![]() |
AK Parti'ye Yüklenen SPlilere Ağır Cevap
İsrail Savaş Uçaklarının Konya'da Eğitim Yapmasına Kim izin vermişti ?
Bugün Gazetesi Yazarı Nuh Gönültaş bugünkü yazısında Filistin konusunda her fırsatta AK Parti'yi pasiflikle ve siyonist işbirlikçiliğiyle suçlayan kesimlere özellikle de İsrail'e karşı tavizsiz tavır aldıklarını zanneden Milli Görüş Camiası'na tokat gibi bir cevap verdi. http://www.bugun.com.tr/images/yazar...uhgonultas.jpg Bugün Yazarı Nuh Gönültaş işte Nuh Gönültaş'ın yazısından alıntılar: "Şimdi... İsrail bütün bunları yapıyor da bunun sorumlusu kim? Tabii ki İsrail devletini çevreleyen Müslüman devletlerin basiretsizliği İsrail, öylesine dessas, öylesine sinsi ve öylesine kurnazca davranıyor ki, Türkiye'yi bile ters köşeye yatırdı. Bu da Türkiye'ye ders olsun, 80 yıldır İslam dünyasını ters köşeye yatırdığı için... ... Her şeye rağmen Türkiye İsrail'e karşı bir şeyler yapabilir. *** En azında Necmettin Erbakan hocanın İsrail savaş uçaklarının Konya'da eğitim uçuşuna izin veren anlaşmaları iptal edilebilir! Düşünebiliyor musunuz, belki de Gazze'yi bombalayan 40 uçak Türkiye hava sahasında eğitim uçuşlarını yaptılar. ... *** Konya'daki üstte her zaman İsrail uçakları var. Bu anlaşmayı Necmettin Erbakan başbakan olarak imzalamış ama bu anlaşma asıl 28 Şubat'ın Türkiye'ye kazığıdır." NUH GÖNÜLTAŞ'IN, Gazze'yi bombalayan İsrail uçakları Konya'da eğitiliyor! başlıklı yazısının tamamını AKPartiForum Köşe Yazıları Bölümü'nden okuyabilirsiniz.. 30 Aralık 2008 |
Sizi zavallılar... Uluslararası anlaşmalar resmi gazetede yayımlanır. Ya çıkın Erbakan imzalı böyle bir antlaşma varsa belgeleyin ya da şerefimizi ve onurumuzu tartışmaya açalım...
Erbakan denilince tiksinen zavallılar, Yazıklar Olsun size ve sizin gibilere... İki kez israille anlaşma yapıldı bunlardan birisi refahyoldan 8 gün önce diğeri de refahyol yıkıldıktan 12 sonra Bununla iligli geniş bir haber hazırlanıyor bittikten sonra kapak olsun diye bu yazının altında yayınlarız |
54. Erbakan Hükümeti Döneminde İsrail’le Siyasi Ticari Anlaşmalar Yapılmış mıdır?
54. Erbakan Hükümeti Döneminde İsrail’le Siyasi Ticari Anlaşmalar Yapılmış mıdır? 2. Dünya Harbi’nden sonra 1945 yılında kurulan Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın ilk icraatlarından birisi 1948’de Filistin toprakları üzerinde İsrail’i kurmak olmuştu. İsrail’i ilk önce ABD, ondan on bir saat sonra da ikinci devlet olarak Türkiye tanımıştır. Ne var ki, Müslüman Arap dünyasının tepkisinden çekinen Türkiye İsrail ile ilişkilerini uzun yıllar, maslahatgüzarlık seviyesinde sürdürmüştür. Türkiye ile İsrail arasında bugün en yoğun hale gelen ilişkilerin başlaması Rusya’daki komünist rejimin çöktüğü ve özellikle Filistin ile İsrail arasında barış rüzgarlarının estirildiği 1990’lı yıllara rastlar. Bu yıllarda Oslo’da taraflar arasında yapılan anlaşma Türk Dış Politikasında da etkisini gösterir ve Türkiye, İsrail ile ilişkilerini ABD’nin de etkisi sonucu bugünkü seviyesine doğru yükseltme çabasına girişir. Alptekin Dursunoğlu’nun “Stratejik İttifak” isimli kitabında Türkiye İsrail anlaşmaları Kronolojisinden: Erbakan Tüm Anlaşmaları Askıya Aldı. Haber Kaynağı: İsrail Ha’arets Gazetesi Türkiye’de 1991 yılında yapılan seçimlerden sonra iktidara Süleyman Demirel Başbakanlığında kurulan DYP-SHP Hükümeti gelmiştir. Türkiye ile İsrail arasında ilk anlaşma işte bu Hükümet zamanında 11.09.1992 tarihinde imzalanan “Turizm Alanında İşbirliği Anlaşması”dır. 1993’te, Turgut Özal’ın ölümü üzerine Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı, Tansu Çiller de başbakan olunca iki ülke arasındaki ilişkiler birden tırmanışa geçmiştir. Türkiye-İsrail ilişkilerini konu alan kitaplar, bu tırmanışın Türkiye’de üç mimarı olduğunu yazarlar: Süleyman Demirel, Tansu Çiller ve Çevik Bir. (Stratejik İttifak, Alptekin Dursunoğlu, sh. 25) Bu görüşün ne derece doğru olduğunu anlamak için, bu üçlünün görevde olduğu dönemlerdeki ilişkilerin seyir grafiğine kısa bir bakış yapmakta zaruret vardır. Türkiye-İsrail İlişkilerinin REFAHYOL’dan Önceki Durumu ABD ile içli dışlı olmaya alışmış, bu dönemin TC. hükümetleri, İsrail-Filistin ihtilafında daima İsrail’den yana tavır almışlar, İsrail’i hoş tutmuşlar ve özellikle Müslüman Arap Dünyasının tepkilerini hiçe sayarak İsrail ile ikili ve stratejik 21.01.1994 İsrail’le Savunma İşbirliği Anlaşması imzalamışlardır. 25.01.1994 Türkiye’deki Yahudiler’in 500. yıl (Çiller Hükümeti Dönemi) kutlamaları. (Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in İsrail Cumhurbaşkanı Weizman’ı İstanbul’da şeref misafiri olarak ağırlaması) 31.03.1994 Güvenlik/Gizlilik Anlaşması’nın imzalanması. (Çiller Hükümeti Dönemi) 04.06.1994 Çevre Sorunlarında ve Doğa Korunmasında İşbirliği Anlaşması’nın 15.01.1995 Terörizm ve Diğer Suçlarla mücadele anlaşmasının imzalanması.