![]() |
http://image.haber7.com/haber/haber7...0050807672.jpg Akşam Gazetesi'nin, Cumartesi günkü manşetinde yer alan hava kirliliği haberine Muğla Valiliği'nden yalanlama geldi. İşte valilikten yapılan o açıklama... ''Bu kömürlerin numuneleri Çevre ve Orman İl Müdürlüğü'nce alınarak Çevre ve Orman Bakanlığı laboratuvarlarında analizleri yapılmış ve kömür değerlerinin çevre mevzuatına uygun olduğu anlaşılmıştır. Kömürle ısınan Muğla kent merkezindeki mahallerde toplam 27 bin hanede yaşayan aileden sadece 278 aileye yaklaşık 195 ton kömür vakfımızca dağıtılmıştır. Muğla merkez, merkeze bağlı köyler ve kasabalarda 678 aileye yapılan kömür yardımları mütevelli heyeti ile kararlaştırılmış, bu ailelerin fakir ve muhtaç oldukları vakıfça tespit edilmiştir. Gazetelerde iddia edilenin aksine; dağıtımlar Aralık ayında değil çok daha önce Temmuz- Eylül ayları içinde gerçekleştirilmiştir. Vakfımızca dağıtılan kömürlerin sadece yaklaşık 195 tonu Muğla kent merkezi sınırları içinde kalmaktadır. 26 bin 722 adet hane halkının kömür yakıyor olabileceği düşünüldüğünde il merkezinde hava kirliliğinin Vakfımızca dağıtılan kömürlere bağlanamayacağı ortaya çıkmaktadır. Öte yandan, ilimizdeki hava kirliliğini sona erdirecek olan doğal gaz getirilmesi çalışmaları Botaş A.Ş. tarafından başlatılmış ve hattın geçeceği arazilerin kamulaştırma aşamasına gelinmiştir.'' Bu arada, Muğla Valiliği'nin ''Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Başkanlığı'' tarafından fakir ve muhtaç ailelere dağıtılan kömürlerin hava kirliliğine neden olduğu iddialarına ilişkin inceleme başlattığı ve hukuki yollara başvuracağı öğrenildi. Kentte hava kirliliği iddiası, bir grup tarafından maske takılarak protesto edilmiş, gruptakiler Muğla Valisi Ahmet Altıparmak hakkında ''Anayasa'nın 56'ıncı maddesine muhalefet, çevrenin kasten kirletilmesi ve görevini kötüye kullandığı'' iddiasıyla savcılığa suç duyurusunda bulunmuştu. |
İşte Doğan'ın YALAN haber galerisi [1]http://www.habervaktim.com/resim/resim66652_2.jpg Doğan Grubu açıklamasında kelime oyunuyla Alman ortağı Axel Springer'in İsrail'le ortaklığı olduğunu yalanladı. Fakat Axel'in sitesinde yer alan kurumsal prensipler asıl amacı gizleyemiyor. Bu yolla en son ortağı tarafından yalanlanan Aydın Doğan medyasının sadece son bir yılda altına imza attıkları yalanlarını okurlarımızla paylaşıyor. İşte, "Toplasan bu yalanları buradan köye yol olur" dedirten yalan galerisi: YALAN HABER GALERİSİ-1 AYDIN DOĞAN MEDYASININ "BURDAN KÖYE YOL OLUR" DEDİRTEN YALAN GALERİSİ *** DOĞAN MEDYASININ YALANLARI -- 1 Hürriyet'in haberine yalanlama Hürriyet Gazetesi tarafından ortaya atılan iddialara Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Haluk İpek'ten yalanlama geldi. Hürriyet Gazetesi'nin bugünkü manşetinde yer alan haberde, Haluk İpek'e ait olduğu iddia edilen arsanın, baldızı tarafından belediyeden açık artırma yoluyla satın alındığı ortaya çıktı. Ayrıca 1985 yılında alınan yasal bir kararla bahse konu arsanın orman vasfını kaybettiği ve dönemin belediye meclisi tarafından konut arazisine çevrildiği ise belgelerle kanıtlandı. Kişi beyanına dayandırılarak hazırlanmış haber ile ilgili ise yeni belgeler ortaya çıktı. 29 Mart 2009 seçimlerinde, CHP Ankara Çamlıdere Belediye birinci sıra meclis üyesi olan Hüseyin Kayahan'ın beyanına dayandırılan haber ile ilgili, Kayahan'ın kendisine ve babasına ait kaçak yapıların mahkeme kararı ile belediye tarafından yıkıldığı ortaya çıktı. Çamlıdere'de bulunan ve Hüseyin Kayhan'a ait olan kaçak yapılarla ilgili birden fazla mahkeme kararlarının ortaya çıkması üzerine bir haber daha yalanlandı. Hürriyet Gazetesi'nde yer alan haberde, Ankara'nın Ak Partili Çamlıdere Belediye Başkanı'nın, ormanlık alanda Haluk İpek'in baldızına villa inşa etmesi için çaba gösterdiği iddia ediliyordu. Ancak Hürriyet'in manşetine taşıdığı iddiaların tamamının asılsız olduğu ortaya çıktı. Üstelik iddialara kaynaklık eden Hüseyin Kayhan'a ait kaçak yapıların mahkeme kararıyla aynı belediye tarafından yıkıldığı öğrenildi. Haberin araştırmadan yoksun olduğunun kanıtı ise, 6 Haziran 2008 tarihinde konut alanına çevrildiği iddiasıydı. Oysa belgeler incelendiğinde söz konusu arazinin alınan yasal bir kararla, 1985 yılında orman arazisinden konut arazisine çevrildiği ortaya çıktı. Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Haluk İpek ise yaptığı yazılı açıklamada, iddiaları kesin bir dille reddetti. İşte İpek'in açıklaması: BASIN AÇIKLAMASI 23.2.2008 tarihli Hürriyet Gazetesinin baş sayfasında “Çamlıdere'de baldıza villa” başlığı ile verilen haberde şahsımla ilgili olarak ileri sürülen iddialar bütünüyle gerçek dışıdır. Haberde yer alan iddialar ile şahsım arasında zorlama yoluyla ve yoruma dayalı olarak bağ kurulmaya çalışılmıştır. Haberin yayınlanmasını müteakip, ileri sürülen iddialarla ilgili olarak herkese açık kayıt ve belgeler üzerinde yaptığımız tetkikler istikametinde cevaplarım şunlardır: Bahsedilen parselin imarda ormanlık park alanıyken, bilahare yapılan değişiklikle, konut alanına çevrildiği iddiası yalandır. Zira söz konusu alan 1985 yılında konut alanına açılmıştır. Dolayısı ile arsanın mülkiyeti elde edilmeden 10'larca yıl önce alan imara açılmıştır. Yine Zeynep Sevim Özaydın‘ın bir dilekçe ile belediyeye müracaat ettiği, villa yapmak istediği ,verilecek izin ve arsa ile konut alanı içerisinde bulunan bir arsasını takas etmeyi istediği iddiaları da tamamen yalandır. Belediye ile herhangi bir arsa takası söz konusu değildir.Söz konusu parsel Özaydın tarafından ihale yolu ile rekabet ortamında ve özel şahıstan satın alma yolu ile edinilmiştir. Haberde anılan belediye meclis üyelerinin önümüzdeki seçimde belediye meclis üyeliğine aday gösterildiği iddiası da diğer iddialar gibi gerçeği yansıtmamaktadır. Mevcut AK Partili Belediye Meclis Üyelerinden sadece biri yeniden aday gösterilmiştir. Dolayısıyla bu iddia da asılsızdır. Haberde anılan 962 Ada , 9 parselden oluşan bir alandır. Bu parsellerden biri hariç, tamamında inşaat bulunmaktadır. Bu inşaatların tamamı 2004'ten önce yapılmıştır. Haberde haberin kaynağı olarak gösterilen Hüseyin Kayahan CHP listesinden 1.sıra belediye meclis üyesi adayı olmuştur. Hüseyin Kayahan'ın ve babası Nazım Kayahan'ın kullanımında bulunan kaçak yapılar da Çamlıdere Belediyesi tarafından yıkılmıştır. Bu da haberin ve haberde yer alan iddiaların kişisel ve siyasi husumete dayalı olduğunu ortaya koymaktadır. Sonuç olarak yukarıda da arz ve izah ettiğim üzere haberin tümü gerçek dışıdır. Haberde şahsımla ilişkilendirilen gayrimenkul ile herhangi bir ilişiğim de bulunmamaktadır. Sorumlu ve objektif gazetecilik anlayışı ile bağdaşmayan, kişisel kin ve husumete dayalı “çamur at, tutmasa da izi kalır” anlayışını yansıtan bu türden haberlerin hukuki sorumluluğu mucip olduğu açıktır. Kamuoyuna saygıyla duyurulur. Av. Haluk İPEK Ankara Milletvekili DOĞAN MEDYASININ YALANLARI 2 Kartel medyasının 2009'un ilk yalan haberi Bazı medya gurupları Bahçelievler'de yılbaşı gecesi vurulan gençlerin içki nedeniyle saldırıya uğradığını iddia etmişti. Mahalleli ise bu iddiaları yalanlayarak haberlere büyük tepki gösteriyor. 9 yıldır olayın olduğu sokakta oturduğunu söyleyen Ergin Kırca, "Bizim muhitimizde herkes birbirine karşı çok saygılıdır. Kimse ne içki içtiği için ne de mini etek giydiği için hiç kimseye tepki göstermez. Olayın bu şekilde medyada yer alması çok çirkin." diye konuşuyor. Yaralıları hastaneye götüren Kadir Ülker, "Misafirleri geçirirken kapının önünde kanlar içinde yatan genci gördük. Apartman yöneticisinin arabasına koyarak hastaneye götürmeye yardımcı oldum. Ama biz yetiştiğimizde zaten çocuk ölmüştü." diye konuşuyor. Saldırganın gençleri içki nedeniyle değil, gürültü yaptıkları gerekçesiyle kovalamış olacağını ifade eden Ülker, adli bir vakanın bu şekilde çarpıtılmasına karşı çıkıyor. 14 yıldır yaşadığı sitede en ufak bir tahammülsüzlüğe rastlamadığını vurgulayan Ülker sözlerini şöyle sürdürüyor: "Bizim kapının altında mini bir market var. Orada sürekli gençler oturup bira ve içki içer. Ama ben şimdiye kadar hiç kimsenin bu insanlara bir şey söylediğine şahit olmadım. Bu yüzden olayı canlı yayında mahalle baskısı olarak gösteren televizyon kanalına sokaktaki herkes çok kızarak tepki gösterdi. Bizi kimsenin böyle göstermeye hakkı yok." Emniyet yetkililerinden alınan bilgiye göre Haznedar İstanbul Evleri Sarmaşık Sokak'taki parktaki gençlere saldıran 25 yaşındaki Bekir Yavuz, 2002 yılında Rize'de bir cinayete karışmış. Çevresinde 'Vanlı Mehmet' diye tanınan Bekir Yavuz'un agresif ve sorunlu bir genç olduğunu söyleyen mahalle esnafı ise büyük korku yaşıyor. 19 yaşındayken cinayete karışan Yavuz'un ailesinin olay yerine yakın oturduğu bildiriliyor. DOĞAN MEDYASININ YALANLARI 3 Elazığ Havaalanı yalanı Hürriyet, Milliyet, Vatan ve Radikal gazetelerinin Elazığ Havaalanı ile ilgili haberleri Ulaştırma Bakanlığı tarafından yalanlandı. Bakanlık, Elazığ Havaalanı pistiyle ilgili çıkan haberlerin gerçek dışı olduğunu açıkladı. Gazetelerde 'Başbakan Erdoğan bitmemiş pisti açmış' başlıklarıyla yer alan haberleri yalanlayan Bakanlık, pistin resmi açılışının yapılmadığını ifade etti. Bakanlık'tan yapılan yazılı açıklamada, gazetelerde 'Başbakan Erdoğan bitmemiş pisti açmış' başlıklarıyla yer alan haberlerin incelendiği, söz konusu havaalanı pistinin yeni bitirildiği, uçak inişine müsait hale getirilerek aydınlatma ve uçuş testlerinin yapıldığı kaydedildi. Resmi herhangi bir açılış yapılmadığı vurgulanan açıklamada, "Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 18 Kasım 2008 tarihinde Elazığ'da birtakım etkinliklere ve açılışlara katıldı. Daha önce açılışının yapılması öngörülmüş olmakla birlikte pistin mütemmimleri kapsamında olan diğer işler bitmemiş olduğundan yeni pistin açılışı yapılmamıştır." denildi. Açıklamada, Başbakan'ın yaptığı konuşmada, 'yapımı devam eden 3 bin metrelik yeni piste indik ve buraya yeni terminal yapılacak' dediğine işaret edilerek, havaalanın resmi bitiş tarihinin sözleşmesel olarak henüz dolmadığı kaydedildi. (CİHAN) DOĞAN MEDYASININ YALANLARI 4 Milliyet'in Başbakan'a mesaj haberi yalan çıktı Haber tamamen uydurma çıktı ! "Milliyet Gazetesi'ndeki haber tamamen uydurmadır ve gerçeği yansıtmamaktadır." AP Dış İlişkiler Komisyonu üyesi hayal kırıklığına uğradı. Avrupa Parlamentosu (AP) Sosyalist Grup Başkan Yardımcısı ve AP Dış İlişkiler Komisyonu üyesi Hannes Swoboda, Milliyet gazetesinde bugün kendisine atfen yayınlanan haberi yalanladı. Cihan'a konuşan Swoboda, söz konusu gazetede yer alan ve kendisinin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a "Türkiye'de daha özgür basın görmek istiyoruz" yolunda bir mesaj ilettiği bilgisinin yer aldığı haberin gerçeği yansıtmadığını vurguladı. Basın konusunun görüşmede hiçbir şekilde gündeme gelmediğini belirten Sosyalist Grup Başkan Yardımcısı, şöyle devam etti: "Başbakanla, son derece yapıcı bir görüşme gerçekleştirdik. Gayet verimli geçti. Reformların devamı konusundaki kararlılığından etkilendik. Milliyet gazetesindeki haber tamamen uydurmadır ve gerçeği yansıtmamaktadır." AP Dış İlişkiler Komisyonu üyesi Hannes Swoboda, söz konusu haberin kendisini hayal kırıklığına uğrattığını da kaydetti. Milliyet gazetesinin bugünkü sayısında birinci sayfadan Swoboda'nın fotoğrafıyla birlikte ve "AP heyetinden Erdoğan'a özgür basın mesajı" başlığıyla yayınlanan haberde, Sosyalist Grup Başkan Yardımcısı'na atfen "Türkiye'de daha özgür basın görmek istiyoruz" sözlerine yer verilirken, Başbakan'ın kısa süre önce bazı basın organlarının boykot edilmesi yönündeki çağrısı da hatırlatılmıştı. DOĞAN MEDYASININ YALANLARI 5 Radikal'in Şimşek-Çanakçı haberi yalan Bakan Şimşek ile Hazine Müsteşarı Çanakçı arasında anlaşmazlık olduğu yönündeki iddialar yalanlandı ama pek oralı olan olmadı! Devlet Bakanı Mehmet Şimşek adına Hazine Müsteşarlığı'ndan yapılan yazılı açıklamada, Bakan Şimşek ile Hazine Müsteşarı İbrahim Çanakçı arasında anlaşmazlık olduğu yönündeki iddialar yalanlandı. Müsteşarlıktan yapılan açıklamada şu bilgilere yer verildi: ''Bugün Radikal Gazetesi yazarı İsmet Berkan'ın "Ekonomik kriz mi, yönetim krizi mi ?" konulu köşe yazısı bir gerçeği daha ortaya çıkarmıştır. Hazine Müsteşarı Sn. İbrahim Çanakçı ile Sn. Devlet Bakanı Mehmet Şimşek arasında ileri sürülen iddialar bilinçli, maksatlı bir şekilde gündeme getirilmeye devam etmektedir. 15 Kasım tarihli Vatan Gazetesi'nin manşetinde yer alan Sn. Müsteşar Çanakçı ile Sn. Bakan Şimşek arasında geçtiği iddia edilen diyaloglar tarafımızdan yalanlanırken, Sn. Berkan bugünkü köşesinde bu iddiaların yalanlanmadığını belirtmiştir. Sn. Berkan, Hazine Müsteşarlığı internet sitesinde bu iddialar, 15 Kasım tarihinde yalanlanmıştır. Hala da bu yalanma metni bu sitede mevcuttur. Ayrıca, bu yalanlamalarımız aynı gün çok çeşitli internet sitelerinin birinci haberi olurken, ertesi gün de pek çok gazetede yer almıştır. Bu durum şu gerçeği göstermektedir ki sadece Sn. Bakanı yıpratmak maksatlı gündeme getirilen bu iddialar, köşe yazarımız tarafından da gerekli araştırma yapılmadan kaleme alınmıştır. Bu vesile ile tekrar Sn. Hazine Müsteşarı İbrahim Çanakçı ile Sn. Devlet Bakanı Mehmet Şimşek arasında geçtiği iddia edilen ve görüş ayrılıklarını içeren diyaloglar mesnetsiz, sadece bir iddiadır.'' CİHAN DOĞAN MEDYASININ YALANLARI 6 Kartel tasarıyı yasa yaptı Yalan haberi alışkanlık haline getiren bazı basın yayın organları yine bildiklerini okudu. Henüz taslak halinde olan çalışmayı yasalaşmış gibi gösterdi ve ülke içki yasağına gidiyor haberleri yayınladı. Oysa gerçek öyle değil. Sadece alkollü içki tüketimini özendiren reklamların önüne geçiyor. Tütün ve Alkol Piyasası yeniden düzenleniyor. Üzerinde 6 aydır çalışılan Taslak son halini aldı. Buna göre alkol satışı ve kullanımını teşvik artık yasaklanıyor. ALKOLÜ TEŞVİK YASAKLANIYOR İlk etapta Türkiye genelinde sayısı 200 bini bulan içki ruhsatı yeniden gözden geçirilecek. Usulsüz içki satanlara ağır cezalar kesilecek. DOĞAN MEDYASININ YALANLARI 7 Radikal'in “müfettiş” haberi yalan çıktı Bir okul müdürü kendisi hakkında, "Allah'a inanmıyor, Ermeni" gibi dedikodular yapıldığını söyleyerek konunun soruşturulmasını istedi. Bazı gazeteler, şikayet üzerine yapılan soruşturmayı Milli Eğitim tarafından başlatılmış gibi haber yaptı. Milli Eğitim Bakanlığı müfettişlerinin, Antalya Aksu İlköğretim Okulu Müdürü Mehmet Karakaş hakkında 'Allah'a inanmadığı' gerekçesiyle soruşturma başlattığı yönündeki haberler yalan çıktı. Soruşturmanın Milli Eğitim'in değil Müdür Mehmet Karakaş'ın talebiyle yapıldığı ortaya çıktı. Ancak, gazeteler konuyla ilgili haberleri müdürün talebini görmezden gelerek soruşturmayı Milli Eğitim müfettişleri başlatmış gibi sundu. Antalya Milli Eğitim Müdürlüğü yetkilileri, haberlerdeki çarpıtmaya dikkat çekerek şu açıklamada bulundu: "Müdür, bir öğretmen benim hakkımda böyle dedikodular yapıyor diye şikayetçi olmuş. Müfettişler de müdürün şikayeti üzerine 'Bunları dediniz mi?' diye sormuş." Müzik öğretmeni Sevil Ünlü geçen yıl müdür Mehmet Karakaş hakkında 'taciz' suçlamasında bulundu. Daha sonra okul müdürü hakkında, "Allah'a inanmıyor, Ermeni, öğle yemeğinde ayranına rakı katarak içiyor." gibi dedikodular başladı. Bunun üzerine okul müdürü Mehmet Karakaş, Antalya Valiliği'ne bir dilekçe vererek bu dedikoduları kendisini tacizle suçlayan öğretmenin çıkardığını iddia etti. Müdür Karakaş bu iddiaların açıklığa kavuşturulmasını talep etti. Dilekçeyi işleme koyan Antalya Milli Eğitim Müdürlüğü, olayı araştırması için 2 müfettiş görevlendirdi. Müfettişler de iddiaların araştırılmasını isteyen Mehmet Karakaş'ın dilekçesinde ifade ettiği suçlamaları öğretmenlere sordu. Antalya Milli Eğitim Müdürlüğü yetkilileri, olayın gazetelerde yer aldığı gibi gerçekleşmediğini açıkladı. Yetkililer, Mehmet Karakaş'ın dilekçesinde kendisi hakkında söylendiğini duyduğu bazı konuların araştırılmasını istediğini belirterek, "Öğretmen bana bunları diyor diye müdür kendisi şikayetçi olmuş. Müfettişler de müdürün şikayetine göre 'Bunları dediniz mi?' diye sormuş." açıklamasını yaptı. Mehmet Karakaş'ın halen İsmail Hakkı Kaya İlköğretim Okulu'nda müdür olarak görev yaptığını anlatan Milli Eğitim yetkilileri, müdürü ve öğretmeni başka yerde görevlendirmenin bu soruşturma ile ilgisi bulunmadığını belirterek şunları kaydetti: "Öğretmenle okul müdürü bu iddialardan ötürü görevden alınmadı. İddialar sübuta ermemiş. Başka suçlar sebebiyle yerleri değiştirilmiş." Okul Müdürü Mehmet Karakaş, konu hakkında konuşmak istemediğini söyledi. Antalya'nın İbradi ilçesindeki bir başka okula tayin