Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
ABDULHAMİT HAN
*Sultan Abdülhamîd Han, tahta çıktığı zamanı ve saltanat siyâsetini şöyle anlatır: “Amerika’da genç ve kuvvetli bir devlet doğmuştu, İspanya, sömürgelerinden çıkarılıyordu. Dünyâ yahûdîleri teşkilâtlanmıştı. Mason locaları arz-ı mev’ûdun Nil’den Fırat’a kadar olan toprakların peşine düştüler. Bunlar daha sonra Filistin’de yahûdîler için büyük paralar karşılığı toprak istedi. reddettim.
Avrupa’ dünyâyı bölüşmeye çıkmışdı. Bölüşülecek ülkelerde Osmanlı mülkü de vardı. bu kuvvetlerin önünde tek başına duramazdım. Gücüm yetmezdi. Yapabileceğim tek şey, rekabetten yararlanıp, her birine büyük lokma” ümidi dağıtarak biribirine düşürmekti. Almanya’nın kurulması ile bozulan Avrupa birbirine düşecekti. *memleketimi parçalanmaktan kurtarabilirsem, çatışma koptuğunda, kümelenmelerden birine katılıp öteki tarafı kırmakla varlığımızı koruyabilirdim. Bunun zamanı belli değil ama, uzak görünmüyor Almanlar güçlenince, Fransız ve Ruslar ve İngilizler tedirgin oldu Bunun sonu kapışmak ve hesaplaşmak olacaktır. yolumu araştırdım.Büyük devletlerin niyetleri hıristiyan hukukunu te’min değil, Osmanlı ülkesini parçalamaktır Bunu, te’min etmek için hıristiyan ahâliyi ayaklandırıp ortalığı karıştırdılar bizi kendi aramızda parçalamak için meşrutî idareyi getirmek... gayeleri için de aramızda kolayca tarafdâr buluyorlardı.
*Meşrutî idarelerin millî vahdet hâlinde bulunan ülkelerde kolayca işlediğini, vahdet içinde olmayan ülkelerin idareye itibâr etmediğini fark edemeyen Türk münevverleri,düşman ekmeğine yağ sürmekteydiler. ihanetlerin ve ayaklanmaların içinden ülkemi nasıl çıkarabilirdim?...Ordunun yeni silâhlarla donanmasına harp san’atına uygun hız verdim, büyük asker olan Alman Wander Goltz’u İstanbul’a getirdim. Yarınki savaşta denizlere hâkim devletle olursam, ordularım onun işine yarayacak, donanması da benim işimi kolaylaştıracaktı ve üstelik elimde, dövüştüğüm milletin harb oyunlarını çok İyi bilen bir ordum olacaktı.Avrupa ile tek başıma boğuşmaya gücüm yoktu ama, Rusya ve İngiltere gibi Asya’da bir çok müslümanı idare altına almış büyük devletler benim hilâfet silâhımdan ürküyorlardı. *Osmanlıyı bitirmek için anlaşabilirlerdi. silâhımı hudut dışında kullanmamalıydım. Çünkü bu teşebbüs ne din kardeşlerime yarayacak, ne ülkemin yararı olacaktı. Hilâfetimi, memleket huzuru ve birliği için kullanmaya, din kardeşlerimi sağlam tutmaya karar verdim.Hilâfet İngilizi tedirgin ediyordu. Cemâleddîn-i Efgânî adlı bir maskaranın el birliği ederek ingilizle hazırladıkları bir plân elime geçti. Bunlar, hilâfetin Türklerce zorla alındığını ileri sürüyor ve Mekke şerifi Hüseyin’in halîfe îlân edilmesini İngilize teklif ediyordu Efgânî’yi yakından tanırdım. bir adamdı. mehdîlik iddiasıyla bütün Orta Asya müslümanlarını ayaklandırmayı teklif etmişti muktedir olmadı İngilizlerin adamı idi muhtemel olarak İngilizler beni sınamak için bu adamı hazırlamışlardı. reddettim. İngiliz ile işbirliği yaptı.
*kendisini İstanbul’a çağırttım. İstanbul’dan çıkmasına izin vermedim.Hilâfet mevzuunda İngiliz teşebbüslerinin sonu gelmemişdi. Asya’da yüz elli milyon müslüman idareleri altındaydı müslümanlarda hilâfetin büyük bir nüfuzu vardı. İngilizleri kuşkulandırmadan, seyyidler, şeyhler, dervişler gönderip Asya müslümanlarını hilâfete bağlamaya itinâ gösteriyordum. Buhârâlı şeyh Süleymân Efendi’nin Rusya’da müslümanlar arasında yaptığı hizmetleri şükranla yâd ederim. İngiliz münâsebetlerinde çok faydası oldu Hindistan vâlileri müslümanların Osmanlılarla iyi geçinilmesini yazıyorlar işlerimizi kolaylaştırıyorlardı *Tek başına yaşayacak ve direnecek gücümüz yoktu. Bizi parçalamakta birleşmiş düşmanlarımız parçalanırlarsa ve biz de vazgeçilmez olabilirsek, yeniden dünyâda söz sahibi olabiliriz.Büyük devletlerin rekabeti onları çatışmaya götürecekti Osmanlı Devleti çatışmadan ve parçalanmadan yaşamalı ve çatışma günü ağırlığını ortaya koymalıydı. İşte 33 yıl süren siyâsetimin sırrı...”Mısır hidivi İsmâil Paşa, İngiltere ve Fransa’dan 100 milyon altın borç alarak, Mısır’ı kalkamıyacağı bir yük altına soktu. Borçlarını ödeyemeyince alacaklı devletler, Mısır’da mâlî kontrol sağladılar. Süveyş kanalı tahvillerinin önemli mikdârını İngilizler satın alarak kanalın yarısına sâhib oldular. Hidiv, borçların faizlerini ödeyemez hâle gelince, bir İngiliz’i mâliye, bir Fransız’ı da nâfia vekili yapmak mecburiyetinde kaldı.
|