![]() |
EHL-İ KİTÂB’I RAHMET-İ İLAHİYEDEN DIŞLAMAK MANA-YI KUR’ÂN’A TERS DÜŞER
EHL-İ KİTÂB’I RAHMET-İ İLAHİYEDEN DIŞLAMAK EMR-İ İLÂHİYE TERS DÜŞTÜĞÜNDEN MANA-YI KUR’ÂN’A VE CÜMLE KİTABLARA DA SUHUFLARA DA AYKIRI OLDUĞUNU HAZRET-İ ALLAH SARİH BİLDİRİYOR Bismillâ hirrahmanirrahim “SENDEN ÖNCE GÖNDERDİĞİMİZ PEYGAMBERLER HAKKINDAKİ KANUN BUDUR. BİZİM KANUNUMUZDA HİÇ DEĞİŞİKLİK BULAMAZSIN.” (İsra Suresi, 77) Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm “Îman edip yararlı iş yapanlara gelince onlarda cennetliktirler. Onlar orada devamlı kalacaklardır.” (Bakara Sûresi, 82.) “Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin” diyen meal ve tefsirler Kur’ân’ın rûhuna ve rahmet-i ilâhîyeye tamamı ile aykırıdır. Uygulaması da imkansız olup bu yanlış tefsir semâvî dinler arasında düşmanlıktan başka bir şey getirmemiştir. Hazret-i ALLÂH’ın Kur’ân’ın çok yerlerinde verâset-i enbiyâ olan “evliyâ”yı, Türk lisânında her mevzûda kullanılan “dost” ifâdesi, gayr-i meşru hâdiselerde dahi “dost” diye ifâde olunurken... Arapça’da “dost” diye bir kelam yok. Herhangi bir ecnebî kelimeyi “aynı mânâyı yansıtmıyor” diye lisânımızda olmadığı için onların telaffuz ettikleri gibi almak mecburiyetindeyiz de, “evliyâ” için aynı uygulamayı niçin yapmıyoruz? Mâide Sûresi 51. âyetinde mâlumun “evliyâ”ya “dost” demekle o kadar mânâ değişiyor ki, Benî İsrâil (Yahudiler) ve Benî Nasârâ (Hıristiyanlar)’ı tamamı ile dışlamak ALLÂH’ın kânunlarına uymadığı gibi Hazret-i Kur’ân’da ehl-i kitâbın îmanlılarını taltif eden âyetleri görmezlikten gelemeyiz emr-i ilahinin dışına çıkmayalım. Başka inanç sâhiplerini hakir görerek yaşamanın mümkün olmadığını târih boyu gördük veya göremedik. Gerçeği göremeyip, nefsânî hislerinin esaretinden kurtulamayan, başkalarını hakir görerek yükseleceğini, bir yere varacağını zannedenler bu zannın doğurduğu perişanlığı görmemezlikten gelemeyiz Bu türlü düşünce ve tutumlarımızı hemen değiştirelim lütfen. bugün Buna daha mecburuz. Zararın neresinden dönülürse kardır denir.! PİRİ GALİBİ SEYYİT H.GALİP HASAN KUŞÇUOĞLU MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KARDEŞLİK isimli eserinden alıntıdır. |
Cevizin yeşil kabuğu şeriattir; sert kabuğu tarikattır; kıynağın üzerindeki kışrı ince zar marifettir; kıynak dedikleri beyaz kısmı ise hakikattir!.
Normal kıskançlık duygusu bulunmayan Benî Âdem için Peygamber Efendimiz şöyle buyurdular: Cennet haramdır, kokusunu da alamazlar. Bunları anlatmakdaki kasdim; her hangi bir toplumu veyahut bir şahsı, küçük görmek, benim gibi niçin inanmamış diye, o hemcinsimi yermek değil. Benim inancım ve yaşantımla bağdaşmıyor diye, herhangi bir şahsı aşağılamak hakkı kimseye verilmemiştir. Hazreti Allâh’ın af ve mağfiretinin tecellileri her olayda görülürken, rahmet-i ilâhiyeler, yaratılışın sırrı olan insan olmaya namzet Benî Âdem’i, bu rahmetin dışında görmek mümkün değil!.. Pir-i Gâlibi H.Galip Hasan Kuşçuoğlu HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP İSİMLİ ESERİNDEN ALINTIDIR. |
|
Alıntı:
Kainatta yaratılmış her ne var ise soyut-somut tamamı HZ. İNSANIN tanınmasına vesile içindir.Hz.İnsan tanınmadan HZ.ALLAH TANINMAZ. Alıntı:
|
EMR-İ İLÂHİVE TERTİB-İ İLÂHİYE KARŞI İTİRAZ EDEN ŞEYTAN
HZ. ALLAH melaike ve cin taifesine Âdem’e secde etmelerini emretti. Çünkü insan olmaya namzet Benî Âdem melâike ve cin taifesinden efdal yaratılmıştı. Şeytan cin taifesinden idi. Enaniyyeti şeytanı emr-i ilâhiye ve tertib-i ilâhiye isyan ettirdi. Çünkü maddeyi bildiği kadar, manadan nasipsizdi. Cin taifesinden olan şeytan küfrünün semeresi olan enaniyet bataklığından çıkamadığı gibi yaratanına itiraz etmeyi zevk edindi de Âdem’in hilâfete lâyık olmadığını göstermek için HZ. ALLAH’tan zaman ve ruhsat istedi. Her zuhurat ve olayda maddeden başka ölçü bilmeyen şeytan Âdem’e secde emrine itiraz etti: “Beni dumansız ateşten, Âdem’i de balçıktan yarattın, ben Âdem’den efdalim” diye emr-i ilâhiye karşı küstahca tavır takınınca Hazret-i ALLAH şeytanı huzurdan kovdu ve lânetledi. Her zuhuratın tertib ve tanzim-i ilâhi olduğundan şüphesi olmayan hal ehlinin şeytana verilen vazifenin şaşkınlığına HZ. ALLAH buyurdu “ZATEN O KAFİRLERDENDİ.” Rahmet-i ilâhiyeden, af ve mağfiret deryasından habersiz, “her şeyi ben biliyorum, Benî Âdem’in şeytandan efdal olmadığını göstereceğim” edası ile olanca küfrünü ortaya çıkaran şeytan, ruhsat istedi Hazret-i Allah’dan. ALLAH (c.c) buyurdu: “Benim sadık, imanlı kullarıma bir şey yapamazsın. Senin arkandan götürdüğün imansızlar senden farklı değildirler.” Böylece şeytanın da vazifesi bilindi. Şeytan Hazret-i Allah’ın gücü üstünde hâşâ güç olmayıp cin taifesindendir. İnsan olmaya namzet Benî Âdem’in, kamil insanın dahi emr-i ilâhiye sadakatını zayıflatan ve samimiyetsizliğinin gizli yönünü ortaya çıkaran ve setrini kaldırtan, seçkin kulunu da imanının korunmasından ötürü aşk-ı ilâhiye itekleyen mehenk taşı. ALLAH’ın yarattığı cin taifesinden. Küfrü ve isyanı kendi gördüğü gibi, kula cazip göstererek, tertib-i ilâhinin zıddına kulu teşvik eden! Bilâistisna cümle kulların az, çok malumu. Bariz görülen imtihan suali. İyi bilesin ki şeytan ALLAH’ın gücü karşıtı güç değil. ALLAH’dan başka güç yok. Hesabını ona göre yap. Ona fırsat verme! BENÎ ÂDEM HAKKINDA NE DİYOR ŞEYTAN? DUYMAK İSTER MİSİN? HZ. ALLAH’A SECDE ETMEYEN ENANİYYETLİ KULLAR İÇİN HZ. ALLAH EMRETTİ “ADEM’E SECDE ET” DİYE. İTİRAZ ETTİM, HUZURDAN KOVULDUM, LÂNETLENDİM. BENÎ ÂDEM’E EMREDİYOR “ZATIMA SECDE ET” DİYE. ADEM YARATANINA SECDE ETMİYOR. MERAK EDİYORUM BU ADEMİN HALİ NİCE OLACAK?. Ehl-i hal şair ne diyor, dinle: Türlü, türlü fitneler zülfünden oldu âşikâr Benî Âdem sandılar ki anı şeytân eyledi. Ehli hal şair şeytanın başlı başına güç olmadığını ne güzel ifade eylemiş.. Peygamber Efendilerimiz masum yaratıldılar. Günah-ı kebair işlemekten salimdirler. Haşa, ilah değillerdir. ALLAH’tan başka ilâh yoktur, olamayacak da. Peygamber efendilerimiz dışında cümle kullar şeytanla gelen suallerin muhatabıdırlar. Peygamberimiz Efendimize sordular: --Senin de şeytanın var mı, ya Resulallah?” Buyurdular ki: --BEN ŞEYTANIMI MÜSLÜMAN ETTİM. Ben de kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum, sizler gibi beşerim, yanılabilirim, unutabilirim.” Hazret-i ALLAH cümle kullarını şeriatı ile yükümlü kıldığı Peygamberinin şahsiyetinde ve hayatında zuhuru görülen tertib-i tanzim-i ilâhiden manası ve maddesi ile asra uyumlu yaşamaktan aciz kullarını mahrum kılmasın, amin. Pir-i Gâlibi H.Galip Hasan Kuşçuoğlu METAFİZİK - 2 isimli eserinden alıntıdır. |
La deme gel zahid illa gizlidir ademdedir,
Alleme'l esma hem müsemma gizlidir ademdedir. Can gözün bidar edip ibretle kılsan bir nazar, Kudret-i bari-i te’ala gizlidir ademdedir. Hızr ile Musa'ya hem binbir tekellüm eyleyen, Hikmet-i Tur ile Sina gizlidir ademdedir. Mürsel-i mu’ciz-nüma kim mürdeler ihya eden, Hemdem-i mehdi-i mesiha gizlidir ademdedir. Nur-ı Rabbü’l-alemindir, Rahmeten li'l-alemin, Fazl- Ahmed, sırr-ı Taha gizlidir ademdedir. Hazihi cennatu adn ve sidre-i huld-ı berrin, Kevser u huri ve tuba gizlidir ademdedir. Her nefes bu nüh felek, çarh üzre devran eyleyen, Künbed-ü arş-ı mu’alla gizlidir ademdedir. Cümle eşyayı bir yüzden masna’ gösteren, Aks-ı mir’at-ı mücella gizlidir ademdedir. Hilmi'ya gel ademi bil, adem isen ademi, Hatem ile mühr-i ulya gizlidir ademdedir. Güfte: Hilmi Dedebaba |
Uyuşturulmuş bir beyin olarak aradabir eklediğiniz iki süslü yazı Galibilik tarikasının asli görüşlerini gizlemez.. Atalarımız ne güzel demiş " zırva tevil götürmez" diye |
Alıntı:
Galibilik tarikatı görüşlerini gizlemek,saklamak gibi bir çaba içerisinde değil. Bunu fark etmemiş olmak sizin için bir dikkatsizlik olsa gerek. Hz. Allah'ın Kuran'da beyan etmesine karşılık senin kavramak istemediğin hususları tekrar yazıyorum. İşimiz İSLAM.İSLAMDAN BAŞKA DİN ARAYAN HÜSRANDADIR. ALLAH VAR DİYEN MÜSLÜMANDIR. İMAN AMENTÜ DEKİ BÜTÜN HÜKÜMLERİ NEFSİNDE TATBİK ETMEKTİR.(PEYGAMBER EFENDİMİZDEN ÖNCEKİ PEYGAMBER VE KİTAPLARA İNANIRIZ AMMA ONLAR TAHRİF OLDU,HÜKÜMLERİ KALMADI,HANİ ORJİNALİ NEREDE GİBİ,PEYGAMBERLİKLERİ BİTTİ GİBİ MAZERETLER UYDURMADAN) (NURU MUHAMMED)İ ADEM SAFİYYULLAHTAN BAŞLAR CÜMLE PEYGAMBER EFENDİLERİMİZDE ZUHURU GÖRÜLEN VE KIYAMETE KADAR DEVAM EDECEK OLAN HAZRETİ ALLAHIN UMUMA ŞAMİL RAHMET SIFATININ TECELLİSİDİR! EHLİ KİTAP KAFİR-GAVUR-GAYRİMÜSLİM DEĞİLDİR. İSLAM'DA BEŞ ŞART YOKTUR.NAMAZ,ORUÇ,ZEKAT,HAC,TEMEL İBADET VE TAATLARDIR.ALLAH VAR DİYEN MÜSLÜMANDIR. BÜTÜN ALLAH ELÇİLERİ KENDİNDEN ÖNCE GELENLERİ TASDİK ETMİŞLER,SONRA GELECEK OLANLARI MÜJDELEMİŞLERDİR. EVLİYALAR PEYGAMBER VARİSLERİDİR.HER ŞERİATIN EVLİYASI VARDIR. H.GALİP HASAN KUŞÇUOĞLU HZ. ALLAH'IN EVLİYASI, PEYGAMBER EFENDİMİZİN VARİSİDİR. ATATÜRK DİNİ BÜTÜN BİR İNSANDIR.ATATÜRK'E İMANSIZ DİYEN İMANSIZDIR.BU MİLLET İÇİN HAYATINI ORTAYA KOYAN İNSANA HAKARET ETMEK NANKÖRLÜKTÜR.(YAŞADIĞIMIZ GÜNLER BİZLERE DERS DEĞİL Mİ?) |
Alıntı:
|
Allah'a ve peygamberlerine iman eden ve onlardan hiçbirini diğerlerinden ayırmayanlara işte Allah onlara pek yakında mükâfatlarını verecektir. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
Nisa 152 Ey inananlar, Allah'a, Elçisine, Elçisine indirdiği kitaba ve daha önce indirmiş bulunduğu kitaba inanın. Kim Allâh'ı, meleklerini, kitaplarını, elçilerini ve âhiret gününü inkâr ederse o, delalete uğrayanlardandır. Nisa 136 Şöyle de: Ey kitap ehli! Yalnızca Allah'a, bize indirilene ve daha önce indirilene inandığımız için mi bizden hoşlanmıyorsunuz? Oysa çoğunuz yoldan çıkmış kimselersiniz. Maide 59 Kitâp ehliyle, haksızlık edenleri dışında en güzel tarzda tartışın ve deyin ki: "Bize indirilene de size indirilene de inandık. Tanrımız ve Tanrınız birdir, biz de O'na teslim olanlarız." Ankebut 46 «Biz, Allah'a ve bize indirilene; İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve esbâta indirilene, Musa ve İsa'ya verilenlerle Rableri tarafından diğer peygamberlere gelenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin inandık ve biz sadece Allah'a teslim olduk» deyin. Bakara 136 |
|
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Musa Peygamber Efendimizi Hz. Allah Firavn'a burhanlar ile gönderdi.Dediler ki bu sihirbaz.Eğer Hz.Allah Firavn'a git mulayemetle anlat demeseydi, herhalde Musa a.s. elindeki asasını Firavn'un kafasına geçirirdi Allahualem.Ancak Firavun'un sonunun daha feci olduğu aşağıdaki ayette beyan ediliyor. BU GÜN BİRİ ÇIKSA BEN MUSA'YIM DESE. HZ.ALLAH'IN EVLİYASINI İNKAR EDEN,PEYGAMBER EFENDİMİZİN VARİSİNİ TANIMAYAN,HAKİKATİN ORTAYA ÇIKMASINA YARDIMCI OLMAYANLARIN MUSA'YI TANIYABİLECEĞİNİ DÜŞÜNMEK BİR HAYAL OLSA GEREK. Alıntı:
Alıntı:
|
Suçta ısrar eden, müebbet mahkûm olur.
Şeytanın cennetten kovulmasının sebebi de, hata yapmış olması değil, hatasında ısrar ve inat etmiş olmasıdır. Hatasını anlayan, hatasından dolayı özür dileyen, af isteyen Hz. Adem, af edilmiş ve adam olmuştur. |
Alıntı:
|
Alıntı:
O ikazda hayır vardır hakkıyla düşünenler hükmeder...! |
Hazreti İsa Aleyhissselamın vefatından 609 sene sonra, ahir zaman Peygamberi Hz. Muhammed Mustafa Aleyhi ve Sellem efendimizin elçiliğinde ihsan edilen Hazreti Kur’an da, daha evvel Hz. Allah’ın ihsan eylediği cümle beşerin maddi ve manevi nizamının özünü sağlamaya Allah’ın bildirdiği esasta değişmeyen ve zamana göre ihsan edilen kitaplar ve sahifeler, cümlesi Hz. Allah’ın cemi kullarına hiç şüphesiz lütfu ihsanıdır.
Cümle Allah elçilerine ilahi kitapların ve suhufların hangisi ihsan edildiyse dünya yaşantıları ihsan edilen emri ilahiyenin tefsiridir. Allah’a iman eden her sınıftan kulların ekserisinin emri ilahiyenin özünü idrak edenlerin samimiyetlerine göre taltifi ilahiyeye nail oldukları her devirde görülebilir. İşte bu samimiyeti cümle Allah kullarına duyurmak kastı ile, Hz. Allah’ın bildirisini tekraren tek din vardır, İslamiyettir. Müslümanlarsa kardeştir. Cümle Allah elçilerinin dinleri İslamdır. Beşeri ölçü Allah’ın var olduğuna inanan müslümandır emri üzerine amel etmekte samimi olan mü’mindir, ittika sahibidir. Hangi peygamberin şeriati ile yükümlü ise peygamberin ismi ile anılır. Bu gerçeği kabul edenler, bu gün azınlıkta oldukları görülsede, asri idrak edenlerin hakikat ışığı azda olsa görülmeye başladı. Görenlerin adedi günbe gün artıyor. Elhamdulillah. Allah gerçeğe zeval vermesin. Zalimlerin şerlerinden iman edenleri korusun. Amin Pir-i Gâlibi H.Galip Hasan Kuşçuoğlu |
RÜYA Rüya; Cesedin sıkletinden feraha eren ruhun kendi-nin çözemeyeceği tertibi ilâhi olan, tertibi ve tanzimi beşerin elinde olmayan, mota mot izahı yapılamayan manevî bir alemdir. Tabiri ehline aittir. Caizdir. Vahyi ilâhinin 46 cüzde bir cüzüdür. Peygamberimiz Efendi-mize 23 sene vahiy geldi. Altı ayı rüya aleminde geldi-ği için rüyaya vahyin 46 cüzde bir cüzüdür denildi. “Yusuf’a biz rüya tabirini öğrettik. Ona hikmet ver-dik. Hikmet verdiklerimize çok çok rahmetimizi ihsan ederiz.” Sadık rüya vardır, kâzip rüya vardır. Ölçü ehline verilmiştir. Peygamberimiz Efendimiz sabah namazından sonra cemaate dönerler ashâba hitaben: "Bu gece manevî rüya gö-ren var mı?" diye sorarlardı. “Ben gördüm, ya Resulallah” di-ye gördüğü manayı anlatırlar, Efendimiz tabir buyururlardı. Bazen: "Ya Eba bekir, sen tabir et" buyururdu. Anladığı ka-darını tabir ederler, “isabet ettim mi? ya Resulallah” diye so-rarlar idi. Cevaben: “Bir kısmına isabet ettin, bir kısmına isabet edemedin” buyururlar ve anlamını izah ederlerdi. Bazan da Ömer’ül-Faruk (r.a) Efendimize sorarlardı. Muta-savvufîn bu sünneti vazife olarak icra eder. Kur’an'da mevcut olduğundan inkârı küfürdür. Ehline hikmettir, rahmettir. Avam rüya ile amel edemez. İstihare de rüyadır. Rüya tabi-rinin kitabı yazılmaz. Yazılanlar hakikat dışıdır. Kaide bu-dur. Bazı istisnailer kaideyi bozmazlar. Rüyayı anlatacak ehil bulamadınsa, taşıyamıyorsan, akar suya anlat. Hazreti Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz Hazreti Aliyy’el-Murtaza (r.a.) Efendimize: “Ya Ali, bir sır versem taşıyabilir misin?” buyurdu. “Ta-şırım, ya Resulallah” dedi, kabul etti. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) ashâb-ı ile gaza dönüşünde kuyudaki suyu kan renginde görünce, Hazreti Ali (r.a.)’a bakarak: “Ya Ali, sırrı taşıyamadın da kuyuya mı anlattın?” buyurdu. “Evet, ya Resulallah. Ağırlığını kaldıramadım.” Mevlâna Celâleddin-i Rumi Mesnevi-i Şerif’inde anla-tır: O sudan yetişen kamışlar ney olup, aşk nefesi veril-di. O nefes avama gizli, aşk ehline aşikardır. Neyden dökülen nağmeler aşk sırrını anlatır. Herkesin kulağı nağmelerde ilâhi zevki bulamaz. İncir gibi tatlı, güzel meyveleri her kuş yiyemez. Turuk-i âliyyede adaptır, hakikattır. Dervişin rüyasını mürşidinden gayrı ya anlatması edebe uygun değildir. Mür-şidi gayrı ya anlatmasında mahzur görmedi ise anlatır. An-latmasına izin vermedi ise mahrem olarak kalır. Emanetul-lahtır. Rüya tabiri irticalen olur. Mürşide evhamla ilhamı ayırt edecek ölçü verilmiştir. Mürşit rüyanı tabir etmedi ise, “illâ tabir et” diye ısrar edebe uygun değildir. O kadar. Pir-i Gâlibi Seyyid H.Galip Hasan Kuşçuoğlu TASAVVUF VE ZİKRULLAH |
HİTABI RESUL
Alıntı:
|
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
PİRİ GALİBİ SEYYİD H.GALİP HASAN KUŞÇUOĞLU 28-05-1995 tarihli sohbetinden alınmıştır. |
Felsefenin akışı beyinden kalbedir. Tasavvufun tariki ise kalbden beyinedir. İkisinin de yolları ayrı ayrıdır. Öz olarak kalbden beyine giden yola "ehli tarik" denilmiştir... Felsefeyi tanzimi ilâhi olan tasavvufla eş değer görmeyelim.
Felsefe nefsin ürettiği, maddeden öte gidemeyen ilmel-yakıyndır. Maddede her zerrede ALLAH'ın varlığının, tenezzülen fiili sıfatlarının zuhurunu hissetmektir. Müşterisi azda olsa TASAVVUF ; Manadır, dinin aslı ve özüdür. İhlas, takva, veradır.. Pir-i GÂLİBİ |
ZİKRULLAH ARZDA VE SEMADA, ON SEKİZ BİN ALEMDE CANLI VE CANSIZ HER ZERRENİN MÜŞTEREK İBADETİDİR. SADECE ALLAH’I ANMAKTIR. DİĞER EMR-İ İLAHİ OLAN İBADETLERLE KARIŞTIRMA!
Yaratılışın sırrı, efdali şerefli mahluk olan insandır. Hazret-i ALLAH’ın varlığını tanıttığı bütün alemdeki yaratıkların müşterek ibadetleri zikrullahtır. İnsan manen, halen, lisanen yaratanını emr-i ilahiyeye uygun kesir zikreder. Zikrullah metafiziktir “kıyamen,kuuden,ve ala cünubihim” (ayakta,oturarak, yatarak ALLAH’ı zikrederler). Bütün ibadetlerin zamanı, adedi, mekanı belirlenmiştir. ALLAH’ı zikri için tahdit konmadığı gibi kesir zikretmemizi Hazret-i ALLAH emrediyor. Bu rahmet-i ilahi akıl ve mantıkla ölçülemez. Çünkü metafiziktir. Adil-i mutlak olan Cenab-ı Hak dilediğine ihsan eder. Yalnız zahirle yetinen felsefeci alimin ölçemeyeceği sadece imanının neşv ü neması ile aşk-ı ilahinin zuhur ettiği ehl-i aşkta bu rahmet-i ilahiyi bariz görmek kehanet değil. Beş duyunla yetinme. Hazret-i ALLAH cümle kullarına aczini itiraf kapısını aralık bırakmış. İnadı bırak. Rahmet kapısından içeri girmeye çalış ve mutlaka gir. Her tabibe aşikar etme derun-i derdini, Her ne derdin var ise eyler deva, ALLAH kerim Pir-i GÂLİBİ |
Tasavvuf, maneviyatın yani fiziküstü metanın zuhurunun dünyada bariz maddi ve manevi görünümünün zuhur mercii ve aşk-ı ilâhiden Hazret-i insan olmanın manevi ilim kapısı.
Tarik ise, kişinin kendi insiyatifi ile gittiği yoldur. Yolların cemisi ise tarikattır. Yaratıcıya ister inansın veya inanmasın, Benî Âdem’in iradesi ile her an değişen, sayamayacağı kadar çok yolları vardır. HZ. ALLAH İnsan olmaya uyumlu Benî Âdem’e kamil insan olma yollarını gösteriyor. Kitab-ı Kadim, bütün semavi kitaplar ve suhuflar, gelmiş ve geçmiş cümle Peygamber Efendilerimiz, tabilerinin yaşadığı zamanlarına ve yaşantılarına uyumlu emr-i ilâhi ile çelişmeyen yolu gösterdiler. Bu yolun ismi tarik-i müstakîmdir. Din ise tevhit dîni, İslâmiyet’tir. Gösterilen sırât-ı müstakîm üzere yaşamaya samimiyetle uyum sağlayanlar yol ehli anlamına gelen ehl-i (ehlî) tarîk kelâmı ile taltif olundular. Kıyamete kadar ihsan edilen ilâhi rahmet devam edecektir. Şüphe edilmesin.Tertib-i ilâhidir. Beşerin tertibi değil… Acaba? diye müterettid olduğun zaman yolun gerçeğini yeteri kadar anlayamazsın. Acabasız, samimi, ihlâslı olduğun zaman tertîb-i tanzim-i ilâhiye olduğunu anlar, yaşar, zevki ile hakikatlerin mevcudiyetine şahid olursun.Ehl-i tarîkin bir ismine de, umumiyetle doğuda “tövbe kapısı” derler, öyle telaffuz edilir. “TÖVBE KAPISI KAPANDIĞI ZAMAN SİZ KIYAMETİ BEKLEYİNİZ.” buyurdu Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v.) Gene buyurdular ki: “ENE MEDİNETÜN ALÎ BÂBUH” (BEN İLİM ŞEHRİYİM, ALİ KAPISIDIR). Pir-i GÂLİBİ |
Mü’minler ancak ALLAH zikredildiği zaman yürekleri titreyen, kendilerine ALLAH’ın ayetleri okunduğunda imanları-nı artıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir. (Enfal Sûresi, 2).
Halikı zülcelâl biz aciz kullarına, mü’min isminin tecelli ettiği istisnai kişilerdeki rahmet tecellisini aczimize göre ölçü veriyor. “ALLAH zikredilince kalbleri titrer.” Kaal ve laf ebesi! Bu türlü şerefe hayatın boyunca rastladın mı? “Evet oluyor” desen de kimseyi inandıramazsın. Çünkü yaşantın ve icraatın zikrullaha karşı. Menfi tutumun, bu yönlü ALLAH tertibine itirazın, rahmeti ilâhiden mahrumiyetin zuhuru elbette taşlaşmış kalp olacaktı. Sonsuz rahmeti ilâhi “taşlaşmış kalbi ancak gene biz açarız” buyuruyor. Pir-i GÂLİBİ |
“Yâ ALİ, şu hakîkatı bil ki : ALLAH yolunda yapılacak ibâdetlerin en yücesi, onun kullarına gönderdiği bir mürşidin mâneviyâtı gölgesinde bulunmak ona uymakdır. Bu âlemde herkes başka türlü ibâdet yolu tutar. Herkes kurtuluş yolu olan bir ALLÂH’a varış tarîki arar. Sen bu yolların hepsini bırak. O âkil mürşidin âğûşunu seç. İçinde sana muhâlefet eden gizli düşmanlardan tamâmı ile kurtulmuş olursun. Böyle bir ibâdet senin için bütün başka ibâdetlerin üstündedir. Bu ibâdetle sen Hakk’a giden kâfilenin başında olacaksın.”
(Mevlânâ, Mesnevî-yi Şerîf, 3015) |
Ehl-i kitap Allah’a inanmış, rasulüne inanmış, Allah’ın gönderdiği şeriata iktibâ etmiş, Allah’tan başka ilah yoktur illâ Allah vardır diyor, gayri müslim olur mu bu.
Bakın, Mekke-i Mükerreme’de, Medine-i Münevvere’ye giriş yerlerinde birer taş vardır. Orada şöyle yazar. Bundan gayri müslim geçemez, cezası ölümdür. Ee şimdi bu bir ilmi ifâde etmiyor, bir gerçeği de yansıtmıyor. Peygamber efendimiz de yazılmış bir taş değil, sonradan katılaşmış insanların yazdığı yazı. Asr-ı saadete bakıyoruz, Hazret-i Peygamber (s.t.a.v.) Efendimiz yaşadığı yerde, ben-i İsrail de var, ben-i nasara da var hatta müşrikler var, puta tapanlar var. Şimdi o zaman yasak değildi de yeni mi yasak oldu. Yeni olmuş tabi. Yeni oldu da padişahlar krallar falan koymuş. Gayr-i müslim kim bu, işte rezil olmayalım yeter artık. Kimse yemiyor senin bu ilmini. İlim değil. Ene ene diye diye ne hale geldik, rezil oluyoruz, hep aynı şeyi söylüyorsun, bitmedi ki. Pir-i GÂLİBİ |
''Ben Fatih Sultan Han, bütün dünyaya ilan ediyorum ki, kendilerine bu padişah fermanı verilen Bosnalı Fransiskanlar himayem altındadır ve emrediyorum, hiç kimse ne bu adı geçen insanları ne de onların kiliselerini rahatsız etmesin ve zarar vermesin. İmparatorluğumda huzur içerisinde yaşasınlar ve bu göçmen durumuna düşen insanlar özgür ve güvenlik içerisinde yaşasınlar. İmparatorluğumdaki tüm memleketlere dönüp korkusuzca kendi manastırlarına yerleşsinler. Ne padişahlık eşrafından, ne vezirlerden veya memurlardan, ne hizmetkarlarımdan, ne de imparatorluk vatandaşlarından hiç kimse bu insanların onurunu kırmayacak ve onlara zarar vermeyecektir. Hiç kimse bu insanların hayatlarına, mallarına ve kiliselerine saldırmasın, hor görmesin veya tehlikeye atmasın. Hatta bu insanlar başka ülkelerden devletime birisini getirirse onlar da aynı haklara sahiptir.
Bu padişah fermanını ilan ederek burada, yerlerin, göklerin yaratıcısı ve efendisi Allah, Allah'ın elçisi aziz peygamberimiz Muhammed(S.A.V) ve 124 bin peygamber ile kuşandığım kılıç adına yemin ediyorum ki, emrime uyarak bana sadık kaldıkları sürece tebaamdan hiç kimse bu fermanda yazılanların aksini yapmayacaktır.'' FATİH SULTAN MEHMET HAN HZ. |
Milano Fermanı
Milano Fermanı, Roma İmparatorluğu'nda Hıristiyanlığa karşı hoşgörüyü kurumlaştıran bildiri. Roma imparatorları I. Konstantin ile Licinius arasında Şubat 313'te Milano'da varılan siyasal bir anlaşmanın sonucuydu. Haziran 313'te Licinius'un Doğu Roma'ya duyurduğu ferman, herkese dilediği tanrıya tapınma özgürlüğü tanıyordu. Böylece Hıristiyanlar, kilise kurmayı da içeren yasal haklara kavuştular. Fermana göre, devletçe el konulan mülkler de Hıristiyanlara derhal iade edilecekti. Constantinus'a mal edilen ve Roma İmparatorluğu'nda dinsel barışı kurduğu ileri sürülen ferman; gerçekte, hukuksal bir belgeden çok, Milano'da, Licinius ile Constantinus arasında yapılan görüşmelerin -ibadet özgürlüğünün tam olarak sağlanması, Hıristiyanların uğradıkları zararların tazmini, vb- bir dökümü niteliğindedir. |
Partiler, din ve vicdan özgürlüğü maddesine kişilerin inanmama veya dinini değiştirme serbestisinin eklenmesinde uzlaştı. Anayasa Uzlaşma Komisyonu, din ve vicdan özgürlüğü başlığında iki yeni madde yazılmasında da anlaşmaya vardı. Buna göre, kişilerin tek başlarına veya topluca özel veya kamusal alanda ibadet edebilecekleri hükme bağlandı. Dört parti, kişilerin inancını yaşama, açıklama ve yayma haklarını da mutabakatla güvenceye aldı. Komisyon, devletin bütün din ve inanç gruplarına karşı tarafsız olduğunda uzlaşmaya varırken, mevcut anayasada yazılı olmayan genel bir ilkeyi de yazılı anayasa metni olarak kayda geçirdi. Partiler, devletin "din, inanç ve kanaatlerin çeşitliliğine dayalı toplumsal çoğulculuğa saygı göstereceğini" de hükme bağladı. Komisyon kaynakları mevcut anayasada yazılı olmayan bu ifadenin kayda geçirilmesini alevilik, şamanizm gibi her türden inanç grubuna daha özgür bir hareket alanı açılması olarak yorumladı.
http://www.ntvmsnbc.com/id/25460327/ |
Onlar, sırf "Rabbimiz Allah'tır" dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarıldılar. Eğer Allâh bazı insanları diğer bazılarıyle savunmassaydı, içlerinde Allâh'ın ismi çok anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescidler yıkılırdı. Allâh, kendisine yardım edene elbette yardım eder. Kuşkusuz Allâh, güçlüdür üstündür.
Hac 40 |
TEK DİN VARDIR İSMİ İSLAMİYYETTİR!
SEMAVİ VE TEVHİT DİNİ OLARAK HAZRETİ ALLAH'IN BİLDİRDİĞİ CÜMLE PEYGAMBERLERİMİZ EFENDİLERİMİZİN TEBLİĞ EYLEDİKLERİ TEK DİN VARDIR ODA İSLAMİYYETTİR !... PEYGAMBER EFENDİLERİMİZ DİN GETİRMEDİLER İSLAMİYYET ÜZERE GELDİLER ŞERİAT GETİRDİLER CÜMLESİ ŞERİATLARI İLE BİLİNİRLER VE TANINIRLAR ! ŞERİATLAR BİRİ DİGERİNİ İPTAL ETMEZ . SONRA GELEN ŞERİATLAR EVVEL GELEN ŞERİATLARI İPTAL ETMEZ SONRA GELEN ŞERİATLAR DAHA KEMALATLI KULLARA BAHŞEDİLEN HAZRETİ ALLAH'IN ZAMANA GÖRE EMRİNİN KULUN YAŞANTISINDA RAHMETİ İLAHİYENİN KULUN FERAHLIKLA YAŞAMASINA UYGUN İLAHİ İŞTİHADIDIR SONRAKİ GELEN ŞERİATI SEÇME KULUN BİLGİ VE ĞÖRGÜSÜ İLE GÜZELLİKLERE HAYRAN OLMA MEZİYETİNDE GÖRÜLÜR ! Pir-i GÂLİBİ |
Alıntı:
Maide 48 |
Alıntı:
Maide 48 |
İSLAMIN ŞARTI BEŞ DEDİK ,ÖLÇÜYÜ KAÇIRDIK ..
HAZRETİ ALLAHA KULLUKTA NOKSANLIK OLMASIN TEŞVİKİ VE VAZİFE YAPIYORUM ZANNI İLE (HUCURAT SURESİ 14 CÜ AYET )İ GÖRMEZLİKTEN GELEREK İSLAMIN ŞARTI BEŞDİR DENİLDİ BU GÜN DAHA BARİZ GÖRÜLÜYORKİ BU EMRİ İLAHİNİN NEREDE İCRA EDİLECEĞİNİ BİLEMEDİĞİMİZDEN ÜMMETİ MUHAMMET TOPLUMLARINDA İSTER İSTEMEZ BİRİ BİRİMİZE GAYRI İHTİYARI KAFİR DEDİK HAZRETİ ALLAH IN BİLDİRİSİNE TERS DÜŞTÜK KARDEŞLERİMİZLE CEHLİMİZDEN DÜŞMAN OLDUK FİTNENİN DOĞMASINA SEBEB OLDUK; ÇARPIK DÜŞÜNCENİ DÜZELTMEDİKCE DİYALOK KELAMI GÜLÜNÇ OLUYOR! KENDİMİZDEN BAŞKASINI MÜSLÜMAN KABUL EDEMEDİK EDMEKTE İSTEMEDİK CÜMLE PEYGAMBER EFENDİLERİMİZİN ÜMMETLERİNİ TERS TUTUMUMUZLA ÜMMETİ MUHAMMEDE DUŞMAN KILDIK BU YANLIŞ ÜŞÜNCELERİMİZLE ALLAHIN YARATTIĞI GÜZELLİKLERDEN ÜMMETCE MAHRUM EDİLDİĞİMİZİ ALLAH'TAN VE RESULÜNDEN UZAKLAŞTIĞIMIZI GÖRDÜĞÜMÜZ KADARI İLE ANLAMAYA BAŞLADIK ZAMAN ZAMAN DAHA İYİ ANLAŞILIP ÜMMETLER ARASI GEÇMİŞ KABAHATLERİ BAŞA KAKMADAN DİYALOG YOLLARI ARAYACAĞIZ İNŞA ALLAH. Pir-i GÂLİBİ |
“EY İMAN EDENLER! MÜ’MİNLERİ BIRAKIP DA KAFİRLERİ EVLİYA EDİNMEYİN. ALLAH’A ALEYHİNİZDE APAÇIK BİR DELİL Mİ VERMEK İSTİYORSUNUZ? (Nisa Suresi, 144)
HZ. ALLAH BU AYET-İ CELÎLESİNDE CÜMLE KULLARINA PEYGAMBER VARİSİ, SİLSİLE-İ MERATİP, SİZDEN BİR ÜCRET İSTEMEYEN EVLİYAYA TABİ OLMAYI EMREDİYOR. KÜFÜR ÜZERE OLUP MANEVİ BİR KANITI OLMAYANLARINA DEĞİL. MAKARİM-İ AHLAK ÜZERE YAŞAYAN KULLARA HZ. ALLAH TARAFINDAN VERİLEN SIFATLAR MÜ’MİN, MÜTTAKİ, TAKVA, VERA SAHİBİ.. CEMİ KULLARINA BU TÜRLÜ YAŞAMALARININ KÜLL OLARAK HZ. ALLAH’IN VERDİĞİ ÖZEL İSİM “MEKARİM-İ AHLAK”TIR. CÜMLE PEYGAMBERİMİZ EFENDİLERİMİZİN HZ. ALLAH’IN İHSAN EYLEDİĞİ VE CÜMLE MÜ’MİN KULLARINA DA BU TERTÎB-İ İLÂHİ ÜZERE YAŞAMALARINI EMREYLEDİĞİ MEKARİMİ AHLAK HAKKINDA AHİR ZAMAN PEYGAMBERİ MUHAMMET MUSTAFA (S.T.A.V.) EFENDİMİZ BUYURDULAR Kİ: “BİLCÜMLE ALLAH ELÇİLERİ MEKARİM-İ AHLAK ÜZERE GELDİLER. BEN TAMAMLAYICIYIM. ÇÜNKÜ BENDEN BAŞKA PEYGAMBER GELMEYECEK.” Pir-i GÂLİBİ |
Benim gibi niçin inanmamış diye, O hem cinsimi yermek, benim inancım ve yaşantımla bağdaşmıyor; Her hangi bir şahsı aşağılamak, hakkı kimseye verilmemiştir!..
H. Galip Hasan Kuşçuoğlu |
Alıntı:
EFENDİ KİME DENİR? Efendilik Peygamber Efendilerimizde sıfat olarak tecellî etmiştir. Vârisleri de bu sıfata lâyık görülmüş. “Mevlânâ” lafzı da aynı mânâyı taşır. ALLÂH’ı bir bilip kul olmak için irâdesini kullanan sâlih kişilere de tarih boyu “Efendi” dene gelmiştir vakı-a bu asırda apartman kapıcılarının başka ismi yok! soy adını efendi olarak telaffuz ederler.. Tekrar ediyorum: Efendilik, isim olduğunun ötesinde kişiye bahşedilen manevi sıfat ve mana halinin ifadesidir. Bu meziyeti taşıyan işine bakılmadan her kişi efendidir. Hanımefendilerin de bu taltif-i ilâhiye lâyık olanlarını unutmayalım! PİR-İ GALİBİ |
Galibilik Yalnızca Bir Zümrenin Tariki Değil! (Bir Dervişin Gördüğü mana da...) İki derviş kardeşimizle beraber Hacca gidiyoruz ve otel gibi bir yere yerleşiyoruz. Yemek yenen yere iniyoruz. Arkadaşlardan biri tavuk eti diğeri kırmızı et alıyor. Benim param olmadığı için sadece çay içiyorum ve nasılsa param gelince yerim diyorum sonra dışarı çıkıyorum, çıkar çıkmaz Efendi Hazretleri beni çağırıyor. Gel abdest alalım evladım" diyor. Efendimin peşinden abdeshaneye gidiyoruz. Gittiğimiz yer sanki Kâbe'den biraz şehre doğru içerde ben Efendi Hazretlerinin abdest almasını bekliyorum ki o sırada 12, 13 yaşlarında iki çocuk beliriyor ve Efendime bakarak "bak kardeşim abdesttin doğrusunu GALİP Dede alıyor, iyi bakalım bizde doğrusunu alalım" diyorlar. O iki gencin Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin olduklarını Efendimden Öğreniyorum. Efendim tebessüm ederek onlar Peygamber efendimizin biricik torunları diyor. Bunun üzerine bende hızlıca abdestimi alıyorum. Efendimin peşinden Kabe-î Muazzamanın olduğu yere gidiyorum. Efendim Orada Göz alıcı kıyafetler içinde Kahvemsi bir koltuğa oturuyor. Tam o sırada üç giriş kapısından oluk, oluk insanlar akıyor. Kapıdaki görevliler gelenlere sorular soruyorlar, bazıları "BİZ NASRANİYİZ, ama GALİBİYİZ." Diyorlar. Bazıları da "BİZ BENİ İSRAİLİZ, ama BİZDE GALİBİYİZ" diyerek içeri girme izni alıyorlar. Kâbe-î Muazzamanın etrafında Zikir halkası kuruluyor, her yer gölge gibi karanlık, bir tek EFENDİMİN üzerinde gökyüzünden gelen Birkaç metre kare genişliğinde yuvarlak bir ışık var. Gökyüzünden gelen bir sesle Efendi Hazretleri "LA İLAHE İLLALLAH" diyerek zikri başlatıyor. Aynı anda TÜM DÜNYA YA Işık huzmeleri akıyor ve BÜTÜN DÜNYA AYDINLANIYOR. http://galibi.tv/component/content/article/16-galibi-ic-gundem-haberleri/94-galibilik-yanlizca-bir-zumrenin-tariki-degil.html |
Tasavvuf, Allahın razı olduğu kul olma yoludur. Taklidi imandan tahkiki imana geçiş yolu. Zira taklidi iman Allah katında makbul olsada Rızaullah hakiki imanı içinde barındırır.
Şeriat = Her Mü'min'in üzerine vazife adlettiği ahlak ve kurallar manzumesidir. Taklîdidir.. Tarikat = Rızaullah'a kavuşmak için girilen yol. Bu yolun usûl ve kaideleri vardır. Hakikat = Mana aleminde ki sırlara vakıf olma makamı. Eşyanın hakikatine vakıf olmak. Marifet = Rızaullah'ın elde edilip hakikat sırları ile birlikte şeriata kavuşmaktır. Yani taklidi imandan hakiki imana geçilip irşad etme makamı. Olgunluk.. Şeriat bilmeyen bilmez tarikat, tarikat bilmeyen bilmez hakikat, hakikat bilmeyen bilmez şeriat. Hakikat makamında ki sırlar avam tabakadan gizlenir. Sırdır. Açılması halinde avamın prikolojisi bozulur. Akılla izah edilemez. Hallaç, Nesimi ve nicelerinin akıbeti malum. Hakikatte takılı kalmanın içinde barındırdığı rist.. Hedef marifet makamıdır. Büyük bir tasavvuf adamı makamlar hakkında şu benzetmeyi yapmaktadır. Şeriat makamında ki Mü'minler aile içinde var olan çocuklar gibidir. Aile içinde ki ahlak kuralları ve yaşam tarzı şeriattir. Lakin çocuklardan saklanan başka bir şeriatte vardır ve bu sırdır. Üstü örtülüdür. Oda yatak odasıdır. Orasıda hakikattir. Çocuklardan gizlenir. Zira anlayacak kapasiteleri yoktur. Meydana geliş sırrını çocuğa nasıl izah edebilirsiniz ki? Tarikata giren kişi büluğa eren ve evlilik yaşı gelen çocuk gibidir. Evlenip bir yuva kurmaya heves eder fakat evlilik sorumluluk ister. Alt yapı ister. O gencin evlenmesi hakikate vasıl olması gibidir. Artık ayrı bir yuva kurmuştur. Marifet ise çocuk çocuğa karışıp tekrar başa dönmektir. Yani başta aile içinde çocuk iken taklidi bir imana sahipti. Sonra baba olunca her şeyi daha iyi anlar hale gelimesi ile hakiki imana kauşmasıdır. Yani aile içinde çocukluktan aile içinde baba olma serüveni. Birkaç lafta islamın batın, hakikat, mana, ilmi ledün yönüne saldıran kişilere söyleyelim. Bazıları tasavvufun antik yunandan, budizimden, şamanizimden veya hinduizimden gelip dinimize girdiğini iddia eder. Oysa Kur'an'da delilleri vardır. Bilmedikleri şey şudur. Şeriat kuralları her peygamberle birlikte değişikliklere uğrar. Yani helaller ve haramlar değişir. Mesela Hz. Adem şeriatinde kardeş evliliği helalken sonra ki şeriatlerde haram kılınmıştır. Şarab içmek Hz. İsa şeriatinde helalken Hz. Peygamber efendimizin şeriatinde haram kılınmıştır. Bu gibi misaller çoğaltılabilir. Lakin İlm-i Ledün denen hakikat aleminin gerçekleri ezelden beri aynıdır ve değişmez. Hakikat alemi mana alemi olduğu için mana olduğu gibi kalır. Dolayısı ile geçmiş dinlerin mana aleminden kalan bazı kalıntıların islamın tasavvuf yönü ile olan benzerliği o dinlerden bize geldi anlamına gelmez. Bütün dinlerin ibadet etmek, bir yaratıcıya inanmak, ahiret alemi, günah, sevap gibi ortak yönleri vardır. Şimdi tutupta bunlar bize başka dinlerden gelmiş denebilir mi?! Kur'an-ı Kerim'de Hz. Musa ile Allah'ın kullarımızdan bir kul dediği Hz. Hızır arasında geçen hadiseyi neyle izah edecekler? |
Allah c.c. Müslümanları ifrat ve tefritten korusun inş...!
|
Sultan Abdulhamid zamanın ulaması için der ki:
“Ekseriyetle şahsen fazîletli idiler. Fakat ilmî kudretleri olduğu kadar cihanı telakkî tarzları, bu kadar büyük islâmiyet’in mukadderâtı üzerinde te’sir yapacak mevzûyu ele almaya, netîcelendirmeye müsâit değillerdi.” Japon kralı bizden ulema istemişti, islamiyeti kabul edeceklerdi, Sultan Hamit Han cennet mekan, “onların istediği ulemayı bulup gönderemedim, zira milletimin de öyle bir ulemaya ihtiyacı vardı.” Pir-i Gâlibi Kadiri, Rufai, Üveysi Meşayihi Seyyid H.Galip Hasan Kuşçuoğlu |
All times are GMT +3. The time now is 04:53. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Siyaset Forum 2007-2025