edilen müzik öğretmeni Sevil Ünlü ise kendisinin derslerde öğrencilere müdürün inancı ve etnik kökeni hakkında konuştuğu iddialarını yalanladı. Öte yandan mesai arkadaşları, Mehmet Karakaş ve Sevil Ünlü'nün daha önce son derece samimi arkadaş oldukları ve aralarında herhangi bir sorun olmadığını ifade etti. DOĞAN MEDYASININ YALANLARI 8 MEB'den Star TV'ye yalanlama Milli Eğitim Bakanlığı'ndan Star TV'de yayınlanan Aktütün ilköğretim okulunda öğretmen olmadığı haberlere yalanlama geldi. Star TV'de yayınlanan 'Aktütün İlköğretim Okulunda öğretmen olmadığı, çocukların kalem yerine füze mermileri ile oynadıkları' haberlere Milli Eğitim Bakanlığı'ndan yalanlama geldi. Milli Eğitim Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, ''Aktütün İlköğretim Okulunda öğretmen olmadığı, çocukların kalem yerine füze mermileri ile oynadıkları yönündeki iddiaların tümüyle gerçek dışı olduğu'' bildirildi. Açıklamada, 4 Ekimdeki hain saldırı sonucu 17 askerin şehit olduğu Hakkari'nin Şemdinli ilçesine bağlı Aktütün köyünde, olayı takip eden günlerde bazı televizyonların yaptığı yayınların ve haberlerin gerçeği yansıtmadığı kaydedilerek, şöyle denildi: ''Dün ve bugün bazı televizyonların canlı yayınlarında, 'Aktütün İlköğretim Okulunda öğretmen olmadığı, çocukların kalem yerine füze mermileri ile oynadıkları' yönündeki iddialar tümüyle gerçek dışıdır. Aktütün köyünde 2008-2009 eğitim-öğretim yılının ilk günü olan 8 Eylül 2008 Pazartesi günü eğitim-öğretim başlamıştır. Okulda eğitim alan 68 öğrencinin ders kitapları ücretsiz olarak dağıtılmıştır. Öğretmenleri Cevdet Arıcı ve Kadir Sönmez ile eğitimleri kesintisiz devam etmiştir. Menfur saldırının ardından 6 Ekim 2008 tarihinde her iki öğretmenimiz yerel yöneticilerin bilgisi doğrultusunda ilçe merkezinde 'Okuma-Yazma Teknikleri'' konulu bir günlük seminere alınmışlardır. Televizyonların canlı yayınlarında ekrana getirdikleri 'kapalı okul' görüntüsünün çekildiği tarihte öğretmenlerimiz, 1 günlük seminer programına katılmışlardır. Özetle, hain saldırının ardından Aktütün köyünde eğitim-öğretim sadece 1 günlük kesintiye uğramıştır. Hal böyleyken Aktütün köyünde eğitim-öğretim olmadığı iddiasıyla canlı yayınlar yapmak, asılsız haber yapmaktan öte öncelikle o köyde büyük fedakarlıkla çocuklarımızı eğitmek isteyen iki genç öğretmenimizin ve eğitim camiasının emeğine yapılmış bir haksızlıktır.'' DOĞAN MEDYASININ YALANLARI 9 Radikal “din kültürü öğretmenine” çamur atmış Din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni Mehmet Yıldız, basında yer alan haberler suç duyurusu kabul edilerek 4. Asliye Ceza Mahkemesi'nde açılan davada beraat etti. Yaklaşık 1,5 yıl süren dava sonucunda, Mehmet Yıldız'ın, kitabın dağıtıldığı ileri sürülen 23 Nisan 2007'de Türkiye'de olmadığı da ortaya çıktı. Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası (Eğitim-İş), 15 Mayıs 2007'de Denizli Gazeteciler Cemiyeti'nde basın toplantısı düzenleyerek Yeşilköy İbrahim Cengiz Yatılı İlköğretim Bölge Okulu'nda, Namaz Gönüllüleri Platformu tarafından hazırlanan 'Dinin Direği Namaz' isimli kitabın dağıtıldığını ileri sürdü. '27 Nisan e-muhtırası' olarak kayıtlara geçen Genelkurmay bildirisinin ardından ortaya atılan bu iddia özellikle Doğan Grubu gazetelerinde genişçe yer aldı. Hürriyet, 'Okulda cihat propagandası iddiası', Milliyet, '23 Nisan'da öğrencilere namaz kitabı', Radikal ise 'Türkiye, Denizli olmasın' manşetiyle iddiayı kamuoyuna duyurdu. Haberlerin ardından Denizli Valiliği olayı soruşturmak üzere müfettiş görevlendirdi. Denizli Cumhuriyet Başsavcılığı ise basında yer alan haberleri suç duyurusu kabul ederek 4. Asliye Ceza Mahkemesi'nde dava açtı. Ancak müfettişler davanın sonucunu beklemeden Yıldız'a idari para ve kınama cezası verdi. Yıldız, evinin yakınında bulunan ve başmüdür yardımcısı olarak görev yaptığı Yeşilköy İbrahim Cengiz Yatılı İlköğretim Bölge Okulu'ndaki görevinden alınarak, uzak bir mahalledeki Dr. Bekir Sıddık Müftüler İlköğretim Okulu'na öğretmen olarak atandı. Denizli 4. Asliye Ceza Mahkemesi, 1,5 yıl süren yargılamanın ardından Yıldız'ın kendi branşıyla ilgili kitabı bazı öğrencilere dağıtmış olmasının görevi kötüye kullanma suçu oluşturmayacağına karar verdi. Mahkeme, yaptığı araştırmada, Yüksek İslam Enstitüsü mezunu olan, çalışkanlığından dolayı maaş mükafatı, üç takdir ve üç teşekkür belgesi verilen Yıldız'ın dağıttığı iddia edilen kitap hakkında yasaklama ve toplatma kararı olmadığına işaret etti. Mahkeme kararında şöyle denildi: "Söz konusu kitap, dosyada mevcut yazı ve raporlardan anlaşılacağı üzere İslam dini ve dinin emirlerinden olan namazla ilgilidir. Kitabın bazılarımızca beğenilmemesi veya uygun görülmemesi, böyle bir suçu oluşturmasını gerektirmeyeceği anlaşılmakla sanığın beraatine karar vermek gerektiği kanaatine varılmıştır." Yıldız, mahkemeye sunduğu belgelerde kitabın dağıtıldığı iddia edilen 23 Nisan'da yurtdışında (Suriye'de) olduğunu, izin ve pasaport belgeleriyle ispatladı. Memur Sendikaları Konfederasyonu'na bağlı Eğitimciler Birliği Sendikası (Eğitim-Bir-Sen) Denizli Şube Başkanı Ahmet Sert, Yıldız'ın yalan bir bilgi sebebiyle linç edildiğini söyledi. Eğitim-İş'in olaylarda siyasi davrandığını ifade eden Sert, ilgili sendikanın "çamur at, izi kalsın" mantığıyla hareket ettiğini söyledi. Sert, Yıldız'ın bütün haklarının iade edilmesi gerektiğini sözlerine ekledi. DOĞAN MEDYASININ YALANLARI 10 Doğan Medyası Akman'a yükleniyor, iddialar yalan çıkıyor RTÜK Başkanı Zahit Akman'ın avukatı Ali Yıldız iddialara ilişkin yazılı açıklama yaptı. RTÜK Başkanı Zahit Akman'ın avukatı Ali Yıldız, müvekkilinin bir şirkette hissedar olmasının, 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Yasa'nın 9. maddesine aykırı olmadığı gibi, RTÜK Üyesi veya başkanı olmasına da engel oluşturmadığını bildirdi. Ali Yıldız, yaptığı yazılı açıklamada, bugün kimi gazetelerde müvekkili Zahit Akman hakkında, ''RTÜK Başkanı Yalan Söyledi'' ve ''Armada'da 7 Milyon Dolarlık Hissesi Çıktı'' başlıklarıyla haberlere yer verildiğini anımsattı. Bu haberlerde yer alan iddiaların gerçeği yansıtmadığı gibi hukuki ve ahlaki olmayan yorumlar içerdiğini ifade eden Yıldız, 3984 sayılı yasa kapsamında müvekkilinin hiçbir ticari faaliyetinin bulunmadığını kaydetti. Yıldız, şöyle devam etti: ''Dolayısıyla müvekkilim yalan söylemiş değildir. Müvekkilimi yalancılıkla itham edenler bu hususu çok iyi bilmektedirler. Kamuoyu tarafından sadece internete girilerek öğrenilebilecek bilgi ve belgeleri sanki gizli saklı bilgi ve belgelermiş gibi manşetten haber olarak vermek ve müvekkilimi yalan söylemekle itham ederek gerçekleri karartmak, artık bazı basın organlarının yayıncılık ilkesi haline gelmiştir. Bu hususu hayretle ve esefle takip ediyoruz.'' Müvekkilinin, haberlere konu olan hisseleri 26 Ağustos 2003 tarihinde RTÜK Üyesi ve Başkanı olmadan önce devraldığını belirten Yıldız, bu bilginin internet ortamında 11 Aralık 2006 tarihli Ticaret Sicili Gazetesi'nin 63. sayfasında da yer aldığını bildirdi. Yıldız, şunları kaydetti: ''Müvekkilim Akman; henüz RTÜK Başkanı olmadan önce Hayat Yapı Ticaret ve Yatırım Ltd. Şti. isimli şirkette hissedar olan kardeşi Turgut Akman'ın hisselerinin bir kısmını satın almıştır. Satın alınan bu hisseler, Armada'nın takribi olarak yüzde 1 payına tekabül etmektedir. Bu hisse devri 6 Aralık 2006 tarihinde değil, 26 Ağustos 2003 tarihinde ve noter kanalıyla yapılmıştır. Kamuoyu şu hususta Vatan ve Milliyet gazeteleri tarafından kasten yanıltılmıştır. Bu bilgi, ticaret sicil gazetesinde açıkça görülmektedir. Yukarıda da izah ettiğimiz üzere müvekkilin bu şirkette hissedar olması; 3984 Sayılı Kanun'un 9. maddesine aykırı olmadığı gibi, yukarıda izah edildiği üzere RTÜK Üyesi veya Başkanı olmasına da engel değildir. Öte yandan Danıştay 1. Dairesi'nin ve Danıştay 5. Dairesi'nin yerleşmiş kararlarında; 'Limited Şirketler'de hissedar olmanın ticari faaliyet yasağı kapsamında değerlendirilemeyeceği açıkça belirtildiği gibi Devlet Personel Başkanlığı'nın 1994 yılında verdiği bir görüşte; ticari şirketlerde 'yönetici-yetkili' olunmadan hissedar olunmasının ticari faaliyet yasağı kapsamında değerlendirilemeyeceğini belirtilmiştir. Eğer haberi yapan kişilerin gerçekleri yazma gayesi olsa idi; en azından bu husustaki yargı karalarına yer vermesi gerekirdi. Ancak haber sadece müvekkilimi karalamak ve saygınlığını yok etmek amacına matuftur.'' Akman'ın hissedar olduğu şirketin, bir gayri-menkul yatırım şirketi olduğunu, kira gelirleri dışında herhangi bir ticari işte yer almadığını belirten Yıldız, ''Bu husus ilgili şirketin Ticaret Sicil Gazetesi'nde yayımlanan kararları ile de sabittir. Müvekkilim bu ticaret şirketindeki paydaşlığı ile ilgili ticari bir faaliyeti yoktur'' dedi. Müvekkilinin ilgili şirketteki hisselerinin, RTÜK üyeliğine seçildikten sonra verdiği mal beyannamelerinde de yer aldığına işaret eden Yıldız, şöyle devam etti: ''Dolayısı ile bu husus kamuoyundan ve resmi kurumlardan gizlenmiş bir durum değilken sanki usul ve yasaya aykırı bir durummuş ve yeni öğrenilmiş gibi haberlere yansıtılması habercilik ve gazetecilik değil sadece ve sadece haysiyet cellatlığıdır. Müvekkilim bu hisseleri, 26 Ağustos 2003 tarihinde arsa değeri üzerinden tüm birikimini ortaya koyarak ve kısmen de borçlanarak satın almıştır. Yani manşetten verildiği gibi müvekkilim 7 milyon dolarlık hisse almış değildir. Manşetteki iddiaları ile haberin içeriği arasındaki tezat da zaten bu iddiaların gerçeği yansıtmadığını açıkça göstermektedir. Müvekkilimin RTÜK üyesi seçilmesinden sonra ticari faaliyetlerde bulunduğu iddiasına dayanak yapılan 8 Şubat 2008 tarihli Ticaret Sicil Gazetesi incelendiğinde bu gazetede paydaşlar kurulunun şirket müdürü seçilmesi kararının yayınlandığı görülecektir. Paydaşlar kurulunun şirkete müdür seçmesi müvekkilimin görevine engel bir durum olmadığı gibi bir ticari faaliyette değildir. Durum bu kadar açıkken sanki hukuki olmayan bir işlem yapılmış gibi haber yapılması hangi yayıncılık ilkesi ve ahlaki ile açıklanabilir? Bu haberlerin tek sebebi müvekkilime duydukları husumet; tek amacı ise karalamak ve çamur atmaktır. Kamuoyu haberlerin arakasındaki bu gizli niyeti çok iyi görmektedir.'' Yıldız, bugünkü kimi internet sitelerinde de bir RTÜK üyesinin iddialarına dayanılarak müvekkilinin istifa edeceği ve uygun zamanı beklediği haberlerinin yer aldığını belirterek, şöyle dedi: ''Bu iddialar gerçeği yansıtmamaktadır. Müvekkilim görevinin başındadır ve gerçeğe aykırı bu haberlerden dolayı da görevini bırakacak değildir. Müvekkilim hakkında onun görevi ile ilgili hukuka aykırı tek bir eylem ve işlemi yokken sadece karalayıcı iddia ve iftiralardan dolayı istifasını bekleyenler umduklarını bulamayacaklardır. Alnı ak ve başı dik şekilde ilk günden beri yaptığı gibi görevinin hukuk çerçevesinde ve görev sorumluluğu içinde devam ettirecektir.'' DOĞAN MEDYASININ YALANLARI 11 Milliyet, Erdoğan'dan özür diledi Milliyet Gazetesi, Başbakan Erdoğan'dan özür diledi. İşte gazetenin yayınladığı özür yazısı... Milliyet Gazetesi, Başbakan Erdoğan'dan özür diledi. Erdoğan'ın içki içmeyenleri kadeh tokuşturmaya çağıranlarını eleştirdiği konuşmasını Milliyet, dünkü sayısında 'Başbakan Erdoğan içki içenlere çattı' başlığıyla okuyucularına duyurmuştu. İşte Milliyet Gazetesi'nin Başbakan'dan Özür dilediği yazısı ve o haber... DÜZELTME VE ÖZÜR Milliyet'in dünkü şehir baskılarında Başbakan Tayyip Erdoğan'ın açıklamaları 'Başbakan içki içenlere çattı' başlığıyla çıktı. Erdoğan önceki günkü konuşmasında "Ben diyorum ki, 'Aynı masada oturalım, sen iç ben içmeyeyim' ama 'Yok' diyor, 'Sen de bir kadeh tokuştur' Ben mecbur muyum sen tokuşturuyorsun diye tokuşturmaya?" demişti. Bu sözleriyle Başbakan'ın içki içenleri değil, içmeyenleri kadeh tokuşturmaya çağıranları hedef aldığı görülüyor. Maksadını aşan başlığı düzeltir, özür dileriz. KONUYLA İLGİLİ HABER Erdoğan içki içenlere çattı AKP Kadıköy İlçe Teşkilatı'nın iftarına katılan Başbakan Erdoğan, "Bu ülkede 'ben içmiyorum, sen buyur iç' anlayışını sürdürenlere yapılıyor mahalle baskısı" dedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AKP Kadıköy İlçe Teşkilatı ile tüm teşkilata bir ricası olduğunu belirterek, "Moda'daki içki tartışması" ile ilgili uyarıda bulundu. Erdoğan, "Sizi çatışmaya, kavgaya, polemiğe, sonu gelmez çatışmalara çekmek isteyenlere karşı lütfen azami derecede dikkatli olunuz. Moda'da bir yerlerden sipariş olan tipler gelebilir" dedi. AKP Kadıköy İlçe Teşkilatı'nın The Green Park Otel'deki iftarına katılan Erdoğan, bir konuşma yaptı. Konuşmasında, vatandaşın bir kısmının içki içtiğini, bir kısmının da içmediğini vurgulayan Erdoğan, "Mahalle baskısı deniliyor ya asıl mahalle baskısı bu ülkede, 'ben içmiyorum kardeşim, sen buyur iç', bu anlayışı sürdürenlerde, bunlara yapılıyor bu mahalle baskısı, sıkıntı burada. Ben beyefendiye diyorum ki 'Ya kardeşim sen iç. Bırak da ben içmeyeyim ya. Aynı masada oturalım sen iç, ben içmeyeyim'. 'Yok' diyor, 'Sen de bir kadeh tokuştur'. Kafaya bak ya. Ben mecbur muyum sen tokuşturuyorsun diye tokuşturmaya? Köşesinden bana akıl veriyor. O aklını sen kendine sakla. Sen devam et o işe. Ama bırak da biz de yolumuza devam edelim. Bizim yapacak çok işimiz var." Son günlerde Moda İskelesi'nde yaşanan içki tartışmasıyla ilgili de uyarıda bulunan Erdoğan, "Sizi çatışmaya, kavgaya, polemiğe, sonu gelmez çatışmalara çekmek isteyenlere karşı lütfen azami derecede dikkatli olunuz. Moda'da bir yerlerden sipariş olan tipler gelebilir. Biz bunlara alışığız. Bunlar hayatı o şişenin içerisinde görenler." Yasak protestosu Tarihi Moda İskelesi'nin işletmesinin İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı Beltur'a geçmesinin ardından, uygulamaya konulan içki yasağı her cuma protesto ediliyordu. Geçen hafta da yaklaşık 100 kişinin katıldığı gösteri sırasında olaylar çıkmıştı. Çıkan arbede sırasında bir kişi de gözaltına alınmıştı. DOĞAN MEDYASININ YALANLARI 12 Doğan Grubu'ndan ikinci özür Radikal Gazetesi genel yayın yönetmeni İsmet Berkan, Gaziantep Belediyesi'yle ilgili yayınladıkları "arazi vurgunu" haberinin yanlış olduğunu kabul etti. İşte, Berkan'ın özür beyan eden yazısı: Gaziantep bulmacasını çözmeye çalışırken Hasan Celal Güzel'in önceki gün Radikal'de çıkan yazısı, Radikal için ağır ithamlar içeriyordu; çünkü Güzel'in sözünü ettiği Gaziantep'le ilgili haber 6 Eylül günü Radikal'de ‘Gaziantep'te arazi rantı: AKP'de bu kez insider krizi' başlığıyla yayımlanmıştı. Doğan Haber Ajansı muhabiri Ahmet Kaya'nın Gaziantep'ten gönderdiği habere göre Nuri Üysen isimli bir işadamı, Gaziantep Güvenevler mahallesinde yer alan 119 bin metrekarelik çok sayıda varise bölünmüş olan bir tarım arazisini toplam 14 trilyon liraya satınalmış, üç gün sonra aynı araziyi Lüksemburg merkezli PD Three Gayrımenkul Yatırım Şirketi'ne 87.5 trilyona satmıştı. Satıştan kısa bir süre sonra Gaziantep Büyükşehir Belediyesi bu araziyi tarım alanı olmaktan çıkarıp ‘ticari alan' haline getirmişti. Bu arada arazinin yüzde 55'i de Büyükşehir Belediyesine ve arazinin yer aldığı bölgenin sorumlusu Şehitkamil Belediyesi'ne bağışlanmıştı. Ben haber anlatıldığında yazı işleri masasındaydım ve burada imar yolsuzluğu olduğu kanısına varamadım, onun yerine arazi sayesinde AKP'ye yakın bir işadamının ‘içerden bilgi alarak' 14 trilyonunu üç günde 87.5 trilyona yükseltme ‘becerisi' gösterdiğine kanaat getirdim, haberi de buna göre verdik. DHA'ya abone diğer gazetelerin haberi nasıl verdiğine çok dikkat etmedim açıkçası. Haber önümden geçip gittikten sonra benim için konu kapanmıştı aslında, taa ki önceki güne kadar. Hasan Celal Güzel'in yazısını okuyunca hemen DHA Genel Müdürü Uğur Cebeci'yi aradım, beni bu konuda bilgilendirmesini rica ettim. Ondan öğrendim ki Hürriyet de haberden şüphelenmiş ve bu sebeple tecrübeli gazeteci Tarık Devrim'i Antep'e, olayı soruşturması için göndermişti. Kısa süre sonra DHA bana konuya ilişkin bir dosya gönderdi. Dosyada Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Asım Güzelbey'in basın toplantısının tam dökümü de vardı ve ben ilk kez önceki gün Güzelbey'in bu haberi yalanlamak için günlerce çırpındığını ama sesini duyuramadığını farkettim, bu benim ayıbım. Başkan Güzelbey, basın toplantısında arazinin tam öyküsünü anlatıyordu. Onun anlatımına göre belediye tam o bölgede daha önce 40 dönüm kadar bir araziyi kamulaştırmış ve sonra da imar durumunu ‘ticari alan' olarak tadil etmişti. Bu 40 dönümü pazarlamak, buraya yatırımcı çekmek için yurtdışı seyahatler bile yapılmış ve en sonunda halen İskenderun ve Hatay'da Türk ortaklarıyla iki adet alışveriş merkezi