![]() |
werret işin kızası şu siz bu kafa ile gittiğin
z süece Allah gün yüzü göstermeyecektir. İrana olan düşnamlığınızın binde biri ABD ye görğnmüyor arada ABD yi kınıyorsanız oda İranı destekliyor diye lafa başlıyorsunu. ha unutmadan söyliyim Allah bilir sizi sadamı şehitte sdayıyorsunuz aynı zaman belki sunni olduğu için muritlikte yapıyor olabilirsiniz... sadamı talibanı iktidardan düşürmüşte neden iranı düşüremiyormuş eee sizin gibiler olduğu süre ümmetin içine dert düşmanlık kin sokanlar olduğu sürece böyle olacaktır ve hep dert yanacaksınız... abdnin elinden geliyor muda irana sadama yaptığını yapsın... hiç kusura bakmayın şiiler sunniler gibi değiller. onlar bilik olurlar bir ses çıkarırlar. sunniler her biri bir batılının kölesi ne derlerse o 1 senedir süriye yarım bile etmediler.. 2 milyarlık sunni dünyası ! |
Sen merak etme; ALLAH'ın izniyle, Suriye'deki Nusayri-Baas rejiminin çökmesiyle birlike hayranı olduğun Safevi-İran rejimi de çöküş sürecine girecektir!.. Artık birçok insanın gözü açıldı... Suriye'deki Nusayri-Baas rejimini devrildikten sonra, İslam ümmeti güçlenmeye başlayacaktır!.. ''Artık mızrak çuvala sığmıyor. İran için, Şiilik için Suriye, kaybedilecek ilk ve belki de en önemli mevzidir. Buna tahammül edemiyorlar. "Emperyalizme karşı durma" söylemini maske edinerek mezhebi yayılmacılık politikasını daha fazla sürdüremeyecekleri Suriye bağlamında net olarak görüldü. Bütün çırpınmaları bundan...'' Ebubekir Sifil - 15 Mart 2012 - Milli Gazete http://www.milligazete.com.tr/makale/arap-bahari-uzerine-sesli-dusunceler-232918.htm |
Karadavi'nin İran isyanı Dünya Müslüman Alimler Birliği Başkanı Şeyh Yusuf El Karadavi’nin bugüne kadar İran, Hizbullah ve Şii yayılmacılığıyla ilgili birçok açıklaması oldu. Ama geçen hafta Perşembe akşamı Kahire’de Gazeteciler Sendikası’nda düzenlenen Suriye devrimine destek toplantısındaki sözleri gibisini hiç duymamıştık. Mısırlı ünlü alim, Suriye’de devrimi dört gözle beklediğini şu sözleriyle dile getirdi: “Tunus’ta devrim başlayınca elimi kalbime koyup, “Suriye halkı ne zaman ayağa kalkacak?” dedim. Mısır’da devrim başlayınca aynı şeyi tekrarladım. Libya’da devrim başlayınca yine elimi kalbime koyup “Suriye halkı ne zaman ayağa kalkacak?” dedim. Suriye halkının kulluğu kabul etmesi ve onurunun çiğnenmesine izin vermesi mümkün değil.” Yusuf El Karadavi’nin geceye damgasını vuran sözleri ise İran ve Hizbullah hakkında söyledikleriydi. İran’ın ve Hizbullah’ın Suriye’de Baas rejimine verdiği desteği eleştiren El-Karadavi, “Tüm bölge ülkeleri İran’a karşı aynı cephede birleşmeli” dedi. “El Lât” ve “El Uzza”, Mekkeli müşriklerin İslam öncesi taptıkları en büyük putlardan ikisidir. Ortadoğu’da uzun süredir “Allah’ın hizbi / partisi / taraftarları” anlamına gelen “Hizbullah”a “El Lât’ın hizbi / partisi / taraftarları” anlamına gelen “Hizbullât” deniliyor. Şeyh Yusuf El Karadavi de Kahire’deki konuşmasında “Hizbullah”tan bahsederken bu ismi kullandı ve tam olarak şöyle dedi: “Kendine “Hizbullah” adını veren (örgüt) için Lübnan’dan gelen Suriyeli bir kardeşimiz “O Hizbullât’tır” dedi. Gerçekten de o “Hizbullah” değil, “Hizbullât”tır. Çünkü “Hizbullah” sadece Allah’a çağırır. Evlatları yaşarken Allah için yaşar ve ölürken Allah için ölür.” Yusuf El Karadavi, bölgeyi ve insanını en iyi tanıyan, Arap sokağının nabzını tutan ve gelişmeleri en sağlıklı şekilde okuyan isimlerden biri. Ümidini kesene kadar uzun süre İran’a ve Hizbullah’a destek verdi. İran rejiminin mezhep ihracı çabalarına hizmet etmekten başka bir işe yaramadığını anlayıncaya kadar “takrib” toplantılarına katıldı. Samimi bir şekilde, “Müslümanlar arasında fitne çıkarmayın” diyerek çok uyarıda bulundu. Fakat hiçbiri işe yaramadı. Suriye’de işlenen vahşet ise Yusuf El Karadavi’nin İran’a karşı isyanının zirveye çıkmasına neden oldu. Kafasına “İran çuvalı” geçirilmiş Türkiye İslamcılarının birçoğu, bugün Suriyeli Müslümanlara “Beşşar’dan başka ilah yok” sloganıyla yapılan vahşi katliamların arkasında gerçekte İran ve Hizbullah’ın olduğunu göremiyor. Dolayısıyla, onlardan “İran’a karşı birleşin” diyen Yusuf El Karadavi’yi anlamaları da beklenemez. Türkiye’de maalesef güçlü bir İran lobisi var ve devrimden beri “Humeynicilik” ekolünden yetişenler İslami kesimin her yanına yayılmış durumdalar. İslami cemaatlerde, resmi ve sivil medya organlarında, sivil toplum kuruluşlarında, siyasi partilerde ve hatta iktidar çevrelerinde… Suriye konusunda en büyük kara propagandayı ve gerçekleri sulandırmayı da onlar yürütüyor. Hamas lideri Halit Meşal’in “ümmet için dönüm noktası” diyerek övdüğü “Arap Baharı”na “Kanlı Bahar” diyen Baas sözcüsünü de aynı kesim cilalayıp parlatarak Türkiye’nin başına bela etti. Hükümetin İran lobisiyle yüzleşmeden Suriye konusunda sağlıklı adımlar atabilmesi mümkün görünmüyor. Suriye’deki katliamlara verdiği doğrudan destek nedeniyle İran ve Hizbullah’ı eleştiren Yusuf El Karadavi şimdi İran lobisinin “itibarsızlaştırma” ve “iftira” kampanyasıyla karşı karşıya kalacak. Mısırlı alimi çoktan hedef tahtasına oturtmuşlardı fakat yukarıdaki sözlerinden sonra atılan çamur oranı mutlaka artacaktır. Daha önce Suriyeli alim Said Havva’ya da yaptıkları gibi… İsmail Yaşa - 21 Mart 2012 - Milat |
Alıntı:
ben islam hayranıyım şiianın değil şiia müslüman kardeşlerimizdir. vahabileri kardeş gördüğümüz gibi selefileri kadş gördüğümüz gibi ! bu arada bütün varınızı yoğunuzu gücünü müslüman bir devleti yıkmaya ayırdığınızı fark ettim söylemenizle pekişti Allah sizi bu isteğinizde sevindirmesin ! kardeviye gelince ben kardevinin müslüman bir ülkeye karşı bileşme kararını tanımıyorum ! |
ŞAM’DA SİLAHLAR KONUŞMAYA BAŞLARKEN ÜMMETİN KİLİTLENEN AKLI VE UFKU Suriye, halk kıyamı birinci yılına girerken, Nusayri rejimi ölüm makinesini bütün vahşetiyle işletmeye devam ediyor. Direnişçiler, çok kötü silahlar da olsa Şam’da ellerine silah aldılar. Rusya’nın muazzam silah desteğinden ve İran’ın siyasi ve stratejik yardımından faydalanan Beşşar’ın zulüm ve tecavüz ordularının cinayetleri aramızda fitne tohumu ekmekte. Burada Beşşar yüzünden mezhepçi olduk. Sanki akidemiz hak değil de batıl imiş de bundan utanmamız gerektiğini ima edenler; acaba Allah’ın vahyini ikame edip zulmü ortadan kaldırıp İslam’ın adaletini mi sağlıyorlar? Adalet üzere bina ettikleri mezhepleri nerede? Acaba kendilerini DİN imiş gibi görenler bize bu çamuru atıyor olmuş olmasın? Onların adaletlerini ve mezhepçilik yapmamalarının Suriye’de nasıl bir Din, ahlak ve insanlık haysiyeti inşa ettiklerini gördük. Suriye’deki zalimi destekleyenler ve Müslüman kadınlarının namuslarının kirletilmesine hayır artık yeter diyemeyenler haysiyetsizliğin zirvesindeki yerlerini alıyorlar. Suriye’deki Haçlıları ve Moğolları eleştirmek, Türkiye’de haysiyetlerini ayaklar altına almış ve meseleyi iman ve küfr zaviyesinden ele almaktan aciz gözleri kararmış zalim bir kesim. Hala Suriye’ yle ilgili eleştirel yazıları ve sahiplerini “mezhepçilik” ile suçluyorlar. Din İslam’dır. Allah Azze ve Celle bize Din olarak İslamı gönderdi. Fakat Suriye’de ve İran’da Kur’anın ve Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği İslam mı uygulanıyor ki Suriye’deki katliamları ve kadınlarımıza tecavüzleri gündeme getirdikçe zanilerin ve tecavüzcülerin alkışçıları burada bizi “mezhepçlik”le suçluyorlar. Bunlara söylenecek tek söz var hayasızlar ve utanmazlar..! Müslüman kadınlara tecavüz edip çıplak olarak onları sokaklara adeta çöp torbası atar gibi atan kafirleri telin eden bir tek kelime yazdınız mı? Kendinizi ifşa ettiğinizin hala farkında değilseniz, bundan sonra söylenecek bir söz kalmamıştır. Bu iğrençlikler karşısında vallahi insanın dili tutuluyor ama birilerinin de akılları tutulmuş ve bizleri ”mezhepçilikle” suçluyorlar. Bari bize sövenin HAK olan bir mezhebi olsaydı? Vallahi, bu tecavüzleri emperyalizm bahanesiyle meşru görüyorsanız; siz münafıksınız sizin ne dininiz var ne de mezhebiniz. Evet, biz bugün İslam adına Müslümanlara zulmeden ve kâfirlerden yana olan devletleri ve onların münafık ve zalim yöneticilerini biliyoruz. Eğer biz;, hayvanların vahşetini geçen azgınlıklarla ve canavarca yöntemlerle çoluk çocuk yaşlı ve kadın demeden katleden, tecavüz eden bir tağutun; bütün felsefesini İdeolojik (Teşeyyü, Nusayrilik ve Baasçılık ve Huseyn’in intikamını alma..!) üzerine inşa ettiğini hala göremiyorsak yazıklar olsun bu mezhepsizliğe! Suriye’de Ehl-i Sünnet Müslümanların kendi ülkelerinde kendi yönetimlerini ele almalarına izin vermeyen ve silahıyla Beşşar’ın ardında duranlar kim? Neyin davasını güdüyorlar? Bin Yılı aşkındır şehid olmuş Huseyn’in (radiyallahu anhu) yasını ve intikamını Din haline getirdikleri halde kadınlarımıza yapılan bunca işkenceyi görmeyenler; ne Allah’a ve ne de ahirete iman etmeyen ancak vicdansız birer kâfir ya da münafık olmaları gerekir. Biz hiç bir zaman Suriye’de her şeye rağmen bir İslam devletini kurulacağından söz etmedik. Zaten böyle bir devletin kurulmasını; İran, Suud ve Türkiye isteselerdi bu devlet çoktan kurulurdu. Hiç birisi böyle bir devlet istememektedirler. Peki, İran’ı ayrı tutalım ve ABD karşıtı duruşuyla onu müstesna kılalım: O istedi mi? İsteseydi nasıl bir İslam Devleti isterdi? Şunu açıkça konuşmak lazım: Bizi Mezhepçilikle suçlayan dilediği kadar suçlayabilir. Dilin kemiği yok ama Allah’ın gökleri ve yerleri yaratan iradesi ve tedbir eden kudreti hikmeti ve ilmi var. Emperyalizme karşı olmakla ve Filistini savunmakla, sahip olduğu tüm batılları ve dalaletleri bu sarmalın gerisine saklayanlar kim? Irakta ve Afganistan’da olanlar, İslam Devleti olduğunu ve Kur’an’a iman ettiğini söyleyen bir rejimin kabul edecekleri şeyler midir? Suriye’de varsınlar Müslümanları öldürsünler: Fakat Müslümanları sindirmek ve namuslarını lekelemek ve ırzlarını kirletmek için bizim kadınlarımıza yapılana neden bazı Deccaller ve şeytanlar görmüyor ve bunun karşısında feryad etmiyorlar? Sizin için önemli olan katil Beşşar, onun kâfir ve dinsiz orduları ve onlara yardım eden ve Mezheplerini DİN edinmiş ve bu mezhepten başka hiçbir mezhebi aslında kabul etmeyen derin ve zalim bir ideolojidir. Siz nasıl bir zulümle karşıya karşıya olduğumuzu gözlerden saklamak istiyorsunuz? Ayetullah Mutahhari’nin İmamet ve Rehberiyet adlı kitabını okuyun bakın nasıl kıpkızıl bir Şii mezheçpiliğiyle karşı karşıya geleceksiniz! Adam “vahdet” için “bir tek müstehabbımızdan bile vazgeçemeyiz “diyor. İslam Devleti dediğimiz Şiî İsna Aşeriyye ve Safevilikle iç içe geçmiş bir intikam tarihi yazan İran, Farisilik intikamını yüzlerce eserlerinde ve Iraklı âlimlerin fetvalarında görmemize rağmen, sizler bizim kimlerden söz ettiğimizi bilmediğimizi mi sanıyorsunuz? İran’ın İslam devleti olması acaba hangi İslam ülkesinde işgallerin ve emperyalizm’in sona erip Allah’ın kitabının ve Rasulü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) Sünneti üzere bir İslam devletinin kurulmasına katkı sağladı? Arap ülkelerinde olanlar ne İran’ın faziletiyledir ve ne de bir başkasının. Bu ülkelerde zaten mevcut bir dini bilinçlenme vardı. Müslüman kardeşlerin dini ve fikri sahaya çıkmasından bu yana mevcut. Ehl-i Sünnet olduğunu söyleyen bir çok İslam âlimi bu ülkelerde onlarca yıldır ve hatta kimi hareketler nerdeyse yüzyıldır mücadele veriyor. Cezayir’den Fas’a kadar, oradan da Pakistana kadar bu hareketleri görmemek mümkün değil. Ne S.Arabistan’ın İslam’ı ne İran’ın Şii Devrimi Müslümanları içine girdikleri girdaptan ve ölüm yolundan döndürmedi. Çaresiz kalan Müslüman ülkeler, ABD’nin ve İsrail’in politikalarının birer aktörü durumuna geldiler. Bugün İran da dâhil hiç bir ülkenin batıdan, İsrail ve ABD’den bağımsız ve onun içinde olmadığı bir siyaset izlediklerini söyleyemeyiz. İran, kırkı yıla yakındır Şii- İsna Aşeriyye Devleti olarak Batıya karşı direniyor ve kendi iradesine hâkim olma kavgası veriyor. Bunu gördük ve buna şahid olduk. Ama bu, Suriye’de bir yıldır süren amansız kanlı katliamlara ve insanlığını alnının kara bir lekesi olan tecavüzlere hayır demedi.. Baas Mason Nusayri ve Haçlı devletine hayır demek birden bire İran’ın en büyük meselesi nerdeyse hayat memat davası oluverdi neden acaba? İran, bugüne kadar Suriye’deki Müslümanlar için ne yapmış? Bugün onların iradesini kırmaya çalışıyor ve Irak’tan İran’dan ve diğer Şii Milislerden silahlı savaşçıları Şam beldemize gönderiyorlar? İran’ın yaptıklarını sadece Filistin davası üzerinden konuşanlar işin sadece bir tarafından söz ediyorlar. Ama asıl derinde yatan gerçeklerden söz etmiyorlar. Evet, İran ve bütün Türkiye’deki dostları şunu diyorlar. Emperyalizm olmasın, ama İslam Devleti olmasın Suriye’de.. Benim bir yıldır izlediğim ve İran’ın-politikalarını destekleyen ve İran’ın Türkiye’deki imajının zedelenmesinden korkan ve bundan çok rahatsız olan ve hatta zaman zaman çirkin eleştirilere tevessül edilmesinin sebebi ne ola ki? ,Evet, biz de Suriye’de bir emperyalist kuklası devletin kurulmasına karşıyız amma bir Sünni İslam Devletini kurulmasından yanayız ve bütün gücümüzle destekleyeceğiz. İran’da İsna Aşeriyye fıkhına göre bir Anayasa tesis edip bütün hayatı bu fıkha göre tanzim edenler, bizim kendi devletimizi kurmak konusunu ise desteklemiyorlar. Evet, Emperyalizme hayır ama, Sünnet Üzere bir İslam Devletinin kurulmasına da hayır diyor İran, Hizbullah ve Irak Şii Devleti. Benim yıllardır yaptığım incelemeler ve elimde bulunan binlerce belge ve kaynaktan gördüklerimle şu anda Suriye’de olanlar kesinlikle birbirini doğrulayan bir çizgide seyretmektedir. Özelikle İranın ve genelde de teşeyyü’ü bütün İslam toplumlarına yaymak isteyen zümrelerin düşüncelerinin Şam beldelerindeki katliamda yeni bir tercümesinin okuyorum diyorum. Bakınız, Hamas Şam’dan ayrıldıktan sonra, İslami Cihad üzerinde oynanan oyunlara ve Filistinde Hamas’ın ağırlığını kırmak ve dengeleri; İran’ın ve Suriye’nin kışkırtmasıyla bozmanın nasıl gündeme geldiğini görün. Bunu ben Ankara’da Hamas’ın iki üst düzey yöneticisine söylemiştim. Eğer siz bu anlayışla devam ederseniz, vallahi sizin akidenizin düşmanı oldukları halde kendilerini muazzam bir şekilde saklayan ve davanızı bayraklaştırmakla sizi sevdiklerini ve arkanızda olduğunu söyleyen adamların bir gün çekileceklerini göreceksiniz. Allahı Rasulü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabı hakkında sizinle onları akidesi bir mi? Hayır bir olmadığını kırk yıl önce Hama’da gösterdikleri gibi. Bugün de Hıms’da ve Hama’da ve İdlib’de gösteriyorlar. Ben ne dersem diyeyim zırvalamış olacağım, saçmalamış olacağım ve mezhepçilik yapmış olacağım..!? Peki, gözlerinin önünde karısına tecavüz edilen, gözleri önünde annesine tecavüz edilen çocukların acısı ve ızdırabı yetmiyormuş gibi, insanları hayvanlardan da daha acımasız bir biçimde boğazlayan ve ateşle yakan ve kimyasal silah kullanma -ki Suriye ordusu şu anda Rusların kullandığı zehirli mermileri ve küçük çapta uranyum içeren mermileri kullanmaktadır- sebebiyle vurulan insanların cesedlerinin neye dönüştüğünü görmediniz mi?. Bunu teröristler yapmışlar ve onları yakmışlar demek yalan söyleyenlere hiç de zor değil. Bütün bunları acaba Suriye’de kendileriyle “vahdet” oluşturmak istediğiniz Sünnet Ehli Müslümanlara izah etmeniz ve onların hain olduklarını ve emperyalizmin hakimiyeti için çalıştıklarını söyleyebilir misiniz? Burada her şeyi bir tarafa bırakıp şu sorunun cevabı aramalı; Ayetullah Hamenei ve bütün ayetleri; sizin bu tecavüzlere göz yummanız Allah’ın onayı mıdır yoksa nedir? Suriyeli Müslümanların kadınlarına ve kızlarına karşı girişilen bu iğrenç saldırıların arkasında durmanız demek; bu kâfir rejimin sizin desteğinizle bu tecavüzleri yaptığını kanaatimizi pekiştiryor. BURADA İSTER İRANIN SİYASİ VE AKİDEVÎ İZLEYCİSİ OLSUN İSTER NEFSİNİN ZULMETİNE SAKLANMIŞ OLAN KİM OLURSA OLSUN. ONLARA SESLENİYORUM: NUSAYRİ KÂFİR CANİLERİNİN KADINLARIMIZA TECAVÜZLERİNİ GÖRMEZDEN GELMENİZ; DÜNYANIN GÖZÜ ÖNÜNDE ACABA HANGİ DİNDEN OLDUĞUNUZU ORTAYA KOYMAKTADIR? İNSANLIĞI BU DİNE DAVET EDEBİLİCEK MİSİNİZ? BUNUNLA ALLAH’A İMAN ETTİĞİNİZİ SÖYLEYEBİLECEK MİSİNİZ? Selman Rüşdi fetvasını unutmayın! Biz de unutmadık nasıl siyasi ve aldatıcı bir fetva olduğunu. Diyorum ki; emperyalizm bahanesiyle, Beşşar’ın zulmünü ve katillerini ve onun hırsız ordusunun ve kâfir Nusayrilerin tecavüzlerinin karşısında susan ve Suriye’deki vahşi zalimi bu tecavüzlere fetva vermişlerdir. Buna bütün İran siyasileri ve Türkiye’deki dostları da dâhildir. Artık utanmalısınız diyorum.. Eğer siz de birazcık hayâ ve utanma varsa; bu tecavüzlerin bir an önce sona ermesi ve Müslümanların yeni bir işgal yaşamadan kendi geleceklerini kendilerinin belirlemesinin önünde engel olmayın.. Ümmetin aklına uyguladığınız narkozun süresi doluyor bunu bilmelisiniz! Burada en büyük mezhepçiliği Ayetullah Hameini ve Onun devleti ve sonra da Türkiye’de Farisîliğin ve İran Milliyetçiliğinin ne olduğunu bilmeyen saldırganlar yapmaktalar. Bölgedeki oyunların içinde sadece Türkiye’yi arayanlar, gerçeğin bir kısmını görüyorlar. Oyunun büyüğünü İran oynamakta ve aslında bu beldelerde kurulmak istenen ve belki de Sünnet Ehli Müslümanların önünü açacak olan kıyamları durdurmak istiyor. Çünkü Mehdi’den başka hiç kimse “devlet” kuramayacaktır. "Devlet ancak Onun devleti olursa o İslam Devletidir" diyen Mutahhari bize neler söylemektedir acaba? Diyelim ki İran, Filistin davasını canü gönülden destekliyor tamam. Doğru.. Peki, İran Filistin’de gerçekten bir İslam Devletinin kurulmasını mı istiyor? Filistin’de bir Filistin Devletinin kurulmasını isteyenler, Afganistan için bunu neden istemediler? İstediler mi? Hayır. Sebebi ne? Afganlıların bedevi olmaları mı? Ellerinde bir fıkıhları ve yetenekleri olmadığından mı? Hizbullah’ın İslam dışı Anayasaya ve yasalarla Lübnan’ın yönetimine katılmasına neden ses çıkarmıyorlar? Bunun için bazıları Erbakan’ı övecekler ki, Lübnan’daki durum meşrulaştırılsın ve farkedilmesin.. Filistin Davasının toprak ve milliyet esası üzerine tesisinden rahatsız değiller. Peki, Filistin’de bir İslam Devletinin kurulmayacağını bilmesine rağmen İran, neden Filistin davasını asıl niyetlerini tarih kılmak için. Gelin Emperyalizme hep birlikte karşı çıkalım ve “vahdet” istediğiniz Kardeşlerinize bir İslam Devleti kurmalarında yardımcı olalım. Bunda samimi iseniz bununla ilgili bir deklerasyon yayınlayın. Ben de sizin yanınızda yer alacağım. Fakat önce VELİYYU EMRİL-MU’MİNİN dediğiniz Ali Hamenei de bunu bütün dünyaya ilan edecek. O zaman hem Sünnet ehlinin dinden sapmışlarıyla hem de Nusayrilerin kâfirleriyle birlikte savaşalım ve İslam Devletini kurup Emperyalizmi bölgemizden çıkaralım! Çünkü bunu ancak siz isteyebilirsiniz ve buna ancak siz iman edebilirsiniz, bizim ise, adımızı bile anmaya değmez! Burada Allah'a iman ve ahirete imanla zulme karşı kıyam eden ve bizlere yiğitliğin nasıl olduğunu öğreten Suriyeli Mümin kardeşlerimize Allah'tan rahmet diliyor ve kıyamlarını Allah'ın bereketlendirmesini diliyorum. Mehmet Emin Akın - 15 Mart 2012 Perşembe http://www.mehmeteminakin.com/html/modules.php?name=Makale&op=showcontent&id=166 |
Alıntı:
Bir Müslüman diğer bir Müslümanın kardeşidir... Ona zulm etmez ve Onu düşmanına Teslim etmez...! Avam-i Manada bu korunması gereklidir...! Çünkü Kardeşlik ölçüsü Müslüman olmak ölçüsüdür...! Şia-Vehhabi-Sünni gibi genellemelerden çok içindeki şahısların uyguladıkları yahutta inandıkları kavramların Kur'an ve Sünnet ölçüsünde değerlendirilmesi gereklidir...! Bu Şahısların İlim boyutudur ! Birde siyasi boyutu vardır ki salt eksende alınmalıdır ! Örneğin Suriye'deki Baas Partisi İslam'ı Hakim etmek ister mi ? İstiyor mu ? Uyguladığı eylemler buna uygun mu yoksa aksi mi ??? Elbette bu temeldir...! Kafirlerle Andlaşması bulunan yahutta sonuna kadar uymak zorunda kalan Devlet farkı !!! Yahutta Müslümanlara Zulm edilen Dininden, Vatanından, Namus ve Irzından dolayı zulüm kavramlarına göre Belde'ye ait hükümler nasslar !!! Meseleler basit değildir...! İslami Konuların ve Farklı Mezhep görüşlerin kavramında değerlendirilmesi siyasal yahutta ideolojik görülecektir ki ! İlmi Deliller ile siyasi görüşlerin nefisleri etkilemesine göre Hüküm şeklini yansıtır ! Dikkat-i Nazar ediyorum Naçizane !!! |
Alıntı:
Hem de sünni geçinen birçok insandan daha çok sünnidirler.. Birçokları hanbeli mezhebindendir... |
Alıntı:
|
Alıntı:
değerli kardeşim; ben islamla yönetilmeyen hiç bir yönetimin savunucusu olmam bu TC rejimide dahil. bunun yanında heleki dikta rejimse ve bu diktasını islama yapıyorsa zaten düşmanımdır. iranın yaptığını kınıyorum eleştiriyorum çok büyük yanlış görüyorum. ve bazılarına malzemem vediği için ayrıca kızıyorum. hiç bir müslümanın kanı bir devletin çıkarından veya antlaşmasından değersiz değildir. bunu hiç birşey mubah kılamaz. ancak bu düşmanlık yapmamı gerektirmez helekş yer yüzüden silmeyi asla haklı göremem ve düşünemem bile ! bu bağlamda keşke iran stratejik noktalardan çok Allah'a dayansa güvense bu anlamda eksik görüyorum. baas rejimi ve bezeri tüm rejimlerin kan akıtmasa bile gitmesini ve ortadan kalmasını temeni eder ve destekleriz. Allahın hükümlerini kaldırmaları yeterlidir. yani illaki kan dökmeleri gerekmiyor karşı çıkmak için... yıllaca yoğun medya ve devletin baskısı altında kaldık afgan çeçen somalili ıraklı kardeşlerimize düşmanlık yapmamız için bu kadeşlerimize düşmanlık yapıp trerörist demediğimiz gibi iranada düşmanlık yapıp yıkılması için çalışacak değiliz. |
Alıntı:
Tarihi eserleri seven Müslüman bir Japon, ziyaretçisi çok olan tarihi bir türbeye yolu düşer… Sadece tarihi bir kalıntıdan ibaret olduğunu zanneden Japon kardeşimiz başlar resim çekmeye… Türbenin etrafındaki kalabalığın el açıp bazı dualarda bulundukları gözünden kaçmaz… Türkçeyi iyi bilen Japon kardeşimiz dua edenlerin yanına iyice sokulur ve neler okuduklarını dinler… Türbe kültüründen uzak kalan Japon kardeşimiz gördüklerine hiçbir anlam veremez… Bu kez o insanların resimlerini çekmeye başlar… Ziyaretçilerden biri Japon kardeşimize yaklaşır ve başlar türbede yatanın hayat hikâyesini anlatmaya… Çok büyük bir zattır bu der. Japon kardeşimiz; Nereden biliyorsunuz, akrabanız falan mı der? Yoo. Akraba değiliz ama, bu zatın soyu peygamberimize kadar gidiyor…’ Peki, neden buradasınız’ der Japon kardeşimiz… Hem bu büyük zata dua ediyoruz hem de dua ederken aracı kılıyoruz… Her yıl geliriz buraya… Duyduklarına inanamayan Japon kardeşimiz; peki ben naapcam. Benim yolum zor düşer buralara. Bizim orda türbe de yok. Allah beni işitmeyecek mi türbelere gelemezsem? Der. Allah elbette ki işitir. Ama aracı kılınırsa kabulü kolaylaşır der türbe ziyaretçisi… ‘Duaların kabulünde türbede yatan zatın ne türden bir fonksiyonu var ki?’der… Sonuçta çürümüş bir kemik yığını. Ki gerçekten de öyle biri varsa kabirde… Bu sözler üzerine ortam gerginleşir ve japona dönüp; Yoksa sen vahhabi misin? Der… Neye uğradığını şaşıran Japon, o da kim der… Bu soru üzerine Türbe ve sünnet düşmanı bir kâfir cevabını alır ziyaretçiden... Beş dakika müsaade ister ve google’den türbe hakkında kısa bir araştırma yapar ve şu sonuca ulaşır: İslam’da türbenin yeri yoktur… Bu konuda peygamberimiz şöyle buyuruyor: “Ey Allah’ım, kabrimi tapılan bir put yapma...” “ ... Kabrimi bayram (yeri) edinmeyin...” ‘Türbelere ilk karşı gelen abdulvahhab değil ki !’der… İlk karşı gelen peygamberimiz değil mi ? Al ve oku bakalım der. Türbe ziyaretçisi büyük bir şaşkınlıkla hadisi okur… Bunca yıldır âlimlerimiz anlamamışlar mı bu hadisi der ve oradan uzaklaşır… Bu kez başka bir ziyaretçinin yanına gelir ve duasına kulak verir. Allah’ım burada yatanın yüzü suyu hürmetine sen dualarımıza icabet et… Kulaklarına inanamayan Japon bu kez dua edene sorular sormaya başlar: Buraya gelmeden dua edemez misiniz? … Bu zatın etki alanı sadece bu kadar mı? Türbenin uzağında dua etseniz işitemiyor mu? Şimdi ben otelime gitsem ve dediğiniz gibi dua etsem olmaz mı? İlla da buraya gelmem mi gerekiyor? Hemşerim yoksa sen vahhabi misin demeleri üzerine; Vahhabi ne demek ben bilmiyorum der… ‘Türbe düşmanı bir adam!’ demesi üzerine Japon kardeşimiz aynı hadisi hatırlatır… Şeyhlerinin sözlerini peygamberimizin önüne alan kişi benzer cevap verir ve Japon kardeşimiz acaba hadisi yanlış mı okudum der ve tekrardan okur ve bu kez şu soruları sorar: Abdulvahhab ne zaman yaşamış- Ne zaman vefat etmiş- Ne türden hizmetlerde bulunmuş- eserlerini okudunuz mu- İslam âlemindeki yeri nedir- Ne türden hatalar yapmış- İslam âlimleri abdulvehhab için ne düşünüyor-? Bu soru yağmuru altında kıvranan ziyaretçi kendisini ne tanırım ne de kitaplarını okumuşluğum vardır. Hocalarımız uzak durun bu isimden dediler biz de uzak durduk… Ya hocalarınız yanılıyorsa? Sorusu bu ziyaretçinin de canını sıkar ve oradan uzaklaşır… Bulunduğu bölgede ne kadar türbe varsa tek tek gider ve incelemelerde bulunur… Apar topar oteline gelen Japon, yatağına uzanır ve düşünür: Allah’ım der… Sen her an her kulunu işiten ve görensin… Dualara icabet edensin… İnsanla arana aracı kabul etmezken bunlar nasıl olur da ölmüş bir kişiyi sana aracı kılarlar? Duanın kabulü için illada bir varlık gerekiyorsa bu neden senin en sevgili kulun –peygamberimiz- olmasın? Neden sahabeler ya da mezhep âlimlerimiz değil de başka zatlar? Allah sadece türbe yakınlarında yapılan duayı mı işitir?(Hâşâ!) evde dua yapamaz mıyız? Madem türbelere gelince dualar kabul oluyor o zaman neden tüm öğrenciler imtihan öncesi türbelere gelmiyorlar? Ya da hastaneler neden türbelere yakın yapılmıyor ki doktorlar ameliyat öncesi hastalarının sağlığı için dua etsinler! Neden yeni yeni türbeler yapılmıyor? Günümüzün âlimleri vefat edince türbeleri yapılmayacak mı? Bu ve benzeri sorular Japon kardeşimizin aklını kurcalamaya davet ederken; eğer gerçekten de abdulvahhab türbecilere meydan okumuşsa onu Allah için çok seviyorum der ve o geceye gözlerini yumar… Not: hiçbir tarikat ya da cemaate bağlı olmadığım gibi hiçbir âlimci de değilim… Ama bidat ve hurafelerle mücadele eden akidesi sağlam her âlimi severim… Yani Japon kardeşimiz gibi düşünüyorum… Feyzullah Birışık |
All times are GMT +3. The time now is 14:21. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Siyaset Forum 2007-2025