![]() |
Türkiye nefes almalı
Türkiye'nin nefes almaya ihtiyacı var.
Nefes alabilmesi için de sistemin kökten değişmesi lazım. Türk futbolundaki haksız rekabet ortadayken üç takımdan biri şampiyon olmuş ne fark eder? Ya da Türk siyasetindeki sistem ortadayken bugün AKP yarın CHP iktidar olmuş ne fark eder? Bugün Türkiye'de çoğunluk korkularına göre oy atmaktadır. En büyük korku da özgürlüğü kaybetmek. Neden? Çünkü sistem bozuk. Hal böyle olunca hizmetlere, ahlaka, ilkelere göre oy atılmıyor. Kültüre göre oy atılıyor. Çünkü farklı kültür, sınıf, kesimden biri iktidar olsa ben özgürlüğümü kaybedeceğim. AKP devri muhafazakar ve Kürt çıkışlı bir tepki oldu. On küsur senede 90 senenin hesaplaşması. Kendi özgürlüğünün kazanılıp karşı tarafa haddini bildirmek. Genellikle bu da güçlü bir şahsiyet önderliğinde gerçekleştiriliyor. Ve güçlü şahsiyet demek aynı zamanda gündem yaratmak ve bu yolla kutuplaşmak demektir. Vaktinde Atatürk örneğinde olduğu gibi şimdi de Erdoğan ile bu yaşanıyor. Uzun süre iktidar kendisini çevresi ile beraber yozlaştırıyor. Menderes devri bir tepkinin başlangıcı olmuştu 1950'de ve aynı zamanda rahatlamanın. Ardından ardı ardına hizmetler geldi. İktidar uzadıkça yozlaştı. 1960'a doğru medyayı yasakladı, halk kutuplaştı. Oyları azaldıysa da iktidar değişmedi çünkü yozlaşma olsa da mevcut huzurdan olmak istemedi halk, bu zanna neden olan şey de korku idi çünkü halk tekrardan kazandığı özgürlüğü kaybedeceğinden korktu. Aslında halk demeyelim. Halkın bir bölümü diyelim. Ardından darbe oldu. Asıl tartışılması gereken şey darbe ile zorlama iktidar değiştirmeleri ile çok tecrübesi olan Türkiye neden darbe olmadan iktidarı değiştiremiyor. Buna korku demiştim. Peki bunun ilacı nedir? AB reformları ile AB'ye entegre olmak denebilir hemen. Ama halkın ve onun seçtiği iktidarın iradesi olmadan zorlama bir giydirme namümkündür; yakın tarihimiz ortada. Peki Türkiye AB'ye değil de Şangay Beşlisine mi layık? Evet, ikisi de bir ekonomik birlik fakat arada büyük bir fark var. Şangay Beşlisi otoriter Doğu ülkelerinin ekonomi birliği, AB ise demokratik Avrupa ülkelerinin birliği. Osmanlı'dan gelen travmalar İttihatçı/Kemalist tepkileri ve Kemalizm'den gelen travmalar halkın demokrasiyle seçtiği parti tepkilerini yarattı. Cumhuriyet tarihi de zaten demokrasinin bir ileri iki geri gitmesi tarihidir. Şu anda yeniden bir tıkanıklık sürecindeyiz. Gelişme, ilerleme, büyüme elbette görecelidir. Nereden bakıldığına bakar. Hangi açıdan ilerliyor, hangi açıdan geriliyoruz, vs. Bu konuya girmeyeceğim ama topluma bir bütün (tevhid) olarak bakarsak Kürt sorunu gibi bir Türk sorunu doğmuş vaziyette. Ezilen kesim haklarını aldı, durum eşitlendi fakat uzayan/yozlaşan bir sürece girdik, bu süreçte yeni travmalar yaratılıyor. Yaratılan travmalar dışında yozlaşmanın ürünü olarak, ekonomik açıdan zor durumda olan insanlar ortada iken, işçilerin durumu ortada iken uçuk paralar ile yaptırılan saraylar, alınan arabalar, uçaklar, vs. hakikaten görgüsüzlük ve doğru giden bir sürecin sınırsız güce erişip zıt kutuplarla dengelenmediğinde nasıl da işin cılkının çıktığını gösteriyor. Son senelerde söylediğim gibi Türkiye darbeler dönemini aştı ve sadece sandıkla sınırlı olan demokratik istikrarını yakaladı artık fakat şu anda Türkiye'nin en büyük ihtiyacı nefes almaktır yani halkın kendi kendisine korkularını yenip kendi iradesi ile yani demokratik iradesi ile demokratik yollardan iktidarı değiştirmektir. Çünkü eğer demokratik devrim dinamizmini yakalayamazsa bu tıkanıklık ya bir darbe yaratabilir ya da iç savaş çıkarabilir. Ya da cemaati tü kaka edip askerle anlaşmaya giden ve bir potansiyel Gezi olayına hazırlık olarak güçlendirilen polis yapılanmasına giden iktidardan dolayı darbe ve iç savaş gerçekleşmezse bunlar daha yüksek seviyede gerçekleşmek üzere geleceğe tehir edilmiş olur. Bu tehir olabilecek süreçte demokratik değişimi umalım. AKP ilk devrinde AB reformlarına sarılmıştı zıt kutuplarla mücadele ederken. İşte umalım ki kesimleri arkasına alan tüm partiler kendi iyilikleri ve zıt kutuplardan korkuları için AB reformlarına sarılsın ve bu rekabet sistemin kökten değişmesine vesile olsun. Sistem tıkandıkça en demokratım diyen bile elde ettiği güç ile kendini kaybedebilir. Güç potansiyel olarak otoriterleştirir fakat demokrasinin rekabet ortamında verimi de bu güç sağlar. Bir filozof boşuna demokrasi yenişemeyenlerin sistemi dememiş. Sistem ağırlık sağlayan kutbu zıt kutup ile dengeleyebilmelidir. Sosyal adalet şart. Bir kutbu da ancak o kutbun ağırlığında alternatif bir kutup dengeler. Bu yüzden Türkiye'nin derhal bir alternatif merkez partiye ihtiyacı var. |
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın sitesine göre Türkiye'de şu an faaliyette olan 96 siyasi parti var. 96 parti size yetmiyor mu?! Bu 96 siyasi partinin arasında sizin istedğiniz türde 'merkez parti' ler de çokça vardır.
Boşuna uğraşmayın, Türkiye'deki siyasi yapı oturmuştur Allah'a şükürler olsun. 1990'lı yıllarda Refah Partisi'nin merkez sağa yaklaşmasıyla ANAP, DYP ve Refah Partisi arasındaki farklar ton farkı gibi bir duruma gelmişti. AK Parti, bu 3 partinin seçmenlerini kendi çatısı altında muhafazakâr demokrat ideolojide birleştirdi. Türkiye'deki siyasi yapı son yıllarda iyicene yerleşiklik kazandı. Türkiye'de var olan 4 ana siyasi görüş, 4 ana zihniyet (1- Müslümanlık, Türkiyelilik, Anadoluluk, ülkenin ve milletin değerlerine bağlılık, millî ve manevi değerlerimize bağlılık, Müslüman demokratlık, muhafazakâr demokratlık (AK Parti Zihniyeti), 2- Laikçilik, Kemalizm (CHP Zihniyeti), 3- Türk Milliyetçiliği (MHP Zihniyeti), 4- Kürt Milliyetçiliği (HDP Zihniyeti)) 4 siyasi partide (AK Parti, CHP, MHP ve HDP) toplanmıştır. Son genel seçim olan 2011 Genel Seçiminin sonucuna bakıldığında bu 4 siyasi partinin toplam oyu -HDP Zihniyeti'nin seçime bağımsız adaylarla girdiğini de göz önüne aldığımızda- % 95'ler civarındadır. Türkiye'de mevcut koşullarda temelde 2 alternatif iktidar modeli vardır: 1- Tek Başına AK Parti İktidarı 2- CHP-MHP Faşizm Koalisyonu. Milletimiz; 2002, 2007 ve 2011 genel seçimlerinde birinci iktidar modeli olan tek başına AK Parti iktidarı modelini desteklemiş ve AK Parti'yi 3 kez üst üste tek başına iktidara getirmiştir. Halkımız isterse önümüzdeki genel seçimde ya da daha sonraki genel seçimlerde AK Parti'yi iktidardan indirerek CHP-MHP faşizm koalisyonunu iktidara getirebilir. Türkiye'de darbe ya da iç savaş ihtimali birilerinin hüsn-ü kuruntusudur. Darbecibaşı Kenan Evren, Cumhurbaşkanlığı görevinde bile bulunduğu hâlde işlemiş olduğu darbe suçu nedeniyle müebbet hapse mahkûm edilmiş, ayrıca rütbeleri de sökülerek rütbesi Genelkurmay Başkanlığı yapmış orgenerallikten er seviyesine düşürülmüştür. Türkiye'nin mevcut şartlarında darbe olma ihtimali çok düşük seviyelere düşmüştür. Es kaza bir darbe olsa, milletimiz o darbeyi kabul etmeyecek ve darbeye direnecektir. Ayrıca Türkiye'de darbe olması hâlinde AK Parti kadroları hem o gayrimeşru darbeyi hem de onun gayrimeşru mahkemelerini reddederler. Son 55 yılda 4 tane askerî darbe (27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 askerî darbeleri) yapmış, yaptırtmış olan % 10 civarındaki laik vatandaşlarımız eğer iktidara gelmek istiyorlarsa halkımızı ikna ederek genel seçimlerden CHP-MHP faşizm koalisyonu çıkarmaya çalışmalıdırlar. Bir de şu var. Darbe olsa ne olur ki! Cumhuriyet Tarihimizdeki ilk serbest ve demokratik genel seçim olan 1950 Genel Seçiminin sonucuna bakalım. 1950 Genel Seçimi Sonucu: Demokrat Parti % 53 CHP % 39. Bir de son serbest ve demokratik genel seçimimiz olan 2011 Genel Seçiminin sonucuna bakalım. 2011 Genel Seçimi Sonucu: Adalet ve Kalkınma Partisi % 50 CHP % 26. Bu tablodan da görüleceği üzere CHP'nin, CHP Zihniyeti'nin yapmış, yaptırtmış olduğu 4 askerî darbe CHP'ye yaramamış, 1950'de % 40'a yakın % 39 oranında oyu olan CHP'nin son genel seçim oyu % 25'ler civarında % 26'da kalmıştır. Zengin çocuğu laikler her açıdan kaybettiler; İslam ülkesi Türkiye ve Müslüman Türk Milleti her açıdan kazandılar Allah'a şükürler olsun. Vel hasıl-ı kelam, Türkiye nefes almalı başlığıyla bu konuyu açmışsınız. Türkiye'yi gezin. Türkiye, AK Parti iktidarında rahat bir nefes aldı şükürler olsun. Zengin laik vatandaşlarımızın yoğun olarak yaşadıkları, İstanbul'da; Kadıköy'ü, Beşiktaş'ı, Bakırköy'ü; Ankara'da Çankaya'yı; İzmir'de Karşıyaka'yı da gezin. Laik vatandaşlarımızın oralarda nasıl rahat bir biçimde, özgürce ve bol paralara sahip olarak yaşadıklarını görün. % 10 civarındaki laiklerin, Müslüman Türk Milleti'nin hâkimiyeti altında baskı içinde yaşamadıklarını görün. Laikler eğer demokrasiyi, milletin iktidarını kabul etmiyor ve içlerine sindiremiyorlarsa Çin Komünist Diktatörlüğüne ya da Kuzey Kore Komünist Diktatörlüğüne giderek oralarda demokrasiden uzak bir biçimde yaşayabilirler. |
Boşuna uğraşmayın mı? :)
Ben neye uğraşıyormuşum merak ettim doğrusu. Merak etmeyin burada yazılar yazarak Türkiye'yi değiştirmek gibi bir zanna düşmüyorum bazıları gibi. Yazım bir durum analizinden ibarettir. O kadar. Okuyup geçiniz. |
Alıntı:
Amerika'da 2 büyük parti vardır: Demokratik Parti ve Cumhuriyetçi Parti. İngiltere'de 2 büyük parti vardı: Muhafazakâr Parti ve İşçi Partisi. İngiltere'de son zamanlarda Liberal Demokrat Parti de 3. büyük parti olarak öne çıktı. Türkiye'de siyasi yapı oturmuştur. Türkiye'de biri diğerine göre epeyce büyük olmak üzere 2 büyük parti varlık gösteriyor: Adalet ve Kalkınma Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi. Bir de orta boyda Milliyetçi Hareket Partisi var. 2011 Genel Seçimine 15 siyasi parti ve bağımsızlar katıldılar. Oylar 3 siyasi partide (AK Parti, CHP, MHP) ve Kürt milliyetçisi bağımsızlarda toplandı. 2011 Genel Seçiminde; AK Parti, CHP, MHP ve Kürt milliyetçisi bağımsızların toplam oyu % 95 civarında oldu. Yani Türkiye'de var olan 4 ana siyasi görüş, 4 ana zihniyet (1- Müslümanlık, Türkiyelilik, Anadoluluk, ülkenin ve milletin değerlerine bağlılık, millî ve manevi değerlerimize bağlılık, Müslüman demokratlık, muhafazakâr demokratlık (AK Parti Zihniyeti), 2- Laikçilik, Kemalizm (CHP Zihniyeti), 3- Türk Milliyetçiliği (MHP Zihniyeti), 4- Kürt Milliyetçiliği (HDP Zihniyeti)) 4 siyasi partide (AK Parti, CHP, MHP ve HDP) toplandı. Sizin tam tersinize şunu söylüyorum: Türkiye'de insanlar; AK Parti, CHP, MHP ve HDP'nin dışında hiçbir siyasi partiye oy vermesinler. Çünkü Türkiye'deki belli bir toplumsal temeli olan bütün ana siyasi görüşleri bu 4 siyasi parti temsil etmektedir. Müslümanlık, Türkiyelilik, Anadoluluk, ülkenin ve milletin değerlerine bağlılık, millî ve manevi değerlerimize bağlılık, Müslüman demokratlık, muhafazakâr demokratlık ve benzeri değerlere mi sahipsin, bu değerleri mi savunuyorsun, öyleyse oyunu AK Parti'ye vermelisin. Laikçilik, Kemalizm ve benzeri değerlere mi sahipsin, bu değerleri mi savunuyorsun, öyleyse oyunu CHP'ye vermelisin. Türk Milliyetçiliği ve benzeri değerlere mi sahipsin, bu değerleri mi savunuyorsun, öyleyse oyunu MHP'ye vermelisin. Kürt Milliyetçiliği ve benzeri değerlere mi sahipsin, bu değerleri mi savunuyorsun, öyleyse oyunu HDP'ye vermelisin. Böyle düşünüyorum. Mademki Türkiye'deki 4 ana siyasi görüş 4 ana siyasi partide temsil ediliyorlar ve bunların dışında temsil edilmeyen başka bir ana görüş yok, (Bunun apaçık delili 2011 Genel Seçiminin sonucudur ki, bu 4 ana zihniyetin temsilcilerinin almış olduğu % 95 civarındaki oylardan sonra gelen siyasi parti % 1'lik Saadet Partisi olmuştur) öyleyse milletimiz mevcut siyasi tavrını sürdürmeli ve oylar Türkiye'deki 4 ana siyasi görüşün temsilcileri olan 4 ana partide (AK Parti, CHP, MHP ve HDP) toplanmalıdır. Türkiye'de siyasi yapı oturmuştur. Ne sağda, ne solda ne de merkezde yeni bir siyasi partiye gerek vardır. Normal şartlarda, 2011 Genel Seçiminde ortaya çıkmış olan tablonun benzeri bir tabloyu önümüzdeki yıl yapılacak olan 2015 Genel Seçiminde de göreceğiz diye tahmin ediyorum. 2011 Genel Seçimi Sonucu http://s3.postimg.org/oiu473r8j/2011...imi_Sonucu.png Boşuna uğraşıyorsunuz diye şunun için söylüyorum: İstediğiniz kadar yazın çizin söyleyin, normal şartlarda genel olarak; AK Partili vatandaşlarımız oylarını yine AK Parti'ye vermeye, CHP'li vatandaşlarımız oylarını yine CHP'ye vermeye, MHP'li vatandaşlarımız oylarını yine MHP'ye vermeye, HDP'li vatandaşlarımız da oylarını yine HDP'ye vermeye -HDP seçime bağımsız adaylarla girerse HDP'nin göstereceği bağımsız adaylara vermeye- devam edeceklerdir. Parantez içinde şunu ekleyeyim: Milletimiz, 2011 Genel Seçiminde AK Parti'ye % 50 oranında oy vermiştir sağolsun. AK Parti'nin oyu elan % 50'ler civarındadır. AK Parti; en iyi, en doğru ve en başarılı siyasi parti olarak % 50'den fazla oyu hak etmektedir. AK Parti'nin oyu % 50'nin üzerinde olmalıdır. Çünkü AK Parti hem; fikriyat, ideoloji, zihniyet olarak en iyi ve en doğru siyasi parti hem de hizmetleriyle en çok hizmet etmiş olan en iyi partiyken hem de AK Parti'nin başlıca 3 rakibi de faşist zihniyetli faşizan partilerdir (CHP, MHP ve HDP). |
Yazımı dikkatli okuyanlar görecektir ki zaten sizin bahsettiğiniz olayı yani halkın bu partilere kategorize olduğu gerçeğini reddetmiyor, onu sadece tanımlıyorum.
