbise üzerinde yer almıştır. kurt,*devlet, hükümdarlık ve yiğitlik gibi kavramlarıyla ilişkilendirilmiştir. Göktürk ve Uygur devrinde kurt başlı bayraklar görülmektedir.

Burgut Abidesinde erkek ve dişi kurtlar türeme efsaneleridir Oğuz’a yol gösteren gök yeleli erkek Kurt ve Kültiğin Kitabesinde “Tanrı güç verdiği için babam hakanın ordusu Kurt gibi düşmanı koyun gibi imiş” gibi ifadeler Kurt’un Gök ehli olduğuna işaret eder
Türkler*zevk, düşünce ve inanışa göre bazen bir renge ilahi bir boya vermişler ve onu dinsel bir renk gibi görmüşlerdir. Oğuz Kağan Destanı’nda “Ufukta bir Kurt (Börü) görünür. Oğuz Kağan’ın ordusu kurdu izler, kurt yerde kayıp olur. Oğuz hakan Rabbim bizim buraya gelmemizi buyurdu, deyip durur” Gök Kurt, Türklere yol göstermiştir Maviye karşı saygı bütün Türk halklarında vardır. Eski bir inanç ve ilahi bir renkdir. “Gök” kelimesi yaşamak yenilenmek gençleşmek yeşermek ve göyermek anlamdadır.

Nuh Efsanesinde Tufan’dan sonra Nuh’un oğlu Yasef’e Turan denilen Türk toprakları düşer efsanede Türkler Yasef’den gelmiştir. Yasef’in oğullarından Maruhun Lakabı Türk’tür. Türkçeyi ilk defa ortaya çıkaran kişidir. kendisine Türk denilmiştir Çin kaynakları Kök Türk Kağanlığı Fetretten çıkarken liderliği üstlenen yol gösteren Aşina) ve Aşite isimli iki aileden söz eder. Çin yıllıkları Kök Türklerin Hun kolundan geldiğini açıklar bu aşiretin adı Aşina’dır. Kök –Türklerin atalarını düşmandan kurtaran bir tek çocuk kurtulur. Kolları ve bacakları kesilmiş çocuğu kurt besler. Efsaneye göre Rab kutlu soyun yok olmasını istememiştir. Kurt Rabbinin buyruğunu dinleyerek yol gösterir. Çoğalan aile Aşina adını alır ve çadır önüne Kurt başlı sancak asarlar

Türk mitolojisinde Kurd doğan Karaçay Balkar ve Nart destanlarında Örüzmek’den söz edilir Bu Kafkas destan kahramanı gökten gelmiş bir taşın içinden çıkmış ve dişi kurdun sütüyle beslenmiştir

Türkçede ala, kır ve boz eşanlamlıdır Türk mitolojisindeki geyik “ala geyik” Kurt “Bozkurt At “kır at”tır. Karaçay–Balkar ve Oset Nart destanlarında “Ala wgan” ve “Kurd alagon” adlı kahramanlar vardır. İri cüsseli Alawgan kendisine uygun bir kız bulamayınca “emegen” dev bir kadınla evlenir. Alagan’ın etimolojisini yapanlar bu kelimeyi Kurt soyundan olan demircisi” veya ” Kurt Soylu Alangan” şeklinde izah eder Al –Ruhu ak veya kara iyelerdir Kara iyeler kendilerinden çekiniir. Ak iyelerden yardım alınabilmek için onlara iyi davranılır. Od –ateş hastalık mikroplarını yakarak öldürür. Aklar ister ise her şeyi yakar. Kutsallığına inanılan Kurt gücü temsil eder riayet etmeyene karşı bu gücünü cezalandırıcı olarak gösterir

Azerbaycan halk inancı ve Karapapah Türklerine göre kurt ile Boz donlu Kurt ayrıdır Donu boz olan Kurt, yani bozkurt hayatı boyunca sadece bir kurtla çiftleşir Dişisi veya erkeği ölen bozkurt başka bir kurtla çiftleşmez. Halk birbirini çok seven çiftler için bozkurt benzetmesi yapar Bu tür çiftler ardı sıra ölür Anadolu’da bu türden ölümlere “dayanamadı yanına gitti” denilir

Kırım Tatarları ve Kıpçaklarda Kurt’a “Börü” ve Kırsal kesimde “Kaşkır” veya “Kurt” denilir. Kurta Kaşkır Kaşı kır denilir adı telaffuz edilmek istenmez. Kurt kutsal olup onun isminden kaçınılır. Kırımda Kurt ismi için “Börü” kelimesi kullanılır Kırım’da köy, nehir ve mahalle ismi olarak Kurti adı vardır. Tatar-Türk düşüncesine göre “Kara Oğuz nerede ise, kurt da oradadır

yol gösteren, güç yüklü, kutlu kurt boz olan isminden çekinilen ve ondan bahsedilmesi gerekince Kırkaş-Kaşkır gibi isimlerle tanımlanan kurttur. yaşam tarzı ile örnektir semavi boyutu vardır. Köpeğin, Börü – Kurt gibi ulumasında ölüm getireceğine inanılır. Köpeğin kurt gibi uluması kötü ruhların kara iyelerin görünmesi sebebiyledir. köpeklerde bu tür insanları görünce ağlarlar

Anadolu’da baykuşun görünmesi ve köpeğin kurt gibi uluması ölüm haberi olarak bilinir. Onları uzaklaştırmak için yiyecek verilir. Bu, kazayı savmak içindir Türük Hakanı”, “Türük Buyruku” ve “Türk Budunu” bir bütünü oluşturur Türk Budunu Türk Hakanı Türk Buyruğu yönetmek üzere kutsanmıştır Türk kağanları kendilerini, insanları idare etmek üzere Rab tarafından görevlendirildiğine inanır hâkimiyetlerini ilahi bir buyruğa dayandırır Onlara Onlara gök ve Yerin Rabbi tarafından hayat verilmiştir Kut almışlardır türklerin ilk dini Tek Tanrı İnancına dayanır ve Gök dini diye isimlendirilen din Tengricilik di Kağanlarda Kurt’da şüphesiz Göksel olması itibariyle Kut bulmuş olacağından kutsaldı. Kut bulmuş kağanın bayrağına kutlu hayvan Kurt yakışırdı.

Erzurum ve çevresinde doğum yapacak hanımı al basmaması için yastık altına bir parça Kurt derisi konulurdu Kadını ve çocuğu koruyacağına inanılan bu uygulama Ata Ruhu, Kurt Ata inancına dayanırdı Güney*Doğuda kırsal kesimde ki ebeler de Kurt Kafatası kemiği bulunur. Ebeler kırk basan çocukları kurt kafatasını hamam tası gibi kullanarak yıkarlarsa çocuğun şifa bulacağına inanılırdı

Karaçay Türklerinde hamile kadınlar kurt dişi taşırlar. Dünyaya gelmiş erkek çocuğun beşiğinin dört yönüne kurt resmi çizerlerdi Kuzey Azerbaycanda loğusa kadının yastık altına bebek erkek ise; kurtdişi, bıçak, kurt ağzı, kartal gagası, kemik konulur. Kız olsa makas, iğne, sap, ayna konulur
Sarıkamış, Kars ve çevresi Türk aşiretlerinde erkek çocuğun büyüyünce cesur olması için burun kanatları iğne ile delinip kurt kılı geçirilir
Salıncakta sallanmakta olan kıza çubukla vurulur ve aniden nişanlısının ismi sorulur. Kızın ismini söylediği erkeğe müjde verilir ve kız istetilir oğulları olur ise kurt dişi ve kurt damağı ile yıkanılır. çocukların cesur olacağına inanılırdı Moğollara yenilen*Kumanlar Kafkasya çevresine ve Gürcistan’a iner, bir kısmı Hıristiyan olur. Hıristiyan Kumanların Şamanlıktan Tengricilikten ayrılamaz
gece çadırından çıkarak kurt gibi uludu Kurtlar cevap verdi. düşmanın yenileceği anlaşıldı” Kaşkarlı Mahmuta göre hamile kadına “tilki mi yoksa kurt mu diye sorarlar. Tilki diye cevap verenin kızı, kurt diye cevap verenin oğlunun olacağına inanılırdı

Bulgaristan Türklerinde Hıdırellez de üzerinden atlanılan ateşten alınan közün üzeri örtülür külün üzerindeki şekillere mana verilir. Şekiller kurt izine benzerse mutluluğa yorumlanırdı. Kurt gelecekteki başarıların simgesi olarak kabul edilirdi yeniden doğuşun simgesi Hıdırellezde koruyuculuğun simgesi olarak od ateş ve ocak yakılır gelecekten haber veren yol göstericiliğin simgesi olarak Kurt motifi kullanılırdı Avar ve Kumuklarda köpeğin kurt gibi uluması ölüm haberi olarak algılanırdı Kırım’da köpeğin kurt gibi uluması uğursuzluk işaretiydi Kötü bir habere yorumlanır. Yol gösterici geleceğin müjdeleyicisi olarak bilinen kurdun uluması köpek tarafından taklit edilmesi uğursuzluk olarak anlaşılırdı

Kafkasya’da Kumuk ve Nogaylarda köpeğin kurt gibi uluması, kara iyelerin görünmüş olması olarak izah edilirdi
Tatar Türklerinde insan ismi olarak Kurt nezir kurda adak, veya kurdun adağı demektir. Muhammed Nezir, Muhammed’e adak kurban, veya Muhammed Adağı kurbanı demektir Kurdun kutsallığı İslam dönemindede devam etti Kırım Türklerinde Seyit Börü, Seyit Kuvtov ve Kurt Seyidov gibi insan isimleri vardır. “Seyit” Hz. Muhammed soyundan gelenlerdir.

Karaim Türklerinde köklü bir kurt kültü vardır. Karaimlerde Kurttan türemiş olma inancı yaygındır. Karaimlerde sık tekrarlanan bir söze göre “Temelimiz kurttan olmuştur” Kurtlu insan ismi Karaylar ve Tatarlarda yaygındır. Zikir kurt, Kurt Nezir gibi isimlere rastlanır. “Allahım bizi kurttan bağışla” şeklinde dua örnekleri vardır. Afganistan Hazara Türklerinde Muhammet Nezir diye insan ismi vardır. Dede Korkut Destanı’nda “…Kara başım kurban olsun kurdum sana…”bir zikir gibidir?

779 da Yablakar ailesinden Börü /Böğü Kağan’ı öldürerek Tun Tarkan tahta geçmiştir. Göktürk- Uygur döneminde çok sayıda Kurt veya Börü insan ismi vardır. Börü soylulara mahsusdur. Yörüklerde “Kurt Cemaati” isimli bir cemaat var olmuştur Bağlamak, bağlanmış olmak, bağı bozmak yeni evli çiftler için ilişkide başarısızlığı sağlamak için yapılmış bir büyüdür. Bu büyüden korunmak ve kurtulabilmek için bir takım inançlar taşınır ve uygulamalar yapılır. Kurt Ata ve Kurt ana inançları doğurmak ve doğurtmak fiilleri ile ilgilidirler. Hakkâri’de çocuk ergin ve yaşlı kız ve hanımların kemer tokası farklıdır. Erginlikte genç kızlar tokasında kurt kabartması gümüş kemer takarlar. Bu kemerler çoluk çocuğa karışıldıktan sonra genç kızlara bırakılır Maraş, Adıyaman ve Kayseri’de kurt kanı ile sigara kâğıdına özel tılsım yapılıp oğlan kapısına altına gömülür ise ve gömen şahıs uzaklaşır ise, damadın ay dört defa oluncaya kadar eşi ile birleşemeyeceğine inanılır

Hakkâride bağlı çiftlerin bağını bozmak için gelin ve damat parmaklarını kurt kanına bular kanlı parmaklarını çaprazlaştırarak çarpı işareti yaparlar Orta ve başparmakla yapılan çapraz işaret çocuklarda küs işareti olarak bilinir. kolların bağlanması şeklinde yapılınca kısmetin kesileceğine inanılır.
Bağlı gelin ve damadın bağlarının bozulması için de uygulanılan yöntemler vardır. Güneydoğu Türkmenleri ve Hakkâride bağın bozulması için çiftler kurt postu üzerinde birleştirilir

Ergenekon efsanesindeki Türk genci ile birleşen dişi kurt semboliktir. dişi kurt Bozkurt kılığına girmiş düşmandan kendisini ve yaralı Türk gencini korumuş bir Türk kızıdır Kurt veya Bozkurt donuna girmiştir kurdda her ana gibi çocuğunu korur çocuğunu kurtaran kadın dişi bozkurt gibi tasavvur edilir Yaradılış Efsanesinde kurt, yerini dişi kurda bırakır. Efsaneye göre, düşmanla yapılan savaşta sağ kalan erkek çocuğu kurtaran dişi kurttur Kurt Baba isimli Anadolu’da yatırlar vardır Geyik Baba yatırlarındaki ulu zatların Geyik kılığına giriş efsaneleri anlatılır Konya’da ki Kurt Baba, Kastomunu’daki Kurt Şeyh, Konya Tavşanlıda Kurt Dede Kurt ismini almıştır incelenebilir.

Halk Efsanelerinde şekil değiştirme cezalandırma, Beddua keramet gibi, durumlarla oluşur. Şekil değiştirme, taşa dönüştürme gibi Dişinden, kılından, tırnağından, yağından, , kanından, kafatasından korunmak ve kurtulmak için yararlanılan kurt seccadeleri vardır Kurt atadır. Türklerdeki Baba Kültü ile Kurt Ata Kültü uyuşmaktadır. Güney Türkistan’da Börü Han, Börü Nisa, Börü Nisan, Börücan gibi kız isimleri ve Börü, Börübey, Börcübek, Cinborü gibi erkek isimleri kullanılmaktadır. Bu bölgenin Türkleri yaşamayan çocuklarını esnetilmiş Kurt derisinin ağız kısmından geçirip yaşayan çocuğa Börü ismi verir Türk Dünyasının birçok yerinde çocuğu yaşamayan anne çocuğunu yatıra satar. çocuğun yatır korumasına girdiğine inanılır. Bu çocuklara yatırın ismi veya cinsiyetine göre Satı veya Satılmış adı konur. Bu çocuk hayatının dönüm noktalarında o türbeyi ziyaret eder.

Güneydoğuda Hakkârili Pinyaniş aşiretinde kurt silahla öldürülmez. Bunu yapan aşağılanır. Kurdun zararsız hale getirilmesi için özel av yöntemleri vardır. Bu kurda saygı biçimidir.
Borak aşiretinde kurdun uğuruna inanılır kurt başı kutsiyettir Pervaride kurda atılan tüfeğin patlamayacağına inanılır Güney Azerbaycan’da yaşayan Kaşgay Türklerinde Kurt’a küfredilmez. Kurdun evcil olmayan hayvanlarda itibarlı bir yeri vardır

Anadolu Azerbaycan ve Kafkasyayı kapsayan Dede Korkut Destanı’nda Kurt yüzü mübarek dür” biliyoruz. Kurt yüzü mübarek bilinmiştir. Stalin’in Karaçayları Kafkasya’dan sürmeden evvel 1940 larda davası mahkemeye akseden Karaçay Türkleri yemin ederken ellerini kurt kirişine basardı. Üzerine yemin edilen nesne yalan söylenirse yalan söyleyeni çarpma gücüne inanılırdı kurt. Kutsal ve mukaddesti Karaçaylar 1940 dan sürgüne gönderilinceye kadar yetişkin insanların karyolasına kurt resmi yapardı Kurdun birçok bayrak, flama, kokartta yer almıştır kutsi bir inancın kalbe Nakşedilmiş koruyucu bir inancın sonucudur. Kurt yol gösterir Iğdır Soykırım Anıt Müzesi’nde asker, kurt, kartal ve at motifi yer almıştır her dördü de koruyucu, kurtarıcı, yol göstericidir Türkün tefekkür simgeleridir.

