![]() |
Alıntı:
|
Alıntı:
yorumlarınızda alevilerin katledilmesi caizdir demediğiniz kaldı . ALLAH yolunda seviyesi yüksek birinin kendisi gibi düşünmüyor diye bu şekilde önyargılı davranması dinen doğru mu sizce.? Peygamberimiz ( S.A.V ) ırkçılığı men etmedimi müslümanlar için Amed isminden rahatsız olduğunuz açık AMED kürtçe diyarbakır ın ismi bu kadar rahatsız olmanıza gerek yok. |
Alıntı:
Lütfen sende bırak bu ağabeyimize yorum atmayı.. Eğer çok ama çok az da olsa bir hatırım var ise Lütfen artık yorum atmayın. Çünkü saçmalıkları kaldıracak tahammül kalmadı. Bu yaşımda insanlardan nefret eder oldum. Bilmedikleri,görmedikleri ve yaşamadıkları hakkında o kadar basit ve pervarsızca yorumlarda bulunabiliyorlar ki artık tartışma tahammülüm kalmadı. Benim gibi inatçı bir insanı dahi bezdirdiler... Lütfen senden rica ediyorum kardeşim. |
Alıntı:
|
EyvALLAH.
|
Üzerin'de asker kıyafeti olmasına gerek yok asker adam sivil bile olsa şıp diye tanınır hele doğuda ise :)
|
Ben aslen çerkesim ama Türklük kavramından rahatsızlık duymuyorum, aslımı kesinlikle inkar etmeden, hatta gurur duyarak. Ama Türkiye' lilik kavramını isteyenlerede saygı duyuyorum. Herkesi kucaklayabilmek adına daha mantıklı olacaktır. Herkes benim gibi düşünmüyor...
|
Mesele zaten o değil benim Nusret Abim.
Sorun o değil. Konunun başlangıcı kürt sorunun başlamasına gösterilen haklı bir ufak sebep. Ama sebepler o kadar küçük olmadığından sorun da hali ile büyük. Sorun binlerce insanın Dersim de,Bingöl de vs. Doğu ve Güneydoğu illerinde yapılan insanlık katliamı. Diyarbakır Cezaevi faciları.. Onlarca şeyhin ve alimlerin sürgünü ve idamları.. Onlarca Ağa ve Mirlere yapılanlar... Cumhuriyet ve Kürtler. Bu konuyu okursanız inşaALLAH az da olsa tarihin sansürlenen kısmını göreceksiniz. |
Alıntı:
|
Alıntı:
Biz de yıllardır kürt halkını istedikleri gibi kullanan onca millet insan biliyoruz kimin ne olduğunuda herkes gibi bizde iyi biliyoruz ama eskilerin kavgasını gütme merakında değiliz en azından ben öyle düşünüyorum. Birşeyi inkar etmek için yok demek yetmez gerçekten anlamıyorum sizi pkk 80 den sonra vardı ama amed yüzyıllardır var. |
Vay be barış kardeşim hiç mi hatırımız yokmuş...
Senden bir ricada bulundum.. |
Teşkilat Sorunları
Merhabalar, özellikle Demokratik Açılım meselesine uygun bir vaziyet olduğu için yazımı bu konunun altına yazmaya karar verdim.
Ben Eskişehir İl Gençlik Kolları Yönetim Kurulu üyesiyim. Bugün itibari ile görevimden istifa etmiş bulunmaktayım. Beni istifaya götüren sebepleri sizlerle paylaşarak topluma karşı şahsi görevimi yerine getirmek istiyorum. Bundan yaklaşık 6 ay önce Eskişehir Gençlik Kolları'na büyük bir heves ile başvurdum. Kendi partim için elimden geleni yapmak ve sahada çalışarak Milli Birlik düşüncesini her insana, her haneye anlatmak istiyordum. İçimde okadar büyük bir heves vardı ki, Başbakan'ımızın sırtında olan ağır yükü bir nebze olsun azaltmak, Eskişehir'i Ak Parti'ye kazandırmak ve partili arkadaşlarla tanışarak farklı bir bakış açısı elde etmek ilk hedefimdi. Teşkilatın ilk yönetim kurulu toplantısında gündem maddeleri okunmuş özellikle demokratik açılımı bütün insanlara anlatmak gereği özellikle vurgulanmıştı. Toplantının ardından vaktim oldukça partiye gidiyor, oradaki arkadaşlarla demokratik açılım üzerine sohbetler ediyorduk. Ancak Kürt vatandaşlarımız için niçin açılım yapacağımız hakkında çoğunun hiçbir fikri yoktu. Dersim Katliamı gibi CHP'nin gündeme taşıdığı bir konuyu bile araştırmaktan aciz kalmış, niçin kınanması gereken bir olay olduğu hakkında hiç bir fikri olmayan bir Ak Gençlik vardı karşımda. Bir sonraki hafta yine toplantı günü gelmişti. Toplantı yine vurgularla geçti, Genel Merkez'den gelen dış gündem konularının okunmasından başka bir sunum ile karşılaşmadım. Hakeza bu 4-5 hafta boyunca böyle devam etti. Düşünme,fikir beyan etme,münazara yapabilme gibi bir istek yoktu kimsede. Ne Yönetim Kurulu ve Yürütme Kurulu Üyelerinde, ne de Başkan'da. Biz siyaseti dışarıdaki insanlarla yapacağız sanıyordum, Ak Parti çatısı altında toplanmış bizler başka türlü olmalıydık, daha çok irdelemeli, daha çok fikir alışverişi yapmalıydık. Artık harekete geçmeli, birşeyler üretmeliydik Partimiz için. Ama meğerse toplantı adabına uygun değilmiş bunlar sonradan öğrendim Başkan'dan. Baktım ki olacak gibi değil,ilk toplantı da söz istedim ve münazara yapabilmemiz için kendimi yetiştirmemiz gerektiğine,bunun içinde her hafta dünyayı etkilemiş bir olayın,kurumun yada kişinin araştırılarak yönetim kurulunda konuyu araştıran arkadaşımız tarafından arz edilmesini istedim. Ancak gelecek haftada bu konuda bir gelişme yaşanmadı.Bende gece uyumadan hazırladığım 50 adet konuyu ertesi gün Başkan'ımızla konuşarak kendisine sundum,özellikle Kürt Meselesi'nin Başkan'ın ağzından anlatılması daha bir değerli olacaktı. Mesela Siyasi ve Hukuki İşler Başkanı için önerdiğim konu ''Türkiye Hukuk devleti mi,kanun devleti mi? '' idi. Başka bi örnek olarak Teşkilat Başkanı için ''Mit ve Jitem'' konusunu önermiştim çünkü Genelkurmay'dan Jitem denen bir kurumun olmadığı açıklaması gelmişti ve bunun ne anlama geldiği ancak bu şekilde anlaşılabilir yorumlanabilirdi. 11 Eylül saldırılarından,Suriye ile vizelerin kalkmasından kaynaklanan ''Suriye ile geçmiş ilişkilerimiz'' konusuna kadar bir çok farklı konuda önermiştim. Bunların yanında, kişisel gelişim için Manevi konular ve yaşadığımız dünyayı kavrayabilmek için farklı bilimsel konular tespit etmiştim. Başkana bunları bir dosya halinde sunmuştum. Çünkü biyoloji,fizik,kimya bilmeden evren ve dünya anlaşılamazdı, felsefe ve din bilmeden gönül dünyası ferahlatılamazdı. İnsan kendini bilmeden,kendine iyilik yapamadan,başkalarına yapamazdı. İlim ilim bilmektir, İlim kendin bilmektir Sen kendini bilmezsen, Ya nice okumaktır. diyen Yunus Emre'ye hakaret etmek olurdu boş bilgilerle, kulaktan duyma sözlerle konuşmak. En kötüsü Başbakanımız Recep Tayyip ERDOĞAN'a destek olabilecek, gerekli donanıma sahip bir Ak Genç olunamazdı bu şekilde. Bunları Başkan ile de konuştuk çerçeveli bir biçimde. Bana parti toplantılarında bunları konuşmanın zamanı ve yeri olmadığını söyledi. Eğer Gençlik Kolları olmasaydı bence de söylediğinde haklıydı ancak belli bir olgunluğa daha yeni yeni ulaşmış,30'unu geçmemiş,üniversite de öğrenci olan,yada yeni mezun olan bizlerin,her konuda bilgili ve donanımlı olmasını beklemek ne kadar yanlış ise, sadece koltuk doldurmak için bir araç gözüyle bakmak bir o kadar yanlıştır. Haftalar birbirini kovalıyor ve ne benim verdiğim 50 konu hakkında bir konuşma geçiyor toplantılarda ne de farklı bir gelişme oluyordu. Bende özellikle yürütme kurulu'nu eleştirmek ve yönetim kurulu üyelerine sundukları (daha doğrusu sunamadıkları) bilgilerin eksikliğini anlatmak, Eskişehir'in Ak Parti için önemini vurgulamak için 4 sayfalık bir eleştiri yazısı yazdım yönetim toplantısında okumak üzere. Ancak bu konuda konuştuğum Başkan, okumamamı istedi,çünkü daha birbirimizi tanımadığımızı zamana ihtiyacımız olduğunu söyledi. Haklıydı belki,ancak benim amacım bu şekilde arkadaşlarımızda bir farkındalık oluşturmaktı. Beni sevmeyeceklerdi böylece ancak eksiklerini acımasızca dile getiren birini karşılarında görünce silkinip kendilerine geleceklerdi. Kazanan Ak Parti olacaktı ben kaybetsem bile... Bu girişimimde karşılıksız ve etkisiz kalınca öylece koltuk doldurmaya devam ettim bir müddet daha. Ancak farkettim de yönetim içerisinde Demokratik Açılımı konuşan, Terör'ün bitmesi için dağa çıkan insanların çıkış sebeplerini bilmek gerektiğini vurgulayan ben bölücü oldum. Ak Parti'nin sadece Müslümanları kucaklayan bir parti olmadığını,dinsiz de olsa,ateist de olsa,yahudi de olsa Türkiye sınırları içerisinde yaşayan her vatandaşını en başta insan olduğu için kucaklayan bir parti olduğunu söyleyen ben dinsiz oldum partili arkadaşlarımın ve Başkan'ın gözünde. Niçin bu kadar dar kalıplar içinde kaldıklarına hala bir anlam verebilmiş değilim. Hatta bana dinimi soran,Ay-yıldızlı bayrağı bayrak kabul edip etmediğimi soran yürütme kurulu üyesi arkadaşlarım bile oldu. Ve sonunda bir toplantı da bir arkadaşımız münazara tarafları oluşturulup tartışılması gerektiğini söyledi.Ancak bunu söyleyen arkadaşımız bir partili bir muhalefet tarafı olsun dediği için neredeyse linç edilecekti.Muhalafet olamazmış bir taraf,partide bölünme olurmuş falan filan.İnanamadım gözlerime ve duyduklarıma bir kez daha.Arkadaşı o halde görünce söz isteyip konuşmak için ayağa kalktım,öneriyi sunan arkadaşın amacının sandıkları gibi bölünme yaratmayıp bize beyin jimnastiği yaptıracağını çevreyi,Türkiye'yi ve Dünya'yı anlamakta daha yararlı olacağını söyledim.Hepimizin Ak Parti'li olduğunu ancak en nihateyinde insan olduğumuzu ve farklı fikirlere sahip olabileceğimizi söyledim.Toplantıdan sonra 6-7 arkadaşım yanıma gelerek aynı durumdan muzdarip olduklarını,sadece koltuk doldurmaya gelmediklerini ve Ak Parti için aktif çalışmak için yer aradıklarını söylediler bana.Ancak buradaki ortamı gören arkadaşlarımın gönüllerindeki Ak Parti'nin kaybolmak üzere olduğunu görmek,''ya biz bu partiye uymuyoruz,yada bu parti bize uymuyor'' sözlerini işitmek beni çok üzdü. Partideki görevimde kalarak bu arkadaşlarıma destek olmak isterdim ancak benim perspektifim çoktan belli olmuş, partiden zaten dışlanmıştım. Bizler gibi AK GENÇLERİ siyasetten soğutan zihniyetin yanlışlığı ,daha önce de ben gibi kalbi kırılarak Eskişehir'i sahipsiz bırakan gençlerin var olabileceği düşüncesini taşıyan ben,İnsanları din,dil,ırk ayrımı yapmadan kucaklayamayan bir teşkilatın ne Başbakanımıza ne de ülkeye yararlı olabileceğini düşünüyorum. İşte bu yüzden görevimden istifa etmeye karar verdim. Bilgilerinize arkadaşlar... Niçin Ak Parti tabanı milliyetçi ve dinci bir tutum içerisinde ve ''öteki''ni yoksaymak için yer arıyor.Bizim gibi düşünen gençleri bu konuda tartışmaya ve artık bilinçaltımızda yer alan kimlik ve din anlayışlarımızı bir kez daha gözden geçirmeye davet ediyorum... saygılarımla... |
Alıntı:
Selçuklu ve Osmanlı devletlerinin marşlarını örnek göstermişsin alıntılamadığım kısımda. Orda geçen Türk kelimelerinden dolayı bugün de Türkiye'de yaşayan tüm ırkların Türk sözcüğüne biat etmesi gerektiğini vurgulamışsın. Geçmişte gerek Osmanlı gerek Selçuklu dönemlerinde Hakanların ve padişahların çok fazla Türk sözcüğünü kullanmadığı biliniyor. Kullanılan yerlerde ise "ırk" ve "Türk" kavramları devlet içerisinde yaşayan tüm ırkları kapsıyordu. "Türk" kelimesini Fransız devriminin öncesi ve sonrası diye iki bölüme ayırmak gerekiyor. Milliyetçiliğin yaygınlaşmaya başladığı 19. ve 20. yüzyıllarda İttihat ve Terakki tarafından sadece ırkçılığı vurgulamak için Türk sözcüğü kullanıldı. Yine bu döneme osmanlıcılık ve İslamcılığı savunanlar Türk sözcüğünü kendilerinde farklı şekilde yorumladılar. mesela İstiklal Marşımızın büyük şairi Mehmet Akif Ersoy "Kahraman ırkıma bir gül ne bu şiddet bu celal!" derken "ırk" kavramıyla Türklüğü vurgulamamaktadır. Zaten kendisi Türk değil, Arnavuttur. günümüzdeki Mehmet Akifler diledikleri kadar kullansınlar kimse gocunmaz, herkes bilir ki iyi niyet söz konusudur. Fakat İttihat ve Terakkinin başta Kürtler olmak üzere Türk olmayan herkese zulüm etmesi, malesef bazı Türklerin de onların yolundan gitmesi ülkemizde bugün yaşadığımız faşizmle bizi başbaşa bırakmıştır. yani kısaca demek istediğim Mehmet Akif'in milliyetçiliğiyle İttihat ve Terakkicilerin -sözde- milliyetçiliği asla birbirine benzememektedir. Farklı etnik kökendeki unsurlar Mehmet Akifin milliyetçiliğini benimserken, İttihat ve Terakkicilerin geleneğinden gelen sözde milliytçi özde faşist kesime asla saygı göstermeyecektir. (buraya kadar yazdıklarımın büyük bir kısmı sizinle ilgili değildi) Fakat onlar da bu ülkenin diline, dinine, bayrağına, milli değerlerine saygı duymak zorundadır. demişsiniz.. biraz aba altından soba göstermiş gibisiniz (: cümlenin sonu "zorundasınız", "yapmalısınız", "yapacaksınız" gibi emir kipiyle çekimlenmiş cümleler sizde takdir edersiniz ki kimsenin hoşuna gitmez. şimdi "dil" den başlayalım. Ülkemizde Kürtlerin diline saygı gösterildi mi Kürtlerden Türkçeye saygı bekleniyor? 2004 yılına kadar Kürtçe yasaklı dildi. benim babam Kürt, annem Türktür. bir Türk gibi büyüdüm, babam memuriyet hayatı boyunca Kürtçe yasaklı dil olduğu için Kürtçeyi unuttu, ben de baskılardan dolayı Kürtçe öğrenemedim. Bugün Kürtçe bana hala Çince gibi geliyor. daha birkaç yıl öncesine kadar millet Kürtçe konuşmaya korkuyordu. Bunlara rağmen Kürtler Türkçeye saygı gösteriyorsa gerçekten asil ve onurlu bir millettirler. Yorumlarda bazı kardeşlerim "çuvaldız"dan bahsetmişler. Çuvaldız her zaman lazım olacak, bence bol bol batırmalıyız kendimize. dilden sonra "din" den bahsetmişsiniz. beni de en çok şaşırtan bu oldu. Kürtlerin dini, Türklerin dini diye birşey olmaz. Hepimiz Müslüman değil miyiz? Kürtler Türklerin dinine nasıl saygı göstermez Allahaşkına? Türklerin dinine saygı göstermeyen kendi dinine hakaret etmiş olur. Enazından din sözcüğünü yanlışlıkla fazladan yazdığınızı umuyorum. "bayrak" konusunda sizinle hemfikirim. ama bu konuda genelleme yapmak büyük haksızlık olur. her ne kadar geçmişinde hoş olmayan durumlara maruz kalsalar da Türkiyede yaşayan herkesin bayrağa saygı duyması gerekiyor. Kürtlerin genelinin bayrağa saygı duyduğunu düşünüyorum. "milli değerler" den kastınız eğer sadece Türklere ait olan değerlerse, (mesela Türklerde kurttan türediğimizi düşünen insanlar var, çok sapkın düşünceleri bugün de faşist ruhlu insanlar taşıyor) neden her ırk bunlara saygı göstersin ki? yine de günümüzde farklı etnik unsurların Türklerin milli değerlerine gösterdiği saygı Türklerin farklı etnik unsurlara gösterdiği saygıdan çok daha fazladır. gelelim ikinci cümlenize; kednilerini Türk milletinin bir ferdi olarak görmeyen, Türklükten, değerlerimizden rahatsız olan kişilerdir. Türk olmayan biri kendini neden Türk milletinin bir ferdi olarak görsün? Almanyada yaşayan ve Alman vatandaşı olan bir Türk kendini Alman milletinin bir ferdi olarak görüyor mu? "Türklükten" ben de rahatsız oluyorum. yalış anlaşılmasın Türklerden değil Türklükten rahatsız oluyorum. Aynı zamanda Kürtlükten de Araplıktan da. Bizleri yüzyıllarca birbirimize bağlayan, kardeş yapan, kaynaştıran, yüce dinimiz İslam'ın büyük gücü vesilesiyle her bir arada yaşadık. Dinimizi sıkı sıkıya bağlı olduğumuz müddetçe Allah'ın da izniyle bu birliktelik bu kardeşlik kıyamete dek sürecektir. |
Alıntı:
Bence asıl konu ÖTEKİ ni ne kadar hazmedebiliyoruz ? sorusuna vereceğimiz yanıttır. Bu ülke de Türklerden hazetmeyen bir Kürt tanımıyorum. Kürtlerin bir çoğu devlet politikaları yüzünden bu ülkeye kırgın olabilir,bunu anlamakta güçlük çekmemeliyiz. Asıl olan bu ve benzeri düşüncedeki insanların, bunları istemelerinin altında yatan sebeplerini sormaktır. Kürt yoktur,kürtçe yoktur,Kürtçe konuşanlara hapis cezası verilecektir,kürtlerin oturduğu köyler iskan politikaları ile boşaltılacaktır.Bunlar bu toprağın evlatları için söylenmiş sözlerdir. Başkasını yok sayarak,kaale almayarak daha ne kadar devam edebiliriz soruyorum ? |
ulusculuk akımı rönesans reform hareketleri ve 1.dünya savası döneminde yaygınlaşıp dünya üzerinde günümüze kadar yıkıcılığıyla ünlü bir akımdır.
Bu yıkım her ulusun kendi devletini kurmak istemesiyle sağlanmıştır. Osmanlı sahip olduğu topraklarda onlarca ulus olmasına rağmen 600 sene bu toprakları idare etmeyi nasıl sağlamıştır peki? Osmanlı padişahları veya anayasında(anaysa zaten Kuran-ı Kerim ulusculuğun u su yok) Türklük kelimesi ağıza dahi alınmazdı ki bu resmi evraklarda dahi kendi ismini kullanmazlardı ve kendilerii isimlerine devlet-i ali diye hitap ederlerdi. Ve feth ettiği hiç bir bölgede Türkçeyi o bölgeye asimile etmemiştir.( haksızlık olur diye) Herkes istediği dili konuşur istediği dine mensup olur. Adalet bu. Şimdi Ülkemizdeki durum Ne mutlu türküm diyene: Eğer biz ne mutlu türküm diyene dersek kürt kardeşim gelir derki ne mutlu kürdüm diyene. Bu kelime gerek kurtuluş savaşında gerek 1. cihan harbinde omuz omuza milli mücadele verirken şehit olan kürt kardeşlerimin kemiklerini sızlatacak sözlerdir. Aynı zamanda devletin ismininde Türkiye Cumhuriyeti Türklerin Cumhuriyeti olarak nitelendirilmemesi elde değil. söylemek istediğim şu Ne Oduğunu bilmeden Bazı şeylere körü körüne bağlı olmak faydadan fazla zarara ve yıkıma neden olur. Oluyorda Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür. Ama kimse önce kendisini değiştirmeyi düşünmez. |
Aslında fazla uzatılmasına gerek duymadığım bir mesele bu.
