![]() |
Mason olan Osmanlı padişahı kimdi?
Mason olan Osmanlı padişahı kimdi?
Sultan II. Abdülhamid üzerinde neden ısrar ettiğimi soranlara şu cevabı veriyorum: Eğer Abdülhamid modernleşmeye yeni bir yön belirlemese, Frenkleşme aynı hızda sürseydi, bugün başörtüsü başta olmak üzere pek çok güncel sorunu tartışmıyor olurduk. Dinî pek çok simge gibi başörtüsü de folklorik bir mahiyete bürünmüş olurdu da ondan. Abdülhamid'in yaptıklarını hakkıyla değerlendirebilmek için 'O olmasaydı ne olurdu?' sorusunu da sormamız şart. Tahttan indirilişinin 100. yılında Masonların bayram etmesinden tutun da, Guantanamo'da Müslüman esirlerin sinirlerini bozmak için, haham kılıklı birilerinin 'İstanbul'a girip türbesini yakacaklarını' söylemelerine kadar uzanan bir 'nefret çemberi', onun hangi oyunları bozduğunu yeterince göstermekte değil midir? Bu 'sinsi', 'içten pazarlıklı', 'cimri' diye yaftaladıkları Şehzade, planları buruşturup bir kenara atmış ve Osmanlı'nın tasfiyesini Cihan Harbi'nin kanlı paylaşımına kadar ertelemeyi başarmıştı. Onlar kızmasın da kim kızsın? Bundan 138 yıl önce bir Osmanlı veliahdının Masonluğa girdiğini, hem de 18. dereceye kadar yükseltildiğini biliyor musunuz? Üstelik tahta da çıkmıştı bu hanedan üyesi. Fakat... İşte o 'fakat'ın altında ne çıyanlar kaynamakta olduğunu anlamak için Tarih Dede'yi dikkatle dinlememiz lazım. Sultan Abdülaziz, 1867 yılında yeğenleri şehzade Murad ve Abdülhamid ile oğlu Yusuf İzzeddin efendilerle birlikte bir Avrupa seyahatine çıkar. Paris, Londra, Viyana derken dönemin kralları, kraliçeleriyle tanışırlar. Sultan Abdülaziz, zemzemini hiç yanından eksik etmemiştir ya, "Veliahd-ı Saltanat" Mehmed Murad Efendi, çarpık ilişkiler ağına ilişmiştir çoktan. Gayet iyi Fransızca bilmesi, görüştüğü devlet adamlarını hemen etkiliyor, liberal fikirleri Avrupa'nın siyasî mahfillerinde göz dolduruyordu. Bu 27 yaşındaki şehzade, er veya geç Osmanlı Devleti'nin başına geçecekti. Öyleyse üzerine oynanabilirdi. Nitekim Osmanlı Devleti üzerindeki planlar, artık geleceğin V. Murad'ına endekslenmişti. Kendisi de Mason olan Prof. Enver Ziya Karal, V. Murad'ın, bu gezide Galler Prensi'nin girişimleriyle Masonluğu kabul etmeye karar verdiğini ve böylece İngilizlerin ondan faydalanmak istediklerini açıkça söyler. (Osmanlı Tarihi, cilt 8, s. 500.) Nitekim 20 Ekim 1872 Pazar akşamı saat 7 sularında Kadıköy'de, Proodos Locası'nın kurucusu Louis Amiable'ın Mason lokali haline getirilen evinde Veliahd Murad Efendi, "tekris" töreniyle Masonluğa ilk adımını atar. İş burada da kalmaz, kardeşi Nureddin 8 Ağustos 1873'te, öbür kardeşi Kemaleddin ise 24 Ağustos 1875'te aynı törenle Masonluğa girerler. Nureddin Efendi'nin tekris töreni yapılırken bir adım daha atılmış ve Veliahd Murad'ın Masonlukta 18. dereceye yükseltilmesi töreni icra edilmiş, yani artık "Üstad" olmuştu. Belki çoğunuz şaşırdınız ama konuyla ilgili belgeler, Masonların matrikül defterindeki kayıtlar Paris'teki Bibliothêque Nationale'dedir; dahası, Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Edhem Eldem'in dediğine bakılırsa, V. Murad'ın oğlu