Bunun sebebinin korku olduğunu söylüyorum ve bu korkunun da sistemin bozukluğundan, tıkanıklığından kaynaklandığını söylüyorum. Sistem bozuk çünkü çoğunlukla iktidar olanın sınırsız bir iktidar gücü potansiyeli var ve insanlar bu güçten korkuyor. Türkiye ne yapıp edip demokratik iktidar değişikliği ritmine girebilmelidir. Bu tıkanıklıkta takılmamalıdır, aksi halde görünen o ki Şanghay Beşlisine doğru yaklaşıp, ABden uzaklaşıyoruz. Ve ABden uzaklaşmak ne demek? Sistem asla düzelmeyecek ve güçlü-otoriter iktidar anlayışı daha da gelişecek demektir. Atatürk devri tek parti anlayışı Türkiye'de yeniden tesis olunuyor demek. Çoğunluk seçiyor olabilir, zararı yok, Hitler de demokrasi ile başbakan olmuştu. Halkın demokratik olgunluğa erişme sürecini yaşıyoruz hep beraber. |
Alıntı:
AK Parti'ye, CHP'ye, MHP'ye ve HDP'ye verilen oyları bütünüyle korku faktörüne bağlamanız doğru olmaz. Oy vermede korku da bir faktördür elbette; ama ana faktör temsiliyettir. Kendimizi, görüşlerimizi, zihniyetimizi vb. anlayışlarımızı temsil eden partilere oy veririz genelde. Başka faktörler için de oy veririz elbette, mesela yapılan hizmetler için mesela partilerin vaadleri için; ama oy vermede asıl etken; kimliğin, fikriyatın, zihniyetin temsilidir. Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti), 1990'lı yılların ANAP + DYP + Refah Partisi tabanlarını 2000'li yıllarda büyük ölçüde kendi çatısı altında toplamıştır. 1995 Genel Seçiminde ANAP + DYP + Refah Partisi'nin almış oldukları toplam oy % 20'şerler civarından % 60'tır. 2011 Genel Seçiminde AK Parti'nin almış olduğu oy ise % 50'dir. AK Parti, 1990'ların bu 3 siyasi partisinin (ANAP, DYP ve Refah Partisi) toplam oyundan 10 puan az oy almıştır. Oysa AK Parti; zihniyet, fikriyat, dünya görüşü olarak o 3 partiden de fersah fersah üstündür Allah'a şükürler olsun ve AK Parti, yapmış olduğu olağanüstü ve muhteşem hizmetlerle Türk Siyasi Tarihi'nde 1908 yılından 2014 yılına kadar iktidar olmuş tüm siyasi partiler arasında Türkiye'ye ve Türk Milleti'ne açık ara en çok hizmet etmiş olan en iyi ve en başarılı siyasi parti olmuştur hamdolsun. Bu durumda AK Parti'nin oyunun normalde, ANAP'ın + DYP'nin + Refah Partisi'nin 1995 Genel Seçiminde almış olduğu toplam oy olan % 60'tan daha fazla olması gerekirken % 50 olmuştur. Bunun temelde 3 nedeni vardır. 1. Neden: Refah Partisi'nin küçük bir bölümü % 1 - % 2'lik Saadet Partisi'nde temsil edilmektedir. 2. Neden: ANAP ve DYP'nin seküler seçmenleri, oylarını dindar ağırlıklı merkez sağ AK Parti yerine laik CHP'ye vermektedirler. 3. Neden: ANAP ve DYP'nin milliyetçiliğe yakın olan seçmenleri oylarını MHP'ye vermektedirler. Normalde ANAP + DYP + Refah Partisi'nin 1995 Genel Seçiminde almış olduğu % 60 oranında oydan daha fazla oy alması beklenen AK Parti işte bu ve benzeri sebeplerle 2011 Genel Seçiminde % 50 oy almıştır. Buradan sizin, alternatif bir merkez partiye ihtiyaç var yorumunuza geliyorum. Eğer dediğiniz gibi olur ve Türkiye'de bazı tanınmış kadroların öncülüğünde alternatif bir merkez parti kurulursa, o siyasi partinin, oylarını asıl bölebileceği siyasi parti AK Parti değil, CHP'ye giden seküler merkez sağ oyların CHP'den ayrılıp o alternatif merkez partiye gidebileceği sonucunu doğurabileceğinden dolayı CHP'dir. AK Parti'nin % 40 civarında kemikleşmiş oyu ve % 50 civarında oyu vardır. AK Parti'nin % 50 civarındaki oyunun % 60'lara kadar yükselebilmesi de muhtemeldir ve kanımca olması gerekendir. Çünkü AK Parti hem en iyi hem de en doğru siyasi parti olduğu gibi, aynı zamanda da ülkemize ve milletimize tarihte en çok hizmet etmiş olan en başarılı siyasi partidir. |
Korku var derken nefret yoktur demiyorum. Ayrıca korku var derken bir kesim için var bir kesim için de yok demiyorum. Açıkçası kendi kesimini koruyacağım derken karşı kesimin görmemezliğe gelinmesinden sıkıldım. Yarın CHP iktidar olduğunda eğer bazı özgürlükleri engelleyebilme imkanı olursa bu 12 senedir iktidar olan AKPnin suçu olacaktır çünkü sen hukuku oturtmadıkça ve iktidarı daha da güçlendirdikçe yarın kim iktidar olursa o iktidarın karşıt kültüründeki insanlar tehlike altına girecektir.
Sizin yazdıklarınızı reddetmiyorum, bunlar benim de hep söylediğim ve desteklediğim şeylerdi zaten ama burada bambaşka bir şeye vurgu yapıyorum. 12-13 yıl oldu AKP iktidar olalı ve AB hedefi ne oldu acaba? AB neden kimsenin işine gelmiyor söyliyeyim çünkü AB sorumluluk yüklüyor, insan haklarından dem vuruyor. Kemalizm'in işine gelmiyor çünkü 1930 tarzı Ulusalcı Faşizm unsurlarını kaldırın diyor. Her yerde Atatürk olmaz. İslamcıların işine eskiden geliyordu tesettür ve din eğitimi hürriyeti konusunda ama şimdi iktidar elde olunca tahakküm kurma hedefi ile AB çelişiyor. Başta Cemaatle olan ittifak da işine geliyordu AKPnin tıpkı AB söylemlerinin eskiden işine gelmesi gibi. Ama şimdi işine gelmiyor... Zaten liberal demokratların muhalefeti bu gerçekten sonra başladı. Erdoğan, ABden uzaklaştı. AB eşitlik ve özgürlük temeli olan bir yapı fakat ABden uzaklaşan iktidarın Kafasında kendi tahakkümü altındaki sözde bir Eşitlik var yani abi-kardeş eşitliği gibi. Laik ve demokratik bir devlet reisinin ulu orta kadın erkek eşitliği, içki ayran, vapura binen kızlar, vs. gibi konulara girmesi rahatsız edici ve gereksiz. Arkadaş çevrende istediğini konuş ama bir makam mevki sembol olarak kürsüde konuşurken halkı kışkırtma, halkın bir kesimi ile ters düşme, ezme, aşağılama. |
Türkiye'nin Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakereleri devam etmektedir. AB ile tam üyelik müzakeresi ilişkilerimizde sorunun kaynağı AK Parti ve Türkiye değil, AB'dir. Kıbrıs meselesi kilitlenmiştir; Rum tarafının anlaşmazlığı nedeniyle Kıbrıs meselesi çözüme ulaşamamaktadır. BM Eski Genel Sekreteri Kofi Annan'ın Annan Plânı isimli plânının yapılan halk oylamalarında Kuzey Kıbrıslı Türkler evet oyu vermişlerken, Güney Kıbrıslı Rumlar hayır oyu vermişlerdir. AB ile tam üyelik müzakerelerimizde Kıbrıs meselesinin kilitlenmesi ve bazı Avrupalıların hem İslam ülkesi olan hem de büyük bir nüfusa sahip olan Türkiye'nin bu özellikleri sebebiyle AB'yi girmesini istememeleri müzakere sürecinin uzamasına sebep olmaktadır. Yani Türkiye'nin AB ile tam üyelik müzakerelerinde hatalı olanlar AK Parti ve Türkiye değil, Kıbrıs meselesini kilitleyen Güney Kıbrıslı Rumlar ve büyük bir nüfusa sahip olan İslam ülkesi Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üye olmasına karşı olan bazı Avrupa ülkeleridir.
|
Alıntı:
Zengin çocuğu şımarık laikler, ordumuz içindeki vatan haini darbeci subayları kışkırtarak o darbeci alçakları tam 4 kere (27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 askerî darbeleri) vatanımıza ve milletimize saldırttılar. Laikçilerin aşırı iktidar hırsı Türkiye'deki askerî darbelerin ana sebebidir. O beyinsiz laikçiler şu apaçık ve reddedilemez gerçeği o kalın kafalarına soksunlar: İslam ülkesi Türkiye'nin iktidarı Müslüman Türk Milleti'ne aittir. Laikçiler; değil 4, 4 milyon, 4 milyar askerî darbe de yapsalar, Türkiye'nin sahibi olan Türk Milleti, laikçilerin 4 milyarıncı askerî darbelerinden sonra bile kendine ait olan iktidarı kendi ellerine alacaktır inşaallah. Türkiye'nin sahibi Türk Mileti'dir ve millet, sahibi olduğu bu güzel ülkenin iktidarının da yegâne hâkimidir; yani: "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." Menderes hakkında anlattıklarınıza gelince... Söyledikleriniz doğru değil. CHP ve CHP Zihniyeti, Demokrat Parti'yi (DP) devirmek için ordumuzu kışkırtma faaliyetlerine yani darbecilik yapmaya başladılar ve DP de Tahkikat Komisyonu kurarak CHP'nin darbeciliğini ortaya çıkarmaya çalıştı. Yoksa DP, zengin çocuğu laiklere baskı yapmıyordu. Zengin çocuğu laikler, azarak İslam ülkesi Türkiye'ye ve Müslüman Türk Milleti'ne saldırdılar; 39 eşkiya subaya yaptırtmış oldukları 27 Mayıs 1960 cuntasının askerî darbesiyle DP'yi iktidardan devirerek Müslüman Türk Milleti'nin iktidarını silah zoruyla, terörle gasp ettiler. Şunu iyicene anlayın: Sorun sağda ve merkez sağ partilerde (Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi ve Adalet ve Kalkınma Partisi vd.) değildir; sorun solda ve merkez sol partilerdedir (Cumhuriyet Halk Partisi vd.). Türkiye'deki sağ; iyidir, vatanseverdir, millete hizmetkârdır; Türkiye'deki sol; kötüdür, azgındır, darbecidir. Demokrat Parti iktidarında CHP, halkı kutuplaştırdı. Adalet Partisi iktidarında CHP, halkı kutuplaştırdı. Anavatan Partisi iktidarında, 1980 darbesi sonrası kapatılmış olan CHP'nin versiyonları halkı kutuplaştırdılar. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında CHP, halkı kutuplaştırdı. Sağ devamlı olarak iktidara geldi ve ülkemize ve milletimize olağanüstü ve muhteşem hizmetlerde bulundu; ebedi muhalefet olan solcu CHP ve solcu CHP Zihniyeti, halkı kutuplaştırarak, ordumuzu kışkırtarak, sağın, sağ iktidarların ülkemize ve milletimize yapmış oldukları hizmetleri bütün gücüyle engellemeye çalışarak devamlı olarak vatanımıza ve miletimize ihanet ettiler. Bakın, Efsane Başbakanlarımızdan Adnan Menderes, CHP'nin ve CHP Zihniyeti'nin darbeciliklerini, anarşizmini 1 Mayıs 1960 tarihinde yapmış olduğu bir konuşmasında nasıl anlatıyor. Menderes'in o konuşmasını lütfen dikkatlice dinleyiniz ve o konuşmanın, CHP'nin ve CHP Zihniyeti'nin 1960 yılındaki Anarşist Darbeci Vatan Haini Laikofaşist kalkışmasını anlattığı gibi, Menderes'in o konuşmasında söyledikleri, günümüzde geçen sene yaşamış olduğumuz 31 Mayıs 2013 Anarşist Darbeci Vatan Haini Laikofaşist Gezi Kalkışması'nı da âdeta anlatıyor.
"Aziz ve muhterem vatandaşlarım. Her an, her saat başında yalan haberler, birtakım korkunç şaiyalar çıkarılmak suretiyle heyecan yaratmak ve bu heyecan vasatında birtakım kışkırtmalar da yaparak hadiseler çıkartmak istenmekte olduğunu ve bu yıkıcı faaliyetlerin belli merkezlerden idare edilmekte bulunduğunu dünkü konuşmamda arz ve ifade etmiştim. Bu şaiyalara, bu yalan haberlere inanılmamasını ve hatta bunları yayanların, alâkalılara ve vazifelilere ihbar edilmesini de ayrıca rica etmiştim. Filhakika, ortada hiçbir şey yokken hadiseler çıkarabilmek için ancak bu yollara ve bu usullere müracaat olunur. Kandırılması en kolay olan ve toplantı hâlinde bulunan zümreler seçilmek suretiyle bunların üzerinde daimi surette yıkıcı faaliyet ve propagandalar tekzif edilir ve bunlar küçük bir zümre bile olsalar, otuz milyonluk Türkiye'nin hacmine ve ebadına nispetle bir zerre dahi teşkil etmeseler, bunlar sanki teşkilatlı ve vurucu bir kuvvetmiş gibi ele alınarak bir memleketin kaderi üzerinde pervasızca oynayabilmek imkânlarının aranmasına ve bu yolların araştırılmasına çıkılır. İstanbul ve Ankaramızda iki gündür yaratılmak istenilen hadiselerin kısaca izahı ve mânâsı işte bundan ibarettir. Bir memlekette birtakım ayaklanma hareketleri için vasat ve şartlar hiçbir suretle müsait değilse, profesyonellerin, bu işlerin esnafı olanların tutacakları yol işte budur. Güzelim memleketimizde ayaklanmalar için hiçbir sebebin mevcut olmadığı aşikâr. Memleketimiz eski devrin hürriyetsizlik ikliminden çıkıp çok partili bir idareye kavuşmuştur. Binaanaleyh; hürriyetsizliğin, tek parti tahakkümünün ve seçim yapmadan iktidarda olmanın, seçim yapıldığı takdirde ise rey sandıklarının nasıl kırılıp on binlerce mazbatanın nasıl tahrip edildiğinin ve nasıl reylerin çalınıp millet iradesinin ayaklar altında çiğnendiğinin türlü ve aşikâr misallerini görmüş ve yaşamış bir memleketiz. Bu iklimin içinden çıkıp gelmekteyiz. Diğer taraftan, sefalete mahkûm olmanın bu memleketin kaderi olduğuna inanmışcasına ve bunu kabul etmişcesine çeyrek asır içerisinde; memleketin meselelerine, vatandaşın ihtiyaçlarına, medeni ve ileri bir hayata kavuşmanın icaplarına nasıl omuz silkercesine lakayt kalındığını görüp yaşamış olan bir memlekettir Türkiye. Ve Türkiyemiz bugün, asırlarca yapılamayanların on sene içinde nasıl yapıldığını, memleketin bir baştan öbür başa her birisi bir kıymeti olan sayısız eserlerle nasıl donanmış hâle geldiğini görmektedir. Ziraatte, sanayide, madencilik ve nakliye ekonomisinde, velhasıl iktisadi hayatın bütün kollarında Türkiye'nin nasıl akla sığmaz bir süratle bir asırlık bir mesafeyi bir on sene içinde aldığını görmekteyiz. Terakki, umran, imar, iktisadi kalkınma, içtimai düzen, velhasıl medeni ve ileri bir cemiyet olmanın bütün şartlarını muayyen bir nizam ve ülkü içinde nasıl hep birden ele alınıp tahakkuk yoluna konmuş olduğunu vatandaşlar görmektedir. On sene evvelki ile bugünü vatandaşlar kıyaslayabilmekte ve hükümlerini vermiş bulunmaktadırlar." Rahmetli Adnan Menderes'in 1 Mayıs 1960 tarihinde yapmış olduğu bu konuşmayı alın, Gezi Kalkışması'nın başladığı Mayıs 2013'ün sonlarında yapılmış varsayın. Gördüğünüz gibi değişen bir şey yok! Laikçi zengin çocukları 1960 Nisanında-Mayısında Türkiye'ye ve Türk Milleti'ne saldırdıkları gibi, o laikçilerin günümüzdeki devamları olan laikçiler de Mayıs 2013'de yapmış oldukları Gezi Kalkışması'yla Türkiye'ye ve Türk Milleti'ne saldırdılar. Mayıs 2013'ün Mayıs 1960'dan farkı şu oldu: Laikçiler bu sefer başaramadılar. Arzuladıkları, hayal ettikleri askerî darbeyi gerçekleştirmediler ve Müslüman Türk Milleti'nin günümüzdeki iktidarı olan AK Parti iktidarını; gayrimeşru yol askerî darbeyle, silah zoruyla, terörle deviremediler Allah'a şükürler olsun. |
Rahmetli Adnan Menderes, başka bir konuşmasında da CHP'nin ve CHP Zihniyeti'nin kötülüklerini şöyle anlatıyor: "Esasen öteden beri milletçe kalkınmamızın düşmanı kesilmediler mi?! Şimdiye kadar memleketin muvaffakiyetlerinden birisini dahi kaale alıp bahsettiler mi?! Türk Milleti'nin zekâ ve gayretinin mahsulü olan binbir eserden birisine bile başlarını çevirip baktılar mı?! Milletin olan her güzel şeyden birisini dahi benimsemek faziletini gösterdiler mi?! Hayır, aksine olarak her muvaffakiyeti bir felaket, her güzel ve muhteşem eseri bir zarar diye göstermek için seneler ve senelerdir nasıl çırpındıklarını milletçe bilmiyor muyuz?!" |
Türkiyenin sadece Huzura ihtiyaci var. Baska hicbirseye ihtiyaci yoktur. Sistem iyidir böyle. Biz Gavur degiliz. Biz pislik istemiyoruz. Icki, Kumar istemiyoruz.
|
Cihannur, zaten şu kesim kötüdür bu kesim iyidir gibi genelleme yaparak basitçe zekan çalışmasa burada particiliğin köşe başına oturtmazdın, seni de anlıyorum....
Menderes en büyük hizmetleri yapmış siyasetçilerden birisidir ama bunu deneme rağmen neyden bahsetmeye çalıştığımı hala idrak edemiyor ve bunu duygusallıkla çarpıtıyorsan ya bunu kasten yapıyorsun ya da.... Neyse... Uzatmaya gerek yok... BayMC seni zaten anlamıyorum ve anlamak da istemiyorum. Açtığım konuyu nereden nereye getirmişsin. Yazdıklarımı anlama özenini göstermeyenlere tahammülüm yok... Bu özeni göstermeyenlere ısrarla anlatma vaktim de yok... Yazdıklarımı anlayan anladı... AKP ve DPyi beğenip tutan bir çizgide olarak bunları söylüyorum... Hala o zaman niye böyle yazıyorsun diyenler hakikaten gerizekalıdır... |
Alıntı:
1- Türkiye'de 96 siyasi parti faaliyettedir. Bunların arasında merkez patiler de vardır. Türkiyede siyasi parti kurmak çok kolaydır. Vatandaş olan 30 kişinin imzasıyla siyasi parti kurulabilir. Ülkemizdeki kurulu bulunan 96 siyasi parti yetmiyorsa bir 96 tane daha siyasi parti kurulsun, mahzuru yok. 2- Türkiye siyasetinde belli toplumsal temeli ve ağırlığı olan 4 ana görüş (1- Müslümanlık, Türkiyelilik, Anadoluluk, ülkenin ve milletin değerlerine bağlılık, millî ve manevi değerlerimize bağlılık, Müslüman demokratlık, muhafazakâr demokratlık, 2- Laikçilik, Kemalizm, 3- Türk Milliyetçiliği, 4- Kürt Milliyetçiliği) 4 ana siyasi partide (AK Parti, CHP, MHP ve HDP) temsilini bulmaktadır. 3- İstediğiniz kadar; ister merkezde, ister sağda, ister solda siyasi parti kurun farketmez; çünkü Türkiye'deki siyasi yapı oturmuştur ve normal şartlarda önümüzdeki genel seçimlerde de bu oturmuş siyasi yapının tezahürlerini görmeye devam edeceğizdir. 4- Türkiye'deki toplumsal temsiliyeti yapmada AK Parti, MHP ve HDP'de sorun yoktur. Bu siyasi partiler, toplumsal temsilini yapmış oldukları kesimlerin; fikriyatlarını, zihniyetlerini, görüşlerini, anlayışlarını tutarlı bir biçimde temsil etmektedirler. Türkiye'nin siyasi yapısında 4 ana siyasi görüşün 4 ana temsilcisi AK Parti, CHP, MHP ve HDP'den sadece CHP, temsilini yapmakta olduğu kesimi tutarlı bir biçimde temsil edememekte ve temsiliyet krizi yaşamaktadır. CHP, Etro Kemal'in genel başkanlığında Yeni CHP (YCHP) diye bir şey tutturmuş; ama başarısız ve beceriksiz bir genel başkan olduğu için CHP'yi sözde YCHP'ye özde ise Ne İdüğü Belirsiz Bukalemun CHP'ye (NİB BCHP) dönüştürmüştür. CHP, amorf bir yapı arz etmektedir. Sosyal demokrat desen, değil, Atatürkçü-Kemalist-ulusalcı desen, değil, merkez sağ desen, değil, ne idüğü belirsiz ve renkten renge giren bir yapı. 5- Türk siyasetinin mevcut yapısında etkili ve oy alabilecek bir merkez parti kurulup siyaset yapabilirse, o merkez partinin, oylarını asıl böleceği parti AK Parti değil, CHP olur. Çünkü AK Parti, dindar ağırlıklı merkez sağ siyasi parti olarak ve; en iyi, en doğru ve en başarılı siyasi parti olarak sağda ve merkezde yer alan büyükçe bir kesimin temsilini başarıyla yapmaktadır ve yapmış olduğu olağanüstü ve muhteşem hizmetlerini de sürdürdüğü için oylarını koruyabilmektedir. CHP ise temsiliyet krizi yaşamasının yanı sıra, kendi doğal seçmeni olmayan ama sekülerlik paydasında buluştuğu bir kısım merkez sağ seçmeni de bünyesi altında toplamıştır. Türkiye'de kurulacak muhtemel bir merkez partisi toplumda karşılık bulursa o partiye gidecek ilk seçmenler, daha önce merkez sağa oy verip, merkez sağın, dindar ağırlıklı merkez sağ AK Parti'de temsil edilmesiyle başlanmasıyla sekülerlikleri sebebiyle CHP'ye oy vermeye yönelmiş o seküler merkez sağ seçmenlerden olacaktır büyük ihtimalle. Türk siyaseti üzerine genel yorumlar yaptıktan sonra şimdi de son söylediğiniz sözlere değineyim. Yazmış olduğum mesajımda, şu kesim kötüdür bu kesim iyidir gibi basitçe genelleme mi yapmışım?! Bakın, yazmış olduğum o sözleri burada alıntılayayım ve ne demek istediğimi açarak kısaca anlatayım. Diyorum ki, "Türkiye'deki sağ; iyidir, vatanseverdir, millete hizmetkârdır; Türkiye'deki sol; kötüdür, azgındır, darbecidir." Bu söylediğimi dikkatlice okuyunca anlayacağınız üzere, kesimlerden değil ideolojilerden, fikriyatlardan bahsediyorum. Açayım: Türkiye'deki sağ (Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi vd.) devamlı olarak iktidara gelmiş ve apaçık ve reddedilemez bir gerçektir ki ülkemize ve milletimize olağanüstü ve muhteşem hizmetlerde bulunmuştur, yani: Türkiye'deki sağ; iyidir, vatanseverdir, millete hizmetkârdır. Türkiye'deki sol (Cumhuriyet Halk Partisi vd.) ise iktidara gelmiş olan sağ partilere devamlı olarak yıkıcı ve düşmanca muhalefet yapmış, Türkiye'de son 55 yılda 4 askerî darbe (27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 askerî darbeleri) yapılmasına sebebiyet vermiş, apaçık ve reddedilemez bir gerçektir ki ülkemize ve milletimize yapmış olduğu bu ve benzeri kötülüklerle ülkemizin yeteri kadar gelişememesinin başlıca sorumlusu olmuştur; yani: Türkiye'deki sol; kötüdür, azgındır, darbecidir. Çalışmayan zekâmla particiliğin köşe başına mı oturmuşum?! Bu söylediğinize cevabı, safahat kardeşime yazmış olduğum bir mesajımı burada alıntılayayak ve particiliğin köşe başına oturmadığımı anlatan kısmı kalınlaştırarak ve altını çizerek vereyim. Vel Hasılı Kelam bölümünde AK Parti Forum Sohbet konusunda yazmış olduğum mesajım: Alıntı:
