![]() |
Milli gazetenin, diyalok hazımsızllığı ve 'eşdinsel' ithamı
Size eşdinsel mi demeliyiz?
“Dinler arası diyalog” diye tutturanlar, sizi nasıl tanımlayalım? “Ortak kültürel miras” diye ahkam kesip kendi dinlerinin “Son ve kamil din” olduğunu unutmuş gibi davrananlar, sizi nasıl tarif etmemizi istersiniz? Dinler arasındaki farklılıkları yok sayanlar size nasıl hitap edelim? Ya da neredeyse bütün dinlere aynı mesafede durduklarını ilan edenler, size nasıl seslenelim? Mesela, size eşdinsel mi demeliyiz? Bakıyoruz, Hıristiyanlarda böyle bir gayretkeşlik yok gibi! Museviler de zaten kendi dinlerinin emir ve yasaklarını eksiksiz yerine getirmenin gayret ve çabası içindeler! O halde bazı Müslümanlara ne oluyor da böylesine bir gayretkeşliğin içine giriyorlar? Hem en son ve en mükemmel dinin mensubu olacaksınız hem de artık geçerliliğini yitirmiş dinleri kendi dininizle eşdeğer tutan ifadelerde bulunacaksınız? Bu ne iş? Tamam, kolları sıvayıp farklı dinlere mensup olanlara pata küte girişelim demiyoruz! Tamam, farklı dinlere mensup olanların inançlarına uygun bir şekilde yaşamalarına da saygı duyalım. Tamam, farklı dinlere mensup olanları bizim gibi inanmaları için zora da koşmayalım! Ama onlara hoş görünmek için de bu kadar alttan almanın, bu kadar kendi dinimize mesafeli durmanın bir alemi yok ki! Biliyoruz bütün bu ezik duruşlar, kendinden ve dininden emin olmayan tavırlar hep “Kendi medeniyetimizi yenik kabul ediş” gibi bir büyük saçmalıktan kaynaklanıyor! Kimileri sanıyorlar ki, farklı dinlere karşı böylesine candan ve samimi tavırlar sergileyecek olurlarsa, onların da bize bakış açıları değişecek! Ne ham bir hayal! Yüce Rabbimiz bize onların tavırlarının ne olacağını “Siz onların dinine girmedikçe, onlar sizden razı olmayacaktır” anlamına gelecek uyarılarla bildirmedi mi? Her şey bu kadar açık ve seçikken, dinler arası diyalog zorlamaları olsa olsa eşdinselliğin bir ifadesidir diye düşünüyoruz! Farklı dinlere karşı saygılı olmak başka bir şeydir, tüm dinlere aynı mesafede durmak ise çok farklı bir şeydir! Hele son ve kamil bir dinin mensubu olduktan sonra böyle bir arayış içine girmiş olmak bize göre büyük bir talihsizliktir! Farklı dinlere mensup olan dünya büyüklerine (!) yaranmak için harcanan efor Yüce Rabbimizin rızasını kazanmak için harcansa çok daha faydalı bir iş yapılmış olmaz mı? Ne var ki, bu gerçeği eşdinsellere anlatmak bir türlü mümkün olmuyor! Eşdinseller bütün dinlere yaranmak için yırtınıp duruyorlar! 17.01.2008 MİLLİ GAZETE Zeki Ceyhan |
Milli gazetenin, diyalok hazımsızllığı ve 'eşdinsel' ithamı
Eşdinselin geniş açıklamasını isteyenler için burada paylaşa bilirim
|
Milli gazetenin, diyalok hazımsızllığı ve 'eşdinsel' ithamı
Alıntı:
|
Milli gazetenin, diyalok hazımsızllığı ve 'eşdinsel' ithamı
milli gazetenin yayın ilkesinden pek hoşlanmam ama bu konuda kendilerine katılıyorum çok doğru tespitlerde bulunmuşlar. bu konuda bazı ehl-i sünnet alimlerinin yazılarını aşağıdaki linkte yayınladım merak eden arkadaşlar inceleyebilir;
http://www.akpartiforum.com/index.php?topic=30773.0 |
Milli gazetenin, diyalok hazımsızllığı ve 'eşdinsel' ithamı
Hem Hıristiyan hem Müslüman!.. 29.4.2000
Önce size merhum Nasreddin hocadan bir fıkra anlatayım: Hoca’nın devrinde bir ara asayiş sebebiyle, bıçak, kama vb. şeyleri taşımak yasaklanmış. Mutat aramalarda müderris olan Hoca’nın üzerinde kocaman bir kılıç bulunur. Subaşı, Hoca’ya sorar,” Hoca bu nedir?” “Bu tashih bıçağıdır.Yazılardaki yanlışlıkları bununla kazıyorum.” “ Hocam, bu nasıl tashih bıçağıdır, bizim bildiğimiz o küçücük bir şeydir. Seninki yarım metre boyunda? “ “Dediğiniz doğru, eskiden kafi geliyordu, fakat şimdi bildiğiniz gibi değil, öyle hatalar, yanlışlıklar yapılıyor ki, kazımada bu bu bile az geliyor.” Şimdi de geçen hafta gazetelerde yayınlanan bir haberi vermek istiyorum: “Lester Kurtz ve Mariam (Meryem) Kurtz, Dinlerarası Diyalog toplantısının en ilginç konuklarıydı. Biri Teksas'tan yani Amerikalı, diğeri Darussalem yani Tanzanya'dan. Biri metodist protestan bir ailede büyüyüp Quaker (tarikat üyesi)olarak hayatını sürdürüyor, diğeri ise Müslüman. Biri Teksas Üniversitesi'nde sosyoloji profesörü, diğeri ise gazeteci. Afrika'da katıldıkları bir konferansta tanışıp evlenmeye karar vermişler. Amerika'ya yerleşip resmi nikahlarını yapmışlar ve tam bir yıldır dini nikah kıymak için beklemişler. İşte bu bekleyiş, nihayet önceki gün Urfa'da son buldu. Haham, papaz ve müftünün huzurunda kendisini Kelime-i şehadet getirerek 'hem Hıristiyan, hem de Müslüman' ilan eden ve aynen çifte vatandaşlıkta olduğu gibi çifte dinli olmak istediğini ve Meryem ile evlenerek geçmişinde sahip olduğu Hıristiyan kültürle İslam kültürünü meczetmek istediğini belirten Lester, ‘ İslamiyet'in güzellikleri ile geçmişimdeki Hıristiyanlıktan kaynaklanan güzellikler arasında bir tezat görmüyorum ve iki dinin güzelliklerini İbrahim Peygamber'in mekanında Musevi dostlarımın da duaları ile Meryem'le birlikte dini nikah kıyarak sürdürmek istiyorum' dedi. Gözleri dolu bir biçimde bu anı beklediğini belirten Meryem ise, Lester'in geçen yıl bir ay oruç tuttuğunu, Ramazan boyunca beş vakit namaz kıldığını, birlikte Hıristiyan bayramlarını da kutladıklarını; fakat İslami usullerle nikah kıymayı hep arzuladıklarını vurguladı. Üç dinin duaları ile salevatlar eşliğinde gerçekleşen nikah merasimi, katılımcıları derin ve anlamlı düşüncelere sevk etti. Bu evlilik, diyaloğun bir göstergesi olarak algılandı.” Gelde şimdi Hoca’nın fıkrasını hatırlama. Fakat, olaydaki yanlışlıkları Hoca’nın kılıcı da düzeltecek gibi değil... Çünkü, diyalogun neticesi, mevvesi olarak takdim edilen olay, tamamen gayri İslami... Yapılanı izah etmeye kalksam günler sürer. Zaten lüzum da yok; her Müslümanın bildiği yanlışlıklar... Bu olay, Hıristiyan aleminin ne yapmak istediğini açık şekilde ortaya koymaktadır. Şimdi sormak lazım: Bu bir dinler arası diyalog mu, yoksa dinleri birleştirme mi? Diyalog, zaten asırlardır devam etmektedir. Mesela, İstanbul’da aynı sokakta, Müslüman, Hıristiyan ve Yehudi iyi komşuluk içinde yaşıyorlardı. Birbirlerinin inançlarına saygı gösteriyorlardı. Fakat, Müslüman nikah için, Kiliseye, Havraya gitmezdi. Onlar da camiye gelmezdi. Herkes kendi ibadetini kendi mabedinde yapardı. Olması gereken de zaten bu değil mi? Bunun tersini düşünmek saygısızlık. inançları hafife almak olmaz mı? Bu toplantılar ile ilgili şöyle de bir yorum gözüme çarptı: “Ehl-i kitapla temel noktalarda birlikteyiz. Daha meşhur ifadesiyle amentüde ittifakımız vardır. Garip olan şudur ki, ittifak ettiğimiz amentüyü öne geçirmiyor da, ihtilaf ettiğimiz teferruatı ileri sürüp mutlak küfre karşı dayanışmamıza engel olarak görüyoruz. Halbuki temelde ittifak varken, teferruattaki ihtilaflara takılıp kalmak makul değildir.” İnsan ne söyleyeceğini bilemiyor doğrusu... Derler ya, küçük dilimi yuttum... Aynen öyle. Şimdi bu iddia sahibine sormak lazım: Onlarla aramızdaki fark, amentünün sonundaki, “Ben şehadet ederim ki, Muhammed aleyhisselam, O’nun kulu ve resulüdür.” hükmüdür. Müslümanı Müslüman yapan da bu farktır. Bu fark olmasaydı, İslamiyet olur muydu? Bu farka hiç “teferruat” denebilir mi? Pygamberimiz bu farkı kabul ettirmek için mücadele etmedi mi? Dört büyük halife, diğer Eshabı kiram efendilerimiz, başta ecdadımız Osmanlılar olmak üzere bütün Müslüman devletler asırlardır bu farkı dünyaya tebliğ için çalışmadılar mı? Bütün bunlar teferruat mıydı?.. Mehmet Oruç |
Milli gazetenin, diyalok hazımsızllığı ve 'eşdinsel' ithamı
Kafa karıştıran diyaloglar 19.5.2000