Salahaddin Efendi "İhtimam" adlı hatıratında babasının Masonlarla yazışmalarından genişçe bahsetmektedir. Anlayacağınız, kanıtları bol bir olay karşısındayız. Nihayet Murad Efendi, 30 Mayıs 1876 günü bir askerî darbeyle tahta oturtulur. Ancak hesaplar tutmamış, kendisine büyük ümitler bağlanan V. Murad kısa sürede aklî dengesini yitirmiş, cinnetin sınırlarına çarpmaya başlamıştır. Sadece 93 gün sonra cülus protokolünü tamamlaması için gereken "kılıç alayı" dahi yapılamadan (yani tam padişah olmadan) aynı cunta tarafından tahttan indirilecekti. Şimdi sıra, 3 ay öncesine kadar hiç hesapta olmayan 'sinsi' Şehzadeye gelmişti, Abdülhamid'e. http://medya.zaman.com.tr/2010/01/03/armagan01.jpg Şehzade Abdülhamid'i amcası Sultan Abdülaziz ve kuzeni Yusuf İzzeddin ile Avrupa gezisi dönüşünde Avusturya'dayken gösteren bu nadir fotoğraf, İBB'nin "Sultan II. Abdülhamid Arşivi İstanbul Fotoğrafları" kitabından alınmıştır. Halbuki işler nasıl da inceden inceye planlanmıştı. Bir Mason hanedan üyesi tahttaydı. Avrupa memnundu, cunta memnundu, Masonlar memnundu. Padişah da babası "Abdülmecid'in ıslahat fikirlerini daha köklü ve daha geniş bir plan dahilinde tatbik etmek tasavvurunda idi." Peki neydi bu plan? Onun ne menem bir şey olduğunu Büyük Doğu (Grand Orient) Locasından V. Murad'ın dostu Skalyeri'ye yazılan mektupta ayan beyan görebiliyoruz: "Sevgili kardeşim, eserinize devam ediniz ve yeni kardeşe 2. ve 3. dereceleri aynı gizlilik içinde veriniz. Öyle yapınız ki, bu derecelerin tedrisatı aklında ve kalbinde silinmeyecek izler bıraksın. Böylece Masonluğa, vatanınıza ve insanlığa çok büyük bir hizmette bulunmuş olacaksınız." Nitekim İttihatçıların meşhur Dr. Nazım'ı da, Meşrutiyet'ten hemen sonra Fransa Maşrık-ı Azam'ında "Farklı gökler altında ama aynı 'eser' için çalışıyoruz" sözlerini sarf edecekti. Peki neydi Abdülhamid'in müdahalesi yüzünden aksayan ve ondan sonra yapımına devam edileceği söylenen bu 'eser'? Siz cevabı düşünedurun, ben Abdülhamid'in Masonik dalgayı nasıl göğüslediğini özetleyeyim: 1870'lerde devleti ele geçirme planları yapan Mason locaları, Abdülhamid'in ağırlaşan politik baskıları yüzünden belirleyici güç olmaktan çıkmış, siyaset dünyasındaki varlıklarını duruma göre düzenleyen bir teşkilat halini almıştı. Bir zamanlar devleti yönetmeye kalkan Masonlar, Sultan Hamid döneminde geri adım atarak içe kapanıyor ve yeni bir uyanışı iple çekiyorlardı. Sonra ne mi oluyor? Ergenekon'un Masonik bağlantılarını görüyorsunuz. Eserlerini meydana getirmek için hâlâ uğraşıyorlar. Mustafa Armağan |
Defalarca okudum,ancak burada ne denmek istenildiğini açıkca anlayamadım..Daha doğrusu öğrenmek istediğim şey;burada söylenmek istenen Sultan Abdulhamid'in mason olduğu mu.?
|
Sultan Abdülaziz, 1867 yılında yeğenleri şehzade Murad ve Abdülhamid ile oğlu Yusuf İzzeddin efendilerle birlikte bir Avrupa seyahatine çıkar. Paris, Londra, Viyana derken dönemin kralları, kraliçeleriyle tanışırlar. Sultan Abdülaziz, zemzemini hiç yanından eksik etmemiştir ya, "Veliahd-ı Saltanat" Mehmed Murad Efendi, çarpık ilişkiler ağına ilişmiştir çoktan.
Benim acizane anladığım şey masonik oyunların her asırda farklı yöntemleri adice kullanmaları, Ömer kardeşim bu oyuna getirilen Abdulhamit değil , sultan Abdülaziz ile batı seyahatine çıkan Murad efendi onun dönemide çok kısa sürmüş geleceğe yapılan yatırım bu vesile ile aksamış. |
Alıntı:
|
V.Muradın Mason olduğu gizli değil ki tabiki araştırmaya gerek duymayanlar için her şey gizli kalabiliyor...
Allahtan delirip tahtan indirilmiş ya 33 yıl tahtta Abdülhamid yerine V.Murat kalsaydı..? |
Alıntı:
Osmanlı, hem ekonomik hem de siyasi yönden tarihinin en zor sürecine girmişken, hangi padişahın gerçekte ne yapmaya çalıştığını bence tam bilemeyiz. Elbette elimde somut bir belge yok ama ben Murad'ın mason olmadığı görüşündeyim. Belki masonların içine girmiş olabilir. Ama işin iç yüzünü bilemeyiz. Ben hiçbir Osmanlı padişahının Mason olmayacağı kanaatindeyim. V. Murad tahtı kardeşine devretmese ne olurdu? Eğer akıl sağlığı yerinde olsaydı, bence en az kardeşi kadar iyi yönetirdi. Osmanlı'da masonların eline filan düşmezdi. Lakin kardeşi de başa ilk geçtiğinde masonlara sempatik görünmüş, fakat daha sonra kendi bildiğini okumuştur. Sevgili Depare kardeşim, yukardaki cevabın beni hayli şaşırttı. Vahdettin'in bile; "Biraderi ( V.Murad'ı) terazinin bir tarafına, biz diger yedi biraderi öbür tarafına koysalar birader ağır basardı "* diyerek övdüğü V. Murad'a bu kadar acımasızlık niye? *http://www.osmanlisitesi.com/5.%20Murad.html |
V.Murad mason değildir araştırdığım kadarı ile..Masonlarla mücadele etmeye çalışırken,acizane aklını yitirmiştir..Ama Osmanlı Devletine büyük bedeller ödettiği kesindir..
|
Alıntı:
Ama Mason olduğunu biliyorum belki Vahdettin Han onun masonluğa girme sebebini bizden daha iyi bildiği için böyle söylemiş olabilir... Ben Osmanlı dönemin'de her Mason olanın yahut masonların yönettiği bir cemiyete girenin illaki masonların isteklerine riayet ettiklerini iddia etmiyorum.. Mesela Kazım Karabekir Paşa Masonların yönettiği İttihat ve Terakki cemiyetine girmiştir ama daha sonra ki sözleri çıkışları Masonlara riayet etmediğini ortaya koyuyor... Benim demek istediğim V.Murat şayet sizin dediğiniz gibi masonlara riayet etmeyecek olsa dahi ülkeyi Abdülhamit Han kadar iyi yönetemezdi.. Masonların ona baskılarının ve tuzaklarının daha yoğun olacağını ülkenin daha büyük kayıplar yaşayacağına inanıyorum... Bende size şaşırdım şimdi V.Muratın mason olduğu inkar edilemez bir gerçek... |
Yazı hoş, emek verip eklediğiniz için teşekkürler.
Murad'ın mason olması konusu tartışılmayacak kadar bariz. 2 Şeyh-ül İslâm'ı dahi mason olan(Hayri Efendi ve Musa Kazım Efendi) Osmanlı son döneminde, padişahın da masonik düzenin içine düşmesi anormal olmaz.. Hatta bu kadroyu, yani Abdülaziz'i darbeyle indiren mason oyununun piyonları arasında bile dönemin Şeyh-ül İslâm'ı, bakanları ve beraberinde V. Murad ve ANNESİ dahi Abdülhamid'in darbeyi sorgulayan 'Soruşturması'nda ifadesi alınanlar arasında olduğunu düşünürsek, nasıl geniş bir yapılanma içerisine girdiklerini de kavrayabiliriz. (Abdülaziz'in tahttan indirilmesinin bir mason planı olduğunun en basit örneği için, SON FOTOĞRAFIna bakmanız yeterldiir. Tahttan indirilmiş, tutsak. Sağında ve solunda iki asker. Ve solundaki askerin MASON NİZAM DURUŞU'yla vermiş olduğu bir poz.) * Üstte, Karaeşref'de haklı bence. V. Murad'da olsa en azından -görüşdaşı- Mustafa Kemal gibi yönetirdi ülkeyi. Hatta 3 aydan fazla kalabilse idi, ilk icraatı olarak Mason Localarını da resmen kapattığına şahit bile olabilirdik! O zaman vatanımızın da bir değil, iki kahramanı olurdu. Kötü mü? |
Alıntı:
Doğru söze ne denir ki :saygılar: |
Alıntı:
|
Alıntı:
Gerisi milletin kararlılığı kahramanlığı. Diğerleri hayalî. Dayatmayla kahramanlık.. Bir nesli okuttu eğitti, yolunu açtı. Bir nesli de Çanakkale'de yitirdi.. İki nesil verebilecek bir kahraman zaten çıktı ya.. |
Alıntı:
|
Alıntı:
*Bunu Abdülhamid'i kötülemek için yazmadım. Alıntı:
Düşünün koca ülke. Siz bir yayın çıkartacaksınız. O yayını padişah okuyup inceleyecek de sonra size izin verecek. İmkanı mı var? Üstelik izin alsanız bile şayet toplumsal konulu tek bir yazı yazsanız, ya kapatılırsınız ya da sansüre uğrarsınız. Dönemin gazeteleri, sansürden simsiyah çıkarmış. Mesela hepimizin bildiği şu Servet-i Fünûn dergisi. Adamlar dergi için izin alamamış. Servet isimli var olan bir gazetenin eki olarak dergiyi yayınlamışlar. (Dönemin yasak kırma yöntemi) Peki bu dergi neden kapatıldı? Padişahın sakıncalı bulduğu ve "kapatın" dediği cümleyi aktarıyorum; “Fakat bir gün geldi ki 1789 idaresiyle Fransa’da talâk teessüs etti” Padişah, "bu cümle Fransız ihtilalini hatırlatıyor" diyerek dergiyi kapatmış. İnsanlar korkudan, ota, böceğe yazılar yazar olmuş. Eğitimin her yönden zayıfladığı, toplumun olaylardan soyutlandırıldığı bir dönemi yaşadı Osmanlı. Bu nasıl bir eğitimdir? Bu arada, eğitimde bu dönemde atılan en büyük adım nedir biliyor musun? Arap alfabesinden latin alfabesine geçişin 2. Abdülhamid zamanında başlaması hadisesidir. Mustafa Kemal'in getirdiği alfabe, Abdülhamid döneminde temellendirilen İstanbul Alfabesidir. Daha sonra çıkan Arnavut Alfabesi, İstanbul alfabesinin bir devamıdır ve günümüzdeki alfabenin hemen hemen aynısıdır. Gerçi Faruk kardeşim, sen bunu bir başarı değil, Abdülhamid döneminin bir hatası olarak görürsün. Neyse :) |
Alıntı:
Sonraki Berlin Anlaşmasında da bir kaç -olumlu- rütuşu daha atmış ve mevzuyu noktalamıştır. Sonra o hayalperest bozguncuları bir bir elemiş, devlet kadrosundaki çibanlardan memleketi kurtarmıştır. İşte ondan sonraki süreç hem bunların pisliklerini temizlemek hem de ülkeyi geleceğe (geleceklere) hazırlamak olmuştur. Alıntı:
İşte buna mani olmuştur. Diğer kahramanlar gibi de masabaşlarında basını susturma girişimleri, kanunları türetmemiştir. Kendine uyduramadıklarının kellelerini de almamıştır. Takrir-i Sükun rezaleti de bu dönemde yaşanmamıştır. Kaldı ki İngiltere'de bile Webb Efendi'nin çıkardığı haftalık gazeteye yardımları dokunmuş biridir Sultan. Nifakçıları engellemiştir Abdülhamid. Fitnecileri engellemiştir. Yaptığı sadece budur. Rıza Tevfik bu satırları o pişmanlık içerisinde boşuna yazmamıştı; "Pâdişâh hem zâlim, hem deli" dedik,Boşuna değildir İSTİBDADına uğramışlardan Süleman Nazif'in, ölümünden sonra o pişmanlık içerisindeki O İSTİBDAD özlemi; "Padişahım gelmemişken yâde biz, |
Alıntı:
Önce bi Abdülhamid öncesi ülkenin eğitim durumuna bakın sonra da Abdülhamid sonrasına. Ülke O'nun zamanında nitelikli devlet adamı bulamıyorken O'nun döneminde açılan okullardan mezun olanlar kendisinden sonra bir nesil çıkarmıştır. İkinci nesli de, dediğim gibi kaybetmişizdir. Mehmed Akifler Kâzım Karabekirler, Rauf Orbaylar, Ali Fuat Cebesoylar, Refet Beleler ,Adnan Adıvarlar Mustafa Kemaller ve daha nicesi bunun örneğidir. Eğitimde bir çığırdır Hamid Sultan devri. Fatih'ten sonraki en önemli hamlelerin yapıldığı bir çığır. Felsefe dersini bile kabul etmeyen, direnen kararmış bir zihniyete bunu gerekli görüp -adını değiştirerek- okutmuş, okullara kazandırmıştır. Nedir sebebi? Sri Lanka'ya, Çin'e bile okul açtırmış birisi.. Her mezuniyet töreninde bizzat ilgilenip öğrencilere hediyeler gönderen birisi.. Modern matbaa makinelerini Türkiye’ye getirten, ücretsiz kitap dağıttıran, 6 bin kitabın çevrilmesini sağlayan, Beyazıt Kütüphanesi’ni kurup 30 bin kitap bağışlayan birisi.. Kız ve erkeklere ilkokulu zorunlu tutan birisi, İlk kız okullarını açtıran birisi.. Cami yaptırdığı her köyde bir de ilkokul yaptıran (sadece Sivas’taki ilkokul sayısı 1637) birisi.. Okuma yazma oranının tam 5 kat arttıran birisi.. 1900 yılında ilkokul sayısı 30 binlere yaklaştıran.. Sadece Anadolu da 15 bin okul açtıran birisi.. Lise eğitimi için idadiler açan, rüştiyelerin sayısını te 110'lara çıkaran birisi.. Ankara'da ÇOBANLIK OKULUNU BİLE AÇTIRAN BİRİSİ. Bursa'da dilsiz ve âmâlar(körler) için bile okullar açtıran birisi.. Aşiretlerin ayrı bir feodalite yönetimine kaymasını önlemek için çocuklarını okutup onları da devlet kontrolünde tutmasını sağlayan Aşiret Mekteplerini açtıran birisi.. GATA'yı, Kuleli Askeri Okulu'nu, Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesini Deniz Mühendislik Okullarını, Askeri Baytar Okullarını, Ziraat ve Baytar Mekteplerini, Siyasi Bilgiler Fakültelerini(Mekteb i Mülkiye), Yüksek Adalet Okullarını, Deniz Ticaret Ojullarını Güzel Sanatlar fakültelerini, İktisadi ve ticari