Tekil Mesaj gösterimi
Alt 07-12-2016, 16:03   #6
Kullanıcı Adı
Cihandar
Standart
Gazi Giray Han I

Gazi Giray Han I Kırım hanı. 1503 yılında Kırım?da doğdu. Kırım hanlarından Birinci Mehmed Giray?ın oğludur. Mehmed Giray 1523?te Astragan?ı fethederek Nogayları itâat altına aldı ise de bir gece baskını ile şehid edildi. Yerine geçen Birinci Gâzi Giray hanlığa getirildi (1523). Ancak hanlığı, Osmanlı Devleti tarafından kabul edilmedi. Osmanlılar, Kırım beylerinin reisi Şirin Memiş Beyle anlaşarak Birinci Gâzi Giray?ın amcası Saâdet Giray?ı han seçtiler (1524). Hanlıktan alınmasından üç ay sonra bir karışıklık sırasında öldürüldü.

Gazi Giray Han II

Kırım hanlarından. Devlet Giray?ın oğludur. Mehmed Giray?ın hanlığı zamânında Özdemiroğlu Osman Paşa kuvvetleri safında İran seferine katıldı ve büyük yararlıklar gösterdi. Bu seferde İranlılara esir düştü ise de bir yolunu bularak kaçmaya muvaffak oldu. İstanbul?a geldiği sırada, birâderi İslâm Giray?ın vefâtı vukû buldu. Kırım Hanlığına tâyin edilerek memleketine gönderildi (1588).

Kırım hânı olarak ülkesine dönen Gâzi Giray, kardeşi Fetih Giray?ı Kalgaylık ve diğer kardeşi Adil Giray?ın oğlu Baht Giray?ı Nûreddînlik makâmına getirdi. Gâzi Giray, 1593 ve 1594 yıllarında, dâvet üzerine iki defâ Avusturya Seferine katıldı. Lehistan içlerinden geçerek süratle orduya yetişen Gâzi Giray, bu iki seferde de mühim yararlıklarda bulundu. 1596 Eğri Sefer-i Hümâyûnunda ise kendisi Eflâk?ta kalarak kardeşi Kalgay Fetih Giray?ı büyük bir kuvvetle yardıma gönderdi.

Eğri muhârebesinde büyük hizmeti görülen Fetih Giray, Veziriâzam Cağalazâde Sinan Paşanın tavsiyesiyle Kırım hanlığına tâyin edildi. Ancak Gâzi Giray Han bu tâyine usûlsüz olduğu gerekçesiyle karşı çıktı ve Kefe?ye geldi. Bu arada Tatarların ileri gelenleri de Gâzi Giray?dan memnun olduklarını belirterek yerinde kalmasını istediler. Nihâyet Cağalazâde Sinan Paşanın yerine geçen Vezîriâzam İbrâhim Paşa, Gâzi Giray?ı tekrar Kırım Hanlığına tâyin ettirdi (1597).

Gâzi Giray, bu ikinci hanlığında birincide olduğu gibi devlete bağlılığı ve tebaası üzerindeki sevgi ve otoritesi ile memleketi iyi idâre etti. Savaşlara katıldı ve büyük hizmetlerde bulundu. Vakarlı ve ciddî bir zât olan Gâzi Giray?la temas edenler, kendisinin ilim ve fazîletini övmektedirler. Şâirliği de meşhur olup, Türkçe, Farsça ve Arapça şiirler yazdı. Memleket müdâfaası için yıllarca serhatlarda kalan ve düşmanla çarpışan Gâzi Giray?a, bu hizmetlerine karşılık olarak Silistre sancağı dirlik olarak verildi. Ayrıca otuz bin altın cep harçlığı ihsân olundu.

1608 Martında tâundan vefât eden Gâzi Giray, Bahçesaray?da babasının yanına defnedildi. Hanlığı 20 seneden fazladır. Gâzi Giray?ın Avusturya Seferi esnâsında kendi el yazısıyla pâdişâha takdim edilmek üzere Hoca Sâdeddîn Efendiye göndermiş olduğu 1598 târihli bir gazelinin ilk ve son beyitleri:

Biz mücâhid kulunuz terk ederiz cân ü seri

Pâdişâhım ne diyem, sonra duyarsın haberi

.......

Azmeder oldu gazâyı, sefere Sultânım

Kıl ana hayr-ı duâ, ol da kulundur iş eri

Gazneli Mahmud

Gazneliler Devletinin en büyük hükümdârı, Hindistan Fâtihi ve büyük Türk ve İslâm kahramanı. 2 Kasım 971 (H.361) târihinde doğdu. Babası Gazneliler Devletinin kurucusu Sebük Tegin, annesi ise Zâbulistan bölgesinden asil bir âilenin kızıydı.

Daha gençlik yıllarında devlet idâresinde görev almaya başladı ve babasının yanında katıldığı savaşlarda cesâret ve zekâsıyla kendini gösterdi. Babası Sebük Tegin?in vefâtı üzerine, orada bulunan küçük kardeşi İsmâil, yerine geçti ise de, Sultan Mahmûd, hemen Gazne?ye giderek, mülkünü kardeşinin elinden aldı ve saltanatını îlân etti (997). Sâmânîlerin elinde kalmış olan Buhârâ, Horasan, Herat, Belh, Bust ve Kâbil?i zaptetti. İran ve Irak taraflarında hüküm süren Şiî Büveyhîler (932-1062) ile önce savaş ve sonra sulh ederek saltanatını tanıttı. Şâfiî âlimi Ebû Hâmid İsfahânî?yi Bağdat?taki Abbâsî halîfesine gönderdi. Halîfe el-Kadir (991-1030), Gazneli Mahmûd?un elçisini memnûniyetle karşıladı. Yeni hükümdâra saltanat alâmetlerinden hil?at, tâç, bayrakla birlikte, sâhip olduğu ülkelerin ?Ahid?ini gönderip, ?Yemînü?d-Devle?, ?Velî Emîrü?l-Mü?minîn? ve ?Emîrü?l-Mille? lakaplarını verdi. Sultan, gönderilenleri kabulden sonra İslâm dînini yaymak ve İslâm düşmanlarıyla mücâdele etmek için her yıl Hindistan?a sefer yapmayı vâdetti. Bundan sonra, başşehir Gazne?de büyük bir merâsimle hil?ati ve tâcı giyen Mahmûd, Abbâsî Halîfesi El-Kadir adına hutbe okuttu.

Sultan Mahmûd, sırasıyla Horasan ile bugünkü Afganistan ve Belûcistan denilen ülkeleri tamâmen hükmü altına aldı. Mâverâünnehir Hânı İlikHan ve sonra Kadir Hanla savaşarak, Ceyhûn?un ötesine ve Harezm?e kadar sınırlarını genişletti. Şiî Büveyhîlerden İran ve Irak taraflarında Rey, İsfehan, Kazvin, Sâve, Zencan, Ebher şehir ve kalelerini alıp, sapık akımlara kapılanları şiddetle cezâlandırdı. Râfızîliği ve felsefî ideolojilere âit kitapları imhâ ettirip, yıkıcı faaliyetlere katılanları sıkıca tâkip ettirdi.

Gazneli Mahmûd, böylece ülkesinin kuzey cephesini emniyete aldıktan sonra, tahta çıkarken yaptığı yemine ve verdiği söze sâdık kalarak, Hint seferlerine başlamaya karar verdi. Eylül 1000 târihinde ilk Hind Seferine çıkan Sultan Mahmûd, bu târihten 1027 yılına kadar Hindistan?a on yedi büyük sefer düzenledi.

