KALENDER (NAAT)
seni bütün dillerde anmalıydık
adını hıçkırınca bir yetim gül
ruhumuzun direği sızlamalıydı
ki kuşlar, bizi göç gibi duymalıydı
çiçeklerin cânını koklardın
sadrında evrenin kalbini dinlerdin
kıyafetle biçilmezdi tevâzûn
tevâzûna göreydi esvâbın
sadeliğindeydi en azim görkem
ünvanların makbertaşında dahi
konuştuğu bir miad potasında
önümüzü göremezken ışıktan
seni, ey ibrahim duası, seni
doğal bir şeydi artık: anlayamamak
oysa sen varken yâ sevgili
kardeş soymaz kardeşi, giyerdi
seni bütün yaralarda hissetmeliydik
hilmin, fetânetin dolmalıydık
ismetin, risaletin kokmalıydık
yâdına halel getirmemeliydik
heyhat ki, emaneti koruyamadık
Şair Bilal Yavuz şiirleri
VETO
şiir demledim, ısınsın içimiz
bir ilham yak ‘hard’ günlerin üstüne
ruhundan habersiz ruh çağıran
cesedi yetmezmiş gibi kürk giyen
anlamaz ferşi taca atan dervişten
neyin içine bak, ney içine baksın
ney gibi büküldükçe çıkmazsın
ey halkım, ihracatıyla artığının
ne silahlar üretilirdi bilsen
ki şimdi geçirmezdik panik atak
ötürü moskoftan, haçlıdan, yahudiden
cânı yumuşakça çekilen baharın
başını taştan taşa vuran nehrinin
uçurumdan atlarken ki nezaketi
kıvranmayan açmaz esrârı güllerin
neyin ifadesidir NATO için
‘kimyasal yoksa çocuklar ölebilir’
Bilal Yavuz
YAŞAMA ODASI
gösteri bitti, dağılalım, oysa kavlamaz
çırpındıkça içine çekildiğimiz sevi
en heyecanlı yerinde gelirken ışıklar
oysa yaranın bile kabuğunda vitamin
ve her şeyde yürekçesine çarpan o çağrı
‘haydi ahret yolcusu kalmasın’
bu da kainatın Hipokrat yemini
demirleri ısırarak hayatta kalan
bir maden işçisi kadar fütursuz
ironik davetiyesi ölüm ağabeyin
karla karışık yağan şeyler gibi ve benzeri
inadına ağzından yaşam fışkıran koçlar
seyfullahtan başkasına boyun eğmezken
bu yüzden çelişki addedilen intizam
bu yüzden, göze göz, kısasta hayat var
ne çok patron var, çizmelerden batak
alemin katre-i matemi dünyada
çıvlayan alaşımlar, hozalan iltimas
haylanmaz tüneyişler, raptedilmez fokuslar
belki duyduğumuzdan öte ‘biraz sessizlik’
belki sandığımızdan daha beride sesler
duvarların yüzünde ‘önce iş güvenliği’
erkek olursa Soma, kız olursa Somali
inan hiçbir şey bildiğimiz gibi değildi
Bilal Yavuz
İĞFAL
biraz da uçurtmalar uçursa elimizi
uçurumlar kendini sarkıtsa üstümüze
kaleciler yatırsa ters köşeye forveti
uzaktan atılan üçlük beşliği hak etse
hep dersini alan fekat hiç sınıfı geçmeyen
nayır, nolamaz çağının tilkileri
aslanı devirme hayalinden vazgeçse
bizde ‘eller yukarı’ dua için olsaydı
şerif cemaatten önce camiye varsaydı
binalar kubbelense, Redkid takke taksaydı
imamdan animasyon karakteri çıksaydı
hiç değilse Türkiye cennete dönerdi
görüyoruz mamafih ikna olamıyoruz
ve ciğeri kapıyor eleştirmen kediler
kendi ruhuna dahi yorumsuz yorumcular
köşe kapmaca oynuyor ikbal üzerine
asıl karambol tahtımızın rahat gelmesi
hakemi aldatmaya yönelik harekat
gözleri beynine dönmüş mantık evlileri
kalbini bağışlasa müşterisi çıkmazlar
gel vatandaş hepsi bu piyasada
Bilal Yavuz
HOZAN
ölünmüyor yaşanmadan ölüm dahi
böylesine kudururken yaşarmak
aşkla örülmüş çocukların genzinde
eprimiyor, kanırmıyor, ırgalanmıyorsa
tekeller, diasporalar, faiz lobileri
mutluluğun özlediği şayan yüreklerde
nesli tükenmekteyse umut çiçeğinin
kardeşim, günümüz gelmiş demektir
bombe verip düşlere, ırgatlaşarak
şahadetten pıhtılanmış bu vatanı
yeniden hükümdar kılmak hüküm sürenlere
bize miras kalan tek vasiyettir
insanlık, engin caddelere sığmazken
dar sokaklarda refah içinde koşarken
bir nefhaya bakarken domino taşları
Kanuni’nin yüreği Zigetvar’da atarken
belki de sanıldığı kadar zor değildir
kıyamete hazırlanan cihancığı
daha karizma çöküş için yapılanan
gökdelenleri, savaş cihazlarını
Hakk’a boyun eğdirmeden, ölmeyeceğiz!
Bilal Yavuz
RİCA
metal bulutlardan yağan fosfor öcüleri
yavrusunu kanıyla emziren anneler
bültenlere çıkmadan hatırlanmayan ihvan
birbirine taciz ateşi açan komşular
gülbanksız caddelerde küfrün marşları
insan içine çıkamayışımızdan
bu kadar çok araba / bu denli gür
kriptolu evlerin kozmik odalarında
geleceğe üflenen trajikomik masallar:
dışarının röntgenci gerçeğine
tepeden bakan selvi boylu robotlara
katilden çok yatmayan fesatçılara
asosyallikten devleşen sosyal medyaya
yaşlanan toplu mezarlara aldırmadan
son kullanma tarihi gibi geçen bu müddet
lahdi alkol gibi unutturan bu jön devinim
bu takipsizlik kararı refleks vicdanların
bu havuz medyası doğallaşan günahların
servis etmeden önce bizi çatacak güne
‘keşke biraz ölmesek’ / Rabbim biraz miras
Azıcık hidayete getiren şiir lütfen
Bilal Yavuz
ATEŞ BÖCEĞİ
bu dünya bir bant kaydıdır sayın abone
eksik çevrildiysen lütfen tekrar dene
şu kuru ekmeklerimiz bile
beyzadeler ardından ağlarken
Leyla, bizim mahallenin ne haddine
Hakk’tan Hakk olduğu için korkmayan
seni sen olduğun için sever mi
başlamadan emekliye ayrılsak
faizden uzak durabiliriz belki
zamanın barbileri pek tefeci
zamanın barbileri, zamanın
yalancı baharların körpesi
cehennem kucaklarda; bir günlük kelebek
acıktı mı evladını yiyen annedir
hazımsızsa anne çiğner, iyileşir
şuna da benzer; ateşle dansı seven
azim bir hadis-i şerife rağmen
-hani bizlik bi durum yok amaa! etekleri
ayağımıza dolanmasa iyiydi
Bilal Yavuz
ÇIVGIN
sıhhate bakmaya gittik, yerinde yoktu
dumandan bir kement attık keder üstüne
fazla kiloluyduk, kaldıramadı bizi
uğruna bülbüllerin solduğu: solmayan gül
acep bir yer verir mi bizim gibi dikene
hu hu, kimse yok mu, elma dersem çıkma
hani sözünden çıkmaz ya toprağın çiğde
ne afet! tanımadığının seni sevmesi
karşılıksız çıkan bir açık çek değilse
düştü mü ilk çifteyi hayran basar idole
müminin mümine duası böyle mi
onca sağanağın hatırı var üzerimizde
belki kısa makbul hastanın da ziyareti
morgdan misafir odasına dünyanın
meğer insan da muhtaç yeniden doğmaya
ya Rabbi ne aziz ikramın şu tövbe
odam gibi darmadağın bir şiir yine
Bilal Yavuz
URAĞAN
uçarı göverişler, nobran taşralar
arklarda, erklerin canhıraş sayhası
uyruklarda domuran devinimi nisyanın
belgin kanıtlarıdır yargıcı infazların
hunharca ayıranlar buğdayı başağından
kellesi gövdesine ağır aymazlara
tabi ki cezayı kesecektir
çünkü urgan, çopur derbentlerinde tarihin
değer kaybetmeyen tek birimdir
mihrabsız mihraklar, kekre mihverlerin yağı
göynüyen saçlarını parlatan kalay
-herkeslerin, herkeslerin, herkesler
kendi kürsülerini çifteleyen-
ölüm triplerine giren konfor ***leri
ednadır sarih gazı çekenden
oysa iğfali ifşaydı hannasların
ayandı düğümlere üfleyen kadın
gerilmiş tüylerin ürperten dürtüsünde
doru ışklar zamanıdır muskalarda
ardakların dahi potkal armonisine
kulak vermektir rahmetin sırtlanışı
rağmen bodur fassallar, bukağılar
utkular; budandıkça çoğalacaktır
Bilal Yavuz Şiirleri
DEKADANS
çarmıhları çarmıha germeliyiz kardeşim
yürek tokluğuna hösnüyen güdümleri
gömmeliyiz çanına ve tel örgüleri
zambaklar açmalı çağlayan çavlanlarla
dölekçe kıvrılmalı kavkılar kahralarda
savlet, mukarrer akıbetiyken sırtımızın
sözün dizini kırıp ıhtırtamayız
oysa ayarlıydı saatler mayınlarda
gümlemek istiyordu ağlama duvarları
gövdeleri sıkan sığ tesettürler bir dem
yapışmaz mıydı terli boğazlara
demez miydi –neden şerre harcadın bizi!
hesabın sormaz mıydı rüküş modelden ati
maktül istikbalin katil ninelerinden
kurşunları kurşunlamalıyız kardeşim
idam mangaları berkitemez bendini
öyle bir reform kaynatmalıyız ki
fıtratına dönmeli normlar hiyerarşisi
kimyamız öyle bir füzyona uğramalı ki
gümraheksperler daha bir özünden geçmeli
kağşayan harmanlar, artık püskürtülmeli
Bilal Yavuz
UKDELA
pencere kenarımızdan sızan soğuktun
sımsıcak bir buzul çağıydı adın
asırlardır yokluğuna aşındık
bu yüzden hüzzam bir harita çehre
restore sütunlarda harabedir define
tenhayız, uğrar çoğaltırsın diye
bir hayat ki sessizliğinden örülme
fışkırır elpençe divan harflerimizden
ne Kudüs kaldık, ne Bağdat, ne Kahire
sıra İstanbul’dadır, Amed, Medine, Mekke
boynumuzda Tahran, Beyrut hançeri
yine de fidanlar ekeceğiz tanklara
güller açacak telörgülerimizde
kışınla göğerecek örselenen yanlarımız
kana rağmen bu fütursuz simetri
kanırtılmaz, edilemez deforme
öyle bir yankı ‘olcaz ki!’ acunda
‘kalmıycak!’ ulaşmadığımız Tur
çünkü yakamızda ‘Sabah Yıldızı’
yükseldikçe fevke, kök ‘salıcaz!’ derine
çünkü heyelanlar bize ancak
‘sen benim ifadem ve hızımsın’ kamçısıydı
Bilal Yavuz
ÇAĞIL
yün çiğneyen, keçeyle güreşen efelerin
nasır tutmuş düşlerini bilirim
iffetini kilimlerle dokuyan kızların
bükülen beli, tutulan dizidir yerim
ben hasret, hasret oğlu hasretim
anadolunun bağrına çöreklenen
cihanın en ilahi ittihadının
hayaliyle kadim ocaklardan tüten
naylon toplayan sabiler benimle
sökecek sadrından sahte yürekleri
mezopotamyadan tuna boylarına
orhun vadisinden kızıldenize ezgim
dinmeyecek kıyamete değin
ben hasret, hasret oğlu hasretim
yaprağın ezilirken bestelediği
nesli tükenmeden mücahidlerin
kerbelada doğdum, ayasofyada öleceğim
Bilal Yavuz
BUMERANG
taşlar, saf tuttukça duvar tufana
taşlar, şahitti nemrutlara, karunlara
taşlar vardı, içinden ırmaklar geçen
taşlar vardı, Allah havfından düşen
beton dahi yazları ısınırken
taşlara hakaretti bir gaddar kalbi
arştan bir ihtar gibi arza düşen
camilerden şehadet parmağı gibi kalkan
mübarek karınlara bağlanan
o saat çattı mı dile gelecek olan
taşlar, döndürecek fabrika ayarımıza
gerilince ebabil kanatları azmin
deccal mancınıklardan kıyamet kusan
taşlarınız, dolaşıp bulacak sizi
Bilal Yavuz
OTOBİYOGRAFİ
ben, evi taşlanan, kepengi indirilen
iflas ettirilen babaların evlâdı
aranmayan, sorulmayan, fişlenen, dışlanan
seçim sezonu kapısı durulmayan
doğuda hain, batıda hor görülen
okumaya gitti mi gurbet ellere
kimliğini çekinerek açığa vuran
kavmini söyledi mi yüzler buruşturan
cemaatte kaldı mı köle bilinen
minnetle burs verilen, ben, müslüman kürt
uzman faşistlerce kökeni yok sayılan
benden kebir hasmı bulamazken PKK
terör örgütlerinden mesul tutulan
ben,doğmadankaybeden,ölmeden kazanan
dünyası dar geldikçe, ahreti enginleşen
sabreden, sabreden, sabreden, sabreden
Bilal Yavuz