Siyaset Forum

Siyaset Forum (https://www.siyasetforum.com.tr/index.php)
-   Röportajlar (https://www.siyasetforum.com.tr/forumdisplay.php?f=328)
-   -   İran hiç dost olmadı ki! (https://www.siyasetforum.com.tr/showthread.php?t=162020)

Terennüm 04-10-2012 18:58

İran hiç dost olmadı ki!
 
İran tehdit mi, fırsat mı?” Tahran’dan negatif sinyallerin art arda geldiği bugünlerde zihinlerde oluşan bu soruyu, İran uzmanı Dr. Bülent Keneş’e yönelttik. Keneş’e göre dost görünen İran, Türkiye ile hiç dost olmadı!
Tarihte 22 kez savaşan Türkler ile İranlılar, bir kez daha gerilimli günler yaşıyor. İki ülke arasında Arap Baharı ile başlayan ayrışma, Suriye’de patlak veren rejim karşıtı çatışmalarla birlikte karşıtlığa dönüştü. Çıkarları doğrultusunda Müslüman halkını katleden Suriye lideri Beşşar Esed’e destek veren İranlı mollalar, Esed’e karşı durup Suriyeli muhaliflere destek çıkan Türkiye’ye diş biliyor. Devrim muhafızlarından gelen tehditlerin ardından Türkiye’ye sattığı gazda herhangi bir fiyat indirimine gitmeyen, aksine astronomik artış yapan İran’ın PKK kartını yeniden masaya koyduğu da görülüyor. NATO füze kalkanının Malatya’ya konuşlandırılmasının ardından yükselen tansiyon, Başbakan Erdoğan’ın 28 Mart’taki ziyaretiyle de düşmedi.
http://medya.aksiyon.com.tr/aksiyon/...an-kenes-2.jpgTahran dönüşü Ankara’nın İran’dan aldığı petrolü yüzde 20 oranında azaltacağını açıklaması, ‘sıcak’ ilişkilerin ‘soğumaya’ başladığının ispatı. Ankara-Tahran hattında yaşanan son gerilimin perde arkasını, tarihî dayanaklarını Today’s Zaman Genel Yayın Yönetmeni Dr. Bülent Keneş ile konuştuk. Doktorasını Marmara Üniversitesi’nde İran üzerine yapan Keneş, İran’la iyi ilişkilerin sürdürülebileceğini ancak asla müttefik olunamayacağını söylüyor. “İran: Tehdit mi, fırsat mı?” başlıklı kitabı Timaş Yayınları arasında bu hafta piyasaya çıkan Dr. Keneş, Arap Baharı ve Suriye krizi ile iyice rayından çıkan iki ülke ilişkilerini, İranlı mollaların bölgesel ‘Acem oyunlarını’ Aksiyon’a anlattı: “İranlıların ne devrimi ne de rejimi İslami.”
-İran’ı çalışma fikri nasıl oluştu?
İran’ı 1990’ların ortalarında doktoram vesilesiyle çalışmaya başladım. ‘İran Dış Politikasında Süreklilik ve Değişim (1979-1999)’ başlıklı tezimi o dönemki danışmanım Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu ile birlikte belirledik. Ancak 28 Şubat askerî müdahale sürecinde çalışmayı yarıda bırakmak zorunda kaldım. 2008’de çıkan afla Marmara Üniversitesi Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Enstitüsü’ne geri dönüp teze kaldığım yerden devam ettim. Bu arada çalıştığım dönem 20 yıldan 32 yıla (1979-2011) yükseldi. Dolayısıyla çalışmanın hacmi ve kapsamı da arttı. Elinizdeki kitap, devrim sonrası İran dış politikasını etkileyen bütün unsurları inceleyen 1700 sayfalık doktora çalışmamın birincil derecede Türkiye’yi ilgilendiren kısımlarının yeniden ele alınmasıyla vücut buldu.
-Türkiye’de İran’ın yeterince çalışıldığını düşünüyor musunuz?
Üzülerek söylemeliyim ki İran mevcut durumda bile Türkiye’nin hâlâ yabancısı olduğu bir ülke. Devrim’in hemen sonrasında, yani 1980’ler boyunca İran üzerine Türkiye’de yoğun bir yayıncılık olduğunu görüyoruz. Ancak bu yayınların neredeyse hiçbiri telif niteliğinde değil, tercümelerden ibaret. Gerek İran lehine olan -ki bu tarz çoğunlukta- gerekse İran devrimi aleyhine olan yayınların geneli propagandist yayınlar niteliğinde. Türkiye perspektifinden yapılan ilmî çalışmalar ise son yıllarda nispeten artış gösterse de hâlâ son derece yetersiz. İran konusunda Türklerin telif ettiği kitapların ağırlıklı kısmı ise İran dış politikasını irdelemenin uzağında. Türkiye’de İran üzerine yapılan yayınlarda İran’ın doğrudan etkisini hissetmemek imkânsız. İran ise nüfusu içinde Türkçe konuşan yoğun bir Azeri varlığı olmasından da yararlanarak Türkiye’yi daha yakından takip etmiş. Türkiye’de Farsça yayın yapan herhangi bir kaynak mevcut değilken, İran haber ajanslarında Türkçe haber servisleri mevcut.
-Kitapta büyük bir bölüm ayırdığınız İran devriminin ‘İslam devrimi’ olmadığını, keza rejimini de ‘İslami’ görmediğinizi söylüyorsunuz. Neden?
Çalışmaya başlarken hiçbir yargım ya da önyargım yoktu. Hatta İranlıların hoşlandıkları ‘İran İslam Devrimi’, ‘İran İslam Cumhuriyeti’ tabirlerini kullanmakta beis görmedim. Ancak çalışmalarım ilerleyip konuya hâkimiyetim arttıkça, 1979 Devrimi’nin İslam devrimi, kurulan rejimin de ‘İslam Cumhuriyeti’ olmadığına kanaat getirdim. 1979 Devrimi ve kurulan rejimin tüm İslamcı iddialarına ve imajına rağmen bir millî devrim niteliğinde olduğunu gördüm. İran rejiminin ‘İslamcı’ söylemlerine rağmen millî çıkarları çerçevesinde pragmatik politikalar izlediğini görmek, İran yanlısı propagandaların ne kadar boş olduğunu anlamamı sağladı. İran bugün de ‘İslamcılık paketine’ sarılı vaziyette tamamen millî çıkarları çerçevesinde pragmatik ve milliyetçi politikalar izliyor.
-İran; Karabağ, Çeçenistan ve Keşmir’de neden Müslüman aklıselimin yanında yer almıyor?
İran rejimi işine geldiğinde en ateşli İslamcı gibi davranıyor. Ancak millî çıkarlarına uygun görmediği yerde bu iddialarını hiç hatırlamıyor ve ulusal çıkarlarının gerektirdiği çizginin dışına çıkmıyor. 1980’ler ve 1990’ların ilk yarısında devrimini Türkiye, Körfez ülkeleri, Ortadoğu, Afrika, Endonezya, Malezya ve hatta Filipinler’e kadar ihraç etmek için çaba harcayan İran’ın Soğuk Savaş döneminde Rus zulmü altında inleyen Orta Asya Müslüman halklarına neden tamamen ilgisiz kaldığı sorgulanmalı. Keza rejimiyle taban tabana zıt olan Suriye rejimini rahatsız edecek en küçük harekette neden bulunmadığı da... Tahran yönetimi, Bosna olayında canhıraş çaba harcayan İran’ın Karabağ konusunda Ermeni, Çeçenistan ve Tacikistan konusunda ise Rus yanlısı politikalar izlemesini hâlâ makul bir şekilde açıklayabilmiş değil. Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgali de, Keşmir’deki Hindistan politikaları da asla İran’ın dert edindiği birer sorun olmadı.
-Müslümanları katleden Pan-Arabist sosyalist Esed rejimi ile ‘İslamcı’ Şii mollalar hangi ortak paydada buluşuyor?
Ortak payda, çıkar! Siz Filipinler’de, Endonezya ve Malezya’da bile ‘sözüm ona’ İslamcı devrim için gayret sarf edeceksiniz; ama yanı başınızdaki Suriye’yi bu konuda hiç rahatsız etmeyeceksiniz. Bu ilke, siyasetini önemsemesi gereken bir devrimci rejim için açıklanabilir bir çelişki değil. Ancak pragmatik ve oportünist bir rejimin dış politikasında bu tür çifte standartlar görülebilir. Suriye, İran için 1979’dan itibaren Arap dünyasındaki koçbaşı oldu. 1980’lerdeki Irak-İran Savaşı’nın topyekûn bir Arap-Acem savaşına dönüşmemesini İran lehine sağlayan Suriye’ydi. İçeride sosyalist, dış politikasında Arap milliyetçiliği çizgisi izleyen Suriye, Araplar arası bütün platformlarda İran’ın avukatlığını ve yükselen Sünni Arap öfkesine karşı dalgakıran vazifesini üstlendi. İttifakların çok kısa ömürlü olduğu Ortadoğu gibi kaygan bir zeminde Suriye ile İran’ın 32 yıllık kesintisiz ittifakı, tam anlamıyla iki benzemezin tuhaf birlikteliği niteliğinde. Suriye, Arap dünyasına karşı İran’a arka çıktı, İran ise Suriye’deki Nusayri azınlığa dayalı Baas rejiminin her türlü ekonomik ve lojistik ihtiyacını karşıladı. Aşırı laik sosyalist Baas rejimi ile Şiici İran molla rejimi arasında 32 yıldır süren bu tuhaf ilişki bile İran’ın gerçek kimliğini ortaya koymaya yetiyor.
-Kitapta İran’ın 1980’lerde ABD ve İsrail ile gizli ve örtülü ilişkiler yürüttüğünü ifade ediyorsunuz. Biraz açar mısınız?
İran, şahlık döneminde ABD ve İsrail’in bölgedeki en yakın müttefikiydi. Şah’ın sanayileşme ve silahlanma çabası, ABD’ye ve Batı’ya dayanıyordu. Tahran, İran-Irak Savaşı başlayınca askerî araç gereç, yedek parça ile mühimmata ihtiyaç duydu. İhtiyacını, görünürde kıran kırana çatıştığı, ‘Büyük Şeytan’ ABD’den ve ‘Küçük Şeytan’ deyip tüm devrimci retoriğini onu yok etmek üzerine kurguladığı İsrail üzerinden temin etti. Bu karanlık ve gizli ilişkilerin bir kısmı İran-Kontra skandalıyla (İrangate) ortaya çıktı. Ancak hâlâ gizli kalan kısımlarının olduğu biliniyor. Bu takiyeci diplomasi, diplomasiyi takiye gören İran siyaset anlayışının ikiyüzlü tavrından sadece biridir.
-İran, Şiiliği de mi politika enstrümanı olarak kullanıyor?
‘İslamcı’ iddialarına rağmen İran dış siyaseti, iç içe geçmiş halkalar hâlinde iki kademeli bir milliyetçilik üzerine kurgulanmıştır. Şii milliyetçiliği, 24 farklı etnik, dilsel, dinsel grubu bünyesinde barındıran İran politikasında baskın ve kapsayıcı bir unsur. Şii milliyetçiliği Farisiler kadar Azerileri ve diğer Şii unsurları da kapsıyor. Ancak bu unsurlar arasında muhtemel bir çatışma durumunda bu milliyetçiliğin içindeki bir çekirdeğin Pers milliyetçiliği olduğu söylenebilir. Unutulmamalı ki İran 1924’e kadar Pers olmayanlar tarafından yönetilmiş bir ülke. Çok uzun bir aradan sonra Pehleviler aracılığıyla güç Farisilere geçti. Devrime rağmen İran, Persçi tutumundan geri adım atmadı. Elbette bu durum İran’ın işine geldiği yerde İslam’ı, işine yaradığı yerde Şiiliği kullanmasına engel olmuyor.
-İran, Sünni dünyaya hangi değerler üzerinden giriyor?
Kabul etmeliyiz ki 1979 Devrimi, Sünni dünyada da İslamcı devrim olarak bir etki meydana getirdi. Ancak bu etki süreklilik arz etmedi. İran, bu etkiyi sürdürmek ve İslam dünyasının lider ülkesi şeklinde bir imaj oluşturmak için İsrail-Filistin çatışmasını araçsallaştırdı. Öyle ki Filistin davası konusunda Filistinlileri bile aşan bir retorik geliştirdi. İran çizgisinde oldukları müddetçe de bu grupları destekledi. Ancak İran’ın Filistin retoriği her zaman fiilen yaptıklarından kat be kat fazlaydı. Çünkü asıl amacı İslam dünyasını etkilemekti.
-İran-PKK ilişkisini nasıl tanımlıyorsunuz? PKK’yı nasıl kullanıyor?
Devrimin ilk zamanlarından itibaren İran, terör ve yıkıcı faaliyetleri dış politika hedeflerine dönük bir araç olarak kullanageldi. Mesela, terörü araç olarak kullanarak Lübnan’daki Amerikan ve Fransız varlığını püskürttü. Aynı bağlamda 1980 ve 1990’larda PKK’ya büyük destek verdi. Silah yardımı ve maddi yardım yaptı. Topraklarında kamplar açtı. Urumiye’de PKK’lı militanlara hizmet veren hastaneler kurdu. Görünen devletin yanında ve kontrolü dışında çok parçalı bir derin devlet yapılanmasına sahip olan İran’ın PKK’ya desteği ılımlı politikalarıyla tanınan Muhammed Hatemi döneminde bile devam etti. Ben PKK’nın bir unsuru olan PJAK’ın oluşturduğu rahatsızlıklara rağmen İran’ın, tıpkı Suriye örneğinde gördüğümüz gibi, yeniden şekillenen bölgesel konjonktüre bağlı olarak PKK’ya destek konusunda 1990’lardaki pozisyonuna döndüğü düşüncesindeyim.
-PJAK muammasını biraz açar mısınız? PKK, İran’ın yanında mı, karşısında mı?
PJAK kâğıt üzerinde 1997’de kuruldu. Ancak harekete 2003’te geçirildi. Yani ABD’nin Irak’ı işgal edip yerleştiği yıl. PKK, 2003’te bölgede güçlü bir etkene dönüşen ABD için kendisini kullanışlı hâle getirmek istedi. Bu sebeple o dönemde Irak’tan sonra İran’ı hedefleyen ABD’nin amaçları doğrultusunda İran’ı tehdit eden PJAK’ı aktifleştirdi. PJAK’ın tasfiye edildiği zamanın, ABD’nin askerlerini Irak’tan çektiği 2011 sonuna denk gelmesi de elbette tesadüf değil. Şimdi PKK, ABD sonrası ve Arap Baharı’nın oluşturduğu yeni bölgesel konjonktüre paralel olarak Türkiye ile karşı karşıya gelen Suriye ve İran için kendisini kullanıma açtı. Yeni Suriye-PKK ittifakı çokça yazılıyor bugünlerde. Yakında İran-PKK ittifakına dönük bilgi ve belgeler akmaya başlarsa kimse şaşırmasın!
-Ankara, İran’ın PKK ve Kürt kartına karşı hangi kartlarını oynuyor?
Irak işgali sürecinde ilişkilerimizin bozulduğu Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi ile bugün hiç olmadığımız kadar yakınlaşmamız, bölgede yeniden şekillenen güç ve ittifak denkleminin bir parçası olarak görülmeli. Türkiye, İran-PKK yakınlaşmasını Barzani’yle yakınlaşarak karşılamaya çalışıyor. Bunun elbette Suriye Kürtlerine bakan güçlü ve çatışmacı bir yönü de var.
-İran’ın PKK’ya geri dönmesinde Arap Baharı süreci de etkili oldu değil mi?
Arap Baharı’ndan önce aslında bir İran baharı yaşandı. 2009 seçimleri sonrasında baş gösteren bu bahar aşırı baskı ve kıyımlar dolayısıyla akim kaldı. Arap Baharı isyanlarının baskıyla söndürülebileceği konusunda bugün Suriye’deki Esed rejimine de İran’ın bu tecrübesi yol göstermekte. Kendi baharını bastıran, Humeyni döneminde başbakanlık ve meclis başkanlığı yapmış olan muhaliflerini ev hapsinde tutan rejim, Arap Baharı isyanlarına da pragmatik bir gözle baktı; Tunus, Mısır, Yemen ve Bahreyn’dekine destek verdi. Libya’da soğukkanlı bir tavır aldı ve nihayet Suriye’de halktan değil, azınlığa dayalı Baas diktatörlüğünden yana oldu. Türkiye-İran ilişkileri açısından da Suriye’de yaşananlar ve Tahran’ın insanlık ve İslamlık dışı tavrı belirleyici oldu. Oysa halklardan yana olmaktansa meşruiyetini tamamen yitirmiş rejimlerden yana olanların bu süreçten kazançlı çıkma ihtimalleri bulunmuyor. Neticede Esed’in gitmesi sadece bir zaman meselesi. Eninde sonunda Esed gidecek ve Türkiye’nin temsil ettiği politik çizgi kazanan tarafta olacak.
-Bu bağlamda Türkiye’nin İran siyasetini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’nin İran siyasetini oldukça naif ve İran’ın uluslararası toplumla çekişme alanlarına gereksiz yere fazlaca angaje buluyorum. Oysa Türkiye, İran’ın Afganistan ve Irak işgallerinden sonra güçlenen bölgesel konumu ve nüfuzunu artırdığı Şii Hilali’nden en fazla rahatsız olması gereken ülke. Çünkü Ermenistan’la yaşanan ilişki kopukluğundan dolayı Türkiye’nin tarihî ve kültürel bağları bulunan doğal hinterlandı durumundaki doğuya erişiminin önünde İran var. Orta Asya’ya erişimimiz iki dudağının arasında olan İran, yükselen ‘Şii Hilali’ ile şimdi de Türkiye’nin benzer tarihî ve kültürel bağlarıyla doğal bir hinterlandı ve açılım alanı durumundaki güneydeki Arap dünyasına erişiminde de aynı pozisyona gelmiş durumda. Irak’ı İran nüfuzuna kaptırdıktan sonra Türkiye’nin tüm insancıl sebeplerin yanı sıra Suriye’de yaşananlar konusunda net tavır almasında yeni jeopolitiğin oluşturduğu tehdidi bertaraf etme düşüncesi de önemli rol oynuyor. İran’ın onca sivil kıyımına rağmen Esed rejiminin arkasında durması ise kendisine muazzam jeopolitik imkânlar sunan Şii hattını kaybetmeyi göze almak şöyle dursun, tersine tahkim etme amacından kaynaklanıyor.
-Türkiye’nin bölgede güçlenmesinden rahatsız mı?
Elbette rahatsız.
-İlişkiler gerilecek mi?
Başbakan Erdoğan’ın 28 Mart’taki İran ziyareti arifesinde Today’s Zaman’da yayımlanan yazımda gezinin iki ülke ilişkilerinde resmen ‘soğuk barış’ dönemini başlatacağını, iki ülke ilişkilerini farklı ve yeni bir çerçeveye oturtacağını yazmıştım. Gezi sonrasında Zaman gazetesine yazdığım makalemde görüşümü tekrarladım. Ziyaretin ardından Türkiye’nin petrol alımında indirime, İran’ın doğalgaz fiyatında görülmedik artırıma gitmesi, bu yeni sürecin belki gerçekte ilk olmasa bile görünürdeki ilk somut belirtisi oldu. Bu noktadan sonra İran’la mesafeli, soğuk, sürekli birbirini tartan ama çatışmadan kaçınan geleneksel çekişme-rekabet ilişkisine geri döneceğiz.
-Ankara, İran karşısında nasıl bir siyaset izlemeli?
Türkiye, bence İran’ın militan dış politikasının hamiliğine soyunmaktan veya uluslararası toplumla yer yer ters düşecek şekilde İran’a destek veren bir ülke olmaktan hızla çıkmalı. Uluslararası toplumun İran’dan endişe duyması için bir sebep varsa, Türkiye’nin daha çok sebebi var. Türkiye zaten İran’a karşı sergilediği insancıl, iyi niyetli ve Tahran’ın hak etmediği kadar asil yaklaşımlarına bugüne kadar İran’dan aynı ölçüde karşılık bulmadı. 2005’te TAV Holding ve Turkcell’in başına gelenler, bugün en pahalı enerjiyi İran’dan alıyor olmamız ne demek istediğimi anlatmaya yetiyor.
-İran’ın karşıtlığının ardında NATO kalkanının Malatya’da konuşlandırılması mı var?
Savunma amaçlı bir radarın İran tarafından bir tehdit olarak algılanmasının mantığı yok. İran’ın bu kadar telaş etmesi kendi niyetleri konusunda haklı şüpheler oluşturuyor. Türkiye, İran’ın komşusudur ama aynı zamanda bir NATO ülkesidir. Üyeliğinin gereğini yapmakta özgürdür. Bu konu da Türkiye-İran ilişkilerinin geleneksel pozisyonuna dönmesinde elbette bir etken oldu.
-Son tahlilde İran dost mu, rakip mi? Müttefik olur mu?
İran’la dostane ilişkilerin sürdürülebileceği ancak İran’ın Türkiye’ye asla uygun müttefik olamayacağı kanaatindeyim. İlişkilerin yer yer işbirliği ve dostluk, yer yer rekabet ve çekişme içereceğini düşünüyorum. Yani bir ‘soğuk barış’ ilişkisi yaşanacak.
Irak ‘Küçük İran’ olma yolunda
İran son birkaç yıla kadar Irak’ın birlik ve bütünlüğünü savunur göründü. Ancak Irak nüfusunun yüzde 60’ını oluşturan Şiileri iktidara taşımaya çalıştığı ortaya çıktı. Bugün İran mümkünse Şiilerin denetiminde bir Irak istiyor. Mümkün olmazsa Basra Körfezi’nden Doğu Akdeniz’e uzanan kesintisiz stratejik Şii kuşağını sürdürmek adına, Irak’ın bölünmesini ve ülkenin güney kesimine Şiilerin tam egemen olmasını arzu ediyor.
İran’ın derdi nükleer silah, enerji değil!
İran’ın asıl amacının nükleer silah olduğunu düşünüyorum. Devrimin ardından Ayetullah Humeyni’nin diğer kitle imha silahları programlarıyla birlikte şahlık döneminde başlatılan nükleer programı da askıya almış olması bile programın salt barışçıl enerji amacını taşımadığını ispatlıyor. Humeyni, diğer kitle imha silahları gibi nükleer silaha karşı da bir fetva yayımlamıştı. Humeyni’nin ölümünün ardından dinî rehber Ali Hamaney bu fetvayı ilga etti. Yani diğer kitle imha silahlarıyla birlikte nükleer çalışmaların tekrar başlamasına cevaz verdi.
Mollalar postu muhafızlara kaptırdı
İran Devrim Muhafızları, Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi’nin 2. döneminden (2001) itibaren rejim ve siyaset üzerindeki etkilerini hızla arttırdı. Tıpkı Yeltsin sonrası Rusya’da olduğu gibi bugün İran güvenlik eliti rejimin tüm alanlarına yerleşti. İran molla rejimi görüntüsü vermekle birlikte hızla askerî vesayet altında pretoryan devlet olma yolunda ilerliyor. Muhafızlar bugün ekonomide, medyada, yükseköğretimde, elbette güvenlik ve siyasette en büyük güç durumunda. Öyle ki bazı gözlemciler rehber Hamaney’in Muhafızları’nın elinde rehin olduğunu söylüyor.
Aksiyon

_Ednâ_ 04-10-2012 19:06

Alıntı:

Türkiye, bence İran’ın militan dış politikasının hamiliğine soyunmaktan veya uluslararası toplumla yer yer ters düşecek şekilde İran’a destek veren bir ülke olmaktan hızla çıkmalı. Uluslararası toplumun İran’dan endişe duyması için bir sebep varsa, Türkiye’nin daha çok sebebi var. Türkiye zaten İran’a karşı sergilediği insancıl, iyi niyetli ve Tahran’ın hak etmediği kadar asil yaklaşımlarına bugüne kadar İran’dan aynı ölçüde karşılık bulmadı. 2005’te TAV Holding ve Turkcell’in başına gelenler, bugün en pahalı enerjiyi İran’dan alıyor olmamız ne demek istediğimi anlatmaya yetiyor.
Zannediyorum son ikiyüzlü tavırlarından sonra Türkiye bu iyiniyetten pes etmiştir diye umuyorum...

kitabı çok övüyorlar, en kısa zamanda okumak istiyorum...

Terennüm 04-10-2012 19:10

İran; Karabağ, Çeçenistan ve Keşmir’de neden Müslüman aklıselimin yanında yer almıyor?
İran rejimi işine geldiğinde en ateşli İslamcı gibi davranıyor. Ancak millî çıkarlarına uygun görmediği yerde bu iddialarını hiç hatırlamıyor ve ulusal çıkarlarının gerektirdiği çizginin dışına çıkmıyor. 1980’ler ve 1990’ların ilk yarısında devrimini Türkiye, Körfez ülkeleri, Ortadoğu, Afrika, Endonezya, Malezya ve hatta Filipinler’e kadar ihraç etmek için çaba harcayan İran’ın Soğuk Savaş döneminde Rus zulmü altında inleyen Orta Asya Müslüman halklarına neden tamamen ilgisiz kaldığı sorgulanmalı. Keza rejimiyle taban tabana zıt olan Suriye rejimini rahatsız edecek en küçük harekette neden bulunmadığı da... Tahran yönetimi, Bosna olayında canhıraş çaba harcayan İran’ın Karabağ konusunda Ermeni, Çeçenistan ve Tacikistan konusunda ise Rus yanlısı politikalar izlemesini hâlâ makul bir şekilde açıklayabilmiş değil. Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgali de, Keşmir’deki Hindistan politikaları da asla İran’ın dert edindiği birer sorun olmadı

ern1402 04-10-2012 21:08

Ne olur ne olmaz , en nihayetinde komşu ve 2 müslüman ülkeyiz, bir yandan din kardeşliği de var, şahsi fikrim ortamın fazla gerilmemesinden yana.

depare 04-23-2012 13:24

İran'ın tarihi ikiyüzlülük üzerine kuruludur en son güvenilecek ülkelerden birisi Türkiye bu hatay düşmemeli..

Hür Beyan 04-23-2012 16:22

amerika nato ve emperyalist güçler hep dostumuzdu öyle değil mi hatta epey mühlet taşeronluklarını yaptık hatta bazı noktalarda hala teşeronlarıyız . aksiyon dergisinde siz amerika ve nato aleyhine bir yazı gördünüz mü ? korkarım ki bunların ilahı nato olmuş . güçle parayla imtihan edilmek ne zor şey Allahım.

_Ednâ_ 04-23-2012 17:00

Alıntı:

Hür Beyan Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1006728)
amerika nato ve emperyalist güçler hep dostumuzdu öyle değil mi hatta epey mühlet taşeronluklarını yaptık hatta bazı noktalarda hala teşeronlarıyız . aksiyon dergisinde siz amerika ve nato aleyhine bir yazı gördünüz mü ? korkarım ki bunların ilahı nato olmuş . güçle parayla imtihan edilmek ne zor şey Allahım.

Hadi biz meşru bir şekilde üyeliğini yaptığımız Natonun taşeronluğunu yapıyoruz...
peki İran kimin Taşeronluğunu yapıyorda İslam devleti olduğunu iddia ettği halde,
İslamiyette yeri olmayan, masum insanların ölümüne destek veriyor, yardım yataklık yapıyor?..

Hür Beyan 04-23-2012 17:21

he diyorsun bizim küfrümüz meşru iranın ki gayrı meşru . ben diyorum ki herkes önce çuvaldızı kendine batırsın. iran hiç dost olmadı ki diyenler önce amerikanın kucağından insinler ondan sonra biz onların samimiyetine itibar edelim. böyle çok yakışıksız duruyor inanın.

_Ednâ_ 04-23-2012 17:22

Alıntı:

Hür Beyan Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1006730)
he diyorsun bizim küfrümüz meşru iranın ki gayrı meşru . ben diyorum ki herkes önce çuvaldızı kendine batırsın. iran hiç dost olmadı ki diyenler önce amerikanın kucağından insinler ondan sonra biz onların samimiyetine itibar edelim. böyle çok yakışıksız duruyor inanın.

çok yakında amerikanın kucağında kimler hangi niyetle oturuyor anlaşılır...
o zaman tartışırız, kucağında oturma niyeti hangisinin meşru hangisinin gayri meşru...

HaArP 04-23-2012 17:56

Devletler bu işi çözemezler... Naçizane boşuna üzmeyiniz kendinizi...! Allah'ın Dinine sımsıkı sarılanlar yakında hepsini bozguna uğratacaklardır ! Büyük Alametlerin haberleri size gelmedi mi ???

İman edenler zaten üstündür ! Allahualem...!

http://dervisan.com/kitap/kiyamet/buyuk.htm

Seyyah 04-24-2012 02:24

Dönemsel politikalar ile genel kararlar vermek şaşırtıcıdır.
İran bizim anadan doğma kardeşimiz, saf dostumuz değildir fakat,
İranın varlığı, dünya üzerindeki etkisi ve dengesi, bizim lehimizedir.
İranı silip atmayınız bir çırpıda, yazıktır.

Ukbâ 04-25-2012 13:13

Sünnilerin İran da yeni doğan Sünni çocuklara kendi istekleri doğrultusuna isim koyamamaları , Ebubekir ,Osman , Ayşe , Ömer gibi isimlerin İranda kullanılmaması , sünniler askerli hizmetine alınır ama asla rutbe iyi konumlarda istihdam edilmez. Stratejik bir çok noktada sunni mi yoksa şiimisiniz diye sorular ile muhattap olunulur. Buna benzer çok şeylerin yaşandığını okumuştum. Hatta Ali Şeriati gibi değer şahşiyete bile Sunnilerin lehinde bazen görüş beyan ettiği için kendisine boykot muamelesinde bulunmaları , İranda ki yönetimin ne kadar dost kabul edilebilirliğini sorgulamamıza ışık tutabilir. En az batı kadar İrana karşı uyanık olmamız lazım.

HaArP 04-25-2012 13:43

Alıntı:

Ukbâ Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1006882)
Sünnilerin İran da yeni doğan Sünni çocuklara kendi istekleri doğrultusuna isim koyamamaları , Ebubekir ,Osman , Ayşe , Ömer gibi isimlerin İranda kullanılmaması , sünniler askerli hizmetine alınır ama asla rutbe iyi konumlarda istihdam edilmez. Stratejik bir çok noktada sunni mi yoksa şiimisiniz diye sorular ile muhattap olunulur. Buna benzer çok şeylerin yaşandığını okumuştum. Hatta Ali Şeriati gibi değer şahşiyete bile Sunnilerin lehinde bazen görüş beyan ettiği için kendisine boykot muamelesinde bulunmaları , İranda ki yönetimin ne kadar dost kabul edilebilirliğini sorgulamamıza ışık tutabilir. En az batı kadar İrana karşı uyanık olmamız lazım.

İçlerinde Allah'a ve Resulune samimi olan Müslümanları kast etmeyiz elbet ! Bilmeyene vebal yoktur ! Lakin İran Devletinin Politikası Sasani Devlet Politikası ile İslam Cumhuriyeti arasında gidip geliyor ! Bu değişmedikçe Allah'ın Dinine Teslim olmadıkça Zulümden ellerini çekmedikçe muhalifiz...! Türkiye içinde aynı şey geçerlidir !!! Din samimiyettir !

El Emin 04-25-2012 14:36

Alıntı:

Hür Beyan Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1006728)
amerika nato ve emperyalist güçler hep dostumuzdu öyle değil mi hatta epey mühlet taşeronluklarını yaptık hatta bazı noktalarda hala teşeronlarıyız . aksiyon dergisinde siz amerika ve nato aleyhine bir yazı gördünüz mü ? korkarım ki bunların ilahı nato olmuş . güçle parayla imtihan edilmek ne zor şey Allahım.

Kardeşim dediklerine destek vermekle birlikte dikkatini bir noktaya çekmeliyim ki;
Biz tarihimizin getirmiş olduğu zorunluluk noktasında natodayız.

Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren tüm devlet işleri nato bloğu üzerine tahsis edildi.
Bu şuanda bizim karar verdiğimiz ve biçimlendirdiğimiz bir süreç değil.
Zaten ülkemizde kullanabilecekleri 7-8 tane hava üssü var.
Bizim kendi teknolojimiz yok ve tüm teçhizatlarımızı onlardan temin ediyoruz.
Bak adamlar aldılar heronu evden oyuncak kaçırır gibi.
Ve diğer tüm askeri programlarda bir nevi mahkumuz.
Şimdi tarihininin getirmiş olduğu vefasızlığın ezikliğini yaşarken bundan kurtulmaya çalışma yolunda anlaşma ve uzlaşma üzerine durmak zorundayız.

Ama iran kendisi belirlediği bir oyunu oynuyor.
Tarihinin getirmiş olduğu bir zorunluluğu değil kendi biçimlendirdikleri siyaseti izliyorlar.
Çeçenyadaki müslümanlara ,türk müslümanlara sırf şii olmadıkları için umursamayıp amerikadan iki kat daha müslümanlığa karşı tehlike olan doğu bloğu ile flörtü sadece şii amaçlar gütmesi ve fiillerinin savunulacak bir yanı yoktur.

Hakan Özkan 04-25-2012 15:20

Alıntı:

El Emin Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1006892)
Kardeşim dediklerine destek vermekle birlikte dikkatini bir noktaya çekmeliyim ki;
Biz tarihimizin getirmiş olduğu zorunluluk noktasında natodayız.

Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren tüm devlet işleri nato bloğu üzerine tahsis edildi.
Bu şuanda bizim karar verdiğimiz ve biçimlendirdiğimiz bir süreç değil.
Zaten ülkemizde kullanabilecekleri 7-8 tane hava üssü var.
Bizim kendi teknolojimiz yok ve tüm teçhizatlarımızı onlardan temin ediyoruz.
Bak adamlar aldılar heronu evden oyuncak kaçırır gibi.
Ve diğer tüm askeri programlarda bir nevi mahkumuz.
Şimdi tarihininin getirmiş olduğu vefasızlığın ezikliğini yaşarken bundan kurtulmaya çalışma yolunda anlaşma ve uzlaşma üzerine durmak zorundayız.

Ama iran kendisi belirlediği bir oyunu oynuyor.
Tarihinin getirmiş olduğu bir zorunluluğu değil kendi biçimlendirdikleri siyaseti izliyorlar.
Çeçenyadaki müslümanlara ,türk müslümanlara sırf şii olmadıkları için umursamayıp amerikadan iki kat daha müslümanlığa karşı tehlike olan doğu bloğu ile flörtü sadece şii amaçlar gütmesi ve fiillerinin savunulacak bir yanı yoktur.

Yalova neferi yazıyor arkadaş.

mmt1 04-25-2012 22:43

İran Sünnilerine yapılan baskılar ya da Şii mezhep faşizmi

16. yüzyıla kadar tamamen Sünni olan, sadece bazı kentlerinde azınlık olarak Şii bir nüfus barındıran İran, bu asırdan sonra Türk ve Sünni asıllı Safeviye hükümetinin siyasi birtakım gailelerle mezhep değiştirmesi ve Osmanlı karşısındaki tutumuyla tarih sahnesindeki yerini almış olmakla birlikte genel olarak İran "cihadı olmayan İslam topluluğu" nitelemesine mâsadak olmuştur.

İran coğrafyasında yaşayan Sünni topluluklar, 16. asırdan sonra yavaş yavaş çeşitli baskılar ve zulümler neticesinde İran sınırlarına hatta bu sınırların dışına yerleşmek zorunda kalmışlardır. Bugünkü Türkmenistan sınırında yaşayan yaklaşık iki milyon Sünni Türkmen, Pakistan-Afganistan sınırında yaşayan dört milyon Sünni Beluçi, sayıları birkaç milyonu bulan Basra Körfezi kıyılarında yaşayan Sünni Arap, yedi milyon civarında Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı Senendeç Sünnileri, Kirmanşah, Hemedan Sünnileri, Urumiye ve civarında yaşayan yaklaşık beş yüz bin Türk asıllı Sünni, Taliş ve Astara tarafında yaşayan birkaç yüz bin Türk Sünni ciddi baskılar altında bulunmaktadırlar.

İran içi muhalefeti daima kendi dünyalarının problemleriyle meşguldür ve asla Sünnilerin problemleriyle ilgilenmezler. Bunun gibi meselelerle ilgilenmek devrim düşmanlığı ve bölücülük olarak addedilir, dolayısıyla kimse buna cüret edemez. Sünniler, adeta 1979 İslam devriminden bugüne milli bir tehdit olarak algılanmış, faaliyetleri sürekli tarassut altında tutulmuş, Sünni olmaları dolayısıyla İslam dışı, kültürsüz, medeniyetsiz olarak tavsif edilmiş ve Şii İran halkına böyle anlatılmıştır. Bugün İran sınırları içinde yaşayan hatırı sayılır bir nüfusa (on beş milyon) sahip olan Sünni toplulukların bazı problemlerinden bahsedeceğiz. Görülecektir ki, İran'da bugün itibarıyla ciddi bir "Şii mezhep faşizmi" yaşanmaktadır.

İran'da yaşayan Sünniler, yeni doğan çocuklarına istedikleri ismi koyamazlar, nüfus idaresinde bir isimler kitabı bulunmaktadır, bu kitapta bulunan isimlerin dışında isim konulmaz. Mesela, İran'da Ebubekir, Ömer, Osman, Ayşe isimleri hiç yoktur. Bu isimleri nüfus idaresi nüfus cüzdanına kaydetmez. Hatta meşhur İran şairi Ömer Hayyam dahi Hayyam olarak seslendirilir. Sünniler askerlik hizmetine alınır fakat Sünni kökenli rütbeli asker asla bulunmaz. Hemen hemen bütün idari ve istihdam formlarında "Sünni misiniz? Şii misiniz?" sorusu mutlaka bulunur. Sünni kaynak kitaplarının basımı serbest değildir. Sünni bölgelerde okullarda okutulan din dersleri Şii akidesi üzerinedir. Sünnilikle alakalı çok az bilgi verilir.

Birkaç yıl önce alınan siyasi bir kararla Sünnilere ait dini medreselerde dini liderin (Velayet-i Fakih) Şii bir temsilcisi bulunacak ve elinde fevkalade yetkiler olacaktır. İstediğini atayıp istediğini azledebilecek. Sünnilerin şimdilik karşı çıktığı bu uygulama çerçevesinde Şii akidesine ait ilimler bu medreselerde mutlaka okutulacaktır. Senede bir hafta "vahdet haftası" olarak kutlanan İran'da slogandan öteye gitmeyen bu faaliyet aslında Sünnileri Şiiliğe davettir. Vahdet yani hepiniz Şiilik temelinde birleşin problem çözülsün. Bugün İran hükümetinde Sünni bir bakan yoktur. Halk seçtiği için mecburen mecliste milletvekili vardır. Sünni medrese ve camilere devletin asla desteği yoktur. Sünni toplulukların himmet ve gayreti ile faaliyet göstermektedirler. Yakın tarihte Meşhed ve Bojnurd şehirlerinde çeşitli bahanelerle Sünnilerce kullanılan iki cami devlet tarafından yıkılmıştır. Başkent Tahran'da 2 milyon Sünni yaşamasına rağmen Sünnilerin cuma namazı kılacak bir camileri bulunmamaktadır. Hatta Tahran Sünnilerinin cuma namazı kılmak için gittikleri önce Pakistan Elçilik Okulu ve daha sonra Endonezya elçiliğinde kılınan cuma namazlarının yasaklanması, baskının keyfiyetini göstermektedir. Tahran'da birçok kilise bulunmasına rağmen Sünni caminin olmaması çok gariptir.

İran'da Sünni âlimlerin bir araya gelmeleri engellenmektedir. Ülke içi ve dışı seyahatlerini rahatça gerçekleştirememektedirler. Bazen TV-radyo-gazete ve mecmualarda ehl-i sünnetin büyükleri kötülenmektedir. Hz. Ayşe'ye açıkça saldırıldığı çokça vakidir. "Müslüman mısınız? Sünni misiniz?" sorusu çok normaldir. Ehl-i sünnet, genel olarak ehl-i dalalet olarak bilinir. Hz. Ömer'i şehid eden Ebu Lolo'ya "Baba Lolo" diyen Şiiler, ehl-i sünneti rencide edecek şekilde yakın zamana kadar Ebu Lolo'nun İsfahan yakınlarındaki Kaşan şehrinde bulunan mezarını ziyaret ederlerdi. Hz. Ömer'in şehadet yıldönümünde Ceşn-i Ömer Koşi (Ömer öldürme merasimi) tertip ederek o pâk dâmen hazretin bir heykel veya suretini yaparak üzerine pis şeyler atarlar. Bugün hâlâ Tahran'ın güneyinde ve ülkenin çeşitli yerlerinde maalesef bu merasimler yapılır.

Sünnilerin oturduğu bölgelerde vazife yapan idari amirlerin hemen hepsi Şii'dir. Sünnilere asla böyle makamlar verilmez. Sünnilere ait TV-radyo-gazete ve mecmua bulunmamaktadır. Mezhep değiştiren, yani Şii olan Sünnilere makam ve mevkiler verilmektedir. Sünnilerin geleneksel kıyafetleri okullarda yasaklanmıştır, tek tip üniforma giydirilmektedir. Sünnilerin kendi dilleri okullarda okutulmamaktadır (Azerice, Türkmence, Taliş dili, Kürtçe, Beluçi). Akidesi gereği vaazlarda konuşan Sünni ulema cezalandırılmaktadır. Yakın zamanda Hayrşahi Beluç ve Eyüb Genci, ciddi işkencelere maruz kalmıştır. İranşehr'de Sünni ulema, birtakım isnatlarla idam edilmiştir. Sünniler arasında revaçta olan tasavvuf, İran'da yasaktır. Şiilerin sevdikleri din büyüklerini ehl-i sünnet sever fakat ehl-i sünnetin sevdiklerine Şiiler saygı dahi göstermezler. Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Muaviye ve Hz. Ayşe'nin adları anıldığında "lanetullahi aleyh" (Allah'ın laneti üzerine olsun) derler.

Dr. Ali Şeriati, yaptığı araştırmalar neticesinde ehl-i sünnete uygulanan haksız birtakım söylemlerin doğru olmadığını söyleyince Şii İranlılar tarafından Sünni olarak suçlanmıştır. Yakın zamana kadar Dr. Ali Şeriati'nin kitapları İran'da sansürlü olarak yayımlanmaktaydı. Suriye, Lübnan, Irak, Bahreyn, Kuveyt, Suudi Arabistan gibi ülkelerde yaşayan Şiilerin her türlü hakkını savunmayı kendine ödev bilen İran acaba kendi ülkesinde yaşayan Sünnilerin sahipsiz olduğunu düşündüğünden dolayı mı böylesine acımasızca davranmaktadır? İslam dininin hak ve adalet anlayışı bu mudur? Yoksa İran Şiilerinin tarihi bir tatmin hamlesi midir?

Bilindiği gibi İran'ın hiçbir zaman Bosna, Çeçenistan, Keşmir ve Uygur'da yaşayan Müslümanların uğradıkları haksızlıklara ve zulümlere karşı Müslümanca bir tavrı olmamıştır. Niçin? Çünkü Bosna'da Avrupalılarla, Çeçenistan'da Rusya, Keşmir'de Hindistan ve Uygur'da Çin ile karşı karşıya gelmek istememiştir ve adları anılan coğrafyada yaşayan Müslümanlar Sünni'dir. Öyleyse neden Irak ve Filistin ile ilgileniyor? Öncelikle Irak'ta yüksek oranda nüfusu bulunan Şiiler ile gayet muazzam olan ilişkileri ve Şii bir başbakan seçtirebilecek kadar nüfuzlu olması önemli bir husustur. İkincisi, Filistin davasına sahip çıkıyor görünmek ise İsrail ile çatışma zemini oluşturma ve bu çatışma zemininden faydalanmak. Her halükarda, Ortadoğu'daki karışıklık İran'daki rejimin ömrünü uzatan bir vasıtadır. İran'ın nükleer enerji ve İsrail ile çatışmadan başka hiçbir gündemi yoktur. Bu iki unsur elinden alındığı takdirde İran'ın oynadığı oyun sona erecek ve içerideki kavgalarla meşgul olacaktır.

İran'da yaşayan Sünnilerin uğradığı haksız baskılar maalesef Türk dış politikasının gündeminde değildir ve hiçbir zaman da olmamıştır. İran'da yaşayan Sünnilerin problemleri Türkiye'nin Tahran büyükelçiliğinde duyulmadığı gibi Ankara'da hiç duyulmuyor. Yukarıda bahsedilen yaşanan problemlerin dışında son zamanlarda şiddetlenen baskılar tahammül sınırlarını aşmıştır. Geçtiğimiz haziran ayında İstanbul'da uluslararası İslam ulemasının toplantısına davet edilen İran Belucistan Eyaleti ve bütün İran Sünnilerinin dini temsilcisi Mevlana Abdülhamit, Türkiye dönüşü Tahran İmam Humeyni Havaalanı'nda gözaltına alındı, sorgulandı, pasaportuna el konularak yurtdışına çıkması yasaklandı. Bunun Türkiye dönüşü yapılması anlamlı. Nasıl ki, Irak, Bahreyn, Kuveyt, BAE, Umman, Yemen, Suudi Arabistan'da yaşayan Şiilerin İran'dan beklentileri varsa İran'da yaşayan on beş milyon Sünni nüfusun da Türkiye'den beklentileri olması çok tabiidir. Aynı zamanda Belucistan eyaletinin merkezi Zahidan şehrinde bulunan İran'ın en büyük Sünni medresesinin de hem üstadı hem de yöneticisi olan Mevlana Abdülhamit ile birlikte İran'dan Türkiye'deki toplantıya gelen diğer kimseler de yine aynı şekilde gözaltına alınmış, sorgulanmış ve pasaportlarına el konularak yurtdışı yasağı getirilmiştir.

Türkiye'nin verdiği uluslararası desteği ve krediyi hoyratça kullanan İran, bunlarla yetinmedi. İran Sünnilerinin resmi web sitesi sunnionline.com'un verdiği bazı haberler, durumun vahametini açıkça ortaya koymaktadır. Kürdistan eyaleti Kamyaran şehrinde Cuma Camii, İran devrim ordusu askerleri tarafından muhasara edilerek cuma namazı kılmaya gelenlerin üzerleri aranmak suretiyle tahrik edilmiştir. İran'da yayımlanan Risalet gazetesi, İran Sünnilerinin lideri Mevlana Abdülhamit hakkında yalan bir haber yazarak güya onun "Humeyni Komitesi yardım sandıklarına sadaka atılmaması yönünde bir fetva verdiğini" iddia etmiştir. Bu haber, Mevlana Abdülhamit tarafından tekzip edilmiştir. Zahidan şehrinde genişletilmesi ve yenilenmesi düşünülen caminin para kaynağı sorgulanmak suretiyle bölgedeki Sünni din adamlarına iftira atılmıştır. Zahidan'da bulunan İran Sünnilerinin en büyük dini medresesi olan Daru'l-Ulûm'da müderrislik yapan ve yurtdışı gezilerinde Mevlana Abdülhamit'e eşlik eden ve kendisinin damadı olan Hafız İsmail Mollazehi, gerekçe gösterilmeksizin tutuklanmıştır. Daru'l-Ulum medrese ve camisinin hadimlerinden ve Mevlana Abdülhamit'in ikinci damadı Hacı Abdurrahim de gerekçesiz olarak tutuklanmıştır. Aynı medreseden Hafız Muhammed İslam suikasta uğramıştır. Medrese üstatlarından Mevlevi Emanullah Gumşadzehi, suikasta uğramıştır. Aynı medresede idari işler müdürü Mevlana Ahmet Naruyi gerekçesiz tutuklanmıştır.

Dr. Ali Rıza Gafuri - 24.04.2012 - Zaman

kaynak ve devamı için:

http://www.zaman.com.tr/haber.do?hab...i&haberSayfa=0

http://www.zaman.com.tr/haber.do?hab...i&haberSayfa=1

HaArP 04-26-2012 14:22

YouTube Video
ERROR: If you can see this, then YouTube is down or you don't have Flash installed.


http://www.youtube.com/watch?v=ZJ_wGBSg5_8

El Emin 04-26-2012 14:41

Alıntı:

HaArP Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1006944)
YouTube Video
ERROR: If you can see this, then YouTube is down or you don't have Flash installed.


http://www.youtube.com/watch?v=ZJ_wGBSg5_8


Video çok ilginç .
Anlamadığım sizde yanlış hatırlamıyorsam şayet bugüne kadar hizbullahı falan savunuyordunuz? Tezat yok mu?

HaArP 04-26-2012 14:46

Alıntı:

El Emin Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1006947)
Video çok ilginç .
Anlamadığım sizde yanlış hatırlamıyorsam şayet bugüne kadar hizbullahı falan savunuyordunuz? Tezat yok mu?

Hizbullah'ın savunulacak tarafları var ! Savunulamayacak hale geldi !!! Vukular ve Hak ile hareket ederiz inş...!

İsrail'e karşı haklıydı ! Lakin Suriye olaylarında Tarafı İran devletininin memuru ! Zulmün tarafı haline geldi ! Kabul etmek mümkün değildir ! Hak açıkça ortaya çıktı !

El Emin 04-26-2012 14:55

Alıntı:

HaArP Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1006949)
Hizbullah'ın savunulacak tarafları var ! Savunulamayacak hale geldi !!! Vukular ve Hak ile hareket ederiz inş...!

İsrail'e karşı haklıydı ! Lakin Suriye olaylarında Tarafı İran devletininin memuru ! Zulmün tarafı haline geldi ! Kabul etmek mümkün değildir ! Hak açıkça ortaya çıktı !

Eyvallah..

Türkistan 04-26-2012 18:28

Türkün türkten başka dostu yoktur.bırde müslümansa deyme keyfıne daha gerıye bakma yolumuz her zaman açık olur.

HaArP 04-26-2012 18:58

Alıntı:

Türkistan Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1006963)
Türkün türkten başka dostu yoktur.bırde müslümansa deyme keyfıne daha gerıye bakma yolumuz her zaman açık olur.

Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla

Münafikun 8- Hâlbuki asıl üstünlük, ancak Allah’ın, Peygamberinin ve mü’minlerindir. Fakat münafıklar (bunu) bilmezler.

Türkistan 04-26-2012 19:09

Alıntı:

HaArP Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1006965)
Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla

Münafikun 8- Hâlbuki asıl üstünlük, ancak Allah’ın, Peygamberinin ve mü’minlerindir. Fakat münafıklar (bunu) bilmezler.

canım kardeşım türk dıyorum Allah dıyorsun türkıye dıyorum Peygamber dıyorsun bunun adı var yahu ne dıyelım yanı.şımdı bakkal mahmudun kızı desem mezhepten bahsedeceksın sen türk dıye bır kavmı ınkar edemezsınkı .yahu ısım ınkar edılırmı ya.müslümanlıksa en az senın kadar bızde müslümanız ne var yanı.bız bı şey bılmıyormuyuz .hem sen benı kavmıyetcılığe çekemezsın.nıyetın o ama yemezler.bıraz bılınçlı olmanı tavsıye ederım yoksa senle daha yazışmam kardeşım

HaArP 04-26-2012 19:22

Kardeşim sen dilediğini yazabilirsin naçizane seni Kavmiyetçilik hastalığından kurtulmaya davet ederim...! İslam diye Arzda bir Davamız vardır ! Müslümanların Davası budur ! Dinin Dünyaya Hakimiyeti ! Bunun dışındakiler Şeytan ve avanelerinin bölüp parçalamasıdır ! Biz İslam ve Müslüman olanlarla ilgileniriz ! Kavimler yahutta Devletlerle değil ! Ama Davayı sırtlayan bir kavim görürsen haber ver inş...!

Türkistan 04-26-2012 20:23

Alıntı:

HaArP Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1006968)
Kardeşim sen dilediğini yazabilirsin naçizane seni Kavmiyetçilik hastalığından kurtulmaya davet ederim...! İslam diye Arzda bir Davamız vardır ! Müslümanların Davası budur ! Dinin Dünyaya Hakimiyeti ! Bunun dışındakiler Şeytan ve avanelerinin bölüp parçalamasıdır ! Biz İslam ve Müslüman olanlarla ilgileniriz ! Kavimler yahutta Devletlerle değil ! Ama Davayı sırtlayan bir kavim görürsen haber ver inş...!

Muhterem kardeşım dıyorumkı bende kavmıyetcılık yok.ıslam hepımızın dını.gerektığınde onun ıçın aslanlar gıbı çarpışırız.Butun türklerın oluştuğu bır turan corafyasın da bunu fazlasıyla göreceğıne emınım.o şanlı günlerı pek kısa zaman da yaşayacağımızı umut edıyor ve dılıyorum.senın ıçın de kardeşım bundan zıyadesıyle memnun kalacağını sana söyleyebılırım.:)

HaArP 04-27-2012 00:55

Alıntı:

Türkistan Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1006970)
Muhterem kardeşım dıyorumkı bende kavmıyetcılık yok.ıslam hepımızın dını.gerektığınde onun ıçın aslanlar gıbı çarpışırız.Butun türklerın oluştuğu bır turan corafyasın da bunu fazlasıyla göreceğıne emınım.o şanlı günlerı pek kısa zaman da yaşayacağımızı umut edıyor ve dılıyorum.senın ıçın de kardeşım bundan zıyadesıyle memnun kalacağını sana söyleyebılırım.:)

MaşaAllah kardeşim... Turan Ülküsünün Davası İslam olsun senden daha çok destekleyeceğime söz veririm ! Lakin Eğer Turan Devletlerinin Amerikan,Rus üslerinden Müslümanlar Afganistan, Çeçenistan, Veziristan hatta dolaylı olarak Uygur Türkleri yani Türkistan'a neler yapıldığını öğrenirsen ! Söz ver Turancılıktan vazgeç inş...! Eğer samimi isen Sözünde sadık isen ! :utangaç:

Halid Meşal 04-27-2012 02:51

Türkler haddini bilsin...Biz Türkler orta Asya'dan göç ederken İslamı ilk kimlerden öğrendik? Araplar değildi şimdiden söyleyim de...

HaArP 04-27-2012 02:54

İmam Nevevi buyurdu ki: Ameli kendisini geri bırakan kimse dünyada şerefli ve soylu biri dahi olsa nesebi onu Cennete götüremez. İtaatle amel eden kişi Habeşli bir köle, amel etmeyen de Kureyşli ve şerefli dahi olsa amel eden kimse amel etmeyen kimseye tercih edilir. Allahü teâla buyuruyor ki: “Allah nezdinde en hayırlınız en müttekî(takva sahibi) olanınızdır.” (Hucurat: 13)

_Ednâ_ 04-29-2012 14:13

Alıntı:

Seyyah Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1006798)
Dönemsel politikalar ile genel kararlar vermek şaşırtıcıdır.
İran bizim anadan doğma kardeşimiz, saf dostumuz değildir fakat,
İranın varlığı, dünya üzerindeki etkisi ve dengesi, bizim lehimizedir.
İranı silip atmayınız bir çırpıda, yazıktır.

İranın varlığından elbette şikayetçi olunamaz, belki politikalarından,dini mülahazalarından olunur...
İran tek başına önüne gelene çalım çatmak yerine keşke devlet muvazenelerinde bir muvazene unsuru olabilmek için çaba sarfetse,
Türkiye ile bu noktada ciddi ittifak halinde olabilse,
dinimizi temsil noktasında ciddi politikalar ve icraatlar ortaya çıkabilir...

Ammar 04-29-2012 14:26

Alıntı:

Türkistan Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1006963)
Türkün türkten başka dostu yoktur.bırde müslümansa deyme keyfıne daha gerıye bakma yolumuz her zaman açık olur.

o zaman asla dost olamayız hazlıklı olun :))) :w::w::w::w::w:

NaLan- 05-05-2012 17:16

-video yüklenemedi

NaLan- 05-05-2012 17:20

http://www.youtube.com/watch?v=0b54EPQAn2E


http://www.youtube.com/watch?v=xw516...eature=related





İRAN ANALİZ ÖZEL / Şarkul Avsat Gazetesinden Halid Mahmut’un İran’daki Sünni toplumun önde gelen dini şahsiyetlerden birisi olan Şeyh Abdulhamit İsmail Zehi ile gerçekleştirdiği röportajı İran Analiz sitesi okurları için özel olarak çevirdik. Nüfusları 15 milyonu geçen Sünnilerin İran’da tek bir resmi merkezleri bile olmadığı, Şii devrim sonrasında haklarının hemen her alanda kısıtlandığı, resmi ve hükümet makam ve mevkilerine atanmadıkları, orduda mevcudiyetlerinin sözkonusu olmadığı, resmi kurumlar aracılığıyla İran’daki Sünnilerin cami, okul ve eğitim merkezlerine ciddi baskılar olduğu gibi kamuoyunda bilinmeyen ve gizlenmeye çalışan çok önemli soruların cevapları…

Şeyh Zehi, Zahidan’daki Darul Ulum Üniversitesi rektörü ve aynı şehirdeki Mekki Camisinde Cuma namazlarını kıldırıyor. Bu röportajda kendisi İran’daki Ehli Sünnet vel Cemaat mensuplarının durumu ve bunların İran rejimi ile ilişkileri üzerine konuştu.

Bu röportaj Şeyh Abdulhamit’in tüm İranlı Sünnilerin maruz kaldığı sıkı denetimi altında olması nedeniyle aylar sonra ilk defa verdiği röportaj. Kendisi telefonda gazetelere ve medya temsilcilerine verdiği röportajlar noktasında rezervleri var. Bu röportaj e-mail aracılığıyla gerçekleştirildi. Kardeşi geçtiğimiz yıl Belucistan eyaletinde bir Sünni okula yönelik saldırıyı fotoğraflayarak yayımladığı için dört ay hapis cezasına çarptırıldı.

S) Halihazırda İran’daki Sünni Müslümanların durumunu nasıl tanımlamaktasınız?

C) Devrimden önce Laik Şahlık Rejimi Sünniler ve Şiiler arasında herhangi bir fark görmemekte olup sadece iktidarı devam ettirme derdindeydi. Devlet öğretisi devlet makamlarına atanma veya yerleştirmenin bir parçası gibi işlev görmedi. Sonuçta Sünniler ve Şiiler hükümet makamlarına getirilmede eşit şekildeydi. Sünniler polis güçleri ve aynı zamanda orduda üst düzey makamlara sahip idiler. Bu münasebetle ayrımcılık ve eşitsizlik hususunda kaygılar ve kafa karışıklığı seviyesi oldukça düşük seviye olup neredeyse hissedilmeyecek derecedeydi.

Bununla birlikte devrimden sonra Şii öğretisi hakim oldu ve Şii ideologları ülkede kontrolü ele geçirdi. Onlar sadece ideolojiyle ilgilenmekteydiler, bu nedenle de Sünniler farklı problemlerle karşı karşıya geldiler.

Şunu tespit etmek gerekir ki geçtiğimiz otuz yıl içinde çeşitli yapılanma ve gelişimle ilgili hususlarda yeni rejim tüm bölgelerde vatandaşlarına eşit hizmetler sundu. Sünniler bu gibi belirli mevzular noktasında sıkıntılı değiller. Asıl endişe duydukları temel mesele şimdi Sünnilerin resmi ve başta gelen makamlara yönelik atamalarda ayrımcılığa tabi tutulmalarıdır. Anayasa resmi devlet doktrini 12 İmam Caferi İslam’ı olarak ve Cumhuriyetin Devlet Başkanını da Şii olması gerektiğini şart koştu. Bu nedenle de Sünniler seçimlerde cumhurbaşkanlığı adaylığı koyamıyor.

Anayasa Sünnilerin hükümet makamlarına atanmalarına yasaklamamasına rağmen tek bir Sünni dahi cumhurbaşkanı yardımcısı, bakan, bakan yardımcısı, büyükelçi veya vali olarak hiçbir zaman atanmadı. Daha ilginç olan ise şu; Sünnilerin nüfus olarak çoğunlukta oldukları yerde bile eyaletleirn yönetimine oldukça zor şekilde katılabiliyor. Sünniler cumhurbaşkanlığı makamı, bakanlık veya hükümet makamları için yeterli kalitede olsalar bile düşünceleri ve itikadi esaslarına bağlı olmaları nedeniyle bundan mahrum bırakılıyorlar.

Polis güçlerinde istihdam edilmeye gelince, Sünniler devrimi takiben kısa bir süre burada görevlendirildiler. Şimdi Sünnilerin orduda herhangi bir mevcudiyeti sözkonusu değil. Bu ayrımcılık nedeniyle de Sünniler kendilerini dışlanmış, endişeli ve gergin olarak hissetmektedirler.

Sünnilerin karşılaştığı ikinci problem itikadi özgürlükle ilgilidir. Anayasanın tüm düşünce mensuplarına özgürlüğü izin vermesine rağmen; eğitim ve itikadi meselerle ilgili olarak Sünnilere baskı uygulayan devlet kurum ve kuruluşları var. Sonuç olarak Sünni hareket mensupları (aktivistler) bazı Sünni bölgelerinde eğitim meseleleriyle ilgili olarak ciddi problemler yaşıyorlar. Yine bazı bölgelerde Sünni çocukları gizli şekilde eğitim görüyor.

Sünnilerin ne Tahran’da, İsfahan’da, Kerman’da, Yezd’te ne de Şiilerin yoğunlukta olduğu diğer şehirlerde tek bir camisi bile yok. Bunun yanı sıra Tahran’daki Sünni kardeşlerimizin Cuma namazı kılmaları engelleniyor, son olarak Pakistan elçiliğiyle irtibatlı bir okulda bayram namazları kılmaları engelleniyor. Şu an onlar eğer namaz kılmak isterlerse sadece bunu bazı evlerde yapabiliyorlar. Benzer şekilde sadece birkaç Sünninin yaşadığı diğer büyük şehirlerde onlar Cuma ve bayram namazlarını evlerde kılıyorlar. Bu bağlamda ciddi problemlerle yüz yüzüler.

Şiilerin çoğunlukta olduğu şehirlerde yaşayan Sünniler itikadi mevzular açısından tüm diğer Sünnilerden daha az şanslılar. Cami inşaatında, çocuklarının eğitiminde ve diğer dini meselelerde ciddi problemlerle karşı karşıyalar. Devlet yetkililerine sunulan şikayet dosyalarına cevap verilmiyor ve bunlar çözüme kavuşturulmuyor.

Son olarak Kültürel Devrim Yüksek Konseyi Sünni dini okullar ve eğitim merkezleri üzerindeki yetkiyi hükümete devretmesi için Sünnileri zorlayan bir karar yayımladı. Bu bağlamda, hükümet Sünni camilerini ve okullarını kontrol etmeye gayret ediyor. Sünniler ise bu durumu bir felaket olarak görmekte olup şimdiye kadar bu karar karşısında ortak hareket ettiler ve kararın yürütülmesi yönündeki önlemlere karşı çıktılar. Devletin bu kararı uygulamada başarılı olması demek tüm ülke genelinde Sünnilerin itikadi özgürlüklerinden mahrum olması anlamına gelecektir.

Özetle İran’daki Sünniler iki ana problemle karşı karşıyadırlar: ilki fikri (itikadi) özgürlük, ikincisi ise hükümet ve idari makamlarda eşit şekilde göreve atanmamalarıdır. Kendileri açısından Sünniler hiçbir zaman haklarından vazgeçmediler, hakları barışçıl yollarla denetlemektedirler. İnançlarından dolayı haklarından onları mahrum bırakmayı sona erdirmesi ve meşru haklarını kabul etmesi için hükümetten talepte bulunmaktadırlar.



S) İran Hükümeti veya bir resmi makamla ilişkileriniz ne düzeyde?

C) Sünnilerin hükümet ile Şura Konseyi Temsilcileri hariç herhangi bir resmi ilişkisi yoktur. Bazen Şii alimler ve Merciler ziyaretlerde bulunuyorlar. Bu esnada kendileriyle Sünnilerin karşılaştığı problemler hakkında konuşuyor, Sünnileri ilgilendiren meselerler karşılıklı görüşlerimizi paylaşıyoruz.

S) Reformcular ve Muhafazakarlar arasında devam eden anlaşmazlığa dair sizin konumunuz nedir?

C) Mevcut anlaşmazlığının arkasındaki en temel faktör basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü, siyasi partiler özgürlüğü, siyasi bileşenler ve diğer yasal haklar gibi anayasa tarafından garanti altına alınan özgürlüklerin eksikliğidir. Devam eden anlaşmazlık hem mezkur meseleler hem de son seçimlerin geçerliliği ile ilgilidir. Anlaşmazlığı daha da derinleştiren ülkedeki bir takım diğer sosyal ve siyasal meselelerdir.

Eğer hükümet inisiyatif almaz, iktidardaki rejimin yapısını değiştirmez ve ıslahata gitmez ise anlaşmazlığın sonuçları rejimin temelini etkileyecektir. Ancak eğer inisiyatif alınır ve insanların yasal problemlerine cevaplar verilirse o zaman bizler iki taraf arasında bir uzlaşma bekleyebiliriz. Eğer hükümet bu meselelere daha geniş bir vizyon ile uyum sağlayabilirse problemler çözülecek ve rejim de devam edecektir.

S) Araplardan veya Müslümanlardan destek alıyor musunuz?

C) İranlı Sünniler olarak henüz herhangi bir şekilde ne Araplardan ne de Müslümanlardan bir destek almadık. Fanatik partilerin (Şii muhafazakarlar kast ediliyor) iddia ettikleri ve Sünnilerin Müslüman ve Arap ülkelerden destek aldıkları yönündeki iddialar temelsiz ve asılsızdır.

S) Sünniler ile Şiiler arasındaki itikadi anlaşmazlıklar nelerdir?

C) İtikadi anlaşmazlıkları fitillemek İslam’ın ve Müslümanların faydasına olmayacaktır. Farklılıklar yüzlerine kapılar kapanan ve siyasi hevesleri engellenenler tarafından yapılmaktadır. İslama ve Müslümanlara karşı şiddetli uluslararası kampanyalar nedeniyle İslam’ın esası son zamanlarda ciddi şekilde tehlikeye atılmıştır. İtikadi anlaşmazlıklardan kaçınmak görevimizdir. (İran Analiz Notu: Hemen hemen tüm Ehli Sünnet vel Cemaat alimlerinin ve önderlerinin tarih boyunca yaptığı ve uyguladığı aklı selim, insaf ve izan ile ortaya koydukları yaklaşım budur. Ne yazık ki bunun karşısında bidat fırkası olan ve tarihte iktidarı ve gücü ele geçirdiği an Rafizi Şii (12 İmam, Caferi) alimlerin, Ayetullahların ve Merciiyyet makamı olanların verdiği fetvalar, ötekileştirici ve yandaşlarına hedef göstererek tasfiye edici söylevleri tüm dünyanın gözleri önünde ortada durmaktadır. Bunun en iyi örneği irananaliz sitesinin açılmasında en büyük etken olan Irak’taki Şii alimler ve Merciiyyet makamlarının takip ettikleri siyaset, dini tavır, fetva ve eylemleridir)

S) Akidevi anlaşmazlıkları çözüme kavuşturmak için bazı Arap ve İranlılar arasında yapılan teşebbüsler başarılı oldu mu?

C) İran’da ve diğer İslam ülkelerinde düzenlenen konferanslarda alkışlanacak faaliyetlerinin sınırlı olduğunu ve salt propagandadan ibaret kaldığını çok duyduk. Gerçekte onlar elle tutulur gözle görünür bir başarı elde etmiş değillerdir. Bunun delili ise anlaşmazlığı çözmek için ortaya koydukları hedefi başarmada onların hiçbir zaman muvaffak olmamalarıdır. halledilmesi gereken akidevi anlaşmazlıklar halen vardır ve mezkur konferanslar Ümmetin hayrına, faydasına olmamıştır. Onlar İran’daki Sünniler ile Şiileri bir araya getirmemişlerdir, dahası Sünnileri ilgilendiren problemleri de çözmemişlerdir. Eğer bu konferanslar sempati dışında düzenlenmiş olsaydı Ümmete çok daha faydalı olabilirdi. (İran Analiz Notu: İslam tarihi boyunca hiçbir zaman sitemizde onlarcasına yer verdiğimiz Kur’an-ı Kerim, Hz. Peygamber (sav), Sahabeler (ra) ve diğer birçok imani mevzuda akidevi olarak tamamen İslami esaslara muhalif, sapkın ve bidat düşünceleri olan Şii mezhebi “Hak” mezhep olarak kabul görmemiştir, görmeyecektir. Aradaki anlaşmazlıklar halledilebilecek türden günlük meseleler olmayıp akaide, yani en temel iman esaslarına dair hususlardır. Bunlar da tıpkı Hıristiyanlık, Yahudilik gibi farklı bir dini algılayış zemini üzerinde durmaktadır.)

S) Toplumu etkilemede Mahmut Ahmedinecat’ın cumhurbaşkanlığı ile selefi Muhammed Hatemi arasında bir karşılaştırma yaparsınız?

C) Hatemi döneminde siyasi özgürlükler, politik oluşumlar ve ifade özgürlüğü daha fazla korunmaktaydı, İran halkının yaşam standartları daha yüksekti.

Röportajın ilk bölümü

Kaynak: www.sunni-news.net

NaLan- 05-05-2012 17:28

ve daha neler var.

HaArP 05-12-2012 01:28

YouTube Video
ERROR: If you can see this, then YouTube is down or you don't have Flash installed.

Özgür Suriye 05-25-2012 02:02

Alıntı:

HaArP Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1008636)
YouTube Video
ERROR: If you can see this, then YouTube is down or you don't have Flash installed.

YouTube Video
ERROR: If you can see this, then YouTube is down or you don't have Flash installed.

barayev 05-26-2012 12:13

Hz Peygamber Veda Hutbesinde Kavmiyyetçiliği Lanetlemiştir..
Milletçilik değil ÜMMETÇİLİK vardır İslamda..
Kafirler ve Münafıklar Dünyayı KANDIRARAK YÖNETİYORLAR..
İran İslam Devletine yapılan bütün SALDIRI ve HAKARETLERİN tıpkısının aynisi Rahmetli Erbakana ve Sayın Erdoğana da ayni zihniyetlerce YAPILDIĞINI UNUTMAYIN..
Suriyede ki TEZGAHIN esas amacı Türkiyenin güçlenmesini ve Nufuz alanını geliştirmesinden rahatsız olan Emperyalist Batının BAASÇILARI kullanarak kurduğu bi TEZGAHTIR..
KAFİR SÖMÜRGECİLER ,MOSSAD-CIA ve onların işbirlikçisi DARBECİLER OYUN TEZGAHLIYORLAR .! DİKKAT.

Özgür Suriye 05-27-2012 05:07


@barayev


Yanlışın var.

Son zamanlarda Ergenekoncular ve Darbeciler, İran'a destek vermeye başladı.


Acaba neden ?

ODATV'DEN İRAN VE ESAD'A TAM DESTEK!

http://www.aktifhaber.com/odatvden-i...ek-478490h.htm


Alıntı:

barayev Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1009605)
Suriyede ki TEZGAHIN esas amacı Türkiyenin güçlenmesini ve Nufuz alanını geliştirmesinden rahatsız olan Emperyalist Batının BAASÇILARI kullanarak kurduğu bi TEZGAHTIR..

Suriye'deki Baas rejimi , İsrail ve İran, Türkiye'nin önünü kesmeye çalışıyorlar.

Senin gibi İran şebbihaları da İran progopandası yaparak bunların ekmeğine yağ sürüyor.

TÜRKİYE’NİN DOĞUSUNA Şİİ DUVARI ÖRDÜLER

http://www.aktifhaber.com/turkiyenin...er-538003h.htm




Ayrıca ''Suriye'deki tezgah'' derken ?

Mazlum müslümanların, İslam düşmanı Nusayri-Baas rejimine karşı ayaklanmasına ''tezgah'' mı diyorsun sen?!


Şu linklerdeki videoları izle de senin büyük bir hararetle savunduğun İran'ın tam destek verdiği Baas güçlerinin yaptığı katliamlardan bazılarını gör!.. Böylece İran'ı desteklemenden dolayı belki insanlığından utanırsın; tabii insanlığın varsa!...

http://www.haksozhaber.net/suriyede-...deo-29736h.htm

http://pressmedya.com/?aType=haber&ArticleID=8887

http://www.haksozhaber.net/hulada-ka...deo-29884h.htm


Alıntı:

barayev Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1009605)
KAFİR SÖMÜRGECİLER ,MOSSAD-CIA ve onların işbirlikçisi DARBECİLER OYUN TEZGAHLIYORLAR .! DİKKAT.

Siyonist İsrail rejimi de senin çok sevdiğin ve hararetle savunduğun İran rejimi gibi, İsrail'in favori diktatörü olan Beşşar Esed kafirinin devrilmesini istemiyor!


İsrail Esad'ın devrilmesini istemiyor!


İsrail Savunma Bakanlığı üst düzey yetkilisi tümgeneral Gilad, Esad'ın devrilmesi halinde İsrail'in ciddi bir krizle karşı karşıya kalacağını açıkladı


http://www.dunyabulteni.net/resim/25.../16/israil.gif

Suriye’de meydana gelen isyan ve gösteriler devam ediyor. Arap dünyası başta olmak üzere dünya kamuoyu Suriye’deki olayları yakından takip ederken; İsrail’in tutumu ise dikkat çekiyor.

İsrail Savunma Bakanlığı üst düzey yetkililerinden Tümgeneral Amos Gilad, Suriye’de meydana gelen iç karışıklıklar ile ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu.

"ESAD'IN DEVRİLMESİ İSRAİL İÇİN BÜYÜK BİR KRİZE NEDEN OLUR"

Beşar Esad’ın iktidarda kalmasını istiyen Gilad; Beşar Esad rejiminin devrilmesi halinde İsrail’in zor durumda kalacağını ifade etti.

Ayrıca Tümgeneral Gilad, Esad’ın devrilmesi halinde Ortadoğu’da bir İslam İmparatorluğu kurulacağını da iddia etti.


İsrail Savunma Bakanlığı üst düzey yetkililerinden Tümgeneral Amos Gilad



GOLAN TEPELERİ YILLARDIR İSRAİL İÇİN EN GÜVENLİ SINIR

Suriye ile İsrail arasındaki sınırı ise Golan Tepeleri oluşturuyor. Uzmanlar ise İsrail'in Golan Tepeleri'ndeki güvenliğe karşı Esad rejimine ses çıkarmadıklarına dikkat çekiyor.

Dünya Bülteni / Haber Merkezi





ABD'nin Afganistan'ı ve Irak'ı işgalinde ABD ile işbirliği yaparak müslümanlara ihanet eden İran, şimdi de Suriye'deki İslam düşmanı Nusayri-Baas rejimine karşı ayaklanan müslümanlara destek vermek yerine , İslam düşmanı Nusayri-Baas rejimine ve ALLAH düşmanı Beşşar Esed kafirine destek vererek müslümanlara ihanet ediyor.

ABD'den Şia fitnesine destek !

ABD'nin de el altından , sinsice İran Şia Cumhuriyeti'ni desteklediğini biliyoruz. Sünni Taliban'ı devirmek için Afganistan'a , Irak'ta da İran destekli bir şii devleti kurmak için Irak'a giren ABD, İran ile de danışıklı bir şekilde laf dalaşı yaparak İran'ın popülaritesini arttırmaktadır.

Özgür Suriye 05-27-2012 05:17


Müslüman Katliamına Destek Olan “İran İslam Cumhuriyeti!”


Türkiye’de İran İslam devriminden kalma, İran’ı hala doğru okuyamayan bir nesil var ve bunlar İslami duyarlılıkla İran’ı savunmaya devam ediyorlar. İran’daki devrimin İslam’la pek alakasının kalmadığının, devrimin “İslam” tarafının tedavülden kalkıp,“devrim” tarafının bizdeki Kemalizm’e benzer otoriter bir rejim olarak sürdürülmeye çalışıldığının farkında değiller. İran’a dokunan yazı ve yorumlarda bazı “Kek Müslümanlar” ümmet bilincinden girip İslam birliğinden çıkıyorlar ve İran’ı müdafaa yarışına giriyorlar. İran destekli son Suriye katliamlarına rağmen hala İran’ı müdafaa edenler olacak mı bilmiyorum. Şia propagandasına maruz kalanlara ve Şiilik eğilimi taşıyanlara sözüm yok. Ama ortalama ve samimi Sünni Müslümanlardan da bu ağa takılanlar ve İslam adına İran’ı müdafaa edenler az çıkmıyor.

30 yıl sonra Suriye ordusu Hama’da ve yeni bir katliama daha imza atıyor. Aylardır zalim Baasçı, Nusayri rejimi tarafından kuşatma altında tutulan Hama’ya dün tam teçhizatlı ordular girdiler ve şehri tekrar kana buladılar. Tanklar rastgele evlere, mahallelere ateş etti. İnsanlar kan revan içinde kaldı; yüzlerce ölü var. 21. Yüzyılda dünya ve Türkiye bu manzarayı sadece seyrediyor.

Hama’nın derdi ne?

Hama kökenlerinde Türkmenlik olan Araplaşmış samimi, Sünni duyarlı Müslümanların yaşadığı, zulme başkaldıran bir kent. Hama’lıların tek suçu Müslüman olmak, İslam’ı yaşamak ve %10’la %90’a hükmeden Esad diktatörlüğüne boyun eğmemek. Tanklar Hama’ya bu nedenle girdi. Rejime, orduya, devlete hükmeden Nusayriler (Nusayri, Nasara’dan “Hristiyancık” anlamına gelir) bu insanları başka değil, Müslüman oldukları ve zulme diklendikleri için öldürüyor. İslamcı(!) İran, Baasçı (Arap milliyetçisi, pozitivist, ateist) Suriye rejiminin arkasında siyaseten durmakla kalmıyor. Katliam yapan Suriye ordusuna bizzat ve aktif destek de veriyor.

Peki, bu nasıl bir İslamcılıktır?

Bu nasıl Müslümanlıktır?

Nusayri, ırkçı, İslam’la alakası olmayan bir rejim hangi İslam, hangi Müslümanlık adına desteklenebilir?

İran’ın yaptığı nedir?

İran’ın yaptığı bir mezhep dayanışmasıdır. Suriye, Ortadoğu’da İran’ın müttefikidir. Nusayrilerin Şia ile hatta İslam’la uzak-yakın bir alakası olmamasına rağmen, Suriye yönetimi İran yanında ve Şia ekseninde yer aldığından dolayı “İran İslam Cumhuriyeti!” Suriye diktatörlüğünün Müslümanlara karşı işlediği katliamlara göz yummanın ötesinde destek vermekte, kana ortak olmaktadır.

Başka?

İran’ın yaptığı Türkiye karşıtlığıdır. Türkiye’deki “Kek Müslümanların” basireti bu konuda bağlanmış olabilir; ancak İran, Türkiye söz konusu olduğunda Müslümanlığı, İslam’ı bir yana bırakır ve Türkiye’ye verebileceği zararın azamisini vermeye çalışır. Tarih buna şahittir. Türkiye, Suriye konusunda biraz sesini yükseltince, geçen aylarda bunu bir defa daha yakından görmüş; İran’ın tehdidine maruz kalmıştır. İran Suriye rejimiyle işbirliği yaparak Türkiye’yi kuşatmaktadır. Zira Irak Şiileşmiştir ve şu anda İran’ın tabii müttefikidir. Suriye ve Lübnan’ı da bu pakta kattığınızda Türkiye’nin doğudan ve güneyden İran tarafından kuşatıldığını görürsünüz. Ama ne hükümet, ne de “kek Müslümanlar” bunu görmeye hazır değillerdir. Türkiye’yi kuşatmak ve Türkiye’ye zarar vermek İran’ın temel, tarihi politikasıdır. Bu politikasını takiyye ile iyi perdelediğinden, bizimkilerde kandırılmaya hazır ve yatkın olduklarından İran’ın gerçek niyetleri devletlûlarımızca sezilememekte, gerekli tedbirler alınamamaktadır.

İran’ın bir başka derdi de Sünni karşıtlığıdır. İran İslam coğrafyasında Şii bir eksen oluşturmakla ve kendisine paktlar kurmakla meşguldür. Bu konuda İran ABD-İsrail’in desteğiyle ciddi mesafe almıştır; Irak Şiileşmiştir. Yüzde 90’ı Sünni olmasına rağmen Nusayri yönetimi sayesinde Suriye Şii eksende tutulmaktadır. İran Lübnan’da Hizbullah üzerinden etkinlik kurmaktadır. Pakistan ve Afganistan’da yine ABD-İsrail desteğiyle Şiiler ciddi mevzi ve üstünlük kazanmışlar, yönetimde etkin olmuşlardır. İran, batılılara, ecnebilere değil, ama Türkiye dâhil Müslümanlara Şii misyonerliği yapmaktadır. Batının tersinden katkısıyla İran, İslam dünyasında “batıya kafa tutan kahraman!” havasıyla sempati toplamakta, hızla (Müslümanlar arasında!) Şiiliği yaymaktadır.

Bu gün İran’ın İslam tarafı kalmamıştır. İçi boş, kof bir hale gelmiştir. Bizde Kemalizm ne kadar toplumsal tabana, desteğe sahipse, ne kadar etkinse İran’da İslam devrimi o kadar etkindir. Ama İran’ın yeni misyonu zaten İslam’ı yaymak filan değildir. İran’ın misyonu,“İslam” etiketini kullanarak Müslüman kitleler üzerindeki etkinliğini artırmak, Şiiliği yayarak siyasi güç ve hâkimiyet alanını genişletmektir.

İran’ın Suriye’de Müslüman kıyımına destek vermesini ancak bu pencereden bakarsanız anlamlandırabilirsiniz. İran, İslam rejimi deforme olduğu için bunu yapıyor değil. İran devrimi, başlangıcından itibaren sakat doğmuş, yukarıda saydığımız hedefler gözeterek yaptırılmış bir devrimdir. Zira daha devrimin 3. yılında, yani 1982 Hafız Esad’ın Hama-Humus’ta 60-80.000 Müslüman’ı katlettiği dönemde, İran, Suriye rejimine ses çıkarmamış, destek olmuştu. “İran sonradan değişti” argümanının altı boştur.

21. yüzyılda ateist, diktatör, Nusayri Suriye rejimi katliam yapıyor, kan akıtıyor. Bir İslam Cumhuriyeti olma ve İslam’ı yayma iddiasındaki İran bu katliama aktif destek veriyor. Bizim İran etkisinde kalmış, radikallik bulaşmış “İslamcı” aydınlar gözlerini yummayı, susmayı tercih ediyorlar.

Batının, miadı dolduğundan dolayı tedavülden kaldırdığı kuklası Kaddafi’ye “aslan” kesilen, İslamcı geçmişe sahip, dini duyarlılığı yüksek hükümetimiz, Başbakanımız, Esad’a karşı oldukça ılımlı ve olumlu yaklaşıyor.

İsrail’e kafa tutan AKP, Suriye’ye ve Suriye’deki katliama sırt dönüyor!….

Batı mı?

Onlar inançlı, Müslüman insanların kırılmasından, katledilmesinden ancak memnun olur. Sadece dünya kamuoyuna karşı bir şey yapıyor görünürler….

Yusuf Gezgin - 1 Ağustos 2011


Not: Yusuf Gezgin bu yazıyı Ak Parti, Suriye'deki İslam düşmanı Nusayri-Baas rejimine karşı açıkça tavır almadan önce yazmıştır.


barayev 05-27-2012 17:06

Ey Müslüman FİTNECİLERİN ve Ümmeti FESADA düşürmek ve Mezhep SAVAŞI çıkartma üzerinden İslam Coğrafyasını GÜÇSÜZLEŞTİRMEYE çalışanlara asla KANMA ve Düzenbazların Düzenini YIKALIM.
Kuran-ı Kerimde Mezhepçilik asla yoktur İslamda Üstünlük TAKVA iledir....
Mezheplerin HEPSİNE SAYGILI OLALIM ama FİTNEYE ALET ETMEYELİM


All times are GMT +3. The time now is 08:42.

Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Siyaset Forum 2007-2025