![]() |
28 Şubat' a bakışınız nedir?
Ahmet Taşgetiren’le 10. yılında 28 Şubat süreci
“1000 yıl devam edecek” denilen 28 Şubat’ı 10. yılında, o dönemi yazan ve yaşayan Ahmet Taşgetiren’den dinledik. 28 Şubat’ı “İslam’ı azaltma operasyonu” olarak niteleyen Taşgetiren, hem o günün şartlarına göre, hem günümüze yansıyan yönleriyle, bireysel, sosyal, ekonomik, uluslar arası münasebetler açısından 10 yıllık süreci değerlendirdi. Bundan tam 10 sene önceydi. Takvim yaprakları 28 Şubat 1997 tarihini gösteriyordu. O gün gerçekleştirilen Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında, 18 maddelik “İrtica ile mücadele” kararları çıktı. Tarihe o gün, “28 Şubat süreci” olarak geçti. Sürecin baş gerekçesi olarak “irticaî tehdit” gösterildi ve mürteci olarak ilan ettikleri kesime karşı “Topyekün savaş” ilan edildi. Bir sürek avı misali köşe-bucak mürteci arandı. Tanklar yürüdü, balans ayarları yapıldı. Tarihin belki de en büyük ve en ağır psikolojik savaş taktik ve teknikleri devreye konuldu. Geniş halk kitlelerini tahrike yönelik haksız icraatlar gerçekleştirildi. İnsanlara iftiralar atıldı. Karalandı. Hapishanelere konuldu. Ve bol bol fişlendi. Öyle veya böyle, o gün başlayan süreç ve uygulamalar siyaset ve toplum hayatımızda çok derin izler bıraktı. 28 Şubat sürecinin üzerinden tam 10 yıl geçti. Öncesi ve sonrasıyla bu süreç pek çok kesim tarafından farklı şekillerde kritik edildi. Özellikle gazeteci ve yazarlar tarafından enine boyuna değerlendirildi. Bu yaklaşımlar günümüzde de hız kesmişe benzemiyor. Neredeyse yaşanan her gelişme 28 Şubat’ın bazı izlerini hissettiriyor veya akla getiriyor. Gazeteci-yazar Ahmet Taşgetiren’e 10. yıldönümünde 28 Şubat sürecini sorduk. Hem yazarak hem de yaşayarak anlattığı bu dönemi, Taşgetiren o engin deneyim ve birikimiyle yorumladı. - Sizce 28 Şubat Süreci nedir? Bu sürecin fotoğrafını ortaya koyabilir misiniz? 28 Şubat Süreci dediğimiz hadise, din-toplum-devlet ilişkisindeki bir sancının yansımasıdır. Türkiye’de bu alan hep sancılı bir alan olagelmiştir. Cumhuriyet döneminin tüm zamanlarında, yani tek partili dönemden çok partili hayata geçildikten sonra, devlet, dini alanı sürekli gözaltında tutmayı tercih etmiş, oradan kendisine bir problem çıkacağını düşünmüştür. Bu sorun günümüze kadar devam ederek geldi. Bu açıdan bakılınca 28 Şubat’ın biricik ve tek başına bir hadise olmadığı ortaya çıkıyor. Daha önceki bir takım normal dışı olaylarda da, yani tek parti döneminde Serbest Fırka’nın kapatılması, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kapatılması gibi gelişmelerde de din-devlet-toplum ilişkisindeki sancının eserleri bulunuyor. 1960, 1971 ve 1980’deki ihtilal ve müdahalelerde hep aynı durum söz konusu oldu. - Peki 28 Şubat’ta ne oldu? Bu süreçte devletin bir kesimi ‘Türkiye’de İslam öngörülen dozun üzerine çıktı. Bu azaltılmalıdır’ kanaatine vardı. Hangi alanlarda öngörülenin üzerine çıkıldı? Eğitim alanında, bürokraside, ekonomide ve siyaset alanlarında. Kısaca devlet-toplum ilişkilerinin yoğunlaştığı en temel alanlarda. ‘Öyleyse azaltılmalı’ kanaatine vardılar. Buradan hareketle ben, 28 Şubat sürecini ‘İslam’ı azaltma operasyonu’ olarak tanımlıyorum. - Bu süreçte sadece iç dinamiklerin mi etkisi olmuştu? Bu süreç sadece Türkiye içinde ortaya çıkmış bir hadise değil. Bir başka ifadeyle mezkur süreç yerli bir kararın ürünü değil. Yerli aktörler sadece kullanıldı. Ancak asıl aktörler dışarıdaydı. Sovyetlerin dağılması, bu sürecin en önemli ve en derin damarını oluşturdu. Bu gelişmeyle NATO’nun gündemine yeni bir misyon girdi. NATO’da sadece Türkiye’de değil, bütün İslam coğrafyasında İslam’ın öngörülen dozun üzerine çıktığı tarzında bir değerlendirme yapıldı ve “Bundan böyle tehlike komünizm değil, İslam köktendinciliğidir, İslam fundementalizmidir” denildi. Radikal İslam, köktendinci İslam, entegrist İslam vs. şeklinde farklı ülkelere göre farklı tanımlaması yapıldı ve “Bunun önü alınmalıdır. Bunun için NATO bir misyon ifa etmelidir” denildi. Türkiye bir NATO ülkesiydi. Aynı zamanda hem Orta Doğu’nun, hem İslam dünyasının en önemli ülkesiydi. Böylece bu görüşün pilot uygulama alanı olarak Türkiye seçildi. İşte 28 Şubat projesi bu plan doğrultusunda uygulamaya konulmuş oldu. Bu sancılı dönemde kaleme aldığım bir yazıda şöyle demiştim: “Bürokraside İslam’ın azaltılması demek, İslamî duyarlılığı var kabul edilen insanların bu kademelerde azaltılması anlamına geliyor. Ekonomide İslam’ın azaltılması demek, ‘yeşil sermaye’ diye bir tanımlamanın getirilmesi ve kebapçılara kadar fişlenmesi anlamına geliyor. Herhangi bir Kur’an kursuna yardım yapan bir insanın, İslamî hizmet veren bir derneğe veya vakfa yardım yapan kuruluşların mimlenmesi, kara listeye alınması anlamına geliyor. Siyasette ‘İslam fazla oldu’ demenin karşılığı İslamî bir siyaset yaptığı düşünülen kadroların siyasî hareketlerin, iktidarlarının tasfiyesi anlamına geliyor. Eğitim alanında İslam’ın azaltılması demek de, imam hatip okullarının budanması ve önünün kesilmesi, misyonlarının yok edilmesi; başörtülü öğrencilere karşı yürütülen, ‘Başörtüsü siyasi bir semboldür. Neyin sembolü? İslamîleşmenin sembolü. Öyle ise eğitim hayatından bu sembolü ortadan kaldıralım’ denilerek tasfiye uygulamaları hayata geçiriliyor.” Bütün bu uygulamalar insan hayatına, toplum hayatına ciddî problemler ve sancılar halinde yansıdı. Bunları yapabilmek için yargı siyasallaştırıldı. Yargının siyasallaşması demek, bir ülkenin çok temel hukuk yapısının zorlanması anlamına geliyordu. Bu gelişmeler ise geniş toplum kesimlerinde devlete karşı büyük bir burukluğu ve küskünlüğü ortaya çıkardı. - 28 Şubat sürecinin mimarlarından birisi, bu sürecin “1000 yıllık” olduğunu söylemişti. Belki bu cümle çok iddialı ve abartılı bir iddiadan ibaretti. Ama yine de bir hedef belirlenmişti. Sizce uzun vadeli bir süreç mi öngörülmüştü? 28 Şubat için hem kısa, hem uzun vadeli hedefler belirlenmişti. Eğitim alanını örnek verebiliriz. Eğitim alanında bir operasyon yapmış iseniz, yani ‘bu alanda İslamîleşmeyi azaltalım’ diye yola çıkmış iseniz, tabiî ki uzun vadeli bir hedefi ve hesabı da devreye koyuyorsunuz demektir. Böyle de oldu. Bu operasyonun etkileri devam ediyor. Örneğin aradan 10 yıl geçmesine rağmen ‘Şimdi en duyarlı konu nedir?’ sorusuna vereceğimiz cevap ‘imam hatip’ konusudur. ‘Başörtüsü’ konusudur. Türkiye’de, şu anda parlamentoda anayasayı değiştirecek çoğunlukta bir siyasî iktidar var. Ama o iktidar imam hatip konusunu çözemiyor. İmam hatip konusuyla birlikte diğer meslek liseleri konusunu da çözemiyor. Üniversiteye girişlerinin önündeki açık adaletsizliği ortadan kaldıramıyor. Başörtülü öğrenciler şu anda Avusturya’da okuyor. Avrupa’nın diğer ülkelerinde okuyor. Avustralya’da, Malezya’da okuyabiliyor. ABD’de okuyabiliyor. Ama kendi ülkesinde okuyamıyor. Yani 28 Şubat süreciyle, uzun vadede etkili olabilecek bir adım atılmıştır. - 28 Şubat, aynı zamanda bir “tasfiye” operasyonuydu. Kimler, niçin tasfiye edildi? 28 Şubat’ın mimarları siyasî bir kadroyu tasfiye için yola çıkmıştı. Uygulamada ise bir tür “İslam’ı tasfiye” tablosu kendini gösterdi. Bu ise ülkeyi çok tehlikeli bir uçurumun önüne getirdi. Devlet toplumun İslam’la ilişkisini sağlıklı değerlendirmek zorundadır. İslam’ı Türkiye için muhtemel bir tehlike olarak görmekten vazgeçmesi lazım. İslam’ın Türkiye için pozitif bir enerji kaynağı olduğunu; bu toplumun diriliği için, sağlıklı yapısı için bir enerji kaynağı olduğunu düşünmesi lazım. İslam’ı azaltma çabasıyla bir yere varılamaz. İslam’ı azalttığınızda, toplumun ahlakî yapısında, moral yapısında ödeyeceğimiz bedeli de dikkate almanız lazım. Azalttığınızda yerine neyi ikame edeceksiniz? Yerine neyi ikame ediyorsunuz? İkame etmeye çalıştığınız şeyler küresel modernist değerler. Bu değerlerin de ürettiği neticeleri hepimiz görüyoruz. Küresel modernist değerlerin açtığı ahlakî çözülmeler, 28 Şubat sürecine özel bir durum değil. 12 Eylül 1980 askerî ihtilalinde de benzer tablolar yaşanmıştı. Bu ihtilalin hemen ardından, önceki dönemler eleştirilirken “Gençler çok politize oldular. Gençleri politikadan uzaklaştırmak lazım” denilmişti. Askerî yönetim tarafından uygulamaya konulan icraatların neticesinde eyyamcı, gününü gün eden, fırsatçı bir gençlik ortaya çıkmıştı. 28 Şubat’ın ardından geniş kapsamlı bir tasfiye operasyonu gerçekleştirilmişti. Ancak, bir süre sonra aynı akıbet 28 Şubatçıların da başına geldi. Bu tasfiye işleminin ardından gelen ilk seçimde ne oldu? Tasfiye edildiği düşünülen kadronun içinden çıkan bir kadro, önceki kadronun alabileceği miktardan belki birkaç misli milletvekiliyle parlamentoya geldi. - Yine 28 Şubat süreciyle özdeşleşen kavramlardan birisi “değişme” oldu. Gerçekten böyle bir gelişme ve değişme yaşandı mı? Kimler, neden ve nasıl değişti? Müslüman ve dindar kesim açısından baktığımızda, bu kavramı öncelikle “özeleştiri” çerçevesinde ele alabiliriz. Ama asıl önemli nokta, bu değişmenin neticesi. Bazı kesimler ‘Böyle olmuyor, değişelim’ diyor. Değişelim, ama neyi değiştirelim, neye göre değişelim? Bazıları ‘Sistem bizden neyi istiyorsa ona uygun bir din üretelim. Ona uygun bir davranış, ona uygun bir politika üretelim’ diyor. Belki bazı kesimler bu doğrultuda değişmiş olabilir. Bir başka kesim de şöyle diyor: ‘İslam’ı anlatmaya çalışıyoruz. İslam’ı kendi hayatlarımıza sunmaya çalışıyoruz. Sözlerimizde, bazı yöntemlerimizde yeterince anlaşılabilir olabilmek için bazı değişimler gerçekleştirelim.’ Ben bu ikinci tarz değişimi anlamlı buluyorum. Ancak, bir kişilik değişimi, Müslümanlığımızda bir kalite kaybı ve azalma söz konusu ise o değişimi olumlu bulmuyorum. Ferdî ve toplumsal hayatta değişmeyi sağlayan birbirinden farklı güçler ve başat motifler var. Örneğin 28 Şubat sürecinde başat motif olarak “baskı” kullanıldı. Bu motifle geniş halk kitleleri değişime ve dönüşüme zorlandı. Ancak değişim, farklı şartlar altında başka baskın motifler ile, farklı şekillerde de gerçekleşebiliyor. Bazen bu motif elde edilen iktidar, bazen zenginlik, rahatlık olabiliyor. Bunlar da insanlarda kişilik değişimine yol açabiliyor. Örneğin fakir, ama örnek bir Müslüman iken, eline para geçip, paraya yön vermeye başladığında tamamen değişebiliyor. Tıpkı zenginleştikten sonra azgınlaşan Karun örneği gibi. Değişim kavramının kulluk boyutu da önemli. Biz bütün davranışlarımızla Rabbimizin nazarı altındayız. Rabbimize hesabı verebilecek bir hayat kurmamız lazım. Değişimle insanların değil, Rabbimizin razı olmasını dikkate almamız lazım. - Dindar kesimler bu süreç zarfında bir çok cihetlerden baskıya ve haksızlıklara maruz kaldı. Hem o dönemi yaşanlar, hem de günümüz şartlarından bu süreci ele alanlar 28 Şubat’ı nasıl okumalı? 28 Şubat sürecinin bir özeleştiri yapılmasına katkı sağladığını düşünüyorum. Çünkü bu süreç dindar kesim için çok önemli bir sınav olmuştur. Baskı dönemleri bazı insanların inancını artırır, şevkini artırır, gayretini artırır. Bazı insanları ise çözebilir. Aynı tarzda, mesela elde edilen nimetler bazı insanların şükrünü artırır, bazı insanların ise azgınlığını artırır. Bu yaşadığımız dönem boyunca bu iki tablo gerçekleşmiştir. Ama, bana göre devletin de kendine yönelik bir özeleştiri yapması gerekir. Bu dönem devlet-toplum ilişkisi açısından da bir sancılı alan olma niteliği taşıyor ve Türkiye’de hep problem olma özelliğini koruyor. İdeal olan şudur: Devlet-toplum ilişkileri olabilecek en iyi barış ikliminde gerçekleşsin. Maalesef Türkiye’de bu böyle olmadı. Örneğin imam hatip kıyımıyla birlikte gerçekleşen meslek lisesi kıyımının toplumda ürettiği sancıyı ve tepkiyi düşünün. Devlete olan kırgınlığın boyutlarını düşünün. İşte bu noktayı ve halktaki kırgınlığı devletin dikkate alması lazımdır - Bu süreci, dindar kitleler açısından önemli bir imtihan olduğunu söylerken, bazı hata ve yanlışlardan dönme, dönebilme ve kendine çekidüzen verebilme şekliyle de ele alabilir miyiz? 28 Şubat sürecini, Müslümanlara ve İslamî değerlere karşı bir nevi yol kesme hadisesi olarak da değerlendirebiliriz. Ancak bu teşebbüs 14 asırlık yürüyüş esnasında ilk yol kesme teşebbüsü değildir. Üstelik bu teşebbüs o yürüyüşü engellemiş de değildir. Son da olmayacaktır. Çünkü bu yürüyüş devam edecektir. Önemli olan her birimizin bu ve benzeri sınavları verip veremeyeceğimizdir. Sınavı verebilmek düzgün ve güzelliklerle dolu birer Müslüman olmak demektir. Dünyanın böyle Müslümanlara ihtiyacı var. Zorluklar ve baskılar belki büyük zahmetleri beraberinde getiriyor. Ancak bu ağır imtihandan daha ağır bir imtihan daha var: Rahatlık ve feraha erişme. “Şükür sabırdan daha zordur” deyimini bilirsiniz. Başınıza bir şey gelir. Ona tahammül edersiniz. Ama şükür size verilen her nimetin farkında olmayı gerektirir. Biz bazen kendimizde olan nimetlerin farkında olamıyoruz. 28 Şubat öncesinde bu tarz bir yıpranma vardı. Ben o zaman “Kapris’ten Çeçenistan Görünüyor mu?” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. O zamanlarda 5 yıldızlı otellerde tatil furyası başlamıştı. Bize verilen nimetler bizi nerelere alıp götürüyor sorusunu sormamız lazım. Bir ayet-i kerimede ‘Size verilen nimetlerden sorgulanacaksınız’ buyruluyor. Ağzın, dilin, gözün, dimağın, kalbin ve daha nice nimetin bir hesabı var. Malın-mülkün, siyasî iktidarın hesabı var. - Günümüzden 10 yıl öncesine bakınca, görmemiz ve almamız gerekli dersler neler olabilir? En başta kendi Müslümanlığımızı koruma ve kollama noktasında her zaman dikkatli olmak lazım. Hesabını verebileceğimiz bir hayat yaşayabilmemiz lazım. Başımıza gelen baskılar veya sunulan nimetler ne ve nasıl olursa olsun çok dikkatli ve titiz davranmamız lazım. İslam’ı ve Müslümanlığımızı sergilerken gösteriye kaçmamamız lazım. Davranışlarımızda İslam’ın özüne ters bir şekilde, bir başkasına gösteri yapma veya meydan okuma niteliği bulunmaması lazım. Bütün fiillerimizi Rabbimize arz edebileceğimiz seviyede yerine getirmemiz lazım. Baskı dönemlerinde, baskıya maruz kalmış Müslümanları hemen suçlama tavrı sergilememek lazım. ‘Şöyle yapmasaydı şöyle olurdu’ gibi yaklaşımlardan kaçınmak lazım. Bilmeliyiz ki, İslam’ın misyonu bitmez. Bu misyon kıyamete kadar devam edecektir. İslam bizimle kaim değildir. ‘Biz bırakırsak İslam ortada kalır’ diye bir düşünce son derece yanlıştır. Sınav bizim sınavımızdır. Ferdî olarak bizim o sınavı iyi bir şekilde vermeye gayret etmemiz lazım. Bunun için de Rabbimizden yardım dilememiz lazım. Zor şartlar altında yardımlaşmaya, dayanışmaya daha fazla dikkat etmemiz lazım. Mü’minlere ve Müslümanlara karşı şefkatimizi, inançsızlara karşı izzetimizi arttırmaya dikkat etmemiz lazım. “28 Şubat sürecinin üzerinden tam 10 yıl geçti. Öncesi ve sonrasıyla bu süreç pek çok kesim tarafından farklı şekillerde kritik edildi. Özellikle gazeteci ve yazarlar tarafından enine boyuna değerlendirildi ve değerlendiriliyor. Neredeyse yaşanan her gelişme 28 Şubat’ın bazı izlerini hissettiriyor veya akla getiriyor.” “Aradan 10 yıl geçmesine rağmen en duyarlı konu ‘imam hatip’ konusudur. ‘Başörtüsü’ konusudur. Türkiye’de, şu anda parlamentoda anayasayı değiştirecek çoğunlukta bir siyasî iktidar var. Ama o iktidar imam hatip konusunu çözemiyor. Başörtülü öğrenciler şu anda Avusturya’da, Malezya’da, ABD’de okuyabiliyor. Ama kendi ülkesinde okuyamıyor. 28 Şubat’la, uzun vadede etkili olabilecek bir adım atılmıştır.” “Değişelim, ama neyi değiştirelim, neye göre değişelim? Bazıları ‘Sistem bizden neyi istiyorsa ona uygun bir din üretelim. Ona uygun bir davranış, ona uygun bir politika üretelim’ diyor. Bir başka kesim de şöyle diyor: ‘İslam’ı anlatmaya çalışıyoruz. Sözlerimizde, bazı yöntemlerimizde yeterince anlaşılabilir olabilmek için bazı değişimler gerçekleştirelim.’ Ben bu ikinci tarz değişimi anlamlı buluyorum. “ “28 Şubat sürecini, Müslümanlara ve İslamî değerlere karşı bir nevi yol kesme hadisesi olarak da değerlendirebiliriz. Ancak bu teşebbüs 14 asırlık yürüyüş esnasında ilk yol kesme teşebbüsü değildir. Önemli olan her birimizin bu ve benzeri sınavları verip veremeyeceğimizdir. Sınavı verebilmek düzgün ve güzelliklerle dolu birer Müslüman olmak demektir. “ www.velisirim.com |
28 Şubat' a bakışınız nedir?
28 Şubat,takvimde bir yaprak olmaktan öte anlam taşıyor bu ülkede.
O gün acı veren pek çok hadise,bu gün acı bir gülümseme ile hatırlanıyor. Evet,yaşananların çoğu aslında gülümsetecek türdendi.... Ama hadiseleri birebir yaşayanlar için zor günlerin başlangıcı oldu. Peki neler yaşandı o gün ve sonrasında? Önce bir ihbar ve jurnal furyası başladı.Dilekçeler,raporlar,ihbarlar dolaştı gizli-açık.Neler yaznıyordu ki bunlarda? Bir müdür,okulun bahçesinde çeşme yaptırmıştı,ama çeşmenin çatısı kubbeliydi;öyleyse cezalandırılmalıydı. Bir başka suçlu!suçu,arabasında başörtülü annesinin ve kız kardeşinin görülmesiydi... Ve diğerleri!Yurda girişte terlik giyip galoş takan ve bu sebeple ceza alan milli eğitim şube müdürü,veteriner fakültesinde ölen bir inekten dolayı sorgulanan rektör... Ülkemizin bir daha bu tür olayları yaşamaması dileğiyle... Tuncer Çetinkaya/En Uzun Şubat |
28 Şubat' a bakışınız nedir?
28 şubat sürecinin amacı İslam idi. İslam varoldukça bu süreç aktörleri değişerek devam edecektir. İslamın göz önündeki temsilcileri yenilendiği ve de yeniliğe açık olduğu için İslam korkusu paronayaya dönüşüverdi. Bu endişe o derece zirve oldu ki; herşeylerini kaybetme korkusu adına ellerinden geleni yapar oldular. Değişim - Asla değer olarak değil - yenilenmeye açık vizyonla birleşince İslam yansıması çağa uygun oluberdi, kucaklanır oldu. çünkü hitap ettiği kesimin sorunlarını ve de beklentilerine ilaç niteliği kazandı. Kazanımlar muhatıp tarafından gözle görünür olduğunda yanında olma da kaçınılmaz oldu.
28 şubatçılar bunları da çok iyi görüyor ve de endişelerini fiili olarak kusar oluyorlar. Eylem niteliğine bakmadan, meşruiyet sorgulamadan da faşizan bir tutumla bunu gösterir durumdalar. Onlar neye savaş açtıklarının farkında olsalar; cürret kelimesinin anlamını beyinlerine de kazırlar. Önemli olan biz neredeyiz sorusana verilen cevaptır. Ya İslam' ız yada "28 şubatçı" ... Teşekkürler Zeynep. Harika bir paylaşım olmuş. Çok bilgilendirici ... (+) |
28 Şubat' a bakışınız nedir?
Yaşım gereği 28 şubatın ne olduğunu tam bilmiyordum.Okuduklarımı foruma da aktarayım istedim. 'En Uzun Şubat' adlı kitabı okuyorum tabi ki hayretle.. O zmanlar yaşananlar tam bir din düşmanlığı,faşistlik,canavarlık.. Ve malesef bu zihniyetlerden kurtulamadık :( Aynı zihniyetler ülkemizi bulandırmaya çalışıyorlar.Aynı söylemler..Aynı iftiralar.. Umarım ülkemiz bu olayları bir daha yaşamaz.. teşekkürler yorumun,ilgin ve artı için :) |
28 Şubat' a bakışınız nedir?
o yillarda imam hatip lisesinde bir ögrenci olarak neler hissetigimi, neler yasadigimi anlatacagim insallah ;)
|
28 Şubat' a bakışınız nedir?
28 şubat dendiğnde hep tüyleri dikendiken olur... İslama nüslümanları modern darbe nedir ? postmodern darbe nedir ? bu asra ve günümüze yakışır darbe nasıl yapılır ? ve bir islam mücahidi [ (siyasi) Prof.Necmettin ERBAKAN ]nasıl halkı ile karşı karşıya getirilir.. Devleti milleti için canı ve ülke ekonomisi için beyin patlatan bir devletbaşkanına halk nasıl düşman edilir derslerini aldıK....
İmam hatipliyim, imam hatipli gençleri nasıl safdışı brakırız müslüman gençleri ünüversiteden nasıl uzak tutarız... islamın emri namusun sancağı baş örtüsünü ünüversitelerden nasıl atarızın cevabı : 28 ŞUBAT. |
28 Şubat' a bakışınız nedir?
Alıntı:
|
28 Şubat' a bakışınız nedir?
Alıntı:
|
28 Şubat' a bakışınız nedir?
Can Dündar: Sayın Güzel sizinle devam edelim. Aslında paşamın bıraktığı yerden devam edebiliriz ama aynı soruyu size yönelteceğim. Siz 27 Mayıs’ı da, 12 Mart’ı da, 12 Eylül’ü de gördünüz.
Hasan Celal Güzel: Darbelerin çocuğuyum ben yani. Can Dündar: Hepimiz öyle sayılır biraz. Acaba bu da onlar gibi bir darbe miydi sizin literatürünüzde? Hasan Celal Güzel: Onlar gibi değildi ama ondan önce şunu söyleyeyim epeyce beraber olacağız. Ben vatansever anlamında bir milliyetçi olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’ne, Türk ordusuna çok sevgi ve saygı duyan bir insanım. Bunu şunun için baştan söylüyorum; çünkü normal ordu mensuplarıyla darbecileri birbirinden ayırmak lazım. Kanunlara uygun hareket eden ve kendi görevini yapan ordu mensuplarını başımızın üzerinde taşırız. Onları çok severiz millet olarak, bende öyle ama kanunlara aykırı olarak, anayasaya aykırı olarak müdahalede bulunan kişiler artık klasik, normal ordu mensupları hüviyetini aşmış demektir. O ayrımı yapmak zorundayım, yanlış anlaşılmasın. Bir anti militarist değilim ben. Efendim 28 Şubat bana göre bir darbedir ama deminki sorunuza vereceğim cevapta da tekrarlıyorum, bu 27 Mayıs gibi, 12 Mart gibi, 12 Eylül gibi bir darbe değildir. Zaten esasında diğer 3 müdahaleyi de inceleyecek olursanız birbirinden epeyce farklı olduklarını görürsünüz. 27 Mayıs’ta bir cunta vardır, biliyorsunu milli birlik komitesi. Onlar genelkurmay başkanına rağmen hatta onu da enterne ederek darbe yapmışlardır. 12 Mart bir muhtıradır. Gerçi yine darbe sonucunu vermiştir ama 9 Mart’taki bir Markist devrimci gruba karşı silahlı kuvvetlerin üst yönetimi ki o üst yönetimde de daha önce 9 Mart grubundayken sonradan değişenler var bildiğiniz gibi. Uluç beyde Ankara’dan takip ediyor, o çok iyi bilir. Can Dündar: Evet Uluç beye de sorabiliriz. Hasan Celal Güzel: 27 Mayıs tamamen farklıdır, 12 Eylül. O da bir hiyerarşi dahilinde silsileyi meratine göre eski tabiriyle bütün silahlı kuvvetlerin el koyması gibiydi. 28 Şubat bunlardan farklıdır ama darbedir. Niye darbedir? Darbeden kastım bir askeri müdahaledir. Çünkü ortada her ne kadar yanlış tutumları da olsa, yanlış icraatları da olsa bazı kesimler tarafından şüpheli karşılanabilecek bir takım biraz evvelki filmde de görüldüğü gibi icraatları da olsa meşru bir iktidardır. 1995 Aralık’ında yapılan genel seçimlerde birinci olarak bitirmiştir. Evvela bu iktidara verilmek istenmemiştir, sayın paşamın da söylediği gibi zaten bir kuşku duyulmaktaydı, eskiden beri bu kuşku vardı ve bu yüzden de hatta genelkurmay’ın üst kademesinin gazetelerin manşetlerine intikal ettiği gibi Uludağ’da yaptığı bir takım efendim temaslar neticesinde Çiller ile Yılmaz biraraya getirilmek istenmiştir ve ilk koalisyon böyle kurulmuştur ama sonra bu koalisyon yürümeyince bildiğiniz gibi yaz ayında 96’nın Refahyol denilen o iktidar meydana gelmiştir. Ancak geldiğinden itibaren kurt kuzuyu yemeyi kafasına koymuştur. Onun dışındakiler lafıgüzaftır yani baştan hoşlanılmayan .... Can Dündar: Burada kuzu Erbakan oluyor. Hasan Celal Güzel: İrticacı pek iyi tabi haliyle pek kuzuya benzemiyor ama, şaka bir tarafa. İrticacı efendim kabul edilen, geçmişi itibariyle politikada ve laiklik konusunda kendisinden bilhassa zinde güçlerin, bürokratik güçlerin jakoben oligarşinin çok şüpheyle baktığı birisidir. Dolayısıyla ona böyle bir iktidarı teslim etmek konusunda zaten sıkıntı ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla Erbakan’ın hataları olmamış mıdır, olmuştur. Biraz siz başbakanlıkta dediniz tarikat liderlerini, sonra paşam onu düzeltti köşkte. Başbakanlık köşkü de demek konutu demek, kendisinin evi demektir. İftar daveti vermiştir, bir bakıma mazurdur ama ben olsaydım vermezdim. Çünkü bu hassasiyetleri bilmesine rağmen bunun üzerine gitmesi yanlış olmuştur. Libya seyahati ve daha sonra Suriye, İran efendim Nijerya seyahatleri çok büyük yanlışlıklar ihtiva etmektedir. D8 gibi ideal bir maksada yönelmişte olsa hele Kaddafi’nin daha önce Abdullah Gül’ün, Abdüllatif Şener’in ikazına rağmen büyükelçisinin ikazlarına rağmen hatta benim bile hiçte üzerime vazife olmamasına rağmen telefon açıp hükümet üyelerine aman sakın gidilmesin bu deli adamın yanına denilmesine rağmen gidilmiştir ve yanlış olmuştur. Can Dündar: Ama bunlara rağmen. Hasan Celal Güzel: Bütün bunlara rağmen kusura bakmasın kimse ama bütün bunlar bahanedir, bir mazerettir. Aslında kurt kuzuyu yemeye kafaya koymuştur ve daha evvel de bütün şeyler, yönlendirmeler buna göre yapılmıştır. Can Dündar: Ne amaçla yani Tuncer paşa diyor ki; Hasan Celal Güzel: Yani şunun için yapılmıştır. Tuncer Kılınç: Özür dilerim bu arada tabi kurdu da tarif etmekte yarar var. Kurt kimdir? Hasan Celal Güzel: Peki Türk Silahlı Kuvvetleri değil müessese olarak. Can Dündar: Siz bir çete tanımı yapıyorsunuz. Hasan Celal Güzel: Kurt kılıcından çıkarak siyasete müdahale etme eğilimini gösteren 28 Şubatçı güçlerdir. Can Dündar: Kimdir onlar? Hasan Celal Güzel: Kurt’un tarifi bunlar. İsterseniz isimlendiredebiirim ama bence lüzum yok. Can Dündar: Hayır yani ne amaçla yani ayrı bir örgütlenme mi? Hasan Celal Güzel: Yani şudur; biraz evvel sayın paşamın söylediği gibi yani iktidardan uzaklaştırmak için bu yapılmıştır. Bu bir darbedir, niye darbedir? Deniliyor ki aslında tank, top yoktur, işte Hasan Korkmazcan türkü söylememiş, borazanlar ötmemiş, Nato’ya bağlılık mesajları verilmemiştir ama klasik bir darbe olarak yine de darbedir, niye darbedir? Çünkü bir defa meşru iktidar çoğunluk partisi netice olarak iktidardan uzaklaştırılmıştır. Yani yakasından tutup ille de adalara, modalara götürerek değil ama parlamento içi bir operasyonla uzaklaştırılmıştır. İkincisi, tank yürütülmüştür, her ne kadar sonra tatbikat yapıldı falan denilse de ortaya çıkmıştır ki bizzat tank yürüten korgeneral İzzettin paşa biz bunu ayarlamak için yaptık demiştir ve gazeteye intikal eden kendisinin tesvip etmediği ifade de şu; Doğu Aktulga paşa da diyor ki; bu kanunlara aykırı suç teşkil ediyor ama yine de sen bilirsin İzzettin paşa diyor. Bu sonradan efendim secaat arzederken söylenilmiş haberler bildiğiniz gibi. Tankta yürümüştür, neticede efendim ültimaton da verilmiştir, muhtıra da verilmiştir. Çünkü 28 Şubat Milli Güvenlik Kurulu kararı aslında bir muhtıradır, siyasi iradeye ve hükümete bir muhtıradır ve bir zorlamadır. Sonra hukukta kullanılmıştır, çok enterasan. 27 Mayıs’ta yüksek adalet divanı adı altında toplanıpta başsavcı Egesel’in söylediği gibi sizi içeriye tıkan güç bunu böyle istiyor şeklinde müptezel hale getirilen hukuk maalesef 28 Şubat’ta da siyasallaştırılmıştır. Nasıl siyasallaştırılmıştır? Anayasa’nın 138’nci maddesi açıkça hiçbir şekilde hakimlere emir ve talimat verilemez, tavsiye ve telkinde bulunulamaz denilmesine rağmen genelkurmay’a çağrılmışlar, genelkurmay efendim istihbarat dairesi tarafından ve istihbarat başkanlığı tarafından hazırlanan brifinglere tabi olmuşlar ve komutlarla alkışlattırılmışlardır. Bu bizim hukukun yüzkarasıdır 28 Şubat’ta. Üstelik burada da cunta vardır. Yani aynı 27 Mayıs gibi cuntanın adı da batı çalışma grubudur. İllegal bir örgüttür, batı çalışma grubunun kanuni bir meznevi yoktur, yasal yani mevzuata yönelik hiçbir dayanağı da yoktur. Bir tek onay bile yoktur, ben bu konuda bunları iddia ettim senelerce, durmadan da yargılandım. Can Dündar: Bu yüzden yargılandınız değil mi? Yani bunu batı çalışma grubu faaliyetleri ... Hasan Celal Güzel: Efendim şu yüzden yargılandım; meşhur 301. Şimdiki 301 bizim zamanımızda efendim onun adı 159’du. Orada da askeri muhafaza kuvvetlerini tahkir ve tevzif vardı. Benim söze başlarken beyan ettiğim gibi bir milliyetçi bir vatanseverin kendi askeri kuvvetlerini tahkir, tevzif temacı olur mu? Ama eğer o asil kuvvetlerden içinden çıkan birileri kanunlara aykırı olarak batı çalışma grubu ismini verdikleri bir darbe, cunta örgütü kurmuşlarsa, fişlemeye girmişlerse onun belgelerini getirdim isterseniz. Tek tek ben bunları açıkladım zaten. Can Dündar: Onları açıkladığınız için yargılandınız. Hasan Celal Güzel: Açıkladığım için bir de yargılandım, devlet sırrını ifşadan, halbuki bende kalktım dedim ki; ben devlet sırrını değil, cunta sırrını ifşa ettim. Aksine Türk Ceza Kanunu’nun, eski Türk Ceza Kanunu’nun 151’nci maddesine göre bir suçsa muttari olup ta bir suçakla bilgi alıp ta onu ihbar etmeyen vatandaşlık görevini yapmaz sayılır. Ben vatandaşlık görevimi yaptım dedim, götürdüm Nuh Mete Yüksel’e verdim, ertesi gün de gözaltına alındım. Sonra ya sen bu adam kaçacak filan değil. Niye diye gözaltına alıyorsunuz parti genel başkanından diye bir müşterek dostumuz sorunca Nuh Mete Yüksel; ya ne yapayım, genelkurmay adli müşaviri Erdal paşa, Erdal Şener paşa tuğgeneral 24 saat hiç değilse gözaltında bulundurun dedi demiş. Can Dündar: Ama sonunda beraat ettiniz. Hasan Celal Güzel: O davadan ettim ama sonradan halkı isyana teşvikten 30 sene devlet memurluğundan sonra 1 sene ağır hapse mahkum oldum, 312 ve 5 ay Ayaş cezaevinde yattım. Can Dündar: Çok teşekkür ederim |
28 Şubat' a bakışınız nedir?
28 şubat şu yüzlerden dolayı olsu....
D-8 KURULMASI ÜLKENİN KALKINMASI İŞÇİYE MEMURA VERİLEN ZAMLAR VE MİLLETİN YÜZNÜN GÜLMESİ HORTUMCULARIN HORTUMLARININ KESİLMESİ |
28 Şubat' a bakışınız nedir?
eveeet zeynep iş başında....
okuduğu kitaptan etkilenmiş yine ;) aferin arkadaşım süper bir paylaşım olmuş +++ hele ki bugünlerde bu 28 şubat nasıl tezgahlanmıştı hatırlamakta,hatırlatmakta fayda var.... |
28 Şubat' a bakışınız nedir?
Alıntı:
|
28 Şubat' a bakışınız nedir?
Alıntı:
|
28 Şubat' a bakışınız nedir?
Alıntı:
|
28 Şubat' a bakışınız nedir?
Alıntı:
özel ferda kolejindeydim..5. sınıftaydık ve başörtülü ablalar bizi bahçeye yolluyorlardı çünkü atvnin helikopteri okulun üstünde haber peşindeydi.... tabii bir de annemin 'terör gerekçesiyle' işten atılması var :'( |
28 Şubat' a bakışınız nedir?
Devlet toplumun İslam’la ilişkisini sağlıklı değerlendirmek zorundadır. İslam’ı Türkiye için muhtemel bir tehlike olarak görmekten vazgeçmesi lazım. İslam’ın Türkiye için pozitif bir enerji kaynağı olduğunu; bu toplumun diriliği için, sağlıklı yapısı için bir enerji kaynağı olduğunu düşünmesi lazım. İslam’ı azaltma çabasıyla bir yere varılamaz. İslam’ı azalttığınızda, toplumun ahlakî yapısında, moral yapısında ödeyeceğimiz bedeli de dikkate almanız lazım. Azalttığınızda yerine neyi ikame edeceksiniz? Yerine neyi ikame ediyorsunuz? İkame etmeye çalıştığınız şeyler küresel modernist değerler. Bu değerlerin de ürettiği neticeleri hepimiz görüyoruz. Küresel modernist değerlerin açtığı ahlakî çözülmeler, 28 Şubat sürecine özel bir durum değil. 12 Eylül 1980 askerî ihtilalinde de benzer tablolar yaşanmıştı. Bu ihtilalin hemen ardından, önceki dönemler eleştirilirken “Gençler çok politize oldular. Gençleri politikadan uzaklaştırmak lazım” denilmişti. Askerî yönetim tarafından uygulamaya konulan icraatların neticesinde eyyamcı, gününü gün eden, fırsatçı bir gençlik ortaya çıkmıştı.
ibretlik... |
28 Şubat' a bakışınız nedir?
Alıntı:
|
28 Şubat' a bakışınız nedir?
Alıntı:
.+1 |
28 Şubat' a bakışınız nedir?
28 Şubat, ABD'nin BÇG Çetesiyle yapılmış (Ki bu çetenin başındaki kişi Güven Erkaya Büyük (Mason) Kulüp Başkanıdır o zamanlar); Türk Devletini tamamen Milletten temizlemeye kalkışma hareketidir. Görmedinizmi fişleme haberlerini, 80 bin camiye ajan gönderdiklerini...Tek tek tespit edip uzaklaştırma hareketi... O devirde şuanda Vatan Gazetesinde yazan Can Ataklının itirafıyla basında çıkan haberlerin yüzde 90 yalandı diyor...Bkz. Tamer Korkmazın 'İtirafçıya, Yalancıya, Medyacıya' başlılı yazısı Zaman gazetesindek...
|
28 Şubat' a bakışınız nedir?
28 Şubat süreci 28 Şubat 1997'de yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısı sonucu açıklanan ve Türkiye siyasi tarihine geçen kararlar ve kimilerince bir dönüm noktası olan kararların uygulanması sırasında Türkiye'de siyasi, idari, hukuki ve toplumsal alanlarda yaşanan değişimlere neden olan tartışmalı süreçtir. 28 Şubat Süreci, sürecin önde gelen komutanlarınca "Demokrasiye bir balans ayarı olarak" tanımlanmış ve basında ve kamuoyunda sık sık "postmodern askeri bir müdahale" olarak anılmıştır. Bizzat sürecin önderlerinden olan Çevik Bir de süreci "Postmodern askeri bir müdahale" olarak tanımlamıştır. 12 Eylül Darbesi sonucu ortaya çıkan siyasetin etkisiyle 1980 ve 1990'larda sağ partiler giderek güçlenmiş ve bunun sonucu olarak Refah Partisi 1995 genel seçimlerinde siyasette güçlü duruma gelmiştir. 1996 yılında, seçimlerin ardından kurulan DYP - ANAP hükümeti kısa sürede dağılmıştır. Bunun üzerine TBMM'de birinci parti durumunda olan RP ile DYP arasında kurulan 54.hükümet, 8 Temmuz 1996'da TBMM'de yapılan oylamada güvenoyu almayı başarmıştır. 28 Şubat 1997 Cuma günü yapılan MGK Toplantısı'nda radikal dinci faaliyetlere ilişkin bir MİT raporu ele alınmıştır. Bu rapordan yola çıkarak alınan kararlar için bir çeşit "sivil muhtıra" yorumu yapılmıştır. Türk siyaset tarihine 28 Şubat Kararları olarak geçen kararlar Türk siyasi tarihinde önemli değişikliklere neden olmuştur. Milli Güvenlik Kurulu'nun (MGK) 28 Şubat kararlarının ardından gelişen olayları kısaca hatırlayalım: Başbakan Necmettin Erbakan'ın 'havada yakıt ikmali' olarak tanımladığı başbakanlık görevini hükümet ortağı DYP genel başkanı Tansu Çiller'e vermek amacıyla 18 Haziran 1997'de istifasını Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e sundu. Ancak Demirel, hükümet ortaklarının arasındaki protokolü dikkate almayarak hükümeti kurma görevini ANAP genel başkanı Mesut Yılmaz'a verdi. 12 Temmuz'da Mesut Yılmaz başkanğında ANAP - DSP - MHP arasında kurulan 55. hükümet TBMM'den güvenoyu aldı. MGK'nun 28 Şubat kararlarının ardından özellikle 18 Nisan 1999 seçimlerine kadar süren zaman diliminde 14 Ağustos 1997'de 8 yıllık kesintisiz eğitim kanunu TBMM’de kabul edildi. Bu kanunla İmam Hatip Liseleri dahil Meslek Liselerinin ortaokul bölümleri kapatıldı. 21 Mayıs 1997'de Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş'ın, Anayasa Mahkemesi'nde Refah Partisi için açtığı kapatma davası 1 yıl sonra sonuçlandı. 17 Ocak 1998'de Anayasa Mahkemesi, Refah Partisi'nin, "laik Cumhuriyet ilkesine aykırı eylemleri saptandığından" içerikli gerekçeyle kapatılmasına karar verdi. RP'nin mallarının Hazine'ye devredilmesi de kararlaştırıldı. Necmettin Erbakan ve 6 partilinin beş yıl süreyle parti üyeliği yapması yasaklandı. 1998 Kasım ayında eski RP'li İstanbul Büyükşehir belediye başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın belediye başkanlığı düşürüldü. Yeraltı irticai faaliyette bulunduğu iddiasıyla Aczimendi grubunun lideri Müslüm Gündüz 1997'de IBDA-C örgütünün lideri Salih Mirzabeyoğlu'da 1998'in son günlerinde İstanbul'da yakalandı. Daha sonra Başbakanlık Takip Kurulu ve Emniyet Genel Müdürlüğü kayıtlarından hazırlanan rapora göre, güvenlik ve istihbarat birimleri, 1997'de 2 bin 956 kişiyi, 1998'de ise 4 bin 420 kişiyi "irticai faaliyetlere katıldıkları" gerekçesiyle gözaltına aldı. 28 Şubat süreci sırasında TSK içinde dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı yerine iki ismin; dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir ile Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Erol Özkasnak'ın adları daha çok ön plana çıktı. 2001 yılında bir televizyon programın katılan döneminin Genelkurmay Genel Sekreteri emekli Tümgeneral Erol Özkasnak, 28 Şubat süreci'ni "post-modern bir darbe" olarak tanımlayan bazı yazarları haklı bulduğunu söyledi. Sağlıklı ve mutlu kalın |
28 Şubat' a bakışınız nedir?
|
28 Şubat' a bakışınız nedir?
28 Şubat ...
Bu milletin paralarını hortumlamak için düzenlenmiş bir tezgahtır... BÇG gibi densiz milletin değerlerinden yoksun batı yanlısı ve darbeci zihniyetin ürünüdür... |
28 Şubat' a bakışınız nedir?
28 Şubat postmodern, siyonist ve emperyalist destekli hükümeti alaşağı etmek için yapılmış bir darbedir.Normal darbe koşullarından tek farkı meclisin açık kalmasıdır lakin meclis açık kalmış hükümet istifaya zorlanmıştır.Demokratik iktidar meşru olmayan yollarla indirilmiştir,Sincan'da yürüyen tanklar Türkler tarafından yürütülse de yürütme emri siyonist güçlerden gelmiştir.28 Şubat komutanı Çevik bir ilerleyen yıllarda JINSA adında ki yahudi kuruluşundan ödül ve iltifatlar almıştır.28 Şubat demokrasiye müdehale ve demokrasi tarihimizde kara bir lekedir.
Günümüzde 28 Şubat yeniden yaşattırılmak isteniyor,provası yapılmaya başlandı bile.28 Şubat piyonlar tek tek sahneye çıkmaya başladı.Fatih Altaylı başta olmak üzere kartel gazeteciler AK Parti'yi hükümetten düşürmek için zemin hazırlıyor askere."Atatürk'ü sevmiyorum,Humeyni'yi seviyorum" diyen kız 28 Şubat provasının sadece bir parçası.AK Parti'yi demokratik yollarla,sandıkla yenemiyeceklerini anladıkları için medya-asker-rektörler-hukukçular cuntacılık oynamaya başladılar.AK Parti'yi kapatmanın da bir işe yaramayacağını yeni açılan partiye çok daha büyük bir destek olacağını anlayan darbe çığırtkanları meşru olmayan yöntemlere başvuracaklardır.Paksüt-Başbuğ görüşmesi bir cunta toplantısı niteliğindedir.28 Şubat Aker-Yargı brifinglerini hatırlatıyor insana.Bizim yapmamız gereken şey 27 Mayıs'ta halkın yapmadığını yapmaktır.Onlar asılan üç çınarın yasını evlerinde tuttular,meydanlara dökülmediler,jakoben elitis zihniyete karşı sağlam duramadılar biz sağlam durmalıyız her koşulda demokrasi demeliyiz. |
28 Şubat' a bakışınız nedir?
''Bir de şu 28 şubata bakın,
Bir gecede elli milyar dolar mafiş,hazine tamtakır olunca,devlet ertesi gün memuruna maaş veremeyecek kadar muhtaç duruma düştü.Sorumlularda ortalıkta ellerini kollarını sallayarak dolaşıyorlar... Toktamış Ateş hoca 06.09.2003 tarihli yazısında Türkiye'nin 46 milyar olan borcunun 28 şubat sabahı 250 milyar dolar olduğunu duyunca,'' midem bulandı'' diyor.Üstelik en ileri derecede 28 şubat savunucularından olmasına rağmen... Ya,halkın neresi bulanmadı ki, Hlakın da işşizlikten başı dönmüyor mu?Başkaları ne ise,diyelim ki cahil; E hocam,sen aydın bir ilim adamısın,midenizi bozacak şeylere azıcık dikkat etseniz ya?28 şubatı hala savunuyorsunuz...Savunan ya da susan tabii ki,sadece Toktamış Ateş Hoca değil.Hani Amerika!ya karşı olan 68 sosyalistlerde sus pus..İlaçlık için ortalıkta komininst bile kalmadı...'' Allah'ın Yürü Ya Kulum Dediği İşte O Başbakan/ Yüksel Mertoğlu |
28 Şubat' a bakışınız nedir?
Alıntı:
|
28 Şubat' a bakışınız nedir?
Alıntı:
Araf 179 Bu ayet sizi tanımlıyor resmen.28 Şbat siyonist-emperyalist bir müdehaledir.Laiklikle,rejimle alakası yoktur.28 Şubat sonrası birileri ceplerini doldurdu,birileri Türkiye'nin kalkınmasını engelledi,birileri demokrasi trenini durdurdu.28 Şubat komtanı Çevik Bir neden yahudi kuruluşu JINSA'dan ödül ve iltifatlar aldı?Çünkü siyonistlerin planında piyondu,onların emellerini gerçekleştirmede yardımcı oldu. Ama artık 28 Şubatlar bitti sizin gibi diktacı,darbeci zihniyetler var olabilir ama demokratik,irade-i milliyeye saygılı kitleler sesini daha fazla çıkarabiliyor.27 Nisan e-muhtırasından sora hepiniz cevabınızı aldınız.Hem AK Parti verdi cevabınızı hemde halk sandıkta verdi.28 Şubatlar bir daha olamaz,olmasını isteyenler var ama AK GENÇLİK,DEMOKRATİK GENÇLİK buna izin vermeyecektir.Yeni bir 28 Şubat ancak sizin hayallerinizi süsleyebilir. |
28 Şubat' a bakışınız nedir?
Alıntı:
istermisin... 8) |
28 Şubat' a bakışınız nedir?
TÜRKİYE LAİKTİR LAİK KALACAK!!!
hadi bastıralım gazi24 arkadaşım,dersini verelim şunların :-* |
28 Şubat' a bakışınız nedir?
Alıntı:
Ayrıca o pis ağzınıza yakışmıyor şehidimiz Adnan Mendres'in adı.ABD kuklası Cemal Gürsel ve diğer komutanlar o darbeyi ceplerini doldurmak ve kaybettikleri imtiyazları kazanmak için yaptı.Ama sizin gibi cahil,körü körüne bir görüşe bağlanmış diktacılar anlamazlar tabi.Ama başbakanın sonu Menderes gibi olmayacak asmaya teşebbüs edin bakalım,kim kimi asacak... |
28 Şubat' a bakışınız nedir?
Alıntı:
sizi inönücüler... 8) |
28 Şubat' a bakışınız nedir?
gazi24 demokrasi senin için ne anlama geliyor...siyasi partiler nedir?
|
28 Şubat' a bakışınız nedir?
Alıntı:
|
28 Şubat' a bakışınız nedir?
Alıntı:
bugün de çok dolmuşum birine dökülmem lazımdı :D |
28 Şubat mazoşistleri
28 Şubat mazoşistleri
26/02/2007 Ekranda gördüğüm bir yeniyetme, bir bayan yazarı karşısına almış. Kitabının serüvenini anlatan bayan yazar “O arada 28 Şubat oldu” gibi bir şey söyledi. Yeniyetme “Çok şükür” demez mi? Aldı beni bir merak. “Bu kendini kirleten zorbaya âşık olan aptal kız sendromuna tutulan da kim?” dedim. İslamcı (1) imiş. Hay eksik olsun. Bu türünü de gördük. Zırva tevil götürmez. Tevillerin tumturaklı olması ve bu alanda yapılacak laf cambazlıkları kiri özemekten başka bir işe yaramaz. 28 Şubat’ın cavcavlı günleriydi. Hafta geçmiyor ki bir mezar ev daha ortaya çıkarılmasın, bir İslami vakıf daha basılmasın, bir kaset daha piyasaya sürülmesin. Petrol ve vergi kaçıran patronun tüm gazeteleri ve orada besledikleri, Müslümanların üzerine sonsuz bir şehvetle saldırıyorlar. Kartelin amiral gemisi “Topyekûn Savaş” manşeti atacak kadar kendinden geçmiş. Memleketi işgale yeltenen illegal bir oluşum, kazıklı voyvoda rolüne soyunmuş. İçişleri bakanına bile “Gelirsem o kadını yağlı kazığa oturturum” gibi hangi terbiyenin ürünü olduğu malum laflar edebiliyor. Bir başka omzu kalabalık bir Müslüman ülkenin yöneticisine basın toplantısında küfrediyor. Hatta hızını yenemeyip memleketin başbakanına “Başbakan olmazsa ne olursa olsun” türünden laflarla efeleniyor. BÇG adlı illegal oluşum, “Allah” diyeni fişliyor. Zamanın kudretli generali önüne konulan listeler hakkında yalan yanlış suç duyurularında bulunuyor. Memleket ömrü hayatında “Andıç” diye bir belge türüne kavuşuyor ve gazeteciler andıçlanıyor. Bu andıç sonunda petrol ve vergi kaçıran patronun Başyazarı “Alçakları Tanıyalım” başlıklı yazılar yazıyor. Bu tür “Psikolojik Harp” taktikleri sonucunda İnsan Hakları Örgütü lideri güpegündüz infaz ediliyor. Gazeteciler işlerinden oluyor. Her Ramazan’ımız zehir ediliyor. Kalkancı-Fadime hikâyelerinin tekmili birden sahneleniyor. Sonradan öğreniyoruz ki, “Sisi” lakaplı Travestiler Kraliçesi’nin başrolünü oynadığı bir tezgâh kurulmuş, İslam’ı ve dindar insanları karalama ihalesini üstlenmiş. Tam bu sıralarda “Şeriat mı-Laiklik mi?” adlı bir küfürname çıkıyor orta yere. Bu küfürname baştan sona Allah’a, İslam’a, Kur’an’a hakaret ve küfürlerle dolu. Bu kitapçığın üzerinde ülkenin güvenliğinin kendisine emanet edildiği kurumun adı yazıyor. Bir hafta sonra zoraki ve yarım ağız bir yalanlama geliyor, ama herkes birilerinin içindeki kini öğrenmiş oluyor. İslami cemaatler ve onlara bağlı müesseseler topun ağzına konuluyor. Malum medyanın ne kadar barutu varsa hepsini bu uğurda seferber ediyor. O kadar ki, maruf ve meşhur bir cemaat liderine televizyonda mahut 28 Şubat kararları için “İçtihattır, isabet etmedilerse bile bir sevap alırlar” dedirtiliyor. İşte tam o sırada Malatyalı olduğunu iyi hatırladığım birileri ziyarete geldi. Çenesi laf yapan muhatabım sürekli “Kur’an”dan söz ediyor. Söz 28 Şubat kararlarına gelince, hayatımın sürprizini işte o anda yaşıyorum. 28 Şubat’ın adı en çok dile düşen generalini anarak “O gerçek bir İslam dostudur” diyor, “Tarikatların ve cemaatlerin hakkından gelecek, İslam’a en büyük hizmeti o yapacak” diyor. Ve daha başka şeyler de diyor. Fakat gerisini duymuyorum. Çünkü Muhammed Ali’nin ünlü kroşelerinden birini yemiş gibi sersemliyorum. Rengim atıyor, çenem düşüyor ve bir anda kendimi “hayret makamının” dibinde buluyorum. Ya, böyle! Gerekçeleri ve mensubiyetleri farklı olabilir. Fakat girişte anlattığım yeniyetme ile bu son anlattığım eski yetme İslamcı (!) aynı gözede buluşuyorlar. “Allah akıl fikir versin” demekten başka elden ne gelir? Evet, 28 Şubat Müslümanlar için bir fitne eleği olmuştur. Bu fitneden çok az insan yara almadan çıkmıştır. Günün iktidarını oluşturanlar, izini asla tamamen silemeyecekleri bir yara almışlardır. 80’lerde Müslüman gençliğe rehberlik etme iddiasındaki bazıları itirafçılığa soyunacak kadar düşmüşlerdir. Bazıları içinden çıktıkları camiaya ihanet etmiştir. Bazıları tezgâhlarını kapatıp sıvışmış, daha başka bazıları ise “dünyevileşme” limanına dümen kırmıştır. Kamp değiştirenleri mi ararsın, tezgâhında “İslami Hareket” satarken birden onu bırakıp “Türklük” satmaya başlayanları mı ararsın, günün anlam ve önemine uygun bir imaj edinmek maksadıyla sakalını bıyığını kestirmek için sıraya gireni mi ararsın, fırsat bu fırsat deyip eski hesapları ve kirli çamaşırları karıştıran “tezek böceği” tiplileri mi ararsın… Daha ileri gidenler oldu. İşyerinin duvarlarındaki hat levhalarını “çağdaş” portrelerle takas etmeler, ilk iş olarak girişe frapan giyimli bir sekreter oturtanlar, işyerinin imajını değiştirmek için adını bile değiştirenler, dahası başörtülü eşini boşayıp 28 Şubat’ın model olarak sunduğu açık bir eş edinenler… Allah, bütün bunlar olurken de Alîm ve Basîr idi. O, her şeyi görüyor ve biliyor. Boşuna demiyor “İşte bu dönemler; biz onu insanlar arasında döndürür dururuz” diye. Döndürüyor o dönemleri. Dönenleri, başı dönüp yere yıkılanları, yola yatanları, yolu satanları, yolda yürümeyi bırakıp nutuk atanları, gelen geçene çelme atanları, onu beceremezse laf atanları da biliyor. Hepimiz yaptıklarımızın rehiniyiz. Hepimiz ama hepimiz… Mustafa İslamoğlu |
28 Şubat' a bakışınız nedir?
Hepimiz yaptıklarımızın rehiniyiz. Hepimiz ama hepimiz…
:-* :-* :-* |
28 Şubat' a bakışınız nedir?
Alıntı:
:-* |
28 Şubat' a bakışınız nedir?
Alıntı:
ayıptır söylemesi hızlıyımdır biraz ;D :D |
28 Şubat , kara bir zihniyetin imzası
28 Şubat her şeyden önce, inanan, inançları yüzündan baskıya maruz kalan müslümanlar üzerinde oluşturulan bir kara zihniyetin
ürünüdür. Peki, 28 Şubat yaşandı ve geçti mi, tabi ki hayır. Halen, İslam'ı ezilmesi gereken bir böcek zannedenler ama muktedir olamayacaklarını bildikleri için, sokaklarda gövde gösterisi yapan,her sözüne "atatürk" ve "laik" diye başlayanlar içimizde yaşadığına göre; bu süreç aslında sadece bir anlık durulmuştur diyebiliriz. Kişiler değişiyor, zaman değişiyor ama zihniyet değişmediğine göre; medya halen müslümanları deşifre(!) ettiğini sanarak yalan haberler sıralamaya devam ettiğine göre, bir başka şubat daha eğer akıllı olmazsak yaşanabilir. Benim düşüncem, bir karmaşa hali daha vuku bulur ise, Türkiye bunun altından zor kalkar ; zaten halkımızın hukuka güveni kalmamıştır, demokrasi sözcükleri sıralayanlara güveni kalmamıştır.. Demokrasi olması için, önce meşrutiyet olmalı, meşrutiyette halkın iradesine dayanır ; ama halk hep arka plandadır hep sesi hukukla,darbeyle, medyanın yalanlarıyla susturulur, susturulmak istenir. Bir başka Türkiye gösterilir, halkın yaşamadığı ama yaşatılmak istendiği bir Türkiye. 28 şubatta halkın sesinin kısıldığı, tehlike olarak görünen, inancı ile topluma dahil edilmek istenmeyen kimselere yapılan bir indirmeden başka neyi ifade eder... 28 şubat demokrasiye- ki bu demokrasiyi bir türlü sözden öteye geçiremedik- kara bir lekedir... Rabbim bir daha böyle bir sürece maruz bırakmasın bizi, o sürecin arkasında bıraktığı pislikleri temizlemeyi ve yaraları sarmayı nasip buyursun inşallah. |
28 Şubat' a bakışınız nedir?
28 Şubat muhafazakar kesimin post rönesansının başlagıç tarihidir. 28 Şubat'ın sonuçları hiç de 28 Şubatçıların istediği yönde gelişmedi. Muhafakarlık sürekli yükseldi. Önü kesilen başörtülü öğrenciler Avrupa'da okudular, dünyayla entegre oldular ve ufukları çok büyüdü. Muhafazakarlar ekonomik olarak da güçlendi ve hem ekonomi, hem sosyal, hem insan hakları hem de dünyaya bakış açıları bakımından yükselişleri önlenemedi.
Artık hiç birşey 28 Şubattaki gibi değil. 28 Şubatçılar bugün hapiste. Dünya değişiyor, herşey gelişiyor 28 şubatçılar sürekli marjinalleşiyor. |
28 Şubat' a bakışınız nedir?
Selamünaleyküm Degerli Dostlar 28 SUBAT Yani POSTMODERN DARBE.Benim abilerim önünlerinin kesilmesidir.28SUBAT BACIMLARIMIN OKULLARDAN UZAKLASMASIDIR 28 SUBAT ASRIN LİDERİ SAYIN HOCAM PROF.DR.NECMETTİN ERBAKAN'a YAPILAN HAKSIZLIKTIR.28 SUBAT.VEDE BU ÜLKENİN KARA BİR LEKESİDİR.28SUBAT
(NOT:BU YAZI DA ABİLERİM BACIMLARIM DEDİM CUNKU BEN O ZAMAN DAHA 11 YADA 12 YASLARINDAYIDIM). VE 28 SUBAT BASÖRTÜSÜNE VEDE İMAM HATİPLERE ÜNİVERSİTELERDE UZAKLASMANIN ADIDIR. |
All times are GMT +3. The time now is 13:21. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Siyaset Forum 2007-2025