Kendimizden örnekler vererek hakvermek elde aslında. Misal bana ''yaşasın kemalizm'' diye bağırsalar,veya zamanında okullarda böyle bir şey olsa hiç hoşlanmam. Veya kemalistler,başınıza zorla başörtüsü geçirilse hoşlanır mısınız ? Elbet hiç kimse hoşlanmaz yapmak istemediği şeylerden. Hele ki ırkı yok saymak,insanları yok saymak demektir ki bu daha vahim bir meseledir. Bu yüzden söylemek istememelerini doğal karşılamak lazım. Ama şu da var ki,bazıları tarafından zorlandıkları için ülke kaşıtı eylemlere karışma gibi hiç bir hakları söz konusu da değildir. Artık istedikleri gibi düğünlerde kürtçe müzikler çalıp eylenebiliyor,bu bir yana terör eylemlerinde dahi bulunabiliyorsa baya değişim olmuş demektir. Artık Kürtlerin bu isteklerine kulak vermek gerekir.Okullarda müdürlerin daha hassas davranması lazım. Ama devlet dairelerinde,sağda solda bu yazının olmasından da rahatsızlık duymamaları gerekir.Orası ayrı bir cumhuriyet değil. Ve tabi kürt halkı teröre karşı kendilerini siper etmeliler.Bu hafta sonu veya önümüzdeki hafta içi teröristler için gerçekleşecek olan ''canlı kalkan'' eylemine karşı olduklarını göstermeleri lazım.Bu hem teröristlerin,hem de kürt halkını terörist olarak gören pisliklerin alehine olacağından eminim. Kutlu doğum haftasında sokaklara akan yüzbinlerce Diyarbakırlı bunu neden gerçekleştirmesin ? |
Şöyle bir geçmişe göz atayım dedim. Bugün pkk nın silah bırakmasında etkili olan sivil kürt halkının sağduyusu değilmi, açılımın ara sıra sekteye uğrasada sonuç olarak bizi olumlu yöne cevirdiği ortada.
Kürt halkına sahip çıktığını söyleyen ve onun hakları için mücadele verdiğini ifade eden pkk ve siyasi uzantıları eğer bugün kürt halkı üzerinde etkisini yitiriyorsa bu noktada devletimizin hükümetimizin bu boşluğu çok iyi değerlendirerek bunu fırsata cevirebilir. Ama devlet dairelerinde,sağda solda bu yazının olmasından da rahatsızlık duymamaları gerekir.Orası ayrı bir cumhuriyet değil Hüdaverdi bu cümle size ait bir hali ile doğru diğer kısmı ile eksik. Şöyleki rahatsızlık duyulmasına fırsat veren şeyleri analiz ettiğimizde devletin kusurlu tavırlarını göz ardı edemeyiz. Türk devleti çok daha adaletli ülkesini yönetebilseydi bence bu yazılardan kimse rahatsız olmazdı. |
Her zaman Türklügümle gurur duydum.
Ve yinede:: NE MUTLU TÜRKÜM DIYENE SÖZCÜGÜNÜ. kendi Ülkemde Yazilmasindan da hic bir sakinca duymuyorum cünkü burasi Türklerin yurdu.. Bunu daglara Taslara yazmamdan rahatsiz olanlar Bölücülerden baskasi olamaz. Biz kimseyi Türklestirmek amacinda degiliz.Türkiyeden ve bu sözlerden rahatsiz olanlar istedikleri yere gitsinler engelleyen yok. Bir örnek- Biz Türklerler yarim asirdan beri Almanyada yasiyoruz. Ve Almanya ya her yönden faydamiz dokundu dokunacak da. Bir veya iki asir sonra Kalkipda Almanlara siz Almanlikla gurur duyamassiniz bu bölücülük olur veya Türklerin Yasadiklari bölgelere Alman bayraklari vs asamasiniz demek ne kadar sacmaysa buda o kadar sacma.. |
Alıntı:
İstediğin yerde istediğin Kadar "Ne Mutlu Türküm diyene"'de diyebilirsiniz.Ona da sözümüz yok.Fakat Farklı bir etnik kimliğe sahip insanların yaşadığı bölgelerde Okullarda çocuklara zorla "Ne Mutlu Türküm diyene" dedirtmek faşizan bir anlayıştır.Tabi ki Sizin etnik özgürlüğünüzü istemeniz kadar onlarında isteme hakkı vardır.Bir Kürdün kalkıp size zorla "ne mutlu kürdüm diyene " söyletseydi siz o zamanda kürtleri destekleyecek miydiniz? Asla desteklemezdiniz.O zaman empati yapıp onları anlamamız gerekir. Çok tuhaf bir örnek vermişsiniz kel alaka bir örnek olmuş.Almanya'da bulunan Türkler kaç yıldır orada yaşıyorlar ki.Almanlar ile kaç asır geçirdiler ki.Kaç kere birlikte savaşa katıldılar ki.Ne kadar kültür paydaları ortak.Burada bahsettiğimiz Türkler ve Kürtler.Bu iki millet nereden bakarsanız en az 1200 senedir birlikte yan yana yaşıyorlar.Bir çok devlet çatısı altında birlikte bulundular.En azından osmanlı tarihini incelememiz yeterli olacaktır.Orasını da bilmiyorsanız size cumhuriyet tarihini hatırlatmalıyım.Birinci Dünya savaşında Osmanlı çatısında sadece türkler mi savaştı? İstiklal savaşını sadece türkler mi verdi? Hayır bu ülkeyi birlikte kurdular.Böyle bir durumda sizin kalkıpta 50 yıldır Almanya'da yaşayan türk gurbetçilerimizle aynı kefeye koymanız ve örnek vermeniz çok anlamsız oldu.Lütfen neyi savunduğumuzu bilelim. |
Alıntı:
Ne mutlu türküm diyenede diyebilirsin... Lakin her okul girişi bu sözü neden söylüyoruz? Türkiyedeki bütün örenciler türkmü? Bir kürt neden ne mutlu türküm diyene desin? Yada neden ne mutlu kürdüm demesine fırsat verilmez? Ayrıca burası türklerin yurdu dersen faşizmin kralını yapmış olursun... Türk kürt arap çerkez birlikte savaşıp kurtarmıştır bu vatanı...Ne demek burası türklerin vatanı...Burası türklerin ne kadar yurduysa kürtlerinde o kadar vatanıdır... Burası türklerin vatanı diyip ardıdan bölücülükten bahsetmeyin... En kral bölücülüğü yapıyorsunuz... Türkleştirmek niyetinde değiliz peki neden ne mutlu kürdüm dedi diye sırada dayak yiyen çocuklarımzı var? Neden düne kadar sokakta kürtçe konuşan insanlara tepki gösteriliyordu... Alıntı:
Yarım asırdır orada olan sizle bu bölgelerinin yüzyıllardır sahibi olan kürtler birmi? işçilik için gitmiş insanlarla canını malını gözünü kırpmadan bu ülkenin bağımsızlığına adamış insanalr birmi? Hem siz almanlıkla gurur mu duyuyorsunuz?Böyle bir söylem nasıl olabilir... Almanlar almanlığıyla gurur duysun sen neden duyuyorsun... Kimsenin bayrakla bir problemi yok... Bayrak ezan vatan bu ülkedeki bütün herkesin... Sadece türklere ait değil... |
Ne alakasi olacak burasi Elbette !Türkilerin Yurdu. Hangi etnikten millt olusa olsun onlarda Türkiye kimligi altinda yasamiyorlarmi.o ZAMAN Türkiye ve Türkler adina yazilan ifadeleride kabullenmek zorundalar.
Isteyen Kürt kalksin istedigi Kadar kürtlügünden memnun olsun. bu beni hic rahatsiz etmez. Ama Bir Türk ülkesinde Yasiyorsan oranin Kanunlarina ve Diline entegre olmalisin. Yoksa Türk devleti Her irk icin ayri ayri okul Acacak degil herhalde. Ne mutlu türküm sözünü sadece kürtlere özel olarak söylenmis degil, ülkenin her okulunda bunlar söyletildi. Osmanli Tarihine gelince Orasini cok iyi bilirim ve cumhururiyet döneminde.Atatürkün ordularina karsi ne kadar mücadale verdiklerini de.iyi bilirim. Kimse okullarda ne mutlu türküm demiye mejbur degil Zaten bunu demeyenleride . Okulda olsun askerde olsun cok gördüm.ve bunlara neden demiyorsun diye dayak atanida görmedim. Lafi nerden almissiniz nereye götürmüssünüz. Hic uzatmanin anlami yok .selametle kalin. |
Alıntı:
2-)Kabullenmek zorunda değiller.Ben bir zaza olarak "Ne Mutlu Türküm diyene" cümlesini niye neden kabul edeyim. 3-)Burası bir Türk ülkesi değildir.Türklerden daha fazla diğer ırklar vardır.Bu ülkeyi sadece Türkler kurmadı ki sadece onların olsun. 4-)Kanunlarda yapılan yanlışlıkları kabul ettirmeye çalışmak faşizanlıktır.Muhafazakarı da ,Kürdü de ,Zazası da , Türkü de,Sosyalisti de vs vs. günümüz kanunlarından rahatsızdır. 5-) Her Millete özel okul açılsın denilmiyor.Okullarda yöresel diller seçmeli ders olarak öğretilsin diyor.Yöresel dillerimiz Unesconun kaybolan dilleri arasında bulunmaktadır.Buda kültürel zenginliğimizi kaybetmemiz anlamına gelir.İnsanları asimile etme derdinde olmamalıyız.Herkes dilini rahatça öğrenip konuşabilmeli. 6-)Bizde her okulda söyletildi diyoruz.Teyit etmenizin bir manası yok.Dediğimiz o ki Farklı Milletten bulunan insanlara o cümleyi dayatmak faşizanlıktır.Yapılan bir yanlışlıktır. 7-)Atatürk'ün ordusu diye bir ordu yoktur.Varsa gösterin.Tarihte böyle bir şey ne duydum ne okudum.Hangi ordu kiminle savaşmış söyler misiniz? |
Alıntı:
Eğer böyle dersen pkk dan hiç bir farkın kalmaz benim gözümde... Türkiye kimliği altında yaşamakla türklük aynı şey değildir... Sana ayrı okulmu açsın diyorum? Ama eğer bu ülkedeki zenginliklerin farkındaysa her okul girişi türküm doğruyum mutluyum diye and içirmeyecek... Hiç bir kürt onu okumak zorunda bırakılamaz...Bu ayıptır... Kürtçe eğitim kürtçe dili ve dedebiyatı fakültesi bunlar muhteşem gelişmeler... Evet bende size diyorum ki bu ülkede sadece güney doğuda kürt yaşamıyor... HEryerde var...Sen istanbuldaki bir okuldada diyarbakırdada bu andı okutarak kürtlere yazık ve ayıp ediyorsun... Alıntı:
Kusura bakmada... hiç bir halt bilmezsin... Senin ne kürt tarihine neden türkiye cumhuriyeti tarihine dair 1 gr bilgin olduğuna inanmıyorum... Hadi iyi bildiklerini dök ortaya... Aç bir konu... Ser ortaya... Bakalım ne biliyormuşsun... |
Yav arkadaş sen sanırım hala türkiye türklerindir felsefesindesin :) Türkiye Kürtlerindir Türklerindir Lazlarındır Gürcülerindir herkesin memleti burası çünkü 1000 yıldır herkes bu topraklarda yaşıyor Türkler gelmeden önce kürtler yine bu topraklardaydı yukarı mezopotamyada yaşıyorlardı. Osmanlıda yüzyıllarca kürdistan eyaletinde özerk bir biçimde devletine imparatorluguna bağlı bir biçimde varlıklarını sürdürdüler fakat ırkçı militarist faşist uygulamalarını devreye sokan türkiyeye karşı şu an büyük kısmı serhildandalar yani başkaldırıyorlar aslında birlikte hareket ettikleri bu serhildan yoldaşlarının dış güçlerin işbirlikçisi olduklarını anlasalar görseler yanlış yaptıklarının farkına varacaklar.
Bu vatanın kurtulmasında türkler kadar kürtlerinde emeği hakkı vardır K.Atatürk 1921 İzmit ! Kürtler cumhuriyetin kurulmasıyla hem milli yönden hem dini yönden devlet tarafından kandırılmış bir toplumdur. On yıllardır devletin tek tipçi militarist düzenine karşı durmuşlardır. Çünkü kürtler ne mültecidir ne sonradan gelmişlerdir. Bu vatanı kurtaran asli unsurlardandırlar. Kimse kürtlere biz ekmek veriyoruz tarzında yaklaşamaz çünkü kürtler ekmeğinide suyunuda kendi kazanmıştır bu toprakları savaşarak kazanmıştır. Kürtlerin Osmanlı imparatorlugundaki o kürdistan eyaleti dağlarına Ne Mutlu Türküm Diyene yazmak Kürt çocuklarına okullarda zorla ne mutlu türküm diyene söyletmek apaçık faşistliktir. Zorbalıkla baskıyla ancak serhildanı başkaldırıyı ve onun organizatörü olan hain güçlerin ekmeğine yağ sürersiniz. Bence siz zihniyetinizi değiştirmeden almanyadan gelmeyin açın biraz tarih okuyun gerçekleri öğrenin ve öyle gelin :) Size tavsiyem budur. |
Türk, kürt.. kavramlara cok fazla takilma gibi bir huyum yoktur.. Türküm ama olmasamda farketmezdi!..
|
Bana kalirsa siz daha cok yol katetmeniz gerek .
sizlerden tavsiye isteyen olmadi. ben istedigim zaman Türk yurduna gelir giderim buna mani olacak adaminda anlini karislarim. Tartismanin ve lafi uzatmanin hic geregi yok tekrar söylüyorum. Lafi nerden alip nerelere tasiyorsunuz. Eger gercekten akp nin zihniyeti böyleyse yakinda yurdu da bölersiniz satarsinizda. AMA hic kimse kusura bakmasin bu ülke sahipsiz degildir. Türkiye türklerindir |
Alıntı:
Şahsın niyeti belli olmuştur... Türkiye türkiye cumhuriyetinde yasayan herkesin vatanıdır... Türklerindir demek faşitliktir... Hani senden atatürkün ordusuna karşı yapılanları bekliyorum... Hadi bekliyorum... Koy ortaya... Kaç kuruşluk bilgin var görelim... |
relaxx relaxx relaxxx
|
Alıntı:
Biraz daha olgunlaşırsanız(!) Almanyan'ın Nazici gençliğini sollayabilirsiniz..! |
Alıntı:
biz almanyaya gittik almanlar yaşıyor. biz anadoluya geldik kürtler yaşıyor... hep sonradan gelen biziz unutma... |
Kürt meselesinde çözüme doğru mu?http://medya.zaman.com.tr/2010/10/20/cozum.jpg
Kürt meselesi bir dönemeçte. Buradan hep birlikçe çıkacağız ya da çılgınlığa devam diyeceğiz. Hep beraber sözünün altını çizmekte fayda var. Bunun içinde politikacısı, aydını, işadamı, yazarı çizeri, köylüsü, işçisi, memuru herkes var. Kamuoyunun önüne çıkan, söz söyleyen, teklifte bulunan her kişi, bunun çözüme katkısı üzerine bir muhakemeyle davranmalı. Kolektif kimlikler zaten problemlidir. Onlar üzerine konuşmak, akıl vermek, akıl almak, tanım getirmek, geçmişi geleceğe bağlamak, gerçeklikler kadar hayallerle ilişkilidir. İnsan kolektif kimliklerin etten kemikten varlığına hayal elbiseleri giydirir, ona anlamlar atfeder, yüceltir, aşağılar, ilgisiz kalır. Gerçek insanları soyutlaştırıp bir ortak kimlik olarak onu öne çıkartır. Hele bir de bu konuşmalar ve değerlendirmeler, kolektif kimliklerin birbirleriyle çatıştığı ve gerilim içinde olduğu bir ortamda yapılıyorsa problemler daha da derinleşir. "Akıl" kimlik mücadelelerinin bir "fonksiyonuna" dönüşür, "gerçeklikler" amaçlı bir şekilde okunur, olup bitenler "keyfi" bir montaj düzeni içinde takdim edilir vs. vs. Kürt meselesinde bugün geldiğimiz nokta şu gibi görünüyor: Ortadoğu coğrafyasında çeşitli nedenlerle milliyetçilik ateşinin en geç yandığı Kürt halkı kendisini bir kolektif kimlik olarak kurmaya çalışıyor. Elbette "halk" değil, öncü aydınlar, politikacılar, yazarçizerler "verili" haldeki Kürtlüğü milliyetçilik ekseninde kazanılan bir kolektif kimliğe dönüştürmek istiyorlar. Süreç içinde de bu fikirler karşılık buluyor, geniş kesimler tarafından desteklenmeye başlıyor. Kürtler için de başkaları için de mesele tam burada. 21. yüzyıl küresel ölçekte iki zıt eğilimi aynı anda barındırıyor. Birincisi, milliyetçiliğe, milli devlete meydan okuyan gelişmeler. İkincisi ise milliyetçilikleri öne çıkartan, onların "kendi halklarını" kazanmaları için bir rüyanın peşine düşmelerini teşvik eden eğilimler. Bu ikilem Kürt halkı için de mevcut. Acaba Kürtler nihai olarak bir milli devlet mi kurmalılar, yoksa demokrasi, haklar ve özgürlükler zemininde kolektif kimliklerine de hayatiyet kazandıracakları bir zeminin sağlanması kaydıyla, muhakkak kendileri de esneyen öteki milli devletlerin içinde yaşamanın imkânlarını mı araştırmalılar? Bunun cevabı henüz net değil. Bayrak, toprak, meclis, vergi toplama gibi gerçek yanları kadar sembolik nitelikleriyle de milliyetçiliklere adeta kâmil bir noktaya geldikleri duygusunu yaşatan unsurlardan vazgeçebilecekler mi? Yoksa aynı ulus devlet içinde yaşıyormuş gibi yaparken aynı zamanda ikinci bir ulus devlet gibi davranmanın şartlarını mı oluşturmak isteyecekler? Soruları kim cevaplayacak? Dur bakalım ne olacak, duygusuyla davranmak değil herhalde. Bu sorular tabir caizse diyalektik bir ilişkiyle cevaplanacaklar. Kolektif kimliğe tekabül eden talepleri topyekûn ret, "ötekileri" kendi milli devletimizi kurmalıyız, yoluna sevk edecektir. Evrensel standartlar esasında bir müzakere ile aynı milli devletin çatısı altında yaşama şartlarını inşa ise güzergâhı birlik yoluna çevirecektir. Ancak her halükarda herkesin yolu, düşüncesi, geleceği bir ölçüde değişecek. Mesele, sürekli birbirini kollayan, her hamlenin ardında başka nedenler arayan, açık iletişimi "gizli gündem"lerin örtmecesi olarak kullanan bir güvensizlik ortamını aşabilmek. Kaygının, kuşkunun kol gezdiği, geleceğin kestirilemediği bir zeminde çözüm için gerekli anlayış ve işbirliği sağlanamaz. Ringe çıkmış iki boksör gibi tetikte ve kollayıcı bir akıl ve siyasetle yol alınamaz, olumlu bir "diyalektik ilişki" kurulamaz. HER ZAMAN HERKESİ MEMNUN ETMEK MÜMKÜN DEĞİL Kürt meselesinde bizim temel problemlerimizden birisi şiddet ve onun toplumsal, politik sonuçları. Şiddet kendi siyasal kültürünü, kendi dilini oluşturur. Kanın döküldüğü yerde barışın, anlayış ve işbirliğinin "alıcısı" olmaz. Oysa çözümü sağlayacak en temel dinamik olan siyaset, tıpkı serbest piyasa gibi "alıcılar" üzerine çalışır. Dikkat edin, hem Türk hem Kürt tarafında şiddet kültürünün talep ettiği o sloganik dili kullanan, bunun üzerinden kariyer yapmak isteyen, insanların en temel güdüleri olan "varlık-yokluk" duygusuna seslenen çevreler mevcut. Üstelik bu kolay bir dil. Açık, net, anlaşılır. Diğer tarafta ise çözüm diyenlerin o nüfuz edilmesi zor dilleri, amalı, fakatlı cümleleri, kendi dünyalarının kışkırtıcı "gerçekleriyle" başları hoş olan insanlara çimdik atan, onların hayallerini eleştiren yaklaşımları var. "Şiddet kültürünün" kol gezdiği bir iklimde ikinci dilin sahipleri kendi kendilerine konuşan tuhaf bir azınlık oluştururlar. Diğerleri ise karşıt taraflarda olsalar bile birbirlerini gayet iyi anlarlar. Çünkü dilleri ortaktır. Türkiye'de şimdi Kürt meselesi esasında oluşmuş ama aynı zamanda azgelişmişlik dünyasının her tür referansıyla desteklenen "şiddet kültürü"nü aşmaya çalışıyoruz. Siyasal iktidar buna mihmandarlık ediyor. Muhalefet partileri, Türkiye'nin krizi derinleştikçe zafere ulaşacakları duygusunu tetikleyen iç siyasetin rekabetçi sularından bu konuyu uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Kendisini Kürt meselesinin müdafisi olarak takdim eden BDP "geleneksel dili" yedeğinde tutmaya devam etmekle birlikte yeni bir dil oluşturmaya çalışıyor. PKK eylemsizlik kararını uzatıyor. Bunlar olumlu gelişmeler. Ancak daha işin başındayız. Henüz yaralar taze. Acılar keskin. Kendi başına kamusal müzakereye sihirli anlamlar atfetmek doğru değil. Önemli olan bunun hangi şartlarda gerçekleşeceği. Sözlerin anlamını bağlam belirler. Bugün yanlış görünen, saman altından su yürütülüyor zannedilen, dur bakalım bunun arkasından hangi adımlar gelecek denilen sözler, yarın karşılıklı anlayışın, güvenin ve birlikte yaşama iradesinin sözlerine dönüşebilir. Bugün, kendini kurmak isteyen milliyetçiliğe hoş gelecek iddiaları, kariyer yapmanın bir uzantısı olarak ortaya atan aklı alkışlayanlar, yarın bunun nasıl bir bozgunculuk manasına geldiğini takdir etmeye başlarlar. Bugün kamunun birinde "olmazsa olmaz" görülen diğerinde "hainane emeller" şeklinde değerlendirilirken, yarın arada köprüler oluştukça birbirlerinin aklını, yaklaşımını, şifrelerini çözmeye başlarlar. Bizim, şiddetsizlik üzerinden böyle bir yarın kurmamız lazım. Bunu kuramazsak, topluma mihmandarlık etmesi gereken siyaset de yeteri kadar cesur olamaz, adımlar atamaz. Aslında Kürt meselesinde geçmişe nispetle daha problemli bir dönemin içindeyiz. Ancak şunu biliyoruz: Çözüm süreçleri her zaman sancılıdır, her zaman biraz sevimsizdir, her zaman herkesi bütünüyle memnun etmek asla mümkün değildir. Siyaset için de risk dolu bir evredir. Merkezinde iktidarın bulunduğu ilişkiler yumağında korku ve umut arasında sallanmak zor iştir. Hamle yapmak yerine süreçteki alacakaranlık yürüyüşün her tür ihtimali yedeklettiren imkânı aktörleri felç de edebilir. Böyle zamanlarda kendi kamusunu yüksek itibarı ile ikna eden, ortaya koyduğu çözüm yolunun aklını öteki kamuların çelikten çekirdeğine kadar bütün iletişim engellerini yıkarak ulaştıran liderliğe, cesarete, yol göstericiliğe ihtiyaç vardır. Türkiye'nin şansı böyle liderlerinin ve kamusal aktörlerinin de olmasıdır. Sonuçta Kürt meselesi içerdiği her tür zorlukla öğretici bir yan da taşımakta, bu tür liderliklerin önünü açmaktadır. Bunu, sorunla çözüm arasındaki diyalektik ilişkinin cemilelerinden birisi olarak görmek gerekir. Bugün daha demokrat, daha özgürlükçü, halkın iradesinin siyaset üzerinde daha baskın olduğu şartlar, çözümün aklını ve zeminini oluşturan önemli avantajlardır. Helvanın unsurları vardır. Helvayı yapmak için yeterince istek, arzu ve elbette acı da vardır. Bunların üstüne bir akıl, biraz usulet ve sükûnet ekleyerek niçin helvayı yapmayalım? ZAMAN |
Kürt meselesinde çözüme doğru mu?http://medya.zaman.com.tr/2010/10/20/cozum.jpg
Kürt meselesi bir dönemeçte. Buradan hep birlikçe çıkacağız ya da çılgınlığa devam diyeceğiz. Hep beraber sözünün altını çizmekte fayda var. Bunun içinde politikacısı, aydını, işadamı, yazarı çizeri, köylüsü, işçisi, memuru herkes var. Kamuoyunun önüne çıkan, söz söyleyen, teklifte bulunan her kişi, bunun çözüme katkısı üzerine bir muhakemeyle davranmalı. Kolektif kimlikler zaten problemlidir. Onlar üzerine konuşmak, akıl vermek, akıl almak, tanım getirmek, geçmişi geleceğe bağlamak, gerçeklikler kadar hayallerle ilişkilidir. İnsan kolektif kimliklerin etten kemikten varlığına hayal elbiseleri giydirir, ona anlamlar atfeder, yüceltir, aşağılar, ilgisiz kalır. Gerçek insanları soyutlaştırıp bir ortak kimlik olarak onu öne çıkartır. Hele bir de bu konuşmalar ve değerlendirmeler, kolektif kimliklerin birbirleriyle çatıştığı ve gerilim içinde olduğu bir ortamda yapılıyorsa problemler daha da derinleşir. "Akıl" kimlik mücadelelerinin bir "fonksiyonuna" dönüşür, "gerçeklikler" amaçlı bir şekilde okunur, olup bitenler "keyfi" bir montaj düzeni içinde takdim edilir vs. vs. Kürt meselesinde bugün geldiğimiz nokta şu gibi görünüyor: Ortadoğu coğrafyasında çeşitli nedenlerle milliyetçilik ateşinin en geç yandığı Kürt halkı kendisini bir kolektif kimlik olarak kurmaya çalışıyor. Elbette "halk" değil, öncü aydınlar, politikacılar, yazarçizerler "verili" haldeki Kürtlüğü milliyetçilik ekseninde kazanılan bir kolektif kimliğe dönüştürmek istiyorlar. Süreç içinde de bu fikirler karşılık buluyor, geniş kesimler tarafından desteklenmeye başlıyor. Kürtler için de başkaları için de mesele tam burada. 21. yüzyıl küresel ölçekte iki zıt eğilimi aynı anda barındırıyor. Birincisi, milliyetçiliğe, milli devlete meydan okuyan gelişmeler. İkincisi ise milliyetçilikleri öne çıkartan, onların "kendi halklarını" kazanmaları için bir rüyanın peşine düşmelerini teşvik eden eğilimler. Bu ikilem Kürt halkı için de mevcut. Acaba Kürtler nihai olarak bir milli devlet mi kurmalılar, yoksa demokrasi, haklar ve özgürlükler zemininde kolektif kimliklerine de hayatiyet kazandıracakları bir zeminin sağlanması kaydıyla, muhakkak kendileri de esneyen öteki milli devletlerin içinde yaşamanın imkânlarını mı araştırmalılar? Bunun cevabı henüz net değil. Bayrak, toprak, meclis, vergi toplama gibi gerçek yanları kadar sembolik nitelikleriyle de milliyetçiliklere adeta kâmil bir noktaya geldikleri duygusunu yaşatan unsurlardan vazgeçebilecekler mi? Yoksa aynı ulus devlet içinde yaşıyormuş gibi yaparken aynı zamanda ikinci bir ulus devlet gibi davranmanın şartlarını mı oluşturmak isteyecekler? Soruları kim cevaplayacak? Dur bakalım ne olacak, duygusuyla davranmak değil herhalde. Bu sorular tabir caizse diyalektik bir ilişkiyle cevaplanacaklar. Kolektif kimliğe tekabül eden talepleri topyekûn ret, "ötekileri" kendi milli devletimizi kurmalıyız, yoluna sevk edecektir. Evrensel standartlar esasında bir müzakere ile aynı milli devletin çatısı altında yaşama şartlarını inşa ise güzergâhı birlik yoluna çevirecektir. Ancak her halükarda herkesin yolu, düşüncesi, geleceği bir ölçüde değişecek. Mesele, sürekli birbirini kollayan, her hamlenin ardında başka nedenler arayan, açık iletişimi "gizli gündem"lerin örtmecesi olarak kullanan bir güvensizlik ortamını aşabilmek. Kaygının, kuşkunun kol gezdiği, geleceğin kestirilemediği bir zeminde çözüm için gerekli anlayış ve işbirliği sağlanamaz. Ringe çıkmış iki boksör gibi tetikte ve kollayıcı bir akıl ve siyasetle yol alınamaz, olumlu bir "diyalektik ilişki" kurulamaz. HER ZAMAN HERKESİ MEMNUN ETMEK MÜMKÜN DEĞİL Kürt meselesinde bizim temel problemlerimizden birisi şiddet ve onun toplumsal, politik sonuçları. Şiddet kendi siyasal kültürünü, kendi dilini oluşturur. Kanın döküldüğü yerde barışın, anlayış ve işbirliğinin "alıcısı" olmaz. Oysa çözümü sağlayacak en temel dinamik olan siyaset, tıpkı serbest piyasa gibi "alıcılar" üzerine çalışır. Dikkat edin, hem Türk hem Kürt tarafında şiddet kültürünün talep ettiği o sloganik dili kullanan, bunun üzerinden kariyer yapmak isteyen, insanların en temel güdüleri olan "varlık-yokluk" duygusuna seslenen çevreler mevcut. Üstelik bu kolay bir dil. Açık, net, anlaşılır. Diğer tarafta ise çözüm diyenlerin o nüfuz edilmesi zor dilleri, amalı, fakatlı cümleleri, kendi dünyalarının kışkırtıcı "gerçekleriyle" başları hoş olan insanlara çimdik atan, onların hayallerini eleştiren yaklaşımları var. "Şiddet kültürünün" kol gezdiği bir iklimde ikinci dilin sahipleri kendi kendilerine konuşan tuhaf bir azınlık oluştururlar. Diğerleri ise karşıt taraflarda olsalar bile birbirlerini gayet iyi anlarlar. Çünkü dilleri ortaktır. Türkiye'de şimdi Kürt meselesi esasında oluşmuş ama aynı zamanda azgelişmişlik dünyasının her tür referansıyla desteklenen "şiddet kültürü"nü aşmaya çalışıyoruz. Siyasal iktidar buna mihmandarlık ediyor. Muhalefet partileri, Türkiye'nin krizi derinleştikçe zafere ulaşacakları duygusunu tetikleyen iç siyasetin rekabetçi sularından bu konuyu uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Kendisini Kürt meselesinin müdafisi olarak takdim eden BDP "geleneksel dili" yedeğinde tutmaya devam etmekle birlikte yeni bir dil oluşturmaya çalışıyor. PKK eylemsizlik kararını uzatıyor. Bunlar olumlu gelişmeler. Ancak daha işin başındayız. Henüz yaralar taze. Acılar keskin. Kendi başına kamusal müzakereye sihirli anlamlar atfetmek doğru değil. Önemli olan bunun hangi şartlarda gerçekleşeceği. Sözlerin anlamını bağlam belirler. Bugün yanlış görünen, saman altından su yürütülüyor zannedilen, dur bakalım bunun arkasından hangi adımlar gelecek denilen sözler, yarın karşılıklı anlayışın, güvenin ve birlikte yaşama iradesinin sözlerine dönüşebilir. Bugün, kendini kurmak isteyen milliyetçiliğe hoş gelecek iddiaları, kariyer yapmanın bir uzantısı olarak ortaya atan aklı alkışlayanlar, yarın bunun nasıl bir bozgunculuk manasına geldiğini takdir etmeye başlarlar. Bugün kamunun birinde "olmazsa olmaz" görülen diğerinde "hainane emeller" şeklinde değerlendirilirken, yarın arada köprüler oluştukça birbirlerinin aklını, yaklaşımını, şifrelerini çözmeye başlarlar. Bizim, şiddetsizlik üzerinden böyle bir yarın kurmamız lazım. Bunu kuramazsak, topluma mihmandarlık etmesi gereken siyaset de yeteri kadar cesur olamaz, adımlar atamaz. Aslında Kürt meselesinde geçmişe nispetle daha problemli bir dönemin içindeyiz. Ancak şunu biliyoruz: Çözüm süreçleri her zaman sancılıdır, her zaman biraz sevimsizdir, her zaman herkesi bütünüyle memnun etmek asla mümkün değildir. Siyaset için de risk dolu bir evredir. Merkezinde iktidarın bulunduğu ilişkiler yumağında korku ve umut arasında sallanmak zor iştir. Hamle yapmak yerine süreçteki alacakaranlık yürüyüşün her tür ihtimali yedeklettiren imkânı aktörleri felç de edebilir. Böyle zamanlarda kendi kamusunu yüksek itibarı ile ikna eden, ortaya koyduğu çözüm yolunun aklını öteki kamuların çelikten çekirdeğine kadar bütün iletişim engellerini yıkarak ulaştıran liderliğe, cesarete, yol göstericiliğe ihtiyaç vardır. Türkiye'nin şansı böyle liderlerinin ve kamusal aktörlerinin de olmasıdır. Sonuçta Kürt meselesi içerdiği her tür zorlukla öğretici bir yan da taşımakta, bu tür liderliklerin önünü açmaktadır. Bunu, sorunla çözüm arasındaki diyalektik ilişkinin cemilelerinden birisi olarak görmek gerekir. Bugün daha demokrat, daha özgürlükçü, halkın iradesinin siyaset üzerinde daha baskın olduğu şartlar, çözümün aklını ve zeminini oluşturan önemli avantajlardır. Helvanın unsurları vardır. Helvayı yapmak için yeterince istek, arzu ve elbette acı da vardır. Bunların üstüne bir akıl, biraz usulet ve sükûnet ekleyerek niçin helvayı yapmayalım? ZAMAN |
kürt meselesi ülkemizde gün gectikce yaygınlaştı kimi kürtlerin sayısı artar başımıza bela olcaklar örneğin Almanyada Türklerin nüfusu artıyor Almanlar korkuyor vede Türkler başımıza bela olcaklar ülkeyi ele alırlar heryerde varlar vs gibi ülkemizde Kürt sorunları biride Almanyada benzerden kaynaklanır malasef kaygılar coktur ben şuna en cokta karşıyız yüzyıllardır ülkemizde yaşarlar halada otobuste ucakta devlet dairesinde bir cok yerde kürtce konuşurlar sanki gizli şeyler konuşurlar Truist değillkş Türkce bilmezler Türkiyede yaşıyorsun Türkce konuşman lazım Git başka ülkeye cokkarşı cıkarlar vede daha kötü sonuclar doğururlar heryerde Türkce konuşmaları lazım Trusitler gibi yabancı değiller bizden biriler aynı toprakta yaşan kardeş insanlarıyız pkk destek veren bazı kürtler vardır bazıları pkk sevmezler ülkemizde sadece kürt meselesi yoktur
|
Alıntı:
hocam allah aşkına ne yazdığını kendin anlayabiliyormusun... |
Alıntı:
Ya sev, ya terket kültürünü benimseyen güruha türküm ama mutlu degilim ne yapacagiz simdi diye soruyorum ;) |
Benim icin kolay yol....
Ne mutlu muslamanim diyene... Ummetciliktir.bizi bir arada tutan... Peygamberimiz farkli bir yolmu izledide siz irkcilik gibi 3.sinif bir dusunveye dustunuz... Sukurler olsun ki dinimiz bunu yasakliyor.... Ya sev ya terket gibi bagnaz dusunceye sahip kisiler once inandigi dini gozden gecirsin... |
Kimi Kürtlerin sayısı artarmış bak sen kimileri de herhalde üremeye karşı ki sayıları artmazmış (8
İnternet dili bu yahu yemişler Türkçeyi şurada iki slogan yapsın en büyük vatan sever odur :) |
yanlışlık varsa düzeltin:)
|
hangi faşist bu konuyu açtı?
İnadına Ne Mutlu Kürdüm!:gül::gül: |
türküm ama türk oldum için mutlu değılım
Ne mutlu Müslümanım demek daha doğru bence |
All times are GMT +3. The time now is 07:39. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Siyaset Forum 2007-2025