Gayri müslimlerle, diyalog, hoşgörü toplantıları devam ediyor; Urfa,İstanbul, Mersin... Bundan sonra da, değişik zeminlerde, mekanlarda devam edeceğe benziyor... Devam etsin, diyalogtan hoşgörüden kimsenin şikayeti yok. Asırlardır bu zaten var. Burada duyulan endişe; acaba, dinimize bir zarar gelecek mi, gelmiyecek mi düşüncesi. Endişe duyulacak sebepler de yok değil... Bir hıristiyan Müslüman kadınla evleniyor. Diyalog mensuplarının huzurunda nikahları yapılıyor. Adam , ben çifte dinliyim, diyor. Kimse çıkıp da, bu vatandaşlığa benzemez, çifte dinlilik olmaz demiyor. Ayrıca İslamiyette, Müslüman kadın hıristiyan erkekle evlenemez de denmiyor. Yoksa, bunlar da mı teferruat olarak görülüyor! Doğrular dile getirilse kimse endişeye kapılmayacak. Vatikan’ın 1999 yılında yayınladığı kitaptaki, "Bütün insanlar Hz.İsaya döndürülmeli, bütün insanlar vaftiz edilerek kilisede birleşmeli ve onun vücudu olan kiliseye girmelidir. Yollar, usuller, metotlar değişir; ama hedef hiç değişmez: Bütün insanları Hıristiyanlık dinine sokmaktır nihai maksadımız” ifadesi de kafaları karıştırıyor! Bir de toplantıların sonunda alınan karalara bakıyorsunuz; hepsinin ortak noktası, dini tenkit ederek, yeniden yorumlayarak hoşgörü ortamı sağlamak... Tenkit ettiğin beğenmediğin şeyi nasıl başkalarına sunacaksın? Diyalog kurabilmek, dinimizi tanıtabilmek için takip edilen yol yanlış. Geçmişteki uygulamalardan örnekler vermek aslında yeterli... Bununla ilgili Peygamber efendimizin yazdırdığı vesikayı geçen hafta vermiştim. Şimdi de Hazret-i Ömer Kudüs fethedilince, Kudüs halkına verdiği "Eman" dan bahsetmek istiyorum. Bu emanda, gayri müslimlere geniş ibadet hürriyeti verilmektedir. Çünkü, dinimiz gayri müslimlere de iyi davranmamızı, onlara zulüm yapmamamızı emretmektedir. Hatta gayri müslim hakkından, Müslüman hakkından daha çok sakınılmasını emretmektedir. Hazret-i Ömer'in bu emanı da şöyle: "İşbu mektup, Müslümanların emiri Ömer-ül-Faruk'un, Kudüs halkına verdiği eman mektubudur ki, onların varlıkları, hayatları, kiliseleri, çocukları, hastaları, sağlam olanları ile diğer bütün milletler için yazılmıştır. Şöyle ki: Müslümanlar, onların kiliselerine zorla girmeyecek, kiliseleri yakıp yıkmayacak, kiliselerin herhangi bir yerini tahrip etmeyecek, mallarından az bir şey bile olsa almayacak, dinlerini ve ibadet tarzlarını değiştirmeleri ve islam dinine girmeleri için kendilerine karşı hiçbir zorlama yapılmayacak. Hiçbir hıristiyan en ufak bir zarar bile görmeyecek. Eğer kendiliklerinden memleketten çıkıp gitmek isterlerse, varacakları yere kadar canları, malları ve ırzları üzerine, eman verilecektir.Eğer burada kalmak isterlerse, tamamen teminat altında olacaklar. Yalnız Kudüs halkı kadar cizye, gelir vergisi vereceklerdir. Eğer hıristiyan halkından bazıları, aile ve malları ile beraber çıkıp gitmek isterlerse ve kiliselerini ve ibadet yerlerini boşaltırlarsa, varacakları yere kadar canları, kiliseleri, yol masrafları ve malları üzerine eman verilecektir. Yerli olmayanlar, ister burada otursunlar, isterlerse gitsinler, ekin biçme zamanına kadar, onlardan hiçbir vergi alınmayacaktır." İmza:Ömer-ül-Faruk. Şahidler: Halid bin Velid, Amr İbnil'as, Abdürrahman bin Avf, Muaviye bin Ebi Süfyan. Bu konu ile ilgili bir de anektod aktarayım: Kudüs'ün Müslüman askerler tarafından fethinden bir müddet sonra da , papazlar, halife hazret-i Ömer'i kiliseye davet ettiler. Hazret-i Ömer, görüşme uzayınca namaz kılmak istedi:”Papaz efendi, bana bir yer gösterin de namazımı kılayım”dedi. Papaz, “Buyurun burada kılabilirsiniz, bizim için bir mani yoktur ya Ömer!” dedi. Hazret-i Ömer'in, gösterilen yerde namaz kılmak istemediğini anlayan papaz, sordu” Peki, sizin burada namaz kılmanıza mani olan şey nedir?” Hz. Ömer şu cevabı verdi: “Benim halkım, namaz kıldığım yeri cami yapmak ister. Burada namaz kılınca siz, kilisenizin mescide çevirilme tehlikesi ile karşı karşıya kalırsınız. Bunun için bana başka bir yer gösterin.” Kilisenin dışında müsait bir yer gösterdiler. Hazret-i Ömer namazını orada kıldı. Daha sonra, burası mescid haline getirildi. İsmine de Ömer Mescidi denildi. İşte Müslümanlar, geçmişte gayri müslimlere bu kadar geniş ibadet hürriyeti verirlerdi. İbadetlerine mani olmadıkları gibi, ibadetlerine mani olacak şeyleri de ortadan kaldırırlardı. Onlara da rahat ibadet etme imkanı sağlarlardı. İslamiyette, gayri müslimlere ibadet hürriyeti sağlandığı gibi, Müslümanların malı, canı, namusu nasıl korunuyorsa gayri müslimlerin mal ve can emniyeti de aynen sağlanır. Bunun için gayri müslimler, Müslümanlar arasında asırlarca, rahat, korkusuz bir şekilde yaşamışlardır. Bunları anlatmak varken, iki de bir dinimizi tenkit edelim, yeniden yorumlayalım demenin kime ne faydası var? Onlara şirin görünmek için illa da dinden taviz mi vermemiz gerekir? Mehmet Oruç |
Milli gazetenin, diyalok hazımsızllığı ve 'eşdinsel' ithamı
Diyaloga evet istismara hayır! 30.6.2000
Diyalog dinimizin emri... Hıristiyan, Yahudi; dinli dinsiz herkesle diyalog şart. Hele zamanımızda bu daha da önem kazandı. Çünkü, dünya küçüldü, insanlar birbiri ile iç içe yaşamak zorunda. İnancı ne olursa olsun, her insanın huzur ve emniyet içinde yaşaması tabii hakkı. Bu da ancak, diyologla, hoşgörü ile, inançlara karşılıklı saygı ile olur. Hal böyle olunca, Müslümanın diyaloga, hoşgörüye karşı çıkması mümkün değil. Zaten bu diyalog İslam dünyasında asırlardır, en güzel şekilde yaşanmış. Bizzat Peygamber efendimiz Hıristiyanlarla, Yahudilerle diyalog kurmuş. Onlara iyi davranmış, ibadetlerine mani olmadığı gibi , ibadetlerini rahat yapabilmeleri için kolaylıklar sağlamış. Onlarla alış veriş yapmış, onların yemeğini yemiş, elbiselerini kullanmış... Daha sonraki devirlerde de Müslüman ülkelerde, Müslümanlarla, gayri müslimler hep iç içe yaşamışlar; hatta Müslüman ülkeler gayri müslimlerin sığınak yeri olmuştur. Bütün Avrupa’nın dışladığı, gemilerde ölüme terk edilen Yahudilere sadece Osmanlı sahip çıkıp, İstanbul’a yerleştirdiği herkes tarafından bilinen gerçeklerden sadece biri. Bütün bilinen bu gerçeklere rağmen, bugün,sanki, farklı din mensubu insanlar arasındaki diyalog kopmuş, dinler savaşı yaşanıyormuş gibi, Vatikan’ın diyalogla yatıp, diyalogla kalkması Müslümanları haklı olarak endişelendirdi. Acaba, altından nasıl bir çapanoğlu çıkacak diye merak edildi. Sonunda bulutlar dağıldı; Vatikan’ın gerçek niyeti diyalog değil, bunu istismar ederek, Hıristiyanlığın propagadasını yapmak olduğu ortaya çıktı. Papa 2. Jean Paul, Sen Pietro Kilisesinde, geçen pazar düzenlenen ayinde, ‘’Kilise ile diğer dinler arasındaki diyaloga evet. Ama aynı zamanda tek kurtarıcının İsa olduğunu ilan etmek gerekiyor’’ diyerek, gerçek maksadını açıkca ortaya koydu. Böylece “Dinler arasındaki diyaloga evet. Ama, istismara hayır!” sözümüz bir kere daha haklılık kazanmış oldu. Artık kabak tadı vermeye başladı bu propagandalar. Basının alay konusu oldu; şov yapmakla suçlandı Vatikan. Kendi din mensupları bile rahatsız oldu; Vatikan’ın bu istismar kokan, açıklamalarından, uydurulan efsanelerden, sırlardan(!) sıkılmaya başladı. Günlerdir beklenen Vatikan’ın canlı yayındaki açıklamasını, yerli – yabancı bütün basın “sırlar fos çıktı” yorumu ile verdi. İtalyan halkından gelen olumsuz tepkileri gören, Vatikan geri adım atarak Papa’nın tam tersine, “Fatima olayının dini bir tarafı yok, mucizevi bir olay değil” açıklaması ile halkın tepkisini azaltmaya çalıştı. Zaten tarih boyunca, Vatikan hiçbir zaman tavrını net bildirmedi. Sözü ile özü bir olmadı. Gerçek niyetleri hep saklı kaldı. Başarırlar veya başaramazlar, ama bu defa gerçek niyetlerinin; dinler arası diyalog, hoşgörü adı altında, dinleri birleştirmek, sonra da bütün dünyayı Hiristiyanlıştırmak olduğu ortaya çıktı artık. İşin başka bir yönü de, bütün bunları Vatikan’ın kendiliğinden yapmadığıdır. Arkasında, Batı devletlerinin olduğudur. Batı, özellikle İngilizler, asırlardır Osmanlı ile uğraştı. Daha o zamanlar Türkleri, elde ettikleri bazı paşalar vasıtasıyla Hıristiyanlaştırmak istediler, fakat tutmadı. Tutmayınca, Osmanlıyı yıktılar, bu yetmedi, bu defa da İslamiyeti hedef aldılar. Batılı ülkeler biliyorlar ki, bugün de, Türkiye Avrupa için çetin cevizdir. Bunun için Avrupa Birliği, bu halimizle bizi aralarında görmek istemiyorlar. Dışarıda da bırakmaktan da korkuyorlar çünkü o da ayrı bir tehlike onlar için. Bunun için Hıristiyanlaştıramadıkları takdirde ne yapılacağına dair alternatif planlar üretiyorlar: Gerçek İslam onlar için her zaman tehlike demektir. İslamiyeti yakından tanıyan Hıristiyan alemi Müslüman olabilir. Avrupa’nın dengesi değişebilir. Bu tehlikeden ancak, şimdiki Hıristiyanlık gibi, gerçeği ile ilgisi olmayan, sadece ismi İslam olan bir din geliştirerek kurtulabileceklerine inanıyorlar. Planlanan bu dinde, İslamın temeli, esası olan fıkıh olmayacak; alimler, mezhepler devre dışı kalacak. Dünya işleri ile ilgisi kesilecek; haramı, helalı olmayacak tamamen ruhanî olacak. Kısacası, namazsız, oruçsuzsuz, zekatsız... bir din olacak. Bunun için de, dinin muhatabı, tatbikcisi Peygamberimiz, devre dışı bırakılacak; hadîs-i şerifler, “uydurma, aslı yok” ithamı ile dinin kaynağı olarak kullanılmayacak. Kur’an-ı kerime de tespit edilen esaslar doğrultusunda mana verilecek. Böylece, İslâmiyet bir hümanizma, bir ahlâk sistemi haline getirilecek. Batı’nın planı, hesabı bu... Mehmet Oruç |
Milli gazetenin, diyalok hazımsızllığı ve 'eşdinsel' ithamı
Burdaki "eşdinsel" tabiri Urfada yaşanan dinlerin birlikte yaşanma şekli dışında, diğer din mensuplarıyla kurulmaya çalışılan diyologlara karşı söylenmiştir. Dinini yaşadığın halde neden diğer dinlerle diyolog kuruyorsun sorgulaması. İslam son hak dinidir,bu şüphesiz.Fakat dünyada müslüman nufustan fazla diğer dinlere inananlar vardır.Bu görmezden gelinemez, ve böyle bir çoğunluğa karşı diyalog dışı söylemlerle açıkca düşmenlık beslemekte yanlıştır. Bu bir nevi islam milliyetciliği değilmidir sizce?
|
Milli gazetenin, diyalok hazımsızllığı ve 'eşdinsel' ithamı
belliki gönderdiğim makaleleri okumamışsınız sorunuzun cevabı çok açık bir şekilde yukarıdaki makalelerde cevaplanmıştır cevap isterseniz lütfen makalelere bakınız.