inşa etmekte olan Türk ve Alman sermayeli Lüksemburg merkezli PD Three Gayrımenkul Yatırım Şirketi araziyle ilgilenmişti. Ancak bu şirket de araziyi küçük bulmuş, ‘Bize en az 100 dönüm lazım' demişti. Belediye bunun üzerine şirkete dönüp, ‘Biz yapamayız ama siz etraftaki arsaları satın alır sonra da bizi 100 dönüme tamamlayacak kadar arsayı bağışlarsanız olur' cevabını vermişti. Bunun üzerine Alman şirketin Türkiye'deki ortağı olan Nuri Üysen, gidiyor ve bölgede 119 bin metrekarelik bir arsa buluyor. Arsa 19 varise bölünmüş bir arsa. Üysen, bu 19 kişiyi tek tek dolaşıyor ve arsanın tamamını almayı başarıyor. Hatırlayın, Üysen DHA'nın haberine göre 14 trilyona alıyordu arsayı. Oysa Belediye Başkanı, arsa hissedarlarının 6 ayrı grupta toplandığını ve her gruba 14'er trilyon, yani toplamda 84 trilyon lira ödendiğini söylüyor. Tabii bir özel şahsın bir araziyi kimden kaça satın aldığını bilmek de, biliyorsa ilan etmek de belediye başkanının işi değil ama bizim başkan bunu yapıyor. Tarık Devrim'in Gaziantep'te yaptığı araştırma, bir yanıyla belediye başkanı Güzelbey'i doğrular nitelikte, tapu kayıtlarına göre 19 hissedar arsalarını toplamda 84 trilyona satmış gözüküyorlar. Yani DHA'nın haberi yanlış! Ama bir dakika... Dün bu 19 kişi çıkıp basın toplantısı yaptı, banka dekontlarını gösterdi ki, onlara arsa için yapılan ödeme 14.9 trilyon lira. Bu 19 kişinin tapuda 84 trilyon aldıklarına dair attıkları imzalar var. 19 kişi bu imzalar atılırken o belgede bu rakamların yazmadığını öne sürüyor. Bu haliyle bir dolandırıcılık iddiası bu, herhalde savcılıklar konuyla ilgilenir. Fakat esas önemlisi, bu 19 kişinin gerçekten 84 değil 14.9 trilyon lira almış olması. Parayı ödeyen Nuri Üysen, 19 hisseli bu tapuyu tek tapuya dönüştürüyor ve üç gün sonra kendisinin da ortak olduğu şirkete 87.5 trilyon liraya satıyor. Biz gazeteciler kamu tarafından yapılan yolsuzluk veya kayırmalara alışığız da özel kişilerin kendi şirketlerini dolandırmasına çok alışık değiliz. Burada durum sanki buymuş gibi gözüküyor: Yani Nuri Üysen, gerçekte 14.9 trilyon ödediği arsasını tapuda 84 trilyon gösteriyor, doğan vergi ve harç farkını da ödüyor, sonra da gerçekte 14.9 trilyon olan arsayı kendisinin de ortağı olduğu Alman şirketine 87.5 trilyona satıyor, yani yaklaşık 72.5 trilyon lira kazanç elde ediyor. Tabii bu kazancın bir bölümünü düşmek lazım, diyelim Üysen şirkette yüzde 50 ortaksa o zaman kazancı yarı yarıya azalıyor, yüzde 30 ortaksa yüzde 30 azalıyor vs. Bu çok ilginç dolandırıcılık öyküsünde belediyenin yeri nedir? Şu: Belediye esasen artık 100 dönümlük bir arsanın sahibi. Bu arsanın ticari imarı da var. Yani arsayı bu yatırımcılara değil ama belki başkasına satarak yine gelir elde edilebilinir ve bu gelirle de Antep'in raylı sistemi hala yapılabilir. Hasan Celal Güzel'i de gazetem adına düzeltmem gerek: Ortada kasıtlı olarak yapılmış bir yalan haber yok, anlatmaya çalıştığım gibi fevkalade karmaşık yapısı olan bir dolandırıcılık hadisesi var. Herhalde bundan sonrası Nuri Üysen'le Alman ortakları arasında ve hukuk zemininde halledilecek şeyler... DOĞAN MEDYASININ YALANLARI 13 TRT'den kartele sert tepki TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin, bazı eleştirilerin geçmişten gelen bir hesaplaşma amacı taşıyan acımasız eleştiriler olduğunu belirterek tepki gösterdi. Şahin, 55 kişiyle 550 kişilik yayın yapan televizyonlarla aynı kalitede yayın yapan Pekin Olimpiyatları ile Srebrenitsa Katliamı'nda görev alan 80 personeli ödüllendirdi. TRT Genel Müdürlüğü Bosna Hersek'in Srebrenitsa kenti ve Pekin Olimpiyatları'nda görev alan personele başarı plaketi verdi. TRT Genel Müdürlüğü'nde düzenlenen törene, yönetim kurulu üyeleri ve personeli katıldı. Ödül töreninde bir konuşma yapan TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin, Srebrenitsa'da yapılan katliamın unutulmaması için 13. yıldönümünde 26 saat aralıksız yayın yapılarak büyük bir başarıya imza atıldığını kaydetti. Şahin, yayınlar sırasında katliamın baş aktörü olan Sırp lideri Radovan Karadziç'in yakalanmasının da yayınlarına ayrı bir katkı sağladığına işaret etti. Şahin, Pekin Olimpiyatları'nın olimpiyatlar tarihindeki en unutulmaz açılışların biri olarak televizyonculuk tarihine geçtiğini söyledi. TRT'nin 55 kişilik ekiple yayınları takip etmeye çalıştığını belirten TRT Genel Müdürü Şahin, bazı televizyonların 550 kişilik ekiple olimpiyatları yayınlamaya çalıştığını kaydetti. Yayınları nedeniyle birçok kişiden olumlu eleştiri aldıklarını aktaran Şahin, bazı kişilerin ise acımasızca kendilerini eleştirdiğini ifade etti. Olimpiyatları 24 saat boyunca sabahtan akşama kadar takip etmeye çalıştıklarını dile getiren Şahin, TRT 3'te canlı, TRT 1'de ise özet görüntülerle oyunları izleyicilere aktarmaya çalıştıklarını kaydetti. TRT çalışanlarının özveriyle yayınları yetiştirmeye çalışmasının unutulmaz bir başarı olduğunu aktaran Şahin, 600 kişiyle çalışan yabancı kanallara rağmen TRT'nin 55 kişilik ekiple aynı çalışmayı yaptığını hatırlattı. Kendilerine ulaşılamadı yada Pekin'e götürülemediği için eleştiri yapanlara tepki gösteren Şahin, "Hak etmediğimiz bir eleştiriye de bu kurum hiçbir zaman müsaade etmeyecektir. 55 kişilik ekiple özverili bir şekilde yayınları yetiştirmeye çalıştık. Hatalarımızla, doğrularımızla mükemmeli yakalamaya çalışarak yayınlarımızı geliştireceğiz. Biz tabi, her şey dört dörtlüktü diyecek değiliz. Ama eleştiri, spor müsabakalarının ekrana yansıtılmasının dışına çıkınca, başka rahatsızlığı olanlar bunun acısını bu yolla çıkartmaya çalıştı. Geçmişe dayalı hesapları olan insanlar olmuş olabilir. Ama biz bu yönde bir hesaplaşma içinde değiliz. Her şeye rağmen eleştiriye açığız. Yeter ki eleştiri şartlar ve normlar içinde olsun. Onun dışında kem göz sahibinindir. TRT bugün dünden daha iyi, yarın bugünden daha iyi olacak." dedi. Şahin ve yönetim kurulu üyeleri, konuşmadan sonra Pekin Olimpiyatları ve Srebrenitsa yayınında yer alan personele plaket verdiler. CİHAN DOĞAN MEDYASININ YALANLARI 14 Zahid Akman: Tamamen iftira RTÜK Başkanı Zahid Akman, 'Hakkımdaki iddialar tamamen iftiradır. Bazı medya gurupları, Ergenekon sanıklarına gösterdiği saygıyı bizden esirgedi.' dedi. Akman, RTÜK Konferans Salonu'nda düzenlediği basın toplantısında, son 3 gündür basına sıkça yansıyan ve tamamı hakkında yargı organlarınca önceden tekzip kararı verilmiş iddialarla ilgili ilk elden kamuoyunu aydınlatmak üzere basın toplantısı yapmaya karar verdiğini söyledi. Almanya'da duruşmaları devam eden bir davada, ''kuryelik'' ile suçlandığı iddiasının son zamanlarda birkaç kez basına yansıdığını anımsatan Akman, ''Bu iddia, bazı basın organlarınca sanki Alman resmi makamlarının bir ithamı, iddiası, tespitiymiş gibi kamuoyuna aktarılmaktadır'' diye konuştu. Akman, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bu iddia, itirafçı sanık olarak yargılanan bir şahsın mesnetsiz iftiralarıdır. Söz konusu şahıs, bu iddiayı polis sorgusundan itibaren birkaç kez tekrarlamış ancak hiçbir somut delile dayanmayan bu iddia, Alman makamlarınca da ciddiye alınmamıştır. Bu iddialarla ilgili hakkımda ne Türk, ne de Alman yargı mercilerince açılmış bir soruşturma, kovuşturma veya dava yoktur. Uluslararası adli yardım çerçevesinde de Alman makamlarınca Türk makamlarına hakkımda iletilmiş bir talep de bulunmamaktadır. Daha önce bu iddialara yer veren benzer haberlerin kişilik haklarımı zedelediği yargı mercilerince tespit edilmiş ve bu haberlerden dolayı mağduriyetimin yasal yollarla giderilmesi için şimdiye kadar 9 adet tekzip kararı verilmiştir.'' Toplantıda basın mensuplarına da dağıtılan metinlerin, çeşitli basın yayın kuruluşlarında muhtelif zamanlarda Almanya'daki davayla ilgili yapılan yayınlara karşı avukatının Türk yargı makamları nezdinde aldığı tekzip kararları olduğuna işaret eden Akman, ''Belgesiz olarak insanların şeref ve haysiyetleriyle oynamayı kendilerine alışkanlık edinenlere de bunu bir ibret vesikası olarak sunuyorum'' dedi. İtirafçı sanığın, 'kuryelik' iddialarını destekleyen en ufak bir delil olsaydı, en azından şahsı hakkında bir soruşturma açılması ya da iddianamenin sanıkları arasında isminin geçmesi gerektiğini belirten Akman, bunların hiçbiri olmadığı halde sırf itirafçı sanığın iddialarına dayanarak bunları manşetlere ve ekranlara taşımanın etik olmadığını söyledi. HİÇBİR TİCARİ FAALİYETİM YOK RTÜK Başkanı Akman, hakkındaki bir başka iddianın da ''ticari faaliyetlere devam ettiği'' yönünde olduğunu anımsatarak, RTÜK üyeliği ve başkanlığına seçildiğinden bu yana geçen 3.5 yılda yurt içinde ve dışında hiçbir ticari faaliyetinin olmadığını bildirdi. Akman, bu hususların resmi kayıtlarla sabit bulunduğunu, ayrıca mahkeme kararlarında bu konunun tespit edildiğini kaydetti. Basın meslek ilkelerinde ''suçlu olduğu yargı kararıyla belirlenmedikçe hiç kimsenin suçlu ilan edilemeyeceğinin'' yer aldığını anımsatan Akman, ''Hakkımdaki bu mesnetsiz iddialarla ilgili hem Alman hem de Türk yargı makamları nezdinde hakkımı savunmak için gerekli yasal işlemlerde bulunacağım'' dedi. Akman, herhangi bir hukuki dayanağı olmayan iddiaları manşetlere taşıyarak kendisini karalamaya çalışanların yargı ve kamuoyu önünde mahkum olacaklarını söyledi. RTÜK'te görevleri gereği medya sektörünü ilgilendiren çok önemli kararlar vermek durumunda bulunduklarını kaydeden Akman, ''Bu kararlar, önemli ticari çıkarları da etkilemektedir. Görevimizi şimdiye dek tarafsız ve bağımsız şekilde tüm Üst Kurul üyesi arkadaşlarımızla icra ettik. Bu yayınlar görevimizi bağımsız ve tarafsız şekilde icra etmemizi engellemeyecektir'' dedi. GEREKLİ GİRİŞİMLERDE BULUNACAĞIZ Açıklamasının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Akman, ''İddianamede 'Zahid Akman' olarak isminiz geçiyor. Bu, Alman savcıları tarafından yürütülen bir soruşturma. Yani, Türkiye'de yürütülen olayla bağlantılı bir yaklaşım söz konusu değil. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?'' sorusu üzerine, çok büyük bir davayı Türk kamuoyunun takip ettiğini, ''Ergenekon'' davasında da binlerce kişinin isminin geçtiğini söyledi. Bu isimlerin, iddia makamı ve hakimler tarafından suçlu olarak belirlenip haklarında bir soruşturma açılmadığı sürece suçlu ilan edilemeyeceklerini belirten Akman, şöyle konuştu: ''Eğer şu andaki sanık konumundaki kişilerin herhangi bir kişi hakkındaki beyanları gerek savcı, gerekse hakim tarafından ciddi, kayda değer bir iddia olarak görülseydi, bizlerle ilgili olarak da elbette soruşturma açılır, en azından ifademize başvurma ihtiyacında bulunulurdu. Herhangi bir iddianamede herhangi bir sanığın ya da kişilerin bazı kişilerin ismini zikrediyor olması, onun suçlu olduğu anlamına gelmez. Ergenekon örneği bunun en canlı örneğidir. Ben aslında bazı basın yayın organlarının Ergenekon sanıklarına gösterdiği saygının onda birini bendenize göstermesini beklerdim. O konudaki duyarlılığı bu konuda da göstererek medya etik ilkelerine bağlı oldukları iddialarını doğrular bir tavır koymalarını beklerdim. Maalesef bazı organlar, kasıtlı davranarak insanların şeref ve haysiyetleri üzerine gölge düşürmeye çalışmıştır. Bu konuyla ilgili olarak da elbette yargı nezdinde, bağımsız Türk adaleti nezdinde gerekli girişimlerde bulunacağız.'' Akman, bir başka soruyu yanıtlarken, Kanal 7'nin çok uzun yıllar Ankara temsilciliğini, bir dönem de Washington temsilciliğini üstlendiğini anımsattı. Kanal 7'nin bağlı olduğu şirketle herhangi bir ortaklığı ya da yöneticiliğinin olmadığını vurgulayan Zahid Akman, ''Şu anda ancak iddia durumunda olan bu ifadelerle ilgili fazla bir şey söylemek istemiyorum. Benim kesinlikle söylemek istediğim ve dikkatinize sunmak istediğim konu şudur; Her şey yargıya intikal ettiği halde, yargıdan bu konuda net bir karar çıkmamış olmasına rağmen, bazı kurumları ve kişileri suçlu gibi gösteriyor gibi olmak hiçbir şeyle bağdaşmaz, hakkaniyete sığmaz'' diye konuştu. DOĞAN MEDYASININ YALANLARI 15 Vatan'ın “Erke Dönergeci” yalanı 2006 sonunda kamuoyuna açıklanan ve yakıtsız enerji üreteceği öne sürülen Erke dönergecinin patent aldığı haberleri asılsız çıktı. Üst düzey emekli paşaların katılımıyla yaklaşık 1.5 yıl önce ‘petrol savaşını bitirecek' buluş olarak tanıtılan Erke Dönergeci'nde, ‘erken patent sevincinin' yaşandığı ortaya çıktı. Türk Patent Enstitüsü'nün, Erke'nin patent başvurusu ile ilgili çalışmaların halen ‘araştırma' safhasında olduğu, kurumun bülteninde yayınlanan bilgilerin ise 18 aylık sürenin dolması nedeniyle kanunen yayınlanması gereken başvuru bilgileri olduğu kaydedildi. Oysa Vatan gazetesi dün Erke Dönergeci'nin patent belgelerine ulaştığını iddia etmişti. CİDDİYE ALINMAMALI Elektrik Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Musa Çeçen ‘Erke için yapılan patent başvurusunu ‘Anne olmadan çocuğun doğacağını iddia etmek gibi birşey bu' sözleriyle yorumladı. Çeçen ‘Erke ile ilgili birçok iddia öne sürüldü. Biz bunu gerçekçi ve bilimsel bulmuyoruz. En azından bir bilimadamı çıkıp bizlere bu bilimsel ve açıklanamayacak bir çalışmadır demeliydi. O da olmadı. Bu proje inandırıcıktan çok uzak. Kim istemez öyle bir projeyi. Elektrik mühendisleri olarak bizler bunu ciddiye alınacak bir haber olarak görmüyoruz' dedi. BAŞVURU 25 YTL'YE Erke Projesi'nin patent başvurusu ile ilgili son durum şöyle: Türkiye'yi enerji sıkıntısından kurtaracak olan ‘asrın projesi' Erke için, Türk Patent Enstitüsü'ne 10 Ekim 2006 tarihinde patent için başvuru yapıldı. Başvuru için sadece 25 YTL'lik bir ücret ödenmesi yeterli oluyor. Bu başvurunun ardından Erke Araştırmaları ve Mühendislik A.Ş. yetkilileri, üst düzey emekli generallerin katılımıyla buluşlarını 21 Kasım 2006 tarihinde düzenledikleri bir basın toplantısı ile duyurdu. ARAŞTIRILIYOR! TÜRK Patent Ensititüsü'nün, patent vermeden önce, buluşla ilgili olarak öncelikle ‘araştırma' ardından da ‘inceleme' yapması gerekiyor. Araştırma ve inceleme için de ayrı ayrı buluş sahibi tarafından talepte bulunulması ve ücret ödenmesi gerekiyor. Erke A.Ş. yöneticileri de, patent başvurusunun ardından, buluşla ilgili olarak araştırma yapılması için başvuruda bulundular. Başvurunun ardından da buluşun dünyanın bir başka ülkesinde benzerinin olup olmadığına ilişkin araştırma başlatıldı. Söz konusu araştırma halen devam ediyor. Türk Patent Enstitüsü yetkililerinin verdiği bilgiye göre, patent yasasında şahısların buluşlarını korumaya yönelik düzenlemeler bulunuyor. Düzenlemeye göre, patent süresinin uzaması halinde, buluş sahibinin zararını engellemek için, patent başvuru bilgilerinin 18 ay sonra bültende kamuoyuna ilan edilmesi gerekiyor. Bu nedenle, 10 Ekim 2006 tarihinde başvurusu yapılan Erke'nin de, 18 Aylık süresi Nisan 2008 tarihinde doldu. Bu yüzden başvuru bilgileri yeniden yayınlandı. |
İşte Doğan'ın YALAN haber galerisi [1] http://www.habervaktim.com/resim/resim66652_2.jpg Doğan Grubu açıklamasında kelime oyunuyla Alman ortağı Axel Springer'in İsrail'le ortaklığı olduğunu yalanladı. Fakat Axel'in sitesinde yer alan kurumsal prensipler asıl amacı gizleyemiyor. Bu yolla en son ortağı tarafından yalanlanan Aydın Doğan medyasının sadece son bir yılda altına imza attıkları yalanlarını okurlarımızla paylaşıyor. İşte, "Toplasan bu yalanları buradan köye yol olur" dedirten yalan galerisi: YALAN HABER GALERİSİ-1 AYDIN DOĞAN MEDYASININ "BURDAN KÖYE YOL OLUR" DEDİRTEN YALAN GALERİSİ *** DOĞAN MEDYASININ YALANLARI -- 1 Hürriyet'in haberine yalanlama Hürriyet Gazetesi tarafından ortaya atılan iddialara Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Haluk İpek'ten yalanlama geldi. Hürriyet Gazetesi'nin bugünkü manşetinde yer alan haberde, Haluk İpek'e ait olduğu iddia edilen arsanın, baldızı tarafından belediyeden açık artırma yoluyla satın alındığı ortaya çıktı. Ayrıca 1985 yılında alınan yasal bir kararla bahse konu arsanın orman vasfını kaybettiği ve dönemin belediye meclisi tarafından konut arazisine çevrildiği ise belgelerle kanıtlandı. Kişi beyanına dayandırılarak hazırlanmış haber ile ilgili ise yeni belgeler ortaya çıktı. 29 Mart 2009 seçimlerinde, CHP Ankara Çamlıdere Belediye birinci sıra meclis üyesi olan Hüseyin Kayahan'ın beyanına dayandırılan haber ile ilgili, Kayahan'ın kendisine ve babasına ait kaçak yapıların mahkeme kararı ile belediye tarafından yıkıldığı ortaya çıktı. Çamlıdere'de bulunan ve Hüseyin Kayhan'a ait olan kaçak yapılarla ilgili birden fazla mahkeme kararlarının ortaya çıkması üzerine bir haber daha yalanlandı. Hürriyet Gazetesi'nde yer alan haberde, Ankara'nın Ak Partili Çamlıdere Belediye Başkanı'nın, ormanlık alanda Haluk İpek'in baldızına villa inşa etmesi için çaba gösterdiği iddia ediliyordu. Ancak Hürriyet'in manşetine taşıdığı iddiaların tamamının asılsız olduğu ortaya çıktı. Üstelik iddialara kaynaklık eden Hüseyin Kayhan'a ait kaçak yapıların mahkeme kararıyla aynı belediye tarafından yıkıldığı öğrenildi. Haberin araştırmadan yoksun olduğunun kanıtı ise, 6 Haziran 2008 tarihinde konut alanına çevrildiği iddiasıydı. Oysa belgeler incelendiğinde söz konusu arazinin alınan yasal bir kararla, 1985 yılında orman arazisinden konut arazisine çevrildiği ortaya çıktı. Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Haluk İpek ise yaptığı yazılı açıklamada, iddiaları kesin bir dille reddetti. İşte İpek'in açıklaması: BASIN AÇIKLAMASI 23.2.2008 tarihli Hürriyet Gazetesinin baş sayfasında “Çamlıdere'de baldıza villa” başlığı ile verilen haberde şahsımla ilgili olarak ileri sürülen iddialar bütünüyle gerçek dışıdır. Haberde yer alan iddialar ile şahsım arasında zorlama yoluyla ve yoruma dayalı olarak bağ kurulmaya çalışılmıştır. Haberin yayınlanmasını müteakip, ileri sürülen iddialarla ilgili olarak herkese açık kayıt ve belgeler üzerinde yaptığımız tetkikler istikametinde cevaplarım şunlardır: Bahsedilen parselin imarda ormanlık park alanıyken, bilahare yapılan değişiklikle, konut alanına çevrildiği iddiası yalandır. Zira söz konusu alan 1985 yılında konut alanına açılmıştır. Dolayısı ile arsanın mülkiyeti elde edilmeden 10'larca yıl önce alan imara açılmıştır. Yine Zeynep Sevim Özaydın‘ın bir dilekçe ile belediyeye müracaat ettiği, villa yapmak istediği ,verilecek izin ve arsa ile konut alanı içerisinde bulunan bir arsasını takas etmeyi istediği iddiaları da tamamen yalandır. Belediye ile herhangi bir arsa takası söz konusu değildir.Söz konusu parsel Özaydın tarafından ihale yolu ile rekabet ortamında ve özel şahıstan satın alma yolu ile edinilmiştir. Haberde anılan belediye meclis üyelerinin önümüzdeki seçimde belediye meclis üyeliğine aday gösterildiği iddiası da diğer iddialar gibi gerçeği yansıtmamaktadır. Mevcut AK Partili Belediye Meclis Üyelerinden sadece biri yeniden aday gösterilmiştir. Dolayısıyla bu iddia da asılsızdır. Haberde anılan 962 Ada , 9 parselden oluşan bir alandır. Bu parsellerden biri hariç, tamamında inşaat bulunmaktadır. Bu inşaatların tamamı 2004'ten önce yapılmıştır. Haberde haberin kaynağı olarak gösterilen Hüseyin Kayahan CHP listesinden 1.sıra belediye meclis üyesi adayı olmuştur. Hüseyin Kayahan'ın ve babası Nazım Kayahan'ın kullanımında bulunan kaçak yapılar da Çamlıdere Belediyesi tarafından yıkılmıştır. Bu da haberin ve haberde yer alan iddiaların kişisel ve siyasi husumete dayalı olduğunu ortaya koymaktadır. Sonuç olarak yukarıda da arz ve izah ettiğim üzere haberin tümü gerçek dışıdır. Haberde şahsımla ilişkilendirilen gayrimenkul ile herhangi bir ilişiğim de bulunmamaktadır. Sorumlu ve objektif gazetecilik anlayışı ile bağdaşmayan, kişisel kin ve husumete dayalı “çamur at, tutmasa da izi kalır” anlayışını yansıtan bu türden haberlerin hukuki sorumluluğu mucip olduğu açıktır. Kamuoyuna saygıyla duyurulur. Av. Haluk İPEK Ankara Milletvekili DOĞAN MEDYASININ YALANLARI 2 Kartel medyasının 2009'un ilk yalan haberi Bazı medya gurupları Bahçelievler'de yılbaşı gecesi vurulan gençlerin içki nedeniyle saldırıya uğradığını iddia etmişti. Mahalleli ise bu iddiaları yalanlayarak haberlere büyük tepki gösteriyor. 9 yıldır olayın olduğu sokakta oturduğunu söyleyen Ergin Kırca, "Bizim muhitimizde herkes birbirine karşı çok saygılıdır. Kimse ne içki içtiği için ne de mini etek giydiği için hiç kimseye tepki göstermez. Olayın bu şekilde medyada yer alması çok çirkin." diye konuşuyor. Yaralıları hastaneye götüren Kadir Ülker, "Misafirleri geçirirken kapının önünde kanlar içinde yatan genci gördük. Apartman yöneticisinin arabasına koyarak hastaneye götürmeye yardımcı oldum. Ama biz yetiştiğimizde zaten çocuk ölmüştü." diye konuşuyor. Saldırganın gençleri içki nedeniyle değil, gürültü yaptıkları gerekçesiyle kovalamış olacağını ifade eden Ülker, adli bir vakanın bu şekilde çarpıtılmasına karşı çıkıyor. 14 yıldır yaşadığı sitede en ufak bir tahammülsüzlüğe rastlamadığını vurgulayan Ülker sözlerini şöyle sürdürüyor: "Bizim kapının altında mini bir market var. Orada sürekli gençler oturup bira ve içki içer. Ama ben şimdiye kadar hiç kimsenin bu insanlara bir şey söylediğine şahit olmadım. Bu yüzden olayı canlı yayında mahalle baskısı olarak gösteren televizyon kanalına sokaktaki herkes çok kızarak tepki gösterdi. Bizi kimsenin böyle göstermeye hakkı yok." Emniyet yetkililerinden alınan bilgiye göre Haznedar İstanbul Evleri Sarmaşık Sokak'taki parktaki gençlere saldıran 25 yaşındaki Bekir Yavuz, 2002 yılında Rize'de bir cinayete karışmış. Çevresinde 'Vanlı Mehmet' diye tanınan Bekir Yavuz'un agresif ve sorunlu bir genç olduğunu söyleyen mahalle esnafı ise büyük korku yaşıyor. 19 yaşındayken cinayete karışan Yavuz'un ailesinin olay yerine yakın oturduğu bildiriliyor. DOĞAN MEDYASININ YALANLARI 3 Elazığ Havaalanı yalanı Hürriyet, Milliyet, Vatan ve Radikal gazetelerinin Elazığ Havaalanı ile ilgili haberleri Ulaştırma Bakanlığı tarafından yalanlandı. Bakanlık, Elazığ Havaalanı pistiyle ilgili çıkan haberlerin gerçek dışı olduğunu açıkladı. Gazetelerde 'Başbakan Erdoğan bitmemiş pisti açmış' başlıklarıyla yer alan haberleri yalanlayan Bakanlık, pistin resmi açılışının yapılmadığını ifade etti. Bakanlık'tan yapılan yazılı açıklamada, gazetelerde 'Başbakan Erdoğan bitmemiş pisti açmış' başlıklarıyla yer alan haberlerin incelendiği, söz konusu havaalanı pistinin yeni bitirildiği, uçak inişine müsait hale getirilerek aydınlatma ve uçuş testlerinin yapıldığı kaydedildi. Resmi herhangi bir açılış yapılmadığı vurgulanan açıklamada, "Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 18 Kasım 2008 tarihinde Elazığ'da birtakım etkinliklere ve açılışlara katıldı. Daha önce açılışının yapılması öngörülmüş olmakla birlikte pistin mütemmimleri kapsamında olan diğer işler bitmemiş olduğundan yeni pistin açılışı yapılmamıştır." denildi. Açıklamada, Başbakan'ın yaptığı konuşmada, 'yapımı devam eden 3 bin metrelik yeni piste indik ve buraya yeni terminal yapılacak' dediğine işaret edilerek, havaalanın resmi bitiş tarihinin sözleşmesel olarak henüz dolmadığı kaydedildi. (CİHAN) DOĞAN MEDYASININ YALANLARI 4 Milliyet'in Başbakan'a mesaj haberi yalan çıktı Haber tamamen uydurma çıktı ! "Milliyet Gazetesi'ndeki haber tamamen uydurmadır ve gerçeği yansıtmamaktadır." AP Dış İlişkiler Komisyonu üyesi hayal kırıklığına uğradı. Avrupa Parlamentosu (AP) Sosyalist Grup Başkan Yardımcısı ve AP Dış İlişkiler Komisyonu üyesi Hannes Swoboda, Milliyet gazetesinde bugün kendisine atfen yayınlanan haberi yalanladı. Cihan'a konuşan Swoboda, söz konusu gazetede yer alan ve kendisinin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a "Türkiye'de daha özgür basın görmek istiyoruz" yolunda bir mesaj ilettiği bilgisinin yer aldığı haberin gerçeği yansıtmadığını vurguladı. Basın konusunun görüşmede hiçbir şekilde gündeme gelmediğini belirten Sosyalist Grup Başkan Yardımcısı, şöyle devam etti: "Başbakanla, son derece yapıcı bir görüşme gerçekleştirdik. Gayet verimli geçti. Reformların devamı konusundaki kararlılığından etkilendik. Milliyet gazetesindeki haber tamamen uydurmadır ve gerçeği yansıtmamaktadır." AP Dış İlişkiler Komisyonu üyesi Hannes Swoboda, söz konusu haberin kendisini hayal kırıklığına uğrattığını da kaydetti. Milliyet gazetesinin bugünkü sayısında birinci sayfadan Swoboda'nın fotoğrafıyla birlikte ve "AP heyetinden Erdoğan'a özgür basın mesajı" başlığıyla yayınlanan haberde, Sosyalist Grup Başkan Yardımcısı'na atfen "Türkiye'de daha özgür basın görmek istiyoruz" sözlerine yer verilirken, Başbakan'ın kısa süre önce bazı basın organlarının boykot edilmesi yönündeki çağrısı da hatırlatılmıştı. DOĞAN MEDYASININ YALANLARI 5 Radikal'in Şimşek-Çanakçı haberi yalan Bakan Şimşek ile Hazine Müsteşarı Çanakçı arasında anlaşmazlık olduğu yönündeki iddialar yalanlandı ama pek oralı olan olmadı! Devlet Bakanı Mehmet Şimşek adına Hazine Müsteşarlığı'ndan yapılan yazılı açıklamada, Bakan Şimşek ile Hazine Müsteşarı İbrahim Çanakçı arasında anlaşmazlık olduğu yönündeki iddialar yalanlandı. Müsteşarlıktan yapılan açıklamada şu bilgilere yer verildi: ''Bugün Radikal Gazetesi yazarı İsmet Berkan'ın "Ekonomik kriz mi, yönetim krizi mi ?" konulu köşe yazısı bir gerçeği daha ortaya çıkarmıştır. Hazine Müsteşarı Sn. İbrahim Çanakçı ile Sn. Devlet Bakanı Mehmet Şimşek arasında ileri sürülen iddialar bilinçli, maksatlı bir şekilde gündeme getirilmeye devam etmektedir. 15 Kasım tarihli Vatan Gazetesi'nin manşetinde yer alan Sn. Müsteşar Çanakçı ile Sn. Bakan Şimşek arasında geçtiği iddia edilen diyaloglar tarafımızdan yalanlanırken, Sn. Berkan bugünkü köşesinde bu iddiaların yalanlanmadığını belirtmiştir. Sn. Berkan, Hazine Müsteşarlığı internet sitesinde bu iddialar, 15 Kasım tarihinde yalanlanmıştır. Hala da bu yalanma metni bu sitede mevcuttur. Ayrıca, bu yalanlamalarımız aynı gün çok çeşitli internet sitelerinin birinci haberi olurken, ertesi gün de pek çok gazetede yer almıştır. Bu durum şu gerçeği göstermektedir ki sadece Sn. Bakanı yıpratmak maksatlı gündeme getirilen bu iddialar, köşe yazarımız tarafından da gerekli araştırma yapılmadan kaleme alınmıştır. Bu vesile ile tekrar Sn. Hazine Müsteşarı İbrahim Çanakçı ile Sn. Devlet Bakanı Mehmet Şimşek arasında geçtiği iddia edilen ve görüş ayrılıklarını içeren diyaloglar mesnetsiz, sadece bir iddiadır.'' CİHAN DOĞAN MEDYASININ YALANLARI 6 Kartel tasarıyı yasa yaptı Yalan haberi alışkanlık haline getiren bazı basın yayın organları yine bildiklerini okudu. Henüz taslak halinde olan çalışmayı yasalaşmış gibi gösterdi ve ülke içki yasağına gidiyor haberleri yayınladı. Oysa gerçek öyle değil. Sadece alkollü içki tüketimini özendiren reklamların önüne geçiyor. Tütün ve Alkol Piyasası yeniden düzenleniyor. Üzerinde 6 aydır çalışılan Taslak son halini aldı. Buna göre alkol satışı ve kullanımını teşvik artık yasaklanıyor. ALKOLÜ TEŞVİK YASAKLANIYOR İlk etapta Türkiye genelinde sayısı 200 bini bulan içki ruhsatı yeniden gözden geçirilecek. Usulsüz içki satanlara ağır cezalar kesilecek. DOĞAN MEDYASININ YALANLARI 7 Radikal'in “müfettiş” haberi yalan çıktı Bir okul müdürü kendisi hakkında, "Allah'a inanmıyor, Ermeni" gibi dedikodular yapıldığını söyleyerek konunun soruşturulmasını istedi. Bazı gazeteler, şikayet üzerine yapılan soruşturmayı Milli Eğitim tarafından başlatılmış gibi haber yaptı. Milli Eğitim Bakanlığı müfettişlerinin, Antalya Aksu İlköğretim Okulu Müdürü Mehmet Karakaş hakkında 'Allah'a inanmadığı' gerekçesiyle soruşturma başlattığı yönündeki haberler yalan çıktı. Soruşturmanın Milli Eğitim'in değil Müdür Mehmet Karakaş'ın talebiyle yapıldığı ortaya çıktı. Ancak, gazeteler konuyla ilgili haberleri müdürün talebini görmezden gelerek soruşturmayı Milli Eğitim müfettişleri başlatmış gibi sundu. Antalya Milli Eğitim Müdürlüğü yetkilileri, haberlerdeki çarpıtmaya dikkat çekerek şu açıklamada bulundu: "Müdür, bir öğretmen benim hakkımda böyle dedikodular yapıyor diye şikayetçi olmuş. Müfettişler de müdürün şikayeti üzerine 'Bunları dediniz mi?' diye sormuş." Müzik öğretmeni Sevil Ünlü geçen yıl müdür Mehmet Karakaş hakkında 'taciz' suçlamasında bulundu. Daha sonra okul müdürü hakkında, "Allah'a inanmıyor, Ermeni, öğle yemeğinde ayranına rakı katarak içiyor." gibi dedikodular başladı. Bunun üzerine okul müdürü Mehmet Karakaş, Antalya Valiliği'ne bir dilekçe vererek bu dedikoduları kendisini tacizle suçlayan öğretmenin çıkardığını iddia etti. Müdür Karakaş bu iddiaların açıklığa kavuşturulmasını talep etti. Dilekçeyi işleme koyan Antalya Milli Eğitim Müdürlüğü, olayı araştırması için 2 müfettiş görevlendirdi. Müfettişler de iddiaların araştırılmasını isteyen Mehmet Karakaş'ın dilekçesinde ifade ettiği suçlamaları öğretmenlere sordu. Antalya Milli Eğitim Müdürlüğü yetkilileri, olayın gazetelerde yer aldığı gibi gerçekleşmediğini açıkladı. Yetkililer, Mehmet Karakaş'ın dilekçesinde kendisi hakkında söylendiğini duyduğu bazı konuların araştırılmasını istediğini belirterek, "Öğretmen bana bunları diyor diye müdür kendisi şikayetçi olmuş. Müfettişler de müdürün şikayetine göre 'Bunları dediniz mi?' diye sormuş." açıklamasını yaptı. Mehmet Karakaş'ın halen İsmail Hakkı Kaya İlköğretim Okulu'nda müdür olarak görev yaptığını anlatan Milli Eğitim yetkilileri, müdürü ve öğretmeni başka yerde görevlendirmenin bu soruşturma ile ilgisi bulunmadığını belirterek şunları kaydetti: "Öğretmenle okul müdürü bu iddialardan ötürü görevden alınmadı. İddialar sübuta ermemiş. Başka suçlar sebebiyle yerleri değiştirilmiş." Okul Müdürü Mehmet Karakaş, konu hakkında konuşmak istemediğini söyledi. Antalya'nın İbradi ilçesindeki bir başka okula tayin edilen müzik öğretmeni Sevil Ünlü ise kendisinin derslerde öğrencilere müdürün inancı ve etnik kökeni hakkında konuştuğu iddialarını yalanladı. Öte yandan mesai arkadaşları, Mehmet Karakaş ve Sevil Ünlü'nün daha önce son derece samimi arkadaş oldukları ve aralarında herhangi bir sorun olmadığını ifade etti. DOĞAN MEDYASININ YALANLARI 8 MEB'den Star TV'ye yalanlama Milli Eğitim Bakanlığı'ndan Star TV'de yayınlanan Aktütün ilköğretim okulunda öğretmen olmadığı haberlere yalanlama geldi. Star TV'de yayınlanan 'Aktütün İlköğretim Okulunda öğretmen olmadığı, çocukların kalem yerine füze mermileri ile oynadıkları' haberlere Milli Eğitim Bakanlığı'ndan yalanlama geldi. Milli Eğitim Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, ''Aktütün İlköğretim Okulunda öğretmen olmadığı, çocukların kalem yerine füze mermileri ile oynadıkları yönündeki iddiaların tümüyle gerçek dışı olduğu'' bildirildi. Açıklamada, 4 Ekimdeki hain saldırı sonucu 17 askerin şehit olduğu Hakkari'nin Şemdinli ilçesine bağlı Aktütün köyünde, olayı takip eden günlerde bazı televizyonların yaptığı yayınların ve haberlerin gerçeği yansıtmadığı kaydedilerek, şöyle denildi: ''Dün ve bugün bazı televizyonların canlı yayınlarında, 'Aktütün İlköğretim Okulunda öğretmen olmadığı, çocukların kalem yerine füze mermileri ile oynadıkları' yönündeki iddialar tümüyle gerçek dışıdır. Aktütün köyünde 2008-2009 eğitim-öğretim yılının ilk günü olan 8 Eylül 2008 Pazartesi günü eğitim-öğretim başlamıştır. Okulda eğitim alan 68 öğrencinin ders kitapları ücretsiz olarak dağıtılmıştır. Öğretmenleri Cevdet Arıcı ve Kadir Sönmez ile eğitimleri kesintisiz devam etmiştir. Menfur saldırının ardından 6 Ekim 2008 tarihinde her iki öğretmenimiz yerel yöneticilerin bilgisi doğrultusunda ilçe merkezinde 'Okuma-Yazma Teknikleri'' konulu bir günlük seminere alınmışlardır. Televizyonların canlı yayınlarında ekrana getirdikleri 'kapalı okul' görüntüsünün çekildiği tarihte öğretmenlerimiz, 1 günlük seminer programına katılmışlardır. Özetle, hain saldırının ardından Aktütün köyünde eğitim-öğretim sadece 1 günlük kesintiye uğramıştır. Hal böyleyken Aktütün köyünde eğitim-öğretim olmadığı iddiasıyla canlı yayınlar yapmak, asılsız haber yapmaktan öte öncelikle o köyde büyük fedakarlıkla çocuklarımızı eğitmek isteyen iki genç öğretmenimizin ve eğitim camiasının emeğine yapılmış bir haksızlıktır.'' DOĞAN MEDYASININ YALANLARI 9 Radikal “din kültürü öğretmenine” çamur atmış Din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni Mehmet Yıldız, basında yer alan haberler suç duyurusu kabul edilerek 4. Asliye Ceza Mahkemesi'nde açılan davada beraat etti. Yaklaşık 1,5 yıl süren dava sonucunda, Mehmet Yıldız'ın, kitabın dağıtıldığı ileri sürülen 23 Nisan 2007'de Türkiye'de olmadığı da ortaya çıktı. Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası (Eğitim-İş), 15 Mayıs 2007'de Denizli Gazeteciler Cemiyeti'nde basın toplantısı düzenleyerek Yeşilköy İbrahim Cengiz Yatılı İlköğretim Bölge Okulu'nda, Namaz Gönüllüleri Platformu tarafından hazırlanan 'Dinin Direği Namaz' isimli kitabın dağıtıldığını ileri sürdü. '27 Nisan e-muhtırası' olarak kayıtlara geçen Genelkurmay bildirisinin ardından ortaya atılan bu iddia özellikle Doğan Grubu gazetelerinde genişçe yer aldı. Hürriyet, 'Okulda cihat propagandası iddiası', Milliyet, '23 Nisan'da öğrencilere namaz kitabı', Radikal ise 'Türkiye, Denizli olmasın' manşetiyle iddiayı kamuoyuna duyurdu. Haberlerin ardından Denizli Valiliği olayı soruşturmak üzere müfettiş görevlendirdi. Denizli Cumhuriyet Başsavcılığı ise basında yer alan haberleri suç duyurusu kabul ederek 4. Asliye Ceza Mahkemesi'nde dava açtı. Ancak müfettişler davanın sonucunu beklemeden Yıldız'a idari para ve kınama cezası verdi. Yıldız, evinin yakınında bulunan ve başmüdür yardımcısı olarak görev yaptığı Yeşilköy İbrahim Cengiz Yatılı İlköğretim Bölge Okulu'ndaki görevinden alınarak, uzak bir mahalledeki Dr. Bekir Sıddık Müftüler İlköğretim Okulu'na öğretmen olarak atandı. Denizli 4. Asliye Ceza Mahkemesi, 1,5 yıl süren yargılamanın ardından Yıldız'ın kendi branşıyla ilgili kitabı bazı öğrencilere dağıtmış olmasının görevi kötüye kullanma suçu oluşturmayacağına karar verdi. Mahkeme, yaptığı araştırmada, Yüksek İslam Enstitüsü mezunu olan, çalışkanlığından dolayı maaş mükafatı, üç takdir ve üç teşekkür belgesi verilen Yıldız'ın dağıttığı iddia edilen kitap hakkında yasaklama ve toplatma kararı olmadığına işaret etti. Mahkeme kararında şöyle denildi: "Söz konusu kitap, dosyada mevcut yazı ve raporlardan anlaşılacağı üzere İslam dini ve dinin emirlerinden olan namazla ilgilidir. Kitabın bazılarımızca beğenilmemesi veya uygun görülmemesi, böyle bir suçu oluşturmasını gerektirmeyeceği anlaşılmakla sanığın beraatine karar vermek gerektiği kanaatine varılmıştır." Yıldız, mahkemeye sunduğu belgelerde kitabın dağıtıldığı iddia edilen 23 Nisan'da yurtdışında (Suriye'de) olduğunu, izin ve pasaport belgeleriyle ispatladı. Memur Sendikaları Konfederasyonu'na bağlı Eğitimciler Birliği Sendikası (Eğitim-Bir-Sen) Denizli Şube Başkanı Ahmet Sert, Yıldız'ın yalan bir bilgi sebebiyle linç edildiğini söyledi. Eğitim-İş'in olaylarda siyasi davrandığını ifade eden Sert, ilgili sendikanın "çamur at, izi kalsın" mantığıyla hareket ettiğini söyledi. Sert, Yıldız'ın bütün haklarının iade edilmesi gerektiğini sözlerine ekledi. DOĞAN MEDYASININ YALANLARI 10 Doğan Medyası Akman'a yükleniyor, iddialar yalan çıkıyor RTÜK Başkanı Zahit Akman'ın avukatı Ali Yıldız iddialara ilişkin yazılı açıklama yaptı. RTÜK Başkanı Zahit Akman'ın avukatı Ali Yıldız, müvekkilinin bir şirkette hissedar olmasının, 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Yasa'nın 9. maddesine aykırı olmadığı gibi, RTÜK Üyesi veya başkanı olmasına da engel oluşturmadığını bildirdi. Ali Yıldız, yaptığı yazılı açıklamada, bugün kimi gazetelerde müvekkili Zahit Akman hakkında, ''RTÜK Başkanı Yalan Söyledi'' ve ''Armada'da 7 Milyon Dolarlık Hissesi Çıktı'' başlıklarıyla haberlere yer verildiğini anımsattı. Bu haberlerde yer alan iddiaların gerçeği yansıtmadığı gibi hukuki ve ahlaki olmayan yorumlar içerdiğini ifade eden Yıldız, 3984 sayılı yasa kapsamında müvekkilinin hiçbir ticari faaliyetinin bulunmadığını kaydetti. Yıldız, şöyle devam etti: ''Dolayısıyla müvekkilim yalan söylemiş değildir. Müvekkilimi yalancılıkla itham edenler bu hususu çok iyi bilmektedirler. Kamuoyu tarafından sadece internete girilerek öğrenilebilecek bilgi ve belgeleri sanki gizli saklı bilgi ve belgelermiş gibi manşetten haber olarak vermek ve müvekkilimi yalan söylemekle itham ederek gerçekleri karartmak, artık bazı basın organlarının yayıncılık ilkesi haline gelmiştir. Bu hususu hayretle ve esefle takip ediyoruz.'' Müvekkilinin, haberlere konu olan hisseleri 26 Ağustos 2003 tarihinde RTÜK Üyesi ve Başkanı olmadan önce devraldığını belirten Yıldız, bu bilginin internet ortamında 11 Aralık 2006 tarihli Ticaret Sicili Gazetesi'nin 63. sayfasında da yer aldığını bildirdi. Yıldız, şunları kaydetti: ''Müvekkilim Akman; henüz RTÜK Başkanı olmadan önce Hayat Yapı Ticaret ve Yatırım Ltd. Şti. isimli şirkette hissedar olan kardeşi Turgut Akman'ın hisselerinin bir kısmını satın almıştır. Satın alınan bu hisseler, Armada'nın takribi olarak yüzde 1 payına tekabül etmektedir. Bu hisse devri 6 Aralık 2006 tarihinde değil, 26 Ağustos 2003 tarihinde ve noter kanalıyla yapılmıştır. Kamuoyu şu hususta Vatan ve Milliyet gazeteleri tarafından kasten yanıltılmıştır. Bu bilgi, ticaret sicil gazetesinde açıkça görülmektedir. Yukarıda da izah ettiğimiz üzere müvekkilin bu şirkette hissedar olması; 3984 Sayılı Kanun'un 9. maddesine aykırı olmadığı gibi, yukarıda izah edildiği üzere RTÜK Üyesi veya Başkanı olmasına da engel değildir. Öte yandan Danıştay 1. Dairesi'nin ve Danıştay 5. Dairesi'nin yerleşmiş kararlarında; 'Limited Şirketler'de hissedar olmanın ticari faaliyet yasağı kapsamında değerlendirilemeyeceği açıkça belirtildiği gibi Devlet Personel Başkanlığı'nın 1994 yılında verdiği bir görüşte; ticari şirketlerde 'yönetici-yetkili' olunmadan hissedar olunmasının ticari faaliyet yasağı kapsamında değerlendirilemeyeceğini belirtilmiştir. Eğer haberi yapan kişilerin gerçekleri yazma gayesi olsa idi; en azından bu husustaki yargı karalarına yer vermesi gerekirdi. Ancak haber sadece müvekkilimi karalamak ve saygınlığını yok etmek amacına matuftur.'' Akman'ın hissedar olduğu şirketin, bir gayri-menkul yatırım şirketi olduğunu, kira gelirleri dışında herhangi bir ticari işte yer almadığını belirten Yıldız, ''Bu husus ilgili şirketin Ticaret Sicil Gazetesi'nde yayımlanan kararları ile de sabittir. Müvekkilim bu ticaret şirketindeki paydaşlığı ile ilgili ticari bir faaliyeti yoktur'' dedi. Müvekkilinin ilgili şirketteki hisselerinin, RTÜK üyeliğine seçildikten sonra verdiği mal beyannamelerinde de yer aldığına işaret eden Yıldız, şöyle devam etti: ''Dolayısı ile bu husus kamuoyundan ve resmi kurumlardan gizlenmiş bir durum değilken sanki usul ve yasaya aykırı bir durummuş ve yeni öğrenilmiş gibi haberlere yansıtılması habercilik ve gazetecilik değil sadece ve sadece haysiyet cellatlığıdır. Müvekkilim bu hisseleri, 26 Ağustos 2003 tarihinde arsa değeri üzerinden tüm birikimini ortaya koyarak ve kısmen de borçlanarak satın almıştır. Yani manşetten verildiği gibi müvekkilim 7 milyon dolarlık hisse almış değildir. Manşetteki iddiaları ile haberin içeriği arasındaki tezat da zaten bu iddiaların gerçeği yansıtmadığını açıkça göstermektedir. Müvekkilimin RTÜK üyesi seçilmesinden sonra ticari faaliyetlerde bulunduğu iddiasına dayanak yapılan 8 Şubat 2008 tarihli Ticaret Sicil Gazetesi incelendiğinde bu gazetede paydaşlar kurulunun şirket müdürü seçilmesi kararının yayınlandığı görülecektir. Paydaşlar kurulunun şirkete müdür seçmesi müvekkilimin görevine engel bir durum olmadığı gibi bir ticari faaliyette değildir. Durum bu kadar açıkken sanki hukuki olmayan bir işlem yapılmış gibi haber yapılması hangi yayıncılık ilkesi ve ahlaki ile açıklanabilir? Bu haberlerin tek sebebi müvekkilime duydukları husumet; tek amacı ise karalamak ve çamur atmaktır. Kamuoyu haberlerin arakasındaki bu gizli niyeti çok iyi görmektedir.'' Yıldız, bugünkü kimi internet sitelerinde de bir RTÜK üyesinin iddialarına dayanılarak müvekkilinin istifa edeceği ve uygun zamanı beklediği haberlerinin yer aldığını belirterek, şöyle dedi: ''Bu iddialar gerçeği yansıtmamaktadır. Müvekkilim görevinin başındadır ve gerçeğe aykırı bu haberlerden dolayı da görevini bırakacak değildir. Müvekkilim hakkında onun görevi ile ilgili hukuka aykırı tek bir eylem ve işlemi yokken sadece karalayıcı iddia ve iftiralardan dolayı istifasını bekleyenler umduklarını bulamayacaklardır. Alnı ak ve başı dik şekilde ilk günden beri yaptığı gibi görevinin hukuk çerçevesinde ve görev sorumluluğu içinde devam ettirecektir.'' DOĞAN MEDYASININ YALANLARI 11 Milliyet, Erdoğan'dan özür diledi Milliyet Gazetesi, Başbakan Erdoğan'dan özür diledi. İşte gazetenin yayınladığı özür yazısı... Milliyet Gazetesi, Başbakan Erdoğan'dan özür diledi. Erdoğan'ın içki içmeyenleri kadeh tokuşturmaya çağıranlarını eleştirdiği konuşmasını Milliyet, dünkü sayısında 'Başbakan Erdoğan içki içenlere çattı' başlığıyla okuyucularına duyurmuştu. İşte Milliyet Gazetesi'nin Başbakan'dan Özür dilediği yazısı ve o haber... DÜZELTME VE ÖZÜR Milliyet'in dünkü şehir baskılarında Başbakan Tayyip Erdoğan'ın açıklamaları 'Başbakan içki içenlere çattı' başlığıyla çıktı. Erdoğan önceki günkü konuşmasında "Ben diyorum ki, 'Aynı masada oturalım, sen iç ben içmeyeyim' ama 'Yok' diyor, 'Sen de bir kadeh tokuştur' Ben mecbur muyum sen tokuşturuyorsun diye tokuşturmaya?" demişti. Bu sözleriyle Başbakan'ın içki içenleri değil, içmeyenleri kadeh tokuşturmaya çağıranları hedef aldığı görülüyor. Maksadını aşan başlığı düzeltir, özür dileriz. KONUYLA İLGİLİ HABER Erdoğan içki içenlere çattı AKP Kadıköy İlçe Teşkilatı'nın iftarına katılan Başbakan Erdoğan, "Bu ülkede 'ben içmiyorum, sen buyur iç' anlayışını sürdürenlere yapılıyor mahalle baskısı" dedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AKP Kadıköy İlçe Teşkilatı ile tüm teşkilata bir ricası olduğunu belirterek, "Moda'daki içki tartışması" ile ilgili uyarıda bulundu. Erdoğan, "Sizi çatışmaya, kavgaya, polemiğe, sonu gelmez çatışmalara çekmek isteyenlere karşı lütfen azami derecede dikkatli olunuz. Moda'da bir yerlerden sipariş olan tipler gelebilir" dedi. AKP Kadıköy İlçe Teşkilatı'nın The Green Park Otel'deki iftarına katılan Erdoğan, bir konuşma yaptı. Konuşmasında, vatandaşın bir kısmının içki içtiğini, bir kısmının da içmediğini vurgulayan Erdoğan, "Mahalle baskısı deniliyor ya asıl mahalle baskısı bu ülkede, 'ben içmiyorum kardeşim, sen buyur iç', bu anlayışı sürdürenlerde, bunlara yapılıyor bu mahalle baskısı, sıkıntı burada. Ben beyefendiye diyorum ki 'Ya kardeşim sen iç. Bırak da ben içmeyeyim ya. Aynı masada oturalım sen iç, ben içmeyeyim'. 'Yok' diyor, 'Sen de bir kadeh tokuştur'. Kafaya bak ya. Ben mecbur muyum sen tokuşturuyorsun diye tokuşturmaya? Köşesinden bana akıl veriyor. O aklını sen kendine sakla. Sen devam et o işe. Ama bırak da biz de yolumuza devam edelim. Bizim yapacak çok işimiz var." Son günlerde Moda İskelesi'nde yaşanan içki tartışmasıyla ilgili de uyarıda bulunan Erdoğan, "Sizi çatışmaya, kavgaya, polemiğe, sonu gelmez çatışmalara çekmek isteyenlere karşı lütfen azami derecede dikkatli olunuz. Moda'da bir yerlerden sipariş olan tipler gelebilir. Biz bunlara alışığız. Bunlar hayatı o şişenin içerisinde görenler." Yasak protestosu Tarihi Moda İskelesi'nin işletmesinin İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı Beltur'a geçmesinin ardından, uygulamaya konulan içki yasağı her cuma protesto ediliyordu. Geçen hafta da yaklaşık 100 kişinin katıldığı gösteri sırasında olaylar çıkmıştı. Çıkan arbede sırasında bir kişi de gözaltına alınmıştı. DOĞAN MEDYASININ YALANLARI 12 Doğan Grubu'ndan ikinci özür Radikal Gazetesi genel yayın yönetmeni İsmet Berkan, Gaziantep Belediyesi'yle ilgili yayınladıkları "arazi vurgunu" haberinin yanlış olduğunu kabul etti. İşte, Berkan'ın özür beyan eden yazısı: Gaziantep bulmacasını çözmeye çalışırken Hasan Celal Güzel'in önceki gün Radikal'de çıkan yazısı, Radikal için ağır ithamlar içeriyordu; çünkü Güzel'in sözünü ettiği Gaziantep'le ilgili haber 6 Eylül günü Radikal'de ‘Gaziantep'te arazi rantı: AKP'de bu kez insider krizi' başlığıyla yayımlanmıştı. Doğan Haber Ajansı muhabiri Ahmet Kaya'nın Gaziantep'ten gönderdiği habere göre Nuri Üysen isimli bir işadamı, Gaziantep Güvenevler mahallesinde yer alan 119 bin metrekarelik çok sayıda varise bölünmüş olan bir tarım arazisini toplam 14 trilyon liraya satınalmış, üç gün sonra aynı araziyi Lüksemburg merkezli PD Three Gayrımenkul Yatırım Şirketi'ne 87.5 trilyona satmıştı. Satıştan kısa bir süre sonra Gaziantep Büyükşehir Belediyesi bu araziyi tarım alanı olmaktan çıkarıp ‘ticari alan' haline getirmişti. Bu arada arazinin yüzde 55'i de Büyükşehir Belediyesine ve arazinin yer aldığı bölgenin sorumlusu Şehitkamil Belediyesi'ne bağışlanmıştı. Ben haber anlatıldığında yazı işleri masasındaydım ve burada imar yolsuzluğu olduğu kanısına varamadım, onun yerine arazi sayesinde AKP'ye yakın bir işadamının ‘içerden bilgi alarak' 14 trilyonunu üç günde 87.5 trilyona yükseltme ‘becerisi' gösterdiğine kanaat getirdim, haberi de buna göre verdik. DHA'ya abone diğer gazetelerin haberi nasıl verdiğine çok dikkat etmedim açıkçası. Haber önümden geçip gittikten sonra benim için konu kapanmıştı aslında, taa ki önceki güne kadar. Hasan Celal Güzel'in yazısını okuyunca hemen DHA Genel Müdürü Uğur Cebeci'yi aradım, beni bu konuda bilgilendirmesini rica ettim. Ondan öğrendim ki Hürriyet de haberden şüphelenmiş ve bu sebeple tecrübeli gazeteci Tarık Devrim'i Antep'e, olayı soruşturması için göndermişti. Kısa süre sonra DHA bana konuya ilişkin bir dosya gönderdi. Dosyada Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Asım Güzelbey'in basın toplantısının tam dökümü de vardı ve ben ilk kez önceki gün Güzelbey'in bu haberi yalanlamak için günlerce çırpındığını ama sesini duyuramadığını farkettim, bu benim ayıbım. Başkan Güzelbey, basın toplantısında arazinin tam öyküsünü anlatıyordu. Onun anlatımına göre belediye tam o bölgede daha önce 40 dönüm kadar bir araziyi kamulaştırmış ve sonra da imar durumunu ‘ticari alan' olarak tadil etmişti. Bu 40 dönümü pazarlamak, buraya yatırımcı çekmek için yurtdışı seyahatler bile yapılmış ve en sonunda halen İskenderun ve Hatay'da Türk ortaklarıyla iki adet alışveriş merkezi inşa etmekte olan Türk ve Alman sermayeli Lüksemburg merkezli PD Three Gayrımenkul Yatırım Şirketi araziyle ilgilenmişti. Ancak bu şirket de araziyi küçük bulmuş, ‘Bize en az 100 dönüm lazım' demişti. Belediye bunun üzerine şirkete dönüp, ‘Biz yapamayız ama siz etraftaki arsaları satın alır sonra da bizi 100 dönüme tamamlayacak kadar arsayı bağışlarsanız olur' cevabını vermişti. Bunun üzerine Alman şirketin Türkiye'deki ortağı olan Nuri Üysen, gidiyor ve bölgede 119 bin metrekarelik bir arsa buluyor. Arsa 19 varise bölünmüş bir arsa. Üysen, bu 19 kişiyi tek tek dolaşıyor ve arsanın tamamını almayı başarıyor. Hatırlayın, Üysen DHA'nın haberine göre 14 trilyona alıyordu arsayı. Oysa Belediye Başkanı, arsa hissedarlarının 6 ayrı grupta toplandığını ve her gruba 14'er trilyon, yani toplamda 84 trilyon lira ödendiğini söylüyor. Tabii bir özel şahsın bir araziyi kimden kaça satın aldığını bilmek de, biliyorsa ilan etmek de belediye başkanının işi değil ama bizim başkan bunu yapıyor. Tarık Devrim'in Gaziantep'te yaptığı araştırma, bir yanıyla belediye başkanı Güzelbey'i doğrular nitelikte, tapu kayıtlarına göre 19 hissedar arsalarını toplamda 84 trilyona satmış gözüküyorlar. Yani DHA'nın haberi yanlış! Ama bir dakika... Dün bu 19 kişi çıkıp basın toplantısı yaptı, banka dekontlarını gösterdi ki, onlara arsa için yapılan ödeme 14.9 trilyon lira. Bu 19 kişinin tapuda 84 trilyon aldıklarına dair attıkları imzalar var. 19 kişi bu imzalar atılırken o belgede bu rakamların yazmadığını öne sürüyor. Bu haliyle bir dolandırıcılık iddiası bu, herhalde savcılıklar konuyla ilgilenir. Fakat esas önemlisi, bu 19 kişinin gerçekten 84 değil 14.9 trilyon lira almış olması. Parayı ödeyen Nuri Üysen, 19 hisseli bu tapuyu tek tapuya dönüştürüyor ve üç gün sonra kendisinin da ortak olduğu şirkete 87.5 trilyon liraya satıyor. Biz gazeteciler kamu tarafından yapılan yolsuzluk veya kayırmalara alışığız da özel kişilerin kendi şirketlerini dolandırmasına çok alışık değiliz. Burada durum sanki buymuş gibi gözüküyor: Yani Nuri Üysen, gerçekte 14.9 trilyon ödediği arsasını tapuda 84 trilyon gösteriyor, doğan vergi ve harç farkını da ödüyor, sonra da gerçekte 14.9 trilyon olan arsayı kendisinin de ortağı olduğu Alman şirketine 87.5 trilyona satıyor, yani yaklaşık 72.5 trilyon lira kazanç elde ediyor. Tabii bu kazancın bir bölümünü düşmek lazım, diyelim Üysen şirkette yüzde 50 ortaksa o zaman kazancı yarı yarıya azalıyor, yüzde 30 ortaksa yüzde 30 azalıyor vs. Bu çok ilginç dolandırıcılık öyküsünde belediyenin yeri nedir? Şu: Belediye esasen artık 100 dönümlük bir arsanın sahibi. Bu arsanın ticari imarı da var. Yani arsayı bu yatırımcılara değil ama belki başkasına satarak yine gelir elde edilebilinir ve bu gelirle de Antep'in raylı sistemi hala yapılabilir. Hasan Celal Güzel'i de gazetem adına düzeltmem gerek: Ortada kasıtlı olarak yapılmış bir yalan haber yok, anlatmaya çalıştığım gibi fevkalade karmaşık yapısı olan bir dolandırıcılık hadisesi var. Herhalde bundan sonrası Nuri Üysen'le Alman ortakları arasında ve hukuk zemininde halledilecek şeyler... DOĞAN MEDYASININ YALANLARI 13 TRT'den kartele sert tepki TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin, bazı eleştirilerin geçmişten gelen bir hesaplaşma amacı taşıyan acımasız eleştiriler olduğunu belirterek tepki gösterdi. Şahin, 55 kişiyle 550 kişilik yayın yapan televizyonlarla aynı kalitede yayın yapan Pekin Olimpiyatları ile Srebrenitsa Katliamı'nda görev alan 80 personeli ödüllendirdi. TRT Genel Müdürlüğü Bosna Hersek'in Srebrenitsa kenti ve Pekin Olimpiyatları'nda görev alan personele başarı plaketi verdi. TRT Genel Müdürlüğü'nde düzenlenen törene, yönetim kurulu üyeleri ve personeli katıldı. Ödül töreninde bir konuşma yapan TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin, Srebrenitsa'da yapılan katliamın unutulmaması için 13. yıldönümünde 26 saat aralıksız yayın yapılarak büyük bir başarıya imza atıldığını kaydetti. Şahin, yayınlar sırasında katliamın baş aktörü olan Sırp lideri Radovan Karadziç'in yakalanmasının da yayınlarına ayrı bir katkı sağladığına işaret etti. Şahin, Pekin Olimpiyatları'nın olimpiyatlar tarihindeki en unutulmaz açılışların biri olarak televizyonculuk tarihine geçtiğini söyledi. TRT'nin 55 kişilik ekiple yayınları takip etmeye çalıştığını belirten TRT Genel Müdürü Şahin, bazı televizyonların 550 kişilik ekiple olimpiyatları yayınlamaya çalıştığını kaydetti. Yayınları nedeniyle birçok kişiden olumlu eleştiri aldıklarını aktaran Şahin, bazı kişilerin ise acımasızca kendilerini eleştirdiğini ifade etti. Olimpiyatları 24 saat boyunca sabahtan akşama kadar takip etmeye çalıştıklarını dile getiren Şahin, TRT 3'te canlı, TRT 1'de ise özet görüntülerle oyunları izleyicilere aktarmaya çalıştıklarını kaydetti. TRT çalışanlarının özveriyle yayınları yetiştirmeye çalışmasının unutulmaz bir başarı olduğunu aktaran Şahin, 600 kişiyle çalışan yabancı kanallara rağmen TRT'nin 55 kişilik ekiple aynı çalışmayı yaptığını hatırlattı. Kendilerine ulaşılamadı yada Pekin'e götürülemediği için eleştiri yapanlara tepki gösteren Şahin, "Hak etmediğimiz bir eleştiriye de bu kurum hiçbir zaman müsaade etmeyecektir. 55 kişilik ekiple özverili bir şekilde yayınları yetiştirmeye çalıştık. Hatalarımızla, doğrularımızla mükemmeli yakalamaya çalışarak yayınlarımızı geliştireceğiz. Biz tabi, her şey dört dörtlüktü diyecek değiliz. Ama eleştiri, spor müsabakalarının ekrana yansıtılmasının dışına çıkınca, başka rahatsızlığı olanlar bunun acısını bu yolla çıkartmaya çalıştı. Geçmişe dayalı hesapları olan insanlar olmuş olabilir. Ama biz bu yönde bir hesaplaşma içinde değiliz. Her şeye rağmen eleştiriye açığız. Yeter ki eleştiri şartlar ve normlar içinde olsun. Onun dışında kem göz sahibinindir. TRT bugün dünden daha iyi, yarın bugünden daha iyi olacak." dedi. Şahin ve yönetim kurulu üyeleri, konuşmadan sonra Pekin Olimpiyatları ve Srebrenitsa yayınında yer alan personele plaket verdiler. CİHAN DOĞAN MEDYASININ YALANLARI 14 Zahid Akman: Tamamen iftira RTÜK Başkanı Zahid Akman, 'Hakkımdaki iddialar tamamen iftiradır. Bazı medya gurupları, Ergenekon sanıklarına gösterdiği saygıyı bizden esirgedi.' dedi. Akman, RTÜK Konferans Salonu'nda düzenlediği basın toplantısında, son 3 gündür basına sıkça yansıyan ve tamamı hakkında yargı organlarınca önceden tekzip kararı verilmiş iddialarla ilgili ilk elden kamuoyunu aydınlatmak üzere basın toplantısı yapmaya karar verdiğini söyledi. Almanya'da duruşmaları devam eden bir davada, ''kuryelik'' ile suçlandığı iddiasının son zamanlarda birkaç kez basına yansıdığını anımsatan Akman, ''Bu iddia, bazı basın organlarınca sanki Alman resmi makamlarının bir ithamı, iddiası, tespitiymiş gibi kamuoyuna aktarılmaktadır'' diye konuştu. Akman, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bu iddia, itirafçı sanık olarak yargılanan bir şahsın mesnetsiz iftiralarıdır. Söz konusu şahıs, bu iddiayı polis sorgusundan itibaren birkaç kez tekrarlamış ancak hiçbir somut delile dayanmayan bu iddia, Alman makamlarınca da ciddiye alınmamıştır. Bu iddialarla ilgili hakkımda ne Türk, ne de Alman yargı mercilerince açılmış bir soruşturma, kovuşturma veya dava yoktur. Uluslararası adli yardım çerçevesinde de Alman makamlarınca Türk makamlarına hakkımda iletilmiş bir talep de bulunmamaktadır. Daha önce bu iddialara yer veren benzer haberlerin kişilik haklarımı zedelediği yargı mercilerince tespit edilmiş ve bu haberlerden dolayı mağduriyetimin yasal yollarla giderilmesi için şimdiye kadar 9 adet tekzip kararı verilmiştir.'' Toplantıda basın mensuplarına da dağıtılan metinlerin, çeşitli basın yayın kuruluşlarında muhtelif zamanlarda Almanya'daki davayla ilgili yapılan yayınlara karşı avukatının Türk yargı makamları nezdinde aldığı tekzip kararları olduğuna işaret eden Akman, ''Belgesiz olarak insanların şeref ve haysiyetleriyle oynamayı kendilerine alışkanlık edinenlere de bunu bir ibret vesikası olarak sunuyorum'' dedi. İtirafçı sanığın, 'kuryelik' iddialarını destekleyen en ufak bir delil olsaydı, en azından şahsı hakkında bir soruşturma açılması ya da iddianamenin sanıkları arasında isminin geçmesi gerektiğini belirten Akman, bunların hiçbiri olmadığı halde sırf itirafçı sanığın iddialarına dayanarak bunları manşetlere ve ekranlara taşımanın etik olmadığını söyledi. HİÇBİR TİCARİ FAALİYETİM YOK RTÜK Başkanı Akman, hakkındaki bir başka iddianın da ''ticari faaliyetlere devam ettiği'' yönünde olduğunu anımsatarak, RTÜK üyeliği ve başkanlığına seçildiğinden bu yana geçen 3.5 yılda yurt içinde ve dışında hiçbir ticari faaliyetinin olmadığını bildirdi. Akman, bu hususların resmi kayıtlarla sabit bulunduğunu, ayrıca mahkeme kararlarında bu konunun tespit edildiğini kaydetti. Basın meslek ilkelerinde ''suçlu olduğu yargı kararıyla belirlenmedikçe hiç kimsenin suçlu ilan edilemeyeceğinin'' yer aldığını anımsatan Akman, ''Hakkımdaki bu mesnetsiz iddialarla ilgili hem Alman hem de Türk yargı makamları nezdinde hakkımı savunmak için gerekli yasal işlemlerde bulunacağım'' dedi. Akman, herhangi bir hukuki dayanağı olmayan iddiaları manşetlere taşıyarak kendisini karalamaya çalışanların yargı ve kamuoyu önünde mahkum olacaklarını söyledi. RTÜK'te görevleri gereği medya sektörünü ilgilendiren çok önemli kararlar vermek durumunda bulunduklarını kaydeden Akman, ''Bu kararlar, önemli ticari çıkarları da etkilemektedir. Görevimizi şimdiye dek tarafsız ve bağımsız şekilde tüm Üst Kurul üyesi arkadaşlarımızla icra ettik. Bu yayınlar görevimizi bağımsız ve tarafsız şekilde icra etmemizi engellemeyecektir'' dedi. GEREKLİ GİRİŞİMLERDE BULUNACAĞIZ Açıklamasının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Akman, ''İddianamede 'Zahid Akman' olarak isminiz geçiyor. Bu, Alman savcıları tarafından yürütülen bir soruşturma. Yani, Türkiye'de yürütülen olayla bağlantılı bir yaklaşım söz konusu değil. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?'' sorusu üzerine, çok büyük bir davayı Türk kamuoyunun takip ettiğini, ''Ergenekon'' davasında da binlerce kişinin isminin geçtiğini söyledi. Bu isimlerin, iddia makamı ve hakimler tarafından suçlu olarak belirlenip haklarında bir soruşturma açılmadığı sürece suçlu ilan edilemeyeceklerini belirten Akman, şöyle konuştu: ''Eğer şu andaki sanık konumundaki kişilerin herhangi bir kişi hakkındaki beyanları gerek savcı, gerekse hakim tarafından ciddi, kayda değer bir iddia olarak görülseydi, bizlerle ilgili olarak da elbette soruşturma açılır, en azından ifademize başvurma ihtiyacında bulunulurdu. Herhangi bir iddianamede herhangi bir sanığın ya da kişilerin bazı kişilerin ismini zikrediyor olması, onun suçlu olduğu anlamına gelmez. Ergenekon örneği bunun en canlı örneğidir. Ben aslında bazı basın yayın organlarının Ergenekon sanıklarına gösterdiği saygının onda birini bendenize göstermesini beklerdim. O konudaki duyarlılığı bu konuda da göstererek medya etik ilkelerine bağlı oldukları iddialarını doğrular bir tavır koymalarını beklerdim. Maalesef bazı organlar, kasıtlı davranarak insanların şeref ve haysiyetleri üzerine gölge düşürmeye çalışmıştır. Bu konuyla ilgili olarak da elbette yargı nezdinde, bağımsız Türk adaleti nezdinde gerekli girişimlerde bulunacağız.'' Akman, bir başka soruyu yanıtlarken, Kanal 7'nin çok uzun yıllar Ankara temsilciliğini, bir dönem de Washington temsilciliğini üstlendiğini anımsattı. Kanal 7'nin bağlı olduğu şirketle herhangi bir ortaklığı ya da yöneticiliğinin olmadığını vurgulayan Zahid Akman, ''Şu anda ancak iddia durumunda olan bu ifadelerle ilgili fazla bir şey söylemek istemiyorum. Benim kesinlikle söylemek istediğim ve dikkatinize sunmak istediğim konu şudur; Her şey yargıya intikal ettiği halde, yargıdan bu konuda net bir karar çıkmamış olmasına rağmen, bazı kurumları ve kişileri suçlu gibi gösteriyor gibi olmak hiçbir şeyle bağdaşmaz, hakkaniyete sığmaz'' diye konuştu. DOĞAN MEDYASININ YALANLARI 15 Vatan'ın “Erke Dönergeci” yalanı 2006 sonunda kamuoyuna açıklanan ve yakıtsız enerji üreteceği öne sürülen Erke dönergecinin patent aldığı haberleri asılsız çıktı. Üst düzey emekli paşaların katılımıyla yaklaşık 1.5 yıl önce ‘petrol savaşını bitirecek' buluş olarak tanıtılan Erke Dönergeci'nde, ‘erken patent sevincinin' yaşandığı ortaya çıktı. Türk Patent Enstitüsü'nün, Erke'nin patent başvurusu ile ilgili çalışmaların halen ‘araştırma' safhasında olduğu, kurumun bülteninde yayınlanan bilgilerin ise 18 aylık sürenin dolması nedeniyle kanunen yayınlanması gereken başvuru bilgileri olduğu kaydedildi. Oysa Vatan gazetesi dün Erke Dönergeci'nin patent belgelerine ulaştığını iddia etmişti. CİDDİYE ALINMAMALI Elektrik Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Musa Çeçen ‘Erke için yapılan patent başvurusunu ‘Anne olmadan çocuğun doğacağını iddia etmek gibi birşey bu' sözleriyle yorumladı. Çeçen ‘Erke ile ilgili birçok iddia öne sürüldü. Biz bunu gerçekçi ve bilimsel bulmuyoruz. En azından bir bilimadamı çıkıp bizlere bu bilimsel ve açıklanamayacak bir çalışmadır demeliydi. O da olmadı. Bu proje inandırıcıktan çok uzak. Kim istemez öyle bir projeyi. Elektrik mühendisleri olarak bizler bunu ciddiye alınacak bir haber olarak görmüyoruz' dedi. BAŞVURU 25 YTL'YE Erke Projesi'nin patent başvurusu ile ilgili son durum şöyle: Türkiye'yi enerji sıkıntısından kurtaracak olan ‘asrın projesi' Erke için, Türk Patent Enstitüsü'ne 10 Ekim 2006 tarihinde patent için başvuru yapıldı. Başvuru için sadece 25 YTL'lik bir ücret ödenmesi yeterli oluyor. Bu başvurunun ardından Erke Araştırmaları ve Mühendislik A.Ş. yetkilileri, üst düzey emekli generallerin katılımıyla buluşlarını 21 Kasım 2006 tarihinde düzenledikleri bir basın toplantısı ile duyurdu. ARAŞTIRILIYOR! TÜRK Patent Ensititüsü'nün, patent vermeden önce, buluşla ilgili olarak öncelikle ‘araştırma' ardından da ‘inceleme' yapması gerekiyor. Araştırma ve inceleme için de ayrı ayrı buluş sahibi tarafından talepte bulunulması ve ücret ödenmesi gerekiyor. Erke A.Ş. yöneticileri de, patent başvurusunun ardından, buluşla ilgili olarak araştırma yapılması için başvuruda bulundular. Başvurunun ardından da buluşun dünyanın bir başka ülkesinde benzerinin olup olmadığına ilişkin araştırma başlatıldı. Söz konusu araştırma halen devam ediyor. Türk Patent Enstitüsü yetkililerinin verdiği bilgiye göre, patent yasasında şahısların buluşlarını korumaya yönelik düzenlemeler bulunuyor. Düzenlemeye göre, patent süresinin uzaması halinde, buluş sahibinin zararını engellemek için, patent başvuru bilgilerinin 18 ay sonra bültende kamuoyuna ilan edilmesi gerekiyor. Bu nedenle, 10 Ekim 2006 tarihinde başvurusu yapılan Erke'nin de, 18 Aylık süresi Nisan 2008 tarihinde doldu. Bu yüzden başvuru bilgileri yeniden yayınlandı. |
SP: Tamamen hayal mahsulü ve yalan! Vatan gazetesinde yer alan, SP Genel Başkanı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş'la ilgili "Burberry Mont" ile ilgili haber çok sert bir dille yalanlandı. Vatan, Kurtulmuş'un İngiltere'yi ağır bir dille eleştirirken bir dinleyicinin, "Siz İngiltere'yi eleştiriyorsunuz ama üzerinizdeki mont İngiliz malı" dediğini, bu ikazdan sonra Kurtulmuş'un Burberry marka montunu değiştirdiğini yazdı. İşte bu habere SP'den cevap geldi... Saadet Partisi Basın Müşavirliğinden konu ile ilgili şu açıklama yapıldı: Bugün bir gazetede yer alan, Genel Başkanımız sayın Prof. Dr. Numan Kurtulmuş'la ilgili haber tamamen hayal mahsulu olup, yalan bir haberdir. Genel Başkanımızın Avusturya programı sırasında asla böyle bir olay yaşanmamıştır. Genel Başkanımız Numan Kurtulmuş, Avusturya'ya bir montla gitmediği gibi, herhangi bir montla da geri dönmemiştir. Aynı haberi bazı internet sitelerinin de alarak kullanması üzerine aşağıdaki açıklama zorunlu olmuştur: Olayın aslı şu şekildedir: Genel Başkanımız Numan Kurtulmuş çeşitli sivil toplum kuruluşlarının davetlisi olarak Viyana'ya gitmiştir. Tuna Festivali'nin onur konuğu olarak yapacağı konuşma öncesinde havanın serinlemesi ve yağmur yağmaya başlaması üzerine, protokolde bulunan konuklardan birisi nezaket göstererek kendi montunu genel başkanımıza vermiştir. Genel Başkanımız konuşma yapacağı kürsüye çıkarken montu çıkarmış ve geri vermiştir. Konuşmasını tamamlayıp kürsüden indikten sonra da yağışın devam ediyor olması nedeniyle, bu sefer bir başka konuk yine nezaket göstererek kendi pardesusunu Genel Başkanımıza vermiştir. Haberde iddia edildiği Genel Başkanımızın Burberry marka bir montu yoktur. Yine haberde iddia edildiği gibi konuşması sırasında herhangi bir ikaz ya da müdahale de söz konusu olmamıştır. Haberdeki iddiaların tümü asılsızdır, uydurmadır, yalandır. Bu asılsız haberler, Genel Başkanımızın; milletimiz nezdindeki ‘özü-sözü bir tavrını ve ilkeli duruşunu' gölgelemeye yetmeyecektir. Kamuoyuna saygılarımızla.. SAADET PARTİSİ BASIN MÜŞAVİRLİĞİ *** İŞTE KARTELİN TETİKÇİSİ VATAN'IN O HABERİ http://habervaktim.com/gommefoto/30084752332.jpg Yaktın beni Burberry! "SP lideri Kurtulmuş, tam İngiltere'yi ağır bir şekilde eleştirirken öyle bir ikazla karşılaştı ki... Saadet Partisi lideri Prof. Dr. Numan Kurtulmuş dün 3 gün süren Avrupa programı kapsamında Viyana'ya gitti. Osmanlı ordusunun Avusturya önünde yenildiği alanda gerçekleşen 3'üncü Tuna Festivali'ne katılan Kurtulmuş burada yaptığı konuşmada özellikle İngilizler'i hedef aldı. Havanın yağmurlu olmasından ötürü montuyla vatandaşları selamlayarak kürsüye çıkan Saadet Partisi lideri, “İngilizler, Birinci Dünya Savaşı ve Haçlı Seferleri'nde Müslümanlar'a büyük zararlar verdi. Kurtulmuş montunu böyle değiştirdi Birinci Dünya Savaşı sonunda İngiliz generaller Osmanlı ve Müslüman mezarlarını tekmeledi. Bu saldırılar günümüzde de sürüyor” dedi. Ancak tam bu sırada dinleyicilerden biri “İngilizler için bu sözleri söylüyorsunuz ama üzerinizdeki Burberry mont da İngiliz malı” deyince bu konuda bilgisi olmadığını söyleyen Kurtulmuş hemen montu çıkarıp yardımcılarından kendisine yeni bir mont getirmelerini istedi ve yüzlerce kişinin gözleri önünde montunu değiştirdi." |
Bunlarda hiç utanma yok yahu... aklına geleni yazıyorlar, tüüüü bunların sıfatlarına!
|
Alıntı:
haberi yapan zati taniyorum ve o zat ogün orada degildi tamamen masa basi haber.. |
Haberi yazdıkları kağıtta yerli malı olmalı sanırım..
|
Alıntı:
hele de bu doğan grubundan her şey beklenir. |
http://www.habervaktim.com/resim/res...jpg?r=89884772 Vatan Gazetesi'nin dün yayınladığı “Adnan Oktar'a ikinci dava da grubuna kattığı çocukların ailelerinden geldi” başlıklı habere Bilim Araştırma Vakfı'ndan yalanlama geldi. Doğan Grubu'nun gazetesi olan Vatan'ın dün yayınladığı ‘Adnan Oktar'a ikinci dava da grubuna kattığı çocukların ailelerinden geldi' haberine Bilim Araştırma Vakfı sert tepki gösterdi. ‘Vatan Gazetesi'nin kuyruk acısı' başlıklı yazılı açıklamada haberin baştan sona uydurma olduğu belirtildi. Açıklamada: “Haberin içeriğinde belirtildiği şekilde İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesinde, Sayın Adnan Oktar ve Bilim Araştırma Vakfı aleyhinde açılmış yeni bir dava mevcut değildir. İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesinin Sayın Adnan Oktar ve Bilim Araştırma Vakfı hakkında 10 yıldır devam eden davada verdiği 3 yıllık hapis cezası hükmü ise Yargıtay tarafından bozulmuştur. Yargıtay, 2 Ağır Ceza Mahkemesinin kararını bir çok yönden hatalı bulduğu için kaldırmıştır. Ve yeniden yargılama kararı vermiştir” denildi. BAV'DAN BÜYÜK İDDİA “Vatan gazetesinin bu haberinin asıl sebebini Adnan Oktar'ın ve BAV'ın son zamanlarda materyalizm ve Darwinizme vurduğu darbelerdir” denilen açıklamada şu ifadelere yer verildi: “İddia edilen Ergenekon örgütünün fikri temelinin tamamen ortadan kalkmasına vesile olarak ezilmesinde çok büyük emeği geçen BAV'a karşı, iddia edilen Ergenekon örgütüne karşı ılık bir üslup kullanan Vatan gazetesinin neden böyle bir öfke duyduğunu anlamak zor değildir. Fakat basına halihazırda söylemediğimiz ve bu sebeple basının henüz haberinin olmadığı asıl ve büyük, önemli bir sebep var. Bu haberin yapılmasının gerçek nedeni Nuran Yelkenci, Tülin Uyar Muslu, Cihan Muslu'nun, şantaj çetesi kurmak, şantaj çetesi yönetmek, yalan yere gizli tanıklık yapmak, iddiası ile polis tarafından yapılan ani baskınla göz altına alınmalarıdır.Vatan gazetesinin kuyruk acısının ve paniğinin sebebi budur. Kamuoyuna duyurulur.” Habervaktim |
Adnan Oktar materyalistleri ve darvinistleri çok fena sıkıştırmaya başlamıştı..
