Siyaset Forum

Siyaset Forum (https://www.siyasetforum.com.tr/index.php)
-   AK Parti'nin Kurucu Genel Başkanı ve T.C. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan (https://www.siyasetforum.com.tr/forumdisplay.php?f=372)
-   -   Başbakanmızın Mitinglerinde yapttığı Konuşmaların Tam Metinleri (https://www.siyasetforum.com.tr/showthread.php?t=147915)

Bilal Baştan 04-23-2011 15:37

Başbakanmızın Mitinglerinde yapttığı Konuşmaların Tam Metinleri
 
22.04.2011

Buradan tüm Gümüşhane'ye, Kelkit'e, Köse'ye, Kürtün'e, Şiran'a, Torul'a, oralarda yaşayan tüm kardeşlerime selamlarımı, sevgilerimi yolluyorum.

Bildiğiniz gibi 29 Mart seçimleri öncesinde Gümüşhane'ye gelmeyi, sizlerle bir arada olmayı, kucaklaşmayı çok arzu etmiştik. Ancak merhum Muhsin Yazıcıoğlu'nun vefatı nedeniyle bu ziyareti gerçekleştiremedik. Allah rahmet etsin. Nasip, kısmet bugüneymiş. Ama hiçbir zaman Gümüşhane gönlümüzden çıkmadı.

Bugün 12 Eylül halkoylamasında yüzde 78,5 gibi çok yüksek bir oy oranıyla büyük Türkiye'ye, demokrasiye, hukukun üstünlüğüne verdiğiniz destekten dolayı sizlere hem teşekkür ediyor, bir taraftan da 12 Haziran'a hep birlikte hazırlanıyoruz. Biz 29 Mart seçimlerinde Gümüşhane'de sizlerle kucaklaşamadık. Ama geçtiğimiz ay İstanbul'da yaşayan Gümüşhaneli kardeşlerimle buluştuk ve hasret giderdik. Ve tabi İstanbul'dan size selamlar gönderdim. İstanbul'dan bilmiyorum duydunuz mu sesimizi? Duydunuz. Zira televizyonlarda da zaten bu yayınlandı.

Gümüşhane'nin tabi bende unutulmaz bir hatırası var. Biliyorsunuz, 14 Ağustos 2001'de Partimizi kurduk ve yollara revan olduk. İl il Türkiye'yi dolaştık, milletimizle kucaklaştık. Gece yarısı otobüsle hiç unutmuyorum, Gümüşhane'den Trabzon'a ulaşmaya çalışırken yolda bir grup teyzenin ehramları içinde bekleştiğini gördük ve durduk, otobüsümüzü durdurduk. Oradan geçeceğimizi öğrenmişler, saatlerce bizi yol kenarında evlerinin bir kısmı da damlarında, balkonlarında bizi beklemişler. Kendileriyle sohbet ederken ikram ettikleri kömelerin de tadına baktık. İşte o gün bugün muhabbetle başlayan bir yolculuk bugünlere ulaştı. O gün sizlerin hayır duasıyla bu yola çıktık. Emanetinizi yere düşürmedik, sizlere mahcup olmadan bugünlere geldik.

Sevgili kardeşlerim; Gümüşhane'nin yetiştiği kalemi ve kelamıyla büyük hizmetler yapmış, alim, müderris, mutasavvıf Ahmet Ziyaeddin Gümüşhanevi'yi burada rahmetle yad ediyorum, minnetle yad ediyorum. Diyor ki Gümüşhanevi Hazretleri; "esas olan hizmettir, insan hizmet ettikçe himmete mazhar olur, izzet bulur, hem dünya, hem ahiret saadetine erişir." İşte biz sizlere hizmet ettikçe himmet buluyoruz, biz sizlere hizmet ettikçe izzet buluyoruz. Biz işte 8,5 yıldır bu anlayışla sizlere hizmet üretiyoruz. Biz üzerimizde Meyhazer Köyünün, Kırgeliş'in, Üçtaş'ın, Günyüzü'nün, Zermut'un, Bağlarbaşı Mahallesinin emanetini taşıyoruz. Teheccüdlerinde dua eden teyzelerimizin, gözleri umutla parlayan çocuklarımızın, yoksulların, garip gurebanın, öksüzün, yetimin emanetini üzerimizde taşıyoruz. 81 vilayet bizim için birdir, 74 milyonun her biri bizim için birdir. Biz uzak demeyiz, biz ücra demeyiz, İstanbul'a ne yapılıyorsa aynı oranda Gümüşhane'ye de hizmet yapmak bizim boynumuzun borcudur. Biz yılların borcunu ödüyoruz, yılların ihmalini gideriyoruz. Gümüşhane'yi yıllar önce, yıllar boyunca hatırlamayan, görmeyen, gözetmeyen, hatta yok sayan iktidarların tersine biz Gümüşhane'yi acaba bu bölgenin nasıl yıldız şehri, marka şehri haline getiririz onun için gece-gündüz çalışıyoruz.

Çok şey yaptık, Allah'ın izniyle, sizlerin desteğiyle, bizim de gayretlerimizle çok daha fazlasını yapacağız. Çıraklık dönemimizin eserleri ortada, kalfalık döneminin eserleri ortada. Şimdi 12 Haziran'dan itibaren ustalık dönemine başlıyoruz. Ustalık dönemine geçişte ilk mitingimizi az önce Bayburt'ta yaptık. Şimdi de Gümüşhane'de ikinci mitingimizi yapıyoruz. Buradan Bismillah diyoruz. Türkiye artık 2023'e hazırlanıyor, Gümüşhane artık 2023'e hazırlanıyor. Hep birlikte diyoruz ki; hedef 2023... Siz ne diyeceksiniz? Hedef 2023 Türkiye hazır. Hedef 2023 Gümüşhane hazır. İstikrar sürsün, Türkiye büyüsün. İstikrar sürsün, Gümüşhane büyüsün.

Sevgili kardeşlerim; 8,5 yıl önce iktidarı devralırken biz ortaya hedeflerimizi koyduk. O dönemde çıktılar, bizim bu hedeflerimizi hayal olarak, gerçek dışı olarak ilan ettiler. Çalıştık, çabaladık ve o hayallerin hepsini hamdolsun gerçeğe dönüştürdük. Bizim yaptıklarımıza onların hayalleri bile ulaşamaz. Onlar sadece taklit ederler, onlar bizim projelerimizi ancak kopya ederler. MHP Genel Başkanı çıkmış, Bozkurtları karşına dikeriz diyor. İşte bunların millet anlayışı, milliyetçilik anlayışı bu. Ben 5 bin - 10 bin genci Taksim'e çıkarırız derken illegal bir eylemden değil, demokrasi, hukuk çerçevesinde ifade özgürlüğüne vurgu yapıyorum. Kimlere karşı? İllegal örgütlere karşı. MHP Genel Başkanı ise kalkıyor, radikal sol örgütlerin avukatlığına soyunuyor. Bozkurtları radikal sol örgütlerle aynı safta hizaya getirmekten bahsediyor. MHP, 12 Eylül halkoylamasında İşçi Partisiyle, Ergenekon'la, CHP, BDP, hatta terör örgütüyle aynı hizaya geldi, aynı safı tuttu ve değişikliğe ne dedi? Hayır dedi. Şimdi de Taksim'de radikal örgütlerle Ülkücüleri buluşturmaktan, AK PARTinin karşısına dikmekten bahsediyor. Bunların zaten yaptıkları budur. Bunlar ekonomiye ilişkin tek bir cümle kuramazlar, bunlar büyük Türkiye'yi, itibarlı Türkiye'yi, saygın dış politikaya ilişkin tek bir cümle kuramazlar. Ama iş kışkırtmaya, tahrike, hakarete gelince MHP Genel Başkanı ve üst yönetimi bunu çok iyi bilirler. MHP'ye gönül vermiş kardeşlerime sesleniyorum, sakın bu oyuna gelmeyin, sakın bu oyuna gelmeyin. Biz gönüllere çağrı yapıyoruz. Benim böyle Kasımpaşa'ya karşı, Kasımpaşa'ya kadar vatandaşlarımı kovalayacak Bozkurtlarım yok. Benimkiler, bize gönül veren kardeşlerim burada. Biz eşrefi mahluk olan insanla yürüyoruz, bizim yolumuz bu, bizim yolumuz bu. MHP'li kardeşim, bu tahrik diline prim vermesin. Biz üslubumuzu bunların seviyesine düşürmeyecek, bu tahriklere de asla boyun eğmeyeceğiz.

Ben sadece şunu söylüyorum: Sayın Bahçeli, senin günün, gücün, dilin yetiyorsa işte meydan. 12 Haziran'da da işte sandık. Niye başka yerleri arıyorsun? Biz buralardan geldik, başka yerden değil. 18 yaşımdan itibaren ben hep meydanlardayım, hep salonlardayım, hep mücadelemizi buralarda verdik. Ve milletimiz de bize yürü dedi, yürüdük ve şimdi de beraber yürüyoruz. İnşallah 12 Haziran'da da ustalık dönemine beraber devam edeceğiz, ben buna inanıyorum.

Sevgili kardeşlerim; şimdi biz 2023 hedeflerini belirledik ve MHP diyor ki 2023'ü biz konuştuk. Şimdi ben diyorum ki, Sayın Bahçeli, sen bu kadar kabiliyetliydin de, bu kadar bu işi biliyordun da, bizden önce millet 5 yıl sana görev verdi, değil mi? Sevgili Gümüşhaneliler, 5 yıl görev verdi millet. Peki Sayın Bahçeli, niçin 3,5 yıl dayanamadın, bırakıp gittin. 3,5 yıl bu ülkeyi yönetemeyenler kalkıp da şu anda 2023'ü konuşabilir mi? Bunların yapacağı bir şey yok. Bunlar çıkıp şunu söyleyemezler: Biz bu ülkede şunu şunu yaptık diyemezler. Ama biz 8,5 yılı hamdolsun kitaplara sığdırdık ve bunu konuşuyoruz, bunu konuşuyoruz. Ve biz eserlerimizle konuşuyoruz. Eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri. Biz buyuz.

Değerli kardeşlerim; CHP, MHP bizim hedefimizin altına ne koymuşlar biliyor musunuz? Karbon kağıdı. Onlar da peşimiz sıra geliyorlar. Kes, kopyala, yapıştır bunu yapıyorlar. Proje ürettik diye milletin huzuruna çıkıyorlar. Varsa projen açıkla millete kardeşim. Ben açıkladıktan sonra ne konuşuyorsun? Fakat Ana Muhalefetin Başkanı İstanbul'da Belediye Başkanıydı. Kağıthane'de oturuyorum dedi, ama Kağıthane'nin ismini unutmuş. Çünkü nerede oturduğunu bilmiyor. Ne dedi Kağıthane'ye? Kağıttepe dedi, Kağıttepe, bu. Şimdi de diyor ki, Başbakan'dan önce diyor bu iki İstanbul projesini benim yardımcım anlattı. Nereyi söylemiş? Söylediği yerlerden bir tanesi; Saroz Körfezi. Bir tanesi de; Karasu. Bunların ikisinin de İstanbul'dan yakından-uzaktan alakası yok. Gel önce benden bir İstanbul dersi al, İstanbul dersi al. Zira biz İstanbul'un neresinde neyi yapacağımızı çok iyi biliriz. Orada doğduk, orada büyüdük ve 4,5 yılda İstanbul'a evelallah alnımızın akıyla bir hizmet verdik. Bunu benim Gümüşhaneli kardeşlerim çok iyi bilirler, çok iyi bilirler.

Sevgili kardeşlerim; bu aziz millet CHP'nin bu ülkeye, bu millete neler yaşattığını unutmadı. Bu aziz millet daha 2002 yılının hemen öncesinde MHP'nin bu ülkeye neler yaşattığını unutmadı. Onların millet diye bir derdi olmadığını biliyorsunuz, değil mi kardeşlerim? Biz, 12 Eylül öncesinde, bir de geliyorum bizim seçim öncesine, bizim seçilmeden önceki ülkemizde iktidar kimdeydi? DSP-MHP-ANAP. Partiler iflas etti mi? 21 tane banka, 21 banka fona devredildi mi? Battı. Neydi faturası? 40 milyar dolar. Kim ödedi? Benim Gümüşhaneli Ayşe bacım, Fatma bacım, Hatice bacım bunlar ödedi. Ahmet'im, Mehmet'im, Hasan'ım, Hüseyin'im bunlar ödedi. Bizim cebimizden çıktı bu paralar. Görev zararı dediler Ziraat Bankasını batırdılar. Görev zararı dediler Halk Bankasını batırdılar. Kim? Bu dediğim partiler. O zaman kim vardı? Merhum Ecevit, Sayın Bahçeli ve Sayın Yılmaz, bunlar vardı. Arkadaşlar, sevgili Gümüşhane, Gümüşhaneli kardeşlerim, dünyada küresel finans krizi oldu, bir tane banka Türkiye'de battı mı? Amerika'da bankalar battı. Lehman Brothers battı, ama Türkiye'de bir tane batık banka yok, sigorta firması yok. Ve soruyorum; bunlar gittiler IMF'den 30 milyar dolar borç aldılar. Ey Bahçeli, bunu inkar et bakalım, 30 milyar dolar. Bize 23,5 milyar dolar borç devrettiler, IMF'ye. Sevgili kardeşlerim, ödedik ödedik ödedik ve şu anda IMF'ye borcumuz ne biliyor musunuz? 5,2 milyar dolar. Buraya geldi. Bizim farkımız bu. Gerçeği gör, ama görmez, niye? Göz var ama, görmüyor. Kulak var ama, duymuyor. Dil var ama, hakkı, gerçeği söyleyemiyor. Bunların durumu bu.

Bitmedi, bunlar milliyetçiyim diyorlar değil mi? Ne milliyetçisi. Bunlar kartondan milliyetçi. Bakınız, eğer bunlarda milliyetçilik olsaydı Merkez Bankamızı o duruma düşürmezlerdi. Biz bunlar Merkez Bankasını nasıl aldık? 27 milyar dolar döviz rezerviyle aldık. Bakın, bu bizim milli bankamız. Peki şu anda Merkez Bankasının döviz rezervi nedir biliyor musunuz değerli kardeşlerim? Altınla beraber döviz rezervimiz şu anda, dikkat edin bu rakama, 92 milyar dolar. Bakınız, 27 milyar dolar nire, 92 milyar dolar nire. İşte MHP'nin iktidarı o, bizim iktidarımız bu.

Sevgili kardeşlerim; onlar kirletti, biz temizliyoruz. Bakınız, şurada ben size bir örnek vereyim. Sadece Cumhuriyet tarihinde 79 senede 6 bin 100 kilometre bölünmüş yol yapıldı. Biz ise 8,5 yılda 12 bin, değerli kardeşlerim şu anda 13 bin 600 kilometre duble yol yaptık. 13 bin 600 kilometre duble yol yaptık ve bunu 8 yıla sığdırdık. Fark ortada, fark ortada ve şu anda Türkiye'nin dört bir yanına uçakla ulaşabiliyoruz. Artık otobüs fiyatına uçaklarla gidiyor muyuz? Hava yolları artık ne oldu? Halkın yolu oldu. Eskiden çocukluğumda hatırlıyorum, yukarıdan bir uçak sesi duyduğumuz zaman sırt üstü yatar, yukarıya bakardık. Aaa buraya da uçak gelmiş diye. Ama şimdi artık benim halkım bu uçaklara biniyor. Biz şimdi bunun mutluluğunu yaşıyoruz, bununla da iftihar ediyoruz. Onların değerli kardeşlerim, yapamadıklarını, hayal dahi edemediklerini hamdolsun biz başarıyoruz.

Sevgili kardeşlerim; tabi biz hedefleri büyük koyduk ve bu hedeflerle beraber de bu yolumuza devam ediyoruz. Bakınız, cihan Padişahı diyor ki Fatih Sultan Mehmet; "hüner bir şehir bünyad etmektir, reaya kalbin abad etmektir." Yani marifet bir şehir kurmak, bir şehir imar etmektir, o şehirde yaşayanların kalbini de abad etmektir. Şimdi bizim derdimiz bu, yani biz gönüller fethetmek için bu yola çıktık. Gümüşhane'de yaşayanların gönüllerini fethetmek, tüm milletimizin gönüllerini fethetmek için bu yola çıktık. Biz bu millete efendi olmaya değil, bu milletin hizmetkârı olmak için bu yola çıktık. Farkımız bu, derdimiz, davamız bu.

Şimdi burada sizlerle bir anı yaşayacağım. Gümüşhane'den... Şimdi Gümüşhaneli Semih. Anne, baba. Şimdi Semih yavrumuzun maalesef böbrek yetmezliği vardı. Fakat burada da malum şartlar uygun değildi. Önce böbreğin bulunması gerekiyordu, bu araştırıldı. Böbreği bulduk Zonguldak'ta. Fakat tabi operasyonun da yapılması gerekiyordu. Ve bir jet ambulansımız Trabzon'a geldi, Semih'imizi buradan aldı, bir jet ambulansımız da Zonguldak'a gitti, oradan böbreği aldı ve hepsi Ankara'da buluştu. Ve Ankara'da bu operasyon gerçekleşti. Tabi 6 yaşından itibaren Semih bu sıkıntıyı çekti. Fakat şimdi hamdolsun Semih'imiz sağlığına kavuştu. Şimdi tabi bizim derdimiz var, derdimiz Semih inşallah okuyacak. İnşallah Semih tıp fakültesini okuyacak. Rabbim ona orada okuyup, oradan mezun olup, inşallah o da hastalara derman olacak. Onların şifa bulmasına vasıta olacak. Ben böyle bir şeye Hükümet olarak, devlet olarak vesile olduğumuz için çok mutluyuz. İnşallah bundan sonraki süreçte de sıkıntılarda her zaman yanınızda olacağız.

Az önce dedim ya, eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır semeri. Yani düşünebiliyor musunuz, şimdi ne dedik biz? Eğitim bir, sağlık iki, adalet üç, emniyet dört. Biz bu alanlarda bu adımları atacağız, Türkiye'yi bunun üzerinde yükselteceğiz dedik. Şimdi sevgili kardeşlerim, eğitimde Gümüşhane'de dersliklerimiz yükseldi. Bilgisayarlarımız bol miktarda Gümüşhane'mize geldi. Ve değerli kardeşlerim, biliyorsunuz şartlı destekte sosyal güvencesi olmayan ailelerde erkek çocuklarına ilköğretimde ne veriyorduk? 20 lira. Şimdi ne veriyoruz? 30 lira. Kız öğrencilere ne veriyorduk? 25 lira. Şimdi ne veriyoruz? 35 lira. Ortaöğretimde erkek öğrencilere ne veriyorduk? 35 lira. Şimdi ne veriyoruz? 45 lira. Kız öğrencilere 45 veriyorduk, şimdi ne veriyoruz? 55 lira.

Değerli kardeşlerim; bununla da kalmadık. Gümüşhane'de üniversite var mıydı? Ne yaptık biz? Gümüşhane'ye üniversite kazandırdık, biz kazandırdık. Bizden önceki iktidarlar niye yapamadı bunu? Ey MHP, niye sen Gümüşhane'ye üniversite getirmedin, Bayburt'a niye getirmedin? Bayburt'a da, Gümüşhane'ye de üniversiteyi biz getirdik. Şu anda buradaki gençlerimiz artık kendi üniversitelerinde okuyabiliyorlar. Dışarıdan Gümüşhane'ye artık üniversiteli gençlik geliyor, bu adımları attık. Bitmedi, üniversiteli gençler şöyle bir ellerini kaldırsın bakayım. Ne burs alıyordunuz? 45 lira. Şimdi 240 lira, bak 45'ten 240'a. Kredi Yurtlar Kurumunda kalıyorsa 150 lira da ne veriyoruz? Beslenme yardımı veriyoruz. Ne oldu? 390 lira. Bu AK PARTi İktidarıyla oldu. Bizden öncekiler niye bunları vermiyordu, neden? Sevgili kardeşlerim, iş bilenin, kılıç kuşananın, olay budur.

Ve devam ediyoruz, bakınız, bizim şu anda okullarda kitaplar sıraların üzerinde ücretsiz olarak her okul açılışında veriliyor mu? Gene verilecek. Fakat şimdi sistemi değiştiriyoruz gençler. Artık Fatih projesi var. Okullarımıza, dersliklerimize artık akıllı tahtayı getiriyoruz. Akıllı tahtalarla beraber 4 yıl içerisinde inşallah bütün okullarımızı donatacağız. Fakat bitmiyor, sizi artık kitaplardan da yavaş yavaş ayırıyoruz. Şimdi ne yapıyoruz? Elektronik kitaba geçiyoruz. Buna geçiyoruz. Yine bu süreç içerisinde bunlar da devam edecek. Modern dünya hangi adımları atıyorsa biz de aynı adımları atacağız, öyle. Ve istiyoruz ki bu millet muasır medeniyetler seviyesinin üstüne süratle çıksın, mesele bu.

Bitmedi, bitmedi, eğitimde bu adımları atarken sevgili kardeşlerim, inşallah Gümüşhane'nin yurt sıkıntısını biliyorum, bu konuda yeni adımlar da atıyoruz. Çalışmalar var, bunları da yapacağız. Ancak sağlıkta attığımız adımı az önce dinlediniz. Sevgili Gümüşhaneliler, bakınız, sağlıkta bu adımları atarken daha önce çekilen çileyi biliyorsunuz. İlacınızı almak için hastane kuyruklarında çektiğiniz çileyi biliyorsunuz. Şimdi istediğin eczaneden ilacını alabiliyor musun? İstediğin hastaneye gidebiliyor musun? İşte buraya geldik. Bak, Semihimiz ta Ankara'ya jet ambulansla gidiyor, böbreği de başka bir ilden jet ambulansla aldırılıyor. Şu anda Türkiye'nin 18 noktasında ambulans helikopterlerimiz var. O helikopterlerimiz de ayrıca çalışıyor. Ambulans, otomobil ambulans bulamıyorduk ya. Ne günlerden geldik bugünlere. Biz sizlerle gurur duyuyoruz.

Sevgili Gümüşhaneliler; inşallah 12 Haziran'la birlikte Türkiye'de yeni bir dönem başlıyor. 12 Haziran yeniden büyük Türkiye için adeta milat olma özelliği taşıyor. 12 Haziran'a girerken diyoruz ki, daha önce yapmıştık, 3 Kasım'dan itibaren yaptık, 22 Temmuz'dan itibaren yapıyoruz, 12 Haziran'dan itibaren yapacağız. Çok büyük projelerle, çok iddialı hedeflerle Türkiye'ye çizdiğimiz geniş vizyon, geniş ufukla sizlerden bir kez daha yetki istiyoruz. Başladığımız işleri bitirmek, yeni ve büyük projelere start vermek için sizin onay vermenizi istiyoruz. Türkiye bugüne kadar sevgili kardeşlerim istikrarla büyüdü, güvenle büyüdü. Bugün de istikrar sürsün, Türkiye büyüsün diyoruz.

Bakın biz, işsizliğin Türkiye'nin çok önemli bir meselesi olduğunu biliyoruz. 2002 sonundan itibaren işsizliği düşürmek için yoğun çaba içinde olduk. Bir yandan işsizliği aşağıya çekeceksiniz, bir yandan da artan nüfusa iş üreteceksiniz. Biz 8,5 yıl boyunca her yıl 400 bin, 500 bin, 600 bin kişiye iş ürettik. 2010 yılında 1 milyon 300 bin kişiye iş ürettik. Küresel krizde İspanya, İrlanda, Portekiz gibi Avrupa ülkelerinin işsizlik oranları yüzde 20'lere yaklaştı. Amerika, Japonya, Almanya gibi büyük ekonomilerde işsizlik oranları tarihi seviyelere, rekor seviyelere yükseldi. Biz ise kriz nedeniyle yüzde 14'lere yükselen işsizliği şu anda rekor seviyelere düşürdük ve en son yüzde 11,9 oranına kadar çektik. Küresel krizi artık geride bırakıyoruz ve bu aydan itibaren inanıyorum ki işsizliği süratle daha da azaltacağız. Ve dünyanın en hızlı büyüyen ülkeleri arasındayız. Avrupa'da, OECD ülkeleri arasında 8,9'la 1'nciyiz. Dünyada ise sevgili kardeşlerim 3. sıradayız, dünyada 3. sıradayız.

Ve 12 Haziran'la birlikte yeni bir proje başlatıyoruz. İş ve meslek danışmanı adlı bu proje İŞ-KUR'a kayıtlı her işsiz için bir meslek danışmanı belirliyoruz. Bu danışmanlar işsizlere birebir hizmet verecek, yönlendirecek, kalifiye olmaları için onlara yol gösterecekler. Bu bizim 12 Haziran'ın ardından başlatacağımız projelerimizden sadece bir tanesi. 2023 Türkiye'si için projelerimizi gün be gün açıklayacağız. Bu projelerin milletimizle birlikte her an takipçisi olacak, en kısa sürede inşallah sonuçlarını da alacağız.

Bakın bugün, şu anda bu mitingin arkasından Gümüşhane'de bazı tesislerin, yatırımların toplu açılışını yapacağız. Bir özel firmamız Gümüştaş Madencilik maden birimiyle birlikte 22 milyon dolarlık bir yatırımı gerçekleştirdi. Yılda 120 bin ton maden burada işlenecek ve tesislerde 170 kişi çalışacak. Bu tür yatırımlar artarak devam edecek, biz de destekleyeceğiz, teşvik edeceğiz ve işsizliği de bu yolla inşallah daha aza indireceğiz. Kalkınan, zenginleşen Türkiye'ye hazır mıyız? 2023 Gümüşhane'sine hazır mıyız? İstikrarı süren, büyüyen Türkiye'ye hazır mıyız? İstikrarın sürmesiyle büyüyen Gümüşhane'ye hazır mıyız? Mesele yok. Gümüşhane'nin çehresini inşallah köklü şekilde değiştiriyoruz, değiştireceğiz.

Değerli kardeşlerim; özellikle burada bir konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum. O da şudur: Toplu konutla ilgili Gümüşhane'de bugüne kadar 1211 konut başlattık ve bunların 1013'ünü tamamladık, sahiplerine teslim ettik. Diğerlerinin yapımına devam ediyoruz. Şimdi soruyorum, hayat kalitenizi yükselten, konut üretimine devam edelim mi? Ve sevgili kardeşlerim, bakınız, Gümüşhane'de 2002 yılının sonuna kadar kaç kilometre bölünmüş yol yapıldı biliyor musunuz? 1 kilometre, 1 kilometre. Biz buna 13 kilometre bölünmüş yol ilave ettik. 1'e 13. İşte bizim farkımız bu. Şimdi Gümüşhane-Trabzon arasında 9 tünel yapıyoruz, 9 tünel. Ve yolu tamamen duble hale getiriyoruz. Şimdi soruyorum, engelleri ortadan kaldırarak ulaşımı kolaylaştırmaya devam mı? İstikrar sürsün, Gümüşhane büyüsün mü? Değerli kardeşlerim, biz buyuz, onlar o.

Sevgili kardeşlerim; tarımda Gümüşhane'de 2002'de 2 milyon TL tarımsal destek verilmişti. Biz 2010'da 4 kattan fazla artışla 9 milyon Türk Lirası destek verdik, farkımız bu. Sevgili kardeşlerim, 2003-2010 yıllarında toplam 67 milyon Türk Lirası ayrıca tarımsal destek sağladık Gümüşhane'ye. Yani eski rakamla 67 trilyon.

Sevgili kardeşlerim; bir başka bakınız, Ziraat Bankası bizden önce, yani 2002 sonu itibariyle yüzde 59 faizle ne yapıyordu? Kredi veriyordu. Kime? Çiftçime. Sevgili kardeşlerim, şimdi aynı Ziraat Bankası bunu nereye düşürdü? Değerli kardeşlerim, 5-5, yani benim çiftçim 5 veriyor, 5 de biz veriyoruz, böylece yüzde 5 faizle kredi alabiliyor. Fark bu. Halk Bankası yüzde 46 faizle esnafa kredi veriyordu. Ama şimdi onu da aynı yere çektik, 5-5. Yüzde 5 faizle esnaf kredi alabiliyor, buraya geldi.

Değerli kardeşlerim; enflasyon neydi? Yüzde 30'du 2002 sonunda. Şimdi enflasyon ne oldu? 3,99, yani 4. Bakınız, enflasyon canavarı diyorduk değil mi? Cebimizdeki parayı eritiyordu değil mi? Ama şimdi bu para nerede kalıyor? Benim Ayşe bacımın cebinde kalıyor, Fatma'nın cebinde kalıyor, Ahmet'in, Mehmet'in cebinde kalıyor. Sevgili kardeşlerim, devletin borçlanma faizi neydi biliyor musunuz? Yüzde 63. Şimdi düşürdük düşürdük düşürdük değerli kardeşlerim, şöyle ortalama vereyim yüzde 7. 63 nire, 7 nire. Buradayız, fark bu. Ve bu kararlılıkla yolumuza devam ediyoruz, inşallah çok daha iyi günler geliyor ve Gümüşhane'de toplamda 28 milyon hayvancılık desteği verdik şu süreç içerisinde. Şimdi soruyorum, tarımı, hayvancılığı desteklemeye devam mı? İstikrar sürsün, Gümüşhane büyüsün mü?

KÖYDES, köylerde yolunuz, soyunuz var mı? Nasıl oldu bunlar? KÖYDES'le oldu, BELDES'le oldu. Bunları yaptık, şu anda 3 tane susuz, 298 tane suyu yetersiz ünitemizin içme suyu sıkıntısına son verdik ve Valimden aldığım bilgiyle artık Gümüşhane'de susuz köy kalmadı.

Sevgili kardeşlerim; çok önemli bir şeye geliyorum. Koruluk Barajı ve sulamasını, Kürtün Barajı ve HES projesini, Torul Barajı ve HES projesini tamamladık, hizmete açtık. Bakın bunlar Gümüşhane'de oluyor, başka yerden bahsetmiyorum. Ama buraya Bahçeli gelse, Kılıçdaroğlu gelse bunlardan haberi yoktur, inanın yoktur. 2 adet gölet projesiyle 8 adet taşkın koruma tesisini Hükümetimiz döneminde tamamladık. 4 adet yerleşim yeriyle 2 bin 720 dekar araziyi taşkın zararlarından koruduk. Halen devam etmekte olan 50 bin 79 dekar araziyi sulayacak Köse Barajı ve sulaması projesini 2009 yılında tamamladık, sulamasını da inşallah bu sene içinde tamamlayıp onu da hizmete açacağız.

Sadak projesi, Sadak Barajı ve sulaması projesinin ihalesini yaptık. İnşallah temeli önümüzdeki ay içerisinde ... tarafından atılacak. Şimdi soruyorum, boşa akan suları faydaya dönüştürmeye devam mı? İstikrar sürsün, Gümüşhane büyüsün mü?

Değerli kardeşlerim; işte bu anlayışla yolumuza devam ediyoruz ve vakıflar aracılığıyla Gümüşhane ilinde 10 adet tarihi eserin onarımını başardık. Pir Ahmet Türbesi, Çağırgan Baba Türbesi, Ahmet Ziyaeddin Cami, Emirler Camiini restore ettik ve hizmete açtık.

Sevgili kardeşlerim; bugün bir kez daha ne diyorum biliyor musunuz? Durmak yok... Bir daha, durmak yok... Türkiye hazır, Gümüşhane hazır, hedef 2023. Desteğinizle, hayır dualarınızla yeniden büyük Türkiye'yi inşa ediyoruz. 12 Haziran'da bir kez daha yetki sizde, söz sizin, karar sizin, 12 Haziran'da büyük Türkiye'ye evet mi? Oy pusulasının en başında ne var? Ne var? AK PARTi var. Sevgili kardeşlerim, rahatça bulacaksınız. Ancak bak şurada ne kaldı? 51 gün. Şimdi hanım kardeşlerim, benim beyefendi kardeşlerim, şu 51 günde durmayacağız, kapı kapı dolaşacağız, anlatacağız. Çünkü AK PARTi Tayyip Erdoğan'ın partisi değil, AK PARTi milletin partisi, hepimizin partisi. Dolaşacağız, anlatacağız ve gümbür gümbür inşallah sandıklardan çıkacağız.

Ve sevgili kardeşlerim, bu heyecanınız, bu coşkunuz... Bana arkadaşlar program yapmışlar. Ben dedim ki 50 vilayete ancak giderim. Tutmuşlar, bunlar 60'ın üzerine çıkmışlar. Şimdi 60'ın üzerinde vilayeti dolaşacağız, ilçeler hariç. Biz gece-gündüz demeden koşacağız. Niye? Çünkü aşık Veysel gibi, aşık Veysel gibi uzun ince bir yoldayız, gidiyoruz gündüz gece, gideceğiz gündüz gece evelallah. Biz Ferhat olmaya ahdettik. Niye? Şirin'e ulaşacağız, Şirin millet, millete ulaşacağız, önündeki engelleri kaldıracağız. Ve inşallah 2023'te dünyanın ilk 10 ülkesinden bir tanesi Türkiye olacak.

Şimdi hazır mıyız? Arkadaşlar da gelsin bakalım şöyle. Ustalık belgesi hazır. Maşallah bizim gençler baya zeki. Sağ olsun ustalık belgesini 12 Haziran'dan önce hazırlamışlar. Ama buna artık layık olmamız lazım. Hep beraber mahcup olmayalım, bu kardeşinizi de mahcup etmeyin. Biliyorsunuz AK PARTide ben yok, AK PARTide biz var, biz. Ustalık belgesi hepinizin şahsında bu kardeşinize verilmiş, bu kardeşiniz hepinizi temsil ediyor, hep birlikte bunu yapacağız.

Şimdi bizim bir şarkımız var biliyorsunuz değil mi? Neydi? Hazır mıyız beyler? Şöyle gümbür gümbür. Beraber yürüdük biz yollarda. Beraber ıslandık yağan yağmurda. Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda. Bana her şey sizi hatırlatıyor. Bana her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor.

Günümüz kutlu olsun, 12 Haziran hayırlı olsun. Allah yar ve yardımcımız olsun. Sandıklar AK PARTiyle dolsun.

Bilal Baştan 04-23-2011 15:40

Başbakan Erdoğan’ın Bayburt Mitinginde Yaptığı Konuşmanın Tam Metni
 
22.04.2011

Tüm Bayburt'a, Aydıntepe'ye, Demirözü'ne, tüm beldelere, tüm köylere, oralarda yaşayan tüm kardeşlerime selamlarımı, sevgilerimi yolluyorum.

Bugün, bu mübarek Cuma gününde kutlu yolculuğumuzun üçüncü safhasına, 12 Haziran'la başlayacak ustalık dönemine Bayburt'tan bismillah diyoruz.

12 Haziran seçimlerinin ilk mitingini, ilk buluşmasını, ilk kucaklaşmasını Bayburt'tan başlatıyoruz. İlk kez Bayburt'tan tüm Türkiye'ye, tüm dünyaya güçlü bir sesle haykırıyoruz; Türkiye hazır, hedef 2023. Bayburt hazır, hedef 2023. İstikrar sürsün Türkiye büyüsün. İstikrar sürsün Bayburt büyüsün.

Sevgili Bayburtlular, sevgili kardeşlerim; büyük yürüyüşümüze Bayburt'tan başlamamızın sebebi var. Bayburt'tan Bismillah deyişimizin sebebi var. Bayburt, Duduzar Dağında yatan Abdulvahap Gazi'nin şehri. Bayburt, Dedekorkut'ların, İrşadi Baba'ların, Bayburtlu Zihni'lerin, Hicrani'lerin, Dede Paşa'ların şehri. Bayburt, işte şuracıkta, yanı başımızda yatan Şehit Osman'ın şehri. Bayburt, Kop Dağı kadar yiğit, Aslan Dağı kadar güzel, Çoruh Nehri kadar coşkun bir şehir.

Ama biz gelene kadar ne yaptılar biliyor musunuz? Bayburt'tan sürekli götürdüler. Bayburt'tan yatırımları götürdüler. Bayburt'tan gençleri götürdüler. Bayburt'un umudunu, geleceğini, enerjisini götürdüler. En sonda geldiler, Bayburt'tan Bayburt'un ikinci milletvekilini götürdüler. Bütün itirazlarımıza, bütün uyarılarımıza rağmen, Bayburt'u Türkiye'nin tek milletvekili bulunan tek şehri haline getirdiler. İşte bunun için bugün Bayburt'tayız. İşte bunun için Bayburt'tan bismillah diyoruz.

Kim götürdü biliyorsunuz değil mi? Anayasa Mahkemesine kim götürdü biliyorsunuz değil mi? Milletin yanında olduğunu söyleyen CHP. Sevgili kardeşlerim, hiç üzülmeyin, endişelenmeyin, mahzun olmayın. Bayburt'un bir değil iki milletvekili var. Onlardan biri inşallah sizin desteğinizle, sizin teveccühünüzle Bünyamin Özbek kardeşim. Diğeri de, bütün kalbimle söylüyorum, açık açık söylüyorum; Recep Tayyip Erdoğan, bunu böyle bilesiniz. Benim, ikinci milletvekiliniz benim. Her meselenizin takipçisi bu kardeşiniz olacak, her işinizin sahibi bu kardeşiniz olacak. Sizin derdiniz, bu kardeşinizin derdi. Sizin hüznünüz bizim hüznümüz. Sizin sevinciniz bizim sevincimiz, bundan hiç şüpheniz olmasın, hiç endişeniz olmasın. Bayburt mahzun olmasın, Bayburt mağdur olmayacak, olmadı, evvel Allah daha da farklı bir şekilde ustalık döneminin ürünleriyle zenginleşecek. Bayburt, hiçbir hizmetten, hiçbir eserden inşallah mahrum olmayacak. 8,5 yıldır Bayburt'a yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır. 8,5 yıldır kazandırdığımız hizmetler yapacaklarımızın garantisidir. Bayburt, önceki iktidarlar döneminde her zaman ne dedi? Ört ki ölem dedi, öyle mi? Bizden önceki iktidarlar döneminde söylenenler şuydu: Bayburt, Bayburt olalı gardaşım böyle zulüm görmedi. AK PARTi iktidarlarındaysa evvel Allah şöyle söylüyor: Bayburt, Bayburt olalı böyle hizmet görmedi.

Allah'ın izniyle, sizin hayır dualarınızla hizmet yolculuğumuzu sürdüreceğiz. Bizim bir tek gayemiz var, o da sizin sevginize mazhar olabilmemiz. Şu Şingah, Allah sizden razı olsun desin bu bize yeter. Şu Kaleardı, Tuzcuzade, Şeyhhayran, Zahit, Veysel, Suçıkan, Allah sizden razı olsun, çok hayır göresin desin bu bize yeter. Bayburtlu kardeşim, Bayburtlu annem bize, anan gurban, sen gurban desin, bu bize ziyadesiyle yeter.

8,5 yıldır bu gayeyle, bu hedefle, böyle bir aşkla ve sevdayla çalışıyoruz. Benim Bayburt'a gelişim yeni değil, ta 70'li yıllardan bu yana gelip gittiğim yer Bayburt. Ama artık Bayburt, daha da güzelleşiyor, daha da gelişiyor. Hele hele az önce Bayburt Üniversitesinde toplu açılışlar yaptık, 36 ayrı eserin bugün resmi açılışını yaptık elhamdülillah. Bugüne kadar gelenler Bayburt'a bir üniversiteyi layık gördüler mi? Ama biz hamd olsun bunu yaptık. Ve şimdi 3800 üniversite öğrencisi Bayburt'ta var, daha da artacak, daha da gelişecek.

Bakınız 8,5 yıldır 780 bin kilometrekarelik vatan topraklarına, 74 milyon insanımıza, tüm Türkiye'ye hizmet götürüyor, yatırım götürüyor, eser kazandırıyoruz. 3 Kasım'da sizin oylarınızla çıraklık dönemine başladık. 22 Temmuz'da kalfalık dönemini başlattık. İşte şimdi 12 Haziran'da sizin oylarınızla Allah'ın izniyle ustalık dönemini başlatıyoruz. Başladıklarımızı tamamlamak, yeni eserler inşa etmek, Türkiye'yi 2023'e ulaştırmak için 12 Haziran'da vira bismillah diyoruz.

Çok büyük hedeflerimiz var sevgili kardeşlerim. Sevgili Bayburtlular, 2023'te inşallah Türkiye'yi dünyanın ilk 10 ülkesi arasına sokacağız. Buradan özellikle bir şeyi söylemek durumundayım; bakınız göreve başladığımızda bundan 8,5 yıl önce Türkiye dünyanın kaçıncısıydı biliyor musunuz? 26. ekonomisiydi. Şimdi ne oldu? 17. büyük ekonomi oldu. Ne kadar zamanda? 8,5 yılda. Şimdi 8,5 yılda ne yaptık? 9 basamak yukarı çıktık. Şimdi ilk 10'a çıkmak için ne var? 7 basamak, kaç yılda? 12 yılda. 8,5 yılda 9 basamak çıktığımıza göre, 12 yılda 7 basamak çıkar mıyız? Çıkar mıyız? Bayburt, çıkar mıyız?

Çıkarız, Allah'ın izniyle çıkarız. Milli gelirimizi 2 trilyon dolara, kişi başına milli gelirimizi 25 bin dolara, size gelip ne diyecekler biliyor musun? Senin cebinde 25 bin dolar var mı diyecekler. Yahu biz ekonomik büyümeyi konuşuyoruz. Her kişinin cebine böyle bir rakamı dünyanın neresinde kim koyuyor? Siz acaba bu ülkede iktidar olduğunuz dönemlerde yahu 25 kuruşa, 5 cente ülkeyi muhtaç ettiniz ey CHP. Ah benim sevgili kardeşlerim, yağ kuyruklarında az mı durduk, gazyağı kuyruklarında az mı durduk, benzin almak için istasyonlarda az mı durduk? Kim vardı o zaman iktidarda? CHP vardı. Bakanlar Kurulu'nda toplantı yaparlardı paltoyla, çünkü kaloriferler yanmıyordu. Ama şimdi bak benim Bayburt'uma hamd olsun doğalgaz geldi, doğalgaz. Kiminle? AK PARTi iktidarıyla. Niye? Benim Ayşe kardeşim, Hatçe kardeşim, Fatma kardeşim, Ahmet'im, Mehmet'im, Hasan'ım, Hüseyin'im, yahu Helga kalkacak hemen doğalgazla ısınacak da, George doğalgazla ısınacak da, benim Ayşem, Fatmam niçin ısınmasın? Niçin hala apartmanın 5 kat bodrumuna inip oradan kömür taşısın? Artık geçiyor onlar, geçiyor. Şimdi kombinin düğmesine basacaksın bütün ev ısınacak, kombinin düğmesine basacaksın evde sıcak su; işte modern olmak bu, gelişmek bu, kalkınmak bu, işte bunu başardık. Onun için Bayburt'ta bugün ayrıca mutluyum, çünkü doğalgazı aldınız.

Zengin, güçlü, itibarı, istikbali olan bir Türkiye'de huzur içinde, kardeşlik içinde, dayanışma, paylaşma, bir ve beraber olacağız. Bakın biz eserlerimizle konuşuyoruz. Peki CHP, MHP neyle konuşuyor? Neleri var, ne yaptılar? Ah benim kardeşlerim, bakınız şimdi 8,5 yıl önce biz görevi aldık. Kimden aldık? MHP'den aldık. Kimden aldık? DSP-ANAP, bunlardan aldık. Şimdi bu MHP konuşuyor, diyor ki 2023 benim. Yahu millet sana 5 yıl görev verdi, dedi ki 5 yıllığına gel hükümeti idare et. Bunlar ne yaptı? 3,5 yılda bırakıp kaçtılar, 3,5 yıl. Niye? Çünkü, onu idare edebilecek kapasiteye sahip değildi. Şimdi de 2023'ü konuşuyor. Sayın Bahçeli, sen 3,5 yıllıksın, geç. Bu kadar. Fakat şimdi duydum ki bugün bir meydan okuma yapmış. Bu meydan okumasında da diyor ki Taksim'e 10 bin gençle gelecekmişsin veya 5 bin gençle, eee? 1000 bozkurtla Kasımpaşa'ya kadar kovalarım. Allah Allah. Sayın Bahçeli, sen bozkurtlarla mı dolaşıyorsun? Bozkurtların sana hayırlı olsun. Ben bozkurtla dolaşmıyorum, ben eşrefi mahluk olan insanlarla dolaşıyorum. Ve ben demokratik mücadeleyi demokrasi alanında veriyorum. Ha benim kalkıp da illegal örgütlerin gençlerimizi aldatarak yürütmesi karşısında gerekirse biz de Taksim'de, Galatasaray'da 5 bin, 10 bin genç yürütürüz diyorsak, bunun sebebi sadece bu illegal örgütlere karşıdır. Ve bunun sebebi, bir kavga için değil yine gösteri ve yürüyüşler kanununa uygun olarak bizim gençliğimizin bugüne kadar illegal hiçbir eylemi olmamıştır. Ama senin geçmişinde bunlar var, bunu biliyoruz, bunu biliyoruz. Onun için sizin ağzınızdan çıkanlara ben daha fazla cevap vermeyeceğim. Çünkü bu noktada sizi daha fazla muhatap almıyorum Sayın Bahçeli, bizim işimiz var, bizim işimiz var. Böyle kovalamaca oynayacak bozkurtların varsa, sen o bozkurtlarla o alanlarda yine koşturmaya, kovalamacaya devam et. Biz de okullar inşa etmeye devam edeceğiz, biz de fabrikalar inşa etmeye devam edeceğiz.

Bakınız, Sayın Bahçeli'nin iktidarında benim kardeşlerim, IMF'den 30 milyar dolar borç aldılar. Bize 23,5 milyar dolar borçla devrettiler.

Sevgili Bayburtlu kardeşlerim, ödedik ödedik ödedik, şu anda ne kadar var biliyor musunuz? 5,2 milyar dolar var, buraya düşürdük. Onlar borçlandı, biz ödedik. Milli Bankamız, milliyetçiyim diyor ya, ne milliyetçisi ya. Milliyetçi olmak bu milleti sevmektir, bu millete hizmet etmektir. Bak Milli Bankamız Merkez Bankası, kasasında ne vardı biliyor musunuz? Döviz rezervi sevgili kardeşlerim, o zaman 27-27,5 milyar dolardı. Bakınız koskoca Türkiye'nin Merkez Bankası'nda bu vardı. Peki şimdi Merkez Bankası'nın döviz rezervi ne biliyor musunuz, kasasında ne var biliyor musunuz? Altınla beraber 92 milyar dolar var. Sayın Bahçeli, sen nerdesin, biz neredeyiz. O Hükümette bunlar vardı, o Hükümette değerli kardeşlerim, bürokrat olarak şu anda CHP'nin içinde milletvekili olanlar vardı, onlar vardı.

Ve bitmedi sevgili kardeşlerim, bunlar bizi dünyaya rezil ettiler. 21 tane bankanın içini boşalttılar, bunlar da o boşalan bankaları Fona devrettiler. Bize faturası ne oldu biliyor musunuz? 40 milyar dolar. Kime? Benim Bayburtlu gardaşıma, 40 milyar dolar. Bunu siz, biz borçlandık, bizim cebimizden gitti bunlar. Ah benim kardeşlerim, şimdi böyle bir şey var mı? Bak dünyada küresel finans krizi oldu, bir tane banka Türkiye'de battı mı? Onların zamanında Ziraat Bankası batıktı, Halk Bankası batıktı. Ama şimdi ikisi de kazanıyor. Bak nereden nereye. Onlar benim çiftçime doğru dürüst kredi veremezken, şimdi biz evvel Allah gayet daha fazla veriyoruz, daha fazla miktarda kredi veriyoruz, böyle bir noktadayız.

Sevgili kardeşlerim, bütün bunlarla birlikte bu mücadeleyi böyle sürdürürken, yolsuzluklar şu bu hepsi o dönemde kaldı. Ama bizde bu yok. İşte buyurun 79 senede Cumhuriyet tarihinde Türkiye'de sevgili kardeşlerim, yapılan duble yol neydi? 6 bin 100 kilometre, biz 8,5 yılda ne kadar yaptık? Değerli kardeşlerim, 13 bin 600 kilometre duble yol yaptık. Aradaki farkı görüyor musunuz, bu. Bununla da kalmadık sevgili kardeşlerim, hızlı tren bu dönemde. Şimdi Türkiye'nin her yerine artık uçaklarla ulaşıyoruz.

Ben size daha enteresan bir şey söyleyeyim; biz geldiğimizde Bayburt'ta duble yol kaç kilometreydi? Yok yok, 2 kilometre, 2 kilometrecik vardı Bayburt'ta. Şimdi biz şu süre içerisinde ne kadar yaptık biliyor musunuz? 60 kilometre yaptık. Yani 30 kat daha fazla duble yol yaptık. AK PARTi bu, Bayburt'a bunu kazandırdı. Ama biz bunları yeterli bulmuyoruz, daha fazlası olacak inşallah. Ustalık döneminin Bayburt'a yansıması inşallah çok daha farklı olacak. İnşa ettiğimiz yollar, okullar, konutlar, kültür merkezleri, sahip çıktığımız vakıf eserleri, açtığımız derslikler, hastaneler bizi anlatıyor. Şu üniversite bizi anlatıyor. Biz diyoruz ki, hayaldi gerçek oldu. 8,5 yıl önce hayal gibi görünen, ulaşılamaz gibi görünenleri biz gerçeğe dönüştürdük. Eğitimde, sağlıkta, imkansız denilenleri başardık.

Biz sıradan bir devlet değiliz. Biz tarihiyle, milletiyle, medeniyetiyle büyük devletiz. Biz kompleks içinde olmayız, olamayız. Nerede zulüm varsa, nerede baskı varsa, nerede kan akıyorsa, nerede yardıma muhtaç kardeşlerimiz varsa biz bütün gücümüzle, bütün imkanlarımızla oradayız. Herkesin sustuğu, herkesin görmezden geldiği, herkesin sırtını döndüğü meselelerde biz Türkiye'nin gür sesini dünyaya duyurduk. Bayburt'un meselesi ne kadar bizim meselemizse, Kabil'in, Darfur'un, Bağdat'ın, Bingazi'nin, Saraybosna'nın, Gazze'nin ve Kudüs'ün meselesi de bizim meselemizdir. Eğer biz Gazze'ye sırtımızı dönersek, bilin ki Bayburt'a mahcup oluruz. Eğer biz Bingazi'ye sırtımızı dönersek, bilin ki Şehit Osman'a, Abdulvahap Gazi'ye sırtımızı dönmüş oluruz. Allah'ın izniyle Şehit Osman'a, Abdulvahap Gazi'ye, Dede Paşa'ya mahcup olmayacak, sizlerin de, onların da karşısında boynumuzu yere eğmeyeceğiz.

Bakınız, seçim görünene kadar CHP, MHP ortalıkta yoktu. Anadolu'da, Trakya'da halkın, milletin arasında yoktu. Şimdi seçimle birlikte meydanlara çıktılar. Yarın çıkar da her birinize cennetten bir dönüm ekilebilir arazi vaat ederlerse sakın şaşırmayın. Ben biliyorum ki, Bayburt buna inanmaz. Ama eğer bunu da yaparlarsa şimdiden söylüyorum, hiç şaşırmayın. Biliyorsunuz eskiden yaptılar. O ne veriyorsa ben 5 fazlasını veriyorum diyerek milleti kandırdılar. Milletin enerjisini, milletin kaynaklarını tükettiler. İşte bunlar da onların izinden gidiyor. Allah aşkına soruyorum, değerli kardeşlerim, bunlar bugüne kadar bu ülkede ne diktiler, ne ektiler? Hiç. Yani şurada bir yatırımları doğru dürüst var mı? Yok. Ben Bayburt'un 70'li yıllarını bilirim. İçinde bunları yaşamış olan kardeşlerim var. Hanımefendi kardeşlerim var, beyefendi kardeşlerim var, hep bu günleri gördüm. İnşallah bunlar gücünü milletten alan AK PARTi ile bu süreci geride bırakıyoruz.

Sevgili kardeşlerim, bakınız bunlar gücünü nereden alıyor? Çetelerden alıyor, bunlar gücünü o mafyatik örgütlerden alıyor. Değerli kardeşlerim, bakınız bunlar dışarıda gösterecek milletvekili adayı bulamadılar, Silivri'ye gittiler. Silivri'den milletvekili adayı gösteriyorlar. Yahu onların yerini dolduracak aday mı yoktu partinizde, ne işiniz vardı Silivri'de? Çeşitli olaylara karışmış şu anda yargılanmakta olanları oralardan kurtarabilmek için böyle bir operasyonun içine girmek, bunun siyasi ahlakın içerisinde yeri var mı? Ve döndürülen dolaplar ortada. Fakat, bir kaset operasyonuyla iş başına gelip sonra dönüp çetelere bedel ödeyenler var. Dışarıda hiç adam kalmadı, şimdi de bu tür bir operasyon. Değerli kardeşlerim, yıllarca dokunulmazlık çığırtkanlığı yaptılar, bunların ilkesi yok. Ve şimdi, bu dokunulmazlık zırhından işte Silivri'dekileri de nasıl istifade ettiririz bunun adımını atıyorlar. O da yetmedi, dedi ki, "nerede bu Ergenekon örgütü, gidip üye olmak istiyorum." Şimdi çıktı, CHP'nin çatısı altında Ergenekon'un irtibat ofisini kurdu CHP. Vatana, millete hayırlı olsun diyemem. Ancak çetelere, mafyaya, karanlık suç örgütlerine herhalde bu bir umut ışığı olacak, böyle bir durum var. Bunlar değerli kardeşlerim, bedeli gider çetelere öderler, bunlar hesabı gider çetelere verirler. Bunlar güçlerini çetelerden alır, faturayı dönüp çetelere öderler.

Sevgili kardeşlerim, 12 Haziran'da sizin için siyaset yapanlarla çeteler için siyaset yapanları ayırt edecek misiniz?

Millete hizmet etmek yerine çetelere hizmet edenlerle millete hizmet etmeyi, milletin hizmetkarı olmayı tercih edenler arasında ayırımı 12 Haziran'da yapacak mıyız?

Değerli kardeşlerim, sevgili Bayburtlular; bakınız son günlerde yine bayat bir oyun ortaya çıktı. Benim Bayburtlu kardeşim lütfen bu oyunu iyi ayırsın. Sadece Bayburt değil tüm Türkiye lütfen oynanan bu oyunu çok iyi görsün fark etsin.

Biz AK PARTi olarak kurulduğumuz günden itibaren bu ülkede kardeşliği pekiştirmenin gayreti içinde olduk. Çanakkale Şehitliğine gidin, orası bizim kardeşliğimizin abidesidir. Sarıkamış Şehitliğine gidin, orası bizim kardeşliğimizin değerli kardeşlerim, abidesidir, mührüdür. Şurada Kop Dağındaki şehitlik, bizim hep birlikte ortak şehitliğimizdir. Bu ülkeyi birlikte savunduk. Bu ülkede birlikte gazi, birlikte şehit olduk. Türkiye'nin 81 vilayetine dağılmış şehitliklerde Kürt' de, Türk de, Arap da, Laz da, Gürcü de, tüm etnik unsurlar da adeta bir cennet bahçesinde yatıyor gibi yatıyorlar. Açık söylüyorum, şu anda havada vızıldayan her kurşun en önce bizim aziz şehitlerimizin ruhunu incitiyor. Gençleri cansız toprağa düşüren her kurşun, her mayın, ben inanıyorum ki şurada Şehit Osman'ın ruhunu muazzep ediyor, incitiyor. İşte AK PARTi'yi kurarken, biz o kurşunları susturmak amacıyla kurduk. Biz kanı göz yaşını durduracağız, dindireceğiz diye yola çıktık. Onun için bizim projemizin adı ne? Milli birlik ve kardeşlik projesi. Buna niye karşı çıkıyor MHP? Ya kardeşlikten daha güzel ne olabilir? Türk'ün Kürt'le kardeşliğinden niye rahatsız oluyorsun? Türk'ün Arap'la, Laz'la, Gürcü'yle kardeşliğinden niye rahatsız oluyorsun? Hele hele biz Müslümanız, ancak Müslümanlar kardeştir, bizim böyle ilkemiz var. Bundan daha zengin ne olabilir, bundan niye rahatsız oluyorsun? Ama bunun kitabında kardeşlik yok, bu başka şeyleri düşünüyor. Onun için de işte bakıyorsun şimdi oradan bozkurtlarıyla kovalayacakmış. Ben meydandayım, hodri meydan, meydandayım. Meydana yeni çıkmadım. Gençlik yıllarımdan beri siyaset meydanındayım. Her zaman bu meydanda siyasetimi en güzel şekilde yaptım, yapmaya devam ediyorum. Tüm arkadaşlarımızla beraber biz bu millete efendi olmaya değil hizmetkar olmaya geldik diyerek yolculuğumuza devam ettik. Onun için bu şekildeki afra tafra, safralarla siyaset yapılmaz. Onun için ben MHP'ye gönül veren aklıselim sahibi kardeşlerime de sesleniyorum; kimin peşinde olduğunuza dikkat edin. İnanıyorum ki sizler, hayvan, bizim dinimizde yeri vardır, kutsaldır ama, kalkıp eşrefi mahluk olan insanı onunla tehdit etmek, aklıselim sahibi insanlara yakışmaz.

4 yıl boyunca BDP Mecliste. Milli birlik ve kardeşlik projesinin ilerlemesi, Kürt meselesinin çözümü için adeta büyük bir fırsat yakaladı. Ama bu fırsatı heba ettiler. Çünkü meselenin çözümüne yönelik bir derdi yoktu bunların. Bunlar Kürt kardeşlerimi her zaman istismar ettiler. Sorun çözülsün isteyen biz olduk. Özellikle ülkemin dört bir yanına hizmet götüren biz olduk, ayrımcılık yapmadık. Ne dedik biz? Bizde etnik ayrımcılık yok, bizde etnik milliyetçilik yok. Ya? 74 milyonun tamamı bizim kardeşimizdir dedik, öyle sarıldık. Bu ara bazı medya mensupları çıkmış bir şeyler konuşuyorlar, "AK PARTi Ankaralılaşıyor mu" diyorlar. Kendilerine bir şey söyledim; asla dedim, tam tersine AK PARTi bugüne kadar hep Türkiyelileşmiştir, gene biz Türkiyelileşmeye devam ediyoruz. Çünkü biz Türkiye'nin partisiyiz, biz bir bölgenin partisi değiliz, bir belli bir etnik unsurun partisi değiliz. Ne biz sadece Türk etnik unsuruna sahip olanlar, ne sadece Kürt etnik unsuruna sahip olanların partisi değiliz. Ya? Biz tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının partisiyiz.

Ve değerli kardeşlerim, biz yolumuza bu şekilde devam ederken, bu gayretle devam ederken BDP'nin sürekli olarak etnik yapılardan beslenmeye gayret etmesinin karşısında, MHP de şehitleri istismar ederek, şehit cenazelerini istismar ederek hep ayakta kalmaya devam etti. Hala bunu devam ettiriyor. Kinin durmaması, gözyaşının dinmemesi için var gücüyle tahrik ve tehdit siyaseti yürütüyor. İşte gördüğünüz gibi bugünkü açıklama bunun bir ifadesidir. Son derece sorumsuz, son derece kışkırtıcı, tahrik edici bir dille gençliği sokağa dökmekten, bizim karşımıza bozkurtlarını çıkartmaktan bahsediyor.

Bildiğiniz gibi MHP Genel Başkanı 12 Eylül halk oylaması öncesinde gitti İşçi Partisi'yle, Ergenekonla, terör örgütü PKK'yla, BDP'yle, CHP ile aynı hizada saf tuttu. Bütün bu partiler bu örgütlerle ittifak halinde. MHP Genel Başkanı, Anayasa değişikliğine karşı çıktı, hayır dedi. Şimdi de kalkıyor Taksim Meydanı'nda, Ankara Yüksel Caddesinde eylem yapan radikal sol örgütlerle aynı hizaya giriyor. Biz demokratik haklarımızın dışında gençlerimizi hiçbir zaman yürütmeyiz, hiçbir silahlı eylemin içerisinde AK PARTi'nin gençliği bulunmaz, bulunmayacaktır. Bizim işimiz kalemdir, kitaptır, bilgisayardır, bizim dünyamız budur.

Değerli kardeşlerim, haklarımızı almanın yollarını çok iyi biliriz. Ama MHP Genel Başkanı çok istiyorsa gitsin Taksim Meydanı'nda bulunan illegal örgütlerle beraber birilerinin yaptığı gibi kol kola yürüsün. Bunların en iyi yaptıkları iş bu. Bunlar ekonomiden anlamaz, bunlar Türkiye'nin itibarını yükseltmekten, itibarlı dış politikadan, bunlar plan proje, bunlardan anlamaz. Bunların tek yaptıkları hakarettir, tek yaptıkları tahriktir, tek yaptıkları kışkırtmadır, bugün de aynı şeyi yapıyorlar. Biz asla bunlara boyun eğmeyeceğiz. Gençlerimiz de bu şiddet söylemine teslim olmayacak, bu oyuna gelmeyeceğiz. İşte ben sizlerden bu oyunu görmenizi istiyorum, ben sizlerden bu kirli oyunu, bu çirkin oyunu bozmanızı istiyorum. Ve inanıyorum ki Bayburt, Bayburt olalı 12 Haziran'da bunlara en önemli dersi verecektir.

Çok net bir şekilde söylüyorum; Diyarbakır'da, Hakkari'de, Bismil'de, Yüksekova'da, Şırnak'ta gençler, çocuklar sokağa dökülüp sağa sola taş atarken, bizim polisimiz, sivillerimiz yaralanırken BDP bir köşede ellerini ovuşturuyor, CHP ile MHP de bir başka köşede ellerini ovuşturuyor ve tehdit ediyorlar. Devam edip giden sorundan; bir silah tüccarları, iki işte bu istismarcılar kazanç umuyor. Kaybeden kim? Her zaman Türkiye, her zaman benim milletim oluyor.

Şimdi Yüksek Seçim Kurulu'nun kararı ardından yaşananları hepiniz gördünüz. CHP'si, MHP'si, BDP'si, onların yandaş medyası çıktılar koro halinde AK PARTi'yi suçladılar. Neden? Çünkü bunlar yürütmenin yargıya müdahalesine alışmışlar. Kendi dönemlerinden alışkanlık haline getirmişler. Her kararın arkasında siyasi irade arıyorlar. Demek ki bizi mağdur eden o YSK kararlarının arkasında da siyaset vardı, siyasi hesaplar vardı.

Sevgili kardeşlerim, benim de milletvekilliği noktasında önümü kestiler. Ve karar verdi yargı, dedi ki seçime giremez. Seçime giremez dediği zaman bugün o bağıran, bunların yanında yer alan medya, yazılı-görsel medyası başlık attılar: "Erdoğan muhtar bile olamaz" dediler. Ne yapmıştım ben? Milli Eğitim Bakanlığı'nın Talim Terbiye Yüksek Kurulu'nun tavsiye ettiği bir kitaptan bir dörtlük okumuştum Siirt'te, bundan dolayı. Ve sevgili kardeşlerim, bundan dolayı önümü kesmek isteyenler bunu başaramadılar. Kudret kuvvet sahibi olan Allah ve milletim yürü dedi yürüdük ve yürüyoruz ve yürüyeceğiz, sizinle yürüyeceğiz. Bu millete hizmet yolunda, bu vatana hizmet yolunda yürüyeceğiz. İnşallah yeniden büyük Türkiye'yi hep beraber inşa edeceğiz.

Ve BDP her zaman mağduriyet üzerinden, tahrik üzerinden kendisine çıkar sağlamanın peşine düşmüştür. BDP, düşüncesizce, vicdansızca, sorumsuzca gençleri sokağa dökerek, kışkırtarak, gençleri galeyana getirerek, hatta hatta düşünebiliyor musunuz ya BDP'li bir belediyenin pencerelerinden molotof kokteyli atılıyor Diyarbakır'da. Ve ondan sonra diyorlar, hayır böyle bir şey yok. Kamera kayıtları var, nerede yok. Molotof kokteylleriyle vatandaşlarımızın dükkanları cam-çerçeve indiriliyor her yerde. Diyarbakır'ın da, İstanbul'un da, her yerde. Bu nasıl bir anlayıştır, bu nasıl bir yaklaşımdır? Hani sizin birliğiniz, hani sizin beraberliğiniz, hani sizin kardeşliğiniz? Ama bakıyorsunuz ki yazılı ve görsel medyası da bu anlayışa sahip çıkıyor. Neymiş? Diyorlar ki demokratik hak.

Değerli arkadaşlar, biz Parlamentoda bunlarla beraber çalıştık, çalışıyoruz. Ve her bir olayda bakıyorsunuz ki nerede bu tür eylemler yapılacaksa, beyefendiler de gidip o eylemin başını çekiyorlar. Ve soruyorum, sivil itaatsizlik denilen olay, başkalarının ilgi alanına müdahale etme değildir, işgal değildir. Bu ülkede yasalar var, miting mi yapmak istiyorsun git yap, yürüyüş mü yapmak istiyorsun git yap. Sadece bildirimde bulunacaksın, bildirimde bulun, ondan sonra git bu haklarını kullan. Bu demokratik hakların engellendiği bir Türkiye yok artık. Ama dilinle konuş, anlat, elinde molotof kokteyliyle kalkıp insanları rahatsız etme. Halkın otobüslerini yakıp yıkma, otobüslerin içerisinde insanları öldürme, siz bunları yapıyorsunuz yahu. Bunun neresi demokrasi, bunun neresi hak ve özgürlük soruyorum sizlere. Bizim aradığımız bu, istediğimiz bu. Sen seçim propagandası yapacaksın, sen 3-5 oy toplayacaksın diye dağlarda gençler ölüyor, askerimiz, polisimiz şehit oluyor, yaralanıyor, ocaklara ateş düşüyor. Soruyorum sizlere Allah aşkına, bunu yapanlar vicdansız değil midir? Bunu yapanlar ihtirastan gözleri kör olanlar değil midir?

Partimiz kapatılıyor diyorlar. Peki Anayasa değişikliğinde partilerin kapatılmasını zorlaştıran maddede niçin oyunuzu gelip de vermediniz, neredeydin BDP, niye oy vermedin? Benim Kürt kökenli vatandaşlarımın da bunu bilmesi lazım. Aldatıyorlar, parti kapatmalarının önüne geçeceğiz diyoruz, MHP ile CHP ile bir oldular hayır dediler. Milleti sandığa gitmemek için referandumda tehdit ettiler. Ve değerli kardeşlerim, şimdi de işte YSK'nın vermiş olduğu karar, biz de zaten böyle bir kararın tasvip edilmediğini Genel Başkan Yardımcım her yaklaşım inceliklerini ortaya koyarak ifade etti.

Sevgili kardeşlerim, buradan özellikle bir konuya geleceğim. Biz üretmeye devam edeceğiz.

Değerli kardeşlerim, biz özellikle Bayburt'umuzda 8,5 yılda 333 derslik yaptık, 1467 bilgisayar gönderdik eğitimde. Ve biliyorsunuz artık sıraların üzerinde yavrularımız kitaplarını ücretsiz olarak buluyorlar. Şimdi Fatih Projesi geliyor, Fatih Projesiyle artık sınıflarda akıllı tahtaya geçiyoruz. Ve bu akıllı tahtayla birlikte inşallah yavrularımızın her birinin eline de önümüzdeki 4 yıl içinde bilgisayarla artık e-kitap dönemine giriyoruz, yani elektronik kitap, 4 yılda. İşte AK PARTi farkı bu.

Ve Bayburt Üniversitesi'nden az önce bahsettim. Sevgili kardeşlerim, üniversite öğrencilerine biz geldiğimizde burs olarak ne veriliyordu? Biliyorsunuz 45 lira. Şimdi ne veriliyor? 240 lira bizim verdiğimiz. 150 lira da kredi yurtlarda kalan öğrencilerimize ayrıca veriyoruz. Ne yaptı? 390 lira. Mastır ve doktora öğrencilerine şu anda girmiyorum. İlköğretimde erkek öğrencilere 20 lira veriyorduk, yoksul aileler için söylüyorum. Onu nereye çıkardık? 30 liraya. Kız öğrencilere ne veriyorduk? 25 lira. Onu nereye çıkardık? 35 liraya. Ortaöğretimde değerli kardeşlerim, ne veriyorduk erkek öğrencilere? 35 lira. Şimdi ne oldu? 45 lira. Kız öğrencilere ne veriyorduk? 45 lira. Onu nereye çıkardık? 55 liraya. Sevgili kardeşlerim, çıkmış Sayın Kılıçdaroğlu aile sigortasından bahsediyor. Senin o temennilerini, senin o vaatlerini biz 8 yıldır bu ülkede uyguluyoruz. Biz fakir fukaraya, garip gurebaya hem nakdi olarak, hem ayni olarak bu yardımları veriyoruz. Özürlü kardeşlerimize evlerinde bu destekleri veriyoruz. Bunların hesabını ortaya çıkaracağım, ama televizyon programlarında. Bayburt'ta şartlı nakit transferinden öğrencilerimize şu andaki rakamla 3 milyon, eski rakamla 3 trilyon yardım yaptık. Türkiye'yi ve dünyayı yönetecek çocuklar yetiştirmeye devam mı? İstikrar sürsün, Bayburt büyüsün mü?

Sevgili kardeşlerim, Bayburt'a hükümetlerimiz döneminde sağlık hizmetlerinde 14 trilyonluk yatırım yaptık. 5 adet aile sağlık merkezinin yapımına başladık, süratle tamamladık, hizmete aldık. Ve şu anda mevcut hastanemizi 150 yatak olarak büyütüyoruz, ek bina yapılıyor. İnşallah 150 yataklı kısım bittiği zaman daha da sağlıklı, daha rahat bir duruma kavuşacağız.

Sevgili kardeşlerim, istediğiniz eczaneden gidip ilacınızı alıyor musunuz? Var mı bir sıkıntı? İstediğiniz hastanede tedavi olabiliyor musunuz?

Olay bu. Ama daha önce böyle bir şey var mıydı? Neden? Biz Kanuni'lerin torunuyuz, "Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi." Biz buradan geliyoruz.

Değerli kardeşlerim; bütün bunların yanında ben sizlere bir şeyi özellikle vurgulamak istiyorum. O da; KÖYDES meselesinde artık hamdolsun hastanelerimizde tomografiler, hastanelerimizde MR cihazları bunlar var. Artık bu sıkıntıları yaşamıyoruz, bunları aştık. Fakat KÖYDES'le ilgili hamdolsun artık Vali'mden aldığım bilgiyi söylüyorum. Suyu olmayan köyümüz var mı? Hamdolsun bu da aşıldı. Doğalgaz tamam, ama doğalgaz almayan vatandaşlarıma diyorum ki siz de doğalgazı alın, bunun faydasını, bunun rahatlığını göreceksiniz.

Ve değerli kardeşlerim, bunun yanında yine attığımız başka adımlar, biliyorsunuz Devlet Su İşleri olarak 5 adet yerleşim yeri ve 13 bin 900 dekar tarım arazisini taşkın zararlarından koruduk. 113 bin 390 dekar tarım arazisini sulayacak olan Demirözü Barajının yapımına devam ediyoruz. İnşallah 2012 yılında tamamlayıp, onu da hizmete açacağız. Bayburt ilinin içme suyu ihtiyacını karşılayacak olan Bayburt İçme Suyu Tesisleri rehabilitasyon projesini bitirme aşamasına geldik. Ayrıca Bayburt'ta 4 adet gölet ve sulama projesiyle 19 adet taşkın koruma ve taşkın rusubat kontrolü projesine devam ediyoruz. Ve sularımızı ülkemizin hizmetine aktarmaya da devam edeceğiz.

Sevgili kardeşlerim; 2002 yılında Bayburt'ta organize sanayi bölgesi yoktu. Mevcut Organize Sanayi Bölgesini biz açtık. Bugün itibariyle bölgede Organize Sanayide 200 kişi istihdam ediliyor. İnşallah bundan sonraki süreçte de bunu artırarak devam ettireceğiz.

Vakıflar aracılığıyla Bayburt ilinde 14 adet eserin onarımını gerçekleştirdik. Şehit Osman Kümbeti, Kutlu Bey Türbesi, Ahmedi Zencani Türbesi, Taşhan ve Ulucami restore edilerek hizmete açıldı. Ve bundan sonra da yine bu süreci devam ettireceğiz.

Bayraktar köyümüzde bulunan Baksı Müzesini destekledik. Müzemizin kurucusu Sayın Hüsamettin Koçan Beyefendiye emeklerinden dolayı bütün Bayburtlular ve şahsım adına teşekkür ediyorum.

Hükümetimiz döneminde Bayburt Kalesi onarım ve bakım işi için 1,5 trilyon ödenek aktardık. Tarihimize, kültürümüze sahip çıkmaya devam edeceğiz.

Sevgili kardeşlerim; Belediyemizin yaptığı hizmetler, huzurevi binası tamamlandı, resmi olarak bugün hizmete açıldı. Var olan hayvan pazarını önemli ölçüde Belediyemiz yeniledi. Bölgenin en yüksek standartlara sahip hayvan pazarı haline getirildi. Eski terminal binası değiştirildi, bugün yenisini resmen açmış bulunuyoruz. Çoruh Nehri üzerine iki yeni köprü yapıldı. Bugün onun da açılışını gerçekleştirdik. Su kesintilerini artık Bayburt Merkezde yok denecek duruma getirdik. İnşallah tamamıyla bu işi de çözeceğiz.

Sevgili Bayburtlular; bunlar tabi Bayburt'a kazandırdıklarımızın sadece bir kısmı. İnşallah 8,5 yıl önce hayal gibi görünen, ama gerçeğe dönüşen hizmetlerimizin, eserlerimizin yalnızca bir kısmı. Bugün hayaldi, gerçek oldu diyoruz. Yarının hayallerini de gerçeğe dönüştürmek için var gücümüzle çalışıyoruz. Çıraklık dönemi geride kaldı, kalfalık dönemi geride kaldı. Şimdi 12 Haziran'la birlikte ustalık dönemine var mıyız?

Maşallah. Karar senin Bayburt, yetki sende, mühür sende, 12 Haziran'da yeniden büyük Türkiye'ye evet mi?

12 Haziran'da güçlü Türkiye'ye evet mi?

12 Haziran'da 2023'ün itibarlı Türkiye'sine evet mi?

12 Haziran'da oy pusulasındaki sıralamada biliyorsunuz ilk başta hangi parti var? Hangi parti? İlk partiye, AK PARTiye basıyoruz, evet mi?

İstikrar sürsün, Türkiye büyüsün. İstikrar sürsün, Bayburt büyüsün. Yeniliyorum; istikrar sürsün...

Şimdi milletvekili adayımız Bünyamin Bey. Bünyamin Özbek kardeşimi sizlere emanet ediyorum. Sizleri Allah'a emanet ediyorum.

Şimdi bayrakları bir göreyim. Biliyorsunuz durmak yok, yola devam. Bizim bir şarkımız vardı biliyorsunuz değil mi? Hazır mıyız? Şöyle gümbür gümbür Gümüşhane duysun. Buradan oraya gidiyoruz.

Beraber yürüdük biz bu yollarda. Beraber ıslandık yağan yağmurda. Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda. Bana her şey sizi hatırlatıyor. Bana her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor.

Günümüz kutlu olsun, 12 Haziran milletimizin için, vatanımız için hayırlı olsun. Allah yolumuzu, bahtımızı açık etsin diyorum. Rabbim yar, yardımcımız olsun.

Bilal Baştan 04-26-2011 17:06

Başbakan Erdoğan'ın İstanbul Beykoz Mitinginde Yaptığı Konuşmanın Tam Metni...
 
24.04.2011

Ustalık döneminin adımlarını atıyoruz. Bu adımı sizlerle atacağız. Bildiğiniz gibi 3 Kasım'da yola çıktığımızda biz çıraklık döneminin adımlarını attık. Fakat çıraklık dönemini İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı sürecinin üzerine bina etmiştik. Ve biz bugünkü yöneticilerle mukayese edilmeyecek bir mesafe almıştık. Ama buna rağmen 3 Kasım'la 22 Temmuz arasını çıraklık dönemi olarak tanımlıyorum. Çünkü biri İstanbul'un yönetimiydi, 3 Kasım süreci ise Türkiye'nin yönetimiydi. 81 vilayette başlattığımız bu süreç başarılarla dolu bir süreç oldu. 22 Temmuz'da kalfalık dönemini başlattık. Şu anda kalfalık dönemi bitiyor. İnşallah 12 Haziran'dan itibaren ustalık dönemi başlayacak. Gerek içeride, gerekse dışarıda uluslararası camiada gerçekten Türkiye'mizi, ülkemizi çok farklı bir yere taşıdık. Artık gündemi belirlenen bir Türkiye yok, artık gündem belirleyen bir Türkiye var. Uluslararası camiada böyle bir yeri olan Türkiye var.

Sevgili Beykozlu kardeşlerim; sizlere genelde çok şey anlatacak değilim. Çünkü sizler Beykoz'un genelinde nelerin olduğunu çok iyi biliyorsunuz. Fakat ben bunları yeterli görmüyorum. Niçin yeterli görmüyorum derseniz, ben Beykozlu kardeşlerimle el ele vermek suretiyle Beykoz'u yerelde de çok daha modern, çok daha farklı bir yere taşıyacağımıza inanıyorum. Ama burada sizin desteğinize de ihtiyacımız var. Çünkü sizler bize yürü derseniz biz yürürüz. Bildiğiniz gibi, birileri ben Bozkurtlarımı yürütürüm diyor. Ama biz de milletle yürüyoruz diyoruz, milletle yürüyeceğiz diyoruz. Onun için ben özellikle MHP'ye gönül vermiş ülkücü kardeşlerimi Sayın Bahçeli'nin Bozkurtlarından ayırıyorum. Çünkü onların konumu farklı. Zira yaratılmışların en şereflisi olan el-insan, evet biz onlarla yürüyoruz. Ve onlarla yürüyeceğiz ve bizim tek yolumuz var, o da demokrasi. Bizim tek yolumuz var, insanlara düşüncemizi saygın bir şekilde anlatmak ve onlarla bir kardeşlik duygusu içerisinde bunları anlatmak. Asla zora başvurarak değil, zorlaştırıcı olmayacağız. Ya? Kolaylaştırıcı olacağız. Biz böyle girdik, böyle devam edeceğiz.

Sevgili kardeşlerim; şimdi 12 Haziran öncesinde bizden eğitimde, sağlıkta, adalette, emniyette bugüne kadar neler yaptık, ulaşımda neler yaptık, enerjide neler yaptık bunları herhalde duydunuz, duyuyorsunuz. Ancak size bir şey sormak istiyorum. Acaba bu ana muhalefetin şu anda şunu yaptık diyebileceği bir şey var mı? Ama dikkat ederseniz şu anda çok uçuk, afaki şeyler söylüyor. Peki ne üzerinden söylüyor bunları? Bizim yaptıklarımızın üzerinden söylüyor. Geçmişte biliyorsunuz bazı siyasiler şunu söylüyordu: Şu filanca ne veriyorsa ben 5 fazlasını vereceğim diyordu. Şimdi bakıyorum, Sayın Kılıçdaroğlu da aynı mantıkla gidiyor. Çünkü o bırakın ustalığı, bırakın kalfalığı, daha çırak bile değil siyasette, öğrenecek bu işleri. Zira, devlette SSK Genel Müdürlüğünü bu beyefendiye verdiler. Görevi devraldığı ana kadar zarar etmeyen bir SSK varken, bunun döneminde 8 kez orada kaldı ve kaldığı dönem içerisinde SSK sürekli zarardaydı, sürekli. Ve Genel Müdürlüğü döneminde hastane kuyruklarında benim vatandaşımı inim inim inleten sen değil miydin? Neredeydin senin aklın Genel Müdür olarak o zamanın başbakanlarına kalkıp da bu tür teklifleri niçin yapamadın? Niçin diyemedin kendilerine ya böyle böyle biz niçin bu ilaç kuyruklarında bu vatandaşı inim inim inletiyoruz neden demedin? Çünkü, AK PARTinin iktidarı bekleniyordu. Bizim iktidarımız geldi şimdi ne diyorlar? Biz AK PARTi ne veriyorsa onun şu kadar fazlasını veririz. Çıkmış şimdi aile sigortası diyor ve biraz da geri gidiyor, 70'li yıllara gidiyor. Diyor ki, aile sigortasıyla ilgili kanun 70'li yıllarda çıkmış. Ya ben uygulanmayan kanunu ne yapayım. Bana uygulanan kanun lazım, uygulanan kanun lazım. Laf ola beri gele yok, uygulanan lazım. Bak biz şimdi her doğanı genel sağlık sigortasından istifade ettiriyor muyuz? Neredeydin? SSK Genel Müdürüydün, niye yapmadın? Biz yaptık bak, buyur. Benim şimdi vatandaşım hastanede artık biliyorsunuz SSK hastanesi yok, artık her hastane senin hastanen. Az önce şuracıkta, Kavacık'ta Medistate diye bir hastanenin resmi açılışını yaptık. Bak buyur, o da senin. Git orada da tedavi olabilirsin. Ama bak devletin yatırımı değil, özel sektörün yatırımı. Biz ne yaptık? Göreve gelirken bir şey söyledik. Bu ülkede ne kadar hastane varsa, hangi kurum-kuruluşta varsa devlet koordinatör devlettir ve biz bunları koordine ettik. SSK'yı devlet hastaneleriyle birleştirdik. Kurumların hastaneleri vardı, örneğin PTT'nin birleştirdik. Sevgili kardeşlerim, tek tipe döndük. Ama dedik ki vakıf hastaneleri, özel sektör hastaneleri bunları da birleştireceğiz. Benim vatandaşım hangi hastaneyi isterse oraya gidebilecek. Şu anda hepsine gidiyor muyuz? İstediğiniz yerden ilacınızı alabiliyor musunuz? Artık ilaç kuyrukları diye bir şey var mı? Sevgili kardeşlerim, az önce biz, robotla Beykoz'daki bu hastanede ameliyat yapılacak robotla. Şu anda Türkiye'de 12 hastanede bu var. Bunların bir kısmı devlet hastanesinde, bir kısmı da özel hastanelerinde, robotla. Bakın nereye geldik. Bunların adı bile anılmıyordu. Sayın Kılıçdaroğlu, sen nerede yaşıyorsun? Bu başka yerlerde yaşıyor, başka yerlerde.

Sevgili kardeşlerim; ama çıkıp şu anda yazılı görsel medyanın bir kısmını da almış yanına, onlarla bol bol kendine göre atıp tutuyor. Ve yaptığı tek şey var, sevgili kardeşlerim, ambalaj ve maalesef doğru olmayan vaatler. Dürüst olun dürüst. Tek şey söylüyorum, SSK Genel Müdürlüğün döneminde sürekli zararda oluşunu sen neyle izah edeceksin? Sen bir defa başarılı bir bürokrat olamadın, başarısızsın. Orada bu işi başarılı kılamayan bir kişi olarak sana bu devlet nasıl emanet edilsin? Zaten benim milletim böyle bir şey yapmaz da, evvel Allah buna inanıyorum, ama olur ya, bu söyledikleri Nasrettin Hoca'nın dediği gibi hani göle mayayı çalıyor, ya tutarsa diyor ya. Şimdi bununki de vatandaş olur ya, ya tutarsa. Sakın ha. Öyleyse ne yapacağız? Şu kadar 50 günde hanım kardeşlerim, erkek kardeşlerim, beyefendi kardeşlerim, gençler hep beraber el ele dolaşmadık mahalle, sokak bırakmayacağız. Kapı kapı dolaşacağız, tamam mı? Durmak yok... Durmak yok... Ve ustalık dönemine hep beraber başlayacağız, ama kararlı bir şekilde başlayacağız.

Sevgili kardeşlerim; bununla kalmıyoruz, şimdi o önemli vaatlerimizden bir tanesi, dev vaatlerimizden bir tanesi kent hastaneleri. Dev sağlık kampüsleri kuracağız. Anadolu yakasında bir tane, Avrupa yakasında bir tane. Bunlar yaklaşık 1,5 milyon metrekarelik alan üzerinde dev hastane. Ve bu hastanelerde artık benim vatandaşım sokakta sedye üzerinde taşınmayacak. Şu anda bunların mimari projeleri her şeyi hazır, Ankara'nın şu anda ihalesi yapılmak üzere. İstanbul'un Avrupa yakasındaki yer belli, aynı şekilde Anadolu yakasındaki yer üzerinde arkadaşlarım çalışmalarını yapıyor. Ve böylece iki merkezi yerde nasıl Avrupa yakasında bir adalet sarayı var, nasıl Anadolu yakasında Kartal'da dev bir adalet sarayı var, bunlar dünyanın en büyük adalet sarayları. Aynen sağlıkta da bunları yapacağız. Bunlar bize yakışır, onların hayal etmediklere yere bizim fiilimiz, uygulamalarımız evvel Allah ulaşır. Biz sizlerle gurur duyuyoruz.

Sevgili Beykozlular; şimdi biliyorsunuz Cuma günü kampanyamızı Bayburt'tan başlattık. Oradan Gümüşhane'ye geçtik. Bundan önce Bayburt ve Gümüşhane'ye gittiğim dönemlerle mukayese edilemeyecek ihtişamda hamd olsun mitinglerimiz oldu. Ve Beykoz şu andaki tablosuyla bugün ilke bazında yaptığımız tek miting. Ve Beykoz'dan başlıyoruz... Biz sizlerle gurur duyuyoruz. Şimdi Beykoz'dan biliyorsunuz Şile'ye geçeceğim, Şile'den sonra Çekmeköy, Çekmeköy'den sonra Sancaktepe. Bugün 4 ilçemizi dolaşacağım. Bu yakanın milletvekili adayı olarak, bu bölgenin milletvekili adayı olarak arkadaşlarımla beraber buraları dolaşacağız. Şimdi eğitimde bir adım attık, eğitimde bugüne kadar gelen iktidarların hiçbirinin atmadığı adımları attık. Sevgili kardeşlerim, bakınız bu adımların içerisinde en önemlisi neydi? Okul öncesi eğitimde yüzde 10, yüzde 11'deydik. Sevgili kardeşlerim, şu anda okul öncesi eğitim nereye geldi? Hamdolsun yüzde 40'ı buldu. Daha ileriye gideceğiz. Ve bakınız çok daha ilginci var. Ortaöğretimde aynı şekilde dedik ki biz kitapları tüm öğrencilerimize ücretsiz ulaştıracağız. Tüm öğrencilerimize ortaöğretimde, ilköğretimde kitapları ücretsiz ulaştırdık mı? Her yıl okul başlarken her dönem kitapları sıraların üzerine koyduk. Türkiye'nin dört bir yanında ve 1. hamur kağıttan kitaplar. Biz öyle öğrencilik yaptık ki, teksir kağıdından kendimiz kitap satın alırdık, öyle dönemlerden geldik. Ama şimdi bu dönem, hatta bizi CHP şununla eleştirdi: Fakire verdiğiniz anladık da, zengine niye veriyorsunuz dediler. Biz dedik ki, öğrencinin fakiri-zengini olmaz, hepsine vereceğiz ve hepsine verdik.

Sevgili kardeşlerim; bakınız, bununla kalmadık. Dedik ki, sosyal güvencesi olmayan ailelerimiz var. Onun için bunları desteklememiz lazım. Önce ne yaptık? Dedik ki, erkek öğrencilere ilköğretimde 20 lira verelim ve kız öğrencilere 25 lira verelim, bunu verdik. Bu yılın başına kadar böyle devam ettik. Bu yılın başında yeni bir adım attık. Dedik ki, erkek öğrencilere 30 lira, kız öğrencilere 35 lira. İlköğretimde böyle.

Peki ortaöğretimde nasıl yaptık? Ortaöğretimde bu rakam 35 liraydı erkek öğrenciler için, onu 45 liraya çıkardık. Kız öğrencilerinki 45'ti, onu da 55'e çıkardık. Yani pozitif bir ayrımcılık yaptık. Kimden yana? Kız öğrencilerimizden yana. Yani bugün kalkıp da Kılıçdaroğlu'nun söylediği şeyleri, ben şu kadar para vereceğim, bu kadar para vereceğim bunlara inanıyor musunuz? Değerli kardeşlerim, rakamları falan bunlar yuttular ve bu ülkede maaş ödenmeyen günler vardı. Memurlara, işçilere devletin maaş ödeyemediği günler vardı. Bu CHP zihniyetini biraz sonra daha farklı anlatacağım size. Şimdi diyor ki, biz eski CHP değiliz diyor, yani bu geçmişini de inkar eden birisi.Ne demek o yani? Bir taraftan işine geldiği zaman CHP'nin tarihi şöyle, işine geldiği zaman ben yeni CHP'yim. Benimle başlayan süreci söyleyin diyor, daha yanı başında orada eski Genel Başkanın duruyor. Programını, beyannameni açıklarken yanı başına da oturtmuşsun. Bir kaset skandalıyla Genel Başkanlık kaptın bununla yürüyorsun. Öyle mi? Eğer bir kaset skandalı çıkmasaydı yanında kuzu kuzu duracaktın. Ama kaset skandalı çıkınca evine ziyaretine gidiyorsun. Diyorsun ki, ben Genel Başkan adayı filan değilim. 24 saat sonra bir de bakıyoruz ki, Genel Başkan adayı olmuş. Bunlar akşam başka, sabah başka. Her şeyde böyle bunlar. Siyaset dürüstlük ister, dürüstlük. Dürüst olamayanlar, bu milletten bugüne kadar şamarı hep yediler, yine yiyecekler.

Sevgili kardeşlerim; bitmedi. Bakınız, şimdi biz bir Fatih projesi uyguluyoruz. Bu CHP çıktı, şu anda Grup Başkan Vekili olarak bulunan kişiyle diyor ki, ne demek Fatih projesi? Bunlar geçmişini, ecdadını inkar edecek kadar maalesef aslına, geçmişine yabancı tipler, böyle bir zihniyet. Bu konuda ben bir şey söylemeyeceğim, 12 Haziran söyleyecek. Fatih projesi sevgili kardeşlerim, öyle bir proje ki Fatih projesinde artık Türkiye'deki bütün okullarda akıllı tahtaya geçiyoruz, bütün okullarda. Ve şu anda hazırlıklarımız bitmiş vaziyette. Ve artık kitabın yanında öncelikli bir adım daha atıyoruz. Nedir o? Elektronik kitaba geçiyoruz. Her çocuğumuzun eline bir Ipad gibi bir elektronik kitabı vereceğiz ve oradan derslerini takip edecek. 4 yılda bu uygulamayı bitireceğiz. Şu anda ön hazırlıklarımız tamam ve ihaleyi yapmak suretiyle adımı atacağız. Bu nedir? Modern dünyanın yakalamış olduğu neyse Amerika'da, Japonya'da, Türkiye'de bu adımı attık, bu adımı atıyoruz. Ve sevgili kardeşlerim, kimseyi mahrum etmeyeceğim. Bütün öğrencilerimiz bütün dersliklerde bu akıllı tahtalar olacak. Bu kime yakışır? AK PARTi iktidarını yakışır. Yani Kılıçdaroğlu vesaire, CHP zihniyeti bunlar böyle şeylerden anlamaz. Bunların böyle şeyleri düşünecek kapasiteleri falan yok.

Sevgili kardeşlerim, bakınız, bu projenin yanında en önemli adımlarımızdan bir tanesi biliyorsunuz bu dönemde şu oldu: Benim üniversiteli gencime... Şöyle üniversiteli gençlerin ellerini bir göreyim. Gençler ne alıyordunuz? 45 lira burs değil mi? Şimdi 240 oldu. Eğer gençler Kredi Yurtlar Kurumunun yurdunda kalıyorsa 150 lira da beslenme yardımı veriyor. Ne oldu? 390 lira. Bakınız, 45 liradan nereye geldi? 240 liraya geldi. Bunu biz yaptık, biz yaptık. CHP'nin tarihinde böyle bir şey var mı? Yani öğrencilerimize sahip çıkmak diye bir şey var mı? Belediyeler öğrencilere burs veriyordu, bu CHP aldı Anayasa Mahkemesine taşıdı ve belediyelerin öğrencilere verdiği burs kesildi. Buyur, şimdi kalkmışsın aile sigortasından bahsediyorsun, senin yaptıkların zaten seni anlatıyor. Başka şeye gerek yok. Belediye diyor ki, ben burs vereceğim, sen kalkıyorsun diyorsun ki veremezsin. Niye veremiyor? Değerli kardeşlerim, bunlar dürüst değil. Ve bakın İstanbul Büyükşehir Belediyesinin işte Başkanımız burada, kaç öğrenciye burs veriyordunuz? 50 bin öğrenciye biz burs veriyorduk dedi. Ve o yasak geldiğinde verilen burs 100 liraydı. Kaldırıldı, ne oldu? Bu öğrencilerimize yazık oldu. Kim kaldırttı? CHP. Anayasa Mahkemesine götürdü, kaldırttı. Değerli kardeşlerim, şimdi ikide bir kalkıp sağdan soldan bahaneler uydurmak suretiyle biz şunu yapacağız, biz bunu yapacağız. Yaptıkların ortada.

Şurada eğitimde 162 bin derslik yaptık bu süreç içerisinde, 162 bin derslik. Yapmaya devam edeceğiz. Bakınız, üniversite olmayan ilimiz kalmadı, her ilde üniversite var. Bayburt'a gittim üniversite var, Gümüşhane'ye gittim üniversite var, Ardahan'da üniversite var her yerde. Niçin bunları yapıyoruz? Göçü engelleyelim diye. Çıkmış sıkılmadan, utanmadan şunu söylüyor: Bayburt'un diyor milletvekilliği niye düştü biliyor musun? Eee, niye düşmüş? Çünkü Bayburt göç verdi, nüfusu azaldı, onun için milletvekilliği de düştü. Biz itiraz ettik. Sen niçin Anayasa Mahkemesine götürdün? Anayasa Mahkemesine götürmeseydin her ile asgari 2 milletvekili kaydıyla bu işi bitirirdik. Bayburtlunun hakkını sen yedin sen. Bunu tabanda nüfus endeksli yapmayabilirdik. Eğer sen olaya nüfus endeksli bakıyorsan bugün İstanbul'un bir milletvekili için nüfus sayısı korkunç. Onu neye benzeteceksin o zaman? Bugün Türkiye'de 30 binle, 40 binle milletvekili çıkaran illerimiz var, ama İstanbul gibi 100 bin nüfus ile milletvekili çıkaran ilimiz var. Bunu nereye koyacaksın? Onun için bu dürüst bir yaklaşım değil.

Buraya gelmişken bir şey söyleyeceğim. Özellikle bu aralar sık sık yüzde 10 barajından bahsediyor bu beyefendiler, hepsi de. Sevgili kardeşlerim, bu oyunu hep beraber bozacağız. Bakınız, şimdi yüzde 10 barajını kim getirdi? Biz mi getirdik? Bizden öncekiler getirdi. Biz 16 aylık Partiyken, yüzde 10 barajına rağmen devlet yardımı almadan, halkımın desteğiyle yüzde 34'le iktidar olduk, siz getirdiniz. Yüzde 10 barajı vardı. Şimdi CHP, yüzde 10 barajını devamlı gündeme getiriyor. Peki CHP, sen iktidardın, senin iktidarın döneminde kenarından köşesinden de olsa koalisyon hükümetlerinde vardı, niye kaldırmadınız? ANA-SOL iktidarları vardı, niye kaldırmadınız? ANAP'la beraber el ele verip kaldırsaydınız. Şimdi iç içe geçtiğiniz dün 23 Nisan kutlamalarında DSP'li bir arkadaşımız konuşuyor, yüzde 10 kalkmalı diyor. Tamam, bizim Hükümetimizden önce DSP-MHP-ANAP beraberdiniz, niye kaldırmadınız? Kaldırsaydınız. Yani siz kaldırmıyorsunuz, şimdi bakıyorsunuz ki artık durum tehlikeli. Bundan sonra bu millet bizi hep yüzde 10 barajının altında tutacak, onun için yüzde 10 barajı kalksın diyorsunuz. Artık benim milletim bunları yutmuyor, yutmuyor. Sevgili kardeşlerim, bakınız, burada bunların derdi ne biliyor musunuz? Efendim işte BDP'ye bazı yazar çizer filan takımı bunlar da bu işe çok destek veriyorlar. O yazar çizer takımına da sesleniyorum, sizler de AK PARTi iktidarından önce bunu niye gündeme getirmiyordunuz? Şimdi mi sizin aklınız başınıza geldi? BDP de versin mücadelesini bir parti olarak çıksın ortaya yüzde 10 barajını aşsın. Ama bunlar bir etnik unsurun partisi. Biz Türkiye'nin partisiyiz.

Adaylarımızı açıklıyoruz, bir yazar, köşe yazarı kendisini aradım. Yazısı biraz rahatsız etti beni. Kendisini aradığımda dedim ki, bir Ankaralılaşmaktan bahsediyorsunuz. Kusuru bakmayın dedim, siz herhalde başkalarını kast ediyorsunuz. Biz Ankaralılaşan değil, biz bugüne kadar Türkiyelileşmiştik, yine Türkiyelileşen bir partiyiz. Hiçbir değişiklik yok. Bizim bak 81 vilayetten 80'ininde milletvekilimiz var. 1 vilayette yok, o da neresi? Tunceli. Onun da nedenlerini biliyorsunuz. İnşallah bu seçimde Tunceli'den de çıkaracağız. Herhalde Tunceli de gerçekleri görmesi lazım. Hayatında, tarihinde görmedikleri hizmeti bunlar bizden gördü. Hatta Tunceli milletvekillerinden bir tanesi şu anda CHP'de, devamı zaten ... Ve Tunceli'ye bakalım üniversite açacak mısınız dediler. Sevgili kardeşlerim, Tunceli'ye üniversiteyi açtığımız zaman, çünkü biz yola çıktığımız zaman 81 vilayetin 81'ine üniversite dedik. Oraya açtık, hadi çıktı bir teşekkür et. Edemez, niye? Bunların karakteri buna müsait değil. Değerli kardeşlerim, ama biz bunları önemseyerek yola çıkmadık. Biz, Akdeniz'e balık bilmezse Halik bilir diyerek yola çıktık. Ve biz ne diyoruz hep? Etnik milliyetçilik yapmayacağız, biz bölgesel milliyetçilik yapmayacağız, biz dinsel milliyetçilik yapmayacağız. Ya? Biz Türkiye'deki 74 milyonu kucaklayacağız. Türk'üyle, Kürt'üyle, Laz'ıyla, Çerkez'iyle, Roman'ıyla, Arnavut'uyla aklınıza ne gelirse. Yaratılanı yaratandan ötürü seveceğiz, böyle yürüyoruz. Bölgesel milliyetçilik de yapmayacağız. Bizde 780 bin kilometrekarelik vatan topraklarının her yanı bir, hepsine de hizmeti götüreceğiz. Her yeri ayağa kaldıracağız. Şu anda Güneydoğu, Doğu, Doğu Karadeniz bu bölgeler tarihinde görmediği hizmeti bizim dönemimizde gördü. Yine görmeye devam edecek. Değerli kardeşlerim, biz bununla da yetinmiyoruz, dinsel milliyetçilik de bizde yok. Her ne kadar bu ülkenin yüzde 99'u ahir ekseriyeti Müslüman'sa da, azınlıklar noktasında olanlara karşı da bizim yaklaşımımız yine aynı. Çünkü demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olarak tüm inanç gruplarına bir defa eşit mesafedeyiz, hepsinin güvencesi biziz, biz olmaya devam edeceğiz.

Sevgili kardeşlerim; adalette aynı, emniyette aynı adımları attık. Bakınız şu ana kadar Türkiye genelinde 130 civarında adalet sarayını açtık, açmaya devam ediyoruz, inşaatları devam edenler var. Güzel, daha modern bir Türkiye diyoruz. Aynı şekilde Yargıtay, Danıştay biliyorsunuz yeniden yaptığımız Anayasa değişikliğini sizler onayladınız. Biliyorsunuz 12 Eylül'le size getirdik, sizler onayı verdiniz ve bu işi bitirdik. Şimdi sizin isteğiniz doğrultusunda uyum yasaları da çıkarıldı ve Yargıtay, Danıştay, Anayasa Mahkemesi yoğun bir şekilde çalışmalarına devam ediyor.

Değerli kardeşlerim; az önce bir şey söyledim ya, sizler bize yardımcı olun bunları da çözelim. Siz bize güveneceksiniz, güvendikten sonra İlçe Belediye Başkanıma da, Büyükşehir Belediye Başkanıma da sürekli talimat veriyorum. Gerekirse diyorum ev ev dolaşacaksınız, hepsiyle anlaşacaksınız, ona göre modern bir Beykoz'u inşa edelim. Hiçbir zaman biz size zulmeden olmayacağız, aldatan da olmayacağız, ama biz sizin gerçekten bu tür çirkin yapılaşmalar içerisinde kalmanızı da istemiyoruz. Yani Allah göstermesin, bir yangın çıktığı zaman bir itfaiye aracının giremeyeceği biliyorsunuz sokaklar var. Biz buna hakikaten üzülüyoruz. Beraber el ele vereceğiz, beraber yürüdük biz bu yollarda diyoruz ya, beraber yürüyeceğiz.

Şimdi değerli kardeşlerim; emniyette aynı. Bakınız, ulaşımda şurada 79 senede Türkiye'de 6 bin 100 kilometre bölünmüş yol yapıldı. Sevgili kardeşlerim, bakınız, 13 bin 600 kilometre duble yolu biz şurada 8 yılda yaptık, 13 bin 600 kilometre. 79 senede 6 bin 100 kilometre, 8 yılda 13 bin 600 kilometre. Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Bahçeli hesap biliyorsunuz gerçek ortada, Halep oradaysa arşın Beykoz'da.

Ah benim Beykozlu kardeşim ahh, bakınız şu MHP bizden önce iktidarda mıydı? İktidardaydı. Bunlar IMF'ye gitti, şimdi IMF'yi inkar ediyorlar, meydan okuyorlar. Bunların meydan okuması böyle sahtedir. Meydan okuyorsan niye gittiniz IMF'den 30 milyar dolar borç aldınız? 30 milyar dolar borç aldı. Bize 23,5 milyar dolar borçla devrettiler IMF'ye. Ödedik ödedik ödedik, küsuratın üzerinde durmuyorum, şu anda bizim IMF'ye borcumuz 5 milyar dolar. Onlar borçlandı, biz ödedik, biz ödüyoruz. Onlar kirletti, biz temizliyoruz. Bu MHP bu, bunların ekonomi bu işten anlamazlar. Şimdi çıkmış diyor ki 2023 bizimdir. Sayın Bahçeli be, samimi ol be, dürüst ol Allah aşkına. Sen 2023 ufkunu nereden yakaladın, senin böyle bir ufkun var mı? Böyle bir ufkun varsa, benim milletim sana 5 yıl iktidar verdi. Niçin 3,5 yılda bırakıp kaçtın? 3,5 yılda bırakıp kaçmasaydın, 5 yıl iktidarda kalsaydın. Yani 5 yılda iktidarda tutunamayan bir sen nasıl olacak da 2023'ü düşüneceksin, böyle şey olur mu?

Bakınız, ben MHP'ye gönül vermiş kardeşlerime sesleniyorum, CHP'ye gönül veren kardeşlerime sesleniyorum, BDP'ye gönül veren kardeşlerime sesleniyorum. Başımızı iki elimizin arasına alalım lütfen, aldatmayalım kendimizi. Bakınız, bizim milli bankamız hangi bankadır? Merkez Bankası. Merkez Bankası, MHP-DSP-ANAP iktidarında döviz rezervi neydi biliyor musunuz? 27,5 milyar dolardı. Peki şu anda Merkez Bankasının döviz rezervi nedir biliyor musunuz Beykozlu kardeşlerim? Altın dahil 92 milyar dolar. Yolsuzlukların olduğu bir Türkiye'de 27,5 milyar dolardan Merkez Bankasını 92'ye nasıl çıkarıyoruz? 23,5 milyar dolar IMF'ye borcunu 5 milyar dolara nasıl indiriyoruz? Ve 21 bankayı bunlar ne yaptılar? Fona devrettiler. Kim? Sayın Bahçeli. Kim? DSP. Kim? ANAP. Bunların döneminde oldu. Peki şu uluslararası finans krizinin olduğu bir dönemde bir tane banka iflas etti mi? Ziraat Bankası o dönemde ne yazıyordu? Görev zararı yazıyordu. Halk Bankası ne yazıyordu? Görev zararı yazıyordu. Şimdi bir tane görev zararı var mı? Şu anda Ziraat Bankası Türkiye'nin en çok kârlı bankası, Halk öyle, en çok kredi dağıtan bankalarımız bu bankalar. Tüm bankalar şu anda hamd olsun rasyoları gayet iyi, böyle bir konumdayız. Buralara güçlü ekonomiyle geldik, istikrarla geldik, güvenle geldik. Onun için ne diyorum ben? Türkiye hazır, hedef... Türkiye hazır, hedef... Bir şey daha söylüyorum; istikrar sürsün, Türkiye büyüsün. İstikrar sürsün, Beykoz büyüsün. Olay bu.

Sevgili Beykozlular; enflasyon yüzde 30'du MHP'den, DSP'den, ANAP'tan aldığımızda. Şimdi enflasyon ne oldu? Yüzde 4'cük, 4. Enflasyon bizim devrimizdeki canavar değil miydi? Mutfağı soyan o değil miydi? Hanım kardeşlerim iyi bilir. Beyefendiler, cep onunla boşalıyordu. 1'in yanına altı tane sıfırı nasıl koydular? Böyle koydular işte. Kim koydu? İşte Bahçeli, işte DSP, işte diğerleri. Siz busunuz, akşam yattınız, sabah kalktınız bir sıfır, bir sıfır, bir sıfır, altı tane sıfır. Tuvalete biz 1 liraya giderken, 1 milyona tuvalete gitmeye başladık. Bizi bu hale düşürdüler, öyle mi kardeşlerim? Ama ne oldu? Geldik, gelir gelmez altı sıfırın tamamını attık. Attık mı? Şu anda paramız değerli mi? Değerli. Ve değerli kardeşlerim, şu anda doların karşısında onurlu bir Türk Lirası var. İşte AK PARTi iktidarı bu.

Bakın, devletin borçlanma faizi neydi biliyor musun sevgili kardeşlerim, bunları gittiğiniz yere anlatın. Yüzde 63, yüzde 63'le devlet borçlanıyordu. Şimdi yüzde 7'cik, buraya düştü. Ve bunu biz yeterli bulmuyoruz, daha da düşecek, daha da düşecek inşallah, ama beraber yapacağız.

Şimdi durmak yola devam dedik değil mi? Ben size susuz İstanbul'u anlatmayacağım, o dönemleri biliyorsunuz. Biliyor muyuz? 94'teki İstanbul'u bilenler şöyle ellerini bir kaldırsın bakalım. Banyolardaki küvetleri nasıl doldurduğumuzu hatırlayın. Kim vardı iktidarda? CHP Belediyesi vardı, hatırlayın. Havası kirli İstanbul'u hatırlıyoruz değil mi? Hani gazetelerin maske dağıttığı İstanbul. Ne haldeydik hatırlayın o günleri. Ama şimdi havası kirli değil, tertemiz bir İstanbul var. Değerli kardeşlerim, çöp dağlarından geçebiliyor muyduk? Şimdi böyle bir şey var mı? Nasıl oldu bu? Ak, Ak, Ak olmak herkesin kârı değil. Tertemiz bir İstanbul, tertemiz bir Türkiye, tertemiz bir Türkiye siyaseti böyle oldu. Biz sizlerle gurur duyuyoruz.

Şimdi bu kardeşiniz ve ekibi, diğer arkadaşlar nerede? Bayburt'ta ne dedim biliyor musun? Her ne kadar Bayburt'un bir milletvekilini aldıysalar, 2. milletvekili benim dedim. İstanbullular bana müsaade ediyor değil mi? Orada da görevimi yapacağım. Şimdi sevgili kardeşlerim, benim sizden bir isteğim var. Bu kadro efendi olmaya gelmedi, bu kadro sizin hizmetkârınız olmaya geldi. Biz bu milletin efendisi değiliz, biz bu milletin hizmetkârıyız. Derdimiz ne biliyor musunuz? Bizim derdimiz şu: Yani yarın hep öleceğiz, öldükten sonra bizim bir zamanlar bir Başbakanımız vardı, Allah ondan razı olsun, arkadaşlarından Allah razı olsun, bunu desinler bize bu yeter. Çünkü eninden sonunda bizi yerleştirecekleri mezar belli. 2 metreküp. Ben 1.85 boyundayım, benimki biraz daha farklı olabilir. Onun için mezar taşına, musallaya bizi yerleştirdikleri zaman hoca efendi Başbakan niyetine demeyecek, milletvekili niyetine demeyecek. Ya? Er kişi niyetine diyecek. Ondan sonra gömerler, çekip giderler. Hatırlarlarsa ne güzel, ama arkadan Allah ondan razı olsun demeleri bize yeter. Biz bu yolda bunun için varız ve musalla taşına da zaten işte eski başbakanlardan sadece bir Hüvel baki diyecekler. Çünkü baki olan sadece Allah, biz baki değiliz, biz faniyiz, değil mi? Öyleyse bu yolda beraber yürüyeceğiz. Ama şu 50 günde durmak yok... Kapı kapı dolaşmaya evet mi? Tek tek broşürlerimizi, kitapçıklarımızı her yere anlatmaya evet mi? Sağ olun, var olun.

Şimdi bizler bu kadromuzla, tabi şu anda bütün arkadaşlarımı burası almıyor. İnşallah bu 50 gün yoğun çalışacağız. Ve hedef Allah'ın izniyle 2023. Kısa süreli bir hedefimiz yok, bizim hedefimiz büyük. Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yıldönümüne farklı girmek istiyoruz, güçlü yürümek istiyoruz. Kiminle? Milletimizle. Bunu sizinle başaracağız. Onun için ne diyoruz? Şimdi hep beraber haykıralım, Şile duysun, Türkiye duysun.

İnşallah Türkiye'yi hazırladık, şimdi hedef 2023. İstikrar sürsün, Türkiye büyüsün diyoruz. İstikrar sürsün, Beykoz büyüsün diyoruz. Bu yola da böyle devam edeceğiz.

Beritan 04-26-2011 17:16

ahhh beykoz ah:( beykoz ismini bile görünce içim bi hoş oluyor:(

serdary 04-26-2011 17:56

Eski Beykozlusunuz di mi? Çubuklu?

Beritan 04-26-2011 19:25

Alıntı:

serdary Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 887865)
Eski Beykozlusunuz di mi? Çubuklu?

evet:( aahhh çubuklu ahh..çok özlüyorum ya:(

Bilal Baştan 05-01-2011 18:50

Başbakan Erdoğan'ın Muş Mitinginde Yaptığı Konuşmanın Tam Metni...
 
30.04.2011





Buradan tüm Muş'a, Bulanık'a, Hasköy'e, Korkut'a, Malazgirt'e, Varto'ya, oralarda yaşayan tüm kardeşlerime selamlarımı, sevgilerimi gönderiyorum.

18 Aralık'ta Muş'a geldik. 106 farklı eserin resmi açılışını yaptık. Aradan daha 5 ay daha geçmeden bugün bir kez daha Muş'tayız, sizlerle beraberiz.

8,5 yıllık iktidarımız döneminde 8 defa Muş'a geldik. Çünkü Muş, bizim canımız, Muş bizim sevdamız, Muş bizim aşkımız, Muş Alparslan'ın diyarı. Muş'u kendi kaderine terk etmedik, terk etmeyiz. Biz Muş'u ihmal etmedik, etmeyiz. Diyor ki Ahmedi Xani; "İnsan, en büyük kalemin çizdiği nakıştır." Mevlana diyor ki; "Yaratıktan şikayet Yaradan'dan şikayettir." Yunus Emre diyor ki; "Yaradılanı severim Yaradan'dan ötürü." Evet, Ahmedi Xani ne diyorsa, Yunus da işte onu diyor. ... ne diyorsa, Mevlana da aynısını diyor. ... ne diyorsa, Hacı Bektaş da, Ahmedi Yesevi de onu söylüyor.

Bu topraklar hep bizim topraklarımız, bu vatan bizim vatanımız. 74 milyonun vatanı. Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Gürcüsüyle, Abhazasıyla, Romanıyla, Boşnağıyla 74 milyonun vatanı. Ayrım yok, bölücülük yok. Biz biriz, beraberiz. Bir olacağız, beraber olacağız, iri olacağız, diri olacağız.

Biz bir tarağın dişleri gibiyiz, biz et ile tırnak gibiyiz. Biz bu topraklar üzerinde dost değil kardeşiz kardeş. Akraba değiliz, ezelden kardeşiz. Ebediyen kardeşiz. Şu Dicle ile Fırat ne kadar kardeşse biz de o kadar kardeşiz.

Kardeşlerim, şu Süphan'la Ağrı ne kadar kardeşse biz de o kadar kardeşiz. Yer ile gök ne kadar ayrılmaz bir bütünse, ne kadar kardeşse, biz de işte o kadar kardeşiz. Kim bunun aksini iddia ediyorsa, biliniz ki tarihi reddediyor. Gerçeği katlediyor, kendini inkar ediyor. Kim ki kardeşlerin arasına husumet sokmak, ayrılık sokmak, fitne tohumları atmak istiyorsa, biliniz ki kendisine, milletine, ruhuna ihanet ediyor. Doğudaki, Güneydoğu'daki kardeşim yanlış politikanın, inkar politikalarının neticesinde mahrum bırakıldı. Buradaki kardeşlerimize hizmet getirilmedi, buraya yatırım yapılmadı. Biz işte o dönemleri elimizin tersiyle ittik. Bir daha geri dönmemek üzere kapattık. Muş'u, Muş'la birlikte 81 vilayetimizi mahrum ve mağdur şehirler olmaktan çıkarıyor, mamur ve mağrur şehirler yapmak için gece gündüz çalışıyoruz. Buradan açık açık söylüyorum değerli kardeşlerim; biz oy peşinde değiliz, biz seçim sandığı göründüğü zaman demokrat olanlardan, seçim sandığı göründüğünde bu bölgeyi, Muş'u, Muşlu kardeşlerimi hatırlayanlardan değiliz. Biz, söz verip, vaat edip, umut simsarlığı yapıp seçim sandıkları kapanınca sırtını millete dönenlerden değiliz. Bu bölgenin acısı, sızısı, derdi, meselesi her zaman bizim derdiniz oldu. Burada bir tek can yere düştüğünde, bizim canımızdan can gitti. Burada dökülen her gözyaşı yüreğimize, vicdanımıza, ruhumuza aktı. Silahlar konuştukça, kurşunlar vızıldadıkça, dağlarda gençler yere düştükçe bizim ciğerimiz yandı, yüreğimiz yandı. İşte 8,5 yıldır biz bu acıyı dindirmenin mücadelesini veriyoruz. Anneler, siz bunu çok daha iyi yaşıyorsunuz.

Sevgili anneler, sevgili babalar, kardeşlerim; bu ülkede kardeşi kardeşe düşürenlerle biz bir yere varamayız. Çok açık konuşuyorum, size bugün daha açık konuşacağım. Bu ülkeyi bölmeye çalışanlarla biz bir yere varamayız. Bu ülkede bölücü terör örgütüyle biz bu ülkeyi ayağa kaldıramayız.

Değerli kardeşlerim, benim halkımın, benim sevgili milletimin normal demokratik iradesine hükmetmek isteyenlerle biz bir yere varamayız. Niye dayatıyorsunuz, niye tehdit ediyorsunuz? Bırakın benim vatandaşım oyunu kendi iradesiyle kullansın. Bunu yapıyorlar mı? Bakıyorsunuz tehditler, bu köyden şu kadar oy çıkacak, çıkmazsa yakarız yıkarız. Niye, neden? Demokrasi bu değil, özgürlük bu değil, temel haklar bu değil. Ben bu ülkede 74 milyonun hepsini aynı şekilde sevdim, aynı şekilde seviyorum, sevmeye de devam edeceğim. Benim için -az önce de söyledim- artık bu ülkede Kürt sorunu bitmiştir, artık bu ülkede benim Kürt kardeşlerimin sorunu vardır, ama Kürt sorunu yoktur; mesele budur. Nedir benim Kürt kardeşimin sorunu? Neyse onu çözmede ben hizmetkarım, varım. Onun için dikkat edin. Bakınız, şöyle 10 yıl öncesine bakınız. Muş Havalimanı, Muş'tan buraya geliş neydi, şimdi ne oldu. Öyle mi? Buradan yola çıkıyorsun Bitlis'e, yollar neydi, ne oldu. Öyle mi? İşte biz bu yolları böyle nasıl yapıyor da şehirleri birbirine bağlıyorsak, 74 milyon vatan evladının gönüllerini de böyle birbirine bağlıyoruz; bizim derdimiz bu. Bu neyle olacak? Aşkla. Ferhat ne diyor? Dağı deliyor. Dağ delinir mi? Neyle deliyor? Elinde bir ... Soruyorlar, Ferhat, nedir bu hal? Dağ deliyorum diyor. Ya bununla bu dağ delinir mi? Onun söylediği söz çok enteresan, çoğu gitti azı kaldı diyor. Fakat elhamdülillah biz dağları deldik. Dağları deldik, biz Muşlu kardeşimi Bitlisli kardeşine tünellerle evvel Allah bağladık. Ve eskiden kaç saatte Muş, Bitlis'e gidiyordu, şimdi ne kadar zamanda gidiyor? Bu bir aşk meselesi. Yani George Batı'da, Avrupa'da, Hans Batı'da Avrupa'da güzel yollarda gidecek de, benim Ahmet'im, Mehmet'im, Ayşe'm, Fatma'm niçin gitmesin. Türkiye'nin batısında, İzmir'inde, İstanbul'unda, Ankara'sında bunlar olacak da, Muş'unda, Hakkari'sinde, Van'ında niçin olmasın, buralarda da olur. Şimdi aynen Bitlis'i de Van'a bağlıyoruz Kuzgunkıran Tüneliyle, o da açılmak üzere. Geç oldu ama, onu da yapıyoruz, dağları deliyoruz. Karadeniz'de de deldik, 12 tane tünel. İstanbul Boğaz'ında biliyorsunuz denizin altından tünel yaptık, 2013 sonunda bitiyor. Niye? Bu millete bu yakışır da onun için. Biz bunları yaparız evvel Allah, yaparız, hiç bundan çekinmeyeceğiz.

Sevgili kardeşlerim, Türkiye evvel Allah tüm insanlarıyla bir defa bu bölünmede, bu kampanyaları yapanlara karşı bir olsun, yek vücut haline gelsin, biz bu işleri bitiririz.

Değerli kardeşlerim, onun için biz ta 14 Kasım'da, 14 Ağustos'ta yola çıkarken bir şey dedik. Ne dedik? Sevgili kardeşlerim, bakın bazıları oyun oynuyor, bu oyunu beraber bozacağız. Nedir o biliyor musunuz? Dedik ki, tek millet. Tek millet ne biliyor musunuz? Millet kavramının içinde Türkü de vardır, Kürdü de vardır, Lazı da vardır, Çerkezi de vardır, Abhazası da vardır, Gürcüsü de vardır, Boşnağı da vardır, Romanı da vardır, millet bunlardan oluşan bir zenginliktir, millet budur, onun için tek millet dedik.

Arkadan tek bayrak dedik. Bayrağımız işte elinizde. Rengi şehit kanlarından oluşuyor. Sevgili kardeşlerim, hilal neyimizi ifade ediyor? Bağımsızlığımızı ifade ediyor. Yıldız neyi ifade ediyor? Şehitlerimizi ifade ediyor. Sevgili kardeşlerim, bu birilerini niye rahatsız ediyor? Akif ne diyor: "Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır" diyor. Onun için de ne diyoruz? Tek vatan diyoruz. Tek vatan. 780 bin kilometre karede tek vatan. Hepimiz bu vatan için varız. İşte Malazgirt'te Sultan Alparslan unutabilir miyiz? Onunla Anadolu destanını yazdık, unutabilir miyiz? Öyleyse, niçin birileri buralarda ameliyat yapmak istiyor?

Ve dört, tek devlet. Devletimizi bölmeye çalışanlarda haa bunu çok iyi bilmesi lazım, tek devlet. Tayyip Erdoğan sizin efendiniz değil, hizmetkarınızdır; bunu böyle bilin. Biz, bu millete efendiliğe gelmedik, biz bu millete hizmetkar olmaya geldik. Bizim durumumuz bu. Çünkü biz, halka hizmetin Hakk'a hizmet olduğunu bilenlerdeniz, bu yola böyle koyulduk. Ama şimdi bizim birliğimizin çimentosu olan dinimizi bile zedelemeye gayret edenler var. Var mı? Cuma dediğiniz zaman, Cuma Namazı ne demektir? Bunlar bizim birlik sembollerimizdir. Biz köy camilerinde bile, köy mescitlerinden bile Cuma kılmayız. Nerede kılarız? Cuma cami, Cuma mescidi, yani ya kasabaya inerdik, ya ilçeye veya il merkezine. Niye? Çünkü, birlik beraberlik orada oluşur. Şimdi terör örgütü ne diyor? Devletin imamlarının arkasında namaz kılmayın. Allah Allah. Ya sizin zaten namazla falan ne alakanız var? Terör örgütünün böyle bir dertleri var mı? Açık konuşuyorum bakın; Apo'yu peygamber ilan edenlerle bizim işimiz olamaz, olamaz, bu kadar açık konuşuyorum. Onun için bizi aldatanlara, benim Kürt kardeşlerimi aldatanlara karşı hep beraber olacağız, onlara 12 Haziran'da sandıklarda gereken cevabı vereceğiz değerli kardeşlerim. 50 metre ötede Cuma kılınıyor, arka tarafta birileri de ayrıca Cuma kılıyor, birileri de onları seyrediyor; hal bu. Bu işte bölücülüktür, bu ayrımcılıktır, bu oyuna gelmeyeceğiz, bu oyunu hep beraber bozacağız.

Sevgili kardeşlerim, biz artık Muş'un dağlarına, tepelerine, köylerine, mezralarına, Muş Ovasına bahar gelsin, Muş'a huzur gelsin diye bu yola koyulduk. Muş'ta anaların gönlünü ... gelsin istiyoruz. Bizim bu noktada ne kadar samimi olduğumuz ortada. 8,5 yıldır değerli kardeşlerim, önce kaldırılması tartışma konusu dahi yapılamayan yasakları biz kaldırdık. Buralara partiyi kurmak için geldiğimde bana ne demiştiniz? Şu olağanüstü hali kaldırın yeter. Gelir gelmez kaldırdık mı? Şu Çekiç Gücü bir kovun gitsin yeter. Hemen Çekiç Gücü gönderdik mi?

Değerli kardeşlerim, düşünebiliyor musunuz bu ülkenin televizyonlarında Kürtçe konuşulmuyordu. Yarım saat konuşulsun mu, konuşulmasın mı bu tartışılıyordu. Biz şimdi 24 saat TRT Şeş'le yayın yapıyor muyuz?

Değerli kardeşlerim, anneler cezaevlerinde yavrularıyla Kürtçe konuşamıyordu, kaldırdık mı? Konuş kardeşim konuş. İstediğin gibi konuş. Yaptık mı bunları?

Değerli kardeşlerim, şarkı, türkü konuşulamıyordu konuş. Kurs açılamıyordu, kurs aç, açıldı. Şu anda üniversitelerimizde Kürtçe bölümler açtık. Git oralara kardeşim, öğren. Bizim böyle bir endişemiz yok. Düşüncesine güvenen düşünce hürriyetinden korkmaz; biz bu yola böyle çıktık.

Ve değerli kardeşlerim, bölgeye yoğun bir yatırım seferberliği başlattık. Okullarla, hastanelerle, değerli kardeşlerim, adalet saraylarıyla, emniyet saraylarıyla, yollarla, TOKİ'yle bu seferberlik devam ediyor. Devlet Su İşleri olarak barajlarla bu seferberlik devam ediyor. İşte okullarda değerli kardeşlerim, bakınız şurada, Muş'umuzda hamd olsun yaptığımız derslik sayısı 300'ün üzerinde.

Değerli kardeşlerim, 3 binin üzerinde bilgisayar gönderdik Muş'umuza. Şimdi size yeni bir müjde veriyorum gençler. Şu anda üzerinde çalıştığımız proje, evet artık bir akıllı tahta dönemine geçiyoruz. Bu akıllı tahta aynı zamanda bilgisayarlı. Evet, ama size biz aynı zamanda ücretsiz olarak... Hocam, para almıyoruz değil mi? Milli Eğitim Bakanım burada da ona soruyorum. Hepinize elektronik kitap dağıtacağız. Aynen İPad gibi. İPad büyüklüğünde birer elektronik kitap dağıtacağız. Artık öyle koskoca çantalarla da gidip gelmeyeceksiniz. Ve okullarımızı 4 yıl içerisinde bu akıllı tahtalarda donatacağız, 4 yıl, hepsini bitireceğiz. 4 yılda dediğim gibi elektronik kitaplarınızı da dağıtacağız, 4 yıl içinde bunların hepsi bitecek.

Ve sevgili kardeşlerim, yani Amerika'da, Japonya'da ne kullanıyorlarsa, benim Muş'taki kardeşim de onu kullanacak; olay bu. İnternet sistemini de okullarımıza tamamen yaygınlaştıracağız. Dolayısıyla da dünya da ne yapıyoruz? Açılıyoruz. Bunu da yapacağız. Ve... Anacığım, onlar da olacak, yavaş yavaş. Ama sevgili anacığım, sana ben bir şey söyleyeyim. Anam, anacığım bak sana ben bir şey söyleyeceğim; sizi aldatanlara pek kanmayın. Size birileri gelir ben gelince şöyle yapacağım, bir tane işsiz kalmayacak falan der, bunlara aldanmayın bak. Amerika'da bugün yüzde 9 işsizlik var, tamam mı anacığım. Şimdi bak, biz göreve geldiğimizde işsizlik neyse şu anda da o.

Değerli kardeşlerim, bakınız burada bir şeyi söyleyeyim; özellikle bugün Ergenekon... Bu yolsuzluklara bulaşmış olanları yanında taşıyanlar var mı? Var. Onlarla iktidara geleceğini zannedenler var mı? Ama benim milletim onlara yol vermeyecek. Evet mi? Siz zaten 12 Eylül'de de yüzde 92'yle evet demiştiniz. Evvel Allah Muş bu. Ben inanıyorum ki, bakınız bu ülkede çok enteresan, şu anda PKK terör örgütünün lider kadrolarından 8 tanesi uyuşturucuya bulaştığı için, uyuşturucu kaçakçılığına bulaştığı için bunların Amerika'daki mal varlıklarına Amerikan Hazinesi tarafından el konuldu, donduruldu. PKK terör örgütü neyle uğraşıyor gördünüz mü? Bakınız bunlar Türkiye'de de nereyle ilintili? Ne yazık ki BDP'yle ilintili çalışıyorlar. Bunları artık açıkça söylemeye mecburuz, memuruz, bazı gerçekleri millet olarak ben bilmenizi istiyorum. Yani halkımızı nasıl aldattıklarını bilelim. Soruyorum sizlere, benim Kürt kökenli kardeşlerime, Kürt kardeşlerime; acaba bu BDP bu bölgeye ne getirdi bana söyler misiniz? Ne getirdi? Alt yapımı getirdi? Kanalizasyon mu getirdi? İçme suyunu mu getirdi? Okul mu getirdi? Yol mu getirdi? Değerli kardeşlerim, ne getirdi? Sadece belli tutturdukları bazı şeyler var, bu. Bunun dışında hiç bir şey yok.

Değerli kardeşlerim, bunlarla bakın işlerine gelmediği için, bu işi başaramayacaklarını anladıkları için dinimizle, imanımızla, kutsal değerlerimizle adeta dalga geçiyorlar, ayakları altına alıyorlar. Bayrağımızı ayakları altına alıp yakıyorlar, bunu bunlar yapıyor. Ve sevgili kardeşlerim, birçok yerlerde son zamanlarda bunu çoğaltmaya başlattılar. Bu bayrak sizi niçin bu kadar rahatsız ediyor? Bu bayrak sizi rahatsız ediyorsa, o zaman sizin bu ülkede demokratik mücadele diye bir şansınız zaten olamaz. İşlerine gelmediği zaman da tehdit savuruyorlar.

Değerli kardeşlerim, şunu çok iyi bilmeniz lazım: Biz Muş'umuzu gerçekten İstanbul'un sahip olduğu imkanlar neyse o imkanlara kavuşturacağız. Muş'ta üniversiteyi kim kurdu? Kim kurdu, soruyorum beyler, arka taraf sizlere de soruyorum. Cevap verin de Kılıçdaroğlu da duysun. BDP de duysun. Üniversiteyi kurduk, fakülteleriyle, meslek yüksek okullarıyla zenginleştirdik, zenginleştiriyoruz. Daha da iyi olacak. İnşallah yeni binası üniversitemizin yapılıyor. Bu üniversitesiyle Muş, Alparslan Üniversitesi inşallah farklı bir güzellik ortaya koyacak. Çünkü Muş, ilmin şehridir, Muş alimlerin şehridir, Muş evliyalar şehridir. Muş, kutsal değerleri ayaklar altına alanları, kutsal değerlerle dalga geçenleri af etmeyecek sandıkta hesabını da soracaktır, ben buna böyle inanıyorum.

Bunlar apaçık şekilde gençlerin kanından besleniyorlar, annelerin gözyaşından besleniyorlar. Bunlar yoksulluğun istismarından, terörün, acının devamından besleniyorlar. Bunların ne yapmak istediklerini, kime hizmet ettiklerini, kimin ekmeğine yağ sürdüklerini görmenizi, oynanan oyunu 12 Haziran'da bozmanızı istiyorum. Buna hazır mıyız? 12 Eylül halk oylamasında ne yaptılar? Gittiler bu BDP, CHP ile birleşti. Öyle değil mi? Ne diyordu BDP? Bizim partimiz devamlı kapatılıyor. Tamam dedik kapanmasın, bak hazırlık yaptık. Gel beraber Anayasa değişikliğinde bu paketin içine bunu da koyalım. Ne oldu biliyor musunuz? Sevgili kardeşlerim, zaten Anayasa için geldiğimde de anlatmıştım size, oylamaya BDP'liler giremediler, girmediler. Ve ne yazık ki, bizim içimizden de 3-5 kişi ki bunlar da şimdi MHP'nin içinde, onlarla da birleştiler ve 330'un 2 oy altında kaldığımız için paketten düştü. Şimdi de çıkmış sağda solda konuşuyorlar bu BDP'liler; işte bizim partimiz devamlı kapatılıyor. Ya sen kapatılmamasını istemiyorsun ki zaten, oradan besleniyorsun. Ne olur? Kapanırsa bir tane yenisi daha açarız. Şimdi tutturmuşlar baraj, hep bunu konuşuyorlar değil mi?

Muşlu kardeşim, AK PARTi 14 Ağustos 2001'de geldiği zaman bu baraj yok muydu? Vardı, biz de bu barajla geldik. Ama ne oldu? Biz Türkiye'nin tamamını kucakladık. Biz sadece bir etnik yapıyı kucaklamadık, 74 milyonun tamamını kucakladık, 780 bin kilometrekareye hitap ettik. Bunu yaptığımız için de bize halkımız yüzde 34 oy verdi. Parlamento'da yüzde 65 milletvekili çıkardık. Ondan sonra yüzde 47 oy verdi. Niye? Çünkü bizde ayrım yoktu, bizde ayrım yoktu. Biz, vatanımızı da seviyoruz, vatandaşlarımızın tamamını da seviyoruz, hiçbir ayrım yapmıyoruz. Çünkü yaradılanı Yaradan'dan ötürü sevmek, bizim medeniyet projemizdir, onun için seviyoruz, dinimizin de gereği... Biz sizlerle gurur duyuyoruz.

Değerli kardeşlerim, şimdi 12 Haziran seçimleri yaklaştı. Ne tutturdular bu ara? Sivil itaatsizlik diye bir şey. Yeniden mağdur rolüne soyunuyorlar, çadırlar kuruyorlar. Yahu arkadaş, miting mi yapacaksın? İşte gel, aynen böyle miting yap, yap. Yürüyüş mü yapacaksın, bildir Valiliğe git yürüyüşünü de yap, bunların hiçbirine mani yok. Ama dertleri ney? Bunlar yol kesmeye alışmışlar. Yol kesmeye alışmışlar. Hiçbir şey bunlarda hak ve özgürlük içinde değil. Bunlar yasa masa tanımızlar. Yol kesecek, caddenin üzerine çadır kuracak, bilmem nereye çadır kuracak. Arkadaş, miting mi yapacaksın gel yap. Bak ben de böyle yapıyorum mitingi, sen de gel yap, gel böyle yap. Yani bu ülkede her şeyimizi demokratik parlamenter sistem içinde, yasalar çerçevesinde yapsak olmaz mı? Sen de gel yap. Ama düşünebiliyor musunuz, BDP'nin milletvekili yüzü maskeli terör örgütünün mensupları yanında ellerinde molotof kokteylleri onlarla yan yana fotoğraf karesinde. Ve BDP'li Diyarbakır Belediyesi'nden dışarıya molotof kokteyller atılıyor. Bunların hepsi kameralarda var, hepsi çekildi, yakalandılar. Niye? Değerli kardeşlerim, işte sıkıntı buradan geliyor, gerilim buradan geliyor. Onun için devamlı uyarı yapıyoruz; yapmayın, etmeyin, demokrasiye gölge düşürmeyin, gelin her şeyi açıkça konuşun. Bu ülkede kardeşçe bu mücadeleyi sürdürelim. Eğer millet size yürü diyorsa, siz yürüyün. Ama demiyorsa, o zaman da millete saygı duyacaksın, saygı duyacaksın. Kalkıp Tayyip Erdoğan'ı tehdit etmekle bir yere varamazsın. Varamazsın. Çünkü biz, kadere inanmış insanlarız, bizim böyle bir farkımız var, böyle yürüyeceğiz bu yolda. Onun için de değerli kardeşlerim, lütfen bu tezgahı gelin 12 Haziran'da birlikte bozalım. Bu istismarcılara sandıkça gereken cevabı verelim.

Değerli kardeşlerim, AK PARTi olarak gönül diliyle, samimiyet diliyle yürekten konuşuyoruz. Buraya gelip Muş'ta ayrı, İstanbul'a gidip orada ayrı konuşanlardan değiliz. İşte bugünlerde görüyorsunuz CHP'nin halini, CHP Genel Başkanının halini. Zaten bunların Muş'ta bir kıymeti harbiyesi yok biliyorum. İlkeli, tutarlı, omurgalı bir siyasette Silivri'yle Batman yan yana gelmez. Silivri'ye gidiyor, tezgahında Ergenekon satıyor. Batman'a geliyor, tezgahında KCK satıyor. Tunceli'ye gidiyor, Alevilik satıyor. Konya'ya geliyor, orada da Mevlana ile özdeş oluyor. Yapma, dürüst ol, samimi ol. Kalkıp da değerli kardeşlerim, biliyoruz ki Sayın Kılıçdaroğlu Alevilik kültürüyle yetişmiş bir insandır, Alevidir. Ancak Hacı Bektaş-ı Veli'ye saygısı olması gerekir, olduğunu da zannediyorum. Ama Hacı Bektaş-ı Veli ne diyor: "Eline, beline, diline hakim ol" diyor. Öyle mi? Yani bu Arapça da nedir biliyor musunuz? Arapça'da 3 harften oluşur bu: Elif, dal, be, yani edep. Onun için de Hacı Bektaş-ı Veli: "Edep yahu" diyor. Ama bunlarda bu var mı? Yok. Niye? Bunlar işte bu ülkede değerli kardeşlerim, nasıl küfrettiklerini duydunuz değil mi? Duydunuz. Ama ben, Sayın Kılıçdaroğlu'nun annesine saygı duyuyorum. Çünkü biz, analara saygı duyarız, çünkü biz cennetin annelerin ayakları altında olduğunu bilenlerdeniz. Ve biz babanın ayağının altını öpmeyiz, ama ben annemin ayağının altını öptüm, öpüyorum, öperim. Bu yaşımda bile, bu yaşımda bile. Çünkü biz o terbiyeyle büyüdük, o edeple büyüdük. Ve bu şekilde de yola devam edeceğiz. Onun için ne diyoruz? Ana gibi yar olmaz. Bitti.

Değerli kardeşlerim, bunlar tabi nabza göre ne yapıyorlar? Şerbet sunuyorlar. Bu samimiyetsizliktir, bu ilkesizliktir. Ergenekon'a kol kanat gerenler Kürt meselesinden bahsedemezler. Çetelerle kol kanat gezenler, Diyarbakır Hapishanesini dillerine alamazlar. Mafyaya, cuntaya sahip çıkanlar faili meçhullerin hesabını soramazlar.

Sevgili Muşlu kardeşlerim, bakınız bu ülkede 163 bin derslik yaptık, 163 bin tüm Türkiye'ye. Muş'a ne kadar yaptığımızı az önce söyledim. Kitaplarımızı dersliklerin üzerinde buluyor muyuz? Buluyoruz. Şartlı nakit dedik. İlköğretimde erkek çocuklara 20 lira verdik, şimdi 30 lira oldu. Biliyorsunuz kızlara -sevgili kardeşlerim- 25 lira veriyorduk, o ne oldu? O da 35 lira oldu. Ortaöğretimde değerli kardeşlerim, erkek çocuklara 35 veriyorduk, ne oldu? 45 dedik. Kız çocuklarına 45 lira veriyorduk, o ne oldu? 55 lira. Kaç çocuğunuz olursa olsun hepsine veriyoruz. Ama bak unutmayın ha, ne diyorum ben? En az 3 çocuk, en az 3 çocuk. Bu milletin çoğalması lazım. Tamam mı? Bunu Başbakanınız olarak söylüyorum. Allah ziyade etsin. Bazıları diyor ki, sakın bu Başbakanın dediğine inanmayın. Ben de diyorum ki, siz bu kardeşiniz, Başbakanınız ne diyorsa onu yapın. Yapın. Bunların söylediğine aldırmayın. Evvel Allah AK PARTi iktidarında sorun yok. Her doğanın genel sağlık sigortası var mı? Bitti. Her şeyini, ilacını milacını alalım diye.

Değerli kardeşlerim, bakınız bütün bunlarla beraber üniversitede biz geldiğimizde 45 lira veriliyordu. Şimdi ne veriyoruz? 240 lira, 240 lira veriyoruz ayda. Eğer Kredi Yurtlar Kurumu'nda kalıyorsa 150 lira da beslenme yardımı veriyoruz. Ne oldu? 390 lira. Kılıçdaroğlu diyor ki: "600 lira vereceğim her ay" diyor. Yahu senin o vaadini zaten ben üniversite öğrencisine sadece burs olarak veriyoruz, kredi olarak veriyoruz ya, sen nerede kaldın?

Değerli kardeşlerim, şu anda sosyal güvencesi olmayanlara bizler valilikler vasıtasıyla, kaymakamlarımız vasıtasıyla asgari 150 lira nakit veriyoruz. Erzak yardımı, kömür yardımı, bunları ayrıca veriyoruz. Özürlü, ailelerin evde bakım masrafı biliyorsunuz, eğer 1 özürlüye bakıyorsa asgari ücret ödüyoruz, bunları da veriyoruz. Kılıçdaroğlu, sen bizimle bu noktada yarışamazsın. Geriden nal toplarsın nal, o kadar. Bu kervan çok hızlı gidiyor, bu kervan çok hızlı gidiyor.

Değerli kardeşlerim, bakınız biz sadece Muş'a şartlı nakitten ne kadar yardım yaptık biliyor musunuz, biliyor musunuz? 32 trilyon. Sadece Muş'a. Tabi burada ayrıca uzak yerlerde evlerinden alıp okula getirip götürmek, bunlar da var. Şimdi soruyorum, eğitimde Türkiye'nin geleceğini kurmaya devam mı? İstikrar sürsün mü? Türkiye büyüsün mü? Muş büyüsün mü?

Sağlık hizmetleri, Muş'ta hükümetlerimiz döneminde 76 trilyon sadece sağlığa yaptığımız yatırım. Şimdi bir tane biliyorsunuz 400 yataklı hastaneyi yapıyoruz. Görüyorsunuz değil mi inşaatını? 400 yataklı bir devlet hastanesini Muş'umuza yapıyoruz. İnşallah çok kısa zamanda o da bitecek ve hizmetinize girecek. Biz laf üretmiyoruz, iş üretiyoruz iş, iş üretiyoruz. Malazgirt Devlet Hastanesi diyaliz ünitesi ve acil servisinin Korkut İlçe Hastanesinin, Muş Devlet Hastanesi ek binasının ve 15 aile sağlığı merkezinin yapımına biz başladık, süratle tamamladık ve hizmete açtık. Değerli kardeşlerim, Merkez Devlet Hastanesi, Bulanık Devlet Hastanesiyle, Merkez Ağız ve Diş Sağlığı Merkezinin inşaatına inşallah devam ediyoruz, onları da bitireceğiz en kısa zamanda.

Bakınız biz buradan soruyoruz; Sayın Kılıçdaroğlu, sen 8 yıl SSK'da Genel Müdürlük yaptın... Ben de o zaman sigortalıydım. Değerli kardeşlerim, sigorta hastanesine gittiğimiz zaman kuyrukta az mı bekledik. İlaçlarımızı alabiliyor muyduk? Yahu sen Genel Müdürken bu işi halledemedin. Yahu sen SSK Genel Müdürü iken bu işi halledemedin, şimdi kalkıp kuru sıkı atıyorsun, o da ayrı tabii. Bunlar dürüst değil. Kalkıyor meydana geliyor, gidiyor benim çarşaflı kardeşime rozet takıyorlar... Rozeti takıyorlar, ondan sonra da otobüsten aşağı atıyorlar; bunu Baykal da yaptı, bu da yaptı. Ya bırakın, hür bırakın bu milletin evlatlarını, ne uğraşıyorsunuz? Geldi referandumda, gel dedi hemen yapalım. Ben de hemen hodri meydan dedim. Bak, 12 Eylül, 13 Eylül günü gel bir araya gelelim oturalım hemen bu işi halledelim. Ve Ankara'da TESK'in toplantısı var, kendisiyle orada bir araya gelme durumu oldu. Dedim ki, var mısın bu işi yapmaya? Bak dedim biz hazırız, hemen gel bu işi yapalım. Başladı böyle -değerli kardeşlerim- çeşitli derelerden su getirmeye. Bak dedim, biz bir şeyi konuşmayız, biz bir şeyi yaşarız. Biz bu işi yaşıyoruz, sen lafını yapıyorsun. Dürüst ol, akşam başka sabah başka konuşma, dürüst ol. Bak 600 lira para vereceğim diyorsun, belediyeler üniversiteli çocuklarımıza burs veriyordu aldınız bunu Anayasa Mahkemesine götürdünüz ve belediyeler çocuklara artık burs veremiyor. Bunu CHP yaptı, Kılıçdaroğlu sen yaptın, siz yaptınız, beraber yaptınız. Aldatmayın bu milleti, benim milletim artık bunları yutmuyor. Ama bu gerçekleri anlatacağız, bunları bilin değerli kardeşlerim.

İşte şimdi yanına da bir tane yine almış bakıyorsun şimdi merhum Ecevit'in koltuğuna sığınıyor. Gelmiş bana oradan laf atıyor, diyor ki; "merhum Ecevit'in ismini ağzına alması için abdest alması lazım" diyor. Şecaat arz ederken sirkatin söylüyor. Ey Kılıçdaroğlu, abdest nerede alınır biliyor musun? Abdestti biz sadece namaz kılarken alırız, bir de Kitabullah'ı okurken elimize aldığımızda alırız; olay budur.

Değerli kardeşlerim, bunun dışında filancanın ismini ağza alırken abdest al; yok böyle bir şey ya. Bu konularda biz rahatız, sen kendine bak. Senin nedenli bu işlerle alakan var bilemem. Ama ben sadece Hacı Bektaş-ı Veli'nin hitabıyla sesleniyorum sana; "Eline, diline, beline hakim ol." Bak senden öncekinin bir kaseti çıktı, o kasetle geldin Genel Başkan oldun. Şimdi sen de elle, dille fazla ileriye gidiyorsun. Bilesin ki, 12 Haziran'da benim halkım seni de bir yerlere gönderecek.

Değerli kardeşlerim, bizler bu attığımız adımların yanında tüm devlet hastanelerimizi modern cihazlarla donattık. Ve sadece Muş'umuzda biz geldiğimizde 6 diyaliz cihazı vardı. Şimdi bu sayı 22 oldu. 6'ydı, 22 oldu. Geldiğimizde uzman hekim sayısı neydi Muş'ta biliyor musunuz? 30. Şimdi ne oldu? 117.

Değerli kardeşlerim, bir tane 112 istasyonu vardı, bugün bu sayı ne oldu biliyor musunuz? 9. Ambulans sayısı koskoca Muş'ta 1'di, 1. Şimdi 23. Artık bölgede helikopter ambulanslarımız var. Artık eğer kışın sıkıntılı yerler varsa oralara çıkan paletli ambulanslarımız var. Sağlıklı ve müreffeh bir Türkiye için devam mı? İstikrar sürsün mü?

Sevgili kardeşlerim, TOKİ'yle ilgili Muş ve ilçelerinde bugüne kadar 463 konut yaptık. Bu konutları tamamladık sahiplerine teslim ettik. Ayrıca, 1366 konutla ilgili proje ve ihale çalışmalarımız da devam ediyor. Doğalgazda biraz sıkıştık, geciktik, ondan dolayı biraz üzgünüm. Ama doğalgazın da Muş'a arzını inşallah bu yıl planlamasında var, bu yıl onu da veriyoruz.

Değerli kardeşlerim, bütün bunlarla beraber 2002 yılına kadar Muş'ta ne kadar bölünmüş yol yapılmıştı biliyor musunuz? Ne kadar? Ne tahmin ediyorsunuz? Söyleyin. 16, 16 kilometre. Kaç senede? 79 senede. Peki biz 8 yılda ne kadar yaptık? 77 kilometre. Bak, 79 senede 16, 8 senede 77 kilometre. Yani biz Cumhuriyet tarihinde yapılanın 5 katını yaptık. Eğer AK PARTi iktidarda olsaydı bu ne demek biliyor musunuz? Biz Muş'a 770 kilometre yol yapardık, bölünmüş yol yapardık; bu, bu demektir.

Muş Havaalanı biz geldiğimizde ne kadar yolcusu vardı biliyor musunuz? 17200. Şimdi Muş Havaalanının ne kadar yolcusu var biliyor musunuz? Ben size 2010 yılının rakamını vereyim 179 bin 808, yani 180 bin. Elhamdülillah, artık benim Muşlu kardeşim de halkın yoluyla uçuyor. Ne dedik biz; havaalanı belli bir azınlığın olmayacak, ya? Halkın yolu olacak dedik ve bunu başardık.

KÖYDES çalışmaları devam ediyor, 106 milyon, 106 trilyon harcama yaptık. Ve değerli kardeşlerim, aynı zamanda Muş'u kara, hava yoluyla Türkiye'ye ve dünyaya bağlamaya devam ediyoruz.

Sevgili kardeşlerim, bütün bunların yanında tarımda kısa özet söyleyeceğim; Muş'a 338 trilyon destek verdik 2003-2010 arasında. 2002'nin tamamında 15 trilyon olan tarımsal destek miktarını biz bu senenin sadece ilk 3 ayında 2 kattan fazla artırarak 35 trilyon liraya çıkardık. Mazot desteği, gübre desteği, bunların hepsini geçiyorum. Ama bir şey söyleyeceğim; Ziraat Bankası benim çiftçi kardeşime yüzde kaç faizle veriyordu krediyi? Yüzde 59 faizle. Ah benim çiftçi kardeşim, biz onu kaça indirdik? Şu anda yüzde 5'e indirdik, yüzde 5. Yüzde 5 de biz sübvanse ediyoruz, yüzde 5'e indi. Ne diyorlar, çiftçiyi şöyle yaptı, böyle yaptı; ya yalan söylemeyin be, dürüst olun be.

Ve bir de ayrıca esnaf sanatkâra değerli kardeşlerim, yüzde 46 faizle Halk Bankası kredi veriyordu, onu da yüzde 5'e indirdik.

Değerli kardeşlerim, biz buyuz. Bakınız 2002 yılında 19 bin lira kredi sağlanmışken 2010 yılında yüzde yaklaşık 540 kat artışla esnaf krediyi söylüyorum, 10 milyon 247 bin liraya yükseldi, yani 10 trilyon.

Değerli kardeşlerim, bütün bunlar hepsi yapılırken bunları görmemezlikten geliyorlar, varsın görmesinler. Ama biz bunu artırarak devam ettireceğiz.

Biz şimdi diyoruz ki, istikrar bu ülkede sürsün mü? Bak şu anda size şunu sesleniyorum: Türkiye hazır, hedef 2023. İstikrar sürsün, Türkiye büyüsün diyoruz.

Şimdi sizden bir şey istiyorum; kaç günümüz var, 43 günümüz var. Bugün burada 7. mitingimi yaptım. Şimdi buradan Iğdır'a geçeceğim. Fakat sadece bu kardeşiniz mi çalışacak, siz çalışmayacak mısınız, siz çalışmayacak mısın? Kapı kapı dolaşacağız. Köy köy dolaşacağız. Bu Tayyip'in davası değil milletin davası, hepimizin ortak davası. Sandıklara sahip çıkacağız değil mi? Sabah erkenden gideceğiz, oylarımızı oy pusulasının en başında hangi parti var? Hangi parti var? Oylarımızı inşallah AK PARTi'nin altına basacağız. Buna hazır mıyız?

Bizim şarkımız vardı değil mi? Neydi? Şöyle arkadaşlarımızı da bir alalım. Şöyle bayraklar bir kalksın bir bakalım, eller de kalksın, hep beraber. Beraber yürüdük biz yollarda... Ama duyulmaz, Iğdır bunu duymaz, Türkiye duymaz değil mi?

Beraber yürüdük biz bu yollarda. Beraber ıslandık yağan yağmurda. Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor.

Açılışlarımız, günümüz kutlu olsun. 12 Haziran, milletimiz, demokrasimiz, ülkemiz için hayırlı olsun diyor, sizleri Allah'a emanet ediyorum.

Bilal Baştan 05-02-2011 15:09

Başbakan Erdoğan'ın Iğdır Mitinginde Yaptığı Konuşmanın Tam Metni...
 
30.04.2011

Buradan tüm Iğdır'a, Tuzluca'ya, Aralık'a, Karakoyunlu, oralarda yaşayan tüm kardeşlerime sizler vasıtasıyla selamlarımı, sevgilerimi yolluyorum.

Değerli kardeşlerim, bu serhat şehrinde 3 ülkeyle komşu bu serhat şehrinde özellikle kardeşliğin, hoşgörünün, dayanışmanın şehrinde 3. kez sizleri ziyaret ediyor, sizlerle bir arada oluyorum. Iğdır, bir serhat şehri olduğu kadar, bir kahramanlık şehridir. Iğdır, Ağrı Dağı kadar yüce, Aras Nehri kadar coşkun bir şehirdir. Iğdır'ın tarih boyunca yaşadığı acıları çok iyi biliyoruz. Iğdır'ın şurada, hemen Nahçıvan'da, Karabağ'da, Azerbaycan'da yaşanan acıları, kardeş bir şehir olarak nasıl yüreğinde hissettiğini çok iyi biliyoruz. Iğdır'ın on yıllardır bu ülkenin gençlerini, fidanlarını solduran terör belası karşısında o belayı susturmak, dindirmek, kanı, gözyaşını dondurmak için nasıl bir mücadele verdiğini çok iyi biliyoruz. Siz Türkiye'ye örneksiniz, tüm dünyaya örneksiniz. Bu kardeşliğiniz hiç bozulmasın. Bu kardeşliğiniz Ağrı Dağı kadar yüce olsun. Bu kardeşliğiniz daha da perçinlensin istiyoruz.

Sevgili kardeşlerim, sevgili Iğdırlılar, biz milletimiz karşısında her zaman açık yürekli olduk. Biz milletimizle samimi, hasbi bir iletişim kurmanın gayreti içinde olduk. Çünkü bu milletin dili kutsaldır. Bir istismar siyasetine pirim vermedik. Kışkırtma, tahrik, gençleri sokağa dökmek bizim siyasetimizde asla kendine yer bulamadı. Biz, ne Türk kardeşimi, ne Kürt kardeşimi, ne Gürcüyü, ne Abhazayı, ne Çerkezi, ne Azeriyi hiçbir kardeşimizi, hiçbirini dışlayanlardan olmadık. Çünkü biz, yaradılanı Yaradandan ötürü sevdik. Onun için yılmadık ayaktayız. Onun için Türkiye'nin 81 vilayetin 80'ni bize ne yaptı? Milletvekili verdi. Diğer siyasi partilerde böyle bir şey var mı? Bir kısmı bir bölgenin partisi, bir kısmı bir bölgenin, sahillerin partisi. Ama AK Parti tüm Türkiye'nin Partisi. Bakın buraya Muş'tan geliyorum. Ben Muş'ta ne söylediysem, ne konuştuysam Iğdır'da da onu konuşuyorum. Muş'ta ayrı, Iğdır'da ayrı konuşan bir siyaseti biz reddediyoruz. Batman'da ayrı, Ankara'da ayrı bir dille konuşan siyaseti biz reddediyoruz. Biz 81 vilayetin tamamında milletin diliyle konuşuyoruz, gönüllere hitap ediyoruz. Biz diyoruz ki bu millet tarihinde hep kardeşlikle var oldu. Alparslan, Malazgirt Ovası'nda kardeşliğin, dayanışmanın sayesinde muzaffer oldu. Fatih, İstanbul'u fethetti. Kardeşlik üzerine bir medeniyet kurdu. Kanuni, Yavuz Sultan Selim, bu coğrafya'da sevgi medeniyetini, kardeşlik medeniyetini inşa ettiler. Gazi Mustafa Kemal, bu Cumhuriyeti kardeşlik üzerine bina etti. Bakın burada sizlere çok az bilinen bir tarihi şahsiyeti hatırlatmak isterim. Mihrali Bey, duydunuz mu? Osmanlının son dönemlerinde yiğitliğiyle, kahramanlığıyla efsaneleşmiş bir şahsiyettir. Tiflis'in hürriyeti, Kars'ın istiklali, Bağdat'ın bağımsızlığı, Yemen'in özgürlüğü için mücadele vermiş. Yemen'de şehit olmuş bir kahramanımızdır. Kendisini çekemeyenler dönemin padişahına şikayet ettiklerinde, Padişah aynen şu ifadeleri kullanmıştır: "Mihrali Bey, benim çok ama, çok takdir ettiğim ve kimsenin ona eziyet etmesine izin vermeyeceğim şahsiyettir." Evet işte o Mihrali Bey çok ilginçtir, buraya çok dikkat edin. Hem Karapapak'tır, hem Terekemedir, hem Azeri'dir, Türk'tür, Kürt'tür, hem Sünni'dir, hem Caferi'dir. O adeta bu ülkenin her rengini üzerinde taşıyan, bu ülkenin aynası, kardeşliğimizin abidesidir.

Bakın sevgili Iğdırlılar, derler ki Nuh'un Gemisi Ağrı Dağı'na konmuş. O gemiden çıkan insanlar dünya üzerine yayılmış. Ve kavimleri, milletleri oluşturmuşlar. Sevgili kardeşlerim, biz hepimiz aynı anneden, aynı babadan gelmiyor muyuz? Biz Adem'le Havva'dan gelmiyor muyuz? Hepimiz Hazreti Nuh'un gemisinde seyahat eden atalarımızdan geliyoruz. İşte onun için Ahmedi Xani gibi: "İnsan en büyük kalemin çizdiği nakıştır" diyor. İşte onun için Mevlana: "Yaratıktan şikayet, Yaradan'dan şikayettir diyor. İşte az önce söyledim. Yunus gibi, yaradılanı severim Yaradan'dan ötürü diyoruz. Biz de ayrı gayrı yok. Bizim kültürümüzde ayrımcılık yok, bizim medeniyetimizde komşusunu, dostunu, akrabasını, kardeşini, ötelemek asla yok. Biz bu topraklarda bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız. Bizi ayırmak isteyenler var mı? Bizim Bayrağımıza yan bakanlar var mı? Var. Niye, neden? Ah kardeşlerim ah, biz 14 Ağustos 2001'de Partimizi kurup yola çıktığımızda bir şey söyledik. Ne dedik biliyor musunuz? Tek bayrak dedik. Niye? Çünkü bu renk, şehidimizin kanının rengidir. Öyle mi? Hilal, bizim bağımsızlığımızın ifadesidir. Öyle mi? Yıldız, şehidimizi simgeler. Öyle mi? Peki bu birilerini niye rahatsız ediyor, neden? Onun için tek bayrak, tamam mı? Biz ne dedik? Tek millet dedik. Bundan da rahatsız oldular. Niye? Ya millet ne demek millet? Millet; Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Gürcüsüyle, Abhazasıyla, Romanıyla aklınıza ne gelirse, hepsinin bu kavram içinde toplandığını gördünüz, millet budur. Onun için tek millet diyoruz, güç buradan geliyor, tek millet. Ne diyoruz? Tek vatan, 74 milyonla tek millet, 780 bin kilometrekareyle tek vatan. Ne diyor Akif: "Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak; eğer uğrunda ölen varsa vatandır" olay budur. Ve dördüncüsü tek devlet. Devletimiz bizim tek. Bu devletle beraberiz biz, biz bunu söylüyoruz. Bu birilerini rahatsız ediyor, kim onlar? Bölücüler, o bölücüleri biliyorsunuz, terör örgütü. Bundan çok rahatsız oluyor. Şimdi bunlar, dinimizi de bizim bölmeye gayret ediyorlar. Son zamanlarda ne yaptıklarını görüyorsunuz değil mi? Şimdi tutturmuşlar bir şey, Cuma namazlarına gitmiyorlar, diyorlar ki devletin imamının arkasında namaz kılmayın. Bunların hiçbirisi değerli kardeşlerim, bunların anladığı manada bir imam değil, her imam İslam neyi emrediyorsa onu anlatır. Değerli kardeşlerim, ne yapıyorlar? Cuma namazı orada, şehrin en büyük camisinde kılınıyor, onlar da 50 metre arkada orada kendilerine göre bir imamları var, orada ayrıca namaza duruyorlar. Bunlar kimdir diye araştırdığımda altından şu çıkıyor: Evet, terörist başını peygamber ilan edenler bunlar. Bakıyorsunuz pankart, pankartta ne? Apo'yu pemgamber ilan ediyor bunlar. Ve değerli kardeşlerim, bu organizasyonların arkasında ne var? BDP var. Şimdi biz, bir olacağız bir, beraber olacağız, iri olacağız, diri olacağız. Aramıza ayrılık tohumu ekmek isteyenlere fırsat vermeyeceğiz. Evet, ben buradan bütün kardeşlerime sesleniyorum. Bu birlikteliği sağlamazsak, bu beraberliği sağlamazsak bize yazık olur. Biz bunlara fırsat vermeyeceğiz. Hep beraber çalışacağız. Bu görev sadece Tayyip kardeşinizin görevi değil, değil mi? Hepimizin ortak görevi. Orada bir grup Cumaya duruyor kendilerine göre, bir grup da bakıyorsunuz seyrediyor. Yahu zaten bunların İslam'la alakası yok, dinle alakası yok, biz bunların geçmişini biliriz. Bunların başlarının bizim dinimizle ilgili söylediklerini biliriz. Bunu bildiğimiz için de şimdi dinimizi istismara da kalkıyorlar. Dinimizi lütfen siyasete alet etmesinler, dinimizi istismar etmesinler, ha kalkıp eğer yapacaklarsa orada Cuma ortadadır, biz köylerde bile Cuma namazı kılmayız. Niye? Mescitler küçüktür, geliriz Cuma mescitlerinde Cumaları kılarız. Neden? Cuma, birlikteliğin ifadesidir, beraberliğin ifadesidir. Onun için de bunu oralarda yaparız.

Değerli kardeşlerim, burada bir şeyi özellikle vurgulamak istiyorum. Sevgili Iğdırlılar, şurada bu atılan mücadele içerisinde hamd olsun bu yola sizlerle beraber çıktık ve bu mücadeleyi beraber sürdüreceğiz. Ama ben bu bugün buraya 140 kilometrelik Ağrı Iğdır'dan tamamen bölünmüş yoldan geldim, mutlu oldum. Çünkü Partimi kurarken Ağrı'dan Iğdır'a gelirken bu yollar yoktu. Ama şimdi 140 kilometre kesintisiz bir duble yol var, bir bölünmüş yol var. 1 saat 15 dakikada hamd olsun buraya ulaştık. Sevgili kardeşlerim, bu hizmeti sizlere getiren iktidar AK Parti iktidarı. Ve şu iktidarımız döneminde bizden öncekiler Iğdır'a 79 senede 11 kilometre bölünmüş yol yapmışlar. Biz 8 yılda 155 kilometre bölünmüş yol yaptık.

Değerli kardeşlerim, sadece bu mu? Hayır. Ulaştırmada şimdi yeni bir adım atıyoruz, ne biliyor musunuz? Iğdır Havaalanını inşallah Temmuz'da uçuşa hazır hale getiriyoruz, inşallah terminal binasını da Kasım, Aralık gibi de terminal binasını bitiriyoruz. Temmuz'un sonunda filan artık uçuşlar başlayacak. Bu hale geliyor. Düşünün, ta ne zamandan beri konuşulur, ama bu yapılmadı. Fakat biz bunu hallettik, bunu gerçekleştirdik, bundan dolayı mutluyuz.

Değerli kardeşlerim, bakınız bütün bunların yanında atılan yeni adımlara şöyle bir göz atalım.

Eğitimde, sevgili kardeşlerim, Iğdır, üniversiteyi bizimle gördü. Var mıydı burada üniversite? Iğdır'da üniversiteyi yaptık mı? Değerli kardeşlerim, yaptık. Ve şu anda yurtlar işte hemen şuracıkta, bir 500 öğrencilik yurdumuz da devam ediyor, inşallah o da bu yıl sonuna kadar büyük ihtimalle bitecek.

Değerli kardeşlerim, bununla da kalmadık. Bakınız her yıl okullar açılırken, kitaplar sıraların üstünde hazır mı? Sevgili kardeşlerim, ilkokulda çocuklarımıza şartlı nakitte 20 lira veriyorduk, değil mi? Şimdi 30 oldu, 30 veriyoruz. Kızlara 25 veriyorduk, 35 oldu. Ortaöğretimde erkeklere 35 veriyorduk, 45 oldu, kızlara 45 veriyorduk, 55 oldu. Bunları vermeye devam ediyor muyuz? Ediyoruz. Bak kaç çocuk olursa olsun veriyoruz. Vermeye devam ediyoruz ve bunun manisi yok.

Değerli kardeşlerim, bakınız okul bizim için çok önemli, eğitim bizim için çok önemli. Şimdi neye başlıyoruz biliyor musunuz? Artık akılla tahtaya geçiyoruz. Akıllı tahtaya çocuklar bilgisayar da var. Her sınıfa, her dersliği bir akıllı tahta bilgisayarlı. Ama sizlere de ne vereceğiz biliyor musunuz? Elektronik kitap vereceğiz. Elektronik kitap. Bu adeta bir IPad gibi sizin elinizde olacak, tüm müfredat oraya girmiş olacak ve derslerinizi bunlarla takip edeceksiniz. Amerika'da bu nasıl yapılıyorsa, Japonya'da nasıl yapılıyorsa, Iğdır'da da böyle yapılacak.

Sevgili Iğdırlılar, George neye sahipse, Hans neye sahipse, Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma da ona sahip olacak. Şu anda ihale hazırlıklarındayız ve önümüzdeki 4 yıl içinde tüm Türkiye'de bunları bitireceğiz. Derslikleri halledeceğiz, onun yanında bunları halledeceğiz....Bundan daha önemlisi yok, en önemlisi bu, bu olursa onlar var, bu olmazsa bunların hiçbirisi yok.

Değerli kardeşlerim, eğitim, eğitim, eğitim, önce bu. Ve değerli kardeşlerim, üniversitede ne yaptık? Bak üniversitede biz geldiğimizde 45 lira veriliyordu öğrenciye. Şimdi ne veriliyor? 240 lira veriliyor. 240. Eğer Kredi Yurtlar Kurumu'nda kalırsa, kalıyorsa 150 lira da beslenme yardımı 390 lira. Sadece bu bile neyi anlatıyor? Ey Kılıçdaroğlu, kendine gel.

Sevgili kardeşlerim, bakın bu bile kim vursa, krediye müracaat ederse kapıdan geri dönmek yok, hepsine biz ödüyoruz. Bizim 2010'da verdiğimiz burs, kredi, yaklaşık 900 bin kişiye biz burs, kredi verdik. Düşünebiliyor musunuz? Burslar biliyorsunuz karşılıksızdır, krediler daha sonra uzun zamanda ödeniyor, böyle bir durum.

Sevgili kardeşlerim mastır öğrencilerine aylık 480 lira, doktora öğrencilerine 720 lira burs ya da kredi veriyoruz.

Geliyorum sağlığa. Sağlıkta istediğiniz doktora gidiyor musunuz? Artık aile hekimliği Iğdır'da başladı mı? Özel doktorumuz var mı? İlacınızı istediğiniz eczaneden alıyor musunuz? Ah değerli kardeşlerim, bizim Bay Kemal, SSK'nın Genel Müdürü olduğu zaman biz ilaç bulamıyorduk ilaç. İlaç bulamıyorduk ilaç. Ben de ... mağdurlarındanım. SSK'lıydım, kuyruğa girerdik ilaç alamazdık. İlacın iki tanesi var iki tanesi yok. Muayeneye geçersin doktora, doktor seni muayenehanesine çağırır. Muayenehaneye gidersin, düşünün parayı, düşünün parayı. Buralardan geldik bugünlere. Şimdi böyle bir şey var mı? İşte bu AK Parti farkı. Her doğan genel sağlık sigortasıyla doğuyor mu? 18 yaşına kadar hiçbir sorunu yok. Yeşil Kart'ı zaten konuşmuyorum. Sosyal güvencesi olmayanlara biliyorsunuz zaten Yeşil Kart'ı veriyoruz, verdik. Değerli kardeşlerim ve biz Iğdır'da sağlık hizmetleri için 33 trilyon hükümetlerimiz döneminde yatırım yaptık. Ama yola devam edeceğiz, hemen şuraya devam, sağlık ekibi, sağlık ekibi. Biz sizlerle gurur duyuyoruz. ... devlet hastanesi, Tuzluca Devlet Hastanesi, Aralık İlçe Hastanesi ve aile sağlığı merkezini tamamladık, hizmete açtık. 4 adet aile sağlığı merkezi yapımına başladık, tamamladık, hizmete açtık. Değerli kardeşlerim, geldiğimizde 2002 yılında Iğdır'da 7 adet diyaliz cihazı vardı. Şimdi 18 diyaliz cihazı var. Uzman hekim sayısı neydi biliyor musunuz? 28, şimdi 79. Biz Iğdır'ı kendi haline bırakmadık. Göreve geldiğimizde Iğdır'da sadece 1 tane 112 istasyonu vardı. Şimdi bu 6, ambulans neydi biliyor musunuz? 1 tane ambulans vardı yahu Iğdır'da. Şimdi 17 ambulans var. İşte bu bizim farkımız, şimdi 17.

Değerli kardeşlerim, artık belli merkezlerde helikopter ambulansımız var. Eğer helikopter gelmesi gerekiyorsa, o gelir, alır götürür. Geçen Gümüşhane'deyim. Gümüşhane'de yanıma Semih diye bir yavruyu getirdiler. 11 yaşında. Semih böbrek hastası. Ve diyaliz yetmez hale gelmiş. En sonunda böbrek arayışına girdiler, Zonguldak'ta böbrek bulundu. Ve Ankara'da operasyon yapılacak. Jet ambulansımız anne ile babayı Gümüşhane'den aldı, Trabzon'dan ve böbreği de Çaycuma'dan Zonguldak'tan diğer uçağımız aldı, iki ambulans uçağımız var jet. Ve Ankara'da buluştular, operasyon yapıldı ve Semih şu anda sağlığına kavuştu. Sordum Semih'e, Semih nasılsın? İyiyim Başbakanım. Ne olacaksın dedim. Dedi ki doktor olacağım Başbakanım dedi. Mesele bu, biz dertliyiz Iğdırlı kardeşlerim, dertli. Sizin derdiniz bizi vuruyor. Ama şimdi ben gelirken şu yolda hali gördüm. Ve üzüldüm. Iğdır'ın şurada belediyecilik hizmeti Allah aşkına bu mu olacaktı? Sefalet bu sefalet, rezalet bu. Ya bu Iğdır hiç temizlenmez mi? Bu Iğdır Belediyesi'nin çöp temizleme diye bir anlayışı yok mu? Nerede bu belediye ya, yok mu? Yazık, yazık. Ben belediye başkanlığından geliyorum. Ben arkadaşlarıma hep şunu söylüyorum: Partimin belediyelerine hep şunu söylüyorum: Tretuarların dibinde birikmiş çamur görmeyeceğim. Niye? Çünkü bizim medeniyetimizde temizlik imandandır. ... onun için Partimizin bizim adı nedir? AK Parti, AK AK, her şeyde ak olacağız, her şeyde. Onun için geldik. Bak yolsuzluklar temizlendi, temizleniyor. Yoksulluk öyle, yasaklar öyle.

Değerli kardeşlerim, işte bizden önce kimin iktidarı vardı? MHP-DSP-ANAP. Gittiler IMF'den 30 milyar dolar borç aldılar. 23,5 milyar dolar borçla bize devrettiler. Bu MHP. Sevgili Iğdırlı kardeşlerim, ödedik ödedik ödedik, şu anda 5 milyar dolar borç kaldı IMF'ye. 23,5 milyar dolardan 5'e. Kim indirdi? Biz. Onlar borçlandı, biz ödedik.

Sevgili Iğdırlılar, bunlar milliyetçiyiz diyorlar değil mi? Ne milliyetçisi ya. Milliyetçilik demek, milleti sevmektir, vatanı sevmektir. Bunlar kasa boşalttılar, Merkez Bankası'nın döneminde, onların döneminde kasasında ne var biliyor musunuz? 27,5 milyar dolar. Ah benim Iğdırlı kardeşim ah. Şimdi ne var, şimdi ne var? 93 milyar dolar var. 93. Bu iktidar eğer kılı kırk yarmasaydı, bereketli bir iktidar olmasaydı, ne IMF'nin o borçları ödenirdi, ne de Merkez Bankası'nın kasasında bu para olurdu. Bak biz 3 yıldır IMF ile Stand-by anlaşması yapmıyoruz, biz kendi işimizi biliriz dedik. Kendi göbeğimizi kendimiz kesiyoruz, yola devam ediyoruz, olay bu. ... işte yol söyledim size yol. 79 senede 6 bin 100 kilometre duble yol, 8 yılda 13 bin 600 kilometre duble yol. Ah benim kardeşim, şu anda 46 noktada hava alanı var. Gittiğiniz her yere 1 saatte ulaşıyorsunuz, 1 saatte hava alanına ulaşıyorsunuz, oradan uçağınıza biniyorsunuz. Ama şimdi bu daha da kısalacak. İşte şimdi Iğdır, geliyor 47, Yüksekova, Hakkari 48, Cizre Havaalanı geliyor 49, Çukurova 50. Ordu-Giresun arasında ORGİ Havalimanı 51, Zafer Havaalanı 52, bunlar da geliyor. Ve Türkiye her bir yanı hava alanlarıyla donatılıyor ve bu hava yolu, kaymak takımının gidip geldiği değil, halkın yolu haline geliyor, halkın yolu. Eskiden sadece işte zenginin gidip geldiği, fakirin gidemediği, eskiden ben de böyle çocukluğumda sırt üstü yatar geçen uçakları seyrederdim. Ama şimdi artık onları aştık, aştık.

Değerli kardeşlerim, bunun yanında bakınız KÖYDES çalışmalarıyla köylerimize ulaştık. Iğdır'a 68 trilyonluk yatırım yaptık, 68 trilyonluk. Suyu olmayan, yolu olmayan köy inşallah bırakmıyoruz, bırakmayacağız.

Değerli kardeşlerim, burada bir gerçeği daha sizinle paylaşmak istiyorum. O da şu: Bakınız bugün biz Nahçıvan yolunu açıyoruz. Bitirdik, öbür taraftan da bitti. Böylece Nahçıvan yolu bizim açımızdan tamam. Sevgili kardeşlerim, Karabağ bizim meselemizdir ve Karabağ meselesi hallolmadıkça biz Ermenistan'a her şeyi söyledik, kusara bakmayın dedik, önce bu hallolacak. Burada Iğdır'da bir kez daha söylüyorum, Karabağ meselesi çözülmeden Ermenistan'la ilişkilerimizin yoluna girmesi mümkün değildir. Kurulduğu günden beri Azerbaycan'ın, Karabağ'ın arkasında durduk, her zaman da durmaya devam edeceğiz. Değerli kardeşlerim, bu konuda bizden kimse başka bir şey beklemesin. Bunu daha geçenlerde Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nde de yine orada Ermeni veya Ermeni yanlısı bazı milletvekilleri sordular, onlara da orada gereken cevabı verdik. Ve dedik zaten kendilerine, siz Türkiye'ye Fransızsınız dedik. Ama tabi Türkiye'de de maalesef bizim ülkemize Fransız olanlar var. Ama onlar da inşallah bu yanlışlar ı anlarlar.

Değerli kardeşlerim, bütün bunlarla beraber attığımız önemli adımlar, sağlıkta bu şekilde devam ederken, adalette, emniyette devam ederken, toplu konutta 397 konut uygulaması başlattık. 317 konutu daha önce tamamladık, sahiplerine teslim ettik. Ben sizden bir şey rica ediyorum. El ele vermeye var mısınız? Önce şu şehir merkezindeki çirkin yapılaşmayı halledelim. Toplu konut olarak burada konutlar yapalım. Ama hayvanları şehrin içinden çıkarmamız lazım. Peki ne yapacağız, ne yapacağız? Bakın artık hayvanlar için organize bölgeler kuruyoruz. Ne demek bu? Bu organize bölgede her vatandaş kendi hayvanını orada, sütünü orada alacak, orada besleyecek, orada bakacak, kendine ait yer, hepsi numaralı ve değerli kardeşlerim, şehrin içinden bunu biraz dışarıya çıkarmış olacağız. Modern dünya bu, bunu yakalayacağız. Benim Iğdırlı vatandaşım buna layık, bunu istiyoruz. Dünyada bu böyle çözülmüş. Tüm şehirlerimizde bu adımları atalım istiyorum. Geçen Ağrı'ya gidişimde Ağrı'da da söyledim. Burada da Sayın Valimle de bugün bunu tekrar konuşacağım, bu adımı atacağız, atmaya mecburuz, çünkü ben insanımı bu konuda gerçekten çok daha modern bir dünyanın gerekleri neyse bunu yaşasın istiyorum. Bunun dışında şehirde güzel evlerimizi yapalım, bu evlerde en modern şekilde yaşasın. Doğalgazda geciktik biraz. Doğalgazımı da inşallah bu yıl içinde çözmeye çalışacağız. ...

Değerli kardeşlerim, tarımda bakınız çiftçi kardeşim, biz gelmeden önce MHP-DSP-ANAP iktidarında Ziraat Bankası yüzde 59 faizle kredi veriyordu, şimdi yüzde 5. Yüzde 5'le biz sübvanse ediyoruz, yüzde 5'le. Hali görüyor musunuz?

Değerli kardeşlerim, bunu aynen bu şekilde vermeye devam edeceğiz. Bakınız burada Ziraat Bankası'nın kredisinin yanında Halkbank, esnaf sanatkara kredi veriyordu yüzde 47 faizle. Şimdi yüzde 5. Yüzde 47 faiz nerede, yüzde 5 nerede. Niye? İstiyoruz ki küçük esnafımız da bunlardan istifade etsin ve 2002 yılında 86 bin lira bu noktada kredi sağlamışken, hamd olsun şu anda çok daha farklı bir noktadayız.

Değerli kardeşlerim, şimdi soruyorum. Çiftçimizi, esnafımızı, sanayicimizi desteklemeye evet mi? İstikrar sürsün mü? Türkiye büyüsün mü? Iğdır büyüsün mü? DSİ tarafından yürütülen çalışmalarla Batı Iğdır Ovası'nda yaklaşık 100 bin 190 dekar alanda kanalları yeniledik, bugün onların da açılışını yapıyoruz. Haydi ... kapsamında Karakoyunlu ilçesinde 11 bin dekar alanda sulama inşaatına başlayacağız. Tuzluca projesi, Ünlendi Barajı sulamasıyla Tuzluca ilçe merkezi ve 19 köye ait 103 bin 100 dekar tarım arazisi sulanacak. Ve böylece inşallah Iğdır ilinin sulanabilir tarım arazilerinin tamamını sulu tarıma kavuşturmuş olacağız.

2050 yılına kadar içme ve kullanma su ihtiyacının Ünlendi Barajı'ndan karşılanması için planlanma ve proje çalışmalarımız devam ediyor. Ve inşallah çalışmalarımızı tamamlar tamamlamaz Ünlendi Barajı'nın inşaatına başlayacağız. Bu güzel Iğdır Ovası'nın bereketini artıracak projelere, soruyorum, devam mı?

Kardeşlerim, öyleyse benim sizlerden ricam şu, istirhamım şu: Diyorum ki 43 gün kaldı, bugün de bitiyor 42. Ben il il dolaşıyorum, ilçeleri dolaşıyorum. Tüm bakan arkadaşlarım, genel başkan yardımcısı arkadaşlarım, hepsi dolaşıyor. Sizler de dolaşmaya var mısınız? Şöyle arkalar, ellerimizi bir göreyim bakayım arkalar. Sadece ön tarafta çalışma var, hep beraber bu yolculukta var mıyız? ... çalınmadık kapı bırakmayacağız. Tamam mı? Sandıklarımıza sahip çıkacağız. Komşulara, Ahmet Bey'e, Hasan Bey'e, Hüseyin Bey'e, Ali Bey'e hepsine haber, Ayşe Hanım'a, Fatma Hanım'a hepsine, hepsine selam. Durmak yok...Durmak yok İstikrar sürecek, inşallah büyüme devam edecek. Karar sizin, mühür sizde, tamam mühür sizde. Eveti siz vuracaksınız ona göre.

Hazır mıyız? Şarkımız neydi bizim, şarkımız neydi? Ha güzel. Şöyle bayrakları bir göreyim, bayrakları bir görelim bakalım. Ses gür çıksın.Yarın sizlerin İşçi Bayramı, emeğin Bayramı, onu da şimdiden kutluyorum.

Beraber yürüdük biz bu yollarda. Beraber ıslandık yağan yağmurda. Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor.

Günümüz kutlu olsun. 12 Haziran evetler sandıklara dolsun. İnşallah 12 Haziran seçimleri milletimiz, demokrasimiz, ülkemiz için hayırlara vesile olsun diyor, sizleri Allah'a emanet ediyorum.

Sağ olun, var olun.

Bilal Baştan 05-04-2011 22:12

Başbakan Erdoğan'ın İstanbul Sultanbeyli Mitinginde Yaptığı Konuşmanın Tam Metni..
 
02.05.2011

Şimdi Sultangazi'de bir başka güzel ve sizlerle kucaklaşma bambaşka güzel ve 12 Haziran inşallah inanıyorum ki bambaşka güzel olacak.

Sevgili Sultangazililer; sizlerle hatırlayın 12 Eylül'de yine burada muhteşem bir buluşma yapmıştık. O gün çok duygulanmıştım ve bayramın da arifesiydi. O gün sizler bizlere farklı bayram yaptırmıştınız. Adeta yüzde 58'in sinyalini Sultangazi vermişti. İnanıyorum ki şimdi de 12 Haziran'la ilgili buradan bir sinyal veriyorsunuz. Ben ne dediğinizi anlıyorum, diyorsunuz ki eksik kaldı, eksik kaldı. 12 Eylül'de 26 maddeyi hallettik. Ama yetmiyor, Anayasanın tamamını halledelim diyorsunuz. İnşallah onunla ilgili milletimiz hazırlıklarını yapıyor, sivil toplum kuruluşları hazırlıklarını yapıyor, biz hazırlıklarımızı yapıyoruz. Ve 12 Haziran'da eğer Parlamentoda Anayasa yapma yetkisini milletçe bize verilmesi halinde mesele yok. Çağrımızı yapacağız, diğer siyasi partilerle birlikte gelin bu işi yapalım diyeceğiz. Ama gelmiyorlarsa zaten milletçe siz bize yetkiyi vermiş olduğunuz için o zaman biz yapacağız. Onun için de ben bugün diyorum ki... Biz sizlerle gurur duyuyoruz. Ben bugün diyorum ki, Sultangazili kardeşlerimin şahsında milletime sesleniyorum. Ve şunu özellikle söylüyorum: Şurada artık 41 günümüz kaldı, 41 gün. Durmak yok... Kapı kapı dolaşmaya evet mi? Bütün aileleri dolaşmaya evet mi? Onlarla bu konuştuklarımızı aynen görüşmeye evet mi? 12 Eylül'ü konuşuyoruz görüyorsunuz, orada da öyle konuşmuştuk değil mi? Evet mi demiştik? Evet demiştiniz ve yüzde 58'le bu işi halletmiştiniz. Şimdi aynı şeyi söylüyorum. Çünkü bu dava sadece Tayyip Erdoğan'ın davası değil. Bu milletimizin ortak davası, milletçe bu işi yapacağız, milletçe bu yoldan yürüyeceğiz ve milletçe 8,5 yıldır yaptıklarımızı ve bundan sonra da inşallah yapacaklarımızı tamamlayacağız, tamamlamaya devam edeceğiz. Onun için ne diyoruz? Türkiye hazır, hedef... Türkiye hazır, hedef... Ve istikrar sürsün, Türkiye... İstikrar sürsün, Türkiye... Sizlerle birlikte büyüyeceğiz ve istikrar bugüne kadar nasıl en önemli bizim sır kelimemizse, bundan sonra da aynı şekilde sır kelimemiz olmaya devam edecek.

Ne diyorlar? Oyuna bakın oyuna. Yüzde 10 barajı diyorlar, kaldırın bu barajı. Niye yüzde 10 barajı kalksın? Yüzde 10 barajı kalksın ki Türkiye istikrarsızlığa gömülsün. Bakın Belçika 1 yıldır hükümet kuramıyor. Niye kuramıyorlar acaba? Hep bugüne kadar koalisyon koalisyon koalisyon diyorlardı. Hadi kurun, niye kuramıyorlar? İşte altında yatan gerçek bu, altında yatan gerçek bu. Onlar da yıllarca bunu böyle konuştular. Sevgili kardeşlerim, ne yaptığımızı biliyoruz, ne yapacağımıza da inanıyoruz, kararlıyız ve yapacağız. Ve bunların elinde aslında proje filan yok, dikkat edin hep söylediklerine bakın ne diyor? AK Parti ne veriyorsa biz 5 katını vereceğiz diyorlar. Öyle mi? Söyledikleri bu değil mi? Ama adını koyamıyorlar. Çünkü adını koydukları anda bitecekler, ama söyledikleri AK Parti ne veriyorsa biz 5 katını vereceğiz. Ne diyor? Biz her aileye 600 lira vereceğiz. İnandınız mı? İnandınız mı? Sayın Kılıçdaroğlu, bak inanmamışlar. Fakat şüphesiz onun da inananları olabilir ayrı mesele, ama gerçek başka. Çünkü Sayın Kılıçdaroğlu'nun şu anda bir tane adayı var. Biz sizlerle gurur duyuyoruz, biz sizlerle gurur duyuyoruz.

Şu anda CHP'nin Muğla Milletvekili adayı, DGM'nin eski savcısı, 21 Mayıs 2003 tarihli Neşter operasyonu iddianamesinde bakın ne diyor? O dönemde ne var biliyor musunuz? Kılıçdaroğlu'nun Genel Müdürlük koltuğunda oturduğu SSK'da yolsuzlukların diz boyu olduğunu belirtiyor. Şimdi de Kılıçdaroğlu'nun Muğla'da milletvekili adayı. Kılıçdaroğlu, ben konuşmuyorum, bak adayın DGM savcısı olarak bunu kendisi bizzat o zamanki iddianamesinde yazmış. İddianameyi okudum, başka bir şey değil. Hani sen yolsuzluklarla mücadele ediyordun ya, yolsuzluğun bizzat içindesin, ona gömüldün gömüldün. Zaten belli, zaten belli, zira SSK'nın Genel Müdürlüğünü aldığı zaman SSK gayet iyi gidiyor, üstlendiği andan itibaren SSK yavaş yavaş battı battı battı, artık baktı ki bu ben de iyice gidiyorum boğulacağım, merhum Ecevit'e gitti ben milletvekili adayı olayım diye. Merhum Ecevit ne dedi? Veto. Kılıçdaroğlu'nu aday yapmadı, yapmadı. Sevgili kardeşlerim, aday oldu da ne oldu? Ne olduğu belli. Şimdi tutturmuş iki de bir Tayyip Erdoğan'ın bak ben diyor geldiğim zaman ne yapacağım, Türkiye'yi ona dar edeceğim. Kılıçdaroğlu, önce kendine gel. Bak, Parlamentodayız, sen Ana Muhalefet Partisinin işte Grup Başkan vekilleri arasında bulundun, elinde dosyalarla dolaştın. Madem senin elinde bu tür dosyalar vardı, bu dosyaları savcılar boşuna mı duruyor, niye getirip onlara teslim etmedin, niye götürüp teslim etmedin? Eğer Tayyip Erdoğan'la ilgili böyle bir şey varsa bugüne kadar bunları niye yapmadın, seni tutan mı vardı? Sevgili kardeşlerim, dürüstlük bunların semtine uğramamış. Bunların dürüstlükle alakası yok. Diyor ki, geldiğim zaman bak ne yapacağım gör, aynısını Bahçeli de söylüyor. Senin de elini tutan mı var? İkiniz bir araya gelin beraber yapın. Kırk çürük yumurta bir sağlam yumurta etmez. Bunu böyle biliniz, etmez. Hadi gelin bir araya, varsa bir yolsuzluk Erdoğan'la ilgili bunu yapın.

Sevgili Sultangazililer; biz buraya yolsuzlukla mücadele ede ede geldik. Eğer yolsuzlukla biz mücadele etmemiş olsaydık, 23,5 milyar dolar IMF borcuyla devraldık. Kim vardı Hükümette? MHP. Kim vardı? DSP. Şimdi Kılıçdaroğlu'nun yanında bunlar, beraber, onlar da beraber yürüyorlar bu yolda. Ama bizim yolumuz farklı, onlarınki farklı. Kim vardı? ANAP. 23,5 milyar dolar. Ne oldu? Onlar borçlandı, biz ödedik ödedik ödedik, şu anda 5,2 milyar dolar borca indirdik. Aslında şu anda ... Öderiz, fakat bakıyoruz ki çok düşük faiz ve yavaş yavaş öderiz, niye acele edelim diyoruz. Fakat 3 yıldır da biliyorsunuz stand-by anlaşması yapmıyoruz. Niye? Baktık ki bunlar bizim artık siyasi irademize hükmetmek istiyorlar. Dedik ki kusura bakmayın. Siz parayla ilgili konuşacaksanız buyurun konuşalım. Ama bizim yapılarımızla ilgili konuşmaya kalkarsanız bu geçmişte kaldı. Gelir İdaresi Başkanlığı bağımsız olacakmış. O kararı biz veririz. Hani Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde konuştuk da, bizdeki bazı Fransız tipler var. Türkiye'ye Fransız kalan ... konuşmamızdan rahatsız olmuşlar. Öyle konuşmamak gerekirdi diyorlar. Bu onurlu milletin onuruyla oynayanlar karşısında nasıl konuşmamız gerekiyorsa aynı dille konuşuruz. Öyle konuşuruz.

Sevgili kardeşlerim; bunların on yıllar boyu ne yazık ki Batılı karşısında el pençe divan durduklarını iyi bilirsiniz. O devirler geride kaldı, artık böyle bir Türkiye yok. Ve bitmedi, 23,5 milyar doları bu hale getirdik, düşürdük düşürdük burada. Fakat bunlar milliyetçiyiz diyoruz değil mi MHP? Ne milliyetçisi, bunlar bu işin lafını yapıyor lafını. İşte Merkez Bankamızın kasasında 27,5 milyar dolar vardı döviz rezervi olarak. Sevgili kardeşlerim, şu anda Merkez Bankasının kasasında döviz rezervimiz ne oldu biliyor musunuz? 93,3 milyar dolar. 27,5 milyar dolardan aldık, 93,3 milyar dolara çıkardık. Yolsuzlukların olduğu Türkiye bu mu? Borçlandınız ve ödedik. Kasada bir şey yoktu, buraya geldi. Şimdi Kılıçdaroğlu buna sulandı biliyor musunuz? Nasıl olsa para bol, buradan dağıtırız diyorlar. Çünkü bunlar hep dolu kasaları öyle boşaltmaya alışmışlar. Ama benim milletim uyandı, size artık bu kasaları teslim etmez.

İşte 79 senede 6 bin 100 kilometre duble yol yapıldı bu ülkede, bütün iktidarların hepsi geldi bir araya 6 bin 100 kilometre, ama AK Parti tek başına evvel Allah şu 8 yılın içerisine 13 bin 600 kilometre duble yol sığdırdı. Geçen hava bozuktu, Iğdır'a gideceğim, Ağrı'ya geldik, Ağrı'dan...

Az önce ifade ettiğim gibi Merkez Bankası da o noktaya geldi, ama bunların beklentisi farklı. Biz bu işi ele aldığımızda orayı da boşaltırız, ama benim milletim onlara bu imkanı da, bu fırsatı da vermeyecek.

Şimdi değerli kardeşlerim; biz yola çıkarken ne dedik? Dört şey söyledik. Bir; eğitim dedik. İki; sağlık dedik. Üç; adalet dedik. Dört; emniyet dedik. Bir defa Türkiye'yi eğitim kurumlarımızı geliştirmek, çocuklarımızı en ideal şekilde okuyabilecekleri dersliklere, okullara kavuşturmak için bir seferberlik içindeyiz. Ve bakınız şu ana kadar 163 bin derslik yaptık Türkiye'de, 163 bin. Ve şu anda göreve geldiğimizde sınıflardaki öğrenci ortalaması neydi biliyor musunuz? 70-80 bu civarlardaydı. Şimdi ortalama nereye düştü biliyor musunuz? 31. Bu noktaya geldik, ama bunu bile biz yeterli bulmuyoruz, daha da düşüreceğiz. Ve şimdi biliyorsunuz yeni bir proje, o da nedir? Her dersliğe bir akıllı tahta. Bu akıllı tahtalar bilgisayar donanımlı olacak ve çocuklar her öğrencimize birer elektronik kitap vereceğiz, elektronik kitap. Ve bunlar ücretsiz olarak verilecek, ücretsiz. 4 yıl bu işin planlaması var. Ön hazırlıklarımız tamam, adımı atacağız ve 4 yıl içerisinde okullarımızın donanımı bitecek ve çocuklarımıza da birer tane Ipad gibi elektronik kitap vereceğiz. Yani Amerika'da, Japonya'da, dünyanın neresi olursa olsun bütün buralarda hangi teknolojiyle çocuklar eğitiliyorsa, Türkiye'de de biz bunu yakalayacağız. Bunun için önümüzde hiçbir engel yok, tüm imkanlarımız hazır ve bunun yanında biliyorsunuz bir adım zaten attık Fatih projesi. Fatih projesiyle birlikte bunu sürdüreceğiz. Fatih'in şanına yakışan bir projeyi gerçekleştireceğiz.

Sevgili kardeşlerim; onunla kalmıyoruz. Bakınız bugüne kadar biz sizlere her yıl okul açılırken sıraların üzerine kitapları koyduk mu? Ücretsiz olarak ilköğretimde de, ortaöğretimde de kitapları aldık mı? Biz buyuz, verdiğimiz sözü tutarız ve biz onlar gibi kaynak Kemal'dir demedik veya kaynak Tayyip'tir demedik. Biz ne dedik? Kaynak Türkiye'dir dedik. ... O kaynak Kemal'dir dedi.

Şimdi sevgili kardeşlerim; bakınız SSK'ya biraz sonra ona değineyim, bütün bu adımları atarken üniversitelerde bizden önce verilen burs neydi? 45 liracık. Şu anda 240 lira biz her üniversite öğrencisine veriyoruz. Eğer Kredi Yurtlar Kurumunda kalıyorsa 150 lira da orada veriyoruz. Ne yaptı? 390 lira. Özürlülere evlerde asgari ücret olarak bakım ücreti veriyor muyuz? Hey gidi Kemal Efendi, biz bunları uyguluyoruz uyguluyoruz. Biz vaat etmiyoruz, biz bunları uyguluyoruz.

Fakir fukara, garip gurebaya her ay 150 lira veriyoruz. Şu anda o da veriliyor. Hey gidi Kemal Efendi, bak bu 150'den haberin var mı? Bitmedi bitmedi. Erzak, kömür bunları veriyoruz, ne dediler? Sadaka dağıtıyorsunuz dediler. Devlet sadaka dağıtır mı? Devlet; demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Sosyal devlet olmanın gereğidir bu. Yani ben bazen valilerimle yaptığım toplantıda onu söylüyorum, kaymakamlarıma onu söylüyorum, belediye başkanlarına onu söylüyorum. Tıpkı Ömer gibi. Kapıları dinleyeceksiniz. Bacaları izleyeceksiniz. Acaba içeriden inilti geliyor mu? Ağlama sesleri geliyor mu? Yüreğiniz dağlanacak. Onların peşine koşturacaksınız ve onları takip edeceksiniz. Gücünüz neye yetiyorsa bunu yapacaksınız. Elhamdülillah bizim aktık Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak gücümüz birçok şeye yetiyor. Artık, isteyen dilenen bir Türkiye yok. Artık veren el olan durumunda olan bir Türkiye var. Artık buradayız. Çok iyi adımlar atıyoruz. İşte göreve geldiğimizde 3 bin 400 dolardı kişi başına milli gelir. Şimdi bak, 10 bin doların üzerin çıktık. Şimdi buradayız, böyle bir Türkiye var, daha iyi olacak.

Bakınız, şartlı nakil eğitimde, onu söylüyoruz. Ne olur anacığım çocuklarını fakirlik bahanesiyle okula göndermekten geri kalma, gönder. Bak ilköğretimde 20 lira veriyorduk erkek öğrenciye, şimdi 30 lira veriyoruz. 25 lira veriyorduk kız öğrenciye, şimdi 35 lira veriyoruz. Ortaöğretimde erkek öğrenciye 35 lira veriyorduk, şimdi 45 lira veriyoruz. Kız öğrenciye 45 lira veriyorduk, şimdi 55 lira veriyoruz. Kaç çocuk olursa olsun ne diyoruz, en az 3 çocuk, en az 3. Bazıları 2 tane yeter diyor, 1 tane yeter. Sakın ha bu oyuna gelmeyin, bu da bir tuzaktır, bu tuzağı hep beraber bozacağız. Çünkü bu milletin nüfusunu azaltmak istediler, bu milleti kısırlaştırmak istediler, doğum kontrolleri yaptılar bu ülkede. İstediler ki, bu millet ihtiyarlasın, yaşlansın, aynen bizi de Batı'nın şu anda düştüğü duruma düşürmek istediler. Bu oyuna gelmeyeceğiz. Genç, dinamik, eğitimli, nitelikli nüfusa sahip olacağız inşallah, olacağız. Yeter ki el ele verelim bu işi çözeceğiz. Hiç endişeniz olmasın. Çünkü Türkiye iyi büyüyor.

Sevgili kardeşlerim; bakınız sağlıkta, sağlıkta da çok önemli adımlar attık. Biz sizlerle gurur duyuyoruz. Sağlıkta atılan adımları görüyorsunuz. Göreve geldiğimizde her hastaneye gidebiliyor muydun? Ama şimdi istediğin hastaneye gidiyor musun? Bunların hepsini birleştirdik mi? Bay Kemal'in yönetemediği hastanelerle devletin hastanelerini de birleştirdik. Onlar diyordu ki bize CHP, hayır olmaz bu iş. Ne demek ya, nasıl olmaz? Biz ne dedik? Hani vardı ya bir zamanlar bir şarkı, olur olur bal gibi olur diye. Biz de olur olur bal gibi olur dedik ve oldu. Şimdi devlet hastaneleri, SSK, devletin kurumlarının hastaneleri vardı. Milli Eğitimin vardı, PTT'nin vardı bütün bunlar hepsini birleştirdik. Yetmedi dedik ki, özel sektör, vakıf bunları da birleştirelim. Yani onlar da gelsinler, SGK'dan onlara da aynı şekilde hizmet almaları için onlarla anlaşmalar yapalım ve oradan da hizmet alımı yaptık. Şu anda benim vatandaşım istediği hastaneye gidiyor mu? İstediği hastaneden bu hizmetleri alıyor mu?

Hatırlayın ya, ah ah çok vaktimi alıyor bu Bay Kemal de. Çok ilginçtir Genel Müdürken bende sigortalıydım o zaman, sigortalıydım. Sabahın erken saatinde giderdik hastaneye bize numara verirlerdi. Alırdık o numarayı aman Yarabbim, eğer ilk numaraları alamazsan yandın, alsan ne olacak? Doktorun yanına geliyorsun, doktor seni muayenehaneye çağırıyor. Muayenehaneye gidiyorsun para. Bu çileleri çektik mi? Değerli kardeşlerim, eğer ameliyat edecekse seni nerede ediyor, gene hastanede, aynı hastanede. Yani adeta orayı bir atlama mercii olarak kullandılar. Şimdi böyle bir şey var mı? Kemal Bey, sizin Genel Müdürlüğünüz döneminde biz ilaçlarımızı da alamıyorduk biliyor musun? Giderdik ilacın yarısı var, yarısı yok. Olmayanı nereden alacağız Kemal Bey diye sorardık, derlerdi ki eczaneden git al. Yanlış anlamayın Kemal Bey'in tabi ki oradaki memurları aynı şeyi söylüyordu. Onun adına söylüyorlardı. Ve şu anda istediğimiz eczaneden ilaçlarımızı gidip alıyor muyuz? Siz denendiniz Kemal Bey. Benim milletim sizi bir daha denemez. O geride kaldı. O zaman bir SSK'da Genel Müdürlüğü yürütemeyen kişi sen mi Türkiye'yi yöneteceksin ya?

Tabi bunlara hatırlatınca çıldırıyor, çıldırınca da ağzı bozuluyor. Senin ağzın ne kadar bozulursa bozulsun, bizim terbiyemiz buna müsaade etmez. Onun için biz Hacı Bektaşı Veli'nin ifadesi var ya, ne diyor? Eline, diline, beline hakim ol diyor. Ve bu ne demektir? Edep yahu diyor. Biz de buna davet ediyoruz. Edep yahu. Siz her ne kadar bu sınırları aşsanız da bizim edebimiz buna müsaade etmez. Biz yine de sizin annenize saygı duymaya devam ederiz. Farkımız bu.

Ve değerli kardeşlerim, sağlıkta bu adımlar atılırken inşallah şimdi buracıkta özellikle Sultangazi'yle ilgili olarak da söylüyorum. Burada 650 yataklı inşallah 200 yatak kadın doğum olmak üzere ihale aşamasında olan yatırımızı da yapacağız. Yani Sultangazi'nin böyle bir hastaneye kavuşmasını da sağlayacağız. Arnavutköy'de de bugün 212 yataklı bir devlet hastanesinin resmi açılışını yaptık. Sultangazi'de de bu olacak. Taş çatlasın 2 yıl civarında bunu bitiririz. Biz sizlerle gurur duyuyoruz. Zaten çok da önemli bir yatırım yapıyoruz burada, o yatırım da şu: Olimpiyat Stadının yanında yaklaşık 1,5 milyon metrekarelik alan üzerinde şehir hastanesi kuracağız, dev bir hastane. Ve bu hastane ileri teknolojiyle donanımlı olacak. Yani orada artık sedyeleri yürütmek falan olmayacak. Ya? Orada yürüyen bantlar olacak, sedyeler o bantlar üzerinde inşallah yürüyecek. Yürüyen merdivenler hepsi devreye girecek. Çok daha ileri teknoloji olacak. Birçok sıkıntıları oralarda aşmış olacağız.

Sevgili kardeşlerim, Anadolu yakasında bir, Avrupa yakasında bir olmak üzere bunu yapacağız. Kılıçdaroğlu'ndan da duyabilirsiniz yarın. O da hemen bunun üzerine atlayabilir. Biz şehir dedik, dedi ki şehri daha önce zaten benim dedi Genel Başkan Yardımcım söylemişti. Merak ettim neresi, baktım ki Saroz Körfezinden bahsediyorlar. Saroz Körfezinin ne zaman İstanbul'a ait olduğunu hala çözemedi. Bunların şeyi bu ne olacak, Kağıthane'de oturduğunu söyleyeceği yerde Kağıttepe'de oturuyorum dedi, İstanbul'un böyle bir ilçesi var mı? Ve biliyorsunuz kaydı maydı da yaptıramadı, herkese aman gidin oyunuzu kullanın derken garibim kendisi de oy kullanamadı. Referandum hatırasını biliyorsunuz.

Sevgili kardeşlerim; şimdi de ağzına askerliği doladı. Askerlik mesleğiyle alakalı konuşuyor. Kafayı takmış benim oğluma. Ne olacak diyor, kendi oğlu gitti 21 gün askerlik yaptı diyor. Bizim oğlana taktı kafayı. Kardeşim, dövizle askerliği ben mi çıkardım? Dövizle askerliğin tarihi belli. Şimdi benim oğlum yurt dışında okumuş, orada doktorasını yapıyor, Dünya Bankasında çalışmış. Bütün bunlar sebebiyle böyle bir hakkı kazanmışsa, bu hakkının gereği olarak her vatan evladının istifade ettiği bir hakkı o da gelmiş aynen bu şekilde bu hakkı kullanmış. Bunu şimdi her yerde gidip kullanıyor. Burada bir suiistimal mi var? Veya ben oğlum için özel bir yasa mı çıkardım, böyle bir şey mi var? Ya bu ne edep dışı bir davranıştır. Yani bundan prim elde edeceğini mi zannediyorsun? İki de bir her gittiği yerde bunu konuşuyor.

Sevgili kardeşlerim; onun için diyorum ki, şu 41 gün içerisinde kapı kapı dolaşarak 12 Haziran'da sandıkları AK Partiyle patlatalım. AK Partiyle patlatmaya evet mi? Evet mi? Sağ olasınız, var olasınız. Onun için heyecanınız kaybolmasın. Diri olacağız, iri olacağız, Allah'ın izniyle sandıklardan da çok güçlü çıkacağız.

Bakınız kardeşlerim; Ağrı, Iğdır oralardaydım, Muş'taydım. Hamd olsun halkımızın heyecanını, coşkusunu gördüm. Iğdır'da 3 saat bizi beklediler. Çünkü hava bozuktu, helikopterle geçemedik, karadan gitmek durumunda kaldık. Fakat, 145 kilometre Ağrı-Iğdır arasını duble yol yapmışız, o duble yoldan gitmek bize ayrı bir gurur verdi. Çünkü daha önce Iğdır'a gittiğimde o yollar birer çile yoluydu. Ama şimdi çile yolu olmaktan çıkmış. Bunu görmek beni ayrıca mutlu etti. Türkiye değişiyor, Türkiye gelişiyor.

Değerli kardeşlerim; aynı şekilde, aynı kararlılıkla yola devam ediyoruz. Ve Iğdır'da 39 açılış yaptık. 39 açılışı yaptıktan sonra dönerken baktım ki bir evin önünde bir aile, gece saat 9 falan o civarlarda, arabadan indik. Ve birlikte dedik şöyle bir yanlarına gidelim, bize dedik çay içirir misiniz? Azerilerin bir tabiri var, gözüm üstüne dedi, gözüm üstüme. Gözüm üstüne deyince biz de eve girdik. Hemen neyse çay, peynir, ekmek bir şeyler getirdiler önümüze, orada şöyle biraz kendileriyle sohbet ettik. Tabi meğerse muhabbetleri de farklı, rüyamda da gördüm dedi sizi bu gece. Demek ki kalpten kalbe yol var. Ve aile geniş bir aile, ama tabi girdik içeriye bir tarafta ahır, orada 3 tane ineği var, yan tarafta da evi, gayet güzel de kokuyor. Çünkü iç içe yaşıyorlar, ama şehrin içi, Iğdır'ın içi. Dedik ki bak biz şimdi yeni projeler yapacağız. Nedir? Nasıl organize sanayi bölgeleri var ya, organize sanayi bölgelerinin şimdi bir de hayvancılık üzerinde organize hayvancılık bölgeleri yapacağız Türkiye'de. Ve buralarda sizlere yerler tahsis edeceğiz. Bütün altyapısını biz yapacağız, siz sütünüzü her şeyinizi oradan gelip alacaksınız. Meralar tahsis edeceğiz, o meralarda da ayrıca otlatacaksınız. Güvenliğiyle, her şeyiyle mükemmel. Bunun dışında da şehir merkezinde evleriniz olacak, evlerinizi vereceğiz, ne diyorsun dedim. Başım gözüm üstüne dedi. Mesele ne? Onlara insanca yaşayabilecekleri projeyi sunmak. Hani insan nerede diyor. Bizim projelerimizin hepsinde insan var. Dedi ki, ya şu Kanal İstanbul'da dedi insan yok, hani Kanaldan gemi gidiyor ya. Arkadaşım dedi ki Başbakanım dedi, bu gemi yerine insan koysak dedi. Dedim ki yani geminin yerine biz Kanalda insan yürütsek, bu sefer de aynı Bay Kemal der ki bu insanlar yüzmeyi bilmiyor der, bunu der. Onun için bahane hazır. Şimdi bunlar biliyorsunuz tüneli yaptılar. Nereden nereye? Silivri'den Meclis'e, böyle bir tünel. Bunların da kabiliyeti bu istikamette.

Sevgili kardeşlerim; bakınız göreve geldik, Türkiye'nin dış borcu kamu net borç stoku olarak söylüyorum, milli gelire oranı yüzde 73 civarındaydı. Şimdi ne oldu? İndi indi indi yüzde 45, bakın burada. Faiz neydi? Devletin borçlanma faizi yüzde 63'tü. Şu anda devletin borçlanma faizi ne oldu? Yüzde 7, yüzde 7. Enflasyon neydi? Değerli kardeşlerim, yüzde 30. Şimdi ne oldu? Enflasyon aylık olarak söylüyorum bakın en son yüzde 4'e düştü. 30 nere, 4 nere. Bunlar kimin cebinden çıkıyordu? Benim vatandaşımın cebinden çıkıyordu.

Sevgili kardeşlerim; bakın bunlarla da yetinmiyorum. Ziraat Bankası benim çiftçi kardeşime yüzde kaç faizle borç veriyordu biliyor musunuz? Yüzde 59 faizle borç veriyordu, şimdi yüzde 5. Yüzde 59 nere, yüzde 5 nere. Aynı şekilde sevgili kardeşlerim, esnaf, Halk Bankası'ndan kredi alacak, yüzde kaç faizle alıyordu biliyor musunuz? Yüzde 47 faizle alıyordu. Şimdi yüzde 5, yüzde 5. Nereden nereye.

Kurumlar Vergisi, sevgili kardeşlerim, yüzde 33'tü, şimdi yüzde 20. Bak bunları hep biz düşürüyoruz. Ve işlerine bunlar gelmiyor, bu yapılanları görmek istemiyorlar, büyüyen Türkiye bu, güçlü olan Türkiye bu. Daha da güçlü olacağız, ama hep beraber.

Şimdi sevgili kardeşlerim, şu 41 günde hep beraber omuz omuza, el ele, gece-gündüz demeden çalışmaya hazır mıyız? Hazır mıyız? Ve soruyorum, Türkiye hazır, hedef... "2023" Türkiye hazır, hedef... "2023" İstikrar sürsün, Türkiye... "Büyüsün" İstikrar sürsün, Türkiye...

Şimdi gelelim şarkımıza. Sizleri daha fazla meşgul etmeyeceğiz, programlar devam edecek. Yarın da İstanbul'da ilçelerimizi dolaşacağız değerli kardeşlerim, ondan sonra Anadolu'ya tekrar il il devam edeceğiz. Şarkımız neydi bizim? Evet, şöyle bayrakları göreyim. Ama sesiniz gür çıksın, burası İstanbul Sultangazi. Burası İstanbul Sultangazi, bayraklar.

Beraber yürüdük biz bu yollarda. Beraber ıslandık yağan yağmurda. Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor.

Günümüz kutlu olsun. 12 Haziran, milletimiz, ülkemiz, Türk demokrasisi için hayırlara vesile olsun diyorum.

Kardeşlerim, son bir şey söylüyorum. Bizi bölmek, ayırt etmek isteyenlere sakın aldanmayalım. Biz Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Gürcüsüyle, Boşnağıyla, Abazasıyla aklınıza ne geliyorsa, biriz, beraberiz, bütünüz. Biz, yaratılanı Yaratan'dan ötürü severiz.

Bölücü terör örgütünün liderini peygamber olarak ilan edenlerle bizim işimiz olamaz. Bizim işimiz olamaz. Biz Cumayı birlik, beraberliğimizin simgesi biliriz. Köylerde biz Cuma Namazı kılmayız, kasabada kılarız, ilçede kılarız, ilde kılarız. Neden? O bizim birliğimizin, beraberliğimizin simgesidir. Ama şimdi bu BDP, bu terör örgütü ayrılıkçılar... Bunlar ne yapıyor? Bakıyorsunuz orada Diyarbakır Ulu Camii'de bir tarafta Cuma namazı kılınırken, onlar arka tarafta ayrı bir grup bir kısmı seyrediyor, bir kısmı da orada güya Cuma Namazı kılıyor. Bu ayrılıkçılığa bizim dinimizde yer yok, dinimizi istismar edenlere yer yok. Bunlara inanıyorum ki 12 Haziran'da benim milletin en güzel cevabı verecek, en güzel cevabı verecek. Onun için, durmak yok... Sağ olasınız, var olasınız, Allah gücünü artırsın diyorum, heyecanınıza inşallah güç katsın diyorum. Sağ olasınız.

Bilal Baştan 05-04-2011 22:13

Başbakan Erdoğan’ın İstanbul Esenyurt Mitinginde Yaptığı Konuşmanın Tam Metni…
 
03.05.2011



Değerli kardeşlerim, artık sayılı günlere giriyoruz. Değerli kardeşlerim, artık 39 günümüz kaldı. Çok çalışacağız ve 12 Haziran'da inşallah sandıkları AK PARTi ile patlatacağız. Ve bu yeni dönemin adında ileri demokrasi var, bu yeni dönemin adında temel hak ve özgürlükler var. Bu yeni dönemin adında çıraklık geride kaldı, kalfalık geride kaldı, ustalık dönemi var.

Sevgili kardeşlerim; çıraklığı bile olmayanların kalfa olması mümkün mü? Kalfa olmayanların usta olması mümkün mü? Onları sadece kurusıkı attığını görürsünüz. Nitekim şu anda yaptıkları da bu.

Değerli kardeşlerim; inşallah sizlerle 12 Eylül'de bir adım attık. Bu 26 maddelik bir Anayasa paketinin değiştirilmesiydi. Türkiye tarihinde önemli bir Anayasa değişikliğini halkının önüne getirdi, AK PARTi halkına geldi. Ve halkımız da bize yüzde 58'le evet dedi. Burada gerçekten çok büyük payınız oldu, çok emek verdiniz, çok gayret ettiniz, koştunuz didindiniz, kapı kapı dolaştınız ve o dönemde dikkat edin Partimiz devamlı kapatılıyor diye feryat edenlere gelin bunu engelleyelim dedik. Kimdi onlar? BDP. Sürekli kapanıyor, sürekli kapanıyor. Peki, gel kardeşim engelleyelim bunu. Meclis'e gelmediler, oy vermediler. Ve ne yazık ki bizim içimizden de bazı arkadaşlar, şimdi onlar MHP'de biliyorsunuz, onlar da bu oyuna geldiler. Ve zaten biliyorsunuz kampanyayı da beraber yürüttüler. CHP-MHP-BDP beraber yürüttüler. Ama milletim onlara sandıkta gerekli dersi verdi. Neyle? Yüzde 58'le evet dedi bu pakete. Şimdi milletim diyor ki bu yeterli değil. Anayasanın tamamını değiştirelim. Evet mi? Evet mi? Evet mi? Ve şimdi de sivil toplum kuruluşları hazırlıklar yapıyor, siyasi partiler hazırlıklar yapıyor, aydınlarımız hazırlıklar yapıyor. Ama hepsinden öte halkımız hazırlık yapıyor. Ve şu anda halkımızla oturup bu konuşuluyor. Ve yeni Anayasa, halkın tam manasıyla anlayacağı dille yazılacak bir Anayasa. Böyle bir Anayasa'nın hazırlığı ve daha küçük bir Anayasa, teferruata boğulmayan, tecrübeyle bugüne kadar olan tüm deneyimleri kapsayan bir Anayasa ve bununla beraber inşallah arzu edilen tablo Parlamento'da oluşması halinde Parlamento'da, eğer halka gidebilme imkanı olursa, halka gitmek suretiyle inşallah bu adımı atacağız. Şimdi Esenyurt'un vereceği oylar çok önemli. Onun için sizin mührünüz çok önemli. Söz sizde, karar sizde, mühür de sizde. Öyleyse şimdiden başlıyoruz. Kapı kapı dolaşmaya evet mi? Bütün eş, dost, ahbap, komşu hepsini dolaşmaya evet mi? Durmak yok... Durmak yok... Ben Türkiye'yi dolaşıyorum, ilçeleri dolaşıyorum. Tüm arkadaşlarım ilçe ilçe, köy köy dolaşıyorlar, aynen sizler de dolaşıyorsunuz, ben size inanıyorum. Çünkü bu hareket sadece kardeşinizin, Tayyip Erdoğan'ın hareketi değil. Biz yola çıkarken milletle çıktık, rotayı siz çizdiniz, sizin çizdiğiniz rota istikametinde yürüyoruz. Ve inşallah bundan sonra da milletin rotası istikametinde bu hareket yürümeye, büyümeye devam edecek.

