![]() |
Charles BAUDELAIRE Şiirleri
ÂŞIKLARIN ÖLÜMÜ
Yatağımız olacak, hafif kokuyla dolu, Divanımız olacak, bir mezar gibi derin; Bizim için açılmış, en güzel iklimlerin O garip çiçekleri süsliyecek konsolu. Son sıcaklıklarını sarfedecek hovarda, Birer ulu meşale olacak kalblerimiz; Çifte ışıklarından gidip gelecek bir iz İkimizin ruhunda, o ikiz aynalarda. Pembe, lâhuti* mavi bir akşam saatinde, Veda'la dolu, uzun bir hıçkırık halinde Yanacak aramızda bir tek şimşeğin feri; Nihayet kapıları biraz aralıyarak, Sadık ve şen bir melek gelip uyandıracak Buğulu aynaları ve ölmüş alevleri. *Lâhuti: İlahi, Tanrı alemine ait, Rabbani. Charles BAUDELAIRE Çeviri : Sabri Esat SİYAVUŞGİL . |
Albatros
Sık sık, eğlenmek için, acımasız tayfalar Yakalar kanadından bu deniz kuşlarını, Ürkütücü sularda gemileri izleyen Yolcuların yıllardır dost arkadaşlarını. Gökten inen tasasız, bu utangaç krallar Güvertelerin üstüne kondukları zaman Geniş kanatlarını sofuca bırakırlar, Yorgun kürekler gibi, sular üstünde kayan. Sen ey kanatlı yolcu, bir zaman ne güzeldin! Bak gaganı dürtüyor hoyrat tayfanın biri, Ya öteki, bilir mi bu hale nasıl geldin, Topallayıp öykünüyor uçtuğun günleri. Ozan, ey bulutlardan toprağa sürgün ece, Oklara göğüs geren, dostu fırtınaların, Yuhlarlar yeryüzünde, seni de, gündüz gece Uçmana engel olur, ağır dev kanatların. Charles BAUDELAİRE |
Adamım Dante den yok mu?
|
BALKON
Hâtıralar annesi, sevgililer sultanı Ey beni şâdeden yâr, ey tapındığım kadın. Ocak başında seviştiğimiz o zamanı, O cânım akşamları elbette hatırlarsın. Hâtıralar annesi, sevgililer sultanı. O akşamlar, kömür aleviyle aydınlanan! Ya pembe buğulu akşamlar, balkonda geçen Başım göğsünde, ne severdin beni o zaman! Ne söylediysek çoğu ölmeyecek şeylerden! O akşamlar, kömür aleviyle aydınlanan! Ne güzeldir güneşler sıcak yaz akşamları! Kâinat ne derindir, kalp ne kudretle çarpar! Üstüne eğilirken ey aşkımın pınarı, Sanırdım ciğerimde kanının kokusu var. Ne güzeldir güneşler sıcak yaz akşamları! Kalınlaşan bir duvardı aramızda gece. Seçerdim o karanlıkta gözbebeklerini Mestolur, mahvolurdum nefesini içtikçe Bulmuştu ayakların ellerimde yerini. Kalınlaşan bir duvardı aramızda gece. Bana vergi o tatlı demleri hatırlamak; Yeniden yaşadığım, dizlerinin dibinde O "mestinâz" güzelliğini boştur aramak, Sevgili vücudundan kalbinden başka yerde, Bana vergi o tatlı demleri hatırlamak; O yeminler, kokular, sonu gelmez öpüşler, Dipsiz bir uçurumdan tekrar doğacak mıdır? Nasıl yükselirse göğe taptaze güneşler. Güneşler ki en derin denizlerde yıkanır. O yeminler, kokular, sonu gelmez öpüşler! Charles BAUDELAİRE |
Ey hüzünlü ruhum.
İhtiyar budala. Kanının kanatlarında hırçın bir kıvılcım yanardı, Umudun mahmuzu yavaşça dokunsa şaha kalkardın. Ey şimdi her adımda derin derin soluyan hasta İşe yaramaz beygir Uzan olduğun yere dayanmasını bil. Sönmeyen yanı var mı dünyanın... Ruhum, acılarını örtün. Ağır mermer tabutlarda uyanacak zamandır. Yenilmiş yaralar içindesin kocamış bunak Artık ne kavganın tadı ne de aşkın dinmeyen fırtınası ulaşmaz sularına. Elveda kavalın türküsü Flütün iççekici elveda Somurtkan ve karanlık kapılarımı çalmayın artık Ey hazların derinliği duyumların ateşi elveda.. Ruhum sevgili baharının bitti. O çılgın kokuların tükendiği zamandır.. Ayaklarımın altında yusyuvarlak dönüyor dünya Issız dağların karlı ağzında donmuş bir yolcu derinlere kayıyor Geçmişin titreyen eli sazdan örülmüş rüzgarlı kulübesi Gerek yok sığınmaya Ey her solukta gövdemi yutan zamanın muazzam ürperişi Ruhum dünyanın çığlarını çağır. Seni sarıp döne döne götürecektir zaman. Charles BAUDELAIRE |
Alıntı:
|
YALNIZIN ŞARABI
Seven kadının o garip bakışı var ya, Sere serpe yıkansın diye güzelliği Dalgalı ayın titrek göle gönderdiği Beyaz ışın gibi bize doğru kayar ya; Bir kumarbazın sonuncu para kesesi; Çapkıca bir öpücüğü sıska Adeline'in; Tıpkı uzak sesi gibi insan derdinin, Sinirlendirici, tatlı bir müzik sesi, Bütün bunlar değmez, derin şişe, senin Dindar ozanın susamış yüreği için Bağrında tuttuğun etkili balsılara; Umut, gençlik, yaşam boşaltısın içlere, - Ve onur, hazine bütün dilencilere, Ki bizi yengin ve eş kılar Tanrılara! Charles BAUDELAİRE |
YABANCI
-En çok kimi seviyorsun garip yabancı? Anneni mi, babanı mı, kardeşlerini mi? -Ne annem var, ne babam, ne de kardeşlerim. -Vatanını mı? -Nerde olduğunu bile bilmiyorum. -Yoksa parayı mı? -Nefret ederim ondan. -O halde neyi seversin esrarlı yabancı? -Bulutları severim. Karşıdan gelen ve karşılara giden bulutları. Charles BAUDELAIRE Çeviri: Ayhan HÜNALP |
ALIP GÖTÜREN KOKU
Gözlerim kapalı, bir sonbahar akşamında; Sıcak göğsünün kokusunu içime çeker, Dalarım; gözlerimden mesut kıyılar geçer, Hep aynı günün ateşi vurur sularına. Sonra birden görünür baygın, tembel bir ada; Garip ağaçlar, hoş meyveler verir tabiat; Erkeklerin biçimli vücutlarında sıhhat Ve bir safiyet kadınların bakışlarında. O güzel iklimlere sürükler beni kokun; Bir liman görürüm, yelkenle, direkle dolu; Tekneler, son seferin meşakkatiyle yorgun. Burnuma kadar gelen hava kokular taşır. Yemyeşil demirhindilerden gelen bu koku İçimde gemici şarkılarına karışır. Charles BAUDELAIRE Çeviri : Orhan Veli KANIK |
Ya arkadaş ben ne kadar cahilmişim, bu adamların hiç birini tanımıyorum yahu :)
|
ÇALAR SAAT