son sahnelerini oynuyordu materyalistler ve belliki bu yalanlara başvuruyorlar... |
Sanatçıların görüşlerini bile almamışlar http://img6.imageshack.us/img6/4287/...sanatcilar.jpg Habertürk gazetesinin, referandumla ilgili hazırladığı yazı dizisinde 'hayır' oyu vereceğini açıkladığı ünlü sanatçıların görüşünü almadığı iddiası tartışmalara yol açtı. Hükümet Sözcüsü Hüseyin Çelik, Habertürk televizyonunda katıldığı bir programda bu isimlerin görüşlerinin alınmadığını, buna rağmen sanki alınmış gibi haber yapıldığını söyledi. Ünlü şovmen Mehmet Ali Erbil ve sanatçı Mustafa Sandal da bu konuda ilgili gazeteden aranmadıklarını doğruladı. "Referandumda vereceğim oyun rengini saklamak benim en demokratik hakkım." diyen Erbil, "Bu konuyla ilgili Habertürk gazetesinden hiçbir muhabir kayıtlı röportaj yapmamıştır." dedi. Demokrat görüşlü bir sanatçı olduğunun altını çizen Erbil, darbelere karşı olduğunu söyledi. Ünlü pop sanatçısı Mustafa Sandal ise prensip gereği siyasetle ilgili hiçbir konuda açıklama yapmadığını belirterek, Habertürk tarafından aranmadığını belirtti. Habertürk gazetesi 3 gündür referandumda 'evet' ve 'hayır' diyeceğini açıklayan kanaat önderlerinin görüşlerini içeren bir yazı dizisi yayımlıyor. Haber kapsamında aralarında Kadir İnanır, Mehmet Ali Erbil, Adnan Şenses, Behzat Uygur, Mustafa Sandal gibi ünlü isimlerin yer aldığı sanatçılara da referandumla ilgili düşünceleri sorulmuştu. Yazı dizisinde Erbil, "Benim fikrim zaten belli, hayır.", Mustafa Sandal, "Hayır diyeceğim.", Adnan Şenses, "BenAtatürkçocuğuyum, tabii ki hayır diyeceğim.", Behzat Uygur ise, "Allah 'hayır'lısını versin." açıklamaları yer almıştı. Hükümet Sözcüsü Hüseyin Çelik, Habertürk televizyon kanalında yayınlanan 'Türkiye'nin Nabzı' konulu programda önemli bir iddiayı gündeme taşıdı. Çelik, Adnan Şenses, Mustafa Sandal, Mehmet Ali Erbil ve Behzat Uygur'u bizzat aradığını, kendilerine görüşlerinin alınıp alınmadığını sorduğunu, ismi geçen sanatçıların Habertürk Gazetesi'nden hiçbir muhabirin kendilerini aramadığı cevabını verdiğini söyledi. Çelik, "Mustafa Sandal çok da sevdiğim bir kardeşimizdir. 'Sayın bakanım kesinlikle böyle bir şey sorulmadı bana, zaten Amerika'daydım' dedi. Erbil de 'Ben böyle evet hayır cephesinde yer almam asla.' dedi. Behzat Uygur da aynısını söyledi. Adnan Şenses'i aradım, O da böyle söyledi." ifadelerini kullandı. ZAMAN 05.08.2010 |
http://image.samanyoluhaber.com/Imag...3492_sozcu.jpg Sözcü bu kez baltayı taşa vurdu! Genellikle tüm haberleri operasyonel olan ve yalanlanan Sözcü gazetesine bir yalanlama da Prof.Dr. Hüseyin Hatemi'dden geldi. Hatemi, Haberx'te yayınlanan söyleşisinden başka manaya gelecek şekilde kesitler alan ve çarpıtan Sözcü Gazetesi'ne cevap verdi. İşte Hatemi'nin cevap ve düzeltme yazısı... AÇIKLAMA VE DÜZELTME Sözcü Gazetesi'nin 30.10.2010 tarihli nüshasında Hanefi Avcı'nın tutuklanmasına ilişkin manşetin altında maksatlı olarak benim Fethullah Hoca ve sevenleri için Hanefi Avcı İle aynı görüşleri paylaştığım izlemini uyandıracak bir manşetle ve gazetenin iç sahifelerinde de "Amerika'ya Hizmet Ediyor" başlığı ile tam kelime kullanmak gerekirse yalan yayın yapılmıştır. Bu yayına dayanak yapılan benim konuşmamda konu ile ilgili ilk soru şu şekildedir: Gülen Cemaatinin bu gün hatalı buldunuz yönü nedir? Ben de bu soruya şu cevabı veriyorum: (Gülen Cemaatinin bilinçli hareketinden bahsedilemez anlamında:) Gülen cemaati hata yapmadı. Daha doğrusu gitgide iyi olma yolunda iken başına bu akıbet geldi. Daha sonra da açıkça her zaman ve birçok yerde açıkladığım görüşü açıklıyorum ve sonuçta Sözcü Gazetesinde de belirtildiği üzere Fethullah Hoca'nın bir suçu olmadığını söylüyorum. Sözcü Gazetesi 5. sahifesinde Fethullah Hoca hakkında hapsedilmesini yargılanmasını gerektiren bir suçu olduğu söylenemez dediğimi de aktarmak zorunda kalmıştır. Yine Sözcü Gazetesinin de başlıkların yalanı bir yana bu başlıkların altında yer alan satırlarından nakledilen sözlerim şu şekildedir: Amerikan Yahudi lobisinin bu cemaatten beklentisi vardır ama bu beklentiler gerçekleşmediği için şimdi Amerikan Yahudi lobisi Fethullah Hoca'yı da tasfiye etmek istemektedir. Şu halde benim Hanefi Avcı'nın kitabını da bu tasfiye planının bir parçası olarak göreceğim tabii iken tam aksine benimle sanki Hanefi Avcı arasında bir görüş birliği varmış gibi manşetler kullanılmıştır. Hanefi Avcı da tasfiye planının bilinçsiz bir unsuru olabilir. Onun hakkında da kesin olarak tasfiye planının bilinçli bir üyesi olduğunu söylemiyorum Ancak Fethullah Hoca için ajan tabirini kullanmama imkan ve ihtimal olmadığı apaçıktır. Ben Fethullah Hocanın Türkiyede bulunduğu sırada kendisi ile görüşmüş, toplantılarına katılmış halen de bu cemaat mensupları ile iyi ilişkiler içinde bulunan biriyim. Görüşlerimiz tamamen aynı olmayabilir, ne var ki Fethullah Hoca hareketinin bilinçli bir emperyalist yardakçılığı hareketi olduğu kanaatine sahip olsa idim esasen bu güne kadar davranış ve beyanlarımla bu kanaatimi açıklar aksine davranış ve beyanlarda bulunmazdım. Fethullah Hocadan ve cemaatinden umduklarını bulamayacaklarını anlayan dış odaklar söylediğim fakat İnternet Gazetesinde bütünü ile yer almayan açıklamalarımda belirtildiği üzere sonuçta üç safhada bu cemaatten beklentilerinin gerçekleşemeyeceğini anladılar önce Fethullah Hoca aleyhine bir ajandan temin edilen kaseti devreye soktular bu kasetin belki de tamamen uydurma olabileceğini söylemiştim. İnternet Gazetesinde yer almayan ve Fethullah Hoca ve sevenleri karşısında beklentilerin tamamen aksi yöne dönmesi ve tasfiye hareketine girişilmesine yol açan olay da Fethullah hocanın Vatikan'a giderek Papa ile görüşmesi idi. Bunun üzerine Fethullah Hocanın Amerika'da enterne edilmesi sağlandı. Esasen Sözcü Gazetesi de sonuçta benim Fethullah Hocadan herhangi bir suç eylemi sadır olmadığını söylediğimi belirtmektedir. Şu halde nasıl olur da Fethullah Hocanın bilinçli olarak Amerika'ya hizmet ettiğini söyleyebilirim? Esasen 1996 yılında buna benzer bir olay başıma gelmişti. Bugünkü Akşam Gazetesi değil o sıralarda aynı adla yayınlanan Akşam Gazetesi Fethullah Hocanın iftarında bulunmadığım halde niçin Erbakan Hocanın iftarına gittiğimi sormuş cevaplarımı da içeriği doğru fakat manşetleri korkunç haberlerle bugün Sözcü Gazetesinin yaptığı gibi yayınlamıştı. Sözcü Gazetesinin bu tutumuna teessüf ediyor ve gerekli düzeltmeyi yapacağını umuyorum. Bilvesile Saygılarımla. Prof. Dr. Hüseyin Hatemi 30.09.2010 |
DHA'nın Çarpıtma Başlığı! Bazı haber siteleri "bir mahalle baskısı yakaladık" coşkusuyla haberi aynen verdi. Peki olayın aslı böyle miydi? Malatya'da yaşanan adi bir vaka, toplumda körüklenmeye çalışılan kamplaşmaya malzeme oldu. Şehir merkezinden Yeşiltepe Mahallesi istikametine gitmekte olan minibüs canlı hayvan pazarı yakınlarına geldiği sırada birotomobiltarafından önü kesilerek durduruldu Otomobilden inerek av tüfeğiyle minibüse ateş açan kişi veya kişiler, araca binerek olay yerinden uzaklaştı. Olayda minibüste bulunan 4 kişi hafif şekilde yaralandı. Öte yandan araçta yapılan incelemelerde çok sayıda bira şişesine rastlandı. Bu olay, Doğan Haber Ajansı tarafından "minibüs içinde alkol alan 4 kişiye silahlı saldırı" başlığıyla servis edildi ve sanki saldırının sebebi minibüstekilerin alkol almasıymış gibi lanse edildi. Halbuki emniyet kaynaklarının ulaştığı ilk bilgilere göre taraflar arasında olayın öncesine dayanan bir husumet vardı ve saldırı bunun bir sonucuydu. Polis tarafından aranan zanlılar da daha önce emniyette kaydı bulunan sabıkalı kişilerdi. Hal böyleyken haberin, toplumda gerilim oluşturması muhtemel bir başlıkla servis edilmesi dikkat çekti. Şimdi herkes bunun bir muhabir hatası mı yoksa hassas dönemlerde Türkiye'nin görmeye alışkın olduğu bir başka çarpıtma haber örneği mi olduğunu merak ediyor. tevhidhaber http://www.samanyoluhaber.com/h_4665...a-basligi.html |
heh Hüdaverdi yavaş yavaş eski haline dönüyor bakalım hayırlısı :)
sen askere gittin bu önemli konu öksüz yetim kaldı |
Oda Tv Yine Rezil Oldu http://i1011.hizliresim.com/2010/11/11/4878.gif 'Ergenekon'un yeni Perinçek'i Soner Yalçın'ın, sahibi olduğu dezenformasyon makinesi karanlık Odatv'nin yalanını okuyucusu ortaya çıkardı. 'Ergenekon'un yeni Perinçek'i Soner Yalçın'ın, sahibi olduğu dezenformasyon makinesi karanlık Odatv'nin yalanını okuyucusu ortaya çıkardı. Bu arada MİT'ten de sert ifadeli kesin bir yalanlama geldi... Karanlık Odatv, "Türkiye'nin gündemini sarsacağız" şeklindeki iddialı bir anonsla MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın kardeşinin, Fethullah Gülen'in danışmanı olduğunu yazdı. Derinlerin tetikçisi Soner Yalçın'ın sitesinin yalanı çok geçmeden ortaya çıktı. Hem de Mustafa Fidan adlı kişiyi 25 yıldır tanıyan bir okuyucusu tarafından. Soner Yalçın'ın “manipülasyon” ve “dezenformasyon” sitesi Odatv, bugün “Türkiye'nin gündemini sarsacağız” iddiasıyla bir haber yayınladı. Haberlerinde “Teyit etmekte çok zorlandığımız bilgilere göre…” diye de “komik” bir not düştüler. İddiaya göre MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın Mustafa Fidan adında bir kardeşi var ve o da halen Amerika'da ikamet ediyor. Sitenin iddisı şöyle: “…Pensilvanya'da bir çiftlikte yaşıyor. Çiftliğin en önemli sakini ise Fethullah Gülen. MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın kardeşi Mustafa, halen Fethullah Gülen'in danışmanı olarak Pensilvanya'daki çiftlikte yaşıyor. MİT Müsteşarı Fidan kardeşiyle sık sık görüşür mü, araları nasıldır bilinmez. Ama Hakan Fidan'ın açıklama yapması, ‘vardır, yoktur demesi' kamuoyu açısından önem taşıyor.” İDDİASINI OKURU YALANLADI Odatv'nin gazeteciliği de iyice gülünç duruma düştü. Dedikodu gazeteciliğini alışkanlık haline getiren Oda TV'nin MİT Müsteşarı Fidan'la ilgili haberine yapılan okuyucu yorumlarından biri ilginçti. “Erkay” isimli yorumcu Odatv'nin haberini resmen yalanladı. İşte kendi kendine “komik” duruma düşen o sitedeki yorum: “… Bir bilgiyi paylaşmak için yorum yapma gereği duydum. Mustafa Fidan ABD'de doğru. Ben anne ve babası dahil tüm aileyi 25 senedir tanırım. Kardeşleri içinde E.Astsb veya Hakan Fidan yok. Diğer kardeşleri ticaretle uğraşıyor. Kayseri'li köklü bir aile. En azından Hakan Fidan'ın kardeşleri olmadığını kesin biliyorum. Mustafa Fidan, şu anda 50 yaşlarında ve Alman Dili ve Edebiyatı bölümü mezunu. Saygılarımla.” http://i1011.hizliresim.com/2010/11/11/4898.jpg |
http://www.habervaktim.com/resim/resim178304_1.jpg?t= video: http://www.habervaktim.com/haber/178...yalanladi.html HSYK, "Vatan"ı böyle yalanladı!HSYK Birinci Dairesi Başkanı İbrahim Okur, Zekeriya Öz'ün görevinin neden değiştirildiği açıkladı. Okur, Vatan'ın manşetini de yalanladı. 12 Haziran 2007 tarihinde Ümraniye'de bir gecekonduda ele geçirilen el bombalarıyla elini taşın altına koyup Ergenekon soruşturmasını başlatan Özel Yetkili Savcı Zekeriya Öz, dün HSYK Birinci Dairesi'nin 128 hakim ve savcıyı kapsayan adli yargı kararnamesi ile terfi etti ve Ergenekon davasından çekilmek durumunda kaldı. 4 yıldan bu yane soruşturmayı yürüten ve kamuoyunda Ergenekon Savcısı olarak tanınan Zekeriya Öz İstanbul Cumhuriyet Başasavcıvekili oldu. Özel Yetkileri kaldırılan Öz, bundan sonra Beşiktaş Adliyesi'nden değil, Sultanahmet Adliyesi'nde görev yapacak. Adli yargı kararnamesinin basına yansıdığı dünden beri cevabı en çok merak edilen soru şu: Savcı Öz terfi mi ettiği yoksa kızağı mı çekildi? Bu konuda değişik açıklamalar yorumlar var. Bugün gazetelere bakıldığında bu tartışmanın gazete manşetlerinde de devam ettiği görülüyor. Ancak Vatan Gazetesi'nin Zekeriya Öz'le ilgili manşeti çok iddialı ve dikkat çekiciydi. Gazete, HSYK Birinci Dairesi Başkanı İbrahim Okur'a atıfla şöyle manşet atmış: Bu Arkadaş Çok Ön Plan Çıkmıştı" Dünün yoğun gündemi içinde pek kameraları karşısında geçmeyen İbrahim Okur, bugün NTV'ye verdiği röportajda Zekeriya Öz atamasının bir kızak değil bir terfi olduğunu söyledi. İsim vermeden Vatan Gazetesi'nde çakan Okur şunları söyledi: "Zekeriya Bey'in ismi çok ön plana çıktı derken benim bundan kastım, "Zekeriya Bey'den rahatsız olduk ve o yüzden aldık" manasında değildi. Zekeriya Bey diğer arkadaşlara oranla bu davayla daha çok özdeşleşti. Kamuoyu o yüzden Zekeriya Bey'in üzerine yoğunlaştı. Ama bu soruşturmayı Fikret Bey de Ercan Bey de yürütüyordu. Aralarında bir fark olmadığını söylemek için bunu söylemiştim" dedi. Görüldüğü üzere atama kararnamesinin hazırlandığı HSYK Birinci Dairenin Başkanı İbrahim Okur, hem Vatan'ın manşetini yalanlıyor hem de Zekeriya Öz'ün görevinin neden değiştirildiğini anlatıyor. Tabi bu atama mı kızak mı tartışması bir süre daha devam edecek. Çünkü bir kısım medya her zaman olduğu gibi deliller üzerinden değil, kişiler üzerinden davayı yorumlamaya devam edecek... İşte Vatan'ın yalanlanan bugünkü manşet; http://habervaktim.com/gommefoto/60874500539.jpg aktifhaber |
http://img.internethaber.com/news/199879.jpg Cumhuriyet'in Gülen haberine yalanlama Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Helene Flautre, Cumhuriyet gazetesinde yer alan "Türkiye'de yargı ve basın üzerinde Fethullah Gülen'in baskısının çok büyük olduğu" şeklindeki sözlerini yalanladı. Selçuk Gültaşlı imzalı Zaman gazetesinde yer alan habere göre yazılı bir açıklama yapan Flautre, Strasburg'da yapılan bir konferansta sarf ettiği sözlerinin "çarpıtılmasına şiddetle karşı olduğunu" ifade ederken, aynı haberde yer alan gazeteci Nedim Şener'le 10 gün önce telefonla görüştüğü ifadelerinin de "kesinlikle gerçek dışı" olduğunu ifade etti. Açıklamada, Flautre'un Ergenekon ve Balyoz davalarını Türkiye'de hukukun üstünlüğü ve ülkenin demokratikleşmesi için "çok mühim fırsat" olarak gördüğü vurgulandı. Fluatre'un ofisinden yapılan yazılı açıklamada haberin düzeltilmesi istenirken, "Sn. Flautre'un açıklamalarını istismar etmeyi durdurun." denildi. Flautre'un konferanstaki beyanlarının Türkiye'deki basın hürriyetinin genel sorunları ile ilgili olduğu belirtilen açıklamada, sadece AK Parti'ye ideolojik olarak uzak olan gazetecilerin değil AK Parti'ye yakın gazetecilerin de, Ergenekon'u, Gülen'i ve Kürt meselesini araştıran gazetecilerin de baskı altında olduğunu ifade ettiği belirtildi. Flautre'un konferansta Şener ve Şık'tan bahsettiğini ifade eden açıklama, tutuklanmalarının Gülen hareketine ilişkin yazdıkları ile ilgili olarak yorumlanabileceğini kaydettiği belirtildi. Ergenekon ve Balyoz darbe planlarına da atıf yapılan açıklamada şöyle denildi: "AP raporunda ifade edildiği gibi Ergenekon ve Balyoz gibi darbe planı olduğu iddia edilen davalar Türkiye'de hukukun üstünlüğünün kuvvetlendirilmesi ve ülkenin demokratikleşmesi için çok mühim fırsatlardır ve bu yüzden demokratik kurumların ve yargının bağımsız, şeffaf, uygun ve güçlü şekilde işlediğini göstermelidir." internethaber |
Mustazaf-der'in yayın organlarından hürseda.net'in AK Parti Karşıtlığı hem başlıktaki AKP ifadesi hemde haber başlığının taraflı bir şekilde yazılıdığı görülmektedir.Haberin ilk satırlarında Ak Parti'nin oy için müslüman gömleği giymesi gibi bir saçmalıktan bahsediyor.
Alıntı:
Alıntı:
|
Yalan haber başlığı artık Yalan Rüzgarı forumu altında bulunacaktır.
