![]() |
Konu nereden buraya geldi bilmiyorum ama..
Farkın farkına varmak şöyle bir şey; http://img41.imageshack.us/img41/603...ansonrakik.jpg http://img41.imageshack.us/img41/179...onrakikart.jpg VE GELİYORUZ BUGÜNE.. 25 EYLÜL 2009 SABAH'IN RÖPORTAJINI OKUMAYA BAŞLAR İKEN... : http://img38.imageshack.us/img38/882...fimodelimi.jpg -- Açtıtmayın ağzımızı.. Yeri gelince dağ ile fareyi de kıyaslarız. Dağ görünümlü fareleri de fâş ederiz. Susuyor isek, korktuğumuzdan yada karşıdakilar gibi cahilliğimizden DEĞİL. Bu böyle biline. |
Alıntı:
Vaktiyle ülkemizin rezil rüsva olduğu,bir çöl öküzünün karşısında kendisini savunamayan Erbakan'ın nasıl tepkiler aldığı tarihimizde var..Az araştırında,kim el pençe duruyor görün..;;) Konu dışı ama..Ehh yorumunuz kapak istedi hani.. :) |
ben o konuları hiç bilmiyorum..eğer söylenenler doğru haberse erbakan hoca yapasada eleştiririm..bizde ayrımcılık yok herkezin iyi yaptığı icraatlar alkışlanır kötü icraatlarda eleştirilir..rahat olun yani
|
Alıntı:
Hakk'ı da haklıyı da tebriki bilenlerdeniz biz hamdolsun. Karşıda bi aksaklık görünce salyayla saldırıp, kendisinden olunca köşe bucak saklanmaya çalışıp abudik gubudik yorumlar yapanlardan değiliz ya şükür.. Ancak diğer bi konuda "şüpheleriniz" vardı.. O kadar haşin şüphe ateşini, yakın bakalım şimdi içerinizde.. ;;) |
Erbakan’ın Kaddafi görüşmesi
Hani bir söz vardır: Yalancı, aşağı mahallede bir yalan uydurur; yukarı mahallede de bu yalanın yayıldığını görünce, kendisi de, kendi yalanına inanmaya başlar. Bazı basın organlarının tavrı, bu örneğe benziyor. 6 sene önce, Libya gezisiyle ilgili olarak, Erbakan hakkında bir yalan uydurdular, şimdi kendileri de inanmaya başladılar. Değilse, her fırsatta ısıtıp ısıtıp servise sunmanın ne anlamı olabilir? Bizim basının bazı kronik hastalıkları var. Meselâ, çok verimli ve başarılı geçen Erbakan’ın Libya gezisini her fırsatta diline dolar, olayı çarpıtarak kamuoyunu manipüle eder. Bu konuyu çok sık gündeme getirdikleri için Libya’da yaşananları tahlil etmeye çalışalım. Libya’da neler oldu?Muhterem Erbakan, 54. Hükümetin Başbakanı olarak, Ekim 1996’da Mısır, Libya ve Nijerya’yı kapsayan bir gezi programı düzenlemişti. Libya ziyaretinin amacı ise şuydu:Türkiyeli müteahhitlerin Libya’dan oldukça yüksek alacakları vardı.Bu para uzun süredir ödenmiyordu.Müteahhitlerin bu konuda istekleri vardı.Libya’daki Türk Müteahitler Birliği Başkanı Barlas Turan şöyle diyordu: “Refah-Yol hükümetinden çok umutluyum. Erbakan’ın Libya’daki itibarı sebebiyle, sorunlarımızı çözeceğine inanıyoruz.” (03.09.1996 tarihli gazeteler) Erbakan da bu paraların tahsili için Libya’yagitmişti.Erbakan Libya’da Kaddafi ile görüştü. Kaddafi’nin mizaç ve psikolojik yapısını bütün dünya biliyor. Görüşme sırasında Kaddafi, bazı patavatsızlıklar sergiledi. Erbakan Hoca Kaddafi’yi dinledi ve söyle diklerine cevap verdi,yanlışlarını düzeltti, susmadı, kendine güvenen üslupla Türkiye’ nin onurunu korudu.Müteahhitlerin haklarını gündeme getirdi,alacakları tahsil etti.O günlerde basında çıkan şu haber bunun ispatıydı:“Müteahhitler Libya’dan 15 milyar dolar kazan dı lar“Erbakan’ın Mısır,Libya ve Nijerya gezisi sayesinde Afrika ile köprü kuruldu.” (09.10.96) Olay manipüle ediliyor Bütün bu güzel gelişmeler dururken, basın Kaddafi’nin tutumuna kafayı takmış, bu olayı bahane ederek hükümete ve Erbakan’a yüklenmeye başlamıştı. Bu başarıyı görmeyip ayrıntıya takılmaktan başka nasıl izah edilirdi? Amaç ise hükümeti yıpratmaktı. İş adamları da basının bu tutumundan rahatsız olmuştu. Sakıp Sabancı konu ile ilgili şu açıklamayı yapmıştı: “Hükümetin yıpratılmasını bekleyenler yanlış yapıyor.” (17.11.1996) Mehmet Barlas da daha gezi öncesi başlatılan kampanya karşısında olayı “işin anasını unutup danasına takılmak” olarak nitelendirerek şunları yazıyordu: “1974 sonrasında, Amerikan ambargosu yediğimiz zaman, Türk askerî uçaklarına yedek parçalar Libya’dan gelmedi mi?1980’lere girerken, Türkiye’nin ihracatçıları ve müteahhitleri, ilk provalarını Libya’da yapmadı mı?Hiç unutmayalım.” (Sabah,29.09.1996) Erbakan, Libya gezisinde tam bir devlet adamı olgunluğu göstermiş, Kaddafi’ye kabadayı üslubuyla cevap verme hafifliğine düşmemiş, fakat susmayan, kendine güvenen ve ikna eden yaklaşımıyla devlet onurunu korumuştu. Aslında bu gerçekleri basın da biliyor. Fakat, gerek husumet, gerekse seviyesiz siyasi rekabet sebebiyle hakikati gizliyorlar. Hatta bu çevrelerin kendi aralarında, Erbakan’ın başarılarına iç geçirdiğini de görürsünüz. Daha kısa bir süre önce Yalçın Pekşen, “Gardrop Dinciliği” başlıklı yazısı içinde Erbakan’a yapılan haksızlık konusunda şöyle yazmıştı: “Kaddafi’nin çadırında yaşananlar ise, -hakkını yemeyelim- onun değil, Kaddafi’nin patavatsızlıklarıydı.” (Akşam, 27.1.2002) Erbakan Türkiye’nin önünde gidiyor Uluslararası ilişkiler uzmanı Prof. Dr. Bener Karakartal, “Erbakan’ın başarıları ve devlet adamı olgunluğu”nu Afrika gezisi sonrası verdiği bir mülakatta şunları söylemişti: “Erbakan Türkiye’nin bir adım önünde yürüyor. Türkiye’nin Erbakan’dan öğreneceği çok şey var. Türk demokrasisi şu anda Erbakan’ın gerisinde yürüyor.Siz hiç Erbakan’ın “kavgaya kavga ile cevap” verdiğini gördünüz mü? Sinirlilik ve hırçınlıkla bütün vaktini diğer parti liderlerine sataşarak geçirdiğini gördünüz mü? Türkiye’de siyasetin içine sürüklendiği tüm “sinirlilik ve gerginlik” ortamına rağmen Erbakan kavganın dışında ve üstünde yer almaktadır, polemiklere girmemektedir. Ve hepsinden önemlisi tebessümü ve güleryüzlülüğü ile Erbakan Türk siyasetçilerine demokrasi dersi vermektedir. İşte demokrasinin ta kendisi budur. (Millî Gz,30.11.96)Bütün bu gelişmeler ortada iken, bazı basın kuruluşlarının Erbakan aleyhinde yerli yersiz kampanya yürütmesi,hiçde anlaşılabilir bir tutum değildir.Sanki bu anlayıştaki basın için başarılı olmak suç.Türkiyemizin güzel günlere ulaşması için vargücüyle çalışmak affedilmez birşey!(Şakir T,22.01.2003,MilliGz) |
Erbakan hoca o gun ülkemi hem küçük düşürdü,hem kendisini küçük düşürdü,hemde gönül verenlerini.vede paramızı alma gibi bi şey söz konusu olmadı...çünki özalda gitmişti onada vereceğiz demişti kaddafi ve vermedi..yedi yuttu paraları..