|
|
Alıntı:
1- Türkiye'de ekonomik kriz ya da benzeri bir sarsıcı durum olmadığı takdirde AK Parti'nin oyunun % 45'in altına düşmeyeceği ve 2015 Genel Seçiminde AK Parti'nin en az % 45'ler civarında oy alacağı kanaatindeyim. 2- Emine Ülker Tarhan'ın kurmuş olduğu Anadolu Partisi'nin, 2015 Genel Seçimine katılıp katılmayacağı belirsizdir. Çünkü genel seçime 6 ay kadar bir süre kalmıştır ve bildiğim kadarıyla seçime katılabilmek için seçimden en az 6 ay önce Türkiye'de illerin ve ilçelerin en az belli bir bölümünde örgütlenme zorunluluğu vardır. Bu durumda eğer 2015 Genel Seçiminin 7 Haziran 2015 tarihinde yapılacağına karar verilrse, Anadolu Partisi'nin en geç 7 Aralık 2014 tarihine kadar seçime katılmaya hak kazanacak kadar örgütlenmesini tamamlaması gerekmektedir ve bunun içinde bir hafta on gün kadar kısa bir süre kalmıştır. 3- Eğer Anadolu Partisi genel seçime katılabilse bile, Emine Ülker Tarhan'ın güçlü bir rüzgâr yakalayabileceğini zannetmiyorum. Eğer Biçare Sarıgül, TDH'yi partileştirip seçime katılsaydı, o, güçlü bir rüzgâr yakalayabilir ve belki de % 10 barajını zorlayabilirdi. Anadolu Partisi için ise böyle bir şeyi öngörmüyorum. Anadolu Partisi için en iyi sonuç % 3'ün üzerinde oy alıp hazine yardımı almaya hak kazanmak olur. 4- Adalet ve Kalkınma Partisi'ni (AK Parti), ANAP ya da DYP ile kıyaslarsanız yanlış yaparsınız. Türkiye'de 1908 yılından bugüne kadar siyasi hayatımızda çok sayıda siyasi parti gelip geçmiştir ama onların hiçbiri bir AK Parti değildir. AK Parti, Türk Siyasi Tarihi'nin; en iyi, en doğru ve en başarılı siyasi partisi olduğu gibi, aynı zamanda da en efsane siyasi partisidir. AK Parti, Demokrat Parti Efsanesini geride bırakarak tarihimizin en efsane siyasi partisi olmuştur. Böylelikle Demokrat Parti efsanelikte 2. sırada yer almıştır. 5- AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu'nu da Mesut Yılmaz ya da Tansu Çiller ile kıyaslamanız doğru olmaz. Türkiye'nin önemli ve değerli profesörlerinden ve entellektüellerinden biri olan Ahmet Davutoğlu, kimsenin kuklası değildir ve böyle bir zilleti kabul etmeyecek kadar karakterli bir insandır. 6- Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, başbakanlığı döneminde; Anasol-M'nin batma durumuna getirdiği ekonomiyi toparladı, Türkiye'nin IMF'ye olan 23.5 milyar dolar civarında borcunu sıfırladı, faizlerin epey düşmesini sağladı, ülkemizin milli gelirinin ve kişi başına düşen milli gelirimizin 3 kata kadar artmasını sağladı, yapmış olduğu; duble yollarla, konutlarla, dersliklerle, ünivesitelerle ve benzeri olağanüstü ve muhteşem hizmetlerle Türkiye'nin gelişmiş ülkelerin gelişmişlik seviyelerine yaklaşmasını sağladı. Erdoğan Dönemi, Türk Siyasi Tarihi'nin en iyi ve en başarılı dönemi oldu Allah'a şükürler olsun. Davutoğlu Dönemi'nin, Erdoğan Dönemi'nden daha başarılı bir dönem olacağı kanısındayım. Çünkü Erdoğan, kendisine bırakılmış olan enkazı kaldırdı, ekonomiyi rayına oturttu, kışlasından çıkmış olan ordumuzu kışlasına soktu, Ergenekon Terör Örgütü'nü ve Balyoz Cuntası'nı etkisiz hâle getirdi, Gezi Kalkışması'nı ve Dostmodern Paralel Kalkışma'yı bastırdı ve nihayetinde Davutoğlu'nun önüne Türkiye'yi 10 yıl içinde gelişmiş ülke yapabilme şartlarını bütünüyle hazırladı. Zor bir 12 yılı (Erdoğan Dönemi) geride bıraktık. Önümüzde ise 2023 yılı hedeflerimize ulaşmada geride bıraktığımız 12 yıla göre daha kolay bir 10 yıllık dönem (kısmetse Davutoğlu Dönemi) bizi bekliyor. Önümüzdeki 10 yılda; Erdoğan'ın liderliğinde, AK Parti iktidarında, Davutoğlu Dönemi'nde Allah'ın izni ve inayetiyle Türkiye uçuşa geçecektir. 7- AK Parti'nin tek başına iktidar olmasının kolay kolay engellenemeyeceği kanaatindeyim. 2015 Genel Seçiminde de AK Parti tek başına iktidar olacaktır inşaallah. Bakın, aşağıda; 2002, 2007 ve 2011 Genel Seçimlerinin sonuçlarını gösteren seçim haritalarına yer veriyorum. 2015 Genel Seçiminde de işte bu aşağıdaki seçim haritalarına benzer bir seçim haritasıyla karşı karşıya geleceğimizi düşünüyorum. İnsanlar gece yatıp sabah kalktıklarında oy verdikleri siyasi partiyi değiştirmiyorlar. AK Parti, doğru olan siyasi çizgisini koruduğu ve ekonomimizi de iyi götürdüğü müddetçe oylarını büyük ölçüde koruyacaktır inşaallah. 2002 Genel Seçimi Sonucu http://s25.postimg.org/9zb7gll0f/200...imi_Sonucu.png 2007 Genel Seçimi Sonucu http://s25.postimg.org/gt75upfhb/200...imi_Sonucu.png 2011 Genel Seçimi Sonucu http://s25.postimg.org/ags0kvcf3/201...imi_Sonucu.png Bu şarkı burada bitmez. Bizi izlemeye devam edin.http://s25.postimg.org/wrna0bh97/D_r...kan_Smiley.gif |
Aynı linkte Bayrakçı'nın sözünü cevap olarak koydum.
|
Alıntı:
CHP, 2011 Genel Seçiminde % 26, 2014 Yerel Seçiminde ise % 24 oranında oy aldı. MHP, 2011 Genel Seçiminde % 13, 2014 Yerel Seçiminde ise % 17 oranında oy aldı Yukarıdaki sonuçlardan da görüleceği üzere 2011 Genel Seçiminden 2014 Yerel Seçimine seçim sonuçlarında büyük bir değişim olmamıştır. İşte bu yüzden AK Parti'nin oyunun % 40'ın altına düştüğü açıklamasını gerçekçi bulmuyorum. |
İşte SONAR şirketi o tüm saydığınız seçim sonuçlarını en fazla bir puan oynayarak ya da oynamayarak tam isabetle bilmiştir.
Şimdi de anket sonuçlarına göre AKP %40'ın altında gözüküyor. Tek başına iktidar olmak için %42 oy oranı gerekiyor. Ben CB seçimleri öncesinde de aynı görüşteydim şimdi de aynı görüşteyim. Erdoğan CB olduğu için bundan sonra AKP tek başına iktidar olamaz. Koalisyon hükumeti olur. Gayet gerçekçi. Ayrıca bu şirketin güvenilirliği de gerek CHP gerek AKP taraftarlarının ilgisi ve saygısınca da kanıtlanmıştır. 2002'de AKP %40'ın altında oy alarak tek başına iktidar olmuştu fakat bu sefer bu mümkün değil çünkü mecliste daha çok parti olduğu için %42'yi bulması şart. AKP kamyonu devirme yoluna girdi. Bunun bir nedeni de Abdullah Gül'ün dışlanması. Gül'ün en azından Erdoğan ile aynı görüşte de olsa ayrı bir şahsiyeti vardı. Zaman zaman aykırı olabiliyor, korkmuyordu. Millet böyle insanlara saygı duyar ancak çünkü! |
Alıntı:
AK Parti'nin, 2015 Genel Seçiminde üst üste 4. kez tek başına iktidar olacağını tahmin ediyorum. Bakalım benim tahminim mi tutacak ve AK Parti tek başına iktidar mı olacak, yoksa sizin tahmininiz mi tutacak ve Türkiye, 2002 öncesinde olduğu gibi yeniden koalisyon hükümetiyle mi yönetilecek? 6-7 ay sonra 2015 Genel Seçimi sonrasında bu konuda tekrar görüşelim inşaallah. |
İnşallah
|
Evet Türkiye'nin kökten değişmesi lazım. Mesela Atatürk İlkeleri kaldırılmalı. Şeriat gelmeli. Daha birçok köklü değişiklik olması lazım.
|
Atatürk ilkeleri bence de kaldırılmalı. Şeriat da talep eden Müslümanlara gelmeli.
|
Konunuzun başlığını doğru bulmuyorum zülcenaheyn. Türkiye, 12 yıllık AK Parti iktidarında nefes alıyor. Türkiye, AK Parti iktidara gelmeden önceki karanlık günlerden kurtuldu hamdolsun. 2 Kasım 2002 ve öncesindeki siyasi ve ekonomik istikrarsızlık günlerinde değiliz artık.
Laik zengin çocukları da AK Parti iktidarında rahatlar. Siz Kadıköy'de oturuyormuşsunuz. Eviniz Bağdat Caddesi'ne yakın mıdır bilmiyorum. Müsait bir zamanınızda Bağdat Caddesi'ne giderek CHP'li laik zengin çocuklarının, Bağdat Caddesi'nde nasıl zevk-ü sefa içinde yaşadıklarını kendi gözlerinizle görebilirsiniz. % 10 civarındaki laik vatandaşlarımız, Müslüman Türk Milleti'nin hâkimiyeti altında rahatllık içinde yaşıyorlar. Size bir önerim daha var. Önce Kadıköy'de, CHP'nin son yerel seçimde % 72 oranında oy almış olduğu Kadıköy'de gezin. Sonra da AK Parti'nin % 61 oranında oy almış olduğu Sultanbeyli'ye gidin ve orada gezin. Bu iki ilçe de Anadolu yakasında bulunmakta. Aralarında çok mesafe yok. Gidin ve bu iki ilçeyi gezin. Sonra da, Kadıköy'de yaşayan laik zengin vatandaşlarımızın bol paralarla nasıl rahatlık içinde yaşarlarken, orta ve dar gelirli vatandaşlarımızın Sultanbeyli'de nasıl hayat mücadelesi verdiklerini görün. Yaşayacağınız böyle bir deneyim belki sizin fikirlerinizde değişime neden olur. Laik vatandaşlarımızın ne kadar rahatlık içinde yaşadıklarını, milletimiz çoğunluğunun ise nasıl bir hayat mücadelesi içinde yaşadıklarını görerek CHP'nin haksızlığını ve AK Parti'nin haklılığını anlamış olursunuz. Türkiye nefes alıyor zaten. Nefes alamayanlar; ekonomisi batmış olan Yunanistan, % 25 civarındaki işsizlik oranıyla ekonomik kriz yaşamakta olan İspanya ve yere yatırdıkları ve "I can't breathe" (nefes alamıyorum) diyen Eric Garner isimli siyahi vatandaşını polisleriyle öldüren, silahsız siyahi vatandaşlarını çocuk-büyük demeden polisleriyle öldüren Amerika Birleşik Devletleri gibi ülkeler... Siz Kadıköy'de yaşadığınız için belki de içinde bulunduğunuz ortamın etkisiyle Türkiye'nin nefes alamadığı yanılgısı içindesiniz ve bu yüzden, Türkiye nefes almalı diyorsunuz. Kadıköy'de çevrenizde çok sayıda CHP'li vardır; belki pek çok arkadaşınız da CHP'lidir. Oysa Türkiye, İstanbul'da; Kadıköy, Beşiktaş, Bakırköy; Ankara'da Çankaya; İzmir'de Karşıyaka'dan ibaret değil! Türkiye'de sadece, % 10 civarındaki laik vatandaşlarımız yaşamıyorlar. Bu konuda paylaşmış olduğum; 2002, 2007 ve 2011 genel seçim sonuç haritaları bu söylediğimin doğruluğunun açık misallerindendir. Laik CHP iktidara gelemiyor diye rahatsızlık yaşıyor olabilir. Laik CHP'nin yapması gereken şey şu: 6 ay kadar sonra muhtemelen 7 Haziran 2015 tarihinde genel seçime gideceğiz. CHP önümüzdeki 6 boyunca propaganda yaparak halkımızı kendisine oy vermeye ikna etmeye çalışmalı. Türkiye'de yapılan seçimler serbest ve demokratik seçimlerdir Allah'a şükürler olsun. Siyasi partilere bazı şartlar dahilinde dilediklerince propaganda yapma imkânı tanınmaktadır. Hazine yardımı alamayan partilerin para bulma sorunları var; fakat CHP yüklü miktarda hazine yardımı alabildiği için para sıkıntısı da yaşamamaktadır. İstediği gibi propaganda yapabilir. |
Evet, bu anlamda söyledim aslında. Türkiye nefes almalı derken iktidar olmayan kesimi kast ediyorum. Nitekim iktidar olan ve çıkarları bu doğrultuda kar eden kesim zaten nefes alıyor. He iktidar olmayan kesim de darbe dönemlerinde nefes alıyordu.
Ben ara sıra Halk TV ve +1'i de izlerim. Ve evet Kadıköy'de oturuyorum, burası CHP semti, caddeye de yakınım. Ama benim Erdoğan ve AKP eleştirilerim çevremdeki eleştirilerden farklıdır. Nefret ederek değil severek ve hatta oy veren biri olarak eleştiriyorum. Kadir Mısıroğlu bir gün Celal Bayar ile röportaj yapmaya gitmiş. Röportaj esnasında "sizin olduğunuz yerde ben CHP'nin yanındayım" demiş Celal Bayar. Benim durumum da tam tersidir. Eleştirimi yaparım, iktidarın yozlaştığını söylerim, fazla güçten dolayı haksızlık yapanların yakalanamadığını söylerim, zafer sarhoşluğunun verdiği hataları söyler ve kızarım ama Gezi olaylarının olduğu yerde hükumetin yanında olurum. Muhafazakar kesimde zenginleşen sermaye sahibi bir zümre oldu ve özgürlükler de sağlandı, artık kompleks yapacak bir durum yok Bağdat Caddesini göstererek. Ayrıca ben ekonomiden bir eleştiri yapmıyorum, milletin cebini konuşmuyorum. Başka bir alandan eleştiri yapıyorum. Rusya ile, Doğu ile yakınlaşabiliriz ve ekonomik, siyasi anlamda güçlü istikrarlı olabiliriz birlikler kurarak ama mesela: Osmanlıca dersi... Benim sempati ile baktığım bir olay... Ama bu seçmeli değil de zorunlu hale gelince o zaman bu bir dayatmaya giriyor, bir vatandaş tipi oluşturma yoluna giriliyor... Kemalizm İslam karşıtı olarak bir eğitim dayatmasında bulundu, bu artık kaldırıldı ama şimdi yeni bir dayatma başlıyor..... Demokrasi ne azınlıkların diktatörlüğü ya da dayatmasıdır ne de çoğunluğun bir dayatmasıdır, demokraside dayatma O-LA-MAZ! Çoğunluğun seçtiği iktidar olur, hükumet kurar ama azınlığın seçtiği de vardır, azınlığın seçtiğinin sesi az çıkıyor, sesi yetmiyor diye temel insan hakları görmezden gelinemez ve bir dayatmaya uğrayamaz. Şu Osmanlıcayı seçmeli yapıp cemevleri problemi çözülse ne olur? Hiçbir şey olmaz sadece demokrasi uygulanmış olur ama insanların dersi devleti ele geçirip hayallerindeki insan-vatandaş tipini yaratmak... Bunu Atatürk başaramadı, Erdoğan da başaramaz... Bu milletin her bir bireyi ne "Laik-Kemalist bir Türk" olacaktır ne de "Dindar ve Kindar Türkiyeli" olacaktır! Vatandaşı tek tipleştiren ideolojik akımların devri geçmiştir, böyle devletlerin de ömrü kısa sürelidir. Artık küreselleşen ve demokratikleşen bir dünyadayız. Evet şu anda Türkiye geçmişi ile yüzleşip kültürü ile yeniden barışıyor ama elbette Türkiye bünyesinde barındırdığı otoriterleşme ile de yüzleşecektir. Bu otoriterleşme Kemalizmde de var Sağ yapılarda da var. İşte olay bundan ibaret. |
Alıntı:
AK Parti kadrolarının çekirdeğini oluşturan insanların Necmettin Erbakan ekolünde yetişmelerinin bazı avantajları olduğu gibi çok önemli bir dezavantajları da oldu: Devletçi zihniyet. AK Parti'yi kuran kadrolar maalesef ki Erbakan'ın devletçi zihniyetinin etkisi altında siyasi kimliklerini oluşturdular. Devletçilik ki en berbat şeylerden biridir. Temelden başlayalım: Niye bir devletimiz var? Bu kadar insan toplanıp niye devlet kurduk? Devlete gereksinimimiz var mı? Basitçe izah edeyim: Belli bir topluluk içinde yaşadığımız ve topluluk olarak bazı zorunlu ihtiyaçlarımız bulunduğu için zorunluluktan dolayı devlet kurduk. Mesela iç güvenlik ihtiyacı. Herhangi bir hırsızlık olayında vatandaşlar olarak hırsızı kendimiz yakalayıp kendimiz cezalandıramayacağımıza göre bunu bizim yerimize yapacak bir mekanizmaya ihtiyaç var; o da devlettir. Mesela dış güvenlik ihtiyacı. Herhangi bir düşman ülkenin Allah korusun ki ülkemize saldırması durumunda vatandaşlar olarak elimize tabanca tüfek alıp o düşman ülkeyle savaşamayız. Bunu bizim yerimize yapacak bir mekanizmaya ihtiyaç var; o da devlettir. Zorunluluklarımız olduğu ve zorunluluklarımızı bizim yerimize ancak devlet gibi bir mekanizma yerine getirebileceği için devletimiz var. Yani zorunluluklarımız olmasa devlet de olmayacak. Zorunluluklarımız ortadan kalkarsa devlet de ortadan kalkar. Devletin var olması şart değil. Peki ya, halkının olan ve halkına hizmet için var olan devlet, bir gün gelir de halkına savaş ilan ederse (28 Şubat döneminde olduğu gibi) ne yapılmalı? O devletle savaşılarak kendisine haddi bildirilmeli ve kendi halkının ve ülkesinin düşmanı olma zilletine düşmüş olan o devlet, halkına ve ülkesine düşman olmaktan vazgeçirilmeli. Müslüman Türk Milleti'nin, 28 Şubat 1997 Askerî Darbesine ve 28 Şubat sürecine verdiği tepki işte budur. Ülkesine ve milletine saldırarak gayrimeşru çizgiye düşmüş olan devlet, Türk Milleti'nin basiretli müdahalesiyle doğru yola çevrilmiş ve kendi halkına ve kendi ülkesine saldırmaktan men edilmiştir. JFK filminde geçen, aklımda kaldığı kadarıyla şöyle bir sözü hatırlıyorum: Bir vatanseverin en önemli görevi, ülkesini devletine karşı savunmaktır. Şimdi internetten baktım da bu sözü söyleyen kişi Edward Abbey isimli biriymiş ve o söz de şöyleymiş: Bir vatansever her zaman ülkesini hükümetine karşı korumaya hazır olmalıdır. AK Parti'nin bazı devletçi uygulamalarına ben de karşıyım. Dershaneler meselesinde baştan beri tavrımı koydum ve dershanelerin zorla kapatılmalarının doğru olmadığını dile getirdim. Dershanelerin zorla kapatılması benim demokrasi anlayışıma ters. İsteyen istediği dershaneyi açar, isteyen kişi de parasını verir ve orada ders görür, istemeyen kişi de dershaneye gitmez, hem ders almaz hem de para ödemez. AK Parti genel politika olarak her şeyi devletin öncülüğünde ve etkinliği altında yapmaya çalışıyor. Ben ise daha çok özel teşebbüs yanlısı ve daha özgürlükçüyüm. Bugün böyle yapıyorsun, her şeyi devletin etkisi altına alıyorsun iyi de, yarın bir gün devlet, tıpkı 28 Şubat sürecinde olduğu gibi yine kötülerin eline geçerse ne yapacağız, ne yapılacak? Kapsamını genişletmiş, alanını büyütmüş güçlü bir devlet kötülerin eline geçerse; halkına, masumlara, gariplere ne büyük zulümler yapabilir maazallah. Evet, Erdoğan'ın mizacından kaynaklanan belirli bir otoriterleşme var. Bunu kabul ediyorum. Ayrıca bu otoriterleşmede Erbakan ekolünün de etkisinin olduğu kanaatindeyim. Lakin bunun büyütülecek kadar derin bir otoriterleşme olmadığı açıktır. Erdoğan, bir Putin kadar otoriter değil. Türkiye'nin genelinde baskıcı bir ortam yok. Türkiye'nin temel meselesi demokrasi ve özgürlüktür. İnsanlar demokrasiyi ve özgürlükleri içlerine sindirdiklerinde hem daha hoşgörülü hem daha gelişmiş hem de daha müreffeh bir toplum olacağız inşaallah. Türkiye'de özellikle laik kesimde hem demokrasiyi hem de özgürlüğü içine sindirememe sorunu var. Yerel seçimde bazı illeri AK Parti, CHP'den, bazı illeri de CHP, AK Parti'den aldı. Bu, demokrasinin güzelliğidir. Yarın bir gün AK Parti iktidardan düşüp ana muhalefet partisi olabilir ki, normaldir. Daha sonraki bir seçimde de tekrar iktidara gelebilir; bu da normaldir. Mahkeme kadıya mülk değil. Laik kesim hazımsızlık sorunu yaşıyor; iktidara gelemedikçe azgınlaşıp sağa sola saldırıyor. Demokrasilerde iktidarları millet belirler. Laik kesimin buna saygı göstermesi gerekiyor. Başka yolu yok; laik kesim ya serbest ve demokratik genel seçimlerle iktidara gelecek ya da hep muhalefet olarak kalacak. Laik kesim eninde sonunda şunu anlamak zorunda: 4 askerî darbe yaptılar da ne oldu?! Sağcı sayısı mı azaldı?! Milletin sağ partilere % 70'lere varan oranlardaki oy desteği mi azaldı?! Laik kesimin, iktidar hırsı için ülkede gerginlik çıkarmasına hem gerek yok hem de çıkarabileceği gerginlikler sonuç alıcı değil. Laik kesim, olayı en aşırı noktaya götürse de yine sonuç alamaz. Mesela diyelim ki laik kesim azdı azdı ve ülkeyi Allah korusun ki iç savaşa götürdü. İç savaş sonrası ne olacak ki?! Ülkenin iktidarını yine millet belirleyecek. Laik kesimin şunu mutlaka anlaması gerekiyor: Ne yaparlarsa yapsınlar milletten kurtuluş ve kaçış yok ve milletin onayı dışında elde edebilecekleri bir iktidar yok! |
Çok mühim bulduğum bazı hususlara da dikkat çekmek istiyorum. Kritik bir konu da şu: Laiklerin yasal olarak hiçbir sıkıntıları yok. Şöyle açayım: Varsayalım ki CHP, muhtemelen 7 Haziran 2015 tarihinde yapılacak olan genel seçimde % 50 oranında oy aldı ve 300'ün üzerinde milletvekili çıkartarak güçlü bir tek parti iktidarı kurdu. CHP'nin kuracağı o muhtemel tek parti iktidarının, laiklerin temel hak ve hürriyetlerine yönelik hiçbir düzenleme yapmasına gerek yoktur. Çıkın sorun laiklere; hangi yasanın değişmesini istiyorsunuz da kısıtlandığını düşündüğünüz bir özgürlük alanınız varsa o alanda özgürlük sağlansın. Yok böyle bir şey! Laikler, AK Parti iktidarında özgürler. Laikler kışın İstanbul'da; Kadıköy, Beşiktaş, Bakırköy; Ankara'da Çankaya; İzmir'de Karşıyaka gibi lüks ilçelerde; yazın ise; Bodrum, Çeşme, Marmaris, Kuşadası gibi en gözde sahil ilçelerimizde özgürce ve zevk-ü sefa içinde yaşıyorlar.
Meseleleri bu değil sizin anlayacağınız. Hani Memet Ali Alabora demişti ya: "Mesele sadece Gezi Parkı değil arkadaş, sen hâlâ anlamadın mı? Hadi gel". Mesele laiklerin, Müslüman Türk Milleti'nden baskı görmeleri değil, mesele laiklerin % 10 civarında oldukları hâlde % 70 - % 80 civarındaki Müslüman Türk Milleti'nin çoğunluğunu yönetme; istek, arzu ve ihtirasları. Sen niye Türkiye'yi yönetmek için mücadele veriyorsun ki; sen % 10 civarındasın laik kesim, % 10! CHP % 25'ler civarında oy alıyor. % 10 civarında laik kesimden oy alıyorsa % 10 civarında da Alevi kesimden oy alıyor. Laikler, Alevileri kendilerine iktidar alanı açmada manivela olarak kullanıyorlar. Yoksa çok bayılmıyorlar Alevilerin Orta Asya köy kültürlerine. Laikler; Osmanlı'yı, Selçuklu'yu, hemen hemen bütün Türk Tarihi'ni reddetmişler, Alevilerin Orta Asya köy kültürünü mü kabul edecekler?! Peh! Sorun sadece burada da bitmiyor. Basit sorularla mevzuyu açalım: Soru: Laikler neyi temsil ediyorlar? Cevap: Batıyı. Soru: Batı nedir? Cevap: Türk dışı olandır. Basitleştirerek söyledim ama doğrunun önemlice bir boyutu da budur. Biz Türküz, onlar Batı ya da Batılı. Birbirimizden farklıyız. Dinlerimiz, tarihlerimiz, kültürlerimiz, değerlerimiz birbirinden farklı. Soru: Laikler ne istiyorlar? Cevap: Laikler, Batı'dan yani gâvurdan hiçbir farkımız kalmasın istiyorlar. Gâvur gibi düşünelim, gâvur gibi yaşayalım, gâvur gibi olalım ve nihayetinde gâvurlaşalım; Amerikalı, İngiliz, Alman ya da Fransız olalım istiyorlar. Soru: Peki biz Müslüman Türk Milleti ne istiyoruz? Cevap: Biz Müslüman Türk Milleti, tarihimizde ve bugünümüzde olduğu gibi; dinimize, tarihimize, kültürümüze, bütün değerlerimize bağlı olarak ve bağlı kalarak yaşamak; dinimizle, tarihimizle, ecdadımızla gurur duyararak yaşamak istiyoruz. Amerikalı, İngiliz, Alman ya da Fransız olmak istemiyoruz; dün olduğu gibi bugün de yine; Türk olmak, Türk kalmak, Türk olarak yaşamak istiyoruz. Bakın, bugün 7 Aralık 2014 tarhinde Sözcü gazetesinde Bekir Coşkun isimli şahıs, "Osmanlı seni saraya sokmadı..." başlıklı makalesinin bir bölümünde neler yazıyor: "1300 yıl öncesinden Orhon yazıtlarını anlıyorsun da, şunun şurasında dedense, Osmanlıyı niye anlamıyorsun?.. Ki "Osmanlıca"yı dayattınız… Çince sanki… Çünkü Osmanlı"ecdat" falan değil… Zaten Türkleri saraya sokmadılar…" Bir kısım laikler, ecdatlarını, soylarını inkâr ettiler. Sanmayın ki bir kısım laiklerde sadece Osmanlı ve Selçuklu nefreti var; onlarda Osmanlı ve Selçuklu nefreti olduğu gibi, aynı zamanda İslam nefreti de var. Yani onlar, bizi biz yapan, Türk'ü Türk yapan bütün değerlere düşmanlar. Bir kısım laiklerin içinde bulundukları durumu Self Hating Negroes (Kendilerinden Nefret Eden Zenciler) sendorumdan mülhem Self Hating Türkümsüler (Kendilerinden Nefret Eden Türkümsüler) sendromuyla açıklıyorum. Bir kısım Laikler; Türk'ten, Türk'ün dini olan İslam'dan, Türk'ün tarihi olan Türk Tarihi'nden, Türk'ün medeniyeti olan İslam Medeniyeti'nden, Türk-İslam Medeniyeti'nden nefret ediyorlar. Bazı siyahilerin kendilerinden nefret ederek beyaz olmaya özendikleri gibi, bir kısım laikler olan Self Hating Türkümsüler, Türk olmaktan nefret ediyorlar ve; Amerikalı, İngiliz, Alman ya da Fransız olmak istiyorlar. İçlerinde bulundukları aşağılık kompleksiyle de Türk'e ve Türk'ün bütün değerlerine saldırıyorlar. Meselenin özü budur. Korkunç bir yabancılaşma içindeler. İsimleri Türk ismi ama yaşamlarına bakınca gâvur yaşam tarzı görüyorsun. Namaz yok, oruç yok, zekât yok, hac yok, kurban yok, İslami yaşantı yok, Türk'ün kültürünü yaşamıyorlar, Batılı gibi yani gâvur gibi yaşıyorlar. Sadece böyle yaşamakla da kalmıyorlar, kendi dinlerine ve kültürlerine yabancılaştıkları için, Türk'e ait olan yaşam tezahürlerini dışlıyor, görmek istemiyorlar, gâvurun yaşam tezahürlerine ise hoş bakıyorlar. Self Hating Türkümsüler, eğer CHP'nin kurulduğu günden bugüne yapmış kötülükleri bizim gibi bilseler, CHP'nin, İslam ülkesi Türkiye'ye ve Müslüman Türk Milleti'ne ne kadar çok kötülük ve zulüm yaptığını bir bilseler, sadece Self Hating Türkümsü olmakla kalmayacak, aynı zamanda Self Loathing Türkümsü (Kendilerinden Tiksinen, İğrenen Türkümsüler) olacaklardır. CHP, ülkemize ve miletimize o kadar çok kötülük ve zulüm yaptı ki, demokrasilerdeki gelmiş geçmiş en kötü siyasi partilerden biri olarak lanetlendi. |
Arkadaşım, bana mı anlatıyorsun CHP kesimini? Bu kendi öz benliğinden nefret etme, aşağılık duygusunu derinden hissedip kendisini aşağı gören Batı'nın nefretini kendisinden, ait olduğu Türk halkına yansıtmasını, vs. ben bunları hep görüyor ve bu noktadan yazıp paylaşıyorum.
Fakat bu kesimde bu kadar sert olmayan, kararsız olan ve laik olsa da İslam'a meyili olan kesimler var. Eğitimli, entelektüel, laik kesimin İslamiyet ile iletişim kurabildiği alan tasavvuf alanıdır, oradan yola çıkıp İslamiyetin şerri hükümlerini kalben kabul noktasına kadar gelebiliyorlar ki ben şahidim ve öncelikle kendimden ve çevremden şahidim. Bu konular bir yana, Türkiye'nin muhalefet eksiği var dedik, demokrasiyi ve özgürlüğü hazmedip artık ona göre konumlanmaları gerekiyor dedik fakat muhalefetin bunu hazmetme sürecinden önce muhalefetsiz kalan iktidar yozlaşmıştır. Muhalefeti yeteri kadar eleştirdim ve tek parti devrini de yeteri kadar eleştirdim ama şimdi daha önemli bir problem varken tek parti devri ile uğraşmak abesle iştigal çünkü bugün yozlaşan bir iktidar var. Bunları da söyleyeceğiz elbette. Ağzınızdan da cımbızla laf alınıyor, o kadar konuştuk, şimdi söylüyorsunuz Erdoğan otoriter, dershane konusu anti-demokratik, vs. diye. Başta bunları söyleseniz ikiyüzlülükle suçlanmazdınız. Başta sevdiğimiz birini fazla benimseyince onun eleştirilmesi bizim canımızı yakar ama hataları göremeyiz. Ama "siyasetçiler babamın oğlu değil" diyerek haksızlıkları analiz ederseniz hakka hukuka daha çabuk varırsınız. Size tavsiyem bu hassasiyeti kazanmaya bakmak. |
Alıntı:
Lafımı esirgeyen biri değilim. Bu söylediklerimi şimdi söylüyor da değilim. AK Parti Forum'da daha önce yazmış olduğum, mesela geçen yıl bu zamanlar yazmış olduğum mesajlarımı okuyun; orada dershanelerin kapatılmasına karşı olan mesajlarımı ve yorumlarımı göreceksinizdir. Mesela diğer bir konu başkanlık sistemi meselesi. Hakeza o konuda da aleyhte olmak üzere çok sayıda mesajım vardır. Başkanlık sisteminin Türkiye'ye faydasından çok zararı olacağı kanısındayım ve başkanlık sistemine karşıyım. Bunu da bugün söylüyor değilim. Siz benim o mesajlarımı görüp okumadıysanız bundan dolayı sorumlu tutulmam doğru olmaz. İkiyüzlü değilimdir. Forumumuzda yazmış olduğum mesajlarım bunun delillerindendir. Açın bakın yazdığım yorumları okuyun ve sözlerimi nasıl direkt, dolandırmadan söylediğimi görün. Siyasetçi olmadığım için, normal bir vatandaş olduğum için sözlerimi genellikle siyaset yapmadan söylüyorum. Erdoğan'ın belli bir otoriterliği olduğu doğrudur. Hatırladığım kadarıyla forumumuzda daha önce bunu dile getiren mesajım da oldu. Ama Erdoğan, Putin kadar otoriter değil. Bunun da büyütülerek sorun edilmesi doğru değil. Herkesin hataları, eksiklikleri vardır. Erdoğan'ın o kadar çok artısının yanında küçük bir iki eksisinin olması doğaldır. AK Parti iktidarının yozlaştığı şeklindeki yorumunuza katılmıyorum. AK Parti iktidarında yozlaşma yok; ülkemize ve milletimize yapılmakta olan olağanüstü ve muhteşem hizmetlere ciddiyetle devam etme var. |
O halde?
O kadar konuştuk ve tam olarak benim söylediklerimin neresine karşısınız anlamış değilim çünkü söylediklerinizin çoğuna karşı değilim ve bunlar zaten benim hep söylediğim şeyler. |
Alıntı:
Türkiye'de 55.000.000 civarında seçmen var. 55.000.000 civarında seçmenin içinde siz 1 kişisiniz ben de 1 kişiyim. Siz, 2015 Genel Seçiminde büyük ihtimalle AK Parti'ye oy vermeyeceksiniz; ben ise Allah nasip eder oy kullanırsam, bundan önce olduğu gibi oyumu yine AK Parti'ye vereceğim inşaallah. Eğer seçmenlerimizin epey büyükçe bir bölümü sizin gibi düşünüp değerlendirirlerse önümüzdeki sene yapılacak olan genel seçimde AK Parti'ye 276'dan daha az milletvekili verirler. Yok eğer seçmenlerimizin önemli bir bölümü sizden farklı olarak benim gibi düşünüyorlarsa, Türkiye'nin zaten nefes alıyor hâlde olduğu ve AK Parti'nin yozlaşmadığı görüşünde iseler, genel seçimde AK Parti'nin 276 veya 276'dan daha fazla milletvekili çıkartmasını sağlayarak AK Parti'yi tek başına iktidara getirirler. |
O dediğiniz başka şeydir. Bir şeyi değiştirmez. Demokrasinin sonucuna saygı duyarım. Demokrasi siyasi sistem olarak bulunmuş en iyi sistemdir ama hakikatte demokrasiye inanmam, bu da benim görüşüm.
Çoğunluğun dediği mutlak doğru olarak her şeyde kabul görse idi zaten ne elektrik bulunurdu ne de peygamberler söyleyeceklerini söyleyebilirlerdi. Çoğunluğa rağmen hakikat tecelliyât eder. Dillenilir. Ben burada bildiğim doğruları söylüyorsam 2015 seçiminde bir şeyleri değiştirmek için söylemiyorum. Sözlerimi çoğunluğa uydurmak için söylemem çünkü. Aksi halde bu şahsiyetli bir duruş olmazdı. 2015 seçiminde AKP kazansa da kaybetse de bu böyledir. Bu eski CHP için de DP için de böyledir. Uzayan iktidar yozlaşır, hele hele muhalefetsiz ise daha da beter yozlaşır. Buna güç zehirlenmesi diyoruz. Allah muhafaza. |
Alıntı:
Uzayan iktidar yozlaşır diyorsunuz. AK Parti daha 12 yıldır iktidarda. Devletlerin ve milletlerin hayatında 12 yıl çok uzun bir süre değildir. En iyisi şöyle yapalım: AK Parti'nin; 2023, 2053 ve 2071 hedeflerini gerçekleştirmesini bekleyelim. AK Parti, 2002'den 2072 yılına kadar 70 yıl boyunca tek başına iktidarda kalsın. 2072 yılında eğer hayattaysak bu konuda buluşalım. AK Parti eğer 2072 yılına kadar iktidarda kalırsa, AK Parti'nin 70 yıllık tek parti iktidarı uzunca bir dönem olacaktır. 2072 yılında AK Parti iktidarının yozlaşıp yozlaşmadığı hususu üzerinde bu konuda görüşlerimizi söyleyelim inşaallah. |
AKP'ye bir insan oy veriyorsa buradan o insanın Türkiye'nin nefes aldığını düşünmesini çıkaramayız. Bu bir mantık hatası olur. Ama AKP'ye oy atan insanlar arasında Türkiye'nin nefes aldığını düşünenler var diyebiliriz. Hatta oy atanların yarısından fazlası böyle düşünüyor diyebiliriz. Ama bu ülkedeki vatandaşların yarısından fazlası nefes alınamadığını düşündüğü gibi, AKP'ye CHP korkusundan, mecburiyetten oy atıp nefes alınamadığını düşünenler de vardır.
AB listesinde Türkiye yolsuzluk mevzusunda büyük düşüş yaşamıştır ve yolsuzluk algısı artmıştır. AKP'ye oy atanlar dahi "hırsızlar ama çalışıyorlar" diyor. Ben net olarak, böyle bir şey yok diyen görmedim. Çünkü güvenebileceği bir dayanak yok, aklanmaktan kaçan bir irade var ve sorgulamaların geciktirilmesi söz konusu. Türkiye medya, gazetecilik mevzusunda aynen iktidarı uzayıp yozlaşan DP'nin son iki senesinde düştüğü hataya düşüyor. DP son senelerinde Türkiye'de maalesef medyaya aşırı baskılarda bulundu. Bugün iktidara fazla aleyhte konuşan tüm gazeteciler, köşe yazarları, en sivriler bir telefonla işlerinden olmuştur. Sözcü gazetesi adeta kovulan gazeteci yazarlarla dolmuştur. Türkiye bu alanlarda nefes almak zorundadır ve bu alanlarda nefes alabilmesinin bu iktidara bağlı olmadığı açık, aksi halde çoktan kendileri harekete geçerlerdi ama onların işine geliyor elbette bu. |
Alıntı:
AK Parti'nin Türkiye'deki Yardımlarının Bir Misali: Alıntı:
AK Parti'nin Dünyadaki Yardımlarının Bir Misali: Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Milletin fakir fukara garip gurebasına daha önce hiçbir siyasi partinin yapamadığı kadar çok gıda ve kömür yardımı yapmış ve yardımlarına elan devam etmekte olan siyasi parti AK Parti'dir. Bakın, dar gelirli vatandaşlarımıza sadece gıda ve kömür yardımı yapılmıyor; bazı dar gelirli vatandaşlarımıza mesela askere gitmiş bazı dar gelirli vatadanşlarımıza nakdî yardımlar da yapılıyor. Kocası vefat etmiş olan dar gelirli dul vatandaşlarımıza nakdî yardım yapılıyor. Engelli vatandaşlarımıza evde bakılmaları durumunda nakdî yardım yapılıyor. Çocuk okutan dar gelirli vatandaşlarımıza çocuk başına nakdî yardım yapılıyor. Ah ah, AK Parti iktidarının aynî ve nakdî yardım yapmakta olduğu milyonlarca vatandaşlarımızın hepsiyle bire bir konuşsanız ve AK Parti iktidarında devletimizin onlara nasıl sahip çıktıklarını gözlerinizle görüp şahit olsanız, AK Parti'ye atılan yolsuzluk ve hırsızlık iftiralarından dolayı hem utanç hem de kızgınlık duyarsınız. AK Parti'nin yukarıda misalllerini verdiğim yardımlarını gören ya da bilen biri, AK Parti'ye yolsuzluk ya da hırsızlılk iftirası atmaktan utanır. Yolsuzluk-hırsızlık iftirası atılan AK Parti, 2013 yılında Türkiye'nin IMF'ye olan borcunu sıfırlamış olan partidir. Yolsuzluk-hırsızlık iftirası atılan AK Parti, 2013 yılında dış yardımda dünyada Amerika ve Birleşik Krallık'tan sonra en çok dış yardım yapmış olan 3. ülke, milli gelirine göre yardım yapmada ise dünyada en çok dış yardım yapmış 1. ülke olarak 2013 yılında dünyanın en cömert ülkesi olmuştur Allah'a şükürler olsun. Yolsuzluk-hırsızlık iftirası atılan AK Parti, milyonlarca dar gelirli vatandaşına kâh nakdî yardımlar kâh aynî yardımlar yaparak sahip çıkan, Türk Siyasi Tarihi'nde gelmiş geçmiş tüm iktidarlar arasında dar gelirli vatandaşlarına açık ara en çok yardım etmiş ve en çok sahip çıkmış olan siyasi parti olmuştur Allah'a şükürler olsun. Yolsuzluk-hırsızlık iftirası atılan AK Parti, 2013 yılında, asrın projelerinden biri olan Marmaray'ı hizmete açarak İstanbulluların ve insanlığın hizmetine sunmuş olan siyasi partidir. Türkiye, dünyanın en zengin 3. ülkesi mi ki de, 2013 yılında miktar olarak dünyada en çok yardım yapan 3. ülke oldu?! Elbetteki hayır, şu sıralar dünyanın en zengin 3. ülkesi değiliz; ama dünyanın gönlü en zengin ülkesi biz Türkiye'yiz Allah'a hamdolsun. AK Parti, 2013 yılında yapmış olduğu dış yardımlarla Türkiye'yi dünyanın en cömert ülkesi konumuna yükseltti. Bu gurur bizim, hepimizin. 2013 yılında Türkiye'yi dünyanın en cömert ülkesi konumuna yükseltmiş olan AK Parti'ye, İslam ülkesi Türkiye ve Müslüman Türk Milleti olarak minnettarız. Allah; AK Parti'den de, AK Parti'nin yapmış olduğu olağanüstü ve muhteşem hizmetlerde emeği geçmiş ve geçmekte olan AK Partililerden de razı olsun. Türkiye, bu ve benzeri muhteşem başarıları yaşarken, yanıbaşımızdaki komşumuz Yunanistan ise ekonomik olarak batmış durumda. Sadece 1 yıl Yunanistan'da yaşasanız, AK Parti iktidarında Türkiye'nin ne kadar iyi ve rahat bir durumda olduğuna bizzat şahitlik edersiniz. Yunanistan'ın perişan durumunu görüp onun perişan durumunu Türkiye'nin iyi durumuyla kıyasladığınızda, Türkiye'nin maşaallah çok iyi durumda olduğunu görerek, Allah razı olsun AK Parti'den ve AK Partililerden dersiniz. Alıntı:
Robin Hood, hırsız ama kahraman. Robin Hood, zenginlerden çaldığı, hırsızlık yaptığı hâlde bir kahraman olarak, zenginden çalıp fakirlere veren bir kahraman olarak kabul ediliyor. AK Parti efsanesi, Robin Hood efsanesinden çok daha büyük bir efsanedir. Zenginden çalmadan, hırsızlık yapmadan fakir fukara garip gurebalara veren, yardım eden efsane siyasi parti AK Parti'dir. AK Parti, fakir fukaralara garip gurebalara yardım yaparken onların etnik ya da mezhebi kimliklerine göre yardım yapmamaktadır. Mesela AK Parti, kendisine oy vermediklerini ve muhtemelen ileride de oy vermeyeceklerini, AK Parti'nin ana rakibi olan CHP'ye oy vereceklerini bildiği hâlde çok sayıda Alevi fakirlere de yardım etmektedir. Fakir olan Alevi vatandaşlarımız varsın yine de oylarını CHP'ye vermeye devam etsinler; biz, fakir olan Alevi vatandaşlarımıza bugüne kadar yardım ettiğimiz gibi bugünden sonra da yardım etmeye devam edeceğiz inşaallah. AK Parti iktidarı tarafından nakdî yardımlar ve aynî yardımlar (gıda, kömür vd.) yapılan ve yapılmakta olan milyonlarca vatandaşımızı tek tek ziyaret edin. O milyonlarca vatandaşımızla görüşünce, AK Parti iktidarında devletimizin onlara nasıl sahip çıkıp destek olduğunu görünce, AK Parti'nin; en iyi, en doğru ve en başarılı siyasi parti olduğuna siz de bizzat şahitlik edin. Aklı başında olan hiç kimse, AK Parti'ye atılan yolsuzluk ve hırsızlık iftiralarına inanmaz! AK Parti hem ismiyle müsemma tertemiz-ak bir siyasi partidir hem de AK Parti'nin yapmış olduğu olağanüstü ve muhteşem hizmetler ona atılan yolsuzluk-hırsızlık yapıyor şeklindeki iftiraları kesin olarak çürütmektedir. Bütün bu ve benzeri olağanüstü ve muhteşem hizmetleri yerinde görüp şahit olursanız, AK Parti; ülkemize, milletimize, ümmetimize ve insanlığa bu kadar çok olağanüstü ve muhteşem hizmetlerde bulunurken, bazı zavallı bedhahlar kalkmışlar utanmadan sıkılmadan AK Parti'ye ifitiralarla saldırıyorlar diyerek hem o yalancı ve müfterilerden utanç duyar hem de o yalancı ve müfterilere karşı içinizde büyük bir öfke ve kızgınlık hissedersiniz. Yalanlarla, iftiralarla, kara propagandalarla insanları kandırmaya çalışıyorlar. Mesela, Osmanlı devletimize yıllarca gerici diyerek iftira attılar. Basit bir misal vereyim: Laikçilerin, solcuların, gerici diye iftira attıkları Osmanlı devletimizde hem de devletin zayıf olduğu dönem olan son döneminde Osmanlı toprakları üzerinde toplam 8.619 kilometre demiryolu inşa edilmiş. Kendine ilerici diyen oysa sözde ilerici özde gerici olan CHP'nin tek parti diktatörlüğünde ise Türkiye topraklarında 1923-1950 yılları arasında 3.578 kilometre demiryolu yapılmış. Demirağlarla ördük anayurdu dört baştan diye marş yazıldığı dönemde yapılmış olan demiryolu uzunluğu, gerici diye iftira attıları Osmanlı döneminde yapılmış olan demiryolu uzunluğunun yarısına bile ulaşamamış. CHP, en övündüğü alanlardan biri olan demiryolu yapımında bile Osmanlı'nın karşısında perişan olmuş. Burada çok kişinin bilmediği bir gerçek daha var. CHP'nin yapmış olduğu o 3.578 kilometre demiryolunda da aslında ve gerçekte CHP Zihniyeti'nin değil de AK Parti Zihniyeti'nin imzası vardır. Çok kişi bu ayrıntıyı bilmez. CHP dönenimde yapılmış olan demiryollarının önemli bir bölümünün altında dindar Nuri Demirağ'ın imzası vardır ki, Nuri beye soyadı olarak Demirağ soyadı, Nuri Demirağ, Türkiye'de demirağlar ördüğü için Mustafa Kemal Atatürk tarafından vermiştir. CHP'nin çok övündüğü demiryolları hizmetinde dindar Nuri Demirağ'ın imzasını yani dolayısıyla dindar AK Parti Zihniyeti'nin imzası vardır hamdolsun. O Nuri Demirağ ki onu dönemin Necmettin Erbakan'ı diye değerlendirebiliriz. Belki de merhum Erbakan, kendine misal olarak merhum Demirağ'ı almıştır. Erbakan, kalkınmacı siyasetini Demirağ'dan etkilenerek benimsemiş olabilir. Nuri Demirağ'ın Kurmuş Olduğu Milli Kalkınma Partisi'nin Bir Afişi http://s25.postimg.org/j9lmd91gf/mil...ma_partisi.jpg http://s25.postimg.org/oz1uxk7mn/mil...ma_partisi.jpg AK Parti almış olduğu bu yüksek orandaki oyları nasıl alıyor zannediyorsunuz?! Milletimiz, AK Parti'nin olağanüstü ve muhteşem hizmetlerinin farkında ki, 2002 Genel Seçiminde % 34 oranında oy vermiş olduğu AK Parti'ye 2007 Genel Seçiminde % 47, 2011 Genel Seçiminde ise % 50 oranında oy verdi. Milletimiz yaşadığı hayattan memnun olmasa, geleceğe umutla bakmasa, AK Parti'ye gittikçe artan oranda oylar verir miydi hiç! Ayrıca AK Parti'nin oyu elan 2-3 puan aşağı 2-3 puan yukarı olmak üzere % 50 civarındadır. Müslüman Türk Milleti'nin, AK Parti'ye olan desteği devam etmektedir şükürler olsun. ANAP + DYP + Refah Partisi, 1995 Genel Seçiminde % 20'şerler civarından toplamda % 60 oranında oy aldılar. AK Parti işte ANAP + DYP + Refah Partisi'nin tabanlarını kendi çatısı altında büyük ölçüde birleştirmiş olan bir siyasi partidir. Ama ANAP + DYP + Refah Partisi'nin toplam oyu 1995 Genel Seçiminde % 60 iken, AK Parti'nin, 2011 Genel Seçimindeki oyu % 50'dir ve AK Parti'nin mevcut kamuoyu desteği de % 50 civarındadır. Kanımca AK Parti'nin daha gidecek yolu, daha alacak oyu vardır. AK Parti, ANAP + DYP + Refah Partisi'nin 1995 Genel Seçiminde aldıkları toplam oy olan % 60'a kadar ulaşabilir; ama daha fazlasına ulaşmak mevcut siyasi tablomuzda şimdilik zor görünüyor. AK Parti, Türkiye sağını büyük ölçüde konsolide etti Allah'a şükürler olsun; ama 1995 Genel Seçimine bakıp ANAP + DYP + Refah Partisi'nin almış olduğu toplam % 60 oranındaki oyu gördükçe sağda daha konsolide edilebilecek oylar olduğunu anlıyoruz. Şöyle düşünmek iyi olur sanırım: AK Parti olarak oyumuz % 50 civarında ama potansiyel oyumuz % 60 civarında. Bir gün % 60 civarında bir oy oranına ulaşabiliriz; çünkü temsil ettiğimiz toplumsal kesimler itibariyle böyle bir potansiyelimiz var. AK Parti oy hedefini 1995 Genel Seçiminde ANAP + DYP + Refah Partisi'nin almış oldukları toplam oy olan % 60 olarak belirlemeli ve sağı daha fazla oranda konsolide edebilmek için çalışmalar yürütmelidir. Bunun için reklam ve propagandaya daha fazla ağırlık verilmeli, yapmış olduğumuz olağanüstü ve muhteşem hizmetler halkımıza daha net ve daha iyi bir biçimde anlatılarak halkımız bilgilendirilmeli ve AK Parti'ye yönelik olarak; atılan iftira, söylenen yalan ve yapılan kara propagandalara karşı sert ve kesin bir karşılık verilerek gerçekler halkımıza anlatılmalı ve böylelikle; yalan, iftira ve kara propagadalarla bir kısım halkımızın muhalefet tarafından kandırılmasının önüne olabildiğince geçilmelidir. Eğer halkımızın geneli AK Parti'nin olağanüstü ve muhteşem hizmetlerini bizim bildiğimiz kadar bilseler AK Parti'nin oyunun % 60'a kadar ulaşması mümkün olacaktır. Bakın şu söylediğime lütfen dikkat edin: Davutoğlu Dönemi, Erdoğan Dönemi'nden daha iyi ve daha başarılı bir dönem olacaktır inşaallah. Çünkü Erdoğan, yolu açtı; yolun üstündeki bütün molozları, enkazı temizledi. Erdoğan, Türkiye'nin asker sorununu çözdü. Darbeciliğin vatan hainliği olduğu ve kötü, rezil bir iş olduğu hemen herkes tarafından fikren kabul edildi. Erdoğan, Türkiye'nin IMF'ye olan borcunu sıfırladı. Erdoğan, maddi olarak fakir Türkiye'yi ve maddi olarak fakir Türk Milleti'ni, maddi olarak orta gelirli Türkiye ve maddi olarak orta gelirli Türk Milleti durumuna ulaştırdı Allah'a şükürler olsun. Allah'ın izni ve inayetiyle Davutoğlu da, maddi olarak orta gelirli olan Türkiye'yi ve maddi olarak orta gelirli olan Türk Milleti'ni önümüzdeki 10 yıl içinde maddi olarak zengin Türkiye ve maddi olarak zengin Türk Milleti durumuna ulaştıracaktır inşaallah. Koltuğunuza oturun, arkanıza yaslanın ve çayınızı kahvenizi yudumlayarak AK Parti iktidarında Türkiye'nin gelişmiş ve maddi olarak zengin bir ülke oluşunu, Türk Milleti'nin de maddi olarak zengin bir millet durumuna gelişini seyredin. Büyük Türkiye'nin inşasına daha yeni başladık. En büyük olan Allah, bizi tarihte büyük kıldı hamdolsun ve izni ve yardımıyla yine büyük kılacaktır isteği ve umudu içindeyiz. Türk Siyasi Tarihi'nin gelmiş geçmiş en efsane siyasi partisi AK Parti'dir Allah'a şükürler olsun. AK Parti, Allah'ın izni ve inayetiyle Dünya Siyasi Tarihi'nin de gelmiş geçmiş en efsane siyasi partisi olacaktır inşaallah. Buna gönülden inanıyorum. 13 yıl boyunca izlemiş olduğumuz doğru çizgimizi dirayetle ve ciddiyle izlemeye devam eder ve olağanüstü ve muhteşem hizmetlerimizi aynı ciddiyet ve kararlılıkla sürdürürsek, AK Parti olarak Türk Siyasi Tarihi'nin en efsane siyasi partisi olduğumuz gibi, 10-15 sene içinde Dünya Siyasi Tarihi'nin de gelmiş geçmiş en efsane siyasi parti olacağız inşaallah. Türkiye'nin önü çok açık. Türkiye önümüzdeki yıllarda dünyanın parlayan yıldızı olacak inşaallah. |
%50'den %37'ye bir düşüş bunun cevabıdır. Ama bunu 2015'te öğrenebileceğiz kesin olarak. (Cunta anayasasının anti-demokratik %10'luk barajı indirilirse AKP'nin tek başına iktidarı kesin olarak bitiyor ama bundan korktukları için milyonlarca oyu heba ediyorlar. AKP'li birinin baraj hakkındaki tehditleri de bunu açığa vuruyor.)
