Siyaset Forum

Siyaset Forum (https://www.siyasetforum.com.tr/index.php)
-   Haberler (https://www.siyasetforum.com.tr/forumdisplay.php?f=120)
-   -   Cübbeli'den Fethullah Gülen'e Destek! (https://www.siyasetforum.com.tr/showthread.php?t=170736)

Ertuğrul ÖZGÜL 12-07-2013 01:42

Cübbeli'den Fethullah Gülen'e Destek!
 
http://www.habervaktim.com/d/news/622532.jpg
Cübbeli'den Fethullah Gülen'e Destek!


Cübbeli Ahmet Hoca, Fethullah Gülen’in füruat açıklamasının yanlış anlaşıldığını ve Gülen’e haksızlık edildiğini söyledi.

Cübbeli Ahmet Hoca olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü'nün, Fethullah Gülen’e füruat açıklaması ile ilgili destek oldu. Gülen'in başörtüsüyle ilgili yaptığı 'füruat' açıklamasını yorumladığı TV kaydı sosyal medyada bolca paylaşılıyor. 'Hocaefendi'ye bu konuda haksızlık ediliyor' diyen Ünlü, 'eğitim gibi zorunluluk durumunda başını açmanın günahı vebali insanları baş açmaya zorlayanlaradır' dedi.

Cübbeli Ahmet Hoca Fethullah Gülen’in füruat yorumu için şu açıklamayı yaptı:

Hocaefendi’nin füruat yorumunun bir anlamı var. O da şudur. Kasıt şudur itikada taalluk etmiyor. Yani başı açık gezen Müslümandır. Namaz kılmayan da Müslümandır, içki içen de Müslümandır, yeter ki günahını günah bilsin helalini helal haramını haram bilsin. İtikad beyindedir. Hiçbir uzuv da zuhur etmesine gerek yok. Gerek var da kafir olmak için bir gereği yok yani… Dolayısıyla bir insan başını açarsa derse ki ben günah işliyorum ama böyle bir zaruretim var yani günah olduğunu bilirse bu Müslümandır.

Şimdi hocaefendi’nin Füruattan kastı şudur; Hocaefendi’nin bu lafı yanlış anlaşıldı da onun ilmi bir izahı var. İtikad meselelerine usül diyoruz. Fıkıh meselelerine füru diyoruz Yani dinde bu var. Füruat da ne demek oluyor. İmana taalluk etmiyor. Ama Hocaefendi burada örtünmek farz değil ya da örtünmeye inanmak farz değil demedi ki… Örtünmek fiili füruattandır diyor… Bu yanlış anlaşıldı.















habervaktim

Ertuğrul ÖZGÜL 12-07-2013 01:44

Hiç şaşırmadım... aziz de desteklerse tam ekip olurlar...

Cihannur 12-07-2013 02:27

Cübbeli Ahmet Hoca, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin başörtüsüyle ilgili olarak söylemiş olduğu füruattır sözü hakkında yorumunu belirtmiş.

Ekinoks 12-07-2013 02:30

Mehmet şevki eygi içinde ehli sünnet demişti cübbeli. Nazım kıbrısi içinde aynı şeyi söylemişti. cübbelinin sözlerini dikkate almanıza şaşırdım doğrusu. Oğlu prada giyen bir veli olurmu arkadaş, anlamadığımız bir yön varsa aydınlatınız.

Cihannur 12-07-2013 02:33

Alıntı:

Ekinoks Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1042032)
Mehmet şevki eygi içinde ehli sünnet demişti cübbeli.

Mehmet Şevket Eygi, Ehl-i Sünnet itikadına bağlı bir Müslümandır.

Ekinoks 12-07-2013 02:43

Alıntı:

Cihannur Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1042034)
Mehmet Şevket Eygi, Ehl-i Sünnet itikadına bağlı bir Müslümandır.

O tamam ben cübbeliyi dikkate almanızdan bahsetmiştim.

Cihannur 12-07-2013 02:50

Alıntı:

Ekinoks Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1042037)
O tamam ben cübbeliyi dikkate almanızdan bahsetmiştim.

Cübbeli Ahmet Hoca değerli bir din âlimidir. Onu elbette dikkate alırız.

Ekinoks 12-07-2013 02:50

Sorun yok :)

Ertuğrul ÖZGÜL 12-07-2013 02:55

Karşısındaki insana çok kolay bi şekilde kafir diye bilen adamın alimliğiden süphe ederim ben... tekfir kimsenin haddine değildir...

Cihannur 12-07-2013 03:04

Alıntı:

Ertuğrul ÖZGÜL Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1042046)
Karşısındaki insana çok kolay bi şekilde kafir diye bilen adamın alimliğiden süphe ederim ben... tekfir kimsenin haddine değildir...

Cübbeli Ahmet Hoca, kime kolay bir şekilde kâfir demiştir?

Isikveren 12-07-2013 03:20

Alıntı:

Ekinoks Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1042032)
Oğlu prada giyen bir veli olurmu arkadaş, anlamadığımız bir yön varsa aydınlatınız.

Iyi güzelde bune oluyor simdi
oglu söyle yapti kizi böyle yapti diye bir insan veli olamazmi.???

Cihannur 12-07-2013 03:25

Alıntı:

Ekinoks Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1042032)
Oğlu prada giyen bir veli olurmu arkadaş, anlamadığımız bir yön varsa aydınlatınız.

Oğlu kâfir olan biri peygamber olur mu demezsiniz umarım.

BeldeiTAYYIBe 12-07-2013 03:43

Cübbeli Hocaefendi kendine yakisani yapmis ve hüsnü zanda bulunmus.

Keske ayni hüsnü zanni hocaefndiyi sevdiklerini iddia eden bazi sahislar , cübbeliye iftira edildigindede gösterebilselerdi.

Ertuğrul ÖZGÜL 12-07-2013 10:40

Alıntı:

Cihannur Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1042050)
Cübbeli Ahmet Hoca, kime kolay bir şekilde kâfir demiştir?

Mustafa İslamoğluna diiyor...

Ertuğrul ÖZGÜL 12-07-2013 10:41

Bunu ve benzeri şeyleri söyleyen adamın hangi alimliğinden bahsediyorsunuz merak ediyorum???


YouTube Video
ERROR: If you can see this, then YouTube is down or you don't have Flash installed.

Ekinoks 12-07-2013 10:51

Alıntı:

Cihannur Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1042055)
Oğlu kâfir olan biri peygamber olur mu demezsiniz umarım.


Oğlu kafir olan bir veli olabilir, oğlu kafir karısı yada tüm akrabaları kafir ola bir veli yada peygamberde olabiir, fakat oğlu prada giyen bir veli olamaz, jetskilerde deniz sefası yapan bir veli olamaz. Körler sağırlar birbirini ağırlar misali, gülende cübbelide terazide birbirlerine ağır gelmezler.

Veli kavramımı değişti? Yaradanın evliya veli kavramımı değişti? Yılların geçmesi zamanın modernleşmesi islam kavramınımı değiştirdi? Yeni, araştırmam bu konuda olacak.

EZEL 12-07-2013 13:19

Alıntı:

Cihannur Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1042043)
Cübbeli Ahmet Hoca değerli bir din âlimidir. Onu elbette dikkate alırız.

Bennur görmesin :w:

Özgür Suriye 12-07-2013 17:41

Düne kada Gülen'e bir küfretmediği kalan cübbeli ahmetteki hapse girdikten sonra olan bu değişim şaşırtıcı!

Bildiğim kadarıyla cübbeli nin davası Yargıtay aşamasında...

Cübbeli de yargıtaydaki cemaatçi hakimlere şirin gözükmeye çalışıyor olmalı..

Cihannur 12-07-2013 21:43

Alıntı:

Ekinoks Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1042062)
Oğlu kafir olan bir veli olabilir, oğlu kafir karısı yada tüm akrabaları kafir ola bir veli yada peygamberde olabiir, fakat oğlu prada giyen bir veli olamaz, jetskilerde deniz sefası yapan bir veli olamaz.

Prada giymeyi kâfirlikten daha kötü bir şey olarak değerlendiriyorsunuz. Sizin bu görüşünüze katılmam mümkün değildir.

Jetskide deniz sefası sürmenin hangi şer'i kurala aykırı olduğunu iddia ediyorsunuz? Jetskide deniz sefası sürmek şeriata aykırı değildir ve jetskide deniz sefası sürmüş olan birisi elbette veli olabilir.

Cihannur 12-07-2013 22:43

Alıntı:

Ertuğrul ÖZGÜL Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1042060)
Bunu ve benzeri şeyleri söyleyen adamın hangi alimliğinden bahsediyorsunuz merak ediyorum???

Eklediğin videoda Cübbeli Ahmet Hoca muhtemelen peygamberimizin hadislerinden bahsediyor. O hadislerin sahih olmadığına inanıyor olabilirsin; ama bu durum Cübbeli Ahmet Hoca'nın âlim olmadığına inanmanı gerektirmez. İnternette Cübbeli Ahmet Hoca'nın pek çok videosuna rastlayabilirsin. O videolardan birkaçını seyredersen Cübbeli Ahmet Hoca'nın âlim olduğuna kanaat getirebilirsin.

Ertuğrul ÖZGÜL 12-07-2013 23:21

Alıntı:

Cihannur Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1042093)
Eklediğin videoda Cübbeli Ahmet Hoca muhtemelen peygamberimizin hadislerinden bahsediyor. O hadislerin sahih olmadığına inanıyor olabilirsin; ama bu durum Cübbeli Ahmet Hoca'nın âlim olmadığına inanmanı gerektirmez. İnternette Cübbeli Ahmet Hoca'nın pek çok videosuna rastlayabilirsin. O videolardan birkaçını seyredersen Cübbeli Ahmet Hoca'nın âlim olduğuna kanaat getirebilirsin.

Siz sahih olduğuna inanıyormusunuz???
ben bir çok vdeosunu izledim ama alim kelimesine layık olduğunu düşünmüyorum... islamda olmayan seyleri süsleyip sunulması alimlikse adnan oktarda alim...

Cihannur 12-08-2013 01:33

Alıntı:

Ertuğrul ÖZGÜL Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1042096)
Siz sahih olduğuna inanıyormusunuz???
ben bir çok vdeosunu izledim ama alim kelimesine layık olduğunu düşünmüyorum... islamda olmayan seyleri süsleyip sunulması alimlikse adnan oktarda alim...

O hadislerin sahih olup olmadığını bilmiyorum. Cübbeli Ahmet Hoca, Ehl-i Sünnet itikadını anlatan hocalardan biridir. Ehl-i Sünnet de İslam'ın bidatlerden uzak olan doğru yoludur. Cübbeli Ahmet Hoca, bidatçi ya da mezhepsiz değil ki onun İslam'da olmayan şeyleri anlattığını söylüyorsun. Cübbeli Ahmet Hoca'nın izlemiş olduğun videolarında Ehl-i Sünnet'e aykırı yorumlarda bulunduğuna rastlamamışsındır zannedersem.

akses 12-08-2013 01:47

Cemaatçiler Cübbeliyi pek sevmezler, destekten sonra yine sevmeyecekler.

Cihannur 12-08-2013 02:48

Cübbeli Ahmet Hoca'nın, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin Başörtüsüyle İlgili Olarak Söylemiş Olduğu Füruattır Sözü Hakkındaki Yorumu

YouTube Video
ERROR: If you can see this, then YouTube is down or you don't have Flash installed.