|
Milli gazetenin, diyalok hazımsızllığı ve 'eşdinsel' ithamı
şimdi ALLAH aşkına,,diyalog konusunda falanca papazın,,falanca katoliğin görüşlerini kim takar yaa,,,banane o kişilerin diyalogdan ne anladıklarından,,,rahmetli özalın dediği veçhiyle,,memurum işini bilir,,yani diyalog masasının müslüman tarafı işini bilir,,,hristiyan aleminin kafası karışmış durumda şu an,,ve bizler o karışan kafayı bir taraftan kaşırken,,diğer taraftan yapacağımızı yapıyoruz,,,dünyanın dört bir bucağına açılan eğitim yuvalarını öyle elini kolunu sallıyarak açamazsın,,,diplomasi yollarınıda DİYALOG kurmadan kat edemezsin,,,bugün istiklal marşımızı okuyan o ecnebi çocuklar yarın,,,ülkelerinde GAZETECİ,İŞ ADAMI,DEVLET İDARECİSİ,SİVİL TOPLUM KURULUŞLARININ İLERİ GELENİ OLACAK,,,YAKIN BİR ZAMAN İÇERİSİNDE fransanın strazburg şehrinde bizim öncülüğümüzde ilahiyat fakültesi kurulacak,,bir ülkenin üniversitesi başka bir ülkenin şehrinde eğitim faaliyeti yürütüyorsa bu ne demek ??,,kültürün,islam anlayışın,kimliğin o ülkeye girdi demek,,,katolik veya protestan farketmez her kim olursa olsun,,dinler arası diyalog hakkında seni beni rencide edecek sözler ve kelamlarda bulunmuşsa bu onların terbiyesizliğidir,,ve kem söz sahibine aittir,,,,yaşarsak göreceğiz,,diyalog diyalog diye öleceğiz,,,bizler öleceğiz fakat,,altın nesli kabrimizden seyredeceğiz,,,inşaallahu rahman,,,,,allahın inayetiyle,,,,,habeş kralı necaşi bir hristiyandı ve mekkeli müşriklerin zulmüne maruz kalmak istemeyen mü'minler habeşistana kısa süreliğinede olsa iltica etmişlerdi,,,arkalarından yetişen mekkeli müşrikler ,habeş karlından müslümanların kendilerine teslim edilmesini istiyor ve bunun gerçekleşmesi için habeş kralının hassasiyetlerini kaşıyorlardı,,,meryem süreyi celilesini krala duyurdular,,cafer ibn talip süreyi habeş karlına okudu,,okunanları işiten kral adeta beyninden vurulmuşa döndü ve mekkeli müşriklere mü'minleri teslim etmeyeceğini bildirip onları adeta şutladı,,,cafer ibn talip meryem süresini bir yere kadar okudu,,keskin zekasıyla aslında o çok müthiş bir incelikte bulundu,,çünkü sureyi okumaya devam etmiş olsa idi,,isanın ALLAHIN oğlu olmadığı hakikatını necaşiye duyurmuş olacak ve belkide iş başka şekilde sonuçlanacaktı,,,,,işte günümüz müslümanıda cafer gibi keskin zekaya sahip olmalı,,,bakın,,din konusunda görüş belirtmek bizlerin harcı değil,,lakin serkeşlik edip görüş belirtebiliyoruz,,,RABBİM BİZİ BAĞIŞLASIN,,,,,şu cennet türkiyemize bir bakınız ALLAH aşkına,,,islam denilince ne anlıyorlar,,,,hoşgörüden yoksun,katı kuralları olan,,asan kesen,,çatık kaşlı,,müsamahasız,,namaz farz kılacaksın yoksa kırbaç yersin,,yinemi kılmıyon bu ne cüret asın bu kafiri,,,iranda ,ırakta,şurda burda islam diye cinayetler işleniyor,,,masum halklara olmadık zulümler yapılıyor,,,şimdi gidip sorsanız bu zulmü yapanlara size ayetler göstercektir,hadisi şerifleri gözünüzün içine içine sokacaktır,,,,,hayatını kur'ana adamış,,tek bir ayetin ne demek istediğini kavramak için ömür çürütmüş niceleri olmadık hakaretlere uğruyorlar,,islam adına yaptıkları hizmetler hafife alınıyor,,peki bu hakareti yapanlar şimdiye değin ne yapmışlar islama hizmet adına,,,işine gelen ayeti işine geldiği zaman kullanmaktan başka,,,,bakın şeytandan bahseder kur'an,,,ademe iblis hariç tüm melekler secde etti der,,,bu ayetten yola çıkan kimse şeytanın meleklerden olduğunu sonra isyan ettiği için ALLAHIN lanetine uğradığını sanır,,oysa başka bir ayette şeytanın cinlerden olduğu yazılıdır,,,peki bunun izahı nedir,,,,nasıl ki insan ramazan ayında yaptığı ibadetler ile melekleşebilmektedir,,işte aynen öylede ,aslında bir cin olan iblis daha önceleri yapmış olduğu kulluğun neticesinde meleklerin arasına katılmıştır,,bu hal isyan edene kadar sürmüştür,,,şimdi arkadaşlar demek istiyorum ki,,bir ayette hristisyanları kast ederek ,onları dost edinmeyin deniyorsa,,,düşman ilan etmemiz gerekmiyor,,,DÜNYA PASTASINDAN İSLAM ADINA NE KOPARTABİLİRİM BEN ONA BAKARIM,,BANANE PAPA NE DEMİŞ,PEPE NE DEMİŞ,,,,,
|
Milli gazetenin, diyalok hazımsızllığı ve 'eşdinsel' ithamı
Alıntı:
|
Milli gazetenin, diyalok hazımsızllığı ve 'eşdinsel' ithamı
erdoğanınki medeniyetler arası dinler arası değil. ispanyada endülüs emevi medeniyeti var amaç o medeniyet tabi bunu az insan anlar
|
Milli gazetenin, diyalok hazımsızllığı ve 'eşdinsel' ithamı
Alıntı:
medeniyetler ittifakının aynı zamanda dinler arası diyalogtan doğacağının göstergesidir |
Milli gazetenin, diyalok hazımsızllığı ve 'eşdinsel' ithamı
Alıntı:
Çok güzel yazmışsın kardeş. emeğine sağlık..Güzel bilgilerdi |
Milli gazetenin, diyalok hazımsızllığı ve 'eşdinsel' ithamı
kabardey ne diyeyim sana. senin yazıları okuyan sanırki diyalogu sen başlattın makaleleri okumamışsın belli. müslümanla gayri müslümler arasında diyalog çok öncelerden beri vardı yani gayri müslümle müslamanlar arasında komşuluk vardı. müslümanlar islamın belirttiği çerçeceve içerisinde gayri müslümlerle komuşuluk yapıyordu. hatta osmanlıda fethettiği gayri müslüm ülkelere temiz iyi sağlam müslüman aileleri oraya yerleştirirdiki ordaki gayri müslümler bu güzel müslümanların yaşantısına baksın örnek alsın müslüman olsun diye bu şekilde çok gayri müslüm müslüman olmuştur. gerçek diyalog budur. ama günümüzde ne yapıyorlar makaledede örnek var kısaca anlatim adam gelmiş ben hem müslümanım demiş hem hristiyan gitmiş müslüman olduğunu söyleyen bir kadınla evlenmiş kadınında savunması o hristyian ama namaz kılıyo oruç tutuyo yani hem müslüman hem hristyian bunun adıda diyalog oluyo. ondan sonra gazetelerdede çıktı. hristyianlar camiiye geldi namaz kıldı bizde onların kilisesine gidelim ibadet edelim diyolar bunun adı diyalog oluyor. türkiyede gazetenin birinde camii ve kilise resmi yanyana adı kardeş dinler dier adı diyalog oluyo Allahını severseniz ya kimi kandırmaya çalışıyosunu çocuk güler bunlara çocuk. hepsi oldu bunların hepsinin adıda diyalog bak atalarımız nasıl diyalog yapmış siz nasıl yapıyorsunuz hangi atamız gitmiş kilisede ibadet etmiş hazireti ömer kilisede namaz kılmamış müslümanlar burayı camii yapar ibadet edemezsniz diye. müslümanın yeri camii hristiyanınki kilise. Haziret-i Allah kuranı kerimde kafirler benim düşmanımdır demiş sen gideceksin Allahın düşmanıyla dostluk yapacaksın onu seviyorum diyeceksin sonra bunları Allah rızasıyla yapıyorum diyeceksin. arkadaşım dini yayma şekilleri ilmihallerde yazıyor gir www.dinimizislam.org a bak nasıl oluyomuş. müslüman yaşayışıyla örnek olur bunu gören gayri müslüm özenr isterse gelir müslümanlığı öğrenir. öğrenmek istemzse ne demek onla dostluk kur onu sev. dinen yasak bunlar haram. gönderdiğim makalde böle çok örnek var aç oku.
|
Milli gazetenin, diyalok hazımsızllığı ve 'eşdinsel' ithamı
Alıntı:
|
Milli gazetenin, diyalok hazımsızllığı ve 'eşdinsel' ithamı
Şimdi bunlara, dinin içini boşaltmalara bir yenisi daha eklendi. Dinler arası diyalog, hoşgörü çalışmaları... Diyanet işleri başkanı Yılmaz’a soruyorlar: Diyalog iki dinin kurumları arasında “diplomatik ilişkiler”le sınırlı mı olacak, yoksa, ilahiyat alanında da “diyalog”' geliştirilecek mi? Cevap, “İlahiyat alanında da diyalog kurulacak. İslam ve Katolik ilahiyatçılar karşılıklı çalışmalar yapacaklar...” şeklinde. Bu çalışmaların sonucunu merak ediyor insan. İki din arasındaki orta yol nasıl bulunacak? Hıristiyanlarda, teslis yani üç ilah inancı var. Biz de tek. Acaba, ikisinin ortası “iki” ilahda mı anlaşma sağlanacak?
Kim bilir, daha neler göreceğiz, nelere şahid olacağız? |
Milli gazetenin, diyalok hazımsızllığı ve 'eşdinsel' ithamı
Bütün bunlara rağmen İslamiyeti yıkamayınca, şimdi takdik değiştirerek, İslamiyeti Hıristiyanlığa benzetmek istiyorlar. Diyalog, hoşgörü adı altında, Hıristiyanlıkla kaynaştırıp sadece İslamiyetin adını bırakarak yok etmek istiyorlar.