Birinci seferine Eylül 1000 târihinde çıktı. Kabil?in doğusunda Lamgan bölgesinde Hintlilerin elinde bulunan birkaç kaleyi zaptederek geri döndü. Sultan Mahmûd?un İkinci Hind Seferi, Vayhand Racası Caypal?e karşı oldu. 27 Kasım 1001 târihinde Peşaver yakınlarında yapılan savaşı Gazneli ordusu kazandı. Caypal on beş kadar oğlu, torunu ve büyük kumandanlarıyla esir düştü. Sultan Mahmûd?un eline, bu zaferden sonra muazzam bir ganîmet geçti. 1004 yılında Bhatiya bölgesi racası Beci Ray üzerine yürüdü. Bu seferde Bhatiya Racalığının bütün bölgelerini ele geçirdi. Bölgede mescitler ve minberler inşâ ettiren Sultan, İslâmiyetin esaslarını öğretmeleri için âlimler de tâyin etti.

Sultan Mahmûd, dördüncü seferini Multan üzerine yaptı. Multan Hâkimi Ebü?l-Feth Dâvûd, Karmatî bozuk inanışına sâhipti. Gazne ordusunun üzerine geldiğini haber alan Ebü?l-Feth şehri terk ederek İndus Nehri üzerindeki bir adaya kaçtı. Multan?ı zapteden Sultan, buradaki Karmatîleri cezâlandırdı. 1008 yılında Multan?ın yeni vâlisi Suhpal?ın Müslümanlığı terk ederek Moğol dînine dönmesi üzerine, Sultan Mahmûd çetin kış şartlarına rağmen Beşinci Hint Seferine çıktı. Multan önünde yapılan savaşı kazanarak, Suhpal?ı tutuklatıp Multan ve çevresinin idâresini komutanlarından Tegin Hazin?e bırakarak Gazne?ye döndü. Aynı yıl Kuzeybatı Hindistan ve Pencab bölgesi racalarının İslâmiyetin yayılmasını önlemek üzere faaliyete girişmeleri üzerine tekrar harekete geçen Sultan Mahmûd, müttefik kuvvetlere karşı Vayhand şehri ovasında yapılan muhârebeyi, ağır kayıplar vererek kazandı. Ancak, bu savaş ile Kuzey Hindistan racalarının kuvvetleri ezilmiş ve Pencab yolu Müslüman-Türk orduları için güvenli bir hâle getirilmiş oldu.

Sultan Mahmûd, Ekim 1009 târihinde büyük bir ticâret merkezi olan Narayyanpur?u zaptetti. 1010 târihinde çıktığı seferde Multan?ı bütünüyle fethetti. Müslümanlara eziyet eden Karmatîlere ağır bir darbe daha indirildi. 1014 târihinde çıkılan Dokuzuncu Hint Seferinde Nandana Kalesinin fethinden sonra Keşmir üzerine yüründü. Keşmir kuvvetleri iki defâ bozguna uğratıldı. Bu zaferin Hindistan?daki yankıları pek büyük oldu ve İslâmiyet en uzak yerlere kadar yayıldı.

Sultan Mahmûd, onuncu seferini, Hintlilerce mukaddes bilinen pek çok tapınak ve putun bulunduğu Thanesar şehrine yaptı. Hiçbir mukâvemetle karşılaşmadan şehre giren Sultan, bütün putları kırdırdı. ?Çakrasvami? adındaki en meşhur putu Gazne?ye götürerek halka gösterdi. Bu zafer, Hinduların, Müslümanları tanımalarına sebep oldu. Bunun netîcesinde pek çok kimse İslâmiyetle şereflendi. 1015 yılında Keşmir yolu üzerine Lokhot Kalesini kuşattı ise de şiddetli kış yüzünden bir netîce elde edemeyerek geri döndü.

Hint dünyâsı, Sultan Mahmûd?dan o derece yılmıştı ki, herhangi bir yere sefere çıksa şöhreti ondan önce varıyor ve şehirler korkudan teslim oluyordu. On ikinci seferini zengin ve bayındır bir ülke olan Kanave?a karşı yaptı. Sirsava Kalesini zaptetti. Baran (Bulendşehr) Kalesi önüne geldiğinde Raca Hardat, Sultânı karşılayarak Müslüman olduğunu bildirdi ve şehri teslim etti. Onunla birlikte 10.000 taraftarı da İslâmiyeti kabul etti. Mahmûd Han, sefere devamla Cumne ile Ganj nehirleri arasında bütün şehirleri aldı. 20 Aralık 1018?de de asıl hedefi olan Kanave?i fethetti. Bu seferden tahmînen üç milyon dirhem para, altmış bin esir ve beş yüz fil ganîmet ile dönüldü.

1020 yılında Kalincar, 1021?de Keşmir ve 1022?de tekrar Kalincar racaları üzerine seferler düzenleyen Sultan, bunları itâat altına aldı. On altıncı ve en meşhur seferleri Somnat üzerine yaptı. Bu şehirde bulunan kutsal bir tapınaktaki put her yıl yüzbinlerce Hindû tarafından ziyâret edilir ve en kıymetli mücevherlerle süslenirdi. Sultan Mahmûd, bunu işitince bu sapık inançla birlikte o putu da yıkmaya karar verdi. Bu sâyede Hintliler arasında İslâm dîninin yayılması da çabuklaşmış olacaktı. 18 Ekim 1025 târihinde otuz bin atlı ve yüzlerce gönüllüden meydana gelen orduyla harekete geçen Sultan, 8 Ocak?ta Somnat?ı zaptetti. Tapınağa girdikten sonra müezzine, tapınağın üzerine çıkarak ezân okumasını emretti. Tapınaktaki putların tamâmını kırdırdı. Rivâyete göre, tapınaktaki ganîmetten Sultân?ın payına düşen beşte bir malın değeri yirmi milyon dînâr idi. On yedinci seferinde ise Karmatî olan Mansura hâkimi Hafif?i cezâlandırdı.

Yemînüddevle Mahmûd Gaznevî, cihangirâne fetihleri yanında, âlim bir zât olup, ilme ve sanata büyük önem verirdi. Sultan?ın sarayında her gün âlim ve şâirlerle devamlı ilmî müzâkereler yapılırdı. Sultan bu toplantıların birçoğuna kendisi de iştirâk ederdi. Sultan Mahmûd?un adına birçok eserler yazılmış olup, kendisine takdim edilmiştir. Firdevsî?nin Şehnâme?si bunlardan biridir. Ehl-i sünnet âlimlerinin yetiştirilmesine büyük gayret sarf eden Gazneli Mahmûd, Râfızî ve bid?at ehline karşı sert, hak mezhep ve ehline karşı pek yumuşaktı. Dîne, medeniyete hizmetleri pek büyük oldu. Parlak bir devir açtı. Ebü?l-Hasan-ı Harkânî hazretleri onun zamânında yaşamış en büyük İslâm âlimlerinden biridir. Otuz üç sene adâlet ve muvaffakiyetle saltanat sürüp, 1030?da Gazne?de vefât etti. Gazne?deki türbesi pek mükemmel ve müzeyyendi. Yerine oğlu Celâlüddevle Muhammed geçti.

Sultan Mahmûd, ömrünün kırk beş senesini savaş meydanlarında dâimâ hareket hâlinde geçirdi. O, Türk-İslâm dünyâsının yetiştirdiği en büyük hükümdârlardan biridir. Son derece cesûr ve o derece de ihtiyatlıydı. Âlimleri toplayıp çok hürmet ve ikramda bulunurdu. Onların kalplere feyiz veren sohbetlerinden faydalanırdı. İslâmiyeti yaymak gâyesiyle, iki cephede faâliyette bulundu. Hindistan?daki putperest Berehmenler ve Mısır Fâtımî Devleti'nin (909-1171) yoğun propagandası ile İslâm ülkelerinde yayılan, yıkıcı Râfızî-Bâtınî hareketleriyle mücâdele etti. Berehmenleri her yerde mağlûbiyete uğrattı. Buna karşılık Râfızîliği sıkı tâkip edip, ideolojilerini yasaklayıp, yıkıcı ve bölücü eserlerini imhâ etmesine rağmen, faaliyetlerini bütünüyle ortadan kaldıramadı. Lâkin yayılmasını büyük ölçüde önledi.

Devletin menfaatlerinin gerektirdiği her çâreye başvuran bir hükümdârdı. Hâdiseleri isâbetlice değerlendirmekte pek mâhirdi. Ordusu özel tâlim ve terbiye ile yetiştirilen ve sultânın şahsî birliklerini meydana getiren ?Hassa Ordusu? ile ganîmetten hisse alan ?Gönüllüler?den meydana gelirdi. Gaznelilerin savaş gücünün büyük bir kısmını gönüllüler meydana getirirdi. Sultan Mahmûd, İslâm ülkelerinden, vazîfeli adamları aracılığıyla gâziler toplattığı gibi, sefer zamanlarında her taraftan gelerek kendiliklerinden orduya katılanlar da kalabalık bir miktara ulaşırdı. Sultan Mahmûd, bu sistem sâyesinde, Orta Doğuda cihâd yapmak arzusunda olan gayretli Müslümanlar ile zararlı faaliyetlerde bulunarak sosyal bünyeyi sarsabilecek işsiz güçsüzleri başka bölgelere seferber ederek, onlara yeni imkânlar temin ediyordu. Böylece, zâlim olmayan, bir disiplin altında toplanabilen bu insan gücünü, ülkelerine problem olmaktan çıkarıyordu. Hindistan seferleri netîcesinde Gazneli Devleti, sınırlarını genişletip, çok zenginleşti. Gazne şehri parklar, bahçeler, zafer âbideleri, câmiler ve Ulu Câmi gibi mîmârî eserlerle süslenmişti. Ayrıca Belh, Nişâbur gibi büyük şehirler de, o devrin en güzel ve bakımlı beldeleri hâline gelmişti.

Gazneli Mahmûd, kalabalık orduları sevk ve idârede muktedir, üstün bir kumandanlık kâbiliyetine sâhipti. Her türlü iklim ve tabiat şartlarına göre savaş usûlü tatbik etmek, malzeme temin etmek, askerî birlikler yetiştirmekte de askerî bir dehâsı vardı. Hindlilere karşı iyi tâlimli okçu tümenleri kullanmış, Mâverâünnehir, Harezm ve Büveyhîler seferlerinde, bu ülkeler ordularının savaşmağa cesâret edemedikleri filleri ileri sürmüştü.

Gazneli Mahmûd, gerek iyi idâresi, gerekse hak severliği ve adâletiyle yüzyıllarca sevilmiş örnek devlet adamlarından biridir.

Gıyâseddîn Keyhüsrev II

Hacı Giray I

Kırım Hanlığının kurucusu. Cengiz?in oğlu Cuci?nin küçük oğlu Tokay Timur?un neslinden olup Litvanya?da Troki?de doğdu.

Babası Gıyâseddîn Han, Altınordu devleti içindeki taht mücâdeleleri sebebiyle Litvanya?ya gitmişti. Gıyâseddîn Han taraftarı olan Şirin, Kongurat ve Berin kabileleri de Kırım?a göç etmişlerdi. Hacı Giray, babasının başlattığı mücâdeleyi devam ettirerek, 1426 yılında hanlığını îlân etti. Adına para bastırdı. Kırım limanlarına hâkim olan Cenevizlilerle savaştı. Osmanlılarla anlaşıp, Cenevizlileri sıkıştırdı. Moskova prensliği ve Lehistan?la da, dostane ilişkiler kurdu. Altınordu hanları ile mücâdele etti. Topraklarını Kıpçak bozkırlarına doğru genişletti. Devlet teşkilâtlarında Altınordu devletini örnek aldı. Kırım limanlarında ticâret faaliyetlerinin yoğun olması sebebiyle geniş bir gümrük teşkilâtı kurdu.

