Tekil Mesaj gösterimi
Alt 06-11-2018, 22:18   #39
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com

ABDULHAMİT HAN


*Meclis, fetva ile Sultân’ı hal’ karârı aldı.Pâdişâh’a tebliğ için, Âyan ve Meb’ûsan’ı temsîlen bir hey’et Yıldız Sarayı’na gönderildi. Bu Türk târihinin en yüz kızartıcı hâdisesiydi Osmanlıyı temsil etmesi gereken hey’ette Türk yoktu. yahûdî Karasso, arnavut Toptanî, ermeni Aram Efendi ve Pâdişâh’ın uzun seneler yaverliğini yapan Arif Hikmet Paşa idiler. mâbeyn başkâtibi Cevâd Beye “Bir Türk pâdişâhına, İslâm halîfesine hal’ karârı bildirmek için bir yahûdî, bir ermeni, bir arnavut ve bir nankörden başkasını bulamadılar mı?!” demekten kendini alamadı.İttihâdçılar, 27 Nisan 1909 da Abdülhamîd Han’ı İstanbul’dan çıkararak, kontrolde tutabilecekleri bir yere nakletmeyi düşünüyorlardı. En emin yer; İttihâd ve Terakkî ile Üçüncü ordunun hâkimiyeti altındaki Selânik idi. *sultan Abdülhamîd kendisine baş kaldıran Selanik Halkının ayağına getirilerek rencide edilecekti. Sultan Abdülhamîd, 38 kişilik maiyyetiyle trene bindirilerek hiçbir şeyini almasına izin verilmedi. Pâdişâh’a yolculuğunda üç kızı ile oğullarının ikisi refakat etti. Selanik’te Alâtini Köşkü tahsis edildi. acıklı yıllar geçirdi. Bu arada özellikle gazete okumasına izin verilmedi.Sarayı yağmalanan Sultan, Selanik’teki ızdırâblı günlerinde İttihâd ve Terakkî cemiyeti tarafından gönderilen telgrafla, bütün mevduâtına el koyabilmek için mâliye nâzırı Câvid Bey’e vekâletname vermeye zorlandı. Vaziyet vahim’di. Abdülhamîd Han şöyle anlatmaktadır: “Bu günler hayâtımın en elim günleriydi. çoluk-çocuğum da tazyik ediliyordu. subaylar, istedikleri parayı orduya vermezsem, köşkün Osmanlı donanması ile topa tutulacağını, hepimizin yok olacağını söylemekten çekinmiyorlardı.

*İstedikleri paranın bir kısmı tahvil, bir kısmı çocuklarımın Ayrupa’da tahsili için Liyon bankasına yatırdığım elli bin lira idi. Memleketimden esirgeyeceğim hiç bir şeyim yoktu. Severek son üç kuruşumu verebilirdim.hayâtımız emniyette değildi. Bizi korumakla vazîfeli olanlar, bizi ölümle, topla tehdîd ediyorlardı. hareket ordusu kumandanı Mahmûd Şevket Paşa; “Öldüğün zaman paran elimize geçecek, bizi zorlama, gönül rızânla ver elimizi kana bulama diyordu. Getir imzâlıyacağım” dedim. “Böylece büyük Osmanlı Sultân’ı servetinden mahrum bırakılarak devlete ve hükûmete el açar duruma geldi. İkinci Meşrûtiyet memleketimiz için büyük felâket ve ziyandı 1911 de Trablusgarb’ı İtalyanlar işgal etti. 1912 de Balkan harbi bozgunu oldu. İki büyük kıta ile ilgimiz kesildi. *Afrika’da bir milyon iki yüz bin; Rumeli’de ise, iki yüz elli bin kilometre kare yerimiz elden gitti. Sultan Abdülhamîd Han, Selanik’te üç yıldan fazla kaldı. Yunanistan’ın Osmanlı Devleti’ne harb îlân etmesiyle, Büyük kabine Gâzi Ahmed Paşa sultan Abdülhamîd Han’ı İstanbul’a nakleddi Sultan Reşâd karârı tasdik etti.1 Kasım 1912 de Beylerbeyi Sarayı’na yerleştirildi.Sultan Abdülhamîd Beylerbeyi Sarayı’nda beş buçuk yıl yaşadı. otuz üç yıl dâhiyane bir denge ile harp riskine sokmadan ayakta tutmaya çalıştığı devletin oldu-bittiyle felâketine sürüklendiğine şâhid oldu.

*İngilizler ve Fransızlar Çanakkale Boğazı’nı zorluyordu... Boğazın dayanamayacağı ve düşmanın Marmarayı geçeceğinden endişe ile pâdişâh ve hükûmetin Eskişehir’e nakli kararlaştırılmıştı. Durum Abdülhamîd Han’a bildirilince; “Ben Fâtih’in torunuyum. Bizans imparatoru Kostantin’den aşağı kalamam. Dedem İstanbul’u alırken, Kostantin askerinin başında savaşa savaşa ölmüştür. Biraderim nereye giderlerse gitsinler. Fakat o ve hükûmet, İstanbul’dan ayrılırsa bir daha dönemezler. ben Beylerbeyi Sarayı’ndan ayağımı dışarıya atmam!” diye cevâb verdi. hükûmet İstanbul’da kaldı. devletin yıkılması önlendi*Abdülhamîd Han, Harb-i Umûmî’nin sonuna yaklaşıldığı 1918 Şubat ayında hastalandı. Yetmiş yedi yaşında idi. Şiddetli nezleye tutulmuş, yaşlılığından dolayı yatağa düşmüştü. 10 Şubat 1918 günü akşamı vefât etti.Sultan Hamîd’i tahtdan indiren İttihâd ve Terakkî memleketi düşman çizmelerine bırakarak kaçtılar. Onun büyüklüğünü anlıyamadıklarını itiraf edip hayatlarını hüsranla bitirdiler. İlk Enver Paşa, Talat Paşa, Doktor Nazım 30 Ekim 1918’de Mondros mütârekesini imza ettikten bir gün sonra, gece yarısı memleketi terk etti Talat Paşa 1921’de kırk dokuz yaşında Berlin’de, Enver Paşa kırk yaşında 1922’de Türkistan’da, Cemâl Paşa da 1922’de elli yaşında Tiflis’de öldürüldüler.
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla