Siyaset Forum

Siyaset Forum (https://www.siyasetforum.com.tr/index.php)
-   Osmanlı Tarihi (https://www.siyasetforum.com.tr/forumdisplay.php?f=137)
-   -   Osmanlı'dan İran'a ilginç şart... (https://www.siyasetforum.com.tr/showthread.php?t=160873)

Terennüm 03-05-2012 18:55

Osmanlı'dan İran'a ilginç şart...
 
Aşağıda, Osmanlı Devleti ile İran arasında yapılan anlaşmaların tamamında yer alan ilginç bir ayrıntıya temas edeceğim. Okuyunca, “vay be, ecdadımız demek bu konulara bu kadar özen göstermiş” diyeceksiniz.
Ama önce, İran konusunu hangi vesile ile ele aldığımıza da kısaca temas edelim.
Önümüzdeki günlerde dünyanın gündemini büyük ölçüde İran oluşturacaktır.
Nitekim dünya yeni haftaya konusunu İran’in oluşturduğu 2 yeni haberle giriyor. Bunlardan ilki, İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın Cuma günü yapılan 9. dönem parlamento seçimlerinde umduğu sonucu alamaması ve radikallerin oylarını artırması...
Diğeri de, Alman Die Welt gazetesinin dün ortaya attığı, İran’ın Kuzey Kore ile birlikte 2010 yılında atom bombası denemesi yaptığı iddiası...
İran seçimlerinin hemen ertesinde gündeme getirilen bu iddia, tıpkı Irak işgali öncesinde yapılan yalan haberlerde olduğu gibi İran’a yapılması muhtemel saldırıyı meşrulaştırmak için ortaya atılmış asparagas haber de olabilir, doğrulanmış bir bilgi de...
Eğer bu deneme 2 sene önce yapılmışsa ve ABD ve İsrail’în gizli servisleri bunu zamanında tespit edememişlerse, bu servislerin gücü gereğinden fazla abartılıyor demektir...
Eğer atom bombası denemesi gizli servislerce zamanında tespit edilmiş ve bu bilgi şimdi el altından medyaya servis edilmişse, yeni senaryo hazırlıklarından söz etmek mümkündür.
Dün, Amerika İsrail Kamu Bilgilendirme Komitesi’nin yıllık politika konferansında konuşan ABD Başkanı Barack Obama, ABD çıkarlarını korumak için gerektiğinde İran’a karşı güç kullanmakta tereddüt etmeyeceklerini söylemiş
Nitekim İsrail Başbakanı Netanyahu’nun bugün Washington’da ABD Başkanı Obama'yla gerçekleştireceği görüşmede, "İran'a askeri müdahale" pazarlığı yapması da bekleniyor.
Bakalım önümüzde süreçte bir ateş topunu andıran bölgemizde hadiseler hangi istikamette seyredecek. Geçtiğimiz günlerde yaşanan MİT krizini de bu gelişmelerden tamamen bağımsız değerlendirmek imkansızdır. İç içe geçmiş hadiseler yumağında yeni bir dönemin kapıları aralanıyor bölgemizde.
Hazır konu İran’a gelmişken, Türk – İran ilişkilerinin geçmişinden bir kaç ayrıntı vermek istiyorum.
Osmanlı’nın Hz. Ebubekir - Hz. Ömer hassasiyeti...
16. Yüzyılın sonlarında İran, bir taraftan Osmanlı Devleti tazyikinde, diğer yandan Özbek baskısı altındaydı. Savefiler için vaziyet son derece umutsuz görünüyordu.
Bu şartlarda Osmanlılara daha fazla karşı koyamayacaklarını anladılar. İran Şahı Abbas sulh istedi. Bu amaçla şehzade Haydar Mirza’yı rehine sıfatıyla İstanbul’a gönderdi. Maiyetinde 600 kişi vardı. 29 Ocak 1590’da Padişahın huzuruna kabul edildiler.
Uzun müzakelerden sonra, 21 Mart 1590’da anlaşma imzalandı.
Anlaşmanın maddeleri arasında, Peygamberin sahabileri, ictihad sahibi imamlar ve Hz. Aişe Annemiz hakkında “şetm ü la’n ve kazf u ta’n” (küfür etme, lanet okuma, zina suçlaması ve kınama) olunmaması hükümü de vardı. Bu şartla taraflar arasında barış anlaşması imzalandı.
17 Mayıs 1639’da imzalanan Kasr-ı Şirin Anlaşması’nda da, Osmanlı Devleti’nin Kanuni zamanından beri İran’la yaptığı anlaşmalara öncelikli şart olarak koyduğu Peygamber Efendimizin en yakın kader arkadaşları Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’e sövüp sayılmaması (Şeyheyne seb’ ve şetm’ edilmemesi) hükmü anlaşmadaki yerini almıştır.
İran’la gerçekleştirilen ve Kasr-ı Şirin Anlaşması’nı bir bakıma teyit eden 17 Ekim 1736 tarihli yeni anlaşmada da, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’e sövüp sayılmaması hükmü yer aldı. Bununla birlikte, İran Şahı Nadir Şah’ın anlaşma öncesi Caferi mezhebinin dört mezhep dışında 5. Mezhep olarak tasdik edilmesi önerisi ise reddedildi.
İranlılarla Evliliğin Yasaklanması...
Arşivdeki araştırmalarımız sırasında ilginç belgelere de şahit olduk. Osmanlı Devleti komşusu İran’a karşı devamla surette temkinli yaklaşmış ve Şiîliği yayma eğilimi içinde bulunan bu ülkeye karşı hassasiyetini sürekli muhafaza etmiştir. Osmanlı Devleti’nin bu konudaki hassasiyetini iyi bilen ve Osmanlı topraklarına Şiîliği sızdırmaya pek muvaffak olamayan İranlılar, bu konuda daha kurnazca bir yaklaşım sergileme yoluna gitmişlerdir.
Normal yollardan gerçekleştiremedikleri sızma harekâtı için, bu işi evlilik ilişkileri yoluyla gerçekleştirmeyi de gündemlerine aldılar. Kendi vatandaşlarının Osmanlılarla evliliğini teşvik ettiler. İşte bunu fark eden Osmanlı Devleti, 1915 yılının Ağustos ayında yayınladığı bir genelge ile “Osmanlı vatandaşı Müslim ve gayrimüslim kadınların İran tebeasından insanlarla evlenmelerinin yasak olduğunu ve bu konuda gereğinin yapılmasını” istedi. Kaldı ki bahsi geçen tarihte komşumuz İran fevkalâde güçlü bir devlet pozisyonunda da değildi. Şiîliğin siyasal anlamdaki ihracına karşı, Osmanlı Devleti’nin almış olduğu tedbir ilginçtir.
Üstelik yasaklanan evliliğin sadece Müslüman kadınları kapsamayıp diğer gayrimüslim kadınlara da şamil olduğuna dikkat edilirse, kararın dinî boyutundan daha çok idarî boyutunun olduğu göze çarpar.
Buradan çıkarılacak sonuç şudur: Osmanlı Devleti tarih boyu komşumuz İran’a karşı tedbir ve temkini hiçbir zaman elden bırakmamıştır. Tarihten aldığı bu ders ve tecrübe ile bundan sonra da gereken önlem ve tedbiri almaya elbette devam edecektir. Türkiye acaba İranlaşır mı? şeklinde özetlenebilecek kaygılara gerek yoktur. Böyle bir kaygı sosyolojik ve psikolojik temelden yoksundur.
İran’ın nükleer silaha sahip olması bu ülkeye komşu olan Türkiye açısından da bir risktir. Türk – İran ilişkilerinin geçmişi bazı hassas noktaların gözardı edilmemesi gerçeğini de ortaya koyar. Türkiye sadece komşularından değil, insanlığın huzuruna yapacağı katkılar itibariyle dünyanın pek çok ülkesinden daha güçlü olmak durumundadır. Devleti yönetenlerin ve yönetme iddiasında bulunanların olaylara bu derinlikte bakmasında yarar vardır.
Not 1: İran’la yapılan anlaşmalarda yer alan Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’e sövüp sayılmamasıyla ilgili belgelere Ziya Nur Aksun'un Ötüken Yayınlarından çıkan Zirvedeki Sultanlar kitabından ulaşabilirsiniz. Kitapla ilgili yaptığı bilgilendirmeden dolayı Av. Habil Kahraman’a da ayrıca teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Not 2: İranlılarla evliliği yasaklayan belgenin ayrıntılarına, TİMAŞ Yayınlarından çıkan Kurtuluş Savaşı kitabımızdan ulaşabilirsiniz. İstanbul 2007.
Prof. Dr. Osman Özsoy – Haber 7

_Ednâ_ 03-05-2012 19:27

bu şii sünni çatışması gibi yorumlanmamalı ...
öyle bakıldığında mesele darlaşıyor...
şianın aykırı düşüncelerine karşı yerinde verilen bir tepki...
şianın daha çok siyasi sembol olarak kullanıldığını kabullenmek gerek...

