|  02-26-2014, 12:27 | #1 | 
    |  | 
                 İsmail Kılıçarslan - Algıdan Olguya: Bir Savaşın Sonuçları İsmail Kılıçarslan
 
  
 Algıdan olguya: Bir savaşın sonuçları
 
 Kızımın okulunda Kur'an töreni yapılıyor. Orada bulunan velilerden  biri ablama dönüp, 'paralellerin okulunda 2 tane çocuğumuz var. Seneye  ikisini de alacağız' diyor.
 Taksideyim. Haberleri pür dikkat  dinleyen taksici 'abi, x dershanesi bu paralellerin değil di mi?  Paralellerinse alacağım kızımı' diyor.
 Üsküdar'dayım. Bir delikanlı, diğerine 'bi daha o adama hoca dersen dalarım sana kanka' diyor.
 Başakşehir'de  bir caminin çay ocağı. Camii cemaati hacı amca, Zaman ve Bugün'ü  kastederek 'burada hainlerin gazeteleri varsa bi daha gelmem; haberiniz  olsun' diye bağırıyor.
 Acıbadem'de 8 yıldır tanıdığım ahbabımla  sohbet ediyorum. 'Bu hafta himmet toplantısında büyük tartışma çıktı  abi. Herhalde bundan sonra esnaf toplantılarını çok zor yaparlar' diye  anlatıyor.
 Bunlar, burada bir dursunlar.
 Taksideyim. Taksici, 'Başbakan'ın bu yolsuzluğu temizlemesi şart abi. Başka türlü çok yıpranır' diyor.
 Bosna'dayım. Bir Boşnak gazeteci 'Duamız Türkiye ile. Türkiye'nin önünü keserlerse burada işler sarpa sarar' diyor.
 Ankara'dayım.  Bir yüksek bürokrat 'bu şahane bir fırsat... Başbakan, yolsuzluğun  tozuna bulaşanı atmalı partiden. İyi değerlendirmek lazım bu süreci'  diyor.
Üsküdar'dayım. Delikanlılar 'Abi, içerden ve yüksek sesle  bir muhalefet geliştirmemiz gerekiyor artık. AK Parti'ye şikayetlerimizi  yüksek sesle dile getirmenin zamanıdır. Yerel seçimlerden sonra işe  koyulmak gerekir' diyorlar.
 Bunlar da burada bir dursunlar.
 Kimsenin  olgularla, yani gerçekliği kanıtlanmış, yoruma açık olmayan bilgilerle  işinin olmadığı; neredeyse herkesin birbiri aleyhine algı yönetmeye  çalıştığı tuhaf ve kirli bir savaşın sonuna geliyoruz yavaş yavaş.
 Bu savaşın sonuçları hakkında çeşitli fikirlere sahibim.
 Şunu  net şekilde görüyorum. Bence kazanamayacak ama Cemaat, bu savaşı  kazansa bile kaybetmiştir. Zira Türkiye Müslümanları ile Cemaat arasında  kapanması imkansız bir makas oluşmuştur. Türkiye Müslümanları, Cemaat  konusunda kendilerini aldatılmış hissetmektedirler. Haklı ya da haksız,  fark etmez. Cemaat bu savaşı yönetememiştir. Türkiye Müslümanlarının  hassasiyetlerine dokunmuş olmaları, Cemaati yalnızlaştırmıştır.  Bedduanın oluşturduğu sevimsizlik ve Mavi Marmara hakkında ettikleri  laflar bir yana; hatta İHH konusunda geliştirdikleri ahlak yoksunu tavır  bir yana;  Menzil'e, İsmailağa'ya, Hüdai Vakfı'na v.b çektikleri algı  operasyonları Cemaat'i 'kendisinden başka seveni olmayan' narsist bir  yalnızlığa itelemiştir. 
'Selam Terör Örgütü' dosyası ve 7.000  kişinin dinlenmesi işi ise bu yalnızlığa tüy dikmiştir. Siz,  varlığınızın devamını insanları tehdit etmekte, onları sindirmekte görür  ve Atasoy Müftüoğlu'nun, Tarık Tufan'ın, Hüseyin Hatemi'nin yer aldığı  muhayyel bir terör örgütü kurarsanız, o tüyün oraya dikileceği kesindir.
 Gelelim savaşın diğer tarafına. Yani hükümete ve Başbakan'a...
 '12  yıldır iş tutup devletin çeşitli kademelerini teslim ettiğiniz;  faaliyetleriyle gurur duyduğunuz bu Cemaati ve bunların  yapabileceklerini hiç mi görmediniz, hiç mi düşünmediniz?' sorusu taş  gibidir ve aklı eren herkes için önemli bir sorudur.
 Bir başka  taş gibi soru daha vardır. O da 'içerden muhalefete hazır mısınız'  sorusudur. AK parti için, 'bağımsız İslamcı' olarak isimlendirdiğim ve  AK Parti'yi şu ya da bu sebeplerle destekleyip şu ya da bu sebeplerle  eleştiren kitlenin söylediklerine kulak verme zamanıdır.
 Yolsuzluk  iddiaları, olumsuz sosyolojik dönüşüm ve servetin yanlış kullanımı,  kalkınmacı politikaların zararlı etkileri, 'ötekini dinlememe'  alışkanlığı, gençliğin durumu, partideki kimi aktörlerin savunulmaması  gereken davranışları ve benzeri konularda gayet 'içerden' ve gayet  'sert' bir muhalefete hazır olmalı AK Parti. Zira gördüğüm kadarıyla  'içerde' bir enerji birikmektedir. Bu enerji doğru değerlendirilir ve  doğru kullanılırsa AK Parti'nin hayrına bir enerji olacaktır.
 Nükleer  enerjiye karşı olmanın Türkiye'ye karşı olmakla bir tutulmaması  gerektiğini de, Gezi'ye inen herkesin vatan haini olmadığını da, kentsel  dönüşüm denen meselenin büyük yanlışlıklar barındırdığını da,  muhafazakar tosuncukların yedikleri haltları da, gelir dağılımındaki  adaletsizlikleri de, Alevilerin hakları konusunda çok geç kalındığını  da... Konuşmamız gerekiyor ve konuşmalıyız.
 Ne diyordu Puşkin: 'Konuşacağız. Konuşmalıyız. Zira birikmiş çok meselemiz var.'
 Kaynak
Yeni Şafak 25.02.2014
     | 
    |   |   |