Siyaset Forum

Siyaset Forum (https://www.siyasetforum.com.tr/index.php)
-   Bütün Peygamberler (https://www.siyasetforum.com.tr/forumdisplay.php?f=321)
-   -   Hazreti İsa (a.s) (https://www.siyasetforum.com.tr/showthread.php?t=29572)

dildade 05-23-2008 03:34

Hazreti İsa (a.s)
 
Allah'ın Kanununda Kesinlikle Bir Değişiklik Bulamazsın"


Kuran'da tarif edilen geçmiş kavimlere ait kıssalardan anladığımız, her kavmin başına gelenlerin birbirine büyük ölçüde benzer olduğudur. İnsanların yaşayışları, içinde bulundukları durum, uyarıcı olarak elçilerin gönderilmesi ve sonunda da helakları aynı temel mantık üzerinde olmuştur.

Günümüz toplumlarında da çok hızlı bir bozulma, yozlaşma ve dejenerasyon yaşanmaktadır. Fakirlik, sefalet, zulüm ortamı içindeki insanlar, güzel ahlakın yaşandığı, huzurlu bir hayatın özlemi içindedirler. Mevcut sistemin, ancak bu ahlakla bütünleştiği zaman adalet sağlayabileceği, bozuklukların ancak bu ahlaka sahip kişiler tarafından düzeltilebileceği artık açıkça gözükmektedir.

Nitekim Allah önceki kavimlere de, aynı sosyal çöküntü sonrasında kurtarıcılar göndermiş ve sıkıntının ardından çok büyük bir bolluk, bereket ve zenginlik vermiştir. Allah korkup sakınan toplumlara bolluk ve bereket vereceğine bir ayetinde şöyle işaret etmektedir:

Eğer o ülkeler halkı inansalardı ve korkup-sakınsalardı, gerçekten üzerlerine hem gökten, hem yerden (sayısız) bolluklar (bereketler) açardık; ancak onlar yalanladılar, biz de onları kazanageldikleri nedeniyle yakalayıverdik. (Araf Suresi, 96)

Bu ayetten ve aynı gerçeği açıklayan diğer Kuran ayetlerinden çok önemli bir İlahi kural çıkmaktadır: Barışın, huzurun, bolluğun ve bereketin tek yolu, İslam ahlakının yaşanmasıdır. Bu, geçmiş kavimlerde bu şekilde olmuştur, bundan sonraki kavimlerde de bu şekilde olacaktır. İslam ahlakının olmadığı yerde, adaletin, güvenliğin, istikrarın hakim olması imkansızdır. Bu, Allah'ın bir kanunudur. Allah'ın kanunlarında hiçbir değişiklik olmadığı ise Kuran'da şöyle haber verilir:

"... Ancak onlara uyarıcı-korkutucu geldiğinde, nefretlerinden başkasını arttırmadı. (Hem de) Yeryüzünde büyüklük taslayarak ve kötülüğü tasarlayıp düzenleyerek. Oysa hileli düzen, kendi sahibinden başkasını sarıp-kuşatmaz. Artık onlar öncekilerin kanunundan başkasını mı gözlemektedirler? Sen, Allah'ın kanununda kesinlikle bir değişiklik bulamazsın ve sen, Allah'ın kanununda kesinlikle bir dönüşüm de bulamazsın." (Fatır Suresi, 42-43)

dildade 05-23-2008 03:34

Hazreti İsa (a.s)
 
Kuran'a Göre İslam Ahlakının Yaşanması


Önceki bölümde ifade ettiğimiz gibi, Kuran ayetlerini incelediğimiz zaman, geçmiş kavimlerde yaşanan dejenerasyon, sapkınlık ve ahlaki çöküş sonrası Allah'ın o kavme bir 'kurtarıcı' yolladığını görürüz. Bu kurtarıcı, insanları, Allah'a şirk koşmadan iman etmeye ve korkup sakınmaya yöneltir. Kavimlerin inkarda direnmesi üzerine, bu kez de onları azapla uyarır. Bu uyarıp korkutma olmadan Allah hiçbir kavmi yıkıma uğratmayacağını Kuran'da şöyle haber vermektedir:

Kendisi için bir uyarıcı olmaksızın, Biz hiçbir ülkeyi yıkıma uğratmış değiliz. (Onlara) Hatırlatma (yapılmıştır); biz zulmedici değiliz. (Şuara Suresi, 208-209)

İçinde bulunduğumuz dönem, her türlü yozlaşmanın hakim olduğu maddi ve manevi bozulmanın arttığı, sapkınlığın yaşandığı, siyasi ve ekonomik açıdan büyük bir istikrarsızlığın hüküm sürdüğü, zenginle fakir arasında çok büyük uçurumların açıldığı bir dönemdir. Bizim Kuran'dan öğrendiğimiz gerçek ise, böyle bir ortam sonrasında Allah'ın bir kurtuluş yolu göstereceği ve bu sayede İslam ahlakının tüm dünyada mutlaka yaşanacağı, hak dinin diğer batıl dinlere üstün geleceğidir.

Allah Tevbe Suresi'nde inanan kullarını bu gerçekle şöyle müjdelemektedir:

Ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Oysa kafirler istemese de Allah, Kendi nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor. Müşrikler istemese de O dini (İslam'ı) bütün dinlere üstün kılmak için elçisini hidayet ve hak dinle gönderen O'dur. (Tevbe Suresi, 32-33)

Allah Nur Suresi'nde de, şirk koşmadan, katıksız bir biçimde Kendisine kulluk eden ve "salih amel" işleyen (O'nun hükümlerini koruyan, yolunda çaba harcayan) müminlerin, kendilerinden öncekiler gibi yeryüzünde güç ve iktidar sahibi olacağını şöyle haber vermektedir:

Allah içinizden iman edenlere ve salih amelde bulunanlara vaadetmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde ' güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır. (Nur Suresi, 55)

Burada önemli bir nokta vardır: Yukarıdaki ayette yeryüzünde din ahlakının yayılmasının şartı bildirilmektedir; şirk koşmadan yalnızca Allah'a kulluk eden ve O'nun yolunda salih amelde bulunan müminlerin varlığı…

dildade 05-23-2008 03:34

Hazreti İsa (a.s)
 
Beklenen Kurtarıcı


Buraya kadar anlatılan konulardan çıkan sonuç şudur: Allah'ın her dönemde zulme karşı yardım isteyen kullarına icabet etmesi beklenmektedir. Geçmiş kavimlerde olduğu gibi, günümüzdeki ve gelecekteki insanları dinsizliğin zulmünden kurtarıp onlara İslam ahlakını yaşamanın güzelliklerinin sunulacağı umulmaktadır.

Özellikle İslam aleminin içine düştüğü bozulma sürecinden çıkması, samimi Müslümanların din ahlakını tüm dünyaya tebliğ etmeleri beklenmektedir. Elbette bunun için Allah'ın her dönemde olduğu gibi, bir kurtarıcı göndereceği umulmaktadır. İşte içinde bulunduğumuz dönemde insanları "karanlıklardan nura" çıkaracak olan bu kurtarıcı, İslam ahlakıdır. Bu üstün ahlakın yaşanmasında öncülük eden kişiler de, Allah'ı inkar eden fikir sistemlerini mağlup edecek ve çarpık din anlayışlarını geçersiz kılacaklardır.

Kısacası Allah her kavme yardım ettiği gibi, bundan sonra da yeryüzündeki insanlara yardım edecektir. Allah ihlasla ve samimiyetle Kendisine yönelen kullarına bunu vaat etmiştir. Ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:

Onlar, yalnızca; "Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah'ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın isminin çokça anıldığı mescidler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, aziz olandır. Onlar ki, yeryüzünde kendilerini yerleştirir, iktidar sahibi kılarsak, dosdoğru namazı kılarlar, zekatı verirler, ma'rufu emrederler, münkerden sakındırırlar. Bütün işlerin sonu Allah'a aittir. (Hac Suresi, 40-41)

dildade 05-23-2008 03:34

Hazreti İsa (a.s)
 
KURAN'DA MERYEM OĞLU İSA MESİH


Kitabın bu bölümündeki amaç, Hz. İsa'nın geçmişteki hayatına ve yeniden yeryüzüne döneceğine ilişkin tüm detayları, en güvenilir kaynaktan aktarmaktır. Bu kaynak, elbetteki hiçbir bozulmaya ve değişmeye uğramamış olan ve Allah'ın "...O'nun sözlerini değiştirebilecek yoktur..." (Enam Suresi, 115) şeklinde ifade ettiği Kuran'dır. Her konuda gerçeğe dair kesin bilgi edinebileceğimiz tek kitap sadece Kuran'dır. Ve doğumundan Allah katına yükselişine, yeryüzüne tekrar dönüşünden gerçek ölümüne kadar Hz. İsa'nın hayatının pek çok aşaması Kuran'da açıklanmıştır.

Hz. İsa bundan yaklaşık 2000 yıl önce yaşamış, Allah'ın dünyada ve ahirette seçkin kıldığı bir elçisidir. Onun getirmiş olduğu hak din bugün ismen yeryüzünde bulunsa da, gerçekte birçok dejenerasyona uğramış ve aslından saptırılmıştır. Allah'tan vahiy yoluyla aldığı hak kitap da aynı şekilde ismen mevcuttur, ancak aslı ortada yoktur. Hıristiyan kaynakları çeşitli bozulmalara uğramış ve tahrif edilmiştir. Dolayısıyla bugün Hz. İsa ile ilgili gerçek bilgileri bu kaynaklardan temin etmemiz mümkün değildir.

Hz. İsa hakkında doğruluğu kesin bilgiye ulaşabileceğimiz yegane kaynak, Allah'ın kıyamete kadar koruyacağını vaat ettiği Kuran'dır. Kuran'da, Hz. İsa'nın doğumu, hayatı, hayatı süresince karşılaştığı olaylardan örnekler, çevresindeki insanların durumu ve daha birçok konudan bahsedilmiştir. Hatta Hz. İsa'nın dünyaya gelişinden önce annesi Hz. Meryem'in nasıl bir yaşantısı olduğu, nasıl mucizevi şekilde hamile kaldığı, nasıl doğum yaptığı ve bu durum karşısında ne tür tepkilere maruz kaldığı gibi pek çok konu da yine ayetlerle bildirilmiştir. Dahası Allah, Hz. İsa'nın ahir zamanda ikinci kez dünyaya geleceğini haber vermiştir. Bu bölümde, Hz. İsa hakkında Kuran'da yer alan bilgileri aktaracağız.

dildade 05-23-2008 03:35

Hazreti İsa (a.s)
 
Hz. Meryem'in Doğumu ve Yetişmesi


Hz. İsa'yı dünyaya getirmek üzere seçilmiş olan Hz. Meryem, karışıklıkların hüküm sürdüğü ve Yahudilerin tüm ümitlerini Mesih (Kurtarıcı)'in gelişine bağladıkları bir dönemde dünyaya gelmişti. Allah Hz. Meryem'i bu kutlu görev için özel olarak seçmiş ve yetiştirmişti. Hz. Meryem, Allah'ın alemler üzerine seçip üstün kılmış olduğu bir soydan, İmran ailesinden geliyordu.

İmran ailesi, Allah'a kuvvetli şekilde iman eden, her işlerinde O'na yönelip dönen ve O'nun koyduğu sınırları titizlikle koruyan, çevrelerinde de bu özellikleriyle tanınan bir aileydi. İmran'ın karısı, Hz. Meryem'e hamile kaldığını öğrendiği zaman, hemen Allah'a yönelip dua etmiş ve doğuracağı çocuğu Allah'a adamıştı. Bu konu Kuran'da şöyle bildirilmektedir:

Hani İmran'ın karısı: "Rabbim karnımda olanı 'her türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturulmuş olarak' Sana adadım benden kabul et. Şüphesiz işiten bilen Sensin Sen" demişti. Fakat onu doğurduğunda -Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilirken- dedi ki: "Rabbim doğrusu bir kız (çocuğu) doğurdum. Erkek ise kız gibi değildir. Ona Meryem adını koydum. Ben onu ve soyunu o taşa tutulmuş (kovulmuş) şeytandan Sana sığındırırım." (Al-i İmran Suresi, 35-36)

Hz. Meryem dünyaya geldiğinde, İmran'ın karısının tavrı yine Allah'ı razı etmeye yönelik oldu. Hem Hz. Meryem'i, hem de ondan türeyecek olan soyunu şeytanın şerrinden koruması için Allah'a yöneldi. Allah, İmran'ın karısının kendisine karşı bu samimi yönelişini kabul etti ve duasına karşılık olarak, doğurduğu çocuğu çok üstün bir ahlak ile ahlaklandırdı. Kuran'da, Hz. Meryem'in, Allah'ın koruması altında ne kadar özenle ve incelikle yetiştirildiğine "Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya'yı ondan sorumlu kıldı..." (Al-i İmran Suresi, 37) ayeti ile özel olarak dikkat çekilmiştir.

Hz. Zekeriya, Hz. Meryem'e verdiği eğitim sırasında, onun diğer insanlardan daha üstün olarak yaratılmış olduğunu farketmişti. Çünkü Allah Hz. Meryem'e, Kendi fazlından pek çok nimet vermişti. Kuran'da bu konu şöyle anlatılmıştır:

... Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse yanında bir yiyecek buldu: "Meryem bu sana nereden geldi?" deyince "Bu, Allah katındandır. Şüphesiz Allah dilediğine hesapsız rızık verendir" dedi. (Al-i İmran Suresi, 37)

Allah, İmran ailesini alemlere üstün kıldığı gibi, bu aileye mensup olan Hz. Meryem'i de seçmiş, özel bir eğitime tabi tutarak, arındırmış ve onu tüm alemlerin kadınlarına üstün kılmıştır. Kuran'da onun bu üstünlüğü şöyle bildirilir:

"Hani melekler: "Meryem şüphesiz Allah seni seçti seni arındırdı ve alemlerin kadınlarına üstün kıldı" demişti. "Meryem Rabbine gönülden itaatte bulun, secde et ve rüku edenlerle birlikte rüku et." (Al-i İmran Suresi, 42-43)

Hz. Meryem, yaşadığı toplum içerisinde, hem ailesinin hem de kendisinin Allah'a karşı olan bağlılığı ve samimiyetiyle tanınan bir kişi olmuştu. En iyi bilinen özelliği ise, "ırzını korumuş olması", yani iffetiydi. Bu konu Tahrim Suresi'nde şu şekilde haber verilmektedir:

İmran'ın kızı Meryem'i de. Ki o kendi ırzını korumuştu. Böylece Biz ona ruhumuzdan üfledik. O da Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. O (Rabbine) gönülden bağlı olanlardandı. (Tahrim Suresi, 12)

dildade 05-23-2008 03:35

Hazreti İsa (a.s)
 
Hz. İsa’nın Babasız Dünyaya Gelişi


Hz. İsa ile ilgili en büyük mucizelerden biri, Hz. Meryem’in ona hamile kalma şeklidir. Kuran’da bu konuyla ilgili pek çok detay verilmektedir. Meryem Suresi’nde Cebrail’in Hz. Meryem’e görünmesi şu şekilde bildirilmektedtir:

Kitap'ta Meryem'i de zikret. Hani o ailesinden kopup doğu tarafında bir yere çekilmişti. Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir perde çekmişti. Böylece ona ruhumuz (Cibril'i) göndermiştik, o da düzgün bir beşer kılığında görünmüştü. (Meryem Suresi, 16-17)

Yukarıdaki ayetlerde bildirildiği gibi, Hz. Meryem, hayatının bir aşamasında doğu tarafında bir yere çekilmiş ve yaşamının bir bölümünü burada geçirmiştir. Cebrail ona bu dönemde düzgün bir insan şeklinde gözükmüştür. Ayetlerde dikkat çekilen bir diğer önemli konu ise Hz. Meryem’in iffetli tavrı ve güçlü Allah korkusudur. Hz. Meryem’in Cebrail’i gördüğünde söylediği ilk sözler şu şekildedir:

Demişti ki: "Gerçekten ben senden Rahman (olan Allah)a sığınırım. Eğer takva sahibiysen (bana yaklaşma)." (Meryem Suresi, 18)

Cebrail Hz. Meryem’e kendisini tanıtmış ve sadece Allah'ın görevlendirdiği bir elçi olduğunu ve ona Allah'tan bir müjde ile geldiğini bildirmiştir. Ayetlerde Cebrail’in verdiği cevap şu şekilde bildirilir:

Demişti ki: "Ben yalnızca Rabbinden (gelen) bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için (buradayım)." (Meryem Suresi, 19)

Hani Melekler, dediler ki: "Meryem, doğrusu Allah kendinden bir kelimeyi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve ahirette 'seçkin, onurlu, saygındır' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır." (Al-i İmran Suresi, 45)

Bu önemli müjdeyi alan Hz. Meryem, kendisine bir başka insan dokunmadığı halde nasıl bir çocuğu olabileceğini anlamak için Cebrail'e şu soruyu sormuştur:

O: "Benim nasıl bir erkek çocuğum olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamışken ve ben azgın utanmaz (bir kadın) değilken" dedi. "İşte böyle" dedi. "Rabbin dedi ki: -Bu benim için kolaydır. Onu insanlara bir ayet ve bizden bir rahmet kılmak için (bu çocuk olacaktır)." Ve iş de olup bitmişti. Böylelikle ona gebe kaldı sonra onunla ıssız bir yere çekildi. (Meryem Suresi, 20- 22)

"Rabbim bana bir beşer dokunmamışken nasıl bir çocuğum olabilir?" dedi. (Fakat) "Allah neyi dilerse yaratır. Bir işin olmasına karar verirse yalnızca ona "ol" der o da hemen oluverir." (Al-i İmran Suresi, 47)

Yukarıdaki ayetlerde de görüldüğü gibi, Cebrail Hz. Meryem’e hamile kaldığını müjdelemiş ve "Allah’ın ol demesiyle bunun hemen oluvereceğini" haber vermiştir. Hz. Meryem’e hiçbir insan eli değmemiştir, yani Hz. İsa dünya hayatındaki sebeplerden bağımsız olarak bir babası olmadan dünyaya gelmiştir. Bu, Hz. İsa’nın tüm hayatı boyunca yaşadığı ve dünyaya ikinci kez gelişiyle yaşayacağı mucizelerden sadece bir tanesidir.

Cebrail'in kendisine hamile kaldığını müjdelemesinden sonra Hz. Meryem, ıssız bir bölgeye çekilmiştir. Allah bu dönemde de Hz. Meryem'i her yönden desteklemiş, Kendi koruması altına almıştır. Bir insanın hamilelik dönemi boyunca hem psikolojik, hem de fiziksel açıdan ihtiyacı olabilecek her türlü destek ve imkanı Allah onun için yaratmıştır. Onu ıssız bir bölgeye yerleştirerek, bu durumu kavrayamayacak insanların maddi ve manevi açıdan verebilecekleri her türlü rahatsızlığı da önlemiştir.



dildade 05-23-2008 03:35

Hazreti İsa (a.s)
 
Hz. İsa'nın Allah Katından Bir Kelime Olması


Allah, Kuran'da Hz. İsa'nın doğumundan ölümüne kadar her konuda, diğer insanlardan büyük farklılıklar gösterdiğine dikkat çekmiştir. Herşeyden önce Hz. İsa, bilinen sebeplerin dışında bir yaratılışla doğmuş ve babasız olarak dünyaya gelmiştir. Allah, o doğmadan önce, birçok özelliğini ve insanlar için bir Mesih olarak gönderildiğini melekleri aracılığıyla annesi Hz. Meryem'e bildirmiştir. Hz. İsa'nın bu seçkin özelliklerinden biri, "Allah'ın bir kelimesi" olmasıdır.

... Meryem oğlu Mesih İsa, ancak Allah'ın elçisi ve kelimesidir. Onu ('OL' kelimesini) Meryem'e yöneltmiştir ve O'ndan bir ruhtur.... (Nisa Suresi, 171)

Hani Melekler, dediler ki: "Meryem, doğrusu Allah Kendinden bir kelimeyi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve ahirette 'seçkin, onurlu, saygındır' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır. (Al-i İmran Suresi, 45)

Kuran'da "Allah'ın kelimesi" ifadesi yalnızca Hz. İsa için kullanılmıştır. Allah, Hz. İsa henüz dünyaya gelmeden onun ismini bildirmiştir. Normalde insanlara isimlerini aileleri verir. Ama Hz. İsa'nın durumu farklıdır; Allah Kendinden bir kelime olarak Hz. İsa'ya "İsa Mesih" ismini vermiştir. Bu, Hz. İsa'nın diğer insanlardan daha farklı bir yaratılışla yaratıldığının en açık ifadelerinden biridir.

Nitekim, doğumu gibi, yaşamı boyunca gösterdiği mucizeler ve ölmeden Allah katına yükselişi de, onun bu farklılığını ortaya koymaktadır.

dildade 05-23-2008 03:35

Hazreti İsa (a.s)
 
Hz. İsa'nın Doğumu


Bilindiği gibi doğum, hem çok zor, hem de çok iyi bakım gerektiren bir olaydır. Tıbbi bakım imkanı, tecrübeli bir yardımcısı olmayan kişinin, böylesine hayati bir olayda yalnız başına başarılı olabilmesi çok zordur. Ancak bu konuda hiçbir tecrübesi olmayan Hz. Meryem, Allah'a olan bağlılığı ve güveni ile bu zor işi tek başına başarabilmiştir.

Hz. Meryem artan doğum sancıları içerisindeyken, Allah ona vahiy ile yardım etmiştir. Rabbimiz bu zor durumda yapması gereken herşeyi ona bildirerek en kolay şekilde ve en iyi şartlar altında doğumunu gerçekleştirmesini sağlamıştır. Bu da, Hz. Meryem'e Allah katından verilmiş büyük bir nimettir.

Derken doğum sancısı onu bir hurma dalına sürükledi. Dedi ki: "Keşke bundan önce ölseydim de, hafızalardan silinip unutuluverseydim."

Altından (bir ses) ona seslendi: "Hüzne kapılma, Rabbin senin alt (yan)ında bir ark kılmıştır."

Hurma dalını kendine doğru salla, üzerine henüz oluşmuş-taze hurma dökülüversin."

Artık, ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer herhangi bir beşer görecek olursan, de ki: "Ben Rahman (olan Allah) a oruç adadım, bugün hiç kimseyle konuşmayacağım." (Meryem Suresi, 23-26)

dildade 05-23-2008 03:36

Hazreti İsa (a.s)
 
Hz. İsa'nın Beşikte İken Konuşması


Irzını koruyan (Meryem); Biz ona Kendi ruhumuzdan üfledik, onu ve çocuğunu insanlığa bir ayet kıldık. (Enbiya Suresi, 91)

Allah'ın Hz. Meryem'in kavmine deneme kıldığı olaylardan birisi, Hz. İsa'nın doğumudur. Allah'ın, insanların alışık olmadığı bir şekilde gerçekleştirdiği bu doğum, hem kavmi için, hem de Hz. Meryem için bir imtihan konusu olmuştur. Gerçekte Hz. İsa'nın dünyaya geliş şekli, Allah'ın insanları imana çağırmak için onlara gösterdiği bir mucizedir ve Allah'ın varlığının en açık delillerinden biridir. Ancak kavmi bu durumu anlayamamış ve Hz. Meryem hakkında gerçek dışı bazı zanlarda bulunmuşlardır. Bu konu Kuran'da şöyle haber verilmektedir:

Böylece onu taşıyarak kavmine geldi. Dediler ki: "Ey Meryem sen gerçekten şaşırtıcı bir şey yaptın. Ey Harun'un kız kardeşi senin baban kötü bir kişi değildi ve annen de azgın utanmaz (bir kadın) değildi." (Meryem Suresi, 27-28)

Yukarıdaki ayetlerde bildirildiği gibi Hz. Meryem, daha önce çekilmiş olduğu ıssız bölgeden Hz. İsa ile birlikte kavminin yanına geldiğinde, kendisine hiçbir açıklama yapma fırsatı verilmemişti. Kavim, sadece zan ve tahmin üzerine Hz. Meryem'in şaşırtıcı ve utanç verici bir iş yaptığını söyleyerek, ona karşı birtakım çirkin iftiralarda bulundu. Oysa bu iftiralarda bulunan kavmin bireyleri, Hz. Meryem'i doğduğu günden beri tanıyor ve hem onun, hem de İmran ailesinin ne kadar Allah'a bağlı ve dindar insanlar olduklarını çok iyi biliyorlardı.

Hz. Meryem ise gerçekte bu çirkin suçlama ve iftiralar ile deneniyordu. Allah'a son derece bağlı ve iffetine son derece düşkün bir insanın böyle bir işe asla yanaşmayacağı açıkça bellidir. Ancak bu titizliğine rağmen kendisine kötü bir iş yapmış gözüyle bakılması, onun için Allah'ın yarattığı bir imtihandı. Allah doğduğu andan itibaren ona her zaman, her işinde yardım etmiş ve her işini hayra çıkarmıştı. Hz. Meryem ise her işin Allah'ın iradesinde olduğunu hiç unutmaması gerektiğini ve bu asılsız iftiralardan onu yine Allah'ın kurtarıp temize çıkaracağını biliyordu.

Nitekim Allah bu işinde de Hz. Meryem'e bir kolaylık sağlamış ve ona "konuşmama orucu" tutmasını vahyetmişti. Kavmi kendisi ile konuşmak istediğinde Allah, Hz. Meryem'e susmasını ve kendisine yanaşıp suçlamalarda bulunanlara, Hz. İsa'yı işaret etmesini bildirdi. Böylece Hz. Meryem, Allah'tan bir kolaylık olarak kendisine sıkıntı verilmesine sebep olabilecek bir konuşmadan uzak tutulmuş oluyordu. Kavminden gelen soruları en doğru şekilde cevaplayabilecek olan kişi Hz. İsa'ydı. Allah, Hz. Meryem'e Hz. İsa'nın doğumunu müjdelediği zaman, onun henüz beşikteki bir bebekken dahi konuşacağını da bildirmişti:

Beşikte de, yetişkinliğinde de insanlarla konuşacaktır. Ve O salihlerdendir. (Al-i İmran Suresi, 46)

Allah bu şekilde Hz. Meryem'in işini çok kolaylaştırmış ve kavminin beklediği en doğru açıklamayı da Hz. İsa'nın ağzından yaptırmıştı. Allah'ın böyle bir mucize ortamı yaratmasıyla, kavminin Hz. Meryem'e karşı kurduğu tuzak da bozulmuş oluyordu. Bu olay Kuran'da şöyle haber verilir:

Bunun üzerine ona (çocuğa) işaret etti. Dediler ki: "Henüz beşikte olan bir çocukla biz nasıl konuşabiliriz?" (İsa) Dedi ki: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. (Allah) Bana Kitabı verdi ve beni peygamber kıldı. Nerede olursam (olayım) beni kutlu kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe bana namazı ve zekatı vasiyet (emr) etti. Anneme itaati de. Ve beni mutsuz bir zorba kılmadı. Selam üzerimedir; doğduğum gün öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün de." (Meryem Suresi, 29-33)

Kuşkusuz, beşikteki bir çocuğun kusursuzca konuşabilmesi çok büyük bir mucizedir. Üstelik Hz. İsa'nın doğar doğmaz, bir çocuğun asla bilemeyeceği bilgileri biliyor olması da şaşırtıcıdır. Bu durum İsrailoğulları'na olağanüstü bir gerçekle karşı karşıya olduklarını açıkça kanıtlamıştır. Tüm bu mucizevi olaylar, henüz beşikteki bu çocuğun kesin olarak Allah'ın elçisi olduğunu ortaya koymuştur.

İşte Allah, Kendisine yönelip karşılaştığı her olayı tevekkülle karşılamış olması nedeniyle Hz. Meryem'e bir kolaylık sağlamıştır. Tüm kavmi hayrete düşürecek büyük bir mucize göstererek, kavminin ona atmaya kalkıştığı iftiralara kesin bir karşılık vermiştir. Ancak Allah, kendilerine gösterilen bu mucizevi olaya rağmen, hala Hz. Meryem'e iftirada bulunmayı sürdürenlere de büyük bir azap olduğunu bildirmiştir:

(Bir de) İnkâra sapmaları ve Meryem'in aleyhinde büyük bühtanlar söylemeleri... nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) (Nisa Suresi, 156-157)



dildade 05-23-2008 03:36

Hazreti İsa (a.s)
 
Hz. İsa'nın Gösterdiği Mucizeler


Hz. İsa'nın Kuran'da bahsi geçen çok çeşitli mucizelerinden ilki, onun bilinen sebepler dışında babasız olarak dünyaya gelmiş olması, daha sonra ise beşikte konuşarak peygamberliğini bildirmesidir. Aslında bu iki mucize Hz. İsa'nın olağanüstülüğünü çok açık bir biçimde ispatlıyordu. Çünkü, beşikteki bir bebeğin, iman etmiş olarak doğması ve doğar doğmaz çok akılcı bir mantık örgüsüyle konuşabilmesi, ancak Allah'tan bir mucize ile mümkündür:

Allah şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana kitabı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim..." (Maide Suresi, 110)

Yine Kuran'da Hz. İsa ile ilgili olarak anlatılan mucizeler şu şekildedir:

İsrailoğullarına elçi kılacak. (O İsrailoğullarına şöyle diyecek:) "Gerçek şu ben size Rabbinizden bir ayetle geldim. Ben size çamurdan kuş biçiminde bir şey oluşturur içine üfürürüm o da hemencecik Allah'ın izniyle kuş oluverir" Ve Allah'ın izniyle doğuştan kör olanı alaca hastalığına tutulanı iyileştirir ve ölüyü diriltirim. Yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi size haber veririm. Şüphesiz eğer inanmışsanız bunda sizin için kesin bir ayet vardır. (Al-i İmran Suresi, 49)

Şu ana kadar bahsedilen tüm bu olağanüstü olaylara rağmen kavmin bir bölümü inkarlarını sürdürmüşlerdir. Hz. İsa'nın yaptıklarının 'ustaca büyüler'den başka bir şey olmadığını söyleyerek, onu sihirbazlıkla itham etmişlerdir.

dildade 05-23-2008 03:36

Hazreti İsa (a.s)
 
Hz. İsa'nın Dini Tebliğ Etmesi ve Karşılaştığı Zorluklar


Hz. İsa'nın gönderildiği dönem, İsrailoğulları'nın hem siyasi, hem ekonomik, hem de sosyal açıdan büyük açmaz içerisinde oldukları bir dönemdi. Bir yandan yaşadıkları ülkenin acımasız yönetimi, bir yandan da çeşitli inanç ve mezhep ayrılıkları... Böylesine zor bir kargaşa ortamında insanlar, her dönemde olduğu gibi bir kurtuluş yolu bulmaya çalışıyorlardı.

Beklenen bu kurtarıcı Hz. İsa'ydı. Allah, O'nu ve annesi Hz. Meryem'i tüm İsrailoğullarına tanıtmak için, Hz. İsa'yı henüz beşikte iken konuşturmuş ve böylece beklenen peygamberin geldiğini tüm İsrailoğulları'na duyurmuştu. Artık herkes, onu bir kurtuluş umudu olarak görüyordu.

Ancak elbette Hz. İsa'ya tepki gösterenler de vardı. Kendi dönemindeki inkarcı sistemin savunucuları onu kendileri için tehlikeli görüyorlardı. Bu nedenle, Hz. İsa'nın varlığını duyar duymaz harekete geçmiş ve onu ortadan kaldırmak için planlar yapmışlardı. Bu girişimleri daha en başından, başarısızlıkla sonuçlanmıştır; ancak bu amacı gerçekleştirmekten hiçbir zaman vazgeçmemiş ve Hz. İsa'nın tebliği boyunca, onun en güçlü düşmanlarından biri olmuşlardır.

Ne var ki, Hz. İsa'ya tepki gösterenler sadece inkarcılarla sınırlı kalmamıştır. O dönemin Yahudi din adamlarının birçoğu, Hz. İsa dini tebliğ etmeye başladıktan sonra çeşitli nedenlerden dolayı ona cephe almışlardır. Bunun en önemli sebeplerinden birisi ise, Hz. İsa'nın onları dinin aslını yaşamaya çağırmasıdır. Nitekim, Hz. İsa tebliğine başlar başlamaz, kendisini, dinlerini ortadan kaldırmaya çalışmakla suçlamışlardır. Oysa Hz. İsa'nın asıl karşı olduğu, Yahudi ruhban sınıfının dine sonradan sokmuş olduğu sahte hükümlerdir. İsrailoğulları, kendilerine haram kılınan bazı şeyleri helal, helal kılınan bazı şeyleri de haram kılarak, hak dinlerini tamamen değiştirmişlerdir. Ve Allah, dine soktukları bu hükümleri temizleyip, dinlerini arındırması için, peygamber olarak onlara Hz. İsa'yı göndermiştir. O da kavmini Tevrat'ın aslını doğrulayan İncil'e uymaya çağırmıştır.

Allah, bu konuyu, Kuran'da şöyle bildirmiştir:

"Benden önceki Tevrat'ı doğrulamak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak üzere size Rabbinizden bir ayetle geldim. Artık Allah'tan korkup bana itaat edin." (Al-i İmran Suresi, 50)

Allah, bir başka ayette, Hz. İsa'nın getirdiği kutsal kitap olan İncil'in, kendisinden önce indirilen Tevrat'ı doğrulayan ve inanan insanlar için bir yol gösterici, doğruyu yanlıştan ayırmalarını sağlayacak bir kitap olduğunu da belirtmiştir.

Onların (peygamberleri) ardından yanlarındaki Tevrat'ı doğrulayıcı olarak Meryem oğlu İsa'yı gönderdik ve ona içinde hidayet ve nur bulunan önündeki Tevrat'ı doğrulayan ve muttakiler için yol gösterici ve öğüt olan İncil'i verdik. (Maide Suresi, 46)

Yahudi önde gelenleri Hz. İsa'nın anlattığı konuları oldukça yadırgıyorlardı. Çünkü Hz. İsa, gelenek haline gelmiş kurallar üzerinde durmuyor, onları Allah'ın birliğine, samimiyete, kardeşliğe ve dürüstlüğe çağırıyordu. Bu nedenle, alışkın olduklarının çok dışında bir din anlayışı ile karşılaşan Yahudi halkı, Hz. İsa'nın tebliği karşısında oldukça şaşırmıştı. Kuran'da Hz. İsa'nın kavmine yaptığı tebliğ şöyle bildirilmiştir:

İsa, açık belgelerle gelince, dedi ki: "Ben size bir hikmetle geldim ve hakkında ihtilafa düştüklerinizin bir kısmını size açıklamak için de. Öyleyse Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Şüphesiz Allah, O, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir; şu halde O'na kulluk edin. Dosdoğru yol budur." Sonra, içlerinden birtakım fırkalar ihtilafa düştü. Artık, acı bir günün azabından vay o zulmetmiş olanlara. (Zuhruf Suresi, 63-65)

Hz. İsa'nın dine yaklaşımındaki bu farklılık ve samimiyet, halkın büyük ilgisini çekiyor ve onu dinleyenlerin sayısı da gün geçtikçe artıyordu. Hz. İsa onlara, bekledikleri kurtuluşun çok yaklaştığını ve yakında galip geleceklerini söylüyordu.

dildade 05-23-2008 03:37

Hazreti İsa (a.s)
 
Yahudilerin Hz. İsa'yı Öldürdüklerini İddia Etmeleri


Romalıların Hz. İsa'yı çarmıha gererek öldürdükleri iddiasını, şüphesiz bilmeyen yoktur. İddiaya göre, Hz. İsa'yı tutuklayan Romalılar ve Yahudi din adamları onu çarmıha germişler ve böylelikle onu öldürmüşlerdir. Nitekim, tüm Hıristiyan alemi de olayı bu şekilde kabul etmekte, fakat Hz. İsa'nın öldükten sonra dirilerek göğe yükseldiğine inanmaktadır. Ancak Kuran'a baktığımızda olayın aslının böyle olmadığını görürüz:

Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük" (katelna) demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler (ma katelehu) ve onu asmadılar (ma salebe). Ama onlara (onun) benzeri gösterildi (şubbihe). Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler (ma katelehu). (Nisa Suresi, 157)

Aynı ayetin devamında Hz. İsa’nın ölümü için şu şekilde bildirilmektedir:

Hayır; Allah onu kendine yükseltti (refea). Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 158)

Ayetin bize bildirdiği gerçek açıktır. Yahudilerin kışkırtmalarıyla Hz. İsa'yı öldürmeye kalkışan Romalılar, bunda başarılı olamamışlardır. Ayette geçen "ama onlara (onun) benzeri gösterildi" ifadesi bu olayı aydınlığa kavuşturmaktadır. Hz.İsa öldürülmemiş ve Allah katına yükseltilmiştir. Ayrıca Allah, bu iddiada bulunanların gerçeğe dair bir bilgileri olmadığına da dikkat çekmektedir.

dildade 05-23-2008 03:37

Hazreti İsa (a.s)
 
Kuran’da Peygamberlerin Ölümü Nasıl Anlatılıyor?


Kuran’da peygamberlerin ölümlerinin aktarıldığı kıssalarda geçen kelimelerle, Hz. İsa’nın ölümünün anlatıldığı ayetlerin incelenmesi, Hz. İsa’nın ölümüyle ilgili önemli bir gerçeği ortaya çıkarmaktadır. Bu bölümde Hz. İsa’nın ve diğer peygamberlerin ölümlerini ifade eden kelimelerin Arapça karşılıklarını ve Kuran ayetlerinde ne şekilde kullanıldıklarını inceleyeceğiz.

Kuran'da peygamberlerin ölmesi veya öldürülmesiyle ilgili olarak kullanılan kelimeler ileride daha detaylı göreceğimiz gibi "katele (öldürmek), mate (ölmek), haleke (helak olmak), salebe (asmak)" ya da birkaç özel kelimedir. Oysa Hz. İsa için, Kuran'da çok açık bir ifadeyle, "Onu öldürmediler (ma katelehu) ve asmadılar (ma salebuhu)" ifadesi kullanılarak hiçbir öldürme şekliyle öldürülmediği vurgulanmaktadır. Hz. İsa’nın bir benzerinin gösterildiği ve onun Allah katına yükseltildiği bildirilmektedir. Al-i İmran Suresi’nde ise Hz. İsa'yı Allah'ın vefat ettireceği ve onu Kendi katına yükselteceği bildirilmiştir:

Hani Allah, İsa'ya demişti ki: "Ey İsa, doğrusu seni Ben vefat ettireceğim (müteveffiyke), seni Kendime yükselteceğim (rafiuke), seni inkar edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim..." (Al-i İmran Suresi, 55)

Kuran’da ölüm anlamı içeren kelimelerin ve Al-i İmran Suresi’nde geçen "vefat ettirme" kelimesinin kullanım şekilleri şöyledir:



dildade 05-23-2008 03:37

Hazreti İsa (a.s)
 
RİSALE-İ NUR KÜLLİYATI'NDA HZ. İSA


Yüzyılımızın en büyük İslam alimlerinden biri olan Bediüzzaman Said Nursi, bir Kuran tefsiri olan Risale-i Nur Külliyatı'nda, ahir zaman ve Hz. İsa'nın yeryüzüne ikinci kez gelişi konusuna geniş yer ayırmıştır.

Günümüzde Müslüman toplulukların birçok konuda birbirlerinden farklı düşünce yapıları içinde oldukları bir gerçektir. Ancak farklı kültürlerden çok sayıda Müslümanın kabul ettiği bir gerçek, Bediüzzaman'ın hicri 13. asrın en önemli alimi olduğudur. İşte bu nedenle Bediüzzaman'ın ahir zaman konusunda yaptığı detaylı izahlar, Müslümanlar için büyük önem taşımaktadır.

Bediüzzaman ahir zamanla ilgili olan açıklamalarında, iki büyük felsefi akımın yeryüzünde bozgunculuk çıkaracağını ve bu akımların dinsizliği hakim kılmak için çaba sarf edeceklerini vurgular. Bu akımlardan birincisi İslam ahlakını içten tahrip etmeye çalışacak olan akımdır. İkincisi ise Allah'ı açıkça inkar eden, maddenin ezelden beri var olduğunu, sonsuza kadar da var olacağını öne süren ve canlılığın cansızlıktan tesadüfen ortaya çıktığını savunan maddeci ve tabiatçı anlayış, yani materyalizm ve natüralizmdir. (Natüralizm, Darwin'in evrim teorisinin felsefi boyutu olarak da bilinir.)

Bu tanımlama elbette Allah'ın varlığını inkar eden bütün fikir akımlarına da temel teşkil etmiştir. Materyalistler tarihin en eski çağlarından beri bütün hak dinlere karşı cephe almışlar, bu yolda karşılarına çıkanlarla mücadele etmiş, halklara zulmetmiş, savaşlar çıkarmış, her türlü yozlaşmanın en ön safhalarında yer almışlardır.

Hz. İsa da yeryüzüne tekrar döndüğünde bu maddeci ve tabiatçı akımlarla mücadele edecek ve Allah'ın izniyle onlara karşı galip gelecektir. Bediüzzaman, külliyatında bu materyalist akıma şöyle dikkat çekmektedir:

İkinci cereyan ise: Tabiyyun, maddiyyun felsefesinden tevellüd eden bir cereyan-ı nemrudane, gittikçe ahir zamanda felsefe-i maddiye vasıtasıyle intisar ederek kuvvet bulup, uluhiyeti inkar edecek bir dereceye gelir. (İkinci akım ise: Materyalist felsefenin sonucunda oluşan, inkarcı -nemrudane- bir akımdır ki ahir zamanda gelişir, Allah'a inancı inkar edecek bir dereceye gelir.) (Mektubat, s.53)

Bediüzzaman, inkarın hakim olduğu böyle bir dönemde Hz. İsa'nın yeniden dünyaya döneceğini müjdelemektedir. Bediüzzaman'ın sözlerinde haber verdiği gibi, Hz. İsa yeryüzüne ikinci kez gelişinde Kuran'la hükmedecektir. Hz. İsa Hıristiyanlığı tüm hurafelerinden temizleyecektir. Ve Hıristiyanlık ile Müslümanlık birleşerek dinsizlik akımına karşı Kuran ahlakını yaşayarak üstün geleceklerdir. Risale-i Nur'da bu konuyla ilgili aktarılanlar şöyledir:

İşte böyle bir sırada, o cereyan pek kuvvetli göründüğü bir zamanda, Hazreti İsa (a.s)'ın şahsiyet-i maneviyesinden ibaret olan hakiki İsevilik dini zuhur edecek, yani rahmet-i İlahiyenin semasından nüzul edecek; hal-i hazır Hıristiyanlık dini o hakikata karşı tasaffi edecek, hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak, hakaik-i İslamiye ile birleşecek; manen Hıristiyanlık bir nevi İslamiyet'e inkilab edecektir... Ve Kuran'a iktida ederek, o İsevilik, şahs-ı manevisi, tabi; ve İslamiyet, metbu' makamında kalacak. Din-i hak, bu iltihak neticesinde azim bir kuvvet bulacaktır. Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlub olan İsevilik ve İslamiyet; ittihad neticesinde, dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak istidadında iken alem-i semavatta cism-i beşerisiyle bulunan şahs-ı İsa Aleyhisselam, o din-i hak cereyanının başına geçeceğini bir Muhbir-i Sadık, bir Kadir-i Külli Şey'in vaadine istinad ederek haber vermiştir. Madem haber vermiş, haktır, madem Kadir-i Külli Şey vaat etmiş elbette yapacaktır. (İşte böyle bir sırada, bu akımın çok kuvvetli göründüğü bir anda, Hz. İsa'nın manevi şahsiyetinden ibaret olan hakiki İsevilik dini ortaya çıkacak, yani ilahi rahmetin semasından nüzul edecek. Şu andaki Hıristiyanlık dini, o gerçek karşısında tasaffi edecek, hurafelerden ve bozulmalardan arınacak, gerçek İslam ile birleşecektir. Manevi olarak Hıristiyanlık bir bakıma İslamiyet'e dönüşecektir. Ve Kuran'a uyarak, Hıristiyanlık, şahsı manevisi itaat eden ve İslamiyet ise itaat edilen makamında olacak. Gerçek din bu birleşme neticesinde büyük bir kuvvet bulacaktır. Dinsizlik akımına karşı ayrı iken mağlup olan İsevilik ve Müslümanlık, birleşme sonucunda dinsizlik akımını yenip dağıtacak güçtedir. Gökler aleminde cismiyle beraber bulunan Hz. İsa'ın, o hak dinin başına geçeceğini bir doğru haberci, herşeye gücü yetenin sözüne dayanarak haber vermiştir. Madem haber vermiş, haktır, madem Herşeye Gücü Yeten vaat etmiş, elbette yapacaktır.) (Mektubat, s. 53-54)

Bediüzzaman Said Nursi, Hz. İsa'nın yeryüzüne ikinci kez dönüşünü anlattığı tüm açıklamalarında onun o dönemdeki tüm inkarcı sistemleri ortadan kaldıracağına ve bunu yaparken de Müslümanlardan çok büyük destek göreceğine işaret etmektedir. Hz. İsa, İslam dünyasında Kuran ahlakının tebliğ edilmesinde lider görevini üstlenen salih kişiyle birlik olup, inkarcı sistemin zulmünü ortadan kaldıracaktır:

Şahs-ı İsa Aleyhisselam'ın kılıncı ve maktul olan şahs-ı Deccal'in, teşkil ettiği dehşetli maddiyunluk ve dinsizlik azametli heykeli ve şahs-ı manevisini mahvedecek ancak İsevi ruhanileridir ki; o ruhaniler, din-i İsevinin hakikatini hakikat-i İslamiye ile mezcederek o kuvvetle onu dağıtacak, manen öldürecek. Hatta

"Hazret-i İsa Aleyhisselam gelir. Hazret-i Mehdi'ye namazda iktida eder, tabi olur." Diye rivayeti bu ittifaka ve hakikat-i Kuraniyenin mutbuiyetine ve hakimiyetine işaret eder. (Şualar, s.493)

dildade 05-23-2008 03:38

Hazreti İsa (a.s)
 
Hz. İsa'yı Kimler Tanıyabilecektir?


Önceki bölümlerde Hz. İsa'nın ölmediğini, Allah'ın katına yükseltildiğini ve yeryüzüne yeniden döneceğini Kuran'dan delillerle açıklamıştık. Tüm bunlardan sonra elbette akla gelen ilk soru "Hz. İsa'nın yeryüzüne tekrar gelişinde kim olduğunun nasıl anlaşılacağı ve onun hangi özelliklerinden tanınabileceği"dir . Bu aşamada başvurabileceğimiz tek kaynak Kuran'dır.

Kuran'ın bir özelliği, içinde geçen kıssalarda ve bazı ayetlerde peygamberlere yönelik olarak çeşitli açıklamalar yapmasıdır. Peygamberlerle ve salih müminlerle ilgili pek çok ortak alameti ayetlerde bulmak mümkündür. Üstelik müminlere ait tüm özellikleri tek tek ayetlerden tespit etmek de imkan dahilindedir. Bununla bağlantılı olarak Hz. İsa'nın üstün iman özellikleri, Kuran'a bakılarak görülebilir. Dolayısıyla Kuran'a uyan samimi müminler onda gördükleri bu üstün özellikleri değerlendirip, onu tanıyabilirler. Ancak bu noktada unutulmamalıdır ki, Hz. İsa'yı tanımak herkes için mümkün olmayabilir. Bu konu ile ilgili Bediüzzaman Said Nursi şunları söylemektedir:

Hz. İsa (A.S) geldiği vakit, herkesin onun İsa olduğunu bilmesi gerekmez. O'nun yakınları ve ileri gelen kişiler, imanın nuru ile onu tanırlar. Yoksa açıkça herkes onu tanımayacaktır. (Mektubat, s. 54)

Yukarıdaki sözünde görüldüğü gibi, Bediüzzaman da Hz. İsa'nın yeryüzüne döndüğü ilk yıllarda ancak yakın çevresinin onu tanıyabileceğini bildirmiştir. Yakınında bulunan bu insanların onu tanımasının ise ancak 'imanın nuru' ile olabileceğini belirtmiştir. Elbette burada 'imanın nuru' ile ne kastedildiğine değinmek gerekir. 'İmanın nuru' Allah'ın varlığına, birliğine inanan ve Kuran'a uyan insanlara Rabbimizin verdiği bir anlayıştır. Müminler Allah'ın verdiği bu anlayışla, olayları çok açık olarak değerlendirebilir, birçok konunun girift noktalarını rahatça kavrayabilirler. Kuran'da bildirildiği gibi müminler, çevrelerindeki herşey üzerinde derin derin düşünen, dolayısıyla olaylardaki incelikleri, detayları gözden kaçırmayan insanlardır. Nitekim bir ayette Allah, samimi kalple iman edip her olayın inceliğini ve derinliğini kavramaya çalışan, gördükleri detaylarda kendilerini Yaratanın büyüklüğünü, gücünü kavrayarak O'ndan korkanlara 'doğruyu yanlıştan ayırma' konusunda anlayış vereceğini bildirmiştir:

Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir. (Enfal Suresi, 29)

Bu ayet doğrultusunda düşünüldüğünde, Hz. İsa'yı yeryüzüne dönüşünde tanıyıp ona itaat edecek olanların da, Allah'a ve Kuran'a iman eden, her olayı derinlemesine düşünüp kavramaya çalışan insanlar olacağı anlaşılmaktadır. Nitekim Bediüzzaman Said Nursi bir başka sözünde konuya şöyle dikkat çeker:

"Hatta Hazret-i İsa Aleyhisselam'ın nuzulü dahi ve kendisi İsa Aleyhisselam olduğu, nur-u imanın dikkatiyle bilinir; herkes bilemez." (Şualar, s.487)

dildade 05-23-2008 03:38

Hazreti İsa (a.s)
 
Hz. İsa'yı Hangi Özellikleriyle Tanıyabiliriz?


Yukarıda belirttiğimiz gibi, bu sorunun cevabını bulmak için Kuran'a baktığımızda karşımıza çıkan ilk işaret, ayetlerde anlatılan, peygamberlerin sahip oldukları ortak özellikler olacaktır. Öyleyse birtakım alametlerle kendini belli edip, dikkat çekecek olan Hz. İsa'yı tanımak için Kuran'da bildirilmiş olan bu peygamber özelliklerinin neler olduğunu incelemek gerekmektedir. Elbette peygamberlerle ilgili Kuran'dan çıkarılabilecek yüzlerce alamet vardır. Ancak bu bölümde dışarıdan bakan bir gözle değerlendirebilecek en belirgin özellikler ele alınacaktır.

1. Üstün ahlak özellikleri ile diğer insanlardan ayrılır

Allah'ın seçip gönderdiği her peygamber gibi, Hz. İsa da tüm üstün ahlak özelliklerini üzerinde taşır. Onu diğer insanlardan ayıran en belirgin fark, yaşadığı toplum içinde alışılmadık bir şekilde ortaya çıkan yüksek şahsiyetidir. Öyle ki halk arasında hiç rastlanmayan, insanların alışık olmadığı ve görür görmez etkilenecekleri ahlaki özelliklere sahiptir. Allah'a olan güveni ve imanı ile son derece kararlı, cesaretli, toplumun etkisi altında kalmayan, aksine herkesi etkileyen, güçlü bir insandır. Nitekim tüm peygamberlerin üzerlerinde taşıdıkları bu üstünlük ayetlerde şöyle bildirilmektedir:

Bu, İbrahim'e, kavmine karşı verdiğimiz delilimizdir. Biz, dilediğimizi derecelerle yükseltiriz... Ve ona İshak'ı ve Yakub'u armağan ettik, hepsini hidayete eriştirdik; bundan önce de Nuh'u ve onun soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u hidayete ulaştırdık. Biz, iyilik yapanları işte böyle ödüllendiririz. Zekeriya'yı, Yahya'yı, İsa'yı ve İlyas'ı da (hidayete eriştirdik.) Onların hepsi salihlerdendir. İsmail'i, Elyasa'yı, Yunus'u ve Lut'u da (hidayete eriştirdik). Onların hepsini alemlere üstün kıldık. Babalarından, soylarından ve kardeşlerinden, kimini (bunlara kattık); onları da seçtik ve dosdoğru yola yöneltip-ilettik. Bu, Allah'ın hidayetidir; kullarından dilediğini bununla hidayete erdirir... (Enam Suresi, 83-88)

Allah, peygamberleri diğer insanlara göre üstün özelliklerle yarattığını yukarıdaki ayetlerde açıkça bildirmiştir. Bu konu ile ilgili Kuran'da geçen daha pek çok örnek vardır. Örneğin "...İbrahim (tek başına) bir ümmetti." (Nahl Suresi, 120), "Güç ve basiret sahibi olan kullarımız İbrahim'i, İshak'ı ve Yakub'u..." (Sad Suresi, 45), "Ve gerçekten onlar, Bizim katımızda seçkinlerden ve hayırlı olanlardandır." (Sad Suresi, 47), "... Bizi inanmış kullarından birçoğuna göre üstün kılan Allah'a hamdolsun. dediler." (Neml Suresi, 15) gibi ayetlerde bildirilen ifadeler, peygamberlere verilen üstünlükleri bize bildirmektedir. Hz. İsa da Allah'ın seçkin kıldığı peygamberlerdendir. Bir ayette şöyle buyrulur:

İşte bu elçiler; bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Onlardan, Allah'ın kendileriyle konuştuğu ve derecelerle yükselttiği vardır. Meryem oğlu İsa'ya apaçık belgeler verdik ve O'nu Ruhu'l-Kudüs'le destekledik... (Bakara Suresi, 253)

2. Peygamberlere has yüz ifadesi ile tanınacaktır

Elçilerin üstünlüklerinin gerek bilgice, gerekse vücutça olduğu da Kuran'da bildirilmektedir:

... O (şöyle) demişti: "Doğrusu Allah size onu seçti ve onun bilgi ve bedenî gücünü arttırdı. Allah, kime dilerse mülkünü verir; Allah (rahmeti ve gücü) geniş olandır, bilendir." (Bakara Suresi, 247)

Bilgice, akılca, vücutça, ahlakça üstün kılınmış bir insan olarak Hz. İsa'nın yüzünde peygamberlere has bir ifade olacaktır. Sahip olduğu güçlü Allah korkusunun ve derin imanının nuru, yüzüne yansıyacaktır. Ve peygamberlere has olan nurlu ifade o derece açık olacaktır ki, onu görenler diğer insanlara kıyasla çok üstün bir insanla karşılaştıklarının farkına varacaklardır. Ancak unutmamak gerekir ki, elbette herkes bunu kabul edecek değildir. Kimi insanlar içlerinde duyacakları haset ve kin sebebiyle, bu ahlaki üstünlüğü gözardı edebilirler. İçten içe farkında olsalar da, işlerine gelmediği için anlamazlıktan gelebilirler. Yalnızca imanında samimi olanlar, bu üstünlüğü görüp gereği gibi takdir edebileceklerdir.

Allah, Hz. İsa'nın hem dünyada hem de ahirette "... seçkin, onurlu, saygın ve Allah'a yakın kılınanlardan..." (Al-i İmran Suresi, 45) olduğunu bildirmiştir. Allah'ın ayetinin bir tecellisi olarak tüm peygamberler gibi Hz. İsa da çevresindeki insanlar arasında saygınlığıyla, seçkin ve onurlu oluşuyla tanınacaktır.

3. Hikmet ve hitabet gücü çok yüksektir

Bunlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiklerimizdir... (Enam Suresi, 89)

Allah, çeşitli kavimlere tebliğ yapmaları, onları uyarıp korkutmaları için gönderdiği peygamberlerini hikmet sahibi de kılmıştır. Hikmetli bir anlatım, isabetli konuşmalar, doğruya davet edici ve kötülükten menedici tavırlar, tüm peygamberlerin ortak özellikleridir. Nitekim Kuran'ın daha pek çok ayetinde tek tek peygamberlere verilen hikmete de dikkat çekilir. Örneğin, Hz. Davud için "... ona hikmet ve anlatım çarpıcılığını vermiştik." (Sad Suresi, 20); Hz. Yahya için, "... daha çocuk iken ona hikmet verdik." (Meryem Suresi, 12); Hz. Musa için, "O, erginlik çağına ulaşıp olgunlaşınca, ona bir 'hüküm ve hikmet' ve ilim verdik..." (Kasas Suresi,14); Hz. Lokman için, "Andolsun, Lokman'a "Allah'a şükret" diye hikmet verdik..." (Lokman Suresi, 12); Hz. İbrahim için, "... Doğrusu Biz, İbrahim ailesine Kitabı ve hikmeti verdik..." (Nisa Suresi, 54) diye bildirilmiştir.