BeldeiTAYYIBe 03-06-2012 01:13

Osmanli devletinin bu hassasiyeti sebebiyledirki Devleti Aliyye 600 yildan daha fazla varligini koruyabilmistir.

Ordusuna peygamber ocagi diyen bir devletin,
peygamberin cananina ve canlarina sövdürmesi beklenemezdi....

İntifada 03-06-2012 01:25

ee...
osmanlı yaptı diye doğru mu yani...

Alıntı:

Osmanlı vatandaşı Müslim ve gayrimüslim kadınların İran tebeasından insanlarla evlenmelerinin yasak olduğunu ve bu konuda gereğinin yapılmasını
Allahın serbest kıldığını bana kimse yasak edemez diye ne güzel bir söz söylemiş kafkas şehidi değil mi...

BeldeiTAYYIBe 03-06-2012 01:40

Kimse Osmanlinin her yaptigina dogru demedi.

Dogru olan su alttakidir...
Yoksa senin icin bir sorunmu var bunda.?

Alıntı:

Terennüm Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 995752)
Anlaşmanın maddeleri arasında, Peygamberin sahabileri, ictihad sahibi imamlar ve Hz. Aişe Annemiz hakkında “şetm ü la’n ve kazf u ta’n” (küfür etme, lanet okuma, zina suçlaması ve kınama) olunmaması hükümü de vardı. Bu şartla taraflar arasında barış anlaşması imzalandı.


Evlilik hakkindaki yasaga gelince....dogrudurda demem yanlistirda demem....belki maslahat geregi yapilmis bir uygulamadir...bilemem.

İntifada 03-06-2012 01:44

o maddeye bi itirazım yok tabi ki...
ama evlilik konusuda devlet haddini aşmış bence...
osmanlının özellikle son dönemdeki saraya yakın din adamlarının etkisi olabileceğini tahmin ediyorum...

werret 03-08-2012 04:38

Osmanlı'dan İran'a ilginç şart...
 

Osmanlı’nın Hz. Ebubekir - Hz. Ömer hassasiyeti...

16. Yüzyılın sonlarında İran, bir taraftan Osmanlı Devleti tazyikinde, diğer yandan Özbek baskısı altındaydı. Savefiler için vaziyet son derece umutsuz görünüyordu.

Bu şartlarda Osmanlılara daha fazla karşı koyamayacaklarını anladılar. İran Şahı Abbas sulh istedi. Bu amaçla şehzade Haydar Mirza’yı rehine sıfatıyla İstanbul’a gönderdi. Maiyetinde 600 kişi vardı. 29 Ocak 1590’da Padişahın huzuruna kabul edildiler.

Uzun müzakelerden sonra, 21 Mart 1590’da anlaşma imzalandı.

Anlaşmanın maddeleri arasında, Peygamberin sahabileri, ictihad sahibi imamlar ve Hz. Aişe Annemiz hakkında “şetm ü la’n ve kazf u ta’n” (küfür etme, lanet okuma, zina suçlaması ve kınama) olunmaması hükümü de vardı. Bu şartla taraflar arasında barış anlaşması imzalandı.

17 Mayıs 1639’da imzalanan Kasr-ı Şirin Anlaşması’nda da, Osmanlı Devleti’nin Kanuni zamanından beri İran’la yaptığı anlaşmalara öncelikli şart olarak koyduğu Peygamber Efendimizin en yakın kader arkadaşları Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’e sövüp sayılmaması (Şeyheyne seb’ ve şetm’ edilmemesi) hükmü anlaşmadaki yerini almıştır.

İran’la gerçekleştirilen ve Kasr-ı Şirin Anlaşması’nı bir bakıma teyit eden 17 Ekim 1736 tarihli yeni anlaşmada da, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’e sövüp sayılmaması hükmü yer aldı. Bununla birlikte, İran Şahı Nadir Şah’ın anlaşma öncesi Caferi mezhebinin dört mezhep dışında 5. Mezhep olarak tasdik edilmesi önerisi ise reddedildi.

İranlılarla Evliliğin Yasaklanması...

Arşivdeki araştırmalarımız sırasında ilginç belgelere de şahit olduk. Osmanlı Devleti komşusu İran’a karşı devamla surette temkinli yaklaşmış ve Şiîliği yayma eğilimi içinde bulunan bu ülkeye karşı hassasiyetini sürekli muhafaza etmiştir. Osmanlı Devleti’nin bu konudaki hassasiyetini iyi bilen ve Osmanlı topraklarına Şiîliği sızdırmaya pek muvaffak olamayan İranlılar, bu konuda daha kurnazca bir yaklaşım sergileme yoluna gitmişlerdir.

Normal yollardan gerçekleştiremedikleri sızma harekâtı için, bu işi evlilik ilişkileri yoluyla gerçekleştirmeyi de gündemlerine aldılar. Kendi vatandaşlarının Osmanlılarla evliliğini teşvik ettiler. İşte bunu fark eden Osmanlı Devleti, 1915 yılının Ağustos ayında yayınladığı bir genelge ile “Osmanlı vatandaşı Müslim ve gayrimüslim kadınların İran tebeasından insanlarla evlenmelerinin yasak olduğunu ve bu konuda gereğinin yapılmasını” istedi. Kaldı ki bahsi geçen tarihte komşumuz İran fevkalâde güçlü bir devlet pozisyonunda da değildi. Şiîliğin siyasal anlamdaki ihracına karşı, Osmanlı Devleti’nin almış olduğu tedbir ilginçtir.

Üstelik yasaklanan evliliğin sadece Müslüman kadınları kapsamayıp diğer gayrimüslim kadınlara da şamil olduğuna dikkat edilirse, kararın dinî boyutundan daha çok idarî boyutunun olduğu göze çarpar.

Buradan çıkarılacak sonuç şudur: Osmanlı Devleti tarih boyu komşumuz İran’a karşı tedbir ve temkini hiçbir zaman elden bırakmamıştır. Tarihten aldığı bu ders ve tecrübe ile bundan sonra da gereken önlem ve tedbiri almaya elbette devam edecektir. Türkiye acaba İranlaşır mı? şeklinde özetlenebilecek kaygılara gerek yoktur. Böyle bir kaygı sosyolojik ve psikolojik temelden yoksundur.

İran’ın nükleer silaha sahip olması bu ülkeye komşu olan Türkiye açısından da bir risktir. Türk – İran ilişkilerinin geçmişi bazı hassas noktaların gözardı edilmemesi gerçeğini de ortaya koyar. Türkiye sadece komşularından değil, insanlığın huzuruna yapacağı katkılar itibariyle dünyanın pek çok ülkesinden daha güçlü olmak durumundadır. Devleti yönetenlerin ve yönetme iddiasında bulunanların olaylara bu derinlikte bakmasında yarar vardır.

Not 1: İran’la yapılan anlaşmalarda yer alan Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’e sövüp sayılmamasıyla ilgili belgelere Ziya Nur Aksun'un Ötüken Yayınlarından çıkan Zirvedeki Sultanlar kitabından ulaşabilirsiniz. Kitapla ilgili yaptığı bilgilendirmeden dolayı Av. Habil Kahraman’a da ayrıca teşekkürlerimizi sunuyoruz.


Not 2: İranlılarla evliliği yasaklayan belgenin ayrıntılarına, TİMAŞ Yayınlarından çıkan Kurtuluş Savaşı kitabımızdan ulaşabilirsiniz. İstanbul 2007.

Prof. Dr. Osman Özsoy - Haber7

http://www.haber7.com/haber/20120305...lginc-sart.php

BeldeiTAYYIBe 03-08-2012 15:57

Arzu ederseniz burdan devam edelim kardesim.

http://www.akpartiforum.com/osmanlid....html?t=160873

werret 03-08-2012 17:54

Teşekkürler link için..

Oradan devam edeyim o zaman...

İntifada 03-08-2012 18:19

bak gördünmü sen gel şiiler için önlem al,ama darbe bazı vahabilerden gelsin :)
ilginç olay...

werret 03-08-2012 18:29


Muhaddislerin İmamı İmam Buhari, Rafizilerle evlenilemeyeceğini söylemiştir!..

