![]() |
Medeni olmak açmaksa bedeni hayvanlar bizden de medeni
Sonuna kadar okuyun lütfen bakalım gerçekler bizim gördüklerimizden mi ibaretmiş...
1929 yılındaki ilk güzellik yarışması için Cumhuriyet gazetesi büyük bir kampanya düzenler. Gazetede çıkan haber ve ilanlarda bunun millî bir vazife olduğu vurgulanarak, Türk kızları yarışmaya davet edilir. Ancak böyle bir yarışma düzenlenmesi basında polemiklere neden olur. Dönemin mizah dergilerinden Karagöz'ün 9 Şubat 1929 tarihli sayısında yer alan makalede bunun gerekçesi şöyle açıklanır: "Cumhuriyet refikimiz Dünya Güzellik Müsabakasına Türk kadınlarının girmesini istiyor. Öyle ya her millette güzel var da bizde yok mu? Yok ne demek! Öyleleri var ki bir gülüşle bin gönül fethederler, öyleleri var ki bir bakışla bin can yakarlar. Daha neler, ne fettanlar, ne dilberler, ne dilbazlar var, var ama bunlar bize, bizim gönlümüze göredir. Ölçüye uymaz, metroya, santime gelmezler. Malum a! Bizim bedenlerimiz alafranga değil alaturkadır, sporsuz, gelişigüzel büyüdüğümüz için hepimiz biraz göbekliyiz, vücudun ölçülü güzelliğine o kadar ehemmiyet vermeyiz, bizde güzellik şunlardır: Kaş, göz, gerisi söz!..." Türkiye'nin bu ilk güzellik yarışmasını Keriman Halis kazanır. Türkiye'nin ilk güzellik yarışmasını kazanan 19 yaşındaki Keriman Halis, aynı yıl 28 ülkenin katılmasıyla Belçika'nın Spa şehrinde düzenlenen dünya güzellik yarışmasına Türkiye'yi temsilen gönderilir. İlk kez bir Türk kızı dünya güzellik yarışmasına katılacaktır. Herkes yarışmanın sonucunu merak etmektedir. Her ülkeden gelen katılımcılar günlerce Belçika'nın Spa şehrinde çeşitli kişilerle görüşür ve konuşurlar. Derken yarışma günü gelir ve ülkelerini temsil eden kızlar jürinin önüne sırayla gelip, puan toplamaya çalışırlar. Bütün katılımcıları izleyen jüri üyeleri puan değerlendirmesi yapmak üzere başka bir salonda toplanırlar. Başkan kürsüye gelir ve jüri üyelerine şu konuşmayı yapar; "Sayın jüri üyeleri, bugün Avrupa'nın zaferini kutluyoruz. Yüzyıllardır dünya üzerinde hâkimiyetini sürdüren Osmanlı imparatorluğu artık bitmiştir. Onu Avrupa bitirmiştir. Bir zamanlar sokağa bile, pencere arkasından seyredebilen Müslüman kadınların temsilcisi olan Türk güzeli Keriman Halis, karşımıza mayo ile çıkıp kendini bize beğendirmeye çalışmıştır. Bu Türk kızını kendi zaferimizin tacı kabul edeceğiz ve onu kraliçe seçeceğiz. Bu sene güzellik kraliçesi seçmiyoruz. Bu sene İslam'ı ve Türkleri yenmenin zaferini kutluyoruz. Avrupa'nın zaferini kutluyoruz. Bundan dolayı Türk güzelini dünya güzeli olarak seçeceğiz. Fakat kadehlerimizi Avrupa'nın zaferi için kaldıracağız." Bu konuşmadan sonra jüri üyeleri toplandıkları salondan çıkarlar ve Türkiye'yi temsilen dünya güzellik yarışmasına katılan Keriman Halis'i dünya güzeli olarak seçtiklerini açıklarlar. |
medeni olmak açmaksa bedeni hayvanlar bizden de medeni
yorumlarınızı bekliyorum
|
medeni olmak açmaksa bedeni hayvanlar bizden de medeni
bu olay gerçek mi >:( >:(
|
medeni olmak açmaksa bedeni hayvanlar bizden de medeni
Evet gerçek. Ve zaman zaman farklı başlıklar altında forumda da okumuştum.
|
Medeni olmak açmaksa bedeni hayvanlar bizden de medeni
yorum yok mu emeğe saygı...
|
Medeni olmak açmaksa bedeni hayvanlar bizden de medeni
söyleyecek söz bulamıyorum ne acı verici bişey..... :( :( |
Medeni olmak açmaksa bedeni hayvanlar bizden de medeni
Sözümü önce cumhuriyet gazetesine söylemek istiyorum bu millete hayırlı bir işi olmamış bir kere daha ergenekonun taşeronu olduğu gün gibi ortada avrupaya gelince onların .... acısı hiç gecmeyecek ALLAH müslüman imanlı türk milletini ebediyyen korusun ayrıca paylaşım için teşekkür ederim .formumuzu bunun için beğeniyorum paylaşımlar daim olsun.bizimde dünyadan haberimiz olsun .
|
Medeni olmak açmaksa bedeni hayvanlar bizden de medeni
+
Ahhh ahh!Babam hep anlatır bu olayı... Ne acı bir durum bir de kalkıp bu tip şeylerle övünülüyor... >:( :( |
Medeni olmak açmaksa bedeni hayvanlar bizden de medeni
Hadi ya inanmıyorum bu gerçek mi cidden :o
Eee peki o zamanlar Atatürk bu duruma seyirci mi kalmış.Bir şey söylememiş mi? |
Medeni olmak açmaksa bedeni hayvanlar bizden de medeni
Alıntı:
Atatürk’ün sevinci... Halk, ‘Dünya Güzeli’ kızımı bağrına basmıştı... Fakat Türk Milleti adına en fazla sevinç duyan da, kuşkusuz Atatürk idi... Atatürk, Dünya Güzellik Kraliçesi seçilen Keriman Halis için ‘özel’ bir demeç verdi. Demeç, Atatürk ‘farklılığı’nı yansıtıyordu. Atatürk, Keriman Halis için ‘Kraliçe’ demiyor; eski Türk dilinde kraliçe anlamına gelen ‘Ece’ unvanını kullanıyordu. (Atatürk, daha sonra Keriman Halis’e soyadı olarak ECE adını verecektir...) 3 Ağustos 1932 günü Cumhuriyet gazetesine verdiği özel demecinde Türklüğün Atası şöyle diyordu: “Türk ırkının necip güzelliğinin daima mahfuz (saklı) olduğunu gösteren dünya hakemlerinin bu Türk çocuğu üzerindeki hükümlerinden memnunuz. Fakat Keriman ECE, hepimizin işittiği gibi söylemiştir ki; O, bütün Türk kızlarının en güzeli olduğu iddiasında değildir. Bu güzel kızımız, ırkının kendi mevcudiyetinde tabii olarak tecelli ettirdiği güzelliğini dünyaya, dünya hakemlerinin tasdikiyle tanıttırmış olmakla elbette kendini memnun ve bahtiyar addetmekte haklıdır” Atatürk, yine bu demecinde, bir “Güzellik Kraliçesi”nde neler olması gerektiğini de bir ‘ilke’ olarak şöyle açıklıyor: “Müftehir olduğumuz (övündüğümüz) tabii güzelliğinizi fenni tarzda muhafaza etmesini biliniz ve bu yolda uyanık bir tekamülün (gelişmenin) mütemadi (sürekli) tahakkukunu ihmal etmeyiniz. Bununla beraber, asıl uğraşmaya mecbur olduğunuz şey, analarınızın ve atalarınızın oldukları gibi yüksek kültürde, yüksek fazilette birinciliği tutmaktır” Evet... Atatürk, en önemlisi yüksek kültür ve fazilette birinci olmaktır, diyor. Bunları buldum :( |
Medeni olmak açmaksa bedeni hayvanlar bizden de medeni
negihan + hakettmişsin yani....tabi ayşe_58de
|
Medeni olmak açmaksa bedeni hayvanlar bizden de medeni
Eline sağlık Nagihan. Aydınlattın bizi. :-*
|
Medeni olmak açmaksa bedeni hayvanlar bizden de medeni
Sağolun... :)
Hoş bunu bulmak üzücü ama belki de jüri üyelerinin bu konuşmaları sonradan ortaya çıkmıştır :-X :-\ |
Medeni olmak açmaksa bedeni hayvanlar bizden de medeni
Atatürk jüri üyelerinin konuşmalarını bilmeden söylemiştir.Böyle bişey yapmazdı bilseydi.
|
Medeni olmak açmaksa bedeni hayvanlar bizden de medeni
Tarihin bazen unutulmaya yüz tutan pekte temiz olmayan sayfalarını bu vesiyle güncellemek hala bu niyette olanlara bir ikaz sillesi olsun inş.
Paylaşım için ayşye ve yorum ve katkıları için Nagihan a teşekkürler + 1 |
Medeni olmak açmaksa bedeni hayvanlar bizden de medeni
Alıntı:
Nargiha...+1 |
Medeni olmak açmaksa bedeni hayvanlar bizden de medeni
Teşekkürler... :)
Gönülden haklı...Hem öyle bir yarışma... :-\ Neyse, işin içine Atatürk var... :-\ :-X |
Medeni olmak açmaksa bedeni hayvanlar bizden de medeni
Alıntı:
|
Medeni olmak açmaksa bedeni hayvanlar bizden de medeni
Alıntı:
Ama belgesiz okadar tarihi gerçek diye anlatılan safsatalara inanmışızki, belge aramaksızın.. Şu olayda biraz mantık kullanmamız bile yeterli...Osmanlı düşmanlığı,Türk düşmanlığı,müslüman düşmanlığı yapıp bütün güçleriyle haçlı seferler yapan, işkenceler yapan batı toplumunun ilk girdiğimiz bir yarışmada bize birincilik vermesi mantıklımı sizce..bunun aksini ispatlayacak bir belge olsun olmasın ben verdikleri birincilikte bir şaibe ararım...verilen demecin gazetelerde yayınlanmasıda yalan değilya.. Dostça kalın.inşallah |
Medeni olmak açmaksa bedeni hayvanlar bizden de medeni
Eline sağlık
|
Medeni olmak açmaksa bedeni hayvanlar bizden de medeni
Utanç verici bir durum...
|
Medeni olmak açmaksa bedeni hayvanlar bizden de medeni
paylaşımın için teşekkürler
|
Medeni olmak açmaksa bedeni hayvanlar bizden de medeni
eline sağlık
|
Medeni olmak açmaksa bedeni hayvanlar bizden de medeni
:( :( :(
|
Medeni olmak açmaksa bedeni hayvanlar bizden de medeni
Bu olayı duymuştum .. Güzellik yarışması denince aklıma bu olay geliyor... :-\
|
Medeni olmak açmaksa bedeni hayvanlar bizden de medeni
yorumlarınız için teşekkürler
|
medeni olmak açmaksa bedeni hayvanlar bizden de medeni
:(malesaf öyle ama ne yapalım bir Türk'üz ama bunun farkında değiliz
|
bedenimizi saklarken nefsimizide gerçek manada muhafaza edip gerçekçi olduğumuzu onlara hissettirip hakikatleri yüreğimizin sesiyle haykırmalıyız
|
:gül:
Alıntı:
|
bu konu hakkında daha detaylı deliller bulup portol gibi çeşitli (facebook-hi5-perfspot-netlog) gibi arkadaslık sitelerinde duvar yazısı olarak paylasalım bence!!!
paylaşım için teşekkür ler ... Allah (c.c) emanet olun. |
bu konu hakkında o dönemlere ait bir kaynak buldum okuyun lütfen elin ne söyledğini değil bizim o dönemlerdeki önemli isimlerin bile ahlak seviyesini düşürmede ne denli hizmet ettiklerini anlayalım....
Taraf yazarı Ayşe Hür, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle, türban-başörtüsü tartışmalarından yola çıkıyor; Cumhuriyetin ilk yıllarında “bağımsız birey olmalarına izin verilmeyen, ancak bedenlerini ‘milli görev’ olarak seferber etmeleri istenen Cumhuriyet güzellerine” ayırıyor. 1932 yılında Keriman Halis dünya güzeli olduğunda “İktisat ve Tasarruf” dergisi “Türk güzeli Keriman Halis niçin cihan güzeli oldu? Çünkü Türk güzeli Türk üzümü, Türk fındığı, Türk inciri ile beslendi” diye yazmıştı. Tam 70 yıl sonra, 2002 yılında, Azra Akın dünya güzeli olduğunda da Sabah gazetesi şöyle yazmıştı: Pazenli Kraliçe - Dünya güzeli Azra (Akın), 50 milyon liralık Tahtakale malı pazen elbisesiyle benzeri görülmemiş bir Türkiye tanıtımı yaptı... Metresi 1,5 milyon lira olan pazenden bir elbise, tatlı bir gülüş, mükemmel İngilizce, etkili bir güzellik... Türk lokumu dünya güzeli. Cemil İpekçi “Umarım bu kıyafet Batı taklitçiliğimizden vazgeçmeye örnek olur” dedi. Araştırmacı Ayşe Hür, Taraf gazetesindeki “Tarih Defteri” köşesini bu hafta, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle, türban-başörtüsü tartışmalarından yola çıkıp; Cumhuriyetin ilk yıllarında “bağımsız birey olmalarına izin verilmeyen, ancak bedenlerini ‘milli görev’ olarak seferber etmeleri istenen Cumhuriyet güzellerine” ayırdı. Bu seferberliği ilginç detaylarla anlatan “Şimdi ben Türkiye güzellik kıraliçası mıyım?” başlıklı yazı şöyle: Türkiye’nin ilk güzellik yarışması, 1925 veya 1926’da İpek Film Şirketi tarafından düzenlenmişti. Melek [bugünkü Emek] Sineması’nda yapılan yarışmayı sinemanın yer gösterici kızlarından Matmazel Araksi Çetinyan kazanmıştı. Ama basın, organizasyon bozukluklarını bahane ederek, yarışmayı geçersiz saymıştı. Geniş katılımlı ilk ‘yarı resmi’ güzellik yarışması için çok beklemek gerekmedi. Yarışmaya katılma fikrinin Mustafa Kemal’den çıktığı söyleniyordu. Şubat 1929’da, Cumhuriyet gazetesi yarışmaları düzenleme işini hevesle üstlendi. Başyazar Yunus Nadi “Bizim kadınlarımız bu müsabakaya niçin iştirak etmesinler, bizim ne kusurumuz var? Hâlbuki Türk kadını, dünyanın en güzel kadınlarından sayılmıştır. Hatta Avrupa’da Şark güzeli diye dillere destan olmaktadır. Avrupa’da imal edilen birçok kremlerin, losyonların ve tuvalete ait ilaçların üzerine reklâm için ‘Şarkın güzellik tılsımı’ cümlelerini daima görmekteyiz. O halde Türk kadını niçin Amerika ve Avrupa’da kendi milletinin güzelliğini göstermesin?” diye işin felsefesini ilan ederken güzellerin mayo ile jüri önüne çıkmalarının ‘gayri ahlakî’ olduğu yolundaki eleştirilere cevap vermeyi de ihmal etmemişti. KAŞ, GÖZ, GERİSİ SÖZ! Mizah dergisi Karagöz ise, 9 Şubat 1929 tarihli sayısında işi şöyle alaya alıyordu: “Cumhuriyet refikimiz Dünya Güzellik Müsabakasına Türk kadınlarının girmesini istiyor. Öyle ya her millette güzel var da bizde yok mu? Yok ne demek! Öyleleri var ki bir gülüşle bin gönül fethederler, öyleleri var ki bir bakışla bin can yakarlar. Daha neler, ne fettanlar, ne dilberler, ne dilbazlar var, var ama bunlar bize, bizim gönlümüze göredir. Ölçüye uymaz, metroya, santime gelmezler. Malum a, bizim bedenlerimiz alafranga değil alaturkadır, sporsuz, gelişi güzel büyüdüğümüz için hepimiz biraz göbekliyiz, vücudun ölçülü güzelliğine o kadar ehemmiyet vermeyiz, bizde güzellik şunlardır: Kaş, göz, gerisi söz. Müsabaka heyeti evvela ölçüp biçtikten sonra hesaba uygun olanları müsabakaya sokacaklar. Haydi efendim, haydi, onların arşınına göre bizde kumaş yoktur...” BAR KADINI HARİÇ Ancak, halk havaya sokulmuştu bile. 25 Şubat 1929’da yapılan duyuruda katılma şartları şöyle sıralanmıştı: 1) Müsabakaya 16 ila 25 yaş arasındaki her namuslu Türk kızı iştirak edebilir. Irk, din ve mezhep farkı aranmaz. 2) Bar kadınları müsabakaya katılamaz. ‘Bar kadını olmak’ o günün ahlak anlayışının sınırlarını tarif ediyordu, ‘ırk farkı aranmaz’ dendiği halde gazeteler ‘yarışma sayesinde Türk ırkının ne kadar güzel olduğunun dünyaya gösterileceği’ haberlerinden geçilmiyordu. Cumhuriyet gazetesi, hemen her gün ilk sayfasının bir köşesini güzellik yarışmasına ayırdı. ‘İyi bir vatan anası olmak kabiliyeti ve asaletini haiz kızlar’ aranıyordu ama ilk şart yüz güzelliği idi. Kızlardan, 19x12 cm boyutlarında kartpostal şeklindeki fotoğraflarını gazeteye göndermeleri istenmişti. Gazete her gün fotoğrafları yayınlanacak, gazete okuyucuların seçtiği 15 güzel finale kalacaktı. Oy verecek okuyucular arasından kurayla seçilecek okuyuculara 5 ila 50 lira arasında değişen para ödülleri ile üç aylık Cumhuriyet gazetesi aboneliği hediye edilecekti. Finale çıkan bu güzelleri bir hakem heyeti yarışmaya tabi tutacaktı. İlk fotoğraf 7 martta yayınlandı. 125 güzelin fotoğraflarının yayınlanışı 21 Haziran 1929 tarihinde tamamlandığında ülkede heyecan hedeflenen seviyeye ulaşmıştı. 1 ağustosta açıklanan sonuçlara göre, halk 1.121 oyla Muallâ Suzan’ı birinci seçmişti. Gazete 400’ün üzerinde oy alan 48 yarışmacının büyük jüri önüne çıkmasına karar verdi. Daha önce yarışma günü ilan edilen 30 ağustosun ‘Zafer ve Tayyare Bayramı’ olduğunu yeni fark eden yöneticiler, yarışmayı 2 eylüle aldılar. Yarışmadan bir gün önce, finale kalanlar arasında gayrimüslimlerin çokluğu konusundaki şikâyetlerin haklı olup olmadığının anlaşılması için yarışmacılardan nüfus kâğıtları istendi. Gerçekten de 35 finalistin yarısı gayrimüslimdi ama hepsi de Türk vatandaşıydı... “32 NUMARA GÜLE BENZİYOR” Hakem Heyeti, Abdülhak Hamit ve eşi Lüsyen Hanım, Cenap Şahabettin, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Namık İsmail, Peyami Safa, Nazmi Ziya, Mesut Cemil, Hüseyin Cahit Yalçın, Muhiddin Sadak, Halit Ziya Uşaklıgil, İbrahim Çallı, Vasfi Rıza, Bedia Muvahhit, Vala Nurettin gibi ünlü isimlerden oluşuyordu. Gazetelere yansıdığına göre, güzelleri gören hakemlerin nefesi kesilmişti. Hüseyin Rahmi ‘Hepsi birer birer alınırsa hepsi güzel, fakat bolluk içinde seçmek müşkül oluyor’, Halit Ziya ‘Bayıldım’, Ahmet İhsan ‘Rüya görüyorum sanıyorum’, Abdülhak Hamit ‘Cennete girdim sanıyorum’, Kontes Soranzo ‘Cennetten çıktım sanıyorum’, Hüseyin Cahit ‘Hayranım’, Şükûfe Nihal ‘Gayet güç, cevap veremeyeceğim kadar’, İsmail Müştak ‘Hepsinin müştakıyım’, Yunus Nadi ‘Ben bu işin muvaffakiyetinden çok memnunum’, Rezan Emin Hanım ’32 numara güle benziyor’ demişti. Fısıltı gazetesine göre, bazı yarışmacılar jüri önüne çıkmak istememişler, çünkü bu aşamayı ‘fazlasıyla modern’ bulmuşlardı. Birinciliği Hicran Hanım kazanmış, ama kısa süre önce nişanlanmış veya evlenmiş olduğu ortaya çıkınca, yerini okuyucuların da favorisi olan Feriha Tevfik’e bırakmıştı. Semine Hanım ikinci, Matmazel Araksi Çetinyan ise üçüncü olmuştu. Balıkhane Nazırı Mehmet Tevfik Bey’in torunu olan Feriha Tevfik sarı ile kumral arasında dalgalanan ince bukleli saçları, ela gözleri, uzun kirpikleri, düz ve muntazam burnu, tabii kırmızılıktaki dudaklarıyla gülerek “Ay inanamayacağım geliyor, doğru söyleyiniz, şimdi ben Türk güzeli, Türkiye Güzellik Kıraliçası mıyım?” demişti. Ancak, yarışma, dünya güzellik yarışmasına başvuruda geç kalındığı için bütün bu çabalar boşa gitti. TÜRK IRKI BEYAZDIR! 1930 yarışmasının duyuruları 29 Ekim 1929’da yapılmaya başladı. Yine ‘medeni bir sahada memleketin şeref ve haysiyetine hizmet etmek üzere’ Paris’e ve ABD’ye gönderilmek üzere kadın adaylar aranıyordu. ‘Güzeller milli vazifenizi yapınız’ sloganıyla başlatılan yarışmaya dair bir haberde yarışmanın ‘faydası’ şöyle anlatılıyordu: “Feriha Tevfik Hanım’ın resimlerinin Amerika gazetelerinde intişarı (yayını) bizim lehimizde ne mühim bir propaganda oldu. Türkleri zenci, sarı veya kırmızı ırktan zanneden sürü sürü Amerikalılar kendileri kadar beyaz ve güzel olduğumuzu Feriha Hanım’ın resimlerinden anladılar. Memleketimiz ve milletimiz namına ele geçen böyle masrafsız bir propaganda fırsatını kaçırmamak, ondan azami derece istifade etmek zaruretindeyiz. Bu fırsattan istifade milli bir vazifedir. Azami istifade ise ancak müsabakalara güzel, çok güzel kız göndermekle olur.” ‘MAYASI HALİS’ BİR KIZ 10 Ocak 1930’ta yapılan yarışmada Mübeccel Namık Hanım yeni ‘Türkiye Güzellik Kıraliçası’ seçildi. İlk yarışmanın birincisi Feriha Tevfik bu sefer ikinci olmuştu. Yarışmacıların ellerinden tutup jürinin önüne kadar götürüp orada yarışmacıların eteklerini dizlerine kadar kaldırmasına yardım etme görevini üstlenmiş olan muhafazakâr yazar Peyami Safa basının güzelliğine kusur bulduğu Mübeccel Hanım’ı şöyle övüyordu: “Mübeccel Hanım ırkımızın büyük seciyesini taşıyor. Mayası halis bir tesalüple yuğurulmuş. Lirik şairlerin genç kız diye tahayyül ettikleri, fakat asrın ahlaki bulanıklığı içinde eşini az buldukları masum, gözü açılmamış tipik aile kızı. Zekâsı, terbiyesi, vücudu idman görmüş, lisan biliyor...” Ama yine büyük bir hayal kırıklığı yaşandı. Paris’e giderken Sirkeci’den Edirne’ye kadar her istasyonunda halkın sevgi gösterileriyle karşılanan Mübeccel Hanım dereceye bile giremezken, ‘milli düşman’ Yunanistan güzeli Kraliçe seçiliverdi. ABD’nin Galveston şehrine gönderilen Feriha Tevfik de başarılı olamayınca, ülkede büyük bir hayal kırıklığı yaşandı. Gazeteler suçu kökenlerini eski Yunan uygarlığında göre Batılı jüri üyelerine atıp ‘yenilen pehlivan güreşe doymaz’ misali tekrar kollar sıvadılar. İLK POP-STAR YARIŞMASI Cumhuriyet gazetesi ‘milli görev’ tanımı ile yetinmeyerek işi sağlama bağladı: “Bugün meçhul bir kız iken, yarın meşhur bir şahsiyet olmak fırsatı karşınızda duruyor.” Ama 28 Temmuz 1930 tarihli ilan bir fiyaskoya işaret ediyordu: “Güzellik müsabakasına iştirak için gelen resimler, kâfi miktarda olmadığından resim gönderme müddetini Ekim sonuna uzattık. Güzeller; Beyoğlu’nda Foto Süreyya ve Foto Femina’ya giderek bizim hesabımıza resimlerinizi çektiriniz.” Büyük gayretler sonunda yeterli aday bulunarak yapılan 1931 yarışmasında ‘muallim’ Naşide Saffet Hanım birinci, Güzel Sanatlar Mektebi öğrencisi Saniha Hanım ikinci oldu ama bu durum kamuoyunda büyük rahatsızlık yarattı. Çünkü ‘muallim’ ve ‘öğrenci’ Cumhuriyet’in rol modelleriydi. Naşide Hanım’ın öğretmenlikten atılacağı söylentileri kulaktan kulağa yayılırken rejimin ideologlarından Falih Rıfkı, 26 Ocak 1931 tarihli Milliyet’te şöyle diyordu: “Güzellik temiz ve asil bir şeydir. Fakat muallimlikle bu müsabakalar arasında bir tezat olduğuna da şaşmamak lazım gelir. Eğer Maarif Vekilliği deniz esbabı ile dolaştırılmış, ayak bileği, kalçası ölçülmüş ve talebeleri tarafından gazetelerde çıplak resmi görülmüş bir hoca hanımı sınıf içinde biraz garip bulursa eski kafalık göstermiş olmayacaktır.” Anlaşılan modernleşmenin doğal sınırlarına varılmıştı! CUMHURİYET GÜZELİ Bu olaylar, katılımcıların cesaretini kırmış olmalıydı ki, 1932 yarışmasına pek ilgi olmadı. Sadece 10 başvuru olduğu için yarışma iptal edildi ancak uluslararası yarışmayı düzenleyen komitenin ısrarı üzerine tekrar düzenlendi. 15 Haziran 1932 tarihli Cumhuriyet gazetesinin başlığı ‘Dünya Türkiye güzelini bekliyor’ şeklindeydi. Gazete bu tarihten 2 temmuza kadar, 16-25 yaş arası evlenmemiş, namuslu kızları yarışmaya davet eden haberler yayımladı, yetmedi. ‘Kraliçe seçilecek güzele tam 500 Türk Lirası mükâfat verilecektir’ dedi, olmadı. ‘Hâfi ve balo kıyafetiyle yapılacak seçmelerde kazanamayanların izzet-i nefislerinin rencide edilmemesi için isimleri ilan edilmeyecektir’ güvencesi verildi, nihayet sekiz genç kız başvurmaya ikna edilebildi. Sonuçta, Hızır Yangın Söndürme Aletleri mümessili Halis Bey’in 17 yaşındaki kızı Keriman Halis, yeni ‘Türkiye Güzellik Kıraliçası’ seçildi. Kara kaşlı, kara gözlü, parlak uzun ve siyah saçlı ve bembeyaz tenli, hakikaten çok güzel bir kızdı Keriman. Babası kızını bizzat götürüp kaydettirmişti yarışmaya. Ama geçmiş yıllarda yarışmaları ‘milli görev’ olarak tanımlayan basın bu sefer pek alaycıydı. Onlara göre Keriman Halis ‘Türkiye güzeli değil, olsa olsa Cumhuriyet gazetesinin güzeli’ sayılırdı! MİSS TURKEY! Yine de, baba-kız Belçika’nın Spa kentinde yapılacak yarışmaya katılmak üzere Simplon Ekspresi’ne binerken foto muhabirleri Halis Bey’in yüzündeki gururu ve güzel Keriman’ın heyecanını tespit etmek için yarış halindedirler. Keriman Halis daha sonra yarışma gününü şöyle anlatacaktı: “28 ülkenin güzeli teker teker boy göstererek gelip geçtiler... Keriman Halis 1932 güzeli. Ve sonunda iki güzel kaldık. Ben ve Almanya güzeli. Son gün yalnız Alman güzeli ve beni tekrar görmek istediler. Üzerime kırmızı renkte bir tuvalet giymiş, yakasına da beyaz kurdela takmıştım. Memleketimizi bayrağımızın renkleriyle tanıtmaya çalışıyordum. Son an gelip çattı. Jüri başkanı ayağa kalktı. Elindeki kırmızı mühürlü zarfı büyük bir itina ile açtı. Tiyatroda büyük bir sessizlik hüküm sürüyordu. Heyecandan düşüp bayılabilirdim. Neyse, zarf açıldı... Bütün tiyatro salonu, ‘Yaşasın Miss Turkey’ sesleriyle inledi...” En sonunda ‘muasır medeniyet’ yarışında istenen merhale alınmıştı! Bütün ülke mutluydu. Ailenin Fındıklı semtindeki evi gazetecilerin ve ziyaretçilerin hücumuna uğramıştı. Gazeteler Keriman Halis’in ‘hususi özelliklerini’ saymakta yarışıyorlardı: “Feyzi Ati Lisesi’ne gitmiş ve orta tahsilini orada yapmıştır.” “Biraz Fransızcası olan müzik aletlerinden en çok piyanoyu seven ve piyano çalan bir kızdır.” “Ama asıl başarısı, iyi bir ev kızı oluşundadır.” “Akrabalarının tarifiyle ‘dehşetli’ bir ev kadınıdır. Ev işleri ona fevkalade büyük zevk vermektedir. Çok iyi yemek yapar ve harika dikiş diker.” Görüldüğü gibi ideal Cumhuriyet kızıydı Kerimancık. Az buçuk tahsilli, mükemmel bir ev kadını, iyi bir eş ve anne adayı.. Yarışmaların destekçisi Atatürk de çok mutluydu sonuçtan. 3 ağustos günü Cumhuriyet gazetesine verdiği özel demecinde ‘Keriman Ece’ dediği kızımızın başarısına ‘Türk ırkının dünyanın en güzel ırkı olduğunu tarihi olarak’ bildiği için şaşırmadığını söyledi, ancak Türk kızlarının esas görevinin analarının ve atalarında olduğu gibi yüksek kültürde, yüksek fazilette birinci olmak olduğunu hatırlattı. MONMARTER KABARELERİ Ama artık eski heves kalmamıştı. 1933 yılında düzenlenen son güzellik yarışmasını Nazire Hanım kazandı ancak seçilişiyle ilgili şike dedikoduları ayyuka çıkmıştı. Bunun üzerine romancı milletvekili Aka Gündüz, “Güzellik müsabakaları men edilecek. Bu gibi müsabakalar Monmarter kabarelerinde oluyor. Temiz Türkiye buna müsait değildir. Artık müsabakaların yapılmaması için bir kanun layihası teklif edeceğim” dedi. Hakikaten de 1950’ye kadar bir daha yarışma yapılmadı. Nazire Hanım 1933 Türkiye güzeli. Cumhuriyet’in erkekleri modernleşme projeleri için mihenk taşı olarak seçtikleri Cumhuriyet kadınlarını, yeni Cumhuriyet’in ne kadar ‘medeni’ olduğunu dünyaya ilan etmek için, önce ‘milli görev’ deyip sahneye sürmüşler, misyon tamamlanınca da, bu tür müsabakaların ‘milli hasletlerimize uymadığını’ keşfederek sahneden çekmişlerdi. Muhtemelen bu garip süreçte bile bireyselleşme yolunda önemli adımlar atan Cumhuriyet’in kadınlarına kendileri hakkında verilen bu saçma sapan kararlara uymak kalmıştı. Gerçekten hazin bir durumdu. Kaynakça: Pınar Öztamur, “Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Güzellik Yarışmaları ve Feminen Kadın Kimliğinin Kuruluşu”, Toplumsal Tarih, S. 99, Mart 2002, s. 46-53; Mehmet Ö. Alkan ve Cengiz Kahraman, “İlk Pop-Star Yarışmaları ve Güzellik ‘Kıraliça’ları: Türkiye Güzeli Mübeccel’im Ben...”, Toplumsal Tarih, S.124, Nisan 2004, s. 68-71; Gökhan Akçura Unutma Beni, Ivır Zıvır Tarihi 1, İstanbul: Om Yayınları, 2001, s. 229-261. (İyibilgi) |
bu konu hakkında o dönemlere ait bir kaynak buldum okuyun lütfen elin ne söyledğini değil bizim o dönemlerdeki önemli isimlerin bile ahlak seviyesini düşürmede ne denli hizmet ettiklerini anlayalım....
Taraf yazarı Ayşe Hür, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle, türban-başörtüsü tartışmalarından yola çıkıyor; Cumhuriyetin ilk yıllarında “bağımsız birey olmalarına izin verilmeyen, ancak bedenlerini ‘milli görev’ olarak seferber etmeleri istenen Cumhuriyet güzellerine” ayırıyor. 1932 yılında Keriman Halis dünya güzeli olduğunda “İktisat ve Tasarruf” dergisi “Türk güzeli Keriman Halis niçin cihan güzeli oldu? Çünkü Türk güzeli Türk üzümü, Türk fındığı, Türk inciri ile beslendi” diye yazmıştı. Tam 70 yıl sonra, 2002 yılında, Azra Akın dünya güzeli olduğunda da Sabah gazetesi şöyle yazmıştı: Pazenli Kraliçe - Dünya güzeli Azra (Akın), 50 milyon liralık Tahtakale malı pazen elbisesiyle benzeri görülmemiş bir Türkiye tanıtımı yaptı... Metresi 1,5 milyon lira olan pazenden bir elbise, tatlı bir gülüş, mükemmel İngilizce, etkili bir güzellik... Türk lokumu dünya güzeli. Cemil İpekçi “Umarım bu kıyafet Batı taklitçiliğimizden vazgeçmeye örnek olur” dedi. Araştırmacı Ayşe Hür, Taraf gazetesindeki “Tarih Defteri” köşesini bu hafta, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle, türban-başörtüsü tartışmalarından yola çıkıp; Cumhuriyetin ilk yıllarında “bağımsız birey olmalarına izin verilmeyen, ancak bedenlerini ‘milli görev’ olarak seferber etmeleri istenen Cumhuriyet güzellerine” ayırdı. Bu seferberliği ilginç detaylarla anlatan “Şimdi ben Türkiye güzellik kıraliçası mıyım?” başlıklı yazı şöyle: Türkiye’nin ilk güzellik yarışması, 1925 veya 1926’da İpek Film Şirketi tarafından düzenlenmişti. Melek [bugünkü Emek] Sineması’nda yapılan yarışmayı sinemanın yer gösterici kızlarından Matmazel Araksi Çetinyan kazanmıştı. Ama basın, organizasyon bozukluklarını bahane ederek, yarışmayı geçersiz saymıştı. Geniş katılımlı ilk ‘yarı resmi’ güzellik yarışması için çok beklemek gerekmedi. Yarışmaya katılma fikrinin Mustafa Kemal’den çıktığı söyleniyordu. Şubat 1929’da, Cumhuriyet gazetesi yarışmaları düzenleme işini hevesle üstlendi. Başyazar Yunus Nadi “Bizim kadınlarımız bu müsabakaya niçin iştirak etmesinler, bizim ne kusurumuz var? Hâlbuki Türk kadını, dünyanın en güzel kadınlarından sayılmıştır. Hatta Avrupa’da Şark güzeli diye dillere destan olmaktadır. Avrupa’da imal edilen birçok kremlerin, losyonların ve tuvalete ait ilaçların üzerine reklâm için ‘Şarkın güzellik tılsımı’ cümlelerini daima görmekteyiz. O halde Türk kadını niçin Amerika ve Avrupa’da kendi milletinin güzelliğini göstermesin?” diye işin felsefesini ilan ederken güzellerin mayo ile jüri önüne çıkmalarının ‘gayri ahlakî’ olduğu yolundaki eleştirilere cevap vermeyi de ihmal etmemişti. KAŞ, GÖZ, GERİSİ SÖZ! Mizah dergisi Karagöz ise, 9 Şubat 1929 tarihli sayısında işi şöyle alaya alıyordu: “Cumhuriyet refikimiz Dünya Güzellik Müsabakasına Türk kadınlarının girmesini istiyor. Öyle ya her millette güzel var da bizde yok mu? Yok ne demek! Öyleleri var ki bir gülüşle bin gönül fethederler, öyleleri var ki bir bakışla bin can yakarlar. Daha neler, ne fettanlar, ne dilberler, ne dilbazlar var, var ama bunlar bize, bizim gönlümüze göredir. Ölçüye uymaz, metroya, santime gelmezler. Malum a, bizim bedenlerimiz alafranga değil alaturkadır, sporsuz, gelişi güzel büyüdüğümüz için hepimiz biraz göbekliyiz, vücudun ölçülü güzelliğine o kadar ehemmiyet vermeyiz, bizde güzellik şunlardır: Kaş, göz, gerisi söz. Müsabaka heyeti evvela ölçüp biçtikten sonra hesaba uygun olanları müsabakaya sokacaklar. Haydi efendim, haydi, onların arşınına göre bizde kumaş yoktur...” BAR KADINI HARİÇ Ancak, halk havaya sokulmuştu bile. 25 Şubat 1929’da yapılan duyuruda katılma şartları şöyle sıralanmıştı: 1) Müsabakaya 16 ila 25 yaş arasındaki her namuslu Türk kızı iştirak edebilir. Irk, din ve mezhep farkı aranmaz. 2) Bar kadınları müsabakaya katılamaz. ‘Bar kadını olmak’ o günün ahlak anlayışının sınırlarını tarif ediyordu, ‘ırk farkı aranmaz’ dendiği halde gazeteler ‘yarışma sayesinde Türk ırkının ne kadar güzel olduğunun dünyaya gösterileceği’ haberlerinden geçilmiyordu. Cumhuriyet gazetesi, hemen her gün ilk sayfasının bir köşesini güzellik yarışmasına ayırdı. ‘İyi bir vatan anası olmak kabiliyeti ve asaletini haiz kızlar’ aranıyordu ama ilk şart yüz güzelliği idi. Kızlardan, 19x12 cm boyutlarında kartpostal şeklindeki fotoğraflarını gazeteye göndermeleri istenmişti. Gazete her gün fotoğrafları yayınlanacak, gazete okuyucuların seçtiği 15 güzel finale kalacaktı. Oy verecek okuyucular arasından kurayla seçilecek okuyuculara 5 ila 50 lira arasında değişen para ödülleri ile üç aylık Cumhuriyet gazetesi aboneliği hediye edilecekti. Finale çıkan bu güzelleri bir hakem heyeti yarışmaya tabi tutacaktı. İlk fotoğraf 7 martta yayınlandı. 125 güzelin fotoğraflarının yayınlanışı 21 Haziran 1929 tarihinde tamamlandığında ülkede heyecan hedeflenen seviyeye ulaşmıştı. 1 ağustosta açıklanan sonuçlara göre, halk 1.121 oyla Muallâ Suzan’ı birinci seçmişti. Gazete 400’ün üzerinde oy alan 48 yarışmacının büyük jüri önüne çıkmasına karar verdi. Daha önce yarışma günü ilan edilen 30 ağustosun ‘Zafer ve Tayyare Bayramı’ olduğunu yeni fark eden yöneticiler, yarışmayı 2 eylüle aldılar. Yarışmadan bir gün önce, finale kalanlar arasında gayrimüslimlerin çokluğu konusundaki şikâyetlerin haklı olup olmadığının anlaşılması için yarışmacılardan nüfus kâğıtları istendi. Gerçekten de 35 finalistin yarısı gayrimüslimdi ama hepsi de Türk vatandaşıydı... “32 NUMARA GÜLE BENZİYOR” Hakem Heyeti, Abdülhak Hamit ve eşi Lüsyen Hanım, Cenap Şahabettin, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Namık İsmail, Peyami Safa, Nazmi Ziya, Mesut Cemil, Hüseyin Cahit Yalçın, Muhiddin Sadak, Halit Ziya Uşaklıgil, İbrahim Çallı, Vasfi Rıza, Bedia Muvahhit, Vala Nurettin gibi ünlü isimlerden oluşuyordu. Gazetelere yansıdığına göre, güzelleri gören hakemlerin nefesi kesilmişti. Hüseyin Rahmi ‘Hepsi birer birer alınırsa hepsi güzel, fakat bolluk içinde seçmek müşkül oluyor’, Halit Ziya ‘Bayıldım’, Ahmet İhsan ‘Rüya görüyorum sanıyorum’, Abdülhak Hamit ‘Cennete girdim sanıyorum’, Kontes Soranzo ‘Cennetten çıktım sanıyorum’, Hüseyin Cahit ‘Hayranım’, Şükûfe Nihal ‘Gayet güç, cevap veremeyeceğim kadar’, İsmail Müştak ‘Hepsinin müştakıyım’, Yunus Nadi ‘Ben bu işin muvaffakiyetinden çok memnunum’, Rezan Emin Hanım ’32 numara güle benziyor’ demişti. Fısıltı gazetesine göre, bazı yarışmacılar jüri önüne çıkmak istememişler, çünkü bu aşamayı ‘fazlasıyla modern’ bulmuşlardı. Birinciliği Hicran Hanım kazanmış, ama kısa süre önce nişanlanmış veya evlenmiş olduğu ortaya çıkınca, yerini okuyucuların da favorisi olan Feriha Tevfik’e bırakmıştı. Semine Hanım ikinci, Matmazel Araksi Çetinyan ise üçüncü olmuştu. Balıkhane Nazırı Mehmet Tevfik Bey’in torunu olan Feriha Tevfik sarı ile kumral arasında dalgalanan ince bukleli saçları, ela gözleri, uzun kirpikleri, düz ve muntazam burnu, tabii kırmızılıktaki dudaklarıyla gülerek “Ay inanamayacağım geliyor, doğru söyleyiniz, şimdi ben Türk güzeli, Türkiye Güzellik Kıraliçası mıyım?” demişti. Ancak, yarışma, dünya güzellik yarışmasına başvuruda geç kalındığı için bütün bu çabalar boşa gitti. TÜRK IRKI BEYAZDIR! 1930 yarışmasının duyuruları 29 Ekim 1929’da yapılmaya başladı. Yine ‘medeni bir sahada memleketin şeref ve haysiyetine hizmet etmek üzere’ Paris’e ve ABD’ye gönderilmek üzere kadın adaylar aranıyordu. ‘Güzeller milli vazifenizi yapınız’ sloganıyla başlatılan yarışmaya dair bir haberde yarışmanın ‘faydası’ şöyle anlatılıyordu: “Feriha Tevfik Hanım’ın resimlerinin Amerika gazetelerinde intişarı (yayını) bizim lehimizde ne mühim bir propaganda oldu. Türkleri zenci, sarı veya kırmızı ırktan zanneden sürü sürü Amerikalılar kendileri kadar beyaz ve güzel olduğumuzu Feriha Hanım’ın resimlerinden anladılar. Memleketimiz ve milletimiz namına ele geçen böyle masrafsız bir propaganda fırsatını kaçırmamak, ondan azami derece istifade etmek zaruretindeyiz. Bu fırsattan istifade milli bir vazifedir. Azami istifade ise ancak müsabakalara güzel, çok güzel kız göndermekle olur.” ‘MAYASI HALİS’ BİR KIZ 10 Ocak 1930’ta yapılan yarışmada Mübeccel Namık Hanım yeni ‘Türkiye Güzellik Kıraliçası’ seçildi. İlk yarışmanın birincisi Feriha Tevfik bu sefer ikinci olmuştu. Yarışmacıların ellerinden tutup jürinin önüne kadar götürüp orada yarışmacıların eteklerini dizlerine kadar kaldırmasına yardım etme görevini üstlenmiş olan muhafazakâr yazar Peyami Safa basının güzelliğine kusur bulduğu Mübeccel Hanım’ı şöyle övüyordu: “Mübeccel Hanım ırkımızın büyük seciyesini taşıyor. Mayası halis bir tesalüple yuğurulmuş. Lirik şairlerin genç kız diye tahayyül ettikleri, fakat asrın ahlaki bulanıklığı içinde eşini az buldukları masum, gözü açılmamış tipik aile kızı. Zekâsı, terbiyesi, vücudu idman görmüş, lisan biliyor...” Ama yine büyük bir hayal kırıklığı yaşandı. Paris’e giderken Sirkeci’den Edirne’ye kadar her istasyonunda halkın sevgi gösterileriyle karşılanan Mübeccel Hanım dereceye bile giremezken, ‘milli düşman’ Yunanistan güzeli Kraliçe seçiliverdi. ABD’nin Galveston şehrine gönderilen Feriha Tevfik de başarılı olamayınca, ülkede büyük bir hayal kırıklığı yaşandı. Gazeteler suçu kökenlerini eski Yunan uygarlığında göre Batılı jüri üyelerine atıp ‘yenilen pehlivan güreşe doymaz’ misali tekrar kollar sıvadılar. İLK POP-STAR YARIŞMASI Cumhuriyet gazetesi ‘milli görev’ tanımı ile yetinmeyerek işi sağlama bağladı: “Bugün meçhul bir kız iken, yarın meşhur bir şahsiyet olmak fırsatı karşınızda duruyor.” Ama 28 Temmuz 1930 tarihli ilan bir fiyaskoya işaret ediyordu: “Güzellik müsabakasına iştirak için gelen resimler, kâfi miktarda olmadığından resim gönderme müddetini Ekim sonuna uzattık. Güzeller; Beyoğlu’nda Foto Süreyya ve Foto Femina’ya giderek bizim hesabımıza resimlerinizi çektiriniz.” Büyük gayretler sonunda yeterli aday bulunarak yapılan 1931 yarışmasında ‘muallim’ Naşide Saffet Hanım birinci, Güzel Sanatlar Mektebi öğrencisi Saniha Hanım ikinci oldu ama bu durum kamuoyunda büyük rahatsızlık yarattı. Çünkü ‘muallim’ ve ‘öğrenci’ Cumhuriyet’in rol modelleriydi. Naşide Hanım’ın öğretmenlikten atılacağı söylentileri kulaktan kulağa yayılırken rejimin ideologlarından Falih Rıfkı, 26 Ocak 1931 tarihli Milliyet’te şöyle diyordu: “Güzellik temiz ve asil bir şeydir. Fakat muallimlikle bu müsabakalar arasında bir tezat olduğuna da şaşmamak lazım gelir. Eğer Maarif Vekilliği deniz esbabı ile dolaştırılmış, ayak bileği, kalçası ölçülmüş ve talebeleri tarafından gazetelerde çıplak resmi görülmüş bir hoca hanımı sınıf içinde biraz garip bulursa eski kafalık göstermiş olmayacaktır.” Anlaşılan modernleşmenin doğal sınırlarına varılmıştı! CUMHURİYET GÜZELİ Bu olaylar, katılımcıların cesaretini kırmış olmalıydı ki, 1932 yarışmasına pek ilgi olmadı. Sadece 10 başvuru olduğu için yarışma iptal edildi ancak uluslararası yarışmayı düzenleyen komitenin ısrarı üzerine tekrar düzenlendi. 15 Haziran 1932 tarihli Cumhuriyet gazetesinin başlığı ‘Dünya Türkiye güzelini bekliyor’ şeklindeydi. Gazete bu tarihten 2 temmuza kadar, 16-25 yaş arası evlenmemiş, namuslu kızları yarışmaya davet eden haberler yayımladı, yetmedi. ‘Kraliçe seçilecek güzele tam 500 Türk Lirası mükâfat verilecektir’ dedi, olmadı. ‘Hâfi ve balo kıyafetiyle yapılacak seçmelerde kazanamayanların izzet-i nefislerinin rencide edilmemesi için isimleri ilan edilmeyecektir’ güvencesi verildi, nihayet sekiz genç kız başvurmaya ikna edilebildi. Sonuçta, Hızır Yangın Söndürme Aletleri mümessili Halis Bey’in 17 yaşındaki kızı Keriman Halis, yeni ‘Türkiye Güzellik Kıraliçası’ seçildi. Kara kaşlı, kara gözlü, parlak uzun ve siyah saçlı ve bembeyaz tenli, hakikaten çok güzel bir kızdı Keriman. Babası kızını bizzat götürüp kaydettirmişti yarışmaya. Ama geçmiş yıllarda yarışmaları ‘milli görev’ olarak tanımlayan basın bu sefer pek alaycıydı. Onlara göre Keriman Halis ‘Türkiye güzeli değil, olsa olsa Cumhuriyet gazetesinin güzeli’ sayılırdı! MİSS TURKEY! Yine de, baba-kız Belçika’nın Spa kentinde yapılacak yarışmaya katılmak üzere Simplon Ekspresi’ne binerken foto muhabirleri Halis Bey’in yüzündeki gururu ve güzel Keriman’ın heyecanını tespit etmek için yarış halindedirler. Keriman Halis daha sonra yarışma gününü şöyle anlatacaktı: “28 ülkenin güzeli teker teker boy göstererek gelip geçtiler... Keriman Halis 1932 güzeli. Ve sonunda iki güzel kaldık. Ben ve Almanya güzeli. Son gün yalnız Alman güzeli ve beni tekrar görmek istediler. Üzerime kırmızı renkte bir tuvalet giymiş, yakasına da beyaz kurdela takmıştım. Memleketimizi bayrağımızın renkleriyle tanıtmaya çalışıyordum. Son an gelip çattı. Jüri başkanı ayağa kalktı. Elindeki kırmızı mühürlü zarfı büyük bir itina ile açtı. Tiyatroda büyük bir sessizlik hüküm sürüyordu. Heyecandan düşüp bayılabilirdim. Neyse, zarf açıldı... Bütün tiyatro salonu, ‘Yaşasın Miss Turkey’ sesleriyle inledi...” En sonunda ‘muasır medeniyet’ yarışında istenen merhale alınmıştı! Bütün ülke mutluydu. Ailenin Fındıklı semtindeki evi gazetecilerin ve ziyaretçilerin hücumuna uğramıştı. Gazeteler Keriman Halis’in ‘hususi özelliklerini’ saymakta yarışıyorlardı: “Feyzi Ati Lisesi’ne gitmiş ve orta tahsilini orada yapmıştır.” “Biraz Fransızcası olan müzik aletlerinden en çok piyanoyu seven ve piyano çalan bir kızdır.” “Ama asıl başarısı, iyi bir ev kızı oluşundadır.” “Akrabalarının tarifiyle ‘dehşetli’ bir ev kadınıdır. Ev işleri ona fevkalade büyük zevk vermektedir. Çok iyi yemek yapar ve harika dikiş diker.” Görüldüğü gibi ideal Cumhuriyet kızıydı Kerimancık. Az buçuk tahsilli, mükemmel bir ev kadını, iyi bir eş ve anne adayı.. Yarışmaların destekçisi Atatürk de çok mutluydu sonuçtan. 3 ağustos günü Cumhuriyet gazetesine verdiği özel demecinde ‘Keriman Ece’ dediği kızımızın başarısına ‘Türk ırkının dünyanın en güzel ırkı olduğunu tarihi olarak’ bildiği için şaşırmadığını söyledi, ancak Türk kızlarının esas görevinin analarının ve atalarında olduğu gibi yüksek kültürde, yüksek fazilette birinci olmak olduğunu hatırlattı. MONMARTER KABARELERİ Ama artık eski heves kalmamıştı. 1933 yılında düzenlenen son güzellik yarışmasını Nazire Hanım kazandı ancak seçilişiyle ilgili şike dedikoduları ayyuka çıkmıştı. Bunun üzerine romancı milletvekili Aka Gündüz, “Güzellik müsabakaları men edilecek. Bu gibi müsabakalar Monmarter kabarelerinde oluyor. Temiz Türkiye buna müsait değildir. Artık müsabakaların yapılmaması için bir kanun layihası teklif edeceğim” dedi. Hakikaten de 1950’ye kadar bir daha yarışma yapılmadı. Nazire Hanım 1933 Türkiye güzeli. Cumhuriyet’in erkekleri modernleşme projeleri için mihenk taşı olarak seçtikleri Cumhuriyet kadınlarını, yeni Cumhuriyet’in ne kadar ‘medeni’ olduğunu dünyaya ilan etmek için, önce ‘milli görev’ deyip sahneye sürmüşler, misyon tamamlanınca da, bu tür müsabakaların ‘milli hasletlerimize uymadığını’ keşfederek sahneden çekmişlerdi. Muhtemelen bu garip süreçte bile bireyselleşme yolunda önemli adımlar atan Cumhuriyet’in kadınlarına kendileri hakkında verilen bu saçma sapan kararlara uymak kalmıştı. Gerçekten hazin bir durumdu. Kaynakça: Pınar Öztamur, “Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Güzellik Yarışmaları ve Feminen Kadın Kimliğinin Kuruluşu”, Toplumsal Tarih, S. 99, Mart 2002, s. 46-53; Mehmet Ö. Alkan ve Cengiz Kahraman, “İlk Pop-Star Yarışmaları ve Güzellik ‘Kıraliça’ları: Türkiye Güzeli Mübeccel’im Ben...”, Toplumsal Tarih, S.124, Nisan 2004, s. 68-71; Gökhan Akçura Unutma Beni, Ivır Zıvır Tarihi 1, İstanbul: Om Yayınları, 2001, s. 229-261. (İyibilgi) |
Peyami Safa'yı Nasıl Bilirsiniz?
Yahut At İzi İle İt İzi Anadoluda bir tabir vardır, 'at ile it izi birbirine karıştı' derler.. Aka Gündüz gibi, sanatını ebedi şef(Mustafa Kemal)'e meth-ü sena düzmekle geçirmiş bir zat, güzellik yarışmaları için 'Güzellik müsabakaları men edilecek. Bu gibi müsabakalar Monmarter kabarelerinde oluyor. Temiz Türkiye buna müsait değildir. Artık müsabakaların yapılmaması için bir kanun layihası teklif edeceğim” diyor ve muhafazakar bildiğimiz fakat anlaşılan Safa adıyla müsemma Peyami Safa ise, 'Yarışmacıların ellerinden tutup jürinin önüne kadar götürüp orada yarışmacıların eteklerini dizlerine kadar kaldırmasına yardım etme görevini üstlenmiş' devam edin daha da şaşıracaksınız... ' yazar Peyami Safa basının güzelliğine kusur bulduğu Mübeccel Hanım’ı şöyle övüyordu: “Mübeccel Hanım ırkımızın büyük seciyesini taşıyor. Mayası halis bir tesalüple yuğurulmuş. Lirik şairlerin genç kız diye tahayyül ettikleri, fakat asrın ahlaki bulanıklığı içinde eşini az buldukları masum, gözü açılmamış tipik aile kızı. Zekâsı, terbiyesi, vücudu idman görmüş, lisan biliyor...” Nazım Hikmet İle Peyami Safa arasında 1929 yılında vuku bulan bir kalem dalaşı vardır. Bu dalaşın bir yerinde iş gelir nazıma(şiire) dayanır ve her iki taraf da dilleri döndüğünde birbirlerine karşılık verirler... Bu kavgalardan birinde Nazım Hikmet 'Bir Provakat Üstüne Hiciv Denemeleri' bir şiirle Peyami Safa'ya karşılık vermiştir. Yorumumun özeti mahiyetinde, Nazım Hikmet'in bu şiirinden bir bölüm aktaracağım: BİR PROVOKATÖR ÜSTÜNDE HİCİV DENEMELERİ (...) Sen de bilirsin ki, jurnal esnafı, senin gibiler tutulup kulaklarından birer birer teşhir edilirler.. Ben, sadece söküp bir fitnenin otuz iki dişini, ve Babıâli kaldırımlarına döküp geleceğini, geçmişini aldım omuzuma işte bu teşhir işini.... (...) Nazım Hikmet! |
ARKADAŞLAR SERTAP ERENER'İN NASIL EUROVİZYON BİRİNCİ SEÇİLDİĞİNİ SANIYORSUNUZ. SERTAP ERENER'E KADAR KATILAN YARIŞMACILARIN HER BİRİ ŞARKILARINI TÜRKÇE SÖYLEMİŞLERDİR AMA SERTAP HANIM SAHNEYE ÇIKTIĞINDA BİR İLKİ GERÇEKLEŞTİRİP ŞARKISINI İNGİLİZCE SÖYLEMİŞTİR :) AVRUPA BU YÜZDEN BİRİNCİ SEÇMİŞTİR TÜRKİYE' Yİ :)
|
All times are GMT +3. The time now is 07:23. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Siyaset Forum 2007-2025