![]() |
Eşrefpaşalılar sahneye sığmadı
http://www.dunya.com.tr/Images/Content/2009130/B187.JPG
Tiyatro sahnesinde çok beğenilen Eşrefpaşalılar, bu kez beyaz perdede. Bugünün Eşrefpaşa’sı dünün Eşrefpaşa’sını yansıtmadığı için İzmir yerine İstanbul Balat’ta çekilen filmin sloganı, ‘küfürsüz komedi, şiddetsiz aksiyon ve düzeyli romantizm’... İzmir’in kabadayılarıyla nam salmış; içki, kumar, adam yaralama ve her türlü belanın kol gezdiği Eşrefpaşa semtindeki metruk camiye bir hoca tayin olunca, mahallenin çehresi de kaderi de adamakıllı değişir. Hoca, zannedildiği gibi, bu mahallenin bitirim aslan parçası kabadayılarını hipnoz ederek ya da sihirli değnekle dokunarak bir kediye dönüştürmez. Aksine, mahalle kahvesinde yapmaya direndiği sohbetlerle Eşrefpaşalıların yüreklerindeki bam ve gam teline dokunuverir. Ondan sonra o yüreklerden çıkan nağmeler alır başını gider. Kötü alışkanlıklar zamanla bırakılır ve hocanın samimi yüreğiyle aydınlattığı fenerle gemileri alabora olmaktan kurtulur. Böylece hem hoca hem de Eşrefpaşalılar aslında ötekinin o kadar da ötede olmadığını görür. Bu anlam yüklü yaşanmışlık, İzmir’e sığamaz olup rotasını Ankara’ya çevirir ve Burak Tarık’ın dikkatini çeker. Tarık, Eşrefpaşalılar’ı önce tiyatro-sinema arası bir tarzda kaleme alır. Ardından yolu o sıralar İstasyon oyununu sahnelemekte olan Ankara Sanat Evi (ANSE) ile kesişir. Bir okulun tiyatro salonunda okuma provası yapılan oyun beğenilir ve seyirci karşısına çıkar. Ama ekip kısa sürede değişir. Burak Tarık, Savaş Bayındır, Vural Arısoy, Serkan Öztürk, Sibel Öztürk, Emrah Yardımcı, Emine Bayındır ve C. Fatih Polat’tan oluşan oyuncu kadrosu ile Eşrefpaşalılar oyunu nam salarak bu sefer de yönünü İstanbul’a çevirir. Ardından da gerek yurt içinde ve gerekse yurt dışında pek çok yerde seyirci karşısına çıkar. Ama anlatılan bir mahalle, hikâye de çok sesliliğe meyyal olunca, ANSE ekibi tiyatro sahnesine de sığamaz olur. Seyirci kitlesi de onları beyaz perdede görmek istemektedir. Hâl böyle olunca iş başa düşer ve başlangıçta ‘tiyatronun bizcesi’ni yapma iştiyakıyla yola çıkan ekip, ‘sinemanın bizcesi’ni de yapmaya karar verir. Ve ortaya sıcak bir mahalle ve özde insan hikâyesi olan, geçtiğimiz cuma vizyona giren Eşrefpaşalılar filmi çıkar. Aslında senarist ve başrol oyuncularından Burak Tarık’ın yazdığı tiyatro öncesi ilk metinde 40-50 karakter mevcuttur. Ama özel tiyatroların sahip olduğu imkânlar düşünüldüğünde böyle kalabalık bir ekip ve onu kaldıracak bir dekor hayli maliyetlidir. O zaman görüşü alınan herkes, hikâyenin sinema için daha uygun olduğunu söylese de imkânsızlıklar sebebiyle oyun budanır ve karakterler azaltılır. Burak Bey’in ifadesiyle kader denk noktasında bir yerde buluşan Eşrefpaşalılar ekibi, sanat hayatlarındaki pek çok ‘rağmen’ ile birlikte geçmişteki imkânsızlıkların meyvesini büyük bir film prodüksiyonuyla alır. Tabii çekilenin bir film olması hasebiyle de mekân ve karakter hacmi genişler ve ortaya özde aynı, detayda farklı bambaşka bir hikâye çıkar. Yani bu film, birebir tiyatronun sinemaya uyarlanmış hâli değil. Filmin ve tiyatro oyununun oyuncularından Savaş Bayındır, bir film yapmanın kendileri için hayal değil, ideal olduğunu düşünüyor: “Filmin ilk çekim günü Haliç’te oyunun tekstini ilk okuduğumuzda, okul tiyatro salonunda hissettim kendimi ve ağladım. Çünkü biz bir şekilde kaliteli işler yaparak çıtamızı hep yükselttik.” Film, her şeyden önce bir mahalle hikâyesi olunca, dış çekim ve doğal mekânlar ağırlıkta olması gerektiği için, gerçekçiliği yakalama adına çekim yapılacak mekânların aslının muhafaza edilmesine dikkat edilmiş. Bu sebeple de bugünün Eşrefpaşa’sı, dünün havasını yansıtmadığı için kabadayılar ve eşrafı İstanbul’a transfer olmuş. Şehrin aldatmacası ve uyuşturucuyla yoğrulmuş kirli dünyasının yanında hâlâ kendi bildiğince namuslu kalmaya çabalayan insanların ahvalini yansıtabilecek en uygun mekân da Balat’tır. Zaten bu sebeple filmi izlemeye başladığınız ilk dakikadan itibaren kendinizi sıcak bir mahallenin koşturmacası içinde buluyorsunuz. Etraf Eşrefpaşalıların kol gezdiği bir muhit olunca da hâliyle filmin dili değişiyor. Zira mahallenin kendine has bir jargonu var. Ama film için kullanılan ‘küfürsüz komedi, şiddetsiz aksiyon ve düzeyli romantizm’ sloganını işitince zannetmeyin ki kibar kibar konuşan kabadayılar var karşımızda. Aksine her ne kadar küfretmeseler de sık sık argoya başvuruyorlar. Filmin yönetmeni Hüdaverdi Yavuz, bu sayede Eşrefpaşalıların birilerine ders vermek ya da haddini bildirmek için ille de küfretmek gerekmediğini gösterdiği düşüncesinde. Bu düşünce bütün ekibe sirayet etmiş olacak ki sette bir kez bile küfredilmemiş. Aksine çekimler hariç kimin oyuncu kimin set çalışanı olduğu belli olmayan pozitif bir hava oluşturularak kişisel yanlışlık ve eksiklikler de bertaraf edilmiş. Hüdaverdi Yavuz, “Prodüksiyon anlamında var olan eksiklikleri ekipteki samimiyet sayesinde görmezden gelebildik. Bu da mevcut imkânlarla yapılabilecek olanın en iyisini yapmamızı sağladı.” diyor. Bu sayede her ne kadar Sinan Albayrak, Sermin Hürmeriç, Turgay Tanülkü ve Hüseyin Soysalan gibi tecrübeli oyuncularla birlikte olsalar da ilk kez kamera karşısına geçen ANSE ekibinin beyaz perde kaygısı da çabuk aşılabilmiş: “Siz filmi çekerken eğlenebiliyorsanız izleyenler de eğlenecektir. Teknik ve soğuk bir şey yapıyorsanız bu da seyirci tarafından hemen algılanır.” Filmdeki kilit taşı, mahalleye gelen hoca şüphesiz. Zira filmi besleyen çatışmanın sebebi de ilacı da kendisi. Her ne kadar bir dönüşüm hikâyesi gibi algılansa da Burak Tarık, Eşrefpaşalılar’ın bir buluşma hikâyesi olduğu noktasında ısrarlı: “Değişim ve dönüşüm denildiğinde, karşıdaki muhatap, işlenecek bir materyal, bir proje gibi görülüyor. Eşrefpaşalılar ise kabadayılarla hocanın, diğer bir deyişle dinle insanın buluşması. Çünkü bir kabadayı her ne kadar şiddete meyilli, hatta suçlu da olsa insan olması sebebiyle içinde var olan sevgi ve şefkat ortak. Hoca sadece o noktaya temas ediyor. Dikkat edilirse bizim filmimizde kimsenin dönüştüğü de yok aslında. Yani kimse hocayla tanıştıktan sonra sakal bırakmıyor ya da illa ki namaza başlamıyor.” Anlayacağınız hoca, sadece yaşıyor ve insanların sorularına samimi cevaplar veriyor. Bu anlamda Hüdaverdi Yavuz da hocanın yapılması gereken şeyi sadece gösterip “bunu yapacaksınız ya da yapmalısınız” gibi cümleler kullanmadığını ifade ediyor. Zaten insanlar üzerindeki etkisi de bu sayede. Yavuz, Hz. Mevlana’nın “Ne olursan ol gel” sözünün zamane hocaları tarafından dilde kabul görse de icraata dökülemediğinden de yakınıyor: “Bizim hocamızın önünde bir perde yok. İnsanları neşter vurarak ayırmıyor. Derdini illa ki vaaz kürsüsünde değil de bir kahvehanede de anlatabiliyor. Bu yüzden insanları ille de camiye götürmek, dindar insan yapmak gibi bir derdi yok. Zaten bu sıcak yaklaşım insanları etkiliyor.” Hocanın samimiyetinin seyirciye sirayet etmesinde onu canlandıran tecrübeli oyuncu Sinan Albayrak’ın rolü de yadsınamaz. Albayrak, zaten yabancı olmadığı bu rolde kendi sesiyle Kur’an da okuyor. Hoca karakterinin mahalleliye bu kadar kısa zamanda sirayet etmesinin sebebini ise onun guruluk vasfına girmemesine bağlıyor: “Hitabet yeteneğiyle cemaati kendi etrafında toplayan vaiz ve hocaların, her ne kadar nefisleriyle mücadele etseler de bir süre sonra kendilerini ilgi ve itibara kaptırmaları, hatta kibre kadar gitmeleri bile söz konusu olabiliyor. Filmdeki hoca ise doğallığıyla kalıyor ve hava satmıyor.” Bu anlamda Albayrak’ın canlandırdığı karakter sayesinde Türk sineması da özlediği normal ve her şeyden önce insan olan hoca tiplemesine kavuşmuş oluyor. Aslında Eşrefpaşalılar ekibi tıpkı filmdeki hoca gibi dünyayı değiştirmek ve dönüştürmek derdinde değil. Amaçları, insanların biraz da olsa düşünmesine katkı sağlamak sadece. Bunu da en başta kendi evlerinin önünü süpürerek yapıyorlar. Filmin sloganındaki düzeyli romantizme gelince… O da hem Davut-Eleni, hem de Nusret-Duygu aşkında hayat buluyor. Burak Tarık’ın Anadolu romantizmi olarak nitelendirdiği duygu ikliminde beden dilinin abartılı bir biçimde kullanılmadan da aşkın rahatlıkla anlatılabileceği gösterilmiş. Hüdaverdi Yavuz, “İçi boşaltılmış bir kavram hâline gelen aşkın içinde olması gerekenleri ona yeniden enjekte ettik.” diyor. Son olarak merak edenler için filmin hikâyesini kısa da olsa anlatalım. İki kan kardeş olan Eşrefpaşalı kabadayılar Davut ve Tayyar’ın yolları aynı kadını sevdikleri için ayrılır. Kapıştıkları kavgada kazanan Tayyar olur ve Madam Eleni ile evlenir. Eleni’nin hâlâ Davut’u sevmesine dayanamayan Tayyar, kızları Duygu’ya rağmen karısını terk ederek İstanbul’un karanlık dünyasında epey yol alır. Davut ise mahalle kahvesinde evlatlığı Nusret ile hayatına devam etmeye çabalar. Gelgelelim Nusret, harbi delikanlı olup hapse düşer. Dahası Duygu’ya yanıktır. Fakat Tayyar, Davut’tan intikamını Nusret’le almak istemektedir. Gerisi mi? O da filmin büyüsünü bozmamak adına sürpriz olsun. 08.03.2010 ELİF NESİBE ÖZBUDAK |
Siz bu filmi izledinizmi adem abi?
|
inşallah gideceğim.daha bizim buraya gelmedi.
|
Ya ben bunun tiyatrosunu izlemiştim çok beğenmiştim acaba tiyatrosuyla konusu aynı mı?
Öyle ise çok beğeniliyor yer bulmak gitmek lazım |
izlemeye git kardeşim.ne anlamsız filmleri izliyoruz.illa kendimizden birşeyler buluruz...
|
Ben gittim bu fılim gercekten cok guzel olmuş.Ellerıne saglık emegı gecenlerın..küfürsüz argosuzda bir kömedi filmi olabılecegıni göstermışler..
Tavsıye ederim arkadaşlar..Gidin izleyin. |
bende izledim hakikaten çok güzeldi beklediğimden daha güzeldi tavsiye ederim
|
Alıntı:
|
Evet filmi, vizyona girdiği ilk zamanlarda seyrettim. Hoş bir filmdi. Gönül rahatlığıyla izlenilebilecek bir film. İmam rolü müthişti. Bazıları fatihayı iyi okuyamadığı için eleştirmişler ama fatihayı Sinan Albayrak kendisi okuyor ve netice de bu işte ehil biri değil. İyi ki de kendisi okumuş.
Filmdeki Bir Sahneden -affeder mi dersin hoca ? +sen davut babanın yanında yetiştin, kaç kez affetti ? -belki on, belki yüz, belki bin kez. +onun kalbine o merhameti koyan allah, sence affetmez mi ? -haklısın hoca, affeder. + EyvAllah.. Mahallenin Kabadayı/Mafyalıktan İhtida Eden Karakteri ve Hoca Arasında Geçen Diyalog.. Bu arada hocanın adı yok. Adı; Hoca :) |
Alıntı:
|
İÇERİK YOK VURGU VAR
Başkasının Günahına Ağlayan Adam Sinan Albayrak ne kadar kötü okuyor sureleri ya, fatihayı okuduktan sonra amin diyor bu kadar hafiflik olmaz ki :-( ben olsam seslendirme alırdım oraya. Estağfurullaaah / isteklerini yanlış makamdan istiyorsun ben de diyom niye dualarım kabul olmuyo sadullah baba kusura bakma halkımız cahil anadınmı :-) itibar yürekle bilekle olur oğlum postla olsaydı ayıya beyefendi derlerdi Alemsiniz millet :-))) ------------------------------------ şuna bak :-) Eşrefpaşalı: Hocam azrail insanların canını aynı anda nasıl alıyor Hoca: Şöyle düşünün güneş bir tanedir değil mi fakat yaydığı ışınlar sayesinde insanların gözbebeklerine aynı anda girebilir ve herkes güneşi aynı anda görebilir Eşrefpaşalı: yağmurlu havalarda nasıl olacak diye muhteşem bir soru sormak isterim ancak ortamın ilmi seviyesi kaldırmaz ----------------------------------- kim bu aksakallı mübarek / darwin / haa darwin baba nur damlıyor yüzünden maşallah hoca mahallenin adamı sen kimin adamısın.. şu yeni gelen hocanın yüzüne bir bak ne göreceksin biliyor musun; aşk... hem de bütün bir insanlığa yetecek kadar hoca çölde bahçıvanlık yapan adam sen çiçeği bilmezsin ki bahçıvanı nerden tanıyacaksın davut aga havalar daha güneşli olsun diye gitti... --- Filmdeki Hocanın 1966-71 yılları arasında İzmir Eşrefpaşa'da görev yapan Fethullah Gülen olduğu söyleniyor rivayet isabetli. Yalnız film İzmir Eşrefpaşa'da değil İstanbul'da Eşrepaşalıların mahallesinde geçiyor. Evet açıklamada yazıyor zaten. Sinema eleştirmenlerinin genel kanısına katılarak daha iyi bir film görmeyi beklediğimi söylemek isterim.. ya da benim beklentilerim fazla. Sinemadan anladığım kadarıyla söylüyorum senaryo iyi sahnelenememiş kurgular çok basit akışkanlık yok. Filmden arda kalan düşünce basit bir tarifle çöplüğe düşen çiçeğin çöplüğü çiçek bahçesine dönüştürmesi filmin iyi yanı vurgusu zaten. yani bomboş bir odada konuşunca sesin yankılı çıkması gibi... içerik yok vurgu var evet evet bu; içerik yok vurgu var. Vurgu: (mahalleli için) Pis işlerle uğraşıp hayatı ve kendilerini ziyan eden insanların imanı tadarak iyi insan olmalarının yanında insanların inşa olmaya ne kadar muhtaç oldukları.. (hoca için) Zalimlerin Allah'tan güçlü olamayacağının bilinmesi. Filmle ilgili bir haber ---------------------- http://www.birikimhaber.com/Haber/Gundem/06032010/Esrefpasalilardaki-hoca-Fethullah-Gulen-mi-VIDEO.php |
Bir de Madam Eleni’nin Davut Baba’ya söylediği bir söz varki:
“Ölmeye gelince cesur, sevmeye gelince korkaksın, Bak imama insanlığa yetecek kadar aşk var onda…” |
Akşam izledim sonunda. Gerçekten güzel film. Ama Sinan Albayrak'ın oyunculuğunu beğenmedim. Bir o pek olmamış.
|
eşrefpaşalıların tiyatrosunuda izlemiştim...
filmide çok hoşuma gitti... küfürsüzde komedi yapılabiliyormuş... istenilirse sinemaylada güzel mesajlar verilebiliyormuş... sinan albayrak abinin namaz kıldırdığı sahnelere başka ses koysalar daha güzel olurmuş bir imama yakışmamış... |
3. sınıf bir espri anlayışı içeren olaylar arasında hiç bir bağlantı olmayan kısıtlı şartlarda amatör oyuncularla çekilmiş berbat bir film. Ne yalan söyleyeyim hiç beğenmedim uyuklaya uyuklaya seyrettim.
|
Alıntı:
|
All times are GMT +3. The time now is 09:47. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Siyaset Forum 2007-2025