Ayrıca ben ekonomiden bahsetmiyorum, demokrasiden bahsediyorum. Hitler Almanyasında da ekonomi tavan yapmıştı ama demokrasi de tam tersi istikamette gitmişti. Türkiye'nin şu anda önceliği istikrar değil demokrasi olmalıdır aksi halde milyonlarca insan bu gidişatı kaldıramaz ilerde. |
Alıntı:
1- Barajsız Dar Bölge Seçim Sistemi 2- % 5 Barajlı Daraltılmış Bölge Seçim Sistemi 3- % 10 Barajlı Mevcut Seçim Sistemimiz Muhalefetin bu tartışmalarda yapıcı tavır almaması nedeniyle seçim sistemimizde bir değişilik yapılamadı. % 10 seçim barajı demokrasiye aykırıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin, Türkiye'den gelen bir başvuruya yönelik olarak yapmış olduğu % 10 barajını kabul edilebilir bulduğu hükmü bu gerçeği değiştirmez. Bu kadar yüksek oranda bir seçim barajı kesinlikle kabul edilemez. 2002 Genel Seçiminde DYP, % 9,54 oranında ve 3.008.942 oy aldığı hâlde seçim barajının altında kaldığı için 1 miletvekili bile çıkaramamıştır. Avrupa'da nüfusu 3.000.000'dan daha az olan ülkeler var. Mevcut seçim sistemi değiştirilmeden demokrasiye aykırı olan % 10'luk seçim barajının kaldırılması çözüm getirmez. Türkiye hem 1970'li yıllarda hem de 1990'lı yıllarda koalisyon hükümetlerinin yol açtığı sıkıntıları acı bir biçimde yaşadı. % 10 barajından kurtuluyoruz diye Türkiye'nin istikrarını tehlikeye atabilecek uygulamalara gidilmemelidir. Çözüm bellidir: 2 Turlu Dar Bölgeli Barajsız Seçim Sistemi... En iyi ve en doğru seçim sistemi 2 Turlu Dar Bölgeli Barajsız Seçim Sistemidir. Getirirsin 2 turu, yönetimde istikrarı büyük ölçüde sağlarsın; getirirsin dar bölgeli barajsız seçim sistemini, temsilde adaleti büyük ölçüde sağlarsın. Türkiye hem yönetimde istikrarı hem de temsilde adaleti olabildiğince sağlayan bir seçim sistemi uygulamak istiyorsa, ki istiyor, öyleyse 2 Turlu Dar Bölgeli Barajsız Seçim Sistemine geçerek seçim sistemi sorununu çözüme ulaştırmalıdır. |
"Türkiye'nin istikrarını tehlikeye atabilecek uygulama" AKP öncesi %10 barajını kaldırmamak ama AKP iktidarında ise %10 barajını kaldırmaktır herhalde :)
Nitekim AKP baraja karşı idi ve barajı kaldırmayı vaat ediyordu ama iktidar oldu, 13 sene geçti ve baraj hala duruyor. Darbecilerin getirdiği 30 senelik %10 barajın ekmeğini en çok 13 senelik iktidar olan AKP yemiştir! Siyasetçinin lafına değil eylemine bakılır. Bu dünyada siyasetçinin lafına bakıp da eylemini beklemek ahmaklıktır. Hele hele 13 sene beklemek. |
Alıntı:
Alıntı:
% 10 seçim barajı kaldırısın diyorsunuz. Evet, ben de % 10'luk seçim barajının kaldırılmasını ama mevcut seçim sistemimizin 2 Turlu Dar Bölgeli Seçim Sistemine dönüştürülmesiyle kaldırılmasını istiyorum. Yoksa mevcut sistem devam ederken % 10 seçim barajının kaldırılmasına şiddetle karşıyım ki, çünkü böyle bir uygulama Türkiye'ye büyük bir kötülük yapamak olur ve Türkiye'yi, Allah korusun ki 1970'li ya da 1990'lı yıllardaki koalisyon hükümetleri dönemlerindeki gibi istikrarsız koalisyon hükümetleri dönemlerine döndürebilir. Siyasi ve ekonomik istikrarsızlığın hüküm sürdüğü 1970'li yıllarda (1 Ocak 1970 - 31 Aralık 1979 tarihleri arasında) Türkiye'de kaç hükümetin kurulduğunu biliyor musunuz? Tam 12 hükümet.... Türkiye'de 1970'li yıllarda tam 12 hükümet kuruldu. Bu demektir 1970'li yıllarda bir hükümetin ortalama ömrü 1 seneyi bile bulmadı. Tam bir istikrarsızlık dönemi... Bu istikrarsızlık dönemi 12 Eylül 1980 askerî darbesiyle son buldu. Siyasi ve ekonomik istikrarsızlığın hüküm sürdüğü 1990'lı yıllarda (1 Ocak 1990 - 31 Aralık 1999 tarihleri arasında) Türkiye'de kaç hükümetin kurulduğunu biliyor musunuz? Tam 10 hükümet... Türkiye'de 1990'lı yıllarda tam 10 hükümet kuruldu. Bu demektir 1990'lı yıllarda bir hükümetin ortalama ömrü 1 sene kadardı. Bu istikrarsızlık döneminin sonu da 3 Kasım 2002 Anadolu İhtilali olarak adlandırılan AK Parti'nin tek başına iktidara gelmesiyle son buldu. Peki ya, siyasi ve ekonomik istikrarın hüküm sürdüğü 2000'li yıllarda (1 Ocak 2000 - 31 Aralık 2009 tarihleri arasında) Türkiye'de kaç hükümetin kurulduğunu biliyor musunuz? Sadece 3 hükümet... Türkiye'de AK Parti'nin iktidarda bulunduğu 2000'li yıllarda sadece 3 hükümet kuruldu. Aslında normalde 2 hükümet kurulması gerekiyordu; ama AK Parti'nin Kurucu Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, YSK tarafından; siyasi, hukuk dışı ve gayrimeşru bir kararla genel seçime sokulmayınca AK Parti'nin 2. adamı olan Abdullah Gül, hükümet kurarak 4 ay kadar Başbakanlık görevinde bulunmak durumunda kaldı. Görüyorsunuz değil mi 1970'li ve 1990'lı yıllardaki siyasi ve ekonomik istikrarsızlığın nasıl zararlı olduğunu ve ortalaması 1 yıl kadar olan (1990'lı yıllar) ve ortalaması 1 yılı bile bulmayan (1970'li yıllar) istikrarsız hükümetlerin kurulmaları sonucunda Türkiye'nin ve Türk Milleti'nin ne kadar istikrarsız ve kötü günler yaşadığını... Mevcut seçim sistemi değiştirilmeden sadece % 10'luk seçim barajının kaldırılarak Türkiye'nin siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklar ve krizler yaşadığı 1970'li ya da 1990'lı yıllara dönmesini mi istiyorsunuz? Çünkü mevcut seçim sistemi değişmeden sadece % 10'luk barajı kaldırmak bir süre sonra büyük ihtimalle böyle sonuçlara yol açacaktır maazallah. AK Parti'nin oylarının % 37'ye düştüğü meselesine gelince... Ben size, Büyük Türkiye'den bahsediyorum, siz bana, AK Parti'nin oylarının % 37'ye düştüğünden bahsediyorsunuz. Türkiye'nin, 2013 yılında, IMF'ye olan borcunu sıfırlamış olması siz hiç mi heyecanlandırmıyor? Türkiye'nin, 2013 yılında dış yardımda toplam miktarda ABD ve Birleşik Krallık'tan sonra dünyada 3. sırada yer almış olması, milli gelirine göre yardımda ise dünyada 1. sırada yer alarak dünyanın en cömert ülkesi olmuş olması sizi hiç mi heyecanlandırmıyor? Türkiye'nin, milyonlarca dar gelirli vatandaşına gıda ve kömür yardımlarında bulunuyor olması, bazı dar gelirli vatandaşlarına da nakdî yardımlarda bulunuyor olması siz hiç mi heyecanlandırmıyor? AK Parti iktidarının dikmiş olduğu milyarlarca ağaç sizi hiç mi heyecanlandırmıyor? Marmaray sizi mi hiç mi heyecanlandırmıyor? İstanbul-Ankara hızlı treninin hizmete açılmış olması sizi hiç mi heyecanlandırmıyor? AK Parti'nin bu ve benzeri olağanüstü ve muhteşem hizmetleri sizi hiç mi heyecanladırmıyor? AK Parti % 37'ye düşmüş olsa ne olacak ki sanki! Bu durumda dahi asıl kazanan AK Parti olacaktır. Niye mi böyle söylüyorum? Kısaca açıklayayım: SONAR'ın o son anketine göre; AK Parti % 37, CHP % 27, MHP % 17, Anadolu Partisi % 8 ve HDP de % 7 oranında görünüyor. Diyelim ki 2015 Genel Seçiminde buna benzer bir sonuç çıktı ve CHP-MHP koalisyonu ya da Anadolu Partisi de % 10'luk barajı aştı ve CHP-MHP-Anadolu Partisi koalisyonu (2. Anasol-M Hükümeti) kuruldu. Bu durumda Türkiye, CHP-MHP'nin ya da CHP-MHP-Anadolu Partisi'nin kuracağı zayıf bir koalisyon hükümetiyle yönetilecektir. AK Parti ise çok güçlü bir ana muhalefet partisi olarak muhalefette bulunacaktır. Ve büyük ihtimalle de CHP-MHP koalisyonu ya da 2. Anasol-M Hükümeti, 1. Anasol-M Hükümeti'nin yaptığı gibi Türkiye'yi kötü yönetecektir. Ana muhalefet partisi olarak ise, iktidarında Türkiye'yi çok iyi yönetmiş ve Türkiye'ye ve Türk Milleti'ne olağanüstü ve muhteşem hizmetlerde bulunmuş olan AK Parti bulunacaktır. Böyle bir durumda kazanan yine AK Parti olacaktır. Çünkü 2019 Genel Seçiminde milletimiz büyük ihtimalle, başarısız olan CHP-MHP koalisyonunu ya da başarısız olan 2. Anasol-M Hükümetini cezalandıracak ve AK Parti'yi belki % 50 oyla belki de % 50'nin üzerinde bir oyla hem de belki de anayasayı bile değiştirebilecek çoğunlukla iktidara getirebilecektir. Yani AK Parti her hâlükârda kazanıyor ve muhalefet ise ne yaparsa yapsın hep kaybediyor; ne yapsak acaba?!:ağla: |
Aha, ona varım işte. Çünkü bu uydurduğun senaryo gerçekleşirse AKP içindeki hırsızlar, rantçılar, baskıcılar, şerefsizler ayıklanmış olacak, kısaca AKP aklanmış olacak ve aklanmış bir şekilde tekrar iktidar olacak ve temiz bir şekilde yoluna devam edecek. Bir de hizmetlerini örtü olarak kullanırken buna karşı çıkanların da hain ilan edilmesi ve "sen ülke geri mi gitsin istiyorsun" gibi imaların kullanılması!
|
Alıntı:
|
All times are GMT +3. The time now is 06:09. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Siyaset Forum 2007-2025