(Çiller Hükümeti Dönemi) Mücadelede İşbirliği Anlaşması’nın imzalanması. (Çiller Hükümeti Dönemi) 13.03.1995 Telekomünikasyon ve Posta Alanında İşbirliği Anlaşması’nın 24.04.1995 Sağlık ve Tıp Alanında işbirliği anlaşmasının imzalanması. (Çiller Hükümeti Dönemi) 07.11.1995 F4İşbirliği Anlaşması’nın imzalanması. (Çiller Hükümeti Dönemi) Uçaklarının Modernizasyonu Projesi Anlaşması’nın imzalanması. (Çiller Hükümeti 23.02.1996 Türkiye-İsrail Askeri Eğitim İşbirliği Anlaşması’nınDönemi) 14.03.1996 Demirel’in İsrail Ziyareti (En üst düzeyde İlk devlet ziyareti) Türkiye-İsrail Serbest Ticaret Alanı Anlaşması’nın imzalanması. (Gümrüklerin 16.06.1996 Türkiye-İsrail Ticaret,Sıfırlanması) (Yılmaz Hükümeti Dönemi) ekonomi, sinai, teknik ve bilimsel işbirliği anlaşması (Yılmaz Hükümeti Dönemi) Yukarıdan aşağıya doğru tarihleriyle sıraladığımız bu anlaşmalar içinde en çok yankı uyandıran, Çiller Hükümeti zamanında 23.02.1996 tarihinde Türkiye ile İsrail arasında imzalanan Askeri Eğitim İşbirliği Anlaşmasıdır. Çokları bu anlaşmanın REFAHYOL Hükümeti zamanında imzalandığı düşüncesiyle eleştiri oklarını Refah Partisi’ne de yöneltmişlerdir. Bu eleştirilerin tamamen yanlış adrese yöneltilmiş olduğu M. Ali Birand’ın 22.06.1996 tarihli yani REFAHYOL Hükümeti kurulmadan önce Sabah Gazetesi’nde yazmış olduğu aşağıdaki yazıyla sabittir: “Türkiye’nin İsrail ile Askeri İşbirliği Anlaşması yapması eskiden beri Türk Amerikan ve İsrail Genelkurmayları’nın rüyalarından biriydi… Türk ve İsrail Genelkurmay Başkanlıkları arasında görüşmeler başlatıldı. Dışişleri Bakanlığının da fikri alındı ve bir sakıncası olmadığı işareti geldi. Ayrıntılar iki ülkenin askerleri tarafından kağıda döküldü ve kimselere haber verilmeden imzalandı. Eğer Savunma Bakanı kazara ağzından kaçırmış izlenimi veren bir açıklama yapmasa daha bir süre kimse farkına dahi varamayacaktı… İkinci adım eğitimin ötesinde iki ülkenin tam bir askeri işbirliğine girmeleri, ortak manevralar ve ortak stratejiler üretmeleri olabilirdi… Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir, Amerika gezisi sırasında Yahudi lobisini etkilemeyi düşündüğü için olacak, konuşmalarında anlaşmaya çok ağırlık verdi… Ancak anlaşmanın Türk Genelkurmayı’nın 2 numaralı bir generali tarafından övgü dolu cümlelerle tanıtılması… Arap çevrelerin hemen dikkatini tahrik etti . Dışişleri veya Başbakanlık susuyor, durmadan Genelkurmay konuşuyor, demeçler veriyor. Bunlar yetmiyormuş gibi seçim arefesindeki İsrail ve Amerikan basını birden bire anlaşmayı ballandıra ballandıra anlatmaya başladılar… Türk basını da geri kalır mı? Türk-İsrail uçaklarının ortak eğitimi, İsrail Genelkurmay yetkilisinin Çevik Bir Paşa’yı ziyareti sırasındaki basın açıklamaları da buna eklenince, Arap dünyasındaki kuşku ve kaygılar en üst noktaya çıkıverdi.” REFAHYOL Dönemindeki Durum Refah Partisi’nin şahsiyetli dış politika anlayışında Türkiye’nin İsrail’le ilişkileri konusunda öngörülen ilk hedef İsrail’in işgal ettiği topraklardan geri çekilmesiydi. Birçok araştırmacı yazar gibi Refah Partisi de İsrail’i, işgal ettiği Müslüman topraklarda devlet terörünü en iyi uygulayan bir ülke olarak görüyordu. Nitekim 20.04.1996 tarihinde İstanbul’da 96. toplantısını yapan, Dünya Parlamentolar Birliği’nin “Terörizmle Savaş Komisyonu” bildirisinde, “İsrail’in devlet terörü yaptığı” hükmünün yer almasına İsrail’in Genel Kurul’da yaptığı itiraz, 451′e karşı 663 oyla reddedilmişti. Onun için Weizman’ın tam da Refah Partisi’nin Hükümet kurma çalışmalarını yoğunlaştırdığı bir sırada Habitat II Toplantısı için İstanbul’a gelişinde yaptığı açıklamalar son derece dikkat çekiciydi. Weizman açıkça Refah Partili bir hükümetin kurulmaması gerektiğini söylüyor, O’nun bu cür’etkârlığı da yerli şakşakçılarından büyük alkış alıyordu. REFAHYOL Hükümetinin kurulma çalışmalarının yoğunluk kazandığı günlerde hem Batı’da hem İsrail’de hem de Türkiye’deki işbirlikçi çevrelerde cevabı merak edilen soru şuydu: Refah Partisi iktidara gelirse Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler ne olacaktı? Aslında malum çevrelerin Refah Partisi’nin iktidar olmasına karşı oluşlarının başlıca sebebi de, bu soru içindeki gizli endişelerdi. İsrail Cumhurbaşkanı Weizman bir yandan İsrail’in Sesi radyosuna yaptığı açıklamada “Süleyman Demirel’i çok iyi tanıyorum ve Ordu’nun da kenarda bekleyeceğini sanmıyorum. Şu anda korku üzerine değerlendirme yapmanın bir anlamı yok” diyordu. (Stratejik ittifak, sh. 72) Diğer yandan 12 Haziran 1996′da İsrail Hava Kuvvetleri’ne ait Boeing 707 tipi özel uçakla İstanbul’a gelişinde, basın mensuplarının, Türkiye ile İsrail arasında ANAYOL Hükümeti zamanında imzalanan anlaşmayla ilgili olarak sordukları soruya şöyle cevap veriyordu. “İki ülke arasındaki anlaşma ekonomi ve güvenlik alanlarında karşılıklı işbirliğini öngörüyor. Arap ülkeleri bu anlaşma dolayısıyla Türkiye ile İsrail bir olup Suriye’ye saldıracaklar diyor. Bu kocaman bir aptallıktır.” Süleyman Demirel ise, “Türkiye İsrail ile gayet iyi ilişkiler içindedir, kimin kiminle işbirliği içinde olacağı kendi bileceği iştir.” diyordu. Ve yine Weizman, Refah Partisi’nin kuracağı bir hükümetin, Türkiye-İsrail Anlaşması’nı fesh etmesi ihtimalinden bahisle sorulan bir soruya da şu cevabı veriyordu: “Anlaşmaların iptali iki ülkenin de yararına olmaz. Anlaşma iptal edilirse buna bilhassa İran ile fundamentalistler sevinir. Türkiye-İsrail anlaşması sadece bir Askeri Eğitim Anlaşmasıdır.” (12.06.1996 Hürriyet) Peki ne oldu, REFAHYOL döneminde İsrail ile ilişkilerin seyri? Refah Partisi’nin en çok eleştirildiği konulardan birisi REFAHYOL Hükümeti zamanında 28.08.1996 tarihinde imzalanan Türkiye-İsrail Savunma Sanayi İşbirliği Anlaşmasıdır. Bu anlaşmanın ihale müzakereleri REFAHYOL’dan çok önce başlamış ve Türk Hava Kuvvetleri’nin elindeki F-4 ve F-16 uçaklarının modernizasyonuyla ilgilidir. Böyle bir anlaşmanın imzalanmasının sebebi, Türk Hava Kuvvetleri’nin elindeki bu uçakların bilgi işlem modernizasyonu konusunda ABD’nin Türkiye’ye mecburi adres olarak İsrail’i empoze etmiş olmasıdır. Anlayacağınız, sözkonusu anlaşma bir ara “Uçan Tabut” denilen bu uçakların hurdaya çıkmaktan kurtarılması için bu işi yapacak bir başka ülkenin de mevcut olmaması karşısında zorunlu olarak yapılmış bir anlaşmadır. REFAHYOL döneminde Türkiye İsrail ilişkileri açsısından son derece önem arz eden icraatlardan biri Türk Askerî Birliği’nin Filistin’e gönderilmesiydi. Bu Osmanlı Devleti’nin inkırazından tam 80 yıl sonra ilk defa gerçekleşen bir olaydı. 15 Ocak 1997 tarihinde Filistin yönetimiyle İsrail arasında El-Halil (Hebron) şehrinin Filistin yönetimine devri anlaşması imzalanmış, bu anlaşmayı müteakip bölgedeki barışın korunması için de 30 Ocak 1997 tarihinde Oslo’da imzalanan bir ikinci anlaşmayla Türkiye, Danimarka, İtalya, İsveç, İsviçre ve Norveç tarafından bir barış gücü oluşturulmasına karar verilmişti. REFAHYOL Hükümeti Türkiye tarafından imzalanan bu anlaşmayı üç gün sonra 04.02.1997 tarihinde Bakanlar Kurulu olarak onaylıyor, bir yandan bu anlaşmanın Meclis tarafından da tasdiki için hazırlanan tasarıyı Meclis’e sevk ederken, diğer yandan Anayasa’nın 92. Maddesi’ne göre bölgeye asker gönderilmesi için Meclis’ten izin talebinde bulunuyordu. Filistin’e asker gönderme önerisi TBMM’nin 20 Şubat 1997 tarihli 59. Birleşimi’nde görüşülmüş ve bütün partilerin oy birliğiyle ve alkışlarla kabul edilmiştir. O tarihteki Birleşimi yöneten Meclis başkanı bu mutlu olayı şu cümlelerle ifade ediyordu: “Diliyoruz ki, şanlı ordumuzun geçmişte bu bölgede bulunması dolayısıyla sağlanan barışın, şimdi tekrar ve sürekli olarak korunmasında bu defaki şanlı birliğimizin gidişi de yeterli bir unsur olsun.” 24.02.1997’de Genelkurmay Başkanı Karadayı’nın İsrail’i Ziyareti. REFAHYOL Hükümeti kendisinden önceki hükümetlerin büyük önem verdiği Türkiye-İsrail ilişkilerini olması gereken makul bir seviyeye indirmeye çalışırken buna karşı, Türk Genelkurmay’ı nedense bu ilişkileri daha da hızlandırmaya gayret ediyor ve 28 Şubat öncesindeki günlerde Genelkurmay Başkanı Org. İsmail Hakkı Karadayı, İsrail’i ziyaret eden ilk Türk Genelkurmay Başkanı oluyordu. Ziyaretinde İsrail’de büyük bir coşku ve alakayla karşılanan Karadayı bu geziden memnuniyetle dönüyor ve ayağının tozuyla 28 Şubat MGK Toplantısı’na katılıyordu. 28 Şubat MGK Toplantısı’ndan sonra yaşananları hatırlayınca, insanın aklına ister istemez, Haziran 1996’da HABİTAT II Toplantısı için Türkiye’ye gelen Weizman’ın uçakta söylediği sözler ile (13.06.1996 Hürriyet) bu ziyaret esnasında İsrail’deki etkin kişi ve kuruluşlar kendisini nasıl bir tesir altına aldıkları düşüncesi de akla geliyordu.! Mehmet Ali Birand’ın da bahsi geçen yazısında belirttiği gibi REFAHYOL Hükümeti’nden önce İsrail ile yapılan askeri anlaşmaların, ne yükümlülükleri ne de çerçevesi tam olarak biliniyordu. Ama İsrail’in gizli niyetinin, Türk hava sahasını kullanacak pilotlarının toplayacakları istihbarat bilgileriyle, Türkiye coğrafyasını, özellikle de Fırat ve Dicle havzasını tam manasıyla mercek altına alarak gelecekteki “Arz-ı Mev’ud” projesinin doğu yakasına ait olanını hazırlamak olduğunda hiç şüphe yoktu! Zira GAP Bölgesi’nde 1990 başından bu yana şahidi olduğumuz arazi sahiplenmeleri ve GAP idaresinin önemli bazı projelerinin İsrail’li Firmalara verilmiş olması bu haklı endişelerimizi teyit ediyordu |
Peki, Başbakan Erbakan’ın İsrail’e Karşı Kişisel Yaklaşımı Nasıldı? Başbakan Erbakan’ın REFAHYOL Hükümeti’nde kişisel eğiliminin ne olduğunu anlamak için şu üç olaya bir bakış yapmak yeterlidir zannediyorum: 1. Olay: 26.09.1996’da İsrail Başbakanı Netenyahu, El Aksa Camii’nin altından geçen tüneli açınca çıkan olaylarda 38 Filistinli ve 11 İsrail’li ölmüş; bu olay üzerine Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tünelin derhal kapatılması çağrısında bulunmuştu. Türkiye’de, bu olaya ne Demirel, ne de Çiller hiç ses çıkarmazken Başbakan Erbakan: “Böyle bir tünel kazma çalışması büyük bir tahriktir. Kendilerine bir an önce bu tahrikten vazgeçmelerini, tüneli derhal kapatmalarını hatırlatıyorum. Ortadoğu’da barışı bozucu hareketler, önce bu barışı bozanlara zarar verir. Bu sözleri 65 milyonun hislerine tercüman olarak söylüyorum.” (Stratejik ittifak, sh. 77) diyordu. Erbakan’ın bu konuşmayı “Hükümet adına” değil “millet adına” yapıyorum demesi, olaylar karşısında Çiller’in suskun kalmasından kaynaklanıyordu. Ne de olsa Çiller Türkiye-İsrail ilişkilerinin mimarlarından biriydi. 2. Olay Yılmaz Hükümeti zamanında 14.03.1996 tarihinde imzalanan ve Türkiye ile İsrail arasında Gümrüklerin Sıfırlanmasını Öngören Anlaşma TBMM’nin 04.04.1997 tarihli oturumunda kabul edilmişti. Ne var ki Başbakan Erbakan’ın talimatı üzerine bu anlaşmanın yürürlüğü REFAHYOL Hükümeti’nin sonuna kadar durdurulmuş ve bu konuda yapılması gereken çalışmalar askıya alınmıştı. 3. Olay REFAHYOL Hükümeti’nin kurulmasından sonra İsrail Dışişleri Bakanı Davit Levy uzun uğraşlar ve ısrarlı randevu talepleri sonunda Başbakan Necmettin Erbakan’ı 08.04.1997 tarihinde ziyarete gelmiş ve bu görüşme sonunda Erbakan kendisine aşağıdaki uyarıları yapmıştı: • Birleşmiş Milletler kararlarına uyunuz. • İşgal ettiğiniz topraklardan çekiliniz. • Yeni yerleşim merkezi açmaktan vazgeçiniz. • Mescid-i Aksa’ya saygılı olunuz. Bu uyarılar elbette Levy’nin hoşuna gitmedi ve Levy İsrail’e içi buruk döndü. Durumu farkeden Çiller Levy’nin hemen arkasından Mayıs 1997’de Milli Savunma Bakanı Turhan Tayan’ı, Genelkurmay Başkanı Org. Karadayı da, Genelkurmay 2. Başkanı Org. Çevik Bir’i İsrail’e gönül almaya gönderiyorlardı! Şu inkar edilemez bir gerçektir ki, REFAHYOL Hükümeti’nin en büyük sıkıntısı, İsrail konusundaki görüşleri gün gibi berrak olan Refah Partisi’yle, Türk-İsrail ilişkilerinin mimarı kabul edilen DYP’nin Tansu Çilleri’nin birlikte hükümet olmalarından kaynaklanıyordu. Yine de bir kanadı İslam Dünyasından, diğer kanadı ise İsrail’den yana olan bir REFAHYOL Hükümeti’nde Genelkurmay’ın ve Tansu Çiller’in özel çabaları ötesinde Türkiye-İsrail ilişkilerinde zaten fazla bir gelişme de kaydedilmiş değildi. (Kaynak: Şevket KAZAN, Refah Gerçeği, 2. Cilt, sh. 281-287) |
mehmet ali birand'dan savunma
Peki, Başbakan Erbakan’ın İsrail’e Karşı Kişisel Yaklaşımı Nasıldı? Başbakan Erbakan’ın REFAHYOL Hükümeti’nde kişisel eğiliminin ne olduğunu anlamak için şu üç olaya bir bakış yapmak yeterlidir zannediyorum: 1. Olay: 26.09.1996’da İsrail Başbakanı Netenyahu, El Aksa Camii’nin altından geçen tüneli açınca çıkan olaylarda 38 Filistinli ve 11 İsrail’li ölmüş; bu olay üzerine Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tünelin derhal kapatılması çağrısında bulunmuştu. Türkiye’de, bu olaya ne Demirel, ne de Çiller hiç ses çıkarmazken Başbakan Erbakan: “Böyle bir tünel kazma çalışması büyük bir tahriktir. Kendilerine bir an önce bu tahrikten vazgeçmelerini, tüneli derhal kapatmalarını hatırlatıyorum. Ortadoğu’da barışı bozucu hareketler, önce bu barışı bozanlara zarar verir. Bu sözleri 65 milyonun hislerine tercüman olarak söylüyorum.” (Stratejik ittifak, sh. 77) diyordu. Erbakan’ın bu konuşmayı “Hükümet adına” değil “millet adına” yapıyorum demesi, olaylar karşısında Çiller’in suskun kalmasından kaynaklanıyordu. Ne de olsa Çiller Türkiye-İsrail ilişkilerinin mimarlarından biriydi. 2. Olay Yılmaz Hükümeti zamanında 14.03.1996 tarihinde imzalanan ve Türkiye ile İsrail arasında Gümrüklerin Sıfırlanmasını Öngören Anlaşma TBMM’nin 04.04.1997 tarihli oturumunda kabul edilmişti. Ne var ki Başbakan Erbakan’ın talimatı üzerine bu anlaşmanın yürürlüğü REFAHYOL Hükümeti’nin sonuna kadar durdurulmuş ve bu konuda yapılması gereken çalışmalar askıya alınmıştı. 3. Olay REFAHYOL Hükümeti’nin kurulmasından sonra İsrail Dışişleri Bakanı Davit Levy uzun uğraşlar ve ısrarlı randevu talepleri sonunda Başbakan Necmettin Erbakan’ı 08.04.1997 tarihinde ziyarete gelmiş ve bu görüşme sonunda Erbakan kendisine aşağıdaki uyarıları yapmıştı: • Birleşmiş Milletler kararlarına uyunuz. • İşgal ettiğiniz topraklardan çekiliniz. • Yeni yerleşim merkezi açmaktan vazgeçiniz. • Mescid-i Aksa’ya saygılı olunuz. |
Şubat 1996 daki imzalayan Mesut Yılmaz dır.Bu sayede de Siyonist kuruluş ADL' den ödül almıştır.İnanmayanlar için Jennifer Washburn' un Aralık 1998 de yazdığı aşağıdaki adreste bulunabilecek makaleye bakabilirler.
http://www.thirdworldtraveler.com/Ne...keyIsrael.html "Filistin davasına en çok o sahip çıktı. Dünya Müslümanları, Siyonizm'i ondan öğrendi." Bu yazar böyle çirkin yazılarla büyük bir dava adamına ve büyük bir camiaya çamur atabileceğini mi düşünüyor? |
" Üstad Erbakan, bizim için çok önemlidir. O, siyonizmi ümmet'e anlatan çağımızın Abdulhamit'idir. Muhterem bir insandır. Filistin davasına en çok o sahip çıktı. Dünya Müslümanları, Siyonizm'i ondan öğrendi.
Hamas lideri Halit Meşal |
Alıntı:
güzel bir cevap, tebrik ederim. siyonizm konusunda saadetlilerin geçmişte yaptıklarını/yapmadıklarını araştırıp ortaya bir şeyler atmak bana göre yanlış olur. bu bir gazetecinin sadece iddiası. bu iddia doğru olsa bile ak partinin israile verdiği ödünlerin yanında devede pire kalır. bu yüzden AK Partili olarak bu tür konulara hiç girmememizi tavsiye ediyorum. erbakanın yaptığı en büyük iş siyonizmi islam alemine tanıtması oldu. oldukça yüksek zekasıyla tüm engellemelere rağmen başbakan olmayı dahi başardı. o olmasaydı belki günümüzde hala körpe sol zihniyetiyle, ahlaksız bir yönetimin elinde olacaktı ülkemiz. bugün ülkemizi yöneten ve devletin en üst yerinde bulunan kişilerin siyasete atılımında en büyük etken erbakandır. turgut özal'ı dahi siyasete girmesi konusunda ikna eden kendisidir. erbakan olmasaydı erdoğan, abdullah gül, bülent arınç'ta olmayacaktı. bugün cumhurbaşkanı olan abdullah gül yıllar önce arabistanda bir bankada sıradan bir memurdu. erbakanın kendisine kayseri milletvekilliğini vermesinden sonra kendi siyasi zekasını da kullanarak bu noktaya kadar geldi. erbakan son zamanlarda çok yanlış yapmış olabilir ama olumlu yönlerini de belirtmek vicdan sahibi her bireyin görevidir. erbakana ve onun zihniyetine belki ömür boyu oy vermeyecem ama gerçekler bu şekilde. yiğidi öldürelim ama hakkını yemeyelim.. |
Nuh gönültaş'ın yorumunun tamamını okumadım..Eğer ortada bir belge varsa bilemem.. Ama bunun dışında belirtilen görüşleri ve tepkileri kınıyorum..Birbirimize destek olmak gerekirken herkes birbirini suçluyor nedense..Hükümetin gerekli tatmin edici açıklamayı yapmadığını söylüyorlar,geçmişteki hükümetlerin yanlışlarını bu yaşananların sebebi olarak gösterme gafletine düşüyorlar..
Olan olmuş..Önemli olan olmuş olana çözüm bulmak.. Sataşmak,karalamak çözüm getirmez..Herkes kendi menfaatini savunuyor..Oysa konu bu değil..Konu yıllardır süren ve çözüm bulunamayan bir vahşet.. Bunları tartışmak yerine bu vahşetten kurtulmak için birlik içinde çözüm üretmek gerekir.. Birlik olmamız gereken konular vardır,birlik olmak zorunda olmadığımız konular vardır..Destek verdiğimiz fikirler farklı olsada toplum menfaatini ilgilendiren konularda daha mantıklı ve aklı başında davranmak,birlik olmak gerekir.. Bu tartışmaları çok yersiz buluyorum.. selametle.. |
Alıntı:
|
Bu adamın cevabını çoktan verdik sayın ak parti forum üyeleri
|
İŞTE CEVABIMIZ !!! 1 Sayın Nuh GÖNÜLTAŞ Bugün gazetesinde 30.12.2008 Salı gününe ait yazısınız da Erbakan hocanın İsrail il bir anlaşma yaptığını yazmışsınız... Bu yazdığınız yazı gerçeğe dayanmamaktadır.Erbakan hoca İsrail ile hiç bir şekilde anlaşma yapılmamıştır. Yazdığınız yanlış yazıyı düzeltmenizi bir okur olarak sizden beklemekteyiz... 2. Dünya Harbi’nden sonra 1945 yılında kurulan Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın ilk icraatlarından birisi 1948’de Filistin toprakları üzerinde İsrail’i kurmak olmuştu. İsrail’i ilk önce ABD, ondan on bir saat sonra da ikinci devlet olarak Türkiye tanımıştır. Ne var ki, Müslüman Arap dünyasının tepkisinden çekinen Türkiye İsrail ile ilişkilerini uzun yıllar, maslahatgüzarlık seviyesinde sürdürmüştür. Türkiye ile İsrail arasında bugün en yoğun hale gelen ilişkilerin başlaması Rusya’daki komünist rejimin çöktüğü ve özellikle Filistin ile İsrail arasında barış rüzgarlarının estirildiği 1990’lı yıllara rastlar. Bu yıllarda Oslo’da taraflar arasında yapılan anlaşma Türk Dış Politikasında da etkisini gösterir ve Türkiye, İsrail ile ilişkilerini ABD’nin de etkisi sonucu bugünkü seviyesine doğru yükseltme çabasına girişir. Alptekin Dursunoğlu’nun “Stratejik İttifak” isimli kitabında Türkiye İsrail anlaşmaları Kronolojisinden: Erbakan Tüm Anlaşmaları Askıya Aldı. Haber Kaynağı: İsrail Ha’arets Gazetesi Türkiye’de 1991 yılında yapılan seçimlerden sonra iktidara Süleyman Demirel Başbakanlığında kurulan DYP-SHP Hükümeti gelmiştir. Türkiye ile İsrail arasında ilk anlaşma işte bu Hükümet zamanında 11.09.1992 tarihinde imzalanan “Turizm Alanında İşbirliği Anlaşması”dır. 1993’te, Turgut Özal’ın ölümü üzerine Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı, Tansu Çiller de başbakan olunca iki ülke arasındaki ilişkiler birden tırmanışa geçmiştir. Türkiye-İsrail ilişkilerini konu alan kitaplar, bu tırmanışın Türkiye’de üç mimarı olduğunu yazarlar: Süleyman Demirel, Tansu Çiller ve Çevik Bir. (Stratejik İttifak, Alptekin Dursunoğlu, sh. 25) Bu görüşün ne derece doğru olduğunu anlamak için, bu üçlünün görevde olduğu dönemlerdeki ilişkilerin seyir grafiğine kısa bir bakış yapmakta zaruret vardır. Türkiye-İsrail İlişkilerinin REFAHYOL’dan Önceki Durumu ABD ile içli dışlı olmaya alışmış, bu dönemin TC. hükümetleri, İsrail-Filistin ihtilafında daima İsrail’den yana tavır almışlar, İsrail’i hoş tutmuşlar ve özellikle Müslüman Arap Dünyasının tepkilerini hiçe sayarak İsrail ile ikili ve stratejik 21.01.1994 İsrail’le Savunma İşbirliği Anlaşması imzalamışlardır. 25.01.1994 Türkiye’deki Yahudiler’in 500. yıl (Çiller Hükümeti Dönemi) kutlamaları. (Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in İsrail Cumhurbaşkanı Weizman’ı İstanbul’da şeref misafiri olarak ağırlaması) 31.03.1994 Güvenlik/Gizlilik Anlaşması’nın imzalanması. (Çiller Hükümeti Dönemi) 04.06.1994 Çevre Sorunlarında ve Doğa Korunmasında İşbirliği Anlaşması’nın 15.01.1995 Terörizm ve Diğer Suçlarla mücadele anlaşmasının imzalanması.(Çiller Hükümeti Dönemi) Mücadelede İşbirliği Anlaşması’nın imzalanması. (Çiller Hükümeti Dönemi) 13.03.1995 Telekomünikasyon ve Posta Alanında İşbirliği Anlaşması’nın 24.04.1995 Sağlık ve Tıp Alanında işbirliği anlaşmasının imzalanması. (Çiller Hükümeti Dönemi) 07.11.1995 F4İşbirliği Anlaşması’nın imzalanması. (Çiller Hükümeti Dönemi) Uçaklarının Modernizasyonu Projesi Anlaşması’nın imzalanması. (Çiller Hükümeti 23.02.1996 Türkiye-İsrail Askeri Eğitim İşbirliği Anlaşması’nınDönemi) 14.03.1996 Demirel’in İsrail Ziyareti (En üst düzeyde İlk devlet ziyareti) Türkiye-İsrail Serbest Ticaret Alanı Anlaşması’nın imzalanması. (Gümrüklerin 16.06.1996 Türkiye-İsrail Ticaret,Sıfırlanması) (Yılmaz Hükümeti Dönemi) ekonomi, sinai, teknik ve bilimsel işbirliği anlaşması (Yılmaz Hükümeti Dönemi) Yukarıdan aşağıya doğru tarihleriyle sıraladığımız bu anlaşmalar içinde en çok yankı uyandıran, Çiller Hükümeti zamanında 23.02.1996 tarihinde Türkiye ile İsrail arasında imzalanan Askeri Eğitim İşbirliği Anlaşmasıdır. Çokları bu anlaşmanın REFAHYOL Hükümeti zamanında imzalandığı düşüncesiyle eleştiri oklarını Refah Partisi’ne de yöneltmişlerdir. Bu eleştirilerin tamamen yanlış adrese yöneltilmiş olduğu M. Ali Birand’ın 22.06.1996 tarihli yani REFAHYOL Hükümeti kurulmadan önce Sabah Gazetesi’nde yazmış olduğu aşağıdaki yazıyla sabittir: “Türkiye’nin İsrail ile Askeri İşbirliği Anlaşması yapması eskiden beri Türk Amerikan ve İsrail Genelkurmayları’nın rüyalarından biriydi… Türk ve İsrail Genelkurmay Başkanlıkları arasında görüşmeler başlatıldı. Dışişleri Bakanlığının da fikri alındı ve bir sakıncası olmadığı işareti geldi. Ayrıntılar iki ülkenin askerleri tarafından kağıda döküldü ve kimselere haber verilmeden imzalandı. Eğer Savunma Bakanı kazara ağzından kaçırmış izlenimi veren bir açıklama yapmasa daha bir süre kimse farkına dahi varamayacaktı… İkinci adım eğitimin ötesinde iki ülkenin tam bir askeri işbirliğine girmeleri, ortak manevralar ve ortak stratejiler üretmeleri olabilirdi… Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir, Amerika gezisi sırasında Yahudi lobisini etkilemeyi düşündüğü için olacak, konuşmalarında anlaşmaya çok ağırlık verdi… Ancak anlaşmanın Türk Genelkurmayı’nın 2 numaralı bir generali tarafından övgü dolu cümlelerle tanıtılması… Arap çevrelerin hemen dikkatini tahrik etti . Dışişleri veya Başbakanlık susuyor, durmadan Genelkurmay konuşuyor, demeçler veriyor. Bunlar yetmiyormuş gibi seçim arefesindeki İsrail ve Amerikan basını birden bire anlaşmayı ballandıra ballandıra anlatmaya başladılar… Türk basını da geri kalır mı? Türk-İsrail uçaklarının ortak eğitimi, İsrail Genelkurmay yetkilisinin Çevik Bir Paşa’yı ziyareti sırasındaki basın açıklamaları da buna eklenince, Arap dünyasındaki kuşku ve kaygılar en üst noktaya çıkıverdi.” REFAHYOL Dönemindeki Durum Refah Partisi’nin şahsiyetli dış politika anlayışında Türkiye’nin İsrail’le ilişkileri konusunda öngörülen ilk hedef İsrail’in işgal ettiği topraklardan geri çekilmesiydi. Birçok araştırmacı yazar gibi Refah Partisi de İsrail’i, işgal ettiği Müslüman topraklarda devlet terörünü en iyi uygulayan bir ülke olarak görüyordu. Nitekim 20.04.1996 tarihinde İstanbul’da 96. toplantısını yapan, Dünya Parlamentolar Birliği’nin “Terörizmle Savaş Komisyonu” bildirisinde, “İsrail’in devlet terörü yaptığı” hükmünün yer almasına İsrail’in Genel Kurul’da yaptığı itiraz, 451′e karşı 663 oyla reddedilmişti. Onun için Weizman’ın tam da Refah Partisi’nin Hükümet kurma çalışmalarını yoğunlaştırdığı bir sırada Habitat II Toplantısı için İstanbul’a gelişinde yaptığı açıklamalar son derece dikkat çekiciydi. Weizman açıkça Refah Partili bir hükümetin kurulmaması gerektiğini söylüyor, O’nun bu cür’etkârlığı da yerli şakşakçılarından büyük alkış alıyordu. REFAHYOL Hükümetinin kurulma çalışmalarının yoğunluk kazandığı günlerde hem Batı’da hem İsrail’de hem de Türkiye’deki işbirlikçi çevrelerde cevabı merak edilen soru şuydu: Refah Partisi iktidara gelirse Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler ne olacaktı? Aslında malum çevrelerin Refah Partisi’nin iktidar olmasına karşı oluşlarının başlıca sebebi de, bu soru içindeki gizli endişelerdi. İsrail Cumhurbaşkanı Weizman bir yandan İsrail’in Sesi radyosuna yaptığı açıklamada “Süleyman Demirel’i çok iyi tanıyorum ve Ordu’nun da kenarda bekleyeceğini sanmıyorum. Şu anda korku üzerine değerlendirme yapmanın bir anlamı yok” diyordu. (Stratejik ittifak, sh. 72) Diğer yandan 12 Haziran 1996′da İsrail Hava Kuvvetleri’ne ait Boeing 707 tipi özel uçakla İstanbul’a gelişinde, basın mensuplarının, Türkiye ile İsrail arasında ANAYOL Hükümeti zamanında imzalanan anlaşmayla ilgili olarak sordukları soruya şöyle cevap veriyordu. “İki ülke arasındaki anlaşma ekonomi ve güvenlik alanlarında karşılıklı işbirliğini öngörüyor. Arap ülkeleri bu anlaşma dolayısıyla Türkiye ile İsrail bir olup Suriye’ye saldıracaklar diyor. Bu kocaman bir aptallıktır.” Süleyman Demirel ise, “Türkiye İsrail ile gayet iyi ilişkiler içindedir, kimin kiminle işbirliği içinde olacağı kendi bileceği iştir.” diyordu. Ve yine Weizman, Refah Partisi’nin kuracağı bir hükümetin, Türkiye-İsrail Anlaşması’nı fesh etmesi ihtimalinden bahisle sorulan bir soruya da şu cevabı veriyordu: “Anlaşmaların iptali iki ülkenin de yararına olmaz. Anlaşma iptal edilirse buna bilhassa İran ile fundamentalistler sevinir. Türkiye-İsrail anlaşması sadece bir Askeri Eğitim Anlaşmasıdır.” (12.06.1996 Hürriyet) Peki ne oldu, REFAHYOL döneminde İsrail ile ilişkilerin seyri? Refah Partisi’nin en çok eleştirildiği konulardan birisi REFAHYOL Hükümeti zamanında 28.08.1996 tarihinde imzalanan Türkiye-İsrail Savunma Sanayi İşbirliği Anlaşmasıdır. Bu anlaşmanın ihale müzakereleri REFAHYOL’dan çok önce başlamış ve Türk Hava Kuvvetleri’nin elindeki F-4 ve F-16 uçaklarının modernizasyonuyla ilgilidir. Böyle bir anlaşmanın imzalanmasının sebebi, Türk Hava Kuvvetleri’nin elindeki bu uçakların bilgi işlem modernizasyonu konusunda ABD’nin Türkiye’ye mecburi adres olarak İsrail’i empoze etmiş olmasıdır. Anlayacağınız, sözkonusu anlaşma bir ara “Uçan Tabut” denilen bu uçakların hurdaya çıkmaktan kurtarılması için bu işi yapacak bir başka ülkenin de mevcut olmaması karşısında zorunlu olarak yapılmış bir anlaşmadır. REFAHYOL döneminde Türkiye İsrail ilişkileri açsısından son derece önem arz eden icraatlardan biri Türk Askerî Birliği’nin Filistin’e gönderilmesiydi. Bu Osmanlı Devleti’nin inkırazından tam 80 yıl sonra ilk defa gerçekleşen bir olaydı. 15 Ocak 1997 tarihinde Filistin yönetimiyle İsrail arasında El-Halil (Hebron) şehrinin Filistin yönetimine devri anlaşması imzalanmış, bu anlaşmayı müteakip bölgedeki barışın korunması için de 30 Ocak 1997 tarihinde Oslo’da imzalanan bir ikinci anlaşmayla Türkiye, Danimarka, İtalya, İsveç, İsviçre ve Norveç tarafından bir barış gücü oluşturulmasına karar verilmişti. REFAHYOL Hükümeti Türkiye tarafından imzalanan bu anlaşmayı üç gün sonra 04.02.1997 tarihinde Bakanlar Kurulu olarak onaylıyor, bir yandan bu anlaşmanın Meclis tarafından da tasdiki için hazırlanan tasarıyı Meclis’e sevk ederken, diğer yandan Anayasa’nın 92. Maddesi’ne göre bölgeye asker gönderilmesi için Meclis’ten izin talebinde bulunuyordu. Filistin’e asker gönderme önerisi TBMM’nin 20 Şubat 1997 tarihli 59. Birleşimi’nde görüşülmüş ve bütün partilerin oy birliğiyle ve alkışlarla kabul edilmiştir. O tarihteki Birleşimi yöneten Meclis başkanı bu mutlu olayı şu cümlelerle ifade ediyordu: “Diliyoruz ki, şanlı ordumuzun geçmişte bu bölgede bulunması dolayısıyla sağlanan barışın, şimdi tekrar ve sürekli olarak korunmasında bu defaki şanlı birliğimizin gidişi de yeterli bir unsur olsun.” 24.02.1997’de Genelkurmay Başkanı Karadayı’nın İsrail’i Ziyareti. REFAHYOL Hükümeti kendisinden önceki hükümetlerin büyük önem verdiği Türkiye-İsrail ilişkilerini olması gereken makul bir seviyeye indirmeye çalışırken buna karşı, Türk Genelkurmay’ı nedense bu ilişkileri daha da hızlandırmaya gayret ediyor ve 28 Şubat öncesindeki günlerde Genelkurmay Başkanı Org. İsmail Hakkı Karadayı, İsrail’i ziyaret eden ilk Türk Genelkurmay Başkanı oluyordu. Ziyaretinde İsrail’de büyük bir coşku ve alakayla karşılanan Karadayı bu geziden memnuniyetle dönüyor ve ayağının tozuyla 28 Şubat MGK Toplantısı’na katılıyordu. 28 Şubat MGK Toplantısı’ndan sonra yaşananları hatırlayınca, insanın aklına ister istemez, Haziran 1996’da HABİTAT II Toplantısı için Türkiye’ye gelen Weizman’ın uçakta söylediği sözler ile (13.06.1996 Hürriyet) bu ziyaret esnasında İsrail’deki etkin kişi ve kuruluşlar kendisini nasıl bir tesir altına aldıkları düşüncesi de akla geliyordu.! Mehmet Ali Birand’ın da bahsi geçen yazısında belirttiği gibi REFAHYOL Hükümeti’nden önce İsrail ile yapılan askeri anlaşmaların, ne yükümlülükleri ne de çerçevesi tam olarak biliniyordu. Ama İsrail’in gizli niyetinin, Türk hava sahasını kullanacak pilotlarının toplayacakları istihbarat bilgileriyle, Türkiye coğrafyasını, özellikle de Fırat ve Dicle havzasını tam manasıyla mercek altına alarak gelecekteki “Arz-ı Mev’ud” projesinin doğu yakasına ait olanını hazırlamak olduğunda hiç şüphe yoktu! Zira GAP Bölgesi’nde 1990 başından bu yana şahidi olduğumuz arazi sahiplenmeleri ve GAP idaresinin önemli bazı projelerinin İsrail’li Firmalara verilmiş olması bu haklı endişelerimizi teyit ediyordu. devam edecek ... |
Alıntı:
gereken tepkileri bizde gösterdik.. yazdıklarından etkilenebilecek arkadaşlar için ..kimsede şüphe kalmasın diye...okuduklarımızı paylaşmak istedik.. sinek küçüktür mide bulandırır... . |
Devam ediyor... Peki, Başbakan Erbakan’ın İsrail’e Karşı Kişisel Yaklaşımı Nasıldı? Başbakan Erbakan’ın REFAHYOL Hükümeti’nde kişisel eğiliminin ne olduğunu anlamak için şu üç olaya bir bakış yapmak yeterlidir zannediyorum: 1. Olay: 26.09.1996’da İsrail Başbakanı Netenyahu, El Aksa Camii’nin altından geçen tüneli açınca çıkan olaylarda 38 Filistinli ve 11 İsrail’li ölmüş; bu olay üzerine Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tünelin derhal kapatılması çağrısında bulunmuştu. Türkiye’de, bu olaya ne Demirel, ne de Çiller hiç ses çıkarmazken Başbakan Erbakan: “Böyle bir tünel kazma çalışması büyük bir tahriktir. Kendilerine bir an önce bu tahrikten vazgeçmelerini, tüneli derhal kapatmalarını hatırlatıyorum. Ortadoğu’da barışı bozucu hareketler, önce bu barışı bozanlara zarar verir. Bu sözleri 65 milyonun hislerine tercüman olarak söylüyorum.” (Stratejik ittifak, sh. 77) diyordu. Erbakan’ın bu konuşmayı “Hükümet adına” değil “millet adına” yapıyorum demesi, olaylar karşısında Çiller’in suskun kalmasından kaynaklanıyordu. Ne de olsa Çiller Türkiye-İsrail ilişkilerinin mimarlarından biriydi. 2. Olay Yılmaz Hükümeti zamanında 14.03.1996 tarihinde imzalanan ve Türkiye ile İsrail arasında Gümrüklerin Sıfırlanmasını Öngören Anlaşma TBMM’nin 04.04.1997 tarihli oturumunda kabul edilmişti. Ne var ki Başbakan Erbakan’ın talimatı üzerine bu anlaşmanın yürürlüğü REFAHYOL Hükümeti’nin sonuna kadar durdurulmuş ve bu konuda yapılması gereken çalışmalar askıya alınmıştı. 3. Olay REFAHYOL Hükümeti’nin kurulmasından sonra İsrail Dışişleri Bakanı Davit Levy uzun uğraşlar ve ısrarlı randevu talepleri sonunda Başbakan Necmettin Erbakan’ı 08.04.1997 tarihinde ziyarete gelmiş ve bu görüşme sonunda Erbakan kendisine aşağıdaki uyarıları yapmıştı: • Birleşmiş Milletler kararlarına uyunuz. • İşgal ettiğiniz topraklardan çekiliniz. • Yeni yerleşim merkezi açmaktan vazgeçiniz. • Mescid-i Aksa’ya saygılı olunuz. Bu uyarılar elbette Levy’nin hoşuna gitmedi ve Levy İsrail’e içi buruk döndü. Durumu farkeden Çiller Levy’nin hemen arkasından Mayıs 1997’de Milli Savunma Bakanı Turhan Tayan’ı, Genelkurmay Başkanı Org. Karadayı da, Genelkurmay 2. Başkanı Org. Çevik Bir’i İsrail’e gönül almaya gönderiyorlardı! Şu inkar edilemez bir gerçektir ki, REFAHYOL Hükümeti’nin en büyük sıkıntısı, İsrail konusundaki görüşleri gün gibi berrak olan Refah Partisi’yle, Türk-İsrail ilişkilerinin mimarı kabul edilen DYP’nin Tansu Çilleri’nin birlikte hükümet olmalarından kaynaklanıyordu. Yine de bir kanadı İslam Dünyasından, diğer kanadı ise İsrail’den yana olan bir REFAHYOL Hükümeti’nde Genelkurmay’ın ve Tansu Çiller’in özel çabaları ötesinde Türkiye-İsrail ilişkilerinde zaten fazla bir gelişme de kaydedilmiş değildi. (Kaynak: Şevket KAZAN, Refah Gerçeği, 2. Cilt, sh. 281-287) |
Alıntı:
|
Alıntı:
Ak parti forum üyeleride cevabını verebiliyor sayın şeyh şamil.. Siz müsterih olun..Ve lütfen hassas olduğumuz noktalara dikkat edin.Akp değil.. AK PARTİ..!! |
İŞTE CEVABIMIZ !!! 2 Nuh Gönültaş sende yazar ahlakı diye hiçbirşey kalmamış! Hayatını sizyonizmle mücadeleye vermiş bir insana, "Türk toprakları üzerinde İsrail savaş uçaklarına eğitim olanağı sağlamış ve anlaşma yapmış" gibi bir iftirayı yapmak ancak ve ancak senin gibi bir yazar müsveddesine yakışır. Kalemin ahlaksız! Kalemin onursuz! Kaleminden kan damlıyor, üstelik Filistinli kanı! Nedenmi? İsrail ile çeşit çeşit anlaşmalar yapmış, üstüne üstlük siyonistlerden cesaret! madalyaları almış insanları bu şekilde kamufle ederek, onların Filistine sırt dönüşlerini görmezden gelerek, onları aklamaya çalışarak Filistinlilerin akan kanının vebalini aldın! Eğer sende sadece biraz ahlak ve namus varsa bu yazdığın iftirayı ilk yazında düzeltirsin! Ama AKP Hükümetinin yayın organı olan gazetenin, AKP'nin suçlarını kamufle etmek gibi bir işi olduğu için bunu sen yapamazsın! Yazıklar olsun sana! |
Alıntı:
|
Alıntı:
Ama olamadım. Şey şamil üyeyi kaybettiniz. O beni buraya kazandırdı. Ama onun yakında buraya getireceğim inş. |
milli görüşçüler biraz fazla asabisiniz, sakin olun. erbakanı çoğumuz çok seviyoruz, lafı başka yerlere getirmeyin. bu konuda erbakana karşı olumsuz söz söyleyen kimse olmadı. konu başlığı da gazeteden alıntılanmış, bu yüzden forum üyelerini bağlamaz. usulca tartışalım yakıp yıkmaya gerek yok.
|
Yazarın mevcut yorumundan yola çıkarak birbirinizle atışmanın hiçbir haklı tarafı olamaz.Öncelikle Erbakan Hocanın art niyetli olduğuna bizler veya başkaları kaanat getiremez.Bilmelisiniz ki;insanların kalplerindekini birtek ALLAH bilir.Bu acı gerçek ortada iken bilip bilmeden kişiler hakında gıybet veyahut iftira etmenin bize bir faydası dokunmaz,zarardan başka.Kanımca yazar biraz taraflı davranarak kaleme almış bu yazıyı.Hiçbir müslüman göz göre göre,kardeşinin kanını içmek istemez...İsrail'in yapmış olduğu zulüm,taraflı tarafsız herkesin insanlık damarlarını kabartmıştır,kabartmıyorsa şayet insan değildir..!
|
milli selamet...ve tolga 14 kardeşlerim...
lütfen sakin olun... haklı durumdan ..haksız duruma düşmeyelim..... hassas bir konu..hassasiyetine binaen ..tartışma kaldırmaz.. |
Alıntı:
|
Alıntı:
Vatanı için deli olan adamlar gerek bu ülkenin başına Bu ülkenin başına ne geldiyse akıllıyım diyenden gelmedi mi? Asabiyiz çünkü konu hassas Kendini yazar sanan ahlaksız iftiracı islami medya diye geçinen bugün gazetesindeki yazısında hocamıza iftira atılıyor. Konunun başlığı bizi sinirlendirmeye yeter. Konun başlığındaki bir kelime cevap değil iftira olmalıydı |
Alıntı:
Tabii..Eminim öyledir.. ;) Eski üyeliğinizle devam etmezseniz bu üyeliğinizide kaybedeceksiniz bilginize..!! |
Alıntı:
haklısınız sözlerinde herşey ortadadır ama gören gözler içindir. Hocamız imza mimza atmamıştır.Kimse kendi başbakanı ile karıştırmasın olayı |
Alıntı:
ne gerek vardı şimdi buna...bence bu tarz bi yazının zamanı değil...herkes de acı çok taze...ve |
Alıntı:
Bizim başbakanımız neye imza atmış..İftira etmeden evvel kanıtınız var ise kanıtlayın.. Kalvye kahramanlığına lüzum yok..;;) Ehli olmadan atip tutmak doğru mu..? |
Alıntı:
Biz Şeyh Şamil nickle üye olan Dava ve can dostumla beraber öğrenci olduğumuzdan 3 kişi ile aynı evde kalıyoruz. Bu nick bana aittir. Aynı ip adresi ile üç tane nick var ama hepsinin sahipleri ayrı... |
danimarka Hz.Muhammed'e hakaret ederken bile bu kadar tepki göstermemiştiniz heralde!!
|
Alıntı:
Bu arada ikinci ceap bazı arkadaşlarımız attı ama ben birinci mesajı attım. |
Alıntı:
ALLAH (cc) KORKUN !!! Bizden başka kim tepki verdi siyasetçi olarak |
Alıntı:
|
Alıntı:
Biz sustuk..Bence sizde Allah'tan biraz korkarak cevap verin.. |
Alıntı:
ama konu ...kavga boyutlarına ulaşmasın...kişiler üzerinden zararı hocama oluyor...kavgalar kişiselleşiyor ..bi zamandan sonra... cevaplar yazıldı ...açıklamalar yapıldı...bırakalım arkadaşlar okusun... bi forum tartışmasının bi parçası olmayacak kadar önemlidir HOCAM BENİM İÇİN..ve özellikle bu kan emici sülüklere yardım konusu beni inanılmaz üzdü... ilahi adalete güveniriz... |
Alıntı:
|
Alıntı:
Sizde korkarak konu açın lütfen |
Alıntı:
Fesuphanallah. benim ilk sayfamdaki yorumumu oku erbakanı övdüğüm yazımı. sizi 100 cümlede övüp 1 cümlede eleştiriyorum karşılığında neyle karşılaşıyorum? Allah'tan çok korkuyorum hamd olsun. En az senin korktuğun kadar korkuyorum ama en az! |
Alıntı:
2.si açılan konu sadece bir gazetecenin köşe yazısından alıntı yapılmış,yorumların söylenmesi beklenmiş.. Burası siyasi ve özgür bir platform..Herkesin görüşünü merak etmiş arkadaşımız ve konuyu açmış.. Konuyu haklı çıkartacak,destek verecek hiç bir yorumdada bulunmamış.. Ve bizlerde aynı şekilde inanmadığımız yönünde yorumlarda bulunmuşuz..Bizi sanki yazara destek veriyormuşuz gibi,Erbakanı suçluyormuşuz gibi suçlar nitelikte yorum yapmanız kin ve öfkenizden olsa gerek.. Kin ve öfkeniz de yersiz.. 3.sü Allah'tan korkan sözünün arkasında durur.. Destek vermediği kişi yada kişilere İFTİRA etmez.. Korktuğunuz çok belli maşAllah..;) Ortaya attığınız iftirayı bile kanıtlayamadığınızda bunu gösteriyor zaten.. |
Alıntı:
Belki imzayı atarken iyi düşünür olabilirsiniz ama hep iyi düşündüğünüzden filistine yeterince yardımcı olamadık. Geçen pazartesi günü olmert Türkiyeye geldi ne diye ? Barışmış Gitti 2 gün sonra katliam yaptı. Siz ne diye İsraille diyologa giriyorsunuz imzalar atıyorsunuz. Adam sizi dinlemiyor.Dinleseydi katliam yapmazdı.... Erdoğan’dan İsrail’e kıyak üstüne kıyak İsrail’e 800 milyonluk ticari anlaşma imzalama, İsrail’den akıllı Anam füzelerini, gece uçuş sistemleri olan Litening sistemini, elektronik savaş dürbünlerini, casusluk ve saldırı pilotsuz uçakları satın alma müzakerelerini AKP kadroları sürdürdü. İsrail’de yayınlanan Haaretz ve Urşalim Post gazeteleri 19 Nisan 2003 tarihli haberlerinde İsrail Hava Sanayi şirketinin Türk ordusunun 200 milyon dolarlık pilotsuz saldırı uçakları ihalesini kazandığını yazdılar. Bu anlaşma uyarınca İsrail 30 ila 40 casusluk uçağı, 12 adet yer istasyonlarını kapsayan komuta kontrol ağı Türk ordusuna satılıp devredilecek. İsrail’in Ankara Başkonsolosu Amira Arnon’un 14 Eylül 2003 tarihli Milliyet gazetesine verdiği demeçte belirttiği gibi “İsrail Türkiye ilişkileri AKP döneminde geçmişe kıyasla daha da gelişmiş, AKP’nin iktidar olmasından dolayı ikili ilişkilerde hiçbir olumsuz durum yaşanmamıştır.” Geçtiğimiz yılın Mayıs ayında İsrail’i ziyaret eden Erdoğan “Terörle mücadele ve silah sanayi” alanlarında yeni anlaşmalar imzaladı. Anlaşmalarla birlikte 700 milyon dolarlık tank modernizasyonu ihalesi İsrail’e verilirken, savaş uçaklarının modernizasyonu ile ilgili yeni anlaşmalar imzalandı. Yine bu ziyaret sırasında Akdeniz’in altından İsrail’e petrol, su ve elektrik hattı geçişi sağlayacak proje konusunda anlaşmaya varıldı. MOSSAD'IN TÜRKİYE TOPRAKLARINA ARANMADAN SERBESTÇE GİRİŞİNİ SAĞLAYAN ANLAŞMA Erdoğan İsrail ziyareti sırasında Türkiye'ye gelen İsrail uçaklarının güvenliği için MOSSAD ajanalrının , üstleri aranmadan, diledikleri silahla türkiyeye girip çıkabileceğini kabul eden protokolu göğsünü gere gere imzalıyor. Peki MOSSAD aranmadan silahlı olarak Türkiye sınırlarını geçtikten sonra. Neler yapıyor ? O silahları burada kullanıyor mu meçhul. AKP li milletvekileri Filistin'e giderken İsrailli "ÇAVUŞ" üstlerini arıyor. Ve israil iç işleri müsade ediyor. Ama Erdoğan bırak milletvekillerini MOSSAD ajanlarının üst araması yapılmadan Türkiye ye girip dolaşmasını kabul eden protoklu imzalıyor |
| All times are GMT +3. The time now is 05:46. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Siyaset Forum 2007-2026