Tekil Mesaj gösterimi
Alt 07-12-2016, 16:17   #13
Kullanıcı Adı
Cihandar
Standart
Şahruh Mirza

Timurlu hükümdarlarının ikincisi. Timur Hanın oğludur. 20 Ağustos 1377 târihinde Semerkant?ta doğdu.

Küçüklüğünden îtibâren dînî, siyâsî ve askerî tahsil, terbiye ve eğitim görerek yetiştirildi. Timur Hanın Kıpçak Seferinde merkezde kalıp, on üç yaşında devleti idâre etti. 1392?de Kal?a-i Sefid Muhâsarasına katılıp düşman reisini öldürerek üstün muvaffakiyet gösterdi. 1393?te Semerkant?la havâlisinin vâliliğine tâyin edildi. Horasan, Sistan, Mazenderan vâlisi sıfatıyla 1396?da İran, Suriye ve Anadolu Seferine, 1402?de Ankara Muhârebesine katıldı. Timur Hanın 1405?te vefât etmesinden 1409?a kadar Horasan vâlisi kaldı.

1409?da, Timurlu hükümdârı oldu. Hânedan mensuplarıyla uzun süren saltanat mücâdelesinde bulundu (Bkz. Timur İmparatorluğu). 1415?te, bütün Timurlu ülkesine hâkim oldu. Hindistan, Şahruh?un yüksek hâkimiyetini tanıdı.

1420?de, Âzerbaycan Seferine çıkarak, Karakoyunluları bozguna uğrattı. Sultaniye ve Tebriz ele geçirildi. Bu sırada Deşt-i Kıpçak?ta, Moğolların baş kaldırmaları üzerine oğlu Uluğ Bey, sefere çıktı. Moğollara üst üste ağır darbeler indirdikten sonra Semerkand?a girdi.

Şahruh, 1428?de Karakoyunlu İskender?in Sultaniye?yi ele geçirmesi üzerine, İkinci Âzerbaycan Seferine çıktı. Urmiye Gölünün batısındaki Selman Ovasında, İskender komutasındaki Karakoyunluları bir kere daha bozguna uğrattı. Bu zafer neticesinde, Anadolu ve Mısır yolları Çağataylara açılmış oluyordu. Nitekim bu îtibârla Venedikliler, Osmanlılara cephe almışlar ve Şahruh?u, Osmanlılar üzerine çekmeye çalışmışlardır. Ancak, dindar pâdişâh, Hıristiyanlarla cihad içinde bulunan Osmanlılarla, bir harbe girmeyi uygun görmeyerek Herat?a döndü.

Şahruh?un saltanatının son yılları, huzur içinde geçti. 12 Mart 1447 târihinde, Rey eyâletinde bulunan Peşâver?de vefât etti. İslâm âlimi ve astronom olan oğlu Uluğ Bey, Timurlu hükümdarı oldu.

Şahruh, üstün kumandanlık, hükümdarlık yanında güzel ahlâk sahibiydi. Vakarlı, iyi ve yumuşak huyluydu. Affetmeyi severdi. Ülkesinin îmârına çalışıp, iktisâdî refah seviyesini yükseltti. Mâverâünnehir?in îmârını başlattı. Merv şehrini yeniden inşâ ettirdi. Murgab Suyunun eski yatağı ve bendlerini yeniden tanzim edip, zirâî mahsulün artmasını sağladı. Âlim ve sanatkârları koruyup, himâye etti. Muhteşem bir kütüphâne yaptırıp, âlimleri Herat?ta toplamaya çalıştı. Kendisi de ilme meraklı olup, şâir ve sanatkârdı. Devrinde Molla Câmî, oğlu Uluğ Bey, Seyyid Nimetullah Kirmanî, Enverî gibi âlim ve şâirlerle Nizameddin Şâmî, Şerefeddîn Ali Yezdî, Fasihî ve Abdürrezzak Semerkandî gibi târihçiler ve coğrafyacı Hâfız-ı Ebru yaşayıp, kıymetli eserler verdiler.