Yalan haberlerle ilgili konu açanlar,haberi ayrıca buraya da eklemesinde fayda var. |
Hürriyet & DHA Baltayı Yine Taşa Vurdu Şort giydiği için değilmiş http://static.samanyoluhaber.com/Ima...11811/sort.jpg İETT otobüsünde 'şort giydiği' için dayak yememiş, özür dileyen yolcuya bakın ne yapmış? Beşiktaş Bayan Voleybol Takımı'nın altyapı oyuncularından Nurcan İbrahimoğlu'nunİETTotobüsünde 'şort giydiği' için dayak yediği yönündeki haberlerin doğru olmadığı ortaya çıktı. Basında çıkan haberler üzerine Şişli İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne ifade veren otobüs şoförü ve görgü tanığı bir yolcunun açıklamaları, iddiaların tam tersi olduğunu ortaya koydu. Görgü tanığı Sani Uymaz, ifadesinde Nurcan İbrahimoğlu'nun yüksek sesle tartıştığı erkek yolcunun "Ayağınıza bastığım için özür dilerim." demesine rağmen küfür edip, elindeki metale benzeyen cisimle yolcunun başına vurduğunu söyledi. Uymaz ifadesinde erkek yolcunun bayanı darp ettiğine dair bir hareket görmediğini de aktardı. İbrahimoğlu ile tartıştığı erkek yolcunun haberlerde belirtilenin aksine yan yana oturmadığını, ayrı koltuklarda oturduklarını gördüğünü ifade etti. İETT şoförü ise olayı sesler üzerine yolculardan öğrendiğini anlattı. Şoför ifadesinde, darp edildiğini öne süren İbrahimoğlu'nun, otobüsün ilerleme boşluğuna uzattığı ayağına 3 yolcunun takıldığını ve düşme tehlikesi geçirdiğini belirtti. Bu sırada ayağı takılan yolcuların kendisinden özür dilemesine rağmen İbrahimoğlu'nun özür dileyen yolculardan birine elindeki tasma benzeri bir cisimle tokat attığını kaydetti. Bu sırada diğer yolcuların da İbrahimoğlu'na 'Hem darp ediyorsun hem de küfür ediyorsun' diyerek tepki gösterdiğini söyledi. İfadeye göre, İETT şoförünün 'Aracı isterseniz karakola çekeyim, isterseniz polis çağıralım.' demesinin ardından İbrahimoğlu aracı terk etti. Bir gün sonra da polise şikâyetçi olmaya gitti. Nurcan İbrahimoğlu'nun Kâğıthane Devlet Hastanesi'nde yapılan adli muayene raporunda ise herhangi bir darp izine rastlanmadığı öğrenildi. Öte yandan İETT otobüsünde saldırı iddiasının ardından sosyal paylaşım siteleri üzerinden haberleşen bayan voleybolcuların şortlarını giyerek İbrahimoğlu'nun tacize uğradığı ve dayak yediği iddia edilen İETT hattındaki otobüse topluca binecekleri bildirildi.Facebookve Twitter'da da 'o hayvanı bulun' kampanyaları başlatıldı. ZAMAN |
http://www.tevhidhaber.com/images/news/23268.jpg ODA TV'nin Yalanı Deşifre Oldu Oda TV davası sanıklarının yaptıkları 'virüs getirdi' savunması çökertildi... Ergenekon terör örgütü bağlantılı Oda TV davasının sanıklarının bilgisayarlarında bulunan örgütsel dokümanlarla ilgili yaptıkları 'virüs getirdi' savunması çöktü. İddianamenin en önemli delilleri arasında yer alan 'Ulusal Medya 2010' belgesinin sadece Oda TV'de değil, davanın sanıklarından Müyesser Uğur ve Barış Pehlivan'a ait 3 farklı bilgisayarda, 6 ayrı dosyada bulunduğu tespit edildi.'Ulusal Medya 2010' planı Oda TV iddianamesinin en önemli delilleri arasında yer alıyordu. Söz konusu belgede, Ergenekon terör örgütünün yeni medya stratejileri tek tek belirlenmişti. Belgede Ergenekon davasının 'tertip' olduğunun işlenmesi ve soruşturmalara destek veren medya organlarına 'yandaş medya' damgasının vurulması, terör örgütü PKK'ya yönelik haberlerde yönlendirme yapılması isteniyordu. Belgede örgütün görsel ve yazılı kanadı tek tek belirlenmişti. Söz konusu belge ortaya çıktığında sanık ve sanık avukatları tarafından önce yalanlandı. Ardından da belgenin 'Truva Atı' olarak adlandırılan bir virüs tarafından Soner Yalçın'ın Oda TV'deki bilgisayarına konulduğu ileri sürüldü. Soner Yalçın'ın avukatı, belgeyi bilgisayara koyan virüsün hemen sonra kendisini imha ettiğini bile anlattı. Ancak söz konusu savunma bilirkişi raporlarıyla yerle bir oldu. Adli Bilişim uzmanları tarafından yapılan incelemede, tartışmalara sebep olan belgenin tek bir bilgisayarda bulunmadığı tespit edildi. Belgenin Oda TV'de yapılan aramada bulunan 'ST3120827AS_4MS1TF89' numaralı hard disk içerisinde hem silinmiş hem de hard diskin 'Unallocated Cluster' bölümünde yer aldığı belirlendi. Bununla birlikte dosya, aynı soruşturmada gözaltına alınan Müyesser Uğur Yıldız'dan ele geçirilen 'Müyesser Yıldız Uğur_2011-03-03 11-46-07' isimli hard diskin normal alanında (Allocated Space) ve System Volume Information kayıtları arasında bulundu. Ayrıca aynı dosyanın bir kısmı da Barış Pehlivan'a ait 'FUJİTSU MHV 2060BH_NW18T6229459' isimli hard diskin 'Unallocated Cluster' bölümünde tespit edildiği gibi aynı hard diskin dosyalama sistemine ait 'MetaData' dosyalarından olan '$Logfile' isimli dosya içerisinde de bulundu. SİLİNME DEĞİL, SON ERİŞİM TARİHİ Adli bilirkişi incelemesinde ayrıca, Soner Yalçın'ın avukatı Feza Yalçın'ın başvurusu üzerine Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. M. Ufuk Çağlayan tarafından hazırlanan rapordaki 'silinme tarihi' olarak bahsedilen tarihin de 'son erişim tarihi' olduğu belirlendi. Raporda, Word dosyasındaki 'MetaData' kayıtlarının sadece ilk oluşturulma ve son kaydedilme bilgisini verdiğine dikkat çekilerek, dosyaya ait her görüntülenme tarih ve saatinin tutmayacağı ifade edildi. Ayrıca, sanık avukatlarının talebiyle hazırlanan teknik raporun, ilgili dijital medyaya ait imaj üzerinden yapılan bir incelemeye dayandığı aktarıldı. İmaj olmadan yapılan işlemler veya varsayımlarla yapılan yorumların adli bilişim incelemesi olamayacağı ifade edildi. Zaman |
Mahkeme Çirkin İftiraya “Dur” Dedi http://img64.imageshack.us/img64/4973/26293.jpg Tufan Türenç, TRT ile ilgili gerçek olmayan iddialarda bulunmuş, Genel Müdür İbrahim Şahin’i “sözde akrabalarını TRT’ye almakla” suçlamıştı. Gerçek dışı iddialara TRT hem yayın yoluyla cevap vermiş, hem de süreci bağımsız yargıya taşımıştı. Ve mahkeme kararını verdi. Ankara 4. Sulh Mahkemesi yalan yazan yazar Tufan Türenç’i TRT’ye 2 bin lira manevi tazminat ödemekle cezalandırdı. Karara göre, cezayı hem asılsız bilgileri sayfalarına taşıyan Hürriyet Gazetesi, hem de köşe yazarı Türenç birlikte üstlenecek. Genel Müdür İbrahim Şahin kendisine yönelik asılsız suçlamalarda bulunarak TRT’yi yıpratmaya çalışanların girişimlerinin sonuçsuz kaldığına dikkat çekti. Şahin, “Tufan Türenç yazdı “TRT Genel Müdürü yüzlerce akrabasını işe aldı”. E kardeşim sen köşende yazıyorsun, ben de meydan okudum. Bir tane akrabamın yaz adını soyadını ben bu kurumdan ayrılacağım” demişti. Şahin’in Türenç’e cevabı oldukça netti: “İlkeli duruşun neticesidir ki TRT’yi buraya taşıdık” TRTHABER |
Yine Emin Çölaşan, yine yalan... Emin Çölaşan Sözcü Gazetesi'ndeki köşesinde yalan ve iftiralara devam ediyor. Son yazısında edep sınırını aşan ifadeler kullanan Çölaşan buna da Çukurca'da şehit olan Mehmetçiklerimizi alet etti. Çölaşan'ın imza attığı skandal www.medyafaresi.com sitesinin dikkatinden kaçmadı Gazetedeki yazısında Başbakan Erdoğan'ın annesinin vefatı ardından verilen taziye ilanlarıyla 24 Mehmetçiğimizin şehit olmasının ardından verilen ilanları kıyaslayan Emin Çölaşan aradaki farktan dolayı üzüntüsünü yazmış. Sonrasında ise öyle bir iftira dizisine yer vermiş ki, en hafif deyimle "Edep Yahu" demek gerekiyor. Çölaşan "O kadar ki büyük vatansever (!) Fethullah Hazretleri bile beleş dağıtılan kendi gazetesine başsağlığı ilanı vermemişti." Diyerek milyonlarca seveni olan bir gönül insanına hakaret ediyor hem de yalan yazıyor. Çölaşan'ın "kendi gazetesi" dediği Zaman'ın (20.10.2011) Perşembe günü çıkan sayısında Fethullah Gülen Hocaefendi'nin şehitlerle ilgili taziye mesajı vardı. İddiasının doğru olup olmadığını anlamak için gazetenin 2 günlük sayısına baksa yalanını gözleriyle görebilirdi. İşte o ilan... "Güroymak ve Çukurca'da meydana gelen terör olaylarında şehit düşen ve yaralanan vatan evladının haberleri yüreğimizi dağladı. Yaşanan bunca müessif hadiselere ve istihbarat çalışmalarına rağmen, gereken hassasiyetin ve tedbirin alınmaması sonucu göstere göstere gelen saldırılar, karanlık oyunların bu topraklar üzerinde sahneye konulmasından ibarettir. Üzücü terör saldırısı sonucu ahirete yürüyenlere Cenab-ı Allah'tan rahmet diliyor, yaralılara geçmiş olsun dileklerimi sunuyor, bütün bir milletimize taziyelerimizi arz ediyorum. Terörden çok çeken insanımızın bu badireleri de metanetli ve vakur duruşuyla atlatacağını ümid ediyorum. Fethullah Gülen." http://medya.zaman.com.tr/2011/10/22/taziye.jpg Zaman |
İNTERNETHABER ÖZEL- Yılmaz Özdil'in bugün Hürriyet Gazetesi'ndeki köşe yazısını okuyan okurları hiç bir gazete ve köşe yazarının değinmediği çok önemli bilgilere ulaştı. Özdil yazısında Van'daki koordinasyonsuzluktan yakınırken hükümeti, Van Valiliğini ve Van Belediyesi'ni topa tutuyordu.. Yazısının büyük bölümünde haklı taraflar vardı elbet.. Örneğin çadırların dağıtımındaki rezalet ve kaymakamlığın gerek organizasyondaki eksikliği ve gerekse internet sitesindeki başıbozukluk konusunda haklılığı üst noktadaydı. Ancak Van Valiliği'ni hedef alan sözlerinin tamamı asılsızdı.. Özdil yazısında, "Ölenler kim? Kimler yaralı? Hangi hastanedeler? Şu an...Girin, Van Valiliği'nin internet sitesine. "Vali, panayır kütüphaneyi gezdi" yazıyor. "Vali, plaj turnuvasının kupasını verdi" yazıyor. Ayrıca... Otlu peynir, Van kedisi, inci kefali ve ters lale'yle ilgili "açıklayıcı" bilgiler var. Vatandaş enkaz altından twit atıp, yerini tarif ediyor... Bunlar hâlâ inci kefalini, ters lale'yi filan anlatıyor! Siber çağda... Bu kafanın çadır madır dağıtabilmesi mümkün değildir kardeşim." diyerek Vali'nin eksiklerini anlatıyor.. Peki olayın aslı böyle mi? Değil? Valiliğin internet sitesine girildiğinde, depremin olduğu saat ile, Erdoğan'ın kente yaptığı ziyaret, deprem ile ilgili geniş bilgilerin yer aldığı haberler ve Vali'nin halkı bilgilendirmeye yönelik açıklamaların günü gününe hatta saati saatine siteye kaydedildiği görülüyor. Sitenin sağ üst tarafında ayrıca bir haber sitesi hassasiyetinde, depremle ilgili saniyelik bilgilerin geçtiği bir yazı butonu yer alıyor.. Depremden önce Kızılay'ın Van'a yaptığı ziyaret ve hava ambulansı alımıyla ilgili bilgiler de sitede yer alan diğer ayrıntılar.. Özdil'in bahsini ettiği Otlu Peynir, Van kedisi ve İnci kefali gibi bilgilerin sayfada ne aradığı konusuna gelince.. Bu bilgiler, hemen hemen tüm illerin ve hatta ilçelerin resmi sitelerinde, o yörenin coğrafik özelliklerini, kültürlerini ve meşhur yiyecek içecek veya diğer ürünlerini anlatan link bilgilerden oluşan ayrıntılar.. Van Valiliği, Van'la ilgili ayrıntılı bilgi sahibi olmak isteyenler, turistik gezi yapanlar veya yapacaklar için resmi sitenin alt menüsünde bu bilgilere yer vermiş. bu menüde Van kalesi, Akdamar, Kuş Cenneti, Van Kilimi gibi ilin meşhur olan bilgileri yer alıyor.. Kasıcası Özdil sitenin orta kısmında yer alan devasa bilgileri görmezden gelip, sitenin sol alt tarafında yer alan bilgi menülerini ön plana çıkararak Vali'yi hedef tahtasına koyuyor.. Bu da ortada bir art niyet olduğunu belgeliyor.. http://img821.imageshack.us/img821/3...1027104159.jpg |
VATAN'ın Çeçen Yalanı http://img208.imageshack.us/img208/7280/19914o.jpg Vatan Gazetesi’nde yer alan 'O iki Çeçen, Moskova bombacılarıydı' başlıklı habere tepki gösteren İMKANDER Genel Başkanı Murat Özer, çarpıcı açıklamalarda bulundu. Arzu Erdoğral'ın haberi Rus makamları İstanbul, Zeytinburnu'nda 16 Eylül'de öldürülen üç Çeçen komutan hakkında ilk kez resmi bir açıklamada bulundu denilen ve “Öldürülen üç Çeçen komutandan ikisi, Moskova'da havalimanını basıp 35 kişiyi öldüren eylemcilerdi” sözlerine yer verilen haberdeki iddialarla ilgili olarak İMKANDER Genel Başkanı Murat Özer on5yirmi5'in sorularını yanıtladı. İSTANBUL'DAYKEN MOSKOVA'DAKİ SALDIRI NASIL YAPILIR? Vatan gazetesinde yer alan habere göre Zeytinburnu'nda öldürülen Çeçen komutanın Moskova'daki havalimanını basıp 34 kişiyi öldürdüğü yazıyordu. Ne söylersiniz bununla ilgili olarak? Şehit edilenlerden iki kişinin orada bulunmasının imkânı yok, her şeyden önce yaşı tutmaz. Vatan gazetesi daha önce de böyle bir yalan haber yaptı. Komutanın iki yıldır Türkiye'de olduğunu biz defalarca söyledik. Türkiye'de bulunduğu sırada yaşanmış bir hadise o. Orada böyle bir şeyin olabilme ihtimali var mı? İstanbul'dayken Moskova'daki saldırıyı nasıl yapacak? İKİSİNDEN BİRİ YALAN SÖYLÜYOR Rusya Federal Soruşturma Komitesi adına konuşan sözcü Vladimir Markin, 16 Eylül'de öldürülen Zaurbek Amriyev Rüstem Altemirov cinayetlerinin havalimanındaki olayla bağlantılı olarak soruşturulduğunu ve Çeçen zanlıların kırmızı bültenle arandığını söylemiş… Hayır. Hiç öyle bir şey yoktu. Bu yalan. Gazetenin mi yoksa Rus savcının yalanı mı onu bilmiyorum. Ama ikisinden biri yalan söylüyor. Kırmızı bültenle aranan biri Türkiye'de sığınmacı olarak kalabilir mi? Onları öldürdüler, katlettiler. Türkiye Cumhuriyeti yeterli bir karşı duruş sergileyemedi ne yazık ki. Katiller bulunamayacağı için şimdi Rus savcı, Rus yetkili ölümleri gölgede bırakabilmek için böyle yalanlar söyleyebiliyor. 3 kişi sokak ortasında infaz edilmiş, onların çıkıp da, hayır biz böyle bir eylem yapmadık diyebilme ihtimali var mı? Onlar da kendi ülkelerindeki dosyayı kapatmak için bu şekilde konuyu kapatmak istiyorlar. Aynı zamanda cinayetlerinin kendi işlediklerinin kabulüdür de bu. 19 YILDA 250 BİN ÇEÇEN ÖLDÜRÜLDÜ Diyelim ki böyle bir olay var ve o saldırıyı öldürülen Çeçenler yapmış. Yargılanmadan öldürülmeleri normal midir? Ne ile açıklanabilir ki bu durum? Rusya için bu çok normal. Hukuk devleti olmadığı için. Yargısız infazlar yapmaya alışkın. 19 yılda 250 bin Çeçen öldürüldü. Onların hukukunda normal bir şey. Asıl şaşırması gerekenler insan hakları diyerek dünyayı ayağa kaldıran batı dünyası olmalıdır. Çünkü Putin hükümetinin arkasında duruyorlar. BİR DEVLETİN TUTUKLAMA İRADESİ VARSA NİYE SAVAŞSIN Kİ? Soruşturma kapsamında Domodedovo saldırısını yöneten Umarov hakkında gıyabında tutuklama kararı çıktığını ve yakalamaya yardım edenlere 5 milyon dolar ödül verileceği de haberde geçiyor… Rusya Çeçenistan'ı işgal ettiğinden beri kendisiyle savaşan mücahitlerin başkomutanı hakkında tutuklama kararı çıkartmış. Bu komik ve tuhaf değil mi ama? İşgal ettiği Devletin Başkanı hakkında tutuklama kararı çıkartıyor. Bir devletin bir kişiyi tutuklama iradesi varsa o zaman savaşmaz ki onunla. Tutuklama iradesi olan meşru bir hükümet zaten alır, tutuklar ve yargılar. Türk yetkililerden iki Çeçen'in öldürüldüğünün kanıtlanmasını istenecekmiş… İki kişinin ölüp ölmediğinin kanıtı olur mu? Sokak ortasında öldürülmüş işte. SAVCILIK İDDİANEMEYİ HALEN HAZIRLAMADI Şu anda Türkiye'de işlenen bu son Çeçen cinayetleri ilgili gelişmeler nedir? Hukuki bir gelişme yok. Savcılık iddianamesini hazırlamadı hala. Savcılığa gidiyoruz. Emniyet bizi yeterince bilgilendirmedi diyor. Emniyete gidiyoruz biz bilgileri savcılıkla paylaştık diyor. Ortada bir şey yok. En azından bir açıklama yapsınlar. Olumlu ya da olumsuz. Biz ülkemizde “katilleri bulacağız” da demesinler. Bunu da diyebileceklerini düşünmüyorum artık ama en azından “ülkemizde cinayet işlemelerini doğru bulmuyoruz” diyebilirler. Bunu bile deseler en azından biraz rahatlayacağız. Rus istihbaratı ve Rus adli mercileri ile adli yardımda bulunmayı yaparlar mı yapamazlar mı bilmiyorum. 2009 yılında İstanbul'da gerçekleşen bir Çeçen cinayeti akabinde Fransa Cumhuriyet savcılığı Türkiye'ye bir heyet göndermişti. Kendi ülkesinde bir cinayet işlenmiyor olmasına rağmen adli yardım talebinde bulunmuştu Türkiye'den. Yani kendi ülkesinde bir cinayet işlenmesin diye… Türkiye Cumhuriyeti savcılığının verdiği bilgi notu şöyleydi: "İşlenene bu cinayetlerde siyasi bir neden olduğunu düşünmüyoruz. Terör eylemi olduğunu dair ciddi bir delil yok. O sebeple bu sizi çok fazla ilgilendirmez. Adli yardım talebinizi reddediyoruz"… Neden? Türkiye'deki hukuk sisteminin cinayetler karşısında bakışı bu. 2009'da buydu. 2011'de ne değişti bilemiyorum. On5yirmi5.com |
http://img41.imageshack.us/img41/1046/gggwh.jpg http://img535.imageshack.us/img535/9995/33847916.jpg DHA nın ve Güneş'in 7.2'lik yalanı Van'da düzenlenen etkinlik sırasında çocukların yüzüne '7.2 Van' yazılması ve ardından medyada koparılan kıyametin ayrıntıları ortaya çıktı. Van'da Kimse Yok mu Derneği öncülüğünde düzenlenen etkinlik sırasında çocukların yüzüne'7.2 Van' yazılması ve ardından medyada koparılan kıyametin ayrıntıları ortaya çıktı. Rotahaber'in edindiği bilgilere göre; söz konusu haberi yapan Doğan Haber Ajansı ve Doğan Haber Ajansı'nın Van Muhabiri... Kimse Yok Mu Derneği'nin bayramın 2. günü Van'da oyun çadırında düzenlediği etkinlikte bir resim öğretmeninin bazı çocukların yüzüne '7.2 Van' yazması tartışma konusu olmuştu. AK Parti MilletvekiliHakan Şükür ile Nuray Hafiftaş, Ahmet Yenilmez'in de aralarında bulunduğu sanatçıların, depremzeleri ziyaret etmesinin ardından sosyal yaşam çadırında ünlüler çocuklara hediyeler dağıtıp harçlık verdi. Buraya kadar normal seyrinde devam eden etkinlik, bir çocuğun yüzüne 7.2 Van yazdırmasıyla farklı bir boyut kazandı. Medyada yer alan iddialara göre; çocukların yanına gelen bir muhabir, "Yüzünüze 7.2 yazdırıp arka tarafa gelin. Fotoğrafınızı çekip sizi ünlü yapacağım." dedi ve bu yönlendirme üzerine çocuklar kendi istekleri ile yüzlerine 7.2 Van yazısını yazdırdı. Bu durum aynı gün internet sitelerinde, ertesi günde candaş medyada 'Depremin izlerini silmeye çalışan çocukların yüzüne depremi kazıdılar' başlıklarıyla yer aldı. Rotahaber'in yaptığı araştırma sonunda söz konusu haberi medyaya Doğan Haber Ajansı'nın servis ettiği ve haberi yapan muhabirin de ajansın Van muhabiri Osman Bekleyen olduğu ortaya çıktı. Doğan Haber Ajansı geçtiğimiz Pazartesi günü saat 14.08'de haberi ilk olarak medyaya servis ederken, ajansın Van muhabiri Osman Bekleyen, 'Depremin şiddetini çocukların yüzüne yazdılar' başlıklı haberinde aynen şu ifadelere yer verdi. http://img805.imageshack.us/img805/6307/81916543.jpg "ÇOCUKLARIN YÜZÜNE 7.2 YAZILDI - Çocukların üzerindeki psikolojiyi atlatmaları için yapılan etkinliklerde bazı çocukların yüzlerinden depremin izi ve korkusu hala silinmedi. Farklı yüzlere bürünmeye çalışan çocukların bazılarının yüzüne 7.2 Van yazısı yazıldı. Deprem korkusunu üzerlerinden atmaya çalışan çocukların yüzlerine böyle bir yazı yazılması dikkat çekerken, depremin izlerinin silinmediği görüldü." Bu haberin ardından Doğan medyası başta olmak üzere birçok haber sitesi Doğan Haber Ajansının haberini kaynak göstererek, haberi'Depremin izlerini silmek isteyen çocukların alnına depremi kazıdılar' başlığıyla yayınladı. Ertesi gün de bazı gazeteler '7.2'lik kafa' başlığıyla haberi manşetlerine taşıdı. KİMSE YOK MU DERNEĞİ HEDEFE KONULDU Söz konusu medya, akşam televizyon kanallarında, ertesi gün ise gazete manşetlerinde söz konusu fotoğraflar ve görüntülerle Kimse Yok mu Derneği'ni hedef aldı. Ancak başlatılan karalama kampanyası, çocukların ertesi gün medyaya gerçekleri anlatmasıyla boşa çıktı. Çocuklar verdikleri ifadede, "Diğer çocuklar gibi biz de oraya oyuncak almak ve eğlenmek için gitmiştik. Orada herkes yüzünü boyamıştı. Ben ve arkadaşım boyatmamıştık daha. Bize bir muhabir geldi, 'görüyor musunuz bu kız çocuğunu nasıl çekiyorlar, siz de yazdırın dedi.' Biz de hemen gidip yazdırdık. O muhabir bize'çıkışta arkaya gelin ben sizin fotoğraflarınızı çekeceğim sizi dünyaca ünlü yapacağım'dedi. Biz de hediyelerimizi aldıktan sonra arka tarafa gittik, bizim fotoğraflarımızı çekti, sonra sanatçılar giderken o da gitti." diyerek, oynanan oyunu ortaya koydu. http://img404.imageshack.us/img404/3025/32979255.jpg DHA'NIN ÇADIR ARKASI FOTOĞRAFLARI Çocukların bu ifadesini Doğan Haber Ajansı'nın aynı gün servis ettiği çadır arkası fotoğraflar da ortaya koydu. DHA'nın servis ettiği fotoğraflarda çocuklar çadır arkasında görüntülenmiş olarak görülüyor. DHA, DAHA ÖNCE DE ŞORTLU KIZ YALANINI ORTAYA ATMIŞTI Doğan Haber Ajansı geçtiğimiz aylarda Nurcan İbrahimoğlu isimli voleybolcunun, İETT otobüsünde şort giydiği için dayak yediğini iddia etmiş ve medya günlerce bu konuyu tartışmıştı. Doğan Haber Ajansı'nın yalanını ise Rotahaber otobüs şoförü ve yolcuların açıklamalarıyla ortaya çıkarmıştı. Rotahaber |
http://www.habervaktim.com/resim/resim223321_1.jpg?t= Baransu'nun iddiasını Başbakanlık yalanladı Mehmet Baransu'nun Göksel Gümüşdağ iddiasıyla ilgili Başbakanlık Taraf'a bir açıklama gönderdi. Başbakanlık Basın Müşavirliği'nden gönderilen açıklama şöyle: Baransu köşesinde dile getirdiği olaylara, bizzat bulunduğu bazı ortamlarda şahit olduğunu, Göksel Gümüşdağ'ın adaylıkla ilgili sürecinin de Dolmabahçe ve Ankara'da yapılan toplantılarda dile getirildiğini belirtti. Başbakanlık'tan yapılan açıklama şöyle; “Taraf gazetesinde 27 Ocak 2012 tarihinde ‘Sporun Yüzkarası' başlığıyla yayımlanan ve Türkiye Futbol Federasyonu Başkan Vekili Sayın Göksel Gümüşdağ'ı konu alan köşe yazınızda, Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve de eşi Sayın Emine Erdoğan hakkında ileri sürdüğünüz iddialar gerçeği yansıtmamaktadır. Sayın Başbakanımızın özerk bir kurum olan Türkiye Futbol Federasyonu'nun başkanlık seçimi sürecinde, aday belirlemek ya da herhangi bir kişinin adaylıktan çekilmesini sağlamak türünden hiçbir telkini veya müdahalesi olmamıştır. Hakeza, Sayın Emine Erdoğan'ın Gümüşdağ'a atfedilen ses kaydında adı geçen ‘isimlerle tek tek telefon görüşmesi yapıp, gönüllerini almaya çalışma'sı gibi bir durum da asla söz konusu olmamıştır. Kamuoyunun doğru bilgilenme hakkına saygı doğrultusunda, işbu açıklamanın gazetenizde yayımlanarak okurlarınızla ivedilikle paylaşılmasını rica ederiz.” |
All times are GMT +3. The time now is 21:27. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Siyaset Forum 2007-2025