![]() |
İnsan hayatı boyunca bir tamamlanmamışlık, bir eksiklik duygusu ile boğuşur durur... Bu yüzden hayranlıkla başlar aşk. İnsanın kendi eksikliğini idrakı, ve karşısındaki insanın kabiliyetinin yüksekliği nisbetinde serpilir, hayranlık aşka, gözlem hayrete inkılab eder. Hayret makamında aşık, kendi varlığını unutur, tüm dünyası maşuku olur... (Mona İslam) |
Sahiden, kendi kendinizle konuştunuz mu hiç? [...] Dinlediniz mi içinizi, ne diyor? [...] Geçirdiniz mi bütün bir ömrü, muhasebenin hassas imbiğinden? Süzdünüz mü hayatınızın üsaresini kışırından? Sonra elediniz mi kof edebiyatı, içli sözlerinizden? Tutabildiniz mi ihlasın şefaat elini, amellerin mahşerinde? Nasıl, ümit var mı? Bulabiliyor musunuz amel defterinizde cenneti gösteren bir işaret?.. (Musa Hop) |
Şimdi düşündüm de dalından koparken seni nasıl bir andır o. Bazen bakarsın yaprakları dökülmüş bir ağaç ama bazıları ısrarla kalmak ister orada. Orada kalanlarda bu sefer dalında kurur. Ağaca yaprak olmak sana şeref, Ona kul olmak da bana şeref. Sen ayrılırsında dalından ben nasıl ayrılırım Rabbimden. Ben Onsuzluğu taşıyamam ki... (Handan Sır) |
Alemin merkezi insan, insanın merkezi kalptir. Kalp, niyet ve duyguların da merkezidir. Niyet ve duygular, davranışların ruhu gibidir. Bu ruha göre eylemler şekillenir. Dolayısıyla, kökü herkesin kendi manevi terbiyesinde saklı bir değişime talip olmaktan geçiyor her şey… [...] ‘Ben değişirsem alem değişir’ anlayışından hareketle [...] bir çözümün peşinden yürümek icap ediyor... (Yusuf Özkan Özburun) |
Gerçek sevginin yüceltici gücü olduğu gibi çarpık sevginin de aynı oranda alçaltıcı özelliği vardır. Birincisinde insan kendisini bulurken, ikincisinde kendisini yitirir. Sevdiğini ilah edinir, onu tefekkür eder, onu zikreder, onu tesbih eder, onu görür, onu yaşar. O artık sevgili olmaktan çıkıp bir çeşit ‘ilah’ olmuştur. Ve zaten bu sayılanlar da bir tür tapınış yöntemleri değil midir? (Mustafa İslamoğlu) |
Dünya keferesi, silahtan değil; kendi emrindeki kukla yöneticilerin başında bulunduğu ülkelerden değil; ölümden korkmayan tevhid eri mü’minden korkmaktadır. Bakın İsrail’e, etrafındaki ülkelerden, onların silahlarından mı korkuyor, yoksa elinde taştan başka atacak silahı olmayan çocuk sayılabilecek yaştaki ölümden korkmayan canlı şehid gençlerden mi korkuyor? (Ahmed Kalkan) |
Hey güzel yıldız!.. O yüce cüssenin şu anki vazifedarlığı gök resmimizde bir noktacık ışık yaymak belki de… Ve sen dünyamızdan kat kat büyük maddenle bu görevi yerine getirmekten usanmıyor, işte oracıkta ışıldıyorsun. Demiyorsun ki, “Rabbim, ben çok büyüğüm, görevim bu mu? Gafil insanların göğüne desen olmak mı?” Demezsin ki ey güzel yıldız... Emir kulu olmak ne güzel, ne ulvî bir erdem... (Rabia Nazik Kaya) |
Kalıbımı kıblede tutmak için ince ince ölçümler yapacak kadar hassas iken, kalbimin kıblesini aramayı bile lüzumsuz gördüğüm bir hoyratlığın içinde yakalıyor beni. Kalbime ettiğimin azıcığını kalıbıma etsem, yakama yapışan o kadar çok olur ki! Gözümü kör etsem, yüzümü çizsem ne kadar acıyanım olur! Gönlümü köreltmişim, özümü köz etmişim, kim duya, kim acıya, kim kıza? (Senai Demirci) |
Her insan tekinin benzersizliğini peşinen kabullenmelidir. Birey değil şahsiyet odaklı olmalıdır. Farklı zekalara, mizaçlara, yeteneklere saygı göstermelidir. Bunun için de fıtratı tahrip eden, yeteneği körelten, mizacı yok sayan her türlü müdahaleden uzak durmalıdır. Varolan yeteneği olgunlaştırma, eğitme, kışkırtma ve tekamül ettirmeyi amaçlamalıdır... (Mustafa İslamoğlu) |
‘Çilem mübarek olsun, gözyaşım helal olsun’ demeli… Zira acılar durduk yere çekilmez. Kalp boş yere atıp durmaz. Tik taklarıyla inip çıkarken vücudu besler tepeden tırnağa… İnmesi de çıkması da, daralması da genişlemesi de hikmetli ve faydalıdır. Orada hayat vardır zira… (Yusuf Özkan Özburun) |
All times are GMT +3. The time now is 14:35. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Siyaset Forum 2007-2025