Timur Han

Türk-İslâm dünyâsının büyük hükümdarlarından. Târihin en büyük cihangirlerinden biridir. Babası Moğol Barlas Aşireti reislerinden Emir Turgaya, annesi Tigin Hatundur. 1336 senesinde Mâverâünnehir?de Semerkand?la Belh arasında Keş kasabasında doğdu. Âlimleri ve Allah dostlarını çok seven babası Emir Turagay, Timur?a aklî ve naklî ilimleriyle kumandanlık bilgilerini ehil hocaların elinden öğretti. Timur, babasının vefâtından sonra emirler arasında geçimsizlikler yüzünden memlekette anarşinin hâkim olması üzerine siyâsete karıştı. Mâveraünnehir Hâkimi Emir Hüseyin ile birlikte Doğu Türkistan Hükümdarı Tuğluk, Timur?a karşı mücâdele verdiler. 1370?te, Emir Hüseyin ile arası açılan Timur, onun ölümünden sonra Mâverâünneh,r?e tek başına hâkim oldu ve Semerkand?a gelerek tahta çıktı. Büyük askerlik vasıflarını üzerinde taşıyan Timur Han, yedi senede İran?ı hâkimiyeti altına aldı. Âzerbaycan, Irak-ı Acem ve Irak-ı Arab?ı ele geçirdi. Yine 1371 ve 1379 yıllarında yaptığı seferlerle Harezm?i kendine bağladı. Ömrü harp meydanlarında geçen Timur Han, 1389?a kadar beş sefer yaparak Uygurları itaat altına aldı. Mülteci Moğol Prensi Toktamış?a yardım edip, destekleyerek Altınordu hükümdarı yaptı. Toktamış Han, Timur Hana ihânet edince, 1390 ve 1391?de onu iki kere mağlup etti. İtil Irmağı doğusuna hâkim oldu. Daha sonra Hindistan üzerine de sefer açıp, 1399?da Kuzey Hindistan?ı zaptederek büyük başarılar kazandı. Yaptığı bütün savaşları kazanan Timur Han 1401-1402?de Suriye?yi, 1402 Ankara Savaşı sonunda bâzı Osmanlı topraklarını hâkimiyeti altına aldı. Böylece Çin?e ve Delhi?ye kadar bütün Asya?yı, Irak, Suriye ve İzmir?e kadar Anadolu?yu aldı. 200.000 kişilik bir ordunun başında Çin?e sefere giderken 1405?te vefât etti.

Timur Han ilim sâhibi, âlim, büyük bir hükümdardı. Âlimleri severdi. Pek çok medrese ve kütüphâne yaptırdı. Bilhassa Semerkant şehrini îmâr etti. Burada pek çok sanat eserleri yaptırarak, örnek ve zengin bir şehir hâline getirdi. Tüzükât-ı Tîmûr adıyla kânunlar çıkardı ve kendi târihini kendi yazdı. Çağatay dilinde yazdığı bu kitaplar Farsça ve Avrupa dillerine de tercüme edildi. Avrupa edebiyatında kendisine geniş yer verilmiş, 16. yüzyıldan îtibâren hakkında pek çok eser neşredilmiştir. Bu eserlerin pek çoğunda Timur Han'dan iyi kalpli ve büyük hükümdar olarak bahsedilmektedir. Osmanlı hükümdarı Sultan Birinci Bayezid Han (1389-1402) ile harp ettiği için bâzı Osmanlı târihçileri bunu kötülemektedir. Ancak, Timur Hanın Ankara Savaşından sonra İzmir?i Hıristiyan şövalyelerden temizlemesi, Anadolu?daki sapık fırka mensuplarını cezâlandırması, bu seferin hayırlı netîcelerindendir.