Sevgili kardeşlerim; bu harekette çeteler yok, bu harekette mafya yok, bu harekette karanlık güçler yok. Bu hareket çetelerin karşısında, bu hareket mafyanın karşısında, bu hareket karanlık güçlerin karşısında. İşte gerçekler ortada. Bakınız yola çıkarken ileri demokrasi dedik, temel hak ve özgürlükler dedik. Ve şu ana kadar bunun mücadelesini verdik. Her geçen gün daha iyiye gidiyor muyuz? Her geçen gün daha iyiye gidiyor muyuz? Bilesiniz ki yarınlarımız, bugünlerden daha iyi olacak.

Sevgili kardeşlerim, 4 tane temel taş dedik; eğitim, sağlık, adalet, emniyet. Eğitimde attığımız adımları biliyorsunuz. Sevgili kardeşlerim, her öğrenciye ücretsiz kitap demiştik. Bütün yavrularımız ilköğretimde, ortaöğretimde kitaplarını sıralarının üstünde buluyor mu? Biz bulamadık, biz teksir kağıtlarıyla okuduk. Öğretmenimiz anlatır, biz yazardık. Zaten kırtasiyecilerde, kitapevlerinde kitabı bulamazdınız. Parası olmayanı bırakın, parası olan da bulamazdı. Ama şimdi birinci hamur kağıttan kitapları hazırlatıyoruz, yavrularımızın sıralarının üstüne bu kitapları koyuyoruz. Niye? Sosyal devlet olmanın gereği bu ve bunu yaptık. Şimdi yeni bir dönem geliyor ey Esenyurt. Şimdi akıllı tahtaya geçiyoruz, kara tahta dönemini kapatıyoruz. 4 yılda Türkiye'de akıllı tahtanın girmediği derslik kalmayacak.

Şu anda 163 bin dersliğimiz var, 163 bin. Sevgili kardeşlerim, biz geldiğimizde dersliklerin öğrenci adedi 70, 80, 100 buralara varıyordu, öyle mi? Benim okuduğum sınıf 72 kişilikti, böyle bir sınıfta okudum. Ama şimdi Türkiye ortalaması ne oldu biliyor musunuz? 31. Daha da aşağıya düşecek, daha da aşağıya düşüreceğiz. Niye? Modern dünya, ilmin tahsilinde hangi imkanlara sahipse, benim ülkem de aynı imkanlara sahip olacak. İşte akıllı tahtaya şimdi giriyoruz. Niye? İstiyoruz ki öğrenci, sınıfta teknolojinin, ileri teknolojinin ne imkanı varsa bunu yakalasın. Bu akıllı tahtalar bilgisayar donanımlı ve akıllı tahtalar bütün dersliklerde olacak 4 senede. Ama bu 4 sene içinde de bütün yavrularımıza elektronik kitap vereceğiz, elektronik kitap. Ne demek bu? IPad'i biliyorsunuz değil mi? IPad gibi bir elektronik kitap vereceğiz. Ve bütün müfredat onun içinde olacak, onun içinde olacak. Ve çocuklarımız gerekirse kitapları bile taşımaya ihtiyacı olmayacak, ona bile ihtiyacı olmayacak. Ama yine de diyoruz ki kitaptan kopmayalım, onun yanında kitabını da muhakkak yine verelim, böyle bir döneme hazırlanıyoruz. Çünkü AK PARTi'nin iktidarına bu yakışır da ondan. Hazırlıklarımız tamam. Şu anda süratle ihale dönemine giriyoruz, ihalesini yapacağız ve ardından da hemen üretimi başlayacak. Ve bu üretimle de inşallah geldikçe okullarımızı donatmaya başlayacağız.

Sevgili kardeşlerim; bununla kalmadık. Okullarımızın sayısını artırıyoruz, dersliklerimizin sayısını artırıyoruz. Ve diyoruz ki sakın ha, kimse fakirlikten dolayı ben çocuğumu okula gönderemiyorum demesin. Bakınız, şu anda biz sosyal güvencesi olmayan ailelere ne veriyoruz? İlköğretimde değerli kardeşlerim, erkek öğrenciye şu anda 35 lira veriyoruz, kız öğrenciye 45 lira veriyoruz. Ortaöğretimde erkek öğrenciye 45 lira veriyoruz, kız öğrenciye 55 lira veriyoruz. Bakın nereden nereye. Kaç çocuğunuz olursa olsun fark etmez, hepsine veriyoruz. Bitmedi. -Mehmet Polat anladım- Ve bitmedi, yola devam ediyoruz. Niye? İstiyoruz ki üniversitelerimizdeki öğrenciler de farklı olsun, bizden önceki iktidarlar ne veriyordu? Üniversite öğrencisine 45 lira veriyordu. Biz şimdi ne veriyoruz? 240 lira veriyoruz, müracaat eden herkese veriyoruz. Müracaat eden herkese. Kitapta fakir-zengin ayrımı yapıyor muyuz? Kim gelirse gelsin hepsine veriyoruz. Burs, kredide de müracaat eden her öğrenciye biz burs ve kredi verdik. Geçen yıl verdiğimiz sayı 900 binin üzerine çıktı, değerli kardeşlerim 900 binin üzerine. Şimdi çıkmış Bay Kemal... Diyor ki, biz diyor her aileye 600 lira vereceğiz. İnandınız mı? Şöyle arka taraflar inandınız mı? İnandınız mı? Değerli kardeşlerim, bakınız onun söylediğini aslında biz şu anda yapıyoruz. Nasıl yapıyoruz? Bakınız, şimdi her öğrenciye düşünün, verdiğimiz rakam bu. Her burs müracaatını yapana 240, 150 lira da Kredi Yurtlar Kurumu'nda kalıyorsa, oradan beslenme yardımı veriyoruz. Ne yaptı? 390. Özürlü aile ise, özürlü ailelere biliyorsunuz bakım parası olarak ne veriyoruz? Asgari ücret veriyoruz, asgari ücret özürlü ailelere veriyoruz. Ya zaten senin verdiğin o parayı biz burada veriyoruz, kitapta veriyoruz. Bunun yanında sosyal güvencesi olmayanlara ayrıca 150 lira nakit olarak maaş veriyoruz, bu da var, erzak veriyoruz, yakıt yardımı yapıyoruz. Bunları şöyle saymaya başladığımız zaman zaten bu rakam 1250, 1300, 1400, 1500'e doğru yürüyor. Hepsini koy bir tarafa, sevgili kardeşlerim, her doğan genel sağlık sigortasıyla doğuyor. 18 yaşına kadar. Her şey sağlamda mı?

Ah benim değerli kardeşlerim, bununla da kalmadık. Şu anda Türkiye'de üniversitesi olmayan ilimiz kaldı mı? 81 vilayetin tamamına üniversitemizi artık açtık. Niye? Anneler çocuklarını gerekirse kendi ilinde üniversite eğitimini almasını sağlasın. Ve birkaç yıl içerisinde artık 81 vilayetin tamamında fakülte sayıları da artacak, meslek yüksekokulu, yüksekokul sayıları da artacak. Dolayısıyla, benim Ağrılı kardeşim, Ardahanlı kardeşim, Iğdırlı kardeşim, Muşlu kardeşim, Karslı kardeşim oralardan çıkıp da buralara gelmeyecek, orada okuyacak. Çünkü imkanları biz onların ayaklarına götürüyoruz daha ucuza. Ve anne şefkatinden, merhametinden uzak kalmayacak, bunları başarıyoruz, bunları başaracağız. Ve sevgili kardeşlerim, bütün bunlar başarılırken, bütün bunlar başarılırken hiçbir zaman halkımızdan kopmadık, kopmayacağız. Eğitimde bu kararlılığımız devam edecek.

Peki sağlıkta ne yaptık? Sağlıkta işte az önce söyledim, Her doğan genel sağlık sigortasıyla doğuyor, değil mi? Ama bitmedi, eskiden hastanelere nasıl gidiyorduk? Nasıl gidiyorduk Allah aşkına? Şöyle bir zaman tünelinde geriye doğru gidelim. Ahh ahh ben bir sigortalıydım. Bay Kemal de SSK'nın Genel Müdürüydü. Ah ah değerli kardeşlerim... Değerli kardeşlerim, sabahın erken saatinde hastaneye gider, ne verirlerdi bize? Bir numara. O numarayla bekle. Tabi sıran gelirse doktor bey'in yanına girersin. Doktor bey ne yapar? Muayenehaneyi adres gösterir. Muayenehaneye gidersin, orada ne var? "Money", Napolyon. Parayı verdin verdin, vermedin hak getire. Ver bir aspirin gönder. Edep buydu. Değerli kardeşlerim, bir reçete verir sana, gidersin hastanenin eczanesine, ilacın yarısı var yarısı yok. Diğerleri ne olacak diye sorduğunda, oradaki eczacı da sana der ki onu da git eczaneden satın al. Ya ben SSK'lıyım, benim maaşımdan her ay para kesiyorsunuz, her ay maaşımdan kesiyorsunuz, bana bunu verin. Yok o ilaç kardeşim diyor sana. Değerli kardeşlerim, biz bu dertle büyüdük, bu dertle bütün ailelerimiz gelişti, yaşadık. Bunu bildiğimiz için dedik ki Sayın Kılıçdaroğlu'nun azabına, gazabına bu milleti daha fazla mahkum etmeyelim.

Değerli kardeşlerim, ne oldu? Geldik dedik ki biz hastaneleri birleştireceğiz. Bu CHP ne dedi biliyor musunuz? Yapamazsınız dedi. Meclis'te oluyor bunlar. Kılıçdaroğlu da yapamazsınız diyenlerden. Olmaz diyorlar, SSK işçilerindir diyorlar. Çünkü bunlar tamamıyla popülist bir siyaset yaptıkları için işlerine bu geliyor. Biz dedik ki olur olur bal gibi olur. Oldu mu? Hastaneler birleşti mi? Dedik ki koordinatör olacak devlet, yani vakıf hastaneleri de, özel sektör hastaneleri de halkımıza hizmet verebilir. Biz onlardan da hizmet alımı yapabiliriz dedik. Değerli kardeşlerim, şimdi istediğiniz de özel hastanelere de gidebiliyor musunuz? İstediğiniz eczaneden ilaçlarınızı alabiliyor musunuz? Zaman zaman eczanelerde çay falan içtiğiniz de oluyor mu? Çünkü yoksa ilaç, hemen eczacı kalkıyor ne yapıyor, depoya telefon ediyor. Olmayan ilaç anında kuryeyle geliyor. O arada da bazı eczanelerden öğrendim ki, diyorlar gelen vatandaşımıza orada çayımızı da ikram ediyoruz. Bakın nereden nereye. İşte bu modern Türkiye'nin yüzü. Buna bizimle ulaştı modern Türkiye. Kılıçdaroğlu'yla değil. Kılıçdaroğlu hayır dedi, biz evet dedik. Biz sizinle gurur duyuyoruz.

Bakınız, Sayın Kılıçdaroğlu SSK'nın başındayken değerli kardeşlerim, SSK'nın başına geldiği ana kadar SSK iyiydi. Batmıyordu, zarar falan yoktu. SSK buna devredildi, devamlı batmaya başladı. Geri geri geri, 8 yıl orada Genel Müdürlük görevinde kaldı, batırıyordu, SSK'yı tamamen iflas, yani batmıştı aslında, çok kötü bir yönetim ve baktı ki bu işi artık götüremiyorum, siyasete girme kararı verdi. Siyasete girme kararı verdiği zaman merhum Ecevit'e müracaat etti. Merhum Ecevit, herhalde ola ki bunun çok başarısız bir bürokrat olduğunu bildiği için bunu veto etti, aday yapmadı. Ama Sayın Baykal bu oyuna geldi. Ve Sayın Baykal bu oyuna öyle bir gelişme geldi ki, biliyorsunuz aslında Sayın Kılıçdaroğlu, gerçek manada bir Genel Başkan değildi. Sayın Kılıçdaroğlu, bir kaset Genel Başkanıdır, kaset. Skandal kaset, bununla gelmiştir.

Bakınız değerli kardeşlerim, şu anda Cumhuriyet Halk Partinin Muğla Milletvekili Adayı bir DGM eski savcısıdır. İddianamesinde ne yazıyor? 21 Mayıs 2003. Diyor ki, o dönemde Kılıçdaroğlu'nun Genel Müdürlük koltuğunda oturduğu SSK'da yolsuzlukların diz boyu olduğunu belirtiyor. İddianame, sosyal güvenlik kurumlarındaki tabloyu şöyle özetliyor: Sosyal güvenlik kurumları, devletin sırtında bir yüktür diyor, kurumlar iyi yönetilmemektedir diyor. Bu kurumlarda yolsuzluk diz boyudur diyor. Bu kurumlar kuyrukla, yolsuzlukla anılır olmuştur diyor. Değerli kardeşlerim, bunu diyen kim? Şu anda CHP'nin Muğla Milletvekili Adayı eski emekli DGM savcısı iddianamesinde bunu söylüyor, ben söylemiyorum. Buyurun, Sayın Kılıçdaroğlu hadi git anlat. Git konuş bakalım ne diyecek sana? Yoksa emekli savcı bu iddianamesini geri mi alacak? Bunlar bu.

Bitmedi, merhum Ecevit'le ilgili olarak bize kalkıp laf atıyor da, Sayın Kılıçdaroğlu onu git yanındaki Ankara adayın Sinan Aygün'e anlat. Bu ülkeyi yönetemiyor, artık melekelerini kaybetti, idareden acizdir diyerek suç duyurusunda bulunan Sinan Aygün'le ilgili onu nasıl aday yaptın git sen onu onunla konuş. Bunlar böyle ve şu anda biliyorsunuz CHP Genel Merkeziyle adeta Silivri arasına bir tünel kazıldı. Bunların mahareti bu. Biz Kanal İstanbul'u hazırlıyoruz, onlarda o tür tünelleri hazırlıyorlar, aradaki fark bu.

Sevgili kardeşlerim; sağlıkta adımlarımızı hızla atmaya devam edeceğiz. Ve benim halkım, kimseye muhtaç durumda olmayacak. Bakınız şu anda Anadolu'nun en ücra köşesinde, dağlarda paletli ambulanslar var, paletli ambulans. Olur ya, normal araç çıkamaz, oraya paletli ambulanslar çıkıyor. O da olmuyor, helikopter ambulanslar çıkıyor. İşte geçen Gümüşhane'deydim ve Gümüşhane'de yanıma bir yavruyu getirdiler. Gümüşhaneli misiniz? Allah iyiliğinizi versin. Gümüşhane'de yanıma bir yavruyu getirdiler, Semih 11 yaşında. Fakat Semih 6 yaşından bu yana böbrek diyalizi, sıkıntı ve tabi artık yavru zor durumda. Böbrek arandı arandı arandı, en sonunda Zonguldak'ta bulundu. Tabi olması gereken ne? Aile Semih'le beraber Ankara'ya gidecek, böbrek de Zonguldak'tan Ankara'ya gelecek, bunlar an meselesi. Ve bizim biliyorsunuz 2 tane şu anda jet ambulansımız var. Jet ambulansımızın bir tanesi aileyi Trabzon'dan aldı, Ankara'ya götürdü. Diğer jet ambulansımız da böbreği Zonguldak'tan aldı Ankara'ya getirdi. Ve Ankara'da operasyon yapıldı. Semihimiz sağlığına hamd olsun kavuştu. O gün sordum, Semih büyüyünce ne olacaksın dedim. Dedi ki, doktor olacağım. Bak dedim, sen de inşallah bu ellerinle şifa dağıtırsın. Şimdi iki de bir bir yerlere gidiyor, Kılıçdaroğlu, 2,5 yaşındaki Kübra'nın hesabını ver Recep diyor bana. Ya sen 2,5 yaşındaki Kübra'yı sana kim haberini verdi, nereden öğrendin bunu? Madem biliyordun da açlıktan bu yavru ölüyor, senin hiç vicdanın yok mu ya, sen yardım etseydin de onu bu açlıktan kurtarsaydın ya. İlla her yere devlet mi yetişecek? Kaldı ki bu yavrunun olduğu yerde CHP belediyesi var, bu belediye niye uzanmadı onlara. Ah ah işte bunlar bu kardeşim, bunlar bu. Bu CHP değil mi, bizim yavrularımıza belediyeler burs vermiyor muydu, gençlere belediyeler burs vermiyor muydu? Burs veriyordu. Ben de Belediye Başkanı olduğum dönemde İstanbul'da gençlere burs dağıtıyorduk. CHP ne yaptı? Kalktı bunu Anayasa Mahkemesine götürdü ve Anayasa Mahkemesine götürmek suretiyle bu burslar kaldırıldı. Gençler, gençler uyanın, bu CHP hiçbir zaman sizin yanınızda olmadı, olmayacak. Sadece bunlar gençleri istismar ettiler. Zira bunlar hep gençlerin üzerinden beslendiler. Gençleri yürütelim, gençleri koşturalım, gençlere molotof kokteyli attıralım BDP gibi, bunlar üzerinden beslendiler. Ben inanıyorum ki, benim halkım, benim milletim bu seçimde bu oyunu da bozacak. Bu oyunu bozmaya hazır mıyız? Eyvallah.

Değerli kardeşlerim; 3. adım... Biz sizlerle gurur duyuyoruz. Şimdi size yeni bir şehir hastanesi yapıyoruz. Nerede biliyor musunuz? Olimpiyat Stadının yanında yapıyoruz. Devasa bir hastane. 1,5 milyon metrekarelik alan üzerinde dev bir hastane yapıyoruz. En ileri teknolojiyle donanımlı bir hastane. Yani buralarda çözüm bulamadığınız herhangi bir sıkıntı anında doğru buradan biniyorsunuz aracınıza buradan metrobüs... Metrobüslerimiz burada hazır değil mi? Biniyoruz oradayız. Zaten otobüsler var, doğru oradayız. Sıkıntı olduğu anda zaten ambulanslarımız emrinizde. Hemen bir telefon iş bitti, oradayız ve böylece bu hastanemizde yürüyen merdivenler gerek düz, gerek merdiven olarak hepsi emrinizde olacak. Temennimiz en ileri teknoloji. Bütün MR'la, ültrasonografisiyle aklınıza ne gelirse, robotlarıyla her şeyiyle, böyle bir teknolojiyle bir hastane bu yakada olacak, bir diğer hastane de Anadolu yakasında olacak. İki tane şehir hastanesini inşallah İstanbul'umuza kazandıracağız.

Sevgili kardeşlerim; adalet aynı şekilde, emniyet aynı şekilde ve ulaşım... Sevgili kardeşlerim, Cumhuriyet tarihinde 79 senede 6 bin 100 kilometre bölünmüş yol yapıldı. Şimdi ise biz, şu 8 senede 13 bin 600 kilometre bölünmüş yol yaptık, bizim farkımız bu, 13 bin 600 kilometre ve bu bitiyor. Ama kalmayacak bununla. Hedefimiz şimdi nedir? Hedefimiz inşallah, 2023'e de 15 bin kilometre bölünmüş yol yapacağız.

Bakınız 500 bin konut dedik. Ne dedi bu CHP? Olmaz dedi. Biz dedik olur olur bal gibi olur. Ne oldu? Şu anda 490 bindeyiz inşaatlar. Bunun 350-360 binini sahiplerine teslim ettik. Ayrıca İstanbul'da KİPTAŞ sürekli konut üretiyor, burada da ayrıca devam ediyor. Çünkü AK PARTi iktidar olarak yerelde, genelde bu. Bizde sosyal devlet anlayışı yerelde de, genelde de hakim.

Değerli kardeşlerim; şimdi bakın 2. bu 500 binde ne var biliyor musun? Dar gelirli, yoksul bu aileler için bir adım atıyoruz şimdi. Nedir o? Özellikle evlenemeyen imkansızlıkları sebebiyle ailelere çeyizinin bir kısmını da biz temin edeceğiz. Beyaz eşyası, televizyonu vesairesi. Bunları biz temin edeceğiz mobilyasıyla ve bunu da biz aynen yine o dairesinin üzerine ilave edeceğiz. Bunu 20 yıl veya daha üzeri bir taksitlendirme yapacağız ve bunu ayda 100-120 lira gibi bu kadar basit bir taksitle de ödeyecek. Ve böylece ortalama 50 metrekare gibi bir dairedir bunlar, bu daireleri yapacağız ve böylece sefaletten inşallah refah devletinin içerisinde halkımızı göreceğiz, bunu yapacağız. Ve biz bugüne kadar verilen sözlerin hepsini nasıl yerine getirdiysek, bundan sonra da aynı şekilde yerine getireceğiz. Yani değerli kardeşlerim, bu diğer siyasi partilerin söyleyip de yerine getiremedikleri değil, biz yapmışız. Yani biz yapmıştık, yaptık, yapıyoruz, şimdiyse yapacağız bunu konuşuyoruz. Aramızdaki fark bu. Ama diğerleri sadece AK PARTi ne verdiyse biz 5 katını vereceğiz diyorlar. AK PARTi ne verdiyse biz 3 katını vereceğiz diyorlar. Bunlara biz çok alıştık, karnımız tok bunlara, karnımız tok. Biz dedik ya, 8 sene SSK'nın Genel Müdürlüğünü yapamadın, Türkiye'yi nasıl yöneteceksin?

Değerli kardeşlerim; şimdi ise Kanal İstanbul olayını konuşuyoruz. Diyor ki, çılgın projeleri bırakın diyor, akıllı projeleri konuşalım. Burada insan yok diyor. Kanal İstanbul'da nasıl insan olmaz? Haa anladım, animasyon vardı ya, o animasyonda insan yoktu doğru. Orada Kanal İstanbul'da gemi yüzüyordu. Sonradan düşündük, gemi yerine orada bir insan yürütseydik acaba nasıl olurdu diye. Fakat inanın, insan yürütsek o zaman da ne derdi biliyor musunuz Bay Kılıçdaroğlu? Bu insan yüzmeyi bilmiyor derdi. Bunların mantığı bu, anlayışı bu. Çünkü yaptığınıza bakmıyor, bizim yaptıklarımız teminatımız.

Bakınız, göreve geldik, Türkiye'nin kamu net borç stoku neydi biliyor musunuz? Ahh kardeşlerim ahh, milli gelirin yüzde 61'i borç stokuydu. Ama şimdi yüzde 25'e düştü, bak nereden nereye. 61 nerede, 25 nerede. Geçiyorum, devlet yüzde kaç faizle borçlanıyordu biliyor musunuz? Değerli kardeşlerim, yüzde 63 faizle borçlanıyordu. Şimdi devlet yüzde kaç faizle borçlanıyor? Yüzde 7. Kimin cebinden çıkıyordu bu faizler? Halkımın cebinden çıkıyordu. İktidarda kim vardı? MHP vardı, DSP vardı, ANAP vardı. Ahh benim kardeşim, bu MHP'nin, bu DSP'nin, bu ANAP'ın iktidarında IMF'ye devamlı borçlandılar, 30 milyar dolar borç aldılar. Bize ne kadar borçla devrettiler biliyor musunuz? 23,5 milyar dolar borçla devrettiler. Ödedik ödedik ödedik, şu anda dün itibariyle son geldiğimiz nokta 5,1 milyar dolar, yani 5 milyar dolara düşürdük. Onlar borçlandı, biz ödedik, onlar borçlandı, biz ödedik.

Bakınız, bunlar milliyetçiyiz diyorlar değil mi? Lafla milliyetçilik olmaz. Vatanı seviyorsan, üretiyorsan, gerçek manada ortada rakamların varsa çıkar konuş. İktidardın, 21 bankayı fona devrettiniz. 40 milyar dolar bu millete bedel ödettiniz. Biz geldik, şu anda küresel finans krizleri oldu. Bir tane fona devredilen banka var mı? Yok. Tam aksine koskoca Lehman Brothers batarken Amerika'da, bizde bir tane sigorta şirketi batmadı. Biz böyle bir iktidarız, bir tane banka batmadı. Ziraat Bankası onların iktidarında zarar etti, görev zararı dediler. Halk Bankası zarar etti, görev zararı dediler. Şu anda Ziraat Bankası da kazanıyor, Halk Bankası da kazanıyor, Vakıfbank da kazanıyor, hiçbirisinde zarar diye bir şey yok. Farkımız bu.

Değerli kardeşlerim; bakınız çok enteresan bir şey söylüyorum size. Şu anda hamd olsun onlar devleti yüzde 63'le borçlandırırken, şimdi yüzde 7'yle buraya düştü. Bakınız, enflasyon neydi? Yüzde 30. Şimdi enflasyon ne? Değerli kardeşlerim, işte açıklandı bugün. Yüzde 4,3, tek haneli rakamdayız. Nereden nereye. Bu bir canavardı değil mi? Bütün cebimizdeki canavardı, parayı sömürüyordu sülük gibi. Ama bu modern sülükleri biz sildik, attık. Artık bu evlerin bereketi oldu.

Değerli kardeşlerim; bakınız, benim çiftçime Ziraat Bankası yüzde 59 faizle kredi veriyordu. Şimdi Ziraat Bankası yüzde 5 faizle kredi veriyor. Bu mu adalet, yoksa MHP'nin, DSP'nin, ANAP'ın yaptığı mı adalet? Nereden nereye geldik. Halk Bankası yüzde 47 faizle esnafa kredi veriyordu, yüzde 47. Şimdi o da yüzde 5 faizle veriyor, yüzde 5 de biz sübvanse ediyoruz. Bak nereden nereye geldik. Esnafı onlar sömürdüler, biz ise bereket getirdik. Aramızdaki fark bu.

Sevgili kardeşlerim; aynen bu hızda devam edeceğiz. Durmak yok, yola devam. Bakınız, sizlerle bugün bu güzel havada, bu anlamlı havada, bu demokrasi ve özgürlükler mücadelesinde diyorum ki şu 39 günü iyi değerlendirelim, koşalım, koşturalım. Ben şu komşulara gitmemiştim, onlara da gitseydim demeyelim, hepsine gidelim. Gidelim anlatalım, anlatalım. Çünkü yüz yüze anlatacağız, propagandayı böyle yapacağız, çalmadık kapı bırakmayacağız. Hepimizin akrabası var, komşusu var hepsine gidelim. Ve sevgili kardeşlerim, bilesiniz ki bizde ayrım yok. Biz belli bir bölgenin partisi değiliz. Biz sadece sahillerin partisi değiliz. Biz 780 bin kilometrekarenin partisiyiz. Vatan topraklarının partisiyiz. Onun için 14 Ağustos 2001'de yola çıkarken biz ne dedik? Tek millet dedik. Niye tek millet? Çünkü millet kavramı o kadar geniş ki, bunun için de Türk'ü var, Kürt'ü var, Azeri'si var, Roman'ı var, Boşnak'ı var, Gürcü'sü var, Laz'ı var, Arnavut'u var aklınıza ne geliyorsa. Türkiye'deki tüm etnik unsurlar bu millet kavramının içinde var. Onun için ne diyoruz biz? Tek millet diyoruz. Ardından bir şey daha diyoruz. Nedir o? Tek bayrak diyoruz.

Sevgili kardeşlerim; Esenyurt bir çeşnidir. Esenyurt farklılıkların zenginleştirdiği bir ilçemizdir. Esenyurt'u kim ilçe yaptı? Soruyorum kim ilçe yaptı? Biz ilçe yaptık. Çünkü Esenyurt'un geçmişini iyi biliriz. Büyükşehir Belediye Başkanı olduğum o dönemlerini iyi biliriz. Ve hamd olsun şu anda AK PARTi Belediyesiyle Esenyurt modern bir ilçe olmanın hazzını tadıyor, daha da iyi olacak, daha da güzel olacak.

Sevgili kardeşlerim; bakınız şimdi burada bir şey söylüyorum. Şu bayrağımızın kırmızı rengi şehit kanlarımızın rengi değil mi?

Değerli kardeşlerim, hilal bizim bağımsızlığımızın ifadesi değil mi? Yıldız, şehitlerimizi temsil etmiyor mu? Peki bu niçin birilerini rahatsız ediyor? Soruyorum neden, neden? Değerli kardeşlerim, onun için ne dedik? Tek bayrak dedik, tek bayrak. Üçüncüsü; 780 bin kilometrekarelik vatanın tamamı bizim, 74 milyonun. Onun için tek vatan dedik. Vatan toprakları üzerinde ameliyat yaptırmayız. Öyle mi? Soruyorum öyle mi? Soruyorum öyle mi? Değerli kardeşlerim, tek devlet dedik. Neden? Adil devlet ve bu adil devlet tüm imkanları, tüm gelirleri halkına adil bir şekilde dağıtan bir devlet. İşte bu ilkelerle yola çıktık ve biz Türk'üyle, Kürt'üyle, Laz'ıyla, Çerkez'iyle, Azeri'siyle, Arnavut'uyla, Roman'ıyla, Boşnak'ıyla, Arap'ıyla aklınıza ne geliyorsa tüm vatandaşlarımızı yaratılanı severiz Yaratan'dan ötürü anlayışıyla seviyoruz. Bizde mezhepçilik yok, bizde meşrepçilik yok, bizde sadece insan olmak var. İnsan her şeyin önünde, devlet arka planda. Önde insan, devlet insanın hizmetkârıdır, insan devletin hizmetkârı değil, bunu böyle bileceğiz ve bu yola da böyle devam edeceğiz.

Şimdi değerli kardeşlerim, hazır mıyız? Şöyle ellerinizi bir göreyim. Maşallah. Hani eller bir görelim. Bizim şarkımız var değil mi? Şarkımızı beraber söylemeye hazır mıyız? Hep beraber söylüyoruz. Ben söylüyorum, siz söylüyorsunuz, tamam? Buradan Beylikdüzü'ne geçeceğiz, Beylikdüzü duysun, Türkiye duysun. Güzel.

Beraber yürüdük biz bu yollarda. Beraber ıslandık yağan yağmurda. Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor.

Türkiye hazır, hedef 2023. İstikrar sürsün, Türkiye Büyüsün. Günümüz kutlu olsun, geleceğimiz hayırlı olsun, 12 Haziran milletimiz, Türk demokrasisi ve vatanımız için hayırlara vesile olsun diyorum. Kalın sağlıcakla.

Bilal Baştan 05-04-2011 22:14

Başbakan Erdoğan'ın İstanbul Beylikdüzü Mitinginde Yaptığı Konuşmanın Tam Metni...
 
03.05.2011



Sevgili kardeşlerim; bakınız yola çıkarken bir şey söyledik. Dedik ki Türkiye'yi 4 temel taş üzerinde yükselteceğiz; eğitim dedik, sağlık dedik, adalet dedik, emniyet dedik. Ve şu ana kadar bu adımları kararlı bir şekilde attık. Ve sevgili kardeşlerim, biz hayal üretmiyoruz, bizim geçmişten bugüne hayallerimiz vardı. Ama biz bunları gerçekleştirdik, gerçekleştiriyoruz. Ne dedik? 2002-2007 çıraklık dönemiydi. 2007 ve 2011 kalfalık dönemi. Şimdi artık 2023'e ve arkası ustalık dönemi.

Sevgili kardeşlerim; Mimar Sinan der ki, Süleymaniye benim kalfalık eserimdir, ondan öncesini çıraklık kabul eder. Edirne Selimiye benim ustalık eserimdir. Biz bu büyüklerimizden ilham alarak bu yola çıktı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığımız, bizim lokal bir adımımızdı. Ve o günden itibaren buraların dili olsa konuşsa. Hep buralarda o günden itibaren ilgilenmeye başladık. Ve hamdolsun şimdi de Büyükşehir Belediye Başkanım, bu emaneti layıkı vechile, en güzel şekliyle devam ettiriyor. Ve artık inşallah bütün buralara kadar, gerek ulaşımda, gerek altyapıda her geçen gün daha iyi olacağız. Ve altyapıda attığımız adımlarla inşallah Beylikdüzü her geçen gün daha güzeli yakalayacak. Ve daha önce de Belediye Başkanıma sordum. Daha önce demiştim ki Kadir Bey, metromuz güzel bir adım. İnşallah Beylikdüzü'nü filan ne zaman bitiriyoruz. Bana verdiği müjde çok anlamlıydı. 29 Ekim demişti. Ve şimdi inanıyorum ki 29 Ekim, iki bayramı bir arada kutlayacağız. Hem Cumhuriyet, hem de evet Beylikdüzü metrobüsle o zaman bütünleşecek. Ve artık buradan İstanbul'un istediğiniz her yerine çok daha rahatlıkla, çok daha çabukça ulaşma imkanına kavuşacaksınız. Adeta bir metro gibi, böyle ulaşacaksınız. Bakınız bundan önce böyle bir uygulama ulaştırmada var mıydı? Yoktu. Bundan önce gelen CHP'nin iktidarları niçin bu tür şeyleri yapamadılar?

Bu kardeşiniz İstanbul'a Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu zaman kimden aldı İstanbul'u? CHP'den aldı. CHP iktidarından aldı. İstanbul'da suyumuz var mıydı? Çöp dağları nasıldı, çöplerimiz alınmazdı biliyorsunuz. Hava kirliliği aman Yarabbim, almış başını gidiyordu. Unutmayın o gazetelerin maske dağıttığı günleri, maskelerle dolaşıyorduk değil mi? Hava kirli, adeta zehirleneceğiz öyle bir durum. Çöp dağları yükselmiş gidiyor. Sanki İstanbul'da belediye yok, böyleydi. Su? Hak getire, yeni yeni sektörler oluşmuştu, o günleri unutmayın. Çöp bidonları gibi adeta su bidonları üretiliyordu artık. Ve evlerimizde banyoların küvetlerini yıkanmak için değil, kullanma suyunu biriktirmek için kullanıyorduk hatırlıyorsunuz değil mi? Şöyle bir hafızalarımızı tazeleyelim istiyorum, ki hafıza-i beşer nisyan ile maluldür. Hep geçmişi unuturuz, onları bir hatırlayalım ki bir daha bunlara bu ülkede iktidar falan asla, zaten olmaz da, zaten olmaz da.

Ve ne oldu? Geldik, sevgili kardeşlerim, dağları deldik dağları. Nereden? Istıranca'dan 180 kilometreden dağları delerek Trakya'da 8 tane baraj ve gölet yaptık. Ve oradan suları İstanbul'umuza getirdik. Niye? Biz İstanbul'un sevdalısıydık, aşığıydık İstanbul'un. Çünkü ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar... Böyle demiştik ve İstanbul'a bu hizmeti sürdürmüştük. Ve değerli kardeşlerim, şu anda artık İstanbul'umuzun su sorunu yok. Ömerli'den değerli kardeşlerim, Terkos'a Boğaz'ın altından hat çektik. Fakat şimdi Kadir Bey, bu işi daha da büyüttü, daha da büyüttü. Dev bir tünel açtı şimdi, bu dev tünelle şimdi İstanbul çift gidiş-gelişe sahip olacak. Yani Anadolu yakasında da inşallah su sıkıntımız hiç olmayacak, Avrupa Yakasında da hiç olmayacak, bu hale geldik. Bu ne meselesi? Bu bir vizyon meselesi, bu bir ufuk meselesi.

Şimdi biz hani diyoruz ya yeni projeler, dedik ya Kanal İstanbul. Çıktı ne açıkladı Ana Muhalefetin Genel Başkanı, yavru muhalefetin Genel Başkanı? İkisi de dediler ki, ikisi de dediler ki burada insan yok, ayıp ya. Sonra düşündüm düşündüm, anladım ki hani bizim bir animasyon oldu ya, o animasyonun içinde kanalda gemi yüzüyordu, gemi yüzüyordu, demek ki orada insan yürütmemiz gerekiyordu, anlaması için o gerekiyordu. Fakat sonra tekrar düşündüm. Ya dedim biz burada insan da yürütsek, bu defa diyecek ki Sayın Kılıçdaroğlu, bu yüzmeyi bilmiyor, yürüyor diyecek.

Çünkü eğitimde attığımız adımları görmez, insan yok. Biz sizlerle gurur duyuyoruz. İnsanımız bizim böyle işte görüyorsunuz. Her yerden zeka fışkırıyor. Bak ne diyor; "yıl 1453 gemiler yürür karadan, yıl 2023 gemiler yürür Kanaldan" diyor. Bizim insanımız bu işte, bu kadar zeki. Evet, o ecdadın torunu olursan böyle olur, eyvallah. Ama o ecdattan nasibini almazsan o zaman tribünden seyirci olursun, başka bir şey olmaz.

Şimdi eğitim dedik sevgili kardeşlerim, artık kitapları sıraların üzerinde ücretsiz alıyor muyuz? İlköğretimde, ortaöğretimde artık ücret ödemek var mı? Kırtasiyeci dükkanına gitmek var mı? Bu, sosyal devlet olmanın bir gereğidir. Sosyal devletiz, öyleyse fakir-zengin ayrımı yapmaksızın kitapları her eğitim-öğretim yılında sıraların üzerine koyduk, ücretsiz verdik. Bitmedi, sakın fakirlik bahane olmasın dedik. Ne olacak? Dedik ki ilköğretimde de, ortaöğretimde de kardeşim git müracaatını yap, kaymakamlığa bildir, biz oradan şartlı eğitim desteği veriyoruz. Nedir bu? Kaç çocuğun olursa olsun, gideceksin müracaatını yapacaksın ve ilköğretimdeyse, son durumu söylüyorum, erkek öğrenciye 35 lira veriyoruz, kız öğrenciye 45 lira veriyoruz Ortaöğretimde ise erkek öğrenciye 45 lira veriyoruz, kız öğrenciye 55 lira veriyoruz, pozitif ayrımcılık. Parayı kime veriyoruz? Anneye veriyoruz anneye, anneye. Sayın Kılıçdaroğlu, sen bizimle aşık atamazsın. Bitmedi, üniversitede ne veriyorlardı biz geldiğimizde? 45 lira veriyorlardı. Kim vardı iktidarda? MHP-DSP-ANAP, 45 lira veriyorlardı lisans öğrencilerine. Gençler var mı burada? Gençler şöyle bir elleri kaldırın bakayım üniversiteli gençlik, 45 lira. Değerli kardeşlerim, şimdi ne veriyoruz? 240 lira veriyoruz, 240. Zengin-fakir ayrımı yok, müracaat eden her öğrenciye burs veya kredi olarak 240 lira veriyoruz. Ve eğer Kredi Yurtlar Kurumu'nda kalıyorsa 150 lira da beslenme yardımı veriyoruz. Ne yaptı? 390 lira.

Sevgili kardeşlerim; Sayın Kılıçdaroğlu çıkmış diyor ki ben her aileye 600 lira vereceğim. İnandınız mı? Ben inanmadığınızı biliyorum zaten. Çünkü Anadolu'yu dolaşıyorum, soruyorum, kimsenin inandığı yok. Ama bunun derdi ne biliyor musunuz? Hani şimdi biz geldiğimizde Hazine tamtakır maalesef. Merkez Bankası geldik ki 27,5 milyar dolar var kasada. MHP biz milliyetçiyiz diyor ya, Merkez Bankası bizim milli bankamız değil mi? Milli bankamızın kasasında 27,5 milyar dolar var, hale bak. Koskoca Türkiye Merkez Bankası'nda 27,5 milyar dolar, bunun da yarısı Avrupa'daki işçilerimizin parasıydı. Değerli kardeşlerim, şimdi o kasada ne var biliyor musunuz? 93,3 milyar dolar var. Şimdi böyle, 93,3. Kılıçdaroğlu, şimdi bu paraya mı sulandın yoksa? Bunu mu boşaltırız diyorsun? Kusura bakma, benim milletim sana böyle bir yol göstermez, böyle bir sana hadi yürü demez. Niye? Sizden bu millet çok çekti. Çünkü siz ne zaman bu ülkede kasaları dolu gördüyseniz hep boşalttınız. Benim milletim bir daha size böyle hadi yürü demez. Ve onun için de zaten bakın çok partili hayata geçtiğimizden bugüne Cumhuriyet Halk Partisi'ne iktidar vermemiştir. Ancak kenarından köşesinden şöyle koalisyonlarda ortak yapmıştır o kadar.

Ama şimdi yeni bir adım daha atıyoruz eğitimde, o da ne biliyor musunuz? Akıllı tahtaya geçiyoruz. Yeni bir müjde, akıllı tahta. Kara tahta dönemi bitiyor, yok artık kara tahta. Şimdi akıllı tahta ve bilgisayar donanımlı. Tüm okullarımıza bunu yerleştireceğiz. 4 yılda bu projeyi tamamlayacağız, 4 yıl. Ve gençler, ellerinizi bir göreyim, yavrular. Maşallah. Bizim yani anneler, babalar da genç. Ve her çocuğumuza bir elektronik kitap vereceğiz ücretsiz, elektronik kitap. Yani gerekirse kitaplarını bile okula götürmeyeceksin. Tamam mı, kitabı bile götürmeyeceksin tamam mı? Ama istersen kitapları da götürebilirsin, kitap da vereceğiz çünkü. O çünkü bizim için bir nostalji, onu da bırakmayalım diyoruz. Ve IPad kadar bir elektronik kitap, bunun içerisine bütün müfredatı yükleyeceğiz. Dolayısıyla, oradan derslerini öğrencilerimiz takip edecek, böyle bir döneme giriyoruz. Yani Amerika'da George, Helga ne ile eğitim yapıyorsa, Esenyurt'ta da, Beylikdüzü'nde de benim Ahmet'im, Mehmet'im, Ayşe'm, Fatma'm, Hülya'm, Hatice'm aynısıyla eğitim yapacak. Evet. Ve okullarımızı internet ağıyla donatacağız. Bütün dünya ile de irtibatını kurabilecek. Artık biz eyvallah, Türkiye hazır, hedef 2023. Böyle hazırlanıyoruz. Ama 2023'ü bulmayacak bu proje. Ya? İnşallah 2015 sonuna kadar bunu bitireceğiz. Şu anda ihale safhasına geldik, ön hazırlıkları bitirdik. Ve süratle bu aralarda ihaleyi yapmak suretiyle sahibini belirleyeceğiz ve oradan da artık üretime geçeceğiz. Zaten şu anda sembolik olarak bazı çalışmaları da atmış vaziyetteyiz.

Değerli kardeşlerim; biz uygulamadayız, biz uygulamadayız ve eğitimi en önemli yol olarak buluyoruz. Bakınız, biz göreve geldiğimizde savunma bütçesi 1 numaraydı, şimdi eğitim 1 numara oldu. Eğitim gerilerdeydi o zaman. Ama şimdi onu biz ne yaptık? 1 numara yaptık. Savunmayı 6. sıraya aldık. Milli Savunma bütçesi 6. sırada, biz buyuz, biz buyuz. Çıkmış diyor ki yok bedelsiz askerlik diyor, bedelsiz askerliği getireceğim diyor. Kardeşim, iyi düşün, iyi taşın, sor, danış ya, git şehit analarına sor, git fakir-fukara, garip gureba anaya sor, bak bakalım onlar ne diyor sana. Ne diyor? Ben fakir-fukarayım diye çocuğumu askere göndereceğim. Eee? Parası pulu olan da parasız olarak çocuğunu askere gönderecek diyor, bu adalet mi diyor. Şimdi ben, CHP'ye gönül veren kardeşlerime de sesleniyorum, MHP'ye gönül veren kardeşlerime de sesleniyorum, BDP'ye gönül veren kardeşlerime de sesleniyorum. Diyorum ki iyi düşünün, bakın yaptıklarımız ortada. Bu yapacaklarımızın teminatıdır. İşte bütün eserlerimizle ortadayız. Soruyorum ben CHP'li kardeşime, MHP'li kardeşime, BDP'li kardeşime. Allah aşkına şu okullarda sen bu kitapları ücretsiz olarak bulabiliyor muydun? Ya sosyal güvencesi olmayan yavrular için size böyle bir para yardımı yapılıyor muydu? Size her ay 150 lira bir nakit yardımı yapılıyor muydu? Çocuklarınıza burs 45 liraydı, 240 lira burs veriliyor muydu? 150 lira beslenme veriliyor muydu? Eğer mastır öğrencisiyse sevgili kardeşlerim, verdiğimiz para 420 lira. Bakınız, doktora öğrencisiyse 750 lira, buralara çıkardık bu rakamları. Ve yurtlarımız kalite. Artık öyle koğuş tipi yurt yok. Yurtlarımız artık ya 1 yataklı ya 3 yataklı yurtlar, bu hale getirdik. Niye? İstedik ki yavrularımız kaliteli yerde kalsın. Ve bu yurtların sayısını da devamlı artırıyoruz, artıracağız. Çünkü bu milletin evladına ne yakışırsa onu yapacağız.

Sevgili kardeşlerim; bakınız bununla da kalmadık. Sağlıkta attığımız adımlara bakın Allah aşkına, ahh ahh, istediğin hastaneye gidiyor musun? Artık ayrım var mı? Yok. İlacını beklemeden, istediğin eczaneden alıyor musun? Allah aşkına soruyorum, CHP'lisine, MHP'lisine, BDP'lisine hepsine soruyorum, yahu şurada 8 yıl önce hastane kapılarında az mı çile çektik ya, bunları hatırlamıyor musun? Doktorun verdiği ilaçları alabiliyor muydun ya, bunları unutmuyor musun? Değerli kardeşlerim, bir ameliyat olmak için, bir ameliyat olmak için 8 ay sonraya gün vermiyorlar mıydı? Bir tomografi çektirmek hak getire paran varsa çektirirsin, paran yoksa tomografi filan çektiremezsin, böyle günlerden gelmedik mi? Ve değerli kardeşlerim, bunların hepsini yaptık.

Hastaneleri birleştirdik, devlet, SSK, kurumların hastaneleri vardı, vakıf hastaneleri, özel sektör hastaneleri hangi hastaneye gitmek istiyorsan ona git. Düne kadar zenginlerin gidebildiği hastaneye benim Beylikdüzü'ndeki kardeşim şimdi gidebiliyor mu? Neden? Çünkü biz şöyle baktık: Kanuni Sultan Süleyman ne diyordu? "Halk içinde muteber nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi." Yani biz bir sağlıklı nefesi devleti feda etmeye, evet değerli kardeşlerim devlet feda olsun, ama bir sağlıklı nefes çok önemli. Daha bunu tam yapamıyoruz, ama inşallah bu da olacak, bunu da yapacağız inşallah. Onun için çok çalışmamız lazım beraber. Sadece bu işi bizden beklemeyeceksiniz, hep beraber çalışacağız.

Bak şimdi inşallah Beylikdüzü'nde de 400 yataklı bir devlet hastanesi hazırlıyoruz, 400 yataklı. Ve daha da ileriye gidiyorum, Olimpiyat Stadının yanında da 1,5 milyon metrekarelik alan üzerinde İstanbul'da iki tane şehir hastanesi yapacağız, bu yakadakini buraya yapıyoruz, diğerini de Anadolu yakasında yapıyoruz. Önce büyük şehirlerimizden başlayarak bu şehir hastanelerimiz en ileri teknolojiyle donanımlı olacak. Yani yürüyen merdivenler, yürüyen bantlar, bunlarla donanımlı olacak. İstiyoruz ki, yaşlı amcalarımız yorulmasın, o bantlarda yürüsün. Sedyeler üzerinde çile çekmesin, oralarda gitsinler. Bütün elektronik cihazlarla A'dan Z'ye donanımlı olacak. Şimdi de öyle, ama daha iyileri de olacak. Niye? Sağlık çok önemsediğimiz bir konu.

Değerli kardeşlerim; bakınız, şu anda Güneydoğu, Doğu bütün bu bölgelerde paletli ambulanslarımız var dağlara tırmanıyor. Eskiden kızaklarla indiriliyordu. Düşünebiliyor musunuz, bir hamile hanım, değerli kardeşlerim çok önemli, kızakla indiriliyor. Şimdi alternatifler getirdik. Hatice Hanım eğer şehir merkezinde 10 gün önceden gelip misafirimiz olursan, gel 1 hafta, 10 gün önceden misafirimiz ol sizi orada doğuma hazırlayalım. Doğumuna yap, ne kadar kalmak istiyorsan o kadar daha kal, ondan sonra seni köyüne gönderelim. Kim yapıyor bunu? Sağlık Bakanlığımız yapıyor, bu hale geldik. Bunun dışında araç gereç zaten evvel Allah. Ambulanslar zaten 1'e 5, 1'e 10 katladı. Eskiden bir şehirde bakıyorsun 1 tane, 2 tane ambulans vardı. Şimdi hepsi 5-10 kat arttı, bu hale getirdik.

Bakınız, az önce Esenyurt'da da anlattım. Geçenlerde Gümüşhane'deydim, 2. il mitingimi orada yaptım. Yanıma Semih diye bir yavrumuzu getirdiler, 11 yaşında. Diyaliz hastasıydı. -Gümüşhaneli misin- Ve 11 yaşında, fakat 6 yaşında diyalize girmeye başlamış. Ve bu yavrumuzun böbrek ameliyatı olması gerekiyor, böbreği değişecek. Aradık, en sonunda Zonguldak'ta böbrek bulundu. Tabi aynı günde böbrek Zonguldak'tan gelecek. Hasta, anne, baba o da Gümüşhane'den Ankara'ya gelecek. 2 tane bizim jet ambulansımız var. 18 tane helikopter ambulansımız var şu anda. Bunlar ayrı noktalarda, 16 ayrı noktada bulunuyor. Ve jet ambulanslarımızın bir tanesi Trabzon'dan anneyi, babayı, Semih'i aldı, Ankara'ya getirdi. Ve diğer jet ambulansımız da Zonguldak'tan böbreği ve doktorlarıyla beraber Ankara'ya geldi. Ve değerli kardeşlerim operasyon Ankara'da yapıldı ve hamd olsun artık sağlıklı bir Semih var. Semih'e sordum, Semih ne olacaksın dedim. Semih dedi ki, doktor olacağım. Bak dedim Semih, bundan sonra senin ellerinden de inşallah gelecek kuşaklar, gelecek nesiller şifa bulsun. Buralara böyle geldik. Böyle laf ola beri gele yok. Uygulama var, uygulama, biz bunu yaptık.

Sayın Kılıçdaroğlu da biliyorsunuz SSK'nın Genel Müdürlüğünü yaptı 8 yıl. Değerli kardeşlerim, ben de geçmişte aslında SSK'lıydım biliyor musunuz? Ama ahh o hastane kapılarında ne çile çektim, çok da paralar verdim, maalesef. Doktor bey bizi muayenehanesine çağırıyordu, orada işimizi hemen halletmiyordu, gel muayenehaneye. Sabah erken saatte git, kuyruğa gir, numarayı al, ondan sonra da bastır muayenehaneye git. Orada da belli bir parayı ver. Parayı verdikten sonra da gel gene hastanede, eğer ameliyat gerekiyorsa hastanede ameliyat olacaksın. Yani sen bu noktada farklı bir yerde bu tür bir operasyonu yaşamıyorsun.

Ve geçenlerde şöyle baktık ki, elimize bir kart, bir yazı geldi. Fakat çok enteresan, sizin de bilginizin olmasında fayda var. Dost, ahbap bütün herkese bunları anlatmanız lazım. Şu anda CHP'nin Muğla Milletvekili adayı DGM eski savcısı. 21 Mayıs 2003 tarihli Neşter operasyonu vardı ya meşhur. Neşter operasyonunu hatırlıyorsunuz değil mi? Bu iddianamenin savcısıdır. Ve ne diyor biliyor musunuz o iddianamede? O dönemde Kılıçdaroğlu'nun Genel Müdürlük koltuğunda oturduğu SSK'da yolsuzlukların diz boyu olduğunu iddia ediyor. Ben söylemiyorum. Bitmedi. İddianame, sosyal güvenlik kurumlarındaki tabloyu şöyle özetliyor, onun dilinden: Sosyal güvenlik kurumları devletin sırtında bir yüktür. Kurumlar iyi yönetilmemektedir. Bu kurumlarda yolsuzluk diz boyudur. Bu kurumlar kuyrukla, yolsuzlukla anılır olmuştur diyor. Bu zat şu anda CHP'nin Muğla Milletvekili adayı, eski savcı. Ben söylemiyorum Sayın Kılıçdaroğlu, milletvekili adayın söylüyor. Senin hakkında söylüyor, senin başında olduğun kurumla ilgili söylüyor. Sen böyle bir yerden geliyorsun. 8 yıl yönettin orayı, ne yaptın? Batırdın, batırdın, batırdın. Baktın ki bu iş yürümüyor, gittin merhum Ecevit'e. Beni milletvekili adayı yapar mısın dediniz. Merhum Ecevit, bunun batık SSK'nın başından geldiği bildiği için, başarısız bir bürokrat olduğunu bildiği için ne yaptı? Kılıçdaroğlu'nu veto etti, veto etti. Aday yapmadı. Şimdi de kalkmış bize diyor ki, Ecevit'e saygısızlık yapıyorsunuz. Sayın Kılıçdaroğlu, bize sen siyaseti öğretme. Öğreneceğin daha çok şey var, daha yeni başladın bu işe.

Aslında Sayın Kılıçdaroğlu biliyorsunuz bir skandal kaset Genel Başkanıdır. Soruyorum sizlere, böyle bir skandal kaset ortaya çıkmasaydı bugün Kılıçdaroğlu diye birisi var mıydı ortada? Sayın Baykal'ı ziyarete gidiyor, güya geçmiş olsun diyor. Kapıya çıkıyor soruyorlar, hayır diyor, benim Genel Başkanlık diye bir derdim yok diyor. Ertesi gün de aday olduğunu açıklıyor. Tezgahı görüyor musunuz? Tezgah bu, tezgah bu. Ve şu anda da karşımızda, ama ben Allah'ıma hamd ediyorum, Yarabbi sana hamdolsun diyorum. Önceki bizim için gayet iyiydi, ama şimdi Sayın Kılıçdaroğlu geldi bu çok daha iyi, işimiz çok daha kolay. Böyle muhalefet dostlar başına. Çünkü Kanal İstanbul'u görüyor, burada insan yok diyor. Bu Kanal İstanbul'da on binlerce insan çalışacak. Burada aş, iş sahibi olacaklar. Buralarda fuarlar, iş merkezleri olacak. Buralarda konutlar yapılacak. Nasıl oluyor da burada insan yok diyorsun? Değerli kardeşlerim, bunların vizyonu yok, bunların ufku yok, vaka bu.

Ve sevgili kardeşlerim, bakınız şurada bir gerçeği daha söyleyeyim sizlere. İşte bizden önce devraldığımız iktidarın hali. Bakınız, MHP, DSP şimdi CHP'nin yanında malum, bunlardan iktidarı devraldık. Türkiye'nin kamu net borç stoku milli gelire oranı yüzde 61'di. Şimdi ne oldu biliyor musun? Yüzde 25. Bakın nereden nereye düştü. Devletin borçlanma faizi neydi biliyor musunuz? Değerli kardeşlerim, yüzde 63. Şimdi devletin borçlanma faizi ne biliyor musunuz? Yüzde 7. 63 nerede, 7 nerede. Hesap ortada. Halep oradaysa arşın Beylikdüzü'nde, ortada. Enflasyon neydi? Yüzde 30. Şu anda enflasyon ne oldu? İşte bugün açıklandı, 4,26. Değerli kardeşlerim, tek haneli rakamdayız. Ve bu aradaki bu enflasyon kimin cebinden çıkıyordu? Ayşe abla senden çıkıyordu, Fatma abla senden çıkıyordu, Hatice abla senden çıkıyordu cepten cepten. Ve bu farkı var ya, bu farkı asgari ücretin üzerine koyacaksın, bu hesabı böyle yapacaksınız. Asgari ücret şu anda neyse onun üzerine bir de enflasyon farkını koyacaksın, rakamı öyle hesaplayacaksın. Biz sizlerle gurur duyuyoruz.

Değerli kardeşlerim; bütün bunlarla beraber çıkmış diyor ki, yolsuzluk işte 12 milyon 700 bin yolsuzluk var. Ona şunu söyleyin: Bakınız, Kılıçdaroğlu'nun söylediği yolsuzlukla ilgili ben size basit bir rakam vereyim. Geldiğimizde bu miktar 19 milyondu. Şimdi 12 milyon 700 bin, buraya düşürdük. Bunu niye söylemiyorsun? Onu söylüyor, ama bunu söylemiyor. Böyle yanlışlık olur mu, dürüst ol. Ama bunlar dürüstlüğün semtinden geçmedi.

Sevgili kardeşlerim; bütün bunlarla beraber bakınız ben size basit bir şey daha söyleyeyim. Yolsuzlukların olduğu bir Türkiye'de biz MHP'den 23,5 milyar dolar IMF'e olan borçla devraldık Türkiye'yi, 23,5 milyar dolar. Şimdi IMF'ye olan borcumuz ne oldu biliyor musunuz? 5 milyar dolar, buraya düştü. MHP borçlandı, biz ödedik ve önümüzdeki yılın sonuna kadar bunu bitireceğiz, sıfırlayacağız. 2012'nin sonuna kadar sıfırlanacak. Şu anda da bitiririz, şu anda da öderiz bunu yani, öyle bir sıkıntımız yok bizim. Ama faizi çok düşük olduğu için yavaş yavaş ödensin diyoruz, sıkıntı olmaya gerek yok. Ve 3 yıldır biz IMF'le anlaşma yapmıyoruz. Borç morç almıyoruz gerek yok, ama MHP 30 milyar dolar borç aldı IMF'ten. Şimdi kalkıyor akıl veriyor. Bunlar IMF'nin kapısında köle, IMF'nin kapısında siz köle oldunuz. Kuyruğa girdiniz, ülkeyi kirlettiniz, onlar kirletti, biz temizledik, çetelerden temizledik, mafyadan temizledik, karanlık güçlerden temizledik ve bugünlere geldik.

Sevgili kardeşlerim; şimdi buradan Büyükçekmece'ye geçeceğiz, orada da böyle bir mitingimiz var. Sizlerin huzurunu çok daha fazla meşgul etmek istemiyorum. Ama diyorum ki, 39 gün var. Bakın, kale içeriden fethedilir. Hanım kardeşlerime sesleniyorum, sizden çok emek bekliyorum, çok gayret bekliyorum. Gençler, sizden gayret bekliyorum. Ana kademe, sizden gayret bekliyorum. El ele vereceğiz, omuz omuza vereceğiz bu işi başaracağız.

Sevgili kardeşlerim; bizde ayrım yok, bizde ayrımcılık yok. Biz Türk'üyle, Kürt'üyle, Laz'ıyla, Çerkez'iyle, Gürcü'süyle, Roman'ıyla, Abaza'sıyla, Boşnak'ıyla aklınıza ne gelirse bütün etnik unsurlarla biriz, beraberiz, bütünüz. Yaratılanı Yaratan'dan ötürü severiz. Bizde mezhep ayrımı yok, meşrep ayrımı yok. Ve biz insan öncelikli bir dünyayı özledik. Önde insan, arkada devlet. Devlet, insan için vardır, insan devlet için değil. Onun için yola çıkarken ne dedik? Tek millet dedik. Çünkü milletin içinde tüm etnik unsurlar var. Bu iş sizi rahatsız ediyor mu? Ediyor mu? Ne dedik? Tek bayrak dedik. Bu bayrağımız rengini nereden alıyor? Şehit kanlarından alıyor, öyle mi? Hilalimiz bağımsızlığın sembolü, öyle mi? Yıldızımız şehitlerimizin sembolü, öyle mi? Mithat Cemal Kuntay ne güzel söylüyor; "bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır" diyor. Onun için ne dedik? Tek vatan dedik, tek millet, tek bayrak, tek vatan ve durmadık. Sağ olasınız. Tek devlet dedik. Tek devletle yarınlara yürüyeceğiz ve topraklarımızda asla operasyona müsaade etmeyiz. Biriz, beraberiz, bütünüz. Bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız değerli kardeşlerim.

Şimdi hazır mıyız şarkımıza? Şarkımızı biliyor muyuz? Biliyoruz. Şöyle elleri bir göreyim. Bayrakları da bir göreyim. Arkada da varmış. Eller eller eller şöyle bir görelim. Maşallah. Çok gür olacak. Büyükçekmece hazırlansın. Tamam? Hançerelerimizden.

Beraber yürüdük biz bu yollarda. Beraber ıslandık yağan yağmurda. Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor.

Günümüz kutlu olsun, 12 Haziran milletimiz, demokrasimiz için hayırlara vesile olsun. İnşallah 12 Haziran inanıyorum ki milletimiz için ileri demokrasinin, temel hak ve özgürlüklerin ve yepyeni bir Anayasanın temellerinin atılacağı bir gün olacak. Sizden öyle bir Parlamentonun hazırlığını bekliyorum. Onun için de durmak yok... Durmak yok, yola devam" Sağ olun, var olun.

Bilal Baştan 05-04-2011 22:14

Başbakan Erdoğan'ın İstanbul Büyükçekmece Mitinginde Yaptığı Konuşmanın Tam Metni...
 
03.05.2011



Bu azminiz, bu heyecanınız inanıyorum ki 12 Haziran'da yeni bir demokrasi bayramını, temel hak ve özgürlükler bayramını gerçekleştirmeye Türkiye'de muktedirdir. Siz 12 Eylül'de bunun kararını verdiniz ve yüzde 58'le Türkiye 26 maddelik bir Anayasa paketini Türkiye'de evvel Allah gerçekleştirdik. Biz sizlerle gurur duyuyoruz, biz sizlerle gurur duyuyoruz.

Şimdi ise yeni bir döneme giriyoruz. Kalan eksikleri gidereceğiz. Biliyorsunuz çıraklık dönemini 2002-2007 arasında tamamladık. Kalfalık dönemini 2007-2011 arasında tamamladık. Şimdi artık ustalık dönemine giriyoruz. Hani Mimar Sinan'ın Süleymaniye benim kalfalık eserimdir, Edirne Selimiye benim ustalık dönemimin eseridir dediği gibi, bizler de bu iktidar süreçlerimizi aynen bu şekilde vasıflandırdık ve bu şekilde durmak yok... Aynen yola devam. Ve Türkiye hazır, hedef 2023. İstikrar sürsün, Türkiye büyüsün, istikrar sürsün...

Sevgili kardeşlerim; ne varsa istikrarda var, ne varsa güvende var. İstikrarın olduğu ülkeye dünya gelir, güvenin olduğu ülkeye dünya gelir. Bunların olmadığı yere kimse gelmez. İşte bizim iktidarımızdan önce Türkiye'ye kimse geliyor muydu? Geçmişe bakın, uluslararası yatırımın yılda giren 1 milyar doları geçmiyordu. Ama dönemimizde hamd olsun 1 yılda 22 milyar dolarlık yatırımın olduğu dönemi gördü Türkiye. Neden? Çünkü güven vardı Türkiye'de. Güven olmasa kimse gelmez ve şimdi tekrar o rakamları uluslararası finans krizlerine rağmen, biraz düşüşler olmasına rağmen yeniden yakalayacağız. Peki nasıl olacak Sayın Başbakan söyler misin? Söyleyeyim. Bakınız, biz iktidarı MHP-DSP-ANAP'tan aldık. O zaman IMF'nin kapısında kuyruktular. 30 milyar dolar borç aldılar, 30 milyar dolar. Ve bize 23,5 milyar dolar borçla devrettiler. Ödedik ödedik ödedik, dün itibariyle 5,1 milyar dolara düşürdük. Onlar borçlandı, biz ödedik. Şimdi diyorlar ki biz milliyetçiyiz. Sevsinler sizin gibi milliyetçiyi.

Bakınız, Merkez Bankası bizim milli bankamız değil mi? Merkez Bankasının da döviz rezervi neydi biliyor musunuz biz geldiğimizde? 27,5 milyar dolar. Bunun yarısı da işçi döviziydi. Sevgili kardeşlerim, 27,5 milyar dolardan şimdi neredeyiz biliyor musunuz? 93,3 milyar dolardayız. Şimdi Bay Kemal ne diyor biliyor musunuz? Hazine'deki, Merkez Bankasındaki bu paralara sulandı. Nasıl olsa diyor para bol, eee? Buradan herkese 600 lira dağıtacakmış her ay. Sayın Kılıçdaroğlu, senin bu yaptıklarını biz zaten fazlasıyla yaptık, yapıyoruz. Bakınız, şu anda her ay sosyal güvencesi olmayana 150 lira veriyoruz. Bunun yanında her öğrenciye ilköğretimde, ortaöğretimde kitapları ücretsiz veriyoruz. Erzak yardımını yapıyoruz, özürlü ailelere asgari ücret ödüyoruz özürlüye bakım için ödediğimiz para bu, asgari ücret ödüyoruz. Yani onun ailelere yaptığı yardımı biz özürlüye veriyoruz, şu anda veriyoruz biz. Ve burs, kredi geldiğimizde 45 liracık veriliyordu. Şimdi biz 240 lira öğrenciye burs veriyoruz, 240 lira. Kredi Yurtlar Kurumundaysa 150 lira da beslenme yardımı veriyoruz. Ne yaptı? 390 lira. Mastır öğrencilerine 420 lira veriyoruz. Doktora öğrencilerine değerli kardeşlerim 750, bakın buradayız. Bu destekleri veriyoruz ve şu anda bunların ortalamasını aldığınız zaman zaten rakam 1000 liranın çok çok üstünde. Biz bunları yaparken, CHP ne yaptı biliyor musunuz? Belediyelerin öğrencilerimize verdiği burslar vardı ya, bu bursları aldı Anayasa Mahkemesine götürdü, Anayasa Mahkemesine. Ve Anayasa Mahkemesi de bu bursları iptal etti, iptal etti. Ve düşünebiliyor musunuz, on binlerce öğrenci bu imkanı kaybetti. Ey Kılıçdaroğlu, sadece İstanbul Büyükşehir Belediyesi 50 bin öğrenciye bu şekilde burs veriyordu ve bunlar karşılıksızdı. Ne dedi bunlar? AK PARTi iktidarı sadaka dağıtıyor dedi, dedi mi? Sevgili kardeşlerim, bunlar sadakanın ne anlama geldiğini bilmiyor. Devlet sadaka dağıtmaz, zengin sadaka dağıtır. Sağ elin verdiğini sol el görmez. Devletin bu yaptığı görevidir, bunu Anayasa ona yüklüyor, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletinin görevi budur. Sosyal devlette devlet olarak arayacaksın, bulacaksın fakiri fukarayı, garibi gurebayı, ona ulaşacaksın.

Ben, Valiler Toplantısında vali arkadaşlarıma şunu söyledim: Mehmet Akif Ersoy'un Safahat'ında "Kocakarı ile Ömer" şiiri vardır. İsmi aynen böyle. Onu okuduğunuz zaman ihtiyar ninenin Hazreti Ömer'i nasıl sorguladığını görürsünüz, onu orada dillendiriyor. Tıpkı Ömer gibi arayıp bulacaksın, Ömer gibi arayıp bulmakla kalmayacaksınız vali arkadaşlarım, sevgili kaymakamlar, belediye başkanlarımız kalmayacaksınız. Ya? İcabında onun erzakını sen bizzat götüreceksin, göndereceksin. Bununla da kalmayacaksın, evinde sobası yoksa sobasını alacaksın. Yakıtı yoksa yakıtını vereceksin. Niye? Çünkü biz öyle bir medeniyetin çocuklarıyız ki, o medeniyette bunları arayıp bulmak bizim boynumuzun borcudur. Şimdi çıktı diyor ki, Başbakan 2,5 yaşındaki Kübra'yı diyor gördü mü? Sayın Kılıçdaroğlu, ben görmemiş olabilirim, doğru. Peki sen ne güne kaldın, sen gördüysen sen niçin ona destek vermedin? Kaldı ki, öğrendim 2,5 yaşındaki Kübra'nın hangi yerde oturduğunu. Öğrendim ki CHP'li bir belediyenin olduğu yerde.

Peki Sayın Kılıçdaroğlu, Gümüşhaneli Semih'i sen duydun mu? Diyaliz rahatsızlığı olan Semih'i duydun mu? 11 yaşında. 6 yaşında diyaliz hastası olmuş. Ve olay bize geldi. Böbrek araştırdık, Zonguldak'ta bulduk. Biliyorsunuz bizim 2 tane şu anda jet ambulansımız var. Bir ambulansımızla Trabzon'dan anneyi, babayı, Semih'i aldık. Bir ambulansla da böbreği Zonguldak'tan aldık ve Ankara'da aynı anda bunlar buluştular ve operasyon Ankara'da gerçekleşti. Şu anda sağlıklı olan Semih var, 11 yaşında. Sayın Kılıçdaroğlu bundan haberin var mı? Bunu niye görmüyorsun? Binlerce, on binlerce Semihleri niye görmüyorsun? Binlerce, on binlerce kapısı çalınan fakir fukarayı niye görmüyorsun? Erzak dağıtıldığı zaman da kalkıp sandık arıyorsun. İnsaf insaf, kendine gel. Sen kendine gelmezsen milletimiz de 12 Haziran'da kendine getirir.

Zaten Kılıçdaroğlu Genel Başkan değil, Kılıçdaroğlu biliyorsunuz skandal kaset başkanı, skandal kaset. Başarısız bir Genel Müdürdür. SSK'da Genel Müdür, çok enteresandır ve şimdi size burada kendisinin milletvekili adayının, savcı, ama burada yanımda bir iddianamesi var. İddianameden özet; CHP Muğla Milletvekili Adayı DGM eski savcısı 21 Mayıs 2003 tarihli, biliyorsunuz değil mi meşhur o Neşter operasyonu vardı ya, o Neşter operasyonundaki iddianamesinde bakın ne diyor? O dönemde Kılıçdaroğlu'nun Genel Müdürlük koltuğunda oturduğu SSK'da yolsuzlukların diz boyu olduğunu belirtiyor. İddianame sosyal güvenlik kurumlarındaki tabloyu şöyle özetliyor, bunu ben söylemiyorum, kendi milletvekili adayı, eski DGM savcısı söylüyor. "Sosyal güvenlik kurumları, devletin sırtında bir yüktür. Kurumlar iyi yönetilmemektedir. Bu kurumlarda yolsuzluk diz boyudur." Sayın Kılıçdaroğlu bak ne diyor, yolsuzluk diz boyudur diyor. Sen Genel Müdürsün dikkat et. Bu kurumlar kuyrukla, yolsuzlukla anılır olmuştur diyor. Şu anda bu savcı kendisinin Muğla Milletvekili Adayı. İnanın herhalde Kılıçdaroğlu'nun böyle bir iddianameden haberi yoktur. Olsa aday yapmazdı büyük ihtimalle. Fakat şimdi tutturmuş, bak diyor siz bana verin bu görevi, ben geleyim, eee? Geldikten sonra kendisi de, Bahçeli de ikisi de diyor ki bu dünyayı ona dar edeceğiz diyor. Neymiş, dar edecekleri neymiş? Yolsuzluk dosyalarının hepsini ortaya koyacakmış. Senin elini bağlayan mı var? Bak ben 8,5 yıldır Başbakanım. Niye bugüne kadar bu dosyaları çıkarmadın ortaya? Çıkar bunları, süreç başlamış olsun, niye bunları çıkarmıyorsun? Sana bu millet zaten iktidar vermez. Aynı şeyleri İstanbul'da Büyükşehir Belediye Başkan Adayıyken Kadir Beye de söyledi. Kardeşim, hadi benim şu anda dokunulmazlığım var, Kadir Bey'in dokunulmazlığı yok, niçin onun dosyalarını ortaya koymuyorsun, koy. Bir tane dosya koyabildi mi? Kardeşlerim, bunlar dürüst değil, bunlar samimi değil. Söylüyorum, hodri meydan diyorum, Bahçeli de senin gibi konuşuyor, sen de. İkiniz bir araya gelin, bu dosyaları çıkarın, nerede hangi dosya varsa koyun ortaya, koyun. Olmayan şey konulmaz ki.

Bak söyleyeyim sizlere, bunların hepsi bir araya gelse, atalarımızın güzel bir lafı var, "kırk çürük yumurtadan bir sağlam yumurta etmez." Olay budur. Bunlar çürük yumurta, bunlardan sağlam yumurta çıkmaz. Ben rakamlarla konuşuyorum, ama onlar neyle konuşuyor merak ediyorum.

Bakınız, göreve geldik, kamu net borç stoku ne biliyor musunuz? Yüzde 61, milli gelire oran. Sevgili kardeşlerim, şu anda neredeyiz biliyor musunuz? Yüzde 25'e düşürdük. Dünyada devletlerin kamu net borçları artarken, bizimki eksiliyor. Aynı şekilde bununla da kalmadık, bakınız devletin borçlanma faizi yüzde 63'tü, yüzde 63 faiz veriyordun sen, vatandaşım veriyordu bunu. Şimdi sevgili kardeşlerim, yüzde 7. Yüzde 63'ten yüzde 7'ye indi. Bakınız nereden nereye. Bitmedi, enflasyon neydi? Yüzde 30 biz geldiğimizde. Şimdi bugün enflasyon açıklandı. Ne oldu? 4,3. Nereden nereye. Bunlar benim vatandaşımın cebinden çıkıyordu. Bu aradaki fark enflasyonda ne demek biliyor musunuz? Asgari ücretin üzerine bu enflasyon farkını koyacaksın, cebindeki paranın değeri o kadar artacak bu demektir bu.

Sevgili kardeşlerim; bununla da kalmıyoruz. Bakınız, biz geldik Türkiye'nin ihracatı neydi? 36 milyar dolar. Şimdi şu andaki rakamla 122 milyar dolara ulaştık. Milli gelir sevgili kardeşlerim, 314 milyar dolardı. Şimdi milli gelirimiz hamd olsun bakın nerelere çıktı? Nereden nereye geldik. Şu anda 1'e 3 katlamış vaziyette, böyle bir noktadayız. Yani şu anda 10 milyar dolardayız. Ve kişi başına milli gelir işte ortada, şu anda benim vatandaşımın kişi başına milli geliri 10 bin doları aştı, buradayız. Ve milli gelirimize bakıyorsunuz, o da 732'yi bulmuş vaziyette.

Sevgili kardeşlerim; biz bununla kalmayacağız, daha iyi bir noktaya geleceğiz, Türkiye'nin potansiyeli buna müsait. Ve bunu gümbür gümbür gerçekleştirerek geliyoruz. Ve eğitimde kitapları ücretsiz dağıttık, 81 vilayete üniversitelerimizi kurduk. Şimdi akıllı tahtayı getiriyoruz. Artık bütün dersliklerde akıllı tahta olacak. 4 senede bunu bitireceğiz. Ve bütün dersliklere koyacağımız bu akıllı tahtalar bilgisayar donanımlı olacak, bilgisayar donanımlı. Ve her öğrenciye elektronik kitap vereceğiz, IPad gibi elektronik kitap, ücretsiz olarak vereceğiz. Ve bu IPad gibi olan elektronik kitapta müfredat onun içerisinde olacak. Dolayısıyla, artık benim yavrularım dünyada, Amerika'da George, Hans bütün Batı'da nasıl okuyorsa, Ahmet'im, Mehmet'im, Hatice'm, Ayşe'm, Hülya'm hepsi böyle okuyacak, bunu yakalayacağız. Türkiye hazır, hedef 2023. İstikrar sürsün, Türkiye büyüsün.

Aynı şey değerli kardeşlerim sağlıkta aynı hızda devam ediyoruz. İnşallah şu anda sağlıkta modern teknoloji ülkemize zaten girdi. Artık tomografiler, bütün bu noktada ültrasonografiler aklınıza ne gelirse hepsi var. Artık böyle 7 ay, 8 ay sonrasına randevu var mı?

Değerli kardeşlerim; sağlıkta da aynı şekilde bu hız devam ediyor. Ulaşım, adalet, emniyet... Göreve geldik, 79 senede 6 bin 100 kilometre duble yol yapıldı. 8 senede biz geldik, 13 bin 600 kilometre duble yol yaptık. Değerli kardeşlerim, geldik ki 24 tane havaalanı çalışıyor. 36 var, ama 24'ü çalışıyor, diğerleri çalışmıyor. Şu anda o 36'nın üzerine değerli kardeşlerim biz 10 havaalanı daha ilave ettik. Şu anda 46 havaalanının tamamı çalışıyor. Ve vatandaş 1 saatlik mesafeden havaalanına ulaşabiliyor. Artık Türkiye'nin dört bir yanına uçakla gidiyoruz. Ama artık uçaklar kaymak takımının bindiği değil, halkın yolu haline geldi hava yolu, halkın yolu. Ve uçaklarla seyahat 1'e 5 artmış vaziyette. Uluslararasında da durum aynı. Hızlı treniniz var mı? Var. Ankara-Eskişehir çalışıyor. Şimdi hedef Eskişehir-İstanbul'u bitirmek. Yoğun bir şekilde tünelleri deliyoruz, açıyoruz ve inşallah kısa zamanda Eskişehir-İstanbul'u da bitireceğiz ve böylece İstanbul'dan Ankara'ya 2,5 saatte ulaşacağız. Böyle bir noktaya geliyoruz. Bakın şu anda önümüzdeki ay, bu ay hatta, bu ayın sonunda Konya mitingim var. Konya mitingine hızlı trenle gideceğiz Ankara'dan. Ankara-Konya'yı açıyoruz, bunları yapıyoruz. Hızla devam. Sivas vesaire bunlar da aynen devam ediyor şu anda. Durmak yok, yola devam.

Sayın Kılıçdaroğlu, sizin tarihinizde bunlar var mı? Atatürk ebediyete intikal etti, CHP'nin tek başına iktidarları döneminde 1 gram demiryolu yok. Hani 10. Yıl Marşında demir ağlarla örüyorduk Türkiye'yi, ne oldu CHP? Söyle bakalım kaç kilometre demir ağ yaptın söyle? Var mı? Yok. Bu CHP öyle bir zihniyettir ki, bak bunlar var ya, Atatürk ebediyete intikal etti, Atatürk'ün Türk parasının üzerinden bütün resimlerini kaldırdılar, İnönü'nün resmini koydular, İnönü'nün resmini koydular. Pulların üzerinde posta pulu var ya, oradan Atatürk'ün resimlerini kaldırdılar, İnönü'nün resmini koydular. Devlet dairelerinden Atatürk'ün posterlerini kaldırdılar, İnönü'nün posterlerini koydular. Ama yeri geldiği zaman da hemen ilk söyledikleri şey biz Atatürkçüyüz. Dürüst olun dürüst, dürüst olun. Böyle bir şey söz konusu olmadığı gibi, sizinle iftihar değil, inanın nankörlüğünüzle çok çok inanıyorum ki mutazarrır olurdu. Zira, böyle bir demokrasi olmaz, böyle bir temel hak ve özgürlükler olmaz. Bu CHP var ya, İstanbul'da, Türkiye genelinde il başkanlarını bütün vilayetlerimize vali ilan etmiştir. Büyüklerimiz bilir, bilirsin değil mi annecim sen, bilirsin o günleri. Çok enteresandır, il başkanı, ama aynı zamanda İstanbul'un Valisi. Bunları yaşadı bu ülke, bunları gördü. Neresi bunun demokrasi? Hani milli egemenlik kayıtsız, şartsız kimindi? Milletindi. Nerede? Yok. Hatta bunların çok enteresan bir şeyi de vardır, milli egemenlik Cumhuriyet Halk Parti ile yürütülür. Bunlarda bu da var. Onun için de iflah etmiyorlar zaten.

Sevgili Büyükçekmeceliler; işte 12 Haziran bir değişimin, bir dönüşümün Büyükçekmece'de de ilanı olacaktır. Bakınız, biz bunlarla kalmadık. Bütün bu adımları atarken sevgili kardeşlerim, şu Kanal İstanbul'u açıkladık, beyler rahatsız oldu. Kanal İstanbul bir başka olacak, bir başka olacak. Fakat Sayın Kılıçdaroğlu diyor ki, Kanal İstanbul'da insan yok diyor. Şaşırdım, düşündüm, Allah Allah neresinde yok diye. Bizim bir animasyon oldu şöyle 3-5 dakikalık. O animasyonda Kanal İstanbul'da o kanalın içinde gemi seyahat ediyor. Herhalde dedim gemiyi gördü de onun için burada insan yok diye düşündü. Arkadaşım bana dedi ki, efendim dedi keşke bu gemi yerine orada insan yürütseydik dedi. Dedim ki burada biz insan yürütseydik, o zaman da Sayın Kılıçdaroğlu derdi ki, insan yürüyor ama, bu insan yüzmeyi bilmiyor derdi. Çünkü kendini olumsuzluk üzerine kurgulamış olan bir yapısı var. Önyargıları böyle. Yahu on binlerce insan burada çalışacak, yaklaşık 10 yıl burada inşaat var ve bu inşaatla birlikte aynı zamanda her iki güzergahta uygun olan bölgelerde bir yapılanma da olacak. Niçin? Bu yapılanmanın sebebi de; İstanbul'un deprem tehdidi altında olan yerleri istiyoruz ki buralara sevk edelim, taşıyalım. Ve onlara gayet adilane bir şekilde bu adımı atalım, onları bu ilkel oturdukları yerlerden kurtaralım istiyoruz. İster miyiz bunu? Çünkü size o yakışır, size layık olan o. Öyle yerler var ki itfaiye arabası sokak aralarına girmez ve öyle yerler var ki Allah göstermesin, bir deprem olduğu zaman şu İstanbul'da ne diyorlar? On binlerce, yüz binlerce insan ölüm tehdidi altında diyorlar. Öyleyse bunun tedbirini almak bizim görevimiz değil mi? Bu kardeşiniz İstanbul'un Belediye Başkanı olduğu zamandan bu yana bunu düşünür. Ama o zaman merkezi yönetimde olanlar bana müsaade etmediler, yol vermediler. Ne zamanki Hükümeti devraldık, dedik ki artık şimdi bunun zamanı geldi ve Belediye Başkanımla, Ulaştırma Bakanımla beraber bunun üzerinde çalıştık. Ama şimdi artık zamanı geldi. Şimdi ustalık dönemindeyiz, ustalık dönemimizin en önemli eseri olarak da bunu yapacağız, biz yaparız, Allah'ın izniyle yaparız.

Biz, Sultan Abdülmecit'in mimari çizgilerini ortaya koyduğu, ama gerçekleştiremediği Marmaray'ı şu anda yapan iktidarız. Bizden öncekiler niye yapamadılar? Tek şey söylüyorlar, tek şey; bunu Ecevit de söylemişti. Söylemiş olabilir kardeşim, nerede bunun projesi, atılan bir adım var mı? Yok. Efendim, iki şehir söylüyordum ben, Kılıçdaroğlu diyor ki benim Genel Başkan Yardımcım onu diyor 4 yıl önce bütçe müzakerelerinde söylemişti. Çıkardım Meclis tutanaklarından, bir de baktık ki Saroz Körfezini İstanbul'un içinde gösteriyor. Saroz Körfezinin İstanbul'la ne alakası var? Değerli kardeşlerim, ne olacak, İstanbul'a Belediye Başkanı olduğu zaman Kağıthane'yi Kağıttepe'de oturuyorum diye ilan eden bir insandan bu ülkeye fayda olur mu soruyorum sizlere. Olay bu. Onun için çok dikkatli olmamız lazım, nerede ne var, nasıl adım atıyoruz bunların üzerinde durmamız lazım. Ve şu kalan 39 günde çok iyi çalışmamız lazım. Buna hazır mıyız? Çok çalışacağız. Tamam ve kapı kapı dolaşacağız. Buna hazır mıyız? Sandıklarımıza sahip olacağız, hakim olacağız ve inşallah 12 Haziran akşamı bir demokrasi bayramını beraber kutlayacağız, özgürlükler bayramını beraber kutlayacağız. Hazırız değil mi? Ben size inanıyorum, sizlere güveniyorum ve bu işi beraber başaracağız, beraber başaracağımıza inanıyorum. Onun için diyorum ki, Türkiye hazır, hedef 2023. İstikrar sürsün, Türkiye büyüsün.

Şimdi şarkımıza geldik, tam da uygun bir andayız değil mi? Tatlı tatlı da yağıyor, güzel. Hazır mıyız? Şöyle bir elleri göreyim, bayrakları bir göreyim, eller, bayrakları bir göreyim. Güzel.

Beraber yürüdük biz bu yollarda. Beraber ıslandık yağan yağmurda. Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor.

Günümüz kutlu olsun, geleceğiniz aydınlık olsun, 12 Haziran ülkemize, milletimize, Partimize, demokrasimiz için inşallah yeniden bir doğuş, bir bayram olsun diyorum.

Bilal Baştan 05-05-2011 21:58

Başbakan Erdoğan'ın Kastamonu Mitinginde Yaptığı Konuşmanın Tam Metni...
 
04.05.2011

Bu coşkulu meydandan tüm Kastamonu'ya, Abana'ya, Ağlı'ya, Araç'a, Azdavay'a, Bozkurt'a, Cide'ye, Çatalzeytin'e, Daday'a, Devrekani'ye selamlarımı, sevgilerimi yolluyorum. Aynı şekilde Doğanyurt'a, Hanönü'ne, İhsangazi'ye, İnebolu'ya, Küre'ye, Pınarbaşı'na, Seydiler'e, Şenpazar'a, Taşköprü'ye, Tosya'ya selamlarımı, sevgilerimi tüm kardeşlerime yolluyorum.

Sevgili kardeşlerim; ne zaman Kastamonu'ya gelsem burada doğrusu huzur buldum. Kastamonu'nun o manevi atmosferini, Kastamonu'nun güzelliğini, Kastamonuluların şu sıcaklığını yüreğimde hissettim.

Osmanlı Padişahı IV. Mehmet, Kastamonulu Karabaş Veli Hazretlerinin bir vaazı sırasında duygulanıyor ve hüngür hüngür ağlamaya başlıyor. Cihan Padişahı diyor ki, Kastamonulu Karabaş Veli Hazretlerinin sözleri bana öyle tesir ediyor ki, İbrahim Ethem gibi tacı tahtı terk ederek dağlara düşmek istiyorum. İşte Kastamonu böyle bir şehir.

Kastamonulu Sadık Paşa'yı bilirsiniz değil mi? Sadık Paşa, Şeyh Şaban-ı Veli'nin türbesinin bulunduğu mezarlıkta yatar. Cenazesi yıkanırken vücudunda 18 süngü, 9 kurşun yarası bulunuyordu. İşte Kastamonu böyle yiğitlerin şehri.

18 Mart'ta bir kez daha Çanakkale'ye gittik. Orada şehitlerimizin aziz ruhuna dualar gönderdik. Çanakkale'ye yaptırdığımız Yeni Şehitlikte dolaşırken Kastamonulu şehitlerin çokluğu dikkatimizi çekti. Öğrendik ki Kastamonu, Çanakkale Savaşımızda, Kurtuluş Savaşımızda en fazla şehit veren ilimiz. Aslında Kastamonu'nun biliyorsunuz Kurtuluş Savaşı yok, Kastamonu'nun biliyorsunuz bir bağımsızlık savaşı olmadı, ama buna rağmen ülkemizin kurtuluş mücadelesinde, istiklal mücadelesinde Çanakkale'de en fazla şehidi veren ilimiz oldu. Ve hani meşhur bir türkü var ya, "ana ben gidiyorum düşmana karşı" diyen Çanakkale türküsü var ya, aslında bu Kastamonu'nun türküsüdür. Kastamonu, Şeyh Şaban-ı Veli'nin, Aşıklı Sultanın, Benli Sultanın, Karabaş Veli Hazretlerinin Kurtuluş Savaşında cepheye mermi taşırken donarak şehit olan Şerife Bacı'nın şehridir.

Yavuz Sultan Selim, Kastamonu'ya geldiğinde Candaroğulları Bey'i benim kılıcım Müslüman'a kalkmaz diyerek teslim olmuştu. İşte Kastamonu kardeşliğin şehridir, birliğin şehridir, beraberliğin şehridir.

Sevgili Kastamonulular, değerli kardeşlerim; bakınız burada bir üzüntümü sizlerle paylaşmak istiyorum. Son birkaç hafta içinde CHP bu ülkenin, bu milletin dini değerlerine ardı ardına hakaretler yağdırdı. Eskişehir'de bir sergi açtı CHP'li belediye. Camiye, tesettüre hakaret ettiler. CHP'nin bir milletvekili adayı, güya bir bilim kadını çıktı, İstanbul'un Zincirlikuyu Mezarlığında eskiden orada "Ruhuna Fatiha" yazarmış, ondan rahatsız olmazmış da, şimdi ise orada Zincirlikuyu Mezarlığının girişinde "Her nefis ölümü tadacaktır" yazıyor. Bu Allah'ın ayeti biliyorsunuz. Hatta tabutların üzerinde örtü var ya, hep bu örtülerde o yazar. Allah'ın ayetine sinir bozucu diyor. Yani sen profesör olmuşsun ama, cehalet her yerinden akıyor. Yani böyle bir ifadeyi kullanmak için CHP adayı olman mı gerekiyordu? Ama bunların genine işlemiş genine.

Yeni Genel Başkan Sayın Kılıçdaroğlu, geçen hafta Samsun mitinginde edepli bir insanın ağzına almayacağı ifadeler kullanmaya yeltendi. Sadece edep yahu dedik, sustuk. Ardından Balıkesir'de yine şahsıma ait hakaret içeren ifadeler kullandı, kendisine hani Alevilik kültüründen gelen birisidir ya, hani Alevilik vardır ya kendisinde, Hacı Bektaş-ı Veli'ye de saygısı vardır diye dedik ki, bak Hacı Bektaş-ı Veli diyor ki; "eline, beline, diline hakim ol" diyor. Hanım kardeşlerimden özür diliyorum, kendisinden önceki beline hakim olamadı, gitti. Genel Başkanlıktan gitti, ama şimdi yine milletvekili adayı. Peki diğer taraftaki hanım milletvekili ne oldu? Onu aday yapmadılar, ne oldu? Suçlu o mu? İkisi de suçlu değil miydi? Ama ne dediler? Hala bu medya, hala bu siyasiler bunun için ne diyorlar biliyor musun? Böyle bir hareket için insanın özeline karışıyorlar diyor. Kendi eşiyle mi bir şey oluyor da özeli oluyor. Kendi eşiyle değil ya, buna nasıl kendi özeli dersiniz? Bu özel değil, özel değil, bu genel genel, bu genel bir ahlaksızlıktır başka bir şey değil. Bu toplumu aldatmayın. Son zamanlarda Sayın Bahçeli de çıkmış, AK PARTi iktidarı insanların özeline giriyor diyor. Niye? Çünkü kendi adamlarının da bu tür kasetleri çıkmaya başladı o da rahatsız olmaya başladı. O da aynı şeyleri söylüyor. İnsanların özeline giriyorlar diyor. Böyle özel olur mu Allah aşkına? Peki özeldi de niçin bu milletvekillerini istifa ettirdin? Özeldi de, istifa ettirtme, sahip çık. Neden? Çünkü başına geleceği biliyor da onun için. Değerli kardeşlerim, bu tür bu toplumun ahlak değerlerine, bizim eskimez değerlerimize ters düşenler noktasında herkes işte Hacı Bektaş-ı Veli'nin ifadesiyle; eline, diline, beline hakim olacaksın. Ve onun için Sayın Kılıçdaroğlu böyle bir skandal kasetin Genel Başkanıdır. Yoksa nerede onun Genel Başkanlık, haddine mi, haddine mi? Böyle bir kaset çıkmasaydı şimdi Kılıçdaroğlu mu vardı? Yoktu. İşte o gidiş gitti. Onun için Hacı Bektaş-ı Veli'den gelen bir şeyle, millete dil uzattı, milletin değerlerine dil uzattı, kendini lisanı münasiple uyardık.

Ancak dün Siirt'te haddi aşarak, sınırları aşarak, artık edep dairesini tamamen çiğneyerek, aklı, izanı, vicdanı, inancı bir kenara bırakarak mutlak Yaratıcımız olan Allah-u Teala'ya dil uzatmak gibi bir densizliğe, bir edepsizliğe, büyük bir saygısızlığa imzasını attı. Haşa diyorum, Sübhanallah diyorum. Allah mekandan, zamandan münezzehtir diyorum. Rabbimin mağfiretine, sizlerin affına sığınıyorum. Diyor ki; "statükocuların Allah'ı Ankara'dadır." Değerli kardeşlerim, buradan Kastamonu'dan sesleniyorum, Siirt'te karşında beklediğin kalabalığı bulamadın diye bu densizliği yapmaya hakkın var mı? Bu densizliktir, bu edepsizliktir, bu Yaratan'a karşı küstahlıktır, saygısızlıktır. Şahsıma yapılan bir hakarete bugüne kadar hep katlanıyorum, ama Yaratan'a yapılmış bu küstahlığa gülüp geçemem, bunun benzetmesini bile yapamazsın. Nedir bu haddini bilmezlik. Kemal Kılıçdaroğlu'na buradan çok samimi bir tavsiyede bulunuyorum. Bizden özür dilemedi, bari bu edepsizlikten dolayı Müslümanlardan, bu milletten özür dilesin. Eğer zerre kadar haysiyeti varsa, bu sözün üzerine artık o koltukta oturmasın. Bu ülkenin yüzde 99'u Müslüman diyeceksin ve Müslümanların mutlak Yaratıcısına bu şekilde densizlik yapacaksın. Kendisine artık edep yahu demiyorum, buradan, Kastamonu'dan, evliyalar şehri Kastamonu'dan haddini bil haddini diyorum.

Değerli kardeşlerim; 12 Haziran yaklaştı, 38 gün var. 12 Haziran'da inanıyorum ki Kastamonulu kardeşlerim bunları sandığa gömecek, ben bunu biliyorum. Bugüne kadar olandan daha farklı gömecek, ben bunu biliyorum.

Değerli kardeşlerim; bunlar şımarmamalı, bunlara haddini öyle bildirmeliyiz. Demokratik yoldan, sandıkta haddini bunlara bildirmeliyiz. İstiklal şairimiz, büyük mütefekkir Mehmet Akif'in Kastamonu'da şurada, yanı başımızda Nasrullah Camiinde verdiği vaaz, Kastamonu'dan dalga dalga yayılarak tüm Anadolu'ya ulaşmış, kahraman askerlerimize büyük moral kazandırmıştı. Ben her fırsatta merhum Akif'in o vaazını hatırlıyorum. Burada, Kastamonu'da o vaazdan birkaç cümleyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Diyor ki Akif; "aramıza sokulan fitneleri, fesatları, fırkacılıkları, komiticalıkları, daha bin türlü ayrılık gayrılık sebeplerini ebediyen çiğneyerek el ele, baş başa vereceğiz, hep birlikte çalışacağız, her şeyden evvel birlik, dayanışma, yardımlaşma, bir kere bunu elde edelim, gerisi Allah'ın izniyle kolaylaşır" diyor.

Sevgili kardeşlerim; Akif, Nasrullah Camii'nde bu sözleri söylerken cemaat göz yaşlarını tutamamıştı. Akif'i dinleyen Kastamonu halkı, varını yoğunu Kurtuluş Savaşı için seferber etmiş, gencecik delikanlılarını İstiklal Savaşı'na uğurlamıştır. Şunu unutmayınız sevgili kardeşlerim: Bu ülke kardeşlik üzerine inşa edilmiştir, bu ülke birlik üzerine, beraberlik üzerine, dayanışma üzerine inşa edilmiştir. Nasıl ki Çanakkale Şehitliğimizde 81 vilayetten, Şam'dan, Kudüs'ten, Bağdat'tan, Kerkük'ten, Bakü'den şehitler yan yana yatıyorsa, Kurtuluş Savaşı'nda da 81 vilayet canını, malını, varını, yoğunu ortaya koymuştu. Biz milliyetçiliği hiçbir zaman ırkçılık olarak görmedik. Biz milliyetçiliği hiçbir zaman ayrımcılık olarak görmedik. Mehmet Akif ne güzel söylemiş. Şimdi şurada fotoğrafını görüyorum. "Sizi bir aile efradı yaratmış Yaratan. Kaldırın ayrılık esbabını artık aradan." Bu kadar güzel. Evet, bizler aynı ailenin evlatlarıyız. Bizler bu ülkenin 74 milyon vatandaşı olarak biriz, beraberiz, kardeşiz.

Bakın burada, Kastamonu'da bir kez daha ifade ediyorum. Asıl milliyetçilik, milletine hizmet etmektir. Asıl milliyetçilik, ülkesi için eser üretmektir. Asıl milliyetçilik, bu millete, bu ülkeye hizmetkar olmaktır. Milliyetçilik, bu ülkenin zenginliğine zenginlik katmaktır. Milliyetçilik, okul yapmaktır, milliyetçilik hastane yapmaktır, milliyetçilik yol inşa etmektir, üniversite kurmaktır, şehirlere modern konutlar kazandırmaktır. Milliyetçilik, bu ülkenin, bu milletin onurunu dik tutmak, bu Ay-Yıldızlı Bayrağı gururla dalgalandırmaktır.

Değerli kardeşlerim; bak 26 maddelik Anayasa değişikliğini hamd olsun Kastamonu büyük bir destekle, Türkiye ortalamasının üstünde bir destekle gerçekleştirdik. İnanıyorum şimdi 12 Haziran'da da sandıklardan yine aynı şekilde bu patlamayı gerçekleştireceğiz. 38 günümüz var. 38 gün kapı kapı dolaşmaya evet mi? Buna hazır mıyız? Buna hazır mıyız? Bu sadece Tayyip kardeşinizin görevi değil, bunu hep beraber yapacağız. Bu başarı hepimizin ortak başarısı olacak, bu zafer hepimizin ortak zaferi olacak.

Bakın sevgili kardeşlerim; eğitimde, göreve geldik, ki Anayasa'da ileri demokrasi dedik, temel hak ve özgürlükler dedik, insan öncelikli bir yaşam dedik. Devlet, insanın nesi olacak? Hizmetkârı olacak. Biz, halkımıza efendi olmaya değil; biz, halkımızın hizmetkârı olmaya geldik, bizim durumumuz bu.

Sevgili kardeşlerim; Milli Eğitim bütçesi gerilerdeydi, 1. sıraya getirdik. Milli Savunma 1'nciydi, 6. sıraya aldık. Sevgili kardeşlerim, sıraların üzerine kitapları koyduk mu? Ücretsiz olarak kitapları aldık mı, alıyor muyuz? İlköğretimde de, ortaöğretimde de... Sevgili kardeşlerim ne dedik? Yoksulluk eğitim için mani değil. Eğer ilköğretimdeyse yavrumuz, bak size erkek öğrenciye 30 lira veriyoruz, kız öğrenciye 35 lira veriyoruz. Ortaöğretimde değerli kardeşlerim, erkek öğrenciye 45 lira veriyoruz, kız öğrenciye 55 lira veriyoruz. Parayı kime veriyoruz? Anneye veriyoruz, annenin hesabına. Onun için sosyal güvencesi olmayan kardeşlerim müracaatını yapacak ve bunu alacak, kaç çocuğu olursa olsun mani yok. En az 3 tane dedik ya. Evet, yani bu milletin nüfusunu azaltmak istiyorlar, azaltmak istediler yıllarca. Yaşlı bir Türkiye istiyorlar yıllarca. Biz de diyoruz ki genç, dinamik bir nüfusla aydınlık yarınlara yürüyeceğiz. Çünkü her şeyin başında insan var. Ekonomide insan, eğer insan varsa tüketim var, insan varsa üretim var, insan yoksa bunların hiçbiri yok. Emek, insanın türevidir. Sermaye, insanın türevidir. İnsan olursa bunlar olur, insan yoksa bunlar yok. Onun için bizler insanı öne çıkardık.

Değerli kardeşlerim; şimdi yeni bir süreç. Kastamonu'da üniversite var mıydı? Soruyorum var mıydı Kastamonulu kardeşim? Duysunlar bu milliyetçiyiz diyenler. Kim Kastamonu'ya üniversiteyi kazandırdı, kim? Biz kazandırdık, biz. Niye? Evliyalar, ulema şehri Kastamonu, üniversitesiz olamazdı. Ve hamd olsun üniversiteyi getirdik, Kastamonu'ya kazandırdık. Şimdi Kastamonu Üniversitesi sürekli gelişiyor, büyüyor, daha da iyi olacak. 4 fakülte, 2 enstitü, 3 yüksekokul ve 4 meslek yüksekokulu hizmete girdi. Barınma ihtiyaçlarını karşılamak için, biz geldik MHP 45 liracık veriyordu üniversite öğrencilerine, 45 liracık. Sevsinler sizi gibi milliyetçiyi. Neredeydin, paran mı yoktu, sefil miydin, niye 45 lira? Peki biz ne veriyoruz? 240 lira veriyoruz üniversite öğrencisine, 240. Ve ne kadar müracaat olursa olsun bursa ve krediye, hepsine veriyoruz. Geçen yıl kaç öğrenciye verdik biliyor musunuz? 900 bini buldu, 900 bin. Çıkmış Kılıçdaroğlu diyor ki, ben her eve diyor 600 lira vereceğim diyor. Ya geç o işleri geç. İşte bak biz sadece üniversite öğrencisine ne veriyoruz? 240. Bir de beslenme yardımı veriyoruz Kredi Yurtlar Kurumu'nda kalıyorsa 150 lira da oradan, etti 390. Mastır öğrencilerine ne veriyoruz? 480 lira. Değerli kardeşlerim, doktora öğrencisine ne veriyoruz biliyor musunuz? 720 lira burs veya kredi veriyoruz. Biz buyuz, daha da iyi olacak. Bakınız yurtlarımızı çoğaltıyoruz, yaygınlaştırıyoruz. İnşallah yurt sorunu da kalmayacak, yurt sorunu da kalmayacak. Daha iyi olacak, daha güzel olacak.

Değerli kardeşlerim; bütün bunlarla beraber şimdi size eğitimde bir müjde veriyorum. Bu müjde ne biliyor musunuz? Artık karatahtayı kaldırıyoruz. Yavrular, çocuklar, karatahta ilköğretimde, ortaöğretimde kalkıyor. Ne geliyor? Akıllı tahta geliyor. Bu akıllı tahta, bilgisayar donanımlı olacak, bilgisayar donanımlı. Değerli kardeşlerim, onunla kalmıyoruz. Her çocuğumuza ücretsiz olarak birer tane elektronik kitap veriyoruz. Bu elektronik kitap, IPad'i biliyorsunuz değil mi IPad, IPad. Ve bunun içine müfredat yükleniyor, hatta zaman olacak ki öğrenciler kitabını bile yanında taşımaya gerek duymayacak. Sadece IPad'iyle bile derse gidip gelebilecek. Yani Amerika'da George neyle okuyorsa, hangi imkana sahipse, aynı şekilde Kastamonu'daki Ahmet, Mehmet, Hasan, Hüseyin aynı imkana sahip olacak. Ayşe, Fatma, Hülya aynı imkana sahip olacak. Yani Amerika'daki George buna sahip olur da, benim Kastamonu'daki, Amasya'daki kardeşim niye sahip olmasın ya. Fakat şimdi bazı gelişmeler var, enteresan olan o.

Değerli kardeşlerim; bakınız biz göreve geldik. Bu milliyetçiyiz diye geçinen MHP var ya, gitti IMF'nin kapısına DSP, ANAP beraber. Dilendiler dilendiler dilendiler, bir 30 milyar dolar borç aldılar. Ve 23,5 milyar dolar borçla bize devrettiler. Değerli kardeşlerim, ödedik ödedik ödedik, dün itibariyle borç ne kadar biliyor musunuz? 5,1 milyar dolar. Yani biz bu parayı şimdi 5 milyar doları var ya hemen öderiz ha, bizim için problem değil. Peki niye ödemiyorsun Sayın Başbakan. Ya çok düşük faizi var, çok çok düşük, onun için yavaş yavaş öderiz hiç önemli değil, yormayalım kendimizi diyoruz. Çünkü parayı yönetmek, finansı yönetmek de bir sanattır. Onun için hiç acele etmeye gerek yok. Bize hiçbir zararı yok, faydası var. Dolayısıyla da bu şekilde devam ediyor. Ama 2012'nin sonunda o da bitiyor. Bakın 3 yıldır biz IMF ile stand-by anlaşması yapmadık. Niye? Bizim siyasi irademize hükmetmek istediler, dedik ki yok, yok. Eğer parayı konuşacaksak konuşalım. Ama gelip de Maliye Bakanlığını ben yönetirim dersen, kusura bakma o MHP'nin dönemindeydi, o zaman yapardın. Ama bizim dönemde bunu yapamazsın.

Değerli kardeşlerim; bizim milli bankamız ne? Ziraat Bankası mı, Halk Bankası mı, Merkez Bankası mı, hangisi? Merkez Bankası. Öbürleri de devlet bankası, eyvallah. Ve Merkez Bankası'nın kasasında ne kadar döviz vardı biliyor musunuz? 27,5 milyar dolar. Bak bunu iyi düşünelim 27,5 milyar dolar. Şimdi ne var biliyor musunuz? 93 milyar dolar var, 93 milyar dolar. Öyle zannediyorum ki Kılıçdaroğlu, biraz herhalde kasadaki bu paraya göz dikti. Çünkü bunlar, kasalar doluyken boşaltmaya alışmışlar, alışmışlar. Kusura bakma, benim milletim artık sana bu fırsatı vermez, geç artık geç. Daha çok beklersin. Zaten 12 Haziran'da da inşallah defterin dürülecek, bir daha da geri dönemezsin herhalde. Değerli kardeşlerim, artık biraz da bu isyan etmesinin, küfretmesinin, hakaret etmesinin arkasında bunu görüyor da onun için.

Değerli kardeşlerim; bakınız, sizden niçin ben bu 38 günde durmadan koşalım diyorum? İşte bunun için. Bakınız Sayın Kılıçdaroğlu, 8 yıl SSK'nın Genel Müdürlüğünü yaptı 90'lı yıllarda. Ah ah o yılların dili olsa da konuşsa. Ama benim buradaki bacılarım, buradaki kardeşlerim o yılları hatırlarlar. Sigorta hastanelerinde kuyrukta az mı bekledik? İlaçlarımızı alabiliyor muyduk? Oradan numarayı alırsın, o gün muayene oldun oldun, olmadın doktor bey ne der? Muayenehaneye gel. Öyle mi? Muayenehaneye gittiğinde parayı ödüyor muydun? Ah ah, ilacın yarısını alırsın, yarısını alamazsın. Şimdi böyle bir şey var mı? Sayın Kılıçdaroğlu, batırdın SSK'yı be. Batırdın batırdın, senden öncekiler böyle zarar etmiyordu, sen geldin oraya zarara başladı. Her yıl geri gitti, her yıl geri gitti. Baktın ki bu işin altından kalkamayacağım, bu defa da gitti merhum Ecevit'e siyasete girmek istediğini söyledi. Merhum Ecevit de bunun başarısız bir Genel Müdür olduğunu öğrenince bunu veto etti, aday yapmadı bunu. Şimdi de kalkmış, Ecevit'in üzerinden prim yapmaya çalışıyor.

Bakın şimdi size ben burada o döneme yönelik bir belgeyi açıklayacağım. Sevgili kardeşlerim, şu anda CHP'nin Muğla milletvekili adayı, DGM'nin eski savcısı, ismini vermeyeyim. 21 Mayıs 2003 tarihli Neşter Operasyonu iddianamesinde Kılıçdaroğlu'nu tanık olarak dinliyor, sanık değil tanık. Bu çok enteresandır. O dönemde tabi Kılıçdaroğlu, Genel Müdürlük koltuğunda oturuyor. SSK'da yolsuzlukların diz boyu olduğunu belirtiyor CHP'nin şimdiki Muğla milletvekili adayı. İddianame sosyal güvenlik kurumlarındaki tabloyu şöyle özetliyor: Sosyal güvenlik kurumları, devletin sırtında bir kamburdur. Kurumlar iyi yönetilmemektedir. Bu kurumlarda yolsuzluk diz boyudur. Bu kurumlar kuyrukla, yolsuzlukla anılır olmuştur diyor. Şimdi o gün kendisini sanık olarak davet etmeyen o savcıya şimdi vefa borcunu ödedi ve onu Muğla'dan milletvekili adayı yaptı. Kim? Kılıçdaroğlu. Bunlar bu, bunlar bu, her tarafı bunların batak batak. Batak. Bakın değerli kardeşlerim, şimdi SSK'da artık devlet bankası, SSK böyle bir ayırım var mı? İstediğin hastaneye gidiyor musun? Ağız diş sağlığı her yere gidebiliyor musun? İstediğin eczaneden ilacını alabiliyor musun? Olay bu ya. Niye? Her zaman söylüyorum, devlet, halkı için var, halkı için var.

Ve bakın artık belli bölgelere helikopter ambulanslar yerleştirdik, yani şehirler arasında bir sıkıntı olduğunda helikopter ambulanslar gelsin, hastayı alsın taşısın diye. Geçen Gümüşhane'de miting yapıyoruz, yanıma Semih diye bir yavrumuzu getirdiler, 11 yaşında. Böbrek diyalizi, hasta. Fakat bu yavrumuzun artık böbreğinin değişmesi gerekiyordu. Hemen arayış başladı, Zonguldak'ta böbrek bulundu. Anneyle baba, çocuk Trabzon'dan bizim bir ambulans uçağımız var. O ambulans uçağımızla alındı, böbrek de diğer ambulans uçağımız var, Zonguldak Çaycuma'dan o da diğer uçakla alındı. Uçaklar Ankara'ya geldi. Ankara'da operasyon gerçekleşti ve Semih'imiz sağlığına kavuştu.

Değerli kardeşlerim, işte devlet bu, hizmetkar devlet bu. Semih'e sordum o gün. Semih ne olacaksın dedim? Semih dedi ki; Başbakanım, doktor olacağım dedi. Semih, ağzın dert görmesin yavrum dedim, inşallah sen de dertlilerin devası olursun. Bu, hedef bu.

Değerli kardeşlerim, biz hayal pazarlamıyoruz, biz birilerinin yaptığı gibi umut simsarlığı yapmıyoruz, biz ilkesizce, düşüncesizce, kontrolsüzce bol keseden atan siyaseti elimizin tersiyle ittik. Milleti kandıran, millete göbeğini kaşıyan adam diyenlerle, millete aptal gözüyle bakanlarla beraber olmadık, olmayacağız.

Değerli kardeşlerim, milletin bütçesini har vurup harman savuran, kaşıkla verip, faiz, enflasyon yoluyla kepçeyle geri alan siyaset tarzını, ekonomi yönetimini biz ittik. Bakınız, işte MHP dönemi. Sevgili kardeşlerim, ya bunlara haddini bildirmemiz lazım. Devletin kamu net borç stoku neydi biliyor musunuz? Ah benim sevgili kardeşlerim, yüzde 61. Şimdi nerede biliyor musunuz? Yüzde 25. Milli gelir karşısında buydu, şimdi bu hale geldi. Devletin ödediği faiz neydi biliyor musunuz? Yüzde 63 devlet borçlanma faizi ödüyordu. Peki şimdi ne ödüyor? Şimdi yüzde 7 borçlanma faizi ödüyor. 63 nere, yüzde 7 nere? Kimin cebinde kalıyor bu fark? Vatandaşımın cebinde kalıyor. Enflasyon neydi? Yüzde 30. Canavar değil mi enflasyon, cebimizdeki parayı alıp götürmüyor muydu? Şimdi ne oldu enflasyon? İşte dün, evvelsi gün açıkladı, 4,3. Değerli kardeşlerim, aradaki fark 26 puan. Bu ne demektir biliyor musunuz? Yüzde ile vurduğunuz zaman sevgili kardeşlerim, şöyle bir böldüğünüzde ortaya çıkan rakam korkunç bir rakam. İşte bütünüyle bunu ele aldığımızda, bu cebinizde kalan para asgari ücretin üzerine koyduğunuzda 1000 liranın üzerine çıkar. Ama bunun hesabını kimse yapmıyor ve biz iktidara gelmeden önce asgari ücretle kaç ekmek alıyordun, kaç kilo pirinç alıyordun, un alıyordun, yumurta alıyordun, süt alıyordun, yap hesabını, bir de bugünkü hesabı yap. Açık konuşuyorum; eğer biz gelmeden önce asgari ücrette aldığından bugün az alıyorsan inanın burada 1 dakika durmam, 1 dakika durmam; biz bu ülkeyi böyle yönettik, böyle yönetiyoruz.

Sevgili kardeşlerim, bakınız göreve geldik. Cumhuriyet tarihinde ne kadar duble yol yapılmıştı? 79 senede 6100 kilometre duble yol yapılmıştı. Biz ne kadar yaptık? 13600 kilometre duble yol yaptık 8 yılda. 79 senede 6100 kilometre, 8 senede 13600 kilometre. Bu ne demek biliyor musunuz? Bunu 10'la çarpacaksın, yani biz eğer 79 sene biz iktidar olsaydık bu ülkede, demek ki bu ülkede şu ana kadar 136 bin kilometre bölünmüş yol yapardık; bu, bu demektir.

Sevgili kardeşim, bitmedi, bak artık hızlı trenimiz var. Ankara-Eskişehir, şimdi Eskişehir-İstanbul, hızla o devam ediyor. Şimdi bu ay Ankara-Konya'ya açıyoruz. Türkiye nelere kavuşuyor. Şimdi Ilgaz Tünelini yapıyoruz inşallah. Artık daha rahat ulaşacaksınız, artık dağları aşmayacaksınız, tünellerden geçeceğiz inşallah, bütün bunları başaracağız. Şu anda hizmet defterimizin içerisinde hamd olsun bunlar var, bunları da süratle geliştireceğiz. Süratle bunları da inşallah geliştireceğiz.

Bakın sevgili kardeşlerim, bugün 40'a yakın ayrı hizmetin, tesisin açılışını yaptık. Yaklaşık 600 trilyonluk Kastamonu'ya bugün ayrı hizmet, ayrı eser kazandırdık. Özel sektör, devlet sektörü; bunları yaptık.

Değerli kardeşlerim, artık bu kervan yürüyor. Daha çok eserler görecek inşallah. Çünkü biz hizmete doymuyoruz, doymayacağız, hızla devam edeceğiz. Eğitimde de, sağlıkta da, adalette de bu adımları atarak yolumuza devam edeceğiz. Ulaşımda aynı şekilde bu yola devam edeceğiz. Durmak yok. Bu şekilde devam edeceğiz.

Değerli kardeşlerim, bunlara, önümüzü kesenlere siz yol vermeyeceksiniz. Çünkü Türkiye hazır, hedef 2023. İstikrar sürsün, Türkiye büyüsün. Mesele bu, bunu başarmamız lazım.

Sevgili Kastamonulular, bakınız 780 bin kilometre vatan toprağının her karışına hizmet mührümüzü vurduk. 81 vilayetimizin 81'inde artık üniversite var. Yollarla birbirine bağladık, demir ağlarla birbirine bağladık. Değerli kardeşlerim, dünyanın her yerine koştuk. Sadece Kastamonu'ya 467 derslik yaptık 8,5 yılda. Okullarımıza 7055 adet bilgisayar gönderdik. Değerli kardeşlerim, bütün bunların yanında az önce söylediğim gibi süratle inşallah akıllı tahtalarımızı da okullarımıza ihalenin ardından göndermeye başlayacağız.

Sevgili kardeşlerim, bütün bunlarla birlikte sağlıkta Kastamonu'ya neler yaptık? Belki bilmiyor olabilirsiniz, bunları da söyleyeyim. 83 trilyonluk yatırım yaptık. Üniversiteye devredilen Merkez Devlet Hastanesini, Daday Devlet Hastanesini, Kadıdağa Trafik Hastanesini, Seydiler, Pınarbaşı, Hanönü, Ağlı, Şenpazar sağlık merkezlerini. Azdavay İhsan Gazi İlçe Hastanelerini, İnebolu Devlet Hastanesi Ek Binasını ve 7 adet aile sağlığı merkezini tamamlayıp hizmetinize sunduk. Tosya Devlet Hastanesi Ek Binasının yapımına biz başladık, süratle tamamlayıp onu da hizmete açtık.

Değerli kardeşlerim, biz geldiğimizde Kastamonu'da uzman hekim sayısı neydi biliyor musunuz? 92. Kaça çıkardık? 152'ye çıkardık. Değerli kardeşlerim, 623 olan ebe ve hemşire sayısını 824'e çıkardık. Bilgisayarlı tomografi cihazını 2'ye çıkardık. 2 adet modern MR cihazı getirerek sizlerin bu sağlık hizmetlerini başka yere gitmeden çözelim istedik. Ayrıca, burası da çok önemli, ilimizde 21 adet diyaliz cihazı vardı sevgili kardeşlerim. Şimdi bu diyaliz cihazlarının sayısı ne oldu biliyor musunuz? Bu da önemli, 99 oldu. Bir tane 112 istasyonu vardı, bugün bu sayı hamdolsun 22 oldu. Sağlık hizmetlerinin kalitesini yükseltmeye devam mı? İstikrar sürsün, Kastamonu büyüsün mü? Adalet hizmetlerini söyledim. Taşköprü Adalet Sarayını tamamladık, hizmete sunduk. İşte az önce de Kastamonu Adalet Sarayını hizmete açtık. TOKİ aracılığıyla Kastamonu'da bugüne kadar 1747 konut uygulaması başladık, 1423 konutu tamamladık ve sahiplerine teslim ettik. Diğerlerinin de inşası devam ediyor.

Ulaştırmaya gelince, tarihi hizmetler, 2002 yılına kadar Cumhuriyet tarihinde Kastamonu'da yapılan bölünmüş yol ne kadar biliyor musunuz? 47 kilometre. Peki, biz 8,5 yılda ne yaptık? 160 kilometre bölünmüş yol yaptık. 47 kilometre Cumhuriyet tarihinde, 8 yılda 160 kilometre. Sağ olun, var olun, sağ olun.

Değerli kardeşlerim, yani Cumhuriyet tarihinde yapılanın 3,5 katını biz yaptık. 1980'li yıllarda yapımına başlanan Kastamonu Uzunyazı Havaalanını hizmete alma çalışmalarımız Ulaştırma Bakanlığımız ve Kastamonu Valiliğimizin iş birliğiyle süratle devam ediyor ve süratle inşallah onu da bitireceğiz.

KÖYDES çalışmaları, 180 trilyon gönderdik bütün köylerin yol ve su sorunun çözmek için. Değerli kardeşlerim, bütün bunların yanında BELDES projelerine azami desteğimizi verdik, vermeye yine devam edeceğiz. Ve durmak yok, yola devam diyoruz.

Sevgili kardeşlerim, bütün bunların yanında 134 tane susuz köyler halloldu. Doğalgazımı Kastamonu'ya gönderdik, ama ben diyorum ki; Kastamonulu kardeşim, niye doğalgaz kullanmıyorsun? Ya Helga kullanıyor rahat içinde, hala benim Ayşem, Fatmam kalkıp da 5 kat, 6 kat apartmanın bodrumundan gidip kömür mü taşıyacak ya? Huzur içinde olun, refah içinde olun, kombinin düğmesine basın, dairenizin her yerinde sıcak su olsun, sıcaklık olsun. İnsanca yaşamanın tadına ulaşalım. Ve temiz, hesaplı, kirli havadan tamamen tecrit edilmiş evinde, mutfağında gönül rahatlığıyla bunu kullanalım. Ve bu adımları atalım.

Geliyorum son olarak tarıma, tarımda attığımız adımlara. Kastamonu'da 2002'de 15 milyon lira tarımsal destek verilmiş MHP dönemi, DSP dönemi. 2010'da 2 kattan fazla artışla 32 milyon lira tarımsal destek verdik. 2003-2010 yıllarında toplam 269 trilyon tarımsal destek verdik Kastamonu'ya.

Değerli kardeşlerim, bakınız MHP döneminde, bakın bu çok önemli hanım kardeşlerim bunu lütfen iyi dinlesinler, beyefendi kardeşlerim bunu iyi dinlesinler, çiftçi kardeşlerime bunu iyi anlatmamız lazım. Ziraat Bankası yüzde 59 faizle çiftçime ne veriyordu? Kredi veriyordu. Şimdi yüzde 5. 59 faiz nere, yüzde 5 faiz nere? Ah benim kardeşlerim ah. Yüzde 5 de biz sübvanse ediyoruz ayrıca. Halk Bankası esnaf kardeşime kredi veriyordu yüzde kaç faizle? Yüzde 47 faizle veriyordu. Ey MHP, hani milliyetçiydin, hani esnafın yanındaydın? 3,5 yıl durabildiler, kaçıp gittiler ondan sonra. Şimdi kalkmış biz diyor, 2023 bizim diyor projemizdi. Ya sen 3,5 yıl durdun, 5 yıl burada millet kalktı yetki verdi, niye duramadın? Niye bırakıp kaçtın? Bu iş irade ister, irade.

Değerli kardeşlerim, yüzde 47 faiz şimdi yüzde 5 faizle. Ne veriyorlardı biliyor musunuz? Taş çatlasın 5 milyon. Biz ne veriyoruz? Değerli kardeşlerim, biz bu rakamı, onlar 5 bin verirken biz bunu 100 bine çıkardık. Aramızdaki fark bu ve yüzde 5 faizle. Yüzde 47 nere, yüzde 5 nere? Aramızdaki fark. Bunları tek tek kapı kapı anlatmaya hazırız değil mi? Hazır mıyız Kastamonu? Hani şöyle bir elleri göreyim bakayım hazır olup olmadığınızı anlayım, hazır mısınız heyecanınızı bir göreyim, bu iş heyecan ister heyecan, coşku ister coşku. Öyleyse şöyle bayraklarınız inmesin, heyecanınız dinmesin ve şu 38 günü başarıyla sürdürelim.

Şarkımız neydi bizim? Beraber bir söyleyeyim bakalım, hazır mıyız?Beraber yürüdük biz bu yollarda. Bu olmadı be, Kastamonu'ya bu yakışmadı, şehitler diyarına bu yakışmadı. Şöyle gümbür gümbür söyleyelim diyorum. Hazır mıyız? Beraber yürüdük biz bu yollarda. Beraber ıslandık yağan yağmurda. Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor.

Günümüz kutlu olsun. 12 Haziran, milletimiz, Türk demokrasisi için, Partimiz için hayırlı olsun diyor, sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Türkiye hazır, hedef 2023. İstikrar sürsün, Türkiye Büyüsün. Sağ olun, var olun.

Bilal Baştan 05-05-2011 21:59

Başbakan Erdoğan'ın Amasya Mitinginde Yaptığı Konuşmanın Tam Metni...
 
05.05.2011

Sevgili Amasyalı kardeşlerim, değerli hanımefendiler, beyefendiler; sizleri sevgiyle, saygıyla, hasretle selamlıyorum.

Tabi konuşmama hüzünle başlıyorum, üzüntülüyüm. Kastamonu'dan ayrıldıktan sonra konvoyumuzdaki eskortumuzu ne yazık ki ateşe tutmak suretiyle bir polis kardeşimiz şehit oldu, bir polis kardeşimiz şu anda yaralı, hastanede.

Sevgili kardeşlerim; bu namert eller, demokrasi mücadelesine inanmayan bu karanlık zihniyetler, bunlara ne dersek deyiniz, bu teröristler, bu ayrımcı güçler, sandıkta meselelerini halledemeyeceğini anlayanlar ancak bu yollarla netice alacaklarını zannediyorlar. Şunu özellikle bilmelerini istiyoruz: Biz bu yola merhum Menderes'in ifade ettiği gibi, kefenimizi giyerek çıktık. Allah'ın kader planında bizler için koymuş olduğu ömrü, tayin ettiği ömrü kimsenin kısaltmaya veya uzatmaya gücü yetmez. Halka hizmetin hakka hizmet olduğuna inanarak biz bu yola çıktık. Ve 780 bin kilometrekarelik bu vatan topraklarını biz kimseye böldürtmeyeceğiz. 74 milyonu asla birbirine düşürmemek için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz, göstereceğiz. Ama buna inanmayanlar her zaman olacaktır. Tıpkı Habil'le Kabil nasıl ki birbirlerini kıskanarak ne yazık ki o zaman Kabil kardeşi Habil'i öldürerek bir düşmanlık başladıysa, bir haset, bir kin başladıysa insanlık boyunca bu olacak, biz bunu da biliyoruz. Fakat istiyoruz ki bu vatan toprakları üzerinde kin olmasın, haset olmasın, fesat olmasın, fitne olmasın, bu topraklar üzerinde sandık ortadayken sandığın dışında başka yolları kimse aramasın. Ama arıyorlarsa bilsinler ki benim bu sevgili milletim, bu aziz milletim hiçbir zaman teröre, teröriste, eli silahlı olan eşkıyaya, çeteye prim vermeyecektir.

Değerli kardeşlerim; şehidimize Allah'tan rahmet diliyorum. Ailesine sabır dilerken, tüm milletimizin başı sağ olsun diyorum. Yaralımıza Rabbimden şifalar diliyorum. Tüm şehitlerimize rahmet diliyorum. Onlar bu milletin sigortasıdır, onlar bu milletin adeta istikamet oklarıdır.

Değerli kardeşlerim; buradan tüm Amasya'ya, Göynücek'e, Gümüşhacıköy'e, Hamamözü'ne, Merzifon'a, Suluova'ya, Taşova'ya oralarda yaşayan tüm kardeşlerime selamlarımı, sevgilerimi yolluyorum. Şehzadeler şehri, alimler şehri, şairler şehri, hattatlar şehri Amasya'yı yürekten selamlıyorum.

Amasya Yeşilırmak kadar coşkun, işte Yeşilırmak. Hele bugün daha coşkun. Harşena Dağı kadar yüce, Ferhat ile Şirin'in aşkı kadar temiz Amasya'yı, Amasyalıları selamlıyorum.

Taa yola çıktığımızdan bu yana söylerim, biz Ferhat'ız, sizse Şirin, aldık elimize kerpici, deliyoruz dağları, deleceğiz. Şirin'in babası dedi ki, kızımı sana vermem. Niye? Dedi ki, del dağı suyu getir. İnanın aynısını biz yaptık. Biz de dağları deliyoruz, yüzlerce kilometreden su getiriyoruz, yol açıyoruz. Çünkü biz Şirin'e sevdamız var, Şirin'e aşkımız var, Ferhat'lar bunu yapar. Onun için Amasya bizim için çok önemli. Amasya bir medeniyet şehri, Amasya tarih şehri, Amasya ilklerin şehri, Amasya Yıldırım Beyazıt'ın, Çelebi Mehmet'in, Fatih Sultan Mehmet'in, Yavuz Sultan Selim'in şehri. Amasya Strabon'un her biri önemli olan, bizim birer değerimiz olan Akşemseddin'in, Sabuncuzade Şerafettin'in, Hacı Hafız'ın, Kara Mustafa Paşa'nın, Şeyh Hamdullah'ın, Yaşar Doğu'nun şehri. Hepsini rahmetle, minnetle yad ediyorum. Allah onlardan razı olsun, mekanları cennet olsun diyorum. Elbette Amasya istiklalin şehri, Kurtuluş Savaşımızın, Misakı Milli'nin şehri, hepsinden önemlisi Amasya kardeşliğin şehri.

Hani diyor ya Hacı Bektaş-ı Veli; "sevgi muhabbet kaynar yanan ocağımızda, bülbüller şevke gelir gül açar bağımızda. Hırslar, kinler yok olur aşkla meydanımızda. Aslanlarla ceylanlar dosttur kucağımızda."

İşte Amasya; Bahçeleriçi, Dere Mahallesiyle, Yüzevler Mahallesiyle, Şeyhcui Mahallesiyle, Akbilek Mahallesiyle kardeşliğin... Orada mı oturuyorsunuz? Hoşgörünün, dayanışmanın adeta abideleştiği bir şehir, bir medeniyet şehri dedim, tarih şehri, bilim şehri. Amasya'ya yakışan, yaraşan esasen işte budur.

Bakın sevgili kardeşlerim, biz siyasette her zaman dürüstlüğü savunduk, biz her zaman omurgalı siyaseti savunduk, ilkeli siyaseti savunduk. Biz bir şeyi daha savunduk, bazı konular vardır ki siyasetin üzerindedir, siyasetin malzemesi yapılamaz. Aile bunlardan biridir, inançlar bunlardan biridir, etnik kökenler bunlardan biridir. Biz ne bunları istismar ettik, ne de başkalarının ailesi, inancı, etnik kökeni üzerinden siyaset yaptık.

Ancak bugün burada Amasya'da bir hususu özellikle vurgulamak zorundayım. Bir siyasetçi olarak değil, bir insan olarak, bu milletin bir aciz evladı olarak, bir abdiaciz olarak, bu medeniyetin bir mensubu olarak, Amasyalı Fatih Sultan Mehmet'in, Amasyalı Yavuz Sultan Selim'in torunları olarak bunu vurgulamak zorundayım. Dün CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu... Fakat bu yuh bile az gelir. Amasya üç sıfırla 12 Haziran'da bunları sandığa gömmelidir, buna böyle inanıyorum, üç sıfırla. Siirt'te halkın önüne çıkıyor, benim tabi eşimin memleketi. Karşısında da seyircisi, dinleyicisi çok az. Stepne, bindirilmiş kıtalarla işte 500 kişi, 800 kişi toplamışlar.

Tabi iyice çılgınlaşmaya başladı bu ara. İnançlarımızla, itikadımızla, medeniyetimizle ve kültürümüzle tamamen ters, son derece saygısızca bir ifade kullanıyor. Sevgili kardeşlerim, biz çok farklı bir terbiyeyle yetiştik. Bakın bana valilerim söyler, Ana Muhalefetin Lideri de gelip bu toplantıda konuşsun mu? Örneğin Şeb-i Aruz törenlerinde. Ben derim ki gelsin konuşsun. Niye? Çünkü benim demokrasi anlayışım bu. Diyanet İşleri Başkanım "Kutlu Doğum Haftası"nda gelip Ana Muhalefetin Lideri konuşsun mu Sayın Başbakanım? Ne demek, gelsin konuşsun. Hatta diğerleri de gelirse onlar da konuşsun, bunları söyledim. Hoşgörü anlayışım bu. Fakat enteresan olan şu: Şeb-i Aruz töreninde Mevlana'yı öyle anlatıyor ki, orada ben Kur'an'ın kölesiyim, ben Kur'an'ın bendesiyim diyeceksin, ama ondan sonra geleceksin bu ifadeyi kullanacaksın. Şimdi buradan sormak gerekmez mi, orada yaptığın konuşma nedir, bu kullandığın ifade nedir? Kutlu Doğum Haftasında söylediğin nedir, şimdi bu kullandığın nedir? Bu istismar değil de nedir? Ben buradan Cumhuriyet Halk Partisine gönül veren tüm kardeşlerime sesleniyorum. Bunu check etmeyecek misiniz? Bunu karşılıksız mı bırakacaksınız? Çok çok af edersiniz, hata yapmaktan Allah'a sığınırım. Ne diyor biliyor musunuz? "Statükonun Allah'ı Ankara'da oturuyor." Kullandığı ifade bu. Bunun benzetmesi olmaz. Allah zamandan ve mekandan münezzehtir. Teşbihi bile mümkün değil. Bunlar şecaat arz ederken hep sirkatin söylediler. Gerçek yüzleri ortaya çıkıyor. Çok çok açık söylüyorum, bu ifadeler haddi aşmaktır, hududu aşmaktır, edebi, adabı, saygıyı çok çirkin bir biçimde çiğnemektir. Benim şahsıma hakaretler etti, iftiralar attı, hatta küfür etti. Aileme küfür etti. Kendisine Hacı Bektaş-ı Veli'nin malum Alevilik kültüründendir ya, kendisi de Alevidir ya, bundan dolayı Hacı Bektaş-ı Veli'ye belki saygısı vardır diye onun diliyle hitap ettim. Dedim ki bak, Hacı Bektaş-ı Veli ne diyor. Gerçi benim sevdiğim kadar Hacı Bektaş-ı Veli'yi sevemez. Bunlar istismarını yaparlar. Bir zamanlar dedim ki, eğer Alevilik Hazreti Ali'yi Kerremallahu Veche sevmekse, ben Alevilerden daha çok Aleviyim. Eğer buysa, ama bunların yaşamında Hazreti Ali var mı? Hazreti Ali gibi yaşamak var mı? Yok. Hazreti Ali nerede, bunlar nerede. Bunların ne yaptığı belli değil. Ne diyor Hacı Bektaş-ı Veli; "eline, diline, beline hakim ol" diyor.

Değerli kardeşlerim; bundan önceki beline sahip olamadı. Sahip olamadı öyle gitti. Onun için diyorum ki zaten Kılıçdaroğlu bir skandal kasetin Genel Başkanıdır, böyledir. Şimdi bu da diline sahip olamıyor, şimdi bu da bu dilinin cezasını 12 Haziran'da bulacak, 12 Haziran'da. Çünkü bunun karşılıksız kalması mümkün değil. Amasyalı hattat Şeyh Hamdullah gibi "edep yahu" dedim. Millete, milletin değerlerine dil uzattı. Ah gençler ah, bu ülkede var ya al birini vur öbürüne, hiç farkları yok. Şimdi ben edep ederim hanım kardeşlerimden, beyefendi kardeşlerimden, bak ne diyorlar, bu Hükümet milletin özeline girdi. Sayın Bahçeli bakıyorum aynı şeyi söylüyor, bu hükümet milletin özeline girdi. Bunların özel dediği ne? Şimdi Sayın Baykal'la ilgili olan özel neydi? Kendi haremi miydi? Yok. Ama o kasette olan cezalandırıldı, Baykal aday yapıldı değil mi? Ne oldu kadın hakları savunucuları, neredesiniz, niye çıkmıyorsunuz ortaya? Bir insanın özeli kendi haremidir. Biz kendi özelini böyle değerlendiririz. Gayri meşru olanı ne zamandan beri özeli diye ilan ediyorsunuz? Aynı şeyi Bahçeli söylüyor geçen gün biliyorsunuz. Onun da milletvekilleri malum Ruslarla filan bir araya gelmişler. Orada başörtü, çarşaf vesaire buna verip veriştirmişler. Ondan sonra onları da istifa ettirdi. Özeliyse niye karıştın, bırak devam etsin, niye istifa ettiriyorsun, öyle değil mi? Bırak yollarına devam etsinler. Demek ki işine yaradı. Fakat değerli kardeşlerim, bu pislikler temizlenmediği sürece siyaset temizlenmez. Eğer benim Partimin içinde de bu türler varsa 1 dakika tutamam, tutamam. Çünkü biz Partimize AK derken bundan dolayı dedik. Ak siyaset bundan dolayı dedik ve onunla bu yolda yürüdük.

Diyor ya Hacı Bektaş-ı Veli, bakın şimdi hepsine birden cevap veriyor Hacı Bektaş-ı Veli, ne diyor; "cahiller ve hak tanımazlara sükut ile karşılık veriniz." Ben de ya sabır dedim, sustum. Ancak Allah'a dil uzatan, Allah'a şirk anlamına gelen yüce Yaratanı böyle edepsiz bir biçimde ağzına alan birisine karşı susmam, tepkisiz kalmam mümkün olamaz. Siirt'te İbrahim Hakkı Hazretlerinin memleketinde, alimlerin, evliyaların diyarında ağzına bu ifadeleri alanı millet 12 Haziran'da çok kötü çarpacaktır. Buradan kendisine son olarak yine Hacı Bektaş'ın diliyle belki anlar da edebe gelir arzusuyla sesleniyorum. Bizim erkanımız ahlakı Muhammedi ve edebi Ali'dir. Adem suretinde olan herkes Adem değildir. Adem'in ademliği; akıl, haya ve ilimledir. Buradaki Adem'den kasıt ne? İnsan. İlim olacak, ahlak olacak, bununla ancak edeple olacak. Bu olmadığı zaman bunların hiçbiri olmaz.

Değerli kardeşlerim; işte akıldan, hayadan, ilimden nasibini alamayanlar işte böyle edep dairesinin dışına çıkarlar. Mevlana'yı Anma Törenlerine geldi, önüne konan metni okudu gitti. Kutlu Doğum Haftasına geldi, önüne konan istismar metnini okudu gitti. Eğer o metinleri zerre kadar hazmetmiş olsaydı bu edep dışı ifadeleri zaten kullanmazdı. Samsun'da gidiyor, bu ülkede ezan CHP sayesinde okunuyor diyor. İnanıyor musunuz? Sene 1941, ezanı "Tanrı uludur, Tanrı uludur" diye okutan bunlar ya. İnönü. Bunlar dürüst değil. Başörtülü kardeşlerime gidiyor, başörtüsü sorununu biz çözeriz diyor. Öncekine bakıyorsun, buna bakıyorsun çarşaflı kardeşime gidiyor, hemen bir CHP rozeti takıyor. Mersin'de çarşaflı kardeşlerimi otobüslerden atıyorlar. Kendisiyle TESK Genel Kurulu öncesinde şöyle bir misafir ettiler bizi odada, bir araya geldik. Var mısın dedim, bak dedim açıkladım, 12 Eylül akşamı açıkladım, var mısın bu sorunu çözmeye dedim. Nasıl yapacağımız önemli, tamam dedim, görevlendir birilerini, ben de görevlendireyim, beraber çalışsınlar bu işi çözelim. Var mısın? Ama nasıl olacak, ya bırak dedim nasılını filan. Bak söylüyorsun, çözelim diyorsun. Bak ben lafını yapmıyorum, ben yaşıyorum, sen ne yapacaksın onu söyle. Ben yaşıyorum zaten, sen ne yapacaksın onu söyle.

Sevgili kardeşlerim; bunlar istismarcı. Ve bakın hemen arkasından Eskişehir'de bir CHP'li belediye camiye tesettüre hakaret içeren sergiye ev sahipliği yapıyor. Hemen arkasından bir milletvekili adayı, güya bir bilim kadını. Allah'ın ayetine sinir bozucu diyor, haddi aşıyor. Söyleyeyim, İstanbul Zincirlikuyu Mezarlığının giriş kapısında güya eskiden "Ruhuna Fatiha" yazıyormuş. Şimdi onu kaldırmışlar, onun yerine "Her Nefis Ölümü Tadacaktır" yazmışlar. Bunun için diyor ki, sinir bozucudur. Behey kadın, sen Teşvikiye Camiinde hani arada sırada bir uğruyorsunuz ya, o tabut var ya, o tabutun üstünde yeşil örtü var ya, işte o örtüde "Her Nefis Muhakkak Ölümü Tadacaktır" diyor. Ama bunun bundan haberi yok. Bak, diyorum ki ben o profesöre, sen profesör olmuşsun ama, ne yazık ki ilim erbabı olamamışsın, arif olamamışsın. Bak sen eğer biraz daha bu noktada izan sahibiysen vasiyetnameni yaz. De ki, böyle böyle, bu utanç vericidir, ben böyle bir tabutla kalkmak istemiyorum, böyle bir mezara da girmek istemiyorum de. Dürüstsen bunu yap. Allah'ın ayetine bu şekilde nasıl yaklaşabilirsin?

Sevgili kardeşlerim; bu CHP'nin üstü şişhane, altı kaval. Bu kadar. Bunlar dini istismar edecekler, dini siyasete alet edecekler, eee? Milletin dini inançlarıyla böyle dalga geçerseniz, milletin tokadıyla karşı karşıya gelirsiniz ve milletin karşısında rezil olursunuz. Ve karşınızda her zaman bizi bulacaksınız. Amasya'dan ben bunlara sadece ve sadece acil şifalar diliyorum, Allah ıslah etsin diyorum, başka söz söylemiyorum.

Değerli kardeşlerim, sevgili Amasyalılar; biz bu edep dışı, adap dışı üslubu kendi haline bırakacağız, biz onları kendi karanlıklarıyla baş başa bırakacağız. Onları aynı dili kullandıkları çeteleriyle baş başa bırakacağız. Biz onları Silivri'yle baş başa bırakacağız. Biz İstanbul'a Kanal İstanbul projesini uyguluyoruz, onlar da Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezinden Silivri'ye bir tünel açıyorlar. Yaptıkları bu. Bizim bu seviyesizlikle hiçbir zaman işimiz olmadı, bundan sonra da evvel Allah işimiz olmayacak. Biz hizmet üreteceğiz, aşkla, sevda ile Amasya'ya, Amasya gibi 81 vilayetimize hizmet üretmeye devam edeceğiz. Biz sizlerle gurur duyuyoruz.

Bakın sevgili kardeşlerim; 2002 sonunda iktidarı devraldığımızda Türkiye'nin üzerinde işte şu Harşena Dağı kadar sorun vardı. Siz hikayeyi çok iyi biliyorsunuz. Bir daha anlatalım değil mi, az önce söyledim ama, bir daha anlatalım. Güzel bir söz var eskilerimizin, "et tekrar-u ahsen velev kane yüz seksen" diye. Yani güzeli tekrarda 180 kere bile olsa fayda vardır.

Ferhat, Şirin'i isteyince babası nasıl olsa yapamaz diyerek dağın ardından su getirirsen Şirin'e kavuşursun dedi. Biz de iktidara geldiğimizde projelerimizi, hedeflerimizi hayal görenler oldu. Bir dönem kalırlar, başarısız olup giderler dediler. Böyle olmasını umut ettiler, ama biz dağları deldik, engelleri aştık, Ferhat olduk, Şirin'imize, yani milletimize kavuştuk. Hatırlayın, tıpkı Ferhat'a yaptıkları gibi bize de oyun oynadılar, bize de engel çıkardılar, oyunun kurallarını değiştirmek, hukukun dışına çıkmak istediler. Söz milletindir dedik, karar milletindir dedik, yetki milletindir dedik. Bütün oyunları boşa çıkardık. Türkiye, AK Parti döneminde tek tek zincirlerinden kurtuldu, kurtuluyor. Türkiye, AK Parti döneminde ayağına takılmış prangalardan kurtuldu, kurtuluyor. İşte burada Fatih Sultan Mehmet, Amasya'nın havasını teneffüs ederek, burada doğarak, Amasya'nın ilmini kazanarak karadan gemileri yürüttü, İstanbul'u fethetti. İşte burada Amasya'da Yavuz Sultan Selim, Amasya'dan aldığı ilhamla Osmanlı'yı bir cihan devleti haline getirdi. Biz de Amasya'dan aldığımız güçle, destekle Türkiye'yi büyütüyor, Türkiye'nin itibarını yükseltiyor, Fatih'in, Yavuz Sultan Selim'in, Beyazıt'ın mirasına sahip çıkıyoruz.

Sevgili kardeşlerim; 12 Haziran Türkiye için bir milattır, 12 Haziran Türkiye için bir dönüm noktasıdır, 12 Haziran yeniden büyük Türkiye'nin, şahlanan Türkiye'nin, daha güçlü, daha itibarlı Türkiye'nin doğum tarihidir. Eser müessiri anlatır, eser müessiriyle değerlidir. Yani Selimiye'nin değeri Mimar Sinan'dan gelmektedir. Süleymaniye'nin değeri Mimar Sinan'dan gelmektedir. Çünkü müessiri odur. Ne dedi Sinan? Süleymaniye benim kalfalık eserimdir, Selimiye benim ustalık eserimdir dedi. Biz şimdi yola çıktık, 2002-2007 çıraklık dönemimiz, öyle mi? 2007-2011 kalfalık dönemimiz. Şimdi 2011'den sonrası ustalık dönemimiz olacak, ustalık. Ve sizler 12 Eylül'de bambaşka bir mücadele ortaya koydunuz ve Anayasa paketini gümbür gümbür evvel Allah Ankara'ya taşıdınız. Millet nasıl karar veriyormuş onlara gösterdiniz. Şimdi diyorum ki, aynını 12 Haziran'da da yapalım. Hazır mıyız?

Kardeşler; 38 günümüz kaldı. Sadece bu kardeşinizin görevi mi? Soruyorum, sadece bu kardeşinizin görevi mi? Hepimizin ortak görevi değil mi? Bu hareket, bu dava bir millet davasıdır, bir milli davadır. Bu davayı beraber omuzlayacağız, el ele vereceğiz, kadınıyla, erkeğiyle, 7'den 70'e el ele vereceğiz. Kapı kapı dolaşacağız, köy köy dolaşacağız ve yüz yüze anlatacağız. İnşallah 12 Haziran'ın akşamında da mutluluğu beraber yaşayacağız.

Maşallah, erkekler, kızlar sizi geçti geçti, hanımlar sizi geçti bak. Maşallah. Kale içeriden fetih olunur. Hanımlarımızın bu coşkusu, kızlarımızın bu coşkusu 12 Haziran'ın müjdesini veriyor. Maşallah, maşallah.

Sevgili kardeşlerim; Türkiye'ye, Amasya'ya çok daha fazlasını kazandıracağız. Çatlamasın be, onlar da AK Parti saflarına gelsin. Eyvallah. Bizim kavgayla, kırmakla, dökmekle işimiz yok. Biz gönüller yapmaya geldik, biz gönüllerimizde yaptığımız hizmetlerle yer edinmeye geldik. Ay-Yıldızlı nüfus cüzdanına sahip her vatandaşımızın derdini kendi derdimiz bildik ve bu dertlere derman olmaya geldik. Çabaladık, çalıştık, hamdolsun hakkaniyet sahibi herkesin gördüğü ve teslim ettiği gibi hükümetlerimiz döneminde geçmiş on yıllarla mukayese edilemeyecek neticeleri aldık.

Şimdi özet olarak bazılarını vereceğim. Eğitimde 163 bin derslik yaptık. Anneler, babalar derslik sınıflarda sıraların üzerinde kitapları ücretsiz olarak verdik mi? Veriyor muyuz? Fakir fukara için sosyal güvencesi yoksa, ilköğretimde erkek öğrencilere değerli kardeşlerim biliyorsunuz artık 30 lira veriyoruz. Kız öğrencilere 35 lira veriyoruz. Ortaöğretimde erkek öğrencilere 45 lira veriyoruz, kız öğrencilere 55 lira veriyoruz. Sosyal güvencesi yoksa kaç çocuk olursa olsun, ben gerçi en az 3 çocuk diyorum, daha fazlası olsun inşallah, daha fazla olsun. Çünkü bu milletin genç, dinamik nüfusa ihtiyacı var. Batı yaşlanıyor. Bak yıllar yılı bu ülkede doğum kontrolü dediler, nüfus planlaması dediler, aldattılar. İstediler ki bu milleti kısırlaştıralım. Buna gayret ettiler. Çünkü yaşlanırsak değerli kardeşlerim biteriz. Onun için ben sizlerden Başbakanınız olarak en az 3 tane çocuk istiyorum. Şimdi değerli kardeşlerim, bunların yanında üniversite, Amasya'da üniversite kim kurdu, kim kurdu? Sözümüzde durduk mu? Üniversiteyi kurduk mu? Şairler diyarına, alimler diyarına, evliya diyarına üniversite yakışırdı, bu da bize nasip oldu.

MHP iktidarı, üniversite öğrencisine 45 liracık veriyordu, 45 lira. Biz ne veriyoruz? 240 lira. 150 lira da Kredi Yurtlar Kurumunda kalıyorsa beslenme yardımı veriyoruz. Ne oldu? 390 lira. Kılıçdaroğlu çıkmış, aileye ben diyor şu kadar vereceğim. Doğrudur, verirsin. Nasıl verecek biliyor musun? Söyleyeyim size, onu da söyleyeyim. Kaynak Kemal ya bunun adı, onu da söyleyeyim. Şimdi MHP bizden önceki iktidarın ortağı, bunlar gitti IMF'den borç aldılar 30 milyar dolar. 23,5 milyar dolarla bize devrettiler. Ödedik ödedik ödedik şu anda 5,1 milyar dolara indirdik biz. Şunu da söyleyeyim: İstesek biz şu anda sıfırlarız. Elhamdülillah o gücümüz var, ama çok düşük bir faiz oranı olduğu için acele etmiyoruz. 2012'nin sonunda onu da bitireceğiz. 3 yıldır biz IMF'yle anlaşma yapmıyoruz. MHP kapıda kul köleydi, ama AK Parti böyle olmadı. Bak şu anda 5 milyar dolar. Bunlar milliyetçiyiz diyorlar ya, milli bankamız Merkez Bankası değil mi? Merkez Bankasının kasasında ne vardı biliyor musunuz? 27,5 milyar dolar gençler, bu kadar. Peki şu anda Merkez Bankasının kasasında ne var biliyor musunuz? Küsuratı söylemiyorum, 93 milyar dolar var. Şimdi Bay Kemal, Sayın Bahçeli herhalde bu 93 milyar dolara sulandılar bunlar. Şimdi bunu nasıl boşaltırız bunun hesabını yapıyorlar. Benim milletim size böyle bir fırsat vermez. Bu rakamlar daha da büyüyecek, daha da yükselecek. Artık Türkiye alan el değil, Türkiye veren el oldu, veren el. Gündemi belirlenen bir Türkiye yok, gündem belirleyen bir Türkiye var. Ve onlar bunu boşaltarak, kalkıp 600 lira verecekmiş. İnanıyor musunuz? Biz zaten daha fazlasını veriyoruz. Nasıl veriyoruz? Özürlü bakıcılarına asgari ücret ödüyoruz biz zaten. O aileye veriyor, biz sadece bir özürlünün bakımına o kadar veriyoruz. İkiyse iki misli, biz bunu veriyoruz. 150 lira sosyal güvencesi olmayan her aileye zaten veriyoruz, erzak veriyoruz, kömür veriyoruz, sobası yoksa sobasını veriyoruz, bunları veriyoruz.

Ve kardeşler, bak gençler, şimdi yeni bir döneme giriyoruz. Artık dersliklerde akıllı tahta olacak. Karatahtayı kaldırıyoruz. Başbakanım ne demek o? Söyleyeyim. Bilgisayar donanımlı, hem bilgisayar görevi, hem de akıllı tahta. Ve sevgili gençler, ücretsiz olarak sizlere birer elektronik kitap vereceğiz, ücretsiz olarak. Tıpkı IPad gibi. Biz sizlerle gurur duyuyoruz. Ve bütün müfredatı ona giriyoruz ve oradan derslerinizi takip ediyorsunuz. Ve internet ağıyla okullarımızın büyük bir çoğunluğunu dünya ile buluşturuyoruz.

Sevgili kardeşlerim; 4 yılda Türkiye'deki tüm dersliklerimizi halledeceğiz, tüm öğrencilerimize bu elektronik kitabı ulaştıracağız, 4 yılda. Şu anda ihale aşamasındayız, ihalesini yapıp seçim öncesi adımı atıyoruz. Seçim sonrasında teklifleri alacağız ve adımı atacağız. Kolay değil, bunlar ustalık döneminin maharetleri.

Şimdi Kanal İstanbul dedik ya, ne dedi Kılıçdaroğlu? Orada insan yok dedi. Anladım, animasyon gösterisi yaptık, animasyon gösterisinde kanaldan gemi yüzüyordu. O gemiyi görünce baktı ki insan yok. Arkadaşım bana dedi ki, efendim dedi burada bir yanlış yaptık. Niye dedim. Dedi ki gemi değil, burada insan yürütecektik dedi. Dedim ki, Kılıçdaroğlu o zaman da derdi ki bu insanı yürütüyorlar ama, yüzmesini bilmiyor derdi dedim. Nasıl insan yok? Burada bu inşaatlarda on binlerce insan çalışacak. Burada bizler şehirler kuracağız. Kanala sıfır olmayan şehirler kuracağız. Neden? İstanbul'un deprem tehdidine karşı oralarda bir yapılanmaya da gideceğiz. Çekim alanı olsun istiyoruz, ama bunlar vizyon sahibi değil, bunlarda ufuk yok, bunlarda büyük düşünmek diye bir şey yok. Ve inşallah 2 yıl etüt proje çalışması sürecek ve ondan sonra da dozerler çalışmaya başlayacak. Denizin altından biz ecdadımız Abdülmecit'in mimari projesini gerçekleştirdik. Sene 1856, Abdülmecit eskizlerini yapmış, mimari projesini yapmış, ama gelenler buna başlayamamışlar. Biz geldik, Marmaray'ı başlattık, 2013'te bitiriyoruz. Şimdi onun biraz daha güneyinde bir tüp geçit daha yapıyoruz. Oradan da otomobiller geçecek. Ama bu son zihniyet, CHP zihniyeti ne diyor? İstemezük. Birinci Boğaz Köprüsünde de bunu dediler, ikide de bunu dediler. Peki kardeşim, madem istemiyorsunuz bunların üzerinden niye gidip geliyorsunuz? Geçmeyin. Sandalla gidin, aynen. Yürü gidelim servi revanım, Üsküdar'dan Sirkeci'ye dersin, Sirkeci'den Üsküdar'a dersin. Ama bunlarda o yok, bu bir kimlik meselesi. Değerli kardeşlerim, sorun bunlara ne yaptınız, hiç, hiç.

Değerli kardeşlerim; bakınız, bunlarla kalmadık. Sağlıkta, hastane kuyruklarında az mı çile çektiniz? Ah ah, bu beyefendi 8 yıl SSK'ya Genel Müdürlük yaptı. Batırdı batırdı. Ondan önceki Genel Müdür döneminde bir sıkıntı yok, bu Genel Müdür oldu battı. Sayın Kılıçdaroğlu, senin döneminde benim vatandaşım ilaçlarını tam alabiliyor muydu? Hastanelere geldiği zaman muayene odalarında o çektiği çilelerden senin haberin var mı, biliyor musun? Ah ben de SSK'lıydım, az mı çile çektim. Numarayı alırdık, baktık iş zor, muayenehanesine davet ederdi doktor efendi. Giderdik muayenehaneye, "money money" derlerdi. Paran varsa ne ala, paran yoksa yanmışsın. İlacın bir kısmı var, bir kısmı yok. Şimdi bütün hastaneler senin mi? İstediğin hastaneye gidiyor musun? Özelde, vakıfta, devlet hepsi halkımın, öyle mi? Biz kimin nesliyiz? Kanuni'nin. "Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi." Bir sağlıklı nefese devleti feda eden anlayış bu.

Sevgili gençler; artık Türkiye'nin 16 noktasında helikopter ambulanslarımız var. 2 tane jet ambulansımız var. Eğer uluslararası gerekiyorsa, şehirlerarası gerekiyorsa hemen bunlar devreye giriyor. Gümüşhane'deydim geçen günü. Gümüşhane mitinginde yanıma Semih'i getirdiler. Semih 11 yaşında, fakat 6 yaşından bu yana diyalizde. Son durumu hamdolsun iyi. Artık diyalizle kurtarmıyor, dediler ki böbrek değişecek. Ne olacak? En sonunda Zonguldak'ta böbrek bulundu. Fakat ameliyat Ankara'da yapılacak. Bunun için de anne, baba, Semih Trabzon'dan alındı. Neyle? Bu jet ambulansımızla. Diğer jet ambulansla böbreği aldı. Nereden? Çaycuma'dan, Zonguldak'tan ve Ankara'da bunları buluşturdular. Operasyon yapıldı ve şu anda Semih sağlığına kavuştu. Sordum, Semih ne olacaksın dedim. Semih dedi ki, Başbakanım doktor olacağım dedi. İnşallah bu ellerin şifa dağıtır dedim, şifa kaynağı olur dedim. Biz buyuz, emanetinize layık olmaya çalışıyoruz.

Tutmuş ne diyor? 2,5 yaşındaki Kübra'dan haberin var mı diyor Bay Recep. Bay Kemal, benim haberim var ama, senin haberin yok. Niye? Madem bu kadar haberin vardı, araştırdım sordum, CHP'li belediyenin semtinde oturuyor, niye bakmadı o çocuğa? Madem böyle bir yavru vardı, hemen bundan haberimiz olsaydı, biz yine oraya ulaşırdık. Ama senin belediyen orada, CHP'li belediye niye o yavruya sahip olmadı? Bu hepimizin ortak meselesi değil mi? Eğer bu Kübra'yı sen biliyorsan kendi cebi hümayunundan niye o yavruyu doyurmadın Bay Kemal? Bu hepimizin ortak meselesi. İşine geldiği zaman CHP'li belediye, CHP'li belediye diyorsun ama, Kübra'yı aç bırakıyorsun. Bunlar hepimizin ortak meselesi. Bu CHP değil mi ya belediyelerimiz sadece İstanbul Büyükşehir Belediyesi 40 bin gence burs veriyordu. Ne yaptılar? Anayasa Mahkemesine götürdüler. Ve gençlere burs verilmesini Anayasa Mahkemesi ne yaptı? Yasakladı. Ama oraya götüren hangi parti? CHP. Bunlar bu, ondan sonra da konuşuyor.

Sevgili kardeşlerim; sağlıkta artık ilacınızı istediğiniz eczaneden alıyorsunuz, istediğiniz hastaneye gidiyorsunuz. Daha iyi günler gelecek, her yer sizin. Elimizden gelenle emrinizdeyiz. Değerli kardeşlerim, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi Ağız ve Diş Sağlığı Merkeziyle Boğazköy Aile Sağlığı Merkezinin yapımına süratle devam ediyoruz. İnşallah en kısa sürede tamamlayıp hizmetinize sunacağız. Amasya'da uzman hekim sayısını 98'den 141'e, 452 olan ebe ve hemşire sayısını dikkat edin 853'e çıkardık. Değerli kardeşlerim, 2002 yılında Amasya'da 16 tane diyaliz cihazı vardı. Bugün ne kadar biliyor musunuz? 86. 16 nerede, 86 nerede. Biz göreve geldiğimizde 5 tane 112 istasyonu vardı, bugün 9. Ambulans sayısı 6'ydı, bugün 16. Sevgili kardeşlerim, sağlıklı bir Türkiye için sağlık yatırımlarına devam mı? İstikrar sürsün, Amasya büyüsün mü?

Şimdi gelirken inanın çok mutlu oldum. Niye biliyor musunuz? Amasya Adalet Sarayını gördüm, şimdi açacağız. Nasıl, gördünüz mü binayı? Selçuklu mimarisiyle bir adalet sarayı, dev bir adalet sarayı. Bu ecdada o yakışır. Amasya'ya, Amasyalıya o yakışır. Hamdolsun adalet hizmetlerinin yürütüldüğü... Fiziki mekanların adalette iyi olmasının, hizmet kalitesinin artmasının gereğine inanıyoruz. Bunun için Merzifon Adalet Sarayını tamamlayıp, hamd olsun hizmete açmıştık. Bugün de mitingimize geldik, şimdi resmi açılışını yapacağız.

TOKİ aracılığıyla değerli kardeşlerim, Amasya'da bugüne kadar birçok adımlar attık. 1771 konut uygulaması başlattık. Bu konutların tamamını sahiplerine teslim ettik. Şimdi yeni bir adım atacağız. 500 bin konut daha, bunların içerisinde değerli kardeşlerim, önemli olan ne biliyor musunuz? Fakir fukaraya, garip gurebaya yaklaşık 50 metrekarelik daireler yapacağız. Ancak çeyizini de biz bu daireyle beraber halledeceğiz. Mobilyasını, beyaz eşyasını her şeyini ve 20 yıl civarında bir vadeyle, peşinatsız ayda 100 lira taksitle vereceğiz. Nasıl, nasıl? Süratle bunları yapacağız. Amasya'ya rahmetli Özal'ın deyimiyle çağ atlattık.

2002 yılına kadar Amasya'da sadece 29 kilometre bölünmüş yol vardı. 8,5 yılda ne kadar bölünmüş yol yaptık biliyor musunuz? 199 kilometre bölünmüş yol yaptık. Yani Cumhuriyet tarihinde yapılanın 7 katını biz 8 yılda yaptık. Amasya'yı sınır komşuları olan Samsun, Tokat ve Çorum'a bölünmüş yollarla bağladık. 2008 yılında sivil hava trafiğine açtığımız Amasya Merzifon Havaalanı yolcu sayısı 2008'de 13 bin 880'di. Bu rakam 2010'da ne oldu biliyor musunuz? Değerli kardeşlerim, 64 bin 393'e yükseldi. Artık hava yolları halkın yolu oldu, halkın.

Sevgili kardeşlerim; KÖYDES çalışmaları devam ediyor. 2008 yılında doğalgazı Amasya'ya getirdik. Benim Amasyalı kardeşlerim artık tıpkı Batılılar gibi kombinin düğmesine basıyor, sıcak suyu buluyor. Evin her tarafı sıcak. Yani Helga'yla Ayşe'm, Fatma'm artık aynı standartlara geliyor. Mesele bu.

Tarımda sevgili kardeşlerim, 2002'de Amasya'ya tarım desteği neydi biliyor musunuz? 9 milyon. 2010'da 4 kat artışla 32 milyon destek verdik, 2010'da. 2003-2010 yılları arasında toplamda ne verdik biliyor musunuz? 245 milyon, yani 245 trilyon verdik. Sevgili kardeşlerim, Ziraat Bankası benim Amasyalı çiftçime yüzde 59 faizle kredi veriyordu. Şimdi yüzde 5. Yüzde 59 faizle kredi nerede, yüzde 5 nerede. Sevgili kardeşlerim, Halk Bankası yüzde 47 faizle esnafa kredi veriyordu, 5 milyon, değerli kardeşlerim biz ne veriyoruz biliyor musunuz? Şu anda yüzde 5 faizle onun 20 kat fazlasını veriyoruz. Esnaf, sanatkâr kardeşim, işte bizden önceki MHP-DSP-ANAP iktidarı buydu, biz ise buyuz. Yani 5 bin lira bizden önce veriyorlardı, biz ise 100 bin lira kredi veriyoruz, farkımız bu. Sevgili kardeşlerim, bakınız onların döneminde Ziraat Bankası batıyordu, görev zararı. Halk Bankası batıyordu, görev zararı, hep bunu söylüyorlardı. Şimdi bu bankaların hepsi de kazanıyor, zararı yok.

Şimdi benim sizden bir ricam var. Şu 38 günde çok çalışacağız, çok çalışacağız. Beyler yorulduk mu? Çok çalışacağız. Hep beraber el ele, omuz omuza çok koşacağız.

Şimdi sözün sonuna geldik. Şarkımız ahdimizdir. Amasya coşkulusun biliyorum. Şimdi şarkımızı söylemeye hazır mıyız? Şöyle ellerinizi bir göreyim. Maşallah. Hep beraber söylüyoruz. Hedef üç sıfır değil mi? Hedef üç sıfır değil mi?

Beraber yürüdük biz bu yollarda. Beraber ıslandık yağan yağmurda. Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor.

Günümüz kutlu olsun, 12 Haziran milletimiz, ülkemiz, Partimiz, Türk demokrasisi için hayırlara vesile olsun. Ustalık döneminiz hayırlı olsun diyorum. Allah yar ve yardımcımız olsun.

Bilal Baştan 05-06-2011 01:42

Başbakan Erdoğan’ın Osmaniye Mitinginde Yaptığı Konuşmanın Tam Metni…
 
05.05.2011

Sevgili Osmaniyeliler, çok değerli kardeşlerim; sizleri sevgiyle, saygıyla, hasretle selamlıyorum.

Buradan tüm Osmaniye'ye, Bahçe'ye, Kadirli'ye, Toprakkale'ye, Sumbas'a ve tabii ki Düziçi'ne, Hasanbeyli'ye oralarda yaşayan tüm kardeşlerime selamlarımı, sevgilerimi yolluyorum.

Sevgili kardeşlerim, sevgili Osmaniyeliler; konuşmamın hemen başında dün Kastamonu mitingimizin ardından Ankara'ya dönen konvoyumuza yapılan saldırı sonucu şehit olan Recep Şahin'e kardeşime Allah'tan rahmet niyaz ediyorum. Ailesine, yakınlarına sabırlar temenni ediyorum. Milletimizin başı sağ olsun. Saldırıda yaralanan polis kardeşimiz yine Metin'imize Allah'tan şifalar diliyorum. Diyarbakır'da yaralanan polis kardeşimize de buradan şifalar temenni ediyorum.

Sevgili kardeşlerim; Osmaniyeli Karacaoğlan'ın şu dizelerini buradan tüm Türkiye'nin, tüm dünyanın bir kez daha duymasını istiyorum. Diyor ki Karacaoğlan; "Yürü bre yalan dünya, sanan konan göçer bir gün. İnsan bir ekin misali seni eken biçer bir gün." Bu canı veren Allah, bu canın sahibi Allah'tır, bu canı, bu emaneti bizlerden alacak olan da sadece ve sadece Allah'tır. Diyor ki üstat Necip Fazıl; "Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber, hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber." Biz bu yola beyaz gömleğimizi giyerek çıktık. Biz bu yola elimizi değil, bedenimizi değil, canımızı koyarak çıktık. Hainlerin, alçakların, korkakların kalleşçe saldırılarına bugüne kadar boyun eğmedik, bundan sonra da Allah'ın izniyle boyun eğmeyeceğiz. Açık açık söylüyorum, o hainleri, o hainlerle birlikte onlara tetik çektiren efendilerini, sahiplerini er veya geç bulacak, akan şehit kanlarının hesabını onlardan tek tek soracağız. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Çünkü bu kanlar yerde kalmayacak.

Bakın sevgili kardeşlerim, sevgili Osmaniyeliler; bugün buradan hem sizlerin, hem tüm Türkiye'nin, hem de tüm dünyanın dikkatini bir hususa çekmek istiyorum. Güvenlik güçlerimize yapılan bu alçakça saldırılar asla ve asla tesadüf değil. Partimizin Türkiye genelinde birçok teşkilatlarına yapılan saldırılar, atılan molotof kokteylleri hiçbirisi tesadüf değil. Samsun'da olduğu gibi, Kastamonu'da da polisimize yapılan bu saldırılar asla ve asla tesadüf değil. Bu saldırılarla birlikte Doğu'da, Güneydoğu'da, büyük şehirlerde yapılan gösteriler, şiddet eylemleri asla tesadüf değil. 12 Haziran seçimleri öncesinde birileri millete korku salarak, sokakları ateşe vererek, güvenlik güçlerine kurşun sıkarak bu ülkedeki demokratik ortamı, özgürlük ortamını, güvenlik ve huzur ortamını hedef alıyorlar. Açık söylüyorum, bunlar taşeron, bunlar ihale aldılar, aldıkları ihalenin gereğini yerine getiriyorlar. Lafa geldiği zaman demokratlar, lafa geldikleri zaman biz hak ve özgürlüğümüzü istiyoruz. Hak ve özgürlüğü istemenin yolu bu değil. 12 Haziran'da sandık gelecek, çık, anlat, sandıkta hakkını al. Hak ve özgürlüğü aramanın yolu demokrasilerde bu. Adam öldürerek temel hak ve özgürlükler istenmez, adam öldürerek bu ülkede demokrasiden bahsedilmez, adam öldürerek iş başına gelmek eşkıyanın işidir, çetenin işidir, teröristlerin işidir.

Sevgili kardeşlerim; tabii ki bunlara ihale verenler de ortaya çıkacak, onların da maskeleri düşecek. Hangi çeteyse, hangi terör örgütüyse, hangi kirli odaksa onlardan da bu ihanetin, bu alçaklığın hesabını soracağız. Milletime sesleniyorum, bu açık bir senaryodur. Değerli kardeşlerim, bu aleni bir senaryodur, bu bayat bir tezgahtır. Bu saldırılar kardeşi kardeşe düşürmeye yönelik kirli bir tezgahtır. Herkesin sağduyulu olmasını istiyorum. Osmaniyeli kardeşimin, Kastamonulu kardeşimin, Düzceli, Zonguldaklı kardeşimin sağduyulu olmasını istiyorum. Diyarbakırlı, Muşlu, Hakkarili, Vanlı kardeşimin, Trabzonlu, Samsunlu kardeşimin sağduyulu olmasını istiyorum. Milletim bu tezgaha gelmesin, bu oyuna gelmesin istiyorum. Kim ki bu olaylara kanıp kardeşine karşı husumet beslerse, bilin ki bu alçakların kirli tezgahına gelmiştir. Kim ki bu olaylardan etkilenip öfkesine hakim olamazsa, bilin ki terör hedefine ulaşmıştır. Sağduyuyla hareket edeceğiz, sakin olacağız. Ülkemiz güçlüdür, demokrasimiz güçlüdür, devletimiz güçlüdür. Gereği neyse bu muhakkak yapılacaktır. Sabırla hareket edeceğiz. Onların oyununa, tezgahına, kirli tuzaklarına gelmeyeceğiz. Bu oyunu hep birlikte bozacağız.

Değerli kardeşlerim; buradan çetelerin, terör örgütlerinin, kirli odakların taşeronlarına da sesleniyorum. Siyaset adı altında gençlerin kanından beslenen vampirlere, istismarcılara da sesleniyorum. Gençlerin eline molotof kokteyli verenlere, parti binalarında, parti otobüslerinde molotof kokteyli saklayanlara, belediyelerde molotof kokteyli saklayanlara, belediye binalarından vatandaşa molotof kokteyli atanlara sesleniyorum. 5 yaşındaki çocukların eline taş verip, arkasına saklanacak kadar alçalmışlara, canilere, fırsatçılara da sesleniyorum. Gençlerin kanından beslendiğiniz artık yeter, döktüğünüz şehit kanı artık yeter. Kendi ikbaliniz için söndürdüğünüz ocaklara artık yeter. Ve diyoruz ki, insanlığınızı -varsa- vicdanınızı -varsa- sorumluluğunuzu hatırlayın diyorum. Bu çirkin yoldan geri dönün diyorum.

Sevgili kardeşlerim; bu mücadele kararlı bir şekilde sürecek. Bu tabi 1 değil, 2 değil, ama yolumuza biz devam edeceğiz. Kararlı bir şekilde devam edeceğiz ve bilesiniz ki tarihte terörle yaşayanlar hiçbir yere varamadılar, bundan sonra da varamayacaklar. Burada benim bir çağrım var, yazılı ve görsel medyaya bir çağrım var. Bunları şu veya bu şekilde televizyon programlarınızda beslediğinizin farkında mısınız? Bunları ortaya çıkaralım, deşifre edelim derken, terörün propagandasını yaptığınızın farkında mısınız? Bunların siyasette ilintili olan örgütlerini ortaya çıkaracağız derken birçok şeyin propagandasını yaptığınızın farkında mısınız? Yüzleri maskeli, elinde molotof kokteyli olan teröristlerin yanında bunların milletvekilleriyle fotoğraf karelerini görmüyor musunuz? Ve bakıyorsunuz ki ilçe başkanı torbada molotof kokteyl, bunları geliyor, gençlere dağıtıyor. Yakalanıyor, şu anda tutuklu içeride. Bunları anlatmaya gerek var mı? İlçe başkanı böyle, il başkanı böyle, milletvekilleri böyle, daha neyi anlatalım, her şey açık ve net ortada. Ondan sonra da söylenen; "biz hak ve özgürlüklerimizi arıyoruz." Kusura bakma, hak ve özgürlükleri aramanın yolu bu değil. AK PARTi de ortaya çıktı, AK PARTi de kuruldu. Kurulduğumuz zaman bizim herhangi bir varlığımız yoktu, 16 ayda benim milletim bizi iktidara taşıdı, 16 ay. Bu ülkede yıllar yılı partisi olanlar niçin milletim onları tek başına iktidara getirmiyor? Cumhuriyetten eskiyiz diyenleri niçin iktidara getirmiyor? Neden? Çünkü benim milletim hani güzel bir söz var ya, "Müslüman bir sokulduğu delikten bir daha sokulmaz." Biz bir daha sokulmayacağız. İki kere sokulmak bize yakışmaz. Onun için uyanık olacağız ve bu oyunu hep beraber bozacağız, milletçe bozacağız. Ben, Osmaniyeli kardeşlerimin gözünde bunu görüyorum.

Sevgili kardeşlerim; yola çıktık ve 16 ayda bizi iktidar yaptınız. Bakınız, şu ana kadar 163 bin derslik yaptık Türkiye'de. Değerli kardeşlerim, kitapları her yıl sıraların üzerinde ücretsiz olarak görüyor muyuz? Kitaplarımızı alıyor muyuz? Bundan önce böyle bir şey yoktu. Paran bile olsa kitabını bulamıyordun. Biz ne çileler çektik, teksir kağıtlarıyla, ki abilerimizden isterdik, onu bile bize vermezlerdi. Bu çileleri çekerek okuduk, ama dedik ki bu çileleri şimdi yavrularımız çekmesin. Birinci hamur kağıttan sizlere lüks kitapları verdik. Sevgili kardeşlerim ve yoksulluk eğitimde bahane değil dedik. Ne yaptık? Erkek öğrencilere ilköğretimde 30 lira veriyoruz, kız öğrencilere 35 lira veriyoruz. Ortaöğretimde erkek öğrencilere 45 lira veriyoruz, kız öğrencilere 55 lira veriyoruz. Tabii ki sosyal güvencesi olmayan, kaç çocuğu olursa olsun hepsine veriyoruz, vermeye devam edeceğiz. Çünkü eğitimin önünde bahane tanımıyoruz. Biz geldik eğitim gerideydi, Milli Savunma 1. sıradaydı. Şimdi ise Savunma 6. sırada, Milli Eğitim 1. sırada. Bunu yaptık.

Sevgili Osmaniyeli kardeşlerim; bitmedi, üniversite biz gelmeden önce iktidarda kim vardı? DSP-MHP-ANAP, öyle mi? Gerçeği söyleyeceğiz. Üniversite öğrencilerine ne veriyorlardı? 45 lira burs veriyorlardı, 45 liracık. Şimdi ne veriyoruz? 240 lira veriyoruz, 240 lira. 45 lira nerede, 240 lira nerede. Eğer mastır yapıyorsa mastır öğrencisine 480 lira veriyoruz. Doktora öğrencisine 720 lira veriyoruz. Çünkü eğitimde diyoruz ki engel yok. Geçen yıl dedik ki, ne kadar müracaat olursa olsun hepsini destekleyeceğiz. Ne kadar üniversite öğrencisi, yüksekokul müracaat etti biliyor musunuz? 900 bini aştı ve hiçbirin kapıdan geri çevirmedik. Ya burs aldılar, ya kredi aldılar, hepsine bunu verdik.

Değerli kardeşlerim; iş bitmedi, bakınız şurada sadece önümüzde bir adım var. Şimdi 2002'den 2007'ye kadar çıraklık dönemiydi. 2007-2011 kalfalık dönemiydi. Şimdi 12 Haziran'dan sonra ne başlıyor? Ustalık dönemi başlıyor. İnşallah bunun nemasını Osmaniye de alacak. Türkiye hazır, hedef 2023... İstikrar sürsün, Türkiye Büyüsün. İstikrar sürsün, Osmaniye Büyüsün. Burası da büyüsün. İnşallah daha iyi olacak.

Değerli kardeşlerim; bakınız, sağlıkta attığımız adıma bakınız. Göreve geldik, istediğin hastaneye gidebiliyor muydun? Ah ah. Ama şimdi istediğin hastaneye gidiyor musun? Kapılar açık, istediğin eczaneden alabiliyor musun? Peki bizden önce DSP-MHP-ANAP, o zaman bunlar insanı düşünmediler mi? Biz onlardan devraldık. Değerli kardeşlerim, o zaman bizim insanımızın sağlık durumuyla niçin ilgilenmediler, zor bir şey miydi bu? Bak biz bunu hallettik.

Şimdi sağlıkla ilgili Ana Muhalefetin Genel Başkanı, biliyorsunuz SSK'nın Genel Müdürlüğünü yaptı 90'lı yıllarda 8 yıl. Batırdı biliyor musunuz, batırdı. O dönemde bir SSK'yı yönetemedi. İşte o hani reçeteyi verip ilaçların yarısını aldığımız dönem oydu. Hani giderdiniz, kuyruğa girerdiniz, bir numara verirlerdi size, doktor sizi muayenehanesine çağırırdı, öyle mi? Muayenehaneye gider, parayı verir, bir şey de yaptığı yok. Bu çileleri hep beraber çektik mi? Ama biz bunları yaşadığımız için dedik ki biz bir daha bunları yaşatmayacağız. Onun için devletin hastaneleriyle SSK'yı birleştirdik. Özel hastanelere dedik ki, bak sizden de hizmet alabiliriz, onlar da koştu. Ve bütün yolları bütün vatandaşımıza açtık. İstediğin hastaneye git ve istediğin eczaneden de ilacını al. Şimdi alıyor muyuz? Elhamdülillah. Demek ki görevimizi yapıyoruz. Bununla da kalmıyoruz... Biz halkımıza efendi olmaya gelmedik, biz halkımızın hizmetkârı olmaya geldik. Bizim farkımız bu. Çünkü biz şuna inanıyoruz: Halka hizmet hakka hizmettir. Biz buna inanıyoruz.

Değerli kardeşlerim; bakınız, ama bak şimdi böyle bir mitingde bireysel konuları konuşamayız, işimiz çok, bunları anlatmamız lazım.

Değerli kardeşlerim; bu güzel günde, bu anlamlı buluşmada sizlerle bir projeyi eğitimde size müjdeleyeceğim. Şimdi biz bir akıllı projeye geçiyoruz. Hani diyorlar ya, ustalık dönemi, nedir o? Akıllı tahta. Artık akıllı tahtayla karatahtayı kaldırıyoruz. Öğrenciler, karatahta dönemini kaldırıyoruz. Artık bütün dersliklere bilgisayar donanımlı akıllı tahta geliyor. 4 yılda bu projeyi tamamlayacağız ve bütün öğrencilerimize ücretsiz olarak elektronik kitap vereceğiz. Bu ne biliyor musunuz? Hani IPad var mı, IPad büyüklüğünde ve bütün müfredatı ona yüklüyoruz. İsterseniz kitabınızı bile yanınızda getirmeye gerek yok, onunla gidip onunla gelebileceksiniz. Ama kitaplarınız bizim birer nostaljidir, onun için yine de yanımızda taşımakta fayda var. Yine bir defterimizi yanımızda taşımakta fayda var. Fakat derdimiz şu: Amerika'da George, Avrupa'da Hans, Helga neden istifade ediyorsa, benim ülkemde de Ahmet'im, Mehmet'im, Ayşe'm, Fatma'm, Hatice'm, Hülya'm hepsi bunlardan istifade etmesi lazım. Osmaniyeli Ahmet niçin bundan istifade etmesin, Mehmet niçin istifade etmesin, Ayşe, Fatma niçin istifade etmesin? Bunlar zor şeyler değil, işte yapıyoruz şimdi, yapıyoruz. İnşallah bütün ön hazırlıkları bitirdik ve şimdi ihale aşamasına geldik ve ihaleyi hemen seçim ardından yapıyoruz ve ihaleden sonra da peyderpey ürettikçe okullarımıza bunları yerleştireceğiz, tüm okullarımıza. Yani batı, doğu, kuzey, güney hiçbir ayırım yapmayacağız.

Sevgili kardeşlerim; hastanelerde de şu anda Türkiye genelinde aynı şekilde 18 helikopter ambulansımız var. 16 noktadan halkımıza hizmet veriyor. 2 tane jet ambulansımız var. Şimdi 3 tane daha alıyoruz, 5 jet ambulansımız olacak. Yani Allah göstermesin, fevkalade bir durum olduğunda hemen bunlar imdada yetişecek.

Bakınız sevgili kardeşlerim; burada önemli bir adımı daha sizlerle özellikle paylaşmak istiyorum. Tabii ki merakınızı mucip olabilir. Sağlıkta bu atılan adımlarla birlikte acaba Türkiye genelinde ulaşımda ne yaptık? Şu ana kadar Cumhuriyet tarihinde 6 bin 100 kilometre bölünmüş yol, duble yol yapıldı. Fakat biz 8 yıla sevgili Osmaniyeliler, 13 bin 600 kilometre bölünmüş yol yaptık. Şu anda Osmaniye-Hatay arasını bölünmüş yol yaptık, biz yaptık. Ve değerli kardeşlerim, bu kararlılığımız aynen devam ediyor. Hızlı tren var mı artık Türkiye'de? Var. Ankara-Eskişehir tamam. Şimdi Eskişehir-İstanbul arası yapılıyor. Ankara-Konya buna çok üzüldüm, MHP'nin el kitapçığında bir haber gördüm. Ankara-Konya arasına hızlı tren yapacaklarmış diye bir haber. Üzüldüm, çünkü demek ki Türkiye'yi takip etmiyorlar. Bakınız, biz şu anda bu ayın sonu Konya'ya yapacağım seyahatte inşallah bitirdiğimiz Konya-Ankara hızlı treniyle gideceğim Konya'ya. Biz hızlı treni bitiriyoruz, ama Sayın Bahçeli'nin bundan haberi yok, bundan haberi yok. Tavsiye ederim, Ankara-Eskişehir hızlı trenini kullansın. Ve inanıyorum ki, Ankara-Konya'yı da kullanacaktır. Şu anda Sivas da yapılıyor. Bunlar Türkiye'yi kuşatacak. Yani demir ağlarla ördük dört bir yanı diyor ya Atatürk, inşallah demir ağlarla öreceğiz, bölünmüş yollarla öreceğiz. İnşallah Türkiye'nin dört bir yanına artık uçakla ulaşabiliyor muyuz? 46 noktada hava alanımız var. Şu anda 1 saatte hava alanına ulaşabiliyorsunuz ve böyle bir imkanı yakaladık. Ve artık havayolları ne oldu? Halkın yolu oldu. Bu hale getirdik. Fiyatlar düşük, rahatlıkla gidilebiliyor, bu duruma geldi. Ve yeni ustalık döneminde inşallah bir 15 bin kilometre daha ne yapacağız? Bölünmüş yol yapacağız.

Sağlık hizmetlerinde büyük şehirlerimizin tamamına şehir hastaneleri kuracağız. Bunların alanı 1 milyon metrekare olacak. Bu alan üzerinde bu hastaneleri kuracağız en ileri teknolojiyle, bütün büyük hastanelerde.

Değerli kardeşlerim; adalet hizmetlerinin kalitesini yükseltmek için altyapısını güçlendirdik, bununla ilgili adımlar attık. Osmaniye ve Kadirli Adalet Sarayını biz tamamladık ve hizmete açtık. Bizzat. Ve Osmaniye-Hatay bölünmüş yolunu zaten kullanıyorsunuz. Ayrıca size verdiğimiz bir sözü gerçekleştiriyoruz. Organize sanayiden İskenderun Körfezine yol projesinde ihale aşamasına geldik, inşallah en kısa zamanda onu da tamamlayıp hizmetinize açacağız.

KÖYDES, değerli kardeşlerim, 57 trilyon Osmaniye'ye KÖYDES'ten kaynak gönderdik ve teferruatına girmiyorum, sadece köylerimizde yol ve su bu sorunu halletmek için. Ve bütün bunlara ilave olarak değerli kardeşlerim, şu anda susuz 118 tane, 383 tane de suyu yetersiz ünitemizin içme suyu sıkıntısına hamdolsun son verdik.

Tabi burada bir şeyi sizlerle paylaşmak istiyorum. O ne biliyor musunuz? Lütfen buna çok dikkat edin. Bunu da sakın ha, farklı yere kimse çekmesin, ama bazı gerçekleri bilelim diye anlatıyorum. Bakınız, biz nasıl bir Türkiye aldık. 3 Kasım 2002, Türkiye'nin IMF'ye borcu neydi kardeşlerim? 23,5 milyar dolardı. Kimden aldık iktidarı? MHP-DSP-ANAP'tan aldık. Onlar borçlandı, biz ödedik, ödedik ödedik ödedik. Şu anda ne kadar borcumuz var? 5 milyar dolar. Biz bunu bir celsede öderiz, problem değil. Ama çok ucuz bir faizle aldığımız için diyoruz ki bunu yavaş yavaş öderiz. Ne zaman bitecek bu? 2012'nin sonunda tamamını temizleyeceğiz. Bakın, onlar IMF'in kapısında kuyruğa girdiler, ama bizim böyle bir derdimiz yok. Biz, 3 yıldır IMF'le anlaşma filan yapmıyoruz ve öyle bir niyetimiz de şu anda yok. Biz bize yetiyoruz. Ayaklarımız yere sağlam basıyor evvelallah.

Bakınız, bizim milli bankamız Merkez Bankası değil mi? Merkez Bankası. Merkez Bankasının kasasında ne vardı biliyor musun Osmaniyeli kardeşim? Öyle milliyetçilik lafla olmuyor. Milliyetçilik gerçek vatan sevgisini istiyor, üretim istiyor, ülkeye kazandırmayı istiyor. Kasadaki para 27,5 milyar dolardı. Peki şimdi kasada ne var? Şimdi kasada 93 milyar dolar var. Şimdi kardeşim, yani bunu ben söylemeyeyim mi? Mecburen söyleyeceğim. Benim halkım, benim vatandaşım bu gerçekleri bilsin.

Bakınız, MHP'nin iktidarı döneminde devletin borç stoku neydi biliyor musunuz? Milli gelire oranını söylüyorum sizlere, yüzde 61. Yani 100 liranın 61 lirası borçtu. Şimdi ne oldu biliyor musunuz? 25. 61'den 25'e. Devletin borçlanma faizi onların döneminde neydi biliyor musunuz? Yüzde 63. 100 lira alıyorlar, 63 lira faiz ödüyorlardı. Şimdi ne oldu? Yüzde 7, gençler yüzde 7. Bu faizler kimin cebinden çıkıyordu? Benim Osmaniyeli kardeşimin cebinden çıkıyordu, çiftçimin, köylümün, memurumun cebinden çıkıyordu. Ama buna bizim iktidarımız hamdolsun son verdi.

Enflasyon neredeydi? Yüzde 30. Enflasyon canavarı bizim cebimizi sömürmüyor muydu? Enflasyon canavarı cebimizi sömürmüyor muydu? Yüzde 30'du. Şimdi ne? Şimdi 4,3, 4. Buraya düşürdük. Bu ne demek biliyor musunuz? Bu aradaki fark, asgari ücretin üzerine koy, bu demektir.

Bakın ben burada sizlere çok iddialı bir tablo sunacağım, bu çok çok önemli. Nedir o? Sevgili kardeşlerim, 2002 yılı itibariyle 2 lira pirincin kilosu. Değerli kardeşlerim, 2002 sonu itibariyle, yani MHP'nin iktidarında asgari ücretle 92 kilo pirinç alınıyordu. 2 lira. Şimdi ne alınıyor? 136 kilo, asgari ücretle. Artış ne kadar? Yüzde 47. Buğday unu, değerli kardeşlerim, 0,95'ti. Bu rakamdan hesap ediyoruz. MHP'nin iktidardan ayrıldığı dönemde ne kadar alınıyordu asgari ücretle biliyor musunuz? 194 kilo. Şimdi ne kadar alınıyor? 337 kilo. Artış ne? Yüzde 74. Ayçiçeği yağı ne kadar alınıyordu MHP'nin ayrıldığı dönemde? 64 kilo. Şimdi ne alınıyor? 126 kilo. Artış ne? Yüzde 97. Çay 5,8 lira. Ne kadar alınıyordu? 32 kilo. Değerli kardeşlerim, şimdi ne alınıyor? 49 kilo. Artış ne? Yüzde 53. Toz şeker 1,6 lira. Ne kadar alınıyordu? 115 kilo. Şimdi ne kadar alınıyor? 242 kilo. Artış ne? Yüzde 110.

Sevgili kardeşlerim; başka bir şey anlatmaya gerek var mı? Halep oradaysa arşın Osmaniye'de. Bakın, eğer MHP'nin 2002 sonundaki iktidarında asgari ücretle mutfağa giren eğer bugünkünden daha fazlaysa bak biz bu görevi bırakmaya hazırız. Onlar hazır mı onu söylesinler. Biz ileri gittik ileri. Kimse milleti aldatmasın ve şu asgari ücret artı enflasyon bunu şöyle hesapladığınız zaman Türkiye çok farklı bir yerde. Bunu çok iyi anlatacağız. Şu anda kaç günümüz kaldı? 37 gün. Ne yapacağız? Kapı kapı dolaşacak mıyız? Kapı kapı dolaşmaya evet mi? Beyler, bak hanımlar evet diyor, siz ne diyorsunuz? Bir göreyim elleri, elleri göreyim elleri. Bu sadece Tayyip kardeşinizin işi değil, bu bizim milli davamız. Bunu beraber çözeceğiz. Öyleyse durmak yok Yola Devam. Eyvallah. Türkiye hazır, hedef 2023. İstikrar sürsün, Türkiye büyüsün. Sağ olasınız, var olasınız. Bu yolculuğu böyle sürdüreceğiz.

Bakın değerli kardeşlerim; burada tabii ki sizlere çok daha fazla şeyler anlatmak isterim. Fakat biz şimdi Osmaniye'de 11 ayrı eserin de açılışını yapacağız. Düziçi'nde Haruniye Kaplıcasından tut, buradaki birçok eserlere varıncaya kadar bunların açılışlarını yapacağız. Maşallah. Ve Osmaniye'nin heyecanı heyecanıma farklı bir heyecan kattı. Ve inşallah bu milletin gücü daha da artacak; hem içeride, hem dışarıda. Artık dışarıda gündem belirleyen bir Türkiye var, gündemi belirlenen bir Türkiye yok, o tarih oldu tarih.

Sevgili kardeşlerim; hazırız değil mi? Şu kalan süreyi iyi değerlendireceğiz, çok koşacağız, çok çalışacağız ve evvel Allah inşallah 12 Haziran akşamında da demokrasi bayramımızı beraber kutlayacağız.

Şöyle bayrakları bir görelim, elleri görelim. Şarkımızı beraber söylemeye var mıyız? Beraber söylüyoruz değil mi şarkımızı? Hazırız. Beraber yürüdük biz bu yollarda...

Fakat bu bana biraz az geldi. Şimdi ben bu akşam Ankara'ya döneceğim. Cumartesi Düzce, Zonguldak oradayım. Yarın Ankara'da çünkü görüşmeler var. Çünkü biz hem meydanlardayız, bir taraftan da devletin işleri var onları da yürütüyoruz. Ama sizin dualarınız, o dualarınızın himmetiyle evvel Allah güçlüyüz, kuvvetliyiz, yola devam ediyoruz, hiç merak etmeyin.

Beraber yürüdük biz bu yollarda. Beraber ıslandık yağan yağmurda. Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor.

Günümüz kutlu olsun, 12 Haziran ülkemiz, milletimiz, Türk demokrasisi için hayırlara vesile olsun. Allah yar ve yardımcımız olsun diyorum. Kalın sağlıcakla.

Bilal Baştan 05-09-2011 03:07

Başbakan Erdoğan’ın Düzce Yığılca Mitinginde Yaptığı Konuşmanın Tam Metni…
 
07.05.2011

Değerli kardeşlerim, artık 35 günümüz kaldı. İnşallah 12 Haziran'da ustalık dönemine başlayacağız. Bildiğiniz gibi, 2002-2007 çıraklık dönemimizdi, 2007-2011 kalfalık dönemimizdi, şimdi 2011 ve arkası ustalık dönemimiz olacak. Biz, Sinan'ların torunuyuz. Diyordu ya Mimar Sinan, Süleymaniye benim kalfalık eserimdir, Edirne Selimiye benim ustalık eserimdir diyordu. İşte biz de ta Belediye Başkanlığımızdan bu yana İstanbul'da başladık ve hamdolsun 2002-2007 iktidarımız, sizler bizlere bu görevi verdiniz, 2007'de tekrar verdiniz ve kalfalık dönemini de bu şekilde tamamladık, şimdi ustalık dönemine geçiyoruz.

Projelerimizi açıkladık, açıklamaya devam ediyoruz. Çünkü çok daha farklı bir Türkiye'yi, daha modern bir Türkiye'yi inşallah benim insanımın çok daha insanca, çok daha refah, huzur, mutluluk içerisinde yaşadığı bir Türkiye'yi sizlere hazırlamanın gayreti içinde olacağız. Çünkü biz, milletimize efendi olmaya değil, biz milletimize hizmetkar olmaya geldik. Çünkü biz halka hizmeti hakka hizmet olarak gören bir medeniyetin çocuklarıyız. Bu yola böyle çıktık. Ne olacak, yani er veya geç öleceğiz, öyle mi? Kimsenin kalması, hiçbir canlının kalması mümkün mü? Ama CHP'li bir milletvekili adayı, hem de koskoca güya profesör, İstanbul'un Zincirlikuyu Mezarlığının girişinde eskiden ruhuna Fatiha yazıyormuş da, o pek rahatsız etmiyormuş, ama şimdi orada "Her nefis ölümü tadacaktır" ifadesini görünce bu sinir bozucu diyor. Sevgili kardeşlerim, herhalde Allah'ın ayeti olduğunu bilmiyor, profesör ama. Bunlar, profesörler her şeyi bilen zannediyor. İlim sahibi olmak yetmez, irfan sahibi olmak yeter. İrfan sahibi olmak nedir? Yunus güzel söylüyor: "İlim, ilim bilmektir. İlim, kendini bilmektir. Ya kendin bilmezsen, nice okumaktır" diyor. Arif, bilmediğini bilen insandır. Ama bunlar, bilmediklerini bilmiyorlar. Değil profesör, ordinaryüs profesör olsan ilim deryasından ancak bir kova su alırsın. İşte Zincirlikuyu Mezarlığının kapısındaki "Her nefis ölümü tadacaktır" ayetini bilmiyorsun, sinir bozucu diyorsun, yoksa ölmeyecek misin? Ya yüzlerce, binlerce insanın her gün öldüğü şu vatanımızda hoca efendinin önündeki tabutun üzerindeki o yeşil örtüde bir şey yazıyor ya, o yazıyor orada. Ne yazıyor orada? Küllü nefsin zaiketül mevt", "Her nefis ölümü tadacaktır" diyor. Ama bunların bundan haberi yok. Haberi olsa bu yanlışı yapmaz. İşte CHP zihniyeti bu, anlayış bu. 12 Haziran'da bunları sandığa gömmeye hazır mıyız? Onun için şu 35 günde çok çalışmamız lazım. Kapı kapı dolaşacağız değil mi? Köy köy dolaşacağız değil mi? Gidilmedik yer bırakmamamız lazım. Yığılca sandıklarda AK PARTi'yle patlamalıdır, ben böyle inanıyorum.

Sevgili Yığılcalı kardeşlerim, Yığılca ismini nereden alıyor? Orhan Gazi'den alıyor. Burası ordunun yığınak yaptığı yerdi. Burada toplandık, dedelerimiz burada toplandı. Burada toplandıktan sonra revan oldu. Ve burada redifler var. Burada gerçek Akıncılar var, bunlar onun diyarı. Dolayısıyla, zaten buradan bu ülkenin aydınlık yarınlarına omuz verecek insanların olduğunu biliyorum ve onlara destek verenlerin olduğunu da biliyorum. Onun için Yığılca ustalık dönemine en önemli desteği verecek olan bir ilçemizdir buna inanıyorum. Zaten Düzce'nin neresine bakarsan bak, hamdolsun onu görüyoruz. Akçakoca'da, Akçakoca'yı görüyoruz. İnşallah şimdi beni yalnız bırakmayacaksınız değil mi Düzce'de? Düzce'ye beraber gidiyoruz değil mi? Orada beraberiz.

Gelirken birkaç kardeşimiz bir şeyler söyledi. Alatlı-Düzce-Yığılca, bu aradaki yollarla ilgili. Sevgili kardeşlerim, zaten biliyorsunuz Yığılca-Düzce yolu başladı. 3-5 kilometresi bildiğim kadarıyla bitti. Diğeri de tamamen bitecek. Bunların hepsi şu anda Planlama'nın kayıtlarında mevcut değerli kardeşlerim, bunlar bitecek. Bakın şu anda Zonguldak'a olan bu güzergahı iyi takip edin. Tüneller yapıyoruz, yaklaşık 10 tane tünel. Delik deşik ediyoruz dağları ve bu dağları delerek ta Zonguldak'a kadar Düzce'den ne yapacağız, ulaşacağız. Bölünmüş yollarla ulaşacağız. Ya bunları yapan bir iktidar Düzce-Yığılca yolunu mu yapamayacak? Evvel Allah bu olacak, hiç endişeniz olmasın, bu da olacak. Çünkü biz Ferhat'ız Ferhat. Siz, Şirin. Ferhat biliyorsunuz dağı deliyor, elinde ker*** vuruyor vuruyor görenler geliyor diyor ki, Ferhat sen ne yapıyorsun? Dağı deliyorum diyor. Ya bununla dağ delinir mi? Su getireceğim diyor. Tekrar sorduklarında verdiği cevap çok manidar, çoğu gitti azı kaldı diyor. Şimdi biz de inşallah Türkiye'mizi muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkartacağız, milletimizle beraber çıkartacağız. Sevgili kardeşlerim, hiç endişeniz olmasın. İnanıyoruz, çalışıyoruz, milletimize güveniyoruz, siz de bize güvenin hiç endişe etmeyin. işte 8,5 yılda yaptıklarımız bu işin teminatı, hepsi olacak. Eğitimde yaptıklarımız ortada, sağlıkta yaptıklarımız ortada. İşte hemen şurada stadınızın içinde sağlık ambulansı var, gördünüz mü?

Helikopter ambulans. Buralardan değerli kardeşlerim, her zaman acil bir durum varsa insan götürmek için bunları yaptık. 18 tane helikopter ambulansımız var. Türkiye'nin 16 noktasında bunlar bulunuyor. 2 tane jet ambulansımız var, şimdi ona 3 tane daha ilave ediyoruz 5 tane jet ambulansımız olacak. Olur ya şehirlerarası, yurt dışı bir hasta götürmek gerekirse bunlar da hazır olsun diye. Biz, "Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi" diyerek yola çıktık. Çünkü biz Kanuni'den bu dersi aldık. Yani bir sağlıklı nefese devleti feda eden bir anlayış. Adalet, emniyet, ulaşım, enerji, hepsi, bunları yoğun bir şekilde sürdürüyoruz, sürdüreceğiz.

Değerli kardeşlerim, bir şeyi bilmenizi istiyorum, o da şu: Bir olalım, beraber olalım, iri olalım, diri olalım. Bu çetelere, mafyaya ülkemizi kaptırmayalım. Teröre, teröriste ülkemizi evvel Allah kaptırmayacağız, kaptırmayalım. Ama bu CHP zihniyetine dikkat, bu MHP zihniyetine dikkat. İşte biz biliyorsunuz kimden aldık iktidarı MHP'den, CHP'nin yavrusu DSP'den, ANAP'tan aldık. Öyle mi, onlardan aldık. IMF'nin kapısından ayrılmıyordu MHP, 30 milyar dolar borçlandı, biz geldik 23,5 milyar dolarla devraldık. Ödedik ödedik, şu anda 5 milyar dolar borcumuz var, 5 milyar. 23,5 milyar dolardan 5 milyara, onu da hemen öderiz ha, hiç mesele değil. Ama çok düşük faizle bir borç olduğu için dedik ki yavaş yavaş bu da 2012'nin sonuna kadar bunu da öderiz. Hiç önemli değil. Bakıyorsunuz milliyetçiyiz diyorlar, kardeşim milliyetçiysen Merkez Bankası'nda niye bu kadar az para vardı? Geldiğimiz de koskoca Merkez Bankamızın kasasında 27,5 milyar dolar vardı, yarısı da işçi dövizi, yurtdışındaki işçilerimizin döviziydi. Şimdi Merkez Bankamızın kasasında ne var biliyor musunuz? 93 milyar dolar var. Halep oradaysa, arşın Yığılca'da. Şimdi çıkıyor bakıyorsun sağda-solda Sayın Bahçeli diyor ki, yok şuydu, yok buydu. Kardeşim, işte hesap ortada. Yolsuzluklar, her şey döneminizden bize miras kaldı, şimdi biz ödüyoruz, biz kapatıyoruz.

Değerli kardeşlerim, bütün bunlarla beraber dikkat ederseniz bu attığımız adımlarla Türkiye bir değişim yaşıyor, dünyada bir itibar kazanıyor. NATO'nun içinde Türkiye'nin ayrı bir yeri var, Birleşmiş Milletlerde ayrı bir yeri var, OECD'de ayrı bir yeri var. Değerli kardeşlerim, bütün bu uluslararası kuruluşlarının içerisinde artık Türkiye'nin farklı bir konumu, farklı bir yeri var. Artık gündemi belirlenen bir Türkiye yok, gündem belirleyen bir Türkiye var, böyle bir durumdayız. Geçenlerde Sayın Kılıçdaroğlu benim kayınpederimin memleketine gitti, Siirt'e. Ya Siirt'te konuşma yapıyor. Siirt'teki konuşmasında dengeyi kaybetmiş. Maalesef, orada kullandığı ifade çok çok çirkin. Belki bilmeyenleriniz vardır, yani şahsımıza hakareti katlandık da, ama bu saygısızlığı, bu hakareti, bu alçaklığa katlanmamız mümkün değil. Ne diyor? Diyor ki, "statükonun Allah'ı Ankara'da." Şimdi manevra yapmaya başladı, diyor ki; Başbakan da Allah'ın kuruşuna ihtiyacımız yok dedi diyor, şu benzetmeye bak. Bir defa Allah, mekandan münezzehtir, Allah'a mekan tayin edemezsiniz. Ama bu adamın bu tür bir anlayışı yok ki. Neyi, nasıl, niçin kullanacağını bilmiyor. Geliyor Şeb-i Aruz'a orada başka koşuyor, Kutlu Doğuma geliyor başka konuşuyor. Orada bakıyorsunuz bu işi bayağı iyi hazırlayıp önüne koymuşlar oradan okuyor. Ama kağıtları önünden aldığı zaman dağıtıveriyor. Geçen Samsun'da "bu ezan, CHP sayesinde okunuyor" diyor. Yahu 1941'de bu ülkede bizim dedelerimiz, büyüklerimiz iyi bilir, Tanrı uludur, Tanrı uludur diye ezan okuttular, İnönü'nün dönemi, bunları yaşadık mı amca? Yaşadık değil mi? Allah rahmet eylesin Menderes geldi, merhum Menderes kaldırdı ve aslına döndürdü tekrar aslıyla. Niçin Allahu ekber? Çünkü dünyanın neresine gidersen git, tüm İslam ülkelerinde ezan uluslararası, evrensel bir mesajdır, onun için değiştirilemez, özelliği buradadır. Yani İngiltere'ye gittiğin zaman İngilizce, Almanya'ya gittiğin zaman Almanca olmaz, nereye gidersen git bu evrensel mesajı orada duyacaksın. Çünkü o dili bilmeyen anlamayabilir. Ama evrensel olduğu için nereye gidersen git aynı mesajı duyarsın, özellik burada. Ama öğrenecek, yavaş yavaş onu da öğrenecek. Yoksa bu millet öğretecek, benim milletim öğretecek.

Evet sevgili kardeşlerim, artık daha uzatmayalım değil mi? Çünkü Düzce'yi daha fazla bekletmeyelim. Düzce'de kardeşlerim bekliyor, ama beraber gideceğiz.

Beraber yürüdük biz yollarda. Beraber ıslandık yağan yağmurda. Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda bana her şey sizi hatırlatıyor. Bana her şey sizi hatırlatıyor, bana her şey sizi hatırlatıyor.

Günümüz kutlu olsun. 12 Haziran, ülkemiz, milletimiz, demokrasimiz için, Partimiz için hayırlara vesile olsun diyorum. Oy pusulasının başında ne var? AK PARTi var. Evet mührünü oraya basacağız. Yetki sizde, karar sizde. Allah'a ısmarladık.

Bilal Baştan 05-09-2011 03:08

Başbakan Erdoğan'ın Düzce Mitinginde Yaptığı Konuşmanın Tam Metni...
 
07.05.2011

Buradan, bu coşkulu meydandan tüm Düzce'ye, Akçakoca'ya, Cumayeri'ne, Çilimli'ye, Gökyaka'ya, Gümüşova'ya, Kaynaşlı'ya ve Yığılca'ya, az önce oradaydım, selamlar, sevgiler, saygılar gönderiyorum.

Düzce, bu harekete, bu davaya her zaman sahip çıktı. Düzce, bizden güvenini, desteğini, hayır dualarını hiçbir zaman esirgemedi. En son 12 Eylül halk oylamasında Düzce yüzde 72,5 gibi yüksek bir oranda evet diyerek demokrasiye, hukuka, büyük Türkiye sevdasına güçlü bir destek verdi.

Benim Düzceli kardeşlerim, hukukun üstünlüğüne evet dedi. Benim Düzceli kardeşlerim üstünlerin hukukuna hayır dedi. Bunu ortaya koydu. İnanıyorum ki bundan sonraki süreçte de aynı kararlılıkla bu yola, bu yolculuğa devam edeceğiz. Muhabbetinizden, itimadınızdan, bize olan aşkınızdan, sevdanızdan dolayı sizlere teşekkür ediyorum. Allah sizden razı olsun, muhabbetimiz daim olsun. Bu coşku var olduğu müddetçe, bu heyecan sürdüğü müddetçe, sizin hayır dualarınız bizimle olduğu müddetçe bize durmak yok, duraklamak yok, bize rehavet yok. 14 Ağustos 2001'de hangi heyecanla yola çıktıysak, bilesiniz ki bu kardeşiniz bugün de aynı heyecanı taşıyor.

Türkiye'yi imar etmek için, Türkiye'yi baştan başa yeniden inşa etmek için, gönüller fethetmek için nasıl bir coşkuyla yola çıktıysak, bugün de aynı coşkuyla yolumuzda yürüyoruz. Birileri bizi anlamıyor, bizim nasıl bir millet sevdası içinde olduğumuzu, nasıl bir memleket sevdası içinde olduğumuzu birileri anlamak istemiyor. Birileri bizim bu yola başımızı, canımızı, yüreğimizi koyduğumuzu, bu yola beyaz gömleğimizi giyerek çıktığımızı anlamak istemiyor. Onların anlamadığı şu: Biz Orhangazi'nin emrinde buralarda gönülleri fetheden Düzceli Akçakoca'ların, Turgutalp'lerin, Samsa Çavuş'ların torunlarıyız. Biz Düzceli Konuralp'lerin, Gazi Rahman'ların torunlarıyız. Onlar nasıl millet aşkına, memleket aşkına at sırtında canlarını bu yola koydularsa, aynı şekilde millet için, memleket için biz de canımızı bu yola koyduk, bu yola öyle çıktık.

Bakın sevgili kardeşlerim; Düzce, 20. yüzyılın başında çok büyük bir alim zat yetiştirdi. Şurada, Düzce'nin Çalıcuma, eski adıyla Hacı Hasan Köyünden Zahidül Kevseri Hazretleri ömrünü ilme, hikmete, insan terbiyesine adadı. Kabri, şu anda nerede biliyor musunuz? Kabri şu anda Kahire'de. Sağ olsunlar, Belediyemiz, Ticaret ve Sanayi Odamız kabrine sahip çıktılar, restorasyonunu yaptılar. İşte Düzceli o büyük zatın, Zahidül Kevseri Hazretlerinin mezar taşında ne yazıyor biliyor musunuz? Bakın bu çok önemli: "Ey kabrimin başında durup ibretle bakan adam, dünkü ziyaretçi bugün buraya defnolmuştur." Bakın ne kadar anlamlı, dünkü ziyaretçi bugün buraya defnolmuştur; mesele bu, biz ziyaretçiyiz, biz yolcuyuz. Mesele arkada iz bırakmaktır, mesele arkada eser bırakmaktır. Sevgili kardeşlerim, biz ölmeyecek miyiz ya, hep ölmeyecek miyiz? Öleceğiz. Ama bu CHP'liler bu ölüme de inanmıyor. Maalesef, ben CHP'ye gönül veren kardeşlerime sesleniyorum; bak sizin bu yönetici takımında neler var neler. Başınızı iki elinizin arasına alın düşünün. Değerli kardeşlerim, İstanbul Zincirlikuyu Mezarlığının girişinde şu anda bir ayet var. CHP'nin şu anda bir profesör adayı diyor ki; her gün Zincirlikuyu'nun kapısından geçerken eskiden orada "Ruhuna El Fatiha" Fakat şimdi "Her nefis ölümü tadacaktır" yazıyor. Çok sinir bozucu bir şey diyor. Profesör olmuş ama... Bu, Allah'ın ayeti midir, yoksa Kadir Topbaş'ın bir sözü müdür bunu bilmiyor. O herhalde zannediyor ki İstanbul Belediye Başkanının sözü. Ya bir sor be, neyin nesidir bu diye bir sor. Yani, arada sırada bir cenaze namazına da gidiyorsan, o tabutun üzerindeki o yeşil örtü var ya, orada yazıyor ya, yazıyor. Yani Arapçası ne bunun? Ayet, "Küllü nefsin zaikatül mevt", bu. Her nefis ölümü tadacaktır, bu. Ya bunu bir gör, gör bunu. Yok, görmüyor. Neden? Görmek istemiyor, anlamak istemiyor. Ama biz ölüme inanmışız. Ölüm bizim için bir bitiş değil, ölüm bizim için bir yok oluş değil, ölüm bizim için ba'sü badel mevt'tir, yeni bir hayatın başlangıcıdır, biz böyle bakıyoruz. Onun için de açık söylüyorum; bugüne kadar hiçbir şeyden korkmadık, bundan sonra da korkmayacağız. Bugüne kadar hiçbir tehdide boyun eğmedik, bundan sonra da boyun eğmeyeceğiz. Bugüne kadar önümüze çıkarılan hiçbir engele takılmadık, bundan sonra da inşallah takılmayacağız. Yeter ki sizler bizim arkamızda olun. Yeter ki sizler bizimle olun, yeter ki sizler hayır dualarınızı bizden eksik etmeyin.

Ah kardeşlerim, öleceğiz, sonunda bizi nereye koyacaklar? Ya iki metreküplük bir mezara gömmeyecekler mi? Mezara gömecekler. Benim boyum 1,85, belki bana daha uzunu gerekebilir veya daha büyüğü gerekebilir. Oraya gömecekler. Hoca efendi, musalla taşında namazı kıldırırken gelip de Cumhurbaşkanı niyetine demeyecek, Başbakan niyetine demeyecek, öyle mi? Eğer zengin bir iş adamıysa trilyarder niyetine demeyecek. Ya ne diyecek? Er kişi niyetine diyecek. Bayansa, hatun kişi niyetine diyecek, öyle mi? Gömecekler, gömdükten sonra herkes dağılıp gidecek. Bir daha hatırlarlar mı? Eğer -baki kalan bu kubbede hoş bir seda imiş meğer- eserler bırakmışsan, anılırsın, yad edilirsin. Ama arkanda eser bırakmamışsan, bir daha seni kimse hatırlamaz zaten, yanına bile uğramazlar, aile bile uğramaz, çoluğu çocuğu bile uğramaz. Bayramdan bayrama belki. Öyle değil mi? Öyleyse bu kavga niye, öyleyse bu kin, bu nefret niye, bu öfke niye? İşte bunu aşmamız lazım. Biz bu çetelerin, bu eşkıyanın, gözünü kan bürümüş bu teröristlerin istismarcıların hepsiyle evvel Allah baş edeceğiz.

Kastamonu'da konvoyumuza saldırdılar. Bir Recep'imiz orada şehit oldu. Allah rahmet eylesin. Tüm ailesine ve milletimize tekrar baş sağlığı diliyorum. Fakat telsiz konuşmaları ortaya çıktı. Telsiz konuşmalarında ne diyorlar? Bundan sonraki tek hedefimiz AK PARTi'dir. Bunu söylüyorlar. Ben buradan Düzceli kardeşlerime, tüm Türkiye'deki vatandaşlarıma soruyorum; neden AK PARTi, neden AK PARTi hedef? Çünkü, AK PARTi sorun çözüyor. Çünkü, AK PARTi çözüm üretiyor Çünkü, AK PARTi hizmet üretiyor. Çünkü, AK PARTi kardeşliği pekiştiriyor. Çünkü, AK PARTi doğu ile batıyı, kuzey ile güneyi kucaklaştırıyor. Çünkü, AK PARTi Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi, Gürcüsü, Abhazası, Romanı, Boşnakı, Arnavutu ayırt etmiyor, birleştiriyor. Neden? Çünkü, Yaradan öyle emrediyor. "Yaradılanı severiz Yaradan'dan ötürü" diyor. Biz de öyle gidiyoruz, Yunus'un diliyle: "Yaradılanı severiz Yaradan'dan ötürü" İşte bundan rahatsızlar.

Açık açık söylüyorum; terör örgütü bu ülkede değerli kardeşlerim, Kürt kardeşlerimin meselesinin çözülmesini, kardeşliğin pekişmesini istemiyor. BDP, bu ülkede Kürt kardeşlerimin sorunlarının çözülmesini, onların çok daha huzurlu bir ortamda yaşamasını istemiyor. Terör örgütü de, BDP de, yoksulluk sürsün, terör devam etsin, analar, babalar, gençler kaybetsin, kan akmaya devam etsin, silah tüccarları kazansın istiyor. Son günlerdeki bütün kışkırtmaların sebebi bu. Gerilimi bu kadar artırmalarının sebebi bu. Alçakça saldırıların arkasında yatan bu. Bataklığın kurumasından, istismarın son bulmasından çekiniyorlar. Bugüne kadar benim yoksul Kürt kardeşimi istismar ettiler. Bundan sonra da bu düzen devam etsin istiyorlar. AK PARTi'nin benim Kürt vatandaşlarımla bir sorunu yok ki. Benim Partimin içinde şu anda 60'ı aşkın Kürt milletvekili var, benim böyle bir sorunum yok. Doğu'dan var, Güneydoğu'dan var, Karadeniz'den var, Akdeniz'den var, Orta Anadolu'dan var, Batıdan var, Trakya'dan var, her yerden var. Sevgili kardeşlerim, AK PARTi bir bölgenin partisi değil, AK PARTi değerli kardeşlerim, bir etnik unsurun partisi değil. AK PARTi 74 milyonun partisi. Bakın 81 vilayetin 80'inde AK PARTi'nin nesi var? Milletvekili var. Ana Muhalefetin var mı? Yavru Muhalefetin var mı? Hiç birinin böyle bir durumu yok. Niye? Onlar Türkiye'yi kucaklayamadılar, onlar tüm milletimizi kucaklayamadılar. Ama biz tüm Türkiye'yi kucakladık, biz milletimizi kucakladık.

Değerli kardeşlerim, bakınız, biz yola çıkarken ne dedik? Tek millet dedik. Niye? Çünkü bu ülkede ayrılık istemiyor. Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Gürcüsüyle, Abhazasıyla, Romanıyla, Boşnakıyla, Arnavutuyla tek millet, millet bu demek. Yani bu çatının altında toplanma, millet kavramını ifade eder. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız hepimiz, bunu kabulleneceğiz. Niye zor geliyor? İstemiyor birileri bunu. Yani ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım demek birilerine zor geliyor. Zor gelmesin, bunu dünyanın her yerinde bu işi bilen, inananlar kabulleniyor. Siz de kabul edeceksiniz.

İki, ne dedik? Tek bayrak dedik, tek bayrak. Niye bunlar rahatsız oluyor? BDP'si, terör örgütü niye bizim bu bayrağımızdan rahatsız oluyor? Bayrağımızın rengi al. Neden? Orada şehidimizin kanı var, rengini oradan alıyor. Hilal, bağımsızlığımızın simgesi, oradan geliyor. Yıldız, şehidimizin simgesi, o da oradan geliyor. Mithat Cemal Kuntay ne güzel söylemiş: "Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır. Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır" İşte değerli kardeşlerim, onun için de tek vatan diyoruz.

Tek millet, tek bayrak, tek vatan ve 780 bin kilometrekarede tek devlet, bunu söylüyoruz. Bak burada tek din demiyoruz. Niye? Çünkü bu vatan topraklarının üzerinde çok farklı dinlerin mensupları olabilir, yüzde 99'u Müslüman ama veya yüzde 98'i neyse, yüzde 1, yüzde 2 farklı dinlerin mensupları var, Hristiyanı var, Musevisi var vesaire. Ve bu yüzde 98'in içinde farklı mezheplere mensup olanlar da var. Değerli kardeşlerim, olabilir. Bunlara da saygı duyuyoruz, onlar da bizim güvencemiz altında. Farklı dilde konuşanlar olabilir. Farklı dilde konuşmak da bizim için bir zenginliktir. Türkçesi, Kürtçesi, Zazacası, öyle mi? Boşnakçası, Lazcası olabilir, Çerkezcesi olabilir. Bunlar bizim bir zenginliğimizdir, bundan korkmaya gerek yok. Bununla yola çıktık. İşte şimdi inşallah 12 Haziran'dan sonra ilk adım ne olacak? İleri demokrasi. Ne olacak? İnşallah temel hak ve özgürlükler. Bunların adımını atarken de üstünlerin hukukunu korumaya değil hukukun üstünlüğünü koruyan bir anayasayı milletçe hazırlayacağız, milletin diliyle hazırlayacağız. Ve burada anayasa hukukçuları işin çerçevesini belirleyecek. İnşallah terör örgütünün tezgahını da evvel Allah milletimizle birlikte bozacağız. Kurdukları o tezgahın altında kendilerini evvel Allah bırakacağız.

Düzceli kardeşim, oynanan oyunu görmeni istiyorum, kurulan tezgahı görmeni istiyorum. Nasıl kirli, nasıl kanlı bir senaryonun kurgulandığını görmeni istiyorum. Bu ülkede AK PARTi karşıtlarının son 8,5 yıldır yaptıkları gibi, bugün de nasıl aynı hizaya geçtiklerini, çetelerle terör örgütlerinin nasıl işbirliği içinde çalıştıklarını görmeni istiyorum. Sizin ferasetiniz, sizin basiretiniz, sizin sağduyunuz her şeyin üzerindedir. Bu çirkin oyunu da sizin bozmanızı istiyorum. Bu kanlı tezgahı bir kez daha alt-üst edeceğinize inanıyorum. 12 Haziran'da sandıktan öyle bir kardeşlik mesajı verin ki Kandil de, Silivri de dersini alsın. 12 Haziran'da öyle büyük bir Türkiye mesajı verin ki Türkiye'nin düşmanları, şer odakları, silah tüccarları bir kez daha şaşırıp kalsınlar. Bizim kardeşliğimiz, bizim birlikteliğimiz bunların oyunlarını bozacaktır. Öyle mi Düzceli kardeşlerim? Bir olursak, iri olursak, diri olursak her tezgahı bozarız. Kanla beslenenlere, kinle bilenenlere nihai tokadı 12 Haziran'da artık yeter diyerek siz atacaksınız. Düzce, istikrarsız sürsün, Türkiye büyüsün mü? İstikrar sürsün, Düzce büyüsün. Büyüsün mü? Türkiye hazır, hedef 2011. Düzce hazır, hedef 2011. Eyvallah.

Sevgili kardeşlerim, bakınız pek vaktimi alsın istemiyorum ama, dokunmak durumundayım. CHP'nin yeni Genel Başkanı içine düştüğü hırsın etkisiyle ilke tanımadan, sınır tanımadan, ölçü tanımadan her konuyu istismar eden bir siyaset tarzı benimsedi. Dikkatinizi çekiyorum, sadece çetelerden medet ummakla kalmıyor, on yıllar boyunca rekabet ettikleri, en uçta gördükleri siyasi anlayışlarla da işbirliği yapıyorlar. CHP Genel Başkanı, popülizmde bol keseden vaat etmekte sınır tanımıyor. İlhamını kimden aldığı şimdi anlaşıldı. Hani kim ne veriyorsa ben 5 fazlasını veriyorum diyen bir siyasetçi vardı ya, kim o? Kim kim? İşte milletim unutmuyor, milletim bunları iyi tanıyor. Meğer şimdi onlar CHP ile işbirliğine girmişler. Meğer bunlar kendi aralarında çete kardeşliği kurmuşlar. Ömrü boyunca dini istismar edenler, CHP düşmanlığından ekmek yiyenler, şimdi kalkıyorlar AK PARTi'ye karşı CHP ile işbirliği yapıyor. Milletim zaten bunları tasfiye etti. Şimdi 12 Haziran'da inşallah bir kez de CHP ile birlikte tasfiye edecektir, ben buna inanıyorum.

Bakın değerli kardeşlerim, Salı günü Siirt'te evliyalar şehri, İbrahim Hakkı Hazretlerinin, Veysel Karani'nin şehrinde Yüce Yaradıcımıza Kılıçdaroğlu Allah'u Tealaya ağza alınmayacak ifade kullanıyor. Kendisini 4 gündür sarf ettiği bu sözlerden dolayı Müslümanlardan, bu aziz milletten özür dilemeye çağırdım. Ama öyle bir yüzsüzlük ki, öyle bir pişkinlik içinde ki çıkıp milletten, çıkıp Müslümanlardan özür dileme erdemini gösteremiyor. İstiklal Şairimiz Mehmet Akif ne güzel söylemiş, hem de işte tam böyleleri için söylemiş, bak bunu bir dinleyin: "Şarta bakmaz, garbı bilmez, ilimden yok payesi. Bir kızarmaz yüz, yaşarmaz göz bütün sermayesi."

Kızarmaz yüz, bu kadar rahat kullanır mı bir insan, aman Yarabbim, kullanır mı? Şimdi bunlar ne diyor? "Statükocuların Allah'ı Ankara'da oturuyor" şu ifadeye bak. Şu ifadeye bak.

Şimdi bunlar son bir şey daha yaptılar. Bakın, biz polis meslek yüksek okullarına lise ve dengi okulları bitirenlerin de girebilmesi imkanını getiren bir düzenleme yaptık. Ne yapıyor bu düzenleme? Meslek lisesinde okuyan yavrularımızın da şartları el veriyorsa polis olabilmesinin yolunu açıyor. Diğer meslek liselerindekilerle birlikte, yani hepsi buna dahil, endüstri meslek lisesi, motor meslek lisesi, ne bileyim imam hatip lisesi, hepsi buna dahil. Ama tutturmuş, imam hatip lisesinde okuyan kardeşimin buralara girmesine hayır diye açıklama yapıyor ve Anayasa Mahkemesine gidiyor. Kardeşlerim, bu ne menem iştir, bir taraftan ayrımcılık yok diyorsun bizde, öbür taraftan geliyorsun bu ülkede imam hatipliği ayırıyorsun. Ya bunlar bu ülkenin üvey evladı mı? Nedir bu meslek liselilerden alıp veremediğin. Bakın şimdi biz bir adım attık, nedir bu adım? Diyoruz ki, bu ülkede meslek liselilerin oranı yüzde 65-70'i bulacak, düz liseler de yüzde 25-30'a inecek. Niye? Çünkü, meslek lisesini bitiren yavrumuzun bileğine bir altın bilezik takalım. Derdimiz bu, derdiniz bu. Bir yandan televizyon kanallarında da sıkılmadan benim için yandaş yok, vatandaş var diyor. Ne oldu, nerede, nerede nerede söyle. Gelin 12 Haziran'da bunlara haddini bildirin, bildirelim. Bildirmeye var mıyız? Öyleyse durmak yok... Ama kapı kapı dolaşacağız, kapı kapı, köy köy. Ve erkeklere sesleniyorum; bakın hanım kardeşlerimin heyecanı çok farklı, aynı heyecanı sizde de görmek istiyorum, aynı heyecanı. Evvel Allah, bu işi beraber halledeceğiz.

Şimdi hani ikide bir çıkıyor diyor ya, ikide bir çıkıp şunu söylüyor: Yolsuzlukların hakkında ben gelirim, aynı şeyi Bahçeli de söylüyor. Şimdi bunların hepsinin cevabını vereceğim. Tabii bir taraftan da Kılıçdaroğlu kalkmış diyor ki; hangi televizyona istersen gel çıkalım, kimlerle istiyorsan onlarla beraber çıkalım. Ya haddine mi ya, sen daha çıkarsın dur bakalım. Bu lig meselesi ya, amatör kümede oynayanla Süper Lig'de oynayanı bir araya getirmek mümkün mü? Sen daha dur bakalım ya, çok ekmek kuru yiyeceksin, daha çok işin var. Çünkü, bir defa seni bugüne kadar yaptıkların naksediyor. Bak CHP Muğla Milletvekili adayı, DGM'nin eski savcısı 21 Mayıs 2003 tarihli Neşter Operasyonu iddiasında ne diyor. O dönemde Kılıçdaroğlu, SSK'nın Genel Müdürlük makamında oturuyor. SSK'da yolsuzlukların diz boyu olduğunu belirtiyor. İddianame sosyal güvenlik kurumlarındaki tabloyu şöyle özetliyor: Sosyal güvenlik kurumları, devletin sırtında bir kamburdur, kurumlar iyi yönetilmemektedir. Bu kurumlarda yolsuzluk diz boyudur. Bu kurumlar kuyrukla, yolsuzlukla anılır olmuştur diyor. Genel Müdür kim? Kılıçdaroğlu. Değerli kardeşlerim, ve Kılıçdaroğlu'nun bu milletvekili adayı Muğla'daki, o zaman sanık sıfatıyla değil de tanık sıfatıyla çağırıyor. Sanık sıfatıyla değil tanık sıfatıyla çağırdığı için şimdi Kılıçdaroğlu işte o zaman kendisine karşı böyle bir kıyak yapan bu savcıyı da şimdi vefa borcu diye aday yapıyor, nereden? Muğla'dan. Tıpkı yanı başımızdaki Zonguldak adayı gibi. Biraz sonra Zonguldak'a geçiyorum, tıpkı Zonguldak adayı gibi. Zonguldak adayının durumunu biliyorsunuz. Nerede bu? Silivri'de. Silivri'de de yatmadı, iki yılı aşkın zamandır hastanede yattı. Hasta olduğu için mi? Doğrusu ben inanmıyorum. Siz inandınız mı? Ama bak şimdi aday. Şimdi ne var biliyor musunuz? CHP Genel Merkeziyle Silivri'ye bir tünel yaptılar, bunun mahareti o. Ve bu tünelden geçişi sağlayacaklar, dertleri o. Ama ben inanıyorum ki, Zonguldak'taki kardeşlerim de ona gereken cevabı 12 Haziran'da verecek. Bu istismarcılara siz geçit vermeyeceksiniz. Ve bizim değerlerimize hakaret edenlere inanıyorum ki geçit vermeyeceksiniz. Bu yolsuzluğa bulaşmış olanlara geçit vermeyeceksiniz, ben buna inanıyorum.

Değerli kardeşlerim, Sayın Kılıçdaroğlu'nun Genel Müdürlüğü döneminde biz SSK hastanelerinde rahat rahat hizmet alabiliyor muyduk? Ah ah, kuyruğa gir, sıra gelir mi gelmez mi belli değil. 90'lı yılları hatırlayın, ne çileler çektik, ne çileler, ah. Reçeteyi verirsin, ilacın yarısı var yarısı yok. Ayşe Abla, öyle miydi? Fatma Abla, öyle miydi? Ahmet Bey, nasıl, öyle miydi? Bunları yaşamadık mı, yaşadık. Ne yapacağım ben bu ilacı diyor, orada eczacıya soruyorsun, sana verdiği cevap, eczaneden alacaksın. Ya ben SSK'lıyım, maaşımdan kesiyorsunuz bunu, bunu niçin vermiyorsun? Yok ilaç kardeşim, cevap bu. Biraz daha direnirsen azarlanıyorsun. Bunları hep yaşadık mı? Yaşadık. Peki değerli kardeşim, şimdi istediğin hastaneye gidiyor musun? İstediğin eczaneden ilacını alıyor musunuz? Eee, Sayın Kılıçdaroğlu, sen neyi anlatıyorsun ya, hangi halka anlatacaksın? 600 lira ben size vereceğim demek suretiyle benim vatandaşımın kanacağına mı inanıyorsun? Her doğan genel sağlık sigortasıyla doğuyor, işte sosyal devlet bu. Her ailenin şu anda aile hekimi var mı? Hemen telefonla irtibatını kurup derdini anlatıyor musun? Çözümü arıyor musun? Sosyal devlet, modern devlet bu. Biz bunu gerçekleştirdik. Daha da ileri gideceğiz, daha modern olacağız. Bakın şu anda 18 noktada ambulans helikopterimiz var. 2 tane jet ambulansımız var, 3 tane daha geliyor, 5 tane jet ambulans. Olur ya ülkenin bir ucundan diğer bir ucuna gitmek için bunlara ihtiyacımız olabilir.

Değerli kardeşlerim, ülkemize ve insanımıza hizmet yolunda gecemizi gündüzümüze katıyoruz, katmaya devam edeceğiz. Şöyle geriye dönüp baktığımızda ve geçmişle mukayese ettiğimizde, elhamdülillah ülkemizin her karış toprağında izimizin olduğunu görüyoruz. Mutluyum, attığımız adımları görüyorum. İşte geçen Iğdır mitingine gittim, hava o gün sisliydi, Ağrı'dan geçmek mümkün olmadı dedik karadan gidelim. 145 kilometrelik o yolu duble yol olarak gittik, duble yok. Ve daha önce Partimi kurmak için gittiğimde Iğdır'a, bir gidiş bir geliş, riskli yollar. Ama şimdi iki gidiş, iki geliş, gayet güzel yollar güvenli. Şimdi bir örnek vereceğim; Düzce-Karadeniz Ereğli bitiyor. Tüneller, bir tünel hariç hepsi bitti, 8 tane tünel şu anda bitmiş vaziyette. Diğer tünelin de orada kamulaştırmada bir sıkıntımız var, onu da anlaşıyoruz inşallah bu hafta içinde ve onu da bitirdikten sonra büyük ihtimalle Temmuz sonu, Ağustos gibi hem buralara teşekküre geleceğim, hem de oraların açılışını yapacağız. Ve Düzce, Zonguldak'a artık bu yollarla bağlanacak. Akçakoca hattı aynı şekilde, bunları bağlayacağız. Niye? Modern Türkiye bu, muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkan Türkiye bu. Bunların Türkiye'de çakılı kazığı yok, çakılı kazığı. İşte Bolu Dağı yanınızda. Bu Bolu Dağı ne canlar aldı değil mi? Bunları benim Düzceli kardeşlerim çok iyi bilir. O zaman Düzce il değildi, ne çileler çekerdik. Ah ah, ne canlar gitti bu dağda. Ama şimdi Bolu Dağı Tünelini halletmek kime nasip oldu? Bize. Bizden öncekiler ne dediler? Bu olmayacak dediler. Peki ne olacak? Ne dediler biliyor musunuz? Burayı en iyisi doğalgaz depolama alanı yapalım dediler. İnanın. Hatta birileri de çıktı dedi ki, burayı patates deposu haline getirelim, bunu da dediler. Biz ne dedik? Hayır, bu tüneli biz yapacağız dedik ve yaptık. İşte bakın şimdi herkes bu tüneli rahat rahat huzur içinde kullanıyor. Bir gidiş tüneli, bir geliş tüneli, iki gidiş, iki geliş. İş bilenin, kılıç kuşananındır, olay bu.

İşte okulunda eğitim gören öğrencimizin, hastanede tedavisini yaptıran teyzemize kadar her kardeşimin gönülden söylediği bir Allah razı olsun sözü bize en büyük mükafattır. Bölünmüş yoldan giderken bize bir Allah razı olsun demesi bize yeter. Çünkü, o güvenle gidiş geliş çok önemli. Yine kazalar oluyor ama, asgariye indi, daha da azalacak. Çünkü, 15 bin kilometre, kolay değil, 79 senede 6 bin 100 kilometre bölünmüş yol yaptılar. Biz şurada 8 senede 13 bin 600 kilometre yaptık. 13 bin 600 kilometre. Bunu 15 bine tamamlıyoruz, 2023'e kadar bir 15 bin kilometre daha yapacağız. Şimdi buralardan geçecek, yakında ne geçecek buralardan? Hızlı tren geçecek. Ah ah, Eskişehir'e geldi, şimdi Eskişehir-İstanbul arası yapılıyor. Değerli kardeşlerim, neden? Modern Türkiye'ye bu yakışır. 81 vilayetimizle inşallah gurur duyacağız. Düzce'miz de her alanda bundan istifade ediyor, edecek.

Bakın eğitim dedik. Düzce'de 8,5 yılda 320 derslik yaptık. Düzce'nin gelişimine büyük katkı sağlayan bizden öncekilerin gerçekleştiremediği Düzce Üniversitesini biz kurduk. Ve Düzce Üniversitesine Tıp Fakültesini kazandırdık. Her işin başı sağlık dedik. Sağlık hizmetlerinin kalitesini yükseltmek için 62 trilyon sağlık alanında yatırım yaptık. 3 bin 300 bilgisayar gönderdik Düzce'deki okullarımıza. Değerli kardeşlerim ve şu anda Düzce Üniversitemizin 8 fakültesi var, 3 enstitü, 8 meslek yüksekokulu var. Sevgili kardeşlerim, üniversitemizde şu anda 9 bin 500 öğrenci var, gayet güzel bir gelişme. Ve 1200 kişilik bir akademik personeli var. Şimdi eğitim fakültesi kurma kararını da aldık, 9. fakülte de geliyor. Değerli kardeşlerim, çalışmalara başlandı. Ve yurt kapasitesini de 949'du geldiğimizde, şimdi 1774'e çıkardık. Bu sene yatırım programımızda yer alan Akçakoca'daki 500 yatak kapasiteli yurdun yapımına da süratle devam ediyoruz. Sevgili kardeşlerim, öğrencilerimize biz gelmeden önce burs olarak ne veriliyordu? Üniversiteli öğrencilerimiz nerede, nerede? Ne veriliyordu? 45 liracık. Öyle mi? Şimdi ne veriyoruz? 240 lira, 240 Kredi Yurtlar Kurumu'nda kalanlara ayrıca bir de beslenme yardımı olarak ne veriyoruz? 150 lira. Ne yaptı? 390 lira veriyoruz, ayrım yok. Kim müracaat ederse ya burs, ya kredi. Geçen yıl toplamda ne kadarı buldu biliyor musunuz? 900 bini aştı müracaat edenlere verdiğimiz bu destek. Şimdi ilköğretimde, ortaöğretimde yavrularımız okula başlarken sıralarının üzerinde kitaplarını buluyor mu? Ayırım var mı? Zengin fakir ayırt etmeksizin hepsine veriyoruz.

Ama şimdi yeni bir döneme giriyoruz, o çok önemli. Değerli kardeşlerim, artık akıllı tahta dönemine geçiyoruz, akıllı tahta. Ve akıllı tahtada sevgili gençler, her dersliğe kara tahtayı kaldırıyoruz, akıllı tahtayı koyuyoruz. Bunlar bilgisayar donanımlı akıllı tahtalar. Sınıflarımızda projeksiyonlarımız, her şeyimiz var. İnternet ağıyla dünyaya bağlıyız. Ve her yavrumuza böyle bir elektronik kitap vereceğiz. Elektronik kitap, bu. Görüyorsunuz değil mi? Bütün müfredat bunun içinde var. İşte görüyorsunuz, icabında bununla gidip geleceksiniz başka bir şeye gerek yok, hazine bu hazine. Bunlardan ücret almayacağız, ücretsiz olarak bunları biz sizlere vereceğiz. Bunlar Kılıçdaroğlu projesi değil. Bunlar AK PARTi'nin projesi, farkımız bu. Kaynak Kemal değil, ya? Kaynak Türkiye. Sizin bu sizin, kaynağı sizsiniz. Siz veriyorsunuz, biz de size geri gönderiyoruz, yapılan bu, farkımız bu. İnşallah bununla birlikte ta George Amerika'da nasıl okuyorsa, öyle mi? Aynı şekilde Düzce'de de benim Ahmet'im, Mehmet'im, Hasan'ım, Hüseyin'im, Ayşe'm, Fatma'm, Hülya'm aynı şekilde okuyacak. Ya onlar okuyor da siz niye okuyamayasınız. Yani bu yokluktan değildi ki yoksulluktan değil di ki ama götürüyorlardı. Ama şimdi durum öyle değil, şimdi bereket var hamd olsun, bereket.

Geldiğimizde bu ülkenin milli geliri 3 bin 400 dolardı. Ama şimdi milli gelirimiz 10 bin doları aştı. Yolsuzluğun olduğu bir hükümette bunlar olur mu? Sevgili kardeşlerim, bakınız IMF'den MHP 30 milyar dolar istedi MHP. Kalkmış şimdi bize diyorlar ki biz şöyle yaparız, böyle yaparız. Benim milletin size 5 sene görev verdi, 3,5 sene sonra da bırakıp kaçtınız. Niye? Battınız da onun için. 30 milyar dolar istediler IMF'den değerli kardeşlerim. Peki bize ne kadarla devrettiler bunu? 23,5 milyar dolarla devrettiler. Peki biz ne yaptık? Ödedik ödedik ödedik, şimdi ne var? 5 milyar dolar civarı. Onu da hemen öderiz ha, sıkıntımız yok, anında öderiz. Ama çok cüzi, sembolik bir faiz olduğu için 2012 sonuna kadar onu da sıfırlayacağız, o da bitecek. Bir daha borç morç falan filan böyle şeyler almıyoruz zaten, 3 yılda anlaşma falan da imzalamıyoruz. Çünkü biraz ileri gittiler, siyasi işlere karışmak istediler. Dedik kusura bakmayın. Eğer parayla ilgili konuşacaksak konuşalım, ama kurumlarla ilgili derseniz kusura bakmayın, o iş bizim işimiz, o tür kararı biz veririz, başkası ona karışamaz. Ve 23,5 milyar dolar nere, 5 milyar dolar nere. Bunu biz yaptık. Onlar borçlandı biz ödedik, onlar kirletti biz temizledik.

Değerli kardeşlerim, aynı şekilde bakıyorsunuz, milliyetçiyiz diyorlar değil mi? Milliyetçilik nedir? Bu vatanı sevmektir, doğru. Milliyetçilik nedir? Milletini sevmektir, doğru. Bayrağını sevmektir, vatanını sevmektir, doğru. Kasasını, milli bankasının kasasını güçlü tutmaktır değil mi? Bir göreve geldik ki Merkez Bankası'nın kasasında var 27,5 milyar dolar. Ya Türkiye'ye bu yakışır mı? Bunun da yarısı yurt dışındaki işçilerimizin parası. Hale bak, dedik ki olmaz. Evet, talimatlarımız, görüşmelerimiz hepsi devam etti ve Merkez Bankası'na dedik ki bak bu işi artıracağız. Bir çalışma, hamdolsun bolluk, bereket, şu anda Merkez Bankası'nın kasasında ne var biliyor musunuz? 93 milyar dolar var. 27,5 milyar dolardan aldık, şimdi 93 milyar dolar. Halep ordaysa arşın Düzce'de.

Sevgili kardeşlerim, 35 gün kaldı ha. Yığılca'daki kardeşlerime de söyledim, şimdi size de söylüyorum. Kapı kapı dolaşmaya evet mi? Bütün ahbabı yarini dolaşacak mıyız? Ve inşallah 12 Haziran'ın akşamında, bayramı, demokrasi bayramını, özgürlük bayramını beraber kutlayacağız. Ben bunu görüyorum.

Ve sevgili kardeşlerim, sadece bunlarla kalmadık. Bakın enflasyon neydi? Yüzde 30, geldiğimizde. Şimdi enflasyon ne oldu? Yüzde 4,3, 4. Görmezler, aradaki fark ne demek biliyor musunuz? Asgari ücretin üzerindeki rakam demek. Devletin borçlanma faizi neydi biliyor muydunuz kardeşlerim? Yüzde 63, devlet böyle borçlanıyordu. Ama şimdi yüzde 7-8, bak buraya indi. Bu borçlanma faizleri kimin cebinden çıkıyordu? Milletimin cebinden çıkıyordu. Ama şimdi onlar senin cebinde kalıyor, AK PARTi farkı bu, bunları anlatacaksınız. Devletin kamu net borç stoğu neydi biliyor muydunuz? Yüzde 61, yani milli gelire oranı buydu. Şimdi? Yüzde 25. Nereden nereye geldik değerli kardeşlerim.

Bakın ben burada size bir örnek vereceğim, bu çok önemli. Her gittiğiniz yerde bunu söyleyin. Bakınız biz geldiğimizde buğday unu değerli kardeşlerim, asgari ücretle ne kadar alınıyordu söyleyeyim size. 2002 sonunda 194 kilo buğday unu alınıyordu, aynı buğday unundan şimdi ne kadar alınıyor biliyor musunuz asgari ücretle? 337 kilo. Artış ne kadar? Yüzde 74. Buna şey dahil değil ha, enflasyon farkı dahil değil, onu da koyarsak daha da artar. Bakınız pirinç 2 lira. Aynı pirinçten o zaman 92 kilo alınıyordu, şimdi asgari ücretle ne kadar alınıyor biliyor musunuz? 136 kilo. Artış oranı yüzde 47. Ayçiçek yağı, ne kadar alınıyordu hanım kardeşim, biliyor musun? Söyleyeyim sana. 64 kilo. Aynı ayçiçek yağından şimdi ne kadar alınıyor biliyor musunuz? 126 kilo, litre. Artış yüzde 97. Sevgili kardeşlerim, çay 32 kilo alınıyordu. Aynı çaydan, farklı çay değil, aynı çaydan şimdi 49 kilo alınıyor. Artık yüzde 53. Toz şeker, toz şeker, 115 kilo alınıyordu asgari ücretle, şimdi 242 kilo alınıyor. Artış yüzde 110. Daha anlatayım mı, daha örnek vereyim mi? Kalkıyor çay simit diyor, ya çay simit işte hepsi burada. Nereye vurursan vur hepsinde de artış var.

Düzce'de 62 trilyon sağlığa harcadık. Değerli kardeşlerim, yapımına bizden önce başlanan Merkez Devlet Hastanesi, Muncurlu Kampüsüyle bir aile sağlığı merkezini tamamlayıp hizmete açtık. 4 aile sağlığı merkezi ve 1 halk sağlığı laboratuarının yapımına başladık, süratle tamamladık, hizmete açtık. Ayrıca Merkez Devlet Hastanesi ile bir aile sağlığı ve toplum sağlığı merkezinin yapımına da süratle devam ediyoruz. Onu da yakında hizmete açacağız.

Değerli kardeşlerim, bütün bunlarla beraber bu yürüyüşü hızla devam ettireceğiz. Fakat benim sizden ricam şu: Şu 35 günde nasıl bu kardeşiniz koşuyorsa, milletvekili arkadaşlarım koşuyorsa, hep birlikte bizler de koşacağız değil mi? Sandıklara sahip çıkacağız değil mi? Ve 12 Haziran'ın akşamında da demokrasi bayramını, Partimizin başarısını, zaferini hep beraber kutlayacağız inşallah. Çünkü, hayal sizin Söz sizin Mühür sizin. AK PARTi nerede, oy pusulasının neresinde? En başında, birinci sırada, evvel Allah. Orada AK PARTimizin amblemi, ülkemizin 7 bölgesini aydınlatan ampulümüzün altındaki, evet, daireye evet mührünü ne yapacağız? Basacağız.

Şimdi şarkımızı söylemeye hazır mıyız? Arkalar elleri bir göreyim, bayrakları bir göreyim, maşallah. Hazır değil mi? Gür olsun Zonguldak duysun. Ben nasıl burada sizlere sesleniyorsam, sizden de aynı şekilde.

Beraber yürüdük biz bu yollarda. Beraber ıslandık yağan yağmurda. Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor.

Günümüz kutlu olsun, 12 Haziran hayırlı olsun. Türk demokrasisi, Partimiz inşallah 12 Haziran'ı milletiyle beraber, birlik, beraberlik, bütünlük içerisinde bir bayram havasında kutlayalım diyorum. Kalın sağlıcakla, Allah yar ve yardımcımız olsun.

Bilal Baştan 05-09-2011 03:09

Başbakan Erdoğan'ın Zonguldak Mitinginde Yaptığı Konuşmanın Tam Metni...
 
07.05.2011

Buradan tüm Zonguldak'a, Alaplı'ya, Çaycuma'ya, Devrek'e, Ereğli'ye, Gökçebey'e selamlarımı, sevgilerimi yolluyorum.

Kömürün alın terinin, emeğin memleketinde bir kez daha bulunmaktan duyduğum memnuniyeti özellikle ifade etmek istiyorum. Kömür ne kadar karaysa, Zonguldak'ın, Zonguldaklı emekçinin yüzü o kadar aktır. Yerin yüzlerce metre altında kazmayla, kürekle kömüre alın terinizi katarak kazandığınız her bir kuruş sizlere, analarınızın ak sütü kadar helaldir. Biz, emek nedir, çalışmak nedir, alın teriyle helal lokma kazanmak nedir çok iyi biliriz. Biz, emeğin, alın terinin değerini çok iyi biliriz. Şunu çok büyük bir gönül huzuru içinde söylüyorum: Şu 8,5 yılda çalışanlar için ürettiklerimiz, çalışanların hakkı için mücadelemiz tüm Cumhuriyet tarihi boyunca yapılandan fazladır. Somut bir örnek mi istiyorsunuz? Bunu özellikle bu CHP'nin yönetici kadrolarına izafe ediyorum. CHP'ye gönül veren kardeşlerime değil, onlar müstesna. Ben yönetim kadrolarına, özellikle 8,5 yıl önce bu ülkede asgari ücret 184 liraydı. Bugün ise asgari ücret 630 lira. Asgari ücreti enflasyonun üzerinde artırdık. Buna bir de enflasyon farkını ilave etmek gerekiyor. Zira yüzde 30'dan enflasyonu aldık, şu anda yüzde 4, arada 26 var fark. Bunu da bu asgari ücretin üstüne koyacaksınız. Zira geçmişte asgari ücret ne yazık ki lime lime ediyordu bizi, cebimizi eritiyordu enflasyon canavarı. 8,5 yılda asgari ücretteki artış nedir biliyor musunuz kardeşlerim? Yüzde 242. En düşük memur maaşını nereden aldık biliyor musunuz? Bunları bilmenizi istiyorum. Bunu CHP'li kardeşlerime söyleyin, 320 liradan aldık. Şu anda en düşük memur maaşı ne biliyor musunuz? 1364 lira. Nereden nereye getirdik. Artış yüzde 326. En düşük SSK emeklisinin aylığı neydi biliyor musunuz? 257 lira. Şimdi 756 lira en düşüğü, buraya yükselttik. Artış oranı yüzde 194. Özürlü aylığı neydi biliyor musunuz? Ah benim kardeşlerim ah, özürlüye 25 lira veriyordu bu vicdansızlar, 25 lira. Peki şimdi biz ne veriyoruz? 300 liraya çıkardık. Evde özürlü bakımını ne yaptık? Asgari ücret yaptık. Evde özürlü bakımını buraya getirdik. Bunlar bu sosyal demokrat geçinen yöneticilerin kitabında var mıydı? Kılıçdaroğlu, SSK'nın Genel Müdür'üydün, senin kitabında da yoktu. Çünkü senin Genel Müdür olduğun zamanda biz ilacımızı alamıyorduk ilacımızı. SSK hastanesine gidersin, eline numarayı verirler sabahtan, kuyruğa girersin. Eğer o gün sıra geldi geldi, gelmedi yandın. Gelse de bir şey olmuyor. Niye? Doktor efendi sizi muayenehaneye davet ediyor. Öyle miydi sevgili kardeşlerim? Muayenehaneye gittiğin zaman ödüyor muydun parayı? Ödüyordun. Eğer Allah göstermesin ameliyat şu bu gerekirse, nereye dönüyorduk tekrar? Gene SSK'ya. Kendi hastanesi gibi orayı kullanıyordu, bunları yaşadık mı? Biz işte bu çileleri çeke çeke geldik. Yavrular, anneler, babalar hastanelerde rehin kalıyor muydu? Ya bunlar ölüyü bile rehin alıyorlardı ölüyü. Şimdi çıkmış geliyor, meydanlarda sıkılmadan, utanmadan bir de bakıyorsunuz şefkat ehli kesiliyor. Ya nasıl bunu söylüyorsun, hangi yüzle söylüyorsun. Bazıları da çıkıyor televizyonlarda dikkat ediyorum, ama diyor o zaman siyasi otoritenin görevi o. Tamam da siyasi otorite görevini yapmıyor diye, sen bürokrat olarak senin başarısızlığını bu gidermez ki sen başarılı bir bürokrat ol. Ne oldu? Her yıl geri gitti SSK. Geri geri geri, 99'da merhum Ecevit'e gitti milletvekili adayı olmak için. Merhum Ecevit bunu ne yaptı? Veto etti. Niye? Başarısız bir bürokrat dedi, veto. Vetoyu yedi. Böyle birisi. Şimdi de bakıyorsunuz biraz sonra çok renkli şeyler söyleyeceğim size, bunu anlatmanız lazım. Ve değerli kardeşlerim, bakınız ortalama bizim dönemimizde kamu, geçmişi söyleyeyim mukayesesini yapayım. Geçmiş dönemlerde bizden önceyi söylüyorum. Ortalama kamu işçi ücreti neydi biliyor musunuz? 1000 lira, ortalamayı söylüyorum. Yani en azından, en yükseğine. Bizim dönemimizde şu anda ortalama kamu ücreti ne oldu biliyor musunuz? 2 bin 300 lira oldu. Biz sizi enflasyona ezdirdik mi? Biz sizi faize ezdirdik mi? Onları da anlatacağım. Ücretli hiçbir kesimi enflasyon karşısında asla mağdur etmedik. Elbette yeterli değil, ama yaptık, yapıyoruz ve yapacağız. İyileştikçe, ekonomik durumda güçlendikçe daha fazla vereceğiz. Çünkü biz niçin varız? Halkımız için varız, halkımız için varız. Biz emanetçiyiz, bu işin sahibi sizsiniz, siz.

Değerli kardeşlerim, Türkiye büyüdükçe bunu ilk önce çalışanlarımıza yansıtmaya devam edeceğiz. Çalışanlardan bakın zorla kesilmiş olan, hatırlıyorsunuz değil mi o nemaları? İşçi kardeşlerim, baletliler, hatırlıyorsunuz o nemaları değil mi? Hani işçi yanlısı olanlar? CHP'de kesti, Doğru Yol'u da kesti, diğerleri de kesti, hepsi kesti. Ne kadar kesti? 13,5 katrilyon. Bugünkü rakamla 13,5 milyar. Geldim ki masanın üstünde bu var. İşçi alacaklı, memur alacaklı. Kimden? Devletten. Ya devlet, işçisine, memuruna borçlu olur mu? Ama bunlar iflas etmiş, iflas etmiş. Bunlar ödeyemiyorlar borçlarını. Tek çıkış yolu buldular, en kolay yol; işçiden, memurdan kes. Kestiler, 13,5 milyar. Eski rakamla 13,5 katrilyon. Bakanlar Kurulu'nda arkadaşlarıma şunu söyledim: Devlet; işçisine, memuruna borçlu olamaz. Tabi ben şimdi medyaya da seslenmez lazım. Ey medya, bunlar niye gündeme gelmiyor? Bunları gündeme getirin, bunları gündeme getirin. Ben sizin yandaş, yoldaş, candaş olmanızı istemiyorum. Ama gerçekleri yazın, söyleyin. 13,5 katrilyonu AK PARTi iktidarı, hemen işçisine, memuruna takır takır ödemiştir. Yolsuzlukların olduğu bir iktidar bunu ödeyebilir miydi? Biz bunu ödedik. Ve sümenin altında, çekmecelerde kağıttan başka bir şey yoktu ha. Para pul yoktu, ama bizim ilkemiz vardı. Çünkü devlet; işçisine, memuruna borçlu olamazdı. Ve biz bu yola işçinin hakkını, alın teri kurumadan ödeyin anlayışıyla çıktık. Bu ilkeyle yola çıkan, işçisine borçlu olur mu, memuruna borçlu olur mu? Ve bunu ödedik. Bitmedi, bu arada bir de baktık ki zaman ilerledikçe a sizi konut sahibi yapacağız diye yine para kesmişler. KEY, kısa adı KEY. Bunu da biliyorsunuz değil mi? Konut Edindirme Yardımları. Ah benim sevgili Zonguldaklı kardeşlerim. Bunları da maalesef bunlar gündeme getirmediler, unutturdular. Ve benim vatandaşlarımın bir çoğu umudunu kesti. O makbuzlarını falan filan da kaybetti. Ve biz onu da araştırmaya başladık. Ve şu ana kadar yaklaşık 3 katrilyon da bunun için ödedik. Hala ödemeye devam ediyoruz. Yani önümüze geldikçe, bulup çıkardıkça bunları da ödüyoruz. Çalışanları ilgilendiren yasalarda, sendikalarımızın arzuları doğrultusunda düzenlemeler yaptık. En son Anayasa değişikliğinde çalışanlarımızı biliyorsunuz gözettik. Bunu 26 maddelik paketin içerisine aldık. Ekonomik, sosyal konseyi artık anayasal bir kurum haline getirdik.

Sevgili kardeşlerim, 1 Mayıs resmi tatil miydi? İşçi kardeşlerime sesleniyorum, resmi tatil miydi? 1 Mayıs'ı sömürenler ve şu anda da CHP'den aday olan beyefendi, CHP'nin koalisyon ortağı olduğu dönemlerde sosyal demokratların kenarından, köşesinden tutunduğu dönemlerde niçin 1 Mayıs'ı tatil yapamadınız? Ama AK PARTi, 1 Mayıs'ı resmi tatil ilan etti ve bunu gerçekleştirdi. 1 Mayıs'ta Taksim'i toplantılara kim açtı? Gene biz açtık, gene biz açtık. İşçi dostuyum, emekçi dostuyum diyerek emekçinin alın terini istismar edenler, iktidarda oldukları dönemde emekçi için hiçbir adım atmazken, biz sorunları tek tek çözdük ve çözüyoruz.

Sadece Zonguldak'ta 8,5 yılda 3 bin yeni işçiyi işe yerleştirdik. Bunu biz yaptık. Biz istismar yapmıyoruz, istismar siyasetine prim vermiyoruz. Biz, laf üretmiyor, slogan üretmiyor, iş üretiyoruz iş.

Bakın sevgili kardeşlerim, Türkiye'nin uçsuz bucaksız petrol kuyuları yok, petrol rezervleri yok. Türkiye'nin sonsuz altın madenleri yok. Bizim en büyük değerimiz, en büyük gücümüz, kaynağımız, emeğimiz, alın terimiz; dürüst, çalışkan işçilerimiz. Biz bu ülkeyi emek sömürü yapmadan, emek üzerine büyüttük, emek üzerine büyütmeye devam ediyoruz. Şuraya özellikle dikkatlerinizi çekmek istiyorum: Türkiye'de emeğe musallat olmuş, sofradaki ekmeğe musallat olmuş bazı canavarlar vardı. Bu canavarların birincisi neydi? Enflasyon. Sizin alın teriniz, sizin kazancınız her ay yüksek enflasyon karşısında eridi ve değerini kaybetti. Neydi bu geldiğimizde? Yüzde 30. Şimdi ne oldu? Yüzde 4. Değerli kardeşlerim, bu şimdi kimin cebinde kalıyor? Benim vatandaşımın cebinde kalıyor.

Bakınız devletin borçlanma faizi neydi biliyor musunuz? Yüzde 63 faiz ödüyordu devlet, öyle borçlanıyordu. Şimdi değerli kardeşlerim, devletin borçlanma faizi ne oldu? Şimdi yüzde 7, yüzde 8, buraya düştü. Bu aradaki fark kimin cebinde kalıyor? Halkımın cebinde kalıyor, o yüzde 55 senin cebinden çıkıyordu bu para. Ama ne yapıyorlardı biliyor musunuz? Merkez Bankası devamlı karşılıksız para basıyordu, devamlı karşılıksız para basıyordu. Bunun adı neydi biliyor musunuz? Bu modern hırsızlıktı, modern hırsızlık. Ve onun için de ne yapıyorlardı? Akşam yatıp sabah kalkıp 1 sıfır koyuyorlardı, 1 sıfır koyuyorlardı. 6 tane sıfır koydular, kim koydu bunları ey Kılıçdaroğlu, kim koydu bunları ey Bahçeli? Sizin geçmişiniz koydu sizin.

Değerli kardeşlerim, eskiden biz zengin kime derdik? Eskiden milyonere zengin derdik değil mi? Bir adam milyonerse zengin, öyle derdik. Fakat öyle hale geldik ki 1 milyona, 2 milyona tuvalete gider hale geldik. Öyle miydi? Biz kalkıp dedik ki biz 6 sıfırı atacağız. Şu anda bize devamlı hakaretler eden bir tane köşe yazarı dedi ki, "6 sıfırı atsınlar, ben Taksim Meydanı'na çıkıp anırırım" dedi. Herhalde evinde anırıyor. Attık 6 sıfırı, enflasyon patlar dediler, ne oldu enflasyon patladı mı? Çatladı, çatladı, 30'dan 4'e düştü. Olay bu.

Ve değerli kardeşlerim, bakın kamu net borç stoğumuz neydi biliyor musunuz, milli gelire oran? Net yüzde 61. Yani 100 liranın 61 lirası borçtu. Şimdi ne oldu? Yüzde 25'e düştü. İtalya aldı başını gidiyor, Japonya'sı aldı başını gidiyor, ama Türkiye'de istikrar var, Türkiye'de güven var, Türkiye güvenli bir liman, böyle bir noktaya geldik. Artık dünyada Türkiye'nin bir itibarı var, Türk Lirasının itibarı var, değeri var. Hamdolsun artık cebimizde dolar, avro filan falan değil, eskiden biliyorsunuz bir ara ne oldu? Rahmetli Özal öncesini şöyle bir düşünün. Hemen ilk iş şuydu: Değerli kardeşlerim, hatta o dönem de dahil. Maaşı alan doğru döviz bürosuna gidiyordu, TL'yi dövize çeviriyordu, niye? Değerini korusun diye. Şimdi böyle bir dert var mı? Döviz bürosu kalmadı ki zaten, hepsi kapandı. Niye? Çünkü paramın değeri var, böyle bir sıkıntımız yok. Milliyetçilik budur Sayın Bahçeli, bu, bu. Siz paramızın itibarını rezil ettiniz.

IMF'nin kapısına gittiler, kuyruğa girdiler. 30 milyar dolar borç aldılar IMF'den, 30 milyar dolar. Biz iktidara geldiğimizde ne kadar bize devrettiler biliyor musunuz? 23,5 milyar dolar borç devrettiler. Biz ödedik ödedik ödedik, şu anda ne kadar borcumuz var? 5 milyar dolar, buraya kadar düşürdük. Zonguldaklı kardeşim, istersek şu anda hemen öderiz, anında öderiz ha, öyle bir sıkıntımız yok. Fakat biz bunu çok ucuza satın aldığımız için acelemiz yok. 2012'nin sonuna kadar onu da ödeyeceğiz, bitireceğiz. Ve bakın biz IMF ile 3 yıldır anlaşma filan imzalamıyoruz. Evvel Allah biz kaleyi içerden fethettik zaten. Ve milliyetçiyiz diyorlar. Öbürüne bakıyorsun o da zaten bir hal. Ve 27,5 milyar dolar milli bankamız, Merkez Bankasının kasasında döviz vardı. Bunun da yarıdan fazlası işçi döviziydi, yurt dışındaki işçilerin dövizi. Sevgili kardeşlerim, şu anda Merkez Bankamızın kasasında döviz rezervi ne biliyor musunuz? 93 milyar dolar. 27 milyar dolar nere 93 milyar dolar nere. Büyük Türkiye'ye bu yakışır, biz bunu başardık evvel Allah. Yere sağlam basıyoruz, çürük değil. Çünkü Türkiye'ye yakışan bu. Onun için Türkiye hazır...Türkiye hazır, hedef 2023. İstikrar sürsün, Türkiye büyüsün. İstikrar, önemli olan bu, bunu başaracağız.

Ve değerli kardeşlerim, bitmedi. Tabi bu yolculukta bir şey çok önemli. 36 milyar dolar ihracatı olan bir Türkiye'ydik. Ama şimdi hamdolsun 132 milyar doları yakalayan bir ülke olduk. Krize rağmen şu andaki durum 122 milyar dolar. Ama bu yıl sonu itibariyle tekrar 132'yi inşallah yakalayacağız, hiç endişeniz olmasın, yakalayacağız. Ve aşacağız. Çünkü hedef 2023'te 500 milyar dolar, bunu yakalayacağız. Fakat bu arada güzel şeyler de oluyor ha, baktım ki Kılıçdaroğlu, bizim rakamlara endeksli bazı rakamlar açıklıyor. Biz bir zamanlar hortumları kesmekten filan bahsediyorduk, o da şimdi bizim Genel Merkeze hortum, bunları döşüyormuş. Ya ben senin su tesisatçısı olduğunu nereden bileyim ya. Yani şimdi bu işe dönmüş.

Sevgili kardeşlerim, bakın hiçbir zaman taklitçi, aslı gibi ne olmaz? Olamaz. Bunlar mukallit, bunlar mukallit. Ekmeğe, emeğe musallat olmuş nice canavarlar vardı, bunlardan bir tanesi de bu ülkelerde çetelerdi, mafyaydı, hukuk dışı örgütlenmeler demokrasiye musallat olmuştu. Bu ülkede çeteler, istikrara musallat olmuştu. Değerli kardeşlerim, cebimizdeki paraya bunlar musallat olmuştu. Soframızdaki ekmeğe, alın terimizi musallat olmuştu. Türkiye'nin büyümesini, kalkınmasını engellediler, demokrasiyi engellediler, özgürlükleri engellediler, hukuku engellediler, 8,5 yıl boyunca bu çetelere karşı amansız mücadele verdik. Türkiye'yi kirinden, pasından, ağırlıklarından kurtarmak için yoğun mücadele verdik. Demokrasiyle, özgürlükle, istikrarla büyümek için mücadele verdik. Sevgili Zonguldaklı kardeşim, işte şimdi birileri o çeteleri yeniden güçlendirmenin peşinde. Bugüne kadar çetelere avukatlık yapanlar, şimdi çeteleri siyasete taşımanın mücadelesi ve hevesi içindeler. Aslında diyet ödüyorlar diyet. Aslında çetelere borç ödüyorlar. Biliyorsunuz Cumhuriyet Halk Partisi'nde kaset mağduru Genel Başkan gitti, kaset mamulü Genel Başkan geldi. İşte şimdi çetelere borç ödüyorlar. Bakın DSP'nin eski Genel Başkanı açıklama yapıyor. Diyor ki: "Ecevit"i hayattayken ve Başbakanken üzerine beton döküp gömmek istediler" Diyor ki merhum Bülent Ecevit, DSP eski Genel Başkanı Zeki Sezer'e şu sözleri söylüyor: "Benim çekilmemi istiyorlar, yerime de Sinan Aygün'ün geçmesini istiyorlar" O Sinan Aygün şimdi CHP'nin milletvekili adayı. Bitmedi, Sayın Kılıçdaroğlu buraya, Zonguldak'a, merhum Ecevit'in memleketine geliyor, yanında kim var? Ecevit'in yanından bir isim, ismini söylemeyeyim. Hem Sayın Kılıçdaroğlu, hem de o yanındaki şahıs kim için oy istiyorlar, kim için? Mehmet Haberal için oy istiyorlar, ya insan biraz sıkılır. Emrehan Halıcı, zamanında Haberal'ın Ecevit'e iş göremez raporu vereceğini açıkladı ve ikisi mahkemelik oldular. Ya bu ne biçim iştir. Yani anlamak mümkün değil, anlamak mümkün değil. Bu nasıl bir ilişki Allah aşkına, bu nasıl bir çıkar işbirliği. Bütün ömrünü CHP'ye muhalefetle geçirmiş 80 yaşında bir zat var, ayakta zor duruyor. Anlamışsınızdır, anlamışsınızdır benim söylememe gerek yok. O da CHP'nin çete sanığı adaylarına kefil oluyor. Bu nasıl CHP? Solcu deseniz asla solcu değil, sağcı deseniz sağcı değil, sosyal demokratlık hak getire.

Alman şansölyesi Schröder bana bir gün dedi ki: "Sizinkiler dedi sosyal demokrat filan değil" Türkiye'deki CHP için. Gelin dedi siz sosyalist enternasyonale alalım. Bana diyor bunu, tamam dedim gelelim. Ama dedim bir şartım var. Çünkü Türkiye'den CHP, sosyalist enternasyonalde, çıkarın onu biz gelelim dedim. Ya dedi bu dedi aklıma yattı. Zaten birçok liderler bunu benimle paylaşıyor, fakat maalesef kendisi iktidarda fazla kalamadı, ayrıldı. Benzer teklifleri başka sosyal demokratlar da söylüyor. Böyle bir Türkiye'de CHP var. Açık söylüyorum, bunlar Zonguldak'la dalga geçiyorlar. Bunlar sağ iken merhum Ecevit'in üzerine beton dökemediler, şimdi ölüsünün üzerine beton dökmek istiyorlar, yaptıkları bu. Zonguldak bu oyuna gelmez. Zonguldak demokrasi şehridir, Zonguldak çetelere yol vermesin. Ben eminim ki Zonguldak, kendisiyle alay edenlerle 12 Haziran'da dalgasını geçecektir.

Bakın sevgili kardeşlerim, 12 Eylül halk oylamasında CHP, MHP, BDP, TKP, TİP vesaire hepsi bir araya geldiler mi? Geldiler, aynı hizaya girdiler. Kimin karşısında durdular? AK PARTi'nin karşısında durdular. Şimdi yine aynı şekilde hizaya dizildiler mi? Hepsinin tek hedefi neresi? AK PARTi. Ama biz milletimizle beraber onların karşısındayız evvel Allah. 12 Eylül'de başarı sağlayamadılar, milletimize hayır dedirtemediler. Ve yüzde 58'le milletim bunlara rest çekti. Şimdi bu ekip 12 Haziran'da yine aynı hazırlığa girdi. Blok halinde AK PARTi'nin karşısındalar.

Önceki gün Kastamonu'da bizim konvoyumuza alçakça bir saldırıda bulunuldu. Sevgili kardeşlerim, telsiz konuşmaları ortaya çıktı. Telsiz konuşmalarında ne var? Hedef, AK PARTi'dir diyorlar dikkat edin, hedef AK PARTi'dir. Niye? Çünkü, AK PARTi sorun çözüyor, çünkü AK PARTi demokrasiyi savunuyor, çünkü AK PARTi yeni anayasa diyor. Çünkü, AK PARTi kardeşlik diyor. Çünkü AK PARTi, Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Gürcüsüyle, Abhazasıyla, Romanıyla Yunus gibi konuşuyor: "Yaradılanı severiz, Yaradan'dan ötürü" diyor. Bu, bunların işine gelmiyor. Bunlar biz Kürtlerin temsilcisiyiz diyor. Yalan, yalan, bunların böyle bir derdi yok. Değerli kardeşlerim, benim Partimde 60'ı aşkın Kürt milletvekili var. Biz tüm 780 bin kilometrekareyi kucaklıyoruz. Biz 74 milyon vatan evladını kucaklıyoruz, ayrım yok. Benim milletim bunu biliyor, bildiği için 80 vilayetten bize ne verdi? Milletvekili verdi. Ama CHP'nin böyle bir özelliği var mı? MHP'nin böyle bir özelliği var mı? Ya bakıyorsunuz bölge partisi, ya şehir partisi. Bazıları da sahil, kumsalların partisi, özellikleri bu. Kimlerin kimlerle işbirliği halinde olduğunuzu görmenizi istiyorum. Kimlerin AK PARTi'ye karşı kirli bir ittifakın içine girdiğini görmenizi istiyorum. Safların nasıl birbirine karıştığını, sağın, solun, terörün, çetenin nasıl AK PARTi karşısında kenetlendiğini görmenizi istiyorum, bunun cevabını evvel Allah 12 Haziran'da sandıklarda siz vereceksiniz. Ve bu tezgahı ben inanıyorum ki sizler 12 Haziran'da alt-üst edeceksiniz. Sizin emeğinize, sizin ekmeğinize, alın terinize musallat olan bu çeteleri, bu terör örgütlerini, bu istismarcıları bir kez daha 12 Haziran'da inanıyorum ki siz sandığa gömeceksiniz. Bunların nasıl istismarcı oldukları 4 gün önce Siirt'te açıkça ortaya çıktı. Gittikleri her yerde istismar siyaseti güdenler, yoksulluğu, işsizliği, terörü, şehit cenazelerini istismar edenler, güzel dinimizi, dini değerlerimizi de artık istismar etmeye başladılar. Başörtüsü diyorlar, Mevlana diyorlar, Kutlu Doğum Haftası diyorlar, türbelerde de maşallah dua ediyorlar. Sonra çıkıp Yaratıcımıza karşı saygısızca, edepsizce ifadeler kullanabiliyorlar. 4 gündür milletten, Müslüman halkımızdan özür dilemelerini bekledik. Yüzsüzlüğü, pişkinliğe vuruyor özür dilemiyorlar. Çok enteresan, bir milletvekili adayları var, bayan profesör, profesör. Ama profesör olmak işi halletmiyor ki. İstanbul Zincirlikuyu Mezarlığının kapısındanh eskiden geçerken orada "Ruhuna El Fatiha" yazıyormuş. Şimdi diyor bizim için, bunlar bunu değiştirdiler, buraya diyor, "Her nefis ölümü tadacaktır, çok tiksindirici" diyor. Şimdi değerli kardeşlerim, profesör olmak mesele değil, irfan sahibi olmak mesele. "İlim ilim bilmektir, ilim kendini bilmektir. Sen kendin bilmezsen ya nice okumaktır" Herhalde onun Allah'ın ayeti olduğunu bilmiyor. İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın bir sözü olduğunu zannediyordu herhalde, hani mezarlıklar ona bağlı ya, öyle zannediyordu. Böyle bir gaflet olur mu? Bir sor, araştır, neyin nesidir bu, bir sor. Yok, sormak yok. Halbuki yani gelip de cenaze namazlarında o tabutun üzerindeki yeşil örtü yok mu? O örtüde yazıyor zaten. "Küllü nefsin zakatül mevt" yani her nefis ölümü tadacaktır diyor, orada var, sen de oraya geldiğin zaman senin üstüne de onu örtecekler zaten. O zaman şimdiden bunu vasiyetnamene yaz da, de ki böyle böyle benim üstüme böyle bir örtü de örtülmesin, beni buralara da getirmeyin, bunu söyle. Böyle bir yaklaşım olur mu? İşte CHP'nin zihniyeti bu. CHP'ye gönül veren kardeşlerime sesleniyorum. Bu zihniyeti daha yakıdan tanımanız lazım.

İşte en son meslek lisesi mezunlarının, imam hatip lisesi mezunlarının polis olabilmelerinin önünü açan yasayı Anayasa Mahkemesi'ne taşıdılar. İstersen endüstri meslek lisesi mezunu ol, istersen motor meslek lisesi mezunu ol, ister imam hatip ne olursan ol, bunların maskeleri tek tek düşüyor. Şimdi bir taraftan Anayasa Mahkemesi'ne götürüyor, öbür taraftan dün bir gazeteye açıklama yapıyor: "İmam hatip lisesi mezunları da polis olabilmelidir" diyor. Yani yalanı bu kadar başarıyla söyleyen birisini arayacaksanız, fıkradır bu, Kılıçdaroğlu. Çünkü Kutlu Doğum Haftası'nda bakıyorsunuz, bir başka birisi, kağıt vermişler okuyor. Şeb-i Arus'a geliyor, kağıt vermişler önüne okuyor. Ya bir demokratız, demokratız. Bana valim diyor ki çağırdım, davet ettim, konuşsun mu? Ya biz de diyoruz ki demokratız ya, ne demek ya gelsin konuşsun. Ana Muhalefetin Genel Başkanı, hepsine aynı şekilde yaklaştık. Diyanet İşleri Başkanımız soruyor, ne demek gelsinler konuşsunlar. Bugün birlik, beraberlik günü diyoruz. Ama be kardeşim, onu söylüyorsun ertesi gün hakaretler, küfürler başlıyor. Demek ki buradan bir şey kazanmak diye bir şey yok. Gizledikleri ne varsa tek tek açığa çıkıyor. Bu CHP tekrar fabrika ayarlarına dönüyor.

Zonguldak 12 Haziran'da bunlara dersini verecek mi? 12 Haziran'da bunlara güzel bir demokrasi dersi verecek mi? İstikrar sürsün Türkiye büyüsün" Türkiye hazır Hedef 2023. Zonguldak hazır Hedef 2023. Evvel Allah. Şimdi kardeşlerim, 2002-2007 çıraklık dönemi, geride kaldı. 2007-2011 kalfalık dönemi, geride kaldı. Artık 2011 ustalık dönemi başlıyor. Merhum Mimar Sinan ne diyordu? Süleymaniye, benim kalfalık eserimdir diyordu. Edirne Selimiye benim ustalık eserimdir diyordu. İşte Sinan'ın torunları olarak bizler de eserlerimizi arka arkaya koyduk, yola devam ediyoruz. 8,5 yıl boyunca hayalleri gerçeğe dönüştürüyoruz, hayal denilenler bugün gerçek oldu.

Bakın şimdi ben size burada Zonguldak'tan çok güzel bir örnek vereceğim. Belki de haberiniz yok. Çok ilginç bir örnek bu, ne biliyor musunuz? Sizin biliyorsunuz bir Siviller Beldesi var, Çardak Mahallesi'nde Hasan Veli isimli bir vatandaşımız, Hasan kardeşimizin Allah bağışlasın 3 çocuğu var, 2 tanesi özürlü. Bir gece sobaya kömürü atmışlar, uyuyorlar. Sabah, Hasan kardeşimin kızı okula gitmek için kalkıyor, bakıyor ki ailenin tamamı baygın halde, kömür zehirlenmesinden bayılmışlar. Hemen acil servise haber veriliyor. Fakat ilginç olan şu: Ankara'dan 2 ambulans geliyor ve hemen Zonguldak'a gelip, Afyon'dan da bir ambulans helikopter geliyor ve 2 özürlü çocuğu, anneyi alıyorlar, Ankara'ya getiriyorlar. Yenge hanımın ve 2 çocuğun tedavileri Ankara'da yapılıyor hiçbir ücret ödemeden. Sağlıklı şekilde evlerine dönüyorlar. Tabi ben kendilerine buradan tekrar şifalar diliyorum. İşte sosyal devlet budur, AK PARTi'nin sosyal devlet anlayışı budur, insan öncelikli devlet budur. Devlet, halkının nesi olacak? Hizmetkarı olacak. Biz size efendi olmaya değil, hizmetkar olmaya geldik farkımız bu. Sevgili kardeşlerim, Edirne'den Hakkari'ye kadar şu anda biz bu hizmeti veriyoruz. Gerektiğinde ambulansla, gerektiğinde helikopter ambulansla, gerektiğinde şimdi 18 tane helikopter ambulansımız var ve bunun yanında 2 tane de jet ambulansımız var. Şimdi bu 2 jet ambulansa 3 tane daha ilave ediyoruz, 5 jet ambulans olacak. Olur ya şehirler arası olabilir, olur ki yurt dışı olabilir, hemen ambulanslarımız alsın ve taşısın. İşte geçenlerde İbrahim Tatlıses'in durumunda olduğu gibi, Almanya'ya Sağlık Bakanlığımızın jet ambulansıyla götürüldü. Yani bu artık Türkiye'nin nerede olduğunu gösteriyor. Yani eskiden af edersiniz ambulans bulamayan bir Türkiye vardı, Türkiye. Hastalarımızı şimdi en hızlı şekilde hastanelere ulaştırıyoruz. Ücret almak yok. Bunlar bizim çıraklık ve kalfalık dönemimizin eserleri. İnşallah ustalık döneminde bundan çok daha fazlasını Türkiye'ye kazandırıyoruz, kazandıracağız.

Şimdi sevgili Zonguldaklılar, yormadım sizleri değil mi? İsterseniz kesebilirim Tamam. Arka taraf yoruldunuz mu? Elleri bir göreyim, maşallah. Burası nasıl? Burasını da iyi görüyorum. Değerli kardeşlerim, bu ülkenin yıllardır çözüm bekleyen bütün sorunlarına el attık. Bir yandan demokrasi ve özgürlükleri geliştirmek, diğer yandan ekonomik kalkınmayı sağlamak için mücadele verdik, önümüze çıkan engelleri birer birer aştık, aşıyoruz ve aşacağız. Artık herkes biliyor ki bu ülkenin çözülemeyecek hiçbir meselesi, hiçbir sorunu yok. Yeter ki kararlılık içinde olalım, yeter ki istikrar olsun, yeter ki samimiyetle bu mücadeleyi sürdürelim. Zonguldak bunun en yakın şahidi. Zonguldak halkının sağlık hizmetlerini almada sıkıntısı vardı. Biz, hem herkesin istediği sağlık kuruluşundan istifade etmesini sağladık. Eğitimde değerli kardeşlerim, kitaplara para veriyor muyuz? Sıraların üzerinde artık kitaplarımız var mı? Var, ilköğretimde de, ortaöğretimde de değil mi? Karaelmas Üniversitesini kim kurdu? 2007'de biz kurduk. Zonguldak'ta üniversite var mıydı? Yoktu. Kuracağız dedik ve kurduk. Sevgili kardeşlerim, bak parasal noktada sıkıntı, eğitime öğretime engel değil. Onun için diyoruz ki ilköğretimde ne veriyorduk? 20 lira, şimdi ne veriyoruz? Erkeklere 30 lira. Kızlara ne veriyoruz? 35 lira. Ortaöğretimde erkeğe ne veriyoruz? 45 lira, kızlara ne veriyoruz? 55 lira. Tabi sosyal güvencesi olmayanlar için bunu söylüyorum, bunu veriyoruz. Kaç çocuk olursa olsun. Çünkü eğitimin önünde engel tanımıyoruz. Biz göreve geldiğimizde eğitim gerilerdeydi milli bütçede. Savunma 1. sıradaydı. Şimdi savunmayı biz ne yaptık? 6. sıraya aldık, Milli Eğitimi 1. sıraya aldık bütçede, 1. sıraya. En çok kadroyu Milli Eğitime veriyoruz. İstiyoruz ki okullarımızda engeller aşılsın. Şu anda Türkiye'de dersliklerdeki öğrenci ortalama sayısı nereye düştü biliyor musunuz? 31. Ah, öğrencilik yıllarımızda 72 kişilik sınıfta okudum ben. Gazetelerden bakardık 80 kişilik sınıflar, nerelerden geldik nerelere gidiyoruz. Tekstil kağıtlarıyla biliyorsunuz okuduk. Ama şimdi biz birinci hamur kağıttan veriyoruz.

Bitmedi, şimdi yenisine geliyoruz. Artık yeni bir dönem başlıyor, artık kara tahtayı kaldırıyoruz, şimdi akıllı tahtaya geçiyoruz. Bu akıllı tahta bilgisayar donanımlı akıllı tahta. Ve her sınıfta projeksiyonuna varıncaya kadar olacak, internet ağıyla dünyaya bağlı olacağız. Ve sizlere elektronik kitap dağıtacağız, bu. Elektronik kitap, ücretsiz olarak bunu sizlere vereceğiz, ücretsiz. Bütün müfredatı buna yüklüyoruz, bütün müfredatı buna yüklü olarak alıyorsun ve artık kitapları da vereceğiz, kitabını da bunu da yanında götürebiliyorsun. Niye? Amerika'da George bunu okuyacak da, bundan istifade edecek de, benim Ahmet'im, Mehmet'im niçin istifade etmesin, Ayşe'm, Fatma'm, Hasan, Hüseyin'in Zonguldak'ta bundan niçin istifade etmesin. Şu anda hazırlıklarımız tamam, ihale hazırlıklarını yapıyoruz ve hemen seçimin ardından ihaleyi de yapıp 4 yıl içerisinde bütün okullarımızı akıllı tahtayla donatacağız ve bunları da dağıtacağız. Ama bu biliyorsunuz şu anda çılgın projenin Türkiye genelini kapsıyor, Türkiye genelini kapsıyor. Nasıl, gençler beğendiniz mi, güzel mi, güzel mi gençler? Ona göre, bütün okullarımızda artık bunlar var. Ve dünya ile konuşacaksınız internet ağıyla, her yere bağlanıyoruz, bunu başaracağız. Ve bu özgüvenin ifadesidir. Yani Türk milletinin neleri yapabileceğini inşallah bunlarla birlikte daha üst düzeyde başaracağız, daha üst düzeyde bunu göstereceğiz. Eğitimde çocuklarımıza en ileri imkanları sağlamaya devam mı? Devam mı? İstikrar sürsün, Zonguldak Büyüsün.

Sevgili gençler, Karaelmas Üniversitesi'nde okuyanlar. Biz gelmeden önce tabi çoğunuz burada öğrenci değildiniz, yoktu böyle bir imkan. Ama burs olarak ödenen neydi? 45 liracık. Şimdi ne ödeniyor? 240 lira, 240 lira öyle mi? Kredi Yurtlar Kurumu'nda kalıyorsa 150 lira da beslenme yardımı veriyoruz. Ne oldu? 390 lira, 390. Eğer mastır öğrencisiyse 480 lira veriyoruz. Doktora öğrencisiyse 720 lira veriyoruz her ay. Burs ve kredi kimseyi geri çevirmiyoruz. Geçen yıl müracaat eden öğrenci sayısı ne biliyor musunuz? 900 bini buldu. Geri çevirmek yok. Niye? Artık kasamız bizim dolu.

Biz o geçmiş dönemlerdeki gibi, yani o CHP'nin iktidarlarında olduğu gibi, unutmayın karneyle gazyağı aldığımız dönemleri unutmayın, ekmeği karneyle aldığımız dönemleri unutmayın. Babamın nüfus kağıdına bakardım, o nüfus kağıdında mühürler, gazyağı mührü, sana yağı mührü bunlar vardı. Şeker aynı şekilde, var var bilirim. İşte bunları unutmayın. Bu CHP'de değişen bir şey yok. Bunlar yeri geldiği zaman biz Atatürkçüyüz, Atatürk öldü, hemen resmini kaldırıp paraların üzerine İnönü'nün resmini koyanlar bunlar Puldan kaldırıp pulun üstüne o resmi koyanlar bunlar Devlet dairelerine aynı şekilde İnönü'nün resmini koyanlar bunlar Kalkıp ondan sonra ders veriyorlar. Ve değerli kardeşlerim, bu oyunları teker teker milletim olarak bozduk, bozuyoruz. Onun için zaten bunlara tek parti iktidarı hiçbir zaman milletim vermiyor, vermez. Ve tabi ki bu önümüzdeki süreçte de inşallah biz milletimizin rotasında yürüyeceğiz, kararlı bir şekilde yürüyeceğiz hiç endişeniz olmasın. Ve bakınız eğitimde bu adımları atarken, sağlıkta bu adımları atarken sevgili kardeşlerim, aynen ilacında, istediğiniz hastaneyi kullanmada en ufak bir geri gidip olmayacak, daha ideali olacak, daha güzeli olacak.

Ve adalette, emniyette biliyorsunuz kararlı bir şekilde adımlarımızı atıyoruz. Adalet saraylarımızı daha kullanışlı hale getirdik, getiriyoruz. Ama şimdi inşallah Zonguldak'ın hayali olan Filyos Limanı'nı hayata geçiriyoruz. Buranın çılgın projesi bu olacak. Filyos Limanı projesi büyük bir proje. Sadece Zonguldak'ın değil, Karadeniz'in kaderini değiştirecek bir proje. Filyos Limanı'nın imar çalışmaları artık tamamlanmak üzere. Liman planını Avrupa Birliği normlarına getirilme aşamasında da artık nihayete yaklaştırıyoruz. Hiç kimseyi mağdur etmeden, Zonguldak'ın yeşiline zarar vermeden, tabiatı tahrip etmeden bu projeyi inşallah başlatacak ve kısa zamanda da tamamlayacağız. Bildiğiniz gibi geçen yıl Ekim ayında Zonguldak'ın içme suyu sorununu kökten çözen tesisi de hizmete açtık.

Değerli kardeşlerim, hizmet katarımız öyle bir uzun ki teker teker anlatmaya kalksak, saatler, günler yetmez. Ben burada Zonguldak'a getirdiğimiz hizmetlerden şöyle birkaç örnek size vermek istiyorum. Değerli kardeşlerim, eğitimde bizim Zonguldak'a 8 yılda yaptığımız derslik sayısı ne biliyor musunuz? 731. Peki ne kadar bilgisayar gönderdik okullarımıza, onu da söyleyeyim. 4 bin 78 bilgisayar gönderdik okullarımıza. Ve sevgili kardeşlerim, tabi bu arada yurtlar yapıyoruz Zonguldak'ımıza. Mesela bunlardan bir tanesi, Alaplı'da 500 öğrenci kapasiteli, artık öyle koğuş sistemi falan yok. Ereğli ve Devrek'te 300'er yatak kapasiteli yurtlar yapıyoruz. Ve yurtlarımızı tamamladığımızda toplam kapasite artış oranı Zonguldak'ta yüzde 207 olacak, yüzde 207. Sevgili kardeşlerim, bütün bunların yanında, bir diğer adım da özellikle en ücra köylerde okullarda bulunan imkanları az önce sizlere gösterdiğim şu elektronik kitaptan takip etme imkanınız olacak. Amerika'da home school denilen, e-okul, yani evden dersleri takip etme imkanını da bununla geçeceğiz, bunun adı Fatih projesi. Bu sürece de inşallah geçeceğiz, bu çalışmalarımız da ayrıca devam ediyor. Eğitimde çocuklarımıza en ileri imkanı vermeye devam edeceğiz.

Sağlıkta Zonguldak'a 76 trilyonluk yatırım yaptık bugüne kadar. Bakınız yapımına bizden önce başlanan Ereğli Devlet Hastanesi ek binası ile, Zonguldak Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesini biz tamamladık ve hizmete açtık. Gökçebey Hastanesi ek binası, Çaycuma Devlet Hastanesi diyaliz ünitesi, Alaplı Devlet Hastanesi ek binası, Alaplı Devlet Hastanesi Poliklinik binası, bir semt polikliniği ve 6 aile sağlığı merkezinin yapımına başladık, süratle tamamladık ve hizmete açtık. Üniversite Araştırma ve Uygulama Hastanesi'nin ek binalarını, Alaplı Diyaliz Merkezi'ni, Çaycuma Karapınar Aile Sağlığı ve Merkezi, Karadeniz Ereğli Dış Hastanesini de toplu açılış törenimizle biraz sonra resmen hizmete alıyoruz. Biraz sonra 60'ı aşkın kamu ve özel sektör eserlerinin açılışını yapacağız az sonra. Değerli kardeşlerim, adalette Alaplı ve Devrek adalet saraylarını tamamladık, hizmete açtık.

Doğalgaz, Zonguldak'a doğalgazımızı getirerek, sanayi tesislerimizin ve evlerimizin bu temiz yakıttan kullanmasını özellikle teklif ediyoruz. Yani bundan istifade ediniz ve bu konuyu yakın takipteyiz. İnşallah şebeke olarak bütün evlere doğalgazı götürmek istiyoruz.

Sevgili kardeşlerim, çiftçiye Ziraat Bankası bizden önce yüzde 59 faizle kredi veriyordu, şimdi nerede biliyor musunuz? Yüzde 5. Yüzde 59 faiz nere, yüzde 5 faiz nere. Diyorlar ki AK PARTi çiftçinin yanında değil, ya daha ne olacak? Yüzde 59 faizle kredi verilirken, CHP vesaire bunlar iktidarda, MHP iktidarda. Ya biz yüzde 5'le, yüzde 5'e indirdik. Yüzde 5'le ayrıca biz sübvanse ediyoruz, burada böyle bir adımı attık. Halk Bankası esnafa yüzde 47 faizle kredi veriyordu. Şu anda Halk Bankası yüzde 5 faizle kredi veriyor. Bak nereden nereye. Ne kadar kredi veriyordu biliyor musunuz? 5 bin lira. Şimdi ne oldu? 20 kat artırdık bunu, 100 bin lira kredi veriyor, esnafa sanatkara, esnafın yanında olan kim? AK PARTi iktidarı, çiftçinin yanında olan kim? AK PARTi iktidarı. Bütün gerçekler, rakamlar ortada. Ama bunlar hesap, kitap böyle bir şey bilmiyor. Devlet Su İşleri 2003-2010 yılları arasında 2,5 kilometre içme suyu tüneli ve regülatörü ile 25 adet taşkın koruma tesisi inşa etti. Sevgili kardeşlerim, böylece Zonguldak'a yılda yaklaşık 10 milyon metreküp içme suyu temini yanında, 25 yerleşim yerini de taşkın zararlarından korumuş olduk. Bu adımlar da böylece atılmış oldu. Şimdi bir önemli adım da burada şu: Onun da üzerinde durmamız gerekecek. Serbest bölgenin gelişmesinde büyük öneme sahip Filyos taşkın koruma projesi, ikinci kısım inşaatına süratle devam ediyoruz. İnşallah bu sene içerisinde bu projeyi tamamlamayı planlıyoruz. Ereğli içme suyu isale hattı ve arıtma tesisinin proje yapımının ihalesini gerçekleştirdik. Alaplı ilçesi ve çevresinin içme suyunu karşılayacak olan Alaplı Göleti ve içme suyu isale hattının ihalesini de inşallah bu sene içerisinde bitireceğiz. Bu arada Karadeniz Ereğli'sini Düzce'ye bağlayan bölünmüş yolu da en geç Ağustos ayında tamamlıyoruz. Biliyorsunuz dağları deldik, tünelleri görüyorsunuz değil mi? 1 tünel kaldı. Onu da tamamladığımızda orada 9 tünelden geçerek Düzce'ye ulaşacağız. Ya bunları biz yaptık. Bunları Ferhat yapar Ferhat. Şirin burada, Şirin'e böyle ulaştık. Ve onların hayalleri bile buna ulaşamaz, bizim fiilimizin ulaştığı yere.

Sevgili kardeşlerim, bütün bunların yanında tabi çok önemlisi, biz Zonguldak'ımızı hamd olsun bölünmüş yollarla da adeta ördük. Ve bu çalışmalarımızda yine yoğun bir şekilde devam edecek. TOKİ olarak 1319 konut inşa ederek, şehircilikte yeni bir dönem burada geliştirdik. Ve hamd olsun şu anda konutlarımızın yapımı da devam edecek. Burada da size bir müjde vereyim, bunu daha önce açıkladım. Fakir fukara, imkanı olmayanlara da şimdi 50 metrekarelik daireler yapacağız. Biliyorsunuz 500 bin konut demiştik, 490 bin şu anda inşaat bitmek üzere, 360 binini sahiplerine teslim ettik. Ve şimdi 2023'e yine 500 bin konut. 50 metrekarelik daireler yapacağız ayrıca. Ve buralarda yeni evlenecek fakir fukara çiftlere çeyiziyle beraber mobilyası olacak... Ve 22 sene, 22 sene taksitle peşinatsız, ayda 100 lira taksitle bunu ev sahibi yapacağız. Şu anda zaten kısmen uyguluyoruz. Ama şimdi bunu daha da geliştireceğiz.

Sevgili kardeşlerim ve Çaycuma Havaalanıyla ilgili veya TOKİ'den sonra, değerli kardeşlerim, attığımız bu adımlarla Çaycuma Havaalanında bile yolcu kapasitesine bir baktığımız zaman, nereden nereye geldiğimizi çok rahatlıkla görüyoruz. Yolcu sayısı 1'e 5 katlamış vaziyette, daha da artacak. Ve bölünmüş yollarda 150 kilometreye yakın bir bölünmüş yolu Zonguldak'ımıza kazandırdık. İnşallah daha da yapacağız ve Zonguldak'ın bu kara talihini de aşacağız.

Sevgili kardeşlerim, şimdi hazır mısınız bilemiyorum. Şarkımız neydi bizim, şarkımız neydi? Tamam. Şimdi birlikte şarkımızı söylemeye hazırız değil mi? Bunu takayım. Bak orada da var. Yabancı değiliz zaten, alışığız. Nasıl olsa kömür ocaklarına indik, oradan kömür de çıkardık, orada işçi kardeşlerimle beraber iftarımızı da yaptık, bunları yaşadık. Hazır mıyız? Şöyle elleri bir göreyim, bayrakları bir göreyim. Maşallah. 35 gün durmak yok. Kapı kapı dolaşmaya.Eş dost, ahbap devam.

Beraber yürüdük biz bu yollarda. Ama kusara bakmayın bu ses bana çok az geldi. Yarın Kilis'e gideceğim, Kahramanmaraş'a gideceğim, Zonguldak'tan selam var duydunuz mu dediğim zaman inan bunu duymazlar. Beraber yürüdük biz bu yollarda. Beraber ıslandık yağan yağmurda. Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor.

Günümüz kutlu olsun. 12 Haziran hayırlı olsun. İnşallah 12 Haziran akşamı Türk demokrasisi, ülkemiz, milletimiz, 2023'e çok daha farklı bir dinamizmle yürüyecek. Ustalık dönemine çok daha farklı bir şekilde yürüyecek. Onun için, durmak yok yola devam. Türkiye hazır hedef 2023. İstikrar sürsün Türkiye büyüsün. Allah yar yardımcımız olsun. Kalın sağlıcakla.

Bilal Baştan 05-09-2011 03:09

Başbakan Erdoğan’ın Kilis Mitinginde Yaptığı Konuşmanın Tam Metni…
 
08.05.2011

Tüm Kilis'e Musabeyli'ye, Elbeyli'ye, Polateli'ne oralarda yaşayan tüm kardeşlerime selamlarımı, sevgilerimi yolluyorum.

Kilis, bugüne kadar bizden desteğini esirgemedi. Kilis, bizden hayır duasını esirgemedi. En son 12 Eylül halkoylamasında yüzde 67 oy oranıyla Anayasa değişikliğine "Evet" dediniz. Demokrasiye, özgürlüklere, hukukun üstünlüğüne evet dediniz. Yeniden büyük Türkiye'ye destek verdiğiniz için sizlere, tüm Kilisli kardeşlerime kalbi şükranlarımı sunuyorum.

Yine buradan Kilis'ten Kilisli tüm annelerin "Anneler Günü"nü ayaklarının altı öpülesi annelerin Anneler Gününü özellikle kutluyorum. Bu tabi sadece bir sembolik gün, yoksa 365 günün her günü, her anı Anneler Günüdür. Annelere öf bile dedirtmeyeceksiniz, onların hayır duasını her zaman yanınızda bulacaksınız. Bakınız, cennet babaların ayakları altında değil, annelerin ayakları altındadır. Burası çok önemli. Onun için annenin ayağı altı öpülür, orada cennet kokusu var koklanır. Hiç bundan çekinmeyin, bunu yapın, bu size tevazu getirir, bunu hiçbir zaman annelerinizden esirgemeyin. Ana gibi yar olmaz, bunu böyle bilesiniz.

Sevgili kardeşlerim; Kilis bir medeniyet şehri. Kilis, Hazreti Peygamberin; "onlar yıldızlar gibi" buyurduğu Sahabe-i Kiram'ın şehridir. Kilis, Zübeyr Bin Avvam'ın, Talha Bin Ubeydullah'ın, Şurah Bin Hasene gibi nice sahabelerin şehridir. Kilis evliyanın, enbiyanın, alimlerin, zahitlerin, Polat Bey gibi, İslam Bey gibi, Kartal Bey gibi kahramanların şehridir. Öyle şehirler vardır ki, etraflarına ışık saçarlar, yol gösterirler, rehberlik yaparlar. İşte Kilis bağrında barındırdığı büyük zatlarla, yiğit, mert, kahraman insanlarıyla bizim yolumuzu aydınlatıyor, bize yol gösteriyor, ışık tutuyor, rehberlik ediyor. Şunu bütün samimiyetimle söylüyorum: Sevgili kardeşlerim, eğer biz bu millete hayal kırıklığı yaşatırsak, Kilis'te makamı bulunan Zübeyr Bin Avvam Hazretlerinin huzurunda hicap duyarız. Eğer biz bu milletin emanetine halel getirirsek Talha Bin Ubeydullah Hazretlerinin manevi huzurunda mahcup oluruz. Allah bizleri onların şefaatine nail etsin. Her birinden Allah razı olsun, mekanları cennet olsun. Biz onları kutup yıldızları olarak görüyoruz, biz onları yollarımızı aydınlatan ışık olarak görüyoruz, biz onların izinden yürüyor, onlar gibi ölmeden önce ölünüz tavsiyesini kendimize rehber ediniyoruz.

Bizi ölümle korkutacaklarını sanıyorlar, bizi tehdit ediyorlar, bize alçakça saldırıyorlar. Buradan, Kilis'ten Kilisli kardeşlerimin arasından şair Erdem Beyazıt'ın mısralarıyla onlara sesleniyorum. "Ölüm bize ne uzak, bize ne yakın ölüm. Ölümsüzlüğü tattık, bize ne yapsın ölüm." Hangi alçakça saldırıyı yaparlarsa yapsınlar, hangi tezgahı, tuzağı kurarlarsa kursunlar, hangi çirkin senaryoya başvururlarsa başvursunlar biz bu yola başımızı koyduk. Allah'ın izniyle dönmeyecek, vazgeçmeyecek ve bu yoldan, halka hizmet yolundan, bu millete hizmet yolundan vazgeçmeyeceğiz. Diyor ki Mevlana; "Dert adamı yollara düşürür." Ahh benim Kilisli kardeşim, bizim derdimiz var, onun için bu ülkenin yollarına düştük, bizim davamız var, onun için biz kendimizi millete adadık. Dava aşk ister, sevda ister, dava adanmışlık ister. Türkiye davasıyla, millet davasıyla biz bu yolda hedeflerimize emin adımlarla ilerliyoruz. Kilis bize dua ediyor mu? Kilis bize destek veriyor mu? Kilis gönlüyle, kalbiyle, yüreğiyle arkamızda mı? Bu iş bitmiştir. Söz milletindir, yetki milletindir. Bu ülkede artık çetelerin değil, mafyanın değil, bu ülkede milletin sözü geçiyor. Öyle mi? Bu ülkede artık üstünlerin değil, seçkinlerin değil, benim sevgili kardeşlerimin sözü geçiyor.

Son günlerde Doğu'da, Güneydoğu'da, büyük şehirlerde artan şiddet eylemleri, yapılan saldırılar, kalleşçe yapılan terör eylemleri asla ve asla bir tesadüfün ürünü değildir. Birileri yine ihale aldı, şimdi bu ihalenin gereğini yerine getiriyorlar. Ben buradan bu ihalenin içinde olanlara sesleniyorum, bak bunlar aynı zamanda uyuşturucu kaçakçısı. Amerika'nın Hazinesi şu anda terör örgütü PKK'nın ileri gelen 8 tane liderinin isimlerini saymayacağım, zaten bunlar bildiğiniz isimler, bunların tüm malvarlıklarına Amerika'da dondurdu, el koydu. Şimdi ben BDP'ye gönül veren kardeşlerime sesleniyorum. BDP'nin perde arkasındaki gücün ne olduğunu biliyorsunuz değil mi? Değerli kardeşlerim; Amerika bile şu anda bu 8 tane liderin bütün mal varlığını dondurdu. Niye? Uyuşturucu kaçakçılığından bunu elde ettikleri için.

Sevgili kardeşlerim; bakınız bu ülkedeki her eylemin arkasında nelerin olduğunu görün, ona göre de bunlara gereken dersi 12 Haziran'da sandıkta birlikte vermeye hazır mıyız? O ihale var ya, onun şartnamesinde ne var biliyor musunuz? Kan var, nefret var, şiddet var, öfke var, vahşet var. 12 Haziran seçimleri öncesinde AK PARTiyi güya korkutmak, güya yıpratmak için, sandıkları etkilemek için birileri yeni bir kampanya başlattı.

Şimdi bakın sevgili kardeşlerim; Kastamonu olayından sonra hemen telsizlere düştü. Ne dediler? Hedef AK PARTi. Terör örgütünün hedefinde kim varmış? AK PARTi var. Ne demek bu? Yani millet var, millet. Çünkü AK PARTinin rotasını millet çizdi. Birileri değil, millet ve yola biz öyle çıktık. Adeta düğmeye basılmış gibi birdenbire başlayan eski dönemdeki o malum kampanyalar neyse, bugünkü kampanya da aynısı.

Değerli kardeşlerim; millet olarak bizim halkımıza olan güvenimiz sonsuz ve bunu da başarıyla sürdürdüğümüze inanıyorum. Ve bundan sonra da sizlerle birlikte, Kilisli kardeşlerimle birlikte bunu başarılı bir şekilde sürdüreceğiz.

Değerli kardeşlerim; 12 Haziran seçimleri öncesinde milletimizin şu durumu iyi değerlendirmesini istiyorum: Bakınız, Ana Muhalefet Partisinin hali ortada. Her türlü yalan bunlarda var mı? Bol bol atış var mı? Ne diyor? AK PARTi ne veriyorsa ben daha fazlasını veriyorum. Böyle diyor mu? Şimdi milletin zihnini bulandırmak için, milletin hassasiyetlerini istismar etmek için ellerinden ne geliyorsa şimdi onu yapıyorlar. Çıkıyor, ben herkese 650 lira dağıtacağım. İnandınız mı? İnandınız mı? Bir defa benim milletim alın teri dökmeden parayı kabul eden bir millet değil. Eğer gerçekten bu noktada bir projen varsa, çık de ki, ben istihdamı bir defa çözeceğim. Sizin iktidar dönemlerinizi biz gördük. Senin akraba-i taallukatını, terör örgütü mensuplarını nasıl SSK'ya yerleştirdiğini biz kayıtlarla gördük ve bunu Parlamento'da zaten açıkladık. Eski soyadınızda nasıl oralara birilerini yerleştirdiğinizi zaten gördük, bunları açıkladık Parlamento'da, bütün kayıtlarda bunlar var. Ve şimdi enteresan şey, geçmişte birbirlerine bunlar hakaret ederken, birbirleriyle mahkemelik olanlar, şimdi CHP çatısı altında işbirliği içinde bir yandan Ecevit'in üzerine beton dökenler, bir yandan Ecevit'in yol arkadaşları, bir yandan Ecevit'i emekliyi ayırmak isteyenler aynı çatı altında kol kola, hani Kilis'in bulamacı var ya, inanın onda bile bu kadar çeşit yok. Şimdi Kilisli kardeşim bak, acir dolmasını, keşkeki, katmeri, künefeyi, Kilis tavayı bir kabın içine doldurup karıştırsan bundan yemek olur mu? Mide bunu kabul eder mi?

Nasrettin Hoca'ya sormuşlar, Hocam bugüne kadar bir şey icat ettin mi demişler. Sirke ile balı karıştırıp yemeyi ben icat ettim demiş. Ama benim bile hoşuma gitmedi demiş. Şimdi değerli kardeşlerim, şimdi bunlar bir çorba icat ettiler ama, ben eminim ki CHP'ye gönül veren kardeşimin bile, kardeşlerimin bile hoşuna gitmiyor. Bunlar CHP'li seçmeni ülser ettiler ülser. Şimdi çıkmış diyor ki bana, çık televizyonda karşıma tartışalım. Sen daha çıraksın be, çırak çırak. Sen daha amatör küme futbolcususun, amatör küme futbolcusuyla, amatör küme takımıyla kalkıp da Süper Lig takımını aynı yerde oynatırlar mı? Dur bakalım, haddini bil. Senin daha çok yetişmen lazım. Yalnız senin bir 87 yaşındaki akıl hocanın dizinin dibine biraz çök. Kim olduğunu biliyorsunuz değil mi? Ben söylemeyeyim, siz biliyorsunuz. 87 yaşındaki akıl hocanın dibinin dizine çök, dersini belle, biraz daha taktik al. Ondan sonra gel, bunların derdi başka, sen de anlayacaksın ki daha çok işimiz var. Bunlar çete kardeşliği yaptılar, bunlar yıllarca birbirlerine söylemediklerini bırakmadılar. Şimdi AK PARTi karşıtlığında buluştular. Bunların destekçisi kim? İşte bunların destekçisi Doğu'da, Güneydoğu'da BDP. O da vazifesini yapıyor, o da işin kendisine düşen kısmını yerine getiriyor. Terör örgütü bir yandan, Ergenekon öte yandan vazifelerini yerine getiriyor. Her koldan hedefte hangi parti var? AK PARTi var. Demek ki tam doğru istikametteyiz, tam.

12 Eylül halkoylamasında bunlar beraber değil miydi? CHP, MHP, BDP'si, İşçi Partisi, TKP'si hepsi bir araya gelmişlerdi. Bir safta, bir hizada buluşmuşlardı. Neden AK PARTi, neden AK PARTiyi hedef alıyorlar? Çünkü AK PARTi sorunları çözüyor, AK PARTi Türkiye'yi büyütüyor, AK PARTinin Türkiye'nin tüm dünyada itibarını yükseltiyor. AK PARTi Türkiye'yi kucaklıyor, ayırmıyor, ayrıştırmıyor, işte bundan rahatsızlar. Bu ülkede kardeşlik pekiştikçe, huzur arttıkça, istikrar sağlamlaştıkça bunlar rahatsız oluyor. Kışkırtmaya, tahrike başlıyorlar. Ben buradan BDP'nin desteklediği o bağımsız adaylardan bazılarına soruyorum, BDP'nin bu çatışmacı, bu şiddet içeren, bu istismarcı söylemlerine karşı susacak mısınız? Terör örgütünün liderine, Apo'ya peygamber yakıştırması yapanlara karşı sessiz mi kalacaksınız? Bizim dinimiz birlik dinidir. Şuracıkta Cuma Namazı kılınıyor, 50 metre beride, 100 metre beride bunlar da kendilerine göre orada bunlar da Cuma Namazına duruyor. Cuma Namazı birlik, cem etmek böyle bir namaz. Bizde biliyorsunuz Anadolu'da köylerde filan mescitlerde Cuma Namazı kılınmaz. Ya kasabaya inerler, ya ilçeye giderler, hatta ile giderler. Bu çünkü birlik günüdür. Onun için orada cem olurlar, birleşirler. Ama bunlar bırakın siz böyle bir mesafeyi, 50 metre, 100 metre beride dedikleri ne? Bu devletin imamıdır, bunun arkasında kılınmaz. Böyle bir ifadeyi kullandığın zaman sana ne denir? Sana söylenecek tek şey var, bu da terör örgütün imamıdır denirse ne olacak, ne olacak o zaman? Çünkü bizim dinimizde terör yok, bizim dinimizde kardeşin kardeşi öldürmesi yok. Bir kişinin öldürülmesi bir insanlığın öldürülmesi gibidir.

Söyledikleri tek şey var, devlet operasyonları bıraksın, asker silah bıraksın, polis silah bıraksın. Ne demek ya, asker silah bırakır mı, polis silah bırakır mı? Onun bir defa tamamlayıcı unsurudur silah. Neye karşı? Asker dış saldırılara karşı, jandarma içeride polisiyle beraber asayişi sağlamak için. Herhangi bir yerde bir sıkıntı yaşandığında asayişi temin için jandarmamız, polisimiz ne yapar? Olaya müdahil olurlar. Sen kalkacaksın sivili silahlandıracaksın, terör estireceksin, ona meşruiyet kazandıracaksın, kalkacaksın diyeceksin ki asker silah bıraksın, operasyonları bıraksın. Asker, polis operasyon meraklısı değil. Eğer bir yerde terör varsa oraya operasyon var, terörist varsa oraya operasyon yapar, asayişi bozanlar varsa onlara operasyon yapar, zaten bu görevidir. Milletimin huzuru için, mutluluğu için, refahı için bunu yapmak zorundadır.

Sevgili kardeşlerim; birliğimiz, beraberliğimiz daim olsun. Bir olacağız, beraber olacağız, iri olacağız, diri olacağız. Fakat ben burada bir şeyi söyleyeceğim, bazı mukayeseler yapacağım. Bu mukayese biz Hükümeti kimden aldık? MHP'den aldık. Şu anda CHP'nin yavrusu durumunda olan DSP'den aldık. ANAP'tan aldık, öyle mi? Sevgili kardeşlerim, devletimizin onlar dönemindeki kamu net borç stoku neydi biliyor musunuz? Yüzde 61 milli gelire oranı. Şimdi ne oldu? Yüzde 25. Ödüyoruz, borç ödüyoruz devamlı ve gelirimiz de tabi ne oluyor? Artıyor. Ve şimdi buradayız, artık güçlü bir Türkiye var. Bitmedi. Devlet borçlanırken MHP'nin iktidar olduğu dönemde yüzde kaç faizle borçlanıyordu biliyor musunuz? Sevgili Kilisli kardeşim, yüzde 63. Kim ödüyordu bu faizi? Benim Kilisli kardeşim ödüyordu, çiftçi kardeşim, köylü, memur, işçi kardeşim ödüyordu. Yüzde 63. Şimdi nereye düştü bu? Yüzde 7-8. Aradaki bu yüzde 55 fark senin cebinde kaldı benim Kilisli kardeşim.

Bakınız, enflasyon neydi? Yüzde 30. Şu anda enflasyon ne oldu? Yüzde 4,3. Bakın nereden nereye, aradaki fark yüzde 26. Değerli kardeşlerim, kimin cebinde kaldı? Vatandaşımın. Yani asgari ücretin üzerine enflasyondaki bu farkı ne yapacaksın? İlave edeceksin, bu da bir fark.

Bitmedi. Sevgili kardeşlerim, bütün bunlarla beraber IMF'den gittiler o zaman 30 milyar dolar borç aldılar. Kim? MHP, DSP, ANAP. Bize ne kadar devrettiler? 23,5 milyar dolar. Biz geldik, ödedik ödedik ödedik, şu anda ne kaldı? 5 milyar dolar. Onlar borçlandı, biz ödedik.

Bitmedi. Bunlar milliyetçi değil mi? Sevsinler bunlar gibi milliyetçiyi, ne milliyetçiliği. Milliyetçilik; bu millete hizmetkâr olmaktır, bu milletin cebindeki parayı güçlü kılmaktır, yolsuzluklara son vermektir. İşte yolsuzluklara son verdik, bak kasalar dolmaya başladı. Şimdi Merkez Bankasının kasasında ne var? MHP'den aldığımızda 27,5 milyar dolar vardı, yarıdan fazlası yurt dışındaki işçi döviziydi. Şimdi Merkez Bankasının kasasında ne var? Bu yeni müjdeye de hazırlanın, 95 milyar dolar oldu. Devamlı artıyor. Düne kadar 93,3'tü, dün gece yeni müjdeyi verdiler 95 milyar dolar. Daha da artacak.

Sevgili kardeşlerim; şimdi benim MHP'ye gönül veren kardeşlerime bir hitabım var. Bak, milleti sevmek ve bu davaya gerçek manada gönül vermek sıradan bir iş değil. Bu kardeşiniz ta nereye gitti biliyor musunuz? Moğolistan'a. Göktürk Anıtlarının olduğu yere ve orada yol yok. Uçakla nereye indik biliyor musunuz? Tarlaya indik, tarla tarla. Ve oradan adeta kumda safari yapar gibi bir yolculuk yaptık. Ve oradaki eserlerimizi gördük, dedik ki buraya süratle kara kurumdan bir yol yapacağız. Ve 46 kilometrelik oraya bir asfalt yol yaptık. Bak ta orada biz varız, Balkanlar'da, Bosna'da biz varız. Öyle mi? Değerli kardeşlerim, bütün Balkanlar'ı dolaşıp oradaki tarihi eserleri göreceksiniz. Fatih'in eserlerini biz onarıyoruz, restore ediyoruz. Mimar Sinan'dan kalmış eserleri restore ediyoruz. Makedonya'ya gidin orada bizi göreceksiniz, bu eserlerin restorasyonunu göreceksiniz. Niye? Kafkaslara gidin Kırım'da bizim yaptığımız eserleri göreceksiniz. Durmak yok Yola Devam. Çünkü bunlar bize bir emanet, bunu yapmamız lazım.

Sevgili kardeşlerim; bütün bunları yaparken şimdi ben size bir mukayese daha yapacağım. Bakınız, Kilis'te sevgili kardeşlerim biz gelmeden önce ve şu anda 2011 yılı Nisan ayı itibariyle birkaç tane örnek vereceğim. Buğday unu, bunu anneler, bacılar iyi takip edin, örnek. Çünkü mutfağın sahibi, hakimi sizsiniz, siz dahiliye bakanısınız, iç işleri bakanısınız. Erkekler siz de bunu unutun, unutur musunuz? Sakın ha. Bu çok çok önemli, buna dikkat edelim. Bakın, buğday unu bizden önce asgari ücretle ne kadar alınıyormuş biliyor musunuz? 194 kilo. Şimdi asgari ücretle ne kadar alınıyor biliyor musunuz? 337 kilo. Sevgili kardeşlerim, artış ne biliyor musunuz? Yüzde 74, artış oranı bu. Hesap böyle yapılır. Şu kadar verdim, bu kadar verdim bırak sen o işi. O zaman asgari ücretle ne alınıyordu bugün ne alınıyor buna bakalım. Pirinç, 92 kilo alınıyordu. Şimdi ne alınıyor biliyor musunuz? 136 kilo. Artış ne? Yüzde 47. Hangisine vurursanız vurun. Ayçiçek yağı ne kadar alınıyordu? 64 litre. Şimdi ne kadar alınıyor? 126 litre. Artış ne? Yüzde 97. Çay 32 kilo alınıyordu. Şimdi 49 kilo. Artış ne? Yüzde 53. Toz şeker 115 kilo alınıyordu. Değerli kardeşlerim, şimdi 242 kilo alınıyor. Artış yüzde 110.

Sevgili kardeşlerim; bakın asgari ücret mukayesesini yaptım size. İşte MHP-DSP-ANAP iktidarındaki oydu, şimdi bu. Farkı görüyor musunuz? Biz bir farkın partisiyiz. Onun için iktidara geldiğimiz ana kadar Türkiye maalesef sıkıntıların ülkesiydi. 2002-2007 çıraklık dönemiydi, 2007-2011 kalfalık dönemi. Şimdi ne başlıyor 12 Haziran'dan itibaren, ne başlıyor? Ustalık dönemi başlıyor, ustalık. Sinan ne diyor Sinan? Sinan diyor ki; "Süleymaniye benim kalfalık eserimdir, Edirne Selimiye benim ustalık eserimdir" diyor. Şimdi biz de sizinle ustalık eserlerimizi inşa etmeye başlayacağız Türkiye'de.

Sevgili kardeşlerim; CHP Genel Başkanı geçen 5 gün önce Siirt'e gitti. Siirt'te bu milletin, bütün Müslümanların en hassas olduğu konuda Allah-u Teala'nın pak ismini ağzına alarak hakaret dolu ifadeler kullandı. 5 gündür Müslümanlardan özür dilemelisin diyoruz, pişkinliğe, yüzsüzlüğe vuruyor. Özür dilemek yerine kaçamak güreşiyor. Kilis'in güzel bir sözü var; "halının tozu, kötünün sözü bitmez" diye. Öyle mi? Halının tozu, kötünün sözü bitmez. Bunlarda kötü söz bitmez. Her gün bakıyorsunuz bir hakaret, bir küfür. Bu nasıl siyaset, böyle bir siyaset anlayışı olur mu? Değerli kardeşlerim, biz bunlara takılıp kalmayacağız. Çünkü bizim çok daha önemli işlerimiz var ve biz 8,5 yılda yaptıklarımıza şimdi yenilerini ekleyeceğiz ve 2023'e Kilis'imizi, Türkiye'mizi çok daha farklı hazırlayacağız. Şimdi soruyorum, istikrar sürsün Türkiye büyüsün mü? Türkiye hazır, hedef 2023. Eyvallah, bunu başaracağız.

Sevgili kardeşlerim; biz hakim değil, hadim olmak için geldik. Biz bu milletin efendisi değil, hizmetkarı olmaya geldik. Ve görevimizi bu anlayışla yapıyoruz, bunu aklımızdan hiçbir zaman çıkarmadık. Bakınız, Türkiye genelinde biz eğitimde 163 bin derslik yaptık. Sevgili kardeşlerim, sizler şu anda sıraların üzerinde her sene okullar başlarken kitaplarınızı ücretsiz olarak alıyor musunuz? İlköğretimde, ortaöğretimde alıyor musunuz? Sosyal güvencesi olmayan kardeşlerime sesleniyorum. Şu anda ilköğretimde sosyal güvencesi olmayan erkeklere ne veriyoruz? 30 lira. Kızlara ne veriyoruz? 35 lira. Ortaöğretimde erkek öğrenciye ne veriyoruz? 45 lira. Kız öğrenciye ne veriyoruz? 55 lira. Kaç tane çocuğu olursa olsun.

Değerli kardeşlerim; üniversite öğrencilerine aynı şekilde biz göreve geldiğimizde 45 lira burs veriyorlardı, şimdi 240 lira burs veriyoruz, 240. Müracaat eden her öğrenci bu bursu, bu krediyi alır, geri dönmesi yok. Ya burs, ya kredi. Başka bir şey yok. Ve geçen yıl biz 900 bini aşkın öğrenciye burs veya kredi verdik. Bakın 900 bin, dile kolay. Eğer Kredi Yurtlar Kurumunda kalıyorsa 150 lira da beslenme yardımı veriyoruz. Ne yaptı? 390 lira. Mastır öğrencisine 480 lira veriyoruz. Doktora öğrencisine 720 lira veriyoruz. Eğitime verdiğimiz önem bu.

Şimdi size yeni bir müjde veriyorum. Fatih Projesi, artık sınıflardan karatahtayı kaldırıyoruz. Ne diyorsunuz? Artık sınıflardan karatahta gidiyor, onun yerine akıllı tahta geliyor. Bilgisayar donanımlı. 4 sene içinde Türkiye'deki tüm okullarımızı, tüm dersliklerimizi akıllı tahtayla ne yapacağız? Donatacağız.

Bitmedi, bitmedi. Her öğrencimizin eline bir tane bu şekilde elektronik kitap vereceğiz, elektronik kitap. Ücretsiz vereceğiz, ücretsiz. Bunun içerisinde bütün dersler, müfredat buna girilmiş olacak. İstersen kitabını da yanında götürebilirsin, istersen sadece şununla beraber okula gider gelirsin olay bu. Şu anda hazırlıklarımıza başladık ve 4 yıl içinde bütün okullarımıza, tüm öğrencilerimize inşallah akıllı tahta ve elektronik kitabı vereceğiz. Amerika'da George, Almanya'da Hans bu imkanlardan faydalanacak da, Kilis'te benim Ahmet'im, Mehmet'im, Ayşe'm, Fatma'm, Hülya'm, Hatice'm niçin bundan faydalanamasın, neden? Niye bugüne kadar bunlar bunu yapmadı, neden yapamadı? Ufuk ister ufuk, vizyon ister vizyon. Amatör kümede oynayanla Süper Lig'de oynayanın farkı işte bu. İşte şimdi bunlar ustalık döneminin ürünleri. Bakın ben size hayal değil, gerçeği anlatıyorum. Bütün hazırlıklar tamam, şimdi ihale safhasındayız. İnşallah hemen seçimlerin arkasından ihalesini yapıp, ondan sonra da üretim başlıyor ve bu üretimle birlikte de Türkiye'deki okullarımıza akıllı tahtayı, öğrencilerimize de inşallah elektronik kitaplarını dağıtacağız. Farkımız bu.

Sevgili kardeşlerim; bütün bunların yanında bakın derslikler bu şekilde yapılıp giderken, Kilis'e binlerce bilgisayar gönderdik. Sağlıkta attığımız adımlar ortada. Baştan sonra sağlık sistemini yeniden kurduk. Hastaneleri ne yaptık? Birleştirdik. Devlet hastanesi, SSK, özel, vakıf ayırım yok. İsteyen istediği hastaneye gidebiliyor mu? Gidiyor musun kardeşim, gidiyor musun? Eskiden ilacımızı alabiliyor muyduk? Kim vardı SSK'nın başında? Sayın Kılıçdaroğlu. Sayın Kılıçdaroğlu, Genel Müdürdün be, illa siyasetçi mi işe karışacak? Senin döneminde kuyruklarda az mı çile çekti bu millet. 8 sene işin başında kaldın, her sene zarar zarar zarar SSK'yı batırdın be, batırdın. Onunla kalmadı, ne oldu biliyor musunuz? Artık 1999'da baktı ki bu iş yürümüyor, merhum Ecevit'e gitti, aday olmak istedi, siyasete girmek istedi. Herhalde siyasete girmek isteyince, merhum Ecevit de bunun başarısızlığını bildiği için bunu veto etti, sen bize yaramazsın dedi geri gönderdi. Ama şimdi merhumun üzerinden prim yapmak istiyor. Kusura bakma, oradan sana gelebilecek bir şey yok. Senin SSK Genel Müdürlüğün döneminde devraldığın ana kadar SSK takır takır çalışıyordu. Devraldın batırdın ve ne yazık ki ücret politikalarıyla o dönemde ilaçla irtibatı kurma noktasında da değerli kardeşlerim hiçbir vatandaşım ilacını hastanelerden tam alamıyordu. Öyle mi? Reçeteyi veriyorsun, alamıyorsun. Hastaneye gidiyorsun, doktor efendi muayenehaneye çağırıyor. Öyle mi? Muayenehaneye de gittiği zaman parayı ödüyor musun? Soydular bizi, soyup soğana çevirdiler. Şimdi böyle bir sorun kaldı mı? İstediğin hastaneye gidiyorsun, istediğin eczaneden ilacını alıyor musun? Bizim farkımız bu. Artık MR cihazlarıyla, diyalizlerin sayısını artırmak suretiyle Türkiye genelinde 20 bin 500 aile hekimini devreye soktuk. Aile hekiminiz var mı? İstediğiniz anda kendileriyle irtibatlaşıyor musunuz? Batı'da var, bizde de olacak kardeşim. Sağlık evi sayısını Türkiye'de 1572'den 5 bin 268'e çıkardık.

Değerli kardeşlerim; 18 helikopter ambulansımız var, bir tanesi de az önce buradaydı. Bakınız çok enteresan ve olay ne biliyor musunuz? 16 noktada 18 helikopter ambulans bir sıkıntı olduğu zaman arabayla olur ki yetiştiremeyiz, farklı ile gidecek, hemen bunlar devreye giriyor. Eğer jet ambulans gerekiyorsa 2 tane şu anda jet ambulansımız var. Şimdi 3 tane daha geliyor 5 tane olacak. Şehirlerarası olabilir, jet ambulansımızla da taşımak mümkün. Ülkeler arası olabilir, jet ambulanslar devreye girecek. Bu sağlık hizmetlerinin kalitesi ve kolaylığı artık Avrupa ülkeleriyle yarışır hale geldi. Hatta bazılarını geçmiş durumdayız.

Toplu konutta yaptıklarımız ortada. Değerli kardeşlerim, 81 il 800 ilçede yaptığımız konutların sayısı 490 bine ulaştı. Ve bunları inşallah 500 bine çıkaracağız. Ustalık döneminde bir 500 bin daha buna ilave ediyoruz.

Çok enteresandır, 79 senede bu ülkede 6 bin 100 kilometre duble yol yapıldı, 8 senede 13 bin 600 kilometre duble yol yaptık. Aynen yola devam, şimdi 15 bin kilometre doluyor, ustalık döneminde bir 15 bin kilometre daha buna ilave edeceğiz.

Türkiye'de hızlı tren var mıydı? Yoktu, ama şimdi var. Değerli kardeşlerim, Türkiye'nin dört bir yanına 46 tane havaalanı kurduk. Geldiğimizde 24 tanesi çalışıyordu, 12'si çalışmıyordu. 36'yla teslim aldık, şimdi 46 çalışıyor, yenileri yapılıyor ve bunlarla beraber en uzak havaalanı 1 saat. Gideceksiniz, ondan sonra da istediğiniz yere ulaşabileceksiniz. Türkiye'de içeride 1'e 5 şu anda hava taşımacılığıyla giden vatandaşların sayısı arttı.

Sevgili kardeşlerim; sizi bu güneşin altında daha fazla bekletmek istemiyorum, ama bir şey söyleyeceğim. Tarımda benim çiftçi kardeşim Ziraat Bankasına ne faiz ödüyordu biliyor musunuz? Yüzde 59. Şimdi ne oldu? Yüzde 5. Bak nereden nereye görüyor musunuz? Yüzde 59 faiz öderken, şimdi benim çiftçim yüzde 5 ödüyor. Aynı şekilde Halk Bankasından esnaf, sanatkâr yüzde kaçla alıyordu biliyor musunuz krediyi? Yüzde 47. Şimdi değerli kardeşlerim yüzde 5. Ve 5 bin lira veriyordu en fazla Halk Bankası. Şimdi bunu biz 20 kat artırdık, 100 bin liraya kadar kredi veriyor, bu hale getirdik.

Şimdi yeni bir adım daha atıyoruz. SUKAP diye bir proje, SUKAP. İnşallah onu devreye sokuyoruz. Bu proje şu: Su, kanalizasyon, içme suyu bütün bunlarla ilgili değerli kardeşlerim, küçük belediyelere hibe olarak veriyoruz. Büyükleri neyse uzun vadeli olarak çok düşük faizle bu krediyi vereceğiz ve böylece her belediyemizde içme suyu, kanalizasyon ve yağmur suyu kanallarını yapmış olacağız. Ve bunun için bütün kaynak hazır. İlk etapta bu yıl için ayırdığımız para 400 milyon TL'yi ayırdık kenara koyduk, sadece onun için. Görüyor musunuz? Elhamdülillah. Nerelerden nerelere geldik.

Milli gelirimiz neydi? Kişi başına 3 bin 400 dolar. Şimdi ne oldu? 10 bin doları aştı, nereden nereye.

Değerli kardeşlerim; bakınız, toplamda ele aldığımız zaman 230 milyar dolarken, 742 milyar doları bulduk milli gelirde. Yine nereden nereye. İhracatımız öyle arttı, artıyor.

Şimdi 35 gün kaldı, 35 gün. Gece-gündüz kapı kapı dolaşmaya hazır mıyız? Sadece bu kardeşinizi bu yolda yalnız bırakmayacaksınız değil mi? Çok çalışacağız. 2'de 2 değil mi? Değerli kardeşlerim, Kilis'in sesi inanıyorum ki Ankara'ya çok daha gür gelecek. Siz bugüne kadar bizi yalnız koymadınız. Ben inanıyorum ki 12 Haziran'da yalnız koymayacaksınız. Fakat erkekler, bayanların sizden daha sesi güçlü çıkıyor. Kaleyi içten fethediyoruz. Çok teşekkür ediyorum, tebrik ediyorum, sağ olunuz, var olunuz. Biz sizlerle gurur duyuyoruz. Yoğun bir çalışmayla inşallah şu 35 günde gayret edeceğiz ve 12 Haziran akşamı demokrasi bayramını, temel hak ve özgürlükler bayramını, hep birlikte yeni Anayasaya hazırlığı birlikte kutlayacağız. Bir kere daha üstünlerin hukukuna hayır diyeceğiz, hukukun üstünlüğüne evet diyeceğiz.

Şimdi hazır mıyız? Bizim şarkımız neydi? Şöyle bayrakları, elleri bir göreyim bakayım. Arka taraflar bir görelim bayrakları, elleri. Hazır mıyız? Gür seda ile Kahramanmaraş duysun, buradan Kahramanmaraş'a gideceğiz ona göre. Eller eller eller, bir göreyim elleri.

Beraber yürüdük biz bu yollarda. Beraber ıslandık yağan yağmurda. Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor.

Günümüz kutlu olsun, 12 Haziran Kilis'imiz, milletimiz, ülkemiz için, Türk demokrasisi için aydınlık yarınlara vesile olsun. Türkiye hazır, hedef 2023. İstikrar sürsün, Kilis Büyüsün. İstikrar sürsün, Türkiye Büyüsün. Allah yar ve yardımcımız olsun diyorum. Kalın sağlıcakla diyorum. Teşekkür ediyorum.

Bilal Baştan 05-09-2011 03:10

Başbakan Erdoğan’ın Kahramanmaraş Mitinginde Yaptığı Konuşmanın Tam Metni…
 
08.05.2011

Türkiye'nin kalem kaşıdır, Maraş, Türkiye'nin köşe taşıdır. Maraş, tarihleri inşa ettiren Koca Sinan'ların ustabaşıdır. İşte bugün bir kez daha kahramanlar şehri, yiğitler diyarı, söz ustası, şairlerin memleketi Kahramanmaraş'ı selamlıyorum. Bugün bir kez daha sevgili edelerimi selamlıyorum. Kahramanmaraş, bize Hazreti Ömer'in emanetidir. Kahramanmaraş, bize Halit Bin Velit'in, Hazreti Ali'nin komutanı Malik Bin Eşter'in, Ashab-ı Keyf'teki 7 yiğidin emanetidir. Kahramanmaraş, bize Sütçü İmam'ın, Rıdvan Hoca'nın, Necip Fazıl'ın, Erdem Beyazıt'ın emanetidir.

Bakın sevgili kardeşlerim, Kahramanmaraş 12 Şubat 1920'de tek yürek halinde ne dedi? Maraş, bize mezar olmadan düşmana gülzar olmaz. Kahramanmaraş, 12 Eylül 2010'da üstünlerin hukukuna hayır, hukukun üstünlüğüne evet dedi. Şimdi önümüzde bir 12 daha var. Şimdi önümüzde 12 Haziran 2011 var. Ben, Kahramanmaraş'a güveniyorum. Ben, edelere inanıyorum. Sekiz sıfıra var mıyız? Sekiz sıfıra var mıyız? İnanıyorum ben size. Türkiye'de evvel Allah Kahramanmaraş bir numara olacak buna inanıyorum. Ve 12 Haziran'da Kahramanmaraş hedefi 12'den vuracak buna inanıyorum. Ve 12 Haziran'da Kahramanmaraş istikrar sürsün, Kahramanmaraş büyüsün diye haykıracak. Öyle mi? İstikrar sürsün, Türkiye büyüsün mü? İstikrar sürsün, Kahramanmaraş büyüsün mü?

Sevgili kardeşlerim; bugün "Anneler Günü." Cennet annelerin ayakları altında. Annelerinin ayaklarının altı öpülür. Annelerin ayakların altında cennetin kokusu var, koklanır. Ben öperim, öpüyorum, herhalde siz de öpüyorsunuzdur. Ana gibi yar olur mu?Bak, cennet babaların ayağı altında değil, annelerin ayağı altında, burası çok önemli. Onlara öf bile dedirtmeyeceksiniz. Bir günlük Anneler Günü olmaz, biz bunu sembol olarak kabul ediyoruz. Bizim için her gün, her an Anneler Günü'dür. Buradan Kahramanmaraş'ın tüm annelerinin, ülkemin tüm annelerinin Anneler Günü'nü tebrik ediyorum. Kahramanmaraşlı annelere, Kahramanmaraşlı bir şairin üstat Necip Fazıl'ın mısralarıyla sesleniyorum. "Ağlayın su yükselsin, belki kurtulur gemi. Anne, seccaden gelsin bize dua et emi." Kahramanmaraş, annelerin değerini, annelerin kıymetini, anneliğin kutsiyetini bilen bir şehrimizdir. Çünkü Kahramanmaraş annelere, hanımlara el uzatan o düşmana haddini bildiren Sütçü İmam'ın şehridir.

Bugünlerde de annelere dil uzatanlar var. Bugünlerde de annelere hakaret edenler var. Siz onların kim olduğunu çok iyi biliyorsunuz. Dedim ya, 12 Şubat, 12 Eylül, 12 Haziran eminim ki siz bunlara haddini bildireceksiniz. Kahramanmaraşlı canlar, eminim ki siz bunlara Hacı Bektaş-ı Veli'nin ifadesiyle; "eline, beline, diline hakim ol" diyeceksiniz. Esasen çok iyi bilmeleri gerekirken Alevilik kültürünü onlara siz hatırlatacaksınız. Ve Kılıçdaroğlu Alevilik kültürünü iyi bilmesi gerekenlerden değil mi? Herhalde Alevi olduğuna göre bunu iyi bilir, bilmesi lazım. Ama gel gör ki eline, diline, beline ne yazık ki.

Sizin Kahramanmaraşlı kardeşlerim, çok güzel bir sözünüz var, şimdi o geldi aklıma. Neydi biliyor musunuz? "Ahh şu dilim başıma giydirir kilim." Öyle mi? Olay bu. İşte bunlar ne çekiyorsa dillerinden çekiyorlar. Bunlar ellerine hakim olamadılar İstanbul'da, Kocaeli'nde, Edirne'de Anayasa Mahkemesinin ... tüm Türkiye'de yolsuzluk batağına saplandılar. Bakıyorsunuz MHP'ye aynı, onlar da ellerine, dillerine, bellerine sahip olamıyorlar. Şimdi ne diyor? İstifa et. Niye istifa etsin ya, ihraç etsene. Bu adamlar istifa etsin denmez bunlara, ihraç. Siyasette bu iş çok önemli. Çünkü buraya ahlakın limanı diyeceğiz, güzel ahlakın limanı. CHP'ye bakıyorsun kaset mağduru Genel Başkanı gönderdiler, kaset mamulü bir Genel Başkan getirdiler. Öyle mi? Şimdi de dillerine hakim olamıyor, Allah'ın ayetine çıkıyor bir tanesi sinir bozucu diyor. Hem de profesör. Neymiş? İstanbul Zincirlikuyu Mezarlığının önünden geçerken daha önce orada kapıda "Ruhuna El-Fatiha" yazıyormuş. Eee? Şimdi o değişmiş, orada bu defa "Her Nefis Ölümü Tadacaktır" yazıyor, çok tiksindirici diyor. Çok tiksindirici. Bu Allah'ın ayeti. Herhalde bu İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın sözü zannetti. Tabutların üzerindeki yeşil örtüde bu hep yazılıdır. Orada ne yazıyor? "Külli Nefsin Zaikatül Mevt." Ne demek bu? Her nefis ölümü tadacaktır, tadıcıdır diyor. Bitti, sen de öleceksin, ben de öleceğim. Var mı ölmeyecek, öyle bir babayiğit var mı? Ne olacak? 2 metreküp bir mezara bizi yerleştirecekler. Yani musalla taşına geldiği zaman hoca efendi Cumhurbaşkanı niyetine demeyecek, Başbakan niyetine demeyecek, trilyarder niyetine demeyecek. Ya? Er kişi niyetine diyecek, hatun kişi niyetine diyecek. Gömecekler mezara, ondan sonra çekip gidecekler. Eğer bu kubbede hoş bir seda bırakmışsan hayırla yad edilirsin, bırakmamışsan vay haline. Öyle mi? Eğer geride bir miras varsa, hayırlı evlatlar varsa, gerçekten ilim, irfan sahibi bir nesil bırakmışsan hayırla yad edilirsin. Ararlar, sorarlar, arada sırada bir Fatiha, bir Yasin gönderirler. Yoksa yine vay haline. Ama bunların öyle bir derdi yok.

Değerli kardeşlerim; bunların bildiğiniz gibi tırnak içinde söylüyorum, efsanevi bir Genel Başkanları vardı, milli şefleri. Bir seçim kampanyası öncesinde bunların milli şeflerine şunu söylüyorlar: Paşam diyorlar, ne olur seçim meydanlarında siz de ağzınıza Allah lafzını alsanız, Allah'tan bahsetseniz millet etkilenir diyorlar. Ne diyor biliyor musunuz? Bakın bu çok önemli Kahramanmaraşlı kardeşlerim, burası çok önemli. Allah'a ısmarladık diyoruz ya, yetmez mi diyor. Ben, CHP Genel Başkanına buradan tavsiyede bulunuyorum. İstismarı bıraksın, milli şefleri gibi Allah'a ısmarladık demekle yetinsin. Hatta bu saatten, bu ağır hakaretlerden sonra Allah'a ısmarladık deyip artık kenara çekilsin. Aslında CHP'nin milli şefleri şu anda birbirine karışmış durumda. CHP'nin milli şefi kim şu anda belli değil. Biliyorsunuz 87 yaşında mütekait bir siyasetçi CHP kendisine akıl hocası yaptı. Kim olduğunu biliyor musunuz, biliyorsunuz değil mi? Kim? Tamam. Benim milletim evvel Allah işi yakından takip ediyor. Ne diyordu o 87 yaşındaki siyasetçi? Onlar ne veriyorsa ben 5 fazlasını veriyorum. Hatırlıyorsunuz değil mi? Geçmişte hep öyle derdi. CHP Genel Başkanı ne diyor? AK PARTi ne veriyorsa ben daha fazlasını veriyorum. Kahramanmaraşlılar buna ne der biliyor musunuz? Ne der? Yok orada da sizin güzel bir sözünüz var. Kahramanmaraş'ta ne yok ki be. Söyleyeyim, "ha Ali Yürük, ha Yürük Ali." Hatırladınız mı? Al birini vur ötekine.

Bakın değerli hanımlar, değerli kardeşlerim; Kahramanmaraş'ın şirinli çorbasını, malhıta çorbasını, çullamayı, tirşik yemeğini bir kapta karıştırırsanız, üzerine biraz da dondurma dökseniz, onun üzerine de biraz Maraş biberi serpseniz bundan bir şey olur mu? Böyle bir karışımın lezzeti olur mu? Mide böyle bir karışımı kabul eder mi? İşte CHP'nin hali bu; biraz sağdan, biraz soldan, biraz tasfiye edilmiş siyasetçi, Ergenekoncu, bolca çete. Bu insanı ülser eder ülser.

Sevgili Kahramanmaraşlılar, sevgili edeler; bugün Anneler Günü. Ve ben buradan Kahramanmaraş'tan tüm annelere bazı mesajlarımı iletmek istiyorum. Kahramanmaraşlı Erdem Beyazıt'ı burada rahmetle yad ediyorum, Allah rahmet etsin. Saygı duyduğum, sevdiğim bir ağabeyimdi. Onun şu muhteşem dizelerini sizlerle bir kez daha paylaşmak istiyorum. Beraber sakince gelin o dizeleri bir dinleyelim. Hazır mıyız? Bir dinleyelim.

"İçimde kaynayan bir mahşer var, mahşer bir de annelerin kalbinde kaynar. Çünkü onlar yün örerken pencere önlerinde ya da çamaşır sererken bahçelerde birden alıverirler kara haberini, okul dönüşü bir trafik kazasında can veren oğullarını."

Evet, sevgili kardeşlerim, biz bu acıyı çok iyi biliriz, evlat acısını biz çok iyi biliriz. Biz 30 yıldır bu ülkede yürekleri yanan annelerin sızısını çok ama çok iyi biliriz. Milli birlik ve kardeşlik projesini başlatırken işte biz bu acıları dindirmek, gözyaşlarını durdurmak, bu ülkede bir daha bu acıların yaşanmasını önlemek için başlattık. Biz silahlar sussun diye bu süreci başlattık. Biz Kastamonu'da Recep Şahin'ler şehit olmasın diye bu süreci başlattık. Biz gencecik fidanlar solmasın diye böyle bir adımı attık. Ama en önemlisi, biz analar ağlamasın diyerek bu yola çıktık. Bizim bu girişimimizden, bu kardeşlik projemizden birileri ciddi şekilde rahatsız oldular. Sadece rahatsız olmakla kalmadılar, bu süreci engellemek için, bu süreci sekteye uğratmak için ellerinden gelen kışkırtmayı, tahrik, provokasyon ne varsa sahnelemeye başladılar. Açık açık söylüyorum, tıpkı terör örgütü gibi BDP de bu ülkede benim Kürt kardeşlerimin sorunlarının çözülmesini istemiyor. BDP, gençlerin ölümünü, anaların, babaların gözyaşını kendi varlığının teminatı olarak görüyor. Sevgili kardeşlerim, bu gençlerin kanından beslenmektir, anaların gözyaşından beslenmektir. Anneler ağlamaya devam etsin ki biz ayakta kalalım derdindeler. Buradan Kahramanmaraş'tan Kürt kökenli vatandaşlarımın tamamına sesleniyorum, Kürt annelerine sesleniyorum. Sizin yavrularınızın kanı üzerinden siyaset yapanlarla artık aranıza mesafe koyun diyorum. 7 yaşındaki çocuğun eline taş verip, arkasına saklanan, 7 yaşındaki ilkokul çocuklarının üzerine havai fişek atan bu korkaklarla aranıza mesafe koyun diyorum. Gençleri alıp dağa götüren, onların eline silah verip ölüme gönderen, sonra da cenazelerini teslim karşılığında para isteyen bu canilerle aranıza artık bir sınır çizin diyorum. BDP ve terör örgütü 12 Eylül halkoylamasında nasıl Ergenekon'la aynı hizaya geldiyse, bugün de Ergenekon'la aynı hizada duruyor. Bunlar AK PARTi karşıtlığında bir kez daha buluştular. AK PARTi sorunları çözdükçe bunlar rahatsız oluyorlar. AK PARTi okulları yaptıkça, AK PARTi hastaneleri yaptıkça, AK PARTi yolları yaptıkça bunlar rahatsız oluyorlar. AK PARTi köylere yol, su, elektrik götürdükçe bunlar rahatsız oluyorlar. AK PARTi annelerin gözyaşını dindirdikçe bunlar tahriklerini artırıyorlar. Bunlar Doğu ve Güneydoğu'yu yokluğa, yoksulluğa, kin, öfke, nefret ve kana mahkum etmek istiyorlar. Bunlar bataklıktan besleniyorlar. Bataklık kurudukça dengelerini, ölçülerini, vicdan ve izanlarını yitiriyorlar. Biz bu oyunu bugüne kadar bozduk kardeşlerim, bundan sonra da hep birlikte, sizlerle birlikte bozacağız. Ben eminim ki milletim bu tezgahı bir kez daha altüst edecektir. Ben eminim ki 74 milyon hem Kandil'e, hem Silivri'ye gereken cevabı 35 gün sonra verecektir.

Sevgili kardeşlerim, sevgili Kahramanmaraşlılar; biz hizmet üretmeye devam edeceğiz, biz Türkiye'yi kardeşlik üzerinde büyütmeye devam edeceğiz. 8,5 yıl bu ülkede hizmet ürettik, eser ürettik, daha fazlasını yapmaya devam edeceğiz. Bakın bugün burada Kahramanmaraş'a bir önemli müjde vermek istiyorum. Allah nasip ederse seçimden hemen sonra nüfusu 750 binin üzerinde olan illerimizin büyük şehir olması için bir kanun tasarısını hazırladık. Tasarı bu dönemde Meclis'e gelemedi, ama 12 Haziran'dan hemen sonra bu tasarıyı gündeme alacak ve bu illerimizi büyük şehir haline getireceğiz. Kahramanmaraş büyük şehir olmayı fazlasıyla hak ediyor. Ama büyük şehrin sınırı ne olacak biliyor musunuz? Kahramanmaraş'ın mülki sınırı, yani hepsi büyük şehrin kapsamı içinde Afşin, Elbistan hepsi. Bu sınırları kapsıyor ve İstanbul'daki büyük şehir yapısı neyse, Kocaeli'ndeki büyük şehir yapısı neyse Kahramanmaraş'ta da bu olacak. Yani şu anda bizim ulusal planlamamızın içerisinde bu var. "Çılgın Proje" dedik ya, bu da "Ulusal Planlama Proje"miz. Böylece Kahramanmaraş'ın imkanları artacağı gibi, onunla kalmıyoruz, bütün ilçelerimiz bundan sonra çok daha farklı hale gelecek. Fakat tabi hemen ne yapıyor? Uygulaması başlamıyor. Uygulaması ne zaman başlayacak? 2014'e seçimlerine Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi olarak girecek. Yani yerel seçimlere. Şu anda aynı şekilde devam ediyor. 2014 seçimlerinden itibaren artık burası bir büyükşehir belediyesi olarak seçimlere girecek. Bu arada 2014'e kadar nüfusu 750 bini aşan başka illerimiz olursa onlar da yine büyük şehir olma hakkını kazanacaklar. Şu anda 11 ilimiz bu hakkı kazanmış durumda, 11 ilimiz. Değerli kardeşlerim, şimdiden hayırlı olsun. Tabi bu vesileyle daha çok çalışacağız, Kahramanmaraş'ımızı daha modern bir şehir haline getirmiş olacağız. Çünkü planlamada, yapılanmada çok daha büyük adımlar atılacak, imkanlar daha büyük olacak. İnşallah Kahramanmaraş'ımızı... Artık köyler möyler, beldeler kalmayacak, bunların hepsi o ilçelerin birer mahallesi haline gelecek, hepsi bu hale gelecek.

Değerli kardeşlerim; bugüne kadar hizmet yolunda durmaksızın çalıştık. Her alanda ülkemizi kat be kat büyütecek çalışmalar gerçekleştirdik. Türkiye genelinde eğitimde 163 bin derslik yaptık. Kitapları ücretsiz alıyor muyuz? Alıyoruz. Sosyal güvencesi olmayan ailelere bahane yok, ilköğretimde erkeklere 30 lira, kızlara 35 lira veriyor muyuz? Ortaöğretimde erkeklere 45 lira, kızlara 55 lira veriyor muyuz? Sevgili kardeşlerim, öğretmen eksiği kalmasın dedik ve 269 bin yeni atama yaptık kendi dönemimizde. Milli bütçede eğitim gerideydi, Savunmayı 6. sıraya aldık, Milli Eğitimi 1. sıraya aldık. Şu anda Milli Eğitim Bakanlığının bütçesi 1 numaradır. En fazla para oraya, en fazla kadroya Milli Eğitim Bakanlığına.

Şimdi üniversitelerde Sütçü İmam, öğrencilerimiz ne alıyordu burs olarak? Şöyle gençleri bir göreyim bakayım. Gençler, ne alıyorduk? Biz geldiğimizde 45 liracık alıyorduk. Şimdi ne alıyoruz? 240 lira. Kredi Yurtlar Kurumunda kalıyorsanız 150 lira da ne veriyoruz? Beslenme yardımı veriyoruz. Geçen sene değerli kardeşlerim, kaç kişiye burs ve kredi verdik biliyor musunuz? 900 bini kişiyi aştık, 900 bin. Bunlar kimin parası? Sizin, milletimin parası. Milletim vergi veriyor, biz de sahibine tekrar geri gönderiyoruz, olay bu. Ama yolsuzluk yok. Eskiden yolsuzluk vardı, yolsuzluk olduğu için de ne yapıyorlardı? İşçinin, memurun parasından kesiyorlardı. Ne kadar kestiler? Nemalar vardı nemalar biliyorsunuz. 13,5 katrilyon. Peki kim ödedi bu parayı? Biz ödedik biz. Ne CHP ödedi, ne MHP ödedi. Bizden önce MHP iktidarda değil miydi, niye ödemedi bu paraları? Devlet işçisine, memuruna borçlu olur mu? Ama işte MHP'nin döneminde olur, CHP'nin yavrusu DSP, CHP bunlarında döneminde olur. Bunların öyle bir derdi yok. 13,5 katrilyon ödedik. Bitmedi. Dediler ki sizi konut sahibi yapalım, maaşlarınızdan kestiler. İşçinin, memurun KEY hesabı dediler, "Konut Edindirme Yardımı" ve birçok vatandaşım baktı ki bunun arkası yok, makbuzunu her şeyini kaybetti. Şimdi biz çıkardık, 3 katrilyon da onlar için ödedik, ödemeye devam ediyoruz. Ne yaptı? 16,5 katrilyon. Yolsuzlukların olduğu bir iktidar bunları yapabilir mi?

Şimdi yeni bir adım atıyoruz, ne biliyor musunuz? Artık karatahta dönemini kaldırıyoruz. Artık okullarda, dersliklerde karatahta yok. Şimdi neye geçiyoruz? Akıllı tahtaya geçiyoruz, akıllı tahta. Bilgisayar donanımlı akıllı tahta. Projeksiyon Fatih Projesinin içinde var. Akıllı tahtamızla birlikte zenginleşiyor. Size bir de böyle öğrenciler, elektronik kitap veriyoruz. Elektronik kitap ve bunlardan sizden ücret almayacağız, ücretsiz. Bütün müfredat bunun içerisinde var. Nasıl, nasıl? Onlar hayali konuşuyor, biz gerçeği konuşuyoruz, farkımız bu.

Sevgili kardeşlerim; bakınız, bütün bunlarla beraber diyoruz ki Amerika'da George'un bu tür imkanı olacak da, öyle mi, Almanya'da Hans'ın olacak da, Kahramanmaraş'ta benim Ahmet'imin, Hasan'ımın, Hüseyin'imin, Ayşe'min, Fatma'mın, Hatice'min niye olmasın, niye olmasın. Biz bunu yapıyoruz işte. Şu anda ihale hazırlıklarımız her şeyimiz tamam ve inşallah seçimin hemen arkasından ihaleleri yapıyoruz, üretime geçiyoruz. 4 yıl içinde Türkiye'deki bütün okullarımıza akıllı tahtayı yerleştiriyoruz ve elektronik kitapları da dağıtıyoruz, farkımız bu. Biz de sizleri seviyoruz, çünkü biz halka hizmet hakka hizmettir diyerek bu yola çıktık. Böle çıktık bu yola.

Sevgili kardeşlerim; sağlık alanında yaşananları biliyorsunuz. Ah ah, o hastanelerde SSK'nın kuyruklarında beklerdik değil mi? Az mı çektik çileyi, Ayşe abla az mı çektik, Fatma abla az mı çektik? Ne çileler. Bir zamanlar Kılıçdaroğlu da Genel Müdürdü orada. 90'lı yıllarda 8 sene Genel Müdürlük yaptı, ne çileler çektirdi be. Benim vatandaşıma ilacını bile veremiyordu ilacını. Çıkmış şimdi diyor ki, Sayın Başbakan gel televizyona çıkalım senle de orada bunları bir konuşalım. Benimle ne televizyona çıkacaksın, sen daha amatör küme oyuncususun, dur bakalım, daha çırak bile olamadın. Amatör küme takımıyla Süper Lig takımını bir arada oynatırlar mı? Biz çıraklık dönemini geride bıraktık, kalfalık dönemi de şimdi geride kalıyor ve 12 Haziran'la beraber ne başlıyor? Ustalık dönemi başlıyor. Sevgili kardeşlerim, ilaç alamıyorduk ilaç. Reçeteyi uzatıyorduk ve ilacın bir kısmı var, bir kısmı yok. Şimdi istediğin hastaneye gidiyor musun? Herhangi bir sıkıntı var mı? İstediğin eczaneden ilacını alıyor musun? Sayın Kılıçdaroğlu, Kahramanmaraş'ı dinle bak ne diyor. Burayı dinle. Olay ortada. Değerli kardeşlerim, peki MHP'nin ondan farkı var mı? İşte bizden önce iktidarda onlardı, onların da bize ne çile çektirdiklerini biliyorsunuz, aynı şeyleri yaşadık.

Bakın şimdi aile hekimliği sistemini kurduk. Doktorunuz var mı? İstediğiniz anda irtibatı kuruyor musunuz? Niçin Batı'da olacak da, benim ülkemde niye olmasın? İşte şimdi bunları kurduk. Bakın, 20 bin 500 doktor var Türkiye genelinde aile hekimi, bunlar sadece benim halkıma hizmet veriyor. Şimdi bu dönem yeni bir şeye daha başlayacağız. Evinden gidemeyecek olan doktorları hastaneden gelip evinde tedavi, bu başlıyor, şimdi bu başlıyor. Ve vatandaşımızın kendine özel doktoru olmasını sağladık. Sevgili kardeşlerim, 2002'de 1572 sağlık evi vardı, şimdi 5 bin 268 sağlık evi var. Neredeyse 5'e katladık. Sağlık kuruluşlarımızda 7 bin 644 adet nitelikli yatak vardı, 8 yılda bunu 35 bine çıkardık. Artık koğuşta yatmıyorsunuz. Eskiden hastaneye gittiğimiz zaman kaç yatak? 8 yatak, 6 yatak böyle değil mi? Odalarda zaten tuvalet, banyo hak getire. Koridorda bir tane tuvalet, banyo, ona da zaten sağlam girsen hasta çıkarsın. Ama şimdi tek yataklı, iki yataklı bu tür odalarımız var, tuvaleti, banyosu her şeyi içerisinde. İnsanca muamele. Neden? Çünkü ecdadımız Kanuni ne diyor? "Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi." Olay bu.

Sevgili kardeşlerim; bununla da kalmayacağız, şimdi Türkiye'de bütün büyük şehirlerimize inşallah birer şehir hastanesi kuracağız. Mevcut büyük şehirlerden başlayacağız, daha sonra kurulacak olan büyük şehirlere doğru bunları yayacağız. En az 1 milyon 500 bin metrekarelik alan üzerinde dev hastaneler, ileri teknolojiyle donanımla, yürüyen merdivenler, yürüyen aynı şekilde merdivenlerin dışında sedyeyi kullanamayacağız yerde yine yürüyüş paletlerini göreceksiniz, bunlar olacak. Ve bunlarla beraber yarınlara hizmet edeceğiz ve hastanelerimizde bu hizmetler sürürken tomografi cihazlarından tutunuz MR'lara varıncaya kadar, ültrasonografi cihazlarına varıncaya kadar bunların hepsini ne yaptık? Artık artırdık. Artık 6 ay, 7 ay, 8 ay sonraya gün vermek diye bir şey yok, bunlar kalktı.

Sevgili kardeşlerim; bakın şu anda 18 tane helikopter ambulansımız var. 16 noktada hizmet veriyor bunlar. Sıkıntı yaşandı mı hemen helikopterler devreye giriyor. 2 tane jet ambulansımız var, 3 tane daha geliyor şimdi 5 tane jet ambulans. Şehirler arası hasta nakli gerektiğinde bunlar devreye giriyor. Uluslararası gerektiği zaman bunlar devreye giriyor. Niye? Çünkü insan önde, devlet arkada. Devlet hizmetkar olacak, biz bu millete efendi olmaya değil, hizmetkar olmaya geldik, bizim farkımız bu.

Sevgili kardeşlerim; adalet sarayları, işte bugün Kahramanmaraş'ta muhteşem, modern bir adalet sarayını açacağız, bunu açacağız.

Sevgili kardeşlerim; yollar, ulaşımda duble yollarda nerelerden nerelere geldik. Toplu konut projelerinde 81il ve 800 ilçede yaptığımız konutların sayısı 490 bine ulaştı. Bu sayı 500 bin olacak. Ustalık döneminde 500 bin daha ilave edeceğiz buna. Duble yolda 79 senede 6 bin 100 kilometre yol yaptılar, 79 senede. Biz 8 senede 13 bin 600 kilometre duble yol yaptık. Farkımız bu. Şimdi ustalık döneminde 15 bin kilometre daha ne yapacağız? Bölünmüş yol yapacağız. Artık hızlı trenimiz var, hızlı tren. Bakınız Türkiye'de şu anda 46 noktada hava alanımız var. 1 saat en uzak yerde hava alanına gidiyorsun, ondan sonra istediğin yere ulaşıyorsun. Bakın nerelere geldik. Bunlar var mıydı? Yoktu.

Değerli kardeşlerim; bütün bunlarla beraber dünyayla tanışan, dünya ile rekabete giren Türkiye dış politikada da çok farklı bir yeri yakaladı. Şimdi sizler tabi yeni Anayasayı da bekliyorsunuz. İnşallah üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğünü sağlayan bir Anayasa, ileri demokrasi, temel hak ve özgürlükler inşallah bunu başaracağız. Temel hak ve özgürlükleri getireceğiz her alanda. Bunu başarmaya ahdimiz var.

Sevgili kardeşlerim; bakınız, bizden önce çiftçimiz yüzde 59 faizle Ziraat Bankasından ne alıyordu? Kredi. Şimdi yüzde 5. Halk Bankasından esnafımız yüzde 47 faizle kredi alıyordu. Şimdi yüzde 5. 5 bin lira veriyorlardı kredi olarak. Şimdi 20 kat fazla, 100 bin liraya kadar kredi veriyor. Yani geçmişin parasıyla ne demek? 100 milyar.

Sevgili kardeşlerim; bütün bunların yanında bir şey daha söylemem lazım. Nedir o? Şu MHP'yi iyi tanımanız lazım. Bakınız, bizden önce iktidarda bunlar değil miydi? Biz bunlardan devralmadık mı? Halkımız bunlara 5 yıl gel hükümeti yönet dedi. Ne yaptı? 3,5 yıl dayandı gitti. Yönetemedi. Şimdi 2023'ü konuşuyor. Senin 2023 haddine mi? Sen 3,5 yıl yönetemedin bu memleketi. Ve bunlar gittiler, IMF'den 30 milyar dolar borç aldılar, 30 milyar dolar. Bize kaç parayla devrettiler biliyor musunuz? 23,5 milyar dolarla devrettiler. Ne yaptık? Ödedik ödedik ödedik, şimdi ne kaldı? 5 milyar dolar kaldı. İstesek var ya onu da şimdi öderiz, problem değil, öderiz, ama çok ucuz, çok ucuz olduğu için bunları dedik 2012'nin sonuna kadar rahat rahat öder bitiririz. Ve 2012'nin sonunda onu bitiriyoruz. Ve bakın şimdi IMF'yle biz artık anlaşma falan yapmıyoruz, 3 yılı geçti anlaşma yok. Niye? Bizim işimize karışmayacaksınız. Parayı konuşursan bizimle gel konuş, ama gelip de bizimle siyasi manada masaya oturursan kusura bakma. Biz kendi göbeğimizi kesmesini biliriz. Yere biz sağlam bastık.

Bunlar milliyetçiyiz diyorlar değil mi? Peki madem milliyetçiydiniz neydi o Merkez Bankasının hali? Ne kadar vardı biliyor musunuz Merkez Bankasında para? 27,5 milyar dolar. Yarıdan fazlası da yurt dışındaki işçimizin dövizi. Peki şimdi ne var? Bugünün rakamını söylüyorum size, 95 milyar dolar. 27,5 milyar dolar nerede, 95 milyar dolar nerede. Ama bu ne demek biliyor musun? Şimdi Kılıçdaroğlu bu paraya sulanmaya başladı. Nasıl olsa dedi kasada bol para var, biz buradan bol bol harcarız. Yok, kusura bakma harcayamazsın. Yok, benim milletim sana zaten böyle bir şeyi asla. Zaten 12 Haziran'da Allah'a ısmarladık diyecek ya...

Değerli kardeşlerim; şimdi KÖYDES, şimdi değiştiriyoruz yeni bir proje. Bak, bu da yeniliklerden. SUKAP, ne bu? İçme suyu, atık su, yağmur suyu kanallarının tüm belediyelerde Türkiye genelinde yapıldığı bir proje. Ufak belediyelere hibe olarak vereceğiz. Büyüklerine yüzde 50-50 yarı hibe, yarı ödemeli düşük faizle vereceğiz. İstiyoruz ki altyapı diye bir sorun olmasın.

Toplu Konut idaresi olarak inşaatlarımız devam ediyor, edecek. 500 bin konut daha yapacağız. Ancak şimdi zaten dar gelirlilere biliyorsunuz peşinatsız veriyoruz, diğerleri yüzde 10, yüzde 25 arası. Ama hiçbir imkanı olmayan, yoksula, yoksullar arası evliliğe değerli kardeşlerim peşinatsız, 22 yıl vade ile, ayda 100 lira taksitle, içine çeyizini de koyacağız, buzdolabı, mobilyası, halısı olacak, 22 yıl vade ile onlara da 50 metrekarelik daireler yapacağız. İnşallah seçim sonrası o projeleri de başlatacağız. Neden?

Değerli kardeşlerim ve tabi bugün burada birçok açılışlarımız da var. Şimdi buradan sonra bir de açılışları yapacağız. Ve baraj açılışından tutunuz, adalet sarayıydı, eğitim kurumlarıydı bütün bunların açılışlarını da bundan sonra yapacağız. Şimdi buradan hemen oraya geçiyoruz. Ve Belediyemizin yaptığı birçok tesisin yine aynı şekilde açılışını, Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün yaptığı tesislerin açılışlarını yapacağız. Tam bugün 39 ayrı eserin açılışını yapacağız Kahramanmaraş'ta. Layıksınız, layıksınız.

Sevgili kardeşlerim; şimdi hazır mıyız? Şarkımıza hazır mıyız? Ama bak kaç günümüz kaldı? Artık bugün de bitti 34, 34 gün. Kapı kapı dolaşmaya hazır mıyız? Beyler size de sesleniyorum, hazır mıyız? Gidilmedik ev bırakmayacağız değil mi? Bu kardeşiniz nasıl koşuyorsa siz de aynen koşacaksanız değil mi? Kale içeriden fethedilir, ben hanım kardeşlerime çok güveniyorum evvel Allah. Ve değerli kardeşlerim 12 Haziran akşamında bir demokrasi bayramını, bir temel hak ve özgürlükler noktasındaki bayramı birlikte kutlayacağız, ben buna inanıyorum. Sizin yüreklerinize inanıyorum, gözlerinizde bu parıltıyı görüyorum. Bir olacağız, beraber olacağız, iri olacağız, diri olacağız. Şarkımıza hazır mıyız? Ama her yer duysun. Hazır mıyız? Şöyle elleri bir göreyim önce elleri. Maşallah, Allah nazardan saklasın. Kahramanmaraş, her zamanki gibi gür, sekiz sıfıra evet mi? Sağ olasınız, var olasınız. Şimdi ben söylüyorum, siz söylüyorsunuz.

Beraber yürüdük biz bu yollarda. Beraber ıslandık yağan yağmurda. Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor.

Şimdi artık karar milletin. Söz milletin. Mühür sizde, oy pusulasında neredeyiz? 1 numara, en baştayız. Türkiye'nin her tarafını aydınlatan ışıklarımızla ampulün altına "Evet"i ne yapıyoruz? Basıyoruz.

Günümüz kutlu olsun, 12 Haziran ülkemiz, ülkemiz, milletimiz, Kahramanmaraş'ız için hayırlı olsun. Diliniz dert görmesin.

Bilal Baştan 05-11-2011 14:31

Başbakan Erdoğan’ın Afyonkarahisar Mitinginde Yaptığı Konuşmanın Tam Metni…
 
10.05.2011

Emirdağ'a, Evciler'e, Hocalar'a, İhsaniye'ye, İscehisar'a, Kızılören'e, Sandıklı'ya, Sinanpaşa'ya Sultandağı'na, Şuhut'a, oralarda yaşayan tüm kardeşlerime selamlarımı, sevgilerimi yolluyorum.

Afyonkarahisar'a buradan tüm kalbi teşekkürlerimi sunuyorum. Çünkü siz 12 Eylül'de büyük Türkiye dediniz. Siz, 12 Eylül'de hukukun üstünlüğü dediniz. Üstünlerin hukukuna hayır dediniz. 12 Eylül halk oylamasında yüzde 66 gibi yüksek bir oranla evet dediğiniz için sizlere tekrar teşekkür ediyorum.

Afyonkarahisar'a yakışan budur. Afyonkarahisar'dan beklenen budur. Çünkü, AK PARTi'nin temelleri burada atıldı. Biliyorsunuz biz yola Afyonkarahisar'dan çıktık. Rotamızı burada çizdik, milletimizle beraber çizdik. Biz Afyonumuzla gurur duyuyoruz. AK PARTi'nin kutlu yürüyüşü buradan, Afyonkarahisar'dan başlamıştır. Çünkü, Afyonkarahisar ilklerin şehridir, Afyonkarahisar demokrasinin şehridir, özgürlüklerin, hakkın, hukukun şehridir. Afyonkarahisar, istiklalin, bağımsızlığın, zaferin şehridir. Nasıl ki Gazi Mustafa Kemal, şehitlerimiz, gazilerimiz buradan 1923'e yürüdüyse, biz de Afyonkarahisar'dan 2023'e yürüyoruz.

Onlar Afyonkarahisar'da zafer kazanıp 1923'te Cumhuriyeti kurdular. Biz de Afyonkarahisar'da AK PARTi'yi kurup hedef 2023 deyip o Cumhuriyeti daha da yüceltiyoruz, 100. kuruluş yıldönümüne böyle gireceğiz. Cumhuriyetimize, evet itibar kattık, güç kattık. Cumhuriyetimizi büyüttük, sizin hayır dualarınızla, Türkiye'yi bir dünya ülkesi, bir lider ülke konumuna yükselttik. Bugün sadece ülkemizde, sadece bölgemizde değil tüm dünyada ezilmişlerin, dışlanmışların, yoksulların umudu haline gelmiş bir Türkiye var. İşte dün İstanbul'da biliyorsunuz 4. Dünya En Az Gelişmiş Ülkeler Konferansını başlattık. 10 yıl süreyle buna başkanlığı kim yapacak? Türkiye, Türkiye olarak biz yapacağız. Neden? Çünkü, dünya yoksullarının yanında dirayetli ses Türkiye. Her yıl 200 milyon dolar buna ayıracağız. Eğer sizler bize yürü demeseydiniz biz yürüyebilir miydik? Sizler bize güç katmasaydınız bizler yürüyebilir miydik? Sizler bize yürüyün dediniz yürüdük. Hani şair diyor ya, "Delikanlım, işaret aldığın gün atandan yürüyeceksin, millet yürüyecek arkandan." İşte böyle yürüyoruz, böyle yürüyeceğiz. Bugün Afganistan'da, Irak'ta, Kosova'da, Bosna'da, Lübnan'da, Aden Körfezinde barışa hizmet veren bir Türkiye var. Bugün dünyanın neresinde olursa olsun haksızlığa karşı sesini yükselten, hakkı, hukuku, adaleti savunan, en gür seda ile savunan bir Türkiye var.

Sevgili Afyonkarahisarlı kardeşlerim, senin cebindeki pasaport bugün artık itibar görüyor. Emirdağlı kardeşim iyi bilir, öyle mi? Senin cebindeki paran bugün artık değer taşıyor. Yani, artık Türk lirasının bir kıymeti var. Biz gelmeden önce biliyorsunuz maaşı alır nereye koşardık? Döviz bürosuna. Gidip hemen dolar alırlardı, neden? Para değer kaybetmesin diye. Şimdi böyle bir durumumuz var mı, böyle bir derdimiz var mı? Şimdi artık döviz büroları da zaten tamamına yakını neredeyse kapandı. Niye? Artık iş yapamaz hale geldiler. Neden? Türk Lirası değerli de onun için Artık bizim ay-yıldızlı bayrağımız tüm dünyada gururla, onurla dalgalanıyor. Bakınız ben Balkanlar'da soydaşlarımızın yoğun olarak yaşadıkları köylerde kadar gittim. Türk kardeşlerim benim boynuma sarıldılar. Ne dediler biliyor musun? Buraya gelen ilk Türk Başbakanı sizsiniz ve ağlaştılar.

Prizren'e gittim, Priştine'ye gittim, Fatih Sultan Mehmet'in orada inşa ettirdiği camileri biz sahiplendik, restore ettik ve açılışlarını yaptık. Hala da yapmaya devam ediyoruz. Kosova Meydan Muharebesinde şehit düşen Murat Hüdavendigar'ın türbesine biz sahip çıktık, o mahzun türbeyi tamir ettik. Dünya mirasına yeniden kazandırdık. Prizren'in, Priştine'nin, Mamuşa'nın sokaklarında ellerinde Türk bayrakları, Kosova bayraklarıyla binlerce çocuğun sevgi gösterileri arasında inanın gözyaşlarıyla geçtik. Melbourne'den, Toronto'ya kadar, Bişkek'ten Londra'ya kadar, Trablus'tan Düsseldorf'a kadar nerede Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşı varsa, nerede soydaşımız, kardeşimiz varsa hepsine el uzattık, hepsini kucakladık. Moğolistan'da Türk tarihine ait ilk yazılı eserler olan Orhun Abidelerine biz sahip çıktık. Bu hani milliyetçiyiz diye geçinenler geçmişte iktidar olduklarında oralara gittiler mi, gidebildiler mi? Bizim tarihimize sahip çıktılar mı, çıkabildiler mi? Afyonkarahisar'da Adeyze Camiine, Akmescit'e, Seydi Hasan Basri Camiine, Köle Hanına nasıl sahip çıktıysak, onları nasıl onardıysak, Türkiye genelinde nasıl 4 bin vakıf eserini gün yüzüne çıkardıysak, Saraybosna'da, Mostar'da, Üsküp'te, Kudüs'te, Beyrut'ta Osmanlı yadigarı eserlere de yine biz sahip çıktık.

Bakın sevgili kardeşlerim, 1922'de Kocatepe'de, Çiğiltepe'de, Kılıçaslan'da, Dumlupınar yakınlarında bizim dedelerimiz çok büyük destan yazdılar. Silah bulamadılar, kurşun bulamadılar, top tüfek bulamadılar, yol bulamadılar. Ama gerektiğinde ellerine kazma aldılar, küreği aldılar, gürgen alıp gerektiğinde kağnıların önüne geçip bu destanı tarihe yazdılar, kazıdılar.

Bakın sevgili Afyonkarahisarlı kardeşim, bugün biz ne yapıyoruz biliyor musunuz? O zaferden 80 yıl sonra oradan edindiğimiz tecrübeyle 2002 yılından itibaren artık kendi yerli savunma sanayimizi güçlendirmeye başladık. Bakın şimdi size ben bazı rakamlar vereceğim. Ben MHP'li kardeşlerime sesleniyorum, CHP'ye gönül veren kardeşlerime de sesleniyorum; savunma sektörü ihracatımız 2002'de kimden aldık iktidarı? MHP'den. CHP'nin yavrusu DSP'den, onlardan aldık. Değerli kardeşlerim, 2002'de neydi biliyor musunuz? Sadece 247 milyon dolardı. 2010 yılında ne oldu bu biliyor musunuz? 1 milyar dolara çıktı, 1 milyar dolar. Bitmedi bitmedi, Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumunun 2002'deki ihracatı neydi biliyor musunuz? 2 milyon dolar. 2010'da bu ne oldu biliyor musunuz? 16 kat artarak 33 milyon dolara yükselttik, 33 milyon dolar. Malezya, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Hollanda, Ürdün, Pakistan ve Güney Kore'ye savunma sanayi ihracatı başladı. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ihtiyaç duyduğu toplam 24 milyar dolar değerinde modernizasyonunu yurt içinde yüzde 90'ı ülkemiz yerli sanayisi olmak üzere artık kendimiz yapıyoruz, yapmaya başladık. Askerimizin kullanacağı yüzde 100 yerli piyade tüfeğinin tasarım ve üretimine biz başladık. Milli tankımız olan Altay'ın konsept tasarımını tamamladık. Ülkemizde ilk defa modern bir tankın, milli olarak üretimi için gereken bütün altyapıyı hazır hale getirdik. Fırtına ve Panter adı verilen ileri teknoloji topların seri üretimlerini tamamlayarak askerimize teslim ettik.

Şimdi size bir müjdeyi tekrar veriyorum. Anka isimli 10 bin metre irtifada yükseklikte uçabilen ve 24 saat havada kalabilen insansız hava aracının deneme uçuşlarını başlattık. Bakın ben size hayalleri konuşmuyorum, ben size yaptıklarımızı anlatıyorum. Böylelikle dünyada Amerika, İsrail'den sonra stratejik yeteneklere sahip insansız hava aracını üreten 3. ülke olduk. Türkiye'nin ilk milli korvet savaş gemisi MİL-GEM'i ülkemizde inşa ettik. İlk savaş helikopterimiz olan Atak helikopterinin tüm yazılım ve tasarımlarını tamamlayarak örnek üretim safhasına geçtik. 2013'te kendi helikopterimiz olan Atak uçuyor. Göktürk Uydusunu Türk mühendislerimizce imal ettik, uydu. İnşallah onu da kısa zamanda uzaya fırlatıyoruz. Ah benim Afyonkarahisarlı kardeşlerim, bak nerelerden nereye geldik. Kocatepe savaşlarında topu, mermisi olmayan bir millet, küllerinden ayağa kalkarak bak nereye geldi. Ama bu kimlere nasip oldu? Hamdolsun bizim iktidarımıza nasip oldu. Milletimiz yürü dedi, yürüdük. Evvel Allah siz istikrar sürsün, Türkiye büyüsün dediğiniz sürece bu devam edecek. Onun için ne diyoruz? Türkiye hazır, hedef 2023. İstikrar sürsün Türkiye büyüsün. Sağ olun, var olun. Bu heyecanınız, bu aşkınız oldukça bilesiniz ki AK PARTi iktidarı, AK PARTi hareketi geleceğe çok daha güçlü yürüyecek. Biz sizlerle aileyiz, biz bu aileden gücümüzü alıyoruz. Sizi hak için seviyoruz. Makam, mevki vesaire için değil, buralarda kalabilmek için değil, ortak yürüyüşümüz için seviyoruz. Ne olacak, ne olacak?

İşte görüyorsunuz Ana Muhalefetin Lideri çıkıyor, bizim kutsal değerlerimize hakaret ediyor. Yani bu beyefendi güya Alevilik kültürünü de bilir diyorlar, Alevi'dir diyorlar. Peki madem senin böyle bir durumun var kardeşim, Hacı Bektaş-ı Veli'yi hiç okumadın mı? Hacı Bektaş-ı Veli'yi hiç tanımıyor musun? Ama tabi Hacı Bektaş-ı Veli'yi bizim kadar sevemez, anlayamaz. Niye? Ne diyor Hacı Bektaş-ı Veli; "eline, diline, beline hakim ol" diyor. Ama bu yok, bunlarda bu yok. Değerli kardeşlerim, bundan dolayı da tabi bakıyorlar ki kamuoyu araştırmaları iyi gelmiyor, hakaret üstüne hakaret, küfür üstüne küfür. Onlar ne derlerse desinler biz bu tuzağa düşmeyeceğiz. Bizim aldığımız edep dersi buna müsaade etmez. Dolayısıyla, biz edep yahu diyerek yolumuza devam edeceğiz.

Sevgili kardeşlerim; Türkiye'yi istikrarla büyütmeye devam edeceğiz. Türkiye'ye ilkleri yaşattık, daha da fazlasını yaşatmaya devam edeceğiz. Şimdi bakın, ben burada sizleri biraz eskiye, şöyle 20 yıl öncesine götürmek istiyorum. Yıl 1991, Türkiye seçime hazırlanıyor. Bugün artık emekliye ayrılmış bir siyasetçi, o zaman merhum Turgut Özal'a en ağır hakaretleri yaparak iktidara gelme hırsıyla olmayacak vaatler vererek seçime hazırlanıyor. Ne diyordu hatırlıyor musunuz? Ben iki anahtar vereceğim diyordu, hatırladınız mı? Bizim jenerasyon, büyüklerimiz hatırlarlar. Askerliği kısaltacağım diyordu, hatırlıyor musunuz? Çalışma süresini 20 yıla indirip emekliliği kısaltacağım diyordu. Zaten kısaltarak bu ülkenin anasını ağlattı. Ne olacak, 40 yaşında bir insan emekli olur da ne yapar? Evinin başına da dert olur, milletin başına da dert olur. Yani dünyada 60-65 yaşında emeklilik varken, bu beyefendi 40 yaşında, 45 yaşında emekliliği getirerek bu ülkeyi mahvetti. Asgari ücretten vergi almayacağım diyordu. Türkiye'nin 94. ili Erciş, 95. ili Tatvan olacak diyordu. Bakın 2011'den bahsetmiyorum, 20 yıl öncesinden bahsediyorum 1991. O vaatler birilerinin bugünkü vaatlerine benziyor mu? Kime benziyor, kime? Aynı vaatler değil mi? Birbirinin tıpkısının aynısı değil mi? Neden acaba? Bu benzerlik nereden geliyor acaba? Çünkü o zat şu anda CHP'ye akıldanelik yapıyor, hocalık yapıyor, akıl hocalığı yapıyor. Ve Silivri'dekileri oraya transfer etmeye aracılık yapıyor. CHP, milli şefini artık değiştirmiş durumda. 1991'de o emekli siyasetçinin vaatlerini aynen kes, kopyala, yapıştır yaptı. Bugüne taşıdılar, şimdi el ele, kol kola AK PARTi'nin karşısına çıktılar. Peki ben soruyorum, Afyonkarahisarlı kardeşim, 1991'de bu vaatlerle benim milletimi kandırıp koalisyon ortağı oldular bunlar. Hem de CHP'yle, o günkü adıyla SHP'yle koalisyon oldular. Peki her birinize bir ev verdiler mi? Soruyorum arkadaki beyler, her birinize birer otomobil verdiler mi? Enflasyonu tek haneye indireceğiz demişlerdi, indirebildiler mi? sizden 500 gün istemişlerdi, sözlerinde durdular mı?

Bak, Afyonkarahisar'ın güzel bir sözü var, tam bunlara göre. Neydi o? Hadi ben söyleyeyim hatırlayın. "Akşamdan yedim güllaç, sabahleyin senin de, benim de karnım aç." Olay bu. Akşamdan yedim güllaç, sabahtan senin de, benim de karnım aç, olay bu. Bunlar hırsla bol keseden dağıttılar, arkasından enflasyon, faiz, borç. Kaşıkla verdiklerini kepçeyle geri aldılar. Ne diyor Afyonkarahisarlılar? "5 kuruşluk fener, 2 gün yanar." Öyle mi? Bunların feneri değil 500 gün, 5 gün bile yanmadı. Şimdi 87 yaşındaki o emekli hoca, bir yandan çırak, bir yandan aynı 1991'deki gibi bol keseden atıp tutuyorlar. Benim milletin bunlara karnı tok. Benim milletim bunları test etti. Değerli kardeşlerim, 3 Kasım'da bunları tasfiye etti.

Bakın ben burada CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu'na bir Afyonkarahisar sözü daha hatırlatayım. Afyon'da konuşuyoruz. "Gölgede duranın gölgesi olmaz." Nasıl, iyi mi? Sayın Kılıçdaroğlu, sen kendine başka hoca bul. Sayın Kılıçdaroğlu, sen kendine başka akıl hocası bul, gölgede kalma, biraz güneşe çık güneşe. Şimdi CHP ne yapıyor? Tıpkı yeni milli şefleri geçmişte ne yaptıysa onu yapıyor. Biraz türban, biraz din iman, biraz KCK, bolca çete, bolca Ergenekon, sos olarak biraz da emekli siyasetçi. Yahu, Afyon salatasında bu kadar çeşit yok. Var mı hanım kardeşlerim? Yok. Bu insanın midesine oturur, ülser yapar ülser.

Değerli kardeşlerim; biliyorsunuz CHP'de kaset mağduru Genel Başkan gitti. Kaset mamulü bir Genel Başkan geldi. Şimdi bugünlerde biliyorsunuz MHP de kaset mağduru. Bakın biz en başından itibaren bu ahlaksızlığa prim vermedik, bu ahlaksızlığın siyasetin malzemesi yapmaktan özenle kaçındık. Ama onlar ne yaptılar? CHP'si de, MHP'si de en başından itibaren özeleştiri yapmak yerine, doğrudan AK PARTi'yi suçladılar. Şu anda yargı görevini yapıyor mu? Yapıyor. Yürütme yapıyor mu? Yapıyor. Ağız birliği yaptılar. Ortaya dökülen çirkin kasetlerden dolayı yine AK PARTi'yi suçluyorlar. Haddinizi bilin haddinizi. Afyonkarahisarlı dünyaca ünlü bir hattatımız var. Hattat Karahisari, onun hattıyla ben bunlara az önce söylediğim gibi tekrar sesleniyorum. "Edep yahu" diyorum. AK PARTi sizin kirli işlerinizin, kirli ilişkilerinizin takipçisi de değil, meraklısı da değil. Sağa, sola çamur atmayı bırakın da, önce siz kendi özeleştirinizi yapın. Yüzleri kızaracağı yerde, AK PARTi'ye çamur atmaya kalkışıyorlar.

Değerli kardeşlerim; çıkıyor Sayın Bahçeli, gök kubbeyi üzerimize yıkacakmış. Hey Allah'ım, güler misin ağlar mısın. Hangi gök kubbeyi kimin üzerine yıkacaksın, sende o mecal var mı? Önce şu yönettiğin kadroya sen önce hakim ol. Bak akşam bir televizyon programında da söyledim, bu tür olayların liderlerle bir ilişkisi olamaz, olmamalı. Bu bir partiyi ilgilendirmez, ilgilendiremez, ama bu türler ortaya çıktığı zaman da lidere, yönetime düşen nedir? Bu türleri tasfiye etmektir. Siyaseti kirli yapmayacağız, siyaseti temizleyeceğiz. Neymiş? O insanların özeline girilmiş, gayrimeşru işin özeli olur mu? Eğer meşruysa zaten, o zaman zaten böyle bir şeyin üzerine hep birlikte milletçe gitmeliyiz. Ama gayrimeşru ise de, bunu özele sokmak kadar büyük bir yanlış olmaz. Bunun neresi özel Allah aşkına? Hele hele bu Müslüman topluluğa bunun siyasetinde önde gelen isimlere bu yakışır mı? Lafa geldiği zaman, kadına önem veriyoruz diyeceksin, en büyük tacizi kadın üzerinden yapacaksın. Ve ben şuna da üzülüyorum: Bazı bakıyorum kadın dernekleri de bunlara sahip çıkıyor. Anlamak mümkün değil. Düzce'de söyledim, burada da Mehmet Akif merhumun o dizelerini bir kez daha hatırlatıyorum. "Şarka bakmaz, garbı bilmez. İlimden yok payesi. Bir kızarmaz yüz, yaşarmaz göz bütün sermayesi."

Buradan açık açık ifade ediyorum hem CHP'nin kaset mamulü Genel Başkanına, hem MHP Genel Başkanına açık açık sesleniyorum. Hükümet, güvenlik güçleri, istihbarat birimleri, yargı bu çirkin meseleyi elbette takip ediyor ve edecektir. Ama bir zahmet sağda, solda suçlu aramayı bırakın da, kendi çevrenize bakın, kendi çevrenize. Sen o ortaya dökülen kasetlerden istifade edeceksin, sen o kasetler marifetiyle iş başına geleceksin, avukatlığını yaptığın çetelere kol kanat gereceksin, ondan sonra da çıkıp kasetlerden dolayı AK PARTiyi suçlayacaksın.

Değerli kardeşlerim, sevgili Afyonkarahisarlılar; hep söylüyorum, Türkiye genelinde yaptığımız hizmetler ortada. Eğitim yatırımları biliyorsunuz göreve geldiğimizden bu yana 163 bin derslik yaptık. Sevgili kardeşlerim, 163 bin derslikten okullarımızda her yıl dersler başlarken kitapları sıraların üzerinde bulduk mu? Ücretsiz olarak bulduk mu? Bulduk. Sevgili kardeşlerim, bununla kalmadık... Geleceğim. Bununla kalmadık, eğer mali imkanı yoksa, mali imkanı olmayanlara da ne dedik? Eğitimde engel tanımıyoruz. Sosyal güvencen yoksa anne, bacı bak, şu anda ilköğretimde erkeğe 30 lira veriyoruz, kız öğrenciye 35 lira veriyoruz. Ortaöğretimde erkeğe 45 lira veriyoruz, kız öğrenciye 55 lira veriyoruz. Kaç çocuğun olursa olsun veriyoruz. Ayrıca, sosyal güvencesi olmayana 150 lira da maaş veriyoruz aileye. Para kime? Anneye veriyoruz, anneye. Bunu daha önce de söyledim biliyorsunuz. Bakınız, eğer özürlü varsa evde, özürlüye bakana ne veriyoruz, asgari ücret ödüyoruz, asgari ücret. Ey Kılıçdaroğlu, asgari ücret ödüyoruz özürlüye bakıyor diye. 2 çocuk varsa ikisine de ödüyoruz. Bunları yapan iktidar AK PARTi iktidarı. Sevgili kardeşlerim, şimdi ben buradan sesleniyorum, Afyonkarahisar'da üniversitede okuyan gençler, maşallah. Biz geldiğimizde 45 lira burs veriyorlardı, kim? MHP. 45 liracık. Şimdi ne veriyoruz? 240 lira. Eğer Kredi Yurtlar Kurumunda kalıyorsa, beslenme yardımı olarak da ne veriyoruz? 150 lira veriyoruz. Ne yaptı? 390 lira. Eğer mastır öğrencisiyse 480 lira veriyoruz. Doktora öğrencisiyse 720 lira veriyoruz. Her şey gençliğimiz için, her şey insan için, her şey Türkiye için, olay bu.

Değerli kardeşlerim; şimdi size bir müjde veriyorum. Ne müjde bu? Fatih projesi. Fatih projesinin önemine önümüzdeki 4 yıl içinde karatahta ne oluyor? Kalkıyor. Karatahta yok bundan sonra. Ne geliyor? Akıllı tahta geliyor. Akıllı tahta, bilgisayar donanımlı olacak. Derslikler projeksiyon donanımlı olacak ve her öğrenciye bir elektronik kitap vereceğiz. Elektronik kitap. Bütün müfredat bunun içinde. Ücretsiz olarak öğrencilere bunu vereceğiz. 4 yıl içinde hem akıllı tahtalar dersliklere yerleştirilecek, hem bu elektronik kitaplar da öğrencilere verilecek. Yahu Amerika'da George bu imkanlardan istifade edecek de, Almanya'da Helga bundan istifade edecek de benim Afyonkarahisar'ımda Ahmet, Mehmet, Hasan, Hüseyin, Hatice, Fatma, Ayşe niçin bunlardan istifade etmesin, neden? Niçin bizden öncekiler bunları yapamadı? Bizden öncekiler okullara bilgisayar bile getiremedi. Bakınız, biz her gün daha ileri gidiyoruz. Önce bilişim teknolojisi sınıflarını kurduk. Ondan sonra daha da bunu geliştirdik. Ama şimdi de buna başlıyoruz. Bütün hazırlıklarımız tamam. Seçimin hemen akabinde ardından ihalesini yapıyoruz ve bir taraftan akıllı tahtaların üretimi, bir taraftan bu elektronik kitapların üretimi başlayacak ve sevgili öğrencilerimize bunları dağıtmaya başlayacağız. Nasıl? Daha onurlu bir gençlik, daha güçlü bir gençlik, daha güçlü bir Türkiye bununla olacak.

Sağlık alanında sistemi kökten değiştirdik. Sağlık alanında biliyorsunuz SSK Genel Müdürü kim vardı bir zamanlar 90'lı yıllarda? Batırdı batırdı, bitirdi. Kendisi devraldığı zaman zarar filan yoktu. Kendisi devraldı, 8 yıl Genel Müdürlük yaptı, Sayın Kılıçdaroğlu 8 yıl devamlı battı. Battı, battı, battı her geçen yıl daha da kötü gitti, ama baktı ki bu iş gitmiyor, 99'da Ecevit'e gitti. Merhum Ecevit'e aday olmak istediğini söyledi. Merhum Ecevit, böyle başarısız bir Genel Müdürü aday yapar mı? Veto etti. Şimdi de gelmiş, merhum Ecevit üzerinden hanımını yanına almak suretiyle oy toplamaya gayret ediyor. Yemezler bunu Sayın Kılıçdaroğlu, yemezler. Bu iş bitti. Çünkü benim milletim, bir sokulduğu delikten bir daha sokulmaz. Eyvallah. Ya o kuyrukları unutur muyuz biz? Genel Müdürsün o kuyruklar neydi? Giderdik SSK'nın eczane standına, reçeteyi uzatırdık, ilacını alabilirsen hak getire, yarısı var yarısı yok. Öyle mi anneler? Öyle mi babalar? Ya biz bunu unutacak mıyız? Bunun hesabını 12 Haziran'da sandıkta bunları sandığa gömerek verdirmemiz lazım.

Siz niye duruyorsunuz? 5 değil mi yoksa, inanmıyor musunuz? 5 evvel Allah. İnanç öyle bir şeydir ki, atalarımız söylüyor. Tekeden bile süt çıkartır süt. Afyon'un milletvekili sayısı biliyorsunuz 7'den 5'e düştü. Ama evvel Allah ben Afyonkarahisarlı kardeşlerime inanıyorum bunu 5'te 5 yapacaklar, evvel Allah 5'te 5, ama çok çalışacağız, kapı kapı dolaşacağız. Ben il il dolaşıyorum, ilçelere gidiyorum, aynı şekilde sivil toplum örgütlerinin toplantılarına katılıyorum, inanıyorum ki tüm bu davaya gönül veren kardeşlerim, 7'den 70'e, kadınıyla, erkeğiyle, genciyle, yaşlısıyla beraber koşacağız. Çünkü biz beraber yürüdük bu yollarda değil mi?

Şimdi her vatandaşım istediği hastaneye gidiyor mu? Serbest eczanelerden istediğine gidip oradan ilacını alıyor mu? Bir aksilik var mı? Mesele bu ya, mesele bu. İnsana değer veren iktidar bu. Ama bunlar insana değer vermediler. CHP'nin zaten hiçbir zaman böyle bir derdi olmadı, hiçbir zaman. Ben İstanbul Belediye Başkanlığını CHP'den aldım. O zaman Veysel Bey de benim İSKİ'de Genel Müdürümdü. Ama İstanbul susuzdu, İstanbul'da çöp dağları vardı, İstanbul'da hava kirliliği vardı. Gazeteler maske dağıtıyordu ve 2,5 milyar dolar borcu vardı İstanbul Belediyesinin. Sevgili kardeşlerim, biz o pislikleri temizledik. İstanbul'u tertemiz bir şehir yaptık ve doğalgazı süratle yaygınlaştırdık. 1 milyon 200 bin eve doğalgaz getirmişken, biliyorsunuz ben Pınarhisar'a gittim. 1 milyon 200 bin ama hava temizdi. Ve banyolarda küvetler su doldurulurdu kullanma suyu için, banyo yapmak zorlaşmıştı. Böyle bir hale gelmişti. Ama biz 180 kilometre uzaklıktan Istranca Dağlarından su getirdik İstanbul'a. Şimdi de barajlar, göletler İstanbul'un her tarafını sardığı gibi, Türkiye'nin her yanını da ne yapıyor, sarıyor. Sağ olsun ekibimizle beraber gerek Veysel Bakanım, gerek diğer bakanlarım yoğun bir şekilde aşkla, heyecanla çalışıyoruz. Çünkü biz, milletimize efendi olmaya değil, hizmetkar olmaya geldik, bizim derdimiz bu. Biz neyin peşindeyiz biliyor musunuz? Vatandaşımız bir Allah razı olsun desin, bize bu yeter. En büyük mükafat bu, bu dua bize yeter. Hani Baki ne diyor Baki, şair Baki ne diyor; "Baki kalan bu kubbede hoş bir seda imiş meğer" diyor. Değil mi? Yoksa her zaman söylüyorum, bununla kendimizi hesaba çekmemiz lazım. Hepimiz ölecek miyiz? Ama ölüme inanmayanlar da var tabi bu arada. İşte bir tanesi yine CHP'nin içinde bir bayan profesör, sonradan manevra yapmaya başladı. İstanbul'un Zincirlikuyu Mezarlığının girişinde orada bir hitabe var, o kitabeyle alakalı diyor ki; "Eskiden burada Ruhuna El Fatiha yazardı" diyor. Ama şimdi diyor, oraya şunu yazmışlar, ne yazmışlar? "Her nefis ölümü tadacaktır." Ya bundan şüphen mi var? Ama arkasından söylediği çok önemli; "Çok tiksindirici" diyor. Bu hanımefendi profesör. Ama herhalde diyorum ben, yine iyi niyetle düşünüyorum, bunu Allah'ın ayeti olduğunu bilmiyordu, bunu İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş'a ait bir söz olduğunu zannediyordu, herhalde böyle bir gafletin içinde. Yani sen profesör olabilirsin, ama profesör olmak her şeyi bilmek anlamına gelmez. Bilim adamı olmak, bilim kadını olmak başka bir şey, arif olmak başka bir şey, bu çok önemli.

Yunus ne diyor; "İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir, sen kendin bilmezsen ya nice okumaktır" diyor. Burası çok önemli, buna dikkat edeceksin. Ve Arif, öyle bir kimsedir ki bilmediğini bilir, bu çok önemli, bilmediğini bilmek. Ya sen istediğin kadar alim ol, senin ilmin denizden bir kova sudur ya, o kadar, mesele bu. Yarın öldük, getirip koyacaklar bizi musallaya, değil mi? Hoca efendi gelecek, cumhurbaşkanı niyetine demeyecek, başbakan niyetine demeyecek, bakan niyetine demeyecek, trilyarder niyetine demeyecek, filanca ordinaryüs, profesör veya profesör niyetine demeyecek. Ya? Er kişi niyetine diyecek, hatun kişi niyetine diyecek. Ondan sonra da 2 metreküplük mezara gidip gömecekler, öyle mi? Ondan sonra yanında kimse var mı? Yok. Yaptıysan bu dünyada güzellikler, hak getire. Ama yoksa, yanmışsın. Ve seni en yakınların bile bir daha kolay kolay arayıp da sormazlar. Ah ah, ölüm en büyük nasihattir. Bu nasihatten herkes nasibini almalı. Ölümle yatacağız ölümle kalkacağız, bunu bilmek lazım. Onun için de şu an ne yapabiliriz, onun için şu çok önemli: Bugün hak için ne yaptın, bu soruya cevap ara, mesele bu, mesele bu.

Sevgili kardeşlerim; sağlıkta daha büyük adımlar atacağız, daha güzel günler var. Türkiye'nin 16 noktasında helikopter ambulanslarımız 18 helikopterle hizmet veriyor. 2 tane jet ambulansımız, 3 tane daha geliyor şimdi, 5 jet ambulansımız Türkiye genelinde hizmet veriyor. İşte İbrahim Tatlıses'i Almanya'ya bizim o jet ambulansımız götürdü, biz buyuz. Her şeyimizle halkımızın hizmetindeyiz. Dünyanın neresi olursa olsun anında getireceğiz, götüreceğiz.

İşte geçenlerde Gümüşhane'de yanıma bir Semih getirdiler, 11 yaşında. Ve diyalizdeymiş, artık bir böbrek nakli gerekiyormuş. Ve bunun için de böbrek arayışı başlandı, Zonguldak'ta bulundu. Ve bir uçakla, jet ambulansımızla Gümüşhane'den anne, baba, Semih alındı Ankara'ya. Zonguldak Havalimanından da diğer uçakla böbrek alındı Ankara'ya. Ankara'da operasyon gerçekleştirildi. Şimdi Semih sağlığına elhamdülillah kavuştu. Sordum Gümüşhane'de Semih'e, nasılsın dedim. Dedi ki, Başbakanım iyiyim. Ne olacaksın? Doktor olacağım dedi. Elhamdülillah, inşallah doktor olursun, inşallah sen de bu ellerinle sağlık dağıtırsın, şifa kaynağı olursun. Mesele bu, bizim yaptığımız bu. Yani para bizden değil ya, sizden. Siz veriyorsunuz, biz bunu hizmete dönüştürüyoruz. Ama biz yolsuzluğun önünü kestik, kesiyoruz. Biz yasakları kaldırdık, biz yoksulluğu gideriyoruz. Geldiğimizde 19 milyondu, şimdi 12 milyon 750 buraya düşürdük. Ve artık 2006'dan itibaren 1 doların altında kalmadı, çıktık üstüne.

Değerli kardeşlerim; daha da iyi olacak, Türkiye güçleniyor. Bak, MHP'nin iktidarı döneminde devraldığımızda milli gelir 230 milyar dolardı. Şimdi neredeyiz? Sevgili kardeşlerim, 740 milyar doları bulduk. 740 milyar dolar. 3 bin 400 dolardı kişi başına milli gelir. Şimdi, 10 bin doları aştık, 1'e 3. MHP, 2023 benim diyor. Ne seni ya, sen 3,5 yıl bile duramadın iktidarda, vatandaş sana 5 yıl dedi, 5 yıl duramadın, 3,5 yıl sonunda bırakıp gittin. Öyle mi? Bunlara gereken dersi 12 Haziran'da sandıkta verelim. Ama bunları iyi anlatın.

Değerli kardeşlerim; ülkenin, Türkiye'nin borcu neydi biliyor musunuz? Sevgili kardeşlerim, Türkiye'ni borcu yüzde 61'di, şu anda yüzde 25. Bakınız nereden nereye düşürdük. Bununla kalmadık, devletin borçlanma faizi yüzde 63'tü. Şimdi devletin borçlanma faizi yüzde 7, yüzde 8'e düştü, buraya geldik. Sevgili kardeşlerim, enflasyon neydi? Yüzde 30. Şimdi enflasyon ne oldu? Yüzde 4,3. Sevgili kardeşlerim, MHP'nin iktidarı döneminde IMF'den aldıkları borç 30 milyar dolar. Bize ne devrettiler? 23,5 milyar dolar. Onlar borçlandı, ödedik ödedik ödedik, şimdi ne kadar borcumuz var? 5 milyar dolar. 23,5 milyar dolar nerede, 5 milyar dolar nerede. Sayın Bahçeli, herhalde bunları biliyorsun. Merkez Bankamızda olan para neydi biliyor musunuz? Merkez Bankası'nın kasasında olan döviz rezervi 27,5 milyar dolardı. Hadi Sayın Bahçeli, hayır de bakayım. Bunun da yarısından fazlası işçi dövizi. Sevgili Afyonkarahisarlı kardeşlerim, şu anda Merkez Bankamızın kasasında ne var biliyor musunuz? 95 milyar dolar var. 27,5 milyar dolar nerede, 95 milyar dolar nerede. Evvel Allah güçlüyüz. Türkiye'nin büyümesi 8,9. Avrupa'da bir numarayız, OECD ülkeleri arasında bir numarayız, büyüyen ekonomiler içerisinde Avrupa'da 6. sıradayız, dünyada 17. sıradayız. Buradayız, daha iyi olacak hiç endişeniz olmasın evvel Allah. Yeter ki siz arkamızda olun daha iyi olacak, daha iyi olacak.

Ve sevgili kardeşlerim; bütün bunlarla beraber bakınız 79 senede dikkat edin çok önemli, 6 bin 100 kilometre bölünmüş yol yapıldı. Gençler, 8 senede 13 bin 600 kilometre bölünmüş yol yaptık. Şimdi ikinci bölünmüş yollara geçiyoruz. 2023'e 15 bin kilometre daha. Ama bundan sonra inşallah bu ikili hatlarımızı birçok yerde artık 3 gidiş 3 geliş, 4 gidiş 4 gelişe dönüştüreceğiz. Daha iyi olacak, daha huzurlu olacak. Ve inşallah şu anda bir ulusal plan hazırlıyoruz. Bu ulusal planla 780 bin kilometrekareyi planlayacağız. Ve 780 bin kilometrekare vatan topraklarında artık imar itibariyle kaçak göçek olmayacak. Her şeyimiz burada plan altında olacak. Ve sevgili kardeşlerim, Türkiye hızlı tren hatlarıyla tanıştı. Artık Ankara-İstanbul hızlı treni yapılıyor. Eskişehir'e kadar olan bölüm bitti. Ankara-Konya bitti, bu ay açıyoruz. Ankara-Sivas hattının ilk bölümünün inşasına devam ediyoruz. 490 bin konut inşası devam ediyor. 360 binini sahiplerine teslim ettik.

Bir müjde veriyorum, yoksula 50 metrekarelik daireler yapıyoruz. İçinde çeyizi de olacak. Buzdolabı, çamaşır makinesi, ocağı bunlar olacak, mobilyası olacak ve onu da taksitlendireceğiz. 20 yıl vadeyle peşinatsız ayda 100 lira taksitle, 120 lira taksitle vereceğiz. Nasıl? Ama bak, ben size Sayın Kılıçdaroğlu gibi bedava dağıtmıyorum. Çünkü biz balık dağıtmayacağız, biz balık tutmasını öğreterek sorumluluk dağıtacağız, bizim farkımız bu, farkımız bu. Ve bizim sosyal devlet anlayışımız bu. Bu ne demek biliyor musun? Vatandaşının onuruyla da oynama, bunu da yapacağız. Ha sadaka madaka deyip duruyor, ya devlet sadaka dağıtmaz. Sadakayı zengin dağıtır, fakir fukaraya, garip gurebaya, o ayrı bir konu. Ama biz sosyal devlet olmanın bilinciyle de ne yapıyoruz? Vatandaşımıza, fakir fukara, garip gurebaya da ulaşıyoruz, onu bundan sonra da yapacağız. Hatta bu yoksul kesime ev verirken, iç teminini de yapacağız. Ve iş temininden sonra da bu taksitini ödemeye başlayacak, olay bu, olay bu. Onurlu bir gelecek, ama işi olanlar, imkanı olanlar onlar 60 metrekare, 65 metrekarelik dairelerden zaten alıyorlar, bundan sonra da almaya devam edecekler.

Değerli kardeşlerim; çiftçi bu dönemde, önceki dönemle mukayese yapıyorum, Ziraat Bankası'ndan yüzde 59 faizle kredi alıyordu, şimdi yüzde 5. Bakın burada sadece tabii ki hiçbir şey kefilsiz olmaz. Yüzde 59, şimdi yüzde 5 faiz. Değerli kardeşlerim, Halk Bankası yüzde 47 faizle veriyordu, şimdi yüzde 5. Ne kadar veriyordu biliyor musun? 5 bin lira, esnafa sanatkara 5 bin lira kredi veriyordu. Şimdi 20 kat artırın, 100 bin liraya kadar kredi veriyor. Yüzde 5 faiz nere, 47 nere. Yüzde 5 faiz nere, 59 nere? Ya bizim aramızdaki fark bu. Sayın Bahçeli, sen yüzde 59 faizle veriyordun, biz yüzde 5'le veriyoruz. Sayın Kılıçdaroğlu, senin de farkın yoktu, sen de aynıydın. Bunların hepsi birbirinin aynıdır, farkları yok.

Değerli kardeşlerim, şimdi SUKAP diye bir projemiz var, SUKAP. Bu ne demek biliyor musunuz; belediyelerimize şu anda hibe ve kredi yoluyla destek vereceğiz. İçme suyu, atık su ve yağmur suyu kanallarını yapmak için, sadece bunlar için. Üçü de olacak, içme suyu kanalı da olacak, kanalizasyon da olacak, yağmur suyu kanalı da olacak, bunlar için destek vereceğiz. Şu anda kasamızda 400 milyonumuz hazır ve belediyelerimize bunları vermeye başladık, başlıyoruz. Bundan sonraki yıllarda da bunları aynen devam edeceğiz.

Sevgili kardeşlerim, anlatacağımız daha çok şey var. Ama burada bugün toplu açılışlar da yapacağız. Ve bu toplu açılışlarla birlikte Afyonkarahisar'ımızda inşallah eğitimde atacağımız adımlar var, ki 8,5 yılda biz Afyonumuza sevgili kardeşlerim 1031 derslik yapmışız. Okullarımıza 10 bin 787 bilgisayar göndermişiz bu süre içerisinde. Afyon Kocatepe Üniversitesi bünyesinde fakültelerimiz, Teknoloji Fakültesi, 3 yüksek okul, 4 meslek yüksekokulu hizmete girdi. Ayrıca, geçen sene Haziran ayında hukuk fakültesi, bu sene de diş hekimliği fakültesi kurulması için Bakanlar Kurulu kararını aldık, çalışmalara başlandı. 2002 yılında 2620 olan yüksek öğretim yurt yatak kapasitesini 3842'ye yükselttik. Yapımına devam ettiğimiz merkezde 750, Dinar'da 300 yatak kapasiteli yurt projelerimiz var. Bu iki yurdumuzu inşallah önümüzdeki Eylül ayında hizmete açacağız. Nasıl gençler? Eyvallah.

Ayrıca, bu sene yatırım programımızda olan var, o da Bolvadin'de 500, Şuhut ve Sultandağı'nda 300'er yatak kapasiteli 3 yurt daha yapacağız.

Adalet hizmetleriyle alakalı Sandıklı, Emirdağ ve Afyonkarahisar Adalet Saraylarını tamamladık hizmete açtık.

Değerli kardeşlerim, 2002 yılına kadar Ayfonkarahisar'a gelen bölünmüş yol ne kadardı biliyor musunuz? 54 kilometre. Biz buna ne kadar ilave ettik biliyor musunuz 8 yılda? 54 kilometre geçmişte, 389 kilometre ilave ettik. 54 kilometre nere, 389 kilometre nere? Yani, Cumhuriyet tarihinde yapılanın 7 katı.

Doğalgazın kolaylığından ve ekonomik avantajından 2007 yılından itibaren Afyonkarahisar da zaten istifade ediyor.

Sevgili kardeşlerim, DSİ'de bir şey anlatmayacağım, zaten Veysel Bey sağ olsun Afyonkarahisar'ın bir hizmetkarı olarak bunu götürüyor.

10 adet gölet, 6 adet yer altı sulaması projesi tamamlandı. Toplam 62 bin dekar arazi Afyonkarahisar'da sulamaya açıldı. 2040 yılına kadar Afyonkarahisar'ın içme suyu arıtma tesisi yapılarak bu sorun çözüldü.

Değerli kardeşlerim, bütün bunlarla birlikte Belediyemizin yaptığı pek çok hizmetin açılışını mitingimizden sonra gerçekleştireceğiz. Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün yaptıklarının açılışını gerçekleştireceğiz.

Deprem konutları konusundaki hassasiyetimizi biliyorsunuz. 2002 yılında Sultandağı, Çay, Bolvadin, Çobanlar ilçelerini etkileyen deprem sonrası depremzedelere konutlarına yüzde 10 faiz ilave edilmişti bizden önce. Biz bu faizi kaldırdık, 2761 depremzede ailemizin her birini ortalama 34 bin lira yükten kurtardık, her birini. Hey gidi Kılıçdaroğlu, şimdi gelmiş diyor ki; ben çiftçinin faiz borçlarını sileceğim. Yahu, bizim yaptıklarımızı sen şimdi konuşuyorsun ya, biz bunları zaten yaptık, geçtik biz bunları.

Şimdi değerli kardeşlerim, hazır mısınız? Hazırız değil mi? Artık işin sonuna geldik, siz hazırsanız ben de hazırım.

Kaç gün kaldı? 33 gün. 33 gün kapı kapı dolaşıyor muyuz? Arkalar arkalar, dolaşıyor muyuz? Bu bizim bir milli davamız. Çalınmadık kapı bırakmayacağız. Duyduklarınızı duymayanlara anlatacaksınız. Teşkilatlarımızdan kitapçıklarınızı alın ve bunları da her yere anlatın.

Değerli kardeşlerim, şimdi hep birlikte şöyle bir elleri göreyim elleri, elleri göreyim.

Beraber yürüdük biz bu yollarda. Beraber ıslandık yağan yağmurda. Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda. Bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor.

Günümüz kutlu olsun. 12 Haziran, milletimiz, ülkemiz, Afyonkarahisarlı kardeşlerim, Afyonkarahisar için, Türk demokrasisi için, Partimiz için hayırlara vesile olsun diyor, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Bilal Baştan 05-11-2011 14:32

Başbakan Erdoğan’ın Kütahya Mitinginde Yaptığı Konuşmanın Tam Metni…
 
10.05.2011

Kahramanmaraş'tan, ülkemizin tüm annelerinin "Anneler Günü"nü kutladık. Ama Kütahya'da öyle bir annemiz var ki, hatırlanmayı, rahmetle yad edilmeyi ziyadesiyle hak ediyor. Osman Gazi'nin ninesi, Ertuğrul Gazi'nin annesi Hayme Anamızı, Sultan Abdülhamit'in deyimiyle devlet anayı rahmetle yad ediyor, Allah ondan razı olsun, mekanı cennet olsun diyorum. Hayme Anamızın şahsında bugün bir kez daha Anadolu'nun, Trakya'nın, Türkiye'nin tüm annelerine şükranlarımı, saygılarımı yolluyorum. Onlar eli öpülesidir, onlar ayaklarının altı öpülesidir. Annelerin ayaklarının altında eğer cennetin kokusunu duymak istiyorsan annenin ayağının altını kokla. Bak cennet babalarının ayağı altında değil, annelerin ayağı altında. Bu kadar önemli. Biz böyle bir medeniyetin çocuklarıyız, bizi diğerlerinden ayıran bu. Ama bunu bilenler var, bilmeyenler var. Onun için annelerimize, babalarımıza öf bile dedirtmeyeceğiz.

Sevgili kardeşlerim, sevgili Kütahyalılar; Kütahyalı Evliya Çelebi rüyasında Hazreti Peygamberi görüp, "şefaat ya Resulallah yerine, seyahat ya Resulallah" dedi ve yollara düştü. İşte bizler de tıpkı Evliya Çelebi gibi millet diyerek, memleket diyerek, hizmet diyerek Türkiye'nin yollarına düştük. Az önce Afyonkarahisar'daydık. Muhteşem bir katılım vardı. Partimizi kurduğumuzdan bu yana Afyonkarahisar'dan yola çıktık, o günden bugüne Afyon'da yaptığım tüm mitinglerin bugün zirvesiydi. Ama şimdi Kütahya'ya bakıyorum ki, Kütahya da bugün zirve yapmış. 8,5 yıl boyunca 81 vilayette 780 bin kilometrekare vatan topraklarında, tüm vatan sathında hizmet ürettik, eser ürettik, doğu-batı demedik, kuzey-güney demedik, her bir vilayetimizde, her bir vatandaşımıza, kardeşimize ulaşmanın yoksula, yolda kalmışa el uzatmanın derdi, gayesi içinde olduk.

Biz sevgili kardeşlerim, bazı siyasetçiler gibi çirkin bir dile, çirkin bir üsluba, çirkin yöntemlere prim vermedik. Biz popülizme tevessül etmedik, biz yalan söylemedik, biz ne aldatan, ne aldananlardan olmadık. İstismara, sömürüye, fırsatçılığa AK PARTinin siyasetinde imkan tanımadık. AK PARTi'nin rotasını siz çizdiniz, millet çizdi millet. AK PARTi'yi sadece ve sadece milletin talimatıyla biz yola koyduk. Öyle yürüdük, öyle yürüyeceğiz.

Sevgili kardeşlerim; bakınız, şimdi çıkıyor bir siyasi lider ne diyor. Diyor ki, çiftçinin borcunun sadece faizini değil, anaparasını da sileceğiz. Adama demezler mi ya, çıkar oradan bir çiftçi, ey Kılıçdaroğlu ben enayi miyim ya, ben bu parayı ödedim, benim durumum ne olacak demez mi? Yani bir vatandaş gidecek parasını zamanında ödeyecek, öbürü ödemeyecek, eee? Kılıçdaroğlu diye birisi çıkacak gelecek, ben hepinizin borcunu sildim diyecek. Ne adına siliyorsun, sana bu yetkiyi kim veriyor? Faizse faizi biz de geldiğimizde sildik, ama anaparayı aldık. Niye? Anaparayı ödeyen var, anaparayı ödeyen dururken biz şimdi bunu göre göre nasıl oluyor da sen anaparayı da sildim diyorsun, böyle bir yetkin var mı? Yani bunlar bu ülkeyi zaten bu ifadelerle de yönetip yönetemeyeceklerini ortaya koyuyorlar, biraz sonra geleceğiz. Biz delillerle konuşuruz, belgelerle konuşuruz, bütün eserler ortada.

Şimdi bakın sevgili Kütahyalılar, sevgili gençler; özellikle sizlerin dikkatlerini buraya çekmek istiyorum. Benim yaklaşık 2 milyon genç insanım, 1 milyon 700 bin çok büyük bir umutla, gelecek umuduyla, çok büyük hayallerle YGS sınavına girdi. Sınavın hemen ardından birileri ortaya bir şifre iddiası attı. CHP Genel Başkanı, MHP Genel Başkanı başta olmak üzere fırsatçılar hemen bu iddianın üzerine çullandılar. Gençler söz konusu demediler, gençlerin hayalleri söz konusu demediler, gençlerin umudu söz konusu demediler. Bir de bunların malum yandaş medyası var, candaş medyası var. Bunlarla gençler üzerinden AK PARTi iktidarını vurmak istediler. Değerli kardeşlerim ve bunu istismara dönüştürdüler. Günlerdir yapılan tüm açıklamalara rağmen, iddiaların asılsız olduğunu gösteren tüm delillere rağmen CHP ve MHP gençlerin hayalleri üzerinden hala istismara devam ediyorlar. Bakın Doğu'da, Güneydoğu'da 7 yaşındaki çocukların eline taş verip askere, polise karşı kışkırtan... İlkokul çocuklarını istismar etmek ne kadar çirkinse, 2 milyona yakın gencimizin hissiyatını istismar da o kadar çirkindir. Sabahlara kadar ders çalışan, üniversite hayali gören, gelecek planları yapan o tertemiz zihinleri istismar etmek, siyaset değil, apaçık fırsatçılıktır. Bununla birlikte yargıya müdahale edildi. Ben daha önce de açıkladım, bugün Kütahya'dan bir kez daha açıklıyorum. Her türlü iddianın takipçisiyiz. Yargıyla birlikte her türlü iddiayı çok yakından izliyoruz, inceliyoruz. Şu ana kadar YGS'de kopya çekildiğine dair tek bir delil ortaya konmuş değil. Hesaplamayla ilgili, diğer konularla ilgili aksaklıklar varsa bunlar derhal düzeltiliyor, telafi ediliyor ve hiçbir öğrencimiz mağdur edilmiyor. Sınava giren gençlerimizin her birinin hakkı ve hukuku bizim teminatımız altındadır. Hiç kimsenin hak yemesine, çıkar sağlamasına, ayrıcalık tanımasına imkan ve fırsat asla vermeyiz.

CHP ve MHP'ye de buradan sesleniyorum, lütfen gençlerin üzerinden elinizi çekin. Gençlerin zihnini bulandırmaktan, buradan rant elde etmekten, fırsatçılıktan vazgeçin. Onların yandaş, candaş medyasına da sesleniyorum. Gençlerin hissiyatını istismardan artık elinizi çekin. Sizi çok iyi tanıyoruz, candaş medya sizi çok iyi tanıyoruz. Bu tür aktörleri de çok iyi biliyoruz. Bilesiniz ki bunu hiçbir zaman basın özgürlüğü, medya özgürlüğüyle buna kılıf çekemezsiniz. Biz sizinle iktidar olmadık, biz milletle iktidar olduk, milletle yürüyeceğiz. Tüm genç kardeşlerime sesleniyorum, bu siyasetçilerin, bu medyanın istismarcı tavırlarına aldanmayın. Bunların hırsla kurdukları tezgahlara gelmeyin, bunların kışkırtmalarına, tahriklerine aldanmayın. Gönül huzuru içinde 2. sınava hazırlanın. Tekrar ediyorum, tek bir öğrencimizin dahi mağduriyetine göz yummayız, yummayacağız. Öğrencilerimiz müsterih olsunlar, rahat olsunlar, bu istismarcılara kulak vermesinler.

Show TV'ye çıkmış. Sayın Kılıçdaroğlu şov yapıyor. Değerli kardeşlerim, çok enteresan, orada bir şeyler anlatıyor. Kopyadan bahsediyor falan filan. Arkadaş, ya varsa çık açıkla, koy belgeyi ortaya, koy, koy belgeyi ortaya. Hayatın hep akşam söyleyip sabah inkar ettiklerinle dolu. Hiç doğru konuşmuyor bu zat. İstanbul'a Belediye Başkanı adayı oldu, benim Büyükşehir Belediye Başkan adayımla ilgili hep dosya dosya dosya dedi, bir tane dosya ortaya çıkarmadı. Kırtasiyecide klasör çok, dosya çok, meğerse bu hep onlardan bahsediyor. Şimdi şahsımla ilgili iktidar olunca dosya açıklayacakmış. Ana Muhalefetin görevi nedir? Denetlemek. Sen beni 8,5 yıldır Genel Başkanınla beraber denetlemedin mi? Nerede dosyalar, çıkar bir tane dosya koy ortaya. Yandaş medyanla beraber bunları koy ortaya. Kılıçdaroğlu, bizim abdestimizden şüphemiz yok ki namazımızdan şüphemiz olsun. Sen kendine bak kendine.

Ne kadar ahbabın, yaranın varsa, ne kadar soyadını taşıyanlar varsa bunların hepsini SSK Genel Müdürüyken SSK'ya doldurdun ve batırdın SSK'yı, batırdın. Benim vatandaşım SSK Genel Müdürü olduğu zaman Kılıçdaroğlu, hastanede, SSK hastanesinde kuyruklarda az mı çile çekti, 90'lı yılları bir hatırlayın, az mı çile çektik? Eczaneye, SSK'nın eczanesine girerdik, ilacımızı alabiliyor muyduk? Yarısı var, yarısı yok. Sevgili kardeşlerim, ne oldu, SSK battı mı? Aldığı zaman SSK zarar etmiyordu, ama o aldı batmaya başladı. Battı battı battı, 99'a geldi ki baktı yürütemiyor bu işi, hemen soluğu merhum Ecevit'in kapısında aldı. Beni aday yapar mısın dedi. Fakat Ecevit, bunun ne denli başarısız bir Genel Müdür olduğunu bildiği için bunu veto etti, yok yok dedi, hadi başka yere git, gönderdi. Şimdi de merhum Ecevit'e sığınıyor.

Sevgili Kütahyalılar; yine Show TV'de, ya böyle yalan olur mu? Sevgili Kütahyalılar, Allah aşkına şuna bir dikkat edin. Programda önce diyor ki, YÖK'ü kaldıracağım diyor. Ama aynı programın içerisinde yarım saat, 35 dakika sonra bu defa diyor ki harçlardan elde edilen paraları YÖK'e devredeceğim diyor. Hani kaldırıyordun ne oldu, hani ne oldu? Dedim ya, bak akşamdan sabaha dedim, ama akşamdan sabaha bile yok, dayanamıyor. Yarım saatte hemen makaram sarı bağlar, kız oynar gelin ağlar, bunun hali bu.

Sevgili Kütahyalılar, sevgili kardeşlerim; Türkiye 3 Kasım'da biliyorsunuz bir yola çıktık, bu çıraklık dönemiydi, değil mi? Nereye kadar? 2007. 2007'de ne başladı? Kalfalık dönemi. Nereye kadar? 2011. 12 Haziran'dan sonra ne başlıyor? Ustalık dönemi başlıyor. Sinan ne diyor; "Süleymaniye benim kalfalık eserimdir" diyor. "Edirne Selimiye benim ustalık eserimdir" diyor. İşte siyasette de biz çıraklık dönemini geri bıraktık, kalfalık dönemini geri bıraktık, şimdi ustalık dönemine hazırlanıyoruz. Tabi ustalık döneminde Türkiye bir başka değişim yakalayacak, her şeyiyle. Değerli kardeşlerim, biz 3 Kasım'da bu çirkin siyaseti, bu istismar siyasetini, yalan üzerine bina edilmiş bu siyaseti milletimizle beraber elimizin tersiyle ne yaptık? İttik. Birileri bugün o eski tarz siyaseti yeniden diriltmek istiyorlar. Bakın dikkatinizi çekmek istiyorum, CHP bir yandan bu ülkeye musallat olmuş çeteleri diriltmeye çalışırken, biliyorsunuz şimdi CHP'nin Genel Merkeziyle Silivri arasında bir tünel var, tünel. Biz halkımıza hizmet için tüneller deliyoruz, raylı sistemin tünellerini deliyoruz, duble yolların tünellerini deliyoruz dağları delerek, bunlar da çete, mafya vesaire bu ilişkileri kurmak için kendilerine ait eski siyaset tarzını gündeme getirmek için maalesef tüneller kuruyorlar. Esasen CHP'nin bu noktada ustasının, akıl hocasının, danışmanının kim olduğu bu ara ortaya çıktı. Siz onları çok iyi tanırsınız. Hani 1991 yılında kim ne veriyorsa ben 5 fazlasını veriyorum diyenler vardı, hatırladınız mı? Kimdi o? Kim? Hani herkese bir ev, bir araba vaat edenler vardı ya, hani 500 günde ülkeyi düzlüğe çıkaracağını söyleyip ülkeyi batıranlar vardı ya, işte bugün şimdi CHP o emekli siyasetçilerin gölgesinde, onların yedeğinde, himayesinde siyaset yapmaya çalışıyor. Tıpkı onlar gibi bol keseden atıyor. Tıpkı onlar gibi olmayacak şeyleri vaat ediyor. Tıpkı onlar gibi dini, dini değerleri istismar ediyor. Tabi bu arada boş değil, onu da söyleyeyim.

Şimdi biz iktidarı kimden aldık? MHP ve CHP'nin yavrusu DSP'den aldık. ANAP'ı söylemeye gerek yok, tarih oldu. Şimdi devraldığımız IMF'ye Türkiye'nin borcu neydi? 23,5 milyar dolardı. Ne yaptık? Ödedik ödedik ödedik, şimdi ne var? 5 milyar dolar var. 5 milyar dolar. Bak, onlar borçlandı, MHP'li kardeşlerim beni iyi dinlesinler, ekranları başında dinliyorlar, ben onları seviyorum, ülkücü kardeşlerim iyi dinlesin. Ama ben dinliyorum ki, ne olur şu başımızı iki elimizin arasına alalım, futbol takımı tutar gibi parti tutmayalım. Ülkemiz için tutalım. Bu hizmetleri kim, nasıl götürüyor bunu iyi düşünerek adım atalım. CHP'li vatandaşlarıma da sesleniyorum, siz de başınızı iki elinizin arasına alın. Niçin bu millet CHP'ye tek başına iktidar yolunu açmıyor bunu bir düşünün. Ve neden 16 aylık bir parti iken AK PARTi bu ülkede yüzde 34'le iktidar oldu. Daha sonra yüzde 47'le iktidar oldu, bunu bir düşünün. Türkiye'nin 81 vilayetinin 80'i milletvekili veriyor AK PARTiye, bunu bir düşünün. Acaba CHP'ye sadece belli iller, MHP'ye sadece belli iller, BDP'ye sadece birkaç tane ilin dışında niçin oy çıkmıyor bunları bir düşünün. Marifet iltifata tabidir. Bunları bir düşünün. Biz ayrıcalık, ayrımcılık bunların hiçbirini düşünmüyoruz. Türk'üyle, Kürt'üyle, Laz'ıyla, Çerkez'iyle, Gürcü'süyle, Abaza'sıyla, Roman'ıyla, Boşnak'ıyla, Arnavut'uyla milletimizi, 74 milyonu Yunus'un diliyle; "Yaratılanı severiz Yaratandan ötürü" anlayışı ile seviyoruz. Böyle çıktık yola. Ve 23,5 milyar dolar borç, şimdi 5 milyar dolar.

Bitmedi. Milliyetçilik nedir? Milletini sevmektir. Sevebilirsin, ama milletinin cebine ne koydun onu konuş. Öyle mi? Vatanı seversin, peki bu vatanda ne yaptın onu konuş. Ne kadar okul yaptın, ne kadar hastane yaptın, ne kadar adalet sarayı yaptın, ne kadar emniyet müdürlüğü yaptın, ne kadar yol yaptın, ne kadar enerji ile ilgili barajlar yaptın söyle. Çiftçime, memuruma, köylüme ne kazandırdın söyle. Ben belgelerle konuşuyorum, bak biz şunları şunları kazandırdık diyoruz. Sen de söyle. Ama bunlar 3,5 yıl kalabildiler, 5 yılı tamamlayamadılar. Niye? Çünkü battılar. Baktılar ki bu iş yürümüyor, hemen kaçıp gittiler. Ama bizde böyle bir şey gördünüz mü? Geldik, 4,5 yıl iktidarda ve bütün muhalefet partilerinin artık yaz mevsimi, şudur budur dedikleri için geri çektik. İkinci seçimi tam zamanında yaptık. Şimdi bu seçimi de yine tam zamanında yapıyoruz. Niye? Biz zamanla yarışıyoruz, zamanla.

Bakınız, bize Merkez Bankası döviz rezervi, yani kasası ne kadardı biliyor musun MHP tarafından devredildiğinde? 27,5 milyar dolar. Bunun da yarısı işçi döviziydi. Sevgili Kütahyalılar, dikkat edin 27,5 milyar dolar, şimdi Merkez Bankası'nın kasasında ne var biliyor musunuz? 95 milyar dolar var. 27,5 milyar dolara nerede, 95 milyar dolar nerede. İş bilenin kılıç kuşananın. Sayın Bahçeli, soruyorum, 27,5 milyar dolar mı büyük, 95 mi büyük? Halep oradaysa arşın Kütahya'da, olay bu kadar basit.

Değerli kardeşlerim; hem milletimizi seviyorum, seveceğiz, hem ülkemizi seviyoruz, seveceğiz ve Atatürk'ün ifade ettiği muasır medeniyetler seviyesinin üstüne ülkemizi çıkaracağız. Onun için Türkiye hazır, hedef 2023. Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yıldönümünde inşallah dünyanın ilk on ülkesi arasına Türkiye'yi ne yapacağız? Sokacağız. Bak geldiğimizde 26. sırada olan Türkiye, şimdi 17. sırada. Tırmanış devam ediyor, devam edecek. Şuanda büyümede Avrupa'da 1. sıradayız. OECD ülkeleri arasında 1. sıradayız. Dünya ülkeleri arasında 3. sıradayız. 8,9 büyüme oranı. Hamd olsun. Şimdi soruyorum, Sayın Bahçeli Allah aşkına şunu hiç düşünmüyor musun? Ben bu AK PARTi'ye Türkiye'yi milli geliri, bak adı üzerinde milli geliri ne kadarken verdim? 230 milyar dolarla verdin, ama bak bunu iyi hesap edin. Peki şimdi ne oldu? Değerli kardeşlerim, rakam büyüdü büyüdü büyüdü, şu anda geldiğimiz seviye hamdolsun 740 milyar dolar. Bakınız nerelere geldik. Bakınız, devletin kamu net borç stoku yüzde 61'di milli gelire oran itibariyle. Şimdi yüzde 25'e düştü. Bitmedi, devletin borçlanma faizi neydi biliyor musunuz? Yüzde 63. Kimin cebinden çıkıyordu bu para? Halkımın cebinden çıkıyordu, benim Kütahyalı kardeşimin, çiftçi, memur, işçi, köylü onların cebinden çıkıyordu bu para. Sevgili kardeşlerim, şu anda devletin borçlanma faizi ne biliyor musun? Yüzde 7, yüzde 8. Bakınız yüzde 63 nerede, yüzde 7, yüzde 8 nerede. Bu aradaki fark kimin cebinde kaldı? Milletimin cebinde kaldı. Hesabı bir de böyle yapacağız.

Enflasyon neydi? Yüzde 30. Şu anda enflasyon ne oldu? Yüzde 4,3. 30'dan buraya, aradaki fark yaklaşık 26. Sevgili kardeşlerim, bak burada anneler içişleri bakanı olarak bunu iyi bilir. Şimdi şurada bazı rakamlar vereceğim. Durmadan söylüyor ya yok şöyle, yok böyle filan diye, geriye gidiyor bilmem ne yapıyor. Sadece ben asgari ücret üzerinden söylüyorum. Bugün en az maaş alan memurumuz değerli arkadaşlarım 1400 lira alıyor, küsuru var. Fakat ben asgari ücretle ilgili alım gücünü söyleyeceğim.

Bakınız, 2002 sonunda buğday unu asgari ücretle ne kadar alınıyordu biliyor musunuz? 194 kilo. Şimdi ne kadar alınıyor biliyor musunuz? Nisan ayı itibariyle söylüyorum, 337 kilo. Artış ne? Yüzde 74. Artış bu. Pirinç, 2 liralık pirinçten bahsediyorum. 2002'de 92 kilo alınıyordu. Nisan ayı itibariyle 136 kilo alınıyor. Artış yüzde 47. Ayçiçek yağı 2,88 liralık olandan söylüyorum litresi. 64 litre alınıyordu. Şimdi 126 litre alınıyor. Artış yüzde 97. Bakın nereden nereye. Çay 32 kilo alınıyordu. Şimdi 49 kilo alınıyor. Artış yüzde 53.

Toz şeker 1,6 lira, 115 kilo alınıyordu. Şimdi 242 kilo alınıyor. Sevgili kardeşlerim, hesap ortada. Bunları çoğaltabiliriz, ama takibiniz zor olur diye burada bırakıyorum. Esasen şu anda hani Kılıçdaroğlu dağıtıyor ya, şu kadar veriyorum, bu kadar veriyorum. Nereye sulandı biliyor musunuz? Şu anda Merkez Bankasının kasasında 95 milyar doları duydu ya, coştun yine deli gönül, sular gibi çağlar mısın diyor, oraya daldırırız elimizi oradan boşaltırız diyor. Hazine dolu, orası dolu CHP'nin de iştahı kabarıyor. Herhalde benim vatandaşım bu oyuna gelmeyecek değil mi? Bu ülkede devletin Hazinesi ne zaman dolduysa, CHP ya müdahaleyle ya da koalisyon ortağı olarak gelmiş, o Hazineyi her seferinde tamtakır etmiş, bu ülkeyi 5 sente muhtaç etmiştir. Hani şimdi akıl hocaları var ya akıl hocaları, o akıl hocası bile diyordu ki, CHP Türkiye'yi 5 cente muhtaç etti diyordu. O şimdi onlara akıl hocalığı yapıyor. Şimdi korkuyorum birlikte 5 sente muhtaç etmenin planlarını yapıyorlar ama, benim milletim zaten bunlara yol vermez. O günler geçti. Artık milletim bunları çok iyi tanıyor, bunların genlerine kadar benim milletim bunları okuyor artık. Ve hiçbir zaman bunlara tek başına iktidar teslim etmedi.

Değerli kardeşlerim; bakınız burada özellikle bir şeyi ifade edeyim. O da şu: Tabi atmamız gereken çok daha önemli adımlar var, yolumuz uzun. Şimdi rahmetli Ecevit'e, Ecevit'i tasfiye etmek isteyenlere, daha yaşarken, Başbakan iken üzerine beton dökmek isteyenlere de sahip çıkıyor. Bakınız beton dökmek ifadesi bana ait değil, bu ifade DSP'nin eski Genel Başkanı Sayın Zeki Sezer'e aittir. Sayın Kılıçdaroğlu, hemen yanı başındaki yardımcısına, Ecevit'in eski yol arkadaşına gitsin bunları sorsun. Mehmet Haberal hakkında geçmişte neler söylediğini de sorsun Emrehan Halıcı'ya. Yetmez, milletvekili adayı Sinan Aygün'ü de çağırsın, ona da Ecevit'le ilgili, Ecevit'in Başbakanlığı döneminde neler yaptığını, neler söylediğini sorsun. Allah aşkına böyle bir karışım olur mu, böyle bir çorba olur mu? Yıllarca bu şekilde birbirlerini yiyenler, didişenler, birbirleri hakkında olmadık sözleri söyleyenler, hatta mahkemelere düşenler, en zıt kutuplarda buluşanlar şimdi CHP çatısı altında ittifak yapıtlar. Kime karşı? AK PARTi'ye karşı. Elhamdülillah, demek ki doğru yoldayız. Demek ki istikametimiz doğru. Bunlarınki ittifak değil, bunlarınki değerli kardeşlerim çete kardeşliği, çete. Çeteler bunları bir araya getirdi. Kol kola, omuz omuza getirdi. Çıkmışlar MHP ile de ağız birliği yaparak, ortaya dökülen çirkin kasetlerden dolayı AK PARTi'yi suçluyorlar. Eski Genel Başkan kaset mağduruydu, yeni Genel Başkan kaset mamulü. CHP Genel Başkanına Kütahya'dan sesleniyorum. CHP'de ortaya çıkan kaset skandalından istifade edenler kimler? O kaset skandalından fayda sağlayanlar kimler? O kaset skandalının ardından CHP'yi yeniden şekillendirme fırsatını bulanlar kimler? O kasetlerden sonra ellerini ovuşturanlar kimler? CHP Genel Başkanı uzaklara bakmasın, AK PARTiye bakmasın. Eğer sorumlu arıyorsa dönsün kendine ve yanı başındakilere baksın. AK PARTi böyle çirkin işlerin içinde asla olmaz, böyle çirkin işlerden fayda beklemez, bunları fırsat olarak görmez ve kullanmaz. Ben CHP'yi de, MHP'yi de milletime havale ediyorum. Ben onları kasetleriyle, kendi iç didişmeleri ile baş başa bırakıyorum. Biz işimize bakacağız, biz Türkiye'yi büyütmeye devam edeceğiz.

Sevgili Kütahyalılar; bugün sizinle bir konuyu daha görüşmem lazım. Çünkü yine bu candaş medya filan rahat durmuyor. Gümüşköy'de bir maden işletmesinin özel sektöre ait atık depolama alanında meydana gelen patlama, sızıntı ve sonrasındakileri gelişmeleri biz Çevre Bakanlığı olarak çok yakından takip ediyoruz. Başbakan Yardımcımız Sayın Cemil Çiçek, Çevre Orman Bakanımız Sayın Eroğlu, Kütahya Valiliğimiz, Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığımız meseleyi an be an izliyor. Gerekli tedbirler alınmıştır. Şu an itibari ile endişeyi gerektirecek hiçbir durum yok. Kütahyalı kardeşlerim, köylülerimiz hiç endişelenmesinler. Mesele takibimiz ve kontrolümüz altındadır. Hiç endişe etmeyiniz.

Sevgili Kütahyalılar, değerli kardeşlerim; 3 Kasım 2002 seçimlerinin ardından çıktığımız ülkemize ve milletimize hizmet yolculuğumuzda 8,5 yıl geride kaldı. Sizlerle birlikte geçen bu sürede neler yaptığımızın şöyle bir muhasebesini yapalım istiyorum. Hepsini anlatmaya böyle bir mitingde fırsatımız yok, saatler yetmez. Ama en azından satır başları ile bazılarını sizlere ifade etmek isterim. Türkiye genelindeki hizmetlerde şöyle bir öncelikler sıralamasına bakalım. Bizden önce Milli Savunma 1. sıradaydı, geldik şimdi 6. sırada, Milli Eğitimi 1. sırada. En büyük bütçeyi ona ayırıyoruz, en çok kadroyu ona ayırıyoruz. Şimdi soruyorum, sıraların üzerinde kitaplarınızı ücretsiz olarak alıyor musunuz? İlköğretimde, ortaöğretimde alıyor musunuz? 163 bin derslik yaptık, 163 bin derslik. Benim mali imkanım yok diyenlere sesleniyorum. Asla böyle bir şeyi kabul edemeyiz. İlköğretimde okuyorsan ne veriyoruz? 30 lira. Kız öğrenciye ne veriyoruz? 35 lira. Ortaöğretimde erkek öğrenciye ne veriyoruz? 45 lira. Kız öğrenciye ne veriyoruz? 55 lira. Anne sosyal güvencesi yok, 150 lira her ay sosyal dayanışmadan alıyor mu? Alıyor. Özürlü ailelerine bakımdan dolayı ne veriyoruz? Asgari ücret. Bunlar bu sürede devam ediyor. Üniversite öğrencilerimize biz geldiğimizde ne veriliyordu? 45 liracık. Şimdi ne veriyoruz? 240 lira. Eğer Kredi Yurtlarda kalıyorsa 150 lira da beslenme yardımı veriyoruz, 390 lira. Sayın Kılıçdaroğlu, sen nerede dolaşıyorsun, bunlardan haberin var mı? Eğer mastır öğrencisiyse 480 lira veriyoruz. Doktora öğrencisiyse 720 lira veriyoruz. Ne edelum? Bakın yolsuzlukların bir ülkede bunlar olmaz, ama şimdi taştı rahmet deryası. Onun için de evvel Allah veriyoruz, daha fazla vereceğiz.

Ve bitmedi, şimdi yeni bir döneme giriyoruz. Nedir bu? Artık Fatih projesi kapsamında karatahtaları kaldırıyoruz, bundan böyle akıllı tahtaya geçiyoruz. 4 yıllık bir proje. Başlayacağız, 4 yıl içinde bütün okullara akıllı tahtayı yerleştireceğiz. Bunlar bilgisayar donanımlı akıllı tahta. Projeksiyon aynen yine var ve internetle dünyaya bağlanıyoruz. Bütün sınıflar internet ağıyla donanacak. Ve bir de her öğrencimize artık böyle bir elektronik kitap vereceğiz. Bunu ücretsiz olarak vereceğiz, ücretsiz. Bütün müfredat bunun içinde olacak. Dolayısıyla, neyi ararsan burada bulacaksın. Kitap, defter ister yanında götür, ister götürme, ama bir nostalji olsun diyebilirsin, onu da yanında götürebilirsin. Böyle bir dönemin içine giriyoruz. Neden? Yahu Amerika'da George bu teknolojiyi yakalayacak da, Almanya'da Hans bunu yakalayacak da, Helga yakalayacak da, benim Kütahya'mda Ahmet'im, Mehmet'im, Hasan'ım, Hüseyin'im, Ayşe'm, Fatma'm, Hatice'm, Hülya'm niye yakalamasın, niye. Olay bu. Bu anlattıklarım gence yönelik. Gençlik bizim her şeyimiz, yarınımız. Ve hemen seçim arkasından bunların ihalesini yapıyoruz. Ön hazırlıklarımız tamam, ihaleyi yaparak süratle kazanan firma üretimine geçecek ve 4 yıl içinde de bütün okullarımıza, bütün öğrencilerimize, okullar donanacak ve öğrencilerimize de bu elektronik kitaplar dağıtılmış olacak. Yapar mıyız? Bakın, her şey milletim için, her şey Türkiye için, her şey gençliğimiz için. Olaya böyle bakıyoruz. Gençliği aldatmanın yollarını aramaya gerek yok. Biz bugüne kadar ne söz verdiysek onu yaptık. Hiçbir zaman prensibimdir, ayakta kimseye söz vermem, ayakta. Yani gelip şunu yapalım, şunu edelim dedikleri zaman söz vermem. Eğer onun etüdü yapılmadıysa, fizibilite çalışmaları yapılmadıysa, fizibl mıdır, değil midir etüdü yapılmadıysa bu kardeşinizden bunun sözü çıkmaz. Bugüne kadar 8,5 yıldaki prensibimiz hep bu olmuştur. Öyle kurusıkı atmakla devlet yönetilmez, kurusıkı atmakla bu millet sadece aldatılır, hep böyle oldu. İşte diyorum ki, 12 Haziran'da gelin bu iki zihniyeti, üç zihniyeti sandıklara gömün. Bunun adı demokratik bir derstir. Çünkü AK PARTi olarak daha güçlenerek yarınlara yürüyeceğiz. Ve yeni Anayasamızı ileri demokrasi için, temel hak ve özgürlükler için çok daha güçlü bir şekilde, milletin söylemini, milletin beklediği Anayasayı inşallah ilk iş olarak halledeceğiz ve Parlamentomuzda, oluyorsa Parlamentoda, ama eğer böyle bir yetkiyi alamazsak o zaman tabi mevcutla yetinmek zorunda kalırız. Öyleyse çok çalışacağız. Kaç gün kaldı? 33 gün. Kapı kapı dolaşmaya evet mi? Köy köy dolaşmaya evet mi? Biliyorsunuz, milletvekili sayısı 5. 5'te Bunu böyle bitireceğiz. Bu müjdeyi sizden 12 Haziran akşamı bekliyorum ona göre. Ve bu kardeşiniz nasıl dolaşıyorsa, inanıyorum ki siz de dolaşacaksınız. Fazla değil 33 gün kaldı, 33 gün. Tamam mı? Tamam mı? Eyvallah.

Sağlık alanında yaptıklarımıza bakalım. Ben Kütahya'nınkilere girmiyorum, hep genel konuşayım diyorum. Çünkü Kütahya'da yapılanları zaten biliyorsunuz. Eğer isterseniz onları da anlatabilirim. Gerek var mı? Sağlıkta istediğin hastaneye gidiyor musun? Ayrılık var mı? İstediğin eczaneden ilacını alıyor musun? Eksik var mı? Ama Bay Kılıçdaroğlu, sen çile çektirdin be. Ah ah, o ne Genel Müdürmüşsün sen be, ne kadar da başarılıymışsın. Bir SSK'yı yönetemedin.

Nereli onlar? Somali. Maşallah. Bak Somali'den de aramızda yavrularımız var, güzel kızlarımız var. Biraz sonra onları da alalım, ama diğer kardeşleriyle beraber, Türkiye'den de kardeşleriyle beraber burada şey yapalım.

Ve sadece aile hekimliği için 20 bin 500 doktor görevlendirdik. Hepinizin aile doktoru var mı? Peki bize kadar niye yoktu? SSK Genel Müdürüydün Bay Kılıçdaroğlu, aklına böyle bir şey gelmedi mi, Avrupa'da bunlar yok muydu o zaman, Batı'da yok muydu? Niye böyle bir şey getiremedin? Ama biz getirdik. Ve sevgili kardeşlerim, şimdi benim vatandaşım hemen aile hekimini arıyor, değil mi? Kendisi ile görüşmesini yapıyor. Eğer yerinde hemen müdahale yapılırsa yerinde müdahale, sevk gerekiyorsa sevk ve modern anlamda süratle artık dertlerimizin şifasını buluyoruz. Ve değerli kardeşlerim, bizden önce toplamda sağlık kuruluşlarına sadece 7 bin 644 adet yatak kazandırılmıştı. 8 yılda biz ne yaptık biliyor musunuz? 35 bin nitelikli yatağı hastalarımıza kazandırdık. Şu anda bizim 16 noktada Türkiye genelinde 18 helikopterimiz var. 2 tane jet ambulans var. Hani "et tekraru ahsen velev kane yüz seksen" var ya, tekrar tekrar edelim ki hafıza-i beşer nisyan ile malul, unutulabilir, unutulmasın, hep tekrar edelim. 2 uçağımız vardı jet, şimdi bunu 5'e çıkarıyoruz, 5 ambulans uçağımız olacak. Biliyorsunuz geçenlerde Sayın Tatlıses, Almanya'ya gitmesi gerekince Sağlık Bakanlığımızın ambulansı devreye girdi ve Almanya'ya götürdü. Yani Türkiye'nin dört bir yanına her şeyimizle ne yapacağız? Uzanacağız. Neden? Çünkü Kanuni ne diyor; "Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi." Bir sağlıklı nefesi devleti feda eden bir ecdadın torunlarıyız. Onun için her şeyi yapacağız. Öyle mi? Bu millet her şeye layık mı? Layık, biz de onu yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz. Artık hastanelerimizde 7ay sonra, 8 ay sonra gel, böyle bir şey var mı? Tomografi, ultrasonografi, MR vesaire artık her şey hastanelerimizde hamdolsun var. Böyle uzun süreli git geller yok. Varsa hemen Valiliğin kapısını çalın, Kaymakamın kapısını çalın. Gel, hiçbir şey olmadı, çözülmedi mi, evvel Allah bize ulaşın. Hemen 112 Acil durumu bildirin.

Değerli kardeşlerim; sistemi değiştirmekle, yatak sayısını ve niteliğini artırmakla kalmadık. Araç, donanım sağlık kuruluşlarımızda çağ atlattık. Adalet saraylarımız aldı başını gidiyor evvel Allah. Ve ambulans sayısını 618'den Türkiye'de 2 bin 547'ye çıkardık. MR sayısını, bak bu da çok önemli, MR sayısını 18'den, lütfen dikkat, 247'ye çıkardık. Tomografi cihazını 121'den 375'e çıkardık. Sağlıklı bir Türkiye ancak böyle kurulur, bunu yaptık. Ve fakir fukara, garip gureba artık sömürülmüyor. 490 bin konut inşa ettik. 360 binini sahiplerine teslim ettik. Şimdi yeni bir müjde. Yeni konutlar başlattık 50 metrekare. Hiç imkanı olmayan, fakir fukara, garip gurebaya şimdi bir şey yapıyoruz. Evi yapacağız, ama hiçbir imkanı yok, evin içini yeni evlenenlere söylüyorum, evin çeyizini vereceğiz. Beyaz eşyası, mobilyası bunlar olacak ve bunu da aynen binanın maliyetine ilave edeceğiz. Ve 20 yıl vade ile bunu ödeyecek. Yani balık yedirmeyeceğiz, balığı da tutmasını öğreteceğiz. Ve iş imkanı da meslek edindirme kurslarıyla bunları da sağlayacağız. İşte bizim devlet anlayışımız bu, devlet yönetim anlayışımız bu ve bunları başaracağız.

Şimdi bizim hani dağıttıklarımız vardı ya, erzak, kömür vesaire, diyorlardı ki Sayın Kılıçdaroğlu bunlar sadaka dağıtıyor. Asla, devlet sadaka dağıtmaz. Devlet sosyal devlettir, sosyal devlet olmanın gereğini yapar. Kapı kapı dolaşacaksın, tıpkı Ömer gibi. Acaba hangi evde ağlayanlar var duyacaksın, ona ulaşmaya çalışacaksın. Ve o sesi gidermeye çalışacaksın, sosyal devlet bu. Onun için işte her ay belli bir ücreti ne yapıyor? Bizim Sosyal Dayanışma Yardımlaşma Vakfımız veriyor, bunun yanında erzağını veriyor, kışın kömürünü veriyor, sobası yoksa sobasını alıyor. Ve bütün valilerimize, kaymakamlarımıza hep tavsiyem bu olmuştur. Safahat'ı açın, orada "Kocakarı ile Ömer" şiirini okuyun. Bak orada ne diyor ona bakın, ona göre hareket edeceğiz. Atlayacaksın arabada şoför mahalline, fakirin evine sen götüreceksin erzağı, gerekirse yakacağını götüreceksin, ben yapıyorum sen de yapacaksın. Bak hanım kardeşim ne diyor, biz yattığımız yerden maaş istemiyoruz diyor. Olay bu. Zaten değerli kardeşlerim, bu milletin onurlu insanlarına bu zaten yakışmaz. Ama bu demek değil ki, fakir fukara olmaz, tabii ki olur. Bakın bizim işsizlik sigortamız var. Biz 8 ay süreyle, 10 ay süreyle işsizlik sigortasından işsiz kalanlara, daha önce sigorta ödediği işsiz kalanlara maaş bağlıyoruz, veriyoruz. Ama siz ilanihaye böyle bir şeyi yaptığınız takdirde bu devleti çökertirsiniz. Çünkü bu neye benzer biliyor musunuz? Bir barajın Allah göstermesin patlamasına. Baraj patladığı zaman bütün olduğu gibi çevreyi alır götürür mü? Götürür. Onun için parayı yönetmek her yiğidin kârı değildir. Asıl olan finansı yönetmektir. İşte bizim bugüne kadar olan başarımızın arkasında bu var, yolsuzlukla mücadele var, finansmanı yönetmek var ve yatırımları fizibl olarak olması gereken yere yapmak var. Ve Türkiye bunu başardığı için şu anda böyle bir noktaya gelmiş ve daha da iyi noktaya geleceğiz.

Değerli kardeşlerim; biliyorsunuz çiftçimize bizden MHP döneminde yüzde 59 faizle kredi veriliyordu. Şimdi ne biliyor musun? Yüzde 5 faiz, yüzde 5. Yüzde 59 faizle kredi, yüzde 5 faiz, ey benim çiftçi kardeşim, bu oyunu bozmaya hazır mısın? Ama bunu Kılıçdaroğlu istismar ediyor, dürüst ol be, gerçek ortada. Esnaf sanatkâr, biz onların yanındayız biz. Yüzde 47 faizle Halk Bankası kredi veriyordu. Biz şimdi ne veriyoruz? Yüzde 5 faizle, yüzde 5. Ne veriyorlardı? 5 bin liracık. Biz ne veriyoruz? 100 bin liraya kadar şu anda kredi veriyoruz. 1'e 20. Tarıma Cumhuriyet tarihinin en büyük desteklerini biz sağladık. Değerli kardeşlerim, çiftçimize geçtiğimiz yıl 36 milyar, yani eski rakamla 36 katrilyon destek verdik. Hayvancılığa sağladığımız destek miktarı 5,5 katrilyon lirayı buldu.

Şimdi SUKAP diye bir proje başlatıyoruz, yeni projemiz çok önemli. Belediyelerimize, küçük belediyelere hibe, büyüklerine çok düşük faizle kredi. Ama üç şey yapacak. Bir; içme suyu. İki; atık su. Üç; yağmur suyu kanallarını yapmak üzere. İstiyoruz ki artık altyapı sorunu belediyelerimizin kalmasın, bunu da biz çözeceğiz.

Sevgili kardeşlerim; artık yeniden büyük Türkiye'yi inşallah bu temeller üzerinde yükseltmeye var mıyız? Ama 33 gün, durmak yok... Kapı kapı dolaşmaya... Eyvallah. Akraba, dost, ahbap her yere ulaşmaya... Ben size inanıyorum. Yarın Trakya'ya selamlarınızı götüreceğim, bu coşkunuzu götüreceğim. Yarın Çorlu, Lüleburgaz ve Edirne'de Trakya Bölgesini taramış olacağız.

Sevgili kardeşlerim; bütün gücümüzle, var gücümüzle çalışacağız, el ele çalışacağız, omuz omuza çalışacağız. Ve inanın 12 Haziran akşamı da 5 sıfırla Kütahya'nın müjdesini alacağız.

Şarkımız neydi bizim? Sizin dilinize can kurban. Bütün Türkiye duysun mu? Duysun. O zaman ben söylüyorum, siz tekrar ediyorsunuz. Siz de gelin, beraber söyleyelim gelin, çabuk çabuk. Hazır mıyız?

Beraber yürüdük biz bu yollarda -eller eller eller- Beraber ıslandık yağan yağmurda. Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor.

Günümüz kutlu olsun. 12 Haziran Türkiye'miz, milletimiz, Türk demokrasisi için, Kütahya'mız için aydınlık yarınlara vesile olsun. Hepinizi en kalbi duygularla selamlıyorum. Kalın sağlıcakla.

Bilal Baştan 05-13-2011 09:06

Başbakan Erdoğan'ın Çorlu Mitinginde Yaptığı Konuşmanın Tam Metni...
 
11.05.2011

Güzel insanları, siz sevgili kardeşlerimi hasretle, muhabbetle kucaklıyor bağrımıza basıyorum. Bizi bağrınıza bastığınız bizi gönlünüzde, yüreğinizde misafir ettiğin için sizlere en kalbi şükranlarımı sunuyorum.

Bizim Çorlu ile, Tekirdağ ile kalbimiz ortak çarpıyor. Biz milletimizle aynı istikamete bakıyor, milletimizle el ele, kol kola yürüyoruz. Biz milletin içine Çorlu'ya, Tekirdağ'a seçimden seçime gelenlerden olmadık. Birbiriyle seçimden seçime görüşenlerden, seçimden seçime kucaklaşanlardan olmadık. Biz her an milletimizle beraberiz, her an milletimizin içindeyiz. Milletimizle bir olduk, beraber olduk, iri olduk, diri olduk.

14 Ağustos 2001'de yeni bir sayfa açarak başladığımız bu yolculuk da milletimizden hiç kopmadık, milletimizden hiç ayrılmadık, milletimize hiçbir zaman sırtımızı dönmedik. Biz gelemediysek, hizmetlerimiz geldi, eserlerimiz geldi. Biz gelemediysek, yatırımlarımız geldi, okullarımız geldi, hastanelerimiz, yollarımız, hava alanlarımız geldi, konutlarımız geldi. 81 vilayette eser üretmek için, gecemizi gündüzümüze kattık. 81 vilayetle kalmadık. Bölgemizde dünyada Türkiye'nin sesini duyurmak, gücünü, etkisini, ağırlığını hissettirme mücadelesini verdik. Sizden aldığımız güçle, yetkiyle, sizlerin hayır duasıyla bir saniyemizi bile heba etmeden, bir kuruşunuzu dahi boşa harcamadan hizmet ürettik. Biz sizlerle gurur duyuyoruz. Rabbimize hamdolsun çabalarımızın meyvesini alıyoruz, mücadelemizin sonuçlarını görüyoruz. Milletle muhabbetimizin neticesini alıyoruz. Şu 8,5 yılda Türkiye'ye ilkleri yaşattık, Türkiye'ye rekorlar yaşattık, ülkemize sevinçler, büyük başarılar yaşattık. Türkiye'nin daha önce hiç görmediği, hiç yaşamadığı, hiç tecrübe etmediği hisleri hep beraber yaşadık. İstikrarla, güvenle, huzurla, umutla Türkiye'yi büyüttük.

Sevgili kardeşlerim; ben bir İstanbullu olarak bu bölgeyi çok iyi bilirim. Size bir soru sorsam, çünkü buraları bilmeyenleri de bilirim. Size bir soru sorsam, şöyle bir 8,5 yıl önceye gitsek, şöyle İstanbul'dan Edirne'ye doğru uzansak acaba şu yolların hali böyle miydi? Uluslararası bir uçuş yapacak olsanız, havaalanınız var mıydı? Ama artık bir havaalanınız var, ama artık duble yollarınız var. Ve sağlık noktasında çekilen sıkıntıları sizler yaşadınız bilirsiniz. İstanbul yollarında değil miydiniz? Ama artık sağlık ayağınıza geldi mi? Değerli kardeşlerim, biz bunları dahi yeterli bulmuyoruz. Çünkü bu engelliri aşarak, zincirleri kırarak, prangalardan kurtularak, tezgahlardan sıyrılarak bugünlere geldik, ama daha iyisi olacak.

Bakın sevgili kardeşlerim; şu Tekirdağ, şu Çorlu, çok büyük devlet adamları yetiştirdi. Osmanlı Döneminde büyük devlet adamlarını İstanbul'a gönderdi. Fatih'in komutanlarından Turhanoğlu Ömer Bey, Çorlulu Ahmedi Sarvan, Çorlulu Ali Paşa, Namık Kemal arkalarında iz bıraktılar, eser bıraktılar. Ve milletin gönlünde silinmez yer edindiler. Bugün İstanbul'da olsun, Trakya'da olsun, camileriyle, medreseleriyle, hanlarıyla, çeşmeleriyle, köprüleriyle her daim anılıyor, her daim dua alıyorlar. İşte bizim tek meselemiz bu. Bir AK PARTi geldi, bu ülkede eser bıraktı, iz bıraktı. Allah onlardan razı olsun denilsin bu bize ziyadesiyle yeter. İşte şair diyor ya; "İşaret aldığım gün atandan, yürüyeceksin, millet yürüyecek arkandan." Her zaman söylüyorum, bu makamlar bize sizin emanetiniz. Ne olacak, hepimiz ölmeyecek miyiz? Hepimiz ölmeyecek miyiz? Öleceğiz. Öldüğümüz zaman ne olacak? Yani hoca efendi musalla taşına getirdiği zaman cumhurbaşkanı niyetine demeyecek, başbakan niyetine demeyecek, trilyarder filanca niyetine demeyecek, öyle mi? Er kişi niyetine diyecek, hatun kişi niyetine diyecek. Ondan sonra iki metreküplük mezara gömecekler, ayrılıp gidecekler. Eğer güzel bir şeyler yapabildiysen ne ala, hani şair Baki'nin dediği gibi; "Baki kalan bu kubbede hoş bir seda imiş meğer." Eğer bu kubbede onu bırakabildiysen ne ala.

Siz, bizi bu makamlara size hizmet etmek için getirdiniz, öyle mi? Bunun hakkını veriyorsak bizi burada tutacaksınız, ama bunun hakkını vermiyorsak bizi göndereceksiniz, bu sizin hakkınız, bu milletin hakkı. Onun için demokrasinin güzelliği burada. Çünkü bu ülke otokratik bir yapı değil, otoriter bir yapı değil, totaliter bir yapı değil. Bu ülkede ileri demokrasiye yürüyoruz. Temel hak ve özgürlüklerimizi bunun üzerine bina ediyoruz. İşte 12 Haziran'dan sonra ilk iş, tam manasıyla ileri demokrasinin egemen olduğu, temel hak ve özgürlüklerin egemen olduğu ve halkımın benim anayasam dediği bir anayasa, bu hazırlanacak. Ve daha anlaşılabilir bir anayasa, daha küçük bir anayasa. Böyle detay falan değil, daha anlaşılabilir bir anayasa, bunu yapacağız. Ve bu milletin anayasası olacak, darbecilerin anayasası değil. Valla beyler, hanımlar aldı işi bak, yüklendi götürüyorlar. Biz sizlerle gurur duyuyoruz.

Fakat sevgili kardeşlerim; bazı siyasetçilerin yaptığı gibi biz bu koltuklara yapışıp kalmayacağız. Çünkü biz tüzüğümüze ne koyduk? AK PARTinin tüzüğünde ne var? 3 dönem arka arkaya milletvekili olan, 4. dönem aday olamaz, ara vermek zorunda. 5 kez arka arkaya Genel Başkanlığı sürdüren, 6. kez aday olamaz, ara vermek zorunda. Ne yapalım? Çünkü illa hizmet için bu koltukta durmaya gerek yok, bunu her yerde verebiliriz. Bu millete aşkı olan, bu millete sevgisi olan çekilir, arayı verir, danışmanlık da yapar, partisinde görevine de devam eder, görevde olanlara ben milletimin efendisi değil, hizmetkârıyım der yola devam eder. Ve şimdi siz bu kararın arkasındayız, yola böyle devam edeceğiz. Çünkü birilerinin bu işe alışması lazım ve sevgili kardeşlerim, bu sözlerinin arkasında duramayanlar var. Bugüne kadar bırakın tek başına iktidar olmayı, barajın altında kaldıkları halde o koltuğu bırakamayanlar var. Ben gidiyorum dediği halde gidip, tekrar dönenler var. Ama bizim kitabımızda bu yazmıyor, biz farklıyız. Farklılığımızı ortaya koymamız lazım.

Değerli kardeşlerim; bu aralar bir şeyler çıkardılar, bu kaset siyaseti. Bakınız, CHP bizi bu kaset siyasetiyle suçlama gayreti içerisinde. Bir defa AK PARTinin kimliğine, kişiliğine hiçbir zaman bu kaset siyaseti sığmaz. Siz kendi içinize bakın, içinizdeki hesaplaşmalara bakın. CHP'si de, MHP'si de kendi içerisindeki hesaplaşmaların şu anda bedelini ödüyor. Eğer böyle bir şeyin gayreti içerisinde olsak, biz istihbaratımızı da, bu konuda bununla ilgili birimleri de devreye sokmazdık. Ve devreye girdiler, bu yayınlar durduruldu. Ve yargı şu anda onlar da bu işi takip ediyor. Yargı da bu işi takip ettiği halde, burada AK PARTiden veya bizim şahsımızla ilgili alıp veremediğiniz nedir? Burada partilerin veya yönetimlerin bu tür yanlış işleri yapanlara karşı takınacağı tek tavır var. Nedir o? İhraç edersin gönderirsin, o kadar, ihraç edersin gönderirsin. Olmaz diye bir şey var mı? Bu yanlışları yapanlar varsa gönder gitsin, bunlar bize yakışmaz de gönder, gönder. Ama Sayın Kılıçdaroğlu gönderebildi mi? Sayın Baykal'la ilgili kaset çıktığı zaman ziyaret etti, kapıdan çıkınca beraber fotoğraf verdi, ben aday değilim dedi. Ertesi gün ne oldu? Adaylığını ilan etti. Şimdi eski Genel Başkanınla o kasette adı geçen bayan niye aday olamadı? Ama zat aday oldu, o erkek olduğu için ödüllendirildi. Peki bayan, o ne oldu? Hani kadınları savunan derneklere sesleniyorum, niye sesiniz çıkmıyor, niye çıkmıyor sesiniz? Sonra bunları özelidir diye nitelendirmek çok çirkin. Buna özeli denilebilir mi? Gayrimeşru bir olaya bu özelidir denilebilir mi? Özeli olanın bizler de karşısında oluruz. Ama gayrimeşru olana da biz sahip çıkmayız. Onlar da milletimiz tarafından cezasını bulsun deriz bu sandıklarda. Çünkü bize temiz siyaset lazım, adı ne olursa olsun gönder gitsin, onlar bu millete yakışmaz, bu Parlamentonun çatısı altına yakışmaz, burada durmaması lazım bunların. Çünkü bize güzel ahlak lazım, güzel ahlak noktasında bir defa bu işi başaramayanların milletin değerlerine sahip olması mümkün mü? Öyleyse ben inanıyorum ki benim Tekirdağlı kardeşim, Çorlulu kardeşim, Çerkezköylü kardeşim, milletim 12 Haziran'da bunlara gereken hesabı soracaktır. Ne olacak? Birisi kaset mağduru oldu gitti, öbürü de kaset mamulü Genel Başkan olarak geldi, olay bu. Öbür tarafa bakıyorsun, MHP, o da çıkmış diyor ki gök kubbeyi başına yıkarım. Sayın Bahçeli, gök kubbeyi başa yıkmayı bırak, sen 12 Haziran sandığına bak, o sandığa bak. O sandıkta halkın neyi kimin başına yıkacak göreceksin. O sandığa kimi nasıl gömecek göreceksin. Ve ben milletimin ferasetine sadece rakamları sunacağım. Bunların bir şey yapacağı yok. Ne Ana Muhalefetin, ne yavru muhalefetin bunların benim milletime vereceği bir hizmet yok.

Ziya Paşa güzel söylüyor; "Eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri." Biz eserlerimizle konuşuyoruz. Mimar Sinan'ın Şehzadebaşı çıraklık eseridir, Süleymaniye kalfalık eseridir, Edirne Selimiye ustalık eseridir. Biz çıraklık eserlerimizi sunduk, kalfalık eserlerimizi sunduk. Şimdi 12 Haziran'dan itibaren sizin vereceğiniz talimatla ustalık eserlerini sunmaya başlayacağız. Projelerimizi açıkladık, açıklamaya devam ediyoruz ve sonuna kadar devam edeceğiz. Kanal İstanbul'u açıkladık biliyorsunuz. Bu sabah İstanbul'la ilgili iki önemli projeyi daha açıkladık.

Birisi; Avrupa yakasında bir yeni şehir, Anadolu yakasında bir yeni şehir. Ve sevgili kardeşlerim, bakın bunlarla dünyaya Türkiye çok daha farklı açılıyor. Karadeniz'den Marmara'ya bir kanal inşa ediyoruz. Adeta bu bölgeye ikinci bir boğaz kazandırıyoruz, size komşu olacak. Süveyş Kanalı gibi, Panama Kanalı gibi artık Kanal İstanbul da dünyanın en büyük projelerinden biri olarak tarihe geçecek ve buna mührü biz vuracağız. Kanal İstanbul projesi sadece İstanbul projesi değil, aynı zamanda Trakya'nın projesi, Tekirdağ projesi, Çorlu projesi, Edirne, Kırklareli projesi. Bütün Türkiye, bölgemizdeki ülkeler bu kanalın getireceği değişikliği yaşayacak ve bundan yararlanacak. Ama en çok da İstanbul ve civarındaki illerimiz, ilçelerimiz bu değişimi hissedecek. Bugün de buraya gelmeden önce işte bu iki şehrin değerli kardeşlerim, finansmanını yaptık ve böylece halkımıza televizyonlarla birlikte tüm Türkiye'ye tanıttık. Biz sizlerle gurur duyuyoruz.

Sevgili kardeşlerim; bakınız, bütün bunların yanında Trakya'yı ciddi manada önemsiyoruz. Bu okullar onun için, bu sağlık tesisleri onun için, bu ulaşım yatırımları onun için. Sevgili kardeşlerim, havaalanından tutunuz Kapıkule'ye varıncaya kadar bunlar onun için. Biraz sonra açıklayacağım barajlar konuları var, onun için bütün bu Trakya Ovasını nasıl sulama altına alacağız, içme sularımızda attığımız adımlar neler bunları size özellikle dinletmek istiyorum. Bir tarım bölgesi olan, özellikle Trakya Ovasında attığımız adımlar bunları sizinle paylaşmak istiyorum. Ve sevgili kardeşlerim, 8,5 yılda yaptıklarımıza yenilerini ekleyecek, 2023'te Türkiye'yi her alanda dünyanın ilk 10 ülkesi arasına sokacağız. Biz somut hedeflerle geliyoruz, biz planlarla, projelerle, vizyonla geliyoruz, biz Türkiye için çok büyük hedeflerle geliyoruz. Ustalık döneminin icraatlarını da inşallah hep birlikte yaşayacağız. Ve 12 Haziran'da bir kez daha istikrar diyoruz ve sizlere soruyorum, istikrar sürsün mü? İstikrar sürsün, Türkiye Büyüsün. İstikrar sürsün, Tekirdağ Büyüsün. sesleri) İstikrar sürsün, Çorlu Büyüsün.Evvel Allah büyüyecek. Ve Türkiye hazır, hedef 2023. Tekirdağ hazır, hedef 2023.Çorlu hazır, hedef 2023.Bunu beraber başaracağız. Her ilçesiyle büyüyen bir Tekirdağ, her ilçesiyle büyüyen bir Türkiye.

Çorlu'nun güzel insanları, değerli kardeşlerim; ülkemize çıktığımız bu hizmet yolculuğunda bakınız ben bazı başlıklar vereceğim. Eğitimde ne yaptık? 163 bin derslik yaptık 8 yılda. Kitaplar her yıl sıraların üzerine konuyor mu? Ücretsiz olarak kitaplarımızı alıyor muyuz? Sevgili kardeşlerim bakınız, biz medeniyeti eğitimle, özellikle tek yol olarak görüyoruz. İlköğretim, okul öncesi eğitim, ortaöğretim, üniversite bu adımları kararlı bir şekilde biz attık. Tekirdağ'ımızda üniversite var mıydı? Geldik, söz verdik, 2007'de Namık Kemal Üniversitesini biz Tekirdağ'ımıza kazandırdık. Ve ben fakirim, benim imkanım yok, onun için çocuklarımı okula gönderemiyorum diyenlere sesleniyorum. Engel yok. İlköğretimde erkek öğrenciye 30 lira veriyoruz, kız öğrenciye değerli kardeşlerim 35 lira veriyoruz. Ortaöğretimde erkek öğrenciye 45 lira veriyoruz, kız öğrenciye 55 lira veriyoruz kaç çocuk olursa olsun, ayırım yok. Para kime? Anneye. Babaya değil. Niye? Olur ya duman olup gider. Onun için parayı size veriyoruz, yerini bulsun diye. Ve Milli Eğitim bütçesini 1. sıraya aldık. Savunma bütçesini 6. sıraya kaydırdık. Niçin? Eğitime verdiğimiz önem sebebiyle. Ama daha da iyi olacak, bunu yeterli bulmuyoruz. Ve üniversitede, biz geldiğimizde üniversite öğrencisine verilen burs neydi biliyor musunuz? 45 liracık, 45. Şimdi ne veriyoruz? 240 lira veriyoruz, 240. Ayrıca Kredi Yurtlar Kurumunda kalıyorsa öğrenci, 150 lira da beslenme yardımı veriyoruz. Ne oldu? 390 lira. Fakir aileler için sosyal güvencesi yok, 150 lira her ay nakdi yardım yapıyoruz. Erzak yardımlarını katmıyorum o ayrı. Değerli kardeşlerim, özürlü, özürlüye bakma, kim bakıyorsa özürlüye değerli kardeşlerim asgari ücret veriyoruz onlara da. Asgari ücret her ay. Biz bu yola çıktık Sayın Kılıçdaroğlu, bunlardan senin haberin yok.

Ve bununla da kalmadık, ben sevgili Çorlu'nun güzel insanlarına sesleniyorum. Başımızı iki elimizin arasına alıp lütfen düşünelim. Bakın, bunlar yapıldı mı yapılmadı mı? Diğerleri yaptıkları bir şeyi konuşmuyorlar. Şu burs meselesinde Anayasa Mahkemesine götürdü CHP ve belediyelerin öğrencilere verdiği bursu kaldırttılar. Sadece İstanbul Belediyesi 40 bin öğrenciye burs veriyordu, şimdi veremiyor, 40 bin öğrenci. Peki bunlar mı öğrencinin yanında olan, bunlar mı gençliğin yanında olan soruyorum sizlere? Ve şimdi de çıkıyorlar yalan yanlış her şeyi aman Yarabbi, AK PARTi ne veriyorsa ben daha fazlasını veriyorum diye konuşuyorlar. Çünkü orada da milli şef değişti. Şimdi milli şef başka. Kim olduğunu anladınız değil mi? O zaman söylememize de gerek yok. Akıla öyle geliyor, çünkü o da diyordu ki Özal ne veriyorsa ben 5 fazlasını vereceğim diyordu, iki anahtar diyordu. İki anahtar diyordu hatırlıyor musunuz? Ne oldu, birisi konuttu, birisi otomobildi. Konut geldi mi? Otomobil geldi mi? Ama AK PARTi'yle konut geldi. İşte buyurun şöyle Tekirdağ'ına bakın, binlerce Toplu Konut İdaresinin yaptığı konutlar var, ama biz balık dağıtmıyoruz, biz 10 yıl, 15 yıl, 20 vadeyle vatandaşımıza konut veriyoruz. Faiz yok, enflasyon sadece farkını alıyoruz o kadar. Ve herkesten de hamdolsun memnuniyeti duyuyorum, şehirlerimizi onlarla planlıyoruz, kentsel dönüşümü değişimi onlarla... Geleceğim geleceğim sizinle işim var, sizinle işim var biraz sonra ve geleceğim Muratlı'ya dur.

Ve sevgili kardeşlerim; bununla kalmadık. Eğitimde şimdi yeni bir adımı atıyoruz. Gençler burayı iyi takip edin. Artık okullardan karatahtayı kaldırıyoruz, kalkıyor. Karatahtanın yerine artık akıllı tahta geliyor. Akıllı tahta. Fakat ben size hayal vaat etmiyorum, ben size atacağımız adımı konuşuyorum. Bunlar bizim yürüyen projelerimiz. 4 yıl içinde Türkiye'nin bütün okullarına akıllı tahta girecek, bu akıllı tahtalar bilgisayar donanımlı olacak, bilgisayar donanımlı. Dersliklerde projeksiyonlarımız var, internet bağlantılı olarak bu hizmeti yavrularımız alacak. Kendilerine birer tane de bu şekilde elektronik kitap vereceğiz. Elektronik kitap, görüyorsunuz değil mi? Bu daha da küçülebilir, bunlar da olacak. Ve bu ücretsiz vereceğiz, ücretsiz. Ve sevgili kardeşlerim, ben şunu konuşuyorum, ben şunu konuşuyorum: Yahu Amerika'da George bu eğitim teknolojisini yakalıyor da, Almanya'da Hans, Helga bunu yakalıyor da benim Çorlu'mda, Çerkezköy'ümde, Tekirdağ'ımda Ahmet'im, Mehmet'im, Hasan'ım, Hüseyin'im, Ayşe'm, Fatma'm niçin yakalayamasın, niçin? Derdimiz bu, derdimiz bu. Niçin bugüne kadar bunları yapmadılar? Biz gelene kadar okullara bilişim teknolojisi sınıflarını niçin kurmadılar? Biz geldik kurduk, okullara bilgisayarı soktuk. Ama şimdi o değişiyor artık. 4 yılda inşallah bütün okullarımız akıllı tahtalarla donanacak.

Sevgili kardeşlerim, inşallah hemen 12 Haziran sonrası ihalesi yapılacak ve ihalesinden sonra alan firma süratle üretime başlayacak. Bir taraftan üretim, bir taraftan bunların okullara montajı ve öğrencilere de biz bu elektronik kitapları dağıtacağız. Çok heyecanlıyım görüyorsunuz. Niye? Gençliği çok seviyoruz, onlar bizim yarınlarımız. Çocuklarımız bizim yarınlarımız evvel Allah. Evde torunum zaten onlarla oynadığı zaman ayrı bir neşe duyuyorum, şimdi hele ellerine bunları verdiğimiz zaman onlarla bir başka olacaklar, biliyorum. Nasıl, sevdin mi? Beğendin mi? Size helal olsun.

Sağlık alanına geliyorum, tam anlamıyla bir devrim yaptık. Hastaneler ayrı mıydı? Ayrıydı. Emekli devlet hastanesine gider, işçi SSK'ya gider, parası olan özel hastanelere gider vesaire. Ama 90'lı yıllarda SSK'nın Genel Müdürü kimdi? Kim? Sayın Kılıçdaroğlu. Şimdi soruyorum Allah aşkına, 8 yıl o görevde kaldı, diyebilir mi ben sorumlu değilim? Ama ne diyor şu anda, bir televizyona çıkalım da diyor orada bunu konuşalım. Sayın Kılıçdaroğlu bak, amatör küme takımıyla Süper Lig takımını aynı yerde oynatmazlar. Sen reklamını istiyorsan, burada söylediğim zaten yeter sana reklam olarak. Şimdi sen bunları hayır benim dönemimde böyle bir şey yok diyebiliyor musun bunu söyle. Çünkü ben bunu Parlamentoda önüne koydum, Meclis bütçelerinde konuşurken bunları anlattım. Bunları anlattığım zaman bunlara hayır diyemedin. Çünkü bunların hepsi şu anda SSK'nın kara kaplı kitabında var. Sana kadar SSK batık değildi. Geldin, zarar zarar zarar 8 yıl mahvettin. SSK hastanesinde kuyruklarda az mı bekledik, soruyorum az mı bekledik? İlaçlarımızı alabiliyor muyduk kardeşlerim soruyorum sizlere? Yarısı var yarısı yok. Bu beyefendi ne dedi biliyor musun? Allah aşkına soruyorum, başınızı ne olur iki elinizin arasına alın ya, bunları yaşadık, yaşadık. Ya şu çok önemli: Biz SSK'yı, bütün hastaneleri birleştirme kararı aldık. CHP bunu da Anayasa Mahkemesi'ne götüreceğim dedi. Niye? Tutturdu SSK işçinindir dedi. Allah aşkına biz bunların hepsini birleştirdiğimiz zaman benim işçi kardeşim bir tane hastaneden hizmet almayacak ya, 10 tane hastaneden alacak, istediği hastaneye gidecek. Yani şu anda bu ülkede sermayedar hangi hastaneye gidiyorsa, benim işçi kardeşim de o hastaneye gidebiliyor mu? Memur kardeşim de gidebiliyor mu? BAĞ-KUR'lusu da gidebiliyor mu? Tarım işçisi de gidebiliyor mu? Ya daha ne yapacağız, bundan daha güzel ne olur. Bütün ilaçlarını istediği eczaneden alabiliyor mu? Sevgili kardeşlerim, bundan daha güzel ne olabilir? İşte biz bunu getirdik. Yani insan öncelikli bir bakış budur. Devlet insanının nesi oldu? Hizmetkarı oldu ve daha güzel olacak, daha güzel olacak.

İnşallah şimdi bir hedefimiz var, onu da açıklayayım size. Büyükşehirlerden başlamak üzere şehir hastaneleri kuracağız. En küçüğü 1 milyon metrekarelik alan üzerinde şehir hastaneleri. 1, 1,5, 2 milyon metrekareye kadar büyük alanlarda ve bu hastanelerin özelliği, en ileri teknoloji olacak. Yürüyen merdivenleriyle, her şeyiyle sedye üzerinde böyle bahçelerde hasta taşıma devri filan kalkacak, hepsi.

Ve sevgili kardeşlerim, bütün bunlarla beraber artık benim Çorlulu kardeşim, Tekirdağlı kardeşim, Çerkezköylü vesaire aile hekimin var mı? Aile doktorun var. Niye yoktu daha önce? Her doğan genel sağlık sigortasıyla doğuyor mu? Sevgili kardeşlerim, Halep ordaysa arşın burada.

Değerli kardeşlerim; bakınız, 20 bin 500 aile hekimi Türkiye'de şu anda hizmet veriyor, tüm Türkiye'de. Ambulans sayısı ne kadardı biliyor musunuz bizden önce? 618. Şimdi ne kadar? 2 bin 547 Türkiye'de. MR neydi biliyor musunuz, MR sayısı? 18 tane vardı ya Türkiye'de. Şimdi ne kadar? 247. Nereden nereye geldik bakın. Tomografi cihazı neydi biliyor musunuz? 121. Şimdi ne oldu? 375. Yani öyle bugün git 7 ay sonra gel, 8 ay sonra gel dönemi kapandı. Hasta ya, her şey olabilir. Bu kadar uzun bekletmenin anlamı yok. Sen koskoca Türkiye'sin. Ama ne yazık ki yolsuzluklara boğulmuş bir Türkiye'de bu sıkıntıları yaşadık.

Toplu Konut'ta 490 bin konut inşası devam ediyor. 360 binini sahiplerine teslim ettik. Sevgili kardeşlerim, peki Tekirdağ'da ne yaptık bu önemli, bunu merak edeceksiniz. Tekirdağ'a baktığımız zaman sevgili kardeşlerim, eğitimde 8,5 yılda Tekirdağ'a 1853 derslik yaptık, 1853. Kaç bilgisayar gönderdik okullarımıza biliyor musunuz? 8 bin 123 bilgisayar gönderdik buraya.

Sevgili kardeşlerim; bunların yanında bakınız, yaptığımız üniversiteyle ilgili yurtlarımız var, onların detaylarına girmeyeceğim. Sağlıkta 120 trilyon yatırım yaptık Tekirdağ'ına. Yapımına bizden önce başlanan Çerkezköy Devlet Hastanesi, Malkara Devlet Hastanesi, Muratlı Devlet Hastanesi ve 4 adet aile sağlığı merkezini biz tamamladık, hizmete açtık. Çorlu Devlet Hastanesi Poliklinik binası ile Merkez Devlet Hastanesi Poliklinik binası, Saray Devlet Hastanesi ek binası ve 9 adet aile sağlığı merkezinin yapımına başladık, süratle tamamladık ve hizmete açtık. Ayrıca Çorlu Devlet Hastanesi ve Marmara Ereğlisi Entegre İlçe Hastanesi'nin yapımına süratle devam ediyoruz, inşallah en kısa zamanda bunları da bitireceğiz. Hastanelerimizi modern cihazlarla donattık. Bugün Tekirdağ'da 3 tomografi, 3 modern MR ve bunun yanında da değerli kardeşlerim, çoğaltılmış diyaliz cihazlarıyla hizmet veriyoruz. Şu anda 2002 yılında 40 tane diyaliz cihazı vardı. Şimdi ne kadar biliyor musunuz? 131. Bakınız nereden nereye, 3 kat artırdık.

Daha başkasını söyleyeceğim, 3 adet 112 istasyonu vardı. Şimdi ne kadar? 18 tane şu anda değerli kardeşlerim, bu acil var. Ambulans ne kadardı biliyor musunuz Tekirdağ'da? 3 tane ambulans vardı ya, koskoca Tekirdağ'da 3 ambulans. Şimdi 23 ambulans burada hizmet veriyor. Bakınız, sağlık personeli, uzman hekim sayısı Tekirdağ'da neydi biliyor musunuz? 151. Şimdi 274. Ebe ve hemşire sayısı 839'du, 1283'e çıkardık. Bunlar AK PARTi iktidarının hizmetleri. Tekirdağ'ı çok daha ileri düzeye taşıdık, taşıyoruz. Adalet hizmetlerinin daha iyi şartlarda yapılabilmesi için Çorlu, Çerkezköy ve Tekirdağ adalet saraylarının projelerini tamamladık, inşallah süratle adalet saraylarının yapımına başlayacağız. TOKİ aracılığıyla Tekirdağ'da 4 bin 736 konut inşasına başladık, 3 bin 788'ini sahiplerine teslim ettik. Çorlu'da bugüne kadar 1696 konut uygulaması başlattık, bunlar yeni. Hepsini ayrıca, Çorlu'dakileri tamamladık ve sahiplerine teslim ettik.

Şimdi ulaştırmaya geliyorum, bu çok önemli. Ulaştırma alanında 2002 yılına kadar Tekirdağ'da kaç kilometre yol yapılmıştı biliyor musunuz? Ahh benim Çorlulu kardeşim, bunları lütfen muhasebesini yapalım da, bunları komşularımıza, buraya olmayanlara anlatalım, kapı kapı dolaşalım. Çünkü Müslüman bir sokulduğu delikten bir daha sokulmaz. Uyanık olacağız. Tekirdağ'da 71 kilometre bölünmüş yol yapılmıştı. Biz 8,5 yılda ne kadar yaptık biliyor musunuz? 213 kilometre, 213 kilometre.) Bakınız sevgili kardeşlerim, bunun önemli olan yanı şu: 79 senede 71 kilometre yapılıyor, biz ise 8 yılda 213 kilometre yapıyoruz. Bu ne demek biliyor musunuz? Yani bizim hızımız bunlarla mukayesesi kabil değil. Ve Tekirdağ ilimizi komşusu İstanbul, Kırklareli ve Edirne'ye bölünmüş yollarla bağladık. Çorlu-Büyükkarıştıran arasındaki 18 kilometrelik kısmı da bölünmüş yol yaptık, hizmete açtık. Çorlu-Yenice arasında bölünmüş yol yapımına başladık, onu da en kısa zamanda bitirip hizmete alacağız

Şimdi geliyorum size. Bak Muratlı, şöyle bir kaldırın bakayım. Sevgili kardeşlerim, biliyorsunuz 31 kilometre uzunluğundaki Tekirdağ-Muratlı Demiryolunu biz tamamladık. Öyle mi? Bizzat geldim, açılışını yaptım. Ne zaman? 30 Ağustos 2010'da. Nasıl memnun musunuz? Mutlu musunuz? Daha iyi olacak, bize yakışan bu. Şimdi Gazi Mustafa Kemal Atatürk ne diyor? Demir ağlarla ördük, marşta böyle söyleniyor. Gazi'nin hedefi, demir ağlarla örmekti. Ama marşta kaldı, 10. Yıl Marşında. Soruyorum Allah aşkına, ya ne olur bir sorun ya ey CHP, sen kaç kilometre demiryolu yaptın bir söyler misin? Bir sorun sorun, kaç kilometre yaptın diye bir sorun. Ya şu anda biz Türkiye'de Ankara-Eskişehir'i bitirdik hızlı tren. Eskişehir-İstanbul arası devam ediyor hızlı tren. Ve değerli kardeşlerim, saatte 215-230 bu kilometrelere çıkıyor hız. Ve çok enteresan MHP'nin Genel Başkanı da geçenlerde baktım seçim beyannamesine koymuş Ankara-Konya hızlı trenini yapacağız diyor. Çok üzüldüm, çünkü Ankara-Konya arasında hızlı treni yaptığımızdan haberi yok. Ve biz şimdi bu ay Konya mitingine ilk seferi yapacağız. Test çalışmalarını Şeb-i Arus'ta başlatmıştık, test. Şimdi inşallah mitinge Konya'ya hızlı trenle gideceğiz. Artık çalışma başlayacak, bu hale getirdik haberi yok. Ama ben bütün siyasi partilerin liderlerine diyorum ki, gelin hızlı trene Ankara'dan Konya'ya beraber gidelim, o zevki beraber yaşayalım. Ama inanın gelmezler, gelemezler. Ama ben giderim. Bak İzmir'de ben Sayın Kılıçdaroğlu'yla beraber orada Egeray'ı açtık, niye? Çünkü, İzmir Belediyesi yapamadı. Yapamayınca talep de bulundu, Ulaştırma Bakanıma talimat verdim ve İzmir Belediyesi'yle Ulaştırma Bakanlığımız müşterek olarak orayı bitirdiler ve hizmetini de beraber açtık. Biz buyuz, önyargımız yok. Yeter ki halkıma, milletime hizmet verelim, beraber olalım. Şimdi Halkalı, Kapıkule yeni demiryolu ve Tekirdağ yat limanıyla ilgili çalışmalara da devam ediyoruz.

Bakın bir şey söyleyeceğim, Çorlu Havaalanında 2002 yılında yolcu sayısı neydi biliyor musunuz? 40 bin 778. 2010 yılında bu sayı ne oldu biliyor musunuz? 74 bin 30'a yükseldi. Değerli kardeşlerim, tablo bu, temenni ederim ki bu daha da artsın. Ve şu anda Çorlu Havaalanı en uzak noktaya Edirne'ye 1 saat uzaklıkta, bu hale geldi. Bakınız, bütün bunlarla beraber KÖYDES çalışmalarımız için Tekirdağ'a 36 trilyon gönderdik. Çünkü istiyoruz ki, Tekirdağ'ın hiçbir köyü yolsuz ve susuz kalmasın. Gerçi tabi Çorlu'nun Ergene'yle bağlantısı bir Edirne, bir Kırklareli gibi değil. Ama buna rağmen şimdi bir şey söyleyeceğim onunla ilgili olarak, proje her şeyi onunla duyacaksınız zaten.

Değerli kardeşlerim; bakın tarım destekleri için bizden önce Ziraat Bankası yüzde 59 faizle çiftçiye kredi veriyordu. Yüzde 59. Şimdi ne oldu biliyor musunuz? Yüzde 5. Ya yüzde 59 faiz nerede, yüzde 5 faiz nerede. Ortada. Çiftçiye şu anda verilen faiz bu. Ama yüzde 59 faizle bizden önce veriliyordu, miktar çok düşüktü. Esnaf, sanat buna bakıyoruz. Esnaf, sanata baktığımız zaman o da çok enteresan, esnaf ve sanatkâr Halk Bankasından yüzde 47 faizle kredi alıyordu. Şimdi yüzde 5. Ne veriyordu bizden öncekiler 5 bin lira veriyordu. Şimdi ne veriyoruz? 100 bin liraya kadar kredi verebiliyoruz, 1'e 20.

Değerli kardeşlerim; bunlarla da kalmadık ama burada bir şeyi özellikle sizlere hatırlatmam lazım. Bakınız, Tekirdağ'ımız da DSİ aracılığıyla devreye aldığımız tesislerle 1300 dekar araziyi sulamaya açtık. 31 bin dekar tarım arazisi ve 4 adet yerleşim yerini taşkından koruduk. Çanakkale il sınırında yer alan Çokal Barajının inşaatına büyük bir hızla devam ediyoruz. İnşallah projeyi tamamladığımız da 87 bin 700 dekar tarım arazisi suya kavuşacak. Ayrıca, çevredeki belediyelerimize yılda 19 milyon metreküp içme ve kullanma suyu temin edeceğiz. Tekirdağ yılda 6,5 milyon metreküp içme ve kullanma suyu sağlayacak olan Naipköy Barajının ihalesini yaptık, inşallah bu yıl içinde onun da inşasına başlıyoruz.

Vakıflar, buna geçmeden arkadaşımın sorusunu cevabını vereyim. Bakınız, Ergene Barajıyla alakalı, Bakanım da yanımda, bütün proje çalışmalarını bitirdik. Ama bir şey söyleyeyim bakınız, Ergene Barajı üzerindeki bütün belediyeler ne yazık ki hiçbirinin arıtma tesisi yok. Ve bunların da tamamı CHP'li belediyedir. Hiçbirinin atık su arıtma tesisi yok. Bakın bu kadar açık konuşuyorum, araştırın bakın. Arıtma suyu olmayınca, arıtma olmadığı zaman ne oluyor? Bütün pisliğiyle herkes, fabrikalar şunlar bunlar atıklarını nereye veriyor? Ergene'ye veriyor. Ama şimdi biz bunların da tedbirini aldık bu projede. Ergene'nin her iki tarafını da kolektöre alıyoruz. Ve bu kolektöre almak suretiyle atık suları bu kolektörlerde toplayacağız, arıtacağız ve Ergene'yi de inşallah böylece devlet olarak biz koruma altına alacağız. Bunu özellikle bilmenizi istiyorum.

Vakıflar Genel Müdürlüğümüz aracılığıyla Tekirdağ'da 11 adet eserin onarımını gerçekleştirdik. Fatih Camii, Çelebi Sultan Mehmet Camii, Hacerzade İbrahim Bey Camii, Gazi Ömer Bey Camii ve Yalı Hamamını restore ederek hizmete açtık. Çorlu Kültür Merkezi, Tekirdağ Kültür Merkezi, Muratlı Kültür Merkezi ve Şarköy Kültür Merkezinin yapım çalışmalarına destek veriyoruz, onları da bitireceğiz. Muratlı Kültür Merkeziyle Tekirdağ Arkeoloji ve Etnografya Müzesini bu sene içerisinde tamamlayıp, hizmetinize sunmayı planlıyoruz.

Sevgili kardeşlerim; bizler kararlıyız. Bak göreve geldik, Türkiye'nin kamu net borç stoku milli gelire oranı neydi biliyor musunuz? Değerli kardeşlerim, yüzde 61. Şimdi ne oldu biliyor musunuz? Yüzde 25, bak nereden neredeye düştü. Devletin borçlanma faizi neydi biliyor musunuz? Yüzde 63. Şimdi devletin borçlanma faizi nereye indi biliyor musunuz? Yüzde 7-8, buraya indi. Bu aradaki fark kimin cebinde kalıyor? Benim halkımın cebinde kalıyor.

Sevgili kardeşlerim; enflasyon neydi? Yüzde 30. Şimdi enflasyon ne oldu? Yüzde 4,3, buraya düştü. Aradaki fark kimin cebinde kalıyor? Benim vatandaşımın cebinde kalıyor. Bakın daha enteresan, biz iktidarı kimden aldık kızım? MHP, DSP değil mi? Bizim IMF'ye olan borç neydi biliyor musunuz, bize nasıl bıraktılar? 23,5 milyar dolar borçla bıraktılar. 23,5 milyar dolar borç. Peki şimdi ne kaldı? Ödedik ödedik ödedik 5 milyar dolar kaldı. 23,5'tan 5 milyar dolara. Onu da öderiz ha şimdi, onu da şimdi öderiz. Ama ne yapıyoruz, çok düşük bir faizi olduğu için 2012 sonuna kadar onları da tıkır tıkır öderiz. Bununla da kalmadık, bunlar milliyetçiyiz diyorlar ya, peki milliyetçisiniz de Merkez Bankasının kasasında ne vardı? Değerli kardeşlerim, 27,5 milyar dolar vardı. Ey CHP, ey MHP, DSP hepsi bunun içinde ortaktılar. 27,5 milyar dolar yarıdan fazlası da işçi döviziydi bunların. Şimdi Merkez Bankasının kasasında ne var biliyor musun değerli Çorlulu kardeşim? 95 milyar dolar var. Çıksınlar da bunu konuşsunlar. İki de bir Kılıçdaroğlu, Bahçeli yolsuzluk yolsuzluk diyor ya, elinize, dilinize dursun ya, varsa çıkarın bu yolsuzluk dosyasını, götürün bunları yargıya verin, götürün verin yargıya. Ama bunların Allah bir dediğine inanın, çünkü Allah birdir. Bunun dışında bunların sözüne inanılmaz.

Sevgili kardeşlerim; şimdi 32 günümüz var, çok çalışacak mıyız Muratlı oy patlaması istiyorum, Çorlu'dan oy patlaması istiyoruz, Çerkezköy'den oy patlaması, Şarköy aynı şekilde, Tekirdağ bütünüyle inanıyorum ki bu seçimde oy patlamasını yapacak. Sandıkları patlatmaya var mıyız? Kapı kapı dolaşmaya var mıyız?

Öyleyse şarkımızı söylemeye hazır mıyız? Biliyorsunuz değil mi şarkımızı? Eller, şöyle bir elleri göreyim, elleri bir göreyim, bayraklar değil, eller eleri bir göreyim. Maşallah, bu sıcağa rağmen tahammül ettiniz. Eliniz, diliniz dert görmesin. Ama şarkımızla bunu çözmüş olacağız. Şimdi bayraklar. Sesimiz iyi çıksın Lüleburgaz'a gidiyorum, oradan Edirne'ye gideceğiz.

Beraber yürüdük biz bu yollarda. Beraber ıslandık yağan yağmurda. Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor.

Günümüz kutlu olsun, 12 Haziran Tekirdağ'ımız, Çorlu'muz, Türk demokrasisi için, Partimiz, milletimiz için hayırlara vesile olsun. Ustalık dönemimiz için bir milat olsun diyorum. Sizleri en kalbi duygularla selamlıyorum.

Bilal Baştan 05-13-2011 09:08

Başbakan Erdoğan'ın Lüleburgaz Mitinginde Yaptığı Konuşmanın Tam Metni...
 
11.05.2011

Günümüz kutlu olsun, geleceğimiz aydınlık olsun ve şu anda gözlerindeki ışıltıya bakıyorum, parıltıya bakıyorum ve adeta 12 Haziran'ı okuyorum. Bu coşkunuz, bu heyecanınız ustalık döneminin sinyallerini veriyor.

Bildiğiniz gibi Şehzadebaşı Sinan'ın çıraklık eseriydi. Süleymaniye kalfalık eseriydi, Edirne Selimiye ustalık eseriydi. Biz de çıraklık dönemini 2002'yle 2007 arasında yaşadık ve ülkemize yaşattık. Kalfalık dönemini de 2007'yle 2011 arasında ülkemize, Kırklareli'ne, Lüleburgaz'a yaşattık, Trakya'ya yaşattık. Şimdi ustalık dönemine başlıyoruz. Türkiye hazır, hedef 2023. İstikrar sürsün, Türkiye Büyüsün. Eyvallah.

Hayır, ben padişah değilim, biz milletimize efendi olmaya değil, hizmetkâr olmaya geldik. Biz bu milletin hizmetkârıyız. Bu hizmetler karşısında benim aziz milletim yarın sadece bir Allah razı olsun desin bu yeter bize. Bu yola bunun için çıktık ve bugün gelirken yine yaptıklarımızı gördüm, yollarımızın halini gördüm, iftihar ettim. Çünkü Trakya'yı iyi bilen birisiyim, geçmişini iyi bilen birisiyim. 8,5 yıl önceni Trakya'sını düşünün kardeşim. Allah aşkına böyle yollarımız var mıydı? Böyle kavşaklarımız var mıydı? Şu Çorlu Havaalanı yanımızda duruyordu, istifade edebiliyor muyduk? Ama bakın şimdi bunların hepsi emrinizde. Duble yollarla artık Trakya bir başka güzel, daha da güzel olacak. Ve eğitimde attığımız adımlar ortada, sağlıkta attığımız adımlar ortada. Bunları yeterli bulmuyoruz, daha da güzel olacak. Çünkü Türkiye artık muasır medeniyetler seviyesinin üstüne sınıf atlayarak girmiş bir ülke.

Sevgili kardeşlerim; bakın sizinle belgelerle konuşacağım, bilgilerle konuşacağım. Ne olur başınızı iki elinizin arasına alın, 12 Haziran'ın hesabını hep beraber ona göre yapalım. 32 gün var, 32 gün hep birlikte çok çalışmamız lazım. Çok çalışalım ki usta ellerde bu ülke aydınlık yarınları çok daha çabuk yakalasın.

Sevgili kardeşlerim; göreve geldik. Türkiye'nin kamu net borç stoku neydi biliyor musunuz? Milli gelire oranı yüzde 61'di. Şimdi ne oldu biliyor musunuz? Yüzde 25. Bak, yüzde 61'den yüzde 25'e düştü. Bizim iktidarımız bu. Bitmedi, bakın başka örnekler de vereceğim sizlere. Sevgili kardeşlerim; devletin borçlanma faizi neydi biliyor musunuz? Yüzde 63. Bu faiz kimin cebinden çıkıyordu? Benim Kırklarelili kardeşimin, çiftçimin, köylümün, işçimin, memurumun, BAĞ-KUR'lumun cebinden çıkıyordu. Evet mi? Şimdi devletin borçlanma faizi ne oldu biliyor musunuz? Yüzde 7, yüzde 8. Aradaki fark yüzde 55, bu kimin cebinde kaldı? Benim Kırklarelili kardeşimin cebinde kaldı.

Sevgili kardeşlerim; bitmedi, enflasyon neydi? Yüzde 30. Şu anda enflasyon nedir, bir canavar değil miydi bu? Şimdi yüzde 4,3 buraya düştü kardeşlerim. Aradaki fark kimin cebinde şu anda? Benim halkımın cebinde. Ve yine bitmedi, değerli kardeşlerim... Pınarhisar sana selam olsun. Orada çıraklığın projesini de hazırladık, kalfalığın projesini de hazırladık, ustalığın projesini de Pınarhisar'da hazırladık. Sağ olasınız. Onun için Kırklareli'nin benim dünyamda özel bir yeri var. Pınarhisar'ın benim dünyamda özel bir yeri var. Yani bizim yolumuz buradan geçti, Pınarhisar'dan geçti, Kırklareli'nden geçti ve ondan sonra buraya geldik. Ama milletim getirdi, milletim görevlendirdi.

Sevgili kardeşlerim; bakınız göreve geldik, Türkiye'nin IMF'ye olan borcu neydi? 23,5 milyar dolar. Kim vardı iktidarda? MHP, onun yanında CHP'nin yavrusu DSP... Onun yanında ANAP, şu anda zaten mevta, yok. 23,5 milyar dolardan aldık. Ödedik ödedik ödedik, şu anda 5 milyar dolar borcumuz kaldı IMF'ye, 5. Sevgili kardeşlerim, istesek şu anda tamamını öderiz, bizim için problem değil. Ama çok düşük, ama çok düşük bir faiz, onun için diyoruz ki niye acele edelim, 2012'nin sonuna kadar onu da temizleriz. Bakınız biz IMF ile 3,5 yıldır anlaşma yapmıyoruz. Niye? Fazla işlerimize karıştılar. Dedik ki yok, karıştırmayız. Çünkü biz ne CHP'yiz, ne MHP'yiz, ne şuyuz ne buyuz, biz AK PARTi'yiz karıştırmayız ve karıştırmadık.

Sevgili kardeşlerim; bitmedi. Gelelim Merkez Bankası'na. Merkez Bankası'nın kasasında bizim iktidar döneminde ne kadar döviz vardı biliyor musunuz? Söyleyeyim, 27,5 milyar dolar, 27,5 milyar dolar. Ya Türkiye'nin Merkez Bankası'nın kasasına bu yakışır mı? Sayın Kılıçdaroğlu, ikide bir yolsuzluk yolsuzluk yolsuzluk diyor. Sayın Kılıçdaroğlu, yolsuzlukların iktidarında böyle bir kasa olmaz. Ama şimdi anlıyorum, bak şu anda Merkez Bankası'nın kasasında ne var biliyor musunuz? 95 milyar dolar var. 27,5 milyar dolar nerede, 95 milyar dolar nerede. Ah benim kardeşlerim, şimdi anlıyorum, Kılıçdaroğlu bu 95'e sulandı, ona sulandı. Çünkü bunlar tarihleri boyunca bu CHP, hep kasaları dolu bulup, ondan sonra boşlatarak gittiler. Şimdi de bunun boşaltmak istiyorlar, ama yok öyle yağma. Benim milletim bunlara gereken dersi 12 Haziran'da verecek. Çünkü biz, Bay Kemal'i iyi tanırız. Nereden tanırız? 90'lı yıllardan tanırız. O zaman SSK'nın Genel Müdürü değil miydi? 8 yıl Genel Müdürlük yaptı. Allah aşkına soruyorum yani bir genel müdür SSK hastanesinden vatandaşa dağıtılacak ilaçlardan sorumlu değil mi? Soruyorum, değil mi? Ama o dönemde devlet hastanesine kim giderdi? Emekliler. SSK'ya kim giderdi? İşçi. Öyle mi? Parası çok olanlar da nereye giderdi? Özel hastanelere. Peki biz dertliydik, çünkü benim vatandaşım, köylüm, Kırklareli'nin çiftçisi, işçisi gider oraya, doktor efendi ne der? Muayenehaneme gel. Gider miydik muayenehaneye? İşin başında kim vardı? Bay Kemal vardı, Genel Müdürdü. Muayenehaneye de para öder miydik? Anacığım öder miydik? Eğer ameliyat gerekiyorsa ameliyat nerede? Gene hastanede, SSK'da. Ya şimdi çıkmış ne kadar da dürüst olmuş, aman Yarabbi. Akşam söylediğini sabah inkar ediyor, şimdi delillerini vereceğim. Ve ilacını alacaksın, giriyorsun kuyruğa, reçeteyi veriyorsun, ilacın yarısı var yarısı yok. Böyle miydi? Yani eğer doğru konuşmuyorsam bana bunu da söyleyin. İşte bunları yaşaya yaşaya geldik biz. Dedik ki, hastaneleri birleştireceğiz. Bu ülkede şu hastane bu hastane olmayacak. Çıktı CHP ne dedi biliyor musunuz? Hayır dedi. Bunlar işçinindir dedi. Ne demek işçinin? Bu hastanelerin tamamı milletin. Dedik ki, biz bu hastanelerin tamamından devlet, SSK, bakanlıklara ait hastaneleri birleştiriyoruz, tek tip hastane. Özel hastanelerden de hizmet alımıyla hizmet alacağız. Benim Pınarhisar'daki kardeşim istediği özel hastaneye gidecek, orada tedavisini olabilecek. Oluyor mu? Kırklareli'ndeki kardeşim istediği hastaneye gidebiliyor mu? Ayrım var mı? Yok. İstediği eczaneden ilaçlarının tamamını alabiliyor mu? Ayrım var mı? Kardeşlerim bunu kim yaptı? Bu iktidar yapmadı mı?

Bay Kemal senin döneminde SSK batıyordu ya, senden önce gayet başarılı gelen bir SSK, ondan sonra hep geriledi geriledi geriledi, 8 sene hep geriledi. En sonunda baktı ki burayı götüremiyorum, merhum Ecevit'e gitti. Bunu biliyorsunuz değil mi? Sene 99. Merhum Ecevit'e dedi ki beni milletvekili adayı yapar mısın? Merhum Ecevit de buna dedi ki, sen başarısız bir Genel Müdürsün, veto. Yapmadı. Çünkü onu da batıracaktı. Değerli kardeşlerim, gerçekçi olalım. Bakın şimdi geçen akşam çıkmış bir televizyon programında YÖK'ü kaldıracağım diyor. Hayırlı olsun. Ama aynı programın içinde yarım saat sonra, 35 dakika sonra ne diyor biliyor musun? Toplanan harçları YÖK'e aktaracağım diyor. Değerli kardeşlerim, bakınız YGS YGS YGS tutturdu, ya dedik yargıda biz bunun takipçisiyiz, burada bir yanlış, bir suiistimal varsa biz bunun üzerine gideriz. Buyurun şimdi YGS bugün yargı kararını açıkladı, takipsizlik kararı verdi, ne oldu? Takipsizlik kararı verdi. Vaka ortada, bunu da geç. Tuttu diyor ki, böyle böyle YGS'ye bir bakan çıkmış, bir mail göndermiş ve bu maille yeğenine oradan torpil yapmak istemiş. Ya sende zerre kadar onur varsa, bakın bu kadar ağır konuşuyorum, çıkarsın bu Hükümetin o bakanını açıklarsın. Ve o bakanı bu Başbakan orada 1 dakika tutarsa sen her sözü söyleyebilirsin. Ama açıklayamıyor, niye? Bütün hayatı iftiralarla dolu. Bakın ne diyorum, eğer böyle bir bakan var da, eğer orada onu bu Tayyip Erdoğan 1 dakika tutarsa o bakanı, Partisinde tutarsa o bakanı, ben çünkü ne Bahçeli'yim, ne şuyum ne buyum, tutmam. Bizim Partimizin adı AK PARTi, ak ak. Buralara böyle geldik. Temiz siyaset sözü vererek geldik ve benim bir bakanım bunu yapamaz. Ve bugüne kadar da bazı bakanlarımla alakalı atılmış adımlarım varsa, bunun birçok gerekçeleri vardır. Ve birçoğu da bugün milletvekili adayı olamadıysa birçok nedenleri vardır. Milletvekillerim için de aynı şey ortadadır. Ve değerli kardeşlerim, şimdi onun da peşindeyiz ve birkaç gün içerisinde büyük ihtimalle o iftirasının da altında kalacak. Çünkü benim İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımla ilgili de söyledi. Dedi ki yolsuzluk dosyaları var. Dedim ki, varsa açıkla, açıkla bunu bilelim. Sevgili kardeşlerim, seçim kampanyası boyunca Kadir Bey'le ilgili bir dosya açıklayamadı. Sadece iftira at, tutmasa iz bırakır ve tutturamadı. Şimdi bizimle ilgili söylüyor. Ya arkadaş varsa açıkla. Nerede bu yolsuzluk bilelim, açıkla. Yolsuzlukların olduğu AK PARTi iktidarı, sevgili kardeşlerim soruyorum, 18 milyar dolar IMF borcunu ödeyebilir miydi? Yolsuzlukların olduğu bir AK PARTi iktidarı soruyorum değerli kardeşlerim, 68 milyar dolar, artı Merkez Bankasına döviz yığabilir miydi? AK PARTi iktidarı eğer yolsuzluklar iktidarıysa, CHP'nin iktidarı döneminde, geçmiş iktidarların döneminde işçiden, memurdan nemalar kesilmişti, hatırlıyorsunuz nemalar, hatırlıyorsunuz değil mi? Geldik ki masada ne kadar var biliyor musunuz? 13,5 katrilyon. Bunu kim ödedi? Bunu biz ödedik biz, Bay Kemal. Siz kestiniz, biz ödedik.

Bitmedi, Konut Edindirme Yardımı adı altında paralar kestiler, öyle mi? Memur kardeşimden, işçi kardeşimden bunları da kestiler. Hani nerede konutlar, var mı? Yok. Parayı kim ödemeye başladı? Biz. Şu ana kadar 3 katrilyon da onun için ödedik. Yolsuzlukların olduğu bir iktidar bunları ödeyebilir miydi?

Bakınız, Cumhuriyet tarihinde 6 bin 100 kilometre duble yol yapıldı. Biz 8 yılda 13 bin 600 kilometre duble yol yaptık, bunlar yapılabilir miydi? 163 bin derslik yaptık, bunlar yapılabilir miydi? Değerli kardeşlerim, Türkiye'nin dört bir yanını şu anda barajlarla örüyoruz. Sevgili kardeşlerim, aynen devam ediyor, devam edecek. Ve yolsuzlukların olduğu bir iktidar bu yatırımları yapabilir miydi? Hızlı trenimiz var, elhamdülillah. Ankara'dan Eskişehir'e, şimdi Eskişehir-İstanbul ve Ankara-Konya hızlı tren şu anda bitti. Bu ay artık seferler başlıyor, bunu da bitirdik.

Yani gelişiyle gidişi biliyorsunuz, gelişi bir mağdur kasetle oldu, mağdur kaset. O da mamul Genel Başkan, ortada bu var. Şimdi ben size belgeler açıkladım, bilgilerini bu şekilde verdim. Ve değerli kardeşlerim, eğitimde 163 bin derslik dedim. Artık karatahtaları kaldırıyoruz. Sıralarınızın üzerinde ücretsiz olarak kitapları aldınız mı? Aldınız, yine almaya devam edeceksiniz. Fakir fukara, yoksul, bize eğitimde bahane yok. İlköğretimde erkek öğrenciye 30 lira, kız öğrenciye 35 lira veriyoruz. Ortaöğretimde erkek öğrenciye 45 lira veriyoruz, kız öğrenciye 55 lira veriyoruz. Bahane yok. Sosyal güvencesi yoksa her ay 150 lira veriyoruz. Özürlüye bakım ücreti olarak asgari ücret ödüyoruz. Özürlü bakım ücreti olarak bu kadar ödüyoruz. Biz sizlerle gurur duyuyoruz.

Geçenlerde Fransa'da konuştum, Fransa'da. Sarkozy'nin ülkesinde dedim ki, hem ayrımcılığa karşı olduğunu söyleyeceksin, hem Roman kardeşlerimizi yurtdışı edeceksin. Kendi ülkesinde, kendi ülkesinde. Nasıl yapıyorsun bunu dedim, nasıl yapıyorsun, var mı böyle bir ayrımcılık? Türk'üyle, Kürt'üyle, Laz'ıyla, Çerkez'iyle, Gürcü'süyle, Abaza'sıyla, Roman'ıyla, Boşnak'ıyla ayrım yok. Biz Yunus'un diliyle; "Yaratılanı severiz Yaratandan ötürü."

Sevgili kardeşlerim; sağlıkta olanları biliyorsunuz. Şimdi size bir şey daha söyleyeceğim. Şimdi karatahtaları kaldırıyoruz, karatahtalar kalkacak. Artık ne geliyor? Akıllı tahta geliyor, bilgisayar donanımlı akıllı tahta. İnternetle dünyaya bağlıyız ve 4 yıl içerisinde bunları sınıflara monte edeceğiz. Fakat bitmiyor ve bütün öğrencilerimize birer görüyor musunuz, e-kitap dağıtacağız, elektronik kitap. Bütün öğrencilerimize ve bu kitap ücretsiz olacak, ücretsiz. Ve bu kitabın içinde bütün müfredat buraya girilmiş olacak. Sevgili kardeşlerim, bunlar zor şeyler miydi, niye bugüne kadar bizden önceki iktidarlar ne okullara bilgisayarı getirdi, ne bilişim teknolojisini. Bilişim teknolojisi okullara bizimle girdi, bilgisayar bizimle girdi, ama biz onları da yeterli bulmadık. Şimdi daha ileri eğitim teknolojisi dedik. Ve şunu özellikle araştırdık: Amerika'da George bunu kullanacak da, Almanya'da Hans, Helga bunu kullanacak da, benim Lüleburgaz'ımda, Kırklareli'nde Ahmet'im, Mehmet'im, Hasan'ım, Hüseyin'im, Ayşe'm, Fatma'm, Hatice'm niçin bunu kullanmasın, neden? Buyur, Halep oradaysa arşın Lüleburgaz'da.

Biz gönüller okşamaya geldik, vurmaya değil. Doğruları söyleyelim, belgeleri açıklayalım ve biz zorlaştırıcı olmayacağız, kolaylaştırıcı olacağız. Biz bütün anlattıklarımızı bu dille anlatacağız, ama doğru anlatacağız. İftira asla, yalan asla. Çünkü yalancının mumu yatsıya kadar yanar. Ama bununki yatsı olmadan sönüyor.

Sevgili kardeşlerim; şimdi 32 gün var. Kapı kapı dolaşmaya var mıyız? Dolaşıyoruz değil mi? Bütün ahbap, yaran, komşu köy köy dolaşmaya hazır mıyız? Kırklareli'nde artık yeni bir sayfa açmaya hazır mıyız? Ben size inanıyorum, size güveniyorum. Ve az önce Çorlu muhteşemdi, çok çok muhteşemdi. Hamd olsun Lüleburgaz'a geldik, Lüleburgaz da bir başka muhteşem. Şimdi Edirne'ye geçiyorum, inanıyorum ki Edirne de muhteşem olacak. Ve şu 32 günde yapacağımız gayretli çalışmalarla inşallah yeni bir döneme imzamızı hep beraber vuracağız, milletçe vuracağız. Çünkü ustalık dönemini milletimle beraber imzasını atacağız. Hazırız değil mi? Şöyle bir ellerinizi göreyim bakayım. Ellerinizi bir göreyim, bayrakları bir göreyim. Hep beraber şarkımızı söyleyelim istiyorum. Milletvekili adaylarımı size emanet ediyorum.

Beraber yürüdük biz bu yollarda. -Biraz daha gür söylesek nasıl olur?-Beraber ıslandık yağan yağmurda. Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda. Bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor.

Günümüz kutlu olsun, 12 Haziran ülkemiz, milletimiz, Kırklareli'miz ve Türk demokrasisi için hayırlara vesile olsun diyor, sizleri saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Değerli kardeşlerim; şimdi Bakanım bir konuyu hatırlattı bana. Çok beni bugün heyecanlandırdınız, bu heyecanla bunu da unuttum.

Bir; bölgenin Ergene sorunu. Bakınız, burada bir şeyi açıklıyorum, Ergene üzerinde sevgili kardeşlerim, Ergene üzerindeki belediyelerin hemen hemen tamamı CHP'li ve bu belediyelerde arıtma tesisi diye bir şey yok. Arıtma tesisi olmadığı için de bütün atık sular aynen Ergene'ye akıyor. Halbuki bu görev belediyelerin görevidir, Devlet Su İşlerinin değil. Belediyeler Kanununa göre onlara ait, DSİ'yle alakası yok. Fakat biz Mayıs ayıydı, hatta Kurban Bayramı idi, bir televizyon programında bunu ben izledim, Veysel Bey'le konuyu konuştum. Dedim ki, her ne kadar yasa böyle diyorsa da, biz Devlet Su İşleri olarak bu işe el atacağız. Ve Ergene'yi nasıl Haliç'i biz bataklık olmaktan, pislikten kurtardıysak, Ergene'yi de bataklıktan, pislik olmaktan kurtaracağız. Ve proje çalışmaları başladı. Proje çalışmaları neticesinde şu anda biz Ergene'yle ilgili çalışmalarımızı ustalık dönemimizin bir ürünü olarak inşallah halledeceğiz. Bu bir. Bundan hiç endişeniz olmasın, artık bunun sorumluluğunu biz üzerimize aldık. Yasa ise yasa, her şeyi yaparak bunu bitireceğiz.

İkinci olay şu: O da değerli kardeşlerim şunu bitireyim. Yağlı tohumlarla ilgili ödemeler konusunda şu anda Maliye Bakanlığımız hazırlığını yapıyor. Şöyle 1 hafta, 10 günlük bir gecikmemiz oldu, bunu biliyorum. İnşallah Pazartesi günü Maliye Bakanım da imzasını atacak ve büyük ihtimalle önümüzdeki hafta içerisinde ödemeler başlayacak. Ve bundan da hiç endişeniz kesinlikle olmasın. Bugüne kadar iktidarımızda benim halkımın 1 kuruşu kalmadı, bugünden sonra da kalmayacaktır, hiç endişeniz olmasın ve bunu da halledeceğiz.

Sevgili kardeşlerim; sizleri kalbi duygularla selamlıyorum, ama 32 gün. Çalışacağız dediniz, beraber çalışacağız, 12 Haziran akşamında da demokrasi bayramını, yeni Anayasanın miladını sizlerle başlatacağız. İleri demokrasiyi, temel hak ve özgürlükleri sizlerle başlatacağız ve inşallah yeni bir destan yazacağız Trakya'da sizlerle birlikte. Kalın sağlıcakla.

Bilal Baştan 05-13-2011 09:09

Başbakan Erdoğan'ın Edirne Mitinginde Yaptığı Konuşmanın Tam Metni...
 
11.05.2011

Meriç'e, Süloğlu'na, Uzunköprü'ye oralarda yaşayan tüm kardeşlerimi selamlarımı, sevgilerimi yolluyorum.

Tarihin şehri, medeniyetin şehri, kahramanlığın şehri Edirne'yi selamlıyorum. Fatih Sultan Mehmet'in doğduğu, Mimar Sinan'ın donattığı, Osmanlı'nın kadim başkenti Edirne'yi, Edirneli kardeşlerimi selamlıyorum.

Edirne, Konya gibi, Bursa gibi, İstanbul, Ankara gibi bizim tarihimizdir, medeniyetimizdir, gururumuzdur, göz bebeğimizdir. Şunu açık açık söylüyorum: Biz bu ülkeye, bu millete, 81 vilayete, 74 milyonun her birine hizmeti bir lütuf değil, bir hak olarak görüyoruz. Edirne'ye hizmet etmek bizim boynumuzun borcudur. Edirneli kardeşime hizmet üretmek bizim boynumuzun borcudur. Biz Türkiye haritasını renklere ayıranlardan değiliz, biz partizanlık yapanlardan, şehirleri, bölgeleri birbirinden ayrı gayrı tutanlardan değiliz. Biz doğuya, batıya, kuzeye, güneye sırtını dönenlerden değiliz. Değil mi ki insandır, değil mi ki candır başımızın tacıdır, gönlümüzün sultanıdır. 74 milyon bizim için birdir; Türk'üyle, Kürt'üyle, Laz'ıyla, Çerkez'iyle, Roman'ıyla, Gürcü'süyle, Boşnak'ıyla. Biz Yunus'un diliyle; "Yaratılanı severiz Yaratandan ötürü" anlayışıyla seviyoruz. Alevi'si, Sünni'si, Doğulusu, Batılısı tekrar ediyorum, Roman'ı, göçmeni hepsi bizim nazarımızda eşittir, hepsi bizim öz be öz kardeşimizdir. Biz bu millete efendi olmak için değil, hizmetkâr olmak için geldik. Çünkü bu millet kendisine efendilik taslayanlardan çok çekti. Bu ülke millete tepeden bakanlardan, milleti aşağılayanlardan çok çekti. Aynı dili konuşamayan, aynı yöne bakamayanlardan çok çekti. AK PARTi elitlerin partisi, seçkincilerin partisi değildir. AK PARTi birileri gibi çetelerin partisi, çetelere kol kanat geren, çetelere avukatlık yapan bir parti değildir. Görüyorsunuz değerli kardeşlerim, bazı partilerin rotasını çekeler, mafya belirliyor. Ama AK PARTi'nin rotasını çeteler değil; millet çizmiştir millet.

Değerli kardeşlerim; on yıllar boyunca bu milletin ekmeğine, emeğine, alın terine, tarladaki ürününe musallat olan bu çeteleri hamd olsun biz tasfiye ettik. Rahatsızlık buradan kaynaklanıyor. Siz bize destek oldunuz, siz bize yetki verdiniz, biz de sizden aldığımız güçle çetelere karşı amansız bir mücadele yürütüyoruz. Biz hukukun üstünlüğü diyoruz, biz demokrasi diyoruz, biz özgürlük diyoruz, biz egemenlik milletindir diyoruz. Söz, yetki, karar milletindir diyoruz.

Sevgili kardeşlerim; 12 Eylül'de ne yaptık? Anayasa oylaması. 26 paketlik bir Anayasa. Ne oldu? Bu CHP, MHP, BDP, bak dikkat edin BDP, TKP, TİP bütün illegal örgütler hepsi bir araya geldi mi? Ve Ana Muhalefeti, muhalefeti, diğer yavrucuklar hepsi bir araya geldi mi? Bunlarla birleştiler mi? Önümüzü kesmek istediler değil mi? Ama benim milletim yüzde 58'le ne dedi, yüzde 58'le "Evet" dedi. Şimdi 12 Haziran geliyor bak. 12 Haziran'da ne yapıyoruz? Oy pusulasının 1 numarasında AK PARTi var. Ne yapıyoruz? AK PARTi'ye evet.

Şimdi ben bir şey söyleyeceğim size, çok açık net. Şu arka bölgedeki kardeşlerim de iyi duyuyor mu, şöyle bakayım böyle bir ellerini göreyim. Görüyorlar değil mi, duyuyorlar mı? Şu anda çok duyguluyum, çok heyecanlıyım. Bugün Çorlu bir muhteşemdi. Lüleburgaz'a geldik bir başka muhteşemdi. Edirne'ye geldim bambaşka muhteşem. Biz sizlerle gurur duyuyoruz.

Sevgili kardeşlerim; Mimar Sinan yola çıkarken çıraklık eseri olarak Şehzadebaşı'nı yaptı. Çıraklık Şehzadebaşı Camii, öyle mi? Kalfalık eserim Süleymaniye diyor, öyle mi? Ustalık eserim Selimiye diyor. Şimdi bizler işte usta Sinan'ın yolundayız. Çıraklık dönemi geride kaldı 2002-2007. Kalfalık dönemi 2007-2011, o da geride kaldı. Şimdi ustalık dönemine başlıyoruz, hazır mıyız? Ama Edirne'yi dönüştürmeye, değiştirmeye hazır mıyız? Çünkü bu ustalara ancak AK PARTi yakışır, onların kadir kıymetini biz biliriz. Diğerleri bilmez. Bu eserlerin restorasyonunda bizim emeğimiz var, iktidarımızın emeği var biraz sonra söyleyeceğim. Şu Edirne'de ne kadar tarihi eser varsa onlar dile gelecekler, bizi AK PARTi hatırladı diyecekler. Ve ben buradan Edirneli kardeşime soruyorum, şu da CHP'nindir diyeceğiniz bir tek eser var mı şu Türkiye'de? Edirne'de var mı? İnanın bunların çakılı tek çivisi yok. Bunların üst üste koydukları iki tane tuğla yok. Ne zaman iktidara geldilerse, ne zaman koalisyon ortağı oldularsa, ülkeyi açlığa, yokluğa, yoksulluğa sürüklediler. Değerli kardeşlerim, oraları kuruttular. Nerede görev aldılarsa orada yolsuzluk batağına saplandılar.

Şimdi çıkıyor şunu vereceğim, mazotu şöyle yapacağım, çiftçinin borcunun sadece faizini değil, anaparasını da borç olarak onu da sileceğim. Sevgili kardeşlerim, o zaman anaparayı ödeyen çiftçi sormaz mı ya, ben enayi miyim, ben ödedim, eee? Ödeyemeyenin borcunu siliyorsun, senin adalet nerende diye sormaz mı? Mazotta indirim yapacakmış, ben size söyleyeyim, CHP'nin geçmiş iktidar dönemlerinde mazot her zaman sıfır oldu, biliyorsunuz değil mi? Ama nasıl sıfır oldu? Çünkü bunlar çiftçiye, kamyoncuya verecek mazot bile bulamadılar. Hatırlıyor musunuz? Traktörlere koyacak mazotumuz yoktu, o günleri hatırlıyor musunuz? Enerji Bakanı kimdi? Sayın Baykal, yani kaset mağduru. Şimdi de kaset mamulü Genel Başkan var görüyorsunuz. Bunların iktidarları döneminde kalorifer kazanlarında mazot bulunamadı, fuel-oil bulunamadı. Devlet dairelerinde bu beyefendiler paltoyla oturdular paltoyla. Hatırlayın o günleri. Kendine hayrı yok ki bunların millete hayrı olacak, benim vatandaşım söylüyor işte. Bunlar geçmişte ne zaman iktidara geldilerse, inanın bu ülkeye 5 sente muhtaç hale getirdiler.

Şu anda dünya küresel bir finans krizini aşmaya çalışıyor. Yunanistan'ın durumu ortada, İrlanda'nın, Portekiz'in, İspanya'nın, ABD'nin durumu ortada. Bu ülkelerde işsizlik aldı başını gidiyor, bütçe açıkları kabarıyor, sosyal harcamalarını, sağlık harcamalarını kısıyorlar. Biz ise 2010 yılında Avrupa'nın, OECD ülkelerinin en hızlı büyüyen ülkesi olduk, 1 numarayız. Yüzde 8,9, yani 9. IMF'den tek kuruş almadan krizi aştık. Sevgili kardeşlerim, bizden önce bu CHP, yavrusu DSP biliyorsunuz öyle değil mi? MHP, bak onların iktidarlarından bize 23,5 milyar dolar IMF'ye borç kaldı. Ödedik ödedik ödedik şu anda ne kaldı biliyor musunuz? 5 milyar dolar.

Sevgili kardeşlerim; bitmedi. Bizim milli bankamız biliyorsunuz Merkez Bankası. Merkez Bankasının kasasında 27,5 milyar dolar döviz vardı. Bunun da yarıdan fazlası işçi döviziydi. 27,5 milyar dolar, bunun da yarıdan fazlası işçi dövizi. Ne yaptık? Kasa şimdi artmaya başlıyor. Ne oldu? Şu anda Merkez Bankasının kasasında 95 milyar dolar var. 27,5 milyar dolar nerede, 95 milyar dolar nerede. Şimdi Kılıçdaroğlu bu paraya sulandı. Onun için bol keseden atıyor, dağıtacağım diyor, vereceğim diyor, her aileye şu kadar para. Dur bakalım, nereden veriyorsun. Benim milletim sana bir defa iktidar verecek mi ki sen bunu dağıtacaksın. Geç onu geç, geç.

Ve sevgili kardeşlerim; benim milletim artık bir sokulduğu delikten bir daha sokulmaz. Bakın, bu CHP'ye hiçbir zaman tek başına iktidar verdi mi bu ülkede? Vermedi. Zar zor işte geçmişte böyle koalisyon ortakları filan oldu, o zamanlarda da batırdılar her şeyi. Ben şimdi Edirne'ye girdiğimde biraz şaşırıyorum. Bu şehir daha güzel olması lazım değil mi? O zaman ben sizlerden özellikle bir değişim, dönüşüm bekliyorum. Biz 32 gün sonra bunu başarmalıyız ve Edirne bunu başarabilecek güce sahip. Size geçmişte İl Başkanım, mesai arkadaşım ve şu anda yine teşkilatlanmada yanımda olan bir arkadaşımı, Batı Trakya'dan maalesef sürgün yiyen bir evladı, bir kardeşimi buraya size milletvekili adayı olarak gönderdim. Mehmet Müezzinoğlu. Ve değerli kardeşlerim, onun yanında yine buradan bir evladımız, Tuna kardeşimizi gayet iyi yetişmiş, donanımlı, genç, dinamik bir kardeşimizi de size onun yanına gönderdim. Ve bir de yine Keşan'dan çok değerli hanım kardeşimizi de size gönderdik, bir üçlü. Şimdi bu işi 3 sıfır yapmaya var mıyız? Yani Edirneli dendiği zaman akla CHP gelirmiş, bırakın o işi. Edirneli denince akla Fatih Sultan Mehmet gelir, akla Selimiye gelir, akla Eski Cami gelir, akla Yıldırım Beyazıt Külliyesi gelir. Öyleyse biz bu tarihe layık olmamız lazım, bu tarihi kıymetini bilmeyenlerle biz bir yere gidemeyiz. Bunu başarmamız lazım.

Bakınız, şu anda İstanbul'da Birleşmiş Milletlerin en önemli zirvelerinden biri yapılıyor. Dünyanın birçok ülkesinden devlet ve hükümet başkanları bu zirve için Türkiye'deler, İstanbul'dalar. Önceki gün zirve açılışında da konuşmamda söyledim. 2012 yılından itibaren Türkiye yoksul ülkelere yılda 200 milyon dolar yardım yapacak. Özel sektörümüzün yoksul ülkelerdeki yatırımlarını 2015 yılına kadar 5 milyar dolara, 2020 yılına kadar da 10 milyar dolara çıkaracağız. Eskiden böyle bir Türkiye var mıydı? İşte şimdi veren el olduk, ama geçmişte alan eldik. Şu CHP'nin iktidarları döneminde bunlar borç bile bulamıyorlardı, şu MHP borç bulamıyordu. Gittikleri zaman 9 ay vadeyle veriyorlardı. Şimdi bakın nereden nereye geldik. Şimdi el uzatan, yoksulların elinden tutan, mağdurların, mazlumların sesi olan, onların hakkını savunan bir Türkiye var. Dünyanın her yerinde vatandaşlarına, soydaşlarına, akrabalarına sahip çıkan, onları kucaklayan bir Türkiye var. Kırcaali'de, Gümülcine'de, İskeçe'de, Kosova'da, Bosna'da, tüm Balkanlar'da kardeşlerinin, soydaşlarının hukukuna sahip çıkan bir Türkiye var. Başı dara düştüğünde her imkanı seferber edip vatandaşını tahliye eden, başka ülkelerin vatandaşlarına da kol kanat geren bir Türkiye var. 8,5 yılda yaptıklarımıza inşallah çok daha fazlasını ekleyeceğiz. 2023 yılına kadar Türkiye'yi dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına yükselteceğiz, bundan hiç şüpheniz olmasın.

Değerli kardeşlerim; şimdi 12 Haziran, 2012'yi şöyle biraz daha alalım. İnşallah yeni Anayasa için bir milat olacak, buna var mıyız? İleri demokrasiye var mıyız? Temel hak ve özgürlükler için var mıyız? Değerli kardeşlerim, bu ülkede işte bu benim Anayasam demeye var mıyız? Çünkü daha basit bir anayasa, halkın diliyle yazılmış bir anayasa şu anda bu hazırlanıyor. Ve hedefimiz Avrupa Birliğine üye olmuş, standartlarını daha da yükseltmiş, milli gelirini 2 trilyon dolara çıkarmış, zengin, müreffeh bir ülkeyi hep birlikte inşa edeceğiz.

Değerli kardeşlerim; bakınız, Edirne ustalığın şehridir, Edirne ustalar şehridir. İnşallah biz de ustalık dönemine Edirne'nin desteğiyle, Edirne'nin gayretleriyle gireceğiz. Tıpkı Sinan gibi ustalık döneminde Edirne'de çok daha büyük hizmetlere adımızı yazdıracağız. Bakın şunu göğsümü gere gere söylüyorum: Bugün 50'ye yakın eserin açılışını yapacağız Edirne'de, 50'ye yakın. Ayırım yok, bunları yaptık, yapıyoruz, asla ayırım yok. Bunun içinde devasa barajlarından tut göletlerine varıncaya kadar, eğitim, sağlık aklınıza ne gelirse.

Sevgili Edirneliler, sevgili kardeşlerim; tarımın Edirne için ne kadar önemli olduğunu çok iyi biliyoruz. Bizim tarım noktasında Türkiye'yi nereden alıp nereye getirdiğimizi burada, Edirne'de özellikle hatırlatmak istiyorum. Önce su konusu, Çevre ve Orman Bakanlığımız tarafından 2003-2010 yılları arasında, bakın lütfen bunlara dikkat edin bu çok önemli, çiftçi kardeşim bunları iyi dinlesin. Edirne'ye 935 trilyonluk yatırım gerçekleştirdik. Sadece değerli kardeşlerim, su. Bu süreçte 111 bin dekar arazi sulamaya açıldı. Yılda 6,5 milyon metreküp içme suyu sağlandı. 28 bin 680 dekar sulama sahasına sahip yeni Karpuzlu sulamasını yılsonu itibariyle tamamlıyoruz. 522 bin dekar tarım alanının sulanmasını sağlayacak olan Çakmak Barajının ihalesi 2007 yılının sonunda yapıldı. İşe başladık, onu da şu an itibariyle yüzde 70 oranında tamamladık. Edirne'de ORKÖY çalışmaları kapsamında 811 aileye 2 milyon Türk Lirası ferdi proje kredisi verdik.

Bugün hangi barajı açıyoruz? Bugün Hamzadere Barajının açılışını yapıyoruz. 1998'de başlandı ve bu barajı biz bitirdik. Ne kadar harcama yaptık biliyor musunuz? 290 trilyon, yeni parayla 290 milyon. Ve Cimra, Pamuklu, Telmata, Kızkapan, Keşan'da 336 bin dekar araziyi artık suyla buluşturuyoruz. Bugün Hamzadere Barajı dışında, yine Çevre Orman Bakanlığımıza bağlı, DSİ Genel Müdürlüğümüzce tamamlanan Enes Karaincirli Göleti, Keşan Mahmutköy Göleti ve sulaması, Uzunköprü Elmalı Göleti ve sulaması, Keşan Beyköy Göleti ve sulamasıyla Keşan Karlıköy Göleti ve sulamasını da açıyoruz. Bunlar da değerli kardeşlerim, 13 trilyon liraya mâl olan 5 adet sulama tesisiyle 3 bin dekar tarım arazisine su getiriyoruz. Bunlar da ülkemize, Edirne'mize, bölgemize hayırlı olsun.

Sevgili kardeşlerim; kim hizmet veriyor, kim? Soruyorum peki bu CHP buraya ne verdi? Peki benim Edirneli kardeşim bu CHP'de ne buluyor ya, ne var bunlarda? Bunların geçmişinde ne vardı ki bundan sonra ne olacak. Sevgili kardeşlerim, bunlar denendi göründü. Bunlar bizi 5 sente muhtaç ettiler. Ah unutmayın o nüfus kağıtlarına, kartlara gaz yağı için damga vurulduğu günleri, öyle mi? Mazot için damga vurulan günleri unutmayın, ekmek için o damgaların vurulduğu günleri unutmayın. CHP yokluk demektir, CHP yoksulluk demektir bunu böyle biliniz.

Bakın sevgili Edirneliler; şimdi size ben bir müjde daha veriyorum. Görün, başka yere gitmeye gerek yok. Ergene Nehri, Ergene Nehriyle ilgili kampanya yapıyor bu CHP'liler. Şimdi ben size açıklıyorum, Ergene Nehrinin pislenmesinin tek sebebi; Ergene Nehri boyundaki CHP'li belediyelerdir. Belediyeler Yasasına göre, her belediye atık su arıtma tesisini yapması gerekir. Ama bunların hiçbirisinin atık su arıtma tesisi yok. Fakat sıkılmadan, utanmadan diyorlar ki, DSİ gelip bunu yapmıyor. Bu DSİ'nin görevi değil ki. Bu Belediyeler Yasasına göre belediyelerin görevidir. Sen belediye olarak bu arıtma tesisini yapmak zorundasın, yapmıyorsun, DSİ'ye fatura kesiyorsun. Ve Kurban Bayramının son günüydü yanılmıyorsam, bir televizyon kanalında bunu izledim. İçin kan ağladı ve hemen Veysel Bey'i aradım. Dedim ki, Veysel Bey ben biliyorum, bu belediyelerin görevi, çünkü ben Belediye Başkanlığı yaptım. İstanbul'daki arıtma tesislerini Belediye Başkanı olarak o zaman da İSKİ Genel Müdürümdü Veysel Bey, biz yaptık. Şimdi dedik sen onu bunu bırak, DSİ olarak ne yap yap hemen proje çalışmalarını başlat ve biz Ergene Nehrini alalım, kolektörlere ve buranın temizliğine biz girelim. Yasa ise yasa yaparız ve burayı biz temizleyeceğiz. Burası CHP'li belediyelermiş, bilmem neymiş takma kafana. At denize, balık bilmezse Hâlik bilir dedik, biz bu yola girdik. Ama bu CHP'ye dersini vermemiz lazım ayrıca. 6 Mayıs 2011 tarihinde bir eylem planı devreye soktuk. Değerli kardeşlerim, bu eylem planını bütün yönleriyle burada Çerkezköy'de ve Lüleburgaz'da Bakanım ilan etti. Adı da "Şafak Harekatı." Başladık bu işe.

Değerli kardeşlerim; bu çalışmalar atık su arıtma tesislerinin inşası, dere ıslahı, ağaçlandırma ve erozyon kontrolü, katı atık bertaraf tesisleri gibi birçok tesisin de yapılmasını kapsıyor. Bunların hepsini de yapacağız. Çünkü CHP'li belediyeler modern çöp depolama nedir bunu bilmezler. Ama biz bunları yapa yapa geldik. Ben İstanbul'u kimden devraldım? CHP belediyesinden devraldım ve göreve geldiğimde Ümraniye çöplüğü CHP'li belediye döneminde patlamıştı. Ve patlayınca 39 kişi orada vatandaşımız ne yazık ki ölmüştü. CHP'li belediye vardı. İstanbul biliyorsunuz susuzdu, İstanbul'da hava kirliliği vardı ve gaz maskesi dağıtıyordu gazeteler. Çöp dağları İstanbul'u istila etmişti. Biz geldik elhamdülillah Istranca'dan 180 kilometreden İstanbul'a su getirdik. Hava kirliliği yok oldu, çöp dağları ortadan kalktı. Tertemiz bir İstanbul'a kavuştuk. Sevgili kardeşlerim, bir değişim yaşadık. İstiyorum ki Edirne de bu değişimi yaşasın. Her yönüyle. Şimdi 5 yılda bu eylem planını Çevre Orman Bakanlığımız halledecek. Ergene'yi inşallah eski güzel günlerine kavuşturarak hayata döndüreceğiz. Barajlar hariç bu eylem planı için ayırdığımız bütçe ne biliyor musunuz? 1 milyar lira, yani 1 katrilyon. Edirne'ye nasıl baktığımızı görüyor musunuz ve bugün 50'ye yakın eser açıyoruz, nasıl baktığımızı görüyor musunuz? Bütün bu hizmetler ortada, hiçbir zaman dışlamadık, ama ben soruyorum, başınızı iki elinizin arasına alın kardeşlerim, anlatın bunları gittiğiniz yerlerde. Ne verecek bu CHP bize diye anlatın. Şu anda hizmet veren bir iktidar var Allah aşkına ya buraya bakın. Maliyeti ne olursa olsun halkımıza feda olsun. Benim vatandaşım her şeyin en iyisine layıktır. Türkiye'yi nasıl kirlilikten kurtardıysak, nasıl her türlü pisliği temizlediysek, inşallah Ergene'yi ve Ergene Havzasını da yine biz kirlilikten temizleyecek, arındıracak ve su kalitesini de artıracağız.

Geliyorum tarıma. Edirneli çiftçi kardeşlerimize bakınız, 2002 yılında sadece bizden öncekiler ne verdi biliyor musunuz? 37 milyon lira destek ödemesi yaptı. Biz bu rakamı kaça çıkardık biliyor musunuz? Yüzde 281 artırarak, 142 milyon liraya çıkardık. Edirneli çiftçi kardeşlerimize Nisan sonu itibariyle ne kadar destek verdik biliyor musunuz? 960 milyon lira, yani 960 trilyon. Değerli kardeşlerim, Edirne'de hayvancılıkla uğraşan kardeşlerimize bizden önceki iktidar 2,7 milyon lira verdi. Biz 10 kat artırdık bunu, 29 milyon liraya çıkardık. Edirne'ye Nisan sonu itibariyle 119 milyon lira hayvancılık desteği ödemesi yaptık. Bakınız, bizden önce Ziraat Bankası çiftçiye yüzde kaç faizle kredi veriyordu biliyor musun kardeşlerim, kaç? Yüzde 59'la veriyordu, yüzde 59 faizle. Şimdi biz yüzde 5'le veriyoruz, yüzde 5. Çiftçinin yanında olan kim? Biz. Esnaf, sanatkâra yüzde 47 faizle kredi veriyorlardı Halk Bankası. Şimdi yüzde 5. Müracaatını yap, yüzde 5. Esnaf, sanatkâra yüzde 5 faizle ve bizden öncekiler 5 bin lira veriyordu, şimdi 100 bin liraya kadar kredi alma şansı var esnaf ve sanatkârın. Daha ne diyeyim ya, daha ne diyeyim.

Değerli kardeşlerim; şimdi gelelim eğitime, eğitime gelelim. Kitaplar sıraların üzerine ücretsiz geliyor mu? İlköğretimde, ortaöğretimde kitaplarımızı ücretsiz alıyor muyuz? Alıyoruz. Şimdi imkanı olmayanlara sesleniyorum. İlköğretimde erkek öğrenciye ne veriyoruz? 30 lira. Kız öğrenciye ne veriyoruz? 35 lira. Ortaöğretimde erkek öğrenciye ne veriyoruz? 45 lira. Kız öğrenciye ne veriyoruz? 55 lira. Kaymakamlığa müracaatını yapar ve gerçekten şartları da uygun fakir fukara, garip gurebaysa, kaç çocuk olursa olsun bu parayı alır. Çünkü eğitimde engel tanımıyoruz. Sosyal güvencesi yoksa her ay 150 lira nakit maaş veriyoruz, bu da var ayrıca. Erzak bunu veriyoruz, yakıt veriyoruz, bunu da veriyoruz. Şimdi bunlarla yetinmiyoruz. Değerli kardeşlerim, üniversite öğrencilerine sesleniyorum, gençler. Bizden önce ne veriyorlardı? 45 liracık burs, 45 lira ya. Bu Türkiye'ye yakışır mı? Şimdi ne veriyoruz? 240 lira veriyoruz. Kredi Yurtlar Kurumunda kalıyorlarsa 150 lira da ayrıca beslenme yardımı veriyoruz. Ne oldu? 390 lira. Mastır öğrencisiyse 480 lira veriyoruz. Doktora öğrencilerine 720 lira veriyoruz. Ah benim kardeşlerim ah, işte demokratik, laik, sosyal hukuk devleti bu. Gençliğine sahip olan devlet bu.

Şimdi size yeni bir müjde veriyorum. Değerli kardeşlerim, artık okullardan karatahtayı kaldırıyoruz. Artık akıllı tahtaya geçiyoruz, akıllı tahta. 4 yıl içinde bütün okullarımıza bu akıllı tahtayı monte edeceğiz. Bunlar bilgisayar donanımlı olacak, bilgisayar donanımlı. Projeksiyon olacak, bunlar Fatih projesi kapsamında. Fatih'in kentinde konuşuyorum bunları. Ona göre. Ve 4 yılda bunlar bitecek. Ve bir de her öğrencimize elektronik kitap vereceğiz, elektronik kitap. Bütün müfredat bunun içerisinde olacak. Bunu ücretsiz olarak vereceğiz, ücretsiz. Şu anda bütün hazırlıklarımız tamam, seçimden sonra ihalesini yapıyoruz ve ondan sonra da üretim başlayacak. Ne dedik biz? Ne aldanan olacağız, ne aldatan olacağız, biz yapacağımızı vaat ederiz, yapmayacağımızı vaat etmeyiz. Bugüne kadar söz verip de yapmadığımız kaldı mı? Bundan sonra da olmayacak. Ne söz verirsek bu olacak.

Değerli kardeşlerim; eğitimde bu adımı atarken, üniversitelerimiz ve bakınız Milli Eğitimde biz 1 numara bütçeyi ona ayırıyoruz. Aynı şekilde en çok kadroyu oraya veriyoruz. Ama 2. sırada ne var? Sağlık var ve sağlıkta da bunu devamlı artırıyoruz, artıracağız. İnşallah önünüz açılacak ve bütün hastane sayılarını biliyorsunuz artırıyoruz, artıracağız. Ve şu anda bakınız çok önemli adımlar atıyoruz, nerede? İşte sağlıkta attığımız adımlar... Sizin bu heyecanınıza can kurban, evvel Allah, bu coşkunuza can kurban. Artık yepyeni bir dönem başlattık. Sağlıkta istediğiniz hastaneye gidiyor musunuz? Ayırım var mı? İstediğin eczaneden ilacını alıyor musun? Eksik var mı? Bay Kemal, bak Edirne ne diyor. SSK Genel Müdürüydün, SSK Genel Müdürüyken 8 sene bu milletin anasını ağlattın be. Bir SSK'yı yönetemedin be. Benim vatandaşım hastane kuyruklarında az mı çile çekti be. Ben de SSK'lıydım be, inim inim inlettin bizi. Gider numarayı alırdık, doktor efendi bizi muayenehaneye çağırırdı. Muayenehanede "money money" parayı vereceksin, parayı vermeden tedavi var mı? Yok. Böyle bizi ıstırap çukurunda inlettiler, değil mi? Değerli kardeşlerim, şimdi hangi yüzle çıkıyor milletin karşısına anlamak mümkün değil. Ve değerli kardeşlerim, 1999'a kadar orada kaldı. Hep zarar, artarak zarar zarar zarar, en sonunda baktı ki bu işi götüremiyorum, batacağım, merhum Ecevit'e gitti, aday yap beni dedi, yapar mısınız dedi. Ecevit de tabi senin gibi başarısız bir Genel Müdürü herhalde nasıl aday yapayım dedi veto etti, yapmadı, yapmadı gönderdi. Şimdi de çıkmış, kalkıyor sağlıkla ilgili olarak konuşuyor, ya konuşamazsın. Beni de televizyona davet ediyor, sevsinler seni. Sen daha dur bakalım çırak bile olamadın, daha sen amatör küme oyuncususun. Süper Lig takımıyla amatör küme bir araya gelir mi? Arada bir fark var.

Değerli kardeşlerim; şu anda hamdolsun sağlıkta benim vatandaşım istediği hastaneye gidiyor, özel-devlet ayırımı yok, hepsi kalktı. Hiçbirinize bir ayırım yapılamaz, yapıldığı anda hemen bunu kaymakama, hemen bunu valiliğe, en azından hiçbirinden cevap alamıyorsanız teşkilatıma bildirin. Ben takipçisi olacağım. Bakın, geçenlerde Gümüşhane'deydim, Gümüşhane'de. Yanıma Semih diye bir yavrumuzu getirdiler, 11 yaşında. Diyaliz hastası, böbrekte rahatsızlık vardı. 6 yaşından itibaren çekmiş. Netice alınamayınca böbrek arandı, Zonguldak'ta böbrek bulundu ve değerli kardeşlerim 2 tane bizim jet ambulansımız var. Bir tanesi anne, baba ve çocuğu aldı Trabzon'dan Ankara'ya, bir diğer jet ambulansımız da Zonguldak'tan böbreği aldı, Ankara'ya ve Ankara'da operasyon yapıldı ve Semih'imiz sağlığına kavuştu. Sordum Semih'e, yavrum dedim ne olacaksın, dedi ki Başbakanım doktor olacağım dedi. Senin dedim dilin dert görmesin, ellerin dert görmesin, inşallah sen de bu ellerinle şifa dağıtırsın. Değerli kardeşlerim, biz buyuz ve kalkıyor 2,5 yaşında Kübra açlıktan öldü diyor. Araştırdık neyin nesi, bir de baktık ki meğerse CHP'li belediyenin olduğu bir ilçede. Kardeşim, yani biz bunu duymamış olabiliriz, yani sen bunu duymuşsan Bay Kemal sen bu çocuğa niçin destek olmadın, yardımcı olmadın? Senin belediyen niçin destek olmadı? En azından bu yavruya sen niçin sahiplenmedin? Veya kalkardın sen bana bir telefon ederdin, ben kalkar gereğini yapardım. Olay bu ve dürüst değiller, spekülasyon, istismar yapıyorlar. Dürüst olsalar bunların hepsi ortadan kalkar.

Değerli kardeşlerim; bakınız, bu noktada atılan adımlar var, gerçekçi adımlar var. Bu adımları öncelikle görmek gerekir. Ve bütün bu yapılanlarla beraber gelinen nokta ortada. Şimdi sağlıkta atılan bu adımlarla benim vatandaşım gereken ilgi, alakayı görüyor, bu ortada. İnşallah şu anda Türkiye'de attığımız bu adımlarla daha iyi günlere gideceğiz. 490 bin konut yaptık, 360 binini sahiplerine teslim ettik, diğerlerinin inşası devam ediyor. Şimdi yeni bir döneme giriyoruz. Sevgili kardeşlerim, çok fakirlere, evlenecek değil mi, biz 50 metrekarelik daire yapıyoruz. Ve peşinatsız, çeyizini de alıyoruz, beyaz eşyasını, mobilyasını alıyoruz, 20 yıl vadeyle ayda 100 lira, 120 lira taksitle onlara vereceğiz. Yeter ki evlensinler. Ve şimdi yeni ev 500 bin paketinin içerisinde bunlar var. İstiyoruz ki benim insanım berbat yerlerde kalmasın. Bak biz şimdi Roman kardeşlerimiz için biliyorsunuz modern projeler ürettik ve bu modern projeler şu anda inşa ediliyor. Bunları da Roman kardeşlerime vereceğiz. Niçin? İstiyoruz ki farklı bir Türkiye, ayrımcılığın olmadığı bir Türkiye'yi herkes görsün.

Ulaşımda sevgili kardeşlerim, bizden önce yapılan bölünmüş yolların toplamı ne kadardı? 6 bin 100 kilometre. Biz 8 yılda ne kadar yaptık? 13 bin 600 kilometre. Halep oradaysa arşın burada. Ve bunu 15 bin kilometreye tamamlayacağız. Şimdi 2023'e kadar bir 15 bin kilometre daha yapacağız. Şu anda İstanbul'dan Edirne'ye yolları görüyoruz değil mi? Nasıl yollar? Allah için konuşalım. Kavşaklar vesaire nasıl? Bunları kim yaptı, CHP mi yaptı? Bunları AK PARTi iktidarı yaptı, yapmaya devam ediyor. Buradan başlıyorsun ta Keşan'dan Gelibolu'ya kadar bu yolları kim yaptı? Bizler yaptık. Neredeydi bunlar? Evvel Allah, onlar uykuda, biz çalışıyoruz. Türkiye'de hızlı trenin adı bile yoktu. Şimdi Ankara-Eskişehir hızlı tren çalışıyor. Eskişehir-İstanbul hızla devam ediyor. Şimdi de Ankara-Konya'yı yaptık, bu ay hizmete alıyoruz. Havayolunu halkın yolu haline getirdik. Bakınız, şu Kapıkule'nin halini biliyordunuz değil mi? Neydi, mezbelelik miydi? Şimdi nasıl Kapıkule? Bizim işimiz bu. Ve sevgili kardeşlerim, dış hatlarda yolcu sayısını 52 milyona, iç hatlarda yolcu sayısını 102 milyona çıkardık. Fiyatlar ucuz, rahatlıkla benim vatandaşım artık her yere gidiyor. Çiftçilerimize Cumhuriyet tarihinin en büyük desteklerini verdik. Geçtiğimiz 8,5 yılda çiftçimize toplamda 36 milyar 300 milyon lira destek verdik.

Değerli kardeşlerim; bütün bunlarla beraber yolumuza KÖYDES, BELDES bu desteklerle de devam ettik, ediyoruz. Şimdi bir SUKAP projemiz var. SUKAP'la da küçük belediyelerimize hibe destek veriyoruz. Büyüklere çok düşük faizle veriyoruz ve değerli kardeşlerim içme suyu, atık su kanalı, yağmur suyu kanallarını yapmak için 400 trilyonu şu anda hazırlamış durumdayız ve bunu o belediyelerimize vereceğiz, ki hemen ayağa kalksınlar. Yeniden büyük Türkiye'yi işte bu temeller üzerinde ayağa kaldıracağız.

Şimdi Edirne'de eğitimde 604 derslik yaptık. Edirne'ye 5 bin 532 bilgisayar gönderdik. Trakya Üniversitesi bünyesinde Balkan Araştırma Enstitüsü, 2 fakülte, 2 yüksekokul, 3 meslek yüksekokulu ve Trakya Teknopark hizmete girdi. Değerli kardeşlerim, yaptığımız yurtlar 2002 yılında 3 bin 760 olan yükseköğretim yatak kapasitesini 4 bin 126'ya yükselttik. Şimdi Edirne'de 1000 ve Uzunköprü'de 5 yüz yatak kapasiteli toplam 2 yurdumuz daha var. İnşallah bunları da halledeceğiz.

Değerli kardeşlerim; yapımına bizden önce başlanan Keşan Devlet Hastanesi ek binası, Edirne Devlet Hastanesi Kreş binası ve 1 adet Aile Sağlığı Merkezini tamamladık, hizmete açtık. Uzunköprü Devlet Hastanesi böyleyken, Uzunköprü ne olacak? İşte Uzunköprü'yü de biliyorsunuz renove ediyoruz, restore ediyoruz, o da yürüyor.

Değerli kardeşlerim; tabi bu arada Edirne Adalet Sarayının yapımına süratle devam ediyoruz. İnşallah en kısa sürede onu da tamamlayacağız. Ulaştırmada sevgili kardeşlerim, Edirne'de biz gelene kadar 80 kilometre yol yapılmıştı. 8,5 senede biz buna 164 kilometre bölünmüş yol ilave ettik. Edirne'yi Tekirdağ'a ve Çanakkale'ye bölünmüş yolla bağladık. 2006'da doğalgazı Edirne'ye getirdik. Artık kombiye bas düğmesine, bütün daire sıcak, sıcak su evde, bunu getirdik.

Şimdi vakıflar, Edirne'de tam 87 eserin restorasyonunu yaptık, 87 eser. Bunların örneklerini vereyim; Fatih Cami, Hacı Süleyman Efendi Cami, Alaca Mustafa Paşa Cami, Çakırağa Cami, Eski Cami, Has Yunus Baba Türbesi, Keşan Hamamı ve Kadı Bedrettin Çeşmesini restore ederek hizmete sunduk.

Değerli kardeşlerim; şimdi 12 Haziran'da biz Türkiye'ye ve Edirne'ye hizmet yolunda durmaksızın yolumuza devam edeceğiz. Bu seçimde de karar sizde, yetki sizde, mühür sizde. 32 gün. Kale unutmayın içeriden fethedilir. Onun için hanım kardeşlerim, 32 gün yoğun çalışmaya hazır mıyız? Beyler, hanımların sesini duydunuz mu? Hazır mıyız? Gençler hazır mıyız? Ve 3 milletvekilliğini ne yapacağız? 3'te 3, 3'te 3'e var mıyız? Kendimizi buna göre odaklayacağız, ama yatarak değil, koşacağız, çalışacağız. 3'te 3.

Şimdi şöyle elleri bir göreyim. Maşallah. Şarkımızı biliyorsunuz değil mi? Neydi? Elleri indirmeyin ama, niye indiriyorsunuz?

Beraber yürüdük biz bu yollarda. Beraber ıslandık yağan yağmurda. Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda. Bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor.

Günümüz kutlu olsun, 12 Haziran Edirne'miz, ülkemiz, milletimiz, Türk demokrasisi ve Partimiz için hayırlara vesile olsun diyorum. Durmak yok Yola Devam. Durmak yok Yola Devam. Kapı kapı dolaşmaya... Eyvallah, sağ olun, var olun.

Bilal Baştan 05-13-2011 09:10

Başbakan Erdoğan'ın Balıkesir Mitinginde Yaptığı Konuşmanın Tam Metni...
 
12.05.2011

Havran'ı selamlıyorum. Aynı şekilde İvrindi'ye, Kepsut'a, Manyas'a, Marmara'ya, Savaştepe'ye, Sındırgı'ya, Susurluk'a, oralarda yaşayan tüm kardeşlerime selamlarımı, sevgilerimi yolluyorum.

Coşkunuzdan, heyecanınızdan, sevdanızdan dolayı sizlere, Balıkesirli tüm kardeşlerime şükranlarımı sunuyorum.

Sevgili Balıkesirliler, biz size sevdalıyız be. Ferhat, nasıl Şirin için yollara düştüyse, Mecnun nasıl Leyla için çöllere düştüyse, biz de sizin aşkınızla, sizin sevdanızla Anadolu'nun, Trakya'nın yollarına düştük.

8,5 yılda tam 8 kere Balıkesir'e geldim. Uzak demedik, yakın demedik, ücra demedik, sapa demedik geldik. Bu kavramlar bizim lügatimizde yok. Milletle kavuşmak için dağları deliyoruz. Nehirleri aşıyor, uzakları yakın ediyoruz. Allah'a şükür 780 bin kilometrekarenin tamamında eserimiz yükseliyor, tamamında hizmetimiz var. 79 yılda yapılamayanları 8,5 yılda yaptık. 8,5 yılda Türkiye'ye ilkleri yaşattık. Hiç yaşamadığı sevinçleri, başarıları yaşattık. Sizin desteğinizle, sizin hayır dualarınızla. Bugün bir daha durmak yok, yola devam. Sağ olasınız.

Balıkesir, bizimle mi? Balıkesir, arkamızda mı? Balıkesir, bir kez daha gür bir seda ile AK PARTi diyor mu? Allah'ın izniyle bu iş bitmiştir, Allah'ın izniyle bu iş tamam.

Sevgili kardeşlerim, sevgili Balıkesirliler, kahramanlığın şehri Balıkesir, Balıkesir yiğitliğin şehri. Balıkesir Kurtuluş Savaşının, Balıkesir Kuvayi Milliye'nin şehri, Balıkesir Veli Şemseddin'in, Birgivi'nin, büyük alim Hasan Basri Çantay'ın şehri. Balıkesir, Çanakkale Savaşı'nda 250 kiloluk gülleyi sırtlayıp destan yazan Seyit Onbaşı'nın şehri. Hepsinden Allah razı olsun, mekanları cennet olsun. Allah, bizi onların şefaatine, onların layık olduğu mertebelere layık kılsın.

Şimdi bakın sevgili kardeşlerim, ben bugün Balıkesir'de özellikle gençlerimizi ilgilendiren bazı önemli hususlara dikkat çekeceğim. Balıkesirli kardeşlerimin, Balıkesirli gençlerin, tüm Türkiye'nin dikkatlerini buraya çekiyorum. Sevgili kardeşlerim, Balıkesir Lisesi, eski adıyla Balıkesir Sultanisi, 1919-1917 eğitim öğretim yılında hiç mezun vermedi. Nedenini biliyor musunuz? Çünkü, lisenin tüm talebeleri Çanakkale cephesini, vatanı savunmaya gittiler. Bakın bu çok önemli. Hiçbiri geri dönmedi. Hepsi şahadet diploması aldı. İşte biz bu neslin evlatlarıyız, bu neslin çocuklarıyız. Onun için Balıkesir şanlı, onun için Balıkesir'in şahadetnamesi çok değerli. İşte bizim böyle gençlerimiz var.

Gençler, aynı izde yürümeye var mıyız? Mesele bu. Bizi kimse tutabilir mi ya? Tutamayacaklar. Evvel Allah muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkıyoruz, çıkacağız. Biz bu gençlerle hep gurur duyduk, gurur duymaya da devam edeceğiz.

Bu ülkenin gençleri her şeyi fazlasıyla hak ediyorlar. Bu ülkenin gençleri ellerine imkan verildiğinde, fırsat verildiğinde bütün Türkiye'yi gururlandıracak işlere imza atıyorlar. Biz AK PARTi döneminde gençliğe olan inancımızla, gençlerimizi düşünerek 163 bin yeni derslik inşa ettik. Çünkü ne varsa onlarda var. Onları iyi yetiştirmemiz lazım. 89 yeni üniversite kurduk, şu anda 165 üniversitemiz var, üniversitesi olmayan ilimiz kalmadı. Niye? Bizim inandığımız dinin ilk emri, "Oku, seni yaradan Rabbinin adıyla oku." İlme bu denli önem veren bir dinin, bir medeniyetin mensupları olarak bu işe çok önem vermemiz gerekiyordu. Ne yaptık? Milli Eğitim bütçesini bir numara yaptık. Şu anda Milli Eğitim bütçesi bizim bütçemizde birinci sırada. Savunmaydı daha önce, Savunmayı 6. sıraya aldık, Milli Eğitimi 1 numara yaptık. Arkasına Sağlığı koyduk, sağlıklı, eğitimli bir nesil; hedef bu. İstiyoruz ki gençler kendi illerinde en iyi şekilde, en iyi imkanlarla eğitim görsünler. 2002'de bizden önce iktidarda kim vardı? MHP vardı, CHP'nin yavrusu DSP vardı, ANAP vardı, o zaten şu anda artık gitti. Sevgili kardeşlerim, gençlere ne veriyorlardı biliyor musunuz burs olarak? 45 liracık, 45 lira, aman Yarabbim. Ya bu gençler dilenci mi? Peki, biz ne veriyoruz? Biz 240 lira veriyoruz. Bitmedi, Kredi Yurtlar Kurumunda kalıyorsa öğrenci 150 lira da beslenme yardımı veriyoruz. Ne oldu? 390 lira. Bitmedi, mastır yapıyorsa 480 lira. Eğer doktora öğrencisiyse 720 lira veriyoruz. Biz buyuz. Neden? Çünkü biz bu işe çok önem veriyoruz. Bak kitaplarımızı her eğitim-öğretim yılının başında sıraların üzerinde buluyor muyuz? Para veriyor muyuz? Ah ah, bütün kardeşlerim bilirler, biz nasıl okuduk? Var mıydı, kitap bulabiliyor muyduk? Teksir kağıdıyla bile kitap bulamıyorduk. Ağabeylerimize söylerdik, ne olur sen teksirlerini bize sat, teksir notlarını bize ver, vermezlerdi. Ama şimdi biz oradan ibret alarak, 1. hamur kuşe kağıttan kitaplar hazırladık, veriyoruz. Paran bile olsa kitapevine, kırtasiyeciye gidersin kitabı bulamazsın, değil mi? Buralardan geldik, ama bu çağı biz kapattık. Bu geri bir çağ idi, biz şimdi çok ileri adımlar atıyoruz.

Geldik, sevgili kardeşlerim okullarda bilgisayar yoktu. Yani bu CHP zihniyeti, bu MHP zihniyeti bunların hepsi gerici gerici, gerici bunlar. Dünya bilgisayarı kullanıyor, bilişim teknoloji sınıflarını açıyor, bizde yok. Ne yaptık? Süratle bilişim teknoloji sınıflarını açtık. Biraz sonra rakamları vereceğim Balıkesir'le ilgili. Ve her okula bilgisayar göndermeye başladık. Ama şimdi bunlar çıraklık ve kalfalık döneminin adımlarıydı. Şimdi yeni bir adım atıyoruz, ustalık döneminin adımı. Hazırlıklarımız bitti, proje çalışmamız bitti, şimdi attığımız adım artık karatahtaları kaldırıyoruz. Artık akıllı tahtaya geçiyoruz ve bu akıllı tahtalar bilgisayar donanımlı olacak, internet ağıyla dünyaya bağlanacağız. Sınıflarımızda projeksiyonlar olacak. Bu projenin adı; "Fatih Projesi." Ve her öğrencimize elektronik kitap vereceğiz, şu. Bu belki daha da küçülecek, elektronik kitap. Bunu ücretsiz vereceğiz, ücretsiz. Zengin-fakir ayırımı yok, bütün yavrularımızın elinde bu olacak ve bütün müfredat buna girilmiş olacak. İstersen kitapsız git, ama Başbakan amca, ben nostalji olsun diye kitabımı yanıma alabilirim diyenler, defterimi de yanıma alabilirim diyenlere de al, onu da al götür. Ama her şey bu hazinede olacak. Öyle mi hocam? Öyle. Bu adımı atıyoruz. Ve sevgili kardeşlerim, yeni bir sıçramayı, yeni bir çağı gençliğimiz için bunlarla atıyoruz. Çünkü biz bu millete efendi olmaya değil, bu millete hizmetkâr olmaya geldik. Onu söylüyorum, Amerika'da George, Almanya'da Hans, Helga eğitim teknolojisinde neyi kullanıyorsa, Balıkesir'de benim Ahmet'im, Mehmet'im, Hasan'ım, Hüseyin'im, Ayşe'm, Fatma'm, Hatice'm, Hülya'm onlar da niçin bunları kullanmasın? Derdimiz bu. İşte şimdi bunu başarıyoruz. Biz sizlerle gurur duyuyoruz, biz sizlerle gurur duyuyoruz.

Sevgili Balıkesirliler; bakınız, eğitimde engel yok, imkan yok değil mi? Diyorum ki, kardeşim imkanın var, hemen müracaatını yap kaymakamlığa, ilçe milli eğitim müdürlüğüne, yoksulluğunu orada dile getir. Sana erkek evladın için ilköğretimde 30 lira, kız evladın için 35 lira veriyoruz. Ortaöğretimde ise erkek evladın için 45 lira, kız evladın için 55 lira veriyoruz. Bak pozitif ayrımcılık, parayı kime veriyoruz? Anneye veriyoruz anneye. Babaya değil, olur ya duman olup gitmesin, buna da dikkat ediyoruz. Kaç çocuk olursa olsun hepsine veriyoruz. Sevgili kardeşlerim, çünkü biz sizin için varız. Onun için bu yola koyulduk. Yeter ki siz bize bir Allah razı olsun deyin yeter, derdimiz bu.

Geliyorum sağlığa, sağlıkta geldik, hal ortadaydı değil mi? Devletin hastanesi ayrı, işçinin hastanesi ayrı, özel sektör ayrı. Parası olan özel sektörün hastanelerine gider, işte işçi SSK'ya, emekli devlet hastanesine gider, böyle bir ayrımcılık. Dedik ki biz bu ayrımcılığı kaldıracağız. Devlet koordinatördür. Hastaneleri birleştireceğiz, bu CHP dedi ki birleştiremezsiniz. Niye birleştirmeyelim? İnanın bunlarla Parlamentoda savaş ettik savaş. Sonunda onlar olmaz dedi, biz de olur olur bal gibi olur dedik. Ve bu yasal düzenlemeyi yaptık çıkardık. Oldu mu? Şimdi benim vatandaşım istediği hastaneye gidiyor mu? Ayırım var mı? Değerli kardeşlerim, ilacımızı alamıyorduk. Hastaneye gidiyorsun, doktor efendi muayenehaneye çağırıyor, öyle mi? Muayenehaneye gidiyorsun bedava mı? Para para. Zaten onun için veriyor. Bakın şimdi biz part time çalışmayı kaldırttık, full time diyoruz rahatsız oldu bazıları. Olanlar kim? Sosyal demokratım diyenler, bu CHP filan onlara destek veriyoruz. Ne demek kardeşim, bu milletin evlatları niye doktor oldu, halkına hizmet için değil mi? Tam gün çalışan da var, ama bir miktar da işte ideolojik nedenlerle bu CHP zihniyetinin de tahrikiyle maalesef bakıyorsunuz part time çalışmak isteyenler var. Dedik ki olmaz, bak biz size döner sermaye getirdik, şunu getirdik bunu getirdik. Kardeşim, bak herkes üniversite bitiriyor, mühendis oluyor, bilmem ne oluyor. Bunların hepsi gelip de full time çalışıyor, sen de çalışacaksın kardeşim. Yemini bunun için yapmadın mı? Yaptın. Doktorluk bu noktada en ideal hizmet yollarından birisi değil mi? Benim insanım sana bir Allah razı olsun desin bundan daha büyük para var mı? Neymiş? Ben daha fazla okuyorum. Olabilir olabilir. Ama sağ olsun şu anda devlet hastanelerinde yüzde 80-85 Tam Gün Yasasına evet dediler ve aynen çalışıyorlar. Ben de şahsım, milletim adına Allah onlardan razı olsun diyorum. Biz de elimizden geleni özlük hakları noktasında daha da artırdık, daha da artırmaya gayret ediyoruz, edeceğiz. Yeter ki halkımın hizmetinde olanların biz de yanındayız. Onun için bu oyunlara da gelmeyin. Zaman zaman bazen böyle hastanelerde grev gibi olaylara giriyor. Hastanede grev yapılır mı be? Oraya tedaviye gelenler doktor bulamazsa bu ne olur?

Biz şu anda 18 tane bak helikopter ambulans aldık. 16 noktada bunlar bulunuyor, nerede bir sıkıntı var anında helikopter ambulanslar oraya gidiyor. 2 tane jet ambulansımız var, şimdi 3 tane daha alıyoruz, 5 tane olacak. Niye? Türkiye'nin bir ucundan bir ucuna icabında bunlar hasta taşıyabilecekler. İşte geçenlerde Sayın Tatlıses'i biliyorsunuz bu uçakla ta Almanya'ya götürdüler. Böyle bir anda bunlar devreye girecek. Niye? İnsandan daha değerli bir şey bizim için yok. Devlet, insanın hizmetkârıdır, biz bu anlayışla yola çıktık. Onun için seferber olduk.

Amma gel gör ki bir de bizim Bay Kemal vardı. Bir zamanlar Bay Kemal, SSK'nın Genel Müdürüydü. Bir varmış bir yokmuş, Genel Müdürlüğü 90'lı yıllarda hastanelerde ne sıkıntılar çektiğimizi biliyorsunuz, anlatmama gerek var mı? İlaçlarımızı alamadığımız dönemleri hatırlıyorsunuz, anlatmama gerek var mı? Genel Müdür kim? Sayın Kılıçdaroğlu. Sayın Kılıçdaroğlu, sen benim vatandaşımın ilaçlarını bile veremedin, şimdi nereden böyle atıp tutuyorsun, hangi keseden şimdi konuşuyorsun? Değerli kardeşlerim, bakınız, Sayın Kılıçdaroğlu o dönem içerisinde öyle suiistimallere adım atmış ki, şu anda ben sizlere bir belge açıklayacağım. Değerli kardeşlerim, diyor ya dürüstlük abidesi, hani yolsuzlukların peşini bırakmam diyor ya, bakın elimdeki belgeyi şimdi açıklıyorum size. Belge bu. Ben boş dosya açıklamıyorum, belge açıklıyorum. Altında kapı gibi Kılıçdaroğlu'nun değerli kardeşlerim oluru var. Sevgili kardeşlerim, şimdi bu belgenin okuyorum sizlere bir kısmını, çok önemli bu, bunu bilmenizde fayda mülahaza ediyorum. "ÖSYM tarafından sınav günlerinin dolu olduğu, yakın zamanda yapılan sınavla yeterli sayıda başvurunun alınamadığı, 1998 yılından sonra sınavların yapılması halinde atamaların gecikebileceği, söz konusu pozisyonlarda görev almak isteyenlerin talepleri doğrultusunda atamalarının gerçekleştirilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir" diyor. Değerli kardeşlerim, belge bu.

Şimdi tarih 14.7.1998, olur imzası Kemal Kılıçdaroğlu'nun. Şimdi ben soruyorum, nasıl oluyor da ÖSYM sınav yapamıyor? Hani bu son zamanlarda ÖSYM üzerinden geçiniyor ya. Şimdi bunun cevabını ver Bay Kemal. Nasıl oluyor da yeterli başvuru alınamıyor? Bu söz konusu pozisyonlar neler? O pozisyonlara başvuranlar kimler? Esas soruya geliyorum; Sayın Kılıçdaroğlu, SSK'ya bu şekilde kimleri atadınız? O atananlar kimler? Sizinle bir akrabalıkları var mı? Soyadları sizin eski soyadınızla, eşinizin eski soyadıyla aynı olan kaç kişi bu şekilde işe alındı? Dürüstsünüz ya, mertsiniz ya, Gandi'siniz ya, bu sorulara cevap verin. Sevgili kardeşlerim, bunları Meclis'te de biz yüzüne vurduk, ama cevap alamadık. Parlamentoda yüzüne vurduk, cevap alamadık.

Değerli kardeşlerim; biz 14 Ağustos 2001'de Partimizi kurduğumuz andan itibaren bir ilkenin peşinde koştuk. Bu ilkeyi hayata geçirdik, dürüst siyaset, seviyeli siyaset, tutarlı siyaset. Asla siyaset yalanla, iftira ile, gerçekleşmesi mümkün olmayacak vaatlerle anılmasın. Siyaset temizlensin, arınsın diye mücadele veriyoruz. Ne yazık ki CHP'si, MHP'si, BDP'si siyaseti paçasından tutup aşağılara çekmek için yoğun gayret gösteriyor. Açık açık söylüyorum, tıpkı geçmişte olduğu gibi değerli kardeşlerim, şu anda da CHP, MHP, BDP, terör örgütü, Ergenekon yanlarına o bir kısım medyayı da alarak aynı hizaya geçtiler.

Sevgili kardeşlerim; bakınız, şu anda bir konuya daha gireceğim. O da şu: Son zamanlarda YGS sınavları üzerinden Türkiye'de bir kampanya yürütülüyor. Bu kampanyayı kim yürütüyor? CHP başı çekiyor. Her zamanki gibi ardından MHP geliyor. Onun ardında diğer bazı muhalefet partileri var. Bitmedi, bu sistemli kampanyanın içinde bir de bunların yandaş ve candaş medyası var. Değerli kardeşlerim, onlar da her gün manşetleriyle, programlarıyla, köşe yazılarıyla bu değirmene su taşıyor, bu kampanyaya katkı sağlıyorlar. Amaç ne? Amaç; YGS'ye giren 1 milyon 700 bin genç kardeşimizin zihnini bulandırmak, buradan oy devşirmek. Bu gençler 1 yıl, 2 yıl sabah-akşam ders çalıştılar, üniversiteye hazırlandılar. Bu gençler durmadan dinlenmeden, soluk dahi almadan bu sınava hazırlandılar. Hafta içi okula devam ettiler, sabahlara kadar ders çalıştılar. Üniversite bir bölüm kazanmak, kendilerine bir gelecek kurmak için gayret sarf ettiler. YGS sınavı yapıldı, ardından birileri çıktı şifre yoluyla kopya çekildiğini ortaya attı. Şimdi bakın sevgili Balıkesirliler, sevgili gençler, burası çok önemli, şifre iddiasının altında aslında başka bir şifre var. Nedir bu şifre? Şimdi onu açıklıyorum sizlere. AK PARTiye karşı bir karalama kampanyası; şifre bu. O kadar pervasız, o kadar acımasız, o kadar düşüncesizler, o kadar gözlerini rant bürümüş ki, AK PARTiye karşı başlattıkları bu kampanyada 1 milyon 700 bin öğrencinin hayallerini, umutlarını söndürmekten çekinmediler. AK PARTiyle bir hesabınız varsa, gelin bunu AK PARTiyle görün, ama gençleri pis işlerinize karıştırmayın, alet etmeyin. Bunları defalarca uyardık. Gençlerin emeği, gençlerin umudu, hayalleri üzerinden istismar yapmayın dedik. Bakın konu yargıya intikal etti dedim, bu işin takipçisiyim dedim. Bir öğrencimizin dahi burada mağdur olmasına göz yumamayız dedim. Ve dün ne oldu? Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, YGS'deki iddialara ilişkin soruşturmada takipsizlik kararı verdi. Yani iddiaları soruşturdu, sonuçlandırdı, sınavda herhangi bir kopya hadisesinin olmadığını ortaya koydu. Şimdi ben Sayın Kılıçdaroğlu'na, Sayın Bahçeli'ye, onların yandaş, candaş medyalarına soruyorum. Yüzünüz kızardı mı, utandınız mı? Kardeşlerim, hiç beklemeyin, inanın bunların yüzü kızarmaz. Bunlar yanlış yaptık, özür dileriz deme erdemini göstermez. Çünkü bunların tek amacı var; çamur at izi kalsın.

Bitmedi, Sayın Kılıçdaroğlu birkaç gündür bir elektronik postadan bahsediyor. O candaş medyaları var ya, onlar da bu iddiayı çarşaf çarşaf yayınlıyor ve bazı köşe yazarları, ki yazıklar olsun onlara, bunu bir gerçekmiş gibi onlar da ÖSYM'nin tarihinde böyle bir olay yok, bir bakan kalkıp da ÖSYM Başkanına böyle bir mail gönderemez diyor. Mail göndermek dediğin nedir? Senin adına bir çete mensubu çıkar, o da bir mail gönderir, mail dediğin olay bu. Kılıçdaroğlu'nun adına da gönderirler. Şimdi Facebook'lar filan, ya bunlar çirkin teknoloji, bu Facebook falan filan bunlar çirkin, berbat. Herkes adına buralarda her türlü ahlaksızlık yapılabilir. Neymiş? ÖSYM'ye bir elektronik bir posta gelmiş, bir bakan yeğninin iyi bir bölüme yerleştirilmesini istemiş. Ya birine çamur atmak, iftira atmak Allah aşkına bu kadar ucuz mu? Bu kadar basit mi? Bir insan utanmadan, sıkılmadan, arlanmadan, yüzü kızarmadan arka arkaya bu kadar yalanı nasıl söyleyebilir? Allah aşkına Balıkesirli kardeşlerim, bu nasıl bir yalan söyleme yeteneği? Eğer yürüyen yalan görmek istiyorsanız Kılıçdaroğlu'na bakın. İnsan bir araştırmaz mı, soruşturmaz mı? Ya senin eline bunu tutuşturdukları zaman bir soruştur bak. İşin aslını, doğrusunu öğrenmeye tenezzül etmez mi? Birisi çıkıyor, eline bir tane kağıt tutuşturuyor, hemen o da bunu konuşuyor.

Dün Lüleburgaz'da söyledim, dedim ki, senin onurun varsa, bakın bu kadar ağır ifade kullandım. Onurun varsa çık benim bu bakanımı açıkla. Bir saniye tutmam dedim. Çünkü benim bakanlarımın içinde böyle alçakça bir yola tevessül edecek evvel Allah inanıyorum ben bir bakan düşünemem. Çıktığı anda orada onu zaten tutmam. Çünkü benim Partimin adı AK PARTi, ak. Tutmam ne olursa olsun. Ama bakın sahiplenemiyor. Çünkü dürüstlük diye bir şey yok. Değerli kardeşlerim, doğrusunu öğrenmeye tenezzül etmiyor. Bakan arkadaşımın adı çıktı, Rize'den basın toplantısıyla yüklendi, cevap veremiyor. Değerli kardeşlerim, böyle bir siyaset olmaz, böyle bir kirli siyaset olmaz. Ya zaten biliyoruz, senin gelişin belli, sen bir mağdur kasetle geldin, bir mamul kaset Genel Başkanı oldun, olay bu.

Şimdi değerli kardeşlerim; biz tabi yolumuza aynı kararlılıkla devam ediyoruz, devam edeceğiz. Ancak benim burada özellikle üzerinde durduğum konu şu: Artık biz bu ülkede inşallah temiz siyasetin adımlarını attık. Yola böyle devam ediyoruz. Bizim siyaset tarihimiz hiçbir dönemde bu kadar yalancı, bu kadar rahat yalan söyleyen, bu kadar yalanı ardı ardına dizen siyasetçi profillerini görmedik. Ve önüne gelene dil uzatan, annelere dil uzatan... Haddini bilmez, kutsal değerlerimize dil uzatan siyasetçi tipini bu ülke yeni görüyor. Şimdi de işte bir kez daha böyle bir iftiranın altında kaldık. Bir kez daha attığı çamur eline, yüzüne bulaştı. Sevgili kardeşlerim, sevgili gençler, bakınız şu anda çok farklı bir yolculuğa giriyoruz. Bu beyefendinin 8,5 yıldır yaptığı bu. 8,5 yıldır sadece yalan söylüyor, sadece iftira atıyor, sadece temiz, namuslu insanlara leke çalıyor. Bunun üzerinden kazanırım diyor, defalarca yalanlarını ortaya çıkardık, yüzü kızarmıyor, defalarca çark etti, iddiasının üzerinden yarım saat geçmeden kendi söylediğini inkar etti.

Bakınız şimdi size ben bir başka yalanını daha söylüyorum, çok enteresan. Bıktım bunun yalanlarını söylemekten. Sevgili Balıkesirliler, bakın bunu da dinleyin. Geçenlerde bir televizyon programında, tarih 8 Mayıs, televizyonun adını da vereyim Show TV'de Siyaset Meydanı'nda ne dedi biliyor musunuz? YÖK'ü kaldıracağız dedi. Bakın biz ne diyoruz? Biz YÖK'ü reforme edeceğiz. O YÖK'ü kaldıracağız dedi. Hani diyor ya, AK PARTi ne verirse ben 5 fazlasını veririm. Şimdi orada da YÖK'ü kaldıracağım diyor, geri kalmaması lazım. Fakat çok enteresan, aynı program 35 dakika sonra aynı Kılıçdaroğlu bedelliden gelecek parayı YÖK'e aktaracağını söylüyor. Ya hani YÖK'ü kaldıracaktın, ne oldu? Şimdi bedelliden gelecek olan parayı YÖK'e aktaracağım diyorsun. Demek ki, YÖK'ü kaldırmıyorsun. Yalancının mumu yatsıya kadar yanarmış, ama bununki yatsıya kadar da yanmıyor, 35 dakika. Açın Twitter'lara şimdi bakın onun bu yalanına. Ya yatsıya kadar bile yanmıyor. Değerli kardeşlerim, daha 1 sene olmadı Genel Başkan olalı ve defalarca çark etti, U dönüşü yaptı, iftira attı, her seferinde yüzüne çarptık. Ama ne yazık ki, bir kuyruk acısıdır var, gidiyor.

Sevgili kardeşlerim; bakınız, bu beyefendi bu adımlarla bir yere tabi ki varması mümkün değil. İstanbul'da Belediye Başkan adayı oldu, benim Belediye Başkanımla ilgili dedi ki dosyalar çıkartacağım, hala dosya çıkaracak, hala. Ondan sonra bu sefer şimdi MHP ile el ele verdiler, Sayın Bahçeli'yle beraber biz Başbakanla ilgili dosyalar çıkartacağız diyorlar. 8,5 yıldır neredesiniz, çıkarsanıza. Parlamentonun içindesiniz, nerede bu dosyalar? Eğer dosyanız yoksa biz kırtasiyeciden size dosyalar gönderelim. Hadi hemen doldurun gönderin, nerede? Sevgili kardeşlerim, abdestinden şüphesi olmayanın, namazından şüphesi olmaz. Bizim böyle bir derdimiz yok evvel Allah. Biz bu noktada güvenliyiz. Eğer bu iktidar yolsuzlukların iktidarı olsaydı, kimden aldık? MHP'den, CHP'nin yavrusu DSP'den. IMF'ye borç neydi? 23,5 milyar dolardı. Şimdi ne kaldı? 5 milyar dolar. 23,5 milyar dolar nerede, 5 milyar dolar nerede. 18,5 milyar dolar ne yaptık? Düşürdük. Şimdi de öderiz ha, yani o 5'i hemen öderiz. Fakat çok düşük bir faiz olduğu için 2012 sonunda bitireceğiz. Hiç problem değil ve biz IMF'yle 3,5 yıldır sözleşme falan da yapmıyoruz, stand-by anlaşmalarını kaldırdık. Çünkü yere sağlam basan bir Türkiye var artık. Şu anda Avrupa'da, OECD ülkeleri içerisinde büyümede birinci sırada olan bir Türkiye var.

Değerli kardeşlerim; bakınız bizim milli bankamız Merkez Bankası değil mi? Biz Merkez Bankasını bu milliyetçi kardeşlerimizden, ben burada MHP'ye gönül veren kardeşlerime sesleniyorum, CHP'ye gönül veren kardeşlerime sesleniyorum, ne olur başınızı iki elinizin arasına alın, düşünün. Bak biz nasıl bir Türkiye aldık, şimdi nereye geldik. Ve sevgili kardeşlerim, o Merkez Bankasının kasasından 27,5 milyar dolar vardı. Şimdi ne var biliyor musunuz? 95 milyar dolar var. Ya Allah aşkına soruyorum, yolsuzlukların olduğu bir Türkiye'de Merkez Bankasının kasası 95'e çıkar mı? 27,5'ten 95'e. 23,5 milyar dolar IMF'ye borç, o da 5'e iniyor. Böyle bir durum olur mu?

Bitmedi, Cumhuriyet tarihinde 79 senede 6 bin 100 kilometre bölünmüş yol yapılmış. Ve biz 8,5 yılda 13 bin 600 kilometre bölünmüş yol yapmışız. Ya yolsuzlukların olduğu bir iktidar bunları yapabilir mi? 163 bin derslik 8,5 yıla sığdırmışız, bunları yapabilir mi? Değerli kardeşlerim, bütün bu adımlar o gücümüzden kaynaklanıyor. KÖYDES Projesi dedik, köylerin yollarını, suyunu hallettik. Barajlar, evvel Allah şu ana kadar bitirdiğimiz baraj sayısı 157. Böyle hızla devam ediyoruz. Göletlerin sayısı 60 civarında devam ediyor. Bütün bunlarla beraber Türkiye'yi farklı bir konuma taşıyoruz.

Sevgili kardeşlerim; şimdi geliyorum bir başka noktaya. Tabi Kılıçdaroğlu, Merkez Bankası'ndaki bu paralara sulandı. Baktı ki bol para var, eee? Şimdi bol keseden atıyor. Çünkü bunlar tarihi boyunca hep boşaltmışlar, şimdi de burayı boşaltırız diyorlar. Fazla meraklanma benim milletim sana zaten böyle bir şeyi vermez, vermez, vermez onu bekleme. Çünkü biz Türkiye hazır, hedef 2023. İstikrar sürsün, Türkiye büyüsün diyoruz. Değil mi? Onun için biz artık yeniden Sinan'ın izinden gideceğiz, aynen. Dün Edirne'deydim, söyledim. Sinan ne dedi; "Şehzadebaşı Camii benim çıraklık eserimdir. Süleymaniye Camii benim kalfalık eserimdir. Edirne Selimiye benim ustalık eserimdir." Şimdi çıkmış Kılıçdaroğlu diyor ki, çıraklık da kutsal bir meslektir diyor. Ya ben zaten kutsal değildir demedim ki, ben dönemleri, takvimi ortaya koyuyorum. Yani biz 2002'den 2007'ye kadar çıraklık dönemini yaşadık, 2007'den 2011'e kalfalık dönemini yaşadık, şimdi de ustalık dönemine başlıyoruz, bunu söylüyorum. Çıraklık kötüdür demedim, ama o tezgahlardan biz geçtik, oraları aştık. Sen daha o sürece girmedin, dur bakalım senin daha çok işin var.

Neymiş? Hesap uzmanlığı imtihanına ben giremezmişim. Ya benim zaten oraya girmeye niyetim yok ki, öyle bir şey düşünmedim ki. Ben memur olmayı değil, ben siyaseti düşündüm. Onun için de 18 yaşından itibaren siyaseti geldim siyasetin içinde yaşadım. O günden itibaren bu günlere geldik. Çalıştık çalıştık çalıştık, işte senin gibi hesap uzmanlarını şimdi biz yönetiyoruz, biz yönetiyoruz. Bu işin devlet yönetiminde bir raconu var. Senin gibiler de olur, daha başarılıları da olur. Müsteşarlarından tut da genel müdürlerine kadar hepsi olur. Ama siyaset, bir sevki idaredir, bir liderliktir, lider olmak başka bir şeydir, millet lider arıyor lider. Bunu göreceksin önce, lider, burası önemli. Değerli kardeşlerim, bu ülkenin müsteşara da, genel müdüre de, hesap uzmanına da ihtiyacı var. Ama hepsinden öte lidere ihtiyacı var, lider olmak çok önemli.

Şimdi gelelim bir yere. Sevgili kardeşlerim, Balıkesir'in plaka numarası 10. Öyle mi? Yanlış söylemiyorum değil mi? Bunun bizim için bir anlamı var. İnşallah 2023 yılında Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yıldönümünde Türkiye, dünyanın ilk 10 ülkesinden biri olur. Bu süreçte Balıkesir'i de Türkiye'nin 10 büyük şehrinden biri yapacağız. Şu anda Balıkesir nüfusu itibariyle büyük şehir olmaya hak kazandı. Seçimlerden sonra Balıkesir'in de büyük şehir olma kararını inşallah alıyoruz. Onun yasasını çıkarıyoruz. Ve tüm Balıkesir'in mülki sınarları, büyükşehir belediyesinin sınırları içinde olacak. Dolayısıyla büyükşehir belediyeleri, ilçe belediyeleriyle birlikte Balıkesir'i daha mamur bir hale getirecek. Artık belde belediyeleri kalmayacak. Köyler, aynen ilçe belediyelerin mahalleleri haline gelecek, böyle bir duruma geçiyoruz. Neden? Altyapı, üstyapıda daha modern bir Balıkesir, daha gelişmiş bir Balıkesir. Peki adımı ne zaman atıyoruz? 2014 yerel seçimlerine Balıkesir, büyükşehir belediyesi olarak girecek. 2014'e kadar aynen şu andaki statüyle gidiyor, ama 2014 seçimlerine, yerel seçimlere büyük şehir olarak girecek. Bunu da AK PARTi olarak sizlere müjdesini bugün veriyorum, hayırlı olsun, hayırlı olsun. Bir Büyükşehir Belediye Başkanı olarak, İstanbul'a Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapmış bir kardeşiniz olarak, Büyükşehir Belediye Başkanlığının ne anlama geldiğini bilen bir kardeşiniz olarak, inanıyorum ki Balıkesir bununla çok şey kazanacak. Şu anda İstanbul, Kocaeli hangi statüdeyse, Balıkesir de aynı statüye giriyor. Sevgili kardeşlerim ve tabi ki burada şöyle arka tarafları da göreyim. Yani bu konuda Balıkesir'in büyük şehir olmasına evet diyorsunuz değil mi? Birlikteyiz değil mi? Bir sıkıntı yok? Tamamdır.

Şimdi Balıkesir bir tarım şehri, Balıkesir alın terini toprağa tohum olarak ekip helal lokma kazanan çiftçi kardeşlerimin şehri. Buraya geldiler, çiftçi kardeşimi kandırmak için bol keseden vaat edip çekip gittiler. Çiftçi kardeşim bunlara kanmasın. Çiftçiye en büyük desteği biz verdik kardeşlerim, vermeye de devam ediyoruz. Fakat yalan söylüyorlar, çiftçi mağdur diyorlar. Değerli kardeşlerim, yem, ot bunda şunda falan fiyatlar şöyle yürüsün, değerli kardeşlerim, verdiğimiz desteklerin rakamlarını vereceğim size. Ama işte yalan söylüyorlar canım kardeşim, ama bunları daha iyi bilin istiyorum.

Bakınız, Balıkesir'e 2003'ten beri verdiğimiz tarımsal desteklerin toplam tutarı ne biliyor musunuz? 909 milyon lira. Yani 909 trilyon. Bu rakam 2002'de neydi biliyor musunuz, bizden önceki iktidarda? Sadece 42 milyon lira. 42 trilyon nerede, 907 trilyon nerede. Değerli kardeşlerim, hayvancılığa verdiğimiz destek toplam 371 trilyon, 907'nin dışında. Süt desteği olarak Balıkesir'e aktardığımız kaynak ne biliyor musunuz? 183 trilyon. Bunu medya yazıyor mu, bunu konuşuyorlar mı? 183 trilyon. 2002 yılında Türkiye'nin tamamında bizden önceki iktidar 82 trilyon vermişti, tamamı. Biz sadece Balıkesir'e bu rakamı veriyoruz. El insaf ya, dürüst olsunlar, olmuyorlar. Biz geçen yıl sadece Balıkesir'de bu kadar hayvancılık desteği verdik. Havran ve Manyas Barajları hayal olmuştu. Biz geldik, gerçeğe dönüştürdük. Ardıçtepe Barajı'nın ihalesini de kısa zamanda yapıyoruz, ona da başlıyoruz.

Değerli kardeşlerim; Balıkesir Üniversitemize Tıp Fakültesini biz kazandırdık. Ve Balıkesir'e kazandırdığımız eserleri, hizmetleri, yatırımları burada şöyle kısaca bir özetleyeyim. Eğitimde Balıkesir'e 1835 derslik yaptık. Okullarımıza ne kadar bilgisayar gönderdik biliyor musunuz? 14 bin 767 bilgisayar gönderdik. Bilişim teknolojisi dedim ya, bunu yaptık. Ve değerli kardeşlerim, bunlarla da kalmadık. Diğer yüksek okullara girmeyeceğim. Fakat sağlıkta 175 trilyonluk yatırım yaptık Balıkesir'e sadece sağlıkta. Bakınız Savaştepe Devlet Hastanesi, Bandırma Devlet Hastanesi, Edremit Devlet Hastanesi, Balıkesir Devlet Hastanesi ek binası, Altınova Alaattin Süberoğlu Devlet Hastanesi ve 9 adet aile sağlığı merkezini tamamladık ve hizmete açtık. Ayrıca çok sayıda yeni sağlık tesisi inşa ettik. Sındırgı, Kepsut, Marmara Ereğli, Susurluk, Gönen hastanelerine ek binalar yaptık. Aynı şekilde Göğüs Hastalıkları Hastanesine ek bina, Atatürk Devlet Hastanesine bağlı Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi ilave ettik. Bir ana çocuk sağlığı merkeziyle 11 aile sağlığı merkezini tamamlayıp, hizmete açtık. Gönen Devlet Hastanesi, Erdek Devlet Hastanesi ek binasıyla Ağız ve Diş Sağlığı Merkezinin yapımına süratle devam ediyoruz.

Değerli kardeşlerim; bugün Balıkesir'de 5 adet tomografi, 4 adet MR cihazı var. 84 adet diyaliz cihazı vardı biz geldiğimizde. Şu anda 250'ye çıkardık. Ayrıca 11 tane biz geldiğimizde 112 istasyonu vardı. Şimdi 28'e çıkardık. 13 tane ambulans vardı, şimdi 34'e çıkardık. Adalet sarayları; Bandırma, Gömeç, Susurluk, Edremit, Dursun Bey ve Balıkesir adalet saraylarını tamamladık, hizmete açtık. Tamam mı? Sarayları gördünüz. TOKİ aracılığıyla biz Balıkesir'e sevgili kardeşlerim, 5 bin 821 konut uygulaması başlattık. 5 bin 89'unu tamamladık, sahiplerine teslim ettik. Ulaştırma alanında Balıkesir'in adeta haritasını değiştirdik. 2002'ye kadar, biz gelene kadar 76 kilometre bölünmüş yol yapılmıştı. 8,5 yılda biz ne yaptık biliyor musunuz? 271 kilometre bölünmüş yol yaptık. Balıkesir'i Manisa, Bursa ve Çanakkale'ye bölünmüş yolla bağladık. Bandırma, Bursa, Ayazma, Osmaneli, İnönü demiryolunun fizibilite, etüt ve proje çalışmalarını tamamladık, Balıkesir Körfez Havaalanı Terminal binası yapımı işinin ihale aşamalarına da şu anda devam ediyoruz.

Sevgili kardeşlerim; KÖYDES'te 100 trilyon kaynak kullandık Balıkesir'de ve bunu da geçiyorum, doğalgazı Balıkesir'e getirdik. Artık benim Balıkesirli kardeşim kombinin düğmesine basıyor, sıcak suyu buluyor, evini ısıtıyor. Niye? Benim Ayşe'me, Fatma'ma da bu yakışır. Bu hesaplı ve temiz enerjinin sanayide ve konutlarda kullanılmasını böylece sağlamış olduk.

Sevgili kardeşlerim; Ziraat Bankası çiftçiye yüzde 59 faizle kredi veriyordu. Şimdi yüzde 5. Yüzde 59 faizden yüzde 5'e indirdik. Bizden öncekilerinin yaptığı buydu, bizim yaptığımız bu. Esnaf, sanatkâra Halk Bankası yüzde 47 faizle kredi veriyordu. Biz yüzde 5 faizle veriyoruz. Ve 5 bin liraya kadar kredi veriyordu. Biz ise 20 kat artırdık, 100 bin liraya kadar kredi veriyoruz. Farkımız bu.

Sevgili kardeşlerim; bütün bunların yanında biz hiçbir zaman ne çiftçimizi, ne esnafımızı, sanatkârımızı yalnız bırakmadık. Bakın Vakıflar Genel Müdürlüğü aracılığıyla 63 adet eserin onarımını gerçekleştirdik. Ali Bey Cunda Adası Hamidiye Camii, Edincik Ulu Camii, Ulupaşa Mescidi, Çerkez Minare Kalesi Türbesi ve Zağnos Paşa Hamamını restore ederek, bunları hizmete açtık. Diğer taraftan, Balıkesir Kültür Merkezi, Balıkesir Bandırma değerli kardeşlerim bu noktada attığımız adımlar kültür merkezi, Balıkesir Dursunbey Belediye Kültür Merkezi ve Balıkesir Erdek Belediye Kültür Merkezinin yapımına da devam ediyoruz. Ayrıca, Balıkesir Bandırma Müzesi ve Balıkesir Kuvayi Milliye Müzesini de ziyarete açtık. Bigadiç-Hisarköy Termal Turizm Merkezi, Gönen-Ekşidere Termal Turizm Merkezi, Manyas-Kızık Termal Turizm Merkezi, Sındırgı-Hisaralan Termal Turizm Merkezi, Susurluk-Kepekler Termal Turizm Merkezi, Balıkesir Marmara Güney Adalar Turizm Merkeziyle şehrimizin termal kapasitesini de artırdık.

Evet değerli kardeşlerim, her zaman ifade ettiğim gibi, aslında bizim kendimizi anlatmamıza gerek yok. Ziya Paşa ne diyor? "Eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri." Biz eserlerimizle konuşuyoruz, eserlerimizle konuşuyoruz. İşte geldik, Türkiye'nin borçlanma faizi yüzde 63'tü. Şu anda devletin borçlanma faizi yüzde 7, yüzde 8. Bakınız, yüzde 63'ten yüzde 7-8'e, kimin cebinden çıkıyordu bu faiz, benim Balıkesirli kardeşimin cebinden çıkıyordu, çiftçimin, köylünün, memurumun, işçimin cebinden çıkıyordu. Ama şimdi bu yüzde 55'lik fark benim vatandaşımın cebinde kalıyor. Devletin borçlanma faizi değerli kardeşlerim böyleyken kamu net borç stoku neydi biliyor musunuz? Yüzde 63, yani milli gelirin yüzde 63'ü ne yazık ki işte bizim borç stokumuzdu. Şimdi nereye düştü? Yüzde 25'e.

Amerika'dan Derviş'i getirdiler başımıza, faizi o bela etti. Bizim Derviş'e ihtiyacımız yok, bu ülkenin Derviş'i çok evvel Allah, çok, ihtiyacımız yok. Ve geldiğimizde neredeydik, şimdi neredeyiz, her şey ortada.

Değerli kardeşlerim, rakamları sizlere saydım. Enflasyon neydi? Yüzde 30. Şimdi enflasyon ne? Yüzde 4,3, 4 ya 4. Bu canavar değil miydi, canavar. Enflasyon canavarından benim artık hanımefendi kardeşlerim kurtuldu mu? Ben size şimdi şurada buğdayından pirincine, ayçiçeği yağından çayına şekerine örnekler de vereceğim. Yani, asgari ücretle ne alınıyordu, şimdi ne alınıyor. Hep iddia ediyorum. Ey Kılıçdaroğlu, ey Bahçeli, ey diğerleri; eğer bu iktidar asgari ücrette 8,5 yıl öncesine göre daha geri gittiyse 1 dakika burada durmam. Ama biz ülkemizi çok ilerilere götürdük. Bakınız biz göreve geldik Türkiye'de benim vatandaşımın değerli kardeşlerim kişi başına milli geliri 3400 dolardı. Şimdi 10 bin doları aştık. Milli gelir 230 milyar dolardı, şimdi 740 milyar doları yakaladık. Nereden nereye? İhracatımız 36 milyar dolardı, şimdi 122 milyar dolara ulaştık. Artık dünyayla rekabet eden bir Türkiye var. Buralara durup dururken gelmedik. Ama bizden önce Bahçeli, Kılıçdaroğlu, bunların biz halini gördük, bulundukları partilerin bu ülkeye ödettiklerini gördük.

Değerli kardeşlerim, düşünün; bizi neye muhtaç ettiler? 5 cente. Çetelerle işbirliği halindeler. Ankara'dan Silivri'ye tünel kazdılar. Ama bizim kitabımızda bu yok. Biz milletimizle yürüdük. Afyonkarahisar'dan yola öyle çıktık, öyle yürüyoruz. Bundan sonra da sizinle beraber yürüyeceğiz. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yedirmedik, yedirmeyeceğiz.

Sevgili kardeşlerim, yolsuzluk, yasaklar, yoksulluk bizim kitabımızda yer almayacak. Ve inşallah 12 Haziran akşamı sandıklardan AK PARTi'yi gümbür gümbür çıkarmaya hazır mıyız?

Sevgili kardeşlerim, bak kaç günümüz kaldı? 31 gün. Tamam, kapı kapı dolaşmaya hazır mıyız? Beyler, arkadan sesiniz gür gelmiyor, bak hanım kardeşlerimin çıkıyor sesi, sizin çıkmıyor. Kapı kapı dolaşmaya var mıyız? Bütün ahbap, yaren, komşu, hepsini dolaşmaya var mıyız? Çünkü, herkese doğruları anlatacağız, ki ah be şuraya da gitseydim demeyelim, tamam? Ben il, ilçe, arkadaşlarımla beraber 81 vilayeti dolaşıyoruz. Siz de Balıkesir'i evvel Allah tüm ilçeleriyle dolaşacaksınız. Şu CHP'ye, şu MHP'ye sandıkta dersi 12 Haziran'da verelim. Durmadan beni arıyorlar, Bandırma'dan. Niye arıyorsunuz? Dediler ki, 55 gün biz burada susuzluk çektik. Öyle mi? Bandırmalı kardeşim, öyle mi? Bakın, CHP zihniyeti susuzluk demektir, CHP zihniyeti çöp demektir, CHP zihniyeti kirlilik demektir. Ya Başbakan olur mu? Ya nasıl olmaz. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını CHP'den aldım, Ankara'da da Melih Bey yine CHP'den aldı. Ama biz geldiğimizde su yoktu ve İstanbul'un su sorununu 180 kilometreden su taşıyarak çözdük. Dağları deldik su getirdik. Değerli kardeşlerim, çöp dağları vardı, çöpleri kaldırdık tertemiz. Hava kirliliği vardı maske dağıtıyordu gazeteler. Evvel Allah doğalgazı yaygınlaştırdık, onu da çözdük.

Şimdi söylüyorum, diyorum ki; dertlerin dermanı bu kadro. Onun için el ele verelim, omuz omuza verelim, bu işi 12 Haziran'da bitirelim.

Hazır mıyız? Şimdi şarkımızı biliyorsunuz değil mi? Şarkımız için eller, şöyle elleri bir göreyim, eller eller eller, bir görelim. Yalova duysun, buradan Yalova'ya gidiyorum. Bayrakları da bir görelim, güzel, her taraf bayrağımız ve AK PARTi.

Beraber yürüdük biz bu yollarda. Beraber ıslandık yağan yağmurda. Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor.

Günümüz kutlu olsun. 12 Haziran, Türkiye'miz, Balıkesir'imiz, milletimiz, tüm halkımız için, Partimiz, Türk demokrasisi için, yeni anayasamız için, ileri demokrasi için, temel hak ve özgürlükler için hayırlara vesile olsun diyor, sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Bilal Baştan 05-13-2011 09:11

Başbakan Erdoğan'ın Yalova Mitinginde Yaptığı Konuşmanın Tam Metni...
 
12.05.2011

Altınova'ya, Armutlu'ya, Çınarcık'a, Çiftlikköy'e, Termal'e, oralarda yaşayan tüm kardeşlerime selamlarımı, sevgilerimi yolluyorum.

Yalova'ya bugün bir kez daha 12 Eylül halkoylamasında "Evet" diyerek ileri demokrasiye, özgürlüklere, hukukun üstünlüğüne vermiş olduğu destekten dolayı şükranlarımı sunuyorum.

Yalova'yı 1995 yılında il statüsüne kavuşturdular. 77 nolu plakayı verdiler. Ama sonra geri dönüp bakmadılar. Yalova orada kaldı. Yalova depremde büyük tahribat gördü, çok canlarını kaybetti, ama Yalova'ya ulaşamadılar, enkaza ulaşamadılar, o canlara ulaşamadılar. Yalova'ya hak ettiği hizmetleri biz kazandırdık ve kazandırıyoruz. Yalova'ya 77 nolu plakanın ötesinde şehir kimliğini biz şu anda kazandırıyoruz. Üniversitesiyle, dershaneleriyle, derslikleriyle, hastaneleriyle, yollarıyla, depreme dayanıklı TOKİ konutlarıyla, daha nice hizmetimizle Yalova'yı bölgenin en güzel şehirlerinden biri haline getiriyoruz. Yalova, bizim gözbebeğimiz. Yalova, bizim gururumuz. Yalova, Türkiye'nin örnek bir şehri. İnşallah öyle kalmaya devam edecek, inşallah sadece Türkiye'ye değil, Yalova dünyada bir cazibe merkezi olarak inşallah yerini koruyacak, bunu böyle göreceksiniz.

Yalova kardeşliğin şehri, Yalova benim Türk, Kürt, Boşnak, Çerkez, Laz, Gürcü kardeşlerimin, Kırım, Tatar, Dağıstanlı kardeşlerimin, Bulgaristan'dan, Romanya'dan, Yunanistan'dan göç etmiş kardeşlerimin birlik, beraberlik, kardeşlik içinde, huzur içinde yaşadığı bir şehir. Yalova her şeyiyle güzel, ama kardeşlik ve huzur iklimiyle Yalova her şeyden daha güzel. Yalova'yı bu kadar hızlı büyüten, bu kadar hızlı kalkındıran işte şu anda içinde gördüğünüz birliktir, beraberliktir, kardeşliktir.

Ben Yalova'yı bugün bir başka gördüm, bugün ben de heyecanlıyım. Balıkesir'de bambaşka bir coşku vardı, şimdi buraya geldim, burada muhteşem bambaşka bir coşku var. Yalova'dan aldığımız ilhamla Türkiye'yi de kardeşlik üzerinde büyütüyor, kardeşlik hukuku üzerinde kalkındırıyoruz. İstikrarı, güveni, huzur ve kardeşliği pekiştirerek Türkiye'nin ekonomisini büyütüyor, dış politikasını güçlendiriyor, itibarımıza itibar katıyoruz.

Sevgili kardeşlerim, Sevgili Yalovalılar; bakın burada Yalova'da önemli bir meseleyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Biz AK PARTi olarak millet iradesini her şeyin üzerinde tuttuk. "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." Türkiye otokratik bir sistemin içinde değil, otoriter, totaliter bir yapının içinde değil, demokrasi, demokratik bir yapı içinde. Fakat biz ileri demokrasi istiyoruz, daha ileri demokrasi. Onun için 12 Haziran bir milat olacak. 12 Haziran'la şimdi yeni Anayasamızı yapacağız. Burada ileri demokrasi olacak, burada temel hak ve özgürlükler olacak. 26 maddelik o paketin daha genişletilmişi bu Anayasamızda olacak. Bu Anayasayı sen yapacak, millet yapacak. Onun için şu anda çalışmalarımızı devam ettiriyoruz. STK'lar şu anda çalışmalar yaptılar ve biz de çalışmamızı yaptık, yapıyoruz. Ancak bununla kalmayacağız ve Meclis'te Parlamento aritmetiği bakalım ne getirecek. Eğer Parlamento aritmetiği AK PARTi sen bunu tek başına yap diyorsa, biz buna rağmen diğer partilere gelin, bunu beraber yapalım diyeceğiz. Anayasa Uzlaşma Komisyonunu yeniden kurmak için çalışacağız. Geçen dönemde bunu istedik. Ne CHP, ne MHP hiçbirisi Anayasa Uzlaşma Komisyonumuza maalesef sıcak bakmadı. Onun için ne yaptık? 26 maddelik paket için, çünkü bizim sayımız ona yetiyordu ve halka gitme kararı aldık. Orada da engellemek istediler, ne yaptılar? CHP, MHP, BDP ve diğer malum TİP gibi, TKP gibi bütün bu partiler bir araya geldiler, illegal örgütler bir araya geldiler. Hep beraber engellemeye çalıştılar, ama benim milletim yüzde 58 evet diyerek bunları derdest etti. Ve 26 maddelik paketi halkoylamasından böylece geçirdik. Türkiye'de siyasetin siyaset dışı kurumlar, siyaset dışı etkenler, özellikle de çeteler eliyle şekillendirilmesine biz itiraz ettik. Dedik ki, millet ne derse o olur. Türkiye'nin istikametini, rotasını ancak ve ancak millet çizer dedik.

Şimdi bakın sevgili kardeşlerim; Yalova'da bir kez daha ve son kez ifade ediyorum, altını kalın çizgilerle ifade ediyorum. Biz siyasetin kasetler yoluyla dizayn edilmesine, tasarlanmasına, şekillenmesine de aynı şekilde karşı çıktık, karşı çıkıyoruz. 28 Şubat döneminde bunu yaptılar, kasetler yoluyla siyasete yön vermek istediler. Sonraki dönemlerde aynı şekilde gizli çekimler, gizli kayıtlar, yasa dışı dinlemeler yoluyla siyaseti şekillendirmek istediler. Değerli kardeşlerim, CHP'nin eski Genel Başkanına ait görüntüler yayınlandığında, biz Anayasayla ilgili paketi tartışıyorduk. Son andaydık, Parlamentodaydık. Orada bu haber geldiğinde bunu büyük bir üzüntüyle karşıladım ve Ulaştırma Bakanımı yanıma çağırdım. Bu yayınların durdurulması için süratle devreye girmesini istedim. Bu görüntüleri siyasi bir malzeme olarak kullanamayacağımızı ifade ettim. Bu görüntüler ne kadar çirkinse, bunları malzeme yapmanın da o kadar çirkin olduğunu söyledim. Ama bu mesele hiç büyümeyebilirdi, bu mesele gündemden çıkabilirdi. Ama ne oldu biliyor musunuz? Bu görüntülerden hemen birkaç gün sonra, belli medya grupları bu görüntüleri çarşaf çarşaf ön sayfalarına taşıdılar, günlerce bu görüntüleri yazdılar, çizdiler, konuştular, kendileri de konuştu. Ve ikide bir AK PARTi bunu çözmeli dediler. Senin ben bekçin miyim, senin bekçin miyim ben? Yargı devrede, gereken yapılmış. Yürütme olarak eğer buna müdahale edilmemiş olsaydı, zaten rezaletinin bini bir para olacak. Rezalet alıp başını gidecekti. Buna müdahale ettik diye mi yanlış yaptık? Sistematik bir şekilde kasetleri gündemde tuttular. Bu şekilde CHP üzerinde alenen bir operasyon gerçekleştirdiler.

Şu andaki mamul Genel Başkan, mağdur Genel Başkanı ziyarete gitmedi mi? Gitti. Ne dedi? Çıktı, resim verdiler, ben aday değilim dedi. Ama ertesi gün ne oldu? Adayım dedi, değil mi? Her zamanki gibi U dönüşü. Aynı şekilde MHP'lilere ait görüntüleri de biz aynı şekilde üzüntüyle karşıladık ve çirkin bulduk. Ama ne yapıyorlar biliyor musunuz? CHP de, MHP de bu kasetler üzerinden AK PARTi'ye iftira atıyorlar, çamur atıyorlar. Partileri içindeki kirli ilişkilere bakmıyor, onları görmezden geliyor. AK PARTi'ye iftira atarak bu işten sıyrılmaya çalışıyor.

Sevgili kardeşlerim; dün daha da ilginç bir şey oldu. BDP'yle ilişkili bağımsız bir milletvekili adayı çıktı, kasetlerden dolayı MHP'yi savundu. Bitmedi, yine dün PKK terör örgütünün yayın organı bir ajans, MHP'yi savunan, AK PARTi'yi suçlayan bir yorumu servis etti. Bir oyun oynanıyor sevgili kardeşlerim. Kasetler üzerinden bir kez daha Türkiye'de siyaset şekillendirilmek isteniyor. Çeteler bir kez daha Türkiye'de demokrasiye musallat olmak istiyor. Hukuk dışı örgütler, kirli senaryolarla bir kez daha Türkiye'ye rota çizmek istiyorlar. CHP'si, MHP'si ve onlarla birlikte BDP, terör örgütü hep bir ağızdan, koro halinde, AK PARTi'yi hedef tahtası haline getirmek istiyorlar. İşte Kastamonu'da olanı gördünüz. Daha yeni Silopi'de olanı gördünüz. Bunların hepsinin tek sebebi var; AK PARTi. Bütün teşkilatımızın seçim koordinasyon merkezleri terör örgütü tarafından molotof kokteylleriyle taciz ediliyor. Yapılan bu. Niçin? Yıldırma politikası. Şunu herkesin bilmesi lazım: Biz halka hizmet yoluna girmişiz, ama kefenimizle girmişiz. Ve bu yolda böyle yürüyeceğiz. Yola çıkarken böyle çıktık. Biz hayatımızı siyasette geçirdik, ta 18 yaşından itibaren bu yolda. Biz yeni girmedim bu işe, paraşütle gelmedik.

Bay Kemal 8 yıl SSK Genel Müdürlüğü yaptın. SSK'yı batırdın. Ondan sonra baktın ki iyice gidiyor iş, gittin merhum Ecevit'e beni aday yapar mısınız diye sordun. Merhum Ecevit, başarısız bir Genel Müdürü tabii ki milletvekili adayı yapamayacaktı, veto etti. Değil mi? Mesele paraşüt meselesi, böyle geldi. Ve işi gücü maalesef yalan yalan iftira. Yan yana gelmeleri dahi hayal edilemeyenler, hayatları boyunca birbirleriyle mücadele edenler, birbirlerine en ağır hakaretleri savuranlar şu anda AK PARTi karşısında çete kardeşliği kurmuş durumdalar. Düşünebiliyor musunuz, BDP, MHP'yi savunuyor. MHP, CHP'nin yedeğinde siyaset yapıyor. CHP, çetelere kol kanat geriyor. Silivri'nin avukatıyım diye bizzat açıklıyor. Emekli siyasetçileri kendisine milli şef ediniyor. Hedef ne biliyor musunuz? Hedef; demokrasi. Hedef; büyük Türkiye. Hedef; kalkınan Türkiye. Hortumları kesilenler hep birlikte çıkar ortaklığına giriyorlar. Birileri milletin egemenliğinden, millet iradesinden rahatsız oluyor ve bunu bozmak için sevgili Yalovalılar senaryolarını ortaya koyuyorlar. Benim milletim bu oyuna gelmeyecek, benim Yalovalı kardeşim bu oyana gelmeyecek. Demokrasiye nasıl bir tezgah kurulduğunu görmenizi ve bu tezgahı 12 Haziran'da 2 sıfırla bozmaya var mıyız? Eliniz, diliniz dert görmesin.

Ama bak 1 ayımız kaldı, 1 ay. Çok çalışacağız. Kapı kapı dolaşmaya var mıyız? Arkada beyler, bak hanım kardeşlerim ne diyor, siz duymuyor musunuz? Var mıyız? Evvel Allah.

Sevgili kardeşlerim; bakınız, biz bu yola milletimizle çıktık. Afyonkarahisar'dan çıktık. O gün bugün yürüyoruz ve siyasetin kasetlerle değil, akılla, bilgiyle, tecrübeyle şekillenmesini istiyoruz, biz bunu yapıyoruz. Biz arazi adamıyız, masa adamı değil. Biz Ankara'ya mahkum olanlardan değiliz. Biz 780 bin kilometrekareyi adım adım, karış karış gezenlerdeniz. Evvel Allah 74 milyon vatan evladına ulaşanlardanız, eşit mesafedeyiz. Bize Güneydoğu farklı, Trakya farklı değil. Dün de Trakya'daydım, Çorlu'daydım, Lüleburgaz'daydım, Edirne'deydim. Muhteşem katılımlar vardı. Çünkü halkım, vatandaşım ayrımcılığın olmadığı bir iktidarı şu anda yaşıyor, eğitimde yaşıyor, sağlıkta yaşıyor, adalette, emniyette attığımız adımlarla yaşıyor, ulaşımda yaşıyor, enerjide yaşıyor, tarımda yaşıyor, bu adımlarla dış politikada yaşıyor. Bunlarla yeniden büyük Türkiye var şimdi.

Sevgili kardeşlerim; bakınız son günlerde oynanan kirli bir oyunu, kirli bir tezgahı, gençlerimizin istismarı yolunda maalesef bir kampanyayı burada dikkatlerinize sunmak istiyorum. Biliyorsunuz, bir şifre olayını yine Sayın Kılıçdaroğlu ortaya attı, kopya iddiasıyla attı. Ama şimdi deşifre oldular. Yürüttükleri kampanyanın, kurdukları tezgahın altında kaldılar. Aylardır gençlerin hissiyatı, hayali, umudu, geleceği üzerinden yürüttükleri kampanyada iplikleri artık pazara çıktı. Bu kampanyanın içinde kim var? Ana Muhalefet Partisi CHP, yedeğinde MHP. Başka kim var? BDP. Başka kim var? Her zamanki gibi candaş medya, yandaş medya. Önceki gün Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı YGS sınavına ilişkin iddialara takipsizlik kararı verdi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun birkaç gündür açıklayacağım diyerek, gençlerin zihnini bulandırma girişimi akamete uğradı. Birileri de hemen müracaat ettiler, itiraz ettiler bu karara. Buyurun, yürütmeyi durdurma kararı da reddedildi. Hadi neyle izah edeceksiniz? Bakın, oraya başvuruyorsunuz olmuyor, buraya başvuruyorsunuz olmuyor. Artık bu kirli tezgahlara bu ülkede yer yok. Bir kez daha başkalarına atmak istedikleri çamur ellerine, yüzlerine bulaştı.

Bakınız, 3 gündür bir bakan ÖSYM'ye mail gönderdi diyerek, Türkiye kamuoyunu meşgul ediyor, gençleri tedirgin ediyor. Arkadaşlar, sevgili vatandaşlarım, mail atmak problem değil. Kemal Kılıçdaroğlu adına da ÖSYM'ye bir mail atabilirsiniz, hiç problem değil. Sahtekar çok, yani Kemal Kılıçdaroğlu'nun adını altına yazar, ama farklı bir yerden bu maili atar, bunlar zor şeyler değil. Bunu bilen bilir zaten, içimizdeki gençlerin çoğu bunu bilirler. Şimdi bunu ağzına doladı, çıktı ve onun yandaş, candaş medyası da en başından itibaren olduğu gibi, 3 gündür onun yalan ve saçma iddialarının borazanlığını yapıyor. Bu kadar ciddi bir meselede insan açıklama yapmadan bir düşünmez mi söylediklerim nereye gidecek. Ben şimdi dün Lüleburgaz'da dedim ki, eğer onurlu bir insansan, çık bu bakanın kim olduğunu açıkla. Bunu açıklayamadı. Açıkla, gerçekten bunu belgeleyebiliyorsan ben böyle bir bakanı 1 dakika kabinemde tutmam. Şimdi dürüstlük nerede, senin neren dürüst? Buyurun, şimdi göreceksiniz bakın, bakanım bugün gazetelerde bu söylenen e-mail düştü ve mailin onunla alakası olmadığı gibi, böyle bir yeğeni de yok. Böyle bir mail söz konusu değil ve olayın şimdi inanıyorum ki birkaç gün içerisinde büyük ihtimalle inşallah bunu kimin attığı da meydana çıkacak, ben buna da inanıyorum.

Değerli kardeşlerim; şimdi dürüst olmak diyor, İstanbul'a Büyükşehir Belediye Başkan adayı olduğunda da benim Belediye Başkanımla ilgili dosyalardan bahsetti. Allah aşkına, bir tane dosya duydunuz mu, bir tane? Varsa dosyan yargıya götür. Şimdi benimle ilgili konuşuyor yine aynı şekilde, şöyle dosya böyle dosya. 8,5 yıldır Parlamentodasınız, al Bahçeli'yi de yanına, beraber bulun Tayyip Erdoğan'la ilgili bir tane dosyayı çıkarabiliyorsan çıkar. Yargı ortada. Benim Yalovalı kardeşim, abdestinden şüphesi olmayanın, namazından şüphesi olmaz. Olay bu. Benim böyle bir derdim yok ki, o kadar rahatım. Ama senin hayatın nasıl geçmiş şimdi sana belgeyle tekrar göstereceğim. Şimdi buradan, Yalova'dan söylüyorum, o ismi açıklayamayacak. Ortaya tek bir belge, tek bir delil koyamayacak. Çünkü her zaman tarzı bu. Sadece mikser, sadece bozmayı, yıkmayı bilir bunlar. Buradan tekrar genç kardeşlerime sesleniyorum, bunların oyununa gelmeyin, derslerinize iyi çalışın, imtihana iyi hazırlanın ve hayallerinizin üzerinde oyun kurmak isteyenlerin oyununa gelmeyin. Ve ben sizlere sevgili gençler başarılar diliyorum, inşallah en güzel şekliyle bunu da atlatacaksınız, ben bunu biliyorum.

Sevgili Yalovalı kardeşlerim; AK PARTi iktidarda olduğu müddetçe hiç kimsenin hakkının, hukukunun yenmesine müsaade etmeyiz, etmeyeceğiz de. Şunu özellikle ifade ediyorum, diyorum ki böyle muhalefete can kurban. CHP, böyle her söylediği yalan olan, her iddiası yalan çıkan, yarım saat içinde çark edebilen, U dönüşü yapabilen bir Genel Başkanı daha önce hiç görmemiştim. Genel Başkan olalı 1 sene olmadı. Geçenlerde Show TV'de Siyaset Meydanı'nda size bir yalanını daha söylüyorum. YÖK'ü kaldıracağım dedi. Çok enteresan, 35 dakika sonra, şöyle Twitter'larla alakası olanlar bir tararlarsa görecekler, 35 dakika sonra ne dedi biliyor musunuz? Bedelliden alacağım parayı... Bedelliden alacağım parayı YÖK'e vereceğim dedi. Olmayan YÖK'e verilir mi, hani YÖK'ü kaldırıyorum dedin? Bir taraftan YÖK'ü kaldırıyorum diyorsun, öbür taraftan bedelliden alacağım parayı oraya vereceğim diyorsun. Sen var ya ne YÖK'ü kaldırabilirsin, ne bedelliyi bu hale getirebilirsin. Çünkü benim milletim zaten sana ruhsat vermez. Zira bunların sırtında küfe yok. Onun için rahat rahat atıyorlar.

Hani geçmişte de vardı ya, onlar ne veriyorsa ben 5 fazlasını vereceğim, 2 anahtar vereceğim. Ne oldu, evleri aldık mı? Otomobilleri aldık mı? Bizi böyle dolandırmadılar mı? Böyle aldatmadılar mıAma biz size evvel Allah konutların, evlerin anahtarlarını verdik, veriyoruz. 490 bin konut, 360 binini dağıttık. Biz böyle geldik. Yalova'da olan kardeşlerim de ne kadar konut aldıklarını biliyorlar, biraz sonra onları da vereceğim.

Değerli kardeşlerim; bakınız, bizden önce iktidarda kim vardı? MHP, CHP'nin yavrusu DSP, ANAP. Ve bize 23,5 milyar dolar IMF'ye borçla devrettiler. Ödedik ödedik ödedik, şu anda 5 milyar dolar borç var. Şu anda öderiz, problemimiz yok, ama finans yönetimi özel bir şeydir. Çok düşük bir faiz olduğu için biz 2012 sonuna kadar onu ödeyip bitireceğiz. Fakat biz 3,5 yıldır IMF'yle stand-by anlaşması yapmıyoruz, o işi kapattık.

Ayrıca bunlar milliyetçiyiz diyorlar değil mi? Sevsinler böyle milliyetçiği. Milliyetçilik, bu milleti sevmektir, bu vatana hizmettir, bizim milli kurumlarımızı güçlendirmektir. Bizim milli bankamız Merkez Bankası değil mi? Kasasında ne vardı biliyor musunuz? 2002 sonu itibariyle 27,5 milyar dolar. Sevgili gençler, yarıdan fazlası işçi döviziydi, yarıdan fazlası. Şimdi Merkez Bankasının kasasında ne var biliyor musunuz? Bakın bu rakam çok önemli, 95 milyar dolar var. 27,5 milyar dolar nerede, 95 milyar dolar nerede. Şimdi bana öyle geliyor ki Sayın Kılıçdaroğlu, herhalde bu 95 milyar dolara sulandı. Nasıl olsa kasada hazır, ben buradan bol bol dağıtırım diyor. Çünkü bunlar geçmişte de aynı şeyleri yaptılar, kasaları hep böyle boşalttılar. Ama milletim burada, bu işe yol vermez. Çünkü şimdi Türkiye hazır, hedef 2023 derken biz 95 milyar doları filan kafi görmüyoruz, daha da artacak. Bizim kasamız daha da dolu dolu olacak inşallah.

Bakınız, göreve geldik, devletin borçlanma faizi neydi biliyor musunuz? Yüzde 63. Şimdi 7-8. Kimin cebinden çıkıyordu bu yüzde 63? Ah benim Yalovalı kardeşim, senin cebinden çıkıyordu, benim cebimden çıkıyordu. Şimdi 7-8, bunu bile fazla görüyorum onu da söyleyeyim, daha da düşecek.

Bakınız, enflasyon yüzde 30'du. Canavar değil miydi bu? Bizim cebimizi sömürmüyor muydu? Şimdi ne oldu enflasyon? 4,3. Türk Lirasını rezil ettiler. 1'in yanına 6 tane sıfır koydular. Akşam yattılar, sabah kalktılar 1 sıfır, 6 tane sıfır. Eskiden milyoner zengin kabul edilirdi değil mi? Ama öyle bir hale getirdiler ki bizi, tuvaletin fiyatı 1 milyon oldu, 2 milyon oldu. Ah ah, o delikli 2,5 kuruşla tuvalete gittiğimiz günler vardı. En pahalı olduğu zaman 1 liraydı. Ama biz dedik ki 6 sıfırı atacağız, dediler ki atamazsınız. Hele bir tane köşe yazarı, çok iyi severler onu, dedi ki 6 sıfırı atsınlar Taksim Meydanında anırırım. Biz 6 sıfırı attık. Enflasyon patlar dediler, enflasyon çatladı. Ama şimdi anıranı arıyoruz, kayıp ilanı verdik, bulamıyoruz. Hadi çık da anır. Bu kişilik meselesi ve değerli kardeşlerim, enflasyonda da başarıyı bu şekilde devam ettireceğiz. Çünkü biz halkımıza zulmedemeyiz.

Geçiyorum, CHP, MHP, diğer partiler ANAP vesaire hepsi, benim memurumdan, işçimden değerli kardeşlerim nema adı altında paralar kestiler mi? Ne kadar biliyor musunuz? 13,5 katrilyon. Oturdum masaya, görüşüyoruz, baktık 13,5 katrilyon işçiye, memura devletin borcu var. Para nerede? İnanın sadece kağıtlar var, para yok. Devlet işçisine, memuruna borçlu olur mu? Hemen Ali Bey'e dedim ki, Ali hemen çalış, sendikalarla bir araya gel ve bir an önce biz bu parayı ödeyeceğiz. İlk işimiz 13,5 katrilyonu ödemek oldu. Ödedik mi bu parayı? Sayın Kılıçdaroğlu, bundan haberin var mı? 13,5 katrilyonu biz ödedik biz. Siz kestiniz, tıraşladınız, biz ödedik. CHP de bunun içinde, onun da vebali var. Anacığım bir de KEY dediler KEY. Ne biliyor musunuz? Konut Edindirme Yardımı. Vatandaşım da seviniyor tabi konut sahibi olacağım diye ondan da kesiyorlar. Nerede konut? Baktı ki bir şey yok meydanda, makbuzlarını bile kaybettiler. İnanın o makbuzları bile biz bulduk çıkardık, hala tamamına ulaşamadık. Şu ana kadar 3 katrilyon da onun için ödedik, hala ödüyoruz. Çünkü adil devlet bu. Ve geldikçe yine ödemeye devam ediyoruz.

Sevgili kardeşlerim; biz bu millete efendi olmaya gelmedik, biz bu millete hizmetkâr olmaya geldik, bizim farkımız bu. Bakınız, eğitimde sıraların üzerinde kitaplarımızı ücretsiz olarak her yıl buluyor muyuz? Daha önce böyle bir şey var mıydı? İlköğretimde de, ortaöğretimde de bunu uyguluyoruz. Sevgili kardeşlerim, eğitimde engel tanımıyoruz. Fakir fukara, garip gureba sıkıntı mı var? Hemen ilköğretimde 30 lira veriyoruz, kız öğrenciye 35 lira veriyoruz. Ortaöğretimde erkeğe 45 lira, kıza 55 lira veriyoruz. Şu anda bunlar uygulamada. Kaç çocuğun olursa olsun, ama tabii ki yoksulluk şeyi olacak. Üniversitede biz geldiğimizde 45 lira veriliyordu üniversiteye burs kredi olarak, 45 liracık. Biz ne veriyoruz? 240 lira veriyoruz, 240. Eğer Kredi Yurtlar Kurumunda kalıyorsa 150 lira da beslenme yardımı veriyoruz, 390. Mastır öğrencisiyse 480 lira veriyoruz. Doktora öğrencisiyse 720 lira veriyoruz. Elhamdülillah, taştı rahmet deryası. Yolsuzluğun olduğu bir Türkiye'de bunları verebilir misin?

Bitmedi, şu Yalova'ya üniversiteyi kim kazandırdı? Biz kazandırdık. Çünkü Yalova bunu fazlasıyla hak ediyor. Şu anda 3 bin 900 öğrencisiyle, 590 personeliyle, hızla artan kalitesiyle Yalova Üniversitesi Yalova'nın gururu haline geliyor. Yalova Üniversitesi'ne biz iki fakülte kazandırdık, yeni. Nisan ayında bunun kararını aldık, ama bizim asıl hedefimiz üniversiteye bir kampus kazandırmak. Lütfen burayı iyi dinleyin, bu çok önemli. CHP'ye en büyük tokadı 12 Haziran'da bunun için atmanız lazım. 50 yıldır tarım yapılmayan uygun bir arazi belirledik TİGEM'e ait. Sevgili kardeşlerim, meseleyi bizzat ben takip ettim, bizzat. Çünkü orası olmazsa kesinlikle en yakın uygun alan 35 kilometre uzakta, Yalova'nın bu kadar uzakta üniversite istemediğini biliyorduk. Ve araziyi tahsis ettik, büyükçe bir arazi, üniversitemiz 40 dönüm araziyi Kredi ve Yurtlar Kurumuna verdi. Burada da 2 bin kişilik kız öğrenci, 1000 kişilik erkek öğrenci yurdunun yapılması planlandı. Kampus kuruyoruz. Sonra ne oldu? Ne olduğunu siz çok iyi biliyorsunuz değil mi? Ankara Ziraat Mühendisleri Odası, burası tarım arazisidir diyerek dava açtı. Bu davayı kim takip ediyor, onu da söyleyeyim. Bunu biliyor musunuz? Söyleyeyim, CHP'nin Ankara 2. Bölge Milletvekili adayı takip ediyor. CHP de, Genel Başkanı da bu adayın, bu engelin arkasında duruyor. Bunlar yapmaz, bunlar yapmayı bilmez, yapanı da engellemekten asla geri durmaz. Türkiye genelinde yaptıklarını, on yıllardır yaptıklarını şimdi de Yalova'da yapıyor. Üniversiteye engel olmak için canla başla çalışıyorlar. Benim Yalovalı kardeşim bunlara inşallah müsaade etmeyecek, gereken dersi 12 Haziran'da verecek. Bu oyun bozanların oyunlarını siz bozacaksınız siz. Ne yaparlarsa yapsınlar Türkiye büyüyecek, inanıyorum ki Yalova büyüyecek. İstikrar sürsün, Türkiye büyüsün mü? İstikrar sürsün, Yalova büyüsün mü?

Değerli kardeşlerim; bakınız, şimdi benim elimde bir belge var. Değerli kardeşlerim, bu Kemal Bey'in SSK Genel Müdürü olduğu döneme ait. Bu dönemde kendi imzasını taşıyan bir belge. Şimdi burada ben size tamamını okuyacak değilim, özetini okuyorum. ÖSYM'yi çok sever ya; "ÖSYM tarafından sınav günlerinin dolu olduğu, yakın zamanda yapılan sınavla yeterli sayıda başvurunun alınamadığı, 1998 yılından sonra sınavların yapılması halinde atamaların gecikebileceği -bak bak uyanıklığa bak- söz konusu pozisyonlarda görev almak isteyenlerin talepleri doğrultusunda atamalarının gerçekleştirilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir." 14.7.1998, imza olur Kemal Kılıçdaroğlu, Genel Müdür. Şimdi ben soruyorum, nasıl oluyor da ÖSYM sınav yapamıyor, nasıl oluyor? Nasıl oluyor da yeterli başvuru alınamıyor? Hani işsizlik var, bu kadar iş arayan var, nasıl oluyor? Bu söz konusu pozisyonlar neler? O pozisyonlara başvuranlar kimler? Esas soruya geliyorum; Sayın Kılıçdaroğlu, SSK'ya bu şekilde kimleri atadınız, o atananlar kimler? Sizinle bir akrabalıkları var mı? Soyadları sizin eski soyadınızla, eşinizin eski soyadıyla aynı olan kaç kişi bu şekilde işe alındı? Dürüstsünüz ya, mertsiniz ya, siz Gandi'siniz ya, buyurun bu sorulara cevap verin. Belge bu.

Değerli kardeşlerim; bizler her attığımız adımı dikkatle attık, atmaya devam edeceğiz. Eğitime çok önem verdik, vermeye devam edeceğiz. Ancak şimdi size bir müjde veriyorum. Okullarımızdan bundan böyle karatahtayı kaldırıyoruz. Akıllı tahtaya geçiyoruz. Bunlar bilgisayar donanımlı akıllı tahta, projeksiyonumuz var, internet ağıyla dünyaya bağlı. Değerli kardeşlerim ve sizlere bir de sevgili öğrenciler böyle bir elektronik kitap vereceğiz, elektronik kitap görüyorsunuz değil mi? Ve bunları ücretsiz olarak tüm öğrencilerimize dağıtacağız. Müfredat bunun içinde mevcut. Ve isterse yavrularımız kitaplarını taşır, isterse taşımasına bile hiç gerek yok. Ama Başbakan amca, bir nostalji olsun derse taşır mısın? Bir nostalji olsun, ben yine kitabımı yanımda taşıyayım... Yani 4 yıl içerisinde bütün okullarımıza akıllı tahtayı yerleştireceğiz. 4 yıl içinde bütün bu elektronik kitapları okullarımıza göndereceğiz. Ve şu anda bütün hazırlıklarımız tamam, seçim sonrası ihalesi yapılıyor. İhaleyi alan firma bize üretimini yaptıkça okullara bunları yerleştiriyoruz ve bu elektronik kitapları da dağıtıyoruz. 4 yıl. Biz buyuz, farkımız bu. Ne aldatan olacağız, ne aldanan olacağız. Yapacaklarımızı vaat edeceğiz.

Sağlıkta ah benim kardeşlerim, istediğin hastaneye gidiyor musun? Ayırım var mı? Yok SSK'ymış, yok devletmiş var mı böyle bir şey? Mesele bu. Yok zenginmiş, yok... Ankara'da bir özel hastaneye gittim. Tokat'ın bir köyünden bir amca gelmiş, çoban. Dedi ki, Başbakanım sana ne kadar dua etsem azdır. Niye dedim. Beni buraya yatırırlar mıydı dedi. Kalp ameliyatı olmuş. Ama ben buraya geldim dedi, 1 kuruş para ödemeden kalp ameliyatımı oldum dedi. Hatırlayın o günleri, 6 kişi, 8 kişi aynı odada yatar, ne tuvaleti var, ne banyosu. Koridorda bir tane tuvalet, banyo, sağlam girsen hasta çıkarsın, öyle yerlerden geldik. Ama şimdi bunların hepsi artık geride kalıyor. Ve istediğin eczaneden ilacını alıyorsun, eksik ilaç var mı? Bütün ilaçları alıyor musun? Şimdi sormak hakkım değil mi, Sayın Kılıçdaroğlu, SSK Genel Müdürlüğü yaptığın zaman bize sen o kuyruklarda az mı çile çektirdin ya. Eczanelerde alamazdık ilacımızı. Giderdik SSK'nın tabii ki oradan alacaksın, reçetenin yarısı var, yarısı yok. Bunun hesabını sen veremezsin ki. Milletim bunun hesabını sorması lazım. Nerede? 12 Haziran'da. Yalova'ya 42 trilyon sağlık harcaması yaptık. Bizden önce başlanan bütün yatırımları burada hamdolsun tamamladık, tamamlamaya devam ediyoruz. Bakınız, termal otel olarak da hizmet veren fizik tedavi ve rehabilitasyon merkeziyle 5 adet aile sağlığı merkezinin yapımına biz başladık, süratle tamamladık ve bunları hizmete aldık. Ayrıca Çınarcık Entegre İlçe Hastanesiyle 20 ünitelik Ağız ve Diş Sağlığı Merkezinin yapımına süratle devam ediyoruz, inşallah en kısa zamanda tamamlayıp hizmetinize sunacağız. Bakınız, bizden önce Yalova'nın devlet hastanelerinde tomografi ve MR hizmeti verilmezken, bugün her iki hizmet de veriliyor. Daha önce 25 tane diyaliz cihazı vardı şu Yalova'da, bugün bu sayı 57. Değerli kardeşlerim, 3 tane 112 istasyonu vardı, şimdi 9, buraya çıkardık. Bakın 1'e 3. 6 tane ambulans vardı şu Yalova'da, 6. Şimdi 16 tane ambulans var Yalova'da. Yalova Adalet Sarayını tamamladık, hizmete açtık.

TOKİ aracılığıyla Yalova'da bugüne kadar 1280 konut yaptık ve bunları da sahiplerine teslim ettik. Şimdi yeni bir şeye başlıyoruz. Yoksullara. Evlenecek değil mi, yoksul ama, 50 metrekarelik daireler yapacağız ve çeyizini de içine koyacağız. Beyaz eşyası, mobilyası olacak. 20 yıl vade, bedava yok, 20 yıl vadeyle. Çünkü biz balık dağıtmayacağız, balık tutmayı öğreteceğiz. Kendilerine işini de ayarlayacağız ve oradan da taksitini ayda 100 lira, 100 lira ödeyecek. Peşinat olmayacak, 20 yıl vade. Neden? İstiyoruz ki bir taraftan aile kurmayı da teşvik edelim ve bu adımları atacağız. En az 3 değil mi? Eyvallah. Çünkü bu milletin genç, dinamik nesle ihtiyacı var. Ben bir ekonomistim, değerli kardeşlerim, kalkınma, büyüme her şey insanla. İnsan varsa tüketim var, insan varsa üretim var. Emek, sermaye bunlar insanın türevidir. İnsan olursa bunlar olur, insan olmazsa bunlar olmaz.

Ulaştırmada 2002 yılına kadar Yalova'ya kaç kilometre bölünmüş yol yapılmıştı biliyor musunuz? 25 kilometre. 8,5 yılda biz Yalova'ya sevgili kardeşlerim 27 kilometre bölünmüş yol yaptık. Ama yeterli değil, daha fazlasını yapacağız. Ayrıca 243 yat kapasiteli Yalova Yat Limanını da biliyorsunuz geçen yıl hizmete aldık. KÖYDES çalışmalarımız devam ediyor, 22 trilyon Yalova'nın köylerine yol ve su için gönderdik. Bunlar da devam ediyor, edecek.

Sevgili kardeşlerim; şimdi geliyorum sözlerimin sonuna. Biz vaat ettiğimizin arkasında dururuz. Doğalgazı 2005 yılında Yalova'ya getirdik. Doğalgazımızı kullanıyor muyuz? Artık benim Ayşe bacım bodrum katından kömür taşımıyor. Kombisinin düğmesine basıyor, sıcak su, dairesinin her yeri sıcak. Neler çekti benim anam, neler çektik. O kömürün külünden, o bodrumdan 5 kat yukarıya taşımaktan neler çektik değil mi? Yani George, Hans, Helga onlar refahı yaşayacak da, benim vatandaşım, benim halkım niye yaşamasın?

Tarım alanında 15 trilyon tarımsal destek verdik. 6 trilyon hayvancılık desteği verdik ayrıca. Çiftçimize Ziraat Bankası bizden önce yüzde 59 faizle kredi veriyordu. Şimdi ne oldu biliyor musunuz? Yüzde 5. Yüzde 59 faiz nerede, yüzde 5 nerede. Hala diyorlar ki, çiftçinin yanında değil, daha ne olacaktı ya. Yüzde 59 faizle bunlar veriyordu, biz yüzde 5'e bunu düşürdük. Esnaf, sanatkâra yüzde 47 faizle Halk Bankası kredi veriyordu, değerli kardeşlerim yüzde 5'e indirdik, yüzde 5. Ne kadar veriyorlardı biliyor musunuz? 5 bin lira. Şimdi 20 kat artırdık, 100 bin liraya kadar kredi veriyor, bu hale getirdik. Daha iyi olacak. Ve sanayi alanında 3 bin 149 işletme varken Yalova'da, 2010 sonu itibariyle yüzde 27 artışla 4 bine ulaştık. İnşallah daha da artacak.

Şimdi 31 gün. Dolaşacağız değil mi? 2'de 2. Ama 2'de 2 olmazsa... Olacak değil mi? Kapı kapı dolaşacağız. Bütün ahbabı, komşu herkesi dolaşacağız. Bizim de selamlarımızı, saygılarımızı ileteceksiniz. Çünkü yeniden büyük Türkiye'yi böyle kuracağız, milletçe kuracağız. Bu kardeşiniz de hizmetinizde olmaya devam edecek. 780 bin kilometrekaresiyle, 74 milyon vatandaşıyla bir olacağız, beraber olacağız, iri olacağız, diri olacağız.

Şarkımızı biliyor muyuz? Neydi? Hazır mıyız? Şöyle elleri bir göreyim, bayrakları bir gerelim bakalım. Eller eller eller... Arka tarafa ses gitmiyor galiba.

Beraber yürüdük biz bu yollarda. Beraber ıslandık yağan yağmurda. Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor.

Günümüz kutlu olsun, geleceğimiz aydınlık olsun, 12 Haziran ülkemiz, Yalova'mız, Türk demokrasisi için hayırlara vesile olsun diyor, sizleri saygıyla selamlıyorum.


All times are GMT +3. The time now is 08:47.

Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Siyaset Forum 2007-2025