01-08-2015, 20:42
|
#2
|
|
Bir yerde M.Kemal Paşa'nın İngiliz himayesini kabul etmeyene karşı verdiğim cevap:
Mustafa Kemal Paşa'nın manda hakkındaki görüşleri iktidarını sağlamlaştırdıktan sonraki manda hakkındaki görüşleri ile zıttır.
Pera Palas'taki İngiliz mandası görüşmeleri olayından (M.Kemal'in harfi harfine söylediklerini yukarıya yazdım, yazdıklarım söylediklerinden -kitaptakinden- farklı değildir) sonra Samsun'a çıkar. Anadolu'da Erzurum, Sivas, vs. gibi gerçekleştirdiği kongrelerde İngiliz ya da Amerikan mandası tartışmaları olur. Hangisi daha iyidir diye.
Mesela M.Kemal 1927'de Nutuk'ta bu kısımları makaslamıştır. 7-8 sene önceki olanlarına unutmasına imkan yok herhalde, bilerek makaslamıştır. Ve senelerce de ilk okullarımızda masa başında uydurularak yazılmış kongre maddeleri bizlere öğretilmiştir. Okul yıllarını hatırlayan herkes bu tarih derslerini de hatırlayacaktır.
Yani ulusun bağımsızlığı ve bölünmez bütünlüğü gibi söylemler o kongrelerde geçmemektedir ve sonradan maddeler halinde uydurularak ilk okullarda öğretilmiştir.
O kongrelerde manda konuşulmuştur. İngiliz vizesi ve kontrolünde yola çıkan M.Kemal yine Karadeniz'de tek İngiliz kontrolünde olan Samsun şehrine çıkmıştır. Kongrelerde de o mu daha iyi bu mu diye görüşülmüştür.
Hatta kongreler esnasında bir Amerikan heyeti de ziyarete gelir. Çay içmeye gelmedi herhalde bunlar. Bunlar gelirken "Yaşasın Wilson İlkeleri!", "12. İlke!" pankartları ile karşılanırlar.
Meşhur bizimle ilgili olan Wilson İlkesi 1918'de oluşturulmuş ilkelerden biri idi: Türklerin çoğunluk olduğu yerde bağımsız bir Türk devletinin kurulması.
Mandanın anlamı aslında şudur, yine devletin bağımsız olmasıdır ama büyük bir devlete sırtını dayayarak kalkınmak, reform yapmak, gelişmektir. Yani bağımsızlığın ihlal edilmesi değildir. En azından o günlerde manda denince bu anlaşılıyordu. Kongrelerde de zaten Amerika mı İngiltere mi diye bu tartışılmıştır.
Mandacılığın bir suçlama, hain ilan etme, aşağılama haline gelmesi savaştan ve cumhuriyetin kurulmasından sonradır. Ne zaman bizde yabancı düşmanlığı başlar işte o zaman mandacı diye onu bunu aşağılama da başlar.
Mesela Halide Edip Adıvar, kadın başına Anadolu'ya gelmiş ve Milli Mücadele'ye katılmıştır. Entelektüel bir kadındır. Ülkesinin gelişmesini ister. Amerikan mandasını savunur. Anadolu'ya gelince ama hayalkırıklığına uğrar "biz millete hizmet etmeye geldik, tek bir kişiye değil" diyerek şikayet eder. Çünkü M.Kemal'in ortamdan ve elindeki geniş selahiyetten yararlanıp tek adam olma hevesini görür.
İşte o günlerin atmosferi böyledir. Manda bağımsızlığa engel olmayan büyük bir devletin kalkınma hamlelerine yardımcı olan bir görüş olarak görülür. Bu tartışmalar, İstanbul dahil Ankara, Anadolu'da da görüşülür, M.Kemal gittiği kongrelerde de bu görüşülür. Herkesin kafasında bu vardır çünkü.
Ama ne zaman Lozan imzalandı, cumhuriyet kuruldu ve tek adam rejimi sağlamlaştı. İşte ondan sonra biat etmeyenler mandacı ilan edildi. Bunlardan biri de Halide Edip Adıvar'dır.
Biat etmeyenler mandacı ilan edilip tasfiye edildiği gibi yöneticiler de sanki hiç mandacılıktan bahsetmemişler gibi, eskiden sanki karşıymışlar gibi ve ta en başından aslında Milli Mücadele'yi düşünmüşler gibi yansıtılmak için kongrelerde konuşulanlar makaslandı.
Bağımsız bir Türk devleti savunucusu gibi gösterdiler kendilerini. Halbuki zamanında onlar da manda yanlısı idi. Ayrıca ilk günlerde "Türk ve Kürt" diye bahsetmişlerdir Türkiye'den. Sonradan o Kürtlük çıkarılmıştır.
Ardından gelen hamleler zaten İngilizlerin istediği hamlelerdi. Bu hamleler hep İngiliz kontrolünde oldu zaten. İngilizler Osmanlı'nın parçalanmasını istiyordu, İslam birliğinin bitmesini istiyordu ve hilafetin yok edilmesini istiyordu çünkü halifeleri yok ettikçe arkasından yenileri geliyordu, bu yüzden direk hilafet yok edilmeliydi.
M.Kemal'in "Türk ve Kürt" olarak ortak düşündüğü Türkiye, mandacılık, İslamcılık gibi İzmir İktisat Kongresi'ne kadar da hilafetçi görüşü vardı.
Fakat savaş bitmiş ama İngiltere hala Lozan'ı geciktiriyor. Çünkü istedikleri var.
Şimdi düşünün, bir savaş kazanmışsınız ki bize öyle yansıtılıyor. Savaşı kazanan taraf antlaşma koltuğuna diğer taraflara üstün olarak oturur. Saygı görür, sözü geçer, onun istekleri ağır basar. Ama tam tersi olmuştur. İsmet Paşa'nın bir tek ensesine tokat atmadıkları kalmıştır. Lozan Antlaşması görüşmelerini okuyup da gözünden yaş gelmeyecek bu toprağın çocuğu yoktur.
Siz kimin vatanının toprağını masa başında satıyorsunuz? Siz kim oluyorsunuz da Müslümanların İslam birliğini yıkıyorsunuz? Kim oluyorsunuz da hilafetçi iken İngiliz istedi diye hilafeti kaldırıyorsunuz? Hani zafer kazanmıştık? Hani o Yunan zaferi dediğiniz büyük bir zaferdi? Ondan yüzlerce bayram çıkardınız sırf kendi rejiminizi propaganda ile güçlendirmek adına. Yunan harbi ile 9000 bin insan ölürken Çanakkale'de bu sayı yüz binleri geçmiştir! Ama bayramlarınızı Yunan harbi üzerinden kuruyorsunuz. Yunan lideri Venizelos bile görüşmelerde İsmet Paşa'ya dedi, İngiliz bizi çarpıştırdı, bizi kandırdı, meyvesini kendi yiyor, diye, yani petrol. İngiliz önce Yunan'ı destekledi, Anadolu'ya kadar girdiler, sonra Yunan'dan desteğini çekti, M.Kemal'i destekledi.
İzmir İktisat Kongresi'ne gelirsek. Haim Naum'u herkes bilir herhalde. Hahambaşı. Gazi Paşa İzmir Yollarında kitabını da herkes bilir herhalde. Bu konuları araştıranlardan bahsediyorum. Yoksa alakasız insanların haberi bile olmaz. İşte M.Kemal o güne kadar hilafetçi, İslamcı, şeriatçı konuşurken bir anda İngilizden haber getiren Haim Naum ile görüşünce söylemlerini değiştirir.
Oradan buradan bulunan M.Kemal'in o İslamcı konuşmaları hep o görüşme tarihinden önceki konuşmalarıdır. Ama oradan sonra artık gerçek düşüncelerini ortaya sunar "Arap oğlunun yaveleri" "İkra bismirabbike safsatası" vesaire gibi.
İşte oradan sonra hilafet kaldırılır.
5 sene İngiliz işgali altında kalan İstanbul'a henüz müdahale edilmez Yunan İzmir'i terk ettikten sonra dahi.
İngiltere koskoca İstanbul şehrini 5 sene işgal edecek sonra tek kurşun atmadan İstanbul'u terk edecek!!! Neden
Çünkü kendi istediklerini yerine getirecek olanlar var ise, ne gerek var ki işgal ile İngiltere ekonomisinin, askerinin enerjisini harcamaya?
Diplomatik zafer varken ne gerek var?
Türkiye Büyük Millet Meclisi milletvekilleri Lozan'a karşı idi çünkü bunun bir vatana ihanet, vatanı satmak olduğunu biliyorlardı ama M.Kemal ne yaptı? Elindeki geniş selahiyet (diktatörlük) kullanarak meclisi fesih etti.
Herkesi susturdu.
Ardından vatana ihanet antlaşması olan Lozan imzalandı. Savaşarak kazanılan topraklar masa başında verildi. Hilafet verildi. İsmet Paşa görüşmelerden çıkarken gazetecilere "ne istedilerse verdik" dedi.
Lozan aslında kiraya verme işlemidir. Ama kontrotın sonuna gelinmektedir.
Topraklar verilip, hilafet de İngiltere'nin isteği üzere kalkınca ve M.Kemal'den yapacaklarına dair gerekli sözler alınınca da İstanbul'dan İngiltere tek kurşun atmadan çekilir ve Kemal Paşa günler sonra İstanbul'a gelir. Yani öyle denize dökme olayı falan yalandır, efsanedir. Yunan da denize dökülmüş değildir, rahatça gitmiştir Yunan, şehri bile yakmışlardır. Vakit bol ne de olsa.
Ardından gelen Atatürk ilke ve inkılapları uygulamaları ise zaten herkesin malumu... Verilen sözlerin uygulaması...
Yani tarihte herhalde bu bir ilktir, sen bir zafer (sözde) kazanmışsın ama yendiğin düşmanının kültürüne geçiyorsun.
Mezarı bile Yunanistan Akropolis'inin aynısı. Kimi kandırıyorsunuz acaba?
|
|
|