1466 yılında başşehri Bahçesaray?da vefât etti
Türkiye Selçukluları sultanı. Birinci Alâeddîn Keykubad?ın büyük oğludur. 1228 yılında Atabeyi Mübârizüddîn Ertokuş?la birlikte Erzincan?a gönderildi. Küçük kardeşi Kılıç Arslan veliaht olmasına rağmen, İkinci Keyhüsrev, babasının ölümü üzerine Türkiye Selçukluları sultanı oldu (1237).

İkinci Gıyâseddîn Keyhüsrev?in ilk yılları, saltanat kavgalarıyla geçti. Bu sırada Moğol zulmünden kaçan göçebe Türkmenler, doğu tarafından Anadolu?ya girdiler ve çeşitli bölgelerde iskân edildiler. Bid?at bilmeyen hâlis Müslüman Türklerin sâfiyetinden ve çeşitli sıkıntıları olan kesif göçebe nüfustan faydalanmak isteyen kötü kimseler türedi. Peygamberlik iddiâsı ile ortaya çıkan Baba İshak, göçebelere yeni bir devir müjdeleyerek bâzı câhil Türkmenleri etrâfında topladı. Babaîler adıyla tanınan bu Türkmenler, isyân ederek, birçok beldeyi tahrip ettiler. 1240 senesinde Kırşehir?in Malya Ovasında yapılan savaş sonunda Babaîler mağlûp edilerek, isyân bastırıldı.

Anadolu?da Babaî isyânından hemen sonra Moğol istilâsı başladı. Sultan İkinci Gıyâseddîn Keyhüsrev, Moğol istilâsını durdurmak için harekete geçti. Sivas?ın doğusundaki Kösedağ mevkiinde Moğolları karşıladı. Moğollar, Selçuklu öncü kuvvetlerini, bir manevra ile perişan edince, ordu geri çekildi (Bkz. Kösedağ Savaşı). Geri çekilme ile 1243 senesi Temmuz ayında bozgun başladı. Moğollar Kayseri?ye kadar geldiler. Müstahkem Kayseri şehri, şiddetli hücumlar netîcesinde teslim oldu. Moğollar, Kayseri?de büyük katliâm ve yağma yaptılar. Moğol komutanı Baycu Noyan, senelik vergi karşılığında antlaşmaya râzı edildi. Gıyâseddîn Keyhüsrev ise, Menderes taraflarına gitmişti. Antlaşmadan sonra Konya?ya geldi. 1246 yılında Kilikya üzerine sefere giderken Alanya?da vefât etti.

Hacı Giray II

Kırım hanı. 1648 yılında Kırım?da doğdu. Kalgay Kırım Giray?ın oğludur.

İkinci Viyana kuşatmasına katıldı (1683). Bu sırada Kırım hanı olan Murat Giray?ın ihaneti üzerine, muhâsara bozgunla neticelendi. Sancak-ı şerîfi düşman eline geçmekten Hacı Giray kurtardı. Savaş sonunda Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Kırım Hanı Murat Giray?ı vazifesinden alıp, yerine Hacı Giray?ı tâyin etti (1683). Hacı Giray?ın hanlığına karşı çıkan Şirin Kabilesi ve bâzı Kırım beyleri, ayaklandılarsa da duruma hâkim oldu (1684). Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın Viyana bozgunu sebebiyle idamı üzerine, İstanbul?daki en büyük desteğini kaybetti. Kırım?da kendisine karşı tekrar isyan başlaması üzerine hanlıktan alınan Hacı Giray Rodos?a gönderildi (1684). Yerine Selim Giray Han tâyin edildi.

1689 yılında Rodos?ta vefât etti

Hümayun Şah

Hindistan?daki Büyük Gürgâniyye Devleti (Babürlüler) hükümdarı. Lakabı Mîrzâ Nâsırüddîn Muhammed?dir. 6 Mart 1508 yılında Kâbil?de doğdu. Gürgâniyye Devleti'nin (1526-1858) kurucusu Bâbür Şahın Mâhım Begüm?den doğan büyük oğludur. Hümâyûn Şah, âilesinden aldığı mükemmel terbiye sâyesinde iyi bir asker, âlim ve şâir olarak yetişti. Gençliğinden îtibâren, babasının bütün askerî harekâtına katıldı. Eyâlet vâliliği yaptı.

Bâbür Şah'ın (1526-1530) 21 Mayıs 1526 târihinde Hindistan?ın Lûdî Sülâlesine son veren Pânipüt Savaşında, Hümâyun Şah, en ön safta çarpışıp büyük kahramanlıklar gösterdi. Lûdîlerin yenilip, Gürgâniyye Devletinin kurulmasını sağlayan Pânipüt Zaferi sonrasında, Agra şehrini kuşatıp aldı. Gürgâniyye veliahdı oldu. Babasının sağlığında meydana gelen iç ayaklanmaları bastırdı. 1530 yılında Bâbür Şâhın vefâtıyla Gürgâniyye sultanlığına getirildi.

Hümâyûn Şâh Kâbil, Kandehâr, Gazne, Pencâb taraflarına kardeşi Mîrzâ Kâmrân?ı gönderip, kendisi de Hindistan?ın fethine başladı. Fakat büyük güçlüklerle karşılaştı. Afganistan?da Şîr Han Sûrî?nin idâre ettiği Afgan Beyleri isyânı, aleyhine genişledi. Gucerât Seferine çıkıp, Sultan Bahâdır?ı 24 Nisan 1535?te Manhasar Meydan Savaşında yenip, Gücerât?ı fethederek idâresini kardeşi Askari?ye verdi.

1535 târihinden îtibâren Hümâyûn Şahın kardeşleri arasında iç mücâdeleler başladı. Afgan Beylerinden Şîr Han, Sûrî Bihâr ve Bengâl?e saldırdıysa da alamadı. Fakat, Hümâyûn Şah, 1539 ve 1540 yıllarında iki defâ Şîr Hana yenildi. 17 Mayıs 1540 Kaneviç Savaşı yenilgisinden sonra İran?a sığındı.

Gürgâniyye Devleti saltanatı, 1540-1554 yılları arasında Delhi Surî Sultanlığına geçti. Hümâyûn Şâh, 1554 yılına kadar İran?da Şah Birinci Tahmasb Safevî?nin (1524-1576) yanında kaldı. Şâh Tahmasb, Hümâyûn Şahı, Osmanlılara karşı kullanmak ve Şiî îtikâdını kabul ettirmek için çok iyi davrandı. Fakat düşündüklerini yapmada muvaffak olamadı.

Hümâyûn Şah, İran?dan aldığı askerle 1554?te Hindistan?a dönüp, Dehli Sûrî Sultanlığının beşinci hükümdârı İskender Şâhı yenip, Dehli ve Agra?yı tekrar ele geçirerek Afgan hâkimiyetine son verdi (1555).

Hümâyûn Şahın ikinci hükümdârlığı fazla sürmedi. Sarayında geçirdiği kaza sonucu 26 Ocak 1556 yılında vefat etti. Yerine oğlu Birinci Celâleddîn Ekber Şâh, Gürgâniyye sultanı oldu.

Hümâyûn Şahın Dehli?deki türbesi pek büyük ve muhteşemdir. İyi komutanlık ve hükümdarlığının yanında Türkçe ve Farsça şiirlerinin toplandığı bir Dîvân?ı vardır. İran dönüşünde ?Râfizî olmuş!? dedikodusuna çok hiddetlenip verdiği; ?Büyük babamın adı Ömer Şeyh idi, başka şey bilmem!? cevâbı, îtikâdının temizliğinin ve dînî bütünlüğünün ispâtıdır
Cihandar isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla