![]() |
Ahmet Kaya nın kabri getirilebilir’ - Tayyip Erdoğan
Başbakan Tayyip Erdoğan;" Ahmet Kaya nın kabri getirilebilir’
'Ertuğrul Bey'e (Günay) dedim . Ahmet Kaya ' nın eşiyle bir görüş. Eğer kabrini buraya taşımak isterlerse Ahmet Kaya'nın kabrini buraya aldıralım. Kesin demiyorum ama olumlu bir yaklaşım sözkonusu. Kesin değil tabi. Şimdi ben Belediye Başkanlığı'ndan Ahmet'le tanışırım. Kendisini hangi programa davet etsem, ücret talep etmeden programlara gelmiştir. Ama tabi ki 24'teki "Keşke Olmasaydı" belgeselinde anlatılanlar çok çok üzücü. Star Gazetesi Konuyla ilgili çeşitli gazetelerde çıkan haberler; Türkiye Gazetesi Sohbet sırasında Başbakan Erdoğan, TRT-Şeş’i daha da güçlendireceklerini açıklayarak, Arapça ve Farsça yayınlar da yapmaları gerektiğini söyledi. Erdoğan, uçakta farklı konulara da değindi. “Ahmet Kaya’nın kabrini isterlerse Türkiye’ye getirip getiremeyeceğimizi inceletiyoruz” diyen Erdoğan, “İstanbul Belediye Başkanı iken, Ahmet Kaya’yı hangi programa davet ettiysem, beni kırmaz gelirdi” dedi. Akşam Gazetesi ErtuĞrul Bey'e (Kültür Bakanı Günay) Almanya'da olan Şivan'ı da ikna edebilirseniz, getirebilirseniz dedim. Ahmet Kaya'nın eşiyle de görüş dedim. İsterlerse Ahmet Kaya'nın kabrini buraya aldıralım. İlk şeyde kesin demiyorum ama olumlu bir yaklaşım var. Zaman Gazetesi Güneydoğu'da heyecana yol açan açılımlara değinen Erdoğan, Kürtçe TV'de programların çeşitlendirileceğini vurguladı. Almanya'da yaşayan Kürt sanatçı Şivan Perver'in Türkiye'ye dönmesine sıcak bakan Erdoğan, 'Kürtçe klip çekeceğim' dediği için medyatik lince tabi tutulan ve bu yüzden ülkeyi terk ederek gittiği Fransa'da hayatını kaybeden Ahmet Kaya'nın kabrinin Türkiye getirilmesine de yeşil ışık yaktı. "Ertuğrul (Günay) Bey'e 'Ahmet Kaya'nın eşiyle görüş. Eğer kabrini buraya taşımak isterlerse, Ahmet Kaya'nın kabrini buraya aldıralım.' dedim." Bugün Gazetesi Arkadaşlar TRT Şeş'in güçlendirilmesi için çalışma yapıyor. Farsça ve Arapça yayınlar onu takip edecek. Program içeriğini çeşitlendirebilirsek ben inanıyorum Kuzey Irak'ta olsun Irak'ın daha da merkezine doğru çok daha büyük ilgiler uyandıracak. Biraz TRT'deki arkadaşlarda ürkeklik var. Mesela ben şeyi söylüyorum. Almanya'da olan Şıvan'ı getirebilirsiniz. Ertuğrul Günay Bey'e dedim. "Ahmet Kaya'nın eşiyle bir görüş. Eğer kabrini buraya taşımak isterlerse aldıralım." Olumlu bir yaklaşım söz konusu... Belediye Başkanlığı'ndan Ahmet'le tanışırım. Sağ olsun hangi programa davet etsem gelmiştir. Ücret talep etmemiştir. Sabah Gazetesi Emre Aköz: Kürtler ve Kuzey Irak için başka neler yapacaksınız? Tayip Erdoğan: TRT Şeş'i güçlendireceğiz. Onu Farsça ve Arapça dilleri takip edecek. Program içeriğini çeşitlendirmek ilgiyi çok artıracaktır. Diğer televizyonların böyle bir altyapısı, arşivi yok. Mesela Almanya'da olan Şivan (Perwer) var. Onu getirebiliriz. Ben Ertuğrul (Günay) Bey'e dedim: Ahmet Kaya'nın eşiyle görüşelim. İsterlerse kabrini buraya taşıyalım. Henüz kesin değil ama olumlu bir gelişme olabilir. Ben İstanbul Belediye Başkanı'yken tanışmıştım Ahmet'le. Sağ olsun ben ne zaman kendisini bir programa davet etsem gelmiştir. Ücret de talep etmemiştir. Çok severdim kendisini. Kanal 24'teki "Keşke Olmasaydı" belgeseli de tabii fevkalade üzücüydü.. 