ilimler akademisini kim açtırdı kimin döneminde oldu bunlar??? Onca imkansızlıklar arasında kim başardı bunları? Hangi Kahraman? İşte Kendisine ALLAH'IN BELASI diye hakaretler yağdırmış bir Namık Kemal'i o dönemde bulunduğu Midilli'ye VALİ yapmış, sonra sırasıyla Rodos ve Sakız valiliğine de atamış, ve sonra vasiyetindeki kabrini de o ALLAH'IN BELASI yaptırmış, parasını da cebinden ödemiş birisi. Kendisine suikast düzenleyen Ermeni gâvuruna ŞANLI AVCI diyen Tevfik Fikret gibilerinin de kılına dokunmamıştır. (hele çağdaş türkiye(!) döneminde bile moda olan darağaçlarında asmak gibi şeylerin esamesi okunmamıştır O'nun döneminde) Kimdir bu? Kimdir bunların kahramanı?? DEĞİLDİR ABDÜLHAMİD'DEN BAŞKASI EFENDİM!. Konunun 'asl'ına bağlayacak olursak; Masonların, O'nun tahttan indirişini her yıl DOĞUM YILDÖNÜMÜMÜZ diye boşuna kutlamıyor!. |
Alıntı:
|
Şimdi o dönemi kendi içerisin'de bir değerlendirelim,Abdülhamid tahta çıktığın'da ülke tüm dünyanın dil birliğiyle söylediği "hasta adam" konumunda ülkenin önemli yerlerini (hatta bir önceki padişaha kadar) Masonlar işgal etmiş durum'da İngiliz ajanları ülkede fellik,fellik dolaşıyor..
Mason üstadları Abdülhamid hanın tahta çıkmasından son derece rahatsız daha ilk günden karalamak için o zamanın bütün yayın organlarını gazete,dergi vs.. kullanmaktan çekinmiyor... Zaten her yerde parmakları var bütün kozlarını ortaya koymuşlar.. İşte bu ahval ve şerait içindeyken ülkede çıkan bir yayını Padişahın muhakkak kendisinin inceleyip ondan sonra yayına izin vermesi gerekir.. Kime güvenipte inceletecek..? Her taraf hain dolu elbet kendisi inceleyecek nasıl 33 yıl tahtta kaldı sanıyonuz..? Eğitimin zayıfladığı iddiası hele tam bir fiyasko o dönemde ilköğretimde yapılan yenilikler ortaya konulan eğitim lahikaları ayrıca yabancı dil eğitiminin daha olgun,anlaşılır hale getirilmesi ve daha nicesi bu sözünüzü çürütür.. Köylerde bile eğitime verilen önem şu tebliğgatla ortaya çıkıyor; "Bütün köylerde kafi Muallim yetiştirmek üzere kaza merkezlerinde birer Darul-muaalimin-i ibtidaiye tesis etmek lazımdır.Bu Darul-muallimin köy mualliminliğine süluk edicek olanları ve köylerin çoğunda mevcut olup hikmet marifetiyle bir müddet-i muvakkatiye için kaza merkezlerine celb olunmak lazım gelen muallimi haziriye hem tedris ederler ve hemde kaza merkezi eftali için mükemmel ibtidaiye vazifesini yerine getirirler" (BOA,YEE,K.A,E.21/III-İ,Z.21,K.131) O dönem eğitime ayrılan bütçe 45.000 liradan 100.000 bin liraya çıkarıldı bu bile eğitime verilen önemi gösteriyor.. Hatta bu dönemde Osmanlı ülkesinde en geri kalmış olanların Müslümanlar olduğu tesbit edilmiş ve Müslümanların eğitimine çok önemli katkılar sunulmuştur... Üstelik bütün bunlar yıkılmaya yüz tutmuş bir ülkede gerçekleşti bu yüzden Abdülhamid gerçek bir kahramandır.. |
Alıntı:
Alıntı:
|
All times are GMT +3. The time now is 13:50. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Siyaset Forum 2007-2025