Türkiye'nin ekonomik büyüme performansı
2013 yılında gerçekleşen birçok ekonomik ve siyasal müdahaleye rağmen, Türkiye ekonomisi temel makroekonomik göstergelerde oldukça iyi bir performans sergilemiştir. Özellikle bankacılık ve kamu maliyesinde meydana gelen olumlu gelişmeler, FED açıklamalarının sınırlı etkisi ve Türkiye'nin ihracat pazarının esneklik kabiliyeti sayesinde, Türkiye ekonomisi beklentilerin üzerinde büyüme göstermiştir.
2013 yılının başından itibaren iyileşme gösteren küresel konjonktürün, gelişmekte olan ülkelerde ekonomik durgunluğa sebep olacağı yönünde bir beklenti oluşmuştu. ABD'de 2008 küresel ekonomik kriziyle başlayan ve beklenenden uzun süren durgunluk, 2013 yılında ekonomik göstergelerde iyileşmelerin gözlemlenmesiyle değişmeye başlamıştır. Ayrıca ABD'de hedeflenen işsizlik oranlarına yaklaşılması, Amerika Merkez Bankası'nı (FED) parasal sıkılaştırma yönünde tahvil alımlarında azaltma politikasına yönlendirmiştir. Özellikle küresel ekonomik kriz döneminde, FED'in bu kararları doğrultusunda artan sermaye akışının yönünün gelişmiş ülkelere değil de gelişmekte olan ülkelere doğru değişeceğine dair bir algı oluşmuştur.
Son 10 yılda yakaladığı büyüme rakamları ile örnek gösterilen Türkiye ise 2013 yılında FED'in tahvil alımında azaltmaya gideceğini duyurması, Ortadoğu'da yaşanan siyasi belirsizlikler ve Mayıs ayının son günlerinde başlayan Gezi olayları, 17 Aralık ve 25 Aralık darbe girişimlerine rağmen beklentilerin üzerinde ekonomik büyüme gerçekleştirmiştir. TÜİK verilerine göre, Türkiye 2013 yılının tamamında 2014-2016 Orta Vadeli Program'da (OVP) öngörülen yüzde 3,6'lık büyüme oranını aşarak Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) bir önceki yılın aynı dönemine göre reel olarak yüzde 4 oranında artmıştır. Ayrıca, Türkiye ekonomisi küresel ekonomik krizin en etkili olduğu 2009 yılının son çeyreğiyle başlayan 17 çeyreklik büyüme serüvenine hız kesmeden devam etmiştir. Bu büyüme oranları ile, 2014-2016 OVP'de kişi başına düşen milli gelirin 2016 yılında 12.670 Dolar ve üzeri seviyesine ulaşmasını sağlayarak yüksek gelirli ekonomiler grubuna dahil olma hedefi, zamanından daha önce gerçekleşecektir.
Türkiye'nin 2013 büyüme rakamları diğer ülkelerle karşılaştırıldığında, kriz senaryosu üretenleri hayal kırıklığına uğratmıştır. 2013 yılı sonu verilerine göre, Çin yüzde 7,7 büyüme rakamı ile yıllık en yüksek ekonomik büyüme oranını gerçekleştiren ülke olmuştur. Endonezya'nın yüzde 5,7 ile Çin'i takip ettiği sıralamada, Türkiye yüzde 4 büyüme oranıyla G-20 ülkeleri içinde GSYH kriteri ile 17. sırada yer alırken, ekonomik büyümede ilk 6'ya girmiştir. Ayrıca 34 üye ülkenin oluşturduğu OECD ülkeleri içinde yüzde 4 büyüyen Türkiye, en yüksek büyümeye sahip olan ülke olarak ilk sıraya yerleşmiştir.
Ekonomik Büyümenin Kaynakları
2013 yılında gerçekleşen birçok ekonomik ve siyasal müdahaleye rağmen, Türkiye ekonomisi temel makroekonomik göstergelerde oldukça iyi bir performans sergilemiştir. Özellikle bankacılık ve kamu maliyesinde meydana gelen olumlu gelişmeler, FED açıklamalarının sınırlı etkisi ve Türkiye'nin ihracat pazarının esneklik kabiliyeti sayesinde, Türkiye ekonomisi beklentilerin üzerinde büyüme göstermiştir. Ayrıca, küresel ekonomideki olumsuzlukların yüksek olduğu bu dönemde hızlı tedbir alacak ve bu tedbirleri kararlılıkla uygulayacak bir siyasi iradenin varlığı, Türkiye ekonomisinin dayanıklı olmasının ve şoklar karşısında etkilenmemesinin başlıca faktörüdür.
Siyasi istikrarın hem sebebi hem de sonucu olan ekonomik büyümeye 2013 yılında en büyük katkının kamu ve özel sektör harcamalarından sağlandığı göze çarparken, Avrupa Bölgesi'nde küresel ekonomik krizden sonra yaşanan toparlanmanın Türkiye'nin ihracat oranlarına pozitif yönde yansıdığı açıkça görülmektedir. Ortadoğu'da yaşanan siyasal belirsizlikler ve çatışmalar, 2013 yılında Türkiye'nin Ortadoğu ülkelerine yaptığı ihracat oranında yüzde 16,2 oranında azalmaya sebep olmuştur. Diğer yandan, 2008 küresel ekonomik krizin AB ülkeleri üzerindeki olumsuz etkisinin azalmaya başlamasıyla Türkiye'den AB ülkelerine olan ihracat oranlarında artış yaşanmıştır. AB-28 ülkelerine yapılan ihracat oranı 2012 yılında yüzde 39 iken, bu oran 2013 yılında yüzde 41,5 olarak gerçekleşmiştir.
2013 yılının son dönemine ait verilere göre, dünya ticaretinin iyileşme seyrine girdiği ve bu iyileşmede en büyük rolü Avrupa ülkelerinin oynadığı görülmektedir. Küresel ekonomik krizin bu ülkeler üzerinde etkisini kaybetmeye başlamasının, Türkiye'nin ihracat oranlarına pozitif yönde katkı sağlaması beklenmektedir. Türkiye'nin en büyük ticaret ortağı olan Avrupa ve diğer ülkelerde görülen iyileşmeler, ekonomik büyümeye ihracatın katkısını artıracaktır. İç talebin yanısıra ihracatta beklenen artış 2014 yılında Türkiye ihracatına ivme kazandıracaktır. 2013 ekonomik büyüme oranında iç talebin ve tüketimin katkısı ihracata göre daha fazla olduğu için, 2014 yılında öngörülen ihracattaki artışın hem hedeflenen yüzde 4 büyüme oranının artışına katkı yapması hem de yurtiçi tasarruflara olumlu yansıması ve cari açığı azaltması beklenmektedir.
30 Mart Seçimleri Sonrası Ekonomi
2002 yılında AK Parti'nin iktidar olmasıyla başlayan tek parti iktidarına yönelik girişimlerinin hedefi, 12 yıl gibi uzun bir süre tek elden yönetilen ekonomidir. Bu süreçte defalarca sekteye uğratılmaya çalışılan siyasal istikrar, 2013 yılının ikinci çeyreğinden bugüne güçlü baskılara mâruz bırakılmıştır. 2013 Mayıs ayında IMF ile yeni bir stand-by anlaşması imzalamayarak ekonomisine olan güvenini ortaya koyan Türkiye'de, ekonomik algıyı değiştirmek ve eski düzenin alışkanlıklarını yeniden hayata geçirmek isteyenler için Gezi olayları bir gerekçe olmuştur. Gezi olaylarıyla oluşturulmak istenen Türkiye'nin siyasi bir kaos yaşadığı algısı ülke risk priminin artışıyla sonuçlanmıştır. Aynı şekilde, 17 Aralık darbe girişiminin ekonomideki etkisi Merkez Bankası'nın faizleri yükselterek döviz kurunun daha yüksek seviyelere çıkmasına sebep olmuştur.
Ancak, 30 Mart yerel seçim sonuçlarının siyasi risklere yönelik endişeleri hafifletmesinin ardından uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının yapacağı olumlu yorumların ilk sinyalini Fitch, Türkiye'nin BBB- olan notunu teyit ederek piyasaya yönelik negatif beklentileri boşa çıkararak vermiş oldu. Sırasıyla Moody's ve S&P'nin açıklaması beklenen notların, siyasi istikrarın sağlanmasıyla olumlu geleceği beklentisi oluşmuş durumdadır.
2023 yılına 10 yıl gibi bir sürenin kaldığı düşünülürse, ekonomide belirlenen hedeflere ulaşılması, başta da yıllarca ekonomik vesayet olarak adlandıracağımız yapısal sorunları çözme konusunda ortaya konulacak iradeye güvenoyunun verildiği anlamını taşımaktadır. Alınan güvenoyu, yapısal problemleri çözmek için başlatılan mevcut projelerin bir an önce hayata geçirilerek tamamlanması ve sürdürülebilir ekonomik büyüme açısından önemli bir fırsattır. Tüm şoklara rağmen güçlü ve kararlı yapısal uygulamalarla ayakta kalan ekonomide izlenmesi gereken rota, yapısal sorunlara yönelik yaptırımların hızlandırılması, kaos çabaları yerine 2023 hedeflerine odaklanılması ve makroekonomik göstergelerin stabil tutulmasıdır.
Kaynak:Yenişafak gazetesi
Burda ki yazıda da ekonomik göstergeler ve gelişim süreci gayet güzel açıklanmış.
|