Timur öncesinde Orta Asya Türklüğü, doğudan Moğol putperestliği, güneyden Hind Budizmi, batıdan Fars zerdüştlüğünün baskısı ve etkisi altındaydı. Timur Han, devletinin mânevî temellerini dayadığı din adamlarıyla, Türkleri yeniden İslâmlaştırdı.

Timur öncesinde Orta Asya Türklüğü göçebeydi. Timur, Mâverâünnehr?i şehirleştirdi. Obaları iskan etti. Su kanalları inşâsıyla toplumu tarıma geçirdi. Büyük şehirleri ticâret yollarına bağladı. Fetihleriyle âlimleri, sanatkarları Orta Asya?ya topladı.

İlim adamlarına saygı gösteren, onları koruyan Timur Han, Teftâzânî gibi büyük âlimleri meclisinde bulundurur, nasihatlerini dinlerdi. Âlimlere karşı o kadar saygısı vardı ki; Buhara caddesinden geçerken Muhammed Behâeddîn Buhârî (kuddise sirruh) hânekâhının halılarının silkildiğini öğrenince, İslâmiyete olan sevgi ve saygısının çokluğundan oraya yaklaşıp, tozları yüzüne sürerek bu bağlılığı belirttiği rivâyet edilmektedir. Devrinde yaşayan İslâm âlimlerinin yanında, daha önce yaşamış olanlara karşı da hürmette kusur etmez, onların türbelerini yaptırırdı. Ahmed Yesevî hazretleri bunlardan biridir.

Zamânında Fadlullah-ı Hurûfî tarafından kurulan ve ?Hurûfîlik? adı verilen sapık fırka mensupları yayılmaya başladı. Kendisini tanrı îlân ederek bütün dinleri reddeden, kitaplarında dinsizlik ve ahlâksızlıkları anlatan Fadlullah?ı, Timur Han, oğlu Miranşah?a emir vererek 1393?te öldürttü. Tekkelerini dağıttı. İslâm ülkelerindeki bu dinsizlerin çoğunu temizledi. Timur Han, Hurûfî adındaki din ve ırz düşmanlarının yayılmasını önleyerek, İslâmiyete çok büyük hizmet etti. Bunun için sahte (Hacı Bektâş-ı Velî hazretlerinin gösterdiği yoldan çıkan) Bektâşî, yâni Hurûfî tarikatının müritleri, Timur Hanı sevmez, onu hep kötülerler.

Yirmi yedi ülkenin hâkanı olan Timur Han, başarılarının sırrını 12 maddede toplamış ve bunlara, oğullarının da uyması vasiyetiyle eserinde şöyle belirtmiştir:

1. Allahü teâlânın dînini ve hazret-i Muhammed?in şerîatini dünyâya yaymayı esas edindim. Her zaman her yerde İslâmiyeti tuttum.

2. Etrâfımda olan adamları 12?ye ayırdım. Gerek ülkeler fethi ve gerekse fethettiğim ülkeleri idârede bunların bâzısı bana kolları, bâzıları meşveretleriyle yardım ettiler. Bunların ikbâlinin artması için istihdam ettim. Bunlar sarayımın süsüydüler.

3. Düşman ordularını mağlup ve eyâletler feth etmekte âlimler ve emirlerle istişâre ettim. Hükümet idâresinde yumuşaklık, insâniyet ve sabırla hareket ettim. Hiç meşgul olmuyor gibi görünürken her şeyi basîretim altında bulundurdum.

4. Hükümet idâresinde kânunlara riâyet ve intizam o dereceydi ki vezirler, emirler, askerler ve halk bir üst sınıfa çıkmak için can atar halde değildi. Her biri bulunduğu sınıftan memnun olarak vazifesini yapardı.

5. Zâbit ve askerlerime cesâret vermek için altın ve cevâhir sarfından çekinmedim. Onları soframa oturttum. Böyle kıymetli bâzûların ve cengaverlerimin yardımıyla yirmi yedi imparatorluğun hükümdârı oldum.

6. Adâlet ve tarafsızlıkla Allah kullarının hep iyiliğini istedim ve onların teveccühünü kazandım.

7. Seyyidlere, ulemâya, fukahâya ve târihçilere mümtaz muâmele ettim. İyi ve cesur adamlar (Çünkü Allah böylelerini sever) benim dostlarımdı. Ulemâyla sıkı münâsebette bulundum. Bunlarla istişare ettim. Bunların hayır duâları bana zaferler temin etti. Derviş ve fakihleri himâye ettim. Bunlara zerre kadar fenâlık etmemeye uğraştım ve hiçbir taleplerini reddetmedim. Başkası aleyhinde söyleyenleri sarayımdan kovdum. Bunların sözlerine ve iftiralarına hiç ehemmiyet vermedim.

8. Her teşebbüsümü başarmakta sebatkâr idim. Bir projeyi bir kere kabul ettim mi artık bütün zihnim onunla meşgul olurdu. Onu muvaffakiyetle başarmadıkça aslâ terk etmedim. Hiçbir vakit hâlim (davranışlarım), kâlime (söylediğim sözlere) aykırı olmadı.

9. Halkın hâline vâkıf idim. Büyüklere kardeşim, küçüklere çocuklarım gibi muâmele ettim. Her eyâlet ve her şehrin ahâlisinin durumuna ve seciyesine göre âdetler edindim.

10. Bir kabîle veya bir Arap, bir Acem göçebesi bayrağım altına girmeği dileyince beylerini şerefle, diğer adamlarını mevkilerine göre îtibârla kabul ettim. İyilere iyilikle muâmele ettim ve kötülere fenâlıklarını iâde eyledim.

11. Oğul, torun, dost, müttefik benimle bağlantısı olan herkes iyiliğimden nasibdâr oldu. İkbal ve saâdetimin parlaklığı ve yüksekliği hiç kimseyi unutmaya sebep olmadı.

12. Gerek leh, gerek aleyhte hareket etsinler, her zaman askerlere hürmet ettim. Sürekli bir saâdeti, çabucak kayboluveren şeye üstün tutan adamlara teşekkür etmek borçtur. Onlar cihâda koşuyor ve hayatlarını fedâ ediyorlar.

Timur Han, kânunlaştırdığı bu düsturlar yanında, savaş tekniklerinin de tam bir ustasıydı. Düşmanlarının siyâsî, iktisâdî ve askerî zayıflıklarını iyi bilir ve bunlardan istifâde ederdi. Bir sefere girişmeden önce, düşman ülkeye câsuslar göndererek, onları içten zayıflatmaya çalışırdı. Savaş esnâsında başarıya ulaşmak için hareketlilik ve şaşırtmaca gibi pek çok harp hilesine başvururdu.

Böylece her türlü maddî ve mânevî hasletlere sâhip olan Timur Han, Türk târihinin ender yetiştirdiği devlet adamlarından biridir. Bugün bâzı yazarlar devrin sosyal, kültürel ve siyâsî cephesi üzerinde hiç durmadan, onun Altınordu ve Anadolu seferlerini bahâne ederek, bu büyük hâkana akıl almaz iftirâ ve karalamalarda bulunmaktadırlar. Bilhassa İslâmiyetten ayrı bir Türkçülük düşünenler, bu tarz hissî yorumlara girmektedirler.