23/02/2009... ---------------------------------------------------------------- Ahmet Kaya ile ilgili bir konu açılmıştı bu sitede birkaç ay önce. Kıyamet kopmuştu resmen. 10 Kişiden sadece 2 kişi "Ahmet Kaya'yı rahat bırakın" diyordu.. Şimdi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Ahmet Kaya'nın ismini üzgün bir şekilde telaffuz edip naaşının Türkiye'ye getirilmesini istiyor.. Acaba Ahmet Kaya'ya o kadar sert karşı çıkan arkadaşlarımız şimdi ne düşünmektedir..? |
AYRICA
----------------------------------------------------------------------- Yoğun eleştirilere maruz kalan, dahası hedef gösterildiği ülkesinden Paris’e gitmek zorunda kalan ve yadellerde hayatını kaybeden Ahmet Kaya’nın alışılmadık açıklamaları çıktı ortaya. Ahmet Kaya, o günlerde R. Tayyip Erdoğan’a verilen cezadan, Refah Partisi’nin kapatılmasına, başörtüsü yasağından demokrasiye kadar pek çok konuda ilginç açıklamalar yapıyor. İşte Ahmet kaya’nın 28 Şubat sürecinin en azılı günlerinde Gazeteci Muharrem Coşkun’a verdiği çarpıcı röportaj... AHMET KAYA: Şiir okumakla sistem yıkılmaz! “Ben tam demokrat ve tam bağımsız, insan haklarına saygılı sanatın ve düşüncenin suç olarak görülmediği, herkesin inançlarına saygılı ve herkesin karnının doyduğu bir ülke özlüyorum. Bunun altına imzasını atabilecek herkesle her zaman ve her zeminde bir arada bulunurum” http://www.belgehaber.com/images/haber/2462.jpg RÖPORTAJ: MUHARREM COŞKUN http://www.belgehaber.com/images/haber/2463.jpg Türkiye’de protest müziğin temsilcilerindensiniz. Müziğinizde kullandığınız protest mesajları dinleyicilerinizin doğru algıladığını söyleyebilir misiniz? -Yaptığım müziğin en kolay ve yalın ifadesi şudur.Ben hissettiğim şarkıları yapıyorum.. Bu müziğin protest ya da özgün diye kategorize edilmesi beni değil, bu isimleri bulanları ilgilendirir. Yaşadığım ülke, bu ülkenin toplumsal-siyasal-kültürel gidişatı ve bu gidişatın birey olarak bana yansıması ne ise, benim şarkılarıma yansıttığım da odur. Kimseye bir mesaj vermek istemiyorum. Duygularımı, şarkılarımı dinleyen insanlarla paylaşmak istiyorum. Hepsi bu… Şarkılarınızda rejimin eksikliklerini ve insanların sosyal eşitliğine yönelik mesajlar veriyorsunuz. Türkiye’de rejim, kendisini koruma kollama adına kuralları kendisi koymuş durumda. Mesajlarınızla neyi değiştirmeyi düşünüyorsunuz? -Dünyanın her yerinde sistemler kendi varlıklarını koruma adına kendi yasalarını yaparlar. Buna rağmen bütün sistemler kendi muhaliflerini yaratabilir. Çünkü tüm insanlığın mutlu olabileceği bir sistem henüz hiçbir yerde uygulanmadı. Ben tam demokrat ve tam bağımsız, insan haklarına saygılı sanatın ve düşüncenin suç olarak görülmediği, herkesin inançlarına saygılı ve herkesin karnının doyduğu bir ülke özlüyorum. Bunun altına imzasını atabilecek herkesle her zaman ve her zeminde bir arada olurum. Şarkılarımın içindeki duyguyla ülkede iyiye gitmeyen her şeyi değiştirmek istiyorum. Yaklaşık iki yıldır siyaset ve toplum mühendisleri toplumu belirsiz bir yöne çevirme telaşında. Bu sebeple Türkiye’nin kanunlar çerçevesinde kurulmuş en büyük siyasal gücü olan Refah Partisi(RP), siyasetin dışına itildi. Sosyal içerikli müzikler üreten birisi olarak bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? -Bizim gibi ülkelerde korunmak ve yaşatılmak zorunda olan demokratik hak ve özgürlükler herkese kağıt üzerinde de olsa örgütlenme hakkı veriyor olsa da; Merkez dışı politikalar, ya da rutin deyimle radikal ve muhalif anlayışlar merkezi otoriteyi her zaman ürkütür. Gerçek demokrasilerde bütün düşünce ve inanç biçimleri bir bahçede açan değişik renklerdeki güllerdir bence… Bu güllerin hiçbirinin rengini soldurmamak lazım. Geçtiğimiz günlerde Ziya Gökalp’in bir şiirini okuduğu için İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayip Erdoğan’a hapis cezası verildi. Sanat alanında yaşadığımız bu kısırlık ve şiire mahkumiyet çelişkisi nasıl izah edilebilir? -Bu konudaki düşüncelerimi daha önce çeşitli yerlerde ifade ettim. Milli Gazete okurlarına şunu söyleyebilirim; İnsanların ya da toplumların en güçlü silahları onların sanatçıları, şairleri, yazarları ve düşünce adamlarıdır. Kendi gücüne inanan ve güvenen sistemler sanattan ve düşünceden korkmazlar, korkmamalıdır… Bir insanın bir şairden alıntıladığı birkaç dizelik şiir hiçbir sistemi yıkmaz. Nerede olursa olsun ve kim olursa olsun, şiir okuyan bir insan yargılanmamalıdır. Ben buna da muhalefet ederim. DÜŞÜNEN KUŞAK TEHLİKEDE Yaptığınız birçok çalışmada toplumsal içerikli albümler ortaya çıkardığınızı biliyoruz. Albümlerinize ismini veren müzikler ön plana çıkmadığı halde, neden özellikle daha çok hafif sözlü şarkılarınız ön plana çıkıyor ve bunlar sıkça medyada yer alıyor? Bunun bir nedeni olabilir mi? -Bunun nedeni şu olabilir. Toplum olarak basit formasyonda, kolay anlaşılabilir ve bir o kadar da kolay tüketilebilir olanlara yöneltiliyoruz. Çünkü düşünceden korkan bir toplumuz. İnsanların düşüncesini, sorgulamasını, irdelemesini tehlike olarak gören mantık, adeta tek elden bunu topluma pompalıyor gibi... Basit içeriksiz ve kötü olan şarkıları eleştirdiğim zaman “Ahmet Kaya gene başkaldırıyor” diyorlar. “Fasso nejdat” bir halk tipolojisidir ve içimizden birisidir. Bu şarkının sözleri dörtlükler biçiminde yazıldığı için, melodisi de ritmik ve biraz da tekdüzedir. Kolay akılda kalan bir formu vardır. “Saza niye gelmedin” şarkısının melodik yapısı ve içeriği de halkın kolayca benimseyebileceği bir formdadır. Sözün özü şu ki; Biz tam bir tüketim toplumu haline getirildik. Bunun şarkılara yansıması sizin sorunuzun da içerdiği gibi ‘Çabuk tüket, hızla eskit, üzerinde düşünme ve derhal yenisine yönel’ mantığıdır. Kendi gençliğime dönüp baktığım zaman içim sızlıyor. Bu yeni yetişen, içerisinde kendi çocuklarımızın da olduğu bu kuşak hangi değerleri edinecek? Hayatı hangi birikimleriyle sorgulayacaklar? Her birimiz için bedeli ne olduysa oldu ama, biz düşünen kuşaktık.” BAŞÖRÜTÜSÜNE BASKI İLKELLİKTİR Yıllardır süren, son zamanlarda da artan başörtülü öğrenci ve çalışanlara yapılan uygulamaları toplumsak olaylara duyarlı bir sanatçı olarak, insan hakları açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? İçerisinde başörtülü oldukları için haksızlığa uğramış insanların da bulunduğu toplumsal içerikli klipler yapmayı düşünür müsünüz? -Globalleşen bir dünyada, ekonomik ve kültürel sistemlerin birbirinin içine geçtiği ve hatta bütünleştiği, bilginin elimizin altında olduğu bir dünyada, hala insanların biçimle uğraşmasını inanılmaz ilkel buluyorum. İnsanların kılığını kıyafetini, tektipleştirebilirsiniz, fakat beyinleri ve düşüncelerini nasıl değiştireceksiniz? Ben toplumsal hoşgörünün birçok şeyin devası olabileceğine inanan bir insanım. Klip çekme olayına gelince… Önemli olan ‘söz’lerin olması… Böyle bir çalışmaya her zaman hazırım. Ben zaten Türkiye’de irtica sorunu olduğunu sanmıyorum. Sorunun ekonomiden kaynaklandığını düşünüyorum. Muharrem Coşkun -31 Mayıs 1998- Milli Gazete |
doğru bulmuyorum
nereye gittiğimizide anlayamıyorum |
Alıntı:
|
Dirisine Dayanmayanlar Ölüsünede dayanamazlar...
Hayırlısı olsun Ailenin isteği olursa ... Oluru olan bir iş... |
Allah razı olsun, hoş bi paylaşımdı kardeş..
Bağnazlar hayatta çıkıp 'ben bağnazım' demezler.. Ancak yaptıklarının yanlış olduğunu şimdi anlasınlar. Dışavurum ile de değil, kendi vicdanlarıyla bunun muhasebesini yapsınlar yeterli. . . |
ismi geçen şahıs için değmez. bir zamanlar dinliordum. o zamana yazık. neyse
|
ailesi ve sevenlerinin acısı dinerse, memnun olurlarsa iyi olur getirilmesi
|
Alıntı:
Getirsinler bakalım. Belki başları göğe erer. Ülkesine ihanet edenler her nedense itibar kazanmaya başladı bu ara. Biz Orhan Yamuk'a nobel ödülü verenlere kızıyorduk bir zamanlar. Ama ne hikmetse şimdi ödülü biz verir olduk. Alın bakalım bu milletin itibarını ayaklar altına. |
bence geç kalan birşey ve bence güzel bir adımlar atılıyor tek vatan diyorsak tek vatan olucağız tek din diyorsak tek din olucağız diller ırklar degil insanlar kazansın ve aramızda kürt kardeşimiz varsa hayırlı olsun diyorumm
|
ailesi için anlamlı bir teklif olur naaşının taşınması hayırlısı
|
Mevzu Derin...
|
Nazım Hikmet'in Türk vatandaşlığına alınmasından sonra Şimdi de, statükocü çevreler ve destekçileri tarafından adeta bir linç ve hainlik kumpasıyla vatanını terk etmek zorunda bırakılan Ahmet Kaya'nın Türkiye'ye getirilmesi bu ülkede artık halkın sesinin egemen olduğunun delilidir.
Birileri bu ülkede sadece kendileri konuşmak için halkın farklı kesimlerinin sözcülerini acımasızca susturdular. Ama bu küçük Dünya onlara da kalmadı. Milletine bu eziyeti yapanlar şimdi kodesteler. Biz AK Gençlik olarak dün Ahmet Kaya'yı bugün bizi susturan statükonun değil halkın yanında olmalıyız. Laikçi Faşizne karşı nasıl omuz omuza verdiysek milliyetçi faşizme karşı da öyle direnmeliyiz.. |
bu tür olaylar bizim büyüklüğümüze gölge düşürüyor getirilsin
|
Alıntı:
|
Alıntı:
Nazım Hikmet ve Ahmet Kaya ile bu ülkenin itibar kazanacağı düşünülüyorsa zaten itibar ayaklar altındadır. Nesi abrtılı ki bunun. İtibar ayaklar altına alınnca birileri de bundan güç alıp meclis çatısı altında densizlik yapıyor. Taviz tavizi getirir . Dün bu ülkeye Ermeni katili diyen Orhan Pamuk'a hoşgörü gösterildi, Apo posteri önünde konser veren , dağda öldürülen teröriste şehit diyen , Ahmet Kaya 'ya bugün devlet itibar gösteriyor, ve sonuç olarak bu hoşgörü ortamından istifadeyle Ahmet Türk mecliste Kürtçe konuşma yapıyor. Şimdi sorarım size. Benmi abartıyorum , yoksa bunlara itibar kazandırma konusunda yarış içinde olanlarmı abartıyor. Oy uğruna renkten renge giren , kılıktan kılığa giren siyasetçilermi abartıyor. |
Olumlu ya da olumsuz Yorumlarınız için teşekkür ederim...
|
Melis Kaya'dan...
Melis Kaya'dan...
'Bugün 11 Şubat 2009' Birkaç gün önce, internet tabanlı sözlüklerden birinde babamla ilgili yazılanları okurken “Ahmet Kaya’nın itibarının geri verilmesi” başlığı altında şöyle bir girdiye rastladım; “eşşek her zaman eşşektir. itibarda verseniz altın semerde taksanız hiç birşey değişmez yine eşşektir.” Bu cümleyi yazdıktan birkaç dakika sonra, hızı alamayıp bu sefer de şöyle bir cümle girilmiş; “ben vallahi apoyu özledim diye şarkı söyleyen haysiyetsiz pkk yandaşı bir pisliğe ne itibarı verilecektir anlamış değilim. verilse verilse yarım kilo malafat rosto verilebilir. (bkz: tropic thunder)”. Bunları yazan kullanıcının kullanıcı ismi ise “sizin hiç babanız öldü mü” . Sözlerinin ağırlığı, can yakıcılığı, bir kişiye hakaret ederken o kişiyi seven insanları, o kişinin ailesini düşünmeden ve hunharca incitiyor oluşunu saymazsak elbette ki herkes kendisini ifade etmekte özgürdür. Keşke içinde bir şiirin duyarlılığını taşıyabiliyor olsaydı diye yazıklandığım bu kullanıcıya buradan cevap verme hakkımın Ahmet Kaya’nın kızı olarak saklı olduğunu düşünüyorum (tüm diğer yasal haklarım saklı kalmak kaydıyla); evet, benim bir kere babam öldü, 13 yaşındaydım. Babam beni kardeşlik şarkılarıyla, kardeşlik masallarıyla büyüttü. Bana sevmeyi öğretti, affetmeyi, barışı... Bütün dinlerin, bizleri ayırmak, birbirine düşürmek için değil, bizlere huzur vermek için yaratıldığını öğretti. Bütün dillerin, insanların birbirini anlayabilme, kendilerini en doğru biçimde ifade edebilme ihtiyacı için var olduğunu öğretti. Dinimden, cinsiyetimden, milletimden, ırkımdan sıyrılıp yalnızca insan olduğumu fark etme serüvenimdeki yılmaz süvariydi babam. Çoğu kişinin, benim Ahmet Kaya’nın kızı olduğum için ne kadar şanslı olduğumu düşündüğünü biliyor ve kendi tercihim olmayan bu durumdan dolayı her gün hayata teşekkür ediyorum. Evet çok şanslıyım, çünkü benim dünyadaki bütün güzellikleri toplayıp her gece başucuma bırakan bir babam vardı. Bir çocuğun azıcık yaşanmış geçmişine, babasıyla geçen 13 hatta hatırlayabildiği 8–9 senesine böylesine korkunç bir şekilde tecavüz edebildiğinize göre, sizler ne yazık ki benim kadar şanslı değilsiniz. Babam öldüğünde 13 yaşında bir kız çocuğuydum. Bugün hayatı 21 yaşın bakış açısıyla yorumlamaya çalışıyorum ama o gittiğinden beri bir yanım hala çocuk ve hep öyle kalacak. Babama emanet ettim o çocuk yanımı. Belki o yanım biraz büyüyüp diğer yanıma erişebilseydi böyle bir yazı yazmaya gerek bile duymayacaktım ama o çocuk yanım günlerdir hep ağlıyor. Babam öldüğünde 43 yaşındaydı. Çok büyüktü, görkemliydi, benim masal kahramanımdı. Bugün benim 40’lı yaşlarında arkadaşlarım var ve gözümde onlar o kadar gençler ki… Kendimi bilmeye başladığımdan beri ailem bir savaşın içerisinde. Ben bir savaşın içerisindeyim ve o savaşın içerisinde atıldım büyüme macerasına. Bir sabah babam öldü ve annemle baş başa kaldım, yapayalnız. Bu yapayalnızlık içersinde, bu kadar acıtılmamıza karşı duyarlılık beklentimi, ne yazık ki büyümeye çalışırken yitirdim. Hala daha, bizi incitmeye çalışmaktan, babamın değerlerini, babamın değer verdiklerini kırıp dökmeye çalışmaktan kendinizi alıkoyamadığınızı uzaktan acıyla izliyorum. Babamın yokluğu kadar acı veriyor bu haliniz bana. Bu ülke adına, hayat adına ve hayatı doğru yaşamak adına… Fütursuzca yapılmış olan tüm bu faşizan eleştirilere cevap hakkımı burada yalnızca annem ve kendi adıma kullanıyorum. Babamdan sonraki Ahmet Kaya sürecini bugün buraya biz taşıdık. Ahmet Kaya adının hayatımızı mahveden o aptalca ‘bölücülük’ yaftasından sıyrılıp birleştirici bir alana yani gerçeğin ta kendisine taşınabilmesi adına kimi zaman kendi varlıklarımızı dahi unuturcasına çabaladık. Gerçeği size anlatmaya çalıştık. Yani bir devlet bakanının ağzından ona dair dökülen pişmanlık ve özlem sözcüklerini hepinizin duyabiliyor olmasına, TRT’de Ahmet Kaya çalınabilecek olmasına ve Türkiye toplumu adına bu tarihsel utanç sayfasının hala açık duruyor olması noktasına kadar biz tek başımıza geldik. Siz, bu yolun hiçbir kavşağında bizim yanımızda, önümüzde ya da arkamızda değildiniz. Size elbette ki bunun ya da babama ve aileme dair herhangi bir şeyin hesabını vermek zorunda değilim; çünkü ben 13 yaşında geleceğimin en güzel yarısını verdim, çünkü ben diploma törenlerimi, kazandığım ilk paranın heyecanını, ilk erkek arkadaşımı, doğmamış çocuklarımı, üreteceklerimi, mutluluğumun temellerini verdim. Siz, varlık gösteremediğiniz gerçek yaşamı sanal pencerenizden izleyerek, hayatın tam ortasında yapayalnız kalmış, parçalanmış bir küçücük aileyi daha fazla yıpratma uğraşındasınız. İnsanlar benim babama, benim anneme, benim dayıma, kuzenime, halama, teyzeme, babaanneme hakaret etme cesaretini kendilerinde nasıl bulurlar? Bu hakkı size kim veriyor? Beni, hayatınızda hiç tanımamış olduğunuz bir insanı, böylesine acıtma hakkını size kim veriyor? Siz kimsiniz? Siz, sizden kilometrelerce uzakta, yerin metrelerce içinde öylece uzanan ve bir daha hiç konuşamayacak, şarkı söyleyemeyecek olan bir insanın sesini mi kısmaya çalışıyorsunuz? Onun geride bıraktıklarını, ailesini kahrederek “daha da fazla yok edebiliriz, daha çok kirletiriz adını, artık sülalesi de defolup gider buralardan” diye mi düşünüyorsunuz? Hayır! Biz, size rağmen burada yaşamaya devam edeceğiz. Kendi ülkemizde kalarak, kendi gerçekliğimizle yan yana yaşayacağız. Biz babam için, babamın bana öğrettiği gibi, bu ülkenin koynunu çiçeklerle doldurabilmek için üretmeye devam edeceğiz. Hiçbir karşılık beklemeden, hiçbir şey kazanmadan, sizin bilmeden konuşup bizi incittiğiniz bütün sözlerinize ve suratlarınıza ayna tutarak üretmeye devam edeceğiz. Hadi çıkın köşelerinizden artık, saklanmayın. Nasılsa bunca yıldır size dönük yanlarımıza tatminsiz aşağılamalarınızdan, tehditlerinizden, yalanlarınızdan, sömürünüzden, hakaretlerinizden, küfürlerinizden acı işlemez oldu. Babamı artık incitmeyin, bizi artık incitmeyin. Hiçbiriniz bu hayata dair benim ve benim annemin ödediği bedelleri ödemiş olamazsınız; hiçbiriniz benim çektiğim acıları çekmiş, benim taşıdığım yükleri taşımış olamazsınız. Artık lütfen yorulun bizim canımızı yakmaya çalışmaktan, çünkü biz zaten kalplerimizi Paris’te gömdük. Siz de akılla yaşamanın güzelliğine erişin… Son olarak, eğer kaldıysa, bu yazıyı lütfen siz de en çocuk yanlarınızla bir kez daha okuyun ki beni anlayasınız. Tüm çocuklara benim babam gibi bir babayla yaşanabilecek en az bir 13 yıl diliyorum; Güzel insanlar olabilmeleri için… Tüm çocuklar adına, bu dünyanın babaların ölümünden artık bıkmasını diliyorum. Ve babama gerçekten değer verdiğine inandığım herkesi onun şahsında tüm içtenliğimle selamlıyorum… Melis Kaya Kaynak; http://www.ahmetkaya.com/yazi/melis-kayadan |
Melis Kaya
Birkaç gün önce, internet tabanlı sözlüklerden birinde babamla ilgili yazılanları okurken “Ahmet Kaya’nın itibarının geri verilmesi” başlığı altında şöyle bir girdiye rastladım; “eşşek her zaman eşşektir. itibarda verseniz altın semerde taksanız hiç birşey değişmez yine eşşektir.” Bu cümleyi yazdıktan birkaç dakika sonra, hızı alamayıp bu sefer de şöyle bir cümle girilmiş; “ben vallahi apoyu özledim diye şarkı söyleyen haysiyetsiz pkk yandaşı bir pisliğe ne itibarı verilecektir anlamış değilim. verilse verilse yarım kilo malafat rosto verilebilir. (bkz: tropic thunder)”. Bunları yazan kullanıcının kullanıcı ismi ise “sizin hiç babanız öldü mü” . --- Siz, varlık gösteremediğiniz gerçek yaşamı sanal pencerenizden izleyerek, hayatın tam ortasında yapayalnız kalmış, parçalanmış bir küçücük aileyi daha fazla yıpratma uğraşındasınız. İnsanlar benim babama, benim anneme, benim dayıma, kuzenime, halama, teyzeme, babaanneme hakaret etme cesaretini kendilerinde nasıl bulurlar? Bu hakkı size kim veriyor? Beni, hayatınızda hiç tanımamış olduğunuz bir insanı, böylesine acıtma hakkını size kim veriyor? Siz kimsiniz? Siz, sizden kilometrelerce uzakta, yerin metrelerce içinde öylece uzanan ve bir daha hiç konuşamayacak, şarkı söyleyemeyecek olan bir insanın sesini mi kısmaya çalışıyorsunuz? Onun geride bıraktıklarını, ailesini kahrederek “daha da fazla yok edebiliriz, daha çok kirletiriz adını, artık sülalesi de defolup gider buralardan” diye mi düşünüyorsunuz? Hayır! Biz, size rağmen burada yaşamaya devam edeceğiz.Kendi ülkemizde kalarak, kendi gerçekliğimizle yan yana yaşayacağız. Biz babam için, babamın bana öğrettiği gibi, bu ülkenin koynunu çiçeklerle doldurabilmek için üretmeye devam edeceğiz. Hiçbir karşılık beklemeden, hiçbir şey kazanmadan, sizin bilmeden konuşup bizi incittiğiniz bütün sözlerinize ve suratlarınıza ayna tutarak üretmeye devam edeceğiz. |
Bence çok güzel bir şey yapılmış
|
Teşekkür ederim ilginiz için arkadaşlar...
|
bu olayla sayın Basbakanın süper bi siyasetci oldugunu tekrar görmüş olduk..........
bazen insanlar bunu anlamayabilirler...... ama basbakan tüm kesimleri kucaklıyor bu işi cok iyi biliyor......... |
All times are GMT +3. The time now is 07:21. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Siyaset Forum 2007-2025