![]() |
AVRUPA BİRLİĞİ
Alıntı:
Bostancı kardeş bence sen çok basit düşünüyorsun ;) Bu saydıkların batılılaşmadan daha çok modernizmin etkisidir. Türk milleti açısından da bu sapma taa Lale devrine dayanır. Avrupa'nın manevi değerlerimizi yozlaştırma, değerlerimizi derdest etme konusundaki çabaları da bellidir. Fakat tüm bu söylediklerin bu konu başlığı altında "yok hükmünde" çünkü kimse "Avrupalılaşalım" demiyor. "Avrupa devletlerinin devlet yönetimi üzerindeki evrensel normlarından yararlanalım, bu adamlar nasıl bu kadar gelişmiş inceleyelim, güzel olan politikalarınız uygulayalım" diyoruz. Tüketim, Hayat tarzı vs.. normları Ab'nin olsun biz üretimnormlarının peşindeyiz. Bugün AB'ye karşı çıkan ÇYDD vari kurumlardır senin hedef alman gereken, asıl onlar çağdaş bir "yaşam şekli"ni (yani "avrupai") dikte etmek isteyenlerdir. Bunu sana anlatmama gerek yok herhalde. Sonra AB'ye rest çektiğimizde modernist kültür mühendisleri "Tamam bu adamlar artık kandırılmaz, bırakalım şunlarla uğraşmayı" mı diyecek ? Hrıstiyanlık propagandası yapmayı yasaklayabilir misin? Yasaklarsan sorun sendedir. Bu zimnen ben İslamı anlatamıyorum, bari Hrıstıyanlar da anlatmasın" demektir. Kaldı ki yasaklarsan Hritıtanlaşma temayülünün artacağı da aşikardır, insanlık tarihiyle sabittir ki "yasaklanan daha çok ilgi görür." & "Fikirler, dinler yasaklarla öldürülmez" Bu Hrıstıyanlaşma ve Müslümanlaşma yolunda müslümanlar nesne değil özne olmak zorundadır. |
AVRUPA BİRLİĞİ
Kemalist kardeşim,
Alıntı:
Laiklik hiçbir ülkede böylesine sorun yapılan, böylesine büyük bir karmaşa oluşturan bir kavram değil. Bunun sebebi bunu kutsallaştıran zihniyetin eseri. Öyle büyük öyle kutsal bir şey ki dinin bile güvencesi... Kusura bakmayın da buna laikliği ilk dilledirenlerden Montesqueler John Lockelar kargalarla birlikte gülerdi, aynı bugün diğer laik ülkelerdeki insanlar gibi... Laiklik rasyonelse kendini aşmak zorundadır, aşamıyorsa bir dogmadır ve laiklik dogmalara karşıdır :-* Alıntı:
Liberal / modern ekonomiye Avrupa'nın sömürgeci zenginliklerine, Amerika'nın petrol uğruna insan öldürmesine taraftar değilim. Burdaki kimse değil. Bu ekonomi çökmek zorundadır zira kan üstüne kurulmuştur. Faiz üstüne adaletsizlik üstüne kurulmuştur. Amaaaa toplayın gelsin tüm kemalistler yanınıza ülkücüleri de alın şu dediklerimizi kabul edin o zaman. Emperyalizmin karşısına İslamı koyalım. Ekonomisiyle, hukukuyla; siyaseti, felsefesi, toplum bilimi, insan bilimi... herşeyiyle. Ne oldu ? "Laikliğe aykırı" değil mi? Var mı yerine koyacağınız birşey, Kazakları kesen Rus sosyalizmimi, Yahudileri ve özürlüleri,doğrayan ırkçı faşizt nazizm/ nasyonalizm mi? Bunları geçin bir kalem Var mısınız onu söyleyin ? Evet? (benim davetimi yapanların "antiemperyalist" (!) kemalistlerce 28 şubatta indirildiğini de unutmayın, hani Amerika destekli darbe yok mu ;) ) |
AVRUPA BİRLİĞİ
|
AVRUPA BİRLİĞİ
çok güzelmiş zeyneppp +1
özellikle yemekteyiz(birbirimizi) sloganına bayıldım.gerçekten öyle bir durumdayız..iç politikadaki karışıklıktan dolayı 2007 kayıp yıl olmuştu maalesef 2008 de elimizden kayıp gidiyor.... |
AVRUPA BİRLİĞİ
Alıntı:
Bu arada evet size yazdığım yorumda ki hadis Mütavitir değil ama konuyla ilgili ayetler'de mevcut ;) |
AVRUPA BİRLİĞİ
Bostancı kardeş bence sen çok basit düşünüyorsun ;)
Bu saydıkların batılılaşmadan daha çok modernizmin etkisidir. Türk milleti açısından da bu sapma taa Lale devrine dayanır. Avrupa'nın manevi değerlerimizi yozlaştırma, değerlerimizi derdest etme konusundaki çabaları da bellidir. Fakat tüm bu söylediklerin bu konu başlığı altında "yok hükmünde" çünkü kimse "Avrupalılaşalım" demiyor. "Avrupa devletlerinin devlet yönetimi üzerindeki evrensel normlarından yararlanalım, bu adamlar nasıl bu kadar gelişmiş inceleyelim, güzel olan politikalarınız uygulayalım" diyoruz. Tüketim, Hayat tarzı vs.. normları Ab'nin olsun biz üretimnormlarının peşindeyiz. Bugün AB'ye karşı çıkan ÇYDD vari kurumlardır senin hedef alman gereken, asıl onlar çağdaş bir "yaşam şekli"ni (yani "avrupai") dikte etmek isteyenlerdir. Bunu sana anlatmama gerek yok herhalde. Sonra AB'ye rest çektiğimizde modernist kültür mühendisleri "Tamam bu adamlar artık kandırılmaz, bırakalım şunlarla uğraşmayı" mı diyecek ? Hrıstiyanlık propagandası yapmayı yasaklayabilir misin? Yasaklarsan sorun sendedir. Bu zimnen ben İslamı anlatamıyorum, bari Hrıstıyanlar da anlatmasın" demektir. Kaldı ki yasaklarsan Hritıtanlaşma temayülünün artacağı da aşikardır, insanlık tarihiyle sabittir ki "yasaklanan daha çok ilgi görür." & "Fikirler, dinler yasaklarla öldürülmez" Bu Hrıstıyanlaşma ve Müslümanlaşma yolunda müslümanlar nesne değil özne olmak zorundadır. [/quote] Modernizm hareketi 19.yüzyıl ortaların'da Fransa'da çıktı. Hedefi'de yeni bir kültür oluşturmaktı... Bir başka hedefi'de tanrısız toplum oluşturmak kültür olarak ne kadar başarılı olduğu ortada, tanrısız bir toplum oluşturma hedefi pek tutmamışa benziyor.. lakin tanrıyı unutma'da ikinci plana atmada baya etkili olduğu'da belli.. Hedefi yeni bir kültür oluşturmak olduğu için bunu'da kültür bakımından hristyanlaşmak olarak kabul etmemiz gerek :) Hristyanlaşma propagandasını yasaklasak bile gizli olarak devam edecektir. bize düşen en askeri'ye indirtip onuda kontrol altında tutmaktır.Oysa bugün tamamen kontrolsüz ve Avrupa'da amerika'da Müslümanlara verilen yasal hakların çok daha fazlasını biz ülkemizde ki Ehli-Kitaba veriyoruz... Sahi onlar terör olarak gördükleri İslamın propagandasını ne kadar yaptırıyorlar..? Türkiye dışında kim var İslamı tebliğ edebilen Arabistan İngiliz ajanlarının çıkarttığı vehhabilikle bozuldu onlarmı tebliğ decek..? İran'da sapık fırkaların kucağında, başta Şiilik var bunlar zaten İslamı tebliğ edemez etseler'de bozuk inançlarını tebliğ eder.. Haa Osmanlı sağlam olmasaydı bizde bozulacaktık o zaman İslamı kim tebliğ ederdi bilinmez... Yani Türkiyeden başka İslamı tebliğ edecek doğru itikatlı hemen,hemen kimse kalmamış kaldı ki Türkiyeden'de İslamı tebliye çalışanlardan bir kısmı yine onların tuzağına düşüyor onlar İslamı yok etmeye çalışırken biz misyoner çalışmalarını durdursak çokmu kaba davranmış oluruz..?? Osmanlının yıkılmasın'da son 100 yıllarında ortaya çıkan misyoner okullarının ne kadar büyük payı olduğunu söylememe gerek yok herhalde... Ab'ye rest çekmekle bir şey değişmez zaten şimdi avrupa birliğin'de olmadığımız halde ne kadar hızlı bir şekilde değişime uğradığımız orta'da Ancak kendi inancımıza,kültürümüze ne zaman gereken önemi verirsek işte o zaman modernist olsun,misyoner olsun hepsinin kolunu kanadını kırmış oluruz.. Ab konusun'da fikirlerimizin uyuşmadığı belli onun için fazla uzatmaya'da gerek yok ;) |
AVRUPA BİRLİĞİ
Diğerlerini anladık da Şia ne zaman "sapık" oldu bilmiyorum.. Neyse konu bu değil.
100 yıllık misyoner okullarının faaliyeti yadsınamaz ama Osmanlı çökmüşse bunda Osmanlı'nın da kabahati vardır.Zalimin görevi her çağda zalimlik yapmaktır. Zalime fırsat verenlerde suç. Son 200 yılda medreselerimiz "Musa'nın asası meşeden miydi gürgenden miydi?" tartışması yerine sorumluluklarını yerine getirseydi Osmanlı yıkılmazdı. Yasaklar ise onların haklılığını zımnen kabul etmektir, Amerikanın yaptığı gibi. Amerika beni ilgilendirmez, Asrı saadet ve 4 halife öndemleri yol gösterici olmalı. Kadercilik yapmayalım, misyonerler bizi kandırabiliyorsa suç bizimdir. Ben bu halimizle bile birşey çıkartamayacaklarını biliyorum. Korkmaya gerek yok :-* Yani hristıyanlaştırılmaktan "korkan" bir nesne değil müslümanlaştıracak özne olalım. Özne olmak zorundayız.Yani, Alıntı:
|
AVRUPA BİRLİĞİ
ab asla girmeyecegiz girin cok sevdiginiz dinden ese kalıcakmı hep birlikte gorecek ab once ATATURK İLKE DEVRİMLERİNE SAHİP CIKSAK VATANI SATMASAK BİZDE ABYİZ AMA BİZ NAPIYORUZ ATATURK İLKLERİNE DEVİRMEK İCİN ELİMİZDEN GELNİ YAPIYORUZ
|
AVRUPA BİRLİĞİ
avrupa birliği bir hayal dir.... avrupa birliğine girmek anlamsızdır eskiden para yardımları falan cazipti artık parayardım fonları durduruldu... bizim hiç bir yararımıza bişi yok... avrupa birliğinin bie ihtiyacı var bizsiz avrupa yalnızdır çıplaktır....
"Apdullah GÜL den avrupa birliği yorumu ; " video http://www.youtube.com/watch?v=nKrrqzfB09M |
AVRUPA BİRLİĞİ
Alıntı:
|
AVRUPA BİRLİĞİ
Alıntı:
|
AVRUPA BİRLİĞİ
Lügat yorumların süper Allah razı olsun +1
|
AVRUPA BİRLİĞİ
Alıntı:
yani biz ab ye ya da onlar bize muhtaç değil! karşılıklı menfaatlerimiz söz konusu... bu arada lügat baştan sona yorumalrını çok beğendim benden de +1 ve tabii yalçın abi sana da :) |
AVRUPA BİRLİĞİ
9 sayflık uzun bir söyleşi olmuş, yazılanların hepsini okumaya zamanımda yok malesef. Bende düşüncelerimiz az da olsa kaleme alayım.
Ülkemizde Avrupa Birliği iki şekilde tehlike olarak görünüyor, dışarıdan gözlemlerime göre ; 1. si Türkiye Cumhuriyeti üzerinde, yıllardır süren derin devletçilerin koltuk kaybetme korkuları. 2. si Aşırı muhafazakar dediğimiz kesimin İslam'i değerlerden uzaklaşılma korkusu. Bunları biraz açacak olursak, şunları söyleyebiliriz; Ak Parti hükümetinin, nasl bir hükümetten sonra iş başına geldiği malumumuz. Fakat DSP - MHP - ANAP Hükümetinin kurulmasına sebebte 28 Şubat sürecinin sonuçlarıdır. En kısa bir tabir ile 28 Şubat'ı " Anti Demokratik Rejim'e devam " olarak adlandırabiliriz. Demek ki, ülke içerisinde bazı kesimler var ve bu kesimler canları sıkıldıkça, halkın seçimini bir yana koyarak kendileri atama yapabiliyorlar. Halk seçmiş gibi görünüyor ama, aslında atamalar yapılıyor. DSP-MHP-ANAP Hükümetinin ülkeyi uçuruma savurmasından sonra, hükümet görevi işin ehli olan insanların eline geçti. Aslında bu dönemde, Tayyip Erdoğan'ın yasağının kaldırılması ve bu hükümetin kurulmasına rahatça vize verilmesinde ki düşünce " Ülkeyi düzlüğü çıkarsınlar, sonra icabına bakılır " mantığı taşıyordu ki, bunu izleyerek öğrenmiş olduk. Hükümetimizde bunu önceden sezmiş olacak ki, görevi devraldığı günden buyana Avrupa Birliği ile sıkı ilişkiler içerisine girdi. Çünkü Avrupa'da, parlemento mensupları konuşur, Asker işini yapar, Yargı önünde ki kitapta ne yazıyor ise onunla amel eder.( Hiç olmazsa kendi vatandaşları için ) Hükümetimizin arzusuda bu yönde idi, illaki bir bağımlılık değil. Bunu Başbakanımızın " Biz kriterleri yerine getirelim, Halkımız istemezse girmeyiz " sözlerinden anlayabiliriz. Yani maksat refah seviyesini yükseltmek, bunun yanında da büyük bir bela olan " cunta " sistemine son vermek. Tüm bunlar ortada iken, ismini kirlettikleri " Cumhuriyet Mitingleri "nde, " Ordu Göreve " pankartları açan kişilerden Avrupa Birliğine destek beklememizde pek akıllıca olmaz. Sözde çağdaş ve medeni, fiilen yosunlaşmış beyinler, ancak ülke önünde bir set oluşturmaya yararlar. 2. bölüme gelecek olursak, " Misyonerlik yaygınlaşıyor " yaygaraları ile karşılaşıyoruz. Buna siyasi çerçevede bakacak olursak, samimiyet konusunda oturup düşünmemiz gerekir. Bir devlet " Din " lerden korkuyor ise, insanından şüphe ediyor demektir. Avrupa Birliği sürecinde, Türkiye'de açılan Kiliseler, ülkemiz üzerinde bir sıkıntıdan çok, " Gizli Kiliselerin " bertaraf edilmesi ve gençlerin " Devletin kontrolü dışında " zehirlenmesinin önüne geçilmesini sağlamıştır. Yurt dışında yaşayanlar veyahutta, görme imkanı olanlar. Almanya, Fransa ve Belçika gibi ülkelerde, her ilde birden fazla Camii'nin olduğunu bileceklerdir. Burada il dememde ki kasıt, Ülkelerin zaten ufak olduğu ve illerin bizim ilçelerimizden dahi küçük olduğu içindir, en azından Belçika için. Şimdi böyle bir sistem ile, Müslümanların özgüveni sağlamlaştırılıyor az da olsa yabancılık çekmemeleri sağlanıyor. Bu ülkelerde de bizde ki gibi bir tavır olsa acaba nasıl sonuçlar cereyan eder düşünmek lazım ... Yabancı insanlar, nasıl yiyeceklerini istedikleri gibi alıyorlar ise, Müslüman insanlarda " Helal Kesim " veyahutta " Helal Gıga " alımı yapabiliyor, etiketlerin üzerine bu ibareler yazılabiliyor. Ve bu devlet izni ile oluyor. Buda büyük bir nimettir. Şimdi bizde kalkıp, ülkemizdeki Gayrı Müslimlerin yaşantı şekline ve devlet elinden yararlanmasına karşı çıkıyor isek bu büyük bir ikilem içerisinde olduğumuzun kanıtıdır. Avrupa Birliği konusunda samimi olarak düşünecek olursak, Demokrasi açısından büyük yol kat edeceğimiz, Maneviyat yönünden, gençlerimize sahip çıktığımız sürece dünya üzerinde ki gayrı Müslimlerede katkı sağlayacağımız ve " Emri bil mağruf, nehyi anilmünker " i daha kolay yerine getirme imkanımızın olacağını anlamamız hiçte zor değil. VesseLam |
AVRUPA BİRLİĞİ
necip fazıl gerçekten güzel analiz etmişsin...+1
|
AVRUPA BİRLİĞİ
AB, Türkiyeyi son dönem dönüşüm sürecine sokmuştur. Peki dönüşenler, dönüşmesi gerekenler nelerdir. 80 yıldır Türkiye bir iç sömürge devleti gibi yönetilmiş, toplumda sınıflaşma meydana getirilmiş değil mi? Belli kesim kendini devlet görmüş, halka rağmen Elit! olmaya devam etmiş... Bu sınıflaşma da gelirdağılımında dengesizliği beraberinde getirmiş, kimileri zenginken daha zengin, kimileri de ekonomik çöküntü içerisinde yaşam sürmüşler. Halk verdiklerinin karşılığını, hizmet olarak alamamış, yönetenlerde verilen vesayeti ülke adına, halkı için refaha etken kılmamışlar.
Özgürlük adına yatırımlar yapılmamış, halk tabanlı bir yönetim gösterilememiş... AB sunduğu seçeneklerle, kriterlerle bu tabuyu kırıcı bir istemde bulunuyor. Ülkemizdeki yaşantının standardına baktığımızda, AB ülkeleri ile mükayese ettiğimizde bir uçurum görünüyor. Peki halkımız bu ekonomik ve özgürlük düzeye layık değilmi ki, AB bunda araç olarak görülmesin. Üst düzeyde bir refaha haiz olabilseydik AB dermiydik? Türkiye kendi değerlerini insanlık sofrasına sunacaktır; yeter ki sunacak bir şeylerin olsun. Her iki taraf da birbirini zenginleştirecek. Türkiye AB’ye gençleşme, farklı kültür ve değerler ve bir dinamizm getirecek. AB’nin de bizden alacağı çok şey var. Peki neden AB diyoruz da bunları biz gerçekeleştiremiyoruz...? Ülkemizin reelpolitik atmosferine baktığımızda başta belirttiğim İç sömürge yönetim biçimi sistemleştiğinden, bürokratik oligarşi hakim olduğundan bir vesile - meşru olabilecek bir vesile - bulunmadan bunları gerçekleştirmeniz mümkün olamayacaktır. AB sürecinde egemenlik devri de söz konusu... Bakıldığında ülkemizde gerçek egemenliğin vesayet sahibinden alındığı da bir gerçek... Yek parti dönemine haiz siyasi uygulamlara maruz bu ülke ve halkımız. Bu bağlamda AB ile bu tanımda yenilenecek, mana boyutunda hakiki değerine ulaşcaktır diye düşünüyorum. Paris Şartı, evrensel insan hakları ilkelerini uygulamayan ülkelere müdahale hakkı veriyor. Artık ulus devlet tek başına iç işlerinde istediğini yapamıyor. AB, Türkiye ile ilişkileri olarak da en fazla birikimi olan coğrafya. AB ile ilişkilerimiz yolunda gitmezse, hem AB hem Türkiye zarar görür. AB, gençleşme ve çoğulcu bir yapı kazanma şansını geçici süre de olsa yitirir. İslam âlemi ile Batı’nın el sıkışması gündemden kalkar. Türkiye’de de içe kapanmacı, devletçi, insanını reddeden, slogan peşinde koşarak iç sömürge mantığını sürdürmek isteyenler güçlenir. Kopuş, Müslüman âlemin Batı’ya karşı şüphelerini artırır ve kışkırtıcı bir sürece gireriz. Zaten biz yaptıklarımızı AB için değil kendimiz için yapıyoruz. Boşu boşuna demokratikleşmiş olmaktan mı korkuyoruz! Biz belki AB’ye girmeyiz; ama dünya standartlarında bir ülke oluruz. Kazanma kuşağında kaybetme adına göze alınacaklar asgari olamlıdır... Saygılarımla... |
AVRUPA BİRLİĞİ
necip fazıl kardeşim,ismiyle müsemma olan kardeşlerimizden birisin.acıklaman gercekten kısa bir tez mahiyetinde ve fertler planında temel fikir teşkil edebilcek bir yazı.fikir dünyamıza kattıkların için teşekkür ederim.
|
AVRUPA BİRLİĞİ
Abdullah Gül: Türkiye'nin AB'ye üyelik tartışmasında bütün görüşler ortaya koyulmalı ve tartışılmalıdır. Milli bir siyaset temin edebilmek için hepimizin gayret etmesi gerekir. Türkiye'nin AB ile olan ilişkilerinin son 150 yıldır Batı ile yaşanan en sıcak temaslardan biri olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle bu konunun dinamik bir şekilde konuşulması siyaset kurumu adına bir zenginlik olacaktır. Dikkat etmemiz gereken şey tartışmalar sırasında birbirimizi karalamamak, suçlamamak, incitmemek ve herkesin ülkenin iyiliğini düşündüğünü kabul ederek, farklılıkları dinlemektir. Bizim AK Parti olarak bu konudaki görüşümüz açık. Partimizin programını yazarken Türkiye'nin AB'de yer almasının Türkiye'nin ve halkımızın çıkarları doğrultusunda olduğuna inandık. Bugünlerde AB'ye taraftarım demenin de fazla bir anlam ifade etmediğine ve süreci hızlandırmak için gerekli katkılarda bulunmanın önemli olduğuna inanıyoruz. Türkiye'nin işleyen bir demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hak ve özgürlükleri ile düşünce ve düşünceyi ifade etmenin önündeki engellerin kaldırılmasını temin etmiş bir ülke olmasını istiyoruz. Rekabete ve verimliliğe dayalı bir piyasa ekonomisine sahip olmasını istiyoruz. Gelişmiş dünyanın bir parçası olmasını ve huzur ve barış içerisinde yaşamasını istiyoruz. AB'nin bütün bunlara katkı sağlayacağına inanıyoruz. Şüphesiz, AB'nin olumsuzlukları da olabilir ama bütün bunları topladığımızda neticede bir kanaata varacağız ve bu Türkiye'nin bu süreci hızlandırmasından geçtiğine inanmaktır. Bunlara kimsenin itirazı yok, bunlar Avrupa Birliğine üye olmadan da başarılabiliriz denebilir. Bu konuda açık olmamız gerekir ki bunları söylemek ve yapmak aynı şeyler değildir. Dünya ve ülke şartları ortada, bu nedenle gerçekçi olmaya mecburuz. Türkiye'nin mevcut yapılanmasından ve Türkiye'yi yöneten zihinsel yapıdan kaynaklanan yönetim krizleri nedeniyle gerekli gelişmeyi ve değişimi Türkiye'nin sadece kendi iç dinamikleri ile gerçekleştirmesi zor görünüyor. Ne yazık ki Türk halkının layık olduğu adımları şu ana kadar atamadık. AB bizden gerekli kriterlere uymamızı bekliyor. Biz bu süreç içerisinde belirli bir plan ve takvim çerçevesinde bu kriterlerin hepsini ülkemizde hayata geçirelim. Halk istediği için bu değişimleri yapalım, eğer yine de Avrupa Birliğine giremezsek o zaman kaybedecek birşeyimiz olmaz. Tam aksine çok şey kazanmış olacağız. O zaman kaybedecek olan Avrupa Birliği olacak. Kopenhag Kriterlerinin bize çok yabancı olmadığını da düşünmemiz gerekir. Uzun bir tarih derinliğinden baktığımızda Kopenhag Kriterlerinin kendi geleneklerimizde de olduğunu görürüz. Biz 600 sene farklı dinlerden, farklı ırklardan, farklı bölgelerdeki insanları yönettik. O bakımdan burada cesaretli davranmamız gerektiğine inanıyorum. Türkiye'nin ekonomik kalkınmasını gerçekleştirmediği sürece Türkiye'deki problemler giderek derinleşecektir. Bunların içerisinde iç ve dış güvenlik de söz konusudur. Güvenlik ile ilgili yapılan harcamalar ile ekonomik kalkınma arasındaki ilişkileri ince bir şekilde irdelersek göreceğiz ki Türkiye'nin ekonomik olarak kalkınması şarttır. Bunun yolunun Avrupa Birliğine üye olmaktan geçtiğine inanıyoruz. Bu araştırma ile somut olarak gördüğümüz gibi biz de parti olarak buna benzer çok geniş ve ciddi bir araştırma yaptık. Aynı sonuçları biz de elde ettik. Biz bu araştırmayı Sayın Cumhurbaşkanı'nın davetinden hemen önce yaptırdık. Dolayısıyla parti olarak görüşümüzü daha da kesinleştirmek için bu araştırmadan çok yararlandık. Halkımızın gerçekten Türkiye'nin Avrupa Birliğine girmesini istediğini gördük. Bizim partimize oy verenler ve oy vereceğim diyenler de burada gördüğünüz gibi Türkiye'nin Avrupa Birliğine girmesini istiyorlar. Biz siyasi partiler, bir yandan halka önderlik ederken bir yandan da halkın görüşlerini temsil etmemiz gerekir. Bu iki işlevi beraber yaparsak başarılı oluruz. Türkiye'de çıkan af yasalarından dolayı adalet duygusu kamu vicdanında tamamen yok olmuştur. Bunun için rakamlar yüzde 60 civarında çıkıyor. Eğer inanç, güven olursa bunlar çok daha fazla çıkacaktır. Buradan hareket ederek bir taraftan halkın görüşlerini göze alarak, bir yandan önderlik ederek bunların anayasa maddesi haline gelmesini önerdik. Bugün gördük ki burada bulunan siyasi partilerimizde bu görüşteler. Yani adı af olmayan başka adlar altında içeride durması gerekenlerin dışarı çıkmasını önleyecek bir tedbir alırsak bir problem kalmayacak. Önümüzdeki önemli iki randevudan bir tanesi bitti, bir tanesi kaldı. Dolayısıyla buna iyi hazırlanılabilir. Aslında Sayın Cumhurbaşkanı ile yapılan toplantıdan sonra geçen süre kaybedilmiş bir süredir. Meclis kapanmak zorunda kaldı çünkü hiçbir şey yapılmıyordu ama her an toplanabilir. Biz Avrupa Birliği ile ilgili bir komisyon kurulmasını ve çalışmalarını sürdürmesini önermiştik. Biz partimiz içerisinde böyle bir komisyon kurduk ve çalışmalarını yapıyoruz. Bu süreci hızlandırmak için ne gerekliyse yapmak istiyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı ile yapılan toplantının zabıtlarının açıklanmasından da çok büyük bir memnuniyet duyacağız. O bakımdan hepimize düşen görev günlük çıkarlar yerine Türkiye için stratejik çıkarlar peşinde olmaktır. |
AVRUPA BİRLİĞİ
Saadet Partisi Genel Başkanı Recai Kutan: Milletimiz diyor ki Avrupa Ekonomik Topluluğundan bu yana Avrupa Birliği bünyesinde olan ülkeler AET'yi bir Hıristiyan klubü olarak takdim ediyorlar. En yetkili ağızlar burası bir Hıristiyan topluluğudur, siz Türkiye olarak buraya girmek istiyorsunuz halbuki siz Müslümansınız dolayısyla sizin burada yeriniz yok dediler. Ancak eski görüşler tamamen değişmiş durumdadır. Avrupa Birliği bazı evrensel değerler etrafında bir araya gelmiş olan, çok kültürlü, çok dinli, çok etnik grupların oluşturduğu bir topluluktur. Halkımız eğer buna inanıyorsa Türkiye tereddütsüz olarak AB'ye girmelidir. Şu ana kadar Türkiye devleti olarak AB ile yapılmış olan müzakerelerde bazı belgeler imzalanmıştır. Bunlardan bir tanesi de Kopenhag Kriterlerine uyacağımız ve geliştireceğimiz konusundadır. Buradan anlıyoruz ki halkımız bu kriterleri uygulamak istiyor ancak sadece AB'ye girmek için değildir. Biz toplum olarak bu değerleri temin etmek durumundayız, toplumumuz buna layıktır dolayısıyla bunları AB'ye girsek de girmesek de mutlaka gerçekleştirmek durumundayız. Ayrıca verilen cevaplarda da ifade edildiği gibi Türkiye'nin Avrupa Birliğine girişi AB'nin bir lütfu değildir. Türkiye AB'ye girerse kazancı olacaktır ancak Türkiye'nin girişi AB için de bir kazançtır. Türkiye bugün Batı alemi ile Doğu alemi arasında bir köprü durumundadır. Sadece coğrafi anlamda değil kültür, tarihi ve inancı ile de bir köprüdür. O halde Türkiye'nin AB'ye girişi AB'nin bir iddiasını temin edecektir. Dolayısıyla kazanç karşılıklıdır. Saadet Partisi olarak biz de halkımızın da işaret ettiği anlayış içerisinde Türkiye'nin AB'ye girmesi gerektiğine inanıyoruz. Şu ana kadar ortaya koyduğumuz görüşmelerde de herhangi bir sapma meydana gelmemiştir. Bir süre önce Sayın Cumhurbaşkanı'nın daveti üzerine gerçekleşen Çankaya zirvesinde görüşlerimizi bu anlayış içerisinde ifade ettik. Ondan evvel çeşitli siyasi partilerimizin ifade ettiği görüşler ve toplantıda ortaya koyulan görüşler doğrultusunda Cumhurbaşkanımıza bir teklifte bulundum. Dışişleri Bakanımızın da belirttiği üzere bu mesele uzlaşma ile sonuçlandırılacak bir meseledir dolayısıyla siyasi partilerimizin görüşlerini ifade edebileceği süreli bir komisyon temin edelim. Şu anda bu istikamette bazı gayretler gösterilmektedir. Biz Saadet Partisi olarak buna kesinlikle destek vereceğimizi belirttik. |
AVRUPA BİRLİĞİ
AB bizden gerekli kriterlere uymamızı bekliyor. Biz bu süreç içerisinde belirli bir plan ve takvim çerçevesinde bu kriterlerin hepsini ülkemizde hayata geçirelim. Halk istediği için bu değişimleri yapalım, eğer yine de Avrupa Birliğine giremezsek o zaman kaybedecek birşeyimiz olmaz. Tam aksine çok şey kazanmış olacağız. O zaman kaybedecek olan Avrupa Birliği
olayın özü olarak bu bölüm gercekten herşeyi özetleyen bir mahiyette...paylaşım için teşekkürler... |
AVRUPA BİRLİĞİ
Alıntı:
|
AVRUPA BİRLİĞİ
Kopenhag Kriterleri Avrupa Birliği´nin Haziran 1993´deki Kopenhag Zirvesi´nde kabul edilen ve birliğe aday olmak isteyen ülkeler için ortaya konan Kopenhag kriterleri, ''olmazsa olmaz koşul'' niteliği taşıyor. Kopenhag ölçütleri, Türkiye´nin gündemine ciddi bir şekilde çıkacak ve Türk hükümetlerini, hukuk mevzuatı ve uygulamaları açısından bu ölçütlere göre kendini uyarlamak durumunda bırakacak. Türkiye geride bıraktığımız dönemde Kopenhag trölçütlerine tam uyum sağlayacağını taahhüt etmişti. Okunduğunda çok basit görünmekle birlikte Kopenhag kriterleri AB´ye aday ülkeyi bir çok konuda köşeye sıkıştıracak kozlar veriyor. İşte Türkiye´nin önümüzdeki dönemde uyum sağlaması gereken Kopenhag ölçütleri: 1- TAM DEMOKRASİ: Kopenhag kriterleri öncelikle aday olacak ülkede istikrarlı bir demokrasi ve işleyen demokratik modern kurumlar ile hukukun varlığını şart koşuyor. Kopenhag belgesinde bu çerçevede, ''azınlık haklarının korunması'', ''işkencenin önlenmesi'', ''insan haklarının korunması'' ve ''bağımsız yargının varlığı'' önem taşıyor. 2-AVRUPA REKABETİNE DAYANIKLILIK: Kopenhag belgesi, AB´den gelecek rekabete dayanabilecek bir pazar ekonomisinin geliştirilmesini öngörüyor. Türkiye bu madde ile devlet ve özel sektöründe Avrupa standardını yakalamak zorunda kalacak. 3-AB MEVZUATINA UYUM: Belgede, aday ülkelerin politik, ekonomike ortak para konuları başta olmak üzere AB mevzuatına uyum sağlayabilme yeteneğini kuvvetlendirmesi şart koşuluyor. Türkiye, ayrıca AB adaylığı ile, AB´nin ortak para birimi, dış politika veya ortak savunma politikalarına yönelik aldığı kararlara çekince koyamayacak. |
AVRUPA BİRLİĞİ
venedik kriteleri Venedik kriterlerinden herkes söz ediyor ama, muhtevası bir türlü yazılmıyor. 1990 yılında Avrupa Konseyi'ne hukuki mütalâa vermek üzere kurulan bu komisyon, partilerin kapatılmasının ilke ve kriterlerini de belirledi. 1- Herkes, siyasi partilerin çatısı altında, serbestçe örgütlenme hakkına sahiptir. Bu hak, siyasi düşünce hürriyetini de kapsar. 2- Bir partinin yasaklanması veyahut feshi, sadece bu parti, şiddet kullanarak ya da şiddet kullanmayı savunarak demokratik düzeni yıkmayı ve anayasa ile teminat altına alınan özgürlükleri ortadan kaldırmayı amaçladığı takdirde, mümkündür. Bir parti, barışçıl yoldan anayasa değişikliğini talep ediyorsa, bu talep o partinin feshi için yeterli sayılmaz. 3- Bir siyasi parti, temsil görevi bulunmayan üyelerinin ferdi davranışları dolayısıyla sorumlu tutulamaz. 4- Partilerin kapatılması, sınırlı bir uygulamaya konu olabilir. Feshi talep edilmeden önce, söz konusu partinin kişi hakları ve demokratik düzen açısından gerçek bir tehlike oluşturup oluşturmadığı iyice incelenmeli ve daha az radikal tedbirlerle bu tehdidin bertaraf edilip edilemeyeceği araştırılmalıdır. 5- Partilerin kapatılması, sıra dışı bir uygulama olarak kabul edilmeli ve güdülen amaç ile alınan tedbir arasındaki orantıya özen gösterilmelidir. Sadece üyelerin değil, partinin tüzel kişiliğinin anayasa dışı bir eylem süreci içinde olup olmadığı hususu, iyice araştırılmalıdır. bu kriterlerin halkımıza kazandıracagı bircok güzellik var !!! |
AVRUPA BİRLİĞİ
Alıntı:
ne güzelde tasvir etmişsin güzel abim.işte bu zümreler degil mi sadece şahsi egemonyaları için ülkemizin geleceğini kapkara bir bulut gibi kapamaya çalışan,vatanına en büyük ihaneti yapmalarına ragmen kendilerini vatansever adleden,halkının bilinçlenmesinin ve hak ettikleri özgürlükleri için ugrasmalarının önünü kesmek adına ülke için faydalı kendi egemonyaları adına tehlike arzeden bu durumu her türlü iftira ve yanlış bilgiyi ve bu bilgiyle geliştirdikleri vehimlerini anlatmakla kendilerini vazifeli hisseden bu güruhun ne idüğünü ortaya cıkarmak,ergenekon soruşturmalarını sonuçlandırmak istiyorsak bu birliğe katılmamız kanaatindeyim. ayrıca bu konuyu sakın silmeyin tez hazırlıyorum :) |
AVRUPA BİRLİĞİ
Avrupa birliği konusun da mı tez hazırlıyorsunuz?
yaşasın biz de sunum hazırlamaya çalışıyoruz :D Ama çok geniş ve zor bir konuymuş herkes farklı düşünüyor :( |
AVRUPA BİRLİĞİ
Alıntı:
|
AVRUPA BİRLİĞİ
Alıntı:
|
AVRUPA BİRLİĞİ
Alıntı:
maşallah +1...teşekkürler |
AVRUPA BİRLİĞİ
Lügat arkadaşım bir kaç gündür giremediğimden cevap yazmadım bu konuda öncelikle özür dilerim.
Şimdi şöyle diyeyim ki 28 Şubat'ı kabul etmemde sözkonusu olamaz.80i de 72 i de Menderes'e yapılanıda demokrasiyle gelenleri demokraasi götürmeli faşist uygulamalar değil. Ak partili değilim.Bağımsız Hulki Cevizoğlu'na oy verdim ancak ak partinin kapanmasına sonuna kadar karşıyım.Hemfikirizdir bu konularda diye düşünüyorum. Gelelim AB de demişsiniz ki o halde ülkücü ve antiemperyal kemalistleri topla etrafına var mısın?Burada dediğimiz hiçbirşey çözüm olamaz ki!!! Ülkücülerle aram pek iyi değildir.Onlar her kürde ön yargılı bakar ben insan olarak bakarım ilk önce bölücü değilse bizdendir. Kemalist biri olarak ADD den kovulduğum gün şu sözde Kemalistlerle ilişkim tamamen bitmiştir. Ancak AB ye sonuna kadar yine karşıyım. Madem İslam üzerinden laikliğe karşı bazı tezler savundunuz ki saygı duyarım şunu da sorucam kutsal kitabımızda şu ayet yok mudur? ''Yahudi ve Hristiyanları kendinize dost edinmeyin.'' Buradan AB yorumunuzu almak isterim.Uygun olursanız eğer dinler arası diyalog yorumunuzu da beklerim... Saygılarımla |
AVRUPA BİRLİĞİ
Alıntı:
O ayet şöyle dursun cebimize. İslam tarihi, bırakın kan ve sömürge medeniyeti Avrupa'yı, şeriatı zulümle uygulayan sultanlara, hükümdarlara karşı durup bu uğurda canını veren kahramanlarla doludur. "Cihatın en hayırlısı zalim hükümdara karşı yapılandır" Bu emperyalist güçler nasıl bu hale gelmiş, insanlık bu sülüklerden nasıl kurtulur, bunları düşünmek farzdır. "İnsan yeryüzünün halifesidir", yeryüzünde bulunduğu sürece Allah'ın adaletini hem inananlar hem inanmayanlar için yüceltmeye gayret eder. Resul'un hayatını da gözönüne alarak şu ayrıntıları dikkate alalım. Resulullah tevhid mücadelesine başladığında zalim Mekke kodamanları çıkarları (bugünki deyimle emperyal dilekleri, sömürge gelirleri) zarara uğradığı için ona karşı çıktılar, Resul'un inançları onları çok da rahatsız etmiyordu: "Ey Muhammed istediğin gibi inan sana Kureyşin reisliğini de verelim, yeter ki putlarımızı yalanlama (üzerinden para kazandığımız putlar) , yeter ki dinini başkalarına anlatma !.." Resul'un tavrı açıktı :"Sağ elime güneşi sol elime ayı verseniz yolumdan dönmem" Ayete geldiğimizde bu yanlış anlaşılan bir ayettir. Kur'anı anlamanın birinci yolu Kur'anın tüm ayetlerini bir ayette bir ayetini tüm kur'anda değerlendirmekten geçer. Bu ayette vurgulanmak istenen dostluk onların bozuk inançlarına meyletmek, dinlerine dostluk gösterek manasındadır. Yoksa islam "kafirleri dışlayın, onlarla konuşmayın, hiçbir ilişki kurmayın" demez. Bakınız; “Kitap ehliyle ancak en güzel bir yoldan mücadele edin; güzellikle, yumuşaklıkla, delil ve ispat yoluyla onlara hakkı anlatın; ancak onlardan zulme sapanlar müstesnadır. Onlara deyin ki: ‘Bize indirilene de, size indirilene de îmân ettik. Bizim İlâhımız da, sizin İlâhınız da birdir. Biz ancak Ona boyun eğeriz.” “Sizinle din hususunda savaşmamış ve sizi yurdunuzdan çıkarmamış olanlara iyilik yapmaktan ve adalet etmekten Allah sizi men etmez. Şüphesiz ki, Allah adalet edenleri sever.” “Ancak Allah sizinle din hususunda savaşmış, sizi yurdunuzdan çıkarmış ve çıkarılmanıza yardım etmiş olanları dost edinmekten sizi men eder. Kim onları dost edinirse işte onlar zâlimlerin tâ kendisidir.”(1) Resulullah'ın amcasına inanmak nasip olmadı rivayetleri gelir, bilir misiniz Resulullah amcası öldüğünde ağlamıştır ? Resulullah döneminde, dört halife döneminde iktisadı, siyasi, diplomatik ilişkiler hep yaşanmıştır. Resulullah en kafirde bile müslüman ameller keşfetmiştir. Dolayısıyla İslam denge dinidir, emperyalist ülkelerin emperyalist şirket patronları insan kanı içiyor diye, masum insanlara garez beslemek, onları İslam'ın nurundan mahrum bırakmak müslümana yakışmaz. |
AVRUPA BİRLİĞİ
Kur'an-ı Kerim i okudum.Daha önce.Uygun oldukça namazımıda kılar elhamdilüllah inanırımda.Ancak tabi ki eksiklerim var bilgilendirmen için sağolasın. :) :)
|
AVRUPA BİRLİĞİ
Alıntı:
|
AVRUPA BİRLİĞİ
Tekrar sağo Lügat kardeş amin...
|
AVRUPA BİRLİĞİ
Kemalist;
AB yi neden istemediğini daha geniş anlatırsan çok mutlu olurum çünkü bu konuda farklı görüşlerin ne düşündüğünü merak ediyorum. Mesela chp nin AB yi istememe nedenlerine katılıyormusun? |
AVRUPA BİRLİĞİ
Hangi AB? Temel İskit Avrupa Birliği konusunun içinden çıkmak kolay değil… Konu Türkiye’de kırk yıldır gündemde ama ‘AB nedir ne değildir ? Türkiye için ne anlam ifade eder ?’ diye sorulduğunda yanıtlar hala son derece farklı olabiliyor. Bu konuda yüzlerce kitap yayınlanmış, binlerce yazı yazılmış, üniversitelerde bölümler açılmış ama en basit kavramlar bile hala anlaşılabilmiş değil. Aynı bilgilerden hareket edilmediği için de ortak bir görüş ve anlayış yok. Bir bakıyorsunuz sanki Avrupa bütünleşme hareketinde yer almak 1964’den beri tüm T.C. hükümetlerinin temel politikası değilmiş, 1987’de AB tam üyeliğine başvurulmamış, 2005’de katılma müzakereleri başlamamış, üyelik kriterlerine uyma yükümlüğüne girilmemiş, uyum yolunda önemli bir mesafe katedilmemiş, bu dinamiğin katkısıyla her alanda yapısal reformlara girişilmemiş… Hala herkesin kendine göre bir Avrupa Birliği ve üyelik anlayışı var. Üstelik de herkes AB’yi kendi anlayışına alet ediyor, her amaç için kullanabiliyor. Avrupa Birliği yetkililerinin beyanları, hatta üyelik süreciyle ilgili pek açık hukuki metinler amaca göre yorumlanıp saptırılabiliyor. Bütün bu farklı anlayışlar Barroso’nun ziyareti vesilesiyle tekrar ortaya döküldü. AB ile ilişkimizi herhangi bir ülkeyle ikili ilişki sananlar Komisyon Başkanına Tayland Başbakanı muamelesi yaptılar. İç işlerimize karışmakla suçladılar. Görevi gereği bir üye adayı için en fazla bilgi sahibi olması gereken adamı bilgisizilikle itham ettiler. Ulusalcılar yine AB’nin emperyalizminden ve Türkiye’yi bölme emellerinden dem vurdular. ‘Bunlar Hıristiyan kulübü, zaten bizi almazlar’cılar bir kere daha sarsılmaz kanaatlerini tekrarladılar. Aslında AB karşıtı olmak ayıp değil. Avrupa Birliği üyelerinde de üyeliği benimsemeyen, karşı çıkan çevreler, hatta siyasi partiler var (İngilizlerin ‘eurosceptic’ terimi bu muhalefeti tanımlayan yerleşmiş bir kavram). ‘Ne AB ne ABD, bağımsız Türkiye’ diye bağıranlar hiç olmazsa açık sözlü. Türkiye projeleri çıkmaz bir yola işaret etse de samimi olabilirler. Zaten seçimlerde aldıkları oyların da gösterdiği gibi etkinlikleri marjinal, onun için bağırmalarının pek zararı da yok. Ama asıl ilgi çekici olan ‘AB üyeliğine taraftarız’ diyen başlıca siyasi aktörlerin yaklaşım ve söylemleri arasındaki farklılıklar. Ak Parti’nin AB’si gerçeklere nispeten uyuyor. Üyeliğin gereklerini, arada unutsa bile, yerine getirmeye uğraşıyor. Bunu kendi çıkarları için yapsa da, Türkiye’nin demokratikleşmesine ve refahına katkıda bulunduğu için mesele yok. DTP AB’nin demokratikleştirici etkisini doğru anlamış ama üyeliği salt Kürt sorununun çözüm aracı olarak görme eğiliminde. Ayrıca zaman zaman Kopenhag siyasi kriterlerine fazla ‘esnek’ yorumlar getirmiyor da değil. Ana muhalefet partisi CHP’nin AB anlayışı pek uzun süredir gerçeklerden koptu. Bu Partinin AB taraftarı olma iddiası inandırıcılığını tamamen kaybetti. CHP’nin üyelik için ileri sürdüğü ‘AB üyeliğini biz tarif ederiz ve kendi koşullarımızı dayatarak üye oluruz’ şeklindeki ‘ufacık’ koşul ciddiyetten uzak. CHP bu yaklaşımının gereğini de yapıyor. ‘Özelliklerimiz göz önünde tutulmuyor’ gerekçesiyle AB reformlarıyla ilgili her adıma karşı çıkıyor. Reform çerçevesinde çıkarılan bütün yasaları Anayasa Mahkemesine götürüyor. Statükonun en ateşli taraftarı olarak AB değerleri ve normlarına karşı bütün cephelerde savaşıyor. Elinden gelse Avrupa Birliğini baştan tarif edecek. (Aslında Barroso geldiğinde Komisyon Başkanına bir AB dersi vermediler değil.) MHP’ye gelince. Bu Partiye son dönemde belirli bir tutarlılık ve ciddiyet atfediliyor. Partinin eski haşin ve aşırı milliyetçiğini terk ettiğini kanıtlama çabasında olduğu da görülüyor. MHP teorisyenlerinden Doç.Dr.Vedat Bilgin’in Neşe Düzel’le geçen Pazartesi ‘TARAF’da çıkan söyleşisinde ‘demokratik milliyetçilik’ kavramını vurgulamasının bir değişim arzusunu yansıttığı muhakkak. Ancak, Partinin kendisi bu noktadan hala çok uzakta. Özellikle programına göre ‘devlet politikası mahiyeti kazanmış olan Avrupa Birliğine tam üyeliği ilke olarak benimsemekte’ olan bu partinin söyleminde ve eyleminde ortaya çıkan çelişki CHP’ninkinden de çarpıcı. Reformlar söz konusu olunca MHP olağanüstü katılaşıyor. AB normları çerçevesinde yer alan özgürlükleri ‘vatanın bütünlüğüne’ tehdit olarak görüyor, dini azınlıklara haklarını vermeyi Sevr’i hortlatmak olarak tanımlıyor, katılma belgelerinde yer alan ‘kültürel haklar’dan bahsedildiğinde AB’yi bölücülükle suçluyor, ‘ana dilde eğitim hakkı’ derhal Türkçe yanında Kürtçenin resmi ilköğretim dili yapılması istendiği şeklinde çarpıtılıyor. MHP’nin Türk kavramına etnik-ırkçı anlam verdiği, 301inci Madde konusundaki tutumundan açıkça anlaşılıyor. Bu maddedeki değişikliği ‘Türklüğe hakaret etme özgürlüğü’ şeklinde takdim ederek aleyhte kampanyalar başlatıyor. AB üyeliğine taraftar olmak ile üyeliğin gereklerine karşı çıkmak arasındaki çelişki hatırlatıldığında MHP sözcülerinin açıklaması pek ilginç: ‘Üyeliğe karşı değiliz, üyelik ilişkisinin yanlış temellere oturtulmuş olmasına karşıyız !’ Anlaşılan sırf Türkiye için MHP usulü ‘doğru temellere’ dayanan özel bir üyelik, hatta yepyeni bir AB yaratılması gerekiyor. Aslında dilleri bir türlü varmıyor ama CHP ile MHP belki açıkça AB karşıtıyız deseler –ve tabii nedenini tutarlı şekilde izah edebilseler- AB tarafından da daha ciddiye alınacaklar. Şimdilik pek muhatap görüldükleri yok da… |
AVRUPA BİRLİĞİ
İşte ihtiyacım olan yazı kendimi tebrik etmeden geçemiyeceğim :D :D :D
|
AVRUPA BİRLİĞİ
Alıntı:
tebrik ederim artııııııııııııııı 1 |
AVRUPA BİRLİĞİ
Alıntı:
|
AVRUPA BİRLİĞİ
Alıntı:
valla havuz keyfi yapıyordum ki hissettim beni özlediğini geldim... bu arada arkadaşlar ab konusunda özellikle de muhalif olanlar çok merak ediyorum öne süreceğiniz fikirleri hadi bakalım konuşturun bilginizi |
AVRUPA BİRLİĞİ
Selamün aleyküm ben avrupa birliğine girme taraftarı değilim asırlardır bir çok medeniyete ev sahipliği yapmış hükmetmiş bu topraklar avrupa birliği çatısı altında toplanacak ben tasvip etmiyorum başkalarının emri doğrultusunda bazı şeylerin yapılmasına ki bizi avrupa birliğinede almicaklar bir rum kesimi olan güney kıbrısı bile yaptılar bekletmeden bizi biraz zor yaparlar diye düşünüyorum aralarına müslüman bir ülkeyi almazlar muhteremler... ;)
|
All times are GMT +3. The time now is 10:17. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Siyaset Forum 2007-2025