boşuna reklam yapıyorsun musap..o gün abdullah gül olmasaydı tum perişan olmuştuk..allahtan abdullah gül kaddafiyi ikna etti..hasan hüseyın ceylanı basın toplantısı yaparken azarladı abdullah gül ve olayı hafif sıyrıklarla atlatmamızı sağladı.. bazı şeyleri taraflı olarak başarıymış gibi göstermek kimseye bi şey kazandırmaz..libya gezisi tam bir fiyaskoydu...allah şahit.. |
Alıntı:
İlk sözünde iki mana var biri kafirlere karşı şiddetli olmak ikincisi onlarla dost olmamak... Bu demek değil ki kafiri gördüğün yerde öldür ya da kötü davran,yahut dost olmayacaksın diye onlara adaletsiz davranacaksın,iyilik etmeyeceksin diye bir mana çıkmaz buradan... İkinci sözü zaten çok açık Allahın kafirlerin düşmanı,Müminlerin'de dostu olduğunu söylüyor bu kadar açık konuşuyor.. "alçak,kalpazanlar" sözünü kullanmasınamı içerlediniz..? Allahu teala'da "Belhum adal" Hayvandan daha aşağılar buyuruyor kafirler hakkında bir başka ayette'de pisliğe benzetiyor kafirleri anormal değil yani Mevlananın sözleri... Bu bizde Yahudiye,Hristyana kötü söz söyleyeceğiz anlamına gelmiyor Mevlana hazretleri büyük insan ne söyleyip neye işaret edeceğini çok iyi bilir... Peygamberimiz Şeytana bile sövmeyin derken bizim ne haddimize..! Hala mana karmaşası yaşıyoruz daha ilk mesajlarım'da; "Size kötülük yapana,iyilikle muamele ediniz" Hadisi Şerifini yazmıştım... Ve beşeri diyalogları(dostluk hariç) desteklediğimi söylemiştim... Peygamberimiz onlarla ticaret yapmış,konuşmuş,beşeri ilişkilerde bulunmuş benmi bunlara karşı çıkacam..? Ama yeri gelmiş Peygamberimiz; "İmanın temeli Müslümanı sevmek,kafiri sevmemektir"(Ahmed ibni Hanbel) buyurmuştur... Bundan neyi anlıyoruz onlara savaş dışında kötü davranmayacağız,iyi davranacağız adaletli olacağız,islamı tebliğ edeceğiz, ama sevmeyeceğiz,dost olmayacağız... Hz.Ömer (r.a) bile kiliseye giriyor rahiple konuşuyor kötü davranmıyor,ama bir başka zaman yanında bir Hristyanı çalıştıran bir Müslümana "Sen Allahın"Yahudileri,Hristyanları dost edinmeyin"ayetini duymadınmı..? Allahın alçalttığını yükseltme,Allahın zelil ettiğine ikram etme vs.." diye bir ton fırça atıyor sahih hadiste geçiyor bu... Ben diyaloğa karşı değilim gerekirse kliseye'de girer islamı tebliğ ederim,Ehli Kitap komşum olsa bir şey ikram edeceğim zaman ilk önce onun kapısına gider ona ikram ederim(Çünkü Peygamberimiz öyle yapmamızı istiyor) ben buna karşı değilim araya "dinler arası diyalog"(!) girmediği sürece... Hristyanlar'da diyalog yapıyor biz niye yapmayalım demişin sence Hristyanlarla senin yaptığın diyalog aynımı...?? Siz onlarla diyalog yaparken Hristyanlığı kötülüyormusunuz..? Onları kandırmaya çalışıyormusunuz..? Hayır.. Siz onların Peygamberine Kutsal kitabına inanmıyormusunuz..? İnanıyorsunuz... Sizin amacınız Hristyanlığı yok etmek mi..? Peki onların ki ne..? Adam geliyor Türkiye'ye İslamın iciğine,ciciğine kadar öğreniyor misyoner evi açıyor oraya gelen cahil Müslümana; "Sizin kutsal kitabınız kaç ayet..? diye soruyor.. Müslüman'da ne yapsın garibim bilmiyor "6666" ayet diyor..... Misyoner'de ona hayır seni kandırmışlar 6666 ayet değil bak diyor elinde ki Kuranı Kerim mealini ona veriyor say diyor... Bana güvenmiyorsan git bir camiye orada ki Kuran mealine bak diyor... Adam evinde ki kuranı kerime bakıyor camiye gidiyor ordakine bakıyor harbiden'de 6666 ayet yok sayıyor,sayıyor 6300 küsür çıkıyor... En sonunda caminin İmamına soruyor "Hocam Kuranı Kerim kaç ayet diyor..?" Hoca'da 6666 diyor oda bilmiyor ki:) bunu bilecek ilme sahip değil... "Peki Hocam ben saydım 6666 ayet değil evde'de saydım yine değil diyor..?" İmam'da "Olurmu hiç öyle şey yanlış saymışındır"diyor yok hocam kaç defa saydım yanlış değil dese de İmam onun şüpeci olduğuna hükmediyor ve daha fazla ilgilenmiyor... Peki sonra ne oluyor..? kafasında ki bu şüpeyi cevaplaya bilecek birisini bulamıyor ve malesef imandan oluyor... İçiniz'de bilmeyen olabilir ne demek yani Kuranı Kerim 6666 ayet değil mi diye sakın sizde şüpelenmeyin ha (: Bunu Dini bölüm de açıklamak gerek aslında,Bunun bir ton örneği var Türkiye'de... Hristyan misyonerin derdi 3 Dinin diyalog için de olması birbirinden faydalanması değil ki İslamı yok etmek..! Benim Peygamberime,Benim Kitabıma inanmıyor ki diyalog kursun... Papanın derdi 3 Dinin barış içinde birbirinin benzer taraflarını bulup aynı paydada birleşmek değil ki bütün Asyayı,Afrikayı Hristyanlaştırmak..! Kendisi söylüyor bunu, yerine geçen yenisi eskisinden daha beter zaten... |
Alıntı:
Örnek olarak bana misyonerin yaptığı yazmışsın.Bunun konu ile alakası yok.Çünkü ''diyalog'' dediğimiz buluşmalarda sokaktaki adam değil ilim sahibi alimler katılır.Diğer dinlerinde temsilcileri katılır sorunlara çözüm üretilir. Mesela komünizmin ya da modernizmin dini yıkıcı etkileri vardır.Bu tehlike sadece İslam için değil diğer dinler içinde geçerlidir.Bunun için ne yapabilirizi konuşabilir oradaki insanlar. Konuyu sürekli olarak Hristiyanlar şöyle yapacak amaçları bu diye yorumluyorsun.Ön şart olarak İslam'ı kabul etsin diyorsun.Sen hristiyanın dinini kabul ediyor musun masaya otururken?Hayır. Anlamadığım konu şu Hristiyanlardan niye korkuyorsun?Sürekli Hristiyanın ne yapacağını konuşuyorsun.Birazda İslam için ne yapılabilir diye düşün.Burada tebliğ şansı vardır.Sen bir dini zorla bir insana kabul ettiremezsin.Böyle serbest bir alanda anlata anlata insanların ilgisini çekebilirsin. Benim Peygamberime,Benim Kitabıma inanmıyor ki diyalog kursun... Böyle bir cümle kurmuşsun.Sen bir yabancıya dinini anlatmadan önce kabul et mi diyorsun?Böyle bir mantık olabilir mi? Bu diyaloglar sayesinde diğer inanç sahiplerinin kafasındaki Müslüman şeklini değiştirmek mümkün olur.Bir örnek vereyim ; Vatikan'da diyalogla görevli bir akademisyen papaz Konya'da kaldığı birkaç ay içinde komşularından gördüğü iyiliği, güzel ahlakı örneklerle açıkladıktan sonra "Müslümanları ben böyle gördüm, onlar kana susamış insanlar değil" dedi. (Hayrettin Karaman'ın sitesinden alıntı) Hatta ben sana diyalog nasıl olur örneğini vereyim : Toplantıda iki taraftan üniversite hocaları ve din adamları vardı. Genel konu da inananlar arasında diyalogun gerekliliği ve faydaları idi. Sorulara geçildiğinde bir Hıristiyan dinleyici "Siz müslümanlar Hz. İsa'nın Tanrı'nın oğlu olduğuna inanıyor musunuz? İnanmıyorsanız diyalog nasıl olacak?" diye sordu. Bizden bir hoca ona özetle şu cevabı verdi: Bize göre Hz. İsa bir peygamberdir, Tanrı'nın oğlu değildir. Siz O'nun oğlu diye inanıyorsanız bu inanç aramızdaki farklı noktalardan birini teşkil eder, ancak bu ve benzeri farklı inançlarımıza rağmen bir araya gelebilir, dünyanın ortak problemlerine çözüm arayabilir, birbirimize inanç dayatmadan barış ve huzur içinde yaşamanın yollarını ve usulünü araştırabiliriz.... Bir müslüman dinleyici "Tanrı'nın oğlu" kavramının tevhide aykırı ve şirk olduğunu ileri sürerek bunun Hıristiyan temsilciler tarafından açıklanmasını istedi. Tebliğine İslam selamı ile başlamış olan, Pakistan'da görevli bir Hıristiyan din adamı şu cevabı verdi: "Bu çok zor bir soru, uzun boylu konuşmayı gerektirir, ancak kısaca söylemek gerekirse bu "baba-oğul" meselesi bizim bildiğimiz, insanlara mahsus bir ilişki mahiyetinde değildir, manevi ve mecazidir, Allah birdir, oğul kavramı bu birliğe aykırı olmayacak bir yorum içinde kabul edilir..." (Hayrettin Karaman'ın sitesinden alıntı) Son olarak görüşmelerden sonra katılımcı Hristiyanların görüşünü söyleyeyim ; Toplantıya dinleyici olarak katılan Hıristiyanlar "İslam'ı ve müslümanları daha yakından tanımakla çok yararlandıklarını" ifade ettiler. Bakın bu sayede insanların İslam'a karşı olan önyargılarını yok etmek mümkün. |
Alıntı:
Şimdi sen bunları yazmışsın, şöyle bir okudum... Benim söyleyeceklerime gelince: “Kur’an’ın bir çok ayeti bunu söylüyor, yani “Peygambere iman edin” demiyor.” (Hayrettin Karaman, Polemik Değil Diyalog sh 37) “Bütün insanların Müslüman olmaları dinin, Kur’an’ın hedefi değildir. Kur’an’ın hedefi, din özgürlüğüdür.” (Hayrettin Karaman, Polemik Değil Diyalog sh 41) “Din bütünüyle Allah’ın oluncaya kadar, onlarla savaşın” ayetini “herkes Müslüman oluncaya kadar onlarla savaşın” şeklinde anlayamayız. Bence “din özgürlüğünün sağlanacağı ortam sağlanıncaya kadar savaşın” şeklinde anlamalıyız." (H. Karaman, a.g.e sh 40) “Kur’an gelin ey ehl-i kitap bir ilkede denkleşelim; bir birimizi rab edinmeyelim…” diyor. Dikkat edin, bu ayette “Muhammedun Rasulullah” yok.” (Fethullah Gülen, Hoşgörü ve Diyalog İklimi sh 241) “Mühim olan Tevhid’dir: Kelime-i Şehadetde Hz. Muhammedi (a.s) kabul etmek şart olmayıp, bir kemal mertebesidir.” (Ahmet Şahin, Zaman Gazetesi, 17.04.2000) vs. vs... o kadar çok varki böyle sözler; hangisini iktibas edeceğimi şaşırdım diyebilirim. Benim niyetim zeminsiz bir tartışmaya meydan vermek değildir. Fakat, işte , buyrun burdan yakalım; bu sözleri bana açıklayacak olan var mıdır? Zaten Hayrettin Karaman beyin sapık görşleri Cübbeli Ahmet Hoca tarafından sabitlenmiştir, kendisi diyalog diyalog derken bakın ne gibi bir çizgiye varmıştır... Peki Müslüman olmanın ne farkı kaldı; İslam'ın üstünlüğü nerde? O vakit "her din eşit, herkes Allah'a iman ediyor.. İslam'dan Hristiyanlığa geçsem , ne fark edecek.. " diyerek geçen kardeşlerimde vardır; araştırın lütfen. Hz.Muhammed(s.a.v)'e saygı duymayan ve hakaret eden Papa'ya diyalogçular ses çıkardı mı, "ümmet" kavramı öldürülüyor, bunu anlatmaya çalışıyoruz.. Küresel barışa doğru giderken, hani diyalog isteyen kardeşlerim; ümmetin hali ortada, bir tesiriniz oluyor mu? şen şakrak gel diyaloga diyemeyiz. Ben ne söylerseniz,inanmıyorum. Masum değil bu diyalog, Rabbim doğruyu göstersin inşAllah.... |
Konu diyalog istişaresine müsaittir, bu nedenle Erbakan Hocama kaydırılmamasını istiyorum...
Diyalog noktasındaki şikayetlerimize cevaplar bekliyorum, vesselam. |
All times are GMT +3. The time now is 09:21. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Siyaset Forum 2007-2025