İnanıyorum ki, halkımız daha önceki oyunları bozduğu gibi, İngilizlerin rehberliğinde Batı’nın bu yeni oyununu da bozacak, gençek huzurun kaynağı olan ecdadının dinine sahip çıkacaktır. |
Milli gazetenin, diyalok hazımsızllığı ve 'eşdinsel' ithamı
Kilisede iftar yemeği 21.12.2001
Üç aylar; Recep, Şaban, Ramazan derken, bayram da gelip geçti. Cenab-ı Hak, daha nice bayramlara sağlık ve afiyet içinde kavuştursun. Ramazanda komik, komik olduğu kadar da düşündürücü olaylara şahid olduk. Bunlara değinmek istiyorum bugün. Bu sene ilk defa değişik bir kesimlerden iftar daveti aldım. Daha doğrusu davetleri aldım. Kimlerden mi, söyliyeyim. Çeşitli gayri müslim cemaatlerden. Üç dinin mensupları iftara çağırılıyordu. Davetiyelerin hepsinin ortak özelliği; hoşgörü, sevgi,saygı, savaşsız dünya vs. İftar, oruç tutan müslümanlar içindir. Oruçla, İslamiyetle ilgisi olmayan kimseleri, iftar adı altında Kilisede toplamanın mantığını anlamak mümkün değil. Bir araya gelip yemek mi yemek istiyorsunuz, Ramazanın dışında gelip yiyin, diyaloğunuzu sağlayın. Hoşgörülerinde, diyaloglarında bile samimiyetsizlik, iki yüzlülük var. Merak ediyorum, seneye Müslüman temsilcileri istavroz merasimine çağırıp, boyunlarına haç takacak olurlarsa, bizimkiler ne yapacak? Onlar bizim orucumuza saygı gösterdiler, biz de saygı gösterelim deyip haç mı takacaklar? Aslına bakarsanız, bu şekilde bir diyalog aynı zamanda dinre saygısızlıktır. Oruç, İslama ait bir ibadettir. Kilisede iftarın işi ne? Dinlerdeki ibadetleri birbirine karıştırmak, dine hizmet değil, dine kötülüktür. Dini bozmaktır. Papa işi, bir adım daha öteye götürüp, Hıristiyanları oruç tutmaya davet etti. Terör ve savaş kurbanları adına iyi niyetli her dine saygısı olanları oruç tutmaya çağırdı. ‘‘Burada Hıristiyan, Musevi ayrımı yok. Lütfen dünyada barış ve dayanışma adına bu önerimi kabul edin. Adalet adına dünyada bir barışın egemenliği için bu girişimi gerçekleştirin. Ancak sağlık nedeni ile veya başka nedenlerle oruç tutamazsanız o zaman bağışta bulunun’’ İlave etti: ‘‘Orucu, sadece ekmek yiyerek ve su içerek gerçekleştirebilirsiniz. Yeter ki gönüllü olun. Müslüman kardeşlerinize destek verin’’ dedi. “Kardeşlerimize destek verin” diyor. Siz gerçekten inanıyor musunuz, asırlardır Müslümanlara yaptıkları zulümleri, katliamları, kinlerini unutup bizi “Kardeş” kabul ediyorlar! İnsanın aklına geliyor, bu işte bir bit yeniği var diye. Ne oldu da, 15 asırlık düşmanlık bir den dostluğa, kardeşliğe, dönüştü. Bugün,sanki, farklı din mensubu insanlar arasındaki diyalog kopmuş, dinler savaşı yaşanıyormuş gibi, Vatikan’ın diyalogla yatıp, diyalogla kalkması Müslümanları haklı olarak endişelendirdi. Acaba, altından nasıl bir çapanoğlu çıkacak diye merak edildi. Sonunda bulutlar dağıldı; Vatikan’ın gerçek niyeti diyalog değil, bunu istismar ederek, Hıristiyanlığın propagandasını yapmak olduğu ortaya çıktı. Papa 2. Jean Paul, Sen Pietro Kilisesinde pazar günü düzenlenen ayinde , ‘’Kilise ile diğer dinler arasındaki diyaloga evet. Ama aynı zamanda tek kurtarıcının İsa olduğunu ilan etmek gerekiyor’’ diyerek, gerçek maksadını, nihai hedefini açıkca ortaya koydu. Bütün bunlara rağmen hala, hoşgörü, diyalog balonundan fayda uman Müslümanlar varsa, bunlara, Allah akıl fikir versin, demekten başka çare kalmıyor. Mehmet Oruç |
Milli gazetenin, diyalok hazımsızllığı ve 'eşdinsel' ithamı
2001de yazılımış yazıdan bir alıntı okunursa danimarkada karikatür krizi nasıl ortya çıktı anlaşılır;
Bunu sağlamak için de, İngiliz Sömürge Bakanlığı Hıristiyan misyonerlerine şu gizli talimatı verdi: 1- İslâm alimleri, toplum nezdinde küçük düşürülerek saf dışı edilmelidir. 2- Peygamberin dinden maksadı sadece İslâm dini değildir. Hıristiyanların ve Yahudilerin dinleri de Müslümanlıktır. Çünkü kaynakları birdir. Bu konu ısrarla vurgulanmaladır. 3- Müslümanlar ibadetlerden alıkonulmalıdır. “Allah’ın ibadete ihtiyacı olmadığı” gibi gerçekler her an onlara telkin edilmelidir. Böylece ibadetten soğumaları sağlanmalıdır. 4-Müslümanların kılık kıyafetiyle, yaşayışıyla yazı, karikatür ve fıkralarla alay edilmeli. 5- Müslümanların ellerinde gerçek Kur’an’ın olmadığı... Hadislerin uydurma olduğu söylenmeli... Ve onlar Kur’an ve Sünnet hakkında şüpheye düşürülmelidir. Özetlemek gerekirse, Hıristiyan aleminin hedefi, dinin temeli olan fıkhı yok edip, İslamiyeti emir ve yasakları olmayan bir hümanizma, bir ahlâk sistemi haline getirmek... Mehmet Oruç |
Milli gazetenin, diyalok hazımsızllığı ve 'eşdinsel' ithamı
BAK BURDA DEMİŞSİN YA MÜSLÜMANLAR GERİCİ OLARK BİLİNİYO ONLA İLGİLİ YAZI.
Hoşgörü tuzağı 29.6.2002 Dün, Vatikan’ın Batı’da daha uzun süre ayakta kalamayacağını anlayınca, Müslümanların, dağınıklığından, kimsesizliğinden, fakirliğinden istifade etmek için Doğu’ya yöneldiğini, Müslüman ülkelerinde Hıristiyanlaştırma çalışmasını başlattığını bildirmiştim. Bunu iki safhada yapmayı planlıyorlar. Önce, çeşitli baskılarla, entrikalarla, ithamlarla Müslümanları sindirmek ve saha dışına itmek. Sonra da bu boşluğu doldurmak. Bu maksatla, soğuk savaşın sona ermesinden "Kızıl tehlike"nin bertaraf edilmesinden sonra, "Yeşil tehlike"yi ortaya attılar. Ve en büyük stratejilerini "İslam fundamentalizmi" olarak adlandırdıkları ve terörle özdeşleştirerek İslam dünyasını mahkum etmeye karar verdiler. Daha sonra da, İslam'ı protestanlaştırmaya, yani İslamı emir ve yasakları olmayan, felsefi ahlakı bir sistem haline getirerek dünyaya, hayata ilişkin entelektüel, siyasi, ekonomik, kültürel taleplerini iptal etmeye çalışmak. Yani İslamın içini boşaltmak. Bunun için de en etkili yol olan, âlimleri, mezhepleri bertaraf etmek. Hıristiyanlaştırmada takip ettikleri yol da “Diyalog” projesi. Projeyi ortaya atan Vatikan. Asırlardır Müslümanlara karşı en ufak bir müsamahası, hoşgörüsü olmayan Vatikan’ın bu girişiminden iyi niyet beklenebilir mi? Sözde diyalogla orta yolu bulacaklar. İki ayrı dinde orta yol nasıl bulunacak? Her iki din de %50 taviz verecek, inançlarından feragat edecek böylece ortak noktada buluşulacak! Bir dinin yarısı giderse geri kalana din denir mi? Yok diyologtan maksadımız, iyi ilişkiler, iyi komşuluklar deniyorsa o zaten asırlardır var; mesela İstanbul’da asırlardır Müslüman, Hıristiyan, Yahudi yanya yaşamışlar. Kimse kemsenin ibadetine, yaşayışına karışmamış. Diyalogun âlası uygulanmış. Bunların diyalogtan maksatları başka. Nitekim, diyalogun mimarlarından olan diyalog toplantılarında hep komisyon başkanlığına getirilen bir ilahiyat porofesörü “Ben yurt dışına gittiğim zaman sık sık kiliselere gidiyorum; çok da lezzet ve zevk alıyorum” diyor. Diyalog konusunda da, “Efendim, diyalog ve hoşgörü devam edecekse, Hıristiyanlarla konuşurken sizin kitabınız bozulmuş, sonradan değiştirilmiş; en hakiki din benim dinim demeyeceksiniz.” diyor. Yine diyalogçular, “ Sadece,’La ilahe illallah’ demeyi, ‘Muhammederresulullah’ dememeyi telkin ediyorlar.” Bu sözler dilayoğun gerçek amacı göstermede ip uçları veriyor: Demek ki, diyalog ve hoşgörü uğruna kendi Dinimizin, Kitabımızın ve Peygamberimizin hak ve en son olduğunu söylememeniz gerekiyormuş. İşte diyalog ve hoşgörü dediklerinin en kısa tarifi bu. Artık görevler de değişti herhalde. Dini savunmak başkalarına kaldı. Türkiye Sağlık-İş Sendikası Başkanı Sayın Mustafa Başoğlu diyalog toplantısında tahammül edemeyip, “Ben burada öyle şeyler dinledim ki, bana öğretilen dine uymuyor. ‘Son hak din İslâm demeyeceksiniz’ ne demek? Son hak din İslâmsa, Kur’an öyle diyorsa, öyledir. Diyalog isteniyorsa öyle konuşmayacaksınız olmaz böyle şey” demek zorunda kalmıştır. İki dinin temsilcilerinin konuşmaları da, diyalogun maksadının, iyi ilişkiler, iyi komşuluklar olmadığını göstermektedir. Diyanet İşleri Başkanı, Papa'yla görüşmesinden sonra, “ Diyalog iki dinin kurumları arasında bir tür 'diplomatik ilişkiler'le sınırlı mı olacaktı, yoksa, ilahiyat (teoloji) alanında da 'diyalog' geliştirilecek mi?” sorusuna, “İlahiyat alanında da diyalog kurulacak. İslam ve Katolik ilahiyatçılar karşılıklı çalışmalar yapacaklar... “ cevabını vermiştir. (T.Akyol – Milliyet- 17.6.2000) Papa 2. Jean Paul da, Sen Pietro Kilisesinde, 25.6.2000 günü pazar ayininde, ‘’Kilise ile diğer dinler arasındaki diyaloga evet. Ama aynı zamanda tek kurtarıcının İsa olduğunu ilan etmek gerekiyor’’ diyerek diyalog sonunda nerede birleşileceğinin adresini de vermiş oluyor. Bütün bunlardan sonra, Vatikan’ın başlattığı “Diyalog” projesinin İslamiyet için faydalı olduğunu söyleyene kim inanır? Basiret sahibi herkes bunun Vatikan’ın sinsi bir oyunu olduğunu hemen anlıyor. Cenab-ı Hak bilerek veya bilmeyerek böyle sinsi oyunlara alet olmaktan muhafaza etsin! |
Milli gazetenin, diyalok hazımsızllığı ve 'eşdinsel' ithamı
güzel kardeşim,,,göndermiş olduğun sayfalar dolusu makaleler beni hiç mi hiç ilgilendirmez,,yorum yapmayacaktın ama dayanamadın,,ben konu açarken sürçü lisanda bulunmuş olabilirim,aslında yapılan dinler arası diyalog değildir,,o dine mensup insanlar arasında yapılan ve tertiplenen toplantılar diyalog adını almıştır,,,aklı başında hiçbir müslüman killiseye gidelimde papaz bizi kutsasın demez,,yapılan iş başka,,sen gibiler ya anlamak istemiyo,,ya da çekememezlik hat safhada,,,bugün tüm dünya o toplantıları tertip eden müslümanları konuşuyor,tartışıyor,,ve irdeliyor,,,,,osmanlı yada daha önceki
zaman diliminde olay başka zemin başka şartlar başka,,söz söyleyen osmanlıydı,,dinleyen onlar,,,şimdi öylemi,,sen oturduğun yerden istediğin kadar hutbe oku kim dinler,kim takar,,,oturmayacaksın,,hrisstiyanın karşısından konuşma zamanı değil şimdi,,,koluna gireceksin,,başını döndüreceksin,,seni yakından tanıyacak,,,bizzat seni hissedecek,,,,,kimmmmmmm,,??papa mı ?? hayır,,,,katolik papazlarmı ??? hayır,,,,yaaaa kim ???,,,seni arayan fakat saklandığın için seni bulamayan,,, müslüman olmaya namzet niceleri,,,,, ********************************* hoşgörüden yoksunsan,diyaloğa kapalı,, geziyorsan sokaklarda ellerin sopalı,, asla bir araya gelemeyiz,, hesabını ALLAHA veremeyiz,, *************************** |
Milli gazetenin, diyalok hazımsızllığı ve 'eşdinsel' ithamı
Allah-u Teala bana açıkça benim düşmanlarımla dostluk etme peygmber efendimizde kişinin dini arkadaşının dini gibidir derken ben bi hristiyanın ne koluna girerim ne başını sıvazlarım. dinin bildirdiği ölçüde ona hoşgörülü davranır ve yaklaşarım zamanı gelince zaten göreceksiniz kimin kimin başını döndürdüğünü sen neyi savunursan savun kaynağın belli haberler belli. okumadan öğrenme yeteneğin varsa buna diyecek bişeyimde yok ben okudum senin gönderdiklerinide makaleleride yorum yaptım gerçek olana inandım. son bi makale gönderecem senin için değil ama iyi niyetli müslümanların diyaloğun ne olduğunu tam olarak öğrenmesi için
bu arada müslümanlar saklanmıyo herşey ortada güzelde ortada kötü ortada hiçbişey yoksa girer internete bakar. aklı olan bulur. Ayrıca sanada bi menkıbe anlayatayım; Necip Fazıl birgün SeyidAbdulhakim Arvasi Haziretlerinin sohbetindeymiş. sohbet uzasın diye mübareğe hocam iman nedir anlatırmısnız diyo SeyidAbdulhakim Arvasi Haziretleri ise tek kelime ile nasip diyor. eğer nasibi varsa sen ona bi kitap versen dahi alır kabul eder müslüman olur dinini öğrenir yoksada sen istediğin kadar koluna gir. gör o zmn kimkimi müslüman ediyo hristiyan ediyo. |
Milli gazetenin, diyalok hazımsızllığı ve 'eşdinsel' ithamı
Dinler birleşebilirler mi? 23.8.2002
Bazı kesimler, “İnsanların hangi dinden, hangi inançtan olurlarsa olsunlar, “Diyalog”suz yaşamaları mümkün değildir. Bu insanın tabiatına aykırıdır. Neden “Diyalog”un üzerine bu kadar gidiyorsun?” diyorlar. Bu sorunun cevabına geçmeden önce “Diyalog” nedir? Bunun üzerinde durmamız lazımdır. Diyalog, insanların hangi görüşten, hangi dinden, hangi milletten olursa olsun hoşgörü içinde kavgasız yaşayabilmeleridir. Böyle bir diyaloğa karşı çıkmak mümkün mü? Buna karşı çıkmak, sosyal hayata, sosyal barışa karşı çıkmak olur. Burada önemli olan, nerede nasıl diyalog yapılacağının iyi bilinmesidir. Benim karşı olduğum “Dinlerarası diyalog’tur. Şunu da söyleyeyim, eğer diyalogtan maksat, her din mensubunun dinini yaşamasına hoşgörü göstermek, dini hürriyet sağlamak ise buna kimsenin itirazı olmaz. Fakat, diyalog dinleri bir ortak naktada birleştirmek, din hakkında şüpheye düşürmek şeklinde algılanırsa bu diyalog olmaz, dine inanca müdahale olur. Çünkü, kişiler hangi dinden olurlarsa olsunlar siyasette, ticarette, bilimde... ortak nokta bulmak mümkündür. Dinde, inançta ise ortak nokta olmaz. İşte benim diyaloğa itirazım, endişem bu noktada. İşin bilerek veya bilmeyerek bu noktaya çekilmiş olmasında. Mesela, dinlerarası diyaloğun mimarlarından, öncülerinden olan bir dergide bakınız diyalog nasıl algılanıyor: “Diyalog, “ben doğruyum sen yanlışsın” anlayışından, “ben de, sen de doğru olabiliriz, ikimizin de farkında olmadığı bir noktada ortak doğrulara ve işbirliğine sahip olabiliriz” anlayışına geçiş yapmaktır. “ Dinde, “ben de, sen de doğru olabiliriz” bu mümkün mü? Bu kişinin dininden şüphe etmesi manasına gelir. Çünkü iman, benim dinim doğru, diğer dinler yanlış demektir. Dinimize göre, bir Müslüman, benim dinim doğru, senin dinin de doğru olabilir, derse o kimsenin dinle ilgisi kalmaz, dinden çıkmış olur. Çünkü, inancımıza göre bugünkü Hıristiyanlık ve Yahudilik hak din değildir. İslamiyetin gelmesiyle, nesh edilmiş, yürürlükten kaldırılmış dinlerdir. Hak din sadece son peygamber Muhammed aleyhisselama gönderilmiş İslamiyettir. İslamiyete göre, sadece Peygamberimize inanan, islamiyetin emir ve yasaklarına uyan ancak Cennete gidecektir. Diyalogcu dönüp dolaşıp hep “ortak bir naktada buluşmayı” öngörüyor. Diyor ki, “Diyalogda fikir müzakereleri; birbirini çürütme ve kendini ispat etme maksatlı değil, birbirinin farklılıklarını anlama ve varolanın ötesine gidip oralarda keşfedilen ortak bir noktada buluşmayı öngörür.” İslamiyet, kendisinin doğru diğerlerinin yanlış olduğu esasına dayanır. Kendisinin doğru inançta olduğunu, diğerlerinin yanlış olduğunu ispat etmeyi kendisine gaye edinmeyen bir Müslüman inancını inkar etmiş olur. Yine dinlerarası diyaloğun hızlı savunucularından olan bu dergi yazısında, “Diyalog, statü ve güç farklılıklarını askıya alan ve herkesi eşit seviyeye çeken, peşin hükümsüz, duymaya, dinlemeye, anlamaya ve varolanın ötesindeki mânâ boyutlarında mutabakat üretmeye dayalı özel bir iletişim biçimidir. “ Din zaten peşin hüküm demektir, bunu nasıl askıya alacaksın, nasıl mutabakat sağlayacaksın? Mesela, Hıristiyanlar, teslise üç ilaha inanıyor; biz Müslümanlar ise, tek Allah’a inanıyoruz, bunun ortak noktası nasıl bulunacak, nasıl mutabakat sağlanacak? Üçle bir toplanıp ikiye bölünerek elde edilen iki sayısında mı mutabakat sağlanacak? Böyle bir yaklaşımı aklı başında hiçbir müslümanın kabul etmeyeceği gibi, bir Hıristiyanın da kabul etmesi mümkün değlidir. Zaten Hıristiyanlar da bunu kabul etmiyorlar, kabul etti görünüyorlar. Nitekim, Vatikan’ın 1999 yılında yayınladığı; "Towards a pastoral approach to culture" adlı bir kitapta esas maksatlarını açıkca şöyle ifade etmekteler. "Bütün insanlar Hz.İsaya döndürülmeli, bütün insanlar vaftiz olarak kilisede birleşmeli ve onun vücudu olan kiliseye girmelidir. Yollar, usuller, metotlar değişir; ama hedef hiç değişmez: Nihayi maksadımız, bütün insanları Hıristiyanlık dinine sokmaktır ". Mehmet Oruç |
Milli gazetenin, diyalok hazımsızllığı ve 'eşdinsel' ithamı
bazı gerçekler vardır HAKİKATA gebe,,lakin çok rahat dillendirilemezler tılsımı bozulur korkusu ,işin sekteye uğrama endişesi, dudaklarının ucuna kadar gelen söz ve kelamları haykırmana engel olur,,zamana bırakır çoğu kez zamanla anlaşılır diye,,ALLAHA havale eder bazen ıslah olsunlar diye,,,cabcanlı örnekler tam karşılarında sevginin ve emniyetin temsilcileri olarak arzı endam etselerde talihsizler göremez,idrak edemez,,sigara içmez onlar,kötü bir alışkanlıkları yoktur,kızlarla gelişi güzel filörtleri yoktur,,çünkü yoll çok çetin bu yolda ona ayak bağı olacak her ne varsa bertaraf edilmelidir,,edilmelidir ki,,o nuraniler ipi göğüsleyebilsinler,,,dava büyük,,şakası yok,,başkalarının tavsiyelerine ihtiyaç da yok,,sen muhammedi bir gönle sahipsen eğer,,neyden sakınır ve korkarsın,,,,onların dini onlara senin dinin sana,,sen iki arada bir derede kalmışları topla ALLAHLA TANIŞTIR,,MÜSLÜMAN O DEĞİL MİDİR Kİ,,insanları ALLAHLA TANIŞTIRIR,İSLAMLA BULUŞTURUR,,,,bu konu uzar ruhaniler bize kızar,,sen senin bildiklerinle inandıklarınla amel et,,ben benim bildiklerim ve inandıklarımla amel edeyim,,,işi tatlıya bağlıyalım,,,,ameller niyetlere göredir,,ben niyetlere bakarım,,,niyet hayır ,akıbet hayır,,,,buna tüm kalbimle inanıyorum,,,
|
Milli gazetenin, diyalok hazımsızllığı ve 'eşdinsel' ithamı
neye inandığın neye inandığın ne için uğraştığın beni bağlamaz "dava büyük,,şakası yok,,başkalarının tavsiyelerine ihtiyaç da yok" böyle bir söz yazmışsın. bunu yazan insanada diyecek birşey yok. senin kimsye ihtiyacın olmayabilir onada bişey demem var git yoluna. peygamber efendimiz alimler benim varisimdir demiştir. biz o varislerin kitaplarına tutunduk o kitaplara ihtiyacımız var bizim Allahın rahmetine büyüklerin bereketine ihtiyacımız var. bize himmet eylesinler diye kitaplarına bile besmelesiz el sürmeyiz. adlarını besmelesiz anmayız. adlarının bereketine ihtiyacımız var. bizim büyüklerimiz islam alimleri bizim gideceğimiz yolu bize tarif etmişler kitaplarında yol birdir ve haktır. herkesede açıktır isteyen gelir girer isteyen başka yoldan gider kendi bileceği iş. lütfen bana bir daha cevap yazma kalbimin daha fazla kararmasını ve senle daha fazla vakit öldürmek istemiyorum. benim kimsenin tavsiyesine ihtiyacım yok diyen birisine hiç bir açıklama kar etmez dedi büyüklerimiz. ne yazsak ne desek nafile. LÜTFEN BANA CEVAP YAZMA.
|
Milli gazetenin, diyalok hazımsızllığı ve 'eşdinsel' ithamı
ben mehmet oruç isminde bir alim yada başka sıfatta bir ALLAH DOSTU tanımıyorum,,,tutturmuşsun bir türkü söyler durursun,,küffarın elinde inim inim inleyen islam alemini babadan ,atadan müslümanlar,beleşçi ve hazırcı müslümanlar asla ve katiyen kurtaramazlar,,fethullah gülen hocaefendi ve yakın çevresinin müslümanlığından en ufak bir şüphem bile yok,,,o zatın ve yakın çevresinin hakkında ileri geri konuşan çevreleri irdeleyecek olsanız,,tek kare fotoğraf ortaya çıkar (beynini midesine yedirmiş zavallılar güruhu,,örnek mi istiyorsunuz,,nihat genç,,agresif ve zikri habis bir tip,,,tuncay özkan,,,sosyalist ve materyalist bir tip,,,cunhuriyet yazarlarının neredeyse tamamı,,,,onlarla kolkola girin süreci baltalamak adına ne biliyorsanız yapın,,,vakti zamanı gelince özrünüz kabul edilecektir,,çünkü sineleri tüm dünyayı içine alacak kadar geniştir )
|
Milli gazetenin, diyalok hazımsızllığı ve 'eşdinsel' ithamı
sen bu kadar acizsin ya. mehmet oruç islam alimidir dedimmi ben sana :) mehmet oruçun yazılarında ben islam alimiyim dediğini hiç okudunmu. o sadece konuyu araştırmış makaleler yazmış. kafadan sallıyosun komik duruma düştün şimdi :) İmam-ı Rabbani Haziretleri, İmam-ı Gazali Haziretleri, İmam-ı Azam Ebu Hanifi Haziretleri, Seyid Fehim Haziretleri, Seyi Abdulhakim Arvasi Haziretleri bu mübarekler ve bu mübareklerin hocaları rehberimiz bu büyüklerin yoludur bu büyüklerin kitabıdır. Mehmet Oruçada sorsan o da bu büyükleri sayar bende bu yoldayım der. çok aciz duruma düştün şimdi. çok büyük ihtimalde Mehmet Oruç doğruları yazdığı için içinde oluşan kini bu şekilde onu aşağılamaya çalışarak attın kim bilir senin ruh halini. Fetullah Gülen kimdir nedir ne iş yapar bilmem tanımam onun için hakkında hiç bir yorum yapmayacağım. biz tanımadağımız insanları aşağılamaya çalışmayız. ama cidden çok komik duruma düştün gönderdiğin mesajı bi daha oku :)
|
Milli gazetenin, diyalok hazımsızllığı ve 'eşdinsel' ithamı
bak Mehmet Oruç'un hayatını yaayınlayım burda okuda öğren bidaha tanımadığın insanları aşağılamaya çalışıp komik duruma düşme
MEHMET ORUÇ 1953 yılında, “Akşemseddin hazretlerinin diyarı” olarak anılan Bolu’nun Göynük ilçesinde doğdu. Ortaokulu Adapazarı’nda, liseyi Ankara’da okudu. Bu arada, Hafız İsmail Efendi, Hafız İbrahim Efendi gibi hocalardan eski usulde tahsil gördü. “Hakikat Kitabevi” yayınları, dini inancının ve yaşayışının sağlamlaşmasında etkili oldu. Liseyi bitirdikten sonra, eğitimi, öğretmenliği çok sevdiği için, Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesini bitirdi. Askerliğini Manisa-Kırkağaç’ta yaptı. Manisa, Konya, İstanbul’da görev yaptıktan sonra 1987 yılında 12 yıllık resmi görevinden istifa ederek, ilk okuldan beri meraklı olduğu gazetecilik mesleğine geçti. Daha önceleri de zaman zaman çeşitli gazete ve dergilerde makaleleri yayınlanmaktaydı. Uzun yıllar Türkiye Gazetesinde, “Günün Sohbeti” ismi ile günlük yazı yazdı. Daha sonra aynı gazetede, “Gönül Bahçesi” ve “Hikmetler” köşesinde, günlük, aktüel konuları; dini, tarihi, sosyal yönden ele alarak yorumlayan yazılar yazmaya devam etti. Türkiye Gazetesi’nin okuyucularına hediye olarak verdiği 8 cildlik “Anadolu Evliyaları” nı hazırlayan tertip heyetinde bulundu. Yazarın "Kâinatın Efendisi", "365 Gün Dua", "Dinlerarası Diyalog Tuzağı" ve "Huzurun Kaynağı Aile" isimli kitapları yayınlanmıştır. Yazılarında, Ehli sünneti savunarak, dinin naklî olduğunu, vahye dayandığını, dinde şahsî yorum yapılamayacağını, Ehli sünnet alimlerinin bugüne kadar bildirdiklerinin esas alınması gerektiğini özellikle vurgulamıştır. Günümüzde dinin, en doğru şekilde öğrenilmesinin ancak ve ancak, Ehli sünnet alimlerinin yazdığı fıkıh ve ilmihal kitaplarından mümkün olacağını; bunların devre dışı bırakılıp, doğrudan, meal, tefsir ve hadis-i şeriflerden din öğrenilmeye kalkışıldığında, açık olmayan konularda işin içine şahsi yorumların gireceği ve böylece müslümanların büyük zarar göreceğini yazılarında, kitaplarında ısrarla dile getirmiştir. Gençlere çok değer veren yazar, gençlerin karşılaştıkları, dini ve sosyal problemlerin çozümünde, hayata hazırlanmalarında onlara rehberlik yapmayı kendine vazife addetmiştir. Onlara; İslamı ve İslamın bozulmadan, ilk zamanki saflığı ile bizlere ulaşmasına vesile olan İslam büyüklerini tanıtmayı, sevdirmeyi şerefli bir görev bilmiştir. Yıllardan beri, gençlere, ailelerinin bile göstemeyeceği samimi, sıcak ilgiyi göstermiş, dertleri ile dertlenmiş ve bu uğurda hiçbir fedakarlıktan kaçınmamıştır. Bu yüzden, gençlerin her türlü meselelerini çekinmeden açabildikleri “Dert Babası’” olmuştur. Evli ve iki çocuk babası olup, halen gazeteci - yazar olarak Türkiye Gazetesi'nde çalışmalarını sürdürmektedir. NOT: Yazarın, İzmir Yeni Asır Gazetesinde dini yazılar yazan ve 1995 yılında vefat eden Mehmet Oruç ile uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmadığı gibi inanç ve fikir yönünden de bir benzerliği yoktur. Çünkü İzmirli Mehmet Oruç, İslamiyette reformu savunan, dini kendine göre yorumlayan birisiydi. |
Milli gazetenin, diyalok hazımsızllığı ve 'eşdinsel' ithamı
ÇOK KOMİKSİN ÇOK :)
|
Milli gazetenin, diyalok hazımsızllığı ve 'eşdinsel' ithamı
bu arada senin hoşgöründe bu kadar daha doğrsu senin hoş görün sadece hristiyanlara onların söyledikleri herşeyi hoşgörü adı altında kabul ediyorsunuz kol kola geziyorsunuz yanlış inanışlarını hoşgörü ile dinliyorsunuz ki bunları sen söyledin. burda bir müslüman kardeşinin anlattıklarına "sen türkü okumaya devam et" diyerek hakaret ediyor hoşgörüsüz davranıyorsun. senin samimiyetinden de şüphe etmeye başladım. bu arada bu kadar rahatsız olduğuna görede bu türkü pek hoşuna gitmedi galiba ritimmi uymadı ne :):)
|
Milli gazetenin, diyalok hazımsızllığı ve 'eşdinsel' ithamı
ceyhanlı copy paste yazılarını sen okudunmu aceba..
biz okusak ne olacak yani.. şaşımı olalım senin hatrın için.. burdan bu şekilde herşey çook aydınlık görünüyor zaten.. bu açıdan her şey çok iyi seçiliyor bakışımızı bulandırmay agerenk yok.. AMA İSTERSEN BURAYA BENDE Bİ COPY PASTE YAPAYIMDA OKU.. BAK NELER YAZIYOR.. VEDE KİM YAZIYOR.. OKTAY YILDIRIM İSMİNİ DUYDUNMU HİÇ.. OKTAY YILDIRIM..HANİ ÜMRANİYE EL BOMBALARI GECEKONDU.. VARYA İŞTE ONDAN.. AYNI O ŞEKİLDE KONUŞUYORSUNUZ SİZDE.. BU KADAR BENZERLİK ANCAK AKRABİYETTEN OLSA GEREK.. KÖK AYNI VEYA AYNI KÖKE DOĞRU GİDİYORSUNUZ..ŞİMDİ YAZIYI EKLİYORUM.. |
Milli gazetenin, diyalok hazımsızllığı ve 'eşdinsel' ithamı
ALIN SİZE BİR GARİP EŞDİNSEL TARİFİ ..
Eşdinsellik, aslında yeni karşılaştığınız bir kavram olmakla beraber kıymetli okuyucu, içerik bakımından son derece aşina olduğunuz bir şey. Eşdinseller her yerde, onlarla her an temas edebiliyorsunuz, televizyonlarda ve diğer basın organlarında sürekli yeni bir icraatları veya beyanları ile karşılaşıyorsunuz. Eşdinsellik üzerine konuşmadan önce eş, eşlik, eşleme veya eşleştirme kavramları üzerinde konuşmak lazımdır. Türk dil kurumu?nun internet sayfasındaki sözlükte; Eş ; ?birbirinin aynı olan veya birbirine çok benzeyen iki şeyden biri?. Eşleşmek ; ?biriyle eş olmak, eş tutmak ve çiftleşmek? . Eşleme ; ? aralarında ortak çıkar bulunan devletler ilişkisi?. Eş başkan ; ? bir kurul toplantı veya kongrenin başkanlığını yapanlardan her biri? Eş tutmak ; ? talimde veya oyunda ikişer olmak için eş tutmak? Eşleşme ; ?eşleşmek işi? Eşleştirmek; ? Eşleşmesini sağlamak? anlamları ile karşılaşırız. Tüm aramalarımıza rağmen ve bu kadar hayatımızın içine girmiş olmasına rağmen ?EŞDİNSELLİK? kelimesinin anlamı ile karşılaşamadık. Bu anlamda, bu kavramı bir sohbet esnasında ortaya atan arkadaşıma buluşundan dolayı teşekkür etmek boynumuza borç oldu. Teşekkürler Salih! Türkçemize, henüz karşılık bulamamış olsa da, hatta henüz eylem olarak var olmasına rağmen bir kelime ile adlandırılmamış olsa da, son derece gerekli bir kavramı kazandırdın ve biz de bunu anlamlandırmak için cebelleşmekteyiz. Sana dilini eşek arısı soksun demeyeceğim değerli kardeşim, ama bu kelimeyi eylemsel olarak var edip konuşmamıza sebep olanlara tüm bildiklerimi söylüyorum, hiç endişen olmasın. Diyalog inancı(!) müritlerinin( ya da diyalog dini mi demeliyim) başımıza musallat ettiği bir maraz bu. Maraz diyorum çünkü biyolojik olarak türdeşi olanı, celp dönemlerinde askeri hastanelerin psikiyatri servislerinde tanık olduğum kadarıyla maraz muamelesi görmekteydi. Çağdaşlaşmak adına sapkınlığı yaşam biçimi haline getirmiş bir kısım insan ziyanı dışında, dünyanın geri kalanının büyük bir bölümü de aynı şekilde düşünmektedir. Avrupa ülkelerindeki sınır tanımaz sapkınlıkları özgürlükten sayanlar hiç şüphe yok ki büyük bölümün dışında kalan küçük bölüme dâhildirler. Bir din bilimci olmamakla beraber; din kavramının, yaratıcı tarafından kendisinden önce gönderilen diğer dinleri hükümsüz kılmak ön koşulu ile insanlara tebliğ edildiğini bilmek için, din bilgini olmaya gerek olmadığını da bilmekteyiz. Bu anlamda; son din insanlara tebliğ edildiğinde, diğerleri, en azından son dine inananlar nezdinde hükümsüz kabul edilir. Diğer dinlere inananlar ise son dine inanları kabul etmezler ki kendi dinlerine inanmaya ve gereklerini inandıkları biçimde yerine getirmeye devam edebilsinler. Aksi halde mutlak surette biri diğeri tarafından tekzip edilmiş sayılır. Demek ki din kavramının teklik gibi bir özelliği var. Tek olmak gibi bir iddiası var ki bu onun, yaratıcının sözleri olmasından kaynaklanan en önemli özelliğidir. Aksi durumda da yaratıcının kendi kendini tekzip etmesi anlamını taşıyacağından her anlamda mümkün değildir. Şu halde var olan diğer dinler, en sonuncusu ile birlikte hükümsüz kılınmakta, bu durum inananlarını da mutlak olarak bağlamaktadır. Günümüz toplumlarında var olan demokrasi anlayışının, kişilerin hak ve özgürlükleri bağlamında herkesin istediği biçimde yaşamasına ve istediği dine inanmasına cevaz veren hoşgörüsü, her dine mensup insanın bir arada yaşaması olanağını sağlamaktadır. Ancak bu yaşayış her dine mensup insanın kendi inançları çerçevesinde ibadetini, kendi dininin kurallarına göre ve kendi dininin mabetlerinde yapması demektir. Birliktelik sadece bir arada yaşamaktan ve aynı devletin kaidelerine uymaktan öte dinsel bir anlam taşımaz. Bu devletler din devleti dahi olsalar, yani yaşam kuralları egemen dinin kuralları doğrultusunda belirlenmiş dahi olsa buna imkân vardır. Bu birliktelik asla dini bir anlam taşımaz. Taşımaz, çünkü biri diğerini hükümsüz kılmıştır. Birine inandınız mı diğerini reddediyorsunuz demektir. Ve bu tamamen sizinle inancınız arasındadır. İşte yazıya konu olan eşleşmek bu noktada başlar. Bir grup neye inanacağını maksatlı olarak şaşırmış insanın yaptığı gibi, kiliseye gidip kuran ayetleri okur veya namaz kılar, imama İncil okutarak cenaze gömdürürseniz, ortaya bir eşleşme çıkar. Dinsel olan bir şey, başka bir dine ait olan başka bir şey ile eşleştirilmiş olur ve biz buna, ayrıntısını aşağıda göreceğiniz gibi ?EŞDİNSELLİK? deriz. Bu noktada; tıpkı bu kelimenin biyolojik esaslı türdeşi gibi, bilimsel anlamda sapkınlık olarak kabul edilmesine rağmen, gayri ahlaki ve sözde meşruiyeti, varlığını öyle veya böyle devam ettirmesinden kaynaklanan başka bir din çıkar ortaya. İster kabul görsün ister görmesin. Vardır ve gerekleri uygulanmaktadır. Gerekleri diğer dinlerde olduğu gibi ilahi bir kitapta yazmaz. İnananları tarafından neredeyse ilahlaştırılmış şefleri tarafından belirlenir. Saçlar onun gibi kesilir, bıyıklar onunki gibi traş edilir, kıyafetler onunkine benzetilir, o nasıl yaşıyorsa öyle yaşanılır. Bu arada şef, tüm bu yaşam alışkanlıklarını bir kitapta toplamışsa veya şefin müritlerinden biri yalakalık olsun diye bunu yapmışsa, işte bir kitapları da olmuştur artık. Adına diyalog denen ve neredeyse bir inanç sistemine dönüşen bu akımın veya dinin veya siyasi görüşün veya her ne karın ağrısıysa onun ortaya çıkardığı bir kavramdır Eşdinsellik. Eşdinsel için ibadeti nasıl değiştirdiği önemli değildir. Nerede yaptığı önemli değildir. Kimlerle beraber yaptığı önemli değildir. Sözüm ona niyeti önemlidir. Kilisede mum yakarken iki rekât da namaz eda edebilir derin bir huşu içinde. Keşişlerle el ele inanç turizmi yapabilir. Hatta tüm dinlerin kutsal kitaplarını bir kitapta toplayarak kendince bir kutsal kitap yazabilir ve buna inanabilir. Eşdinsel için kendi hoşgörü sınırları dışında sınır yoktur. Dinin bir ideoloji haline getirildiği noktada ki bu eylem, kişinin hür iradesi ile olmayıp hâkim bir gücün etkisi ile oluştuğunda cevaplarla birlikte ortaya bir takım sorunlar da çıkar. İçinden geldiğiniz toplumun genel yaşam kuralları ile etkisinde olduğunuz hâkim gücün amaçlarının çatıştığı noktada, ortaya çıkan cevapları gizleyebilmenin ve uyumsuzluğu gidermenin en etkili yolu, vicdan sömürüsü yaparak salya sümük ağlamak olsa gerektir. Hoşgörü ideolojisi de denebilen bu durum aslında kendi içindeki çelişkilerden dolayı soyut bir psikozdan kaynaklanmış olarak kabul edilebilir. Bu noktada; TDK sözlüğünde Psikoz; 1. Türlü sebeplerle kişiliğin bütünlük ve uyum gücünü geniş ölçüde yıkan ruhsal bozukluk. Olarak tanımlanmaktadır. Kelimenin biyolojik türdeşini, tam olarak oturmamış olan kişiliğin, bir takım dışsal sebeplerle bütünlüğünün bozulması ve etkilenilen şeylerin etkisine girerek bir öykünme durumunun ortaya çıkması olarak da açıklayabiliriz. Kişi aslında biyolojik olarak bir cinse mensup olmakla beraber, kişiliğinde meydana gelen travmaların yol açtığı kişilik bölünmeleri ve bazı harici nedenlerle, diğer cinse öykünür ve ortaya çıkan travma bir takım yapısal değişikliklerin, çirkin, gayri ahlaki, sağlıksız ve gayri tabii dahi olsa gerçekleşmesine, gerçekleştirilmesine neden olur. İşte bu sayede biz sakal traşı olan, pisuvara işeyen, doğal yaşam ortamlarındaki davranışları her ne kadar erkeksi de olsa, dışarıda makyaj yapan, kırıtarak yürümeye çalışan, sözde kadınlarla(?) karşılaşırız. Bu aslında son derece gayri tabii bir durum olmakla beraber, toplumsal hoş görü denen şey ( ki bu toplumun genelini kaplamamakla beraber, bazı sözde aydınların hoşgörüsüdür ama ne yazık ki kamuoyu üzerinde ciddi yönlendirici etkiye sahiptir) bu durumu eleştirmeyi eleştirir ve hatta eleştirenleri çağdışı olmakla suçlar. Bu durumda; çağdaş olmanın gereğinin ?o biçim?( biçimin ne olduğunu anlamayan yoktur herhalde) olmak olduğu gibi bir durumun ortaya çıkmasının mantıken bir engeli kalmamakla beraber, aynı hoş görü size de doğal halinizle yaşamanızın normal olduğunu salık verir. Bu durumda dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmamak adına, toplumsal yaşamınızdaki anormallikleri eleştirmek yerine, kendi normalliğinizi kurtarmış olmanın rahatlığı ile bu zavallılığı görmezden gelir hatta kanıksarsınız. Havlayan bir kediyi, miyavlayan bir köpeği, kükreyen bir fareyi yadırgar şaşırırsınız ama bu durumu kanıksarsınız. Bir anlamda ortada biraz riya bile vardır. Çünkü işin aslını siz de biliyorsunuzdur ama toplumdaki sözüm ona entelektüel elitin hışmından korunmak adına, ?ben kendimi hep o biçimde hissettim? türünden serzenişlere, normalmiş gibi yaklaşırsınız. İşte yukarıda bahsettiğimiz Eşdinsellik kavramına da bu noktadan bakmak gerekir. Ancak bir ve çok önemli bir farkla, o fark şudur ki; toplumlar üzerinde yaratılan bu etkilenmenin sebebi, tamamen stratejik ve askeri amaçlı coğrafi yayılmacılığa, yardım ve yataklık etmek gayesi ile özel olarak tasarlanan bir toplum mühendisliği çalışması olmasıdır. Bu da tıpkı biyolojik türdeşi gibi Atlantik ötesinden gelir. Özel laboratuarlarda, özel amaçlarla mutasyona uğratılan ve dini öğelere dayanan ideolojilerin, yine özel olarak bu konuda uzmanlaşmış kişiler tarafından topluma enjekte edilmesidir. Bu enjeksiyon sırasında ise herkesin sahip olduğu ama yeterli bilgisi olmadığı dini hassasiyetler kullanılır. Bu enjeksiyon en çok, tam olarak ideolojik kimliğini bulamamış kişiler üzerinde yaratılan etkiler sayesinde başarıya ulaşır ve bir virüs gibi yayılabilir. Çünkü yayılma sürecinde işin enjeksiyon kısmı yerine bireylerin birbirlerinden etkilenme temayülleri önem kazanır, tıpkı bulaşıcı bir hastalık gibi. Ne kendi dinini, ne de kendi dininden önceki dinleri çok iyi bilmeyenler, kendi dinlerinin neden geldiğini, din olgusunun insan yaşamına etki ve katkılarını değerlendiremeyenler, içine düşürüldükleri ideoloji psikozunun kaçınılmaz sonuna yani eşdinselliğe sürüklenirler. Artık anormallerin normallik sınırı içinde olması yadırganmaz. Artık inandığınız dinin ön koşulu olan, bir önceki dine ait hükümlerin insanlar tarafından bozulmasından dolayı sizin dininizin yaratıcı tarafından gönderildiği gerçeği önemsenmez. Diyalog yolu ile her sorun çözülebilir artık. Bir yandan Tanrısal bir olguya inanır, diğer yandan bu Tanrısal olguyu insani çabalarla geliştirebileceğinizi, sorunları kendi ürettiğiniz alternatiflerle çözebileceğinizi düşünürsünüz. Bir anlamda Tanrısal bir görev üstlenirsiniz, hatta kendinizi Tanrı yerine koyarsınız ama farkında değilsinizdir. Sizin inandığınız Peygambere ?Şeytan? derler ama siz onlarla diyalog kurmaya devam edersiniz. İnandığınız din terör dini olarak tanıtılır ama siz diyalog ve hoş görü çalışmalarına devam edersiniz. Aslında din adına yaptıkları şey, planlı siyasi hedeflerini ele geçirmelerini sağlayacak olan çeşitli operasyonlar için uygun zemini yaratmaktır ama siz bu durumu bile, kişilere kondurduğunuz ermişlik kimliğinin karanlık gölgesinde saklarsınız. Kendi gözlerinize, kendi aklınıza ihanet edersiniz ama farkında değilsinizdir. Hoş, bazıları için aklına ihanet durumu söz konusu değildir, çünkü bir mutlak butlan hali söz konusudur, yani yokluk hali, yani olmayan bir şeye ihanet edilemeyeceği için ihanet edilmiş sayılmaz. Bu sırada siz farkında bile olmadan ama müsebbipleri son derece bilinçli olarak, bir ruhban sınıfı oluşturulur. ?Abi? sıfatı bu sınıfın jargonda bilinen adıdır. Abiler belirleyicidir, doğrular veya yanlışlar onlara sorulur, onlar da hiyerarşik olarak kendi üzerlerinde bulunan ağabeylerine sorarlar ve yukarıdaki irade doğruyu veya yanlışı belirlemiş olur. Siz bunlara uyarsınız. Örneğin; iki gün önce kendi memleketinde, inandığınız dine hakaret eden bir keşişi çiçeklerle karşılamaya gitmekten hiç yüksünmezsiniz abiler gittiği için. Veya Aya Yorgi kilisesine giderek dua edip dilekleriniz için mum yakar ve papaz efendiden keramet beklersiniz Müslüman olduğunuz halde. Hülasa aslında bir dine mensup ve o dinin gereklerini yerine getirmekle mükellef olduğunuz halde, bir başka dini, inandığınız din elvermese de kabullenir ve hatta bazı gereklerini de yerine getirirsiniz. Bu durum inandığınız dinin dışında birden fazla dini de kapsayabilir. Ortaya çıkan bu dinler yumağından kendinize göre bir sentez bile oluşturabilirsiniz isterseniz ki sizi temin ederim son derece çarpıcı örnekleri var bu durumun. Tektanrılılık iddiasında olmakla beraber, aslında çoktanrılı bir inanç sistemi inşa etmişsinizdir. Bu anlamda aynı tanrıya inanıyoruz demeniz bile kendi dininizden çıkmak anlamı taşır ama siz onu da dersiniz. Çoktanrılılığı yani, inandığınız dinden önceki dinlerin tanrı inanç ve tasvirlerindeki değişimi kabul etmediğiniz için veya hala aynı yaratıcıya inanıyoruz dediğiniz için, üstelik çoktanrılıların dürüstlüğüne leke sürmemek için( en azından delikanlı gibi kaç tanrıları olduğunu söylüyorlardı, biraz Kasımpaşa ağzı oldu ama idare edin) biz bu durumu EŞDİNSELLİK olarak adlandırdık. Aslında bu tanımlamanın bizden önce sosyologlar ve psikiyatristler tarafından bulunması gerekirdi ama bu hediyeyi bilim dünyasına biz vermiş oluyoruz. Telif ve hatta teşekkür bile istemiyoruz üstelik. Bu yaşam ve inanış biçimine dair örnekleri çoğaltmak mümkün, görüldüğü üzere EŞDİNSELLİK ne yazık ki hayatımızın marazi bir gerçeği ve tedavi edilmesi gittikçe daha zor bir hale geliyor. Başlı başına bir din olma yolunda ilerliyor zira. Eşdinsellik olarak adlandırdığımız bu duruma sebep olan psikoz ise yaratılan bu yeni din kapsamında bir maraz değil de çağdaşlık olarak başkalaştırılıp öyle çıkarılıyor karşımıza. Bahaîlerden kalma; tüm dünyada tek din, tek dil, tek devlet, tek millet ütopyası ise ?ki artık ütopya olduğunu iddia edemeyiz- hedefine doğru hızla ilerlemekte bu sırada. Şimdi bu eşdinsellere sorsak; ?siz Bahaî misiniz?? diye. "Hayır değilim" derler. Sorsak; ?siz Hıristiyan mısınız?? diye. "Hayır değiliz" derler. Sorsak ?siz eşdinsel misiniz?? diye. "O ne ola ki" derler. E siz nesiniz desek, " Müslüman?ız" derler ama ona da biz inanmayız. Biz de tuttuk Eşdinsel dedik, fena mı ettik yani? Böylece yaşam biçimlerini tanımlayan bir isimleri oldu. Adını biz verdik yaşını Tanrı versin demeyeceğim, adlarını verdiğim güne lanet okuyorum zira. ?VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN? OKTAY YILDIRIM |
Milli gazetenin, diyalok hazımsızllığı ve 'eşdinsel' ithamı
BU YAZIYI OKUMANIZI ŞİDDETLE TAVSİYE EDERİM.. BİDE BU YAZI HANGİ SİTEDE YAYINLANMIŞ.. VE YAZARI KİM..BUNUDA Bİ ARAŞTIRIN BENCE..ÇOOOK İLGİNÇ BULACAKSINIZ..
|
Milli gazetenin, diyalok hazımsızllığı ve 'eşdinsel' ithamı
Millî Gazete yazarı Zeki Ceyhan'ı tebrik ediyorum.
Vakit Gazetesinden sonra okunacak 2. gazete Millî Gazetedir. |
Milli gazetenin, diyalok hazımsızllığı ve 'eşdinsel' ithamı
Alıntı:
|
Milli gazetenin, diyalok hazımsızllığı ve 'eşdinsel' ithamı
kişiyi tanımam yorum yapmam ama
"Bir grup neye inanacağını maksatlı olarak şaşırmış insanın yaptığı gibi, kiliseye gidip kuran ayetleri okur veya namaz kılar, imama İncil okutarak cenaze gömdürürseniz, ortaya bir eşleşme çıkar. Dinsel olan bir şey, başka bir dine ait olan başka bir şey ile eşleştirilmiş olur ve biz buna, ayrıntısını aşağıda göreceğiniz gibi ?EŞDİNSELLİK? deriz." doğru demiş |
Milli gazetenin, diyalok hazımsızllığı ve 'eşdinsel' ithamı
acizane size bir tavsiyem olacak şu kibirden vazgeçin herşeyin doğrusunu biz biliriz bi biz doğruyuz havalarını bırakın hele heleki kendinizi alim zannedip din hakkında kendi kafanıza göre yorum yapıp insanları şaşırtmayın yanıltmayın. o kadar makale yayınladım bide kendi görüşlerimi yazdım hiçbirinin neresinin yanlış olduğunu belirtmeden ki belirtemezsinizde; bundan kaynaklanan hazımsızlıktan dolayı yok oktay bilmem kim ne demiş bilmem veli ne yazmış işte oktay saldırganmış o da bu fikri savunuyomuş ona bakarsan usame bin ladinde müslüman olduğunu söylüyor senin dediğine göre hareket edersek usamede müslüman oda islamı savunuyo ama terörist o zaman islam dini yanlış dememiz lazım tövbe haşa. kendinizle çelişmeye başladınız artık. yerinizde olsam daha fazla konuşup daha fazla batmazdım ama yinede siz bilirsiniz ama illede cevap verecekseniz bana acizlerin yaptığı gibi kişiler üzerinden konuşmayın yada delilsiz dayanaksız şeyler söylemeyin. okumam dediğin makalede bir sürü delil kaynak var. eğer savunma yapacaksan çık de şu makalede şu yanlış.
|
Milli gazetenin, diyalok hazımsızllığı ve 'eşdinsel' ithamı
sayın diyalogcu arkadaşlar az önce düşündüm taşındım benim çalışmam gereken bi sınavım var ve 3 gündür sizle çok vakit kaybettim ve bundan sonra daha fazla vakit kaybetmek istemiyorum. ben bu tartışmadan çekiliyorum söyleyceklerim makaleler bilgilieri yayınladım merak eden bakabilir inceleyebilir. daha fazlası için www.dinimizislam.org www.mehmetoruc.com adreslerine müracaat edebilir. istedikleri her konuda nefis bilgilire ulaşabilir. sizden ricam sizinde bu tartışmayı bitirmeniz. ama diyosanızki biz haklılığımızı ispatlamadan bu tartışmadan çekilmeyecez tamam kabul ediyorum HAKLISINIZ siz büyüksünüz doğrusunuz. bu son mesajım cidden lütfen şahsımı hedef alan hiçbir mesaj atmayın. cevap yazmak istemiyorum yazmayacamda. yeter artık gına geldi sizle uğraşmak istemiyorum. ben her zaman bir dua ediyorum büyükler öğretti
YA RABBİM EĞER YOLUMDA DAVAMDA HAKLIYSAM SEN BENİ BU YOLDAN AYIRMA, EĞER YANLIŞ YOLDAYSAM SEN BANA HİDAYET NASİP ET. |
Milli gazetenin, diyalok hazımsızllığı ve 'eşdinsel' ithamı
nihat genç mi??ihtiyar mı ?? ,,,,kişi kendini bilmez olunca,güler ona köstebek karınca,,,,ceyhanlı kardeşimiz benim yazdığım tüm mesajları önyargılarının zebunu,cehaletin merkubu olarak anlamış,,çok yazık,,,ben, dikkkat edilirse islam uleması yada mücedditleri hakkında en ufak bir kelamda bulunmadım,,,sadece mehmet oruç denilen zatı meçhulün bi hakkı teslimedememesini yadırgmak maksatlı bende onu tanımıyorum dedim,,,ceyhanlı kardeşimiz herhalde başka bir dünyada yaşamakta,,,kendisi için kürsüler kurulan,araştırmalar yapılan ,,tezler hazırlanan bir şahsiyeti yani fethullah hocaefendiyi hiç mi hiç tanımadığını,bilmediğini söylüyor,,bu nasıl olabilir ??,,kim inanır bu lafa,,arkadaş herhalde mehmet oruçla birlikte iftar açmaktan dünyayı değişen dünyayı idrak edememektedir,,,,,ben donanımlı bir müslüman olmadığım için hiç bir hristiyanla diyaloğa miyaloğa girmem,,ama onu alır gülen cemaati ile tanıştırırım,,tanıştırım ki,,garibimin dünyası aydınlansın,,,ALLAH muhafaza,,eğer ki mehmetoruç gibi ,islamı çağın gereklerine okutamamış birinin eline düşerse,,,maazallah o kişi herşey olabilir,,,namaz kılmayanı asacaksın diyen softa da olabilir,,masum insanları öldüren canlı bombda olabilir,,misyoner yada masum bir ermeni gazeteciyi öldüren katilde olabilir,,,,nihat genç için yazmış olduğum bu metne istemeden de olsa eklemeler yapmak durumunda kaldım,,,,ceyhanlı kardeşimiz,,nihat gençle,,tuncay özkanla ve daha niceleriyle kolkola girebilir,,,benden uzak olsun---istemezukkk,,
************************************* çok rica edeceğim şu tesbiti mi irdeleyiniz,,kendisinin bağımsız gazeteci olduğunu beyan eden sayın nihat genç,,öyle bir profil çizmektedirki,aslında bağımsız olmadığını resmetmekte,bir taraftan öz be öz kardeş ilan ettiği muhatablarını diğer taraftan amerikanın köpeği olmakla itham ederken,,öyle bir koridora giriyorki,,hırsının ve kininin zebunu olduğu gerçeği gün gibi ortaya çıkıyor,,,agresif oluşu karadenizli olmasıyla alakalı değil aldanmayın sakın,,,cemaat üyelerinin neredeyse tamamının ak partiyi desdekliyor olması onu çileden çıkartmaya yetiyor,,,,,fikri sabit,zikri habis,yolu kavis,az buçuk oportünüst,,lafazanlıkta pek maharetli,,kitle ruh halini gıdıklamada üstüne yok,,,tipik bir mahalle kabadayısı hüviyetinde laga luga yapan,naralar atan,yel değirmenlerine meydan okuyan donkişot misali,amerikaya meydan okuyor ve kafa tutuyor,,sen kabadayı olmaya kabadayısın da aslanım,,,tanıyormusun içinde yaşadığın mahalleyi,,her sokak başını mesken tutmuş,,allahsız psikopatları,acımasız katilleri,,,bu psikopat ve katillere gücün yetecek mi,,ayakkabının topuklarına basmakla,elinde tesbih,ceket omuzda nara atmakla,,bu şer güçleri alt edebileceğine sahiden inanıyormusun,,nefsinle olan savaşı kazanmadan neyine güvenerek hareket ediyorsun,,,bilmiyormusun,,sağında solunda harabeye dönmüş evler,,tarumar olmuş meskenlerin hepsi zamansız meydan okumalar yüzünden bu hale geldi,az bi dişini sıksan,,gücünü kuvvetini toplasan ölürmüsün be cahilll,,,,,,psikopatların ve katillerin karşısına bir kere çıkacaksın,,öyleeee heyt ulan var mı bana yan bakan cızırtılarıyla değil,,,arı vızıltısı sesiyle değil,,,,top güllesi sesiyle çıkacak ve düşmanının soluk borusunu keseceksin,,,teşbihte hata olmaz,,,,nihat genç gibilerin elinde ülke,,ALLAH muhafaza ne iran olur,ne malezya ,parçalanmaya yüz tutmuş ırak dahi olamaz,,tarih sahnesinden silinip gider,,,ülke gerçekleriyle dünya gerçeklerini idrak edemeyen,,ülke içi dengelerle,,dünya devletleriyle olan hassas dengeleri hesab edemeyen kısacası gaye ile zamanı buluşturamayan nihat genç gibiler özgür gazeteci olsa ne çıkar,satılık kalem olsa ne çıkar,,,,ve böyle tipleri hangi aklı başında bir insan takarda dikkate alır,,,,,(sevginin ve emniyetin temsilcisi bir nesil,,,,,hakkında ileri geri konuşma bire rezil,,,,,,tanır mısın sen,,,zahmet çekmeyi,ızdırabı çileyi,,bırakamadın bir türlü desiseyi ve de hileyi,,,hele bir bak ,şu siyahi çocuğa,,,marşımızı haykırıyor dört bir bucağa,,,,sen,,,oturduğun yerden gazel oku TÜRKÜM diye,,,işte TÜRKLÜK budur, okutur marşımızı ecnebiye,,,)şimdinin o ecnebi çocukları yarının devlet idarecileridir,,sivil toplum örgütlerinin kurucuları olacaklardır,,iş dünyasına hükmedeceklerdir,,ülkesindeki ordulara komuta edeceklerdir,,,söyler misiniz ALLAH aşkına, nihat genç gibiler, istikbalimiz için atılan bu devasa adımlara akıl sır erdirebilecek çapta kimseler midir ??,,yok eğer değillerse,,genç gibilerini kaale almak abesle iştigal olmaz mı,,cevabınız evet ise,,müjdeler olsun gelecek yarınlara,, |
All times are GMT +3. The time now is 16:18. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Siyaset Forum 2007-2025