Alıntı:

Selamun Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuh

Rafizilerin kestiklerini yemek caiz midir?

Soruyu Soran: Abdullah Takavî



Wa aleykum selam ve rahmetullahi ve berakatuh

Rafizilerin kestiklerini yemek caiz değildir. İmam Buhari (rahimehullah) Rafiziler ve Cehmiye'den (olanlar) için "Onlara selam verilmez. Onlarla nikah yapılmaz ve kestikleri yenmez" demiştir. (Kitabu Hakli Efal-il İbad, sy: 125)

Şeyh Abdullah bin Cibrin "Rafizilerin kestiklerinin yenmesi helal değildir" demiştir.ve hakeza Şeyh Nasır el-Fehd "Şia'ya gelince onların kestiklerini yemek helal değildir" demiştir.

Onların kestiklerinin haram kılınmasının sebebine gelince;

Alimlerimiz Rafizilerin gerek gurup olarak gerekse muayyen olarak tekfir edildiklerini söylemişlerdir. Bu noktada kesin olan kaide şudur ki; kesilen bir hayvanın etinin yenmesinin helal olabilmesi için kesen kimsenin Müslüman ya da kitap ehli olması gerekir. Allah (sb) şöyle buyurur:

"Bugün size temiz olan yiyecekler ve kitap ehlinin kestikleri helal kılınmıştır."

Abdullah ibni Mes'ud "Müslüman ya da kitap ehli dışında diğerlerinin kestiklerini yemeyiniz" demiştir. (İbni Kesir Tefsiri 2/91)

Bununla birlikte günümüzde Rafiziler kestikleri hayvanların üstüne Allah'ın ismini değil Ali, Hüseyin, Hasan ve diğerleri gibi imam addettiklerinin ismini anmaktadırlar. Allah (subhanehu ve Teala) şöyle buyurur:

"Üzerine Allah'ın ismi anılmayanlardan yemeyiniz. Zira bu yoldan çıkmaktır."

İmam Kurtubi şöyle demiştir. "Kitap ehlinin şayet kesim esnasında Allah'tan başkasının adını andığı duyulursa ondan yenilmez. Bu sahabeden Ali, Aişe, İbn-i Ömer'in kavlidir. Hakeza Tavus ve Hasen'in kavli de bu yöndedir. En doğrusunu Allah bilir.

Cevap Veren:

Tevhid ve Cihad Minberi Fetva Kurulu Üyesi

Şeyh Ebu Humam Bekr bin Abdulaziz el-Eseri


werret 03-08-2012 18:53


İntifada işin gücün fitne-fesat.. ;D

Kavalalı Hain Mehmet Ali Paşa, adamlarını önce Arabistan'lı bazı müslümanları (senin deyiminle; ''bazı Vahhabileri'') katletmek için yolladı , sonra da kendi adamlarını Osmanlı Padişahının üzerine sürdü!..

Ve Osmanlı Devleti, Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya karşı bazı Avrupa'lı devletlerden ve Rusya'dan yardım istemek zorunda kaldı!..






Alıntı:

Kavalalı Mehmet Ali Paşa, (Arapça : محمد علي باشا), (Farsça : محمد علی پاشا), (Urduca : محمد علی پاشا)

(1769-1849), Mısır valisi, Mısır ve Sudan'ın hidivi. Osmanlı Devletine karşı başarıyla sonuçlanan bir isyan çıkardı. Her ne kadar Osmanlılar'a bağlıymış gibi görünsede, o dönem, Sudan, Mısır, Filistin ve Suriye'nin gerçek hükümdarı olarak kabul edilmiş ve 150 yıl boyunca hanedanı tarafından bu topraklar yönetilmiştir.

Kavalalı Mehmet Ali Paşa bugünkü Yunanistan'ın Kavala'nın Kondova köyünde dünyaya geldi. Bazı tarihçilere göre Pomak olduğu söylensede, son yapılan araştırmada büyük ihtimalle Anadolu'dan Gümüşhane'den olduğu anlaşılmıştır. Napolyon'un Mısır'ı işgaline karşı Osmanlı tarafından Mısır'a gönderilen orduda görev aldı ve kısa zamanda komutanlığa yükseldi. Vali Hüsrev Paşa'ya karşı düzenlenen ayaklanmadan yararlanarak 1805'te Mısır valisi oldu.

Mısır'ın kalkınması için çeşitli ıslahatlar yaptı. Avrupa'dan getirttiği hocalarla kendine güçlü bir ordu kurdu. 1811 yılında yönetimde halen etki durumda bulunan Memlük Beylerine karşı harekete geçerek Mısır'daki Memlük egemenliğine kesin olarak son verdi. Daha sonra 1811-1818 yılları arasında orduları Osmanlı Sultanı adına Arabistan yarımadasında Vahhabilere karşı savaştı. 1815 yılında Kahire'de bulunan Arnavut askerleri kısa süreli bir ayaklanma çıkardılar. Kavalalı, Başını ağrıtabileceğini düşündüğü 25.000 Arnavut askerini Sudan'ın fethi için 1821'de Sudan'a Func Devleti'nin üzerine gönderdi ve böylelikle Sudan Mısır'ın kontrolü altına girdi. Mora'da patlak veren isyanı bastırmakta güçlük çeken Osmanlı Devleti Mehmet Ali Paşa'dan yardım istedi. Bu başarısına karşılık Mora ve Girit valilikleri söz verildi. İsyan bastırıldı ama 1829'daki Edirne Antlaşması'yla Mora, Yunanistan'a verilince Kavalalı Mehmet Ali Paşa bu sefer de Suriye valiliğini istedi. Ancak Mehmet Ali Paşa'nın genişleme siyasetinden çekinen Osmanli hükûmeti Mehmet Ali Paşa'nın bu isteğini reddetti.

Bunun üzerine Mehmet Ali Paşa Filistin'e yürüdü ve Akka Kalesi'ni ele geçirdi. Osmanlı hükûmeti Mehmet Ali Paşa'nın üstüne ordu gönderdiyse de Ağa Hüseyin Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa komutasındaki Mısır kuvvetleri tarafından bozguna uğratıldı. Mısır Kuvvetleri Halep, Şam ve Adana'yı ele geçirdiler. Konya'da Sadrazam Reşit Paşa'nın kuvvetlerini de yenip Kütahya'ya kadar ilerlediler.

II. Mahmut İngiltere ve Fransa'dan yardım istedi. Ne var ki Fransa'nın Mehmet Ali Paşa'yı desteklemesi, İngiltere'nin de Osmanlı'nın içişlerine karışmak istememesi üzerine beklediği yardımı alamadı ve Rusya'dan yardım istemek zorunda kaldı. Rusya ile Hünkar İskelesi Antlaşması yapıldı ve Rus donanması İstanbul'a demirledi.

Boğazların Rusya'nın eline geçmesinden endişe eden İngiltere ve Fransa'nın araya girmesiyle Kütahya Antlaşması (1833) imzalandı. Antlaşmaya göre Mısır, Suriye ve Girit valilikleri Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya, Cidde ve Adana valilikleri de oğlu İbrahim Paşa'ya verildi.

Antlaşmadan her iki tarafta hoşnut olmadı. II. Mahmut Mısır valisini ortadan kaldırmak ve kaybettiği toprakları geri almak istiyordu. Osmanlı ordusu ile Mısır ordusu Nizip'te karşılaştı. Osmanlı ordusu tekrar bozguna uğrayınca Rusya'nın soruna el atmasından ve Mehmet Ali Paşa'nın güçlenmesinden çekinen Avrupa Devletleri konuyu görüşmek için Londra'da konferans düzenledi.

Londra'da imzalanan antlaşmaya göre Suriye, Girit ve Adana Osmanlı Devletine geri verildi, Mısır ise Kavalalı Mehmet Ali Paşa ve soyundan gelenlere bırakıldı. Kavalalı Mehmet Ali Paşa başta antlaşmayı kabul etmese bile İngiltere ve Avusturya'nın Beyrut'a asker çıkarması ve İngiliz donanması'nın Lübnan kıyılarını topa tutması üzerine antlaşmayı kabul etmek zorunda kaldı. 1845'te İstanbul'a gelip padişaha bağlılığını bildirdi. 1849'de Kahire'de öldü.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Kavalal..._Ali_Pa%C5%9Fa

werret 03-08-2012 19:20

Alıntı:

İlim Ehlinin Şia hakkında sözleri

Geçtiğimiz konuya ek olması ve hüccet-i ikame’nin artması için ilim ehlinin, rafizi şiası hakkında ki görüşlerini sıralayacağız inşaallah.

-Ebu Bekr el-Mervezi dedi ki: Ebu Abdullah’a -Ahmed bin Hanbel- Ebu Bekr, Ömer ve Aişe (r.a)’a söven hakkında sordum. O’da dedi ki: “Onları İslam üzerinde görmem!”

Yine dedi ki –Ebu Bekr el-Mervizi – : İşittim ki Ahmed bin Hanbel şöyle diyor: “Malik bin Enes dedi ki: Nebi (s.a.v)’in ashabına sövenin İslam’dan hiçbir payı ve nasibi yoktur.” [150]


Ve bende derim ki: bu sadece Nebi (s.a.v)’in ashabına sövenin hükmü? ! Peki, bunun dışında tıpkı Şia’nın yaptığı gibi bir de onları tekfirleyenin akıbeti sizce nasıl olur? Onlar – Şia – bununla tekfire daha layık olmazlarmı?

-Yine Ahmed bin Hanbel (r.a) diyor ki: “İster Cehmiyye, Kaderi yada Şia olsun eğer ki -kendi yollarına- davet ediyorlarsa, onlara ne selam verilir ne de cenaze namazları kılınır” [151]


-İmam Buhari (r.a) diyor ki: Cehmiyye ve Rafizi şiilerine, ne selam verilir, ne ziyaretlerine gidilir, ne onlarla nikahlanılır, ne şehadetleri kabul edilir, ne de kestikleri yenilir.” [152]


-Musa bin Harun bin Ziyad (r.a) dedi ki: Muhammed bin Yusuf’dan işittim ki: Adamın bir tanesi Ebu Bekr (r.a)’e sövenin hükmünü soruyor. O’da dedi ki: Kafirdir. Adam da dediki: Cenaze namazı kılınırmı? O’da dedi ki: Hayır. Bende sordum ki: Adam “Allah’dan başka ilah yoktur diyor, biz onu ne yapacağız? O’da dedi ki: Ona ellerinizle dokunmayın, odunlarla çukuruna kadar taşıyıp gömün.” [153]


-Aynı şekilde Muhammed bin Yusuf (r.a) diyor ki: “Cehmiyyeleri ve Rafizi şiileri ancak zındıklar olarak görüyorum.” [154]


-İbn Hazm (r.a) onlar hakkında diyor ki: “Şüphesiz ki Şiiler Müslümanlardan değildirler. Onlar yalan ve küfür konusunda Yahudi ve Hristiyanlarla aynı sınıftadırlar.” [155]


-İmam Ebu Hanife (r.a) diyor ki: “Şia akidesinin aslı sahabeyi sapık olarak göstermektir.” [156]


İmam yine dedi ki: Haticetu’l Kubra (r.a)’dan sonra alemlerin en faziletli hanımı Aişe (r.a)’dir. O ki zinadan mutahhardır ve Şiilerin yaptığı iftiralardan beridir. Kim onun zani olduğuna şahitlik ederse, onu diyen veled-i zinadır! ” [157]


- İmam Şafii (r.a) diyor ki: ”Rafizi şiilerinden daha çok yalanlara iman eden bir kavime rastlamadım.” [158]


- Ahmed bin Yunus (r.a) diyor ki: “Ben Şiilerin kestikleri eti yemem, çünkü onlar bana göre mürteddirler.” [159]

http://www.shamilonline.org/tr/buelt...ifesidir-.html



Yavuz Sultan Selim Han, aşağıdaki fetvayı aldıktan sonra Şah İsmail'in üzerine yürümüştür!..

Alıntı:

Besmele ve duadan sonra...

Müslümanlar bilin ve uyanık olun,bu taife-i kızılbaş ki reisleri Erdeboğlu ismaildir, (Şah İsmail) peygamberimiz aleyhi salatu vesselamın şeriat ve sünnetini ve din-i islam ve ilmi dini ve kuranı kerimi tahrif edilmiş olarak kabul ettikleri ve dahi ALLAHu tealanın haram kıldığı günahları helaldir dedikleri ve hafife aldıkları ve kuranı kerimi, mushafları ve İslam kitablarını tahkir ettikleri ve toplatıp yaktıkları ve ulemaya ve evliyaya ihanet edip,mescidleri yaktıkları ve şah ismaili ilah yerine koyup secde ettikleri ve dahi hazreti Ebubekir(r.a) ve hazreti Ömer (r.a.)e söğüp hilafetlerini inkar ettikleri ve dahi peygamberimizin hanımı Aişe anamıza (r.anha) hakaret ettikleri ve peygamberimizin şeriatını kaldırmak kasdında oldukları ve bunlar gibi şeriata muhalif halleri ve fiilleri bu fakir katında ve bütün ulema yanında malum olduğu sebepten biz dahi şeriatın hükmü ve kitaplarımızın nakli ile fetva verdik ki.....

Zikrolunan taife (Şia) kafir ve mülhiddirler ve dahi her kimse ki onlara meyledip onların batıl dinlerine razı ve yardımcı olsalar,onlar dahi kafir ve mülhiddirler,bunları kırıp cemaatlerini dağıtmak bütün Müslümanlara vacip ve farzdır. Müslümanlardan ölenler şehit ve cenneti a-ladadır ve onlardan ölenler hor ve hakir olarak cehennemin dibindedir. Bunların hali kafirlerin hallerinden kötü ve şiddetlidir. Zira bunların kestikleri ve soydukları murdar ve nikâhları batıldır. Malları ve kadınları ganimettir.Bunların tövbelerine dahi itibar olunmayıp katledile.

Kaynak, EL-MÜFTİ HAMZA EL-FAKİR EŞŞEHİR Bİ-SARI GÜRBÜZ... TOPKAPI SARAYI MÜZESİ ARŞİVİ...
http://www.reddulmuhtar.com/giris/ik...-fetvalar.html

Terennüm 03-08-2012 19:37

Hasan Sabbah hakkında ne diyorsun?

werret 03-08-2012 19:41


Hasan Sabbah, İsmaili değil mi?

İsmaililik; Şia fırkalarından birisidir.

http://en.wikipedia.org/wiki/Hassan-i_Sabbah

İntifada 03-08-2012 19:59

Allahin ayeti acik...
Müsluman haricine kiz verilmez...
Siaya ona buna kiz verilmez vermeyin diyen bir adam bunu dini gerekcelerle soyluyorsa tum siayi tekfir etmistir...
eh tekfirde yanlis varsa karsiligi malum..
Allahtan cok bildigini iddia eden istedigini soyleyebilir...


"Zikrolunan taife (Şia) kafir ve mülhiddirler "

bu fetvayi kabir ehlinden yardim isteyiniz hadisini uyduran seyhulislam mi yazmis acaba...
yada boyle sia diye belirtmis mi...

İntifada 03-08-2012 20:30

şerif hüseyinin peşine takılan vahabi aşiretleri söylemeyin :)
sahi suud neyin karşılığıydı ?


werret 03-08-2012 22:30


Kimmiş o ''Şeyhulislam'' ?

Üstte alıntı yaptığım o fetvayı veren şu alim galiba: ''
EL-MÜFTİ HAMZA EL-FAKİR EŞŞEHİR Bİ-SARI GÜRBÜZ...''

Ammar 03-09-2012 02:04

yaw olayı neden sağa sola şiaaya çekiyorsunuz ki malum kişi açık net olarak irana saldırsa sakın ola karşı çıkmayın demek istiyor.. yoksa yok osmanlı duyarlıydı yok iranın ne yapacakarı belli değilmiş yok tehditmiş yok türkiye güçlü olmalıymış !

sen iran adeğil abde ye israile karşı güçlü bey efendi-ler...



Terennüm 03-09-2012 12:25

bugün suriyede katliam yapan esad rejimini savunmak için içerdeki teröristleri abd ve ab destekliyor deyip müslüman katliamına kılıf uydurmak ne kadar doğru?

Ammar 03-10-2012 02:07

Alıntı:

Terennüm Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 996659)
bugün suriyede katliam yapan esad rejimini savunmak için içerdeki teröristleri abd ve ab destekliyor deyip müslüman katliamına kılıf uydurmak ne kadar doğru?


hiç doğru değil. kabul etmiyoruz ve kınıyoruz. ancak aynı menetlerin ( abd, ab ve israil ) yüzünden başka islam ülkesine her ne kadar yanlış olsada yıpratmamalı ve buna izin vermemeliyiz. eleştiririz ancak düşmanlık etmeyiz.


All times are GMT +3. The time now is 05:47.

Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Siyaset Forum 2007-2025