![]() |
Karakoç ilk kez Monna Rosa şiirinin hikayesini anlattı
Edebiyat dünyasında ilginç bir okur kitlesine sahip olan Sezai Karakoç, ünlü şiirinin hikayesini ilk kez anlattı..
http://i.ensonhaber.com/resimler/diger/esh2486.jpg Yıllardır Sezai Karakoç'u ziyaret edenler neler anlattığını gizlemeyi tercih ederken, o ziyaretçilerden biri edebiyat dünyası için önemli bir gelişmeyi aktarmadan edemedi. Daha önce de birkaç kez üstadı ziyaret eden Süleyman Dinçer, son ziyarette anlattıklarını yayınlamamanın daha uygun olduğuna karar verdi ve Edebiyat dünyasının merakla beklediği bu bilgileri Haber 7'ye anlattı. NEVRUZ İSLAM COĞRAFYASININ BAHARIDIR Karakoç önce Nevruz'la ilgili düşüncelerini açıklıyor ve bu olayın hakkıyla anlatılamadığından şikâyet ederek, "Nevruz, İslam Coğrafyasının baharıdır" diyor.... Daha sonra Karakoç'un ziyaretine ilk kez giden bir genç, izin isteyerek oradaki herkesi şoke eden bir konuya dalıyor ve "Monna Rosa olayının iç yüzünü anlatmasını" rica ediyor... Ve Sezaî Karakoç, basında ilk kez yer alacak anlatımıyla, Mona Rosa şiirinin öyküsünü bakın nasıl anlatıyor: İşte Süleyman Dinçer'in anlatısıyla Sezai Karakoç'un ağzından Mona Rosa'nın öyküsü: Hafta sonu bir grup arkadaşımla ünlü fikir adamı ve yeryüzünün yaşayan en büyük şairlerinden Sezai Karakoç'u ziyarete gittik. Üstadı arada ziyaretine gider hasbihaline katılmaya çalışırım. Süzen gözlerle bakar, kısa kısa değerlendirmeler bulunur ve kimse soru sormadan yanında oturur. Yaşlılığının verdiği yorgunluğunu ve fikriyatının ağır yükünü gözlerinden okuyabilirsiniz. Ama bu sefer bir başkaydı adeta Üstat. Yeni tıraş olmuş, takım elbisesini giymişti. Bir hayli hareketliydi. Gülen yüzü beni de heyecanlandırdı. Sohbete geçecektik ki ezan okundu. Ortamdakilerle beraber ezanı dinledik ve Karakoç "Siz rahatsız olmayın ben namazıma durayım'' deyip oturduğu koltuktan kalktı ve namaza başladı. Namaz bitti kazaya durdu. Namazı bittikten sonra sohbet başladı. HER GÜN EYLEM YAPANLAR NEVRUZ GÜNÜ YAPMAMALI Önce hiçbir şey sormadan kendisi girdi söze ''Bu Nevruz'u hiç anlayamadık, anlatamadık'' diye. Sonra şöyle devam etti: "Nevruz, İslam Coğrafyasının baharıdır. Sorun bakalım eskilere Nevruz'u nasıl kutlarlarmış. Bir de şimdiye bakın. Söz gelimi o terör örgütü yılın her günü eylem yapsa o Nevruz günü eylem yapmamalı. Çıkartsalar eskileri televizyonlara bakın neler anlatır Nevruz ile ilgili.'' Belli ki üstat Sezai Karakoç'u bir hayli üzmüştü son Nevruz olayları. Anlattıkça anlattı ve gündemde var olan konulara değindi. Tam konuşurken bir arkadaşımız bir şey sormak için Üstattan müsaade istedi. KİMSENİN SORAMADIĞI SORU SORULDU İlk defa Karakoç'u ziyarete gelen bu arkadaşım "deli cesareti'' denir ya, bu zamana kadar kimsenin soramadığı o soruyu birden soruverdi. "Üstat, Monna Rosa'yı sizden dinleyelim. Nedir işin aslı?'' Ben arkadaşıma kızgın gözlerle bakıp orada bulunan birçok kişi gibi gaf yaptığını düşünürken Sezai Karakoç hafif bir gülümseme ve derinlere bakan bir bakışla o şiirin hikâyesini anlatmaya başladı: 19 YAŞINDAYDIM... "19 yaşındaydım. Heyecanlı bir genç. Şiirde yeni bir dönem başlamıştı. Ölçüsü olmayan vezinsiz, kafiyesiz şiirler yazılmaya başlanmıştı. Hece ölçüsü de bitmişti. Serbest şiir yazılıyordu. O dönemin bu serbest şairleri, eski dönemleri kötülüyordu. Tabi isterdim ki öz edebiyatımız olan divan edebiyatı ile yazılabilsin şiirler. Ama tek başıma ben aruzu getiremem ya. Aruzu geçtim hecede gidiyordu artık. O dönem dedim ki hece ile bir şiir yazayım. Bu serbestçi şairler divanla dalga geçiyordu. Gül bülbül, gül bülbül başka bir şey yok diyorlardı. SERBESTLİLER DALGA GEÇİNCE "MONNA ROSA" KOYDUM O dönemde şiirlere yabancı isim verme geleneği vardı. Birde bu serbestiler gül ile dalga geçince bende ''Monna Rosa'' koydum şiirin adını. Tek gül anlamında bir şey. Tamamıyla kendimi denemek için yazdım şiiri. Akrostiş şiir yazma modası vardı birde. Genç şairler çok hevesliydi akrostiş şiirler yazmaya. Ben de gencim tabi, hem hece ölçüsüyle olsun hem de akrostiş olsun diye bir şiirde ben kaleme aldım. Okuldan bir arkadaşımın ismiyle yazdım. (Bir an duraksadım orada. Aşk şiirlerinin en güzel örneklerinden biri olan Monna Rosa'yı şiir yapısında bir şeyler denemek için bir arkadaşının adıyla yazdığını söylemişti Karakoç. Yoksa bir aşkı gizlemek için mi böyle söylüyordu ?) KIR GEZİSİNDE OKU DİYE TUTTURDULAR! Bir gün mülkiyede o zaman ikinci sınıftayım Ankara'nın meşhur bir kırı var Söğütözü diye oraya gittik. Bir bahar günüydü 20 Nisan. Yazdığım şiirden birkaç yakın arkadaşım haberdardı. O kır gezisinde oku diye tutturdular. Tabi diğerleri de oku dinleyelim deyince ısrarlı oldular okudum. Tabi beğendiler. Sonra döndük akşam. Öbür gün bizimle birlikte kır gezisine katılan 3.sınıflardan bir arkadaş vardı yanıma geldi. Kendisi mülkiye de Yeşilay başkanı idi. Ben de içkiye karşı diye severdim bu kişiyi. HİSAR DERGİSİ YAYINLADI Bu geldi ''Sezai o şiiri rica edebilir miyim'' dedi. Verdim ben de. Aradan on ya da on beş gün geçmedi dönemin Hisar Dergisi yöneticileri geldiler. Beni çağırttılar okuldan, oturduk konuştuk. O arkadaş şiirimi bunlara ulaştırmış. Şiirimi çok beğendiklerini söylediler, bir de ya acaba şurasını şöyle mi değiştirsek böyle mi yapsak diye bana soruyorlardı. Şiir güzel de bunlar büyük edebiyatçılar ya illa bir yanlış bulmaya çalışıyorlar. (Gülüyor) Şiirin yayınlanması konusunda hiçbir şey konuşmadık ki ben şiirimin yayınlanmasını asla istemiyordum. Ama 1952 Haziran'ında Hisar Dergisinde şiiri yayınladılar. Bana yayınlanmasından bahsetmediler. Çok beğenildi şiir. Sonra Hisar'a birkaç şiir daha verdim sonra da vermedim. Çünkü fikirlerime uymayan bir dergiydi sadece edebiyat yapıyorlardı. Şiir yayınlandı elden ele dağıldı. 30 SENE KİMSE ŞİİRİN AKROSTİŞ OLDUĞUNU ANLAMADI... Şiiri herkes çok beğendi. Ama kimse 30 sene boyunca akrostiş olduğunu fark etmedi. Ben şiirimi kıta olarak yazdığım için kimse anlamamıştı akrostişi. Bir gün Hisar Dergisi kapanınca, Hisar Dergisini anmak isteyenler bir araya gelmişti Ankara'da. O buluşmada Hisar dergisinin sahibine bir arkadaşı benim şiirim üzerine konuşulurken ''o şiir akrostiş'' demiş. Tabi Hisar'ın sahibi şaşırmış ''ya olur mu öyle şey diye''. Ta 30 yıl sonra tartışmaya başlamışlar.(Gülüyor) Hadi bakalım demişler şiire. Sonra incelemişler akrostişi fark etmişler tabi. Sonra o dergi sahibi bunu radyo da anlattı ''Şiir akrostiştir'' diye. Tabi bu durum benim kulağıma da çalındı. Ama sanmayın o adam şiiri inceleyip de şiirimin akrostiş olduğunu anladı. Bu olaydan iki hafta önce bir yakın arkadaşıma şiirin akrostiş olduğunu açıklamıştım. O da yakınına paylaşmış. Öyle öyle derken çıktı durum ortaya. Yoksa bir 30 sene daha beklerlerdi şiiri anlamak için. MUAZZEZ AKKAYA'YA İZİN VERMEDİ (Monna Rosa'nın hikayesini büyük bir ilgi ile dinliyorduk. Ama bir şeyler eksikti sanki. Arkadaşta bunu fark etmiş olacak ki bir atılganlık daha yapıp ''Ama Üstadım..'' diye söze başladı. Ama Üstad Sezai Karakoç "Ben konuşuyorum. Daha bitmedi.'' deyip arkadaşımızın soru sormasını engelledi. Soru belliydi aslında yazılanlar çizilenler ve bu şiirin ana karakteri Muazzez Akkaya. Karakoç da anlamıştı sanki bu soruyu ama soru sorulmasına izin vermeden devam etti.) http://i.ensonhaber.com/resimler/diger/esh4641.jpg BİR DAHA BU ŞİİRLE KONUŞMAYACAĞIM Şiirin akrostiş olduğu çözüldü. Sonra da herkes bir rivayet uydurdu. Şiiri mülkiye de okumuşum da birisi intihar etmiş. Ne şiiri mülkiye de okudum. Ne de birisi intihar etti. Şairinin reddettiği şiir diyorlar. Hepsi uydurma. Birisi benim yüzümden intihar etse ben yaşayabilir miyim? İşte böyle bir daha bu şiirle ilgili hiçbir şey söylemeyeceğim ilk ve son..." Ne Muazzez Akkaya'nın ismini andı Sezai Karakoç ne de bir aşktan bahsetti. Belki o zihinlerdeki hikâyelerin hepsini yıkıp geçti. Ne nedir bilinmez ama Sezai Karakoç'un dilinden ''Monna Rosa'' böyle... |
MONA ROZA Mona Roza, siyah güller, ak güller Geyvenin gülleri ve beyaz yatak Kanadı kırık kuş merhamet ister Ah, senin yüzünden kana batacak Mona Roza siyah güller, ak güller Ulur aya karşı kirli çakallar Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa Mona Roza, bugün bende bir hal var Yağmur iğri iğri düşer toprağa Ulur aya karşı kirli çakallar Açma pencereni perdeleri çek Mona Roza seni görmemeliyim Bir bakışın ölmem için yetecek Anla Mona Roza, ben bir deliyim Açma pencereni perdeleri çek... Zeytin ağaçları söğüt gölgesi Bende çıkar güneş aydınlığa Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi Seni hatırlatıyor her zaman bana Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi Zambaklar en ıssız yerlerde açar Ve vardır her vahşi çiçekte gurur Bir mumun ardında bekleyen rüzgar Işıksız ruhumu sallar da durur Zambaklar en ıssız yerlerde açar Ellerin ellerin ve parmakların Bir nar çiçeğini eziyor gibi Ellerinden belli oluyor bir kadın Denizin dibinde geziyor gibi Ellerin ellerin ve parmakların Zaman ne de çabuk geçiyor Mona Saat onikidir söndü lambalar Uyu da turnalar girsin rüyana Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar Zaman ne de çabuk geçiyor Mona Akşamları gelir incir kuşları Konar bahçenin incirlerine Kiminin rengi ak, kimisi sarı Ahhh! beni vursalar bir kuş yerine Akşamları gelir incir kuşları Ki ben Mona Roza bulurum seni İncir kuşlarının bakışlarında Hayatla doldurur bu boş yelkeni O masum bakışlar su kenarında Ki ben Mona Roza bulurum seni Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza Henüz dinlemedin benden türküler Benim aşkım sığmaz öyle her saza En güzel şarkıyı bir kurşun söyler Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza Artık inan bana muhacir kızı Dinle ve kabul et itirafımı Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı Alev alev sardı her tarafımı Artık inan bana muhacir kızı Yağmurlardan sonra büyürmüş başak Meyvalar sabırla olgunlaşırmış Bir gün gözlerimin ta içine bak Anlarsın ölüler niçin yaşarmış Yağmurlardan sonra büyürmüş başak Altın bilezikler o kokulu ten Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne Bir tüy ki can verir bir gülümsesen Bir tüy ki kapalı gece ve güne Altın bilezikler o kokulu ten Mona Roza siyah güller, ak güller Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak Kanadı kırık kuş merhamet ister Aaahhh! senin yüzünden kana batacak! Mona Roza siyah güller, ak güller Sezai KARAKOÇ |
Konuşmasına gerçekten çok şaşırdım.Zor ve yalnız bir adamdır çünkü Üstad. Bir şiirinde söylüyor ya: ''Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır'' diye. Kendisi de sırlı ve açılması güçtür Üstad'ın. Tercihi ve yaşam biçimidir bu. Deli köşesinde durur ve bekler. Fakat saçar ışığından, ruh ikliminden esintileri her tarafa. Beslenir ondan şairler, edebiyatçılar, gençler, adamlar, kadınlar, öğrenciler, çocuklar.
Konuşmayı da pek sevmez Üstad, gerçi yazdığı gibi konuşmayı nasip etmemiştir Allah, öyle derler onu tanıyanlar/tanımaya çalışanlar. Hazinesinin kilidi açıldığında, özde ve ruhta neyi varsa yazar usanmadan. Uzun lafın kısas; Kendi gibi, kendince ve kendi kendinedir Üstad. ... Üstelik yaşamasına rağmen değeri bilinmeyen sanatçılarımızdan, hatırı sayılır çaptaki fikir adamlarımızdan. Üstad(NFK) yakınlığını ise bilmeyen yok. Üstad(NFK)'ın onu fikri bakımdan etkilediğini anlayabiliyoruz. Edebi bakımdan Üstad(NFK)la arasında farklılıklar var. Yani Şiir yazma tarzları farklı. Fakat kendi tarzının en başarılılarından olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, kabul gören de bu... Dileğim, kendisine ölmeden önce gereken değerin verilmesi... Muhtemelen Öldükten sonra şiirleri kapışılacak ve her yerde anılır olacak. Fakat kendisi aramızda olmayacak... Bu arada yakın zaman içerisinde de bir yerel site, muazzez hanım ile rapörtaj yapmayı başarmıştı. http://www.akpartiforum.com/mona-ros...ezai+karako%E7 |
edebiyattan nasibini fazlasıyla almış adamlar...
|
ilginç bulundukları dönem nasıl özsüzlüğe sürüklemiş...
pek beğenirim bu şiiri .. |
sacit ustaya da Allah rahmet eylesin...
bu şiir ancak böyle okunur... bu şiir bu jenerasyona güzel geliyorsa sacit ustanında payı büyüktür... |
Tabii Allah ramet eylesin sacit onanın hakkını vermek gerekiyor.
|
All times are GMT +3. The time now is 09:06. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Siyaset Forum 2007-2025