Bozkurt Türeyiş ve Cengiz Han Destanında Kurttan türeyiş vardır. Doğu Sibirya ilkel kavimlerinin atalarının kurt olduğuna inanılır Kurt motivi Türk Dünyası ve Kızıl Derili efsanelerinde yer almıştır Kafkasya Türkmenlerinde 16-30 Ocak tarihleri arasındaki günlere “Kurt Günleri” denir Gagauz Türklerinde her yıl kış ayında “Canavar/Kurt Yortusu” yapılır. Nazar ve kem gözden korunmak Türk halk inancında önemlidir Nazar muhakkak görülerek yapılmaz. Giyaben de nazar değebilir. canlı ve cansız mala insanlara çocuk ve kadınlara nazar olabilir Nazara uğrayan mal mülk zarar görürken, insanlar hastalanıp ölebilir Nazar için yarı ölümdür, denilir. Nazar’dan korunmak için bostanlara kurt kafası dikilir.

uğuruna ve yararına inanılan “Kurt Yağmuru” bulutsuz ve güneşli havada yağar. kurdun doğurmakta olduğuna inanılır Afyon – Bolvadin’de yaşayan Karabağlı Karapapah Türkleri Nevruz Yenigün de tarlaya “Kurt Kafası” dikip bereketi için etrafında dönerler Kurt kafasının koruyuculuğuna inanılır. Bu uygulamada Artova-Tokat’da da vardır.
Kumuk Türklerinde Börü Gözü ve Kurt Gözünün nazara karşı koruyucu etkisine inanılır. Aile fertlerinde ihtilaf ve geçimsizliği gidermek için, ihtilaflıların arasından geçilir. dargın çiftlerin barıştırılacağına inanılır. Bu uygulama yapılamaz ise de Küsler barıştırılır

K.Afganistan Türklerinde Kurt Dişi çocukların nazardan korunmaları için kullanılır Türkmenler çocuğun kalpağına, Özbekler Kelepoş’una ve omuzuna kurt dişi takar Kurt dişi Türkiyede de nazar boncuğu olarak kullanılır ve mavi boncukla birlikte kızların saçına erkek çocukların omuzuna, yakasına ve beşiğine takılır[
Türkiye’de bebeği yaşamayan kadınlara ve çocuklara yapılacak koruyucu uygulamalarda ” kurt ile ilgili inançlar da vardır. nazarlığa kurt dişi ve kurt tırnağı takılır. Bebek kurt derisinin ağzından geçirilir. Cesur olması istenilen erkek çocuk burun kanadı delinerek buradan veya kulak memesi deliğinden kurt kılı geçirilir. Kırk döneminde çocuklar kurutulmuş kurban gözü ile olduğu gibi, kurt gözü ile de banyo yaptırılır. kurt dişi, kurt postu, kurt tırnağı olan nazarlıklar beşik veya salıncağa takılır

Güney Türkistan’da yaşamayan erkek çocuklar için özel yapılmış kurtağzından çocuğun büyükbabası veya büyükannesi çocuğu geçirir. Anadolu’da kurdun fonksiyonlarına inanılır Özbekistan’da bebeği nazardan korumak için onun başına nazarlık olarak Kurt Kemiği, Kurt dişi, acı ısırık üzerlik Sarımsak ve iğne konulur, muska yapılır Anadolu’da Ballayan Türkmen aşiretinde kötü kişinin nazarından korunmak için okunarak ağzı bağlanınca, iki muska yapılır. biri ulu ağacın altına diğeri eşiğin altına gömülür Ege ve Akdenizde; Bozkurt’un dişini cebinde taşıyan kimseye nazarın değmeyeceği ve uykusunda sayıklamayacağı inancı vardır. Bozkurt’un kurtulmuş gözü toz haline getirilerek sürme gibi göze çekilirse, o gözün iyi göreceğine ağrımayacağına inanılır. Bu yörede gece kurtlardan bahsedilmez, aksi halde kıl koparılır veya ateşe çivi atılır

Bozkurt’un ak iye, diğer kurtların kara iye görünümü var. halk inancına göre kuvvet tespiti yapılmıştır. fonksiyonları farklıdır. Boz olmayan kurdun zararından korunmak için demir ve ateş devreye girmiştir. Anadolu’da yılan, cin gibi varlıkların isminin gece geçmemesine özen gösterilir. Bolvadin Karabağ Türkmenlerinde ağılları nazardan korumak için kapı önüne sırık dikilir üzerine kurt başı takılır
Azerbaycan’da Kurtağzı Türk dünyasındaki gibi bıçakla bağlanır.
Anadolu’daki “kurtağzı bağlaması” uygulaması Bayır –Bucak Türkmenlerinde de vardır. Evcil hayvan dağda, merada kalıp köye dönmemiş ise, hayvana kurdun zarar vermemesi için merasim ve dua yapılarak kurdun ağzı bağlanır. hayvan çiftliğe dönünce, açlıktan ölmemesi için kurdun ağzı açılır. Bu uygulama Güney ve Kuzey Azerbaycanda da vardır

Karaçay Türklerinde de kurtağzı bağlanır.bıçak kınından çıkarılır ters çevrilir, bıçak ve kını ilgili duası okunarak birbirine bağlanır. Hayvanlar otlaktan dönünce, kurt açlıktan ölmesin diyedua okunarak bıçak ve kını açılır. Buna kurdun ağzının açılması denir. Bu uygulama da “bıçak” “bağlama –bağlanma” temaları ve merhamet yer almaktadır. Kurdun avlanarak rızkını arar mani olunmamalı


Kuzey Kafkasya’da Tabasaranlar’da köyden birinin ineği yitse Molla kurdun ağzını bağlar. Kurtağzı bağlamak Karapapak, Kırmanç ve Kumanlarda da vardır Koyun Abdal’ın bağlarda koyun sürüsünün otlattığı koyunların meyvelere dokunmadan sadece otları yediği koyunların bağlara zarar vermeyeceğini garanti ettiği anlatılır. Koyunlar halisane otlatılır ise sadece rızıklarını yiyecekleri inancı ulu zatlarla ilgilidur Azerbaycan’da Kazak inancına göre hiçbir dişi kurt erkek yavrusu ve erkek kurt da dişi yavrusu ile çiftleşmez. Kurtların yakın çevredeki hayvanları parçalamaz Karınlarını doyurmak için başka muhitlerden hayvan bulurlar Kurt saldıracağı* kimsenin dikkatini çeker, saldıracağını duyurur. Aniden ve arkadan saldırmaz. Her kurdun saldıracağı bir sürü vardır. Birbirlerinin sürülerine saldırmazlar.

Azerbaycan’ın Kazak bölgesinde çobanlar baktığı sürü sahiplerinden “Kurt payı” alır Kurt payı kurtların hakkı ettir. Çobanlar 10-15 kilo eti yemeleri için kurtlara ayırır ve onların yiyecekleri yerlere koyar. nasipleri paylaştırılır
Kurdun rızkı gelmelidir. beslenme hakkı vardır. Anadolu’da ekin toprağa atılırken “kurdun ve kuşan payı” toprağa serpilir. Nevruzda ambar temizlemede kurdun – kuşun payı Anadolu ve Güney Azerbaycan da gözetilir.Türk Dünyası’nın her yerinde görülen “Kurt Ağzı Bağlama” uygulamasının helal –haram ve rızk-nasip inancı vardır. Kurdun ağzı bağlanılarak ölüme terk edilmez Kurda yememesi gereken evcil hayvan için işaret verilmişir. Evcil hayvan dönünce kurdun ağzı açılır. Kurdun ağzı bıçakla bağlanır. Bağlanmak ve açılmak bıçak –demirle yapılar. Demir de Türk halk inançlarında vardır. Bağlanma ve açılmanın dua eşliğinde yapılmasından dolayı bu uygulama İslamidir

Bazı uygulamalarda yakılmış ateşe bakılması, sönmüş ise kurdun hayvanı yemesi şeklinde algılanması, kurdun hayvanı yemeyeceğinin işaretidir Türklerde adalet kavramının gösterir.
Kurtağzının bağlanılması gibi kurdun manevi kuvvetiyle insanların ağzı, dili, gönlü bağlanır. Bunun için kurt yağı kullanılır. kurt yağı insanların sevimli görünmelerini önler ve şirin konuşmalarına manidir Düşmanlık yapılmak istenilen kimsenin ağzını, dilini, kapısını bağlamak için, o kişinin kapısına kurt yağı sürülür. Bu kapılara “Bağlı Kapı” denilir Nahçıvan’da Kurt kutsidir. Kurt yağı tekin değildir Kurt yağı sürülmüş bir ailenin aile fertleri arasında tatsızlık çıkacağına inanılır
Kurt Yağı ile ocak yıkılır” denilir
Azerbaycan Türklerinde iki insan arasında ihtilaf çıkması isteniyorsa, ara açmak için kurt Yağı” sürülür

Kurt Eski Türklerde Tengriden kut bulmuş bir canlı, semavi bir varlık dır. Fiziki ve cinsel özellikleri vardır Bozkurt mitolojide yer alan bir varlıktır Kendisine sevgi ve saygı duyulur yardımı istenir kendisinden korkulup çekinilir zararından korunulur
Boz kurt’un hayatın her safhasındadır İnsanlar dünyaya gelmeden, geldikten sonra, isim almalarında evlilikte bereket ve, savaşta mücadelede hastalıkda, haber almada kurtun fonksiyonuna inanir. Kurt yaşam biçimi ve çevre itibariyle Türk halk inançlarında örnektir Kurdun; kanı, yağı, kılı, postu, dişi, tırnağı, kemiği, kafatası, izi halk inançlarında anlatılır kurt kültürü Halk inancında derin bir iz taşır Bozkurt son yüzyıl da devlet armaları üst kültür kurumlarına da yansımıştır.


Kaynak yeni şafak.com

yılkı atları

Sönmüş bir yanardağ olan Karadağ'ın krateri Ulu Çukur ve civarında 400 yılkı atı, kendi seçimleri olmayan özgürlüğe terk edilseler de, 20 bireyden oluşan sürüler halinde, özgürce yaşıyor
Özgür olmak gibi istekleri yoktu; arabaya koşulsalar, zor yüklerin altına sokulsalar da sıcak bir yuvanın huzuru onlara yetiyordu. Çünkü onlar bu evlerde doğmuş, dünyaya gözlerini bu evlerde açmışlardı. Soydaşlarının , o tepe senin bu vadi benim, özgürce dolaştıklarını düşünüp heves ediyorlardı belki de. Ama Burası onların yuvasıydı, sırtına da binseler, yüklerini de taşıtsalar bu insanlar onların ailesiydi. Sahipleri de istemezdi ayrılmayı çocuklarıyla birlikte büyütmüş; ateşten kızıl ak köpükten beyaz yeleleri uzadıkça, çocuklarının saçlarını okşar gibi okşamışlardı. Beslemiş, korumuş, emeğinden yararlanmış, ama vefa borcuyla onları sahiplenmişlerdi.TERKEDİLDİLER

ne yazık ki, gün olmuş devran dönmüş, hayatın , birbirine sevgi, merhamet ve sadakatle bağlı iki tarafı ayırmıştı Müslümanlığı kabul eden Türkler, at etini yemeyi bırakmış, yaşlanan, ihtiyaç dışı atları, doğada başka atlar olduğunu ve onların arasına karışarak hayatlarını sürdürebileceklerini bildikleri için vahşi doğaya bırakmayı, gelenek haline getirmişlerdi yılkı kültürü bir at yetiştirme biçimiydi. Bağ bahçe bitip kış yaklaştığında bakamayacaklarını düşündükleri atları yılkıya salar, kış bittikten sonra yeniden çıkıp yakalar ve atlarla olan hayatlarına kaldıkları yerden devam ederlerdi.


aynı atın tekrar yakalanması imkansız olduğundan yakalanan at eve getirilirdi. kimsenin atı olmazdı, bir at seneden seneye farklı insanların hizmetine girerdi. insanın teknolojiye olan tutkusu, ve teknolojinin atlara oynadığı son oyunun. dönüşü yoktu. Adı ister özgürlük olsun, ister terk ediliş ayrılık, yuva sıcaklığının bitişiydi.Onların yerini traktör almıştı Kiminin sahibi çocuklarını şehre salmış, okutmuş, 'adam' etmişti. O çocuklar da yılkıya salınmış atlar gibi, şehrin vahşi doğasına alışacak, yuvaya dönmeyecekti. İhtiyar anne ile baba terki diyar edecek, yuva kalmayacaktı. Belki de atlar için yılkıya karışmak en iyisiydi.

Kader, onları vahşi hayatla yüzleştirdi onlara rehberlik edecek, aynı kaderi paylaşan, yıllardır dağlarda yaşamış, özgür yoldaşları vardı Fakat vahşi doğa kolay değildi. Yılkılar HAYATA KÜSTÜ
yılkıya kabul edilmek için çok uğraştılar, itildiler, kovuldular, istenmediler. kimi hayata küstü, mücadele etmedi ve veda etti yaşama pek çoğu ayakta kalmayı başardı. alıştı, yılkıya sürünün lideri oldu kendi sürüsünü oluşturdu. Yeni bir aile kurdu çoğaldılar, bugün Anadolu'da sayıları binlere ulaşan yılkı sürüleri yaşıyor. Özellikle Manisa'nın Spil ve Yunt dağında, Erciyes eteklerinde, Afyon'un Kocayayla'sında ve
Karaman'ın Karadağ bölgesinde

yılkılar, az popülasyona sahip sönmüş bir yanardağ olan ve tepesindeki
Ulu Çukur da 400'e ulaşan vahşi yılkılar atları yaşıyor yılkı neslini devam ettiriyor vahşi doğanın kucağında doğup büyüdület Karadağdaki yılkıya salınan atlar, yaklaşık 40 yıl önce bırakılmışlar 15 – 20 atlık sürüler halinde yaşıyorlar. her geçen yıl çoğalıyorlar. Her sürünün mutlak bir lideri var. Lider sürünün en görkemli,ve en yiğit erkeği Sürü, kıyıda otlanırken, lider, tehlike yerinde tek başına ve gözü kulağı etrafta duruyor. Lider geldiğinizi fark ettiğinde hemen sürüye koşar en öne geçer sürüsünü, yokuşa doğru çeker diğer sürünün lideri de kendi sürüsünü bu sürüye doğru götürerek iki sürünün birleşmesini sağlı. Artık iki sürü birleşmiştir yamaca doğru kimi zaman dörtnala, kimi zaman otlanıp sakin adımlarla tırmanırlar. Bir süre sonra onlara yamaçtan aşağı inen bir sürü daha katılır. yılkılar tehlike anında güç birliği yaparlar

İç Anadol kurtların yoğun yaşadığı bir coğrafyadır kurtlar sayıları ona ulaşan sürüler halinde ve tek yakaladıkları hayvanlara tuzak kurarak avlanırlar. Yılkıların yaşadıklarından edindikleri tecrübe, güç birliğini öğretmiştir Atların yaşadığı Ulu Çukur, yanardağ ağzı, köylülerin yayla kullandığı, koyun, keçi besiciliği ve bal yetiştiriciliği yaptıkları yüzlerce metre derinlikdeki bir düzlüktür 12 ev bulunur, aileler kasıma kadar burada yaşar bahara kadar köylerine dönüyorlar. Karadağ, sönmüş bir yanardağ. Patlamada dağın püskürttüğü küller ve çakıllar her yerde açıkça görülür. püskürmenin etrafa savurduğu kaya büyüklüğünde kırılmış taşlar da vardır. Bölgede tek bir su kaynağı var, Her yana atların su içmesi için, kimi yıllar önce taşlardan oyulmuş, kimi de günümüzde betondan yapılı yalaklar var. Orman Bakanlığı yalaklara sutaşıma işini yakın köye vermiş. İhaleyi alan köylü, su tankeriyle her gün yalakları dolduruyor. atlar susuz kalmıyor.Yılkılar için çetin günler geride kalıyor; kış bitmek üzere. 2300 metre yüksekliğindeki Karadağ, kış boyunca kar altındaydı zorlu üç ayın ardından karlar eridi. Baharda; yılkılar yeni evlatlar doğuracak, çoğalacaklar. Onlar, Karadağ'ın özgür çocukları yazılara konu olacak, belgesellerde yelelerini rüzgârlarla yarıştıracak, uçup koşmaya devam edecekler.

Kaynak vikipedi.com

Ahal Teke atının memleketi Türkmenistandır Türkmen, Kazak, Kırgız ve Özbek bölgelerinde; Son zamanlarda ise Kuzey İran' Almanya ve Avusturya'da da yetiştirilir Boyu 150 – 160*cm Renkleri:Tilki rengi; bakırımsı, parlayan kahverengi ya da gridir Beyaz olanları hafif gümüşümsüdür ve parlar. At yarışları, mesafe yarışları, engel atlamada güzel eğitim verilirse hüner gösterirler Ahal teke*bir Türkmen*atıdır. Bilim ahal tekeyi, üç bin yıl önce insanlar tarafından ilk evcilleştirilmiş at türü olarak görür Orta Asya'da*Türk halkları*arasında özellikle* Türkmenistan'da yaygındır. Ahal tekenin adı*Manas*ve*Dede Korkut gibi*Türk destanlarında*da geçer adı ve*Türkmenistan'ın*Ahal vilayetindeki Teke Türkmenlerinden gelir.


Dik bir duruşu vardır uzun ince bir boynuna omzu eğimlidir, uzun bir sırtı uzun bacakları ve küçük sert bir kalçası vardır. Yelesi yumuşak ve azdır. Kulakları diğer atlardan uzun ve hafif orak şeklindedir.ahal tekenin gözlerinin etrafı siyahtır gözleri badem şeklindedir Vücudu daima hafif metalik parlar. Kılları çok ince ve yumuşaktır. Hareketleri rahat ve esnektir. Hüner ve eğitim gösterilerinde diğer atların zorlandığı zor hünerleri kolayca başarır. Cesur, zeki, duygusal ve inatçıdır, sezgileri güçlüdür, sahibine daima bağlıdır, tek biniciye alışık olurlar ve en ufak imayı bile algılayabilirler.

Ahal Teke eski Türkmen atlarının soyundandır ve safkan olan tek at ırkıdır. Ahal Teke milattan önceki binyılda bile Doğu Avrupa'dan*Çin'e ün salmıştır. Ahal Teke kanı Avrupalı at soylarının pek çoğunda bulunur. İngiliz tam kan at ırkının damızlıkların soyu, Osmanlıdan İngiltere'ye gitmiş üç aygıra dayanır. Bunlardan biri Kuzey Afrika'dan gitmiş olan Arap atıdır. diğer ikisi özellikle de İstanbul'dan gelen eski Türkmen atıdır. Alman at ırkını etkilemiş olup bu ırkları ıslah eden en ünlü aygırın adı Almanca'da "Turkmen Atti"dir

Avrupa'daki at soyları bugüne kadar Ahal Teke damızlıkları ile çiftleştirilip, asilleştirilirler. Almanya'da Neustadt kentindeki Trakyalı-atı çiftliğinde Ahal Teke çiftleşmeleri ile Trakyalı-atları asilleştirilmişlerdir.


Türkmenistan devlet armasinin ortasinda Ahal Teke resmi bulunur
Ahal Teke Türkmenlerin* Alabay Türkmen Çoban Köpeği ve Türkmen halısının yanında en büyük gururları ve Türkmenistan armasındaki milli hayvanlarıdır. Türkmenlerin ve Türk halklarının yetiştirdikleri Ahal Tekeler, orta asya bozkırlarında hür olarak "Tabune" denilen sürüler halinde yaşar. Başlarında atlı çobanları vardır.


Yunus (hayvan)

Yunus,*balinaları yunusgillerdendir
kıta sahanlıkları ve sığ*denizler olmak üzere, tüm*Dünya denizlerinde ve nehirlerde bulunan yunuslar*etoburdur balık*ve*mürekkep balığı ile*beslenirler.*Omurgalıdırlar Yunusgiller, balinalar takımı içindeki en kalabalık familyadır 10 milyon yıl önce,*ortaya çıkmıştır hayvanlar* âleminin*en*zeki*canlılarıdır arkadaş canlısıdırlar insanların gözünde popülerdirler

En sık rastlanan yunus Flipperdaki şişe burunlu yunus" afalinadır yunusgiller familyasının*en tipik türü tırtak" adlı bayağı yunustur Yunusgillerde büyük altı tür, vardır daha çok "balina" adı ile anılan Bu canlılar şunlardır:

Cüce katil balina
Kısa yüzgeçli pilot balina
Uzun yüzgeçli pilot balina
orca*- Katil balina
Elektra balinası
Yalancı katil balina
Dişli balinalar

yunus" adı ile anılan diğer türler,
nehir yunusları
Amazon nehir yunusu,*
Ganj ve İndus nehir yunusu,*
La Plata yunusu*
Çin nehir yunusudur.

dişli balinalar takımında bulunan bazı türleri, yunuslardan farklı olsa da "yunus" adı ile ilişkilendirilir İngilizcede, bu familya için "domuz balığı" anlamına porpoise*kelimesi kullanılır bu kelime, gemiciler ve balıkçılar tarafından küçük yunusu adlandırmak için kullanılmıştır
"domuz balinaları" nehir yunusları" "liman yunusları" ve "liman yunusugillerdir. Bu familyanın tipik türü domuz balinasıdır mutur" "gerçek yunus" "azak yunusu"ve yalnızca "yunus"adlarıda kullanılır

"yunus" ortak adı ile anılan canlıların sınıflama listesi aşağıda sunulmuştur;

Balinalar Dişli balinalar Yunusgiller
Alaca yunus Şili yunusu
Benguela yunusu Beyaz başlı yunus
Uzun burunlu bayağı yunus
Kısa burunlu bayağı yunus, tırtak
Grampus Boz yunus
Sarawak yunusu
Atlantik beyaz yanlı yunusu
Beyaz burunlu yunus
Siyah çeneli yunus Kum saati yunusu
Pasifik beyaz yanlı yunusu
Gölgeli yunus
Avustralya küçük yüzgeçli yunusu

msabri 12-24-2018 14:20

Çok güzel bilgiler. Okudum bilgilendim. Allah razı olsun.

murataltug1985 12-25-2018 06:40

Kaynak yuval noah hariri sapiens kitabı

13,5 MİLYAR YIL ÖNCE, Big Bang patlaması ile madde, enerji, zaman ve uzay ortaya çıktı. Evrenin bu hikayesine fizik denir büyük patlamadan 300 bin yıl sonra madde enerji, atom gibi yapılar ortaya çıkdı bunlar birleşerek molekülleri oluşturdu. Atomların ve moleküllerin birbiri ile etkileşimine kimya denir 3,8 milyar yıl önce, Dünya adlı gezegende moleküller organizma adlı geniş ve karmaşık yapılar oluştu Organizmaların hikayesine biyoloji denir 70 bin yıl önce insana ait organizmalar, kültür adlı karmaşık yapılar oluşturdular. insan kültürlerinin gelişimine tarih denir
Tarihin akışını üç devrim şekillendirdi 70 bin yıl önceki Bilişsel Devrim, 12 bin yıl önceki Tarım Devrimi ve 5 bin yıl önceki Bilimsel Devrim. Peki bu üç devrim insan ve organizmaları nasıl etkiledi

insanlara 2,5 milyon yılönce ortaya İki milyon yıl önce Doğu Afrikada insana rastlanmıştır çocuklarına sarılan endişeli anneler, çamurda oynayan çocuklar, rahat bırakılmak isteyen yaşlılar topluma başkaldıran gençler, görmüş geçirmiş yöneticiler ve köy güzelini etkilemek isteyen maçolar. insanlar âşık oldu, oynadı arkadaşlıklar kurdu, güç ve statü için mücadele etti. Fakat bunu şempanzeler, babunlar ve filler de yapıyordu peki İnsanı hayvandan ayıran özellikler neydi hiç şüphesiz duygu his ve zekâsıydı Hiç kimse insanların ayda yürüyeceğine, atomu parçalayacağına, genetiği çözeceğine ve tarih yazacağına en ufak ihtimal vermiyordu.

Biyologlar organizmaları türler halinde sınıflandırır. Hayvanlar birbirleriyle çiftleşip yavrular yapabiliyorsa bunlar aynı türe ait kabul edilirler. Atların ve eşeklerin ortak ataları vardır ve iki hayvanın pek çok fiziksel özelliği aynıdır. birbirlerine çok az cinsel istek duyarlar. teşvik edilirlerse çiftleşirler fakat katır adlı yavruları kısır olur. eşek DNA'sı asla atlara veya eşeklere geçemez. Bu iki tip hayvan iki ayrı tür kabul edilir. Buna karşılık, çok farklı görünen buldok ve spaniel aynı türün üyelesidir aynı DNA yı paylaşırlar. çiftleşebilir ve yavruları başka köpeklerle çiftleşir ve yavru doğururlar

Ortak atadan gelen türlere "cins" adı Aslanlar, kaplanlar, leoparlar ve jaguarlar Panthera cinsindeki farklı türlerdir. Biyologlar insanı Latince bir isimle adlandırırlar. Homo sapiens Homo (insan) dır cins yani sapiens ise zeki canlı türüdür Cinsler kendi içinde ailelere ayrılırlar kediler aslanlar, çitalar, ev kedileri olarak köpekler kurt tilki çakal filler ise mamutlar ve mastodonlar olarak sınıflandırılır Bir ailenin tüm üyeleri bir soya dayanır soy ise kurucu bir anne veya babaya dayanır en küçük ev kedisinden en vahşi aslana tüm kedileri atası 25 milyon yıl önce yaşamıştır

Tarih öncesi mö ki En eski çağlarda yerleşim, ev ya da günlük işlere rastlanmadıysada. olağanüstü kaliteli oymalara anıtsal sütunlara rastlanmıştır. İlk sütunlar yedi ton ağırlığındaydı ve boyu beş metreye yaklaşıyordu dünyanın dört bir yanından gelen kazı çalışanları Göbekli Tepe kazılarında çok şaşırtıcı şeylerle karşılaştılar. MÖ 2500 yılındaki tarım toplumuna rastladılar Göbekli Tepe'deki yapılar MÖ 9500'e tarihlendi ve bunlar avcı ve toplayıcı bir toplum tarafından yapılmıştır Arkeoloji
yapıları tarım öncesi toplumların varlığını kanıtladı. Eski avcı toplayıcı toplulukların beceri ve kültürleri
etkileyiciydi

avcı toplayıcı topluluklar mamut kesimhanesi ve yağmurdan kaçmak ve aslanlardan saklanmak için ilkel yapılar inşa etmişti gizemli bir kültürel amaçla inşa faliyetlerinde bulunmuşlar yaptıkları yapıların harcadıkları zaman ve enerjiye değeceğini düşünmüşlerdi Göbekli Tepe sütunlarını yaparken farklı grup ve kabileleye mensup binlerce avcı toplayıcının uzunca bir süre işbirliği yapmıştır dini veya ideolojik bir sistem onları birleştirdi
Göbekli Tepe'nin heyecan verici bir sırrı daha vardır Genetikçiler yıllarca evcilleştirilmiş buğdayın kökenini aradı. keşifler evcilleştirilmiş en eski buğday türü olan küçük kızıl buğdayın Göbekli Tepe'ye otuz kilometre mesafedeki Karacadağ Tepelerinde ortaya çıktığını gösteriyor.

Göbekli Tepe'de insan buğdayı ve buğdayda insanı geliştirmiştir ilkel zamanlarda modern Yapılar inşa eden insanlar doymak için çok büyük gıdalara ihtiyaç duymuşlardır İnşaat ve tapınaklarını yönetmek isteyen avcı toplayıcı insanlar yabani buğday toplamaktan buğday tarımına geçmiştir ilk insanın öncüleri bir köy inşa eder köy büyüyünce tapınak ve mabet kurarlar. Göbekli Tepe de de, ilk önce tapınak yapılmış ve köy tapınak çevresinde gelişmiştir

İnsanlarla buğday koyun, keçi, domuz ve tavuk gibi hayvanlar birbirlerini etkilemiştir. Yaban koyunu avlayan göçebe gruplar avlamaya çalıştıkları sürülerde seçici davranmış İnsanlar kendileri için en iyi olanın, yetişkin koç veya yaşlı ve hasta koyunu avlamak olduğunu öğrenmiş Sürünün uzun süre hayatta kalması için yetişkin dişi ve genç kuzulara ilişmemişlerdir sürüyü diğer avcılara karşı korumuş canları pahasına aslanları, kurtları ve rakip insanları sürülerinden uzaklaştırmışlardır ilk insanlar dahi hayvanlarını kontrol edip savunmuştur insanlar koyunları ihtiyaçlarına uygun şekilde daha dikkatli seçiş En agresif koçlari yani insana en çok direnç gösterenleri ilk önce kesmiştir çok ince ve huysuz dişiler de.sürüden uzaklaşan meraklı koyunlar daha sonradan kurban edilmiştir

İlk avcılar kuzuyu yakalayıp ona evlatları gibi bakmış bolluk çokça beslemiş kıtlık döneminde ise kesip yemişlerdir. İlk kesilen agresif ve dik başlı koyunlardır En itaatkar olanı ise en çok arzu edileniydi koyunlar uzun yaşar üreyebilirdi mö ki çağlarda evcilleştirilmiş ve itaatkar bir sürü olmuşlardı milyonlarca yıl önce evcilleştirilen hayvanlar koyun, tavuk, insanlara gıda et, süt, yumurta deri ve yün ve kas gücü sağlamışdır Ulaşım, tarla sürme, tohum öğütme gibi insan emeğiyle gerçekleştirilen işler hayvanlara yapılmıştır

tarım toplumu mö ye dayanır hayvanlar tüm gezegene dağılmıştır. Evcil tavuk şu ana kadar en çok yayılmış kümes hayvanıdır. inek ve koyun dünyada en yaygın memeli türüdür. Tarım Devrimi tavuklar, inekler, ve koyunlar için nimettir. tavuk ve inek bir hikayenin kahramanları olabilir, Hayvanların evcilleştirilmesi giderek zalimce bir hâl almıştır Yabani tavukların ortalama yaşam süresi 7-12 yıl, ineğinki ise 20-25 yıldır. Yaban hayatında çoğu tavuk ve inek bundan çok önce ölürdü, ama şimdikinden uzun yaşama şansları olurdu. Evcil tavukların ve ineklerin çoğunluğu, birkaç haftayla birkaç ayda kesilir, çünkü bu en uygun kesim süresidir.

Yumurtlayan tavuklar, süt inekleri ve koşum hayvanlarının uzun yıllar yaşamasına izin verilir. Bazı hayvanlar içgüdüleriyle çayırlarda gezip dolaşmak isterler Boğaları, atları, eşekleri ve develeri itaatkar koşum hayvanlarına çevirmek için içgüdüleri kontrol altına alınmalı saldırganlık ve cinsellikleri kontrol edilmeli ve hareketleri kısıtlanmalıdır Çiftçiler bunun için hayvanları çitler ve kafesler yularlarla gemlemek, kamçıyla eğitmek gibi yöntemler geliştirmiştir evcilleştirilmiş öküz hayatını çitler arasında, terbiye edilerek, vücuduna ve duygusal isteklerine uygun bir işte çalıştırılırlar. Tarlayı süremez hâle gelince kesilirler

*
Tarihte yaygın yöntemlerden biri de yavruları doğumdan kısa süre sonra kesmek, annenin sütünü sağmak ve tekrar hamile bırakmaktır. Bu çok kullanılan bir yöntemdir. modern süt çiftliklerinde,süt inekleri kesilmeden yaklaşık beş yıl yaşar. beş yıl boyunca inek hamiledir ve doğumdan sonraki 60-120 gün boyunca azami süt üretimi için özel beslenir. Doğumdan sonra buzağılar anneden ayrılır. Dişiler süt ineği nesli olmak üzere yetiştirilir ufacık bir kafese koyulur ve hayatını burada geçirir ortalama dört ay Kafesten çıkmaz, kaslarının gelişmesi ve buzağılarla oynamasına izin verilmez yumuşak kaslar yumuşak ve sulu et demektir. Buzağı kesimhaneye giderken yürüme, kas esnetme ve buzağılarla temas kurma fırsatını buzağı tarihte yaşamış en başarılı türlerdendir.

Sığır beslemede en etkili yöntemlerden biride yavruları annelerinin yanında tutmak ama çok fazla süt emmelerini engellemektir. Bunu yapmanın en basit yolu yavrunun süt emmeye başlamasına izin verip süt gelince yavruyu çekmektir. Ancak Bu yöntem yavrudan ve anneden tepki görür. Bazı çoban kabileleri yavruyu kesip etini yer, derisini doldururdu. İçi doldurulmuş yavru derisi anneye gösterilerek süt üretimi arttırılırdı

İnsanlara ilk olarak 2,5 milyon yıl önce Doğu Afrika'da, rastlandı iki milyon yıl önce, erkek ve kadınların bazıları anayurtlarını terkederek Kuzey Afrika, Avrupa ve Asyaya göç etti Kuzey Avrupa'nın karlı ormanlarında Endonezya'nın nemli cangıllarında hayatta kaldılar geliştiler pek çok insan anayurtlarını terkederek Kuzey Afrika, Avrupa ve Asya'nın çeşitli yerlerine göç etti pek çok farklı ırk ortaya çıktı bilim insanları bunlara şatafatlı ve Latince isim koydular.

Avrupa ve Batı Asya'daki insanlara Neandertaller" olarak adlandırıldı Neandertal Vadisi İnsanı denildi Neandertaller Sapiens insanlarından güçlü ve kaslıydı Buzul Çağının Batı Avrasyasına uyumluydular. Asya'nın doğu bölgeleri "Dik adamlarca mesken tutulmuştu. Bu tür, insanlar iki milyon yıla yakın bir süre hayatta kalıp en dirençli insan türü oldular Bu rekorun kırılması oldukça zordur insanın bin yıl sonra ortalarda olacağı şüphelidir,

Endonezya'daki Java adasında "Solo Vadisi İnsanları yaşamaktaydı. tropik yaşama uyumluydular Endonezya adası Flores'te arkaik insanlar cüceleşme süreci geçirdi. İnsanlar Flores'e ilk defa deniz seviyesi düşükken geldiler; adaya anakaradan kolayca ulaştılar Denizler yükseldiğinde, insanlar kaynakları kıt adalarda mahsur kaldılar. yiyeceğe ihtiyacı olan büyük insanlar ilk önce öldü küçük yapılılar çok daha iyi hayatta kaldılar Flores insanları cüceleşme sonucu ancak bir metre boya ulaşıp 25 kilogramdan ağır olmadılar taştan aletler yapıp adadaki filleri avladılar filler de cüce bir türdü 2010'da, bilim insanları Sibirya'daki Denisova mağarasını kazarken fosilleşmiş bir parmak kemiği keşfetti Genetik parmağın bilinmeyen bir insana ait olduğunu kanıtladı ve bu türe de Homo denisova adı verildi. Kim bilir kaç tane kayıp akrabamız diğer mağaralarda, adalarda ve iklimlerde keşfedilmeyi bekliyor.

insanlar Avrupa ve Asya'da geçilişirken. Doğu Afrika'daki değişim durmadı. İnsanlığın beşiği "Rudolf Gölü Çalışkan ve "Zeki İnsanlara ev sahipliği yaptı bazı insan ırkları dev gibiyken bazıları cüceydi. Bazıları korkutucu avcılarken bazıları zararsız bitki toplayıcılardı. Bazıları tek bir adada yaşarken pek çoğu kıtaları aştı Hepsi insandı. kardeşlerimiz Afrika ve asya
Hepside insanlar.

İnsan türleri erectusdan Neandertallere Neandertallerden de bugünkü ırklara doğru gelişti dünyada belirli bir anda sadece tek bir insan ırkı yoktur 2 milyon yıl önceden 10 bin yıl öncesine kadar dünyada anda pek çok insan yaşamıştır Bugün dünyada pek çok tilki, ayı ve canlı türü vardır 100 bin yıl önceki dünya en az altı değişik insan ırkına ev sahipliği yapmıştır

Pek çok farklılığa rağmen insan türleri belirleyici özellikleri vardır insanların diğer hayvanlara kıyasla olağanüstü büyük beyinleri vardır. 60 kilogram ağırlığındaki memelilerin ortalama beyin hacmi 200 cm küptür erkek ve kadının, 2,5 milyon yıl önce beyinleri yaklaşık 600 cm küptü. Modern insanın ortalama beyniyse 1.200-1.400 cm küptür, Neandertal beyni ise daha büyüktür zekamızdan o kadar eminiz ki, beyin kapasitesinin fazlasının iyi olacağını varsayıyoruz. öyle olsaydı, kedi ailesi hesap yapabilen kediler üretirdi.

büyük bir beyin vücutta yük demektir. Taşıması zordur, büyük bir kafatasının içindeyken. Enerji sağlamak daha zordur. İnsanın beyini vücut ağırlığının yalnızca yüzde 2 ila 3'ünü oluşturur, dinlenme halinde vücudun tükettiği enerjinin yüzde 25'ini harcar maymunlarda beyin dinlenme anında enerjinin sadece yüzde 8'ini kullanır. Arkaik dönemi insanları geniş beyinlerinin bedelini iki şekilde ödedi. gıda ararken çok zaman harcadılar. kasları köreldi. Savunmadan eğitime para aktaran bir yönetim gibi, insanlar nöronlara enerji aktardılar. Bunun hayatta kalmak için iyi bir strateji olduğu şüphelidir. Bir şempanze insana karşı kazanamaz, fakat maymun insanı oyuncak bebek gibi parçalayabilir.

beyinlerimiz çok işe yarıyor, çok hızlı hareket sağlıyor arabalar ve silahlar üretiyoruz. İki milyon yıldan uzun bir sürede insanın sinir ağları olağanüstü büyüdü çakmaktaşından bıçak ve sivri sopalar iki milyon yıl boyunca insan beyni sürekli gelişti bugün en üstün teknolojik aletleri beynimiz ile yapıyoruz İnsana mahsus bir özellik de iki ayak üstünde dik yürümesidir. Ayaktayken av hayvanları veya düşmana karşı etrafı taramak kolaydır kollar, taş atmak veya işaret etmek gibi işlerde kullanılır Eller daha fazla şey yaptıkça ellerin sahipleri de başarılı hâle geldiler, avuçlar parmaklar sinir ağı ve kaslar gelişti Bugün insanlar elleriyle çok ince işleri yapar çok karmaşık aletler üretir ilk Alet 2,5 milyon yıl öncesine aittir ve alet üretimi ve kullanımı, arkeologların insan tanımalarındaki temel ölçülerdir.

iki ayak üstünde yürümenin dezavantajları da vardır.İlkel atalarımızın iskeletleri için Dik pozisyona geçmek zorluktu iskeletin çok geniş bir kafayı desteklemesi gerektiğinde. İnsanlık görüş açısının ve becerikli ellerinin bedelini sırt ağrıları ve boyun tutulmalarıyla ödedi.Kadınlar için Dik bir duruş dar kalçalar demekti ve bu doğum kanalını daraltıyordu,
bebeklerin beyni giderek büyüyordu. Doğumda ölüm, dişide ciddi bir sorun oldu Bebeklerin kafası ve beyni küçük olduğundan, erken doğum yapan kadınlar daha çok hayatta kaldı ve daha çok çocuk sahibi oldu bu erken doğumlara hayatta kaldılar Bir tay doğumdan kısa süre sonra yürüyebilir, bir yavru kedi birkaç haftalıkken annesi yiyecek ararken onu yalnız bırakabilir. İnsan bebekleri yıllar boyunca yardım, bakım, koruma ve eğitim için büyüklere muhtaçtır komşulardan yardım isterler insanı büyütmek için bütün aileye ihtiyaç vardır. güçlü sosyal bağlar kurulabilir nsanlar az gelişmiş olarak doğduklarında eğitilebilir sosyal ilişki kurabilir Pek çok memeli, anne karnından fırından çıkan toprak kap gibi çıkar, onları şekillendirmeye çalışmak onlara zarar verir. İnsanlar anne karnından bir ocaktan çıkan erimiş bir cam gibi çıkar ve şekillendirilebilir bugün çocuklarımızı Müslüman kapitalist sosyalist, savaşçı veya barışçıl olarak eğitebiliyoruz.


Büyük bir beyin, alet kullanımı, üstün öğrenme becerisinde çok önemlidir insan beyniyle dünyanın en güçlü canlısı olabilir insanlar tüm yaratılış avantajlarına milyonlarca yıl önceden sahiptir bir milyon yıl önce yaşayan insanlar, büyük beyinlerine ve sivri taşlara rağmen avcı hayvanlardan korkup nadiren büyük hayvanlar avlayarak yaşadılar hayatta kalmaları bitki toplayarak, küçük hayvanları avlayarak ve güçlü hayvanların yiyerek mümkün oldu

İlk taş aletlerin en önemli kullanımı kemikleri kırarak kemik iliğini almaktı. bu insanların ilk orijinal buluşuydu Ağaçkakanlar ağaç gövdelerinden böcekleri almakta uzmanlaştığı gibi ilk insanlar da kemik iliği çıkarmakta ustalaşdı. Bir aslan sürüsünün bir zürafaya saldırıp onu yediğini düşünürsek Onlar işini bitirene kadar sabırla bekleriz. Ama sırtlan ve çakallar bunları yerken saldırmaya cesaret edemeyiz

tarihimiz ve psikolojimiz çok önemlidir. İnsan cinsinin besin zincirindeki yeri çok yakın bir zamana kadar ortalardaydı. Milyonlarca yıl boyunca insanlar küçük hayvanlar avladılar, ne buldularsa onu yediler ve büyük avcılar tarafından avlandılar 400 bin yıl önce insan türleri büyük av hayvanlarını avladı ve yüz bin yıl önce insan
besin zincirinde yukarı çıkdı. Ortadan yukarıya atılan bu büyük adımın çok önemli sonuçları oldu. aslan ve köpekbalığı gibi hayvanlar, bu pozisyona kademeli olarak milyonlarca yıl içinde yükselmiştir ekosistemin kontrol ve denge mekanizması aslan ve köpekbalıklarının terör estirmelerini engelledi Aslanlar ölümcül oldukça ceylanlar hızlı koşmaya, sırtlanlar iyi işbirliği yapmaya, gergedanlar saldırganlaşdı. insan tepeye o kadar hızlı çıktı ki, ekosistemin olamadı, insanlar değişime ayak uyduramadı. Gezegendeki büyük avcıların çoğu muhteşem canlılar; milyonlarca yıl süren hâkimiyetlerinde kendilerine olağanüstü güveniyorlar. İnsan ise adeta bir diktatör gibi. korku ve endişelerle doluyuz, ve bu da bizi zalim ve tehlikeli kılıyor. Ölümcül savaşlardan felaketlere pek çok kötülük, insandan kaynaklanıyor
800 bin yıl önce ateşin keşfiyle insan türleri güvenilir bir ışık ve ısı kaynağına ve aslanlara karşı ölümcül bir silaha kavuştular Kısa sürede insanlar komşularına karşı ateşi kullandılar Ateş dikkatli kullanılırsa bitki örtülerini av hayvanlarıyla dolu harika bir çayıra çevirebilir. ateş söndükten sonra, Taş devri insanları tüten kalıntılarda gezerek hayvanları, kabuklu yemişleri ve kökleri topladılar

ateşin en önemli katkısı pişirmektir İnsanların sindiremedikleri —buğday, pirinç ve patates gibi— yiyecekleri ısıtıp yemesine imkan sağladı Ateş insanlarla hayvanlar arasındaki büyük farkın oluşmasını sağladı tüm hayvanların gücü vücuda bağlıdır: kas gücü, diş boyutu, kanat genişliği sayesinde Rüzgar ve akıntıdan yararlanabilirler ancak doğayı kontrol edemezler ve fiziksel güçleri sınırlıdır kartallar, sıcak hava akımlarını anlayınca dev kanatlarını açar ve sıcak havanın kendilerini yukarı kaldırmasını sağlar Ancak sıcak hava akımlarının yerini değiştiremezler ve azami taşıma kapasiteleri kanat açıklığıyla orantılıdır.

İnsanlar ateşi kullanınca güce kavuşdular. Kartalların aksine insanlar ateşi ne zaman ve nerede yakacağına karar verip ateşi çok farklı amaçlarda kullandılar. En önemlisi ateşin gücüyle Tek bir insan birkaç saat içinde koca bir ormanı yakabiliyordu. Ateşin kontrolü tüm olacakların habercisiydi.
Kardeşlerimiz olan insanlar 150 bin yıl önce, insanlar ateşin faydalarına rağmen güçsüz ve önemsiz canlılardı ateşi bulan insan aslanları korkuttu, soğuk gecelerde kendilerini ısıttı ve ormanları yaktı tüm türler düşünülürse, milyonlarca insan, ekolojik sistemde küçük bir noktadır

Kendi türümüz olan sapiensler yani insan milyonlarca yıl önce dünyada mevcuttu, Afrikada kendi işiyle meşguldü. bilim insanları 150 bin yıl önce Doğu Afrikada tıpkı bizim gibi görünen insanlar olduğuna inanıyorlar. Bugün bile bir patologlar fark bulamaz. Ateş sayesinde atalarından küçük çeneleri ve dişleri vardı beyinleri bizimki gibi çok büyüktü

Bilim insanları 70 bin yıl önce Doğu Afrika kökenli insanların Arap yarımadasına yayıldıklarını ve oradan tüm Avrasya'ya dağıldıklarına inanıyorlar. İnsan Arabistan'a vardığında Avrasya'nın çoğu insanlarca tutulmuştu. Afrikalı göçmenler dünyaya yayıldıkça insanlara karışıp bugünkü insanlar ortaya çıktı insan Sapiens Ortadoğu ve Avrupa'ya ulaştığında Neandertallerle karşılaştı. Bu insanlar Sapiens'ten kaslıydı, beyinleri daha büyüktü ve soğuk iklimlere daha iyi adapte olmuştu aletleri vardı ateşi kullanabiliyorlar ve iyi avcılardı hasta ve yaşlılarına bakıyorlardı uzun yıllar ciddi fiziksel engellerle yaşayıp akrabalarına baktılar Neandertaller genellikle kaba saba ve aptal "mağara insanları" olarak karikatürize edilir


Irk Karışımı Teorisi'ne göre, Sapiens Neandertal topraklarına yayılınca, iki insan birleşip birbirleriyle karıştılar. Avrasyalılar saf Sapiens değil Sapiens ve Neandertallerin karışımıdır. Doğu Asya'ya ulaşan Sapiens'te oradaki yerli Erectus'la karışmıştır, Çinliler ve Koreliler Sapiens'le Erectus'un karışımıdır. Yerine Geçme Teorisi" başka bir kurgu anlatır: uyumsuzluk, tepki ve soykırım Sapiens ve insanların farklı anatomileri vardı çiftleşme alışkanlıkları ve vücut kokuları farklıydı, birbirlerine cinsel ilgi düşüktü. Neandertal Romeo ile Sapiens Jülyet âşık olsalar bile çocuk yapamazlardı, iki tür arasındaki genetik uçurum büyüktü. iki tür birbirlerinden ayrışmıştı Neandertaller ölünce veya öldürülünce, genleri de yok oldu Sapiens diğer türlerle karışmadan onların yerine geçti. günümüzdeki insanların tamamının soyu 70 bin yıl önce Güney Afrika'ya kadar götürülebilir. İnsan soyu Sapienslere dayanır Yerine Geçme teorisine göre yaşayan tüm insanlar aynı genetiğe sahiptir

murataltug1985 12-26-2018 06:37

Kaynak tüfek mikrop ve çelik kitabı

Dünyamız gün geçtikçe gelişiyor bundan 13.000 yıl önce Buzul Çağı’nda dünyanın bazı bölgelerinde metal aletlere sahip okur yazar sanayi toplumları vardı, başka bölgelerde ise okuryazar olmayan, çiftçilikle uğraşan toplumlar diğer bölgelerdeyse taş aletler kullan anavcılık yaparak ve yaban yiyecekler toplayan toplumlar vardı. tarihsel eşitsizlikleri bugün dünyada da gözlemliyoruz metal aletleri olan okur yazarlar öteki toplumlarda üstünlük kurdu farklılıklar dünya tarihinin en temel olgusudur bu farklılıklarla ilgili düşündürücü soru şudur 1972 yılında tropik bir ada olan Yeni Gine'de O günlerde, Papua Yeni Gine, BM kararınca Avustralya yönetimi altındaydı bağımsızlık rüzgarları esmeye başlamıştı. yerli halk kendi kendilerini yönetmeye hazırlanıyordu on binlerce yıl önce Yeni Gine halkı afrikayı kendilerine yurt edinmişti ve bundan 200 yıl öncede beyaz Avrupalılar Yeni Gine'yi sömürgeleştirdiler

Yeni Gineliler ilkel aletler kullanırken Avrupa'da binlerce yıl önce metalden ve taştan yapılmış aletleri kullanıyordu merkezi bir gücün çevresinde örgütlenmeyen yeni gine halkı köylerde yaşıyordu Beyazlar buraya merkezi yönetimi getirdiler, çelik balta kibrit, ilaç ve giyim kuşam, malları getirdi Yeni Gineliler malların değerini anladı. Beyaz sömürgeciler Yeni Ginelilere “ilkel” diyerek küçümsediler Yeni Gineliler beyazlara -1972'de “efendi” diyordu- en işe yaramaz beyaz Yeni Ginelilerden daha iyi hayat yaşıyordu. Yeni Gineliler en az Avrupalılar kadar zekidir.

Yeni Ginelinin hayatıyla Avrupalının ya da Amerikalının hayatı arasında büyük farklılıklar var. büyük farklılıkların gerisinde önemli nedenler yatıyor bugün Avrasya Avrupa ve Doğu Asya ile Kuzey Amerika halkarı zenginlik ve güç bakımından dünyaya egemen olmuştur. Afrikayı egemenlik altına almışlardır bugün bazı halklar Avrupa'nın sömürgesi olmaktan kurtulmuş ama zenginlik ve güç bakımından çok gerilerde kalmıştır ne yazıkki Avustralya Kuzey, Orta ve Güney Amerika Güney Afrika'nın yerli halkları kendi topraklarının efendisi bile değiller, Avrupalı sömürgecilerce katledildiler, boyunduruk altına alındılar yok edildiler.

Peki neden bugün eşitsizlikler var ve Neden Avrupa ve Asya halkları zenginlik ve güç sahibi de başkaları değil? neden Amerika, Afrika ve Avustralya yerlileri gidip Avrupalıları ve Asyalıları öldüremedi, egemenliklerine alamadı, onların köklerini kazıyamadı?
MS 1500 yılında Avrupalı sömürgeciler dünyaya yayılırken farklı kıtalardaki halklar teknoloji ve siyasal örgütlenme bakımından farklılık gösteriyordu. Avrupa'da, Asya'da, Kuzey Afrikada metal aletler kullanan devletler ve imparatorluklar vardı sanayileşme başlamıştı Amerika'nın yerli halkları Aztek ve İnkalar taştan yapılma aletlerle imparatorluk yönetiyordu. Afrika'da Sahra'nın güneyinde demir aletler kullanan küçük devletler şefliklere bölünmüştü. çiftçilikle uğraşan kabileler ya da taştan aletler kullanan avcı/yiyecek toplayıcı insan gurup ve kabile halinde yaşıyorlardı Avustralya ve Yeni Gine halkları Büyük Okyanus adalarının ve Kuzey, Orta ve Güney Amerika kıtalarında, Sahra'nın güneyindeyse küçük halklar vardı. MS 1500 yılındaki teknolojik ve siyasal farklar çağdaş dünyadaki eşitsizliğin en nedenidir. Peki dünya 1500 yılına nasıl geldi?

Buzul Çağı'nın sonunda, yani MÖ 11.000 yılına kadar bütün kıtalar ve halklar avcılık ve yiyecek toplamakla geçiniyordu. MS 1500 yılındaki teknolojik ve siyasal faklılık nedeni MÖ 11.000 yılıyla MS 1500 yılında anakaradaki farklı halkların farklı hızda gelişmesidir Avustralya ve Amerika yerlileri avcı/yiyecek toplayıcı olarak kalırken, Avrasya Amerikabve Sahra'nın güneyindeki halklar tarım, hayvancılık, teknolojis siyasal örgütlenme ile uğraşmıştır Avrasya ve Amerika'n halkları yazıyı bulmuşlardır Güney Amerika And Dağları'nda bronz aletlerin üretimi 1500 yılından önceki yüzyıllarda başlarken Avrasyada 4000 yıl önce başlamıştır Tasmanya Avrupalı kâşiflerce MS 1642 de keşfedilmiştir o zamanki taş teknolojisi, Yukarı Avrupa'nın on binlerce yıl önce Yontma Taş Çağı'ndaki teknolojisinden daha basitti.

çağdaş dünyadaki eşitsizlikle lgili şöyle sorabiliriz: insanlar neden farklı kıtalarda farklı hızda gelişti? Tarihin seyrini oluşturan bu hız farklılıklarıdır Çağdaş dünyayı fetihler, salgın hastalıklar ve soykırımlar biçimlendirmiş şey halkların ilişkisi ve farklılıkları yüzyıllar geçmesine rağmen sona ermemiştir Afrika bugün sömürge ile boğuşuyor. başka bölgelerde iç karışıklıklar gerilla savaşları sürüyor, yerli nüfuslar ülkelerini ele geçirenlerle savaşıyor Orta Amerika Meksika Peru Yeni Kaledonya Sovyetler Endonezya bazı bölgelerinde. Yerli nüfus Hawaii'nin, Avustralya'nın, Sibirya'nın yerli halkı, Amerika Kanada Brezilya, Arjantin ve Şili'de ki yerliler soykırımlar ve hastalıklarla sayıca azaldılar istilacıların torunları onlarınkini kat kat aştı. iç savaşa kalkışamayacak olsalarda hakları için bilinçleniyorlar Halklar arasındaki farklılıkların ekonomik ve siyasal ve dilsel yansımaları var

dünyada yaşayan 6000 dilden çoğu yok olma, yerini İngilizce, Çince ve Rusçaya bırakma tehlikesiyle karşı karşıya. Çağdaş dünyadaki sorunların kökeninde farklılıklar yatıyor. psikologlar katillerin ve tecavüzcülerin ruhlarını anlamaya tarihçiler soykırımları anlamaya, doktorlar hastalığı anlamaya çalışır araştırmacıların amacı cinayeti, tecavüzü, soykırımı, hastalığı haklı göstermek değil Tam tersine sebepleri ve nedenleri ortadan kaldırmak istemeleridir

Avrupa merkezli bir tarihe takılıp kalmak son birkaç yüzyılın geçici bir olgusudur bugün Japonya'nın, Güneydoğu Asya'nın üstünlüğü geride kalmak üzere Uygarlık" ve "uygarlığın doğuşu" gibi sözlerden, uygarlık iyi bir şeymiş anlamı avcı/yiyecek toplayıcıları mutsuzmuş, 13.000 yıldır tarihin gelişimi insana büyük katkıda bulunmuş, anlamı çıkıyor sanayileşmiş toplumlarda avcı/yiyecek toplayıcı kabilelerden “daha iyi” olduğu, ya da avcı/yiyecek toplayıcı toplumlara özgü hayat tarzını bırakıp demire dayalı devlet olma aşamasına geçmenin “gelişme"yi temsil ettiği, insan mutluluğuna katkıda bulundu Amerika kentleriyle Yeni Gine köyleri arasında uygarlığın nimetleri hem var hem yok avcı/yiyecek toplayıcı toplumların üyeleriyle karşılaştırıldığında günümüz sanayi ülkelerin daha iyi sağlık hizmeti alıyor cinayetten ölme tehlikesi daha az, daha uzun yaşama şansları var ama eş-dost ve büyük aile dayanışmasından çok az yararlanıyorlar. İnsan topluluklarındaki coğrafi farklılıklarda belirli bir insan topluluğunu çıkarmak yerine tarihte ne olup bittiği anlaşılmalıdır

halklar arasında biyolojik farklar vardır MS 1500 lerde Avrupalı kâşifler, dünyadaki teknoloji ve siyasal örgütlenme bakımından büyük farklılıklar vardır, bunun farkına varan sömürgecilerin yerli halkları yurtlarından kovması, en uygununun
ayatta kalması ilkesinin örneğiydi. genetik biliminin doğuşuyla açıklamalar genetik terimleriyle yeniden dile getirildi. Genetik olarak Avrupalıların Afrikalılardan Avustralya yerlilerinden zeki oldukları kabul edildi.
Bugün Batıda ırkçılığa karşı olduklarını dile getiren kesimler var. Ama pek çok Batılı ırkçı açıklamaları kabuletmeyi sürdürüyor. Japonya'da ve pek çok ülkede bu tür açıklamalar özür dilemeden ileri sürülüyor. eğitimli beyaz Amerikalılar, Avrupalılar ve Avustralyalılar, Avustralya yerlilerinin ilkel olduğu düşüncesindeler. beyazlardan farklı görünüyorlar. Avrupa sömürgeciliğinde hayatta kalmış yerlilerin bugün yaşayan torunları beyaz Avustralya toplumunda ekonomik açıdan başarılı olmakta güçlük çekiyor.

Avustralya'ya gelen beyaz göçmenler okuryazar, sanayileşmiş, siyasal merkezi demokratik, metal alet kullanan, yiyecek üreten bir toplum kurdular; bütün bunları topu topu bir yüzyılda başardılar, yerli halk 20.000 yıldır metal kullanmadan avcı/yiyecek toplayıcı kabileler halinde yaşıyordu.
İnsan toplulukları gelişirken iki çevre koşulları aynıydı, tek değişiklik çevredeki halktaydı. Avustralya'nın yerli halkıyla Avrupa toplumlarındaki farkın, halkların kendilerindeki farktan kaynaklanıyordu

ırkçı açıklamalara karşı çıkıyorsak bunları yalnızca iğrenç bulduğumuzdan ve yanlış olduklarındandır. insanlar arasındaki teknolojik farklılıklarla paralellik gösteren zekâ farklılıkları çağımızda "Yontma Taş Çağı'nı' yaşayan halklar sanayileşmiş halklardan zekâ bakımından daha ileri. Avustralya ve Yeni Gine yerlileri gibi-teknolojik açıdan ilkel halklar, kendilerine fırsat tanındığında sanayi teknolojilerini çok iyi öğreniyorlar.
psikologlar farklı coğrafyadan gelen ama aynı ülkede yaşayan halklar arasındaki zekâ farklılıklarını ortaya koymak için çok çaba harcadılar. Özellikle beyaz Amerikalı psikolog Afrika kökenli Amerikan zencilerinin Avrupa kökenli beyaz Amerikalılara göre zekâca doğuştan geri olduğunu yıllardır göstermeye çalışıyor.


birbiriyle karşılaştırılan halklarda çevre ve eğitim bakımından büyük farklılık var. yetişkin insanlar olarak bilişsel yeteneğimiz çocuklukta yaşadığımız çevreden etkileniyor öncedenvar olan genetik farkları saptamak güçleşiyor. İkincisi, bilişsel yeteneğimizi ölçen testler yani zekâ testleri kültürü ölçer, Çocukluktaki çevreden öğrenilmiş bilgilerin zekâ testi sonuçları üzerinde tartışmasız etkileri var, psikologlar tüm çabalarına karşın beyaz olmayan halkların zekâlarındaki genetik bozukluğu saptayamamıştır.

murataltug1985 12-26-2018 13:16

Kaynak carl sagan kozmos

Dünyamızı engin bir okyanusa benzetirsek Her kuşağa düşen okyanustaki adaya toprak katarak büyütmektir. Kainat OLMUŞ VEYA OLAN YA DA OLACAK HER ŞEYDİR. Kozmos düzen içinde ki evren anlamında Yunanca bir sözcüktür düzendir karmaşa ve Kaos’un karşıtıdır. Evreni oluşturan canlı ve cansız varlıkların birbirleriyle uyumunu içerir karmaşık ama gizemli bir incelikle işlenmiş bağlara karşı hayranlık ifade eder

Evreni düşünmek heyecan verir. İnsanın sesini soluğunu kesen ürperti veren, başdöndürücü bir duygudur tüm sırları yaratan en büyüğümüz Rabbimiz evreni yaratmıştır evrendeki mekân ve zamanı aklınızla anlayamayız yaşadığımız yerküre, başsız ve sonsuz bir enginlikte kaybolan minicik bir gezegendir. insan soyu her dem genç, her dem merak küpü ve her dem cesur, ve umut vericidir. Son iki bin yıllık dönemde evren ve kainat konusunda çok şaşırtıcı ve beklenmedik buluşlara ulaşıldı Bu buluşlar insanı heyecanlandırıyor. insanın gelişimi sonucu meraklı insanoğlu öğrenmenin, anlamanın insana sevinç verdiğini ve bilginin hayatta kalmanın önkoşulu olduğunu biliyor geleceğimiz kainatın her zerreciğini ne denli iyi bileceğimize bağlı

Bütün buluşlar keşifler, kuşku ve hayal gücüyle gerçekleştirilmiştir. Hayal gücü bizleri bilinmez diyarlara götürür o olmadan hiçbir yere ulaşamayız. Kuşku düşle gerçek arasındaki farkı bulmamızı sağlar Kainatın zenginlikleri sınırsızdır. Her zerresi ayrı bir hayranlık uyandırır dünyanın her parçası olağanüstü güzelliktedir parçalar arasındaki her bağlantı, sınırsız bir zenginlik kaynağıdır Yerküremizin yüzeyi, okyanus ve kıyıları oluşturur. Evren sınırsızdır biz ise sadece küçük bir kıyısında dolaşmaktayız evren denizinde sadece ayak parmaklarımızı ıslatabilmekteyiz...

Dünyada uzunluk ölçüsü olarak kullanılar metre ya da kilometre Kainatı ölçemez evren çok büyüktür ve kilometreler anlamsız kalır. Evrenin ölçüsü ışık hızıdır. Işık, saniyede 300.000 kilometre hızla ilerler. yerküremizin çevresini saniyede yedi kez dolanır bu. Işık sekiz dakikada Güneş’ten dünyaya ulaşır. Yani yerküremizin Güneş’ten sekiz ışık dakikası uzaklıkta olduğunu söyleyebiliriz. Bir yılda ışık uzayda on trilyon kilometre kateder. Işığın bir yılda aldığı mesafeye ışık yılı denir. Işık yılıyla zaman değil, uzaklık ölçülür.

Yerküremiz Kainattta tek yer değildir kuşkusuz. Kainat sınırsızdır gezegen yıldız ve galaksiler kainatın sadece zerreleridir, Kainatın en önemli özelliği engin, soğuk ve her yeri kaplayan sonsuz uzaydır. Galaksilerdeki sonsuz uzay gecesi garip ve ıssızdır ancak uzay ve kainattaki gezegen yıldız ve galaksiler eşsiz bir güzellik oluştururlar evrende dünya yüce yaratıcının eseridir ve her zerresi eşsiz kıymettedir
Galaksilerare bakabilirsek, uzay dalgaları üzerine yayılmış köpük gibi hafif ışıltılı şekiller görürüz. Bunlar galaksilerdir bazıları tek başına, bazıları küme küme engin kainatın karanlığına dolaşırlar. Biz Yerküremizden sekiz milyar ışık yılı uzakta bulutsu yıldızlar (nebulalar) yöryöresindeyiz burası evrenin en uç bölümünden biri

Evren gazdan, tozdan, yıldızlardan oluşur, milyarlar ve milyarlarca yıldız güneş işlevi görüyor olabilir galakside yıldızlar ve dünyalar vardır. Belki de canlı varlıklar, akıllı canlılar ve uzay uygarlıkları evren her biri eşsiz güzellikte bir koleksiyonu anımsatır, deniz kabukları mercanlar Ölçülemeyecek kadar uzun zaman dilimleri içinde doğanın ve kainatın ürünleridir bunlar Yüz milyar kadar galaksi, ve yüz milyar yıldız vardır galaksilerde, yıldız ve gezegenler olabilir Bu akıl almaz sayılar karşısında, neden tek bir yıldız, yani Güneş insanların yaşadığı bir gezegene yaşam veriyor

Kainatta evrende uzayda diğer gezegenlerde hayat olması güçlü bir olasılıktır. Ama biz insanlar bilemiyoruz. Sekiz milyar ışık yılı uzaklıktan, Samanyolu’nun içindeki kümeyi bile zor bulabiliriz, Güneş’i ya da yerküreyi akılla anlamak imkansızdır şu an için Üzerinde insan yaşadığından emin olduğumuz tek gezegen, yerküremız kayalar ve madenlerden oluşmuş minnacık küredir: Dünyamız. Güneş ışığının yansımasıyla hafif parlar yerküre uzayda kayıp bir cisimdir
dünyamızdan yola çıkarsak Galaksiler Kümesi» iki milyon ışık yılı ötededir ve yirmi ana galaksiden oluşur. dağınık ve karanlık bir kümedir. Bu galaksilerden biri, yeryüzünden görülen Andromeda galaksisindeki yıldızlardan, gazdan ve tozdan oluşmuş kocaman fırıldaktır; kendisine bağlı iki uydusu bulunur.

Dünyamız 250 milyon yılda bir döner Yuvamız olan yerkürede galaksinin kıyılarına doğru gelirsek karanlık bir bölgeye gireriz. aydınlanmış yıldızlardan, sabun köpüğü görünümünde olmasına karşın, içine 10.000 Güneş ya da bir trilyon yerküre sığacak büyüklükte olanları vardır. bazıları ise ufaktır Bazı yıldızlar, örneğin, Güneş tek başınadır. Diğerleri kalabalıktır yıldız sistemleri çifttir ve iki yıldız birbirinin yörüngesinde dolaşır. yıldız kümelerinde, üçlü sistemler yada birkaç düzine ve binlerce yıldızın yer aldığı gruplar vardır. Yıldızların kümeler oluşturduğu bölgeleri güneş aydınlatır. çift yıldızlar, birbirlerinin yakınından geçerler aralarındaki mesafe toza boğulur. Çoğunun birbirinden uzaklığı Jüpiter’in Güneş’ten uzaklığına eşittir. Bazı genç yıldızlar süpernovalar bağlı bulundukları galaksi kadar parlaktır; «kara delikler» ise birkaç kilometre uzaktan bile görülemezler. Bazıları parıltılıdır, bazıları yanıp söner ya da göz kırpıştırırcasına parıldar. Kimisi çok edalı döner durur; kimisi de öylesine çılgınca döner ki, kutupları yamyassı gibi görünür. Yıldızların gözle görülen kızılötesi ışık çıkarırlar; bazıları parlak X ışınları ya da radyo dalgaları kaynağıdır Mavi yıldızlar genç ve kızgındır sarı yıldızlar orta yaşlıdırlar çoğu bu sınıftadır kırmızı yıldızlar yaşlı ve ölgündür küçük beyaz ya da siyah yıldızlar ölümün eşiğindedirler.

Samanyolu’nda karmaşık ama uyumlu her türden 400 milyar yıldız yer alır. Gezegende insanların yakından bilebildikleri sadece birkaç yıldız vardır
Her yıldız sistemi, uzayda ötekilerden nice ışık yılı uzaklıktadır Kendi gezegen ve güneşden başka bir şeyin varlığından habersiziz yalnızca bunlara ait bilgi edinmeye çalışıyoruz kainatı aklımızla düşünemiyoruz Yıldızlardan bazıları, donmuş milyonlarca cansız ve taşlaşmış dünyacıklarla, gezegen, sistemleriyle çevrilidir. yıldızların bizimkine benzer bir gezegen sistemi vardır dış sınır çizgisinde, gazların büyük halkalar oluşturduğu gezegenler buzlu aylar, merkeze yakında küçük, sıcak, mavimsi beyazlıkta bulutlarla kaplı dünyalar bulunabilir. Bunların bazılarında, insana benzer akıllı yaratıklar gelişip gezegenlerinin yüzeyini büyük yapılarla kaplamış olabilirler.

Kainatta başka canlılar akıllı yaratıklar varmıdır Bizlerden değişik yapıya mı sahiptirler? Şekilleri nasıldır kimyasal, biyolojik yapılan nedir? Tarihleri
politikaları, bilimleri, sanatları, müzikleri, dinleri, felsefeleri nedir? Günün birinde belki bilebileceğiz.
yerküremizden bir ışık yılı uzaklıktaki Güneş’imizi buz, kaya ve moleküllerden oluşmuş buz yığını çevreler. kocaman buz yumakları yığını küre biçimindedir, bunlar kuyruklu yıldızların kaynağı çekirdeklerdir. yıldızlar çekim gücü aracılığıyla bunlardan birini güneş sistemine iter. Güneş’in ısıtmasıyla buz buharlaşır ve güzel bir kuyruklu yıldız kuyruğu oluşur.

gezegenler büyükçe dünyalardır Bunlar çekim gücüyle dairesel yörüngeler çizerler ve Güneş tarafından ısıtılırlar. Platon metanlı buzla örtülüdür ve eşiğinde kocaman Charon Ay’ı vardır. Çok uzağındaki Güneş’in aydınlattığı Platon gezegeni, simsiyah göklerde küçücük bir ışık noktasıdır. Gaz dolu dev dünyalar olan Neptün, Uranüs, Satürn ve Jüpiter’i çevreleyen buzlu Ay’lar vardır Satürn, güneş sisteminin elmas parçasıdır. Gazlı gezegenlerle yörüngelerinde dolaşan aysberglerin oluşturduğu bölgenin içerleri iç güneş sistemini oluşturur. Burada kıpkırmızı Mars gezegeni vardır. Yükselen volkanların, kocaman vadi yarıklarının, gezegeni baştan başa yarıkların gezegeni baştan başa kasıp kavuran kum fırtınalarının saptandığı gezegende hayat şekilleri de bulunabilir. Her gezegen Güneş’in yörüngesinde dolanır Bize en yakın olan bu yıldız, hidrojen ve helyum ateşinde termonükleer tepkilerle tüm sisteme ışık yağdırır.

Kainatta dünyamız küçücük, «Dikkat kırılacak » denecek kadar çelimsiz ve mavi beyaz renklidir Kendilerini dev aynasında görenler bile, bu engin kainatta kaybolmuş bir noktacık gibidir yerküremiz Çok sayıda dünyalar arasında yalnızca bir tanedir
Ve yalnızca bizim için anlam taşıyor olabilir. Yerküre bizim yuvamız, bizim yaşam kaynağımız İnsan türü bu yerkürede yaratılmış kaderimiz belirlenmiş

Dünyaya hoşgeldiniz... Mavi renk nitrojenli göğünde, su okyanuslarında, serin ormanlarında ve meralarında cıvıl cıvıl hayat kaynayan yerküremize hoşgeldiniz. Kainatta çok güzel ve enderdir gezegenimiz. şimdilik tektir . Uzay ve zamanda yaptığımız yolculukta, evrenin kesinlikle canlıya dönüştüğü yer olarak şimdilik yalnızca Dünyayı gösterebiliriz. Başka dünyalar uzayda belkide vardır. O dünyalar için yapacağımız araştırmaları, bir milyon yıl boyunca türümüzün erkek ve kadınlarının çabalarıyla oluşturduğu bilgi birikimiyle dünyada başlatacağız. Zekâ pırıltısı insanların bilgiye ve bilime değer verilen bir dünyaya gelme mutluluğuna sahibiz yıldızdan oluşan Dünya adlı yerkürede yaşayan bizler, yuvamızın derinliklerine doğru keşif yolculuğuna çıkıyoruz.

Yerküremizin küçük bir dünya olduğunun anlaşılması, birçok önemli keşfin yapıldığı Ortadoğu’da aydınlığa kavuşmuştur. Bu keşif MÖ 3. yüzyıl olarak belirlenen zamanda, o dönemin en büyük metropolü Mısır’ın İskenderiye kentinde oldu. Eratos adlı birine. Çağdaşları arasından kıskanç biri, ona «Beta» lakabını takmıştı. Beta, Yunan alfabesinin ikinci harfidir. Eratos dünyada birinci değil ikinci kaldığı için ona bu lakabı verilmişti. Oysa her işte birinciydi. Astronomi bilgini, filozof ozan, tiyatrocu ve matematikçiydi.
Astronomik kitaplar Yazdı kitaplar ve Acı Çekmekten Kurtuluş Yolu adlı bir kitabı da bulunuyor. İskenderiye Kent Kitaplığının yöneticisiydi. papirüse yazılı kitaplardan birini okurken, Nil nehrindeki Syene adlı güney sınır karakolunda yere dikilen sopaların
21 Haziranda gölge yapmadıklarına ilişkin bir yazıya rastladı. Yaz günlerinin uzun olduğu gün dönümünde, saat öğlene yaklaştıkça, tapınak sütunlarının gölge boyları kısalıyordu öğlen vakti gölge kalmıyordu. O an Güneş’in derin bir kuyu dibindeki suya yansıdığı görülebilirdi Güneş o an tam tepedeydi.
Bu gözlem ihmale uğrayabilirdi. Sopalar, gölgeler, kuyudaki ışık Güneş’in konumunun ne önemi olabilirdi? Eratosun günlük olgular üzerinde durması dünya hakkındaki görüşleri değiştirdi. Eratos deneylerinde İskenderiye’de toprağa dikilen sopaların 21 Haziran günü Öğlene doğru gölge yapıp yapmadıklarını gözledi. Ve gölge yaptıklarını gördü. şu soruyu sordu: Nasıl oluyor da aynı gün aynı anda Syene’de dikilen bir sopa gölge yapmıyor da, kuzeydeki İskenderiye’de sopaların gölgesi oluyordu?

Eski Mısır’ı gözönüne getirin haritaya aynı uzunlukta iki sopa dikildiğini düşünün. Bunlardan biri İskenderiye, öbürü de Syende olsun. günün belirli anında her iki sopa da güneşte gölge yapmıyordu diyelim. Bundan yeryüzünün düz olduğu sonucu çıkardı. O takdirde, her bölgede güneş tam tepede olurdu. iki sopa eşit boyutlarda gölge yapsaydı, o takdirde yassı yeryüzündekilerin bile, bu engin kainat okyanusunda âdeta kaybolmuş bir noktacık gibi dururdu


40.000 kilometre yerküremizin çevre ölçüsüdür. Bunu mö mısırda Eratos adlı bilgin kullandığı araç yalnızca sopalar gözleri, ayakları ve beyniydi Eratos yerküremizin çevre ölçüsünü yüzde ikilik hata payıyla 2.200 yıl önce bulmuştur gezegenimizin çevre ölçüsünü sağlam bir temele dayanarak tam olarak ölçen ilk insandır. Mö Akdenizde denizciliğin geliştiği İskenderiye'de gezegenimizin en büyük limanıydı. Yeryüzünün çaplı bir küre olduğu bilinince, keşife çıkmak insan aklını kurcaladı yerkürede deniz yolculuğu ilginçti Mısır Firavunu Necho’nun emrindeki Finike filosu Afrika kıtasını dolaştı. küçük teknelerden oluşan yelkenli kayık filosu, Kızıldeniz’den hareketle Afrika’nın doğu kıyılarına Atlantik Okyanusuna açılmış ve Akdeniz’den geri gelmişti. Bu destansı yolculuk üç yıl sürdü. Voyager uzay aracının yeryüzünden Satürn’e gidişine eştir

Eratosun bu keşfinden sonra cesur ve serüvenci denizciler birçok uzun deniz seferine çıktılar. Tekneleri küçücük ve ilkeldi. Kaba pergel hesabı yaparlar, kıyı kıyı uzun mesafeler alırlardı. Geceleri göz kırpmadan yıldızları gözler ve okyanuslarda enlemleri saptarlardı. Varlığı belirlenen yıldız grupları keşfedilmemiş okyanusda güven verici oluyordu. Yıldızlar, keşif için yola çıkan insanlara dosttur yerküreyi çepeçevre denizden dolanarak keşfeden Macellan’a kadar bu işi başaran çıkmadı. İskenderiye’li bilginin yaptığı hesaba dayanarak hayatlarını tehlikeye atıp dünyayı keşfeden nice denizcinin kim bilir ne serüven öyküleri vardır

Mö mısırda uzayda:: görülen şekillerin benzeri yapılırdı. Yapılan kürelerle dünyayı keşfe çıkılırdı Akdeniz bölgesi dışındaki yerlerde yanlışlıklar göze çarpıyor. Akdenizden uzaklaşıldıkça hata payı büyümekteydi Bugün bile evrene ilişkin bilgilerimizde hatalarla karşılaşıyoruz. Birinci yüzyılda İskenderiyeli coğrafyacı Strabo şunları yazmıştı Yeryüzünü denizden dolanıp dönenlerde yolculuğu engelleyen bir kıtanın olduğunu söyleyen yoktur. denizin açık olduğunu, yolculuğa imkân verdiğini ama kararsızlıktan yola devam etmediklerini söylüyorlar... Eratos Atlas Okyanusunu büyüklüğü nedeniyle aşmak zor olmasa, İberya’dan Hindistan’a geçebileceğimizi belirtiyor... Ilıman bölgede insanların yaşadığı yerlere rastlayabiliriz... dünyanın her yöresinde insanlar yaşar ve hiç biri birbirine benzemez

murataltug1985 12-27-2018 13:24

Kaynak islam ve ihsan .com

İLKLERİ BULAN MÜSLÜMANLAR

Yıllar boyu batının yalanları ile övünenler tarihlerinden habersiz kaldılar. İlim ve bilim yolunda hep eziklik verilmeye fakat gerçekler farklı. İşte dünya çapında bilimsel ilkleri bulan Müslüman bilim adamlarımız Îmandan mahrum kişileri, cennete girmeleri gerektiğini söyleyecek kadar methetmek lüzumsuz ve boştur. Cenâb-ı Hak, râzı olmadığı tüm gayretler için buyurur: ki Çalışmıştır boşuna!”*(el-Ğâşiye, 3)


Cebir ilmi, sıfır ve rakamları Müslümanlar bulmuş ve Avrupa’ya Müslümanlar ulaştırmıştır. Ekvatorun uzunluğunu, Abbâsi Halîfesi Me’mûn (786-833) zamanında;*Ahmed bin Musa*ve kardeşleri, Sincan’da ve Kûfe’de yaptıkları ölçümler ve hesaplarla % 2,5’luk bir yanılma ile 39 bin kilometre olarak hesaplamışdır.
Matematikte*Hârizmî, kimyada Câbir bin Hayyân, mekanikte*Ebu’l-İzz el-Cezerî, astronomide Fergânî ve Battânî, tıpta İbn-i Sînâ gibi nice Müslüman dehâlar, ilim tarihinin mühim buluşlarına imza atmışlardır.

coğrafyanın ilim hâline gelmesini sağlayanlar Müslümanlardır. Dünyanın pek çok ülkesini köşe-bucak dolaşan*Evliyâ Çelebi*(1611-1682), 29 sene hiç durmadan bir kıtadan diğerine yolculuk eden*İbn-i Battuta (1304-1369)’nın seyahatleri tarih ve coğrafya hazinesidir. Kolomb* Amerika’nın varlığını Müslümanlardan, ve *İbn-i Rüşd’ün kitaplarından öğrenmiş Bîrûnî*(973-1048) asırlar önce Amerikadan söz etmiş,*Pîrî Reis*(1465-1554)*Kitâb-ı Bahriye* eserinde, Avrupa haritasını çizmiştir. Pîrî Reis’in dünya haritası, bugün tarih ilminin çözemediği hâdiselerdendir. Grönland Adası nı aslına uygun olarak üç parça hâlinde göstermiş bu, ancak insanoğlunun aya ayak basması ile tespit edilmiştir İdrisî*(1100-1166), günümüzden 800 sene önce, zamanımızın dünya haritasını çizmiştir.
Colomb, Macellan, Vespucci*gibi batılı kâşifler eşkıyâdır Afrika’nın ve Amerika’nın mazlumlarını yıllarca sömüren, köle yapan, öldüren, harâmî ve hırsızlardır. Asıl kâşifler İbn-i Battuta, Evliyâ Çelebi ve emsalleridir gittikleri her coğrafyayı dünyadan en güzel şekilde haberdar etmişlerdir.

tarih felsefesinin en seçkin sîmâlarından *İbn-i Haldun(1332- 1406),*sosyoloji*ilminin kurucusu olarak anılmaktadır ilime ışık tutmaktadır. Mimarî*denilince dünyada ilk akla gelen, muhteşem*Mimar Sinan*(1489-1588)’dır. Astronomi’de* Uluğ Bey*ve*Ali Kuşçu’nun kurduğu rasathaneler ve gökyüzü haritaları ilimde öncülerdir günümüzde batının kaleme aldığı ilmi eserlerde bunlardan bahsedilmez dâimâ ehl-i küfrün îcatları öne çıkarılır. batı, ulaştığı medeniyeti Müslümanların ilmî zenginliğine borçludur. haçlı seferlerinde ve Endülüs üniversitelerinde batı, ilmle tanışmış ancak ondan sonra kendilerini geliştirmişlerdir. Geçtiğimiz aylarda vefat eden*Fuad SEZGİN, ömrünü hakikatin ispat ve beyanına vakfetmiş bir âlim idi. Günümüzde Avrupa merkezci anlayışla, matematiğin ilk kez tabiatta kullanılması, Roger Bacon (1219-1292)’a, optik ilminin ve fotoğraf makinesinin temeli olan «Karanlık oda»nın îcadı Levi ben Gerson (1288-1344)’a mâl edilmektedir. Hâlbuki her ikisinde de öncelik*İbn-i Heysem*(v. 1041)’e aittir. Trigonometri’nin ilim olarak inşâsı, Regiomontanus (v. 1476)’a ithaf edilmektedir. Hâlbuki*Nasîruddin Tûsî*(v. 1274)’ye aittir. Güneş merkezli âlem tasavvuru, Kopernik ve Kepler’e isnâd edilmektedir. Hâlbuki bu ilim Endülüslü ez-Zerkālî*(11. asır) gibi âlimlerin tesirindedir. yüzlerce misal verilebilir.

16’ncı asırda batının, ilmî hakikatler karşısındaki görüşü şu seviyedeydi:
Müslüman âlimlerden tercüme edilen eserlerle, Avrupa’da astronomi yayıldı başlamıştı.*Galile, Kilise’nin iddia ettiğinin aksine, dünyanın döndüğünü söyledi. engizisyon mahkemesine verildi. Ömür boyu hapsedildi Galile, cezadan kurtulmak için ifadesini değiştirdi. Kapıdan çıkarken şöyle dedi
“Ben dönmüyor desem de dünya dönüyor! ilmî ve fennî husûsda Müslümanların kendilerini küçük görmesine gerek yoktur

Avrupa’nın önemli düşünürleri Descartes ve David Hume, düşünceyi oluştururken,*İmam Gazâlîden yararlanmıştır şeytânî telkinciler insana
Şeytanın gibi İslâmı kullanıp İslâmı çiğneyip, cinayetlerle, dîne ve vatana ihânete etmişlerdir. Onları hedeflerine giden her yolu mubah görmüşlerdir
şer‘î bir gayeye, şer‘î yollara islami usûllerle gidilemez. tutulan gayr-i meşrû yol, gayeyi gayr-i meşrû hâle dönüştürür. TEK ÖLÇÜMÜZ “KURAN VE SÜNNETTİR” Hadîs-i şerif buyurur ki Kur’ân ve Sünnet, kıyâmete kadar her mü’min için ve her İslâmî çalışma için yegâne kıstastır. Şeytanın gösterdiği gayr-i meşrû yollara misal verelim:
şeytan; tebliğ, emr-i bi’l-mâruf, İslâmî faaliyet, akademik çalışma bahaneleriyle, karşı cinsle karışık oturma ve halvet baş başa kalma fırsatları oluşturmaktadır gönül meyilleri ve nefsânî yakınlaşmaların sonucu feyiz ve rûhâniyetin yok olması, zinâ, boşanmalar, yıkılan aileler perişan çocuklardır. dînimizin prensipleri açıktır. Peygamberimiz’de, sahâbede, ecdâdımızda asla böyle karman çorman faaliyetler görmüyoruz. Erkekler kendi dünyalarında, hanımlar kendi dünyalarında hizmet ederler. Zarûrî görüşmeler asgarî seviyede tutulur ve ciddî bir üslûp ve tedbirlerle gerçekleştirilir.


KUR’ÂN’DA GEÇEN BİLİMSEL BİLGİLER

Kur’ân-ı Kerîm, modern ilmin daha yeni keşfeddiği bilgileri asırlar öncesinden vermektedir. insanın üremesi ve embriyo husûsunda Kur’ân-ı Kerîm, modern ilmin yeni keşfeddiği bilgiler vermektedir. Âyette buyrulur:
“Andolsun Biz insanı, çamurdan*bir özden yarattık. onu sağlam bir karargâhta nutfe hâline getirdik nutfeyi aleka yaptık. alekayı, et hâline soktuk; çiğnem eti kemiklere iskelete çevirdik; kemikleri etle kapladık onu başka bir yaratışla insan hâline getirdik. yaratanların en güzeli Allah pek yücedir.”(el-Mü’minûn, 12-14)

Kur’ân-ı Kerîm’in verdiği bilgilerle, modern biyolojinin tespitleri karşılaştırıldığında, aralarında tam bir mutâbakat vardır. Kanada’nın Toronto Üniversitesi’nde Embriyoloji profesörü olan*Keith L. Moore, embriyoloji sahasında âyet-i kerîmelerle ilmin mütâbakat hâlinde olduğunu, hattâ Kur’ân’ın, tıp ilminin önünde gittiğini itirâf eder.

herkesin farklı bir parmak izine sahip olduğu gerçeği 19. asrın sonlarında keşfedilmiştir. Bu hakîkat i Kur’ân-ı Kerîm, asırlar öncesinden haber vermektedir: İnsan kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı mı sanıyor? Evet, toplarız; parmak uçlarını* bütün incelikleriyle düzenlemeye gücümüz yeter!”*(el-Kıyâme, 3-4) Kur’ân-ı Kerîm, atomun parçalanabileceğini, çift yaratılış hakîkatini, korunmuş tavan olan atmosferi, birbirine karışmayan denizleri, atmosfer basıncını, aşılayıcı rüzgârları asırlar öncesinden bildirmiştir. Kurʼân-ı Kerîm dâimâ önden gitmekte, ilmî keşifler, ilâhî beyanları tasdîk ederek arkadan gelmektedir.



ASTRONOMİ VE MATEMATİĞİ CANLANDIRAN BİLGİN: ALİ KUŞÇU


Türk astronom, matematikçi ve dil bilimci Ali Kuşçu, 544 yıl önce vefat etti. Ali Kuşçu‘nun, doğum yeri ve tarihi 15’inci yüzyılda Özbekistan’ın Semerkant şehrinde dünyaya geldiği tahmin ediliyor. Babası, Uluğ Bey’in doğancıbaşısı olduğu için “kuşçu” lakabıyla anılan Ali Kuşçu, Timurlular devrinde Semerkant’ta yetişti Osmanlıda büyük bir şöhret kazandı.
büyük bir alim olan Uluğ Bey, Kuşçu’ya ders verdi. Kuşçu, matematik ve astronomi bilgilerini Semerkant’ta Uluğ Bey, Kadızade-i Rumi ve Gıyaseddin Cemşid’den aldı. Ali Kuşçu ilim almak için gizlice Kirman’a giderek, birçok kitab okudu. Uluğ Bey’in yanına döndüğünde Kirman’da kaleme aldığı risalesini sunarak, takdir kazandı Kuşçu, Semerkand Gözlemevi’nin müdürü Kadızade-i Rumi’nin ölümüyle gözlemevinin başına geçti İlmi araştırmalarına yenisini katmak için Uluğ Bey tarafından ilmini ilerletmek üzere Çin’e gönderildi kuşçu dünyanın yüz ölçümünü ve meridyeni hesap etti
FATİH SULTAN MEHMET İLMİNE HAYRAN KALDI

Uluğ Bey’in 1449’da öldürülünce koruyucusuz kalan Ali Kuşçu, Timurlulardan ayrılarak, hac için Mekke’ye giderken uğradığı Tebriz’de Akkoyunlu Uzun Hasan’dan büyük ilgi gördü elçilik göreviyle Sultan Mehmet Han’a gönderildi İlmine hayran olan Sultan Mehmet’in ısrarıyla elçilik görevini tamamlayıp İstanbul’a dönen Kuşçu, büyük törenler ve armağanlarla karşılandı. Sultan Mehmet, 1473’te Uzun Hasan üzerine yaptığı seferde yanında götürdüğü Ali Kuşçu’yu, Ayasofya Medresesi’ne müderris tayin etti. İstanbul’da astronomi ve matematikteki çalışmalara canlılık getiren Ali Kuşçu’nun derslerini ilim adamları dahi takip etti biliniyor.

İSTANBUL’UN BOYLAM VE ENLEM DERECELERİNİ TESPİT Eden Ali Kuşçu Sultan Mehmet zamanında Molla Hüsrev’le birlikte Semaniye Medreseleri’nde görevlendirildi
Ali Kuşçu’nun, İstanbul’un 60 derece belirlenen boylamını düzeltip 59 derece, enlemini 41 derece 14 dakika olarak tespit etti 15 Aralık 1474 te İstanbul’da vefat eden Ali Kuşçu, Eyüp Sultan Türbesi civarına defnedildi. Kuşçu’nun yetiştirdiği talebeler arasında torunu Mirim Çelebi ile Molla Lutfi meşhurdur. Ali Kuşçu’nun eserlerini Astronomi Matematik”, “Kelam Fıkıh” ve “Dil-Gramer” olmak üzere 3 grupta toplamak mümkün.

İLİM MERKEZLERİ

Meşhur tâbiîler; İslamım sınırları genişledikten sonra Mekke, Medîne, Kûfe, Basra, Şam ve Mısır gibi ilim merkezlerinde yetişmişdir.
Hz Peygamber döneminde başlayan fetihler onun vefatından sonra da devam etmiştir. halîfeler devrinde, İslam coğrafyası genişlemiş, İslamın sınırları İspanya’dan Çin’e uzanmıştı.
Sahabe fethedilen yerlere yerleşmiş Sahabîlerin yerleştiği şehir kısa zamanda ilim merkezi haline gelmişdir. Hz Peygamberin dizinde yetişmiş, Kur’an, Sünnet ve Fıkıh bilgisine sahip sahabîlerden bilgi almak isteyen öğrenci halkası Öğretmen sahabilerin çevresinde toplanmıştır ilim merkezlerinde, hadis ve İslamî ilimlerin temelleri atılmıştır. Meşhur ilim merkezleri şunlardır: Medîne, Mekke, Kûfe, Basra, Şam ve Mısır.


KAS HAREKETLERİYLE KONTROL EDİLEN BOMBA İMHA ROBOTU GELİŞTİRDİLER

Niğde’de iki öğrenci, bomba imhada kullanılan giyilebilir teknolojiyle kontrol edilen araç tasarladı. Niğde Akşemseddin Bilim ve Sanat Merkezi öğrencileri Talha Açıkgöz ve Alperen Kahraman, giyilebilir teknoloji kullanarak robot tasarladı. Kola takılan bir aygıtla kas hareketleriyle sağa sola ve ileri geri hareket ettirilen robot, şüpheli paket ve bombaları alıp başka yere taşıyabilecek ve fünye düzeneği patlayıcı imha edecek. Talha Açıkgöz, gazetecilere yaptığı açıklamada, “Askerlerimiz bedenen mayın taramak yerine bu araçla uzaktan kontrol sağlayacak. Ve askerlerin şehit olmasının önüne geçeceğiz. 21. yüzyılın teknolojisini kullanmaya yaklaşmış olacağız.” dedi. Alperen Kahraman Projemizde giyilebilir teknolojiden faydalandık. Giyilebilir teknolojiyle kas hareketlerinin verilerini alarak yaptığımız robotu ileri geri, sağa sola hareket ettirdik. Üzerindeki kamerayla internete anlık görüntü akışı sağladık.” diye konuştu. Proje danışmanı Ertuğrul Özar öğrencileri tebrik ederek “Öğrencilerle birlikte dört yıl çalıştık. katma değeri yüksek teknolojik ürünü gerçekleştirdik. Türkiye inovasyon yarışmasına başvurduk. final aşamasındayız.” ifadelerini kullandı.


HAYAT KURTARAN İLİM

İlmin hakîkati, yaşanmasıyla ortaya çıkar.*Bildiklerini tatbik etmeyen âlim, “kitap yüklü*merkep” misâli, mânâsız bir hamallık yapar. İlim,*kişiyi Hakk’a, hakîkate, takvâya, sâlih amellere*sevk ediyorsa ilimdir. Şeytan’da da ilim vardı,*Kârun da ilim sahibiydi. Fakat ilim, onları dehşetli bir kibir ve gurura sürüklemişti. İlim, lâyıkıyla amele* dönüşmez, ahlâka yansımazsa emekler israf*olmutur. Peygamberimiz -sallâllahu aleyhi ve sellem-“Allâh’ım! Fayda vermeyen ilimden, huşû duymayan*kalpten, doymak bilmeyen nefisten ve kabul edilmeyen*duâdan Sana sığınırım.”*(Müslim, Zikir, 73; Nesâî, İstiâze,*13, 65) buyurmuştur

İmâm Gazâlî Hz leri* buyurur ki
“Ömrünün sonuna bir hafta kaldığını öğrensen, mutlakâ sana faydalı olacak bir ilimle uğraş *kalbini yokla dünyevî ihtiras ve menfaatten alâkanı kes Güzel huylarla bezenmeye çalış. insanın her gün ve gecede ölmesi*mümkündür Öyleyse,*seni Allâh’ın azameti karşısında*duygulandırıp mâneviyâtını düzeltecek*ilimlerle meşgul ol!”

Şeyh Sâdî-i Şîrâzî*buyurur: “Ne kadar okursan oku, bilgine yakışır şekilde davranmazsan, câhilsin demektir.”
Selmân-ı Fârisî -ra, Diclede *yürürken, arkadaşına*haydi su iç demişti. Arkadaşı Kandım!”*cevabını verdi.*Hz Selman: içtiğin suyun nehirden*bir şey eksilttiğini söyleyebilir*misin?”*diye sordu. Arkadaşı: Hayır.”*dedi Selman -ra
İşte ilim de böyledir, tükenmez sana*faydalı ilmi öğren!”tavsiyesinde bulundu.

Bir âlim gemiye binmişti ilminden kibre kapılan alim*bir*gemici*ile sohbet ettiği sorduğu sorulara bilmem *cevabını* alınca*ilmiyle*gururlandı Yazık Cehâletin*sebebiyle*ömrünü*ziyân*ettin dedi. Temiz*kalpli*gemicinin,*gönlü kırıldı*olgunluğundan*cevap*vermedi*
şiddetli*bir fırtınaya yakalandılar Herkesi*büyük*bir telâşa*kapıldı gemici,*alime *dönüp: üstad yüzme bilir*misin?”*diye*sordu.*alim,*solmuş,*
ve sararmıştı*Hayır, bilmem!..”*dedi.
gemici gayet mahzun*bir edâ ile ilim*bilmediğim*için yarı*ömrüm mahvolmuştu.*sen*ise*yüzme bilmediğin için*bütün*ömrün*mahvoldu. gemimizin*girdaptan*kurtulma*imkânı*
yoktur.*Ey alim* deryâda yüzme ilminin*faydalı ve zarûrî* olduğunu*bilmiyor*muydun?..”*
fânî*vücut*gemisi*ölüm girdabında* çırpınırken,*yaşanmayan,*irfâna*
dönüşmeyen*ve nefsin*rahatına hitâb eden bilgiler* fayda* vermeyecektir.* Günah girdaplarında boğulmaktan kurtulmanın*yegâne çâresi; helâli, haramı bilmek ve tatbik*etmektir ancak böyle bir ilim, bizleri iki cihan*saâdetine nâil edebilir.


AMELSİZ İLİM MEYVESİZ AĞAÇ

İmâm-ı Gazâlî*Hz leri, ilmin zirvesinde iken şöyle anlatır: Çok talebelerim vardı. Hâlimi düşündüm. İlimdeki niyetimi düşündüm. Hâlis, Allah rızâsı için olmayıp, makam sevdâları ve şöhretlerle karışık buldum anladım ki, helâk sâhilindeyim. Uçurumdayım dedimki Haydi çabuk ol, ömründen az kaldı. Kazandığın ilim hakîkate geçmez ise, aldatmacadan ibârettir. gereksiz alâkaları ve engelleri kaldırmaz isen, sonun ne olacak?» dedim. Dünyâ ve dünyâcılardan kaçmak ile, dünyâ ve âhiret isteği arasında altı ay şaşkın, inler ve ağlar hâlde kaldım. Kalbim muzdarip oldu. Aczimi gördüm İhtiyârımın düşüşünü seyrettim. Devâsız derde, çâresiz hastalığa dûçâr kimse gibi Allâh’a, yanarak, yalvararak ve sızlanarak ilticâda bulundum Neml Sûresi âyet 62’de sıkıntılı ve çâresiz bir kimse duâ ettiği zaman, duâsını kabûl edip fenâlığı kaldıran…Allah Teâlâ duâmı kabul buyurup kalbimi uyandırdı. İçimdeki mal, makam arzusu kaldırıldı. Hepsine yüz çevirdim. Zikir, uzlet, halvet, nefsin tezkiyesi ve ahlâkın mükemmelleşmesi ile meşgul oldum. İlm-i yakîn ile bildim ki, Allâh’a kavuşanlar ve hidâyet yolunun yolcusu olanlar, tasavvuf ehli büyüklerdir. En güzel sîret ve ahlâk onlardadır onların zâhir ve bâtınındaki hâller peygamberlik nûrundan alınmıştır. Yeryüzünde peygamberlik nûrunun ötesinde bir nûr yoktur.”

Allah Rasûlü*-sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyururlar: Kim ilmini artırır da dünyâda takvâsını artırmazsa, o Allâh’a olan uzaklığını artırmıştır Hz Mevlânâ, irfân ehli olmayanların, amel-i sâlih işlemeyenlerin sarf ettikleri hikmetli sözü, ödünç alınmış süslü elbiseye benzetir.

JEOLOJİ NEDİR, NEYİ İNCELER?


Jeoloji veya yer bilimi, dünyanın katı maddesinin, içeriğinin, yapısının, fiziksel özelliklerinin, tarihinin ve onu şekillendiren süreçlerin incelenmesini içerir Yer bilimlerindendir

DAĞLAR NE İŞE YARAR?

jeoloji ilmi, dağların yer üstündeki miktarınca yeraltında da temelinin bulunduğunu keşfetmiştir. Yeryüzünü bir yatak*yapmadık mı? Dağları kazıklar*gibi çakılı yapmadık mı?”*(en-Nebe, 6-7) âyetlerinde dağlar kazıklara benzetilmiştir. çadır kazığının yarısına yakını yere çakılmaktadır. Bunun gibi Dağları da*Allah sapasağlam çaktı!”*(en-Naziât, 32) âyetiyle dağların yere çakılı olduğu belirtilmiştir. jeolojiye göre dağların iç yapısı kazık görünümündedir. Aşağısında onları tutan bir kök vardır.
Dünyâ, yumurtanın sarısı, akı ve kabuğu gibi üç tabakadan meydana gelir En içte*çekirdek, onu saran*manto*ve en üstte*yerkabuğu*mevcuttur. Yerkabuğu yumurtada ki gibi sert, kabuğun altındaki mağma kızgın ve akıcıdır. Yerkabuğunun kalınlığı okyanus tabanlarında ince (8-10 km.), yüksek dağların olduğu kısımlarda kalındır (30-40 km.).

dağların, mağma üzerinde yüzen kıta dengesini sağlamada mühim bir unsur olduğu, ancak asrımızda anlaşılmıştır. Kur’ân-ı Kerîm bu gerçeği on dört asır önce pek çok âyetde ifâde ederr. buyrur ki Sizi sarsmasın diye yeryüzüne sâbit dağlar attı…”*(Lokman, 10)
Jeo-fizikte,*“sıcak noktalar”*denilen ve Dünyâ’da 110 kadar olduğu belirlenen büyük dağ kitleleri vardır yerkabuğu hareketine mânî olmakta yerin derinliklerinden yükselen ve yerkabuğunu deldikten sonra yüzeyde katılaşarak bir perçin şeklinde kabuğu sâbit tutan büyük mağma kitleleridir. Âyetlerin verdiği bilgilerle bugünkü ilmî gelişmeler arasında tam bir uyumluluk vardır

KÖMÜR VE PETROLÜN OLUŞUMU

Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerîm’de buyurur:
“O Rabbin otlakları çıkardı onları karamsı bir sel köpüğüne çevirdi.”(el-A‘lâ, 4-5) Bu âyetin tefsîrinde elmalılı Hamdi Efendi şöyle der: “Cenâb-ı Hak önceleri otlak, yayla, bahçe ve ormanlardaki her ağacı yetiştirdi ve bunları kapkara bir gübre ve kömür hâline getirdi. Âyetteki*“ahvâ”* kelimesi; karamsı, esmer, koyu yeşil, isli, duru renklere verilen isimdir. siyah, esmer ve yeşil mânâlarıyla tefsir edilmiştir.

Jeoloji âlimleri, yeryüzünün ilk devirlerde geniş bitki örtüsü ile örtüldüğünü söylemektedir. O zaman bugünküne nazaran daha sıcak ve bol yağışlı iklimde yetişen dev cüsseli ağaçlar, yer hareketleriyle toprağın altında kalmış ve fosilleşmiştir. bugünkü kömür yatakları oluşmuştur
Bu âyetin petrolün meydana gelişine de işaret eder. âyette bitkilerin siyahımsı ve koyu yeşil sel suyuna çevrildiği haber verilir ilmî araştırmalar petrolün, yerin tabakaları arasında bir dere gibi aktığını tespit edmiştir âyet-i kerîmenin, kömür ve petrolün oluşumuyla birlikte, bilim dilinde*“Petrol Göçü”*denilen hâdiseye işâret ettiği düşünülmektedir.

İKİ DENİZİN BİRBİRİNE KARIŞMAMASI

Kur’an-ı Kerim’de bahsedilen suları birbirine karışmayan iki deniz hangisidir Rahmân Sûresi 19 ve 20. âyetlerinde: İki deniz birbirine kavuşmak üzere salıvermiştir* aralarında engel vardır; birbirine geçip karışmazlar!*Kendi yapılarını muhâfaza ederler*buyrulmuştur.

âyetlerde bildirilen hakîkat, asrımızın Kur’ân mûcizesidir. iki denizin birleştiği yerde suların birbirine karışmasına mânî olan bir set, görünmeyen bir perde olduğu tespit edilmiştir. Akdeniz’in suyu*ile*Atlas Okyanusu birbirine karışmamakta, her iki taraf aslî karakterlerini muhâfaza etmektedir. Cebel-i Târık Boğazı’nda ilâhî kudreti sergileyen mûcizevî bir perde vardır. Missisipi*ve*Yang-Çe*gibi yüksek debili nehirler de aynı özellikte tatlı suyu ile denizin tuzlu suyunun karışması deniz kıyısından çok içeride meydana gelir. Bu ilâhî kudretin tecellîsi olup büyük bir mûcizedir.

İstanbul ve Çanakkale boğazlarındaki çift yönlü akıntı mucizevidir Akdeniz’in yoğun ve tuzlu suları, dip akıntısıyla Karadeniz’e doğru; Karadeniz’in az tuzlu suları üst akıntıyla Akdeniz’e doğru akar. Medeniyetten uzak, câhil bir toplumun içindeki ümmî bir insanın bu gerçekleri kendiliğinden söylemesi mümkün müdür? Amerikalı deniz uzmanı*Prof. Dr. Heyy* uzun ilmî tedkiklerle şu hakîkatlere ulaşmıştır:
Engin suların arasına çekilen ilâhî bir kudret perdesi vardır. Bu perde, iki denizin birbirine karışmasını engelliyor. iki deniz suyunun birbirine geçmesine mânî olmuyor. Yâni bu perde, geçmesi gerekeni geçiren, geçmemesi gerekeni engelleyen çift taraflı süzgeç gibidir. bütün deniz ve okyanus sularının sıcaklık ve tuzluluk oranlarından, bünyelerindeki canlıların farklılığına kadar her biri ayrı bir âlemi ifâde eder.
Prof. Dr. Heyy’e Kur’ânî bilgiler gösterilince, birçok insaflı ilim adamı gibi hayret ve dehşetle şu cümleleri söyler ben, bu bilgileri Kur’ân’da görmekle çok şaşırdım! Bunların aslâ bir beşer sözü olmayacağı kanaatindeyim! Bu bilgiler, mutlakâ Allah tarafından bildirilmiştir
Prof. Dr. Heyy, Kur’ân’ı ve hadîs-i şerîfleri inceledi. Kur’ân’ın vahiy olması yanında birçok mûcizelerle dolu olduğunu görünce hadîs-i şerîfteki hakîkatin mûcizesini ifâde etti:
Allah Resûlü buyururlar: Gönderilen her Peygambere, insanların hidâyetine vesîle olacak bir mûcize verilmiştir. Bana verilen de Allâh’ın bana vahyettiği kelâm olan Kur’ân-ı Kerîm’dir kıyâmette ümmetimin diğer ümmetlerden sayıca çok olmasını ümit ediyorum.”*

Fizik ilmiyle meşgul olan ve Kur’ân’ı anlamaya çalışan âlimler şöyle demişlerdir: Fiziğin can alıcı esasları, noksansızca Kur’ân’da yer almıştır. bizden sonra da nice hikmetler kâinattan bilinip öğrenilecektir.”


COĞRAFYA NEDİR, NEYİ İNCELER?

Coğrafya, insan ve onun çevresiyle olan münâsebetlerini inceler Tabiat hâdiselerinin oluş ve dağılışını sebepleriyle anlatırken insana olan tesirlerini îzah eder. Ra’d Sûresi’nde, coğrafya ilmine temâs edilerek, Cenâb-ı Hakk’ın lutfu bildirilmiş ve her şeyi kullarına âmâde kıldığı hatırlatılmıştır: Görmekte olduğunuz gökleri direksiz yükselten Arş’a istivâ eden, Güneş’i ve Ay’ı emrine boyun eğdiren Allah’tır.*her biri belirli vakte kadar akıp gitmektedir. O, Rabbinize kavuşacağınıza inanmanız için her işi düzenleyip âyetleri açıklar
Yeri döşeyen, onda oturaklı dağlar ve ırmaklar yaratan bütün meyvelerden çifter çifter yaratan O’dur. Geceyi gündüzün üzerine örtüyor. Şüphesiz düşünen toplum için ibretler vardır.
Yeryüzünde birbirine komşu kıtalar, üzüm bağları, ekinler, köklerden dallanmış hurma ağaçları vardır. Bunların hepsi su ile sulanır.*yemişlerinde bir kısmını bir kısmına üstün kılarız. akıllarını kullanan toplum için ibretler vardır.”*(er-Ra‘d, 2-4)

Âyet-i kerîmeler, Allâh’ın azamet-i ilâhiyyesini gözler önüne serer sanat hârikalarından ibret almamızı ister. Cenâb-ı Hak, büyük nîmetleri biz kullarının hizmetine âmâde kılmıştır. âyet-i kerîmede buyrulur O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini, kendi katından*lutuf olmak üzere*size âmâde kılmıştır. düşünen bir toplum için ibretler vardır.”*(el-Câsiye, 13)

Siyâsî coğrafya ile alâkalı âyette şöyle buyrulur: Andolsun peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adâleti yerine getirmeleri için kitabı ve mîzânı indirdik. demiri de indirdik ki büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır. Bu, Allâh’ın, dînine ve peygamberlerine gayba inanarak yardım edenleri ortaya çıkarması içindir. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, dâimâ üstündür.”*(el-Hadîd, 25)
Âyette zikredilen kitabı, ilim adâlet demir ve teknolojiyi düşündüğümüzde, ilme ve teknolojiye hâkim milletlerin güç ve kuvveti ele geçirip insanlar arasında hükmettikleri görülür.

DÜNYANIN EN ALÇAK BÖLGESİ

deniz seviyesinden aşağıda bulunan Dünyâ karalarının en derini âyette tespit edilmiştir: Elif. Lâm. Mîm. Rumlar en yakın ve seviyesi en düşük yerde yenilgiye uğradılar…”*(er-Rûm, 1-3)
Lût Gölü ahlâksız *Sodom-Gomore’nin yerin dibine geçtiği yerdir. Deniz seviyesinden 400 metre daha aşağıdadır. Lût Gölü’nün yüzeyi, deniz seviyesinin 400 metre altındadır gölün en derin kesimi 300 metre civârındadır. göl tabanı, deniz seviyesinden 700 m aşağıdadır. On dört asır evvel, Dünyâ coğrafyası tam olarak tespit edilememişken Kur’ân-ı Kerîm’in seviyesi en düşük yerden bahsetmesi, Kur’ân mûcizesidir.

Jeoloji uzmanı*Prof. Dr. Balmar, âyeti duyduğunda îtirâz etmiş, tetkiklerin ardından demiştir ki Hayret! Hayret! Bu Kitap, hem mâzîyi hem istikbâli anlatıyor!.. Buna hiçbir beşerin gücü yetemez! bu Profesör, Mısır’da «Jeoloji Alanında Kur’ân’ın İ’câzı» adlı bir teblîğ sundu. dedi ki Ben Hazret-i Peygamber’in yaşadığı asrı ve hayat husûsiyetlerini bilmiyorum! Ancak sâde bir hayat yaşadığı husûsunda bilgim var erişilmez bilgilere bakınca anlıyorum Kur’ân’ın o döneme âit bir kültür ve eser olabileceğini düşünmek çok yanlış! Bu kitap, semâvî bir eserdir!..”akl-ı selîm, ilimle birleştiği zaman ilâhî hakîkatleri kabûlden başka çâre yoktur insanlara gerçekleri anlatan parlak ilim aynalarına ihtiyaç vardır. kıyâmete kadar bütün zamanlarda keşifler olacak ve Kur’ân mûcizeleri, ilim adamlarını hayretler içinde bırakacaktır.


All times are GMT +3. The time now is 08:40.

Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Siyaset Forum 2007-2025