|
Yakup Han Bâdevlet
Türkistan?ın Kâşgar emirlerinden. Muhammed Yâkub Bey de denir. 1826?da Taşkent?te doğdu. İyi bir eğitim ve öğretim gördü. Eniştesi Nur Muhammed?in himâye ve yardımlarıyla askerî makamlarda yükseldi. Binbaşıyken 1849?da Akmescid hâkimliğine tâyin edildi.1864 yılı sonunda, Cihangir Türe?nin oğlu Buzurk Han Töre başkanlığındaki heyetle Kâşgar?a gitti. Buzurk Han Töre,Kaşgar?da idareyi ele alınca, Yâkub Bey, idârede önemli vazifeler aldı. Yâkub Bey, Buzurk Han Töre?nin idâredeki alâkasızlığından faydalanarak, askerî ve mülkî kadrolara hâkim oldu. Askerî faaliyetleri arttırıp, ordu kurdu. 1866?da Yenihisar, Yarkend ve Hotan?ı zaptetti. 1867?de Kaşgar?a bütünüyle hâkim oldu. Çinliler ve Döngenlerle mücâdele etti. Hudutlarını, doğuda Börköl, Urumçi ve Kumul?a, batıda Pamir ve Isıkgöl havâlisine, kuzeyde Balkaş Gölü ve Altay Dağlarına, güneyde Karanlık Dağ ve Karakurum Dağlarına kadar genişletti. Buhara emiri Muzafferüddîn, Yâkub Beye ?Atalık Gâzi? unvânını verdi. Yâkub Han, Doğu Türkistan?da istiklâlini îlân ettikten sonra müttefik ve destek aradı. 1872?de Osmanlı sultanı ve İslâm âleminin lideri Sultan Abdülaziz Hana, yeğeni Seyid Yâkub Han Töre başkanlığında bir heyet gönderdi. Osmanlı Devletinden destek, yardım, harp levâzımatı ve askerî mütehassıslar istedi. Talepleri kabul edildi. Sultan Abdülazîz Han (1861-1876), beş askerî uzman ve çok miktarda silâh ve harp levâzımatını Kaşgar?a gönderdi. Yâkub Hana ?Emirü?l-müslimin? unvanı verildi. Yâkub Han, Sultan Abdülaziz Han adına hutbe okutup, bastırdığı altın ve gümüş sikkelerde Osmanlı Sultanının ve halîfesinin adını yazdırdı. Rus Çarlığı ile 8 Haziran 1872?de beş maddelik ticâret antlaşması imzâlandı. Hindistan?daki İngiliz koloni idâresiyle de 2 Şubat 1874?te on iki maddelik antlaşma imzâlandı.
Yâkub Hanın içte ve dışta kuvvetlenmesi, doğu komşusu Çinlileri çok telaşlandırdı. Tedbir almaya sevk etti. Çin?in Mançu hükümeti, 1877 baharında General Tso Tsung-t?ang ve General Liu Chin-t?ang kumandalarında büyük bir ordu gönderdi. Çinliler, doğuda Kumul ve Urumçi?yi 1877 Nisanında işgâl edip, Kâşgar?a doğru ilerlemeye başladılar. Yâkub Han, Mançu hükümetiyle antlaşma yapmak istedi. General Tso Tsung-t?ang?a elçilik heyeti gönderip, antlaşma isteğini bildirdi. Fakat, teklifi kabul edilmeden, suikasta uğradı.
Hotan hâkimi Niyaz Hâkim Beyle yardımcısı Aşur Bey tarafından Yâkub Hana suikast tertiplendi. Suikastçılar, Yâkub Hanın yâverine çok miktarda para vermek sûretiyle zehirlettiler. Yâkub Beyin 1877?de şehit edilmesiyle Çinliler, Doğu Türkistan?a tekrar hâkim oldu.
Yâkub Han, zekî, çalışkan ve faal bir şahsiyete sâhipti. Ülkesini ittifak sistemiyle kuvvetlendirip, kültür ve îmar faaliyetlerini de arttırdı. Adına altın ve gümüş sikke bastırdı. Devrin en büyük İslâm devleti ve halîfelik merkezine karşı dâimâ hürmetkâr ve dostâne hareket etti. Kâşgar?da 1872?de İdgâh Camiini yaptırdı.
Atilla
395 yılında doğdu. Hun Devleti'nin kurucularından Muncuk'un oğludur. 434 yılında kardeşi Bledu ile birlikte İmparatorluğun başına geçti. Bir süre sonra kardeşinin öldürülmesiyle Tuna kıyılarından Çin Seddi'ne kadar uzayan imparatorluğun tek hâkimi oldu. 750 bin kişilik ordusuyla Galya şehirlerini alt üst etti. Orleans'ı kuşattı. Kuzey İtalya'yı silindir gibi ezip geçti. Avrupa'yı titreten bir cihangir oldu. 453 yılında öldü.Tıpkı Büyük İskender gibi bütün dünyaya hâkim olmak ihtirası ile dopdolu bulunan Attila, bu büyük emelini tamamen gerçekleştiremedi. Ancak tarihin tanıdığı en ünlü cihangirlerden biri oldu.Gençliğini barış için rehin olarak Roma'da geçirmiş, bu yüzden Roma kültürünün yanı sıra zaaflarını ve karakterlerini incelemişti. Latince'yi de ana dili gibi öğrenmişti. Hükümdar olduktan sonra Romalılar hakkındaki bütün bu bilgilerini en iyi şekilde değerlendirmeyi başardı.
Attilâ önce Doğu Roma'yı hedef aldı. Bizans üzerine yürüdü. Kendisinden aman dileyen İmparatoru yıllık vergiye bağladı. Bir süre sonra vergisini ödemeyen imparatora, bunu pek pahalıya ödetti. Balkanlardan Mora'ya, oradan İstanbul kapılarına kadar olan bölgeyi ele geçirdi. Bizanslılar vergiyi iki misline çıkartarak İstanbul'u kurtardılar. Fakat, bu arada Bizans İmparatoru III. Valentinianus, bir suikastçi göndererek Attilâ'yı öldürtmeye teşebbüs etti. Bu teşebbüs sonuçsuz kaldı. İmparator bu kez kendi emriyle suikasti hazırlayanın kafasını kestirip Attilâ'ya göndermekle, kendisini temize çıkarmaya kalkıştı.
Bu arada III. Valentinianus'un hayatı boyunca evlenmemeye mahkum ettiği kız kardeşi, rahibe olarak kapatıldığı manastırdan Attilâ'ya bir nişan yüzüğü göndererek kendisiyle evlenmeye hazır olduğunu bildirdi. Bütün Avrupa'ya dehşet saçan Attilâ, Bizans İmparatoru'na daha sert bir mesaj göndererek, nişanlısının kapatılmış bulunduğu manastırdan serbest bırakılmasını ve müstakbel eşine çeyiz olarak Batı Roma İmparatorluğunun yarısının verilmesini istedi. III. Valentinianus, Büyük Türk-Hun İmparatoru'nun bu teklifi karşısında kara kara düşüncelere daldı. Bunun verdiği huzursuzluk bütün Bizans'ı kapladı. Doğu Roma İmpatorluğu sınırları içinde bitip tükenmek bilmeyen korkulu günler ve aylar başladı, Attilâ'nın bütün emeli Batı ile Doğu Roma İmparatorluklarının kendisine karşı birleşmelerini önlemekti. İki cephede birden savaşmak istemiyordu. Doğu Roma'yı bu huzursuzluğun içinde bıraktıktan sonra ani bir kararla Batı Roma'ya yürüdü. Bir hallaç pamuğu gibi attı, Batı Roma İmparatorluğu'nu.
Roma'ya girmesinin gün meselesi halini aldığı bir sırada Papa III. Leon, bizzat Attilâ'nın karargâhına giderek Roma'yı çiğnememesi için ricada bulundu. Hattâ bunun için kendisine yalvardı. Papanın bu yalvarışı karşısında istilâyı durdurmayı kabul eden Attilâ, Romalıları çok ağır bir vergiye bağladı.Sekiz yıl içinde bütün Avrupa'da eşi görülmemiş ölçüde büyük bir istilâda bulunan Attilâ, korku ve dehşet ifade eden tek isim oluvermişti. Bu yüzden son derece âdil bir hükümdar olmasına rağmen bütün Avrupa kendisini barbar gözüyle gördü. Onun etrafına saçtığı büyük korku ve dehşetin psikolojik bir sonucu olmuştu bu yanlış teşhis...
Attilâ yalnız büyük bir istilâcı ve yaman bir komutan değil, mükemmel bir hükümdardı. Tarih onu, milletine medenî bir düzen veren ve dünyada posta teşkilatını kuran ilk kişi olarak tanır.Attilâ'nın ilk eşi ve baş kadını Arıkan idi. Ölümünden sonra yerine geçen oğlu İlek'in anası olan Arıkan'dan başka bir kaç kadın daha almıştı. 453 yılında büyük Türk-Hun İmparatorluğu'nun başkenti olan Etzelburg'da (Bugün Macaristan sınırları içinde bulunan Attila şehri) İlkido adında genç bir kızla evlendi. Elli sekiz yaşında olmasına rağmen son derece dinç ve kuvvetli idi. Zifaf gecesinin sabahında, bütün Avrupa'yı tir tir titreten cihangir, yatağında ölü bulundu. Ağzından, burnundan boşanan kanlarla, bütün yatak kıpkırmızı olmuştu. Ölümünün şiddetli bir burun kanamasından mı, bir hastalıktan mı, yoksa bir suikast sonucu mu meydana geldiği kesinlikle anlaşılamadı.
Cenazesi, ölümünün ertesi günü yapılan çok büyük bir törenle kaldırıldı. Cesedi altın bir tabuta konulmuştu. Bu tabut, önce gümüş, sonra da demir bir mahfazanın içine yerleştirilmiş ve böylece toprağa verilmişti.Attilâ, ölümünden sonra, kimse tarafından rahatsız edilmeden ebedî uykusunu uyumak isterdi. Bunu, böyle vasiyet etmişti. Bu nedenle mezarını kazıp kendisini toprağa verenler okla vurulmak suretiyle hemen oracıkta öldürüldü. Sonra mezarının yanından geçmekte olan bir çayın mecrası değiştirildi. Sular başta tarafa, muhtemel olarak mezarın üzerinden verilen yeni mecrasına akıtıldı. Böylelikle büyük cihangirin son arzusu yerine getirilmiş oldu.
Ne yazık ki, bugün mezarının yeri dahi bilinmez...
Baybars
Baybars, 1223 yılında Kıpçak ilinde doğdu.
Kıpçak Türkü Baybars, Altın Ordu Hakanı ve Cengiz’in torunu Berke Han’ın damadı idi. Kendi yerine geçecek oğluna da Berke adını vermişti.
Köle olarak Kahire’ye gelmiş, Eyyubîlerin hassa ordusuna alınmıştı. Zeka ve yeteneği ile kısa zamanda kendini gösterdi. Ayn-Calud’da Haçlılarda yapılan savaşta, öncü birliklerine kumanda ediyordu. Sultan Kutuz ona, vadettiği Halep valiliğini vermediği gibi, şöhretinden ve kendi yerine sultan seçilmesinden korkarak öldürtmek bile istemişti. Baybars, Kutuz’un bu girişimini boşa çıkardı ve ölen Kutuz oldu. Bundan sonra sultan seçilen Baybars, hükümdarlığının birinci yılında (1261’de), Moğollar tarafından öldürülmüş olan Abbasî halifesinin yerine aynı aileden başka birini getirerek, Mısır Abbasî Hilafetini kurdu.
1260’ta hükümdar olup. 1277’ye kadar hüküm süren Sultan Baybars zamanında Mısır Türk Devleti en kudretli devrine ulaştı.
Cesur bir asker olan Baybars, kudretli bir hükümdar ve iyi bir idareci olduğunu gösterdi. Franklarla, Ermenilerle, Moğollarla yaptığı savaşları kazandı. İsmailîlerle de mücadele etti. Anadolu’da Moğollara karşı direnişe geçen Türkmen beyliklerini destekledi ve ordusunun başında Kayseri’ye kadar ilerledi. Ermenilerin başkenti Sis şehrini zaptetti (1274). Sonra, kendi merkezinden daha fazla uzaklaşmamak için Şam’a döndü.
Altın Ordu ve Bizans ile de siyasi münasebetler kuran Baybars, Haziran 1277’de hastalanarak, 54 yaşında iken öldü.
Orta çağ tarihinin en büyük ve örnek hükümdarlarından biri olarak anılan Baybars, devlet teşkilatında büyük bir reform yapmış, Haçlıları Yakındoğu’dan sürüp çıkarmıştı.
|