|
Kaynak sözünengüzeli.com
Necip Fazıl Kısakürek Sözleri
Aşk… Her şeyin başı ve sonu aşk…
Çilesi çekilmeyen şeyin aşkı olmaz. Aşk olmayınca, çile olmaz. Çile olmayınca ibda ve cehd olmaz, şevk olmaz, hiçbir şey olmaz, olmaz.
Kalplerinizi değiştirin. Size hakikat gibi görünen şeylerin hemen değiştiğini görürsünüz.
Kalp değişir mi istenince? Dünyanın en sert ve en yumuşak madeni, kalp. Ateşini bulsun, hemen değişir.
Bazıları, “Ben Allah’ı severim, O’ndan korkmam!” der. Bilmez ki, korku, sevginin ta merkezine yerleştirilmiştir. Sevgi korkunçtur. Dağın tepesini seven, uçurumdan nasıl korkmaz?
Bir bekleyenin olmalı. Sen kendinden vazgeçsen de senden vazgeçmeyen…
Sen çok sev de bırakıp giden yar utansın.
Aşkın kanatlarını saymaya sayılar yetmez. O kanatlarla uçulmayacak, çıkılmayacak makam ve derece mi var?
Bir hoşça kala sığdırdı beni, yere göğe sığdıramadığım.
Üstad’a sorarlar, “Sevgi mi, nefret mi?” diye. “Nefret.” diye cevap verir. Ve ekler, “Çünkü onun sahtesi olmaz.”
Sevdiğini belli et. Gizlemek başkalarına fırsat vermektir.
Bir giden var, bir de beklenen.
İnsan sevme hissini israf etmemeli, kim ne kadar sevilmeye layıksa, onu o kadar sevmeli.
Yusuf, baştan aşağı iffet olduktan sonra; Züleyha, baştan aşağı afet olsa ne yazar?
Sokak lambası gibi olma ey yar! Kime yandığın belli olsun.
Yanında olduğum zaman değerimi bilmezsen; değerimi bildiğin gün, beni yanında bulamazsın.
Ateşin yakamayacağı tek şey, Aşk!
Zaten sensiz ve senden habersiz alınan nefes, varlığın değil, yokluğun soluğu.
Bin “günahın” olsa da bana, bir “gün âhım” yok sana…
Önüne gelenle değil, seninle ölüme gidenle beraber ol.
Konuşsam dilim yanar, sussam kalbim…
Sonunda, “Eyvah!” diyeceğin şeye, başında, “Eyvallah!” deme. Pişman ol, fakat pişman ölme!
Kızgınlık gürültülüdür, kırgınlık sessiz.
Güneş karşısında ancak kamer vücut bulabilir; başka bir güneş değil…
Çok sıkıldıysan hayattan, bir mezarlığa git. Ölüler iyi bilir; yaşamak güzeldir.
Hayatı müsvedde yaşamayın. Temize çekmeye vaktiniz olmayabilir.
İdrakin aczini idrakten büyük idrak yoktur.
Küçük parçalara hor bakmayın, onlar bütünden habercidir.
Basit kişiler hep ilgi görür. Kaliteli kişiler hep yalnızdır. Ucuz malın alıcısı çoktur.
İnsanları tanıdıkça, seveceksin yalnızlığı.
Aldığımız nefesi bile geri veriyorsak, hiçbir şey bizim değil.
Gökler dolusu sustum ve gök gürültüleriyle doldum.
Tereddüt edersen bacakların seni taşımaz. “Yürüyeceğim!” de. Bas ve yürü.
Siz hiçbir sarrafın bağırdığını duydunuz mu? Kıymetli*malı olanlar bağırmaz.
Aydınlık yolu herkes bulur, mesele karanlık yolda ışık aramak.
Zaten bütün dünya, başı dönen milyonlarla başı dönmeyen birkaç kişiden ibaret.
Ulvî mantık, mantıksızlığa benzer.
Baktığımız her ufkun öte yanına hasret bir ömür sürüyoruz, nereye varsak hicret…
İnsanı olgunlaştıran, yaşı değil, yaşadıklarıdır.
Herkesi bu hale birbiri getirdi. Herkes, herkesi affetsin.
Memleketler parasızlıktan değil, ahlaksızlıktan çökerler.
Edep, hududu muhafaza etmektir. En büyük edep, ilahi hududu muhafaza.
Ölmeyi bilmek lazım, yaşamaya hak kazanmak için.
Anlamak lazım değil, inanmak lazımdır.
Hayatımızın yarısını uyuyarak geçiriyoruz, diğer yarısını da uyutularak.
Bir sigara kâğıdı kadar yaşayamıyoruz. Kefenimizden evvel çürüyoruz.
Devler gibi eserler bırakmak için, karıncalar gibi çalışmak lazım!
Kendinden kurtul ve ol! Olmak, işte bütün mesele…
Biz dünyada kimsenin bulamadığı huzuru arayacak değiliz. Kalkar, abdest alır, huzurda eğiliriz.
Dünya, Ahiretin tarlası…
Bilerek bilmeyerek Allah’a doğru yol almak vardır, varmak yoktur. Varabildiğimiz hiçbir şey, hiçbir ufuk Allah değildir. Allah, sonsuzluktur.
Filozofların bahsettiği değil, Peygamberlerin haberini getirdiği Allah!
Susmak, “Ya Sabır!” diyebilmektir. Öyle bir duadır ki, yürekte çınlar.
Gerçek hayat, burada olmayandır; var olup burada olmayan…
Allah, ıstırabını çektirmediği şeyin, nimetini vermez.
Ayağın taşa takıldığında, “Allah kahretsin!” bile deme, dua et ki; taşa takılan bir ayağın var.
Kurban olduğum Allah’a bile günde beş vakit ulaşabiliyorken, kendini ulaşılmaz sananlara selam olsun!
Allah’ın sevdiği cihad, zalim Emire söylenen Hakk kelimesi…
Bu kapıdan kol ve kanat kırılmadan geçilmez. Eşten, dosttan, sevgiliden ayrılmadan geçilmez.
Büyük cihat, milyonlarca insanın bir o kadar insanla kavgası değil; tek kişinin öz nefsiyle cengidir.
Tek dava O’nu bulmakta, bulduracak olanı bulmaktaydı.
Kâfire karşı dimdik, Allah’a karşı Vav gibi eğilirim!
İnsanlar ikiye ayrılır: vaktini beşe ayıranlar, vaktini boşa ayıranlar.
Sen oku, dedi; her şeyden evvel oku! Ama okumaya başlamadan evvel bil, ne okuyacağını bil!
Mekke, Kâbe’nin etrafında bir fanus… Kâbe, Mekke’nin içinde bir nur… Mekke bir şehir, Kâbe bir sır…
Allah düşmanı yola getirilmedikçe, Allah’a yol açılmaz.
Ne mutlu o kimseye ki, O’na iman eder; O da kendisine hidayet…
Allah’a malik olan neden mahrumdur? Allah’tan mahrum olan neye maliktir?
Allah, de ve sus! Başka hiçbir şey söylemeye değmez.
İslam’ın kılıcı bizzat merhamettir.
Sermayem tek kelime, ALLAH azze ve celle.
Yalnızca Allah’a inanın, gerisi inanılacak gibi değil.
Gerçek keramet, kerametin gizlenmesidir.
Zor, çok zor bir gün… Ama Allah, verdiği her zorluğu misillerce fazla kolaylıkla takip edecektir. Öyleyse kumbara gibi biriktiriyorum. Dayanmalıyım. Sarf edenler! İflas edeceksiniz! Biriktirenler! Kazanacaksınız!
Her şeyden evvel bize dua nasib et, bizi duadan kesme Allah’ım! Duadan ve gözyaşından…
Duayı kabul eden, dilekleri veren, vermeyi murad edince el açtıran, ancak sevdiği kuluna dua ettiren, sevmediklerinin elini ve dilini bağlayan ve kendisine yönelmekten alıkoyan Allah’ım! Bizi affet!
Ya Rakîb! Ey isimleri arasında beni en çarpan ad olarak “Rakîb” ismini gördüğüm Allah… Neyi karıştırsam, neyi eşelesem “Rakîb” ismin çıkıyor. Elimizi yakmaması için gaflet maşasıyla tuttuğumuz her şeyin üstünde ve altında sen,
her hasretin içinde ve dışında sen varsın! Bir ismin de “Karîb”… Yakın… Yakın olan Sensin! Her şey uzak,
Bir hadis var, ürpertir beni: “Hesaba çekilmeden, nefslerinizi hesaba çekiniz.”
Camiye dikey olarak gel! Yatay olarak zaten geleceksin.
Bazı insanlar alçak gönüllüdür, bazıları da alçak olmaya gönüllüdür.
Adam olmak; cinsiyet değil, şahsiyet meselesidir.
İki çeşit insan vardır: zaman geçtikçe hatalarıyla yüzleşen, zaman geçtikçe yüzsüzleşen.
Ben geçmişimi dürdüm, büktüm, çöpe attım. Çöpü karıştırmak köpeklerin işidir.
Armut deyip geçmeyin, onun ilk hecesi çoğu kişide yoktur.
Sakın ola köprüyü geçene kadar dahi olsa, ayıya dayı deme! Olur ya, tam yarı yolda köprü yıkılıverir… Öteki tarafa ayının yeğeni olarak gidersin.
Reis Bey, beni asacaksınız. Fakat ruhum sizi bu dünyada ve ötelerde adım adım takip edecek!
İnsan olmanın baş şartı hür olmak iken, eşek olmanın tek vasfı da hiçbir had tanımamak ve dilediği yerde işemek değil midir?
Cevabımın şiddetinden susuyorum!
Bazı kişiler vardır ki, onlara alçak bile diyemem. Çünkü alçaklık bir seviyedir, onlar bir çukurdur.
İnsanın kazandığı paradan değil, paranın kazandığı insandan kork!
Avrupalı kızağından Kaptanı Yahudi, çarkçısı mason, tayfası dönme, rotası dinsizlik, hürriyet gemisinden ne bekliyorsun?
Hayvandan insana dönen yoktur ama, insandan hayvana dönen çoktur!
Yola çıktıklarını, yolda bulduklarına değişirsen; hem yolunu kaybedersin, hem dostunu.
Kendini dünyalar değerli sananlara kısa bir not: Dünya beş para etmiyor.
Öyle insanlar vardır ki, lağıma düşseler, lağımı kirletirler.
Gözyaşı, suçun rengini soldurmaz.
Hava kirliliğinden değil, hayâ kirliliğinden nefes alamıyoruz.
Davası olmayan fikir işsizi, sadece dedikodu yapar.
İslamiyet, Avrupa’dan gelse Müslüman olacaksınız.
Güzele bakmak değil, güzel bakmak sevaptır.
Felaket bilinen şey, saadet zannedilen şeyden çok daha az yakıcıdır.
Üstad’a sormuşlar, “Kırılan kalp yine sever mi?” Üstad, “Evet.” demiş. Yine sormuşlar, “Üstadım, siz hiç kırılan bardaktan su içtiniz mi?” Üstad yine cevap vermiş, “Peki, sen bardak kırıldı diye su içmekten vazgeçtin mi?
İnsan ne aptaldır! Mucize içindeyken mucize bekler!
Tomurcuk derdinde olmayan ağaç, odundur.
Bizler açlıktan karnına taş bağlayan peygamberin, doymak bilmeyen ümmetiyiz.
Tövbe kapısı açık dediysek, yeni günahlara koşman mı gerek?
Elin oğlu okur atomu böler… Bizimkiler okur, milleti böler.
Kula kulluk etme! Unutma ki, sen de kulsun. Ve kimseye gerektiğinden fazla önem verme’ Yoksa unutulursun…
Ağaçtan düşen yaprak nasıl kurumaya mahkûmsa, gönülden düşen insan da unutulmaya mahkûmdur.
Evdeki hesabımız bile çarşıya uymuyorken, ahiret hesabımızın vay haline!
yaşamak dediğin nedir? Yaşamanın manasını mı soruyorsun? cevap vereyim: Her işte ölümü unutmak faaliyetinden başka bir şey değil.
Ölüme ilaç ölümdür.
Asırlardır zindandayız! Neyin, hangi halin zindanıdır hakikate ulaşamamanın,, aşkı kaybetmenin, hayallere kapılmanın, edeme erişememenin, muazzam zindanı…
Kafası, ruhu, bilgisi, ahlakı, disiplini, iradesi olmayan ordu, tepelemeye değil, tepelenmeye memurdur. Bu iş için bir avuç çöl faresi yeter.
Roman, icatçı bir hayat taklididir.
Mutlak istiklal, mutlak hakikat sahibinindir. İslam, ona teslim olup selameti bulmaktan ibarettir. Hürriyet ve istiklalin hakikati de bu hakikate teslimiyet ve esaret…
Kendini Allah’a esir ver ki, hürriyeti bulasın ve hayvan hürriyetinden kurtulasın.
Eller… insan ruhunun en zengin ifadesi eller… Okşayan, tırmalayan, yalvaran, yumruklayan, dilenen, sadaka veren, bıçağa ve duaya açılan eller…
Akıl, kendi kendisini patlatmaktan başka hangi güce sahiptir ki?
Bugün Pazar., dinlenme ve eğlenme günü… Pazar, kendine gelme günü… Dinlenmeye, eğlenmeye, kendine gelmeye imkân bulanlar için bugün o gün.
Bütün Uhud Dağı altına döndürülse de benim olsa, onun tek dinarını yanımda alıkoymak istemezdim. Yalnız borcumu ödemeye yetecek miktarını saklardım.
Akıldan büyük nimet, zekâdan ağır yük tanımıyorum.
Felsefe, çürük cevizlerle dolu bir denizde sağlam cevizi aramaktır.
Toprağa bağlan! Okuyup bilmekte şehirliyi aş, fakat şehirde gözün olmasın! Topraktan kitaba, kitaptan toprağa… Başka işe yer verme! Köylüye onun diliyle seslen, dünyayı onun kafasına göre anlat.
Batı adamı aya gitse, yıldızlara kement atsa, ona inanma! Onun marifetini öğren, ruhunu ondan koru!
Dava; bilen ve bilmeyen, anlayan ve anlamayan için tek: Hep solmayan renge, geçmeyen pörsümeyen yeniye, bölünmeyen bütüne ulaşmak.
Tanzimat’tan sonrasını şöyle gör: İstanbul’da donanma, düğün, dernek… Anadolu’da karanlık, cenaze, kıtlık… Sınırlarda ateş, kan, göç… Her bucakta kargaşalık, kopuş, baş kaldırış…
|