Siyaset Forum

Siyaset Forum (https://www.siyasetforum.com.tr/index.php)
-   Röportajlar (https://www.siyasetforum.com.tr/forumdisplay.php?f=328)
-   -   Kurtuluş Savaşı'nda Kürtlere Ne Vaat Edildi? Prof. Dr. Metin Heper (https://www.siyasetforum.com.tr/showthread.php?t=43457)

Mu-Alim 10-02-2008 00:02

Kurtuluş Savaşı'nda Kürtlere Ne Vaat Edildi? Prof. Dr. Metin Heper
 
ÖNEMLİ NOT: Röportaj biraz uzun. Okumaya gözü kesmeyenler ve okumak istemeyenler için bir özet geçeyim: Röportajda Heper'in bir kitabından bahsediliyor. Kitapta M.Kemal'in Kurtuluş Savaşı döneminde Kürtlere özerklik veya özerkliğe yakın bir vaatte bulunduğundan ama daha sonra bu vaadini yerine getirmediğinden bahsediliyor. Tabi ki bu sadece bir iddia. Mu-Alim

İşte Röportaj ( İlla Okuyacağım Diyenler İçin ) :

Mustafa Kemal'in Kurtuluş Savaşı döneminde Kürtlere vaatte bulunduğu fakat daha sonra bu vaadini yerine getimediği açıklandı.

İşte tarihi iddialar:

Etnik meseleler kolay kolay bitmiyor. Eğer Kürt kitlelerine her türlü yardımı götürebilirsek, onların kalkınmasını sağlayabilirsek, sosyal imkanlar tanırsak bu kitleleri tahrik eden unsurlar giderek zayıflayacaktır.

Osmanlı İmparatorluğu’nda ve Türkiye Cumhuriyeti’nde Kürt kimliğine karşı bir inkar olmadığını savunan “Devlet ve Kürtler” kitabında da görüşlerini tezleriyle sunan Prof. Metin Heper’le dün başladığımız röportajın devamı şöyle...

* Kitapta çok net biçimde görünce çok etkilendim.

Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşı sırasında Kürtlere özerklik vaat ettiğini, daha sonra bunun gerçekleşmediğini belirtiyorsunuz. Niçin böyle bir vaat vardı ve neden bu vaat yerine getirilmedi?

Neyi kast ettiği çok belli değil ama bir özerklikten bahsediyor. Bu biraz Atatürk’ün Osmanlı zabiti olduğunu gösteriyor çünkü Osmanlı’da daima bir özerlik tanındı Kürtlere. Aslında üç çeşit düzenleme vardı devletle Kürtler arasında. O dağların uçsuz bucaksız köşelerinde yaşayan Kürtler tamamen kendi hallerine bırakılmışlar bazılarına tamamen Osmanlı sistemi uygulanmış bazılarına ise bazı konularda özerklik verilmiş bazılarına verilmemiş. Osmanlı’nın tamamen pragmatik bir yaklaşım içinde olduğunu görüyoruz, Kürtlerin bir başka devlet kurmamasının ötesinde, Kürtlere fazla dokunulmuyor. 19. yüzyılın sonu kritik ve o dönemde gayet iyi biliyoruz Abdülhamit’in en güvendiği askerler Kürtler. Bir Osmanlı zabiti olarak Atatürk de merkeziyetçi değil ama entegre bir sisteme, asimilasyona değil de birlikte yaşamaya alışık. O dönemde bundan bahsediyor, ancak sonra devlet kurulmaya başlandığı zaman daha merkezi bir sisteme, laik bir sisteme gidiyoruz. Kürtler artık bir aşiret hayatı sürdüremezler, merkezi devlete bağlı olmaları lazım. Zaten aşiret reislerinin meşruiyeti büyük ölçüde dinden geliyor, ona rağmen biz daha laik bir sistem kabul ediyoruz ve zaten Şeyh Sait İsyanı’na da bu yol açıyor.


* Kitapta Anadolu’daki Kürt ayaklanmalarının hiçbirinde etnik boyutun çok belirleyici olmadığını söylüyorsunuz. Yani Kürtler tarafından yapılmış olsalar bile Kürtçü isyanlar olmadıklarını ileri sürüyorsunuz...

Evet çünkü gerek 1920’lerden 1938’e kadar süren dönemde, gerekse 19. yüzyılda Osmanlı’da yaşanan Kürt isyanlarının ortak nedenlerinden biri devletin daha merkezi bir sistem kurmaya çalışması. Merkezi sistem esasında Tanzimat’la birlikte kurulmaya çalışılıyor, daha o zamandan itibaren buna karşı çıkıyor Kürtler. İkincisi, Tanzimat’la birlikte bir Batılılaşma başlıyor. Halbuki bu aşiret reislerinin meşruiyeti İslam’a dayanıyor. Batılılaşma yeni bir hayat tarzı olarak ortaya çıkmaya başlıyor, bundan da memnun değiller. Sonra bu isyanların bir kısmı çeşitli şeyhler, ağalar arasındaki kavgalardan da çıkıyor ve zaten hemen her isyanda şeyhlerin, ağaların bir kısmı hükümet tarafında oluyor, bir kısmı Kürtlerin tarafında oluyor. Aynen Cumhuriyet döneminde olduğu gibi Osmanlı Dönemi’nde de bu Kürt şeyhleri, isyan edenler önce sürgüne gönderiliyor, sonra tekrar İstanbul’a getiriliyor ve bunlara, onların çoluğuna çocuğuna bir süre sonra devlette önemli görevler veriliyor. Etnik bir asimilasyon arayışı olsa sürgüne gönderirsiniz, bir daha onu geri getirmezsiniz... Halbuki hem Kürt kimliği tanınıyor, hem de kendilerine bazı devlet görevleri veriliyor. Onu siz kendinizden çok değişik görmüyorsunuz, özellikle onların da Müslüman olması burada çok önemli bir rol oynuyor, Osmanlı’da birine “siz kimsiniz?” diye sorduğunuzda, “Elhamdülillah Müslümanım” der ya da “ben Rumum, Ermeniyim” filan der.

* Özellikle Cumhuriyet döneminde Kürtlere yönelik birtakım baskıları anlatıyorsunuz, mesela dile yönelik yasaklar, hem çocuklara Kürtçe isim konmasının yasaklanması hem de bazı yer isimlerinin değiştirilmesi gibi. Bu örneklerin Kürt kimliklerini yok etmeye yönelik çalışmalar olmadığını söylemek çelişki değil mi?

Yok yok, çelişki yok. Çünkü eğer bu bir asimilasyon değilse ne olduğunu bir izah etmem gerekiyor. Bir kere şu noktadan başlıyorum asimilasyon olmasına imkan yok çünkü böyle bir geleneğimiz yok.

*İnkar yok diyorsunuz fakat PKK hareketi nasıl ortaya çıktı ve bugünlere gelebildi?

1984’te başlayan ikinci çatışma döneminin en önemli sebebi kimilerinin Türkiye’de Marksist-Leninist bir devlet kurmaya çalışmasıdır. Bunu yapmaya çalışanlar önce bazı sosyal sınıfları mobilize etmeye çalıştılar edemediler, sonra etnik bazı grupları mobilize etmeye çalıştılar. Bir sebep bu. Tabii bu arada bazı dış mihraklar da bunu teşvik etti. Kürtler arasında bunun geniş bir tabanı olduğunu zannetmiyorum. Gençlerin PKK’ya katılmasında esas neden ekonomik açıdan yapacak başka bir şeylerinin olmaması. Her ne olursa olsun Kürtler arasında Türklere, Türkler arasında da Kürtlere karşı yaygın bir düşmanlık yok.

* Ama bunu tahrik etmek isteyenler var...

Olur tabii, her konuyu tahrik edebilirsiniz ve çevrenize birkaç bin kişiyi toplayabilirsiniz ama mühim olan genel resimdir. Genel resim de öyle görünmüyor. Devlet de daha önceki tutumunu sürdürüyor. Mesela ilk olay 1984’te gazetelerde küçük bir haber olarak çıkıyor. Peşinden daha büyük bir olay olunca dönemin Başbakanı Turgut Özal “Evet öyle bir şey oldu, biz bu işin peşindeyiz” diyor. Bazıları yakalanınca “yakalandılar ve bu iş bitti” deniyor. 1925’teyse Ankara’ya bir telgraf geliyor. O sırada Köşk’te hem İsmet İnönü, hem de dönemin başbakanı var. Atatürk telgrafı önce Başbakan’a gönderiyor. Başbakan bakıyor ve briç oyununa devam ediyor “olur böyle şeyler” diye. Sonra Atatürk, İnönü’ye göndertiyor o telgrafı ve o hemen telaşlanıyor. Zira İnönü bu gibi konularda çok daha hassas, kalkıyor sigara içiyor... Başbakan ilk başta Şeyh Said olayına hiç ehemmiyet vermiyor.

* Yeni Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un son Güneydoğu gezisinden sonra sizin kitabınızı okudum ve onun orda söylediklerine çok benzer sözler gördüm.

Evet, Sayın Başbuğ da “dikkat edelim ikincil kimlik birincil kimliğe dönmesin” dedi. Fakat ikincil kimlik konusundan Org. Büyükanıt da, Ahmet Necdet Sezer de bahsetmişlerdi. Aslına bakılacak olursa, sadece İsmet İnönü’yle Atatürk değil, Celal Bayar olsun, tabii Süleyman Demirel olsun, Özal olsun o ilk çizgi devam ediyor. Şunu unutmamak lazım: Bizde devlet, bürokrasi sadece Kürtlere değil, genel olarak halka daima üstten bakmıştır.

* Fakat kitabın bir yerinde bölgede görev yapan memurların Kürtlerden olmamasına dikkat edildiği dönemlerden söz ediyorsunuz...

Tabii, o gözardı etme, birtakım tedbirler alma olmuş. Ama bu bahsettiğimiz husus yakın yıllarda büyük ölçüde değişti. Bölgede sivil ve askeri güvenlik güçlerimiz halkla kaynaşmaya başladı. Askerler Güneydoğu Anadolu’da, Doğu Anadolu’da seyyar sağlık ekipleriyle bölgeyi tarıyor, öğrencileri ÖSYM sınavlarına hazırlıyor ve bütün bunlar tabii çok olumlu etki bırakıyor.

Vatan

aşk-ı ilahi 10-02-2008 00:10

ilginç bir ropörtaj...

bir kürt olarak..ilgiyle okudum...


islam 10-02-2008 03:43

ÖNEMLİ NOT: Röportaj biraz uzun. Okumaya gözü kesmeyenler ve okumak istemeyenler için bir özet geçeyim: Röportajda Heper'in bir kitabından bahsediliyor. Kitapta M.Kemal'in Kurtuluş Savaşı döneminde Kürtlere özerklik veya özerkliğe yakın bir vaatte bulunduğundan ama daha sonra bu vaadini yerine getirmediğinden bahsediliyor. Tabi ki bu sadece bir iddia. Mu-Alim
işte ŞEyh Sayid'in isyan sebebi Erzurumda verilen bu sözdür...

Beylerbeyi 10-02-2008 13:08

Türkiye Cumhuriyeti Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'e bu tür söylem ve hakaretler anayasamıza göre büyük bir suçtur.. Bu mesaj nedeniyle sizlerin yüzünden bizlerde bu söylemlere zemin hazırladığımız suçlu duruma düşebilirz..Mesaj tarafımdan Ata'ya hakaret içerdiğinden silinmiştir..Lütfen suç unsuru teşkil eden bu söylemleri kendinize saklayınız..

Albatros 10-02-2008 14:02

Türkiye Cumhuriyeti Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'e bu tür söylem ve hakaretler anayasamıza göre büyük bir suçtur.. Bu mesaj nedeniyle sizlerin yüzünden bizlerde bu söylemlere zemin hazırladığımız suçlu duruma düşebilirz..Mesaj tarafımdan Ata'ya hakaret içerdiğinden silinmiştir..Lütfen suç unsuru teşkil eden bu söylemleri kendinize saklayınız..


:kiss::kiss::kiss::kiss::kiss::kiss:

Eşref 10-02-2008 14:26

M-U-R-A-T kardeşim. Birincisi Türkiye'de hala Cumhurbaşkanı aynı zamanda ordunun başı yani başkumandandır aynı zamanda. Bu sistemin gereğidir ve sadece Atatürk'e özel bir durum değildir. İkincisi halk Atatürk'ü seçmedi diyorsun. Zaten Atatürk'ü halk değil meclis seçti. Tıpkı şimdiki cumhurbaşkanımızı halkın değil meclisin seçmesi gibi. Halkın cumhurbaşkanı seçme yetkisi mi varki Atatürk'ü seçmesin?

İkincisi şapka konusu. Sen bu konuyu istersen iyice bir araştır. Ben edebiyat okudum. Şapka sorunu Atatürk daha doğmadan önce vardı. Tevfik Fikret'in hayatını bir oku bakalım. Neler olmuş o dönemlerde. 2. Mahmut için "Gavur Padişahı" "Mazaallah dinden çıkartır bunlar" diyenler ne oldu da Atatürk düşmanı kesildi? Gavur Padişah yanlısı oldu? Bunları da yaz ki aydınlanalım.

Eşref 10-02-2008 18:02

Alıntı:

M--U--R--A--T Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 438860)
atatürk ün söz veripte yaptığı bir şeyi gösterebilir misiniz?

atatürkün kürtlere neler vadettiğini herkes biliyor, sonra nasıl arkadan vurduğunu da. bugün kürt-türk arasında husumet varsa tek sebebi mustafa kemaldir. ayrımcılık yapan da kendisidir. ilginçtir türklere de gereken değeri vermeyen de kendisi.

Güzel kardeşim, şu sözlerini neye dayanarak yazdığını açıkçası hiç anlamadım. Oturup uzun uzun da yazmak itemiyorum aslında. Ama sessiz kalmak da rahatsız ediyor beni.

Birincisi Atatürk'ün Kurtuluş savaşında Kürtlerden yardım istediği doğrudur. Peki vaadler neydi? Atatürk'ün 1919 yılında gönderdiği mektubu bir oku bakalım önce;

http://www.milliyet.com.tr/2005/11/23/guncel/gun06.html

"...hayat ve memat anında mukadderatı yekdiğerine tamamen merbut ve öz kardeş olan Türk ve Kürt arasına düşman parasıyla nifak sokmaya çalışan..."

Burada geçen "tamamen merbut" sözü sence ne demek? Bir Osmanlıca sözlükten aç oku. Neymiş anlamı. Üstelik dikkatini çekerim bu mektup 1919 tarihli. (Elinde sözlük olmayanlar için tercüme deyim. Merbut, ayrılmazlık, bağlılık demektir.)

Peki diyeceksiniz ki bu özerklik konusu nereden çıktı? Atatürk, Kürtlerin savaş sırasında desteğine karşılık onlara özel bir statü vermeyi istiyordu. Bu statünün niteliği ise netlik kazandırılamadı. Çünkü 1919 yılında bir İngiliz casusu olan Mr. Novel (ki bu ismi mutlaka iyi araştırın derim) Diyarbakır çevresinde kapsamlı bir araştırma yapmış ve bölgedeki Kürt halkının çoğunlukta olduğunu tespit etmiş. Fakat İngiltere Hükümetine gönderdiği raporda Kürtlerin milliyetçi olmadığını, aşiretler halinde ve yönetime bağlı yaşadığını rapor etmiştir. Kışkırtılması halinde bunun Türkler için ciddi bir parçalanma olacağını açıkça beyan etmiş ve bundan sonra da bölgede çalışmalarda bulunmuştur. Kürt-Türk çatışması için. Şimdi yazsam sayfalar alır. Dediğim gibi bu ismi iyi araştırın. Bakın neler neler yapmış o yıllarda.

Atatürk bunun üzerine bölgede kapsamlı bir çalışma başlatmış. Kürtlerin bu oyuna gelmeyeceğini Amerika'ya da bizzat kendisi rapor etmiş.

"İmparatorluğu bölmek ve Türkler ile Kürtler arasında bir kardeş savaşı çıkarmak ve bağımsız bir Kürdistan kurma planlarına ortak etmek üzere Kürtler’i kışkırttılar. İleri sürdükleri tez, İmparatorluğun nasıl olsa dağılacağıdır. Bu düşüncelerini gerçekleştirmek için büyük paralar harcadılar. Her türlü casusluğa başvurdular. Noil adında bir İngiliz subayı, uzun süre Diyarbakır’da bu yolda çaba gösterdi ve her türlü yalan ve aldatmaya başvurdu. Ama bizim Kürt yurttaşlarımız düzenlenen oyunun farkına vararak, O’nu ve yüreklerini para ile satan bir grup haini bölgeden kovdular...” ( Atatürk’ün Tamim Telgraf ve Beyannameleri 24 eylül 1919)

Bu raporu hazırlarken de bölgedeki önmli Kürt aşiret liderleriyle görüşmüştür. Ve onlardan İngilizlerin Kürdistan oyununa gelmeyeceklerinin sözünü alan Atatürk, durumu Kazım Karabekir'e yine 1919 yılında şu şekilde bildirmiştir;

"Kürtler, Türk kardeşlerinden kesinlikle ayrılmayacaklarını, bu uğurda son kişilerine varıncaya kadar ölüme hazır olduklarını söylemişler. Ayrıca İngilizler’in kendilerine vermek istediği önemli miktardaki parayı almayarak namus ve yurtseverliklerini göstermişlerdir...” (Atatürk’ün Tamim Telgraf ve Beyannameleri 1919)

Yani Atatürk'ün daha 1919 yılında Kürtlere bağımsızlık vermek gibi bir vaadinin olmadığı, Kürtlerinde böyle bir istekte bulunmadığı, aksine birlik ve beraberlik için yaşamanın esas tutulduğu çok açık ve nettir.

Peki, Atatürk Kürtlere vermek istediği özel statü konusunda sonradan neden vazgeçti? Bunun iki temel sebebi var. Birincisi Kürtlerin "Kürt" kimliği ile değil aşiretler halinde yaşamasıdır. Yani milliyetçilik kavramı Mr. Novel'inde tespit ettiği üzere Kürtlerde yoktu. Mr. Novel milliyetçiliği zaten sonradan geri plana atacak ve o bölgede dini kullanarak Kürtleri kışkırtmaya çalışacaktır. Yani milliyetçilik olgusu ile o bile isyan etmeleri için Kürtleri birleştirememiştir. Çünkü Kürtler için aşiret kavramı vardı. Zaten o dönemlerde çıkan isyanlara baktığınızda bunu bir Kürt isyanı olarak kabul etmek de yanlıştır. Bir aşiret isyanıdır. Kürtler farklı aşiret liderlerine bağlı olarak yaşam sürüyorlardı. Aşiret liderinin sözü, her zaman için son söz niteliğindeydi. Devlet yada merkezi otorite bile geçersiz kalıyordu aşiret lidernin sözü karşısında.

Yeni yapılanma süreci içersinde tüm aşiretlerin yok sayılıp tek bir Kürt çatısı altında birleştirmek bu nedenle çok zordu. Çünkü aşiret liderleri asla başka bir aşiretle birleşip ortak bir yasa düzeni içersinde yaşamaya yanaşmıyorlardı. Her bir aşirete de özerk bir statü vermek imkansızdı. Hala da imkansız. Üstelik Kürtler ve Türkler, anadolu toprakları içinde birbirlerine öylesine içli dışlı olmuşlardı ki özel statüyle ayrılacak alanı belirlemekte imkansız hale gelmişti.

Bu çıkmaza düşen ülke, sonunda Türk'ü, Kürt'ü her etnik kökeni bir çatı altında toplamanın daha doğru olacağına karar verdi.

Şimdi merak ettiğim konu, bütün bu olaylara rağmen, nasıl oluyorda ayrımcılık yapan Atatürk oluyor? Kürt'ü Türk'ü ayıran Atatürk oluyor? Bana bunu bir izah edermisin kardeşim.

Saltuk Buğra Han 10-02-2008 22:22

M--U--R--A--T arkadaşım, senin kafan yerinde değil.Sen İran'a gitte oradaki mollalarla beraber sırtına biraz zincir vur belki kendine gelirsin.

Beylerbeyi 10-03-2008 20:51

Alıntı:

Hun_Yabgu Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 439016)
M--U--R--A--T arkadaşım, senin kafan yerinde değil.Sen İran'a gitte oradaki mollalarla beraber sırtına biraz zincir vur belki kendine gelirsin.



bu mudur yani :)

biraz aşın kendinizi Allah aşkına. bu yorum mu şimdi? gidecekmişim irana kendime zincir vuracakmışım. ancak böyle cevap verirsiniz zaten.


ben atatürke hakaret etmedim. atatürkün yaptıklarını anlattım. takdiri okuyana bıraktım. malesef atatürk hakkında en ufak bir söz söylediğimiz zaman ve bu sözler "ulu atam", "yüce komutan" "büyük insan" gibi atatürkün sıfatlarından oluşmuyorsa malesef suç kabul ediliyor, hakaret adlediliyor tartışmaya girilmiyor ve yukarıda örneği olduğu gibi mesajlar silinebiliyor.


böyle bir çağda Allah'ı bile sorgulama cüretine giren insanlar dahi hoş görülürken atatürkün şapka kanununa bir anlam veremediğimi belirten ben, çok sert biçimde eleştiriliyorum. benden cevap istiyorsunuz veriyorum ama ardından siliyorsunuz. illa olumlu sözler mi yazmam lazım? atatürkün 1929 seçimlerinde büyük hezimete uğradığını bilmiyor musunuz? neden iktidarda kalmaya diretti? neden seçimleri kazanan kazım karabekir paşa ve yandaşlarına ülkeyi yönetme iznini vermedi? bu insanlar dindar insanlardı ve şapka kanununda olsun diğer bazı adımlarda olsun atatürkün yanlış yaptıklarını bas bas bağırarak söylüyorlardı. atatürk bunları "şeriatı geri getirirler" bahanesiyle istemedi. bunu herkes biliyor ama biri çıkıpta söylemiyor. açın isterseniz sözlüğü isterseniz tarihi kitapları. yapılan bu olayın anlamının "dikdatörlük" olduğunu görürsünüz. bide "EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR" sözüne ne demeli? hani nerde milletin egemenliği?


ben atatürkün trablusgarpta ve filistinde büyük hezimete uğradığını trablusgarp yani bugünkü libyada 1 milyon insanımız gözgöre göre şehit edildi. filistinde atatürk ün ordumuzu urfaya çektiğini bilmiyor musunuz?? buna kaçmak denmiyor mu? malesef denmiyor, tarih kitaplarında buna büyük akıl eseri yapılmış bir hareket deniyor. böylece askerimiz ölmedi deniyor. kaçmak ölümden beter değil mi ordumuz için? savaşmadan toprak veren bir osmanlı padişahı tanıyor musunuz?



şapka kanunu. avrupalılara benzeme adına girişilmiş bir olay. Allahaşkına bu kanunun çıkarıldığı dönemdeki halkımızın ekonomik durumunu inceleyin. bazı kaynaklarda o dönemde anadolu insanının açlıktan ayakkabı bağı dahi yediğini bile yazar. ne diye savaştığımız fransızları ekonomi alanında güçlendiriyoruz? biz o dönemde şapka üretecek kapasitede değildik. fransızlardan gelen şapkalar bizi medeni yapacaktı! şapka kanununu destekleyenlere, haklı görenlere hiç bir itirazım yok. medeniyeti basit bir şapka da görebilirler. fakat neden itiraz edenler idam edildi? açın kitapları okuyun kaç tane alim, şeyh, hoca sırf şapka kanununun gereksizliğine işaret ettikleri için idam edildiler. hani nerde demokrasi?


bu yazdıklarımda suç unsuru teşkil eden hiçbir şey yok. bunları herkes biliyor ama sadece ben yazıyorum. eğer suç teşkil ediyorsa da sorumluluğu alıyorum. zırt pırt mesaj silmeye gerek yok.

balbal 10-03-2008 21:05

Kerkük, Musul ve Batı Trakyayı da içine alan Misak-ı Millinin gerçekleşmemesine hiç takılmayan, her Türkün isteme hakkı olduğu bu sınırları sözümona 'faşistlikle' suçlayan bazı ileri zeka ürünü aydınlarımızın(!) söz konusu başka şeylere gelince, bu ülkeyi nasıl olur da böleriz diye düşünmeleri bir hayli ilginç doğrusu!..


All times are GMT +3. The time now is 16:01.

Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Siyaset Forum 2007-2025