![]() |
Hazreti Süleyman (a.s)
Sadece Allah'a Güvenmek
Bütün yüreğinle Rabbe güven, Ve kendi anlayışına dayanma; Bütün yollarında onu tanı, O da senin yollarını doğrultur. Kendi gözünde hikmetli olma; Rabbden kork, ve şerden ayrıl; Senin bedenine şifa, Ve kemiklerine ilik olacaktır. Malınla, ve bütün mahsulünün turfandası ile, Rabbi taziz et; Böylece ambarların bol bol dolar… (Hz. Süleyman'ın Meselleri, Bab 3, 5-10) |
Hazreti Süleyman (a.s)
Hikmetin Önemi
Hikmet çağırmıyor mu, Ve anlayış sesini işittirmiyor mu? Yol kenarındaki yüksek yerlerin başında, Yolların birleştiği yerde o duruyor; Kapıların yanında, şehrin ağzında, Kapılara girilecek yerde yüksek sesle çağırıyor: Ey insanlar, size çağırıyorum; Ve sesim Adem oğullarınadır. Ey bön adamlar, ayırt etmeği öğrenin; Ve ey akılsızlar, anlayış öğrenin. Dinleyin, çünkü âlâ şeyler söyliyeceğim; Ve dudaklarımın açılması doğru şeyler için olacak. Çünkü ağzım hakikat beyan edecek; Ve kötülük dudaklarıma mekruhtur. Ağzımın bütün sözleri salâhladır; Onlarda ters yahut iğri şey yoktur. Anlıyana onların hepsi açıktır, Ve bilgiyi bulanlar için doğrudur. Gümüşü değil, terbiyemi, Ve seçme altından ziyade bilgiyi alın. Çünkü hikmet yakutlardan iyidir; Ve hoşa giden bütün şeyler ona denk olamaz. Ben, hikmet, basireti kendime mesken ettim, Ve tedbir bilgisini bulurum. Rab korkusu şerden nefret etmektir; Kibirden, ve gururdan, ve şer yolundan, Ve iğri sözden nefret ederim. Öğüt, ve sağlam bilgi benimdir; Ben anlayışım; kudret benimdir. Benim vasıtamla kırallar hükûmet ederler, Ve emîrler adaleti emrederler. Reislerle beyzadeler, Dünyanın bütün hâkimleri vasıtamla hükmederler. Beni sevenleri ben severim; Ve erken arıyanlar beni bulurlar. Servet ve izzet, Dayanıklı mal ve salâh yanımdadır. Meyvam altından, saf altından daha iyidir; Ve mahsulüm seçme gümüşten iyidir. Salâh yolunda, Adalet yolları ortasında yürürüm; Ta ki, beni sevenleri mala varis kılayım, Ve onların hazinelerini doldurayım... (Hz. Süleyman'ın Meselleri, Bab 8, 1-21) Rab korkusu hikmetin başlangıcıdır; Ve Kuddûsu tanımak, anlayıştır. Çünkü günlerin benim vasıtamla çoğalacak, Ve ömrünün yılları artacak. Eğer hikmetli isen, kendin için hikmetlisin; Ve eğer istihza edersen, onu yalnız sen yüklenirsin. (Hz. Süleyman'ın Meselleri, Bab 9, 10-12) |
Hazreti Süleyman (a.s)
HZ. SÜLEYMAN, HZ. ZÜLKARNEYN VE MEHDİ BENZERLİKLERİ
Kitabın önceki bölümlerinde Hz. Süleyman kıssasından ahir zamana yönelik olan çeşitli işaretler üzerinde durduk ve ahir zamanda, Altınçağ'da İslam ahlakının dünya üzerinde hakim olmasının Hadi sıfatını taşıyan bir şahs-ı manevinin (Mehdi) vesilesiyle olacağını belirttik. Peygamber Efendimizden rivayet edilen hadislerde ahir zamanın ve Altınçağ'ın alametleri haber verilmiştir. Günümüzde gerçekleşen olayları bu alametler ile kıyasladığımızda ise, ahir zamanın içinde yaşadığımız dönem olduğunu gösteren ve aynı zamanda Altınçağ'ın gelişini müjdeleyen pek çok işaret görmekteyiz. Ahir zamanın başlangıcı, hadislerde, fitnelerin çoğaldığı, savaş ve çatışmaların arttığı, dünya üzerinde çok büyük bir ahlaki yozlaşmanın baş gösterdiği din ahlakından uzaklaşıldığı bir kaos ortamı olarak tanımlanmıştır. Söz konusu dönemde, dünyanın dört bir yanında doğal felaketler olacak, fakirlik hiçbir dönemde olmadığı kadar artacak, suç oranlarında çok büyük bir tırmanma görülecek, cinayetler ve katliamlar birbirini takip edecektir. Ancak bu ahir zamanın sadece ilk aşamasıdır; ikinci aşamada Allah Mehdi'yi vesile kılarak insanlığı bu kaos ortamından kurtaracaktır. Elbette burada sayılan olaylar tarih boyunca birçok kez yaşanmıştır. İnsanlık tarihi boyunca pek çok savaş, doğal felaket ya da deprem gerçekleşmiştir. Ahlaki dejenerasyon her dönemde farklı toplumlarda görülmüş, fakirlik ve açlık dünyanın dört bir yanında asırlardır süregelmiştir. Ahir zaman alametlerini bu olaylardan ayıran fark ise bu alametlerin hepsinin aynı dönem içinde, birbiri ardına ve hadislerde belirtilen bazı özel şekillerde gerçekleşmesidir. Burada şunu da müjdelemeliyiz ki; Peygamberimizin hadislerinde anlatılan bu büyük kaos sadece geçici bir dönem yaşanacak ve Altınçağ'ın başlangıcı bu çalkantılı dönemi sona erdirecektir. Altınçağ savaşların ve çatışmaların son bulduğu, insanlığa büyük belalar getiren dinsiz ideolojilerin tarihin karanlıklarına gömüldüğü ve dünyanın bolluk, bereket ve adaletle dolup taştığı bir dönem olacaktır. İslam ahlakı tüm dünyaya yayılacak, insanlar akın akın dine yöneleceklerdir. İslam ahlakının bu büyük hakimiyeti -daha önce de vurguladığımız gibi- Peygamber Efendimizin bazı hadislerinde Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn'in dünya hakimiyetlerine benzetilerek tarif edilmiştir. Bunlardan bazıları şöyledir: Mehdi tıpkı Zülkarneyn ve Süleyman gibi dünyaya hükmedecektir. (El Kavlul Muhtasar Fi Alamatil Mehdiy-il Muntazar, s.29) Tüm olarak yeryüzünün meliki dört tanedir. Onların ikisi: Zülkarneyn ve Süleyman müminlerden, diğer ikisi, Nemrud ve Buhtunnasr kafirlerdendir. Yere beşinci olarak ehli beytimden biri sahip olacak. Yani Mehdi. (Mektubat-ı Rabbani, 2/1163) İlerleyen bölümlerde ahir zamanda olduğumuzu ve aynı zamanda da kutlu Altınçağ döneminin çok yakın olduğunu gösteren alametlerden bazı örnekler verilecektir. (Ahir zaman alametleriyle ilgili detaylı bilgi için Kıyamet Alametleri, Altınçağ, Altınçağ ve Dabbetü'l-Arz, isimli kitaplarımıza bakabilirsiniz.) Zamanın inkitaa uğradığı (sistemlerin değiştiği) bir dönemde Mehdi denen bir adam gelecek... (Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 14) Bu hadiste Peygamber Efendimiz, Mehdi'nin "sistemlerin değiştiği" bir dönemde geleceğini bildirmiştir. Bu hadiste işaret edilen "sistem değişikliği"nin, 20. yüzyılda dünyanın dört bir yanında hakim olan ve yüzyılın sonlarına doğru yıkılan komünist rejimler olması muhtemeldir. 20. yüzyıla damgasını vuran kanlı savaşların ve katliamların en büyük nedenlerinden biri, materyalist felsefenin ürünü olan komünist ideolojinin hakimiyetidir. Bu ideoloji, Avrupa'dan Asya'ya, Güney Amerika'dan Afrika'ya kadar dünyanın büyük bölümünde etkili olmuş, birçok ülke on yıllar boyunca komünist rejimler tarafından yönetilmiş veya komünist örgütler tarafından hedef alınmıştır. 1990'lı yıllara kadar devam eden soğuk savaşın ve en acımasız katliamların nedeni komünizm olmuştur. Komünist rejimler diğer ülkelerle savaşarak ideolojilerini yaymaya çalışmanın yanında, kendi halklarına da büyük bir zulüm uygulamışlar, çok geniş kitleleri idamlar, toplu katliamlar, toplama kamplarındaki ağır koşullar ve kıtlıklar gibi yöntemlerle öldürmüşlerdir. Komünist rejimler, tarihçilerin hesaplamalarına göre, 20. yüzyıl boyunca 120 milyon insanın ölümüne neden olmuştur. Bunların çoğu, bir savaş sırasında cephede ölen askerler değil, komünist devletlerin kendi halklarının içinden öldürdükleri sivillerdir. On milyonlarca erkek, kadın, yaşlı, küçük çocuk, bebek, sadece komünist rejimlerin, katı ve vahşi özellikleri nedeniyle yaşamını yitirmiştir. Bunun dışında milyonlarca insan, komünistlerin zulmüne uğramış, bu yüzden göçe zorlanmış, ellerinden malları, tarlaları alınmış ve her an öldürülme, suçsuz yere tutuklanma veya zulüm görme korkusu altında yaşatılmışlardır. Ancak 20. yüzyılın sonlarına doğru, çok güçlü ve sarsılmaz sanılan bu ideolojiye sahip rejimler birer birer çökmeye, güç kaybetmeye başlamışlardır. Bu çöküşün en belirgin sembolü, 1989 yılında Berlin Duvarı'nın yıkılmasıdır. İki yıl sonra, dünyanın en büyük ve en güçlü komünist devleti olan Sovyetler Birliği yıkılmış ve Doğu Bloku tamamen parçalanmıştır. Afrika'dan Hindiçini'ne kadar uzanan bir coğrafyada farklı komünist rejimler birbiri ardına çökmüş, 1945'ten beri dünyanın sabit uluslararası sistemi olan "iki kutuplu dünya düzeni" ortadan kalkmış, siyasi yorumcuların deyimiyle yeni bir dünya düzeni kurulmuştur. Son derece şaşırtıcı bir şekilde gerçekleşen bu gelişmeyle, hadiste belirtilen "sistem değişikliği" gerçekleşmiştir. Günümüzde ise, gerek komünizmin -gerekse onunla aynı fikri kaynaklara dayanan bir diğer totaliter sistem olan faşizmin- son fikri ve siyasi kalıntıları da yok olmakta, dünya bu kanlı ideolojilerden tamamen temizlenmektedir. İslam ahlakının dünyaya yayılması ile bu sistemlerin dünyanın dört bir yanına getirdiği zulüm, acı, karanlık ve yokluk yeryüzünden gerçek anlamda silinecek, insanlar güzelliğe, zenginliğe, refaha ve huzura kavuşacaklardır. Allah, zorlukların, karanlıkların, savaş, katliam ve acıların ardından, rahmetinin ve ihsanının bir tecellisi olarak insanlara eşsiz nimetler sunacaktır. Ahir zamanda ümmetimin başına sultanlarından şiddetli belalar gelir, öyle ki yerler Müslümanlara dar gelir. (Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 12) Bu hadis, Mehdi gelmeden önce bazı Müslüman ülkelerde, din ahlakından uzak, zalim ve acımasız karakterli veya başarısız kişilerin iktidarda olacağına işaret etmektedir. Gerçekten de bugün İslam dünyasının bir bölümünde iktidarda olan yöneticiler, Müslüman halka eziyet etmekte, baskıcı ve despot rejimleri ile insanları ezmektedirler. Bir kısmında ise, ehil olmayan yöneticiler nedeniyle halk çeşitli belalara maruz kalmaktadır. Irak, Libya, Suriye, Somali, Etiyopya, Afganistan, Tunus ve Cibuti gibi ülkeler başta olmak üzere Müslümanlar, ülke yönetimindeki liderler tarafından baskı altına alınmakta, çeşitli zorluk ve sıkıntılara maruz bırakılmaktadırlar. Müslümanların dinlerini özgürce yaşamaları ve ibadetlerini yerine getirmeleri engellenmekte, ekonomik sıkıntılar yaşamı zorlaştırmaktadır. Bu ülkelerden bazılarında yaşanan olaylara örnekler şunlardır: İran'la yaptığı savaşta 3 milyonluk nüfusunun yaklaşık bir milyonunu kaybeden Irak'ta, faşist diktatör Saddam Hüseyin halkına akıl almaz işkenceler ve zulüm uygulamıştır. Irak Müslümanları halen Saddam'ın faşist uygulamaları altında ezilmekte, Saddam'ın akılsız politikaları nedeniyle uluslararası yaptırımlara maruz kalmaktadırlar. 1979 yılında Sovyet Rusya tarafından işgal edildiği günden beri Afganistan'da, istikrarsızlık ve kargaşa hakim olmuş, gerçek İslam'ı hiçbir şekilde temsil etmeyen iktidarlar, son derece baskıcı, acımasız ve hoşgörüsüz bir sistem kurmuşlardır. Afrika'nın en küçük ülkelerinden biri olan Cibuti, 1977 ve 1991 yılları arasında, yaklaşık 2 bin Müslümanın katledildiği, 7 bin kişinin de hiçbir mazeret gösterilmeden tutuklanıp işkence gördüğü katı bir rejimle yönetildi. Somali'de 1969 yılından 1991 yılına kadar yaklaşık 20 yıl boyunca doğrudan Müslümanları hedef alan, Tümgeneral Muhammed Siad Biare'nin liderliğinde baskıcı bir rejim uygulandı. Tunus, 31 yıl boyunca Habib Burgiba'nın dikta rejimi altında yönetildi. Kendisini "hayat boyu cumhurbaşkanı" ilan eden Burgiba, iktidarda olduğu müddetçe Müslüman halkı baskı altında tuttu. Suriyeli Müslümanlar Hafız Esad'ın 30 yıl süren diktatörlüğü boyunca çeşitli acımasızlıklara maruz kaldılar. Kadınlara tecavüz edildiği, erkeklere her türlü işkencenin uygulandığı katliamlarda bazı şehirler tamamen ortadan kalktı. Tozlu dumanlı, karanlık bir fitne görülecek, bunu diğerleri takip edecek... (Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 26) Bu hadiste ise, Mehdi'nin çıkışından önce, tozlu ve dumanlı, karanlık bir fitnenin görüleceğinden söz edilmektedir. Fitne, "insanın akıl ve kalbini doğrudan doğruya hak ve hakikatten saptıracak şey, savaş, azdırma, karışıklık, ihtilaf, kavga" gibi anlamlara gelen bir kelimedir.15 Hadiste bu fitnenin ardında toz ve duman bırakacağı belirtilir. Ayrıca bu fitnenin "karanlık" olarak nitelendirilmesi, nereden geldiği belli olmayan, umulmadık bir olay olduğuna işaret kabul edilebilir. Bu açılardan bakıldığında söz konusu hadisin, 11 Eylül 2001 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri'nin New York ve Washington şehirlerinde meydana gelen, dünya tarihinin en büyük terör olayı olarak nitelendirilen saldırıya işaret etmesi muhtemeldir. Televizyon ekranlarında ve gazetelerde de şahit olunduğu gibi, bu iki büyük terör olayının ardından büyük bir toz bulutu ve duman çevreyi sarıp kuşatmıştır. New York'ta Dünya Ticaret Merkezi'ne ve Washington'da Pentagon binasına çarpan uçakların yakıtlarının sebep olduğu patlamalar sonucunda büyük bir duman oluşmuş ve bu duman tüm şehirden ve hatta civar kentlerden görülebilecek kadar yükselmiş ve yayılmıştır. Patlamalar sonucunda çöken binalar ise, daha büyük bir toz bulutunun oluşmasına neden olmuş, hatta çevredeki insanların üzerleri tamamen bu tozla kaplanmıştır. Bu olay, hem dünya tarihinin en büyük terör saldırılarından biri olması, hem diğer alametlerle yakın dönemlerde vuku bulması ve ayrıca hadiste yapılan tarife benzer özellikler taşıması sebebiyle son derece önemlidir. Dolayısıyla binlerce masum insanın ölümüne ve yaralanmasına neden olan, insanlık tarihinin bu en elim terör olayı, hadiste haber verilen ve Mehdi'nin çıkışının bir alameti olarak bildirilen "tozlu dumanlı, karanlık fitne" olabilir. Mehdi'den önce, yaygın katliamların vuku bulacağı büyük bir fitne görülecektir. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 37) Peygamberimizin Mehdi'nin gelişi ile ilgili bildirdiği hadislerin büyük bir kısmında, Mehdi gelmeden önce dünyada karmaşa, güvensizlik ve huzursuzluğun hakim olacağı üzerinde durulmaktadır. Savaşlar ve çatışmaların yanı sıra, toplu katliamların yaşanacak olması da bu dönemin belirgin özellikleri arasındadır. Ayrıca hadiste katliamların yaygın olacağına, yani tüm dünya çapında yaşanacağına dikkat çekilmektedir. Geçtiğimiz yüzyılda iki büyük dünya savaşı yaşanmış ve sırf bu savaşlarda 65 milyon insan hayatını kaybetmiştir. 20. yüzyıl boyunca siyasi nedenlerle katledilen sivillerin sayısının 180 milyonu aştığı tahmin edilmektedir. Bu daha önceki yüzyıllarla kıyaslandığında olağanüstü derecede yüksek bir rakamdır. Gerçekte 20. yüzyıla dek dünya üzerindeki savaşlar çoğu zaman bir cephe savaşı şeklinde yaşanır, yani belirli bir hat üzerinde savaşan ordular arasında geçerdi. Oysa 20. yüzyıldaki silah teknolojisi ve buna bağlı olarak geliştirilen askeri stratejiler, "topyekün savaş" kavramını ortaya çıkarmış, savaşlar sadece cephedeki askerleri değil, cephe gerisindeki sivilleri de büyük ölçüde hedef almıştır. Şehirlerin bombalanması, kimyasal, biyolojik veya nükleer silahlar, soykırım, toplama kampları gibi kavramlar, sadece 20. yüzyıla özgüdür. Söz konusu vahşet sürmekte, bugün hala dünyanın dört bir yanında kanlı savaşlar ve çatışmalar devam etmektedir. Bu savaşların ortak özelliği ise, yukarıdaki hadiste de belirtildiği gibi toplu katliamların yaşandığı savaşlar olmasıdır. Bir yandan kitle imha silahlarının kullanılmaya başlanması, diğer yandan da çatışmayı ve kan dökmeyi teşvik eden ideolojilerin fikri egemenliği, katliamların çok geniş kapsamlı olmasına neden olmaktadır. |
Hazreti Süleyman (a.s)
Yakın tarihe bakıldığında pek çok insanın hayatını kaybettiği çeşitli katliam örnekleri görülecektir. Örneğin Bosna Savaşı, ağırlıklı olarak sivil halkın hedef alındığı, kadın, çocuk, yaşlı denmeden binlerce insanın katledildiği bir savaş olarak tarihe geçmiştir. Savaş sonrasında ortaya çıkarılan toplu mezarlar ise katliamın boyutlarını gözler önüne seren çarpıcı bir delil olmuştur.
Filistin halkına karşı 1940'lardan beri yürütülen bir diğer "etnik temizlik" operasyonu ise, daha uzun vadeli bir katliam politikasıdır. Bu politikanın Sabra ve Şatilla katliamları gibi örnekleri, yaşanan olayların boyutlarını gözler önüne sermektedir. Afrika kıtasında da sık sık çeşitli farklı etnik kökenler arasında şiddetli çatışmalar yaşanmakta ve binlerce insan hayatını yitirmektedir. 1997 yılının ilkbaharında 5 büyük ülkeyi, Zaire, Ruanda, Uganda, Burundi ve Tanzanya'yı içine alan bir bölgeyi etkileyen bir savaş, iki büyük kabile arasında yaşandı: Hutu ve Tutsi kabileleri. Bu etnik savaşta yarım milyona yakın insan hayatını yitirdi. On binlerce kişi ormanlarda açlıkla, sefaletle, salgın hastalıklarla mücadele etti ve çok büyük bir bölümü öldü. Küçük çocuklar ve bebekler bile sırf başka bir kabileden oldukları için vahşice öldürüldüler. Masum insanlar katloluncaya kadar Mehdi çıkmayacak ve katliamlara yerde ve göktekiler, artık tahammül edemez bir hale geldiğinde zuhur edecektir... (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 37) Mehdi'nin çıkışı ile ilgili hadislerde katliamların yaygınlaşmasından bahsedilirken, bu katliamların masum insanları hedef alacağına özellikle dikkat çekilmiştir. Daha önce de ele aldığımız gibi, günümüzde hemen hemen tüm savaşlarda asıl hedef sivil halk olmaktadır. Katliamlar da asıl olarak sivil ve masum halka yönelik olarak gerçekleştirilmekte, çoğunlukla çocuklar, yaşlılar ve kadınlar katledilmektedir. Özellikle kendilerini savunma imkanı olmayan bu insanların seçilmiş olması katliamların çapının geniş, hayatlarını kaybeden insanların sayısının yüksek olmasına neden olmaktadır. Savaşlar veya çeşitli çatışmalar sırasında gerçekleştirilen katliamların yanı sıra özellikle son yıllardaki terörist eylemler de halkın toplu olarak imha edilmesi ile neticelenmektedir. Terörizmin amacı halk arasında korku ve dehşet yaymak olduğundan, bu tür saldırıların asıl yöneldiği kesim çoğunlukla sivil halktır. Alış veriş merkezleri, restoranlar, kafeteryalar, okullar gibi savunmasız kadınların, gençlerin ve çocukların bulunduğu yerleri hedef alan bu eylemler nedeniyle dünyanın farklı ülkelerinde pek çok insan hayatını kaybetmektedir. Hiçbir tarafın ondan mahfuz kalmayacağı bir fitne zuhur edecek, bu fitne kaldığı yerden hemen başka bir tarafa yayılacak.. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 21-22) Yukarıdaki hadiste, dünyaya sürekli olarak yayılan ve uzun süreler devam eden bir fitneden söz edilmektedir. "Fitne" kelimesi ise daha önce de belirtildiği gibi "savaş, karışıklık, kavga, ihtilaf" gibi anlamlara da gelmektedir. Kelimenin bu anlamları düşünüldüğünde özellikle son bir asırdır, hadiste de ifade edildiği gibi "kaldığı yerden hemen başka bir tarafa yayılan" savaşlar, iç çatışmalar, kargaşalar dünyanın dört bir yanında bitip tükenmeden devam etmektedir. Özellikle geride bıraktığımız 20. yüzyıl "Savaşlar Yüzyılı" olarak anılmaktadır. İçinde bulunduğumuz 21. yüzyıl ise savaşlar ve terör olayları ile başlamıştır ve halen de bunlar dünyanın dört bir yanında devam etmektedir. Daha önce de belirttiğimiz gibi, 20. yüzyıl savaşlarında yaklaşık 180 milyon insan hayatını kaybetti. İnsanlık tarihinde ilk kez, bir yüzyıl içinde bu kadar çok sayıda insan savaşlar nedeniyle hayatını kaybetmiş oldu. Yine 20. yüzyılda, her biri en az 6000 kişinin ölümüne neden olan 165 savaş ve çatışma meydana geldi.17 Son 25 yıl içinde dünyanın hangi bölgelerinde savaş ve iç karışıklık yaşandığına baktığımızda, dünyanın bir yerde bitip diğerinde başlayan fitnelerden kurtulamadığını görmek mümkündür. Bosna-Hersek, Kosova, Arnavutluk, Bulgaristan, İran, Irak, Afganistan, Çeçenistan, Filistin, İsrail, Kuzey Kore, Kamboçya, Doğu Türkistan, Etiyopya, Somali, Yemen, Uganda, Cezayir, Ruanda, Mozambik, Angola, Kongo, Liberya, Burundi, Sudan, Lübnan, Arjantin, Kuzey İrlanda, El Salvador, Nikaragua, son 25 yılda savaşların ve iç çatışmaların yaşandığı ülkelerden sadece bazılarıdır. Dünya tarihi savaşlar ve çatışmalarla doludur, ancak 20. yüzyılda meydana gelen savaş ve katliamlar, tüm dünya tarihinde meydana gelenlerden birçok özelliği ile ayrılmaktadır. Daha önce de söz edildiği gibi, bu savaşlardaki ölü sayısı, tüm savaşların toplamından çok daha fazladır. Ayrıca, tarih boyunca savaşlar hep bölgesel olarak kalmış, bir yerden diğerine sıçrayarak tüm dünyaya yayılmamıştır. Ancak 20. yüzyılda bu çatışmalar tüm dünyaya yayılmıştır. Geçtiğimiz yüzyılda savaş veya çatışma görmemiş, terör olaylarını yaşamamış tek bir ülke dahi yok gibidir. 20. yüzyıl savaşlarını diğerlerinden ayıran bir başka özellik ise, kullanılan silahların gücüdür. Bu yüzyılda özellikle nükleer ve kimyasal silahların kullanılmasıyla çok daha dehşet verici katliamlar yaşanmış, sadece o savaşı gören nesiller değil, bir veya birkaç nesil sonrası da büyük zararlar görmüştür. Bunların başında 1945 yılında Hiroşima ve Nagazaki kentlerine atılan atom bombası gelmektedir. Günümüzde de biyolojik savaş en büyük tehlikelerden biri olarak görülmektedir. Nitekim, 11 Eylül terör saldırılarının ardından ABD'de önemli adreslere mektuplarla gönderilen şarbon bakterisi bunun bir örneğidir ve şimdiden birçok kişinin ölümüne neden olmuştur. Sonuç olarak, hadiste sözü edilen ve dünyanın birçok yerine yayılan fitnenin, 20. yüzyılda başlayan ve 21. yüzyılda devam eden savaşlar, çatışmalar, kargaşalar ve terör olayları olması ihtimali çok yüksektir. Tüm bunlar Altınçağ döneminin yaklaştığının ve ahir zamanın yaşanmakta olduğunun alametleri olabilir. İnsanların ümitsiz olduğu ve "Hiç Mehdi falan yokmuş" dediği bir sırada Allah Mehdi'yi gönderir... (Kitab-ul Burhan fi-Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 55) Yukarıdaki hadiste Altınçağ alametlerinden birinin insanların "Mehdi'nin gelmeyeceği yönünde" bir ümitsizliğe kapılmaları olduğu bildirilir. Ahir zamanda, savaşlarla, yoklukla, açlıkla, adaletsizliklerle, ahlaki çöküşle ve çeşitli salgın hastalıklarla iç içe yaşayan insanlar tüm bu olumsuzlukların ortadan kalkabileceğine dair inançlarını yitirirler. Müslümanlar arasında da pek çok kişi, Altınçağ'ın başlayıp, İslam ahlakının dünya üzerinde hakim olacağı yönündeki beklentilerini kaybeder ve fitnelerin artarak devam edeceğine inanır. Nitekim günümüzde de bu ruh halinin örnekleri sık sık görülmektedir. Peygamber Efendimizin Mehdi'nin gelişi ve Altınçağ'da yaşanacak olan güzelliklerle ilgili çok sayıda hadisi olmasına rağmen birçok kişi böyle bir dönemin yaşanmayacağını zannetmektedir. İşte bu zan da ahir zaman alametlerinden biridir. Altınçağ, bu ümitsizlik halinin insanlar arasında yaygınlaştığı bir zamanda, Allah'ın insanlara olan rahmeti sayesinde başlayacaktır. Fakirler çoğalacak. (Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, s. 455) Açlık ve hayat pahalılığı alabildiğine yayılacak. (Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, s. 440) Mehdi öncesinde yaşanacak olan açlık ve fakirlikle ilgili olarak Peygamber Efendimizin yukarıdaki hadislere benzer pek çok hadisi bulunmaktadır. Hiç şüphesiz tarih boyunca açlık ve sefalet hep var olmuştur. Ancak ahir zamanda fakirlik tüm dünya genelinde çok büyük bir artış gösterecektir. Bugün dünyanın dört bir yanında yiyecekten ve içecekten mahrum, sağlıksız koşullar altında yaşayan, barınacak bir yer bulamayan insanlar bulunmaktadır. Bu durum Afrika, Asya, Güney Amerika başta olmak üzere Amerika ve Avrupa ülkelerinde de yoğun olarak sürmektedir. İnsanların küçük bir bölümü çok büyük bir refah içinde yaşarken, milyarlarca insan açlık sınırında yaşamaktadır. 2000'li yıllara girerken yazılan bir makalede dünyanın içinde bulunduğu durum şu şekilde açıklanmaktadır: Yeni bin yıla adım atarken, her gün yoksullukla ilgili sebeplerden dolayı 35.000 çocuğun hayatını kaybettiği bir dünya ile karşı karşıya geliyoruz. Bu da her 2.5 saniyede bir çocuk öldüğünü gösteriyor. Öyle bir dünya ile karşılaşıyoruz ki yoksulluk sınırının altındaki insan sayısı gün geçtikçe artıyor ve son zamanlarda bu sayı 1.5 milyar. Bu Çin'in nüfusundan daha fazla, Avrupa Birliği'nin toplam nüfusunun dört katına eş değerdir. ... Yaşadığımız dünyada zengin ve fakir arasındaki fark büyük bir ivme ile artmaktadır. Birleşmiş Milletler rakamları, 1960 yılında dünyadan en zengin kişilerin %20'sinin en fakir kişilerin %20'sinin varlığının 30 katına sahipti. Daha sonraki 37 yıl içinde, zenginler ilerleme gösterdi ve 1997 yılında bu rakam yani en fakir %'20'nin 74 katına yükseldi. Dünyanın en zengin üç ailesinin varlıkları birleştirildiğinde en az gelişmiş ülkelerdeki 600 milyon insanın yıllık gelirlerinden daha fazla etmektedir. Bunun yanı sıra, dünyanın en fakir ülkelerinin 80 tanesinden fazlasının kişi başına yıllık geliri 10 yıl öncekine göre daha düşüktür.18 Altınçağ'ın başlamasıyla birlikte tüm bu zorluklar da ortadan kalkacaktır. Açlık, yoksulluk ve sefalet yerini bolluğa, berekete ve zenginliğe bırakacaktır. O dönemde ihtiyaç ve yokluk içinde hiçbir insan kalmayacak, din Allah'ın Kuran'da tarif ettiği şekliyle yaşanacak ve insanlar "Onların mallarında dilenip-isteyen (ve iffetinden dolayı istemeyip de) yoksul olan için de bir hak vardı." (Zariyat Suresi, 19) ayetinde de bildirildiği gibi mallarını ihtiyaç içinde olanlarla paylaşacaklardır. Zaten İslam ahlakının yaşandığı bir toplumda bazı insanların zengin, bazı insanların yoksul olması da mümkün değildir. Çünkü eğer bir insan iman ediyorsa Allah'ın "Yoksula yemek vermeye destekçi olmazdı. Bundan dolayı bugün, kendisine hiçbir sıcak dost yoktur." (Hakka Suresi, 34-35) ayetinde bildirdiği duruma düşmekten korkar. Bu da toplumda büyük bir sosyal adalet, refah ve bereketin oluşmasına vesile olur. İnsanlar 95. seneye kadar malik olacak, yani işleri iyi gidecek, 97 veya 99. senede mülkleri zail olacak... (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 54) Bu hadiste Altınçağ öncesinde nasıl bir ekonomik durum olacağı ile ilgili daha detaylı bilgiler verilmektedir. Hadisteki "95. sene" şeklindeki ifade ile 1995 yılına dikkat çekiliyor olması muhtemeldir. 1995 yılı insanların nispeten daha müreffeh bir yaşam sürdükleri, yaşam koşullarının çok zorlaşmadığı bir dönemdir. Nitekim hadiste bu yıl içinde "işlerin iyi gideceği" haber verilmektedir. Yani bu dönemde insanlar yaşamlarını idame ettirebilecek bir gelire sahiptirler ve hala mülk edinebilecek kadar zengindirler. Ancak 1997-1999 yılları ekonominin çok kötüleştiği, fakirliğin ve yokluğun arttığı bir dönemdir. Bu yıllar arasında malın ve mülkün değeri kalmayacaktır. Günümüzde Arjantin örneğinde de görüldüğü gibi bu olay gerçekleşmiştir ve halen de şiddetle devam etmektedir. Ondan önce Şam ve Mısır melikleri öldürülecektir... (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 49) Bu hadiste Mehdi'nin gelişinden önce Şam ve Mısır yöneticilerinin öldürüleceklerine dikkat çekilmektedir. Mısır'ın yakın tarihi incelendiğinde hadiste de belirtildiği gibi bir "meliğin" öldürüldüğü görülmektedir: 1970 yılında Mısır'ın başına geçen ve 11 yıl iktidarda kalan Enver Sedat. Enver Sedat 1981 yılında bir resmi geçit sırasında muhalifleri tarafından düzenlenen bir suikast sonucunda hayatını yitirmiştir. Mısır tarihinde öldürülen yöneticilerden diğerleri de, 1910 yılında suikaste uğrayan Başbakan Boutros Ghali, 1945 yılında öldürülen Mısır Başbakanı Ahmed Maher Paşa ve 1948'de yine bir suikast sonucu öldürülen Mısır Başbakanı Mahmoud Nukrashy Paşa'dır. Şam kelimesi ise, yalnızca Suriye'deki Şam şehri için kullanılmaz. Şam, Arapçada kelime anlamı olarak "sol" anlamına gelir ve eskiden beri Hicaz bölgesinin (Mekke ve Medine şehirlerinin bulunduğu bölge) sol tarafında kalan ülkeleri ifade eder.19 Şam bölgesi yöneticilerinden de suikaste uğrayan çok sayıda kişi olmuştur. Bunlardan birkaç örnek şöyledir; 1920'de öldürülen Suriye'nin eski Cumhurbaşkanı Salah Al-Deen Beetar, 1921'de öldürülen Suriye Başbakanı Droubi Paşa, 1949'da suikaste uğrayan Suriye Başbakanı Muhsin al-Barazi, 1951'de öldürülen Ürdün Kralı Abdullah, 1982'de bombalı suikaste uğrayan Lübnan'da Falanjist Lideri Beşir Cemayel...20Önceki sayfalarda ahir zamanda Mehdi'nin çıkışı öncesi görülecek alametlerin bazılarına değindik. Bunların yanı sıra Peygamberimizin hadislerinde kıyametin küçük alametleri olarak sayılan ve kıyametten önceki dönemde yani ahir zamanın başlangıcında yaşanacak olaylar vardır. Bu alametler Altınçağ öncesinde gerçekleşeceği için, aynı zamanda Mehdi'nin çıkış alametleri olarak da görülmektedir. İlerleyen sayfalarda kıyametin bu küçük alametlerinin bazıları ele alınmaktadır. Peygamberimizden bize ulaşan bu bilgiler incelendiğinde, her birinin günümüz toplumlarında yaşanmakta olduğu görülecektir. Ancak unutmamak gerekir ki ilk bakışta olumsuz görünen bu olaylar aslında bolluk, bereket, huzur, barış, güvenlik dolu bir çağın başlayacağının da müjdeleridir. Tüm bu olayların ardından Allah, tüm insanlık için aydınlık bir çağ açacaktır. Bu, Allah'ın vaadidir; Allah Kuran'da müminleri şöyle müjdelemiştir: Andolsun, Biz Zikir'den sonra Zebur'da da: "Şüphesiz Arz'a salih kullarım varisçi olacaktır" diye yazdık. (Enbiya Suresi, 105) Ve seveceğiniz bir başka (nimet) daha var: Allah'tan 'yardım ve zafer (nusret)' ve yakın bir fetih. Müminleri müjdele. (Saff Suresi, 13) Ganimet belirli kişilerin inhısarında olduğu, emanet ganimet sayıldığı, zekat ağır bir yük kabul edildiği zaman... (Kıyamet Alametleri, s. 114) Emanetin ganimet, zekatın da (altından zor kalkılacak) bir borç olarak ittihaz edilmesi... (Kıyamet Alametleri, s. 139) Büyüğe saygı, küçüğe merhamet kalkacak. Zina çocukları çoğalacak. O kadar ki kişi sokak ortasında kadınla zina edecek. (Kıyamet Alametleri, s.140) Bir zaman gelecek kadınla yolun ortasında zina yapılacak. Kimse buna itiraz etmeyecek. (Kıyamet Alametleri, s. 142) Dünyanın harap olmuş yerlerinin imarı, imar edilmiş yerlerinin tahribi kıyametin şart ve alametlerindendir. (Kıyamet Alametleri, s.138) Mamur beldeler harab edilince, kişi emanetine temerrus edince, kıyametle senin aranda şu iki parmak arası kadar bir mesafe kalmış demektir. (Kıyamet Alametleri, s. 143) Binaların gökdelenler haline gelmesi... (Kıyamet Alametleri, s. 146) Kişi, kardeşini öldürmedikçe kıyamet kopmaz. (Kıyamet alametleri, s. 141) Şu üç şeyle karşılaşmadıkça ümmet güzel bir yol üzere olacaktır: İyilik kalkmadıkça, ahlaksız çocuklar çoğalmadıkça, aralarında Essekkarun zahir olmadıkça... Dediler ki Essekkarun nedir? Cevap verdiler: Ahir zamanda gelecek bir nesildir ki, aralarındaki selamları birbirlerine sövüp saymak olacaktır. (Kıyamet Alametleri, s. 141-142) Herkesin az kazançtan yakınması... Paraları için zenginlerin saygı görmesi... (Kıyamet Alametleri, s. 146) Piyasanın durgun olması, kazançların azalması... (Kıyamet Alametleri, s. 148) İşlerin kesad gitmesi. Herkes "satamıyorum, alamıyorum, kazanamıyorum!" diye yakınacak. (Kıyamet Alametleri, s. 152) Liderlerinizi öldürmedikçe, dünyanızda kötüleriniz varis olmadıkça kıyamet kopmaz. (Kıyamet Alametleri, s. 141) |
Hazreti Süleyman (a.s)
Altınçağ
Buraya kadar verilen hadislerde de görüldüğü gibi ahir zaman alametlerinin birbiri ardı sıra gerçekleşmesi, dünya üzerinde yaşanmaya başlayacak olan Altınçağ'ı müjdelemektedir. Altınçağ tıpkı Hz. Süleyman döneminde olduğu gibi zenginliğin, ihtişamın, güzelliklerin, huzurun, barışın yaşandığı, Kuran ahlakının yaygınlaşması ile dünya üzerinde cennet benzeri bir hayatın sürdüğü bir dönem olacaktır. Kuşkusuz bu, dünya tarihinin son dönemi için Allah'ın büyük bir müjdesi ve lütfudur. Allah, iman eden kullarına bu müjdeyi Kuran'da da vermiştir. Ayette şöyle buyurulmaktadır: Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca bana ibadet ederler ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır. (Nur Suresi, 55) |
Hazreti Süleyman (a.s)
Hz. Süleyman Hz. Zülkarneyn Dönemleri ve Altınçağ
Kitabın önceki bölümlerinde Hz. Süleyman'ın tüm insanlara örnek olan ahlakı ve hayatı hakkında birçok detay üzerinde durduk. Allah'a olan samimiyetinden, her işinde O'na yönelip dönmesinden, cesaretinden, adaletli uygulamalarından, hoşgörülü, affedici, nezaketli, misafirperver, barış yanlısı ve asil karakterinden bahsettik. Bunların yanısıra devlet yönetiminden, istihbarat ve diplomasi konusundaki başarılarından, imar çalışmalarından ve sanatsal girişimlerinden çeşitli örnekler verdik. Aynı şekilde Hz. Zülkarneyn ile Hz. Süleyman arasındaki benzerlikleri anlatarak, Hz. Zülkarneyn'in de Kuran'da övülen salih kullardan olduğunu anlattık. Kitap boyunca verilen tüm detaylar Hz. Süleyman'ın insanların tahmin dahi edemedikleri ve bilgisine sahip olmadıkları sanatsal ve bilimsel çalışmalarda bulunduğunu ortaya koymaktadır. O, yaşadığı dönem boyunca birçok alanda olağanüstü gelişmeler yaşanmasına öncülük etmiş güçlü bir hükümdar, Allah'ın değerli bir elçisidir. Hz. Zülkarneyn de yine kendi döneminde dünya üzerinde hakimiyet kurmuş, çok üstün bir ilimle toplumları yönlendirmiş bir yönetici olmuştur. Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn kıssalarını incelerken üzerinde durduğumuz bir diğer konu ise söz konusu kıssalardaki ahir zamana yönelik işaretlerdi. Peygamberimizin hadislerinden de anlaşılacağı gibi, Altınçağ da, tıpkı Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn dönemlerinde olduğu gibi, sanat, bilim, teknoloji gibi alanlarda olağanüstü gelişmelerin yaşanacağı bir dönem olacaktır. Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn dönemleri geçmişte yaşanmıştır, Altınçağ dönemi ise gelecekte yaşanacaktır. Ancak üçü de Allah'ın bizlere bildirdiği gerçek haberlerdir. Mehdilik, Hz. Süleyman'ın ve Hz. Zülkarneyn'in üstün ahlaklarının, ahir zamanda yeniden, daha değişik ve geniş bir zeminde hayat bulmasıdır. Hz. Süleyman'ın ve Hz. Zülkarneyn'in şahs-ı manevileri, ruhları, mantıkları, akıl tecellileri, sosyal tecellileri ahir zamanda kendini gösterecektir. Hz. Süleyman, Hz. Zülkarneyn ve Mehdi dönemleri, İslam'ın, güzel ahlakın yeryüzünde yaygın şekilde yaşanmasıdır. Her üçü de Allah'ın beğendiği dönemlerdir. Kuran'da ve Peygamberimizin hadislerinde bildirilen Buhtunasr, Nemrut ve Firavun dönemleri ise şeytaniyetin ve imansızlığın hakim olduğu dönemlerdir. Bu dönemlerin hemen ardından Allah nasıl İslam ahlakını hakim ettiyse, ahir zamanda yani dünyanın son döneminde de Rabbimiz İslam ahlakının hakim olduğu bir dönemi kullarına yaşatacaktır. İşte bu Altınçağ'dır. Bu çağ, Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn devirlerinin daha geniş çaplı bir yansıması ve tecellisidir. Bir başka deyişle Mehdilik; huzur, mutluluk, sevgi, kardeşlik, vefa, barış, fedakarlık, insancıllık, yardımseverlik gibi özelliklerin dünyaya hakim olmasıdır. Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn ile Altınçağ dönemi arasındaki benzerliklerden bazı örnekleri şu şekilde sıralayabiliriz: |
Hazreti Süleyman (a.s)
Mehdi'nin Dünya Hakimiyeti
Daha önce de vurguladığımız gibi Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn İslam ahlakını dünyaya hakim kılmışlardır. Çok geniş bir coğrafyaya hükmetmiş, çok güçlü bir orduya sahip olmuşlardır ve onların dönemi bu yönüyle Altınçağ ile çok büyük benzerlikler göstermektedir. Altınçağ dönemi de İslam ahlakının tüm dünyaya hakim olacağı, insanların akın akın Müslüman olacakları, inkarcı ideolojilerin yeryüzünden silineceği, dinin Peygamberimiz dönemindeki şekliyle yaşanacağı bir dönemdir. Bazı hadislerde Altınçağ dönemindeki hakimiyet şu şekilde tarif edilmektedir: (Mehdi) bütün dünyaya malik olacaktır. ((Kitab-ul Burhan fi-Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 10) Mehdi doğu ile batı arasındaki her yeri fetheder. (El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamat-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 56) |
Hazreti Süleyman (a.s)
Mehdi'nin Sahip Olduğu Özel İlim ve Hz. Süleyman'a ve Hz. Zülkarneyn'e Bağışlanan Büyük İlimler
Kitabın önceki bölümlerinde Allah'ın Hz. Süleyman'a çeşitli ilimler lütfettiğinden bahsettik. O, Allah'ın dilemesiyle cinlere ve şeytanlara hükmetmiş, kuşlarla konuşmuş, karıncaların kendi aralarındaki konuşmalarını duyabilmiş, rüzgar ve bakır madeni onun emrine verilmiştir. Bunların her biri Hz. Süleyman'ı diğer insanlardan ayıran mucizevi özelliklerdir. Hz. Zülkarneyn için de Kuran'da, "İşte böyle, onun yanında "özü kapsayan bilgi olduğunu" (veya yanında olup-biten herşeyi) Biz (ilmimizle) büsbütün kuşatmıştık." (Kehf Suresi, 91) şeklinde bildirilmektedir. Bundan da anlaşıldığı gibi Allah'ın ilim verdiği kullardandır. Mehdi de aynı bu iki kutlu insan gibi çok özel ilimlere sahip olacaktır. Taşköprülüzade Ahmet Efendi, Mevzuatu'l ulum isimli eserinde (11/246) Mehdi'nin cifr ilmine vakıf olacağını kaydetmiştir. Bir diğer hadiste ise Mehdi hakkında şu bilgi verilmektedir: O kimsenin bilemediği gizli bir duruma kılavuzlandığı için kendisine Mehdi denilmiştir. (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 77) Peygamberimiz ayrıca Mehdi'nin tıpkı Hz. Süleyman gibi hayvanların dilini bileceğini ve yine tıpkı Hz. Süleyman gibi insanların yanı sıra cinler üzerinde de hakimiyeti olacağını bildirmiştir: O (Mehdi), doğrulanmış, kuş ve bütün hayvanların dillerini bilen biridir. Onun için adaleti, bütün insanlar ve cinlerce cari olacaktır. (Kıyamet Alametleri, s. 188) |
Hazreti Süleyman (a.s)
Altınçağ'da Bilim ve Teknoloji Alanında Yaşanacak Gelişmeler
Kuran ayetlerinden öğrendiğimiz gibi, Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn dönemlerinde bilim ve teknoloji alanında çok büyük ve o dönem için alışılmadık gelişmeler yaşanmıştır. Altınçağ'ı tasvir eden hadisleri incelediğimizde de benzer bir durumla karşılaşırız. Altınçağ'da bilim, teknoloji, iletişim ve tıp alanında çok büyük gelişmeler yaşanacaktır. Her yeni gelişme tüm insanlığın hizmetine verilecek ve bu şekilde dünyanın dört bir yanında yaşayan insanların hayatları kolaylaşacaktır. Hadislerde bu konudaki işaretlerden biri şu şekildedir: ... Kişi elindeki kamçıya konuşacak... (Kıyamet Alametleri, s. 152) Bu hadisle günümüzün en yaygın iletişim aracı olan cep telefonuna işaret ediliyor olması muhtemeldir. (En doğrusunu Allah bilir.) Hadislerde Altınçağ'daki teknolojik gelişmelere dair dikkat çekilen bir diğer önemli işaret ise şu şekildedir: İnsanlar bir ölçek buğday ektiklerinde karşılığında yedi yüz ölçek bulacak insan birkaç tohum atacak, 700 avuç hasat edecektir... Çok yağmur yağmasına rağmen bir damlası bile boşa gitmeyecek. (Kıyamet Alametleri, s. 164) Bu hadis ile teknolojinin bir ürünü olan makineler aracılığıyla yapılan modern tarıma dikkat çekiliyor olabilir. Bilindiği gibi eskiden tarlaların ekilmesi ve elde edilen ekinlerin toplanması son derece zor ve uzun süren bir çalışma gerektirirdi. Ancak teknolojide yaşanan ilerlemeler tarım alanında da çok büyük gelişmelere vesile olmuş, yeni üretilen çeşitli makineler gerek ekimi, gerekse hasatı çok kolaylaştırmıştır. Bunun yanı sıra tohum ıslahı çalışmaları üretimde çok büyük gelişmeler yaşanmasına vesile olmuştur. Ve teknoloji ilerledikçe yeni yeni yöntemler geliştirilmekte ve alınan verim artmaktadır. Mehdi döneminde bu alanda çok büyük ilerlemeler kaydedilecek, tarımla uğraşan insanların hayatlarında çok büyük kolaylıklar sağlanacaktır. (Altınçağ'da yaşanacak olan bilimsel ve teknolojik gelişmelerle ilgili detaylı bilgi için bkz. Altınçağ, Harun Yahya, Vural Yayıncılık, 1999) |
Hazreti Süleyman (a.s)
Hayvan Sevgisine Önem Verilmesi
Kuran'da Hz. Süleyman'ın hayvanlara olan şefkatli ve sevgi dolu tutumu ile ilgili bazı bilgiler de verilmektedir. Önceki bölümlerde onun, karıncalara zarar vermekten dahi kaçınan tutumunu, atlara olan sevgisini anlatmıştık. Altınçağ döneminde de hayvanlara olan sevgi teşvik edilecektir. Peygamberimizin hadislerinde bu dönemde, her türlü hayvanın rahatlıkla izlenebileceği ve sevilebileceği ortamlar oluşturulacağı haber verilmektedir. Bu konudaki hadislerden bazıları şöyledir: ... kişi, koyun ve hayvanlarına haydi gidin otlayın diyecek, onlar gidecekler, ekinin ortasından geçtikleri halde bir başak bile ağızlarına almayacak, yılan ve akrebler kimseye eza etmeyecekler, yırtıcı hayvanlar kapıların önünde duracak da kimseye zararları dokunmayacak... (Kıyamet Alametleri, s. 245) Yılanlar çocuklarla, inekler aslanlarla geçinebilecek... (El Kavlu'l Muhtasar, s. 64) Yukarıdaki hadislerde görüldüğü gibi Altınçağ ile Süleyman dönemi arasındaki bir diğer dikkat çeken benzerlik de, hayvanlar üzerindeki hakimiyettir. Hz. Süleyman kuşlar başta olmak üzere çeşitli canlılar üzerinde nasıl hakimiyet kurduysa, Altınçağ döneminde de hayvanlar üzerinde, yırtıcı hayvanların dahi insanlara zarar vermesi engellenebilecek şekilde bir hakimiyet olacaktır. |
Hazreti Süleyman (a.s)
Barış Yanlısı Olmaları ve Diplomasi Yolunu Tercih Etmeleri
Hz. Süleyman'ın komşu ülkelerle olan ilişkilerinde hoşgörülü, affedici ve barış yanlısı bir tutum içinde olduğunu daha önce vurgulamıştık. O, sorunları diplomasi yoluyla çözmeyi tercih etmekte ve demokratik yöntemler izlemekteydi. Hz. Süleyman yaşadığı dönemde çok üstün bir kültür oluşturmuş ve hakimiyetini de diplomasiyle, sanatla ve kültürle sağlamıştır. Çok güçlü, karşı konulamaz ordulara sahip olmasına rağmen, askeri gücünü kullanmamıştır. Hz. Zülkarneyn ise çevresindeki halklar tarafından "yeryüzünde bozgunculuğu ve fitneyi önleyen kişi" olarak tanınmış, insanlara barış ve huzur getiren bir lider olmuştur. Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn dönemleri bu yönüyle Altınçağ dönemiyle çok büyük benzerlikler göstermektedir. Altınçağ'da da insanlar kendi istekleriyle Müslüman olacak, hiçbir savaşa gerek kalmadan İslam ahlakı tüm dünyaya hakim olacaktır. Bu dönemi tasvir eden hadislerde şu şekilde belirtilir: Zamanında ne bir kimse uykusundan uyandırılacak, ne de bir kimsenin burnu kanayacaktır. (El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 42) Mehdi, Peygamberin yolunda gidecek, uyuyan kişiyi uyandırmayacak, kan da akıtmayacaktır. (Kıyamet Alametleri, s. 163) Hadislerde de belirtildiği gibi Mehdi tüm dünyaya İslam ahlakını, barış yoluyla hakim edecek, savaş ve şiddetten kaçınacaktır. Mehdi'nin izleyeceği yol tüm dünya çapında büyük bir kültürel atılım ile insanların İslam ahlakına yöneltilmesi olacaktır. O dönemde Allah'ın izniyle aşağıdaki ayetler tecelli edecektir: Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman ve insanların Allah'ın dinine dalga dalga girdiklerini gördüğünde, hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir. (Nasr Suresi, 1-3) |
Hazreti Süleyman (a.s)
Din Ahlakına Davet Konusunda Kararlı Olmaları ve Hızlı Davranmaları
Hz. Süleyman aldığı akılcı ve seri kararlar ile tüm müminler için çok önemli bir örnektir. Sebe Ülkesi'ni iman etmeye davet etmek için yazdığı mektup onun tebliğ gücünü gösterirken, ilim sahibi bir kişinin aracılığıyla Sebe Melikesi'nin tahtını getirtmesi hızlı karar alma konusuna verdiği önemi ortaya koymaktadır. Hz. Zülkarneyn'in Yecüc ve Mecüc isimli kavmin bozgunculuğunu önlemek için hemen kıyamete kadar yıkılamayacak kadar güçlü bir set inşa etmesi de onun gücünün ve akılcılığının bir göstergesidir. Altınçağ da bu yönüyle Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn dönemine çok büyük benzerlik gösterecektir. Altınçağ döneminde insanlar akın akın İslam'a yönelecek, bunun için çok geniş kapsamlı ve seri çalışmalarda bulunulacaktır. Toplumlar birbiri ardına İslam ahlakını benimseyecek, inkarcı ideolojiler hızlı ve kalıcı girişimlerle dünya üzerinden kalkacak, her türlü zulüm sistemi tarihin karanlıklarına gömülecektir. Bu konu ile ilgili olarak büyük İslam alimi Muhyiddin Arabi şunları bildirmektedir: Allah ona (Mehdi'ye) o kadar güç verecek ki, bir gece içinde zulmü ve ehlini ortadan kaldıracak, dini ikame edecek, İslamı ihya edecek, önemsenemez bir hale geldikten sonra ona tekrar kıymet kazandıracak, ölümünden sonra onu diriltecek... Asrında cahil, cimri ve korkak olan bir adam hemen alim, cömert ve cesur olacak... Dini, Resulullah (SAV)'ın zamanında olduğu gibi aynen tatbik edecek... (Muhyiddin Arabi el-Endülüsu, Futuhat-ül Mekkiye, Bab 66, Kıyamet Alametleri, s. 186) |
Hazreti Süleyman (a.s)
İmar İşlerine Büyük Önem Verilmesi
Hz. Süleyman'ın imar çalışmalarına verdiği önemi kitabın önceki bölümlerinde detaylı olarak incelemiştik. O, emri altında çalışan bina ustası cinleri ve şeytanları kullanarak kaleler, heykeller, çanaklar ve kazanlar yaptırmıştır. Onun görkemli sarayını her gören insan, -başta Sebe Melikesi olmak üzere- hayran kalmıştır. Hz. Zülkarneyn'in inşa ettiği setin yapımında ise, Allah'ın dilemesi dışında yıkılamayacak kadar güçlü bir teknik kullanılmıştır. Peygamber Efendimizin hadislerinde, Altınçağ'da da imar işlerine çok büyük önem verileceğine dikkat çekilmektedir. Bu dönemde şehirlere huzur ve barışın yanı sıra, üstün bir medeniyet de götürülecektir. Bu hadislerden biri şu şekildedir: Mehdi Konstantiniyye ve diğer beldelerin imarına çalışır. (El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 40) |
Hazreti Süleyman (a.s)
Zenginliği ve İhtişamı, İslam'ın Menfaati, Allah'ın Rızası İçin Kullanmaları
Hz. Süleyman sahip olduğu zenginlikleri Allah'ın dinini anlatmak ve İslam ahlakını dünya üzerinde yaymak için en güzel şekilde kullanmıştır. Fethettiği ülkelerde yaşayan insanları öncelikle Allah'a iman etmeye ve teslim olmaya davet etmiştir. Sebe Ülkesi'ne gönderdiği İslam'a davet mektubu bu konuda çok önemli bir delildir. Hz. Zülkarneyn de "... Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı (güç, nimet ve imkan) daha hayırlıdır..." (Kehf Suresi, 95) ayetinden de anlaşıldığı gibi, Allah'ın nimetiyle sağlam bir iktidara sahiptir. Ve bu büyük gücü, yeryüzünde bozgunculuğu engellemek için kullanmıştır. Altınçağ döneminde de insanlar çok büyük bir zenginliğe, refaha ve huzura kavuşacaklardır. Mehdi yeryüzünün tüm zenginliğini Allah'ın dinini yeryüzüne hakim kılmak için kullanacak, fethettiği ülkelerde güzel ahlakı ve barışı esas alacaktır. Onun eşi ve benzeri olmayan uygulamaları insanların İslam ahlakına karşı kalplerinin yumuşamasına vesile olacak ve İslam ahlakı çok kısa bir sürede tüm dünyaya hakim olacaktır. Bu konudaki hadislerden bazıları şu şekildedir: Ümmetim arasında Mehdi çıkacak, Allah onu insanları zengin kılmak için gönderecektir. Ümmet nimetlenecek, hayvanlar bol bol yiyip içecek, arz nebatını çıkaracak... (Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 15) ... Biattan önce, insanlar grup grup ona akın edecekler ve oraya giden herkes ondan bereket kazanacaktır. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntaz |
Hazreti Süleyman (a.s)
Altınçağ'da Yaşanacak Bolluk ve Bereket
Ayetlerden Hz. Süleyman döneminde çok büyük bir zenginlik yaşandığı ve insanların müreffeh bir yaşam sürdükleri anlaşılmaktadır. Hz. Süleyman'ın sarayı son derece görkemlidir, çok büyük orduları vardır ve o dünyanın dört bir yanına hakim olmuştur. Altınçağ da bolluk ve bereketiyle Hz. Süleyman dönemiyle çok büyük bir benzerlik gösterecektir. İnsanlara her istedikleri sayılmadan, bol bol verilecek, havadaki kuşlar dahi Mehdi'nin hilafetinden razı olacaktır. Peygamber Efendimizin Altınçağ'daki bolluk, bereket ve refah ortamını tasvir eden çok detaylı açıklamaları bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şu şekildedir: O zaman, yer ve gök ehli, bütün yabani hayvanlar, kuşlar, hatta denizdeki balıklar bile onun hilafetiyle sevineceklerdir. Onun devrinde, akan ırmaklar bile suyunu fazlalaştıracaktır. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 31) ... Ümmetim onun zamanında iyi ve kötünün benzeri ile nimetlendiği bir nimetle nimetlenecek, sema üzerlerine bol yağmur yağdıracak, arz nebatından hiçbir şey saklamayacaktır. (Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 9) ... Sema yağmurunu indirecek, yer bereketini çıkaracak, daha önce görülmemiş bir biçimde ümmetim onun zamanında rahata erecektir. (Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 9) Muhammed ümmetinin gönlü, zenginlikle dolacaktır. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 20) Gökten bolca rahmet yağacak, yerlerde bereket artacak; bütün defineleri bulacak. (Kıyamet Alametleri, s. 164) |
Hazreti Süleyman (a.s)
Altınçağ Dönemindeki Adalet ve Hoşgörü
Hz. Süleyman hoşgörülü bir yönetime sahiptir ve demokratik uygulamalarıyla dikkat çekmektedir. Aynı durum Altınçağ için de geçerlidir. İslam ahlakının tüm dünyaya hakim olduğu Altınçağ döneminde de çok hoşgörülü ve barış dolu bir dünya oluşacaktır. İnsanlara şefkatle ve merhametle yaklaşılacak, her dinden insan huzur içinde, güvenle yaşayacaktır. Dünya zenginlikleri insanlar arasında eşit bir şekilde dağıtılacak, yeryüzünden fakirlik ve yokluk kalkacaktır. Bu konu ile ilgili bazı hadisler şu şekildedir: Zulüm ve fıskla dolu olan dünya, o geldikten sonra adaletle dolup taşacaktır. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 20) Onun adaleti her yeri kaplayacak.. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 20) Hz. Mehdi, o kadar merhametli olacaktır ki, zamanında ne bir kimse uykusundan uyandırılacak, ne de bir kimsenin burnu kanayacaktır. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 44) O (Mehdi) arza sahib olur ve kendisinden önce basık ve zulümle dolu olan arzı adaletle doldurur. Sizden ona kim yetişirse, kar üzerinde sürünerek dahi olsa gelsin, ona katılsın. Zira o Mehdi'dir. (Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 14) ... Onun döneminde iyi insanların iyiliği artar, kötülere karşı bile iyilik yapılır. (Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 17) Bütün ülkeler ona kapılarını açacaklar... Yeryüzünde emniyet ve sükun hakim olacak. (Kıyamet Alametleri, s. 164) |
Hazreti Süleyman (a.s)
SONUÇ
Kitap boyunca Allah'ın Hz. Süleyman'a bahşettiği eşsiz nimetlerden ve daha önce hiçbir insana verilmeyen üstün ilimlerden bahsettik. Dikkatle bakan ve örnek almak kastıyla okuyan her insan için Hz. Süleyman kıssasında çok önemli öğütler ve günümüze yönelik dikkat çekici işaretler bulunmaktadır. Hz. Süleyman bir devlet adamı olarak ideal bir tavır göstermektedir. Her Müslümanın bu mübarek insanın güzel tavrını örnek alması gerekir. Her Müslümanın Hz. Süleyman gibi, adaletli, tevazulu, ihlaslı, akıllı, tedbirli, sabırlı ve kararlı olması gerekmektedir. Çünkü Allah'ın tüm insanlığa örnek gösterdiği bu ahlak, ahirette olduğu gibi, dünya hayatında da iman edenleri büyük başarılara ve zaferlere götüren bir yoldur. Daha önce de belirttiğimiz gibi, Kuran'da Hz. Süleyman gibi yeryüzünde büyük bir güç ve hakimiyet elde eden Hz. Zülkarneyn'den de bahsedilmektedir. Hz. Zülkarneyn'in hayatında da Müslümanlar için çok güzel örnekler vardır. Allah ona "yeryüzünde sapasağlam bir iktidar ve herşeyden bir yol" (Kehf Suresi, 84) vermiştir. O gittiği her yerde insanlara huzur, güven ve adalet götürmüş, dünyaya Allah'ın dinini hakim kılmıştır. Müslümanların kendilerine bu güçlü ve kararlı bir kişiliğe sahip olan bu kutlu insanı da örnek almaları gerekir. (Detaylı bilgi için bkz. Kehf Suresi'nden Günümüze İşaretler, Harun Yahya, Kültür Yayıncılık, 2001) Eğer Müslümanlar Allah'ın birer hidayet rehberi olarak gönderdiği bu kutlu insanların ahlaklarını ve tüm yaşamlarını kendilerine örnek alır ve sadece Allah'ın rızasını hedeflerlerse onlar da mutlaka büyük bir başarıya ve zafere ulaşacaklardır. Günümüzde İslam ahlakının dünya hakimiyetine yönelik işaretler birbiri ardına gerçekleşmektedir. Dünya genelinde Allah'a yöneliş çok büyük bir hızla artmaktadır. Özellikle de İslam'a yöneliş ile ilgili haberler dünyanın en çok okunan gazetelerinde yer almakta, farklı dinlere mensup binlerce insan İslam'ı kabul edip Peygamberimizin yoluna tabi olmaktadır. İnsanları barışa, hoşgörüye ve huzura davet eden İslam ahlakı daha yakından tanındıkça bu yöneliş hiç şüphesiz çok daha artacaktır. Tüm bu gelişmelerden, Allah'ın izniyle, İslam ahlakının dünya hakimiyetinin, güçlü bir lider millet öncülüğünde, çok kısa sürede gerçekleşebileceği anlaşılmaktadır. Dünya üzerinde bu deneyime ve birikime sahip olan yegane millet Türk Milleti'dir. Bu, günümüzde pek çok Batılı siyasetçi ve stratejist tarafından da dile getirilen açık bir gerçektir. Bugün çatışmaların ve kaosun merkezi konumunda olan Balkanlar, Orta Asya, Kafkaslar, Ortadoğu'nun yanı sıra tüm dünya ülkeleri, milletimizin öncülüğünde, İslam ahlakının getirdiği huzur ve barış sayesinde, içinde boğuldukları kaos ortamından çıkacaktır. 21. yüzyıl Allah'ın izniyle Türk Milleti'nin dünyaya İslam ahlakıyla yön verdiği ve cennet gibi bir dünyanın oluşmasında öncülük ettiği kutlu bir dönem olacaktır. |
Hazreti Süleyman (a.s)
İman Eden Cinler ve İnkarcı Cinler
Ayetlerde cinlerden bir kısmının Allah'a iman edip, hidayet yoluna uyduklarından bahsedilirken, bir kısmının da isyankar ve inkarcı olduklarından bahsedilir. Müslüman cinler Kuran okunurken dinlemektedirler: De ki: "Bana gerçekten şu vahyolundu: Cinlerden bir grup dinleyip de şöyle demişler: "Doğrusu biz (büyük) hayranlık uyandıran bir Kur'an dinledik. O (Kur'an,) 'gerçeğe ve doğruya' yöneltip-iletiyor. Bu yüzden ona iman ettik. Bundan böyle Rabbimize hiç kimseyi ortak koşmayacağız. Elbette Rabbimizin şanı yücedir. O ne bir eş edinmiştir, ne de bir çocuk. (Cin Suresi, 1-3) Cinlerin bir bölümü Allah'ı tesbih edip yücelten, O'na hiçbir kimseyi ortak koşmayan Müslüman kimselerdir. Kuran'a karşı büyük bir hayranlık duymakta, Allah'ın emir ve tavsiyelerine uymaktadırlar. Onlar kendi aralarında iman etmeyen cinler olduğunu bilmektedirler ve bu durumu şu şekilde ifade etmektedirler: "Doğrusu şu: Bizim beyinsizlerimiz Allah'a karşı 'bir sürü saçma şeyler' söylemişler. Oysa biz, insanların ve cinlerin Allah'a karşı asla yalan söylemeyeceklerini sanmıştık." (Cin Suresi, 4-5) Cinler kendi aralarında birçok farklı gruplardan oluşmuşlardır. Bazılar samimi Müslüman, bazıları müşrik, bazıları Allah'a karşı yalan söyleyenlerdir. Cin Suresi'nin devamında iman eden cinler, cinlerin genel durumu hakkında şu bilgileri vermektedirler: Gerçek şu ki, bizden salih olanlar vardır ve bunun dışında (ya da aşağısında) olanlar da. Biz türlü türlü yolların fırkaları olmuşuz. Biz, şüphesiz Allah'ı yeryüzünde asla aciz bırakamayacağımızı kaçmak suretiyle de O'nu hiçbir şekilde aciz bırakamayacağımızı anladık. Elbette biz, o yol gösterici (Kur'an'ı) işitince ona iman ettik... (Cin Suresi, 11-13) Cinler de aynı insanlar gibi Allah'ın kitabıyla sorumlu kılınan varlıklardır. Onlar da tüm yapıp ettiklerinden Allah'a hesap verecek ve yaptıklarıyla hiçbir haksızlığa uğramadan karşılık bulacaklardır. İman eden cinler Allah'tan güzel bir karşılıkla müjdelenmişlerdir: ... Artık kim Rabbine iman ederse o ne (ecrinin) eksileceğinden korkar ve ne de haksızlığa uğrayacağından. Ve elbette, bizden Müslüman olanlar da var zulmedenler de. İşte (Allah'a) teslim olanlar artık onlar 'gerçeği ve doğruyu' araştırıp-bulanlardır." (Cin Suresi, 13-14) Allah'ın varlığını inkar edip isyan eden ve zulmedenlerin sonu ise şu şekildedir: "Zulmedenler ise, onlar da cehennem için odun olmuşlardır. (Cin Suresi, 15) ... "Andolsun cehennemi cinlerden ve insanlardan (kafirlerin) tümüyle dolduracağım." (Hud Suresi, 119) |
Hazreti Süleyman (a.s)
Cinlerle İnsanların Görüşmesi
Ayetlerden Allah'ın dilemesiyle cinlerle insanların görüşebilecekleri, hatta cinlerin insanların emrine girebilecekleri anlaşılmaktadır. Allah Hz. Süleyman'ın emrine cinleri vermiş, Hz. Süleyman onları türlü işlerinde kullanmıştır. Burada vurgulanması gereken önemli bir konu da insanların cinlerle ne şekilde görüşebileceğidir. Her ne kadar tam olarak açıklığa kavuşmuş olmasa da, günümüzde "cin çağırma" insanlar arasında yaygın bir uygulamadır. Çoğu insan hayatında bir ya da birkaç kez cin çağırmıştır. Özellikle gençler arasında bu, çok uygulanan bir yöntemdir. Bazı kişiler buna "kalp çağırma", bazıları da "ruh çağırma" gibi isimler verse de, aslında bu tarz ortamlarda gelenler hep cinlerdir. (Bazı durumlarda da ortamda bir cin olmamasına rağmen insanlar kendi kendilerini buna inandırırlar.) Ancak bu cinler çoğunlukla iman etmemiş, dinsiz cinlerdir. Dinsiz cinlerin bunu yaparken amaçları ise muhtemelen insanları oyalamak ve onların boş vakit geçirmelerine sebep olmaktır. İnsanlar da bu cinlere aldanarak kendilerinin bir kazanç sağlayabileceğini, gayba dair haberler alabileceklerini zannetmektedirler. Oysa cinlerin -Allah'ın dilemesi dışında- insanlara gaybtan haber vermeleri mümkün değildir. Nitekim "... Artık o, yere yıkılıp-düşünce, açıkça ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı böylesine aşağılanıcı bir azab içinde kalıp-yaşamazlardı." (Sebe Suresi, 14) ayetinde haber verildiği gibi, Hz. Süleyman'ın ölümünden sonradan haberdar olmaları bunun bir delilidir. Ayrıca unutulmamalıdır ki, Neml Suresi'nin 65. ayetinde bildirildiği gibi; "Göklerde ve yerde gaybı Allah'tan başka kimse bilmez..." |
Hazreti Süleyman (a.s)
Cinleri Allah'a Ortak Koşanlar
Bazı insanlar cinlerin kendilerine ait bir güçleri olduğuna inanmaktadırlar. Oysa bu çok büyük bir yanılgıdır. Çünkü cinleri yaratan Allah'tır ve onların kendilerine ait hiçbir güçleri yoktur. Allah dilemedikçe onların herhangi bir kişiye zarar vermeleri ya da fayda sağlamaları mümkün değildir. Ancak buna rağmen insanların bir bölümü cinlerden medet umar, onları veli kabul ederler: Cinleri Allah'a ortak koştular. Oysa onları O yaratmıştır. Bir de hiçbir bilgiye dayanmaksızın O'na oğullar ve kızlar yakıştırıp-uydurdular. O, ise nitelendiregeldikleri şeylerden yücedir, uzaktır. (Enam Suresi, 100) Bir Kuran ayetinde Allah, insanların cinlerle temas kurmak suretiyle saptıklarını şöyle haber verir: "Bir de şu gerçek var: İnsanlardan bazı adamlar cinlerden bazı adamlara sığınırlardı. Öyle ki onların azgınlıklarını arttırırlardı." (Cin Suresi, 6) Melekler de bir ayette bazı insanların cinlere ibadet ettiklerini bildirirler: (Melekler) Derler ki: "Sen yücesin, bizim velimiz Sensin onlar değil. Hayır, onlar cinlere tapıyordu ve çoğu onlara iman etmişlerdi." (Sebe Suresi, 41) İnsanların cinleri Allah'a şirk koşmalarının ve onlardan medet ummalarının en önemli sebeplerinden biri, onların gaybı bildiklerini düşünmeleridir. Oysa bu çok büyük bir yanılgıdır. Çünkü Allah ayetinde cinlerin gayba dair bir bilgiye sahip olmadıklarını bildirmektedir. (Sebe Suresi, 14) Ayetlerde cinlerin insanlar için bir yol gösterici olmadıkları, hatta insanları doğru yoldan saptırmak için onlara süslü sözler fısıldadıkları bildirilir. Ancak unutulmamalıdır ki, cinlerin Allah dilemedikçe insanlar üzerinde bir etkisi olması mümkün değildir. Onları Allah yaratmıştır ve onlar da kainattaki tüm canlılar gibi Allah'ın emriyle hareket etmektedirler: Böylece her peygambere insan ve cin şeytanlarından bir düşman kıldık. Onlardan bazısı bazısını aldatmak için yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi bunu yapmazlardı. Öyleyse onları yalan olarak düzmekte olduklarıyla başbaşa bırak. (Enam Suresi, 112) Hem insanları yoldan saptıran cinler, hem de cinleri Allah'a şirk koşanlar; bu yaptıklarına karşılık olarak Allah onları sonsuz cehennem azabıyla cezalandıracaktır. Dünya hayatlarında cinlerin yaldızlı sözlerine kananlar ahirette çok büyük bir yanılgıya düştüklerini anlayacaklardır. Çünkü o gün tüm şirk koştukları kimseler kendilerinden uzaklaşacak, Allah'ın karşısında yapayalnız, tek başlarına olduklarını kavrayacaklardır. Cehennem azabıyla karşılık bulacaklarını anladıklarında ise şu şekilde yalvaracaklardır: İnkâr edenler dediler ki: "Rabbimiz cinlerden ve insanlardan bizi saptırmış olanları bize göster ayaklarımızın altına alalım, en aşağılarda bulunanlardan olsunlar." (Fussilet Suresi, 29) Bir diğer ayette ateşin onlar için süresiz bir konaklama yeri olduğu şu şekilde bildirilmektedir: Onların tümünü toplayacağı gün: "Ey cin topluluğu insanlardan çoğunu (ayartıp kendinize kullar) edindiniz" (diyecek). İnsanlardan onların dostları derler ki: "Rabbimiz, kimimiz kimimizden yararlandı ve bizim için tespit ettiğin süreye ulaştık." (Allah) Diyecek ki: "Allah'ın dilediği dışta olmak üzere ateş sizin içinde süresiz kalacağınız konaklama yerinizdir." Şüphesiz Rabbin hüküm ve hikmet sahibi olandır, bilendir. (Enam Suresi, 128) |
Hazreti Süleyman (a.s)
İsyan Eden Cinlerin Alacakları Karşılık
Rahman Suresi'nde cin ve insan topluluklarının Allah'ın ilhamıyla hareket eden aciz varlıklar oldukları hatırlatılmaktadır. Allah'ın ayetlerini inkar edip, isyan ettikleri takdirde hiçbir şekilde bir başarı elde edemeyecekleri, çünkü yerlerin ve göklerin tek hakiminin alemlerin Rabbi olan Allah olduğu bildirilmektedir: Ey cin ve ins toplulukları, eğer göklerin ve yerin bucaklarından aşıp-geçmeye güç yetirebilirseniz, hemen aşın; ancak 'üstün bir güç (sultan)' olmaksızın aşamazsınız. (Rahman Suresi, 33) Böyle bir girişimde bulunanların alacakları karşılık ise "İkinizin de üzerine ateşten yalın bir alev ve (bakır gibi erimiş) kıpkızıl bir duman salıverilir de 'kurtulup-başaramazsınız.'" (Rahman Suresi, 35) ayetiyle bildirilir. Nitekim Müslüman cinler bu gerçeği bilmektedirler ve "Biz, şüphesiz Allah'ı yeryüzünde asla aciz bırakamayacağımızı kaçmak suretiyle de O'nu hiçbir şekilde aciz bırakamayacağımızı anladık." (Cin Suresi, 12) ayetinde de belirtildiği gibi acizliklerinin farkındadırlar. Aynı ayetlerin devamında isyan eden cin ve ins topluluklarının sonunun cehennem olduğu şöyle bildirilir: Sonra gök yarılıp yağ gibi erimiş olarak kıpkırmızı bir gül olduğu zaman; Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz? İşte o gün, ne insana, ne cinne günahından sorulmaz. Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz? (Çünkü o gün) Suçlu-günahkarlar, simalarından tanınır da alınlarından ve ayaklarından yakalanırlar. Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz? İşte bu, suçlu-günahkarların kendisini yalanladıkları cehennemdir. (Rahman Suresi, 37-43) Bu bölüm boyunca cinlerin çeşitli özelliklerini anlattık. İnsanlarla aynı sorumluluklara sahip olduklarını ama yaratılış olarak farklı özellikleri olduğunu Kuran'dan ayetlerle açıkladık. Kuşkusuz insanlardan farklı bu varlıklara hakim olmak, ancak çok derin ve güçlü bir imanın karşılığında Allah'ın verdiği bir nimettir. Hz. Süleyman, Allah'ın bu nimetiyle ödüllendirdiği, azim sahibi bir peygamberdir. Allah Hz. Süleyman'a rahmet etmiş ve onu dünyada çok az kuluna nasip ettiği büyük bir hakimiyet ile ödüllendirmiştir. |
Hazreti Süleyman (a.s)
KURAN’DA ŞEYTAN
Şeytanla ilgili Allah Kuran'da birçok ayet bildirmiş, insanları şeytanların vesveselerine karşı uyarmıştır. Şeytanın Kuran'da bildirilen özelliklerini öğrenmek, insanın onun zayıf tuzak ve hilelerine düşmemesi için son derece önemlidir. ----------------- İblis'in Allah'a Olan İsyanı ve Küçük Düşürülmesi Kuran'da, Allah'ın Hz. Adem'i yarattıktan sonra tüm meleklerden ona secde etmelerini emrettiği istediği bildirilir. Meleklerin hepsi Allah'ın emrine uymuş, ancak İblis bu emre itaat etmemiştir. Hz. Adem çamurdan, kendisi ise ateşten yaratıldığı için kendisinin daha üstün olduğunu öne sürmüş ve bu nedenle Hz. Adem'e secde etmeyeceğini söylemiştir: Andolsun, Biz sizi yarattık, sonra size suret (biçim-şekil) verdik, sonra meleklere: "Adem'e secde edin" dedik. Onlar da İblis'in dışında secde ettiler; o, secde edenlerden olmadı. (Allah) Dedi: "Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?" (İblis) Dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın." (Araf Suresi, 11-12) İblis, Hz. Adem'e secde ettiğinde küçük düşeceğini sanmış, kibirinden ve büyüklenme arzusundan dolayı Allah'ın emrine itaat etmemiştir. Allah'ın herşeyin yaratıcısı olduğunu bildiği, herşeyin tasarrufunun yalnızca Allah'a ait olduğundan haberdar olduğu halde, kendince büyüklenmiş ve insandan "daha hayırlı olduğunu" iddia etmiştir. Üstelik bunları iddia ederken son derece saygısız bir üslup kullanmış, bir yandan Allah'a iman ettiğini iddia ederken, bir yandan da O'na karşı gelme cüretinde bulunmuştur. Büyüklük peşinde olan İblis, bu hareketi ile kibirini koruyacağını düşünmüş, ama yanılmıştır. Çünkü beklentisinin aksine çok küçük düşmüş, aşağılanmış ve kovulmuştur. Dahası, tüm insanlık tarihi boyunca onun kovulan, yerilen, aşağılanan ve kötülerin en kötüsü olarak cehennemde azap görecek olan bir varlık olduğu bilinmektedir ve gelecekte de bilinecektir. İblis'in Allah'ın huzurundan kovuluşu ayetlerde şöyle bildirilir: (Allah:) "Öyleyse oradan in, orada büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin." (Araf Suresi, 13) (Allah) Dedi: "Kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş olarak oradan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım." (Araf Suresi, 18) Aslında şeytanın içine düştüğü bu durum, kibirli, kendini beğenmiş insanların düştükleri durumla aynıdır. Onlar şeytanın tuzaklarına düşerek büyüklenir, bu şekilde saygı ve itibar göreceklerini zannederler. Ancak tam aksine aşağılanırlar. Herşeyden önce Allah katında küçülürler, çünkü, "Allah, her büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez". (Nisa Suresi, 36) İnsanlar arasında da küçülürler; kibirli insanların hiçbirinin gerçek bir dostu, gerçek bir seveni yoktur, hatta herkes böyle insanlardan için için nefret eder. Bu, aşağılanmanın en kötülerinden biridir. Daha büyük bir aşağılanma ise, bu insanların cehennemde şeytanlarıyla birlikte görecekleri şiddetli azap olacaktır. |
Hazreti Süleyman (a.s)
Şeytan İlk Olarak Hz. Adem ve Eşine Vesvese Verdi
İblis Allah'ın huzurundan kovulduktan sonra, kıyamete kadar sürecek olan mücadelesine başladı. İnsanları aldatarak saptırmak için onlara türlü yollardan sokuldu. İlk büyük tuzağı, cennette yaşamakta olan Hz. Adem'i ve eşini kandırarak, onları Allah'ın emrine itaatsizliğe sürüklemesiydi. İnsanlık tarihinin başlangıcındaki bu olay Kuran'da şöyle anlatılır: Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz. Şeytan, kendilerinden "örtülüp gizlenen çirkin yerlerini" açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir." Ve: "Gerçekten ben size öğüt verenlerdenim" diye yemin de etti. Böylece onları aldatarak düşürdü. Ağacı tattıkları anda ise, ayıp yerleri kendilerine beliriverdi ve üzerlerini cennet yapraklarından örtmeye başladılar. (O zaman) Rableri kendilerine seslendi: "Ben sizi bu ağaçtan menetmemiş miydim? Ve şeytanın sizin gerçekten apaçık bir düşmanınız olduğunu söylememiş miydim?" Dediler ki: "Rabbimiz, biz nefislerimize zulmettik, eğer bizi bağışlamazsan ve esirgemezsen, gerçekten hüsrana uğrayanlardan olacağız." (Allah) Dedi ki: "Kiminiz kiminize düşman olarak inin. Yeryüzünde belli bir vakte kadar sizin için bir yerleşim ve meta (geçim) vardır." Dedi ki: "Orda yaşayacak, orda ölecek ve ordan çıkarılacaksınız." (Araf Suresi, 19-25) İşte insanlığın dünyadaki yaşamının başlangıcı, Hz. Adem'in üstteki ayetlerde anlatılan durumuydu. Ancak Hz. Adem Allah'a tevbe etti ve Allah onu bağışladı. İblis'in insanların aleyhine yürüttüğü mücadelesi ise son bulmadı. |
Hazreti Süleyman (a.s)
Şeytanlar İnsan Şeklinde Olabilirler
Allah Kuran'da şeytanların insan veya cin şeklinde olabileceklerini, konuşarak veya insanların kalplerine vesvese vererek onları etkileyip, doğru yoldan saptırabileceklerini bildirmiştir. Yani şeytanlar insan şekline de girip, insanların arasında dolaşabilmektedirler. Allah bu durumu Kuran'da şöyle bildirmektedir: De ki: İnsanların Rabbine sığınırım. İnsanların Malikine, İnsanların (gerçek) ilahına; "Sinsice, kalplere vesvese ve şüphe düşürüp duran" vesvesecinin şerrinden. Ki o, insanların göğüslerine vesvese verir (içlerine kuşku, kuruntu fısıldar); Gerek cinlerden, gerekse insanlardan. (Nas Suresi, 1-6) Ayette görüldüğü gibi, "insan ve cin şeklindeki şeytanlar"dan insanların sakınmaları gerekir. İblis -Allah'ın dilemesi dışında- insana görünmez, ancak zihinlerine etki eder. İnsanlar, bazen akıllarından geçen kötülükleri, kuruntuları, dine muhalif düşünceleri kendilerinden zannederler. Oysa bunları onlara fısıldayan şeytandır. Eğer şeytanın etkisi altında olduklarını fark edip, Allah'a sığınır ve hemen hayır ve güzellik yönünde düşünür, Kuran ayetlerini akıllarına getirirlerse, şeytanın bu fısıldamalarının üzerlerinde hiçbir etkisi olmaz: Eğer sana şeytandan yana bir kışkırtma (vesvese veya iğva) gelirse, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir. (Allah'tan) Sakınanlara şeytandan bir vesvese eriştiğinde (önce) iyice düşünürler (Allah'ı zikredip-anarlar), sonra hemen bakarsın ki görüp bilmişlerdir. (Araf Suresi, 200-201) Şeytanlar aynı zamanda insan olarak da karşımıza çıkarlar. Bu bir insanın dostu olarak gördüğü bir yakını, bir fikir adamı veya saldırgan bir insan olabilir. Bu şeytanlar tüm özellikleri ile insana benzerler. Ancak konuşma ve tavırları ile insanları Allah'ın yolundan saptırmaya, onları dünya hayatına tutku ile bağlamaya çalışırlar. Allah, birçok ayetinde şeytanın orduları olduğunu bildirmektedir. Ve bu şeytan orduları, binlerce yıldır insanları doğru yoldan saptırmak için mücadele vermektedirler. Ancak üstün gelenler daima Allah'ın yolunda olanlardır. İblis ve ordusu ise, cehennemle karşılık bulacaktır: Artık onlar ve azgınlar onun içine dökülüverilmiştir. Ve İblis'in bütün orduları da. (Şuara Suresi, 94-95) |
Hazreti Süleyman (a.s)
Şeytan Dünya Hayatını Çekici Göstermeye Çalışır
Şeytan, Allah'ın huzurundan kovulduktan sonra, düştüğü bu durumun nedeni olarak insanı görmüş ve insana olan kinini, onun soyunu saptırarak göstermeye karar vermiştir. Oysa, şeytan kendi ahlaksızlığı, küstahlığı, kibir ve itaatsizliği nedeniyle cezalandırılmıştır. Ancak kibirinden bu gerçeği kabul etmeyen şeytan şöyle bir yemin etmiştir: O da: "(İnsanların) dirilecekleri güne kadar beni gözle(yip ertele.)" dedi. (Allah:) "Sen gözlenip-ertelenenlerdensin" dedi. Dedi ki: "Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onları (insanları saptırmak) için mutlaka senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım." "Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın." (Araf Suresi, 14-17) Şeytanın en önemli taktiklerinden biri insanları zaafları ile aldatmaya çalışmasıdır. Örneğin Hz. Adem ve eşini "sonsuzluk" vaadi ile kandırmıştır. İnsanların birçoğunu ise dünya hayatına bağlayarak, dünya hayatını çok çekici, süslü ve sanki hiç son bulmayacak bir yermiş gibi göstererek kandırmaya çalışır. Bir ayette şeytanın bu özelliğinden şöyle bahsedilir: Dedi ki: "Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de yeryüzünde onlara, (sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip-çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp-saptıracağım." (Hicr Suresi, 39) Örneğin şeytan bir iş adamına işine tutkuyla bağlanması, maddi kazancı ve ticari itibarı herşeyin üzerinde tutması için telkinde bulunabilir. Bu, daha önce de belirttiğimiz gibi yakınındaki bir insan veya onun zihnine telkinde bulunan bir cin şeytan olabilir. Bu insan, söz konusu telkinler nedeniyle tüm ahlaki ve manevi değerleri, dini, ahireti terk eder. Böylece şeytan, bu insanın zayıf yönünü kullanarak, onu dinden saptırmış olur. Kuran'da, Allah şeytanın Sebe kavmini bu şekilde saptırdığını bildirmektedir: "Gerçekten ben, onlara hükmetmekte olan bir kadın buldum ki, ona herşeyden (bolca) verilmiştir ve büyük bir tahtı var. Onu ve kavmini, Allah'ı bırakıp da güneşe secde etmektelerken buldum, şeytan onlara yaptıklarını süslemiştir, böylece onları (doğru) yoldan alıkoymuştur; bundan dolayı onlar hidayet bulmuyorlar. Ki onlar, göklerde ve yerde saklı olanı ortaya çıkaran ve sizin gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı bilen Allah'a secde etmesinler diye (yapmaktadırlar). O Allah, O'ndan başka ilah yoktur, büyük Arş'ın Rabbidir." (Neml Suresi, 23-26) Ancak unutmamak gerekir ki, şeytanın taktikleri ve hileleri gerçekte çok zayıftır ve vicdanını kullanan, Allah'ı ve Kuran ayetlerini düşünen samimi insanların üzerinde hiçbir etkisi olmaz. |
Hazreti Süleyman (a.s)
Şeytanın İman Edenler Üzerinde Hiçbir Etkisi Yoktur
Şeytanın tüm bu sinsi taktiklerinin ve mücadelesinin yanında bir gerçek vardır: Şeytan samimi iman eden kulların üzerinde hiçbir etki bırakamaz. Hatta güçlü imana sahip müminler, aynı Hz. Süleyman'da olduğu gibi, şeytanın tüm planlarına bir kilit vurur, onu tamamen etkisiz hale getirebilirler. Allah'ı çokça anan, herşeyde Allah'ın yarattığı bir hayır ve güzellik gören, her tavrında ve düşüncesinde Allah'a yönelen ve Kuran'a başvuran müminler için şeytanın hilesi çok zayıftır. Allah bunu ayetlerinde şöyle bildirir: Gerçek şu ki, iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) hiçbir zorlayıcı-gücü yoktur. Onun zorlayıcı-gücü ancak onu veli edinenlerle, onunla O'na (Allah'a) ortak koşanlar üzerindedir. (Nahl Suresi, 99-100) Allah başka ayetlerinde de, şeytanın hiçbir zorlayıcı gücü olmadığını, ancak Allah'ın ona bu imkanı vermesinin nedeninin, iyilerle kötülerin ayırt edilmesi için olduğunu bildirmektedir: Andolsun, İblis, kendileri hakkında zannını doğrulamış oldu, böylelikle iman eden bir grup dışında, ona uymuş oldular. Oysa onun, kendilerine karşı hiçbir zorlayıcı-gücü yoktu; ancak biz ahirete iman edeni, ondan kuşku içinde olandan ayırdetmek için (ona bu imkanı verdik). Senin Rabbin, herşeyin üzerinde gözetici-koruyucudur. (Sebe Suresi, 20-21) Şeytan müstakil güce sahip bir varlık değildir. Yaptıklarını Allah'ın bilgisi dahilinde yapmaktadır. Böylece şeytana uyanlarla, şeytanın tuzaklarına düşmeyen takva sahibi müminler birbirlerinden ayrılmaktadırlar. |
Hazreti Süleyman (a.s)
Şeytanın Kuran'da Bildirilen Bazı Özellikleri
Sinsi ve Yalancıdır (İbrahim Suresi, 22) Azgın ve Kaypaktır (Hac Suresi, 3) Gücü Yalnızca Çağırmaya Yeter (İbrahim Suresi, 22) İyilikten ve Hayırdan Yana Hiçbir Yönü Yoktur (Nisa Suresi, 117) İnsanlar Üzerindeki Etkisi Pisliktir (Enfal Suresi, 11) İnsanların Şükretmelerini Engellemek İster (Araf Suresi, 17) İnsanlara Korku Vermeye Çalışır (Al-i İmran Suresi, 175) Müminlerin Arasını Bozmaya Çalışır (İsra Suresi, 53) (Maide Suresi, 91) İnsanları, Sözde Onlara İyilik Yaptığına İkna Etmeye Çalışır (Araf Suresi, 20-21) Allah'ın Adını Kullanarak Saptırmaya Çalışır (Fatır Suresi, 5-6) Müminlerin Zamanla Yıpranmalarını İster (Al-i İmran Suresi ,155) Yalan Vaadlerde Bulunur (İbrahim Suresi, 22) Kuruntulara ve Kuşkulara Düşürmeye Çalışır (Nisa Suresi, 119-120) Sapkın Amelleri Süslü ve Çekici Gösterir (Neml Suresi, 24) Fakirlik Korkusu Vermeye Çalışır (Bakara Suresi, 268) Kibir Vermeye Çalışır (Sad Suresi, 74-75) Gösteriş İçin İbadet Etmeye Teşvik Eder (Nisa Suresi, 38) Ayetlerden Uzaklaştırmaya Çalışır (Zuhruf Suresi, 36-37) Unutkanlık ve Dalgınlık verir (Mücadele Suresi, 19) (En'am Suresi, 68) (Kehf Suresi, 63) Duygusallık Telkini Yapar (İsra Suresi, 64) (Mümtehine Suresi, 1-3) Detaylara Daldırır (Bakara Suresi, 67-71) İsrafa Teşvik Eder (İsra Suresi, 26-27) Şeytanın Allah'a başkaldırma cüretinde bulunan, son derece isyankar, insanlara karşı büyük bir düşmanlık besleyen, insanları doğru yoldan alıkoymak için türlü çabalar harcayan bir varlık olduğunu Kuran'dan ayetlerle açıkladık. Tarihin başından bu yana tüm insanları Allah'ın yolundan saptırmaya çalışan böyle bir varlığın, bir insanın hizmetine verilmiş olması elbette Allah'ın büyük bir rahmetidir. Hz. Süleyman'ın, şeytanları kendi emrinde çalıştırmış, onları hak dinin faydasına olacak işlerde kullanmış olması, kuşkusuz onun Allah'ın üstün kullarından olduğunun açık bir göstergesidir. |
All times are GMT +3. The time now is 20:25. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Siyaset Forum 2007-2025