Allah'ın bize bildirdiği, "Kime dilerse hikmeti ona verir; şüphesiz kendisine hikmet verilene büyük bir hayır da verilmiştir..." (Bakara Suresi, 269) ayeti gereği, tüm peygamberlerin hikmet verilerek ödüllendirildiğidir.

Hz. İsa'nın Allah'ın bir elçisi olarak hikmetle ödüllendirildiğine ve bunu kendi kavmine de bildirdiğine Kuran'da şöyle dikkat çekilmiştir:

Allah şöyle diyecek: "Ey Meryemoğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana kitabı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim... (Maide Suresi, 110)

İsa, açık belgelerle gelince, dedi ki: "Ben size bir hikmetle geldim ve hakkında ihtilafa düştüklerinizin bir kısmını size açıklamak için de. Öyleyse Allah'tan sakının ve bana itaat edin." (Zuhruf Suresi, 63)

Bu ayetler doğrultusunda Kuran'a baktığımızda anladığımız, Hz. İsa'yı tanımak için bir başka işaretin de, onun yapacağı "hikmetli, isabetli ve çok etkili konuşmalar" olacağıdır. Diğer tüm konularda olduğu gibi hikmetli konuşma da, peygamberlere has çok dikkat çekici bir özelliktir. Kuran'ı kendilerine rehber edinmiş olan müminler Hz. İsa'nın konuşmalarının diğer bir ayette de belirtildiği gibi "özü kapsayan bir bilgi" (Kehf Suresi, 91) içerdiğini ve bunun ancak Allah'ın seçtiği elçilere has olduğunu anlarlar. Gösterdiği üstün akıl, yaptığı kusursuz teşhisler, getirdiği çözümler her zaman çok isabetli olup Allah'tan özel olarak verilmiş bir hikmetin en açık alametlerini oluşturacaktır. Böylece üstün şahsiyeti ve aklı açıkça göze çarpacaktır.

4. Çok güvenilirdir

Her elçi gönderildiği topluluğa ilk olarak "Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim" (Şuara Suresi, 107) ifadesiyle söze başlayarak kendisini tanıtmıştır. Peygamberlerin bu güvenilirlikleri, Allah'ın kitabına, dinine, gönderdiği şeriata tam tamına uymalarından kaynaklanır. Hiçbir durumda doğru yolun, hak dinin sınırlarının dışına çıkmazlar. Yalnızca Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak istemelerinden dolayı kimseye boyun eğmezler. Kuran'da hemen hemen tüm peygamberlerin bu özelliklerini ön plana çıkardıklarından bahsedilmektedir. Örneğin, Hz. Musa'nın kendisini kavmine tanıtması Kuran'da şöyle haber verilmektedir:

Andolsun, Biz kendilerinden önce, Firavun'un kavmini de denedik. Onlara kerim bir elçi gelmişti; "Allah'ın kullarını bana teslim edin; gerçekten ben, sizin için güvenilir bir elçiyim" (demişti). (Duhan Suresi, 17-18)

Şüphesiz elçilerin bu önemli özelliklerini kavimleri her zaman takdir edememişlerdir. Hatta çoğu zaman elçilerle ilgili yanlış zanları olmuştur. Çünkü kendi cahiliye sistemlerini terk edip onların davet ettiği hak dine uymak istememişlerdir. Ancak aradan belli bir zaman geçtikten sonra elçilerin en güvenilir insanlar oldukları kavim içinde de kabul görmüştür. Bu konuda örnek olarak Hz. Yusuf'u verebiliriz. Hz. Yusuf, uzun bir süre kavmin içinde zorluklarla denenmiş; önce köle olarak satılmış, sonra bir süre için hapiste kalmıştır. Allah'ın dilediği zaman ise güvenilir bir insan olduğu anlaşılmış, hükümdar tarafından devletin hazinelerinin başına geçirilmiştir:

Hükümdar dedi ki: "Onu bana getirin, onu kendime bağlı kılayım." Onunla konuştuğunda da (şöyle) dedi: "Sen bugün Bizim yanımızda (artık) önemli bir yer sahibisin, güvenilir (bir danışman-yönetici)sin." (Yusuf Suresi, 54)

Kuran'da bildirilen peygamberlerin bu özellikleri kuşkusuz Allah'ın bir elçisi olarak Hz. İsa'da da görülecektir. Hz. İsa dünyaya ikinci gelişinde, Allah'ın değişmez bir kanunu olarak halk arasında güvenilirliği ile dikkat çekecektir. Allah, Hz. Yusuf'a ve diğer tüm elçilerine olduğu gibi, Hz. İsa'ya da yardım edecek ve onun ne kadar emin bir insan olduğunu zamanı geldiğinde insanlara gösterecektir.

5. Allah'ın koruması altındadır

Andolsun, (peygamber olarak) gönderilen kullarımıza (şu) sözümüz geçmiştir: Gerçekten onlar, muhakkak nusret (yardım ve zafer) bulacaklardır. Ve hiç şüphesiz; bizim ordularımız, üstün gelecek olanlar onlardır. (Saffat Suresi, 171-173)

Allah her zaman elçilerini diğer insanlardan üstün kılmıştır. Tarih boyunca gönderilen her peygamber, Allah'ın yardımıyla düşmanlarına karşı üstünlük kazanmış, onların kurdukları tuzaklardan korunmuştur. Aldıkları her karar, uyguladıkları her yöntem hep hayırla ve başarıyla sonuçlanmış, Rabbimiz onları her durumda desteklemiştir.

Dolayısıyla Allah'ın elçisi Hz. İsa'yı bekleyen müminler için yol gösterici bir başka işaret de onun her işinin başarı ile sonuçlanması olacaktır. Öyle ki aldığı her karar, uyguladığı her yöntem kendisi ve etrafındaki müminler için hayırlı sonuç verecektir. Hatta ilk bakışta aksilik gibi görünen olaylar dahi bir süre sonra onların hayrına dönecektir. Ve Hz. İsa'nın aldığı tüm kararların en doğrusu, en akılcısı olduğunu bu olaylar ispat edecektir. Çünkü Allah Kuran'da elçilerinin her ne olursa olsun tüm zorluklara rağmen üstün geleceklerini, onları kesin olarak yardımıyla destekleyeceğini vadetmiştir.

Allah'ın bu vaadiyle Hz. İsa'ya küçük büyük her işte gelen başarı ve bereket hem düşmanlarının, hem de yanındaki inananların dikkatini çekecek kadar açık olacaktır. Düşmanları da, bu durumun olağanüstülüğünü fark edecek ancak bunun Allah'tan gelen bir yardım olduğunu takdir edemeyeceklerdir. Her işinin başarılı olmasına, attığı her adımın doğru olmasına bir anlam veremeyeceklerdir. Çünkü onların amacı, 'kendileri gibi bir beşer' olarak gördükleri bu mübarek insana karşı üstün gelmektir. Ancak "Sonra Biz, elçilerimizi ve iman edenleri böyle kurtarırız; müminleri kurtarmamız Bizim üzerimize bir haktır." (Yunus Suresi, 103) ayetinde de bildirildiği gibi, Allah bu konuda yaptıkları herşeyi sonuçsuz çıkaracak ve elçisine yardım edecektir. Ona kurulan tuzaklar, açılan savaşlar hiçbir zaman başarılı bir sonuca ulaşamayacaktır.

6. Yaptıkları için karşılık beklemez

Tüm elçilerin taşıdığı ortak bir özellik de, yaptıkları hiçbir şey için ücret beklememeleridir. Yaptıkları büyük hizmetler karşılığında bekledikleri tek şey Allah'ın rızasıdır. Çevrelerindeki hiç kimseden bir ücret, bir fayda talep etmezler. Nitekim Kuran'a baktığımızda da, tüm elçilerin bu özelliği üzerlerinde taşıdıklarına ve bunu sözle de dile getirdiklerine şahit oluruz:

Ey kavmim, ben bunun karşılığında sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına ait değildir. Akıl erdirmeyecek misiniz? (Hud Suresi, 51)

Elçilerin taşıdıkları bu üstün özellik Hz. İsa'da da görülecektir. Allah'ın peygamberi olarak tüm insanları İslam Dinine davet edecektir. Ancak yaptığı şeylerin karşılığında hiçbir maddi çıkar, bir ücret talebi olmayacaktır. Kuran'da bildirilen tüm elçiler gibi yaptığı herşeyin karşılığını Allah'tan bekleyecek ve bu özelliğiyle de gerek yakın çevresinde, gerekse içinde bulunduğu toplumda dikkat çekecektir.

Ancak şu nokta unutulmamalıdır ki, diğer konularda olduğu gibi bu konuda da onu ancak inananlar takdir edebilirler. İçinde bulunduğu toplum Hz. İsa'nın bu özelliğini farketse bile, kimi düşmanları onu engellemek için diğer tüm peygamberlere yapıldığı gibi çeşitli iftiralarda bulunabilir. Bu iftiraların arasında kuşkusuz onun "yaptıkları karşılığında bir çıkar sağlamaya çalıştığı, menfaat gözettiği" gibi suçlamalar da olması muhtemeldir. Ancak Allah her konuda işinin hayırla sonuçlanmasına izin verdiği gibi, bu konuda da inkarcıların iftiralarının asılsızlığını tek tek ortaya çıkarır ve elçisine yardım eder.

7. Müminlere karşı şefkatli ve merhametlidir

Peygamberlerde görülen en önemli özelliklerden biri de "merhamet ve şefkat"tir. Peygamberler her zaman yanlarındaki müminlere karşı çok şefkatli ve merhametli olmuşlar, onların dünyadaki ve ahiretteki durumlarını düzeltmek için çalışmışlardır. Hz. İsa'nın ahlakının en belirgin özelliklerinden biri de müminlere karşı olan bu şefkati ve merhameti olacaktır. Allah, gönderdiği elçilerde çok yoğun olarak görülen bu özelliği Kuran'da şöyle tanıtmıştır:

Andolsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz onun gücüne giden, size pek düşkün, müminlere şefkatli ve esirgeyici olan bir elçi gelmiştir. (Tevbe Suresi, 128)

İşte Hz. İsa da bu ayette belirtildiği gibi çevresindeki müminlere karşı son derece "müşfik ve koruyucu" bir tavır içerisinde olacak ve bu benzersiz samimiyet ve candanlık onun Hz. İsa olduğunun en anlaşılır delillerinden birini oluşturacaktır.

dildade 05-23-2008 03:38

Hazreti İsa (a.s)
 
Dünya Üzerinde Hiçbir Akrabası, Tanıyanı, Ailesi Olmamasıyla Tanınacaktır


Hz. İsa Kuran'da geçen peygamber özellikleri ile tanınabilecektir. Ancak bunlar dışında onu insanlara tanıtan başka etkenler de olacaktır. Şüphesiz bunlardan en önemlisi Hz. İsa'nın dünyada bir ailesinin, hiçbir akrabasının, eskiden tanıdığı tek bir kişinin olmamasıdır.

Gerçekten de, Hz. İsa yeniden yeryüzüne geldiğinde çevresinde kendisini tanıyan hiç kimse olmayacaktır. Onun fiziksel özelliklerini, simasını ya da ses tonunu bilen tek bir kişi dahi çıkmayacaktır. Dünya üzerinde tek bir kişi "ben onu daha önceden tanıyorum, filanca zaman görmüştüm, onun ailesi ve yakınları şu kimselerdir" gibi bir iddiada bulunamayacaktır. Çünkü onu tanıyan tüm insanlar bundan yaklaşık olarak 2000 sene kadar önce yaşamış ve ölmüşlerdir. Annesi Hz. Meryem, Hz. Zekeriya, onunla yıllarını geçirmiş olan havarileri, dönemin Yahudi önde gelenleri ve bizzat Hz. İsa’dan tebliğ almış olan insanlar vefat etmişlerdir. Dolayısıyla ikinci kez yeryüzüne gelişinde, onun doğumuna, çocukluğuna, gençliğine ve yetişkinliğine şahit olmuş tek bir kimse olmayacak ve onun hakkında hiç kimse hiçbir şey bilmeyecektir.

Kitabın önceki bölümlerinde de açıkladığımız gibi Hz. İsa Allah'ın "OL" emriyle babasız olarak dünyaya gelmiştir. Aradan yüzyıllar geçtikten sonra ise bilinen hiçbir akrabası olmaması çok doğaldır. Allah, Hz. İsa'nın bu durumunu Kuran'da Hz. Adem'in yaratılışına benzetmekte ve şöyle buyurmaktadır:

Şüphesiz, Allah katında İsa'nın durumu Adem'in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona "ol" demesiyle o da hemen oluverdi. (Al-i İmran Suresi, 59)

Ayette de belirtildiği gibi Allah Hz. Adem'e "Ol" demiştir ve Hz. Adem yaratılmıştır. İşte Hz. İsa'nın ilk yaratılışı da Allah 'ın "Ol" demesiyle gerçekleşmiştir. Hz. Adem'in anne ve babası yoktur, Hz. İsa'nın ilk dünyaya gelişinde ise sadece annesi Hz. Meryem vardır; fakat yeryüzüne yeniden geleceği ikinci seferde onun annesi de hayatta olmayacaktır.

Kuşkusuz bu durum, dönem dönem ortaya çıkan "sahte Mesih" tehlikesini de tamamen ortadan kaldırmaktadır. Hz. İsa’nın yeryüzüne yeniden gelişinde, onun Hz. İsa olduğundan şüphe edilebilecek bir durum oluşmayacaktır. Hiç kimse "bu kişi Hz. İsa olamaz" diyecek bir sebep bulamayacaktır. Çünkü Hz. İsa, dünyadaki tüm diğer insanlardan ayrılabilecek bu çok önemli özellikle, yani yeryüzünde kendisini tanıyan tek bir kişi bile olmamasıyla hemen tanınabilecektir.

dildade 05-23-2008 03:38

Hazreti İsa (a.s)
 
Müslümanların Hz. İsa'ya Olan Sevgileri


Samimi olarak iman eden Müslümanların, "Peygamber, mü'minler için kendi nefislerinden daha evladır..." (Ahzab Suresi, 6) ayetiyle de bildirildiği gibi, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)'e duydukları sevgi ve hürmet, çok derin, içli ve kuvvetlidir. Hz. Muhammed (sav), Allah'ın insanlara gönderdiği son peygamberdir. Rabbimiz, ona Kuran'ı indirmiş ve onu insanları kurtuluşa yöneltecek bir elçi olarak göndermiştir. Hz. Muhammed (sav)'in Allah Katında seçkin ve onurlu bir mümin olduğu bir ayette şöyle haber verilir:

(Bu elçi,) Bir güç sahibidir, arşın sahibi Katında şereflidir. Ona itaat edilir, sonra güvenilirdir. (Tekvir Suresi, 20-21)

Peygamberimiz (sav)'i görmemiş olsak bile, Kuran ayetlerinden ve hadis-i şeriflerden, güzel tavırlarını, konuşmalarını, gösterdiği üstün ahlakı tanıyabilir, ona benzemek, ahirette onunla yakın bir dost olabilmek için elimizden gelen çabayı en fazlasıyla gösterebiliriz. Bir ayette, iman edenler için en güzel örneğin Allah'ın elçisinde olduğu bildirilmektedir:

Andolsun, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın Resulü'nde güzel bir örnek vardır. (Ahzab Suresi, 21)

Müslümanların önemli özelliklerinden biri de, tüm peygamberlere birini diğerinden ayırt etmeden sevgi ve saygı duymaları, hepsine gönülden itaat etmeleridir. Bu gerçek, "... Biz Allah'a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa'ya, İsa'ya ve peygamberlere Rablerinden verilenlere iman ettik. Onlardan hiçbiri arasında ayrılık gözetmeyiz. Ve biz O'na teslim olmuşlarız." (Al-i İmran Suresi, 84) ayetiyle haber verilmiştir. Müslümanlar, peygamberlerin hepsinin Allah Katında seçkin, onurlu ve saygın insanlar olduklarını bilirler. Allah, elçilerini tüm insanlara örnek olacak üstün bir ahlak ve davranış mükemmelliği ile yaratmıştır. Peygamberler Allah'ın sevdiği kullarıdır. Kuran'ın pek çok ayetinde peygamberlere itaat edenlerin aslında Allah'a itaat ettikleri, Allah'ın peygamberlere uyanları dünyada ve ahirette mükafatlandıracağı bildirilmiştir. Müslümanların da peygamberlere duydukları bağlılık ve itaat bu bilinçledir.

Başta Peygamber Efendimiz (sav)'in yanında bulunan sahabeler olmak üzere, peygamberlerle aynı dönemde yaşayan müminler için bu durum büyük bir şereftir. Müminlerin her biri için, Allah'ın lütfuyla derin bir imana, üstün bir ahlaka, keskin bir akla, tüm dünyaya örnek olacak azme ve cesarete sahip olan peygamberle birlikte olmak, dünyadaki en değerli nimetlerden biridir. Hz. İbrahim'e gönülden itaat edenler, Hz. Yusuf'a iman edenler, Hz. Musa ile birlikte Firavun'a karşı mücadele edenler, Hz. Nuh, Hz. Süleyman, Hz. Salih, Hz. Şuayb, Hz. Yakup, Hz. Davud gibi kutlu insanlara tabi olanlar, Allah'ın izniyle, Allah Katında ecirlerini almışlardır. Peygamberlerden birini görme imkanı olmamış müminlerin de duaları, ahiret gününde peygamberlerin dostları arasında olmak, cennette onlarla birlikte sonsuz bir yaşam sürebilmektir.

Ahir zaman, peygamberleri seven ve itaat eden tüm müminler için çok kutlu ve müjdeli bir zamandır. Çünkü, Rabbimiz iki bin yıl aradan sonra, ahir zamanda elçisini yeniden dünyaya göndereceğini müjdelemiştir. Bu elçi, Hz. İsa'dır.

Bu, Müslümanlar için çok önemli bir müjdedir. Çünkü Hz. İsa'nın gelişi hem Kuran ayetlerinde hem de sevgili Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde haber verilmiştir. Hz. Muhammed (sav)'e derin bir bağlılık ve sevgi duyan tüm Müslümanlar, Hz. İsa'ya da sevgi, saygı ve hürmet duyarlar. Peygamberimiz (sav)'in Ebu Hureyre'den rivayet edilen bir hadis-i şerifinde şöyle buyurulmuştur:

Ben, dünyada da ahirette de Meryem'in oğluna insanların en yakınıyım. Benimle onun arasında başka bir peygamber yok. Peygamberler kardeştirler, dinleri de birdir.2

Peygamberimiz (sav)'in de buyurduğu gibi, tüm peygamberler gönderildikleri topluma aynı din ahlakını emretmişlerdir. Bütün elçiler, içinde yaşadıkları toplumu yalnızca Allah'a iman etmeye, O'na kulluk etmeye, O'nu razı edecek bir hayat yaşamaya davet etmişler; ahiret gününün azabından korunmaları için halklarına yol göstermişlerdir. Diğer bir deyişle, tüm peygamberler halklarına hak olan tek bir dini tebliğ etmişlerdir. Allah'ın tüm peygamberlerine indirdiği ve peygamberlerin de halklarına tebliğ ettikleri dinin aynı olduğu bir ayette şöyle haber verilir:

O: "Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye dinden Nuh'a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri' etti ... (Şura Suresi, 13)

Dolayısıyla Hz. İsa da, yeniden geldiğinde insanları Allah'ın tüm peygamberlerine indirmiş olduğu hak dine davet edecektir. Bu din İslamiyet'dir. Nitekim dinin Allah Katında İslam olduğu, "Hiç şüphesiz din, Allah Katında İslam'dır..." (Al-i İmran Suresi, 19) ayetiyle haber verilmiştir. Hz. İsa yeryüzüne yeniden geldiğinde Hıristiyanlığı tahrif edilmiş tüm yönlerinden arındıracak, insanlar arasında son hak kitap olan Kuran'la hükmedecek ve tüm insanları İslam ahlakında birleştirecektir.

Hiç şüphesiz, Hz. İsa'nın en önemli savunucuları ve destekçileri de samimi olarak iman eden Müslümanlar olacaktır. Çünkü samimi Müslümanlar, Hz. İsa'yı –tüm peygamberleri olduğu gibi- gönülden severler. Hz. İsa'nın, Allah'ın seçkin kıldığı kullarından biri olduğuna iman ederler. Kendilerine yalnızca Allah'ı, Allah'ın Resulünü ve salih müminleri dost edinen Müslümanların, Hz. İsa'ya duydukları hürmet çok derindir. Bu güçlü sevgi ve bağlılığın kaynağı, hiç şüphesiz Allah sevgisi, Allah korkusu ve Allah'ın elçisi Hz. Muhammed (sav)'e itaattir.

dildade 05-23-2008 03:39

Hazreti İsa (a.s)
 
Peygamber Efendimiz (sav) Müslümanların Hz. İsa'nın Yardımcıları Olacağını Müjdelemiştir


Hz. İsa'nın Allah Katına yükseltildiği ve dünyaya ikinci kez geleceği, Kuran ayetlerinde, hadislerde ve büyük İslam alimlerinin eserlerinde yer alan bir gerçektir. Hz. İsa'nın gelişi, sahih hadis kaynağı olan Kütüb-ü Sitte'de ve İmam Malik'in Muvatta'sı, İbn Huzeyme ile İbn Hibban'ın Sahih'leri, İbn Hanbel ve Tayalisi'nin Müsned'leri gibi en muteber hadis kaynaklarında geniş bir şekilde yer almaktadır. Bu hadislerden bazıları şöyledir:

Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Meryem oğlu İsa'nın adalet sahibi olarak inmesi yakındır...3

Vallahi muhakkak ve muhakkak Meryem oğlu İsa inecek, hem adil bir hakem, adaletli bir hükümdar olarak inecek...4

Ümmetimden birtakım insanlar, Meryem'in oğlu İsa'ya kavuşacak, Deccal ile yapacağı harbe de şahit olacaklardır.5

Hz. İsa'nın ikinci gelişi konusu, İslam alimleri tarafından "tevatür" (kuvvetli haber) derecesinde görülmekte, bu konuyla ilgili hadisler de mütevatir hadis olarak kabul edilmektedir. Hadis alimleri mütevatir kabul edilen hadislerin ravilerinin (hadisi nakleden kişiler) incelemeye dahi alınmayacağı, mütevatir hadise hiçbir sorgulama yapılmayacağı konusunda hemfikirdirler.6 İslam büyüklerinin ve hadis alimlerinin "Hz. İsa'nın gelişi konusunda hiçbir şüpheye yer olmadığı" yönündeki kanaatleri kitabın ilerleyen bölümlerinde örnekleri ile incelenecektir. Ancak burada Hz. İsa'nın yeniden dünyaya gelişini nakleden alimlerin başında mezhep imamımız İmam-ı Azam Ebu Hanife'nin geldiğine de kısaca değinmek gerekir. Ebu Hanife, Fıkh-ı Ekber adlı eserinin son bölümünde şunları bildirmektedir:

Deccal'in, Ye'cüc ve Me'cüc'ün çıkması, Güneş'in batıdan doğması, Hz. İsa'nın gökten inmesi ve diğer kıyamet alametleri, sahih haberlerde aktarıldığı üzere, haktır, olacaktır.7

Peygamberimiz (sav) hadislerinde, Hz. İsa'nın inişi, bu mübarek insanın mücadelesi ve onun döneminde dünyanın nasıl bir durumda olacağı gibi çeşitli konularda bizleri bilgilendirmiştir. Bu haberlerin her biri Müslümanlar için önemli birer müjde niteliğindedir. Hz. Muhammed (sav)'in Müslümanlara Hz. İsa ile ilgili verdiği müjdelerden biri de, Hz. İsa yeniden dünyaya geldiğinde, Müslümanların bu değerli insanın yardımcıları olma şerefine erişecekleridir. Hadis-i şerifte şöyle buyurulmaktadır:

... Beni hak peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki, elbette Meryem oğlu İsa (kıyamete yakın indirildiği zaman) benim ümmetimde, kendi (peygamberliği dönemindeki sahabeleri olan) havarilerine halef (onların yerini tutacak kimseler) bulacaktır.8

Hz. İsa'nın yardımcıları olmak hiç şüphesiz samimi olarak iman edenler için hem çok büyük bir müjde hem de önemli bir sorumluluktur. Hz. İsa'nın destekçisi olmak gibi şerefli bir konuma erişebilmek tüm iman edenlerin gönülden talebidir.

Hz. İsa'nın gelişinin alametlerinin iyice belirginleştiği bu dönemde Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in bu sözünün önemi bir kez daha düşünülmelidirler. Kimi çevrelerin neredeyse Hz. İsa hiç gelmeyecekmiş gibi (ki bu onların önemli bir yanılgılarıdır) davranıyor olması, diğer kimseleri yanıltmamalı, gevşekliğe sürüklememelidir. Tam tersine, Hz. İsa'nın gelişinin Kuran ayetleriyle ve hadislerle bildirilen açık bir gerçek olduğunun farkında olan Müslümanlar bu olağanüstü durumun heyecanını yaşamalı, aşkla ve şevkle bu kutlu misafiri en mükemmel şekilde karşılamaya gayret etmelidirler. Yersiz tereddütlerle, kuruntularla kaybedilecek vakit yoktur. İman edenler hem kendilerini hem de çevrelerini bu kutlu olaya hazırlamalı, böylesine önemli bir dönemde yaşıyor olmanın imkanlarını, Allah'ın rızasının en çoğunu kazanabilmek için, en iyi şekilde kullanmalıdırlar.

Hz. İsa'nın ahir zamanda geldiğinde, iman edenlere "Benim yardımcılarım kimlerdir?" diye sorabileceği unutulmalıdır. İçinde bulunulan bu kıymetli dönem çok iyi değerlendirilmeli, Hz. İsa geldiğinde mahcup olunacak her türlü tavır ve ahlaktan sakınılmalıdır. En sakınılması gereken ve belki de kişiyi en çok utandıracak tutumlardan biri de hiç şüphesiz, bu konuda şevksiz bir tavır sergilemektir. Bu nedenle iman edenlerin, Allah'ın elçisinin iki bin yıl sonra yeniden yeryüzüne gelecek olmasının ne kadar olağanüstü bir olay olduğunu sürekli gündemde tutmaları, bazı kimselerde ortaya çıkabilecek gevşeklik ve şevksizliğin engellenmesi açısından önemlidir. Hz. İsa'nın Allah Katında diri olduğunun ve ikinci kez yeryüzüne geleceğinin delillerinin anlatılması, bu gelişin alametlerinin tüm yönleriyle açıklanması, öncelikle bu konuda kalplerinde şüphe olan kimselerin şüphelerinin ortadan kaldırılmasını sağlayacaktır. Ayrıca bu konunun sürekli hatırlatılması, "biz bu gerçeği bilmiyorduk, bilseydik biz de Hz. İsa için hazırlık yapardık" diye mazeretler öne sürülmesini engelleyecektir. Böylece, iman edenlerin ellerindeki tüm imkanları Hz. İsa için hazırlık yapmak üzere seferber etmeleri mümkün olacaktır.



dildade 05-23-2008 03:39

Hazreti İsa (a.s)
 
Gerçek İseviler


Günümüzde Hz. İsa'nın yeryüzüne ilk gelişinde tebliğ etmiş olduğu hak din, özünden uzaklaşmış ve tahrif edilmiştir. Kuran'da bildirildiği gibi, Hz. İsa'nın ardından üçleme ve Hz. İsa'nın ilahlaştırılması (Allah'ı tenzih ederiz) gibi çeşitli sapkın inanışlar Hıristiyanlığa dahil edilmiştir. Hz. İsa yeryüzüne geldiğinde öncelikle, Hıristiyanlığı bu sapkın inanışlardan arındıracaktır. İki bin yıldan bu yana özünden uzaklaşma süreci yaşamış olan Hıristiyanlığı özüne döndürebilecek olan tek kişi Hz. İsa'dır. Kendisini bekleyen Hıristiyan dünyasına gerçek din ahlakını yani Kuran'da bildirilen İslam ahlakını anlatacak, Hıristiyan dünyası hak dine yönelecektir. Hz. İsa'ya tabi olanlar da gerçek İseviler olacaklardır.

Gerçek İsevilerin kimler olduğu, geçtiğimiz yüzyılın müceddidi büyük İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi'nin açıklamalarında hikmetli bir şekilde anlatılmaktadır. Üstad'ın bu sözlerini detaylı olarak incelediğimizde gerçek İsevilerin; Kuran ahlakına ve sünnete uyan, Hz. İsa'ya itaat eden kimseler olacağı anlaşılmaktadır. Bu dönemde dinlerinin içine karışmış olan hurafelerden ve batıl inanışlardan yüzçevirerek gerçek İslam ahlakına yönelecek olan Hıristiyanlar ve samimi Müslümanlar, gerçek İseviler olacaklardır. Müslümanlar ve batıl inanışlarından kurtulan Hıristiyanlar, Hz. İsa vesilesiyle büyük bir ittifak kuracaklardır. Gerçek İsevilerin ittifakı yeryüzündeki din ahlakına karşı olan her türlü sistem ve uygulamanın tamamen ortadan kaldırılmasını sağlayacaktır.

Üstad'ın konuyla ilgili bazı açıklamaları şu şekildedir:

"Ahir zamanda Hazret-i İsa (as) gelecek, Şeriat-ı Muhammediye ile amel edecek" mealindeki hadisin sırrı şudur ki: Ahir zamanda felsefe-i tabiiyenin (tabiat felsefesi) verdiği cereyan-ı küfriye (inkarcı hareket) ve inkar-ı uluhiyete (Allah'ı inkar) karşı İsevilik dini tasaffi ederek (arınarak) ve hurafattan tecerrüd edip (hurafelerden temizlenip) İslamiyete inkılab edeceği bir sırada, nasıl ki İsevilik şahs-ı manevisi, vahy-i semavi kılıncıyla o müdhiş dinsizliğin şahs-ı manevisini öldürür; öyle de Hazret-i İsa, İsevilik şahs-ı manevisini temsil ederek, dinsizliğin şahs-ı manevisini temsil eden Deccal'ı öldürür... yani inkar-ı uluhiyet fikrini öldürecek.9

"...felsefe-i tabiiyenin verdiği cereyan-ı küfriye ve inkar-ı uluhiyete (Allah'ı inkar) karşı...": Bediüzzaman, Hz. İsa'nın Darwinizm'in meydana getirdiği inkarcı harekete ve Allah'ın varlığını inkar edenlere karşı büyük bir mücadele yürüteceğini belirtmektedir.

"...İsevilik dini tasaffi ederek (arınarak) ve hurafattan tecerrüd edip İslamiyete inkılab edeceği..." Bediüzzaman bu hikmetli açıklamasında Hz. İsa'nın ahir zamanda tekrar dünyaya geldiğinde, İslam dininin gereklerine göre hareket edeceği yönündeki hadisi tefsir etmektedir. Hz. İsa'nın mücadelesi çeşitli hurafeler ve geleneklerle özünden uzaklaşan Hıristiyanlığın özüne dönmesi ile başlayacaktır. Hz. İsa Hıristiyanlığı tüm batıl inanışlardan temizleyecek ve ona tabi olduklarını söyleyen tüm Hıristiyanlar gerçek din ahlakına yani İslamiyet'e döneceklerdir.

Ve Kuran'a iktida (uymak, tabi olmak) ederek, o İsevilik şahsı manevisi tabi; ve İslamiyet, metbu (tabi olunan) makamında kalacak. Din-i Hak, bu iltihak neticesinde azim bir kuvvet bulacaktır. Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlub olan İsevilik ve İslamiyet ittihad neticesinde, dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak istidadında iken; alem-i semavatta cism-i beşerisiyle bulunan şahs-ı İsa (as), o din-i hak cereyanının başına geçeceğini, bir Muhbir-i Sadık (Hz. Muhammed sav), bir Kadir-i Külli Şey'in va'dine istinad ederek haber vermiştir. Madem haber vermiş, haktır; madem Kadir-i Külli Şey va'detmiş, elbette yapacaktır.10

"...Kuran'a iktida (uymak, tabi olmak) ederek, o İsevilik şahsı manevisi tabi; ve İslamiyet, metbu makamında kalacak..": Hıristiyanlığın Hz. İsa ile başlayacak olan hak dine dönüşümü, son kitap olan ve herkesin uymakla mükellef olduğu Kuran'a tabi olmakla neticelenecektir. Hz. İsa'nın şahsı ve ona tabi olan Hıristiyanlar İslam'a tabi olacaktır.

"...Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlub olan İsevilik ve İslamiyet ittihad neticesinde, dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak...": Hz. İsa öncülüğündeki Hıristiyanlık Kuran'a tabi olduğunda çok büyük bir güç oluşacaktır. Çünkü günümüzde dünya nüfusunun çoğunluğuna sahip iki din olan Hıristiyanlık ve Müslümanlık hem siyasi, hem ekonomik hem de manevi yönden çok büyük iki kuvvettirler. Bu nedenle de dinsiz ideolojiler karşısında birleştiklerinde çok büyük bir güç kazanarak dinsizlik akımlarını fikren mağlup edip, dağıtacaklardır. İnsanları hayatlarının gerçek amacından uzaklaştıran bencil, sevgisiz, çatışmacı bir hayata iten materyalist felsefe ve dinsizliğin dünya üzerindeki etkileri, iki dinin birleşmesiyle ortadan kalkacaktır.

"...cism-i beşerisiyle bulunan şahs-ı İsa (as), o din-i hak cereyanının başına geçeceğini...": İki dinin ittifakı ve Hıristiyanların Kuran'a tabi olması ile dünyada nüfus çoğunluğuna sahip olacak iki din, tek bir ses ve tek bir vücut gibi hareket edecek, bu hak dinin başına ise Hz. İsa geçecektir. Bediüzzaman bu sözünde Hz. İsa'nın yeryüzüne gelip, samimi olarak iman edenlerin başına geçeceğini Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde haber verdiğini hatırlatmış ve bu nedenle de bu haberin mutlak gerçekleşecek olan hak bilgi olduğunu söylemiştir.



dildade 05-23-2008 03:39

Hazreti İsa (a.s)
 
İman Edenler Deccal'in Fitnesinden Hz. İsa'nın Vesile Olmasıyla Korunacaklardır


"Yalancı, hilekar, zihinlerde ve gönüllerde iyi ile kötüyü, hak ile batılı karıştıran, bir şeyi yaldızlayıp gerçek yüzünü gizleyen, her yeri dolaşan kötü ve uğursuz kişi" gibi anlamlara gelen Deccal kavramı, ahir zamanda ortaya çıkacağı bildirilen, her türlü kötülüğün ve fitnenin kaynağı ve temsilcisi olan kişi olarak tarif edilir. Ancak, Deccal bir kişi olabileceği gibi, din ahlakına uygun olmayan her türlü düşünce ve uygulamayı temsil eden bir sistem veya ideoloji de olabilir. Deccal ile ilgili bilgiler pek çok hadis-i şerifte yer almakta, Kuran'da da Deccal'in ahlakına ve sistemine işaret eden birçok ayet bulunmaktadır. Deccal'in ortaya çıkışı, sahih hadislerde kıyametin önemli alametlerinden biri olarak haber verilmiştir:

Ebu Hureyre (r.a) dan: Üç şey vardır ki bunlar zuhur edince, önceden iman etmeyen kişinin imanı fayda vermez: Deccal, Dabbe, Güneş'in batıdan doğuşu...11

Mezhep imamımız Ebu Hanife ise Deccal ve diğer kıyamet alametlerinin bildirildiği hadislerle ilgili olarak şunları söylemektedir:

Deccal'in, Yecuc ve Mecuc'un çıkması, Güneş'in batıdan doğması, Hz. İsa'nın gökten inmesi ve diğer kıyamet alametleri, sahih haberlerde aktarıldığı üzere haktır, olacaktır.12

Hadislerde Deccal'in çıkış alametlerinin yanı sıra, özellikleri de detaylı olarak haber verilmiştir. Buna göre, Deccal insanları doğru yoldan saptıracak; iyiyi kötü, kötüyü iyi gösterecek; kendisine uyanları sözde nimetlerle aldatırken, kendisine uymayanlara ise baskı ve zor uygulayacak; yeryüzünde karışıklık çıkaracak, çatışmayı körükleyecek; din ahlakına karşı olacak ve insanları din ahlakından uzaklaştırmak için faaliyet gösterecektir. Deccal'in yeryüzünde olduğu dönem, samimi olarak iman edenlerin pek çok sıkıntı ve zorlukla karşılaşacakları, insanların büyük çoğunluğunun din ahlakından uzaklaştıkları bir dönem olacaktır.

Deccal'in ortaya çıkışı tüm dünyayı derinden etkileyecek ve insanlığa pek çok felaket ve zorluk getirecek gelişmelerin başlangıcı olacaktır. Deccal'in asıl hedefi din ahlakı ve samimi olarak iman edenler olacağından, özellikle müminler için oldukça zorlu bir dönem söz konusu olabilir. Bunun yanı sıra, insanların önemli bir kısmı Deccal'in aldatmacalarına inanacak ve ona tabi olacaklardır. Böyle bir ortam, vicdan ve iman sahibi tüm insanların var güçleriyle karşı koymaları ve çok güçlü bir fikri mücadele yürütmeleri gereken bir ortamdır. Ve Allah'ın izniyle samimi iman edenler bu fikri mücadelede üstün geleceklerdir. Ancak, Hz. Muhammed (sav) Efendimiz Deccal'in fitnesinin tarihin en büyük fitnesi olduğunu bildirmiş ve iman edenleri bu fitneden sakınmaları için uyarmıştır.Bu uyarı çok önemlidir:

İşte ben bunları size anlatıyorum ki durumu iyi kavrayasınız, onun tuzağına düşmeyiniz, sizden sonra geleceklere anlatınız diye. Çünkü onun fitnesi, fitnelerin en çetinidir.13

Peygamber Efendimiz (sav)'in bu öğüdü ve Deccal'in fitnesinden Allah'a sığındığı duası, Müslümanlar için yol gösterici olmuştur. Dünyanın dört bir yanında farklı mezheplerden veya farklı ırklardan Müslümanlar, beş vakit namazlarında, Allah'ın kendilerini Deccal'in fitnesinden koruması için dua etmektedirler. Rivayetlerde bildirildiği üzere sevgili Peygamberimiz (sav) tarafından müminlere öğretilen bu dua şu şekildedir:

Resulullah şöyle buyurmuştur: Sizin biriniz, teşehhütte bulunduğu (tahiyyat okumayı bitirdiği zaman), "Ey Allah'ım, cehennem azabından, kabir azabından, hayat ve mematın fitnesinden ve Mesih-i Deccal fitnesinden Sana sığınırım" diyerek dört şeyden Allah'a sığınsın. 14

Bu duanın bizzat Hz. Muhammed (sav) tarafından iman edenlere öğretilmiş ve namazlarda okunmasının tavsiye edilmiş olması Deccaliyet konusunun müminler için ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. İslam alimlerinin ise namazlarının ardından; "Allahümme ecirne min fitneti'l mesihi'd deccali ve's süfyan" (Allah'ım bizi Mesih-i Deccal ve Süfyan'ın fitnelerinden koru) diyerek tesbih yaptıkları bilinmektedir. Nitekim Müslümanlar da, Deccal'in fitnesinin ne kadar büyük olduğunun bilinciyle, 5 vakit namazlarında Peygamber Efendimiz (sav)'in bildirdiği duayla Rabbimiz'e sığınmaktadırlar. Bu, Müslümanların Deccal'e karşı manevi bir hazırlık içinde olduklarını göstermektedir. Ancak elbette, Deccal'e karşı yapılacak hazırlıkların en önemli bölümü Hz. İsa'nın yeryüzüne gelişi için yapılacak hazırlık olmalıdır.

Hz. İsa'nın gelişi, Müslümanların bu duasının bir yönüyle kabulü olacaktır. Çünkü hadislerde, Deccal'in fitnesinin ancak Hz. İsa'nın yeryüzüne dönüşüyle ortadan kaldırılacağı, Deccal'in Hz. İsa'yı gördüğünde "tuzun suda erimesi gibi" yok olacağı müjdelenmiştir. Hz. İsa'nın Deccal'i ortadan kaldıracağını bildiren hadislerden bazıları şöyledir:

... Deccal ortalığa fitne saçarken Cenab-ı hak, Mesih İsa İbni Meryem'i gönderir... Hz. İsa Deccal ile Lüdde (Beytül Makdis'e yakın bir belde) kapısında karşılaşır ve onu öldürür.15

Allah'ın düşmanı (Deccal) onu gördüğünde tuzun suda erimesi gibi eriyecektir. Onu bıraksa da kendiliğinden helak oluncaya kadar eriyecekse de, Allah Deccal'i, Hz. İsa'nın eliyle öldürecektir...16

Hz. İsa yakında inecek, sonra fesat sahibi, bedbaht olan Deccal'i helak edecektir.17

Bu durumda, iman edenlerin ve Deccal'in fitnesinden korunmak isteyenlerin Hz. İsa'ya tüm güçleriyle destek olmaları, bu mübarek insan yeryüzüne gelmeden önce ona olabilecek en güzel ortamı hazırlamak için gayret etmeleri son derece önemlidir.

Bunun için, Müslümanlar bir yandan Deccal'in fitnelerini ve aldatmacalarını deşifre etmeli ve Deccaliyetin ideolojik zeminini oluşturan unsurlarla fikri mücadele içinde olmalıdırlar. Bir yandan da, Hz. İsa gelmeden önce, onun yürüteceği büyük fikri mücadele için ön hazırlık yapmalı, ahlaken Hz. İsa'ya layık olabilecek, ona destek olabilecek şekilde kendilerini geliştirmeye özen göstermelidirler. Ayetlerde haber verilen bilgiler ve hadislerde anlatılan gelişmeler, dünya tarihinin en önemli dönemlerinden birinin iyice yaklaştığını işaret etmektedir.

Böylesine tarihi bir dönemde yaşama şerefine erişecek olanların, bundan dolayı büyük bir heyecan duymaları aynı zamanda sorumluluklarının da büyük olduğunun şuurunda olmaları gerekir. Durumun öneminin farkına varanların ilk yapması gereken şeylerden biri, elbette Hz. İsa'nın gelişine hem kendileri hem de çevrelerini en iyi şekilde hazırlamak olmalıdır.



dildade 05-23-2008 03:40

Hazreti İsa (a.s)
 
Hz. İsa'yı Nasıl Beklemeliyiz?


Dünyanın içinde bulunduğu mevcut durum, Hz. İsa'nın gelişi için hazırlanırken hangi konulara öncelik verilmesi gerektiğini bizlere göstermektedir. İnkarcı ideolojilerin toplumlar üzerinde oluşturduğu tahribatın, dünya tarihinde belki de en yoğun olarak yaşandığı dönem, bu dönemdir. Şiddetin, terörün, zulmün, sahtekarlığın, dolandırıcılığın, yalancılığın, ahlaksızlığın, çatışmaların, yoksulluğun dünya genelinde yaygın olması, yeryüzünün "fitne" ile dolu olduğunu göstermektedir.

Tüm bu zulüm ve dejenerasyon, Allah'ın varlığını ve birliğini inkar eden, ahiret gününe inanmayanların kurmuş oldukları batıl sistemlerden güç bulmakta ve gelişip yayılmaktadır. Bu durum karşısında Müslümanların söz konusu ortama zemin oluşturan, bu bozulmayı teşvik eden ideolojik kaynakları fikren ortadan kaldırmaları gerekir. Bunu yapabilmenin en önemli yollarından biri, Müslümanların bu fikri mücadelede birlik ve beraberlik ruhu içinde olmalarıdır.

Hz. İsa'nın gelişinin yakınlaştığı bu dönemde inkarcı ideolojilere karşı yürütülmesi gereken fikri mücadele, tüm Müslümanların üzerinde önemli bir sorumluluktur. Bununla birlikte Hz. İsa'yı bekleyen İslam dünyasının, kendi iç anlaşmazlıklarını ve fikir ayrılıklarını bir kenara bırakarak, birlik ve beraberliğini sağlamış olması son derece önemlidir. Böyle bir dönemde, kendi iç sorunları ile boğuşan, içe kapalı bir yapı geliştirmek kuşkusuz büyük bir hata ve önemli bir vebal olabilir.

Kuran ahlakını eksiksiz yaşayıp Peygamberimiz (sav)'in sünnetini kendilerine rehber edinen Müslümanlar birleştirici davranmalı, dayanışma ve kaynaşma ruhunu ön plana çıkararak, tüm Müslümanların "din kardeşleri" oldukları gerçeğini İslam dünyasına yeniden hatırlatmalıdırlar. Müminlerin birlik ve beraberlik ruhu içinde hareket etmeleri, Rabbimiz'in emrinin gereğidir:

Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar. (Al--i İmran Suresi, 103)

Üstelik Allah'ın izni ile bu ittifak, inkarcı ideolojilerin fikren mağlup olmasının en önemli aşamalarından biri olacaktır. Rabbimiz, Kuran'da inkarcıların ittifakını haber vermiş ve iman edenlerin de birbirleriyle dost olmaları ve birbirlerine yardım etmeleri gerektiğini bildirmiştir. Bu, yeryüzünde bozgunculuğun ortadan kaldırılması için gereklidir. Ayette şu şekilde buyurulmaktadır:

İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur. (Enfal Suresi, 73)

Ayrılıkları ve farklılıkları bir kenara bırakıp, tüm Müslümanların "kardeş" olduğu gerçeğini hatırlayan ve bu manevi kardeşliğin getirdiği güzel ahlakı yaşayan İslam dünyası, bu yönü ile hem tüm dünyaya örnek olacak hem de Hz. İsa için çok güzel bir ortam sağlamış olacaktır.

Hz. İsa geldiğinde İslam dünyası, içindeki kültürel ve geleneksel farklılıkları birer zenginlik unsuru haline dönüştürmüş, inkarcı ideolojilerin İslam dünyası üzerindeki olumsuz etkilerini ortadan kaldırmış, Kuran ahlakını yaşamakta ittifak etmiş bir bütün olmalıdır.



dildade 05-23-2008 03:40

Hazreti İsa (a.s)
 
HZ. İSA ÖLMEDİ VE ÖLDÜRÜLMEDİ


Hz. İsa, hayatı Kuran'da detaylı olarak bildirilen mübarek peygamberlerden biridir. Kendisi, Rabbimiz'in bir mucizesi olarak babasız dünyaya gelmiştir. Hz. İsa'nın mucizevi doğumu Kuran'da şöyle bildirilir:

... Meryem oğlu Mesih İsa, ancak Allah'ın elçisi ve kelimesidir. Onu ('Ol' kelimesini) Meryem'e yöneltmiştir ve O'ndan bir ruhtur. Öyleyse Allah'a ve elçisine inanınız... (Nisa Suresi, 171)

Hz. Meryem, Cebrail'in kendisine insan suretinde görünmesiyle Hz. İsa'nın doğumu hakkında müjdelenmiştir. Hz. İsa henüz dünyaya gelmeden, Allah onun sahip olduğu mucizevi ve üstün özellikleri Hz. Meryem'e bildirmiştir. Hz. İsa'nın dünyada ve ahirette seçkin ve onurlu bir insan olduğu ve çeşitli mucizeler göstereceği ayetlerde şu şekilde haber verilmiştir:

Hani Melekler, dediler ki: "Meryem, doğrusu Allah Kendinden bir kelimeyi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve ahirette 'seçkin, onurlu, saygındır' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır. Beşikte de, yetişkinliğinde de insanlarla konuşacaktır. Ve O salihlerdendir." (Al-i İmran Suresi, 45-46)

Hz. Meryem'in içinde yaşadığı toplum ise daha doğum anından itibaren Hz. İsa'yla ilgili cahilce zanlarda bulunmuş ve Hz. Meryem gibi mübarek bir insana iftira atmaya kalkışmışlardır. Kuran'da, iman etmeyenlerin Hz. İsa'nın mucizevi doğumuna gösterdikleri tepki ve Hz. İsa'nın Rabbimiz'den bir mucize olarak daha beşikteyken onlarla konuşması şöyle bildirilir:

Böylece onu taşıyarak kavmine geldi. Dediler ki: "Ey Meryem, sen gerçekten şaşırtıcı bir şey yaptın. Ey Harun'un kız kardeşi, senin baban kötü bir kişi değildi ve annen de azgın, utanmaz (bir kadın) değildi." Bunun üzerine ona (çocuğa) işaret etti. Dediler ki: "Henüz beşikte olan bir çocukla biz nasıl konuşabiliriz?" (İsa) Dedi ki: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. (Allah) Bana Kitab'ı verdi ve beni peygamber kıldı. Nerede olursam (olayım,) beni kutlu kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe, bana namazı ve zekatı vasiyet (emr) etti. Anneme itati de. Ve beni mutsuz bir zorba kılmadı. Selam üzerimedir; doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün de." (Meryem Suresi, 27-33)

Henüz beşikte iken insanlar ile konuşan Hz. İsa, Allah'ın takdiri ile, körleri ve hastaları iyileştirmek, çamurdan kuş yapıp uçurmak gibi daha pek çok mucizeler göstermiştir. Rabbimiz'in Hz. İsa'ya verdiği bu mucizeler Kuran'da şöyle haber verilmiştir:

Allah şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı (cüzzamlıyı) iznimle iyileştiriyordun, (yine) Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun. İsrailoğulları'na apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkara sapanlar, "Şüphesiz bu apaçık bir sihirdir" demişlerdi (de) İsrailoğulları'nı senden geri püskürtmüştüm." (Maide Suresi, 110)

Babasız olarak dünyaya gelmesi, beşikte iken konuşması, Allah'ın kutsal kitaplarını, Tevrat'ı, İncil'i ve Kitab'ı (Kuran'ı -en doğrusunu Allah bilir-) bilmesi, çamurdan kuş biçiminde bir şey yapıp nefesiyle canlandırıp uçurması, doğuştan kör olanı, alaca hastalığı olanı iyileştirmesi, ölüyü diriltmesi, insanların yediklerini ve saklayıp biriktirdiklerini haber vermesi, kendisinden sonra gelecek kutlu insanı, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'i, "Ahmet" ismiyle haber vermesi gibi mucizeler gösterdiği halde, gönderildiği toplum içerisinde Hz. İsa'ya inananların sayısı çok az olmuştur.



dildade 05-23-2008 03:40

Hazreti İsa (a.s)
 
Hz. İsa'nın Mücadelesi


Derin Allah korkusu ve sevgisi ile tüm peygamberler gibi, bütün insanlara örnek olan Hz. İsa hayatı boyunca inkar edenler ve müşriklerle fikri mücadele içinde olmuştur. Din ahlakından uzaklaşmış olan İsrailoğulları'na, Allah'ın varlığını ve birliğini anlatmış, Rabbimiz'in insanlara emrettiği ahlakı onlara bildirmiştir. Kavmini, Allah'a iman etmeye, gönülden teslim olup Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için yaşamaya, günahlardan ve kötülüklerden sakınmaya, salih amellerde bulunmaya davet etmiştir. Onlara dünya hayatının geçiciliğini ve ölümün yakınlığını hatırlatmış, insanları yalnızca Allah'a ibadet etmeye ve sadece Allah'tan korkup sakınmaya çağırmıştır.

Hz. İsa'nın yaşadığı dönemde, Akdeniz ve çevresi tümüyle Roma İmparatorluğu'nun egemenliği altındaydı. Roma'nın dini, Akdeniz çevresinde yaşayan dönemin diğer toplumları gibi çok tanrılı batıl bir dindi. Yunan mitolojisinin hayali tanrıları, farklı isimler altında, Roma mitolojisinde de kullanılmaktaydı. Filistin topraklarında yaşayan Yahudiler ise Roma İmparatorluğu'nun yönetimi altında azınlık konumundaydılar. Ancak Roma yönetimi, Yahudilerin inanışlarına ve iç işlerine fazla karışmıyordu. Bu arada Yahudiler ise, MÖ 2. yüzyıldan itibaren kendi aralarında bir parçalanma sürecine girmişlerdi. Eski Ahit ve Yahudi geleneklerinin çeşitli gruplar tarafından farklı yorumlanmasıyla, bazı mezhepler ortaya çıkmış ve bu mezhepler arasında ciddi tartışmalar yaşanmaya başlamıştı. Bu tartışmalar, toplumda endişe ve huzursuzluğa neden oluyor ve karmaşa bir türlü ortadan kaldırılamıyordu. Yahudilik, Allah'ın Hz. Musa'ya vahyettiği hak olan halinden uzaklaşmış, pek çok batıl inanış ve kuralın eklenmesi ile dejenere edilmişti.

Hz. İsa ise, Yahudilere, hakkında ihtilafa düştükleri konuları açıklamak, insanların özünden uzaklaştıkları hak din ahlakını onlara yeniden öğretmek, bazı Yahudilerin din ahlakına karıştırdıkları çarpık düşünceleri ve hurafeleri ortadan kaldırmak için gönderilmişti. Kuran'da Hz. İsa için şu şekilde haber verilmektedir:

İsa, açık belgelerle gelince, dedi ki: "Ben size bir hikmetle geldim ve hakkında ihtilafa düştüklerinizin bir kısmını size açıklamak için de. Öyleyse Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Şüphesiz Allah, O, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz'dir; şu halde O'na kulluk edin. Dosdoğru yol budur." Sonra, içlerinden birtakım fırkalar ihtilafa düştü. Artık, acı bir günün azabından vay o zulmetmiş olanlara. (Zuhruf Suresi, 63-65)

Benden önceki Tevrat'ı doğrulamak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak üzere size Rabbiniz'den bir ayetle geldim. Artık Allah'tan korkup bana itaat edin (Al-i İmran Suresi, 50)

Hz. İsa'nın insanlara hak dini tebliğ etmesi, din ahlakına uygun olmayan düzenden menfaat sağlayan çevrelerde büyük rahatsızlık uyandırmıştı. Sahte din adamları ve Allah'a şirk koşan müşrikler bu çevrelerin başında gelmekteydi. Bunlardan bazıları oluşturdukları sahte din anlayışı ile toplum içinde statü kazanmış ve maddi imkanlarını artırmışlardı. Dinin gerektirdiği güzel ahlakı değil, kendilerine menfaat sağlayan adaletsizliği, zulmü, yalanı, müşrikliği savunuyorlardı. Bazı şekli ibadetleri, kendilerince, yalnızca gösteriş için yerine getiriyor, bunlarda da Hz. Musa'nın getirdiği hak dini korumuyor, pek çok batıl hüküm ve hurafeyi dinlerine dahil ediyorlardı. Kuran'ın "Artık vay hallerine; Kitab'ı kendi elleriyle yazıp, sonra az bir değer karşılığında satmak için "Bu Allah Katındandır" diyenlere..." (Bakara Suresi, 79) ayetinde bildirildiği gibi, bazı Yahudi ruhbanları Tevrat hükümlerini değiştirmişlerdi.

Hz. İsa ise, bu insanlara yalnızca Allah'a ibadet etmeyi, Allah'tan korkup sakınmayı, Allah'ı sevmeyi ve Allah için yaşamayı öğütlüyordu. Allah rızası için güzel bir ahlak yaşayıp, batıl dinlerinden yüzçevirmeleri gerektiğini; insanlara adaletsizlik yapmaktan sakınmalarını bildiriyordu. Kendilerini ve halkı kandırmaktan vazgeçip samimi olarak iman etmelerini tebliğ ediyordu. Gösterdiği mucizeler onun, Allah'ın alemler üzerine seçip beğendiği, ilim ve kuvvet olarak desteklediği, çok kıymetli bir peygamber olduğunu açıkça ortaya koyuyordu. Onun iman derinliği, yüksek ahlakı, üstün kavrayışı ve hikmetli açıklamaları insanlarda büyük bir hayranlık uyandırıyordu. Ancak, mevcut batıl düzenlerini korumakta inat eden söz konusu kimseler, Hz. İsa'ya itaat etmediler.

Hz. İsa'nın kavminin arasında bulunduğu dönem boyunca, ona tabi olanların sayısının çok az olduğu bilinmektedir. Kuran'da, Hz. İsa'nın kavminin inkarda direnmesi üzerine, kendisinin, yardımcılarının kimler olduğunu sorduğu bildirilir. Bu soru karşısında, Hz. İsa'ya tabi olduklarını söyleyenlerin, yani Havarilerin, sayısı ise oldukça azdır. Ayetlerde şöyle bildirilmektedir:

Nitekim İsa, onlarda inkarı sezince, dedi ki: "Allah için bana yardım edecekler kimdir?" Havariler: "Allah'ın yardımcıları biziz; biz Allah'a inandık, bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahid ol" dediler. "Rabbimiz, biz indirdiğine inandık ve elçiye uyduk. Böylece bizi şahidlerle beraber yaz." (Al-i İmran Suresi, 52-53)

Samimi müminlerin önemli özelliklerinden biri gayba iman etmeleri ve elçilere her koşulda hiçbir mazeret öne sürmeden gönülden itaat etmeleridir. İhlasla Allah'a iman eden kimseler, Allah'ın elçilerinin söylediği her sözün hak olduğunu bilir, onlara gönülden güvenir, teslim olur, sever ve içten saygı duyarlar. İman edenlerin peygamberlere olan sevgisi, "Peygamber, mü'minler için kendi nefislerinden daha evladır..." (Ahzab Suresi, 6) ayetiyle de haber verildiği gibi her türlü sevginin, bağlılığın üstündedir. Nitekim, sahabenin Peygamber Efendimiz (sav)'e olan bağlılıkları ve müşriklerle yapılan savaşlarda bir an bile tereddüt etmeden kendilerini mübarek Peygamberimiz (sav)'in önüne atmaları bu konuda çok güzel bir örnektir.

Romalı putperestlerin, sözde dindar olduklarını öne süren bazı müşrik Yahudilerin, menfaatlerinin zarar görmesinden endişe eden toplumun önde gelenlerinin baskılarının yanı sıra, Hz. İsa'ya tabi olanların sayısının çok az olması da Hz. İsa'nın içinde bulunduğu ortamın zorluğunu göstermesi açısından dikkat çekicidir. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki Hz. İsa'nın mücadelesinin böylesine zorlu bir ortam içinde geçmesinin birçok hikmeti vardır. Hz. İsa ve ona gönülden tabi olan ihlaslı müminler, Allah'ın izniyle, bu ortama sabrettikleri ve mücadele ettikleri her anın karşılığını Rabbimiz'in Katında en güzel şekilde alacaklardır. Böyle ortamlar, iman edenlerin mücadele azmini ve birbirlerine olan bağlılıklarını artıran; imanlarını güçlendiren; Allah'a olan sevgilerini ve bağlılıklarını sağlamlaştıran çok değerli ortamlardır. Müminler yaşadıkları herşeyin Allah'ın dilemesiyle gerçekleştiğine iman eder ve Rabbimiz'den gelen herşeye gönülden razı olurlar. Allah'ın iman edenlerin gerçek dostu ve vekili olduğunun bilincinde olan müminler, Allah'ın dininin muhakkak üstün geleceğini bilirler.

Allah, müminlerin aleyhine inkar edenlere hiçbir zaman yol vermeyeceğini, peygamberlerin ve onlara uyanların mutlaka galip geleceklerini vaad etmiştir. İman edenlerin aleyhinde tuzaklar kuranların ise, kurdukları tüm tuzakların başarısız olacağı, bunun Allah'ın bir sünneti olduğu Kuran'da bildirilmiştir:

(Hem de) Yeryüzünde büyüklük taslayarak ve kötülüğü tasarlayıp düzenleyerek. Oysa hileli düzen, kendi sahibinden başkasını sarıp-kuşatmaz. Artık onlar öncekilerin sünnetinden başkasını mı gözlemektedirler? Sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın ve sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir dönüşüm de bulamazsın. (Fatır Suresi, 43)

Hz. İsa, diğer tüm peygamberler gibi, kurulan tuzaklar karşısında gösterdiği üstün kararlılığı ve sabrı ile tüm müminlere örnek olmuş, onları cesaretlendirip şevklendirmiştir. İncil'deki pek çok açıklamada, Hz. İsa'nın kendisine tabi olanlara, "onları çeşitli zorlukların beklediğini, ancak Allah'ın kendilerinin yardımcısı ve velisi olduğunu" anlattığı yer almaktadır. Allah'a tevekkülü ve teslimiyeti ile üstün bir ahlak gösteren Hz. İsa, çevresindekilere de her zaman tevekküllü olmalarını, her işi yapanın Allah olduğunu unutmamalarını tebliğ etmiştir. İncil'de Hz. İsa'nın havarilere, karşılaşacakları zorluklar ve bu durumda göstermeleri gereken tevekkülü şöyle anlattığı yazılıdır:

İnsanlardan sakının. Sizi mahkemelere verecekler, havralarında kamçılayacaklar. Hatta benden ötürü valilerin ve kralların önüne çıkarılacaksınız. Böylece onlara ve uluslara tanıklık edeceksiniz. Sizleri mahkemeye verdikleri zaman, neyi nasıl söyleyeceğinizi düşünerek kaygılanmayın. Ne söyleyeceğiniz o anda size bildirilecek. Çünkü konuşacak olan siz olmayacaksınız... Ama sonuna kadar dayanan kurtulacaktır. Bir kentte size zulmettikleri zaman ötekine kaçın... Bunun için onlardan korkmayın. Örtülü olup da açığa çıkarılmayacak, gizli olup da bilinmeyecek hiçbir şey yoktur. Size karanlıkta söylediklerimi, siz gün ışığında söyleyin. Kulağınıza fısıldananı, damlardan duyurun. Bedeni öldüren, ama canı öldürmeye gücü yetmeyenlerden korkmayın. Hem canı hem de bedeni cehennemde mahvedecek güçte olan Allah'dan korkun. (Markos, 13:9-13; Luka, 21:12-17)

Gerçekten de Hz. İsa döneminde ilk Hıristiyanlar üzerindeki baskılar, Hıristiyanlığın ilk üçyüz yılı boyunca da devam etmiştir. Hz. İsa'ya inananların çoğunluğu kendilerini gizlemek durumunda kalmış, inançlarını açıklayanların büyük bir kısmı ise ağır cezalara çarptırılmış, işkenceye maruz kalmış ve kimi zaman da katledilmişlerdir. Ancak inkar edenlerin kurdukları tuzakların en büyüğü elbette Hz. İsa'yı öldürmeye kalkışmalarıdır. Dönemin bazı önde gelen Yahudileri, Romalı putperestler ile iş birliği yapmış ve bazı münafıkların da onlara destek vermesiyle, Hz. İsa'yı öldürmek için plan kurmuşlardır. Planlarını gerçekleştirebilmek için en ince detayına kadar her aşamayı hesaplamış ve kendilerince tam olarak işleyecek bir düzen kurmuşlardır. Ancak kurdukları bu düzen hiç ummadıkları bir şekilde bozulmuş, onlar Hz. İsa'yı öldürdüklerini sanırken, Rabbimiz Hz. İsa'yı Kendi Katına yükselterek, bu mübarek peygamberini inkarcıların tuzaklarından ve hilelerinden korumuştur. Tarihi bir mucizenin tecelli ettiği bu harikayla, inkarcıların tuzakları yerle bir olmuştur.

Burada önemli bir konuya değinmek yerinde olacaktır. Daha önce de belirttiğimiz gibi, Hz. İsa'ya tuzak kuranlar arasında Yahudilerin sözde din adamları da bulunmaktadır. Makam ve mevkilerini kaybetmek endişesi ile hareket eden bu kimseler o dönemde yaşayan bazı Yahudilerden de destek görmüşlerdir. Bu kişiler Romalı putperestler ile işbirliği yapmışlar ve Hz. İsa'nın öldürülmesini hedef alan bir plan kurmuşlardır. Allah Katında şerefli ve üstün olan bir elçiyi, kendilerini hak din ahlakını yaşamaya davet ettiği ve bu davetin dünyevi çıkarlarını zedeleyeceğini düşündükleri için öldürmeye kalkışmaları –her ne kadar bu hedeflerine ulaşamamış olsalar da- büyük bir suçtur. Ayrıca Hz. İsa'ya benzeyen bir başka kişiyi katlederek cinayet suçunu da yüklenmişlerdir. Ancak bu suç, yalnızca o dönemde bu planı kuran ve uygulamaya koyanlara aittir ve hiç şüphesiz bu kişiler eylemlerinin karşılığını ahirette eksiksiz alacaklardır. Ne var ki, o dönemde yaşayan bir kısım Yahudinin işlediği bu suç nedeniyle, Hz. İsa'ya kurulan tuzaktan tüm Yahudileri sorumlu tutmaya kalkışmak da önemli bir yanlıştır.



dildade 05-23-2008 03:40

Hazreti İsa (a.s)
 
Allah İnkar Edenlerin Hz. İsa'ya Kurdukları Tuzağı Boşa Çıkarmıştır


Bazı Yahudilerin ve Romalı putperestlerin Hz. İsa'yı öldürmek için kurdukları plan, tarihin farklı dönemlerinde inkarcıların pek çok peygambere karşı kurdukları tuzaklardan biridir. Allah Kuran'da, inkarcıların ne zaman kendilerine bir peygamber gelse ve onları gerçek din ahlakını yaşamaya davet etse, muhakkak ona karşı çeşitli tuzaklar kurduklarını ve hatta onu öldürmeye kalkıştıklarını haber vermiştir.

Andolsun, Biz Musa'ya kitabı verdik ve ardından peşpeşe elçiler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da apaçık belgeler verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs'le teyid ettik. Demek, size ne zaman bir elçi nefsinizin hoşlanmayacağı bir şeyle gelse, büyüklük taslayarak bir kısmınız onu yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldürecek misiniz? (Bakara Suresi, 87)

Hz. İbrahim'i ateşe atan, ordularıyla birlikte Hz. Musa'yı takip eden, sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'i bir gece baskınıyla öldürmeye kalkışan, Hz. Yusuf'u kuyuya terk eden, sadece "Rabbimiz Allah'tır" dedikleri için müminleri yurtlarından sürmeye kalkışanlar, farklı dönemlerde yaşamış olmakla birlikte benzer düşünce yapısına sahip olan insanlardır. Hepsi, Allah'a ve elçilerine başkaldırmaya kalkışmış, Allah'ın emrettiği din ahlakına karşı gelmiş, ahirette yaptıklarının hesabını vereceklerini göz ardı etmişlerdir. Peygamberlerin, kendilerine Allah'ın kulu olduklarını hatırlatmalarına, onları fedakar olmaya, sadaka vermeye, Allah rızası için iyilikte bulunmaya, adil olmaya, tevazulu olmaya davet etmeleri öfke duymalarına ve Allah Katında seçkin ve tertemiz olan elçiler aleyhinde tuzaklar kurmalarına neden olmuştur. İnkarcıların bu zihniyeti bir Kuran ayetinde şöyle haber verilmektedir:

... Onlara elçiler göndermiştik. Onlara ne zaman nefislerinin hoşuna gitmeyen bir şeyle bir elçi geldiyse, bir bölümünü yalanladılar, bir bölümünü de öldürdüler. (Maide Suresi, 70)

Benzer bir şekilde Mekkeli müşriklerin de Hz. Muhammed (sav)'i yurdundan çıkarmak ve öldürmek için tuzaklar tasarladıkları Kuran'da bildirilmiştir. Rabbimiz, inkarcılar bu tuzağı kurarken Kendisi'nin de onlara bir tuzak kurduğunu haber vermiştir. Hiç kuşku yok, tuzak kuranların en üstünü Yüce Allah'tır.

Hani o inkar edenler, seni tutuklamak ya da öldürmek veya sürgün etmek amacıyla, tuzak kuruyorlardı. Onlar bu tuzağı tasarlıyorlarken, Allah da bir düzen (bir karşılık) kuruyordu. Allah, düzen kurucuların (tuzaklarına karşılık verenlerin) hayırlısıdır. (Enfal Suresi, 30)

Daha önce de belirttiğimiz gibi inkar edenler Hz. İsa'yı da öldürmeye kalkışmışlardır. Kendilerince çok kapsamlı bir plan yapmış ve Hz. İsa'yı ele geçirerek öldüreceklerini düşünmüşlerdir. Tarihi ve İslami kaynaklarda yer alan bilgilere göre, bazı müşrik Yahudiler, Romalıları Hz. İsa aleyhinde kışkırtabilmek için, Hz. İsa hakkında pek çok yalan ve iftira ortaya atmışlardır. Böylece Romalıların Hz. İsa'nın öldürülmesi için harekete geçmesini hedeflemişlerdir. Yahudilerden bazılarının Hz. İsa aleyhinde düzen kurdukları Kuran'da şu şekilde bildirilmiştir:

Nitekim İsa, onlarda inkarı sezince, dedi ki: "Allah için bana yardım edecekler kimdir?" Havariler: "Allah'ın yardımcıları biziz; biz Allah'a inandık, bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahid ol" dediler. "Rabbimiz, biz indirdiğine inandık ve elçiye uyduk. Böylece bizi şahidlerle beraber yaz." Onlar (inanmayanlar) bir düzen kurdular. Allah da (buna karşılık) bir düzen kurdu. Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır. (Al-i İmran Suresi, 52-54)

Allah onların tuzaklarını hiç ummadıkları bir şekilde tersine çevirmiştir. Hz. İsa'yı hiçbir şekilde öldürememişler, ancak bu konuda onlara bir benzetilme yapılmıştır. Rabbimiz bu seçkin kulunu, inkar edenlerin tuzaklarından koruyup kurtarmıştır. Nisa Suresi'nin 157-158. ayetlerinde bu gerçek şöyle bildirilmektedir:

Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük" (katelna) demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler (ma katelehu) ve onu asmadılar (ma salebe). Ama onlara (onun) benzeri gösterildi (şubbihe). Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler (ma katelehu). (Nisa Suresi, 157)

Bilakis; Allah onu Kendine yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 158)

Kuran'ın diğer ayetlerinde de haber verildiği gibi, Hz. İsa ölmemiştir ve Allah Katında diridir. Allah'ın, Kuran'da Hz. İsa'ya kurulan tuzakların bozulduğunu bildirmiş olması da, Hz. İsa'nın Allah Katında diri olduğunun önemli delillerinden biridir. Eğer Hz. İsa bazı kimselerin iddia ettiği gibi ölmüş olsaydı (ki bu doğru değildir), o takdirde bu, inkar edenlerin kurdukları tuzakla hedeflerine ulaşmış oldukları anlamına gelirdi. Zira bu tuzağın ana hedefi Hz. İsa'nın öldürülmesidir. Ancak Allah, Hz. İsa'ya kurulacak olan bu tuzağı bozacağını bildirmiş ve "... Allah, kafirlere mü'minlerin aleyhinde kesinlikle yol vermez." (Nisa Suresi, 141) ayetinin bir tecellisi olarak, inkar edenlerin Hz. İsa'yı öldürmelerine izin vermemiştir. Kuran'ın pek çok ayetinde, inkar edenlerin tuzaklarının hiçbir şekilde başarıya ulaşamayacağı, bu tuzakların yerle bir edilmesinin Allah'ın sünnetinin bir gereği olduğu haber verilmiştir. Bu ayetlerden bazıları şu şekildedir:

Gerçek şu ki, onlar hileli-düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak da olsa, Allah Katında onlara hazırlanmış düzen (kötü bir karşılık) vardır. (İbrahim Suresi, 46)

… Gerçekten Allah, kafirlerin hileli-düzenlerini boşa çıkarıcıdır. (Enfal Suresi, 18)

Yoksa hileli-bir düzen mi kurmak istiyorlar? Fakat (asıl) 'o inkar edenler hileli-düzene düşecek olanlardır. (Tur Suresi, 42)

Şüphesiz Allah, (müşriklerin saldırı ve sinsi tuzaklarını) iman edenlerden uzaklaştırmaktadır. Gerçekten Allah, hain ve nankör olan kimseyi sevmez. (Hac Suresi, 38)

Doğrusu onlar, hileli bir düzen planlayıp kuruyorlar; Ben de bir düzen kurup hazırlıyorum. Sen kafirlere bir mühlet ver, az bir süre tanı. (Tarık Suresi, 15-17)

Onlardan öncekiler, hileli-düzenler kurmuşlardı da, Allah(ın azap emri) onların kurdukları yapıların temellerine geldi, böylece üstlerindeki tavan tepelerine çöktü; azap onlara şuurunda olmadıkları yerden gelmişti. (Nahl Suresi, 26)



dildade 05-23-2008 03:41

Hazreti İsa (a.s)
 
Hz. İsa Ölmemiştir


Allah'ın mübarek elçilerinden biri olan Hz. İsa'nın ölmediği ve öldürülmediği Kuran'da iman edenlere haber verilmiş bir müjdedir. Bu gerçeği daha iyi anlayabilmek için Hz. İsa'nın durumunun haber verildiği ayetlerin detaylı olarak incelenmesi yerinde olacaktır.

Kuran'da, Hz. İsa'nın öldürülmediği ve Allah Katına yükseltildiğini haber veren ayetlerin başında Al-i İmran Suresi'nin 55. ayeti ve Nisa Suresi'nin 157-158. ayetleri gelmektedir. Bu ayetlerde yer alan ifadeler kelime kelime incelendiğinde, Rabbimiz'in çok önemli bir gerçeği haber verdiği görülür. Buna göre, Hz. İsa ölmemiş ve öldürülmemiş, diri olarak Allah Katına yükseltilmiştir. Ayetlerde işaret edilen bir başka gerçek ise; Allah Katında diri olan Hz. İsa'nın, kıyametten önceki son dönemde yeniden yeryüzüne döneceğidir. Kitabın ilerleyen bölümlerinde Hz. İsa'nın ikinci kez dünyaya gelişinin Kuran'dan ve hadis-i şeriflerden delilleri detaylı olarak açıklanacaktır.

Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetinde, Allah'ın Hz. İsa'yı "vefat ettireceği", inkarcılardan koruyacağı ve onu Kendi Katına yükselteceği haber verilmektedir. Ayetin tefsirinden çıkan mana, -pek çok İslam alimi ve müfessirinin ortak görüşüyle- Hz. İsa'nın ölmemiş olduğudur. Ayette şu şekilde bildirilmiştir:

Hani Allah, İsa'ya demişti ki: "Ey İsa, doğrusu seni Ben vefat ettireceğim (müteveffiyke), seni Kendime yükselteceğim (rafiuke), seni inkar edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim. Sonra dönüşünüz yalnızca Bana'dır, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyde aranızda Ben hükmedeceğim." (Al-i İmran Suresi, 55)

Bu ayette öncelikli olarak üzerinde durulması gereken kısım, "seni Ben vefat ettireceğim" cümlesidir. Ayette yer alan "vefat ettirmek" kelimelerinin anlamları incelendiğinde ortaya önemli bir gerçek çıkmaktadır. "Vefat ettirmek" Türkçede kullanılan ölüm anlamından farklı anlamlara gelmektedir. Türkçe meallerde öldürme ya da vefat ettirme olarak çevrilen kelime, Arapçada "teveffa" kökünden türemiştir ve bu kelime ölüm manasına değil, "canın alınması", "teslim alınması" manalarına gelmektedir. İnsanın canının alınmasının ise her zaman ölüm anlamına gelmediği yine Kuran'da bize bildirilmektedir. Örneğin "teveffa" kelimesinin geçtiği bir ayette insanın ölümünden değil, uykuda canının alınmasından bahsedilmektedir:

Allah, ölecekleri (mevt) zaman canlarını alır (teveffa); ölmeyeni de uykusunda (canını alır) (lem temut). Böylece, kendisi hakkında ölüm kararı (el mevte) verilmiş olanı tutar, öbürüsünü ise adı konulmuş bir ecele kadar salıverir... (Zümer Suresi, 42)

Bu ayette "vefat ettirme" olarak tercüme edilen kelime ile, Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetinde kullanılan kelime aynıdır, yani her iki ayette de "teveffa" kelimesi geçmektedir. İnsanın, gece içinde bulunduğu durum ölüm olmadığına göre yukarıdaki ayette kullanılan "teveffakum" kelimesi ölüme işaret etmemekte, "geceleyin canlarınızı alan" anlamına gelmektedir. Eğer "teveffa" kelimesi ölüm anlamında kullanılacaksa, o zaman tüm insanların her gece uyuyarak geçirdikleri vakitte biyolojik olarak öldüklerini söylemek gerekecektir. Bu durumda Hz. İsa'nın da hayatı boyunca uyuduğu her gece öldüğünü, diğer bir deyişle binlerce kere öldüğünü iddia etmek gerekir ki, bu akla ve mantığa aykırıdır.

Uykunun bir tür vefat olarak değerlendirildiğini, ancak bununla biyolojik ölümün kast edilmediğini gösteren örneklerden biri de Peygamber Efendimiz (sav)'in uykusundan kalktığı zaman "Bizi öldürdükten sonra dirilten Allah'a hamdolsun" dediğini bildiren hadis-i şeriftir.18 Hiç şüphesiz, Hz. Muhammed (sav) bu hikmetli sözüyle, uyunduğu zaman biyojik manada ölüm gerçekleştiğine değil, uyuyan insanın bizim anladığımızdan farklı bir anlamda "canının alındığına" dikkat çekmiştir. Ünlü İslam alimi ve müfessir İbn Kesir de, Al-i İmran Suresi'nin tefsirini yaparken, diğer pek çok delil ile birlikte söz konusu hadis-i şerifi kullanmıştır. İbn Kesir'in tefsirinde, "teveffa" kelimesinin uykuya işaret ettiği, aynı kelimenin diğer ayetlerde ne şekilde yer aldığı gösterilerek açıklanır. Bu açıklamaların ardından, İbn Kesir, İbn Ebu Hatim'den rivayet edilen bir hadisi de kullanarak kanaatini şöyle ifade eder:

İbn Ebu Hatim diyor ki; "Bize babam... Hasan'dan rivayet etti ki, o, 'Seni vefat ettireceğim..." ayeti hakkında şu açıklamada bulunmuştur: Burası, 'Seni uyku ölümü ile öldüreceğim, yani uyutacağım' anlamındadır ki, Allah Teala Hz. İsa'yı uykuda iken göğe kaldırmıştır... Cenab-ı Hak, Hz. İsa'yı şüphe götürmeyen bir gerçek olarak, uyku ile vefat ettirdikten sonra göğe çekmiş ve o dönemde kendisine eziyet eden Yahudilerin eziyetlerinden kurtarmıştır.19

İslam alimlerinden Muhammed Zahid el-Kevseri ise, "teveffa" kelimesinin anlamını incelerken, ayette bu kelimenin ölüm manası taşımadığını ifade etmiş ve Zümer Suresi'nin 42. ayetinde geçen "mevt" kelimesine dikkat çekmiştir:

Eğer Hz. İsa ölmüş olsaydı (ki bu doğru değildir), "Allah ölüm vakti gelen nefisleri vefat ettirir." (Zümer Suresi, 42) mealindeki ayette yer alan ve ölüm anlamına gelen "mevt" kelimesi bildirilmezdi... Şayet iddia edildiği gibi Allah-u Teala adi ölümü (biyolojik anlamda ölümü) bildirmiş olsaydı, bu açıkça haber verilirdi. Madem ki Allah, Yahudilerin Hz. İsa'yı öldürmediğinden, vefattan ve göğe yükselmekten bahsetmektedir, o halde burada normal ölümün dışında bir mana düşünülmelidir.20

Kevseri ile aynı dönemde yaşamış olan Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi ise, Zümer Suresi'nin 42. ayetini delil olarak göstererek, "Şayet teveffa kelimesini, "öldürme" anlamında alsaydık, ruhların da ölmesi gerekmektedir." yorumunu yapmaktadır.21 Nitekim İslam alimi Mevdudi'nin Kuran tefsirinde de, Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetinde geçen (Maide Suresi'nin 117. ayetinde de aynı kelime kullanılmaktadır) "müteveffi" kelimesi için şu açıklamada bulunulmaktadır:

Arapça metindeki "müteveffi" kelimesi, "teslim almak" ve "can almak" anlamlarına gelen 'teveffa" kelimesinden gelir; fakat burada mecazi anlamda kulanılmıştır. Burada "görevden alma" anlamına gelmektedir.22

İslam tarihinin ilk müfessirlerinden biri olarak kabul edilen Maturidi de, ayette Hz. İsa'nın bilinen biyolojik anlamda ölümünden bahsedilmediğini ifade etmiştir:

Ayette kast edilen şey, ölüm anlamındaki vefat değil, bedenin dünyadan alınması anlamındaki vefattır.23

İslam alimleri, teveffa kelimesinin ayette geçen hali olan "müteveffiyke" kelimesini yorumlarken Hz. İsa'nın ölmediği, Allah Katına yükseltildiği ve kıyametten önce yeryüzüne tekrar döneceği konusunda ittifak sağlamışlardır. Örneğin, ünlü tefsir alimi Taberi, "müteveffiyke" kelimesinin "yerden almak" manasında kullanıldığını ifade eder ve ayeti şu şekilde açıklar:

Bize göre en sıhhatli görüş bu kelimeyi "kabzetmek", "yerden çekmek" manasında almaktır. Buna göre ayetin anlamı; "seni yerden alıp, göklere çekerim" şeklinde olur. Ayetin devamı da, ahir zamanda inkarcılara karşı olan galibiyete dikkat çekmekle bu fikri teyid eder mahiyettedir.24

Bu açıklamanın devamında Taberi, "müteveffiyke" kelimesinin anlamı ile ilgili diğer yorumlara da yer vermektedir. Kelimenin bir tür uyku olarak açıklanması da, İslam alimleri arasında kabul gören bir yorumdur. Mısırlı alim Halil Herras, Hasan Basri'ye göre bu ifadeden maksadın "Ben seni uyutup, uyku halindeyken kaldırıp Katıma yükselteceğim" olduğunu ifade eder. Celaluddin es-Suyuti ise tefsirinde, sahih hadislere dayanarak Hz. İsa'nın ölmediğini açıklar ve şöyle der:

O halde Hz. İsa göğe çıkarıldı ve kıyametten önce gelecektir.25

Osmanlı'nın son dönem İslam alimlerinden Mehmed Vehbi de, bu ayeti aşağıdaki şekilde tefsir ederek; Hz. İsa'nın ölmediğini ve öldürülmediğini ifade etmiştir:

Ey İsa, Ben seni uykuyla uyutarak mahall-i bereket ve kerametim olan sema cihetine kaldırıp, Yahudilerin şerrinden kurtaracağım ve kafirlerin fena fiillerini senden temizleyerek, onların içinden çıkarıp kötülüklerden kurtaracağım.26

Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetinde Hz. İsa'nın ölmediğine işaret edildiğini ifade eden İslam alimlerinden biri de İbn Teymiyye'dir. İbn Teymiyye, ayette kast edilen mananın "bir tür uyku ölümü" olabileceğini açıklarken şu yorumu yapar:

Bu ayet, Hz. İsa'nın ölümünün kast edilmediğine delildir... Ayette geçen, "et-teveffi" sözü, beden olmaksızın sadece ruhun veya ikisinin ölümünü, ancak başka bir karineyle (konuyu bu anlamda açıklayan başka bir delilin varlığı ile) gerektirir. Bundan maksat uyku ölümü de olabilir. (Enam Suresi, 60. ayette olduğu gibi.) Ayetin son bölümündeki "inkar edenlerden seni tertemiz ayıracağım." sözü de bu şekildedir. Hz. İsa'nın vücudu ruhundan ayrılmış olsaydı, onun vücududu da diğer peygamberler gibi yerde olurdu.27

Elmalılı Hamdi Yazır ise, tefsirinde bu ayetten anlaşılan anlamın, 'Hz. İsa'nın ölmediği, Allah Katında diri olduğu' şeklinde bildirir:

... Bizce bu tefsir ve inancın özeti şu demek olur: Allah'tan bir kelime olan ve Ruhu'l-Kudüs ile teyid edilmiş bulunan Mesih İsa'nın ruhu henüz kabzedilmemiştir. Ruhunun eceli gelmemiştir. Kelime daha Allah'a dönmemiştir. Onun daha dünyada göreceği işler vardır.28

Görüldüğü gibi bu ayette, "vefat" kelimesi Türkçede yaygın olarak kullanıldığı gibi ölüm anlamı taşımamaktadır. Ayette bildirilen "... seni Ben vefat ettireceğim... " cümlesiyle, Hz. İsa'nın uykudakine benzer bir duruma sokularak, Allah Katına yükseltildiği haber verilmektedir. Hz. İsa ölmemiş, sadece Allah'ın takdiriyle bu boyuttan ayrılmıştır. (En doğrusunu Allah bilir.)

dildade 05-23-2008 03:41

Hazreti İsa (a.s)
 
Nisa Suresi, 157. ve 158. Ayetlerinin Açıklaması


Hz. İsa'yı öldürmek için harekete geçenlerin başarıya ulaşamadıklarını açıkça ifade eden ayetlerden biri de, Nisa Suresi'nin 157. ayetidir. Bu ayetin, sonraki ayetle birarada incelenmesi gerekmektedir. Ayetlerde, inkarcıların Hz. İsa'yı öldürmedikleri ve asmadıkları, ancak onlara öyle gösterildiği, Allah'ın Hz. İsa'yı Kendi Katına yükselttiği bildirilmektedir:

Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük" (katelna) demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler (ma katelehu) ve onu asmadılar (ma salebe). Ama onlara (onun) benzeri gösterildi (şubbihe). Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler (ma katelehu). (Nisa Suresi, 157)

Hayır; Allah onu Kendine yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 158)

Bu ayetlerde yer alan delilleri detaylı olarak ele almadan önce, bir konuyu açıklamak yerinde olacaktır. Ayetlerde "ma salebe" kelimeleriyle haber verilen ve Kuran meallerinde "asmadılar" olarak geçen kelimenin sözlük anlamına bakıldığında çok önemli bir bilgi edinilir. Bu kelimenin kökü olan "salebe" fiili, asmak ve idam etmek anlamlarının yanı sıra "haçlamak, çarmıha germek" anlamları da taşımaktadır. Bu durumda, Hıristiyanlık inancının temel unsurlarından biri olan Hz. İsa'nın çarmıha gerildiği inancının da hiçbir şekilde doğru olmadığı birkez daha anlaşılmaktadır.

Hz. İsa'nın Öldüğünü İddia Edenler

Zanda Bulunmaktadır

İnkar edenler Hz. İsa'yı öldürmek istemişler, hatta -görünürde- bu planlarını gerçekleştirdiklerini sanacakları bir ortam da oluşmuş, ancak Allah onların bu hedeflerine ulaşmalarını engellemiştir. Hz. İsa'yı öldürememişler ve asamamışlar, ancak onlara bir benzeri gösterilmiştir. Hz. İsa'yı öldürdüğünü öne sürenlerin bu konudaki ithamları ise sadece zandan ibarettir. Taberi tefsirinde, inkar edenlerin bu konuda kesin bir bilgilerinin olmadığı şu şekilde açıklanır:

İsa hakkında ihtilafa düşen Yahudiler, onun öldürülüp öldürülmediğinden şüphe etmektedirler. Bu husustaki bilgileri sadece zanna uymaktan ibarettir. Öldürdükleri kimsenin Hz. İsa olup olmadığı hakkında pek bildikleri bir şey yoktur. Ancak öldürdükleri kişinin, öldürmek istedikleri Hz. İsa olduğunu zannetmektedirler. Kesin olarak onu öldürmediler... Hz. İsa'yı kesin olarak öldürmediler, çünkü onun öldürülüşü hususunda zan ve şüphe içindedirler.29

İnkar edenlerin şüphe içinde kalmış olmaları, tuzaklarının hedefine ulaşmadığının önemli bir delilidir. Eğer kurdukları tuzak doğrultusunda gerçekten Hz. İsa'yı öldürmüş olsalardı, bu konuda şüpheye düşecekleri bir durum olmaz, planlarının neticeye ulaştığından emin olurlardı. Ancak, kuşku duymaları olağanüstü bir durumla karşı karşıya kalmış olduklarını göstermektedir. Bu konuyu şöyle bir örnekle düşünelim. Bir kişiyi öldürmek için ateş açan kimse, attığı kurşunla onun ölüp ölmediğini mutlaka bilir. Ya da idam edilen birisinin, asıldıktan sonra ölüp ölmediğinden şüphe edilmesi için sıra dışı bir durumun oluşması gerekir. Öldürmek için girişilen bir eylem neticesinde, sonuçtan kuşku duyuluyorsa, bu olağan bir durum değildir. Hz. İsa'yı öldürmeye kalkışan kimseler de, eğer hedeflerine ulaşmış olsalardı bundan hiçbir kuşku duymaz, Hz. İsa'yı kesin olarak öldürdüklerini söyleyebilirlerdi. Ancak Rabbimiz onların şüpheye düştüklerini, sadece tahminde bulunduklarını, bu konuda kesin bir bilgiye sahip olmadıklarını haber vermektedir. Bu durum, Hz. İsa'nın ölmediğini ve diri olarak Allah Katına yükseltildiğini gösteren delillerden biridir.



dildade 05-23-2008 03:43

Hazreti İsa (a.s)
 
Hz. İsa'ya Kurulan Tuzağın Bozulması, Allah'ın Üstün Gücünün Bir Tecellisidir


Ayetlerde dikkat çekilen bir başka husus da, ayetin (Nisa Suresi, 158) son kısmında yer alan "Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir" ifadesidir. Bu ifadeyle Hz. İsa'nın yaşadığı bu olayda, Allah'ın üstün gücünün tecelli ettiği olağanüstü bir durumun varlığına işaret ediliyor olması muhtemeldir. (En doğrusunu Allah bilir.)

İslam alimleri de bu ayeti tefsir ederlerken, ayetin bu bölümüne dikkat çekmişlerdir. İslam alimleri, bu sözlerin Allah'ın güç ve hikmetini gösteren olağanüstü bir olay söz konusu olduğunda bildirildiğini belirterek, buradaki ifadelerin mucizevi bir duruma işaret ettiğini söylemişlerdir. Örneğin Fahruddin Razi, bu konuyu şu şekilde açıklamaktadır:

Allahu Teala ayetin sonunda, "Allah Aziz ve Hakim'dir" buyurmuştur. Buradaki izzetten maksat kudretinin, hikmetten maksat da ilminin kemali ve mükemmelliğidir. İşte böylece Cenab-ı Hak bu buyruğu ile Hz. İsa'nın yükseltilmesinin, her ne kadar bir beşere imkansız dahi gelse, bunun Kendi kudretine ve hikmetine nispetle imkansız olmayacağına işaret etmiştir. Bunun bir benzeri de O'nun "... kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya kadar götüren O (Allah) münezzehtir." (İsra Suresi, 1) ayetidir. Çünkü İsra her ne kadar Hz. Muhammed (sav)'in kudretine nispetle imkansız ise de, Hak Subhanehu'nun kudretine nispetle çok kolay ve basittir. 30

Mehmed Vehbi Efendi de, Rabbimiz'in ayetin sonunda, "Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir" şeklinde buyurmasının hikmetlerinden birini şöyle yorumlamaktadır:

Hz. İsa'nın semaya refi bu ayetle sabittir ve semaya ref etmek, insanın kudretine nispetle mümkün değilse de, Allah-u Teala'nın kudretine ve hikmetine nazaran asla taazür (güç) olmadığını beyan (açıklamak) için Cenab-ı hak ayetin öncesinde Aziz ve Galip olduğuna ve kemal-i ilmine işaret için Hakim olduğunu ve Hz. İsa'yı semaya refe kudret ve hikmetinin kafi bulunduğunu beyan buyurmuştur.31

Haseneyn Muhammed Mahluf da Hz. Muhammed (sav)'in miracını örnek göstererek, Hz. İsa'nın diri olarak Allah Katına yükseltilmesinin Rabbimiz'in üstün gücünün ve kudretinin delillerinden biri olduğunu ifade etmiştir:

Peygamberimiz (sav) nasıl ruhu ve bedeniyle, uyanık halde iken miraca çıktı ise, Hz. İsa da aynı şekilde diri olarak semaya ref edilmiştir. Bunda bir gariplik söz konusu değildir. Bu tip durumlar, harika mucizeler arasındadır. Bu konuda herhangi bir kıyasa da gerek yoktur. Allah herşeye kadirdir...32

Diğer bazı İslam alimleri ise, Hz. İsa'nın ölmediği ve öldürülmediği, Allah Katında diri olduğu konusundaki görüşlerini şu şekilde ifade etmektedirler:

Ömer Nasuhi Bilmen: Katil vukuuna (öldürme olayına) kat'i surette (kesin olarak) kail (inanmış) değildirler. Öyle zan ve tahminin bir kıymeti yoktur. Hakikati hali (gerçek bilgi); Cenabı Hak, Kuran-ı Kerim'inde serahaten (net olarak) beyan buyuruyor ki, o mübarek peygamberini kudreti ilahiyesiyle (İlahi kudretiyle) berhayat (canlı) olarak semaya kaldırmıştır. Kudreti ilahiyenin azametine ve kainatta tecelli eden milyonlarca bedayi-i hilkate (yaratılmışlara) bir nazarı intibah (kalp gözü) ile bakanlara göre bir peygamberi zişanın böyle ruhen ve cismen en yüksek makamlara yükseltilmesini istibada (uzak görmeye), tevile asla mahal (imkan) yoktur. 33

Hasaneyn Muhammed Mahluf: Müslümanların inancı odur ki, Hz. İsa ne asılmıştır, ne de öldürülmüştür, bilakis ruhu ve bedeniyle diri olarak semaya yükselmiştir. Allah'ın izin verdiği sürece semada yaşamaya devam edecektir...34

Zahid Kevseri: Yahudiler Hz. İsa'yı bedenen öldürmeye niyet etmişler, Allah ise onların niyetlerini boşa çıkararak, Hz. İsa'nın bedenini kurtarıp Kendi Katına çıkarmıştır. Burada Yahudilerin tekzip edilmesinin gerçekleşmesi için, ref'in maddi olması gerekmektedir.35

Elmalılı Hamdi Yazır: ... Bu hususta, ihtilaf etmiş olanlar da muhakkak bundan dolayı şüphe içindedirler. Buna dair hiçbir ilimleri yoktur. Fakat zanna tabi olmuşlardır. Halbuki, biz Mesih'i öldürdük diyenler onu yakinen öldürmediler. Şu halde öldürme cinayetiyle övünmeleri de bir yalandır. Çünkü bir işten maksat ne ise hüküm ona göredir. Onların ise öldürmeye teşebbüsten maksatları asla hasıl olmadı.36

Kurtubi: Ayetin tefsiri şöyledir: "Ben seni, öldürmeden Kendime yükselteceğim, küfredenlerden temizleyeceğim, semadan indikten sonra öldüreceğim."37

dildade 05-23-2008 03:43

Hazreti İsa (a.s)
 
Allah Hz. İsa'yı Kendi Katına Yükseltmiştir


İnkar edenlerin Hz. İsa'yı öldürmek amacıyla kurdukları tuzağın bozulmuş olduğunun önemli delillerinden biri de, Rabbimiz'in Hz. İsa'yı Kendisi'ne yükselttiğini bildirmiş olmasıdır. Ayetlerde bu gerçek haber verilmektedir:

... seni Kendime yükselteceğim (rafiuke), seni inkar edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim. Sonra dönüşünüz yalnızca Bana'dır, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyde aranızda Ben hükmedeceğim." (Al-i İmran Suresi, 55)

Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük" (katelna) demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler (ma katelehu) ve onu asmadılar (ma salebe). Ama onlara (onun) benzeri gösterildi (şubbihe). Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler (ma katelehu). Bilakis (bel); Allah onu Kendine yükseltti (refea). Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 157-158)

Ayetlerde bildirildiği gibi Hz. İsa'yı öldürmek isteyenler amaçlarına ulaşamamışlardır. Allah Hz. İsa'yı Kendisi'ne yükselterek onu inkar edenlerin tuzaklarından korumuş ve kurtarmıştır. Ayetlerde "rafiuke" ve "refea" olarak geçen kelimenin Arapça kökeni "ref" kelimesidir. Ref kelimesinin sözlük anlamı "yükselmektir." İslam alimleri ref kelimesini açıklarken, "ref kelimesi, alçaltmanın tersidir" demektedirler. İslam alimi Eşari, Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetini, Nisa Suresi'nin 158. ayeti ile birlikte açıklamış ve bu konudaki kanaatini şu şekilde ifade etmiştir: "Hz. İsa'nın diri olarak semaya ref edildiği (yükseltildiği) hakkında, ümmetin icmaı vardır."38 (icma-ı ümmet: aynı asırda yaşamış olan İslam alimlerinden müçtehid olanların, bir mesele hakkında verilen hükümde birleşmeleridir.)

İslam alimlerinin büyük çoğunluğu bu ayetleri açıklarken, "Hz. İsa'nın ölmediği, Allah Katına yükseltildiği ve bu yükselmenin ruhu ve bedeni ile birlikte gerçekleştiği" hususunda hemfikirdirler. Bu alimlerden bazılarının görüşleri şöyledir:

Kelam ve tefsir alimi Fahruddin Razi, Nisa Suresi'nin 158. ayetinde bildirilen "Bilakis Allah onu Kendisi'ne yükseltmiştir" haberiyle ilgili olarak şu açıklamayı yapmıştır:

"... Buradaki yükseltme ile, kendisinde, Allah'ın hükmünün dışındaki hükümlerin geçerli olmadığı bir yere yükseltme kast edilmiştir. Hz. İsa'nın semaya yükseltildiği bu ayetle sabittir..."39

Hasan Basri Çantay tefsirinde, "rafiuke" kelimesini "Kendisi'ne yükseltip kaldırmak" olarak tefsir etmiş ve "Allah Hz. İsa'yı ruhu ve bedeni ile birlikte yükseltip kaldırmıştır." şeklinde düşüncesini açıklamıştır.40

İbn Teymiyye'nin açıklaması ise şöyledir: "Allah onu Kendi Katına yükseltti... ayeti, Hz. İsa'nın ruhu ve vücuduyla yükseltildiğini açıklamaktadır..."41

Ünlü müfessir Sabuni ise Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetini açıklarken, Hz. İsa'nın Allah Katına yükseltilmesi konusunda düşüncelerini şöyle açıklamaktadır:

Yüce Allah'ın böyle buyurmasındaki hikmet, Hz. İsa'yı Yahudilerin elinden kurtaracağını ve ona hiçbir eziyet edilmeden, sağ salim göklere kaldırılacağını müjdelemektir. 42

Mehmet Vehbi Efendi de bu konudaki kanaatini şu şekilde ifade etmektedir: "Hz. İsa'nın semaya ref'i bu ayetle (Nisa Suresi, 158) sabittir..."43

Zahid Kevseri ise, Kuran'da Hz. İsa'nın Allah Katına yükseltilmesi konusunun itiraz edilemeyecek kadar açık ve net olduğunu ifade etmektedir. Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetini ve Nisa Suresi'nin 157-158. ayetlerini delil olarak gösteren Kevseri, bu ayetlerde Hz. İsa'nın refi'nin nass (Nass: Kesinlik, açıklık. Kuran-ı Kerim'de veya hadis-i şeriflerde bir iş veya konu hakkında olan açıklık ve bu şekilde açık olan kelam ve ayet) hükmünde olduğunu söylemekte ve konuyu şöyle açıklamaktadır:

Çünkü ref'in asıl anlamı aşağıdan yukarıya doğru nakildir. Burada ayetleri mecaz anlamıyla açıklayabilecek bir husus yoktur. Dolayısıyla şeref ve makam bakımından yükseltme gibi bir manayı çıkarmaya çalışmanın bir delili bulunmamaktadır.44

Mevdudi de bu konudaki görüşlerini şu şekilde açıklamaktadır:

... Eğer Allah, ayette bildirilen (Nisa Suresi, 158. ayet) kelimelerle "Allah O'nu öldürdü" veya "Allah O'nun makamını yükseltti" diye buyurmak isteseydi, bunu açıkça bildirirdi. Birincisinin yerine: "Şüphesiz onlar O'nu ne öldürdüler, ne de çarmıha gerdiler, fakat onu onlardan kurtardı ve sonra o kendi eceli ile öldü" sözlerini bildirebilir; ikincisinin yerine ise "Onlar, onu çarmıha gererek alçaltmaya çalıştılar, fakat Allah onun makamını çok yükseltti" ifadesi bildirilebilirdi...45

Kuran ayetlerinden ve İslam alimlerinin yorumlarından açıkça görüldüğü üzere, Hz. İsa diri olarak, bedeniyle birlikte Allah Katına yükseltilmiştir. Bu, Allah'ın bir mucizesidir ve iman edenlerin büyük şevk ve heyecan duyacakları bir harikadır. Hz. İsa'nın sadece ruhunun Allah Katına yükseltildiği veya bu yükseltilme ile manevi (makam olarak) bir yükselişin kast edildiği iddiaları ise gerçeği yansıtmamaktadır. Yukarıda da bazı örnekleri verildiği gibi, pek çok İslam alimi bu iddiaların geçersizliğini eserlerinde ispatlamışlardır.

Hz. İsa'nın diri olarak Allah Katına yükseltilmiş olduğunun bir diğer önemli delili ise, Nisa Suresi'nin 158. ayetinde geçen Arapça "bel" edatıdır. Türkçede "bilakis" anlamında tercüme edilen bu edatın, Arapça dilbilgisindeki anlamı ve kullanım özellikleri çok önemli bir gerçeğe dikkat çekmektedir. Buna göre, bel edatı olumsuzluk ifade eden bir cümleden sonra gelirse, Arapça dilbilgisi kurallarına göre kendinden sonra gelen cümle, bir önceki cümlenin tam zıddı olmalıdır. Bu durumda Hz. İsa ilgili bildirilen ayette de, "... Onu öldürmediler, bilakis (bel) Allah onu Kendine yükseltti..." ifadesinde ölümün tam tersi olan canlılığa işaret ediliyor olması muhtemeldir. (En doğrusunu Allah bilir.) Konuyla ilgili olarak, son dönem İslam alimlerinden Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi de şu yorumda bulunmaktadır:

Nisa Suresi 158. ayette geçen ve bilakis (aksine) şeklinde tercüme ettiğimiz, 'bel' edatı olumsuzluk ifade eden bir cümleden sonra gelirse, Arapça dilbilgisi kaidesine göre kendinden sonraki cümle, kendinden önceki cümlenin tamamen zıddı olması gerekir. Ölümün karşıtı canlılıktır. Dilbilgisi kuralları bunu gerektirmektedir. Şayet biz "burada manevi ref söz konusudur" ve "Hz. İsa normal olarak vefat etmiştir" desek bu kaideye ters düşmüş oluruz. Zira bu takdirde bel edatından sonra gelen ref, edattan önce gelen aynı zamanda olumsuz bir cümle olan öldürme ve asma fiillerine ters olmaz. Çünkü bir şahıs hem öldürülmüş hem de ruhu göğe yükselmiş olabilir. Aksi halde bu tabir anlamsız olur ki, Kuran-ı Kerim böyle manasız ifadelerden münezzehtir... Ref'in yalnız ruhen olduğunu savunanların tevillerine göre ayetin meali şöyledir: "Onu öldürmediler ve asmadılar... bilakis Allah onun derecesini yükseltti." Burada icaz (özlü söz) şöyle dursun, orta dereceli bir belagat (güzel söz söyleme sanatı) dahi yoktur... "Apartmanın asansörü beni hergün oturduğum dördüncü kata çıkarır" denildiğinde hiçbir akıllı insan bu sözden beni sadece ruhen dördüncü kata çıkarır şeklinde bir manayı anlamaz. O halde Hz. İsa da sadece ruhen yükseltilmemiştir.46

Said Ramazan el-Buti'nin İslam Akaidi adlı eserinde ise aynı konu şu şekilde açıklanmıştır:

Ayetin önceki bölümü ile sonraki bölümleri arasındaki karşılıklı uygınluk, zorunlu olarak bir hakikati ortaya koymaktadır. Mesela, Arap bir adamın "Ben aç değilim, aksine yan yatıyorum." demesi doğru bir cümle değildir. Aynı şekilde, "Halid ölmedi, aksine o iyi bir adamdır" cümlesi de öğeleri bakımından kopuktur. Düzgün olanı ise, "Halid ölmedi, aksine yaşıyor" biçiminde gelir. "Başkan öldürülmedi, o Allah Katında derecesi üstün olan bir adamdır" demek, cümlede anlam kopukluğu meydana getirir. Çünkü onun Allah Katında yüksek derece sahibi olması, öldürülmesine engel değildir. 'Bel' edatı, önceki söz ile sonraki söz arasında bir aykırılık ifade eder. Yani 'bel' kendisinden önce geçmiş bir hükmü iptal eder.47

Ayrıca, ayette bildirilen ref kelimesi ile manevi bir makama işaret edilmiş olsaydı, Kuran'da diğer peygamberler için de benzer bir ifade kullanılabilirdi. Hz. İsa'ya mahsus olarak "Allah Katına yükseltilmiş olduğunun" vurgulanmasının hiç şüphesiz pek çok hikmeti vardır. Hz. Muhammed (sav), Hz. Musa, Hz. Süleyman, Hz. Davud, Hz. Şuayb, Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Lut gibi vefat eden diğer peygamberlerden hiçbiri için böyle bildirilmemiştir. Diğer tüm peygamberlerin ölümü bildirilirken, biyolojik anlamda bilinen ölüm kelimesinin çeşitli türleri kullanılmış, Hz. İsa'nın ise "ref"i yani yükseltildiği haber verilmiştir. (Kuran'da diğer peygamberlerin ölümünün ne şekilde anlatıldığı ilerleyen bölümlerde detaylı olarak açıklanacaktır.) Peygamberler de dahil tüm insanlar öldükten sonra ruhları Allah Katına yükseldiğinden, Hz. İsa için özel olarak "ref" kelimesinin kullanılması olağanüstü bir durumun varlığını göstermektedir. (En doğrusunu Allah bilir.) Hz. İsa'nın yeniden yeryüzüne gelişi konusunda araştırmaları olan ve bu araştırmalarını özel bir kitapta toplayan Mısırlı İslam alimi Muhammed Halil Herras da bu konuda şunlar söylemektedir:

Nisa Suresi'nin 158. ayetindeki ref kelimesinden, sadece "ruhun yükseltilmesi" kast edilseydi, bu katli (öldürülmeyi) ve salbi (asılmayı) iptal etmez ve ayetin bildirdiği hikmet yerine gelmemiş olurdu. Faraza, Yahudiler Hz. İsa'yı öldürselerdi (ki bu hiçbir zaman olmamıştır) onun ruhu zaten Allah'a yükselecekti. Zira biliyoruz ki, bütün peygamberler ve müminler öldükten sonra ruhları Allah'a yükselir. Bu konuda Hz. İsa ile diğerleri arasında bir fark yoktur. Onun için bu ayette bir hususiyet vardır ki, o da Hz. İsa'nın hem beden hem de ruhu ile diri olarak ref edilmesidir. Aynı zamanda bu ayetin sonuna baktığımızda, Allah'ın izzet ve hikmetinin tecelli ettiğini görüyoruz.48

Bazı kimselerin öne sürdüğü gibi ayette bildirilen yükselme, Hz. İsa'nın manevi olarak veya derece bakımından yükseltilmesi değildir. Allah, Hz. İsa'ya kurulan tuzağın bozulduğunu haber vermiştir. Tuzağın bozulması, Hz. İsa'nın ölmemesi anlamına gelmektedir. Bu durumda, ayette haber verilen bilgi Hz. İsa'nın manevi olarak değil, ruhu ve bedeniyle birlikte Allah Katına yükseltilmiş olmasıdır. İnkarcıların tuzakları Hz. İsa'nın canlı olarak Allah Katına yükseltilmesi ile bozulmuştur. (En doğrusunu Allah bilir.) Alim Zahid Kevseri, bu konuyu şöyle bir örnekle açıklamaktadır:

Hz. Muhammed (sav) ile ilgili bir ayette "Allah seni insanlardan korur." (Maide Suresi, 67) buyrulmaktadır. Şüphesiz burada ayet, "İnsanlara karşı senin mertebeni yükseltir" anlamında değildir. Resulullah (sav)'a filli bir saldırı vardı ve bu saldırıya karşı Allah onu maddeten koruma altına almıştı. Hz. İsa için de durum böyledir. Ona karşı fiili bir saldırı vardı. Dolayısıyla ayetin zikredildiği makam itibariyle dahi, burada ref manevi bir yükselmeden ibaret olmamalıdır.49

Açıkça görüldüğü gibi, üstün güç ve kudret sahibi olan Allah, Hz. İsa'ya kurulan tuzağı, onu diri olarak Kendi Katına yükselterek bozmuştur. Tüm bu deliller bir kez daha göstermektedir ki, Hz. İsa Allah Katında diridir ve Rabbimiz'in takdir ettiği vakitte yeniden yeryüzüne gelecektir. (En doğrusunu Allah bilir.) Hiç şüphesiz bu, samimi olarak iman edenler için çok büyük bir müjdedir. Hz. İsa gibi mübarek ve kutlu bir peygamberin yeniden dünyaya gelecek olması mucizevi bir durumdur ve bu mucizeye tanıklık etme ihtimali olan tüm müminler için büyük bir şevk kaynağıdır.

İbn Teymiyye bu konuya şöyle dikkat çekmektedir:

... Allah bununla ölümü buyurmak isteseydi, Hz. İsa diğer müminler gibi olurdu. Allah bütün müminlerin ruhlarını almakta ve göğe yükseltmektedir. Böylece bunda bir hususiliğin olmadığı anlaşılırdı. Yani Allahu Teala'nın Hz. İsa'yı özel olarak bu şekilde zikretmesinin anlamı olmazdı.50

Şeyhülislam Mustafa Sabri de konuyu şu şekilde açıklamaktadır:

Ayette şayet sadece öldürme buyrulsaydı, Hz. İsa'nın ruhu da diğer ruhlar gibi zaten yükseleceği için, "rafiuke" kelimesini zikretmeye gerek yoktu.51

dildade 05-23-2008 03:44

Hazreti İsa (a.s)
 
Kuran'da "Yükselme" İle İlgili Diğer Ayetler


Hz. İsa'nın Allah Katına yükseltildiğinin bildirildiği ayetlerde geçen ref (yükselme) kelimesi, Kuran'ın diğer ayetlerinde de farklı konularda kullanılmıştır. Ancak bu ayetler incelendiğinde, genel olarak maddi bir yükselmenin kast edildiği, manevi olarak veya makam olarak bir yükselme (yücelme) söz konusu olduğunda ise, yükselme kelimesinin "derecelerle" kelimesi ile birarada zikredildiği görülmektedir. (En doğrusunu Allah bilir.)
------------------------
Maddi Yükseltmenin Bildirildiği Bazı Ayetler


Allah O'dur ki, gökleri dayanak olmaksızın yükseltti; onları görmektesiniz. Sonra arşa istiva etti ve Güneş ile Ay'a boyun eğdirdi, her biri adı konulmuş bir süreye kadar akıp gitmektedirler. Her işi evirip düzenler, ayetleri birer birer açıklar. Umulur ki, Rabbiniz'e kavuşacağınıza kesin bilgiyle inanırsınız. (Rad Suresi, 2)

Babasını ve annesini tahta çıkarıp oturttu; onun için secdeye kapandılar. Dedi ki: "Ey Babam, bu, daha önceki rüyamın yorumudur. Doğrusu Rabbim onu gerçek kıldı. Bana iyilik etti, çünkü beni zindandan çıkardı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını açtıktan sonra, (O,) çölden sizi getirdi. Şüphesiz benim Rabbim, dilediğini pek ince düzenleyip tedbir edendi. Gerçekten bilen, hüküm ve hikmet sahibi O'dur." (Yusuf Suresi, 100)

Sizden misak almış ve Tur'u üstünüze yükseltmiştik (ve demiştik ki:) "Size verdiğimize sımsıkı yapışın ve onda olanı (hükümleri sürekli) hatırlayın, ki sakınasınız." (Bakara Suresi, 63)

Hani sizden misak almış ve Tur'u üstünüze yükseltmiştik (ve): "Size verdiğimize (Kitab'a) sımsıkı sarılın ve dinleyin" (demiştik). Demişlerdi ki: "Dinledik ve baş kaldırdık." İnkarları yüzünden buzağı (tutkusu) kalplerine sindirilmişti. De ki: "İnanıyorsanız, inancınız size ne kötü şey emrediyor?" (Bakara Suresi, 93)

Gökyüzü, onu da yükseltti ve mizanı koydu. (Rahman Suresi, 7)

İbrahim, İsmail'le birlikte Evin (Ka'be'nin) sütunlarını yükselttiğinde (ikisi şöyle dua etmişti): "Rabbimiz bizden (bunu) kabul et. Şüphesiz, Sen işiten ve bilensin" (Bakara Suresi, 127)

Kim izzeti istiyorsa, artık bütün izzet Allah'ındır. Güzel söz O'na yükselir, salih amel de onu yükseltir. Kötülükleri tasarlayıp düzenleyenler ise; onlar için şiddetli bir azap vardır. Onların tasarladıkları 'boşa çıkıp bozulur'. (Fatır Suresi, 10)

Yaratmak bakımından siz mi daha güçsünüz yoksa gök mü? (Allah) Onu bina etti. Boyunu yükseltti, ona belli bir düzen verdi. (Naziat Suresi, 27-28)
------------------------

dildade 05-23-2008 03:47

Hazreti İsa (a.s)
 
Allah'ın Hz. İsa'yı İnkar Edenlerden Temizlemesi


Hz. İsa'nın Allah Katına yükseltilmesi konusunda, ayetlerde haber verilen bilgilerden biri de; Allah'ın Hz. İsa'yı inkarcılardan temizleyeceğini haber vermiş olmasıdır. Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetinde şöyle buyrulmuştur:

... seni Kendime yükselteceğim (rafiuke), seni inkar edenlerden temizleyeceğim (mutahhiruke) ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim... (Al-i İmran Suresi, 55)

Ayetin Arapçasında geçen "mutahhiruke" kelimesinin kökü "tahara" kelimesidir ve sözlük anlamı; temiz olmaktır. İslam alimleri, ayette bildirilen bu ifadenin, Hz. İsa'nın diri olarak Allah Katına yükseltilmiş olduğunun delillerinden biri olduğunu kabul etmektedirler. İslam alimlerine göre ayetin tefsiri; "Seni alıyorum, Katıma yükseltiyorum ve seni kafir ve facirlerle kirlenmiş olan bu ortamdan uzaklaştırıyorum" şeklindedir.52 Buna göre Allah'ın Hz. İsa'yı inkar edenlerden temizlemesi; Hz. İsa'yı öldürmek için kurulan tuzakların bozulması ve inkarcıların bu hedeflerine ulaşamamaları, yani Hz. İsa'nın diri olarak Allah Katına yükseltilmesi anlamına gelmektedir. (En doğrusunu Allah bilir.)

Ayrıca ayette bildirilen ifadeden, Hz. İsa'nın temizlenmesiyle bedenen ve inkar edenlerin bulunduğu ortamdan ayrılarak temizlenmesinin bildirildiği anlaşılmaktadır. (En doğrusunu Allah bilir.) Böylece bazı kimselerin öne sürdüğü, Hz. İsa'nın ölüp sadece ruhunun Allah Katına yükseltildiği iddiasının geçersizliği bir kere daha ortaya çıkmaktadır. Hz. İsa'nın sadece ruhunun yükselmesi, ayette bildirilen temizlenmenin gerçekleşmemesi anlamına gelir.

Ayette bildirildiği şekliyle bir temizlenme olabilmesi için Hz. İsa'nın ruhu ve bedeniyle birlikte inkarcıların bulunduğu ortamdan ayrılması gerekir. Ayrıca, ruhen yani manevi olarak bir temizlenme Hz. İsa gibi üstün ahlaklı, Allah Katında onurlu ve derin iman sahibi bir peygamber için söz konusu olamaz. Hz. İsa'nın üstün ahlakı Meryem Suresi'nin 33. ayetinde de şöyle haber verilmiştir;"Selam üzerimedir; doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün de." Hz. İsa'nın ruhu, salih bir mümin olması ve Allah'ın elçisi olması sebebiyle, Allah'ın izniyle, tertemizdir. Ancak, içinde bulunduğu ortam müşriklerin ve inkarcıların çirkin ahlakları ve kötü davranışları nedeniyle temiz değildir. Nitekim bir ayette, Rabbimiz müşriklerin ahlaklarının kötülüğünden dolayı pis olduklarına işaret etmiştir:

Ey iman edenler, müşrikler ancak bir pisliktirler; öyleyse bu yıllarından sonra artık Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar... (Tevbe Suresi, 28)

Dolayısıyla, Hz. İsa'nın inkar edenlerden temizlenmesi, kendisinin bedenen onların bulunduğu ortamdan ayrılması anlamına gelmektedir. Allah, Hz. İsa'yı inkar edenlerden ve onların kurdukları tuzaklardan temizleyip korumuştur. Bu da Rabbimiz'in Hz. İsa'yı Kendi Katına yükseltmesi ile gerçekleşmiştir. (En doğrusunu Allah bilir.)

Mısırlı alim Halil Herras ise, ayette bildirilen "temizlenme" ifadesinin hikmeti ile ilgili olarak şöyle bir açıklama yapmaktadır:

Hz. İsa'nın küfredenlerden temizlenmesi, onların bozguncu tuzaklarından kurtulmasıyla olur. Bu ise Hz. İsa'nın ölümü ve toprağa gömülmesiyle değil, diri olarak göğe yükseltilmesiyle gerçekleşebilir. Çünkü düşmanları, Hz. İsa'ya benzettikleri kişiye yaptıkları gibi, onun bedenine işkence uygulayabilirlerdi... 53

Hz. İsa'nın inkar edenlerden temizlenmesi, Elmalılı Hamdi Yazır tefsirinde de ifade edildiği gibi, Hz. İsa'nın Allah Katına yükselmesiyle tecelli etmektedir:

... Ve bu yükseltme ile o küfreden, kafirlerden seni temizleyeceğim, artık onlarla ilgin kalmayacak....54

dildade 05-23-2008 03:47

Hazreti İsa (a.s)
 
Kuran'da Temizlenme Kelimesinin Geçtiği Bazı Ayetler


Hani Evi (Ka'be'yi) insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kılmıştık. "İbrahim'in makamını namaz yeri edinin", İbrahim ve İsmail'e de, "Evimi, tavaf edenler, itikafa çekilenler ve rüku ve secde edenler için temizleyin" diye ahid verdik. (Bakara Suresi, 125)

Hani Biz İbrahim'e Evin (Kabe'nin) yerini belirtip hazırladığımız zaman (şöyle emretmiştik:) "Bana hiçbir şeyi ortak koşma, tavaf edenler, kıyam edenler, rükua ve sücuda varanlar için Evimi tertemiz tut." (Hac Suresi, 26)

Elbiseni temizle. (Müddessir Suresi, 4)

Kavminin cevabı: "Yurdunuzdan sürüp çıkarın bunları, çünkü bunlar çokça temizlenen insanlarmış!" demekten başka olmadı. (Araf Suresi, 82)

Ona, temizlenip-arınmış olanlardan başkası dokunamaz. (Vakıa Suresi, 79)

Hani Kendisi'nden bir güvenlik olarak sizi bir uyuklama bürüyordu. Sizi kendisiyle tertemiz kılmak, sizden şeytanın pisliklerini gidermek, kalblerinizin üstünde (güven ve kararlılık duygusunu) pekiştirmek ve bununla ayaklarınızı (arz üzerinde) sağlamlaştırmak için size gökten su indiriyordu. (Enfal Suresi, 11)

dildade 05-23-2008 03:47

Hazreti İsa (a.s)
 
HZ. İSA’NIN ÖLMEDİĞİNE DAİR KURAN’DA YER ALAN DELİLLER


Bu bölümde, Hz. İsa'nın ölmediğine ve yeniden dünyaya geleceğine dair Kuran'da yer alan diğer delilleri inceleyeceğiz.

Hz. İsa ile ilgili bildirilen ayetlerde, Hz. İsa'nın mucizevi doğumu, içinde bulunduğu topluma yaptığı tebliğ, inkar edenler ve müşriklerle mücadelesi, gösterdiği mucizeler, kendisine tabi olan havarileri detaylı olarak anlatılmaktadır. Kuran'da Hz. İsa'yla ilgili bildirilen bir diğer önemli haber de Hz. İsa'nın kıyamet gününe yakın bir tarihte yeniden yeryüzüne geleceğidir. Hz. İsa'nın ölmediğinin bildirildiği Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetini ve Nisa Suresi'nin 157-158. ayetlerini yukarıdaki bölümlerde detaylı olarak incelemiştik. Bu ayetlerde bildirilen ifadeler, bu ifadelerin Arapça anlamları ve çeşitli tefsirlerde bu ayetlerle ilgili yer alan açıklamalar, Hz. İsa'nın ölmemiş olduğunu hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde göstermektedir. Bu ayetlerin yanı sıra Kuran'da yer alan bazı diğer ayetlerde de Hz. İsa'nın ölmediğine ve ikinci kez dünyaya geleceğine dair açık deliller vardır. Ayetlerde haber verilen bu delilleri maddeler halinde şu şekilde sıralayabiliriz:

1. Hz. İsa öldürülmemiş ve asılmamıştır,

2. Hz. İsa Allah Katına yükseltilmiştir,

3. İnkar edenlere bir benzeri gösterilmiştir,

4. İnkar edenlerin bu konudaki düşünceleri zan ve tahminden ibarettir,

5. kıyamet için bir alamettir,

6. llah, ona Tevrat ve İncil'in yanı sıra Kitabı –yani Kuran'ı- öğretmiştir (en doğrusunu Allah bilir),

7. itap Ehli tekrar geldiğinde ona itaat edecektir,

8. na uyanlar, kıyamete kadar inkar edenlere üstün kılınacaktır,

9. etişkin olarak yeryüzüne gelecek ve insanlarla konuşacaktır,

10. Hz. İsa'nın ölümü, ikinci kez dünyaya geldikten sonra gerçekleşecektir.

Dünya tarihinin en önemli ve büyük gelişmelerinden biri olan Hz. İsa'nın yeryüzüne yeniden gelişi, Kuran'da yer alan delillerin de gözler önüne serdiği gibi, önemli bir gerçektir. Bu delillerin ortaya konulması, bir yandan Hz. İsa'nın gelişini heyecanla ve sevinçle bekleyen müminlerin şevklerini artıracak ve Hz. İsa'nın gelişi için yaptıkları hazırlıkları hızlandırmalarına aracı olacaktır.

Öte yandan, Hz. İsa'nın gelişi konusu üzerinde bugüne kadar yeterince ve gereği gibi düşünmemiş olanlara konunun önemini hatırlatacak, onların da bu konuda bilinçlenmelerine aracı olacaktır.

dildade 05-23-2008 03:48

Hazreti İsa (a.s)
 
Kuran'da Hz. İsa'nın "Kıyamet İçin Bir Alamet" Olduğu Bildirilmektedir


Kuran'da Hz. İsa'nın ölmediği ve öldürülmediği bildirilirken, Hz. İsa'nın ikinci kez yeryüzüne dönecek olduğu da haber verilmektedir. Bu ayetlerden biri, Zuhruf Suresi'nin 61. ayetidir. Bu surenin 57. ayetinden itibaren Hz. İsa'dan bahsedilir:

Meryem oğlu (İsa) bir örnek olarak verilince, senin kavmin hemen ondan (keyifle söz edip) kahkahalarla gülüyorlar. Dediler ki: "Bizim ilahlarımız mı daha hayırlı, yoksa o mu?" Onu yalnızca bir tartışma-konusu olsun diye (örnek) verdiler. Hayır, onlar 'tartışmacı ve düşman' bir kavimdir. O, yalnızca bir kuldur; kendisine nimet verdik ve onu İsrailoğulları'na bir örnek kıldık. Eğer Biz dilemiş olsaydık, elbette sizden melekler kılardık; yeryüzünde (size) halef (yerinize geçenler) olurlardı. (Zuhruf Suresi, 57-60)

Bu ayetlerin hemen arkasından gelen 61. ayette Hz. İsa'nın kıyamet saati için bir ilim olduğu belirtilmektedir:

Şüphesiz o, kıyamet-saati için bir ilimdir. Öyleyse ondan yana hiçbir kuşkuya kapılmayın ve Bana uyun. Dosdoğru yol budur. (Zuhruf Suresi, 61)

Bu ayetin Hz. İsa'nın ahir zamanda yeryüzüne dönüşüne açık bir işaret taşıdığını söyleyebiliriz. Çünkü Hz. İsa, Kuran'ın indirilişinden yaklaşık altı asır önce yaşamıştır. Dolayısıyla bu ilk hayatını "kıyamet saati için bir bilgi" yani bir kıyamet alameti olarak anlayamayız. Ayetin işaret ettiği anlam, Hz. İsa'nın, ahir zamanda, yani kıyametten önceki son zaman diliminde yeniden yeryüzüne döneceği ve bunun da bir kıyamet alameti olacağıdır. (En doğrusunu Allah bilir.)

Bu ayette geçen "hu" yani "o" zamirinin "Kuran"a işaret ettiğini söyleyenler vardır. Ancak Kuran'ın diğer ayetlerine bakıldığında, "o" zamirinin Kuran için kullanıldığı durumlarda, mutlaka bir önceki veya sonraki ayette Kuran'dan bahsedildiği görülmektedir. Ya da ayette geçen diğer ifadelerden Kuran'a işaret edildiği net olarak anlaşılmaktadır. Bu ayetlerden bazıları şu şekildedir:

Hayır; çünkü o (Kur'an), bir öğüttür. Artık dileyen, onu 'düşünüp-öğüt alsın.' O (Kur'an), 'şerefli-üstün' sahifelerdedir. Yüceltilmiş, tertemiz (mutahhar) kılınmış. (Abese Suresi, 11-14)

Onlara: "Allah'ın indirdiklerine iman edin" denildiğinde: "Biz, bize indirilene iman ederiz" derler ve ondan sonra olan (Kur'an)ı inkar ederler. Oysa o (Kur'an), yanlarındakini (Kitap'ı) doğrulayan bir gerçektir. (Onlara) De ki: "Eğer inanıyor idiyseniz, daha önce ne diye Allah'ın peygamberlerini öldürüyordunuz?" (Bakara Suresi, 91)

İşte Allah'ın hidayet verdikleri bunlardır; öyleyse sen de onların bu hidayetlerine uy. De ki: "Ben bunun için sizden bir ücret istemiyorum. O (Kur'an), alemlere bir 'öğüt ve hatırlatmadan' başkası değildir." (Enam Suresi, 90)

Biz onu (Kur'an'ı) hak olarak indirdik ve o hak ile indi; seni de yalnızca bir müjde verici ve uyarıp-korkutucu olarak gönderdik. Onu bir Kur'an olarak, insanlara dura dura okuman için (bölüm bölüm) ayırdık ve onu safha safha bir indirme ile indirdik. De ki: "İster ona inanın, ister inanmayın. O, daha önce kendilerine ilim verilenlere okunduğu zaman, çenelerinin üstüne kapanarak secde ederler." (İsra Suresi, 105-107)

Ve şüphesiz o (Kur'an), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan) sorulacaksınız. (Zuhruf Suresi, 44)

Gerçekten Benim ayetlerim size okunuyordu, fakat siz topuklarınız üzerinde geri dönüyordunuz. Buna (ayetlerime) karşı büyüklük taslayarak; gece vakti de hezeyanlar sergiliyordunuz. Onlar, yine de o sözü (Kur'an'ı) gereği gibi düşünmediler mi, yoksa onlara, geçmişteki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi? (Müminun Suresi, 66-68)

Oysa Zuhruf Suresi'ndeki ayetlere bakıldığında, "kıyamet saati için bir ilimdir" ifadesinin öncesinde veya sonrasındaki ayetlerde Kuran'dan bahsedilmediği görülür. Ayetlerde Hz. İsa'dan bahsedilmektedir. Dolayısıyla, "o" zamiri de Hz. İsa'ya işaret etmektedir. (En doğrusunu Allah bilir.)

Nitekim büyük İslam alimleri de ayette geçen "o" zamirinin, gerek ayetlere gerekse sahih hadislere dayanarak, Hz. İsa'ya işaret ettiğini açıklamaktadırlar. Ebu Hureyre, İbn Abbas, Katade, Malik bin Dinar, Dahhak, Ebu Rezin, Ebu Abdurrahman, Humeyd ve İbn Muhaysın da Hz. İsa'nın gelişinin kıyamet alametlerinden biri olduğunu söylemektedirler.55

Alusi, Şevkani, es-Sabuni, Gumari, Ömer Nasuhi Bilmen, Seyyid Kutub, Hasan Basri Çantay gibi pek çok tefsircinin tefsirinde ise bu ayet şu şekilde açıklanmaktadır:

Hz. İsa'nın zuhur etmesi kıyamet saatinin gelişini bildiren bir alamettir. Çünkü onun zuhuru kıyamet alametlerindendir. Yeryüzüne inişi dünyanın sonunun geldiğine ve ahiretin başlangıcına delildir.56

İmam Taberi, ayeti tefsir ederken İbn Kesir'in bu konudaki açıklamasını da delil olarak kullanmıştır. İbn Kesir, "Kıyamet gününden önce İsa'nın adil bir devlet başkanı ve adil bir hakim olarak yeryüzüne ineceğine dair Peygamber Efendimiz (sav)'in mütevatir hadisleri mevcuttur" diyerek, söz konusu ayetin Hz. İsa'nın dünyaya ikinci kez gelişine delil olduğunu ifade etmiştir. Elmalılı Hamdi Yazır'ın tefsirinde ise bu konu şu şekilde açıklanmaktadır:

Muhakkak ki o saat için bir ilimdir de –saatin geleceğini ölülerin dirilip, kıyam edeceğini bildiren bir delil ve alamettir. Çünkü Hz. İsa gerek zuhuru ve gerek emvati ihya (ölüleri diriltme) mucizesi ve gerek emvatın kıyamını (ölülerin kalkışını) haber vermesi itibarıyla kıyametin vaki olacağına bir delil olduğu gibi hadiste varid olduğuna göre eşratı saattendir (kıyamet alametidir).57

Çağdaş İslam alimlerinden Seyyid Kutub da tefsirinde, Hz. İsa'nın yeryüzüne yeniden gelecek olmasının önemli delillerinden birinin bu ayet olduğuna dikkat çekmektedir. Kutub'un tefsirinde konu şöyle açıklanmaktadır:

Hz. İsa'nın kıyametin kopmasından önce yeryüzüne ineceğine ilişkin birçok hadis var dilimizde. Nitekim bu ayet de ona işaret etmektedir: "O, kıyametin kopacağını gösterir bir ilimdir." Yani Hz. İsa'nın yeryüzüne inmesi ile kıyametin kopmasının yakın olduğu bilinir. İkinci bir okuyuş tarzında ayet şöyle okunur: "Ve innehu le alemun lissati". Yani onun inişi kıyametin belirtisidir, alametidir. Her iki okuyuş tarzı da aynı anlamı ifade etmektedirler. Hz. İsa'nın gökten inişi, doğru sözlü ve güvenilir Peygamberin -salat ve selam üzerine olsun- sözünü ettiği ve yüce Kuran'ın işaret ettiği bir gaybtır. Kıyamet gününe kadar değişmeden kalacak bu iki kaynaktan gelen bilgilerden başka, bu meseleye ilişkin olarak herhangi bir insanın söyleyebileceği bir söz olamaz.58

Kevseri, en eski akaid kitaplarında dahi bu ayetin Hz. İsa'nın ikinci kez yeryüzüne gelişine delil olarak kullanıldığını söylerken59, Ömer Nasuhi Bilmen tefsirinde ise bu ayet şu şekilde açıklanmaktadır:

Ve kıyametin yaklaşmış olması için İsa Aleyhisselam'ın bir alamet olduğunu ve kıyametin vuku bulacağına şüphe edilmeyeceğini haber veriyor... İsa Aleyhisselam'ın yeryüzüne nüzul edeceği de kıyamet şeriatinden sayılmaktadır...60

Ayrıca şunu da belirtmek gerekir ki, Kuran'da hiçbir peygamberin kıyamet için bir ilim olmasından bahsedilmemektedir. Hz. Muhammed (sav), Hz., İbrahim, Hz. Nuh, Hz. Musa, Hz. Süleyman, Hz. Yusuf, Hz. Davud, Hz. Yakup ve diğer birçok peygamberin hayatı Kuran'da detaylı olarak anlatılmakta, ancak hiçbiri için bu ifade kullanılmamaktadır. Bu da, Hz. İsa'nın -Allah'ın takdiri olarak- diğer peygamberlerden farklı bir özelliğe sahip olduğuna işaret etmektedir. Bu özellik, Hz. İsa'nın Allah Katına alındıktan sonra yeniden yeryüzüne gönderilecek olmasıdır. (En doğrusunu Allah bilir.)

dildade 05-23-2008 03:48

Hazreti İsa (a.s)
 
Kuran'da, Hz. İsa'ya "Kitab'ın, Tevrat'ın ve İncil'in Öğretildiği" Bildirilmektedir


Kuran'da Hz. İsa'nın ikinci gelişine işaret eden bilgilerden biri de, Hz. İsa'ya Tevrat ve İncil ile birlikte Kitab'ın da öğretilmiş olduğudur.

Hani Melekler, dediler ki: "Meryem, doğrusu Allah Kendinden bir kelimeyi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve ahirette 'seçkin, onurlu, saygındır' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır. Beşikte de, yetişkinliğinde de insanlarla konuşacaktır. Ve O salihlerdendir. "Rabbim, bana bir beşer dokunmamışken, nasıl bir çocuğum olabilir?" dedi. (Fakat) Allah neyi dilerse yaratır. Bir işin olmasına karar verirse, yalnızca ona "ol" der, o da hemen oluverir. Ona Kitab'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğretecek. (Al-i İmran Suresi, 45-48)

Bu kitabın hangi kitap olduğu kuşkusuz önemlidir. Aynı ifade Maide Suresi'nin 110. ayetinde de yer almaktadır:

Allah şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim..." (Maide Suresi, 110)

Kuran'da yer alan diğer ayetleri incelediğimizde, her iki ayette de geçen "Kitap" ifadesinin, Kuran'a işaret ettiğini görürüz. Ayetlerde Tevrat ve İncil dışında gönderilen son hak kitabın Kuran olduğu bildirilmektedir. (Hz. Davud'a verilen Zebur da Eski Ahit'in içindedir.) Bunun yanında, yine Kuran'ın diğer ayetlerinde, "Kitap" kelimesi, İncil ve Tevrat'ın yanında Kuran'ı ifade etmek için kullanılmıştır:

Allah... O'ndan başka İlah yoktur. Diridir, Kaimdir. O, sana Kitab'ı Hak ve kendinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. O, Tevrat ve İncil'i de indirmişti. (Al-i İmran Suresi, 2-3)

Sana da (Ey Muhammed,) önündeki kitap(lar)ı doğrulayıcı ve ona 'bir şahid-gözetleyici' olarak Kitab'ı indirdik... (Maide Suresi, 48)

Kitap kelimesinin Kuran'a işaret ettiği diğer bazı ayetler ise şu şekildedir:

Öyle ki size, kendinizden, size ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size Kitap ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir elçi gönderdik. (Bakara Suresi, 151)

Allah'tan başka bir hakem mi arayayım? Oysa O, size Kitab'ı açıklanmış olarak indirmiştir. Kendilerine kitap verdiklerimiz, bunun gerçekten Rabbinden hak olarak indirilmiş olduğunu bilmektedirler. Şu halde, sakın kuşkuya kapılanlardan olma. (Enam Suresi, 114)

Biz Kitab'ı ancak, hakkında ihtilafa düştükleri şeyi onlara açıklaman ve inanan bir kavme rahmet ve hidayet olması dışında (başka bir amaçla) indirmedik. (Nahl Suresi, 64)

Kitab'ın sana (kalbine vahy ile) bırakılacağını umud etmezdin; (bu,) Rabbinden ancak bir rahmettir. Öyleyse sakın kafirlere arka olma. (Kasas Suresi, 86)

Kendilerine okunmakta olan Kitab'ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz, bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır. (Ankebut Suresi, 51)

Şüphesiz, Allah'ın sana gösterdiği gibi insanlar arasında hükmetmen için Biz sana Kitab'ı hak olarak indirdik. (Sakın) Hainlerin savunucusu olma. (Nisa Suresi, 105)

Bu durumda, Hz. İsa'ya öğretilecek olan üçüncü "Kitab"ın Kuran olduğu ve bunun da ancak Hz. İsa'nın ahir zamanda dünyaya dönüşünde mümkün olabileceği açıkça görülmektedir. Çünkü Hz. İsa Kuran'ın indirilmesinden yaklaşık 600 sene önce yaşamıştı. Dolayısıyla, yaşadığı dönemde Kuran'ı öğrenmiş olması mümkün değildi. Bununla birlikte, Peygamber Efendimiz (sav)'in hadislerinde Hz. İsa'nın dünyaya ikinci kez gelişinde İncil ile değil Kuran'la hükmedeceği bildirilmiş olması da bunun bir delilidir:

Kırk (40) yıl Allah'ın Kitab'ı ve benim sünnetimle hükmeder, vefat eder.61

Bu ifadeden de açık olarak anlaşıldığı gibi Hz. İsa yeniden yeryüzüne geldiğinde, Kuran'da yer alan hükümler ile hükmedecek, Hz. Muhammed (sav)'in sünnetini devam ettirecektir. Bu da ayetlerdeki manaya tam olarak uygun düşmektedir. (Şüphesiz en doğrusunu Allah bilir.)

Bu ayetlerde dikkat edilmesi gereken bir başka bilgi de, Hz. İsa için bildirilen söz konusu ifadenin -bir önceki konuda olduğu gibi- başka hiçbir peygamber için bildirilmemiş olmasıdır. Örneğin Hz. Musa'ya Tevrat'ın indirildiği, Hz. İbrahim'e verilen sahifeler olduğu, Hz. Davud'a Zebur'un vahyedilmiş olduğu Kuran'da bildirilir. Ya da peygamberlerin kendi dönemlerinden önce indirilen kitaplar varsa, bu kitapları bildikleri haber verilir. Ancak peygamberlerin hiçbiri için, kendi dönemlerinden sonra indirilecek olan bir kitabın daha onlara öğretildiği haber verilmez. Kendisinden önce indirilen, kendisine vahyedilen ve kendisinden sonra indirilecek olan kitabı bildiği haber verilen tek peygamber Hz. İsa'dır. Bu da, Hz. İsa'nın tekrar yeryüzüne geleceğinin ve ikinci kez geldiğinde kendisinden sonra vahyedilmiş olan kitapla yani Kuran'la hükmedeceğinin işaretlerinden biridir. (En doğrusunu Allah bilir.)

dildade 05-23-2008 03:49

Hazreti İsa (a.s)
 
Kuran'da, Hz. İsa'ya Uyanların Kıyamete Kadar İnkara Sapanlara Üstün Geleceği Haber Verilmektedir


Önceki bölümlerde detaylı olarak açıklamasını incelediğimiz Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetinde, Hz. İsa'nın ölmediğinin yanı sıra, ikinci kez yeryüzüne gelişi de haber verilmektedir. Ayette şöyle buyurulmuştur:

Hani Allah, İsa'ya demişti ki: "Ey İsa, doğrusu seni Ben vefat ettireceğim ve seni Kendime yükselteceğim, seni inkar edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim. Sonra dönüşünüz yalnızca Bana'dır, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyde aranızda Ben hükmedeceğim. (Al-i İmran Suresi, 55)



Allah, ayette kıyamete kadar inkar edenlere üstün gelen ve Hz. İsa'ya gerçekten tabi olan bir grubun varlığını bildirmektedir. Hz. İsa hayatta iken ona uyanların sayısı çok azdı. Ve onun Allah Katına yükselişinin ardından hızla dinde dejenerasyon başladı. Sonraki iki yüzyıl boyunca da, Hz. İsa'ya iman edenler (İseviler) şiddetli baskılara maruz kaldılar. Üstelik İsevilerin hiçbir siyasi gücü de bulunmamaktaydı. Bu durumda geçmişte yaşayan Hıristiyanların, inkar edenlere üstün geldiklerini ve bu ayetin onlara işaret ettiğini söyleyemeyiz.

Günümüzde ise Hıristiyanlığın özünden uzaklaştığını, Hz. İsa'ya indirilen hak dinden farklı bir dine dönüştüğünü görürüz. Hıristiyanlar arasında Hz. İsa'nın Allah'ın oğlu olduğu şeklindeki (Allah'ı tenzih ederiz) sapkın inanç benimsenmiş ve teslis inancı (üçleme; Baba, oğul, kutsal Ruh) kabul edilmiştir. Bu durumda, dinin aslından iyice uzaklaşmış olan günümüz Hıristiyanlarını da Hz. İsa'ya uyanlar olarak kabul edemeyiz, çünkü Allah, Kuran'ın birçok ayetinde "üçleme"ye inananların inkar içerisinde olduklarını bildirmiştir:

Andolsun, "Allah üçün üçüncüsüdür" diyenler küfre düşmüştür. Oysa tek bir İlahtan başka İlah yoktur... (Maide Suresi, 73)

Bu durumda "sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim" ifadesi açık bir işaret taşımaktadır. Hz. İsa'ya uyan ve kıyamete kadar yaşayacak olan bir topluluk olması gerekmektedir. Böyle bir topluluk, kuşkusuz Hz. İsa'nın yeryüzüne tekrar gelişiyle ortaya çıkacaktır. Ve tekrar dünyaya gelişi sırasında bu kutlu insana tabi olanlar, kıyamete kadar inkar edenlere üstün kılınacaktır. (En doğrusunu Allah bilir.) Bu bilgiyi destekleyen bir başka ayet de, Saff Suresi'nin 14. ayetidir:

Ey iman edenler, Allah'ın yardımcıları olun: Meryem oğlu İsa'nın havarilere: "Allah'a (yönelirken) benim yardımcılarım kimlerdir?" demesi gibi. Havariler de demişlerdi ki: "Allah'ın yardımcıları bizleriz." Böylece İsrailoğulları'ndan bir topluluk iman etmiş, bir topluluk da inkar etmişti. Sonunda Biz iman edenleri düşmanlarına karşı destekledik, onlar da üstün geldiler. (Saff Suresi, 14)

Yukarıdaki ayette Hz. İsa'nın yaşadığı dönemde, insanların bir kısmının iman edip bir kısmının ise iman etmedikleri anlaşılmaktadır. Ayetin son cümlesinde bildirilen "sonunda Biz iman edenleri düşmanlarına karşı destekledik, onlar da üstün geldiler" hükmüyle ise, Hz. İsa'ya inananların üstün geldikleri bir dönem haber verilmektedir.

Bu dönemin, Hz. İsa'nın kıyametten önce, yeniden yeryüzüne geldiği dönem olması muhtemeldir. Bu dönemde Hz.İsa gerçek din ahlakını tüm dünyaya hakim kılacak ve Allah'ın izni ile iman edenler inkar edenlere üstün geleceklerdir. Bu ifade ile ahir zamanda iman edenlerin inkar edenlere üstün gelecekleri bildiriliyor olabilir. (En doğrusunu Allah bilir.)

dildade 05-23-2008 03:49

Hazreti İsa (a.s)
 
Kuran'da, Hz. İsa'nın Yetişkinliğinde de İnsanlarla Konuşacağı Bildirilmiştir


Hz. İsa'nın tekrar dünyaya geleceği ile ilgili bir başka delil ise Maide Suresi'nin 110. ayetinde ve Al-i İmran Suresi'nin 46. ayetinde geçen "kehlen" kelimesidir. Ayetlerde şu şekilde buyurulmaktadır:

Allah şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin kehlen) iken de insanlarla konuşuyordun…" (Maide Suresi, 110)

Beşikte de, yetişkinliğinde (kehlen) de insanlarla konuşacaktır. Ve O salihlerdendir. (Al-i İmran Suresi, 46)

Bu kelime Kuran'da sadece yukarıdaki iki ayette ve sadece Hz. İsa için kullanılmaktadır. Hz. İsa'nın yetişkin halini ifade etmek için kullanılan "kehlen" kelimesinin anlamı "otuz ile elli yaşları arasında bulunup saçları ağarmaya başlayan veya gençlik devresini atlatıp ihtiyarlığa ayak basan ve yaşı kemale ermiş kişi, ergin" şeklindedir. Bu kelime İslam alimleri arasında ittifakla "35 yaş sonrası döneme işaret ediyor" şeklinde çevrilmektedir.

Hz. İsa'nın genç bir yaş olan otuz yaşının başlarında Allah Katına yükseldiğini, yeryüzüne indikten sonra kırk yıl kalacağını ifade eden İslam alimleri, Hz. İsa'nın kehlen döneminin, tekrar dünyaya gelişinden sonra olacağını, dolayısıyla bu ayetin, Hz. İsa'nın nüzulüne dair bir delil olduğunu söylemektedirler.62

Tüm peygamberler insanlarla konuşup, onları dine davet etmişlerdir. Hepsi de yetişkin yaşlarında tebliğ görevini yerine getirmişlerdir. Ancak Kuran'da hiçbir peygamber için bu şekilde bir ifade kullanılmamaktadır. Bu ifade sadece Hz. İsa için ve mucizevi bir durumu ifade etmek amacıyla kullanılmıştır. Çünkü ayetlerde birbiri ardından gelen "beşikte" ve "yetişkin iken" kelimeleri iki büyük mucizevi zamanı bildirmektedirler. Mısırlı çağdaş İslam alimlerinden Halil Herras da, ayeti açıklarken, bu hususa dikkat çekmiştir:

Ayette geçen kehl kelimesi, kendinden önce geçen ve zarf olan mehd kelimesine matuftur. Özel bir karine olmadıkça da, kendinden önceki kelimenin taşıdığı anlamı devam ettirir. Böyle olunca da nasıl ki Hz. İsa'nın doğumundan hemen sonra konuşması doğrudan bir mucize ise, kehl halinde de aynı mucizeyi gerçekleştirmesi gerekir. Yoksa normal olarak bir insanın kehl durumunda konuşması mucize özelliği taşımaz ve bunun ayette zikredilmesinin hikmeti de tam anlaşılmamış olur. Ancak Hz. İsa yeryüzüne nüzul ettikten sonra kehl halinde konuşursa, işte o zaman mucize olur...63

Ünlü İslam alimi Gumari ise, ayette Hz. İsa'nın beşikte iken konuşmasının ardından yetişkin iken konuşmasına da dikkat çekilmesinin hikmetlerinden birinin, Hz. İsa'nın mucizevi hayatı olduğunu belirtmiştir. Hz. İsa'nın bebekken konuşmasının, Allah'ın bir mucizesi olması gibi, yetişkin döneminde insanlarla konuşmasında da mucizevi bir yön olması gerektiğini ifade etmiştir:

Hz. İsa'nın beşikte iken ve kehl halinde iken konuşmasına dikkat çekilmesi bir hikmetin gereğidir, aynı zamanda sıra dışı bir olaya işaret etmektedir. Hz. İsa (genç yaşta) semaya yükseltilmiştir. Yüzlerce sene yok olmuştur. Cismani değişikliklerin meydana geldiği kanunlara tabi olmayan bir aleme nakledilmiştir. Böyle bir kişinin inerek insanlarla konuşması olağanüstüdür.64

İmam Suyuti, Maide Suresi'nin 110. ayetinde geçen "kehlen" kelimesine dikkat çekerek, "Bu kavil, onun (Hz. İsa'nın) kıyametten evvel gökten ineceğini ifade etmektedir. Çünkü Hz. İsa yaşça kemale ermeden göğe kaldırılmıştır." demektedir.65 İmam Taberi ise, Taberi Tefsiri isimli eserinde bu ayetlerde geçen ifadeleri şu şekilde açıklamaktadır:

Bu ifadeler (Maide Suresi, 110), Hz. İsa'nın ömrünü tamamlayıp yaşlılık döneminde insanlarla konuşabilmesi için gökten ineceğine işaret etmektedir. Çünkü o, genç yaştayken göğe kaldırılmıştı… Bu ayette (Al-i İmran Suresi, 46), Hz. İsa'nın hayatta olduğuna delil vardır ve ehl-i sünnet de bu görüştedir. Çünkü ayette, onun yaşlandığı zamanda da insanlarla konuşacağı ifade edilmektedir. Yaşlanması da ancak, semadan yeryüzüne ineceği zamanda olacaktır.66

Ömer Nasuhi Bilmen'in tefsirinde de Al-i İmran Suresi'nin 46. ayeti açıklanırken, bu ayetin Hz. İsa'nın yeniden yeryüzüne gelişinin delillerinden biri olduğu ifade edilmiştir:

Bu ayet-i kerime Hz. İsa'nın semaya ref edildikten sonra tekrar yeryüzüne inerek nas (insanlar) ile konuşacağına delalet (işaret) etmektedir. Çünkü onun sinni kuhulete (olgunluk yaşına) tamamen girmiş olması semaya refinden sonra müsadiftir (olacaktır).67

Görüldüğü gibi, burada yalnızca bir kısmına yer verdiğimiz, İslam alimlerinin "kehlen" kelimesine dair açıklamaları da, Kuran'da yer alan diğer bilgiler gibi, Hz. İsa'nın tekrar yeryüzüne gelişine işaret etmektedir. (Doğrusunu en iyi Allah bilir.) Tüm bu deliller Hz. İsa'nın ahir zamanda yeryüzüne tekrar geleceğini ortaya koymaktadır.

dildade 05-23-2008 03:49

Hazreti İsa (a.s)
 
Kuran'da Tüm Kitap Ehli'nin Hz. İsa'ya İman Edeceği Bildirilmiştir


Nisa Suresi'nin 159. ayeti, Hz. İsa'nın ikinci kez dünyaya gelecek olmasını müjdeleyen ayetlerden biridir. Ayette şöyle bildirilmektedir:

Andolsun, Kitap Ehli'nden, ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o da onların üzerierine şahid olacaktır. (Nisa Suresi, 159)

Ayette bildirilen, "kable mevtihi" yani "ölmeden önce" ifadesinde yer alan "o" zamirinin, tefsir alimlerinin büyük çoğunluğunun tasdiki ile Hz. İsa'ya işaret ettiği kabul edilmektedir. Arapça dilbilgisi de, burada geçen "o" zamirinin kesin olarak Hz. İsa'yı işaret etmesini gerektirmektedir.68

Ayette yer alan "kıyamet günü o da onların üzerlerine şahid olacaktır." cümlesi de, ayette Hz. İsa'ya işaret edildiğinin bir diğer delilidir. Bu durumda, ayetin tefsiri; "Hz. İsa geldiği zaman, Kitap Ehli'nden ona iman etmeyen hiç kimse olmayacaktır." şeklindedir. Bu da Hz. İsa'nın yeniden dünyaya döneceğine ve onun önderliğinde gerçek din ahlakının tüm dünyaya hakim olacağına işarettir. (En doğrusunu Allah bilir.)

Allah Kuran'da tüm peygamberlerin ve elçilerin, gönderildikleri toplum için ahiret gününde şahitlik edeceklerini bildirmiştir:

Ve resuller de (şahitlik için) belli bir vakitte getirildiği zaman. (Mürselat Suresi, 11)

Rabbimiz, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in de, kendi toplumu için şahitlik yapacağını bildirmiştir:

Her ümmetten bir şahid getirdiğimiz ve onların üzerine seni şahit olarak getirdiğimiz zaman nasıl olacak? (Nisa Suresi, 41)

Ancak Hz. İsa dışında hiçbir peygamber için "ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur" diye bildirilmemiştir. Ayrıca, Kuran'da Hz. İsa'dan önce gelen ve Kitap Ehli'nin de iman ettiği hiçbir peygamber için bu şekilde bir ifade kullanılmamıştır. Hz. İbrahim, Hz. Süleyman, Hz. Davud, Hz. Musa, Hz. Yusuf, Hz. Yakup için benzer bir açıklama yapılmamıştır.

Eğer haber verilen, Kitap Ehli'nden her bir kişinin kendi ölümünden önce Hz. İsa'ya iman etmesi olsaydı (ki bu şekilde olmadığı açık olarak görülmektedir), bu durumda benzer bir ifade Kitap Ehli'ne gelmiş olan diğer peygamberler için de bildirilirdi. Oysa, bu ifade yalnızca Hz. İsa için kullanılmaktadır. Bu da, Hz. İsa için farklı bir konuma işaret edildiğinin önemli delillerinden biridir. (En doğrusunu Allah bilir.)

Görüldüğü gibi, "ölümünden önce" ifadesinin işaret ettiği kişinin Hz. İsa olduğu çok açıktır. Ayetin, bazı kimselerin öne sürdüğü gibi, "Kitap Ehli'nden her bir kişinin kendisine ölüm gelmeden önce Hz. İsa'ya inanacak olması" şeklinde tefsir edilmesi ise mümkün değildir. Hz. İsa döneminde Kitap Ehli olan Yahudiler, kendisine iman etmedikleri gibi onu öldürmeye kalkışmışlardır. Daha sonra onu öldü sanıp inkarlarını sürdürmüşlerdir.

Tüm bu bilgilerin ışığında, ayette bildirilen haberler şu şekildedir: Hz. İsa yeryüzüne ikinci kez gelecek, her insan gibi yaşayıp ölecektir. Hz. İsa yeniden geldiğinde tüm Kitap Ehli onu görüp bilecek, ona yaşarken itaat edecek ve Hz. İsa da onların durumuyla ilgili ahirette şahitlik edecektir. (En doğrusunu Allah bilir.)

İslam alimlerinin büyük bir çoğunluğunun da kanaati bu yöndedir. Sahabilerden Ebu Hureyre ve İbn Abbas, bu ayetin Hz. İsa'nın yeniden gelişine delil olduğunu ifade etmişlerdir. Kurtubi, ayetin açıklamasını şu şekilde yapmaktadır:

Kıyamet alametleri yaklaştığında, Hz. İsa diri olarak gökten yeryüzüne indiği zamanda Ehl-i Kitap'tan hayatta olan herkes ona inanacaktır. Ortada sadece İslam milleti kalacaktır.69

Taberi tefsirinde ise söz konusu ayet şu şekilde tefsir edilmiştir:

Ehl-i Kitap'tan her biri, Hz. İsa'nın ölümünden önce, o Deccal'i öldürmek üzere yeryüzüne indiğinde, ona iman edecektir. O zaman bütün milletler İslam adına tek bir millet haline geleceklerdir.70

Halil Herras da konuyla ilgili yaptığı açıklamada, Taberi'nin tefsirinin sahih olduğunu belirtmiş ve Nisa Suresi'nin 159. ayetinin Hz. İsa'nın yeniden dünyaya gelişine ne şekilde delil olduğunu şöyle açıklamıştır:

Ayette geçen "o" zamiri, Hz. İsa'ya işaret etmektedir. O indiği zaman bu dönemde mevcut olan Ehl-i Kitap'tan her biri Hz. İsa'ya iman edecek, onu tasdikleyecek ve kendilerinden din olarak ancak İslam kabul edilecektir... Hz. İsa yeryüzüne indiğinde Ehl-i Kitap ona inanacaktır...71

dildade 05-23-2008 03:49

Hazreti İsa (a.s)
 
Hz. İsa'nın Ölümü İkinci Kez Gelişinden Sonra Olacaktır


Hz. İsa'nın ikinci kez gelişine işaret eden ayetlerden biri de Meryem Suresi'nin 15. ayetidir. Bu ayette bildirilen "öleceği gün" ifadesi ile, çok önemli bir bilgi haber verilmektedir. Ayette şu şekilde bildirilmektedir:

... Ona selam olsun; doğduğu gün, öleceği gün (yemutu) ve diri olarak yeniden-kaldırılacağı gün de. (Meryem Suresi, 33)

Ayette "öleceği gün" ifadesinde geçen Arapça kelime "yemutu"dur ve bu kelimenin kökü, Kuran'ın diğer ayetlerinde ölüm anlamında bildirilen mevt kelimesidir. Hz. İsa'yla ilgili bildirilen diğer ayetlerde ise, Hz. İsa'nın vefatından bahsedilirken mevt kelimesi değil, teveffi kelimesi kullanılmaktadır. Teveffi kelimesi, biyolojik anlamda bir ölüm değil, canın bir tür uykuyla alınması manasına gelmektedir. Mevt kelimesi ise bilinen anlamda ölümü ifade eden bir kelimedir, Kuran'ın pek çok ayetinde bu anlamda bildirilmiştir. Dolayısıyla bu ayette, diğer ayetlerden farklı olarak, mevt kelimesinin kullanılması dikkat çekicidir. Bu ifadeyle, Hz. İsa'nın ikinci kez dünyaya geldikten sonra ölecek olmasına işaret edilmektedir. Hz. İsa yeryüzüne ikinci kez gelecek ve bir müddet yaşadıktan sonra ölecektir. (En doğrusunu Allah bilir.)

dildade 05-23-2008 03:50

Hazreti İsa (a.s)
 
HZ. İSA ÖLDÜ DİYENLERİN İÇİNE DÜŞTÜKLERİ YANILGI




Hz. İsa'nın ölmeyip Allah Katına yükseltilmiş olduğu, Kuran'da açıkça bildirilen, Hz. Muhammed (sav)'in hadislerinde de yer alan bir gerçektir. Hıristiyanlar da Hz. İsa'nın Allah Katına yükseltilmiş olduğuna inanırlar. Ancak onların bu inancında Kuran'a mutabık olmayan tahrif edilmiş hususlar bulunmaktadır. Bununla birlikte bazı Müslümanlar da, Hz. İsa'nın ölümü konusunda yanlış düşüncelere sahiptirler. Bu yanlış inanca göre, Hz. İsa ölmüştür ve tekrar yeryüzüne gelmeyecektir. Şüphesiz bu aslı olmayan bir iddiadır ve Rabbimiz'in Kuran'da bildirdiği gibi, böyle bir iddia ile ortaya çıkan kimseler, bu konuda herhangi bir bilgiye sahip değildirler. İman eden bir insanın bilgi sahibi olmadığı bir konunun peşinden gitmemesi ise Allah'ın inananlara bir emridir:

Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme; çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur. (İsra Suresi, 36)

Bazı kimselerin bu yanlış inancın etkisi altında kalmalarının nedeni, böyle bir iddiada bulunmanın veya böyle bir iddiaya inanmanın ne anlama geldiğini tam olarak düşünmemeleri olabilir. Ya da bunun kendilerine yükleyeceği sorumluluğu fark edememiş olabilirler. Bizim de amacımız, bu yanılgıya düşmüş olanları yermek değil, yanlış bir düşünce içinde olduklarını kendilerine açıklamak ve hatalarından vazgeçmelerine aracı olabilmektir. Hz. İsa'nın öldüğünü öne süren kimselerin, ne kadar ciddi bir hata yaptıklarını anlamaları için, öne sürdükleri iddianın ne anlama geldiğini çok iyi düşünmeleri gerekir. Allah, Kuran'da inkarcıların Hz. İsa aleyhine kurdukları tuzaklarını bozduğunu ve onu öldüremediklerini açık ve net bir şekilde bildirmektedir. Rabbimiz'in Nisa Suresi'nin 157. ayetinde olduğu gibi, "Onu öldürmediler ve onu asmadılar" şeklinde açıkça haber verdiği bir gerçeği, göz ardı etmek büyük bir sorumluluktur.

Ayrıca unutmamak gerekir ki, böyle bir iddiayı öne sürmek, inkarcıların kutlu bir peygamber aleyhindeki planlarının başarıya ulaştığını savunmak anlamına da gelmektedir. Oysa bu hiçbir şekilde doğru değildir. İnkarcılar, Hz. İsa'yı öldürmeyi planlamış ve bu planlarını gerçekleştirdiklerini düşünerek sevince kapılmışlardır. Ancak tuzak kuranların en hayırlısı olan Allah, onların tuzaklarını tam tersine çevirmiş, Hz. İsa'yı Kendi Katına yükselterek onu öldürmelerini engellemiştir. Rabbimiz inkarcıları hüsrana uğratmış, onların sevinç duyacakları bir olay hiçbir şekilde gerçekleşmemiştir.

Şunu da belirtmek gerekir ki, bazı yorumlarda da, Hz. İsa'nın inkarcılar tarafından öldürülmediği, ancak eceli gelerek öldüğü söylenmektedir. Bu da doğru değildir. Bu yanılgıya göre, Allah, Hz. İsa'nın canını inkarcılar kendisine ulaşmadan önce almıştır ve Hz. İsa ölmüştür. Halbuki Kuran'daki ilgili ayetler bu iddianın da doğru olmadığını açıkça göstermektedir.

Üstelik bu son derece yanlış bir mantıktır. Bu durumu şöyle bir örnekle açıklayabiliriz: üç kişinin düşman oldukları birini öldürmeyi planladıklarını düşünelim. Bu kişiye pusu kurup, öldürmeyi planlamış olsunlar. Ve öldürmeyi düşündükleri insanın, daha pusu yerine gelmeden henüz yolda iken kalp krizinden öldüğünü varsayalım. Bu durumda pusuyu kuran kişiler her halükarda hedeflerine ulaştıklarını düşünerek sevince kapılacaklardır. Ya da düşman olduğu bir kişiyi öldürmek amacıyla onun evine giden birini düşünelim.

Karşı tarafın kavga esnasında kendisine atılan yumruklardan değil de balkondan düşerek öldüğünü kabul edelim. Söz konusu kişinin ölmüş olması, bu insan için istediği neticeyi elde etmesi anlamına gelecektir. Benzer bir örnek Hz. İsa'nın durumu için de düşünülebilir. İnkarcılar Hz. İsa aleyhine bir tuzak kurmuşlardır. Tuzağın amacı, Hz. İsa'nın ölmesidir. Oysa Allah, Hz. İsa'ya kurulan tuzağın bozulacağını bildirmiştir. Eğer Hz. İsa'nın ölümü herhangi bir şekilde gerçekleşirse, bu, inkar edenlerin kurdukları tuzağın onların istediği gibi neticelenmesi anlamına gelir, ki bu mümkün değildir. Hz. İsa, hiçbir şekilde ölmemiştir ve öldürülmemiştir. Eğer böyle bir durum gerçekleşmiş olsaydı, bu Kuran'da bildirilirdi. Oysa Hz. İsa Allah Katına yükseltilmiştir. Allah'ın emri ile ikinci kez yeryüzüne gelecek, gerçek din ahlakını dünyaya hakim kılacaktır. Ve Hz. İsa'nın ölümü, ikinci kez dünyaya geldikten ve bir süre yaşadıktan sonra olacaktır. (En doğrusunu Allah bilir.)

Bazı kimseler ise, Hz. İsa'nın inkarcıların kurduğu tuzaktan korunduğunu ancak bir müddet yaşadıktan sonra öldüğünü öne sürmektedirler. Bu iddia, hiçbir makul dayanağı olmadığı gibi, pek çok cevapsız soruyu da beraberinde getirmektedir. Söz konusu kimselerin bu sorulara mantıklı bir açıklama getirebilmeleri mümkün değildir. Hz. İsa yaşadığı dönemde, Allah'ın takdiriyle, aniden kaybolmuş, kendisini bir daha gören ve kendisiyle konuşan olmamıştır. Bu olağanüstü bir durumdur. Eğer, bu kişilerin öne sürdüğü gibi Hz. İsa bir müddet daha yaşadıysa, bu takdirde kendisini görenlerin, onunla konuşup sohbet edenlerin tanıklıklarının olması gerekir. Ama böyle bir bilgi yoktur. Halk arasına hiç karışmadan, tek bir kişiyle bile görüşmeden, hiç kimseyle konuşmadan, kimseye tebliğ yapmadan yaşamış olmasının mümkün olamayacağı açıktır.

Unutmamak gerekir ki, Hz. İsa ile ilgili Kuran'da yer alan bilgilerin veya açıklamaların benzeri diğer peygamberler için bildirilmemiştir. Hiçbir peygamberin ölümü anlatılırken teveffi kelimesi kullanılmamıştır. Hiçbir peygamber için "... Kitab'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim..." (Maide Suresi, 110) şeklinde üç İlahi kitabın da kendisine öğretildiği bildirilmemiştir. Hiçbir peygamber için, "O kıyamet için bir ilim (alamet)dir" (Zuhruf Suresi, 61) buyrulmamıştır. Hiçbir peygamber için Hz. İsa'nın yükseltilmesi anlamında bir yükseltilmeden haber verilmemiştir. Hiçbir peygamber için, kendisine inananların kıyamete kadar üstün gelecekleri söylenmemiştir. Hiçbir peygamber için ölmeden önce kendisine inanmayacak kimsenin kalmayacağı bildirilmemiştir. Tüm bunlar, Allah'ın Hz. İsa için özel bir kader takdir ettiğini ve bu kadere uygun olarak Hz. İsa'nın Allah Katında diri olduğunu ve yeniden dünyaya geleceğini gösteren önemli delillerdir. (En doğrusunu Allah bilir.)

İnkarcıların Hz. İsa'ya kurdukları tuzağın bozulması, Hz. İsa'nın diri olarak bedeni ve ruhuyla birlikte Allah Katına yükseltilmesi, büyük bir mucizedir. Allah, tarih boyunca peygamberlerinden dilediklerini çeşitli mucizeler ile desteklemiştir. Hz. Muhammed (sav)'e hak kitap olan Kuran-ı Kerim'i indirmiştir. Ayrıca, Hz. Muhammed (sav)'in bir gecede, Allah'ın dilemesiyle, Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya götürülmesi (İsra Suresi, 1) ve müminlerin güvenlik için Mescid-i Haram'a gireceklerinin önceden kendisine haber verilmiş olması (Fetih Suresi, 27) da Rabbimiz'in Hz. Muhammed (sav)'e nasip ettiği mucizelerin bazılarıdır. Hz. Musa'nın asasının bir yılan olup Firavun'un büyücülerinin tuzaklarını yok etmesi, elinin bakanlara bembeyaz görünmesi, Firavun ve orduları tarafından takip edilen Hz. Musa ve kavminin önünde Kızıldeniz'in ikiye yarılması; Hz. İsa'nın babasız olarak dünyaya gelmesi, beşikte iken insanlarla konuşması, ölüleri diriltmesi, cüzzamlıları iyileştirmesi; Hz. İbrahim'in ateşe atıldığında ateşin onun için serinlik kılınması da Allah'ın takdiriyle gerçekleşen mucizelerdir.

Müminler Rabbimiz'in gösterdiği mucizelere inanırlar ve bu mucizeler, onların imani şevklerinin artmasına vesile olur. Samimi olarak iman eden bir kimsenin tüm peygamberlerin mucizelerine ve Hz. İsa'nın Allah'ın dilemesiyle gerçekleştirdiği diğer mucizelerine nasıl iman ediyorsa, Hz. İsa'nın Allah Katına mucizevi bir şekilde yükseltilmiş olmasına da aynı şekilde iman etmesi gerekir.

Tüm bunların yanı sıra, Hz. İsa'nın öldüğü iddiasında bulunan kimselerin, Allah'ın izniyle, Hz. İsa yeryüzüne ikinci kez geldiğinde yaşayacakları mahcubiyeti de göz önünde bulundurmaları gerekir. Kuran'da ve Peygamber Efendimiz (sav)'in hadislerinde Hz. İsa'nın gelişi ile ilgili bildirilen alametlerin pek çoğu gerçekleşmiş durumdadır. Bu da, bu kutlu misafirin geliş tarihinin çok yaklaştığını bizlere müjdelemektedir. (En doğrusunu Allah bilir.) Böyle bir durumda müminlerin, bu olayın heyecanını, şevkini ve sevincini yaşamaları, Allah'ın peygamberini karşılamak için en güzel hazırlığı yapmak konusunda birbirleri ile yarışmaları lazımdır. Dolayısıyla, çeşitli nedenlerle söz konusu yanlış inanca kapılmış olanların, ön yargılarını bir kenara bırakarak, vicdanları ile bir kez daha düşünmeleri gerekir. İnanıyoruz ki, vicdanlarına başvurdukları ve Kuran'da konuyla ilgili ayetleri detaylı olarak tekrar incelediklerinde, onlar da doğruyu görecek ve bu yanılgılarından kurtulacaklardır.

Buna rağmen bilgi eksikliği veya yanlış bilgilendirme nedeniyle böyle bir yanılgıya kapılmış olan kimselerin, öne sürdükleri sözde delilleri incelemek, bu asılsız iddianın yanlışlığının bir kez daha gösterilmesi açısından gereklidir.




All times are GMT +3. The time now is 12:20.

Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Siyaset Forum 2007-2025