Çalar saat! uğursuz Allah, korkunç, bir karar, Parmağı bizi tehdit eder, bize der: "Hatırla!" Bir hedefteymiş gibi dikilecek yakında Dehşet dolu kalbinde ürpermiş ıstıraplar; Kaçacak ufka doğru o buharı andıran Zevk, kulisin nihayetinde bir rakkas gibi; Her insanın bütün ömrü boyunca nasibi Nimeti bir parça yiyor senden de her an. Ve saniye, üçbin altıyüz kere saatte Fısıldıyor: Hatırla! Hatırla! - Koşan böcek Sesiyle, şimdi der: Ben 'Geçmiş Zamanım' gerçek, Ve emdim kirli hortumumla ömrünü işte! 'Remember!' Hatırla ey sefih! 'Esto memor!' (Aşinasıdır hançerem bütün lisanların.) Dakikalar o külçelerdir ki fani çılgın, Altınını almadan atmaması doğrudur! 'Hatırla' ki zaman muhteris bir kumarbazdır Hilesiz kazanır, bu bir kanun, her koyuşta. Gün sona eriyor; gece büyüyor; hatırla Susuzdur her girdap; su saati boşalır. Yakında çalacak saat ve ilâhî kader, Ve şan dolu Fazilet, henüz bâkire zevce, Ne nedamet o dahi (ah! son misafirhane!) Ve hepsi diyecek: "Vakit, koca ödlek! geber!" Charles BAUDELAIRE Çeviri : Ahmet Muhip DRANAS |
Alıntı:
|
Alıntı:
Hem vallah hem billah bu adamın ismini ilk kez duydum... |
GÖNÜLLÜ ÖLÜ
Koyu bir çamur bulup solucanlara uysam, Bir derin çukur kazsam cânım için cihanda, Serip kart kemikler'mi, bi yatsam, bi uyusam, Bataklığa gömülmüş timsah gibi nisyanda. Nefretim vasiyetler, nefretim kabirler tüm. Avuç açacağama bidamlacık yaş için, Sağken, akbabaları başıma üşürürüm, Gölkanlara belensin o cenabet cesetim! Kurtlar, gözsüz-kulaksız, benim kankardeşlerim, Bolahenk feylesoflar, daldölleri leşlerin, İşte size bir ölü, güloynar ve gönüllü! Örenimin üstünde fırdönün gönlünüzce! Var mı ölümden öte ölüye bir işkence, Ölümü seçmiş madem ölülerle bu ölü? Charles BAUDELAIRE Çeviri : Can YÜCEL |
Alıntı:
Biz bu siirlerle bùyùdùk...Jean De La Fontaine hikayeler ve siirleriyle, onlarida paylasicam InsaAllah :) |
GÜZEL GEMİ
Ey güzeller güzeli, sana demem o ki, Binbir ışıkla renk bezemiş gençliğini; Çizmek isterim resmini tez, Kucak kucağadır orada ilkyaz ve güz. Andırır havada savrulan eteklerin, O ince, upuzun, güzel gemilerin Vuruşunu açığa, uzak; Ardından bir uyumun, bezgince, yumuşak. Üstünde boynunun, omuzlarının, dimdik, Yükselir başın bir alımla görülmedik; Taçla süslü bir bakış soğuk, Yürür gidersin yolunda sen, göksel çocuk. Ey güzeller güzeli, sana demem o ki, Binbir ışıkla renk bezemiş gençliğini; Çizmek isterim resmini tez, Kucak kucağadır orada ilkyaz ve güz. Göğsün ki başlar ve yuvarlaklaşır gittikçe, Göğsün ki görülmedik en eşsiz çekmece, Aydınlık ve yuvarlak bir düş, İki kalkan onlar, şimşekler vurmuş; O çıldırtan göğsün süslü pembe güllerle, Saklandığı gizlerin, dolu nelerle, Eskimiş şaraplar ve ıtır, Orada duymak ve düşünmek sayıklamaktır. Andırır havada savrulan eteklerin, O ince, upuzun, güzel gemilerin Vuruşunu açığa uzak Ardından bir uyumun, bezgince, yumuşak. O soylu bacakların senin avlamakta, Çılgınca istekleri, etekler ardında, Aranan özsuyudur aşkın, Süzülmüş tortulardan karanlıkların. Kolların, yeni yetme erkekleri saran, Başka mı ki uzun ve parlak yılanlardan, Sarar âşığını sımsıkı, Hep sende duracak o iz, çıkartma tıpkı. Üstünde boynunun, omuzlarının, dimdik, Yükselir başın bir alımla görülmedik, Taçla süslü bir bakış soğuk, Yürür gidersin yolunda sen, göksel çocuk. Charles BAUDELAIRE Çeviri : Sabahattin Kudret AKSAL |
İNSAN VE DENİZ
Sen, hür adam, seveceksin denizi her zaman; Deniz aynandır senin, kendini seyredersin Bakarken, akıp giden dalgaların ardından. Sen de o kadar acı bir girdaba benzersin. Haz duyarsın sulardaki aksine dalmaktan; Gözlerinden, kollarından öpersin; ve kalbin Kendi derdini duyup avunur çoğu zaman, O azgın, o vahşi haykırışında denizin. Kendi âleminizdesinizdir ikiniz de. Kimse bilmez, ey ruh, uçurumlarını senin; Sırlarınız daima, daima içinizde; Ey deniz, nerde senin o iç hazinelerin? Ama işte gene de binlerce yıldan beri Cenkleşir durursunuz, duymadan acı, keder; Ne kadar seversiniz çırpınmayı, ölmeyi, Ey hırslarına gem vurulamayan kardeşler! Charles BAUDELAIRE Çeviri: Orhan Veli KANIK |
HORTLAK
Canavar bakışlı ruhlar gibi Yatağına geleceğim tekrar; Süzüleceğim yanına kadar, Dört yanım gecenin gölgeleri. Öpecek, öpeceğim, esmerim, Seni aydan soğuk öpüşlerle, Nasıl sürünür, bir gibi yerle, Yılan; seni öyle seveceğim. Vakta ki soluk bir gün doğacak Boş bulacaksın yattığım yeri, Ki bütün gün soğuk kalacaktır. Hayatın, gençliğin üzerinde Sevgiyle hükmeder başkaları, Bense hükmedeceğim, dehşetle. Charles BAUDELAIRE Çeviri : Orhan Veli KANIK |
HÜZÜN VE SERSERİ
Agathe, uçtuğu var mı ruhunun arasıra, Büyülü, mavi, derin ve ışıl ışıl yanan Bambaşka denizlere, bambaşka semalara, Şu kahrolası şehrin simsiyah havasından? Agathe, uçtuğu var mı ruhunun arasıra? Hey trenler, vapurlar beni burdan götürün! Ne var gözyaşlarından çamurlar yuğuracak? Arasıra der mi ki Agathe'ın ruhu, üzgün, "Nedametten, azaptan ve ıstıraptan uzak Hey trenler, vapurlar, beni burdan götürün." Ne kadar uzaktasın ey mis kokulu cennet, Ey, sadece sevincin, aşkın ürperdiği yer, Ey her ruhun içinde bulunduğu saf şehvet, Ey bir ömür boyunca gönül verilen şeyler! Ne kadar uzaktasın ey mis kokulu cennet! Ah o yeşil cenneti, çocuksu sevdaların, O koşuşlar, şarkılar, o demetler, buseler, İnildeyen kemanlar arkasında sırtların, Akşam, korkuluklarda şarap dolu kâseler, - Âh o yeşil cenneti çocuksu sevdaların! O bilinmez zevklerin yüzdüğü mâsum belde? Çok daha uzakta mı yoksa Çin'den, Maçin'den? Beyhude bir arzu mu inildeyen dillerde, Canlanan bir hayal mi billûr sesler içinden, O bilinmez zevklerin yüzdüğü mâsum belde? Charles BAUDELAIRE Çeviri : Sait MADEN |
SEYAHATE DAVET Kardeşim, yavrum, Sana benzeyen bir yer Düşünüyorum; Gidip orda beraber Yaşamanın, sevmenin, Sevmenin ve ölmenin O yerde bir gün, Saadetini düşün. Karışık göklerinin Islak güneşlerinde, O hain gözlerinin, Bol yaşları içinde Daima parıltılı Gözlerinin esrarlı Cazibesi var. Orda ne varsa süs, sükun ve şehvet, İntizam ve güzellikten ibaret. Üstünde güya Senelerin cilası Parlayan eşya Süslerdi odamızı; Bu bulunmaz çiçekler, Kokularını amber Kokularına Mezcederdi boyuna! Orda tavanlar zengin, Ve derindir aynalar; Her köşede sevdiğin O şark ihtişamı var. Her şey kendi dilince Ses verir bize; Ve kalbini gizlice Gösterir bize. Orda ne varsa süs, sükun ve şehvet, İntizam ve güzellikten ibaret. Bir baksaydın bu Kanallarda ne kadar Serseri ruhlu, Uyuyan gemiler var; Hem gidermek içindir İnan ki en küçük bir Arzunu, onlar Uzaktan geliyorlar. O akşamlarda gurup, Tarlalar ve kanallar Ve bütün şehri yakut Ve altınlara boğar. Orda kainat hulya İle sarhoştur, Sıcak, sıcak bir ziya İçinde uyur. Orda ne varsa süs, sükun ve şehvet, İntizam ve güzellikten ibaret. Charles BAUDELAIRE Çeviri : Cahit Sıtkı TARANCI |
SONUÇ
Gönlüm rahat, çıktım dağın tepesine, Hastane, hapisane, kerhane, araf, cehennem, Kent görünüyor tüm genişliğince, Çiçekler gibi açar tüm aykırılıkları. Boşuna gözyaşı dökmeye gitmezdim oraya, Sen de bilirsin, ey Şeytan, kırık umutlarımın anası; Kocamış bir kadının kocamış belalısı gibi Sarhoş olmak isterdim o koca ******yla, Cehennem büyüsü gençleştirirdi beni. Sabah yataklarında uyu daha gönlün dilerse, Ağır, karanlık, nezleli, gönlün dilerse dolaş Altın işlemeli akşam perdelerinde, Seviyorum seni, rezil başkent! ******lar Ve haydutlar, sunduğunuz hazlar sonsuz, Yazık ki anlamaz bayağı inançsızlar. Charles BAUDELAIRE Çeviri : Tahsin YÜCEL |
SÖYLEŞİ
Siz aydınlık, kızıl bir güz göğüsünüz, Benimse içimde hüzün dalga dalgadır. Ve üzgün dudaklarımın üstünden deniz Çekilirken buruk anılar bırakır. -Cansız göğsümde elin boşa dolanıyor; Yaralı... ve sızlıyor dokunduğun o yer, Kadınlar pençeleyip dişledi, kanıyor, Arama, hayvanlar yüreğimi yedi. Davul gibi gümleyen bir saray bu yürek, Ayyaşların, canilerin hora teptiği! -Tadıyor çıplak boynunu koku, yüzerek!.. Ey güzellik, ruhların çakıllı düveni! Diyorsun, bu kanlı yürek yok olup bitsin, Kalanı alev gözlerin yakıp kül etsin! Charles BAUDELAIRE Çeviri: Erdoğan ALKAN |
YIKIM
Durmadan kımıldanır iki yanımda Şeytan, Yüzer çevremde ele gelmeyen hava gibi. Duyarım ciğerimde onu yanan, tutuşan Sonsuz, tedirgin salar içime istekleri. Ara sıra bilip sanata düşkünlüğümü Döner en güzel kadınlara döner dünyada. Aldanıp sudan sözlerine tanrının günü, Alışır dudaklarım en alçak şuruplara. İşte böyle giderim, Tanrı gözünden ırak, Yorgun, tedirgin, soluk soluğa ağlıyarak Issız, derin Can sıkıntısı ovalarına. Atar böylece şaşkınlık dolu gözlerime Kirli giysiler, açılmış yaraları sonra, Korkunç Yıkım'ın kanlı takımını yıllarca! Charles BAUDELAIRE Çeviren: Abdullah Rıza ERGÜVEN |
YOKSULLARIN ÖLÜMÜ
Ölüm, avutan da -ne çare ki- yaşatan da; Hayatın sonu; yine de tek ümit, tek güven; Bizi bir iksir gibi kavrayan, sarhoş eden; Karda kışta, boralar, tipiler arasında. Akşamlara kadar didinmek gücünü veren; Parıldayan tek ışık, kapkaranlık dünyada; Dört kitabın yazdığı o koskocaman handa Mümkün artık doyup, dinlenip uyuyabilmen. Sihirli parmaklarla, üstüne titreyerek, Uykuların en güzelini getiren melek; Yoksulun, çıplağın yatağını yapan eller. Tılsımlı ambar; tanrıların şerefi, şanı; Yoksulun dağarcığı ve en eski vatanı; Bilinmedik göklere açılan tâk-ı zafer. Charles BAUDELAIRE Çeviri : Orhan Veli KANIK |
Bir Meraklının Düşü
F. N.’ye. Bilir misin tadını o hüznün, benim kadar, İster misin, desinler: “Ne acayip adam, bu!” – Neredeyse ölecektim. Bende âşık bir ruh var, Çok özel bir hastalık, dehşet karışmış arzu; Fitneye bulaşmamış diri umut ve korku, Tekinsiz kum saati boşalıp tükenirken, İşkencemi daha sert ve zevkli kılıyordu; Yüreğim kopuyordu tanıdık bir âlemden. Sahneye doyamamış bir çocuk gibiyim ben, Perdeyi düşman bilen, engele kinlenerek… Çok geçmeden kendini gösterdi acı gerçek: Ölüp gitmiştim işte ve dehşet verici tan Kuşatmaktaydı beni. Neee! Hepsi bu mu yoksa? Perde açılmıştı ve ben bekliyordum hâlâ. Charles BAUDELAIRE Çeviri: Ahmet Necdet |
İÇE KAPANIŞ
Derdim: yeter, sakin ol, dinlen biraz artık; Akşam olsa diyordun, işte oldu akşam, Siyah örtülere sardı şehri karanlık; Kimine huzur iner gökten, kimine gam. Bırak, şehrin iğrenç kalabalığı gitsin, Yesin kamçısını hazzın sefil cümbüşte; Toplasın acı meyvesini nedametin Sen gel, derdim, ver elini bana, gel şöyle. Bak göğün balkonlarından, geçmiş seneler Eski zaman esvaplariyle eğilmişler; Hüzün yükseliyor, güleryüzle, sulardan. Seyret bir kemerde yorgun ölen güneşi Ve uzun bir kefen gibi doğuyu saran Geceyi dinle, yürüyen tatlı geceyi. Charles BAUDELAIRE Çeviri : Sabahattin EYÜBOĞLU |
PORTRE
Hastalık ve ölüm çevirir küle Bütün ateşleri bizim'çin yanan. Aşk ve şevk dolu bu iri gözlerle, Kalbimin boğulduğu bu ağızdan, Bu öpüşten merhem gibi etkili, Bu coşkudan bir ışık kadar keskin, Ne kalır? Ruhum, bu dehşet verici! Sadece üç çizgi, soluk bir resim, Ölür, benim gibi bir yalnızlıkta, Ve zaman, o küfürbaz ihtiyar ki, Sürtünüyor her gün sert kanadıyla... Hayat ve Sanatın kara katili, Öldürmeyeceksin bende kalanı Zevkim ve şanım olan kadını! Charles BAUDELAIRE Çeviri: Ahmet NECDET |
OKUR’A
Elisıkılık, sersemlik, günah, yanılgı Gövdemizi işler, yer tutar içimizde, Besleriz o cânım pişmanlıkları biz de Bit beslediğince dilencilerin tıpkı. Günahlarımız inatçı, gevşek tövbemiz; İç döker, acısını çıkarırız bol bol, Ve dönerken sevinç verir bize batak yol, Kirlerimiz pis yaşlarla yıkanır deriz. Kötülük yastığı üstünde sallar durur Şaşkın ruhumuzu Koca İblis her zaman, Ve zengin madenini istemin o yaman, O bilge simyacı duman gibi savurur. Bizi oynatan ipleri Şeytan tutmada! Öğürtücü şeylerde ne tatlar buluruz; Leş gibi karanlıkları geçip, korkusuz, İneriz cehenneme her gün biraz daha. Öpüp dişleyen zavallı çapkın gibiyiz Bereli göğsünü geçkin bir ******nun, Bulduğumuz kaçamak zevki, uzun uzun, Susuz portakalca sıkmasını biliriz. Milyonlarca kurtçuk gibi yoğun, gide gele Ziftlenir beynimizde bir Şeytan oymağı, Ve her solukta Ölüm’ün gizli ırmağı İner ciğerlerimize boğuk bir sesle. Irzageçme, zehir, hançer, yangın giderek Güzel nakışlarını işlememişlerse Acınacak yazgımıza, o rezil beze, Yazık! pek atılgan değil ruhumuz demek. Ama av köpekleri, çakallar, panterler, Maymunlar, akbabalar, akrepler, yılanlar, Tırmanan, böğüren, uluyan, bağıranlar İçinde, kötülüklerimizin o beter Ağılından biri var, öyle pis, yaman ki! Yok büyük çığlıkları, büyük edimleri, Yok ya istedi mi yakıp yıkar her yeri, Şöyle bir esnese dünyayı yutar sanki; Can sıkıntısı o! – Gözü yaşarır birden, Çubuğunu yakıp kurar darağaçları. Onu bilirsin, okur, o nazik canavarı, -İkiyüzlü okur, -benzerim, - kardeşim, sen! Charles BAUDELAIRE |
Küller Ve Kar... (Lanetlenmiş Kadınlar)
Diyebiliyorsan de bana, dehşetim, ruhum, Yakışıksız, garip bir eylemde bulunduk mu? Sen "meleğim!" dedikçe korkudan titriyorum, Yine de dudaklarım gidiyor sana doğru. Kalbimin sonsuza dek sahibi, kız kardeşim, Artık tek düşüncemsin, öyle bakma yüzüme, Beni yakacakları ateş ve cehennemim, Günahımın ilki, ilk nedeni olsan bile" Öfkeyle silkeleyip perişan yelesini, Delphine, demir kürsüde tepinir gibi, birden, Gözleri çakmak çakmak, güçlü bir sesle, dedi: -"Kim söz edebilirmiş aşk varken cehennemden? Binlerce lanet olsun, o ilk hayalci kimse, Lanet o budalaya, o dürüstlük satana, Çözümsüz ve kısır bir sorunu benimseyip Aşka dürüstlük denen saçmalığı katana! Serin ile sıcağı, gündüz ile geceyi Gizemli bir uyumda görmek isteyen bir kaz, Bir işe yaramayan inmeli bedenini Sevda denen o kızıl güneşte ısıtamaz! Git, istersen aptal bir nişanlı bul kendine; Kızoğlankız bir kalbi hoyrat öpüşlere sun; Koşa koşa, dağlanmış göğsünü, bil ki, yine bana getireceksin, azapla dolu, solgun... Bu dünyada herkesin bir tek sahibi vardır!" Çocuk birden acıyla haykırdı: -"duyuyorum, Şu an tüm varlığımda, benliğimde derin bir Uçurum açılıyor; kalbimdir bu uçurum! Volkan gibi yakıcı -ve boşluk gibi derin! Euménide’in, elinde meşale, kanına dek Yaktığı bu ejderin, bu inleyen yüreğin Kanmayan susuzluğu dinmiyor, dinmeyecek. Kopalım bu dünyadan, perdeleri çekelim, Dinlendirsin öpüşler yorgun yüreğimizi! Derin göğüslerinde yok olmak, tüm dileğim, Ve bulmak mezarların uzak serinliğini!" -İnin, durmadan inin, ey acıklı kurbanlar, İnin, sonsuz, ölümsüz cehennemin yolundan Uçurumun dibine dalın, orda tüm suçlar Kamçılanıp göklerden gelmeyen bir rüzgârla Kaynar, fırtınaların, kasırgaların korkunç Uğultusunda, koşun en son noktasına dek Arzuların ki onlar dinmek bilmeyecek hiç Cezanız tutkunuzun karşılığı olacak; Tek serin ışık sızmayacak mahzeninize Ve işte, yarıklardan, sokak feneri gibi Yanan kızgın mikroplar giriyor içeriye, Korkunç kokularıyla kaplıyor gövdenizi. Kıvancınızın buruk, doyumsuz kısırlığı Susuzluğu dindirip derinizi geriyor, Şehvetli teninizin öfkeli rüzgârları Etinizi bir bayrak misali titretiyor. İnsanlardan uzakta, gezginler, hükümlüler, Koşun aç kurtlar gibi çöllere akın akın; Yazgınızı kendiniz yazın, düzensiz ruhlar, İçinizde kökleşen sonsuzluktan sakının! Charles BAUDELAIRE Çeviri: Ahmet Necdet |
All times are GMT +3. The time now is 08:44. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Siyaset Forum 2007-2025