Oysa; ?Biz ki, Mülûk-ı Tûrân, Emîr-i Türkistânız!?, ?Biz ki Türkoğlu Türküz!?, ??Biz ki milletlerin en kadîmi ve en ulusu Türkün başbuğuyuz!? diyen Timur Han, Türk için, İslâmiyetin ne demek olduğunu da, bugünkü Türkçülere bundan 600 yıl önce şöyle söylemektedir:

?Tecrübe bana gösterdi ki, din ve yasalar üzerine kurulmayan bir devlet, uzun zaman yaşayamaz. Böyle devlet, çırılçıplak olup kendisini gören herkese karşı gözlerini yere dikmiş ve herkesin yanında saygı ve değerini yitirmiş adama benzer. Bu durumda böyle devlet, tavanı, kapısı, avlu duvarları olmayan ve her önüne gelenin içine daldığı eve benzetilebilir. Bunun içindir ki, ben devletimin çatısını, İslâmiyet üzerine kurdum. Devletimi idâre için yasalar düzenledim. Bu yasalar uygulandığı sürece, onlara aykırı hareket etmekten sakındım.?

Toktamış Han

Altınordu hanlarından. Babası Mangışlak Hâkimi Tuli Hoca olup, annesi Künçek Hâtundur. 1341?de doğdu. Babasının, Akordu Hanı Urus Han tarafından öldürülmesiyle, 1375?te Timur Hanın yanına sığındı. Timur Han'dan iyi muâmele ve yakın alâka gördü. Otrar ve Savran şehirleriyle, hâkimiyet alâmetlerinden bayrak, asker, at ve davul verildi. Toktamış, bu târihten îtibâren yaptığı seferlerle, 1378?de Sığnak?ı, 1379?da Temür Melik?i mağlup ederek, Doğu Deşt-i Kıpçak?ı; 1380?de Kıyat Mama?yı yenerek Batı Deşt-i Kıpçak?ı zaptetti. Altınordu birliğini yeniden kurdu.

Rus knezlerinden Dimitri Donskoy?un merkezi Moskova?ya elçi göndererek, itaat etmesini bildirdi. Dimitri?nin bu isteği reddetmesi üzerine, ordusunun başında harekete geçen Toktamış Han, birkaç günlük bir muhârebeden sonra Moskova?ya girdi. 24.000 Rus askeri öldürüldü ve pek çok ganimet ele geçirildi. Büyük oğlu Vasil?i rehin olarak Altınordu merkezine gönderen ve beş yıllık haracını ödeyen Dimitri, yeniden antlaşmaya muvaffak oldu. Böylece Toktamış Han, Altınordu Devletini, Rusya?da tekrar en büyük devlet hâline getirdi.

Toktamış Han, Timur Han İran?dayken, Timurlulara âit Harezm?de adına para kestirdi. Âzerbaycan ve Kafkasya?yı almak için faaliyete geçti. 1384-1385 kışında, Tebriz?i yağmalattı. Mısır Memlûklarıyla iyi münâsebetlerde bulundu. Toktamış Hanın bu faâliyetlerini, Timur Han kendisine ihânet kabul etti. Toktamış Han, 14 Nisan 1395?te Terek Nehri boyunda Timurlulara yenildi. Altınordu başşehri Saray?dan Timur Han tarafından çıkarılınca kaçtı. Toktamış Han, Timur Han tarafından, İtil boyundaki Ükok şehrine kadar tâkip edildiyse de yakalanmadı.

Timur Hanın Âzerbaycan?a çekilmesiyle, tekrar toparlanmaya çalıştı. Terek yenilgisinden sonra, Altınordu Hanı îlân edilen Temür Melik ve onun destekçisi Emir Edigü ile mücâdele etmek zorunda kaldı. 1397?de yenilerek, Litvanya Prensi Vitovt?un mültecisi oldu. Litvanyalıların, Temür Melik?le mücâdelesine katıldıysa da tekrar yenildi. 1399?dan 1405 yılına kadar kaçak yaşadı. Emir Edigü?nün adamları tarafından dâimâ arandı. Timur Han'dan özür dileyip, affedildiği de rivâyet edilir. Toktamış Hanın, Sibirya?da, 1405?teki ölümünün, Emir Edigü?nün fedâilerince gerçekleştirildiği kabul edilir.

Toktamış Han, Altınordu Hânedanının bilinen ilk çalışkan, güçlü hükümdarıdır. Cesur olup, bitmek tükenmek bilmeyen bir azme sâhipti. Toktamış Han, dünyânın en büyük hükümdârlarından Timur Han ve devrinde, çok kudretli, zekî Emir Edigü ile mücâdele etmesine rağmen, Altınordu Devletini, Rusya?da en güçlü devlet hâline getirdi. Rus knezliklerinin büyümesini, güçlenmesini engelledi.

Uluğ Bey

On beşinci yüzyılda yetişmiş Müslüman-Türk astronomi âlimi, Semerkant sultânı. İsmi, Muhammed Taragay bin Muinüddîn Şahruh Bahadır Mirza?dır. Güney Âzerbaycan?daki Sultaniyye şehrinde 22 Mart 1394 târihinde doğdu. Timur Hanın torunudur.

Sarayda iyi bir öğrenim gördü. On bir yaşında Kur?ân-ı kerîmi ezberledi. Arapça'yı mükemmel bir şekilde öğrendi. Bursalı Kâdızâde-i Rûmî?den ders aldı. Genç yaşında, önemli ve ağır sorumluluklar yüklendi. 1413?te, on dokuz yaşında, Horasan ve Mâverâünnehir eyâletine hâkan nâibi gönderildi. Kendisine başşehir seçtiği Semerkant?ta, idârî serbestliğe sâhip, müstakil bir hükümdâr gibi hareket etti. Bu görevindeyken, babasının verdiği her emri itâatle yerine getirirdi. Ona karşı olan saygı ve bağlılığını belirtmek için, Herat?a giderek ziyâret eder, yaptığı ve yapmayı düşündüğü devlet işleriyle ilgili bilgi verir, müşâverede bulunurdu. Bu arada eline geçirdiği imkânlardan istifâdeyle astronomi ve matematik gibi fen bilimleri üzerinde çalıştı. Dünyâ ilim târihinin, zamânına kadar yetiştirdiği en büyük astronomi âlimi olarak şöhret yaptı. Âlimleri korudu. Yumuşak huylu, dâimâ yeni şeyler araştıran ve öğrenen bir kimseydi. Her zaman ciddî konularla ilgilenir, ilim için gerekli ortamı meydana getirmeye çalışırdı.

İlme merâkı kadar, devlet ve hükümet işlerine de ilgi duyan Uluğ Bey, Semerkant?ta 38 sene hükümdârlık yaptı. İdârî hizmetlerinin yanında, ilmî çalışmalara büyük önem verdi ve sarayını bir akademi hâline getirdi. Devrinin meşhur ilim adamlarını topladı ve ortaya attığı meseleleri tartışmalara açtı. Sarayı; matematik ve astronomi âlimlerinin olduğu kadar, sanatkâr, şâir ve ediplerin de toplantı yeriydi. Fen alanında araştırmalar yapmak üzere Çin?e heyetler gönderdi. Zamânında başta Semerkant ve Buhârâ olmak üzere, bütün ülke, Türk mîmârisinin en seçkin eserleriyle donatıldı. Birçok ilim ve hayır müesseselerini faâliyete geçirdi. Ayrıca; tarım, ticâret ve ekonomiye büyük önem verdi. Oğlu Abdüllatif tarafından tahttan indirildi. 25 Ekim 1449 Cumartesi günü, eski düşmanlarından Abbâs tarafından, kılıçla, feci bir şekilde katledildi. Dedesi Timur Hanın yanına defnedildi.

Hayâtını Türk-İslâm dünyâsı kültür ve medeniyetinin gelişmesi ve yükselmesine vakfeden Uluğ Bey, yalnız Türk-İslâm ilim târihinde değil, dünyâ târihinde de önemli yeri olan bir fen âlimiydi. Bilhassa astronomi ve matematiğe karşı derin bir ilgi ve alâka göstererek, hayâtı boyunca bu ilimlerle meşgul oldu. İlmî araştırma ve incelemeye çok meraklıydı. Hocası Bursalı Kâdızâde Rûmî ve devrinin ünlü astronomi âlimi Gıyâseddîn Cemşid?in matematik ve bunun uygulama alanı olan astronomi ilminin tedkiki, geliştirilmesi ve bu ilme hizmet vermesi husûsunda kendisine çok tesirleri oldu. Daha sonraları Ali Kuşçu da bu ilmî çalışmalara katıldı.

Uluğ Bey tarafından Semerkant?ta kurdurulan rasathânedeki astronomi çalışmaları, astronominin bugünkü ileri seviyesine gelmesinde şeref payına sâhiptir. Astronomiyle ilgili çalışmalarının temelini, matematikteki trigonometrik esaslar teşkil etmektedir. Bu sebepten Uluğ Bey, trigonometri ilmi üzerinde geniş çalışmalar yaptı. Bir derecelik yayın sinüs değerini hesaplamak bu yolda yapılan çalışmaların ilkini teşkil eder. Kendisinden önceki doğu ve batı dünyâsındaki tahmînî ve takribî bilgileri bırakıp, ilmî esasları tespit ederek trigonometride yeni bir araştırma yolu açtı.

Uluğ Beyi dünyâya tanıtan, astronomi alanında yaptırdığı eserler oldu. Onun en meşhur eseri Semerkant?ta yaptırdığı büyük rasathânedir. Günümüzden yaklaşık altı asır önce yapılan bu rasathânedeki çalışmalar, çağımızın astronomi çalışmalarına hâlâ ışık tutmaktadır. O gün yapılan hesaplar, günümüzün astronomik hesaplarına tıpatıp uymaktadır. 1420 senesinde tamamlanan rasathânenin ilk müdürü Gıyâseddîn Cemşid?dir. Daha sonra Kâdızâde Rûmî, sonra da Ali Kuşçu, bu vazîfeye getirilmiştir. Rasathâne?nin yer üstündeki kısmı, üç katlı idi. Yıldızların yüksekliklerini bulmak için kullanılan rub?-ı dâire, Ayasofya Câmiinin kubbesi kadardı.

Uluğ Bey, İlhanlılar zamânında yapılan rasatları (gözlem) yeniden inceledi. Kontrolden geçirdi ve yeni rasatlar yaptı. On iki sene süren bu çalışmasının netîcesini, ancak 1437 senesinde alabildi ve kendi adıyla anılan büyük eseri Uluğ Bey Zîci?ni ortaya koydu. Önceki zîclerin eksiklerini tamamlayan bu eser, devrin ilmî esaslara dayanan tek cetveli olup, eski zîclerin yanlışlarını düzeltiyor ve yıldızların hareketlerini daha mükemmel gösteriyordu. Eser, bilim târihinde Batlemyüs ve Nasîrüddîn Tûsî?nin hazırladığı zîclerden sonra üçüncü büyük zîc olarak tanınmaktadır. Eserde genellikle gökyüzünün güneyinde kalan kırk sekiz takımyıldız konu edilmiş ve bu takımyıldızlar içerisinde bulunan 1018 yıldızın koordinatlarını en doğru biçimde tespit etmiştir.

Eser dört bölümden meydana gelmiştir. Birinci bölüm; farklı kimseler tarafından kullanılan değişik kronolojik sistemleri belirtir. İkinci bölüm; pratik astronomi bilgilerini ihtivâ eder. Üçüncü bölüm; dünyâ merkezli kâinât sistemine göre, gök cisimlerinde görülen hareketler ve yerleriyle ilgilidir. Dördüncü bölüm astrolojiden bahseder. Eser 1665 senesinde İngilizce'ye tercüme edilerek, Oxford?da basıldı. Fransızca tercümesi, 1853?te Farsça metniyle birlikte basıldı. Esere Ali Kuşçu ve torunu Mirim Çelebi tarafından şerhler yapılmıştır.

Uluğ Beyin ayrıca Dört Ulus Târihi adlı başka bir eseri olduğu söylenmektedir. Bu eser, Moğol İmparatorluğunun parçalanmasından sonra kurulan, Çin ve Moğolistan, Altınordu, Hülâgu haleflerinin idâresinde olan İran ile Çağatay haleflerinin Orta Asya?daki devletlerinden bahseder. Farsça olan eser, zamânımıza kadar intikâl etmemiştir.

Uluğ Beye, Batı dünyâsı ilim adamları, ?15. asır astronomu? unvânını vermişlerdir. Ayrıca Milletlerarası Astronomi Derneği tarafından Ay?ın görünen yüzünde bir bölgeye, Uluğ Bey Krateri adı verilmiştir.

Uzun Hasan (1423 - 1478)

Uzun Hasan 1423 yılında Diyarbakır'da doğdu. Akkoyunlu hükümdarı Ali Bey'in oğlu Cihangir, babasının ölümü üzerine tahta geçmişti. Uzun Hasan, kardeşi Cihangir'in emri ile yaptığı askeri mücadelelerden sonra, giderek güçlendi ve kardeşi Cihangir'i başkentten uzaklaştırarak Akkoyunlu hükümdarı oldu.

Trabzon Rum İmparatoru'nun kızı Katerina Despina ile evlendi. Trabzon'u Osmanlı saldırısına karşı koruyacağına söz verdi. Uzun Hasan, ayrıca İstanbul'a elçi göndererek, Trabzon Rum İmparatorluğunun her yıl verdiği verginin affedilmesini ve karısına çeyiz olarak verilmiş olan Kayseri yöresinin teslimini istedi. Fatih Sultan Mehmed bu istekleri reddetti. 1461 ilkbaharında Trabzon seferine çıktı. Osmanlı akıncıları karşısında başarısız olan Uzun Hasan'ın kuvvetlerinden yardım alamayacağını anlayan Trabzon Rum İmparatoru David Komnenos, 26 Ekim 1461'de Trabzon'u, Fatih Sultan Mehmed'e teslim etti.

Uzun Hasan bu gelişmelerden sonra ülkesini Gürcistan, Suriye ve Azerbaycan yönünde genişletmek için harekete geçti. Karakoyunlu Hükümdarı Cihan Şah'ı yenilgiye uğrattı. Giderek güçlenen Akkoyunlu ülkesi, Horasan dışında bütün İran'ı, Ermeniye'yi ve Mezapotamya'nın önemli bir kısmını kapsıyordu. Uzun Hasan bundan sonra Osmanlılarla mücadeleye girişti. Karamanoğlu Pir Ahmed ve Kasım Beylere yardım ederek onları Osmanlılar aleyhine kışkırttı. Akkoyunlu kuvvetleri 1472'de Tokat'a baskın yaptılar. Ayrıca Akkoyunlu kumandanı Yusuf Mirza, Kayseri, Karaman, Hamideli yörelerini ele geçirdi.

Bunun üzerine Fatih, doğuda kendisi için tehlikeli duruma gelen Uzun Hasan'ı ortadan kaldırmaya karar verdi. Osmanlı ve Akkoyunlu kuvvetleri 11 Ağustos 1473'de Otlukbeli'nde karşılaştılar. Osmanlı topçusu tarafından kuvvetleri bozguna uğratılan Uzun Hasan İran'a çekildi. Akkoyunlular Devleti'nin merkezini Tebriz'e naklettiler. Uzun Hasan Gürcistan seferinden dönerken hastalandı ve kısa bir süre sonra 1478 yılında Tebriz'de öldü.
Cihandar isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla