Konu: Gezi rehberi
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 07-23-2018, 21:54   #4
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak gezilecekyerler.com

Bitlis’de Gezilecek 10 Yer


Bitlis 341.225 nüfusu ile Ülkemizin Doğu Anadolu bölgesinde bulunan harika bir şehirdir. Bitlis’e bağlı 7 ilçe bulunur. Ahlat, Adilcevaz, Güroymak,*Hizan, Mutki ,Tatvan ve İl Merkezi

Bitlis’in doğal güzelliklerinden biri hiç şüphesiz Nemrut Dağında bulunan Nemrut Krater Gölüdür. Nemrut Gölü dünyanın ikinci, Türkiye’nin ise en büyük krater gölüdür. Bitlis’e 26 km uzaklıkta Tatvan’a ise 15 km uzaklıktadır. Doğa güzelliği, mavi ve yeşilin uyumu ile hayranlık uyandıran Nemrut Gölüne*ulaşmak doğal güzelliği yakından seyretmek için Bitlis’in Tatvan ilçesine gitmeniz gerekiyor. Van Gölünün kıyısında bulunan Tatvan’a Bitlis merkezden kalkan arabalar ile*ulaşabilirsiniz. Buradan Nemrut Dağına; Tatvan’ın muhteşem güzelliği ve Van gölünün ihtişamlı görüntüsü eşliğinde ulaşacaksınız.Doğa güzelliği ile büyülemeye hazır Nemrut Gölü Nemrut Dağında volkanik patlamayla oluşmuştur.

Nemrut Dağının zirvesinde biri sıcak biri soğuk ol
iki krater gölü bulunur. Volkanik faaliyetlerle oluşan soğuk ve sıcak gölün bir arada buluşması doğanın tüm güzelliğini gözler önüne serer. Sıcak gölde kaplıca tadında vakit geçirebilir yüzebilirsiniz. Kar ve kaynak suları ile beslenen Nemrut krater gölünün suyu tatlıdır. Normal içme suyu lezzetinde göl canlıların yaşaması için uygundur. Yöre halkı tarafından Nemrut gölüne bırakılan aynalı sazan balığı kısa sürede çoğalmış bölgede balıkçılık yapılmasına sebep olmuştur. olta ile balık tutmanın zevkini yaşayabilirsiniz. tatlı suya sahip Nemrut Gölünde sazan balığının tadına bakabilirsiniz.

Nemrut Krater Gölünün çevresi ilkbahar ve yaz aylarında tabiat harikasıdır. İlkbahar ve yazın doğanın muhteşem yeşil ve çiçekli örtüsüne bürünen çevresi ve gölün mavi güzelliği görülmeye değer. Rengarenk çiçeklerin açtığı ve*yeşilliğin bol olduğu bölgede harika doğa fotoğrafları çekebilirsiniz. Nemrut Dağının zirvesindeki bu yerde eşsiz manzaralara şahit olacaksınız. ziyaretçi akımına uğrayan Nemrut Krater Gölü doğaseverlerin gözde yeridir. Temiz bir havaya sahip bu yerde doğa yürüyüşü yapabilirsiniz. kuşların sesleri adeta doğa musikisi oluşturuyor. musikinin eşliğinde rengarenk çeşitli çiçekler arsında yürümenin doğanın tadını çıkarmanın keyfine varmalısınız.

Piknik alanlarının olduğu mekanda sevdiklerinizle keyif verici piknik yapın. kamp grubunuzla geceyi geçirin doğa harikası bu yerde gün batımını ve güneşin doğuşunu kaçırmayın Harika gün batımı ve gün doğumu fotoğrafları çekebilirsiniz.
Nemrut Gölünün çevresinde ilkbahar ve yaz aylarında konserler, yüzme yarışları, yelken gösterileri düzenlenmektedir. doğanın keyfini çıkarmak hem de farklı ilgi alanlarına hitap eden etkinliklere katılmak istiyorsanız mart ve eylülde burada bulunun Güzelliği sadece yaz ayları ile sınırlı olmayan Nemrut Krater Gölü kış ayında ise karın yağmasıyla ayrı güzelliğe bürünüyor. Kışın gölün bulunduğu Nemrut Dağında kayak yapabilirsiniz. Yaz kış ayrı güzel muhakkak ziyaret etmelisiniz.

Bitlis Kalesi

Bitlis*tarihe tanıklık etmiş, Selçuklu ve Osmanlı devletine ev sahipliği yapmış şehirlerdendir oldukça zengin bir geçmişe sahiptir. İki büyük devlete ev sahipliği yapmıştır Bitlis’te*gezip görülmesi gereken yerler fazladır. Bitlis kakesi Bitlisin*merkezindeki çarşının hemen içerisindedir iki derenin birleştiği yerde dik yamaçlara sahip bir kayanın üzerine kurulmuştur. Kale içerisinde bulunan yüksek bir burca kurulu olan Kanlıkule halk arasında anlatılan hikayeye göre; Kral idam etmek istediklerini bu yüksek burçtan aşağıya atarak idam ettiği için kanlıkule adını almıştır. Kalenin içerisinde Han sarayı vardır. Bugün sadece kalıntıları kalmıştır kalede*gözetleme kulesi, demir kapı, erzak ve askeri mühimmatlar mağaralar bulunmaktadır.

Dik yamaçlara sahip dikdörtgen biçimli kalenin savunma hendeği yoktur. kalenin içine girmek mümkün değildir. Bitlis’e ihtişamlı ve heybetli bir görüntü veren kale restorasyonlarla korunmaya çalışılmıştır. Şehir merkezindeki kaleye ulaşım problemi yoktur sarp bir kayalıktadır kalenin içine girmek mümkün değildir Dış görünüşü ile tarihi seyir keyfi veren kale görülmeye değer

Süphan Dağı

Süphan Dağı; Bitlis Adilcevaz sınırlarındadır Türkiye’nin üçüncü büyük dağıdır heybetli görüntüsü ve Van Gölü manzarası ile bir doğa harikası oluşturur Bitlis’te gezilip görülmesi gereken yerlerdendir. Süphan dağına haziran, temmuz, ağustos ve eylülde tırmanabilirsiniz. Süphan Dağına çıkmak için Adilcevaz’a*ulaşmanız gerekmektedir.*Dağcıların vazgeçilmezi Suphan Dağına Yaklaşık on saat süren doruk tırmanışı yorucu olsa da heybetli bir görüntüye sahip bu dağa tırmanırken adrenalin yaşayacaksınız. harika Van Gölü manzaraları ile karşılaşacaksınız.
Yorucu ve uzun süren tırmanışda göreceğiniz Van gölü ve*Tatvan*manzarası tüm yorgunluğunuzu alacaktır. Süphan Dağının zirvesinde küçük buzul gölleri bulunmaktadır.

dağın zirvesinde tarihi kırklar mezarlığı bulunmaktadır. Kırklar mezarlığında kırk tane şehit mezarı bulunmaktadır. Zirvedeki tarihi mezarlık görülmesi gereken yerlerdendir. Zirvede muhteşem bir Van Gölü manzarasına ve gün batımına şahit olacaksınız. Bu anı muhakkak fotoğraf ile ölümsüzleştirmelisiniz. Volkanik bir dağ olan Süphan Dağının çevresi verimli topraklara sahiptir. tarımcılık ilçeye katkıda bulunur. dağın çevresinde doğal su kaynakları vardır. Patnos, *Adilcevaz,* Ahlat*ve Malazgirt ilçelerinin su ihtiyacını karşılar
Süphan Dağının eşsiz görüntüsünü muhakkak görmelisiniz. *Bitlis’in Adilcevaz ilçesine yolunuz düşerse gizemli bir hazineyi andıran Süphan dağına uğramanızı tavsiye ederim.

Bitlis*Camiler

Bitlis‘te beş minare türküsünü bilmeyenimiz yoktur. Bu türküyü dinleyince yan yana beş minare varmış gibi hissetsek de şehrin farklı yerlerinde birbirinden ayrı tarihi yapıya sahip camiilerdir. Selçuklu zamanına ait Bitlis zengin mimarisi ile tarihe ışık tutan illerimizdendir. camiler Selçuklu devletinden kalmadır elliye yakın cami adı geçmesine karşın birçoğu kullanılamaz Bitlis, sayısız ibadet mekanına sahiptir. camiler, köklü tarihleri ve mimarileriyle göz doldurur Ulu Camii:*Bitlis şehir merkezindeki camiye ulaşım sıkıntısı yoktur. Yürüme mesafesindedir.Ebu’l Muzaffer Muhammed tarafından yapılmıştır. Dış görünüşü ile sıradan camiden uzaklaşmış konik külahlı dış görünüşü ile farklı bir görüntüye* ulaşmıştır. sonradan eklenen kule şeklindeki minare ile büyüleyici bir güzellik oluşturmuştur. Sürekli yerli ve yabancı turist alan camii; ibadet saatleri dışında sürekli ziyarete açıktır.

Gökmeydan Camii:*Bitlis merkezinde Gökmeydan mahallesindeki tarihi camiye ulaşmak için şehir merkezinden otobüse binebilirsiniz. Caminin mimarisi ve sonradan eklenen minaresi ile tarihi bir anıt bulunmaktadır. Minaresinde bulunan özverili işçilik, anıtsal kapıları ve tarihi kitabesi ile Osmanlı mimarisinin tüm güzelliklerini gözler önüne serer. Cami duvarında ve minaresinde geometrik şekiller büyük bir özenle yapılmıştır. Bitlis’e özgü kızıl andezit taşında yapılan cami iki katlıdır. İbadet saatleri dışında ziyarete açıktır bu caminin içini görebilir iyi bir işçiliğe sahip süslemelere şahitlik yapabilirsiniz.

Şerefiye Külliyesi ve Camii:*Şerefiye cami ve içeresindeki Külliye Bitlis şehir merkezindedir Şerefiye Külliyesi; cami medrese, türbe ve imarethaneden oluşur Tarihi bir dokuya sahiptir mimari zenginliği ve süslemeleri dikkat çeker mimari zenginliğe sahip içerinde birçok yapıyı barındıran külliyeyi ziyarete eklemelisiniz.
Sultaniye Camii:*Bitlis il merkezinde Alemdar Köprüsü’nün yakınlarındadır. Sultaniye Camii, iki katlı tarihi bir yapıdır. Sultaniye camisinin altındaki Şeyh Galip türbe ve zaviyesi yöre halkı tarafından yoğun ilgi görür Kureyşi Camii: Camii, Kureyşi semtindeki Zeydan Mahallesindedir 1810 da yapılan camii ilk yapımında zengin süslemelere sahip iken günümüzde tahrip olmuş işlemeler kalmamıştır. Buna rağmen iç ve dış mimarisi ile görülmeye değer. yanındaki Sultan Kureyşi türbesi yoğun ilgi görür

Adilcevaz Tuğrul Bey (Zal Paşa) Camii:*Adilcevaz yolunda göl kenarında olan camii tarih ve doğanın muhteşem uyumu ile görsel bir şölene dönüşüyor. Zal Paşa tarafından yenilenen cami zamanla onun ismi le anılmıştır. doğal güzelliğe sahiptir
Ahlat*İskender Paşa Camii:*Eski Ahlat kalesinde bulunan camii Yavuz Sultan*Selim*zamanında inşa edilmiş Sultan Süleyman döneminde genişletilmiştir. İskender Paşa tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. Osmanlı Devleti’nin zengin mimarisini temsil eder iç ve dış mimarisi ile harika bir güzelliğe sahiptir.

Bitlis Etnografya Müzesi

Bir şehri geçmişi ile tanımak istiyorsanız müzeye gitmelisiniz. Bitlis’in eski yaşayışını anlatan ve Bitlis’e özgü yöresel zenginliği barındıran Etnografya Müzesi 2005 te açılmıştır. Bitlis merkezindedir halka ücretsiz hizