|
Güzel ve Çirkin Huylar
50- Azim: Bir işe kesinlikle niyet etmek, bir işi yapmaya kalbi bağlayarak yönelmektir. Karşıtı, "Tereddüt ve Terahi (geciktirme)"dir. Haklı gayeler uğrunda azimli olmak bir özelliktir. Bir ayet-i kerîme şu anlamdadır:
"Azmedince de Allah'a tevekkül et, artık tereddüt etme, şüphe yok ki Allah Teala tevekkül edenleri sever."
51- Aşk: Fazla sevgi ve ilgiden bir şey hakkında kalbin pek ziyade ilgi ve çekicilik kazanmasıdır. İnsanlar, maddeten veya manen güzel ve lezzetli buldukları şeylere karşı kalblerinde bir meyil duyarlar. Bu meyil ılımlı olursa "muhabbet", pek kuvvetli olursa "aşk" adını alır. İnsanlar hoşlarına gitmeyen şeylere karşı da bir "nefret" duyarlar. Bu nefret ılımlı olunca "buğz", pek kuvvetli olunca da "Makt (kin)" adı ile anılır.
Mukaddesata karşı olan meyil bir aşk derecesinde bulunması pek sevimlidir. Fakat ölümlü varlıklara, geçici güzelliklere karşı aşk derecesinde olan meyil, kalbin gevşekliğinden, düşüncenin noksanlığından ileri geldiği için kötüdür.
Mukaddesat hakkındaki aşka: "Gerçek aşk, Rahmanî aşk" denir Geçici ve nefsanî şeyler hakkındaki aşk da "mecazî aşk, himarî aşk" adını alır. Onun için bu ikinci kısımdan kaçınmak, her faziletli insan için bir görevdir.
52- İsmet: Günahlardan kaçınma huyuna sahib olmak. Hak Teala'nın korkusu ile bütün çirkin şeylerden beri bulunmak demektir. Fena şeylerden uzakta kalmak da, Yüce Allah'ın bir koruması olduğundan bir ismet sayılır.
İsmetin karşıtı, suçluluk ve günahkarlık halidir. İnsanın asıl güzelliği ve şerefi kazandığı ismet sayesindedir.
53- İffet: Namus, perhizkârlık, nefsi hayvanî sarkıntılıklardan engellemek huyudur. Karşıtı "Fuhş"dur. Namusa aykırı harekettir.
Ruhların temizliği iffetledir. İffetsiz bir kimse, zehirli mikroplardan daha zararlı bir yaratıktır, kendisinden her halde uzaklaşmak gerekir. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Allah'ım! Ben senden dünyam, dinim, ehlim ve malım hakkında iffet dilerim."
54- Af: Bağışlamak, suçtan geçmek, günahkar kimse hakkında layık olduğu azarlamayı bir lütuf olarak terk etmek anlamındadır. Safh da bir meseleden dolayı göz yummak, başa kakmamaktır ki, af ile beraber kullanılır.
Af ve safh'ın karşıtı, intikam ve muahaza (azarlama)dır. İntikam ki, acı çıkarmak, fena bir işe karşı göğüs ferahlığı için diğer bir fena iş yapmaktan ibarettir, bazı şartlarla caiz olabilir. Fakat af ile muamele yapmak, şüphe yok ki daha iyidir. Affın zevki, intikamın zevkinden daha çoktur. Bir hadis-i şerifte buyurulmuştur:
"Yüce Allah bir kula af sebebiyle, izzetten başka bir şey arttırmaz."
Bir şahsa karşı kalben tutulan bir buğz, öfke ve zarar verme arzusuna da "Kin" denir ki, bu da çok defa insanlığa uygun olmaz. Yalnız mukaddesata düşman olanlara karşı, kalbde devamlı bir kin ve düşmanlık beslenmesi gerekir.
55- Ahd: Söz vermektir. Gözetilmesi gereken sözleşmeye de "ahd" denir. Ahdin (sözleşmenin) gereğine uymak vacibdir. Verilen sözü yerine getirmemek bir zulümdür. İnsanlar verdikleri sözde durmalıdırlar. Bundan sorumludurlar. Verilen bir sözde, haklı bir sebeb olmaksızın durmamak insanın kıymetini ayaklar altına alacak kadar büyük bir alçaklıktır. Bir hadis-i şerifde şöyle buyurulmuştur:
"Ahdin güzelliği (verilen sözün yerine getirilmesi) imandandır."
56- Fazl, Fazilet: Üstünlüğe, iyilik ve ihsana, ilim ve marifete "fazl" denir. İlim ve irfan bakımından olan yüksek dereceye ve ahlak görevlerine bağlanmak huyuna da "fazilet" denir. Fazlın karşıtı, kötülük, hasislik ve cehalettir. Faziletin karşıtı da, rezillik ve alçaklıktır. Faziletin çoğulu "fezail" dir. Hikmek, adalet, şecaat ve iffet sıfatlarına "Fezail-i asliye" adı verilmiştir. Bunlardan birçok faziletler doğar, insan, fazl ve faziletle vasflanmalıdır. İnsanlık şerefi ancak bu sayede kazanılmış olur.
57- Fütüvvet: Yiğitlik, nefis şerefi, iyilik ve cömertlik, dostların kusurlarını af ve bağışlama demektir. Bunun karşıtı, cebanet (korkaklık), zillet, hasislik ve ürkekliktir. Yiğitlik, sahibine dine ve iyiliğe aykırı işlerden korur, fedakarlığa ve efendiliğe götürür. Onun için yiğitlikle (fütüvvetle) vasıflanmaya çalışmalıdır.
58- Feraset: Zihin uyanıklığı, bir şeyi çabukça anlayış kabiliyeti, bir insanın ahlak ve davranışını yüzünden anlamek halidir.
Feraset iki türlüdür: Biri, bir çeşit ilham eseridir ki, sebebi bilinmeksizin meydana gelir. Diğeri kazanılan bir haldir ki, çeşitli huylara dair bilgi edinmek sebebiyle olur.
Ferasetin karşıtı, belâhet (anlayışsızlık), zekadan yoksunluktur. Ferasetli insanların yanında uyanık olmalı, edeb ve fazilete aykırı şeylerden kaçınmalıdır. "Mü'minin ferasetinden sakınınız; çünkü o, Allah'ın nuru ile bakar," buyurulmuştur.
59- Kadirşinaslık: Herkesin gerçek yerini ve değerini bilip hakkında ona göre işlem yapmaktır. Karşıtı, Kadirnaşinaslık (değer bilmemezlik)dir. Sosyal hayatta, değer bilmenin büyük bir önemi vardır. Kıymet bilen milletler arasında ilim ve hüner sahipleri çoğalır. Kadir ve kıymet bilmeyen milletler de, bilgi ve marifetten yoksun kalırlar. Bir hadis-i şerifde şöyle buyurulmuştur:
"İnsanları kendi yerlerine indiriniz (herkese derecesine göre muamele ediniz)."
60- Kanaat: Kısmete razı olmak, yemek ve içmek gibi şeylerde tutumlu olarak orta bir halde hareket etmektir. Karşıtı, israf (savurganlık)dır. Kanaati yanlış anlamamalıdır. Kanaat, mutlaka az ile yetinip tembellik içinde yaşamak değildir. Hırsla hareketten kaçınmak, başkalarının nimetlerine göz dikmeyip hakkına razı olmak ve bir gönül huzuru ile yaşamaktır. Birçok hırsızlıklar ve cinayetler, kanaatsizliğin sonucudur. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:
"Kanaat tükenmez bir hazinedir"
Gerçekten kanaat sahibi bir kimse, işini yoluna kor, başkalarına muhtaç olmaktan kurtulur. Hazinelere sahibmiş gibi, şeref ve huzur içinde yaşar. Diğer bir hadis-i şerifde de şöyle buyurulmuştur:
"Kanaat eden aziz olur, hırslı olan da zelil olur."
Herhangi bir işte bilinen mikdarı aşmak bir israfdır. Bir şeyi boş yere dağıtmak, uygun olmayan yerlere harcamak bir tebzir (savurganlık)dır. Bir şeyin elde edilmesini hasislikle karışık bir şekilde isteyip durmak da tama'dır kir, bunlar kesinlikle kötü huylardır.
Hırs'a gelince, bu da bir şey hakkında gösterilen aşırı bir istek ve meyilden ibarettir ki, iki türlü olur: Biri, adi şeyler hakkında olan hırstır ki, bu kötüdür. Kalbin ihtiyacından ve gevşekliğinden ileri gelir. Diğeri ise, yüksek ve güzel şeyler hakkındaki hırstır. Bu iyidir, ruhun iyiliğine ve himmetine delalet eder.
61- Kerem: Cömertlik, şeref, kıymetli şeyleri gönül hoşluğu ile vermek demektir. Bunun karşıtı, hasisliktir.
Kerem, yüksek bir huy üzere yaratılmış insanlara ait bir özelliktir.
62- Lutf: İyilik ve güzelliktir. Yumuşaklıkla ve okşama ile
muamele yapmaktır ki, insanlık nişanıdır. Karşıtı, cevr (eziyet)dir ki, insanlığa yakışmaz. Yaratıklar hakkından gösterilen lütuf ve kerem, yaratıcının yardımına kavuşmaya bir yoldur.
63- Lâtife, Mizah: Şaka ve hoş duygulu söz demektir. Karşıtı, ciddiyet'dir. Sırf bir eğlence ve iltifat için yapılan ve hiç bir kimsenin gönlüne dokunmayan latifeler caizdir. Yeter ki hoş olsun, gereğinden fazla olmasın.Latifenin çokluğu gülmeyi artırır, kalbi öldürür, heybeti giderir, düşmanlığa sebeb olur. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:
"İnsan bir söz söylerken bununla yanındakiler gülüşürse, kendisi Süreyya'dan (yıldızdan) daha uzağa uçar gider." Şeref ve heybeti havaya gider, demektir. Bundan dolayı, bu gibi latifelerden çekinmelidir.
64- Muhabat: Öğünme, böbürlenme, maddî ve manevî bazı vasıflardan dolayı öğünmek demektir. Takdir edilmeye değer yüksek şeylere sahib olmaktan dolayı övünmede bulunmak caizdir. Fakat herhangi bir geçici varlıktan dolayı öğünmek, kendisini yüksek görmek caiz değildir. Böyle bir davranışa "Ucb, gurur, cahilce öğünme" denir ki, pek kötüdür. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:
"Üç şey helak edicidir: Fazla cimrilik, kendisine uyulan heva (nefis arzusu), kişinin kendi nefsini beğenmesi."
65- Metanet: Sağlamlık, dayanıklık manasınadır. Deyim olarak: İnsanın fikrinde sabit olması, tutumunda kuvvetli ve inancında köklü bulunması demektir. Bunun karşıtı, gevşeklik ve kuvvetsizliktir. Hak uğrunda metanet göstermek, kıymetli bir huydur.
66- Medh: Övmek, irade ile yapılan güzel işlerden dolayı dil ile övme demektir. Karşıtı, zem (yermek)dir. Birinin aleyhine fena sözler söylemek, onun kötü hallerini meydana koymaktır.
Övgüye layık kimseleri övmek, cemiyet arasında fazilet ve kemalin artmasına sebeb olabileceği için iyidir. Fakat övülmeye layık olmayanları övmek, gerçeğe aykırı, ahlaka zıd ve başkalarını aldatmaya sebeb olacağından pek kötüdür. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:
"Övücüleri gördüğünüz zaman yüzlerine toprak saçınız."
Doğrusu, şahsî bir çıkar düşüncesi ile layık olmayanları övmeye kalkışanlar, böyle bir muameleye hak kazanırlar. Herhangi bin insanı haksız yere yermek de haramdır.
67- Müdara, Mümaşat: Yüze gülmek, görünüşte dost olmak, insanlara karşı güzel davranışlarda bulunmak, başkalarının fikirlerine uyarcasına hareket etmek, sükun ve anlayış üzere durmaktır. Din esaslarına uygun olarak yapılan müdara iyidir, başarıya sebebdir. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:
"İnsanlara müdara etmek bir sadakadır."
Diğer bir hadis-i şerif de şöyle: "Ben farzlarla emrolunduğum gibi, insanlara müdara ile de emrolundum."
Fakat güzel bir sonuç düşüncesiyle olmaksızın, herhangi bir kimsenin makamından ve servetinden dolayı yüzüne gülmek, ona müdarada bulunmak çok kötüdür. Böyle bir davranışa, temellük, tabasbus, müdahane (yağcılık), yaltaklanmak, dalkavukluk denir ki, insaniyete asla yakışmaz. Dince yasak, aklen de çirkindir.
68- Muhabbet: Sevgi, dostluk ve lezzet duyulan bir şeye gönlün meyletmesi demektir. Bunun karşıtı Buğz (nefret), düşmanlıktır.
Muhabbetler iki türlüdür: Biri sebebi kaybolan muhabbetlerdir. Bir kimseyi yalnız dünyalığından dolayı sevmek. O dünyalık aradan kalkınca, muhabbet de aradan kalkar. Diğeri sebebi kaybolmayan muhabbettir. Herhangi bir insanı, yalnız Allah için sevmek gibi... Bu tür muhabbetler devam eder. İşte ahlakça bir fazilet sayılan muhabbetlerden maksad da, bu tür sevgilerdir. Bir hadis-i şerifde şöyle buyurulmuştur:
"Yüce Allah'a amellerin en sevgilisi, Allah için muhabbet ve Allah için buğzdur." Onun için insan Yüce Allah'ın sevdiği şeyleri sevmeli ve sevmediği şeyleri de sevmemelidir.
69- Merhamet, Rahm: Esirgemek, acımak, şefkat göstermek, çaresizlerin hallerine kalben acıyarak kendilerine yardımda bulunmak demektir. Merhamet, temiz ruhların bir süsüdür. Yalnız insanlara değil, hayvanlara da merhamet etmeli, acımalıdır. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:
"Yerde olanlara merhamet ediniz ki, gökte olanlar size merhamet etsin."
|