Akbursa 12-08-2013 17:53

Tesettür meselesini İslâm dinindeki usûl, fürû kavramları çizgisinde nasıl değerlendirebiliriz?
İslâm dininde, inanç ve amel adına mükelleflere teklif edilen hususlar 'usûl' ve 'fürû' diye iki ayrı bölümde mütalâa edilir. Bunlardan hayatî ehemmiyet arz eden esaslar, usûl kategorisine giren hususlardır. Fürûa gelince o, hep bu usûl üzerine bina edilir. Bu açıdan denilebilir ki, usûlün olmadığı yerde, sistemli fürûdan bahsetmek mümkün değildir.
Buna göre 'lâ ilâhe illallah; Muhammedün Rasûlullah' başta olmak üzere, sair iman esasları akidede usûldür. İman esasları, muhakkikîn yaklaşımı ile dört asla irca edilebilir ki, bunlar; Allah'a, âhirete, peygamberlere iman; bir de ubudiyet veya adalettir.
Namaz, oruç, hac, zekât veya diğer ibadetler, bu asıllar üzerine bina edilen ve asla göre fürûât sayılan amellerdir. Ancak fürûât demek, Türkçemizde anlaşıldığı şekliyle 'olmasa da olur' gibi bir mefhumu akla getirmemelidir. Bunların fürûât olması, asıl ile olan münasebet ve mukayeseleri neticesi ve tamamen yukarıdaki taksim ve tasnif itibarıyladır. Yoksa ibadetsiz imanın tam olmayacağı izahtan varestedir.
Tesettür emrini, bu esaslar çerçevesi içinde incelediğimizde, önce onun hicretin yedi veya sekizinci yılı; yani peygamberliğin yirminci senesinde farz olduğunu görürüz. Bu demektir ki, İslâm'ın ilk yirmi yılında kadınlar, cahiliye dönemindeki giysilerini devam ettiriyorlardı..
Burada, hikmet-i teşri açısından dikkati çeken en önemli husus, teşride meselelere ehemmiyet sırasına göre yer verilmesi ve öncelik tanınması ya da geriye bırakılmasıdır. Bu itibarla da, gönüllere 'lâ ilâhe illallah' hakikatinin yerleştirilmesi en önemli mesele olduğu için, öncelik ona tanınmıştır. 13 yıllık Mekke dönemindeki nâzil olan hemen bütün âyetler ve Allah Rasûlü'nün metluv, gayri metluv bütün tebliğatı hep bu mevzu etrafında örgülenmiş gibidir.
Öyleyse bizim de, tebliğ ve irşadda daha çok bu önemli noktaya dikkatleri çekmemiz gerekmektedir. Allah'ın büyük gördüğü şeyleri büyük görmek, küçük gördüğü şeyleri de küçük kabul etmek kalbin takvasındandır. Aslında bu, din-i mübin-i İslâm'ın da temel bir kuralıdır. Allah'ın vaz'ettiği şeyleri kendi ölçüleri içinde kabullenme ve hayata taşıma, Allah'a olan imanın, O'nunla olan irtibatın önemli bir göstergesidir.
Tesettür meselesi, farziyetinin gereği tartışılmaz olmasının yanında iman ve imanî hakikatlerin önüne geçirilmemelidir. Hele 'tesettür -örtünme keyfiyeti mahfuz- ille de şu şekilde olacak!' denilmemelidir. Zira tesettür başka, çâr ve çarşaf başka şeylerdir. Çarşafın tesettür yollarından biri olduğu muhakkak. O, Osmanlı döneminde bazı yörelerde kullanılmaya başlanmış bir giysi çeşididir. Onun mazisi birkaç asır gibi yakın bir tarihe dayanır. Hatta çarşafın bazı yörelerde kullanıldığı o dönemlerde bile Bağdat ve Şam gibi merkezî şehirlerde kullanılmadığı bilinen gerçeklerdendir. Hakikat böyle iken, bir tesettür türü üzerinde imanî meseleler ölçüsünde durmak ve ona her şeyin aslı nazarıyla bakmak, dinî emirlerdeki ilahî tertibi alt-üst etme demektir. Bu, dinde aslî bir mesele olmadığı halde, daha sonraki dönemlerde ibadetmiş gibi ortaya çıkartılan bir husus olması itibarıyla dinin ruhundaki itidale de münafidir.
Ayrıca objektif bir değerlendirme kabul edilmese de, tesettürün belli kostümlerle yorumlanması konusunda şahsî kanaatimi de beyan etmek istiyorum: Müslümanın yemesi, içmesi, oturup kalkması, evi, sokağı, çarşısı, pazarı; onun san'at telâkkisini, ruh zerafetini, gönül inceliğini aksettirici bir mahiyette olmalıdır. Bu açıdan da, bazı kılık ve kıyafetlere avamca bir gözle bakıldığında dahi onda estetik zevkin olduğunu söylemek çok zordur.
O halde tesettür emrini hayatına tatbik etmekle mükellef olan bizler, kendi iradelerimizle herhangi bir giyim tarzını seçebiliriz. Manto, pardesü, çarşaf, çâr veya kırmızı, mavi, sarı, yeşil... vs. Bunda bir standartizeye gitme, dinin ruhundaki esnekliği ve dolayısıyla da evrenselliği öldürme demektir. Kaldı ki, tenevvüde de ayrı bir güzellik var...
Aynı zamanda hayatı böyle standartize etmek ve bazı kalıplar içine sokmak, halka zorluk çıkarmak demektir. Bu ise kolaylık dini olan İslâmiyet'in ruhuna zıttır.
Öte yandan, yanlış bir anlayışın tesirinde kalan bazı kesimler -mâalesef- bazı kılık ve kıyafetler karşısında, kelimelerle ifade edilemeyecek ölçülerde tahrik olmaktadırlar. Dini bilmeyen kimseleri tahrik etmeme, dinde çok önemli bir esastır. Aksi halde, gücü ve kuvveti elinde bulunduran bazı kimseler, bırakın fürûâtı, usûlü dahi yaşama ve yaşatma imkânını vermeyebilirler. Yakınçağ itibarıyla tarihimiz bunun nice örnekleriyle doludur.
Netice itibarıyla; usûle ait meselelerin anlatılması ve hayatın her ünitesine girilip, imanla gönüllerin itmi'nâna kavuşturulmasına şiddetle ihtiyaç duyulduğu günümüzde, yukarıda arzettiğimiz ölçüler içinde, usûl sayılmayan meselelerde takılıp kalmak, bırakın inanmayanları, inanan insanların bile cephe almasına vesile olabilir. Onun için günümüz şartlarını idrak edip realitelere sırtımızı dönmeden, İslâmî hakikatleri anlama, yaşama ve anlatma zorunda olduğumuzu bir kere daha hatırlama mecburiyetindeyiz.


http://fgulen.com/tr/fethullah-gulen...ru-ve-tesettur

Ekinoks 12-09-2013 10:40

Alıntı:

Cihannur Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1042050)
Cübbeli Ahmet Hoca, kime kolay bir şekilde kâfir demiştir?

Gülen Erdoğanı firavuna benzetmedimi?

Cübbeliye alim diyorsunuz fakat bu alim ne demektir kimlere alim deniz birde onu yazsanız?

Cübbelinin geçmişten bu güne yayınlanan videolarını gözardı ederekmi alim diyorsunuz yoksa sakalına ve cübbesinemi?

Ertuğrul ÖZGÜL 12-09-2013 18:38

Alıntı:

Cihannur Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1042098)
O hadislerin sahih olup olmadığını bilmiyorum. Cübbeli Ahmet Hoca, Ehl-i Sünnet itikadını anlatan hocalardan biridir. Ehl-i Sünnet de İslam'ın bidatlerden uzak olan doğru yoludur. Cübbeli Ahmet Hoca, bidatçi ya da mezhepsiz değil ki onun İslam'da olmayan şeyleri anlattığını söylüyorsun. Cübbeli Ahmet Hoca'nın izlemiş olduğun videolarında Ehl-i Sünnet'e aykırı yorumlarda bulunduğuna rastlamamışsındır zannedersem.

sahihlikle alakası olmayan bi hadis... sizin aklınız kesiyormu peygamberimiz haram olan şeyin yapılmasına izin versin???...
yapmayın Allah aşkına bidatçi olmadığına nasıl karar veriyorsunuz??? mezhebe tabi olduğunu söylemesi hatasız olacağı anlamınamı geliyor?... şu konuda bi anlaşalım ehli sünnetten ne anlıyorsunuz ki ?... adam sahabe idrarı içmiş peygamberimizde seni cehennem ateşi yakmaycak demiş diyor bu ehli sünnete aykırı olmuyor mu... vallahi beni çok şaşırttınız...

Ertuğrul ÖZGÜL 12-09-2013 19:01

Alıntı:

Akbursa Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1042122)
Tesettür meselesini İslâm dinindeki usûl, fürû kavramları çizgisinde nasıl değerlendirebiliriz?
İslâm dininde, inanç ve amel adına mükelleflere teklif edilen hususlar 'usûl' ve 'fürû' diye iki ayrı bölümde mütalâa edilir. Bunlardan hayatî ehemmiyet arz eden esaslar, usûl kategorisine giren hususlardır. Fürûa gelince o, hep bu usûl üzerine bina edilir. Bu açıdan denilebilir ki, usûlün olmadığı yerde, sistemli fürûdan bahsetmek mümkün değildir.
Buna göre 'lâ ilâhe illallah; Muhammedün Rasûlullah' başta olmak üzere, sair iman esasları akidede usûldür. İman esasları, muhakkikîn yaklaşımı ile dört asla irca edilebilir ki, bunlar; Allah'a, âhirete, peygamberlere iman; bir de ubudiyet veya adalettir.
Namaz, oruç, hac, zekât veya diğer ibadetler, bu asıllar üzerine bina edilen ve asla göre fürûât sayılan amellerdir. Ancak fürûât demek, Türkçemizde anlaşıldığı şekliyle 'olmasa da olur' gibi bir mefhumu akla getirmemelidir. Bunların fürûât olması, asıl ile olan münasebet ve mukayeseleri neticesi ve tamamen yukarıdaki taksim ve tasnif itibarıyladır. Yoksa ibadetsiz imanın tam olmayacağı izahtan varestedir.
Tesettür emrini, bu esaslar çerçevesi içinde incelediğimizde, önce onun hicretin yedi veya sekizinci yılı; yani peygamberliğin yirminci senesinde farz olduğunu görürüz. Bu demektir ki, İslâm'ın ilk yirmi yılında kadınlar, cahiliye dönemindeki giysilerini devam ettiriyorlardı..
Burada, hikmet-i teşri açısından dikkati çeken en önemli husus, teşride meselelere ehemmiyet sırasına göre yer verilmesi ve öncelik tanınması ya da geriye bırakılmasıdır. Bu itibarla da, gönüllere 'lâ ilâhe illallah' hakikatinin yerleştirilmesi en önemli mesele olduğu için, öncelik ona tanınmıştır. 13 yıllık Mekke dönemindeki nâzil olan hemen bütün âyetler ve Allah Rasûlü'nün metluv, gayri metluv bütün tebliğatı hep bu mevzu etrafında örgülenmiş gibidir.
Öyleyse bizim de, tebliğ ve irşadda daha çok bu önemli noktaya dikkatleri çekmemiz gerekmektedir. Allah'ın büyük gördüğü şeyleri büyük görmek, küçük gördüğü şeyleri de küçük kabul etmek kalbin takvasındandır. Aslında bu, din-i mübin-i İslâm'ın da temel bir kuralıdır. Allah'ın vaz'ettiği şeyleri kendi ölçüleri içinde kabullenme ve hayata taşıma, Allah'a olan imanın, O'nunla olan irtibatın önemli bir göstergesidir.
Tesettür meselesi, farziyetinin gereği tartışılmaz olmasının yanında iman ve imanî hakikatlerin önüne geçirilmemelidir. Hele 'tesettür -örtünme keyfiyeti mahfuz- ille de şu şekilde olacak!' denilmemelidir. Zira tesettür başka, çâr ve çarşaf başka şeylerdir. Çarşafın tesettür yollarından biri olduğu muhakkak. O, Osmanlı döneminde bazı yörelerde kullanılmaya başlanmış bir giysi çeşididir. Onun mazisi birkaç asır gibi yakın bir tarihe dayanır. Hatta çarşafın bazı yörelerde kullanıldığı o dönemlerde bile Bağdat ve Şam gibi merkezî şehirlerde kullanılmadığı bilinen gerçeklerdendir. Hakikat böyle iken, bir tesettür türü üzerinde imanî meseleler ölçüsünde durmak ve ona her şeyin aslı nazarıyla bakmak, dinî emirlerdeki ilahî tertibi alt-üst etme demektir. Bu, dinde aslî bir mesele olmadığı halde, daha sonraki dönemlerde ibadetmiş gibi ortaya çıkartılan bir husus olması itibarıyla dinin ruhundaki itidale de münafidir.
Ayrıca objektif bir değerlendirme kabul edilmese de, tesettürün belli kostümlerle yorumlanması konusunda şahsî kanaatimi de beyan etmek istiyorum: Müslümanın yemesi, içmesi, oturup kalkması, evi, sokağı, çarşısı, pazarı; onun san'at telâkkisini, ruh zerafetini, gönül inceliğini aksettirici bir mahiyette olmalıdır. Bu açıdan da, bazı kılık ve kıyafetlere avamca bir gözle bakıldığında dahi onda estetik zevkin olduğunu söylemek çok zordur.
O halde tesettür emrini hayatına tatbik etmekle mükellef olan bizler, kendi iradelerimizle herhangi bir giyim tarzını seçebiliriz. Manto, pardesü, çarşaf, çâr veya kırmızı, mavi, sarı, yeşil... vs. Bunda bir standartizeye gitme, dinin ruhundaki esnekliği ve dolayısıyla da evrenselliği öldürme demektir. Kaldı ki, tenevvüde de ayrı bir güzellik var...
Aynı zamanda hayatı böyle standartize etmek ve bazı kalıplar içine sokmak, halka zorluk çıkarmak demektir. Bu ise kolaylık dini olan İslâmiyet'in ruhuna zıttır.
Öte yandan, yanlış bir anlayışın tesirinde kalan bazı kesimler -mâalesef- bazı kılık ve kıyafetler karşısında, kelimelerle ifade edilemeyecek ölçülerde tahrik olmaktadırlar. Dini bilmeyen kimseleri tahrik etmeme, dinde çok önemli bir esastır. Aksi halde, gücü ve kuvveti elinde bulunduran bazı kimseler, bırakın fürûâtı, usûlü dahi yaşama ve yaşatma imkânını vermeyebilirler. Yakınçağ itibarıyla tarihimiz bunun nice örnekleriyle doludur.
Netice itibarıyla; usûle ait meselelerin anlatılması ve hayatın her ünitesine girilip, imanla gönüllerin itmi'nâna kavuşturulmasına şiddetle ihtiyaç duyulduğu günümüzde, yukarıda arzettiğimiz ölçüler içinde, usûl sayılmayan meselelerde takılıp kalmak, bırakın inanmayanları, inanan insanların bile cephe almasına vesile olabilir. Onun için günümüz şartlarını idrak edip realitelere sırtımızı dönmeden, İslâmî hakikatleri anlama, yaşama ve anlatma zorunda olduğumuzu bir kere daha hatırlama mecburiyetindeyiz.


müslüman olmayana bu sıralama yapılır normal ama müslüman alana tesettür konusunda bu husus gösterilerek Allah önceliği ona vermemiş diye açık anlaşılır ve net emir olan ayeti eğipbükemezsiniz... dinde zorlama yoktur diye diye beynamaz dinden habersiz nesiller yetişti... doğrudur dinde zorlama yoktur dine girmesi için kimse zorlanamaz ama bir adam müslümanım diyorsa müslüman gibi yaşamaya çalışmalı... adam müslümanım diyor içkide içiyor her türlü haramıda işliyor e hadi namaz kılalım dinde zorlama yoktur.... ne güzel iş valla...

Ekinoks 12-09-2013 20:39

Alıntı:

Akbursa Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1042122)
Tesettür meselesini İslâm dinindeki usûl, fürû kavramları çizgisinde nasıl değerlendirebiliriz?
İslâm dininde, inanç ve amel adına mükelleflere teklif edilen hususlar 'usûl' ve 'fürû' diye iki ayrı bölümde mütalâa edilir. Bunlardan hayatî ehemmiyet arz eden esaslar, usûl kategorisine giren hususlardır. Fürûa gelince o, hep bu usûl üzerine bina edilir. Bu açıdan denilebilir ki, usûlün olmadığı yerde, sistemli fürûdan bahsetmek mümkün değildir.
Buna göre 'lâ ilâhe illallah; Muhammedün Rasûlullah' başta olmak üzere, sair iman esasları akidede usûldür. İman esasları, muhakkikîn yaklaşımı ile dört asla irca edilebilir ki, bunlar; Allah'a, âhirete, peygamberlere iman; bir de ubudiyet veya adalettir.
Namaz, oruç, hac, zekât veya diğer ibadetler, bu asıllar üzerine bina edilen ve asla göre fürûât sayılan amellerdir. Ancak fürûât demek, Türkçemizde anlaşıldığı şekliyle 'olmasa da olur' gibi bir mefhumu akla getirmemelidir. Bunların fürûât olması, asıl ile olan münasebet ve mukayeseleri neticesi ve tamamen yukarıdaki taksim ve tasnif itibarıyladır. Yoksa ibadetsiz imanın tam olmayacağı izahtan varestedir.
Tesettür emrini, bu esaslar çerçevesi içinde incelediğimizde, önce onun hicretin yedi veya sekizinci yılı; yani peygamberliğin yirminci senesinde farz olduğunu görürüz. Bu demektir ki, İslâm'ın ilk yirmi yılında kadınlar, cahiliye dönemindeki giysilerini devam ettiriyorlardı..
Burada, hikmet-i teşri açısından dikkati çeken en önemli husus, teşride meselelere ehemmiyet sırasına göre yer verilmesi ve öncelik tanınması ya da geriye bırakılmasıdır. Bu itibarla da, gönüllere 'lâ ilâhe illallah' hakikatinin yerleştirilmesi en önemli mesele olduğu için, öncelik ona tanınmıştır. 13 yıllık Mekke dönemindeki nâzil olan hemen bütün âyetler ve Allah Rasûlü'nün metluv, gayri metluv bütün tebliğatı hep bu mevzu etrafında örgülenmiş gibidir.
Öyleyse bizim de, tebliğ ve irşadda daha çok bu önemli noktaya dikkatleri çekmemiz gerekmektedir. Allah'ın büyük gördüğü şeyleri büyük görmek, küçük gördüğü şeyleri de küçük kabul etmek kalbin takvasındandır. Aslında bu, din-i mübin-i İslâm'ın da temel bir kuralıdır. Allah'ın vaz'ettiği şeyleri kendi ölçüleri içinde kabullenme ve hayata taşıma, Allah'a olan imanın, O'nunla olan irtibatın önemli bir göstergesidir.
Tesettür meselesi, farziyetinin gereği tartışılmaz olmasının yanında iman ve imanî hakikatlerin önüne geçirilmemelidir. Hele 'tesettür -örtünme keyfiyeti mahfuz- ille de şu şekilde olacak!' denilmemelidir. Zira tesettür başka, çâr ve çarşaf başka şeylerdir. Çarşafın tesettür yollarından biri olduğu muhakkak. O, Osmanlı döneminde bazı yörelerde kullanılmaya başlanmış bir giysi çeşididir. Onun mazisi birkaç asır gibi yakın bir tarihe dayanır. Hatta çarşafın bazı yörelerde kullanıldığı o dönemlerde bile Bağdat ve Şam gibi merkezî şehirlerde kullanılmadığı bilinen gerçeklerdendir. Hakikat böyle iken, bir tesettür türü üzerinde imanî meseleler ölçüsünde durmak ve ona her şeyin aslı nazarıyla bakmak, dinî emirlerdeki ilahî tertibi alt-üst etme demektir. Bu, dinde aslî bir mesele olmadığı halde, daha sonraki dönemlerde ibadetmiş gibi ortaya çıkartılan bir husus olması itibarıyla dinin ruhundaki itidale de münafidir.
Ayrıca objektif bir değerlendirme kabul edilmese de, tesettürün belli kostümlerle yorumlanması konusunda şahsî kanaatimi de beyan etmek istiyorum: Müslümanın yemesi, içmesi, oturup kalkması, evi, sokağı, çarşısı, pazarı; onun san'at telâkkisini, ruh zerafetini, gönül inceliğini aksettirici bir mahiyette olmalıdır. Bu açıdan da, bazı kılık ve kıyafetlere avamca bir gözle bakıldığında dahi onda estetik zevkin olduğunu söylemek çok zordur.
O halde tesettür emrini hayatına tatbik etmekle mükellef olan bizler, kendi iradelerimizle herhangi bir giyim tarzını seçebiliriz. Manto, pardesü, çarşaf, çâr veya kırmızı, mavi, sarı, yeşil... vs. Bunda bir standartizeye gitme, dinin ruhundaki esnekliği ve dolayısıyla da evrenselliği öldürme demektir. Kaldı ki, tenevvüde de ayrı bir güzellik var...
Aynı zamanda hayatı böyle standartize etmek ve bazı kalıplar içine sokmak, halka zorluk çıkarmak demektir. Bu ise kolaylık dini olan İslâmiyet'in ruhuna zıttır.
Öte yandan, yanlış bir anlayışın tesirinde kalan bazı kesimler -mâalesef- bazı kılık ve kıyafetler karşısında, kelimelerle ifade edilemeyecek ölçülerde tahrik olmaktadırlar. Dini bilmeyen kimseleri tahrik etmeme, dinde çok önemli bir esastır. Aksi halde, gücü ve kuvveti elinde bulunduran bazı kimseler, bırakın fürûâtı, usûlü dahi yaşama ve yaşatma imkânını vermeyebilirler. Yakınçağ itibarıyla tarihimiz bunun nice örnekleriyle doludur.
Netice itibarıyla; usûle ait meselelerin anlatılması ve hayatın her ünitesine girilip, imanla gönüllerin itmi'nâna kavuşturulmasına şiddetle ihtiyaç duyulduğu günümüzde, yukarıda arzettiğimiz ölçüler içinde, usûl sayılmayan meselelerde takılıp kalmak, bırakın inanmayanları, inanan insanların bile cephe almasına vesile olabilir. Onun için günümüz şartlarını idrak edip realitelere sırtımızı dönmeden, İslâmî hakikatleri anlama, yaşama ve anlatma zorunda olduğumuzu bir kere daha hatırlama mecburiyetindeyiz.


http://fgulen.com/tr/fethullah-gulen...ru-ve-tesettur

İslamdaki tesettürün tam adı ve karşılığı çarşaftır. İslam dinine mensup kadının çarşaf giymesi farzmıdır? sormak lazım fakat çarşaf giymesi daha hayırlıdır. Şu zamanda tesettür olarak algılanan giyim kuşamın %70 nın islam dininde olması gereken tesettürle alakası yoktur.

Tesettürün amacı hem kadınların mahrem yerlerinin örtülmesi ile şeriat kanunlarına uymak hemde örtünürken davetkarlıktan uzak şekilde giyinmektir ve modernize edilmiş islamın ürünüdür şu an anlatılan tesettür.
Zaman gelişir insan değişir din değişmez, fakat bazı akımlar sebebi ile islam dininin modern halindeki şeriat kurallarına göre şimdiki tesettür, evet bu yazıdaki gibi.


Fakat örnek alınacak anlatım ve kaynak bu hadistir bana göre.

Ahir zamanda ümmetimin kadınları vücutlarını gösterecek elbiseler giyecekler, saçlarını da deve hörgücüne benzetecek şekilde topuz yapacaklardır. Onlar lanetliktir. [İbni Hibban]


Ayrıca İslam dini esnek bir din değildir, katı kurallara dayalı fakat dinin sahibi olan Rahmeti,Affı,Merhameti bolca olan Ellah c.c. hazretleri tarafından bize ikram edilmiş, affetmeye dayalı iyliği emretmek kötülükten men etmek üzere indirilmiş bir dindir. Kötülüğü emredip iyiliği esnetirsen o zaman çarşı karışır.

Akbursa 12-09-2013 23:06

Fethullah Gülen'e "Başörtüsü füruat" sözü üzerinden yüklenmek, Dervişin "Namaza yaklaşmayın" ayetini anlaması gibi bişey.

Cihannur 12-10-2013 00:47

Alıntı:

Ekinoks Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1042144)
Gülen Erdoğanı firavuna benzetmedimi?

Cübbeliye alim diyorsunuz fakat bu alim ne demektir kimlere alim deniz birde onu yazsanız?

Cübbelinin geçmişten bu güne yayınlanan videolarını gözardı ederekmi alim diyorsunuz yoksa sakalına ve cübbesinemi?

Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi, Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan'ı firavuna benzetmemiştir. Hocaefendi mevzuyla alâkalı olarak şunları söylemiştir: "Sizin karşınızdaki insanlar Nemrut değil, Firavun değil, Sezar değil, İskender değil, Napolyon değil, deli teke Hitler değil… Hele başları yerde secde eden insanlarsa, onlara karşı bize düşen şey hep saygılı olmak, hep takdir etmek, hep tebcille yâd etmek ve Cennetü’l-Firdevs’e beraber girme dilek ve temennisinde bulunmaktır."

Cübbeli Ahmet Hoca'nın
sakalına ve cübbesine bakarak değil, dinlediğim kadarıyla onun sahip olduğu dinî bilgilerin çokluğuna bakarak âlim olmaya yetecek kadar dinî bilgisi olduğu kanaatindeyim.

Alıntı:

Ertuğrul ÖZGÜL Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1042149)
sahihlikle alakası olmayan bi hadis... sizin aklınız kesiyormu peygamberimiz haram olan şeyin yapılmasına izin versin???...
yapmayın Allah aşkına bidatçi olmadığına nasıl karar veriyorsunuz??? mezhebe tabi olduğunu söylemesi hatasız olacağı anlamınamı geliyor?... şu konuda bi anlaşalım ehli sünnetten ne anlıyorsunuz ki ?... adam sahabe idrarı içmiş peygamberimizde seni cehennem ateşi yakmaycak demiş diyor bu ehli sünnete aykırı olmuyor mu... vallahi beni çok şaşırttınız...

Cübbeli Ahmet Hoca'nın, Ehl-i Sünnet itikadına bağlı olarak yaşaması sebebiyle onun bidatçi olmadığını söylüyorum. Cübbeli Ahmet Hoca'nın bidatçi olmaması onun hatasız olduğunu göstermez.

O hadisler sahihtir demedim; sahih olup olmadıklarını bilmiyorum dedim. Bazı şeyleri aklımızın almıyor olması onların gerçek olduklarını engellemez, değiştirmez. İki misal vereyim:

Misal 1:
Ayın İkiye Yarılması

"Hicretten beş yıl kadar önce idi. Kureyş'in Ebu Cehil gibi, Velid bin Muğire, Âs bin Vâil gibi, Nadr bin Hâris gibi ileri gelenlerinden bazıları Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'e: "Eğer sen gerçekten peygamber isen ayı ikiye ayır." dediler. "Eğer bunu yaparsam iman eder misiniz?" diye sordu. "Evet iman ederiz." dediler.

Bunun üzerine ayın bedir halinde iyice göründüğü, yeni yeni yükseldiği bir gece Allah-u Teâlâ'ya sığınarak aya şehâdet parmağı ile işaret etti. Ay derhal ikiye ayrıldı, yarısı Safâ tepesi üzerinde, diğer yarısı da Safâ'nın mukabilinde olan Kaykaân tepesi üzerinde göründü, sonra tekrar eski vaziyetini aldı.

Resulullah Aleyhisselâm orada bulunanlara bu manzarayı işaret ederek:

"Şâhid olunuz!.. Şâhid olunuz!.." diye seslendi."

Hadis-i Şerif [Müslim]

Misal 2: Hurma Kütüğünün Ağlaması

"Peygamber Efendimiz (asm) Mescid-i Şerifte hutbe verirken dayandığı hurma ağacından olan kuru bir direk vardı. Daha sonrasında minber yapılınca Efendimiz (asm) hutbe verdiği zaman onun üzerine çıkıp hutbeye başladı. Tam bu esnada artık üzerinde hutbe okunmayan kuru direk, deve gibi inleyerek ağladı. Ağlama sesini bütün cemaat işitti. Bunun üzerine Efendimiz (asm) minberden inerek direğin yanına geldi, elini üstüne koydu, onunla konuştu teselli verdi. Direğin ağlama sesi bunun üzerine kesildi."

Hadis-i Şerif [Buhari]

Birileri çıkıp diyebilirler ki, "Hiç aklın kesiyor mu ki, bir kişi, parmağını aya doğru uzatsın ve ayı ortadan ikiye bölsün ve ayın yarısı bir tepenin üzerinde, diğer yarısı da başka bir tepenin üzerinde görünsün?"

Başka birileri de çıkıp diyebilirler ki, "Hiç aklın kesiyor mu ki, cansız bir hurma kütüğü, canlı bir varlık gibi ağlasın?"

Onlara şunu derim: Aklım almasa da inanıyorum. Aklım almasa da sağlam kaynaktan gelmiş olan doğru bilgiye inanırım. Ben, Âlemlerin Rabbi olan Allah'a ve O'nun, elçileri vasıtasıyla insanlara bildirdiklerine iman ettim; akla değil!

Ekinoks 12-10-2013 11:02

Alıntı:

Akbursa Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1042177)
Fethullah Gülen'e "Başörtüsü füruat" sözü üzerinden yüklenmek, Dervişin "Namaza yaklaşmayın" ayetini anlaması gibi bişey.

Bu dinin Peygamberi Gülen değil Hz Muhammed s.a.v.
Örnek alınacak Kişi Peygamberimiz s.a.v
Tabi sizler için tam tersi ise o başka.

Akbursa 12-10-2013 14:04

Alıntı:

Ekinoks Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1042220)
Bu dinin Peygamberi Gülen değil Hz Muhammed s.a.v.
Örnek alınacak Kişi Peygamberimiz s.a.v
Tabi sizler için tam tersi ise o başka.

Ne alaka şimdi? Cemaatten öyle bir şey diyen yok, haşa olamazda. Tam tersi Ak partililerden bazıları başbakanı peygamber olarak görüyor. Unutmadık o patavatsızları.

Alıntı:

Füruat...
Bitirirken, şuna belki bir kere daha açıklık getirmek gerekiyor. 15 sene sonra bir kere daha Fethullah Gülen'e "Başörtüsü füruat" sözü üzerinden yükleniliyor. Dervişin "Namaza yaklaşmayın" ayetini anladığı gibi...
Kimse hatırlamaz, 28 Şubat günlerinde bu söz Refahlılar tarafından "Başörtüsüne teferruat dedi" diye yıpratma aracı olarak kullanılmıştı.


O dönem açıklandı: "İslam hükümleri usul ve füruat diye iki grupta toplanır. Usul, imanî esaslar için kullanılır, füruat ise diğer sorumlulukları, emir ve yasakları içine alır. Tesettür, Kur'an'ın kesin emridir. İslam'ın şartlarından değildir. Bu, hiçbir zaman bu hükmü küçümseme manasına gelmez. Gülen'in, 'Okumak veya görev yapmak için kızlar başını açabilir veya açamaz' gibi bir görüş veya fetvası da yoktur."



Bunlar ta o zaman konuşuldu. Şimdi ısıtılıp tekrar gündeme getirildi. Ne de olsa balık hafızalıyız, hatırlatayım dedim.

Ekinoks 12-10-2013 14:39

Öyle ise Gülenin yaptığı işleri azcık hadisler ve islam fıkhı ile karşılaştırınız.

Ertuğrul ÖZGÜL 12-10-2013 15:20

Alıntı:

Cihannur Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1042194)
[FONT=Tahoma][SIZE=3]Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi, Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan'ı firavuna benzetmemiştir. Hocaefendi mevzuyla alâkalı olarak şunları söylemiştir: "Sizin karşınızdaki insanlar Nemrut değil, Firavun değil, Sezar değil, İskender değil, Napolyon değil, deli teke Hitler değil… Hele başları yerde secde eden insanlarsa, onlara karşı bize düşen şey hep saygılı olmak, hep takdir etmek, hep tebcille yâd etmek ve Cennetü’l-Firdevs’e beraber girme dilek ve temennisinde bulunmaktır."

ilk ses kaydını yok saymakla olmuyor bu işler... demiştir ve düzeltme yapmıştır deyinde inandırıcı olsun... hadi diyelimki demedi... lider isimli makale hangi akla hizmet olarak yayınlandı.???

Alıntı:

Cihannur Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1042194)
Cübbeli Ahmet Hoca'nın, Ehl-i Sünnet itikadına bağlı olarak yaşaması sebebiyle onun bidatçi olmadığını söylüyorum. Cübbeli Ahmet Hoca'nın bidatçi olmaması onun hatasız olduğunu göstermez.

O hadisler sahihtir demedim; sahih olup olmadıklarını bilmiyorum dedim. Bazı şeyleri aklımızın almıyor olması onların gerçek olduklarını engellemez, değiştirmez. İki misal vereyim:

Misal 1:
Ayın İkiye Yarılması

"Hicretten beş yıl kadar önce idi. Kureyş'in Ebu Cehil gibi, Velid bin Muğire, Âs bin Vâil gibi, Nadr bin Hâris gibi ileri gelenlerinden bazıları Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'e: "Eğer sen gerçekten peygamber isen ayı ikiye ayır." dediler. "Eğer bunu yaparsam iman eder misiniz?" diye sordu. "Evet iman ederiz." dediler.

Bunun üzerine ayın bedir halinde iyice göründüğü, yeni yeni yükseldiği bir gece Allah-u Teâlâ'ya sığınarak aya şehâdet parmağı ile işaret etti. Ay derhal ikiye ayrıldı, yarısı Safâ tepesi üzerinde, diğer yarısı da Safâ'nın mukabilinde olan Kaykaân tepesi üzerinde göründü, sonra tekrar eski vaziyetini aldı.

Resulullah Aleyhisselâm orada bulunanlara bu manzarayı işaret ederek:

"Şâhid olunuz!.. Şâhid olunuz!.." diye seslendi."

Hadis-i Şerif (Müslim)

Misal 2: Hurma Kütüğünün Ağlaması

"Peygamber Efendimiz (asm) Mescid-i Şerifte hutbe verirken dayandığı hurma ağacından olan kuru bir direk vardı. Daha sonrasında minber yapılınca Efendimiz (asm) hutbe verdiği zaman onun üzerine çıkıp hutbeye başladı. Tam bu esnada artık üzerinde hutbe okunmayan kuru direk, deve gibi inleyerek ağladı. Ağlama sesini bütün cemaat işitti. Bunun üzerine Efendimiz (asm) minberden inerek direğin yanına geldi, elini üstüne koydu, onunla konuştu teselli verdi. Direğin ağlama sesi bunun üzerine kesildi."

Hadis-i Şerif (Buhari)

Birileri çıkıp diyebilirler ki, "Hiç aklın kesiyor mu ki, bir kişi, parmağını aya doğru uzatsın ve ayı ortadan ikiye bölsün ve ayın yarısı bir tepenin üzerinde, diğer yarısı da başka bir tepenin üzerinde görünsün?"

Başka birileri de çıkıp diyebilirler ki, "Hiç aklın kesiyor mu ki, cansız bir hurma kütüğü, canlı bir varlık gibi ağlasın?"

Onlara şunu derim: Aklım almasa da inanıyorum. Aklım almasa da sağlam kaynaktan gelmiş olan doğru bilgiye inanırım. Ben, Âlemlerin Rabbi olan Allah'a ve O'nun, elçileri vasıtasıyla insanlara bildirdiklerine iman ettim; akla değil!

bu olaylarla idrar içmenin bağlantısını bana bi izah ederseniz yada kanını içmeyle bi ilişki kurarsanız sevinirim.... Ehl-i Sünnet itikadına bağlı olarak yaşadığını nerden biliyorsunuz ki? basbaya bidat efendim anlattığı bazı şeyler... Peygamber efendimizin kendi kızı fatıma annemize sabah namazı vaktinde "kalk kızım babayın peygamber olması seni cehennem azabından kurtarmaz" dediği bilmeyen yoktur din azıcık alakası olan bile bilir... peki siz nasıl oluyorda bu viedeoyla mucizeleri kıyaslayabiliyorsunuz???

Ekinoks 12-10-2013 16:07

Muhammed s.a.v hazretlerini ve Ellah c.c. hazretlerini anlatmasalardı, kimse ne cübbeliye ne gülene itimat etmezdi.

Gülenide cübbeliyide anlattıkları gündemde tuttu her vakit.

Garip olan şimdilerde anlatanlar alim olup güvenilir kabul ediliyor fakat işin asıl sahiplerinin buyruklarına kulak asılmıyor

Gece gündüz ayet tefsir edilip hadisler yorumlanıyor fakat kimse bu adamlara ''Senin anlattıklarınla hiç alakan yok, sen şu işi yapıyorsun islam dinine uymuyor'' demiyor

Dini her anlatan veli olmadığı gibi anlatmayanlarda deli değil.

Cihannur 12-10-2013 18:51

Alıntı:

Ertuğrul ÖZGÜL Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1042223)
ilk ses kaydını yok saymakla olmuyor bu işler... demiştir ve düzeltme yapmıştır deyinde inandırıcı olsun... hadi diyelimki demedi... lider isimli makale hangi akla hizmet olarak yayınlandı.???

bu olaylarla idrar içmenin bağlantısını bana bi izah ederseniz yada kanını içmeyle bi ilişki kurarsanız sevinirim.... Ehl-i Sünnet itikadına bağlı olarak yaşadığını nerden biliyorsunuz ki? basbaya bidat efendim anlattığı bazı şeyler... Peygamber efendimizin kendi kızı fatıma annemize sabah namazı vaktinde "kalk kızım babayın peygamber olması seni cehennem azabından kurtarmaz" dediği bilmeyen yoktur din azıcık alakası olan bile bilir... peki siz nasıl oluyorda bu viedeoyla mucizeleri kıyaslayabiliyorsunuz???

Fethullah Gülen Hocaefendi'nin bazı eski yazıları tekrar yayınlanmaktadır. Hocaefendi'nin "Lider" isimli yazısını da bu minvalde değerlendirmek uygun olur.

Ertuğrul kardeşim, nasıl ki Peygamber Efendimizin mübarek parmağıyla işaret ederek ayı ikiye böldüğüne inanıyorsak, nasıl ki peygamberimizden ayrı kalan cansız hurma kütüğünün canlı gibi ağladığına inanıyorsak, peygamberimizin mübarek vücudunun bazı özelliklerinin normal insanlardan farklı olabileceği hususunu da göz ardı etmemeliyiz.

Ertuğrul ÖZGÜL 12-10-2013 20:36

Alıntı:

Cihannur Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1042230)
Fethullah Gülen Hocaefendi'nin bazı eski yazıları tekrar yayınlanmaktadır. Hocaefendi'nin "Lider" isimli yazısını da bu minvalde değerlendirmek uygun olur.

Ertuğrul kardeşim, nasıl ki Peygamber Efendimizin mübarek parmağıyla işaret ederek ayı ikiye böldüğüne inanıyorsak, nasıl ki peygamberimizden ayrı kalan cansız hurma kütüğünün canlı gibi ağladığına inanıyorsak, peygamberimizin mübarek vücudunun bazı özelliklerinin normal insanlardan farklı olabileceği hususunu da göz ardı etmemeliyiz.


eski yazılarının böyle bir zamanda yayınlanması iyi niyetli bişeymi sizce???

bakın diğer söylediğiniz şeyler peygamberlere verilen özel özelliklerden ama haram olan bişeyi helal yapmaz hiçbir peygamber... kan haramdır heleki idrar yanı yoruma gerek yok...

Cihannur 12-10-2013 20:57

Alıntı:

Ertuğrul ÖZGÜL Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1042232)
eski yazılarının böyle bir zamanda yayınlanması iyi niyetli bişeymi sizce???

Dediğim gibi, Fethullah Gülen'in eski yazılarını zaman zaman tekrardan yayınlıyorlar. Tekrardan yayınlanmış olan "Lider" başlıklı yazının hangi niyetle yayınlandığını bilmiyorum.

Ertuğrul ÖZGÜL 12-10-2013 21:07

Alıntı:

Cihannur Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 1042234)
Dediğim gibi, Fethullah Gülen'in eski yazılarını zaman zaman tekrardan yayınlıyorlar. Tekrardan yayınlanmış olan "Lider" başlıklı yazının hangi niyetle yayınlandığını bilmiyorum.

size göre byle bır dönemde bu başlıklı bi yazının yayınlanması normal mi?... hani başka yazısımı yok ki fetullah gulenın? kaç tane yazısından o yazı seçiliyor ve böyle bir dönemde...


All times are GMT +3. The time now is 12:39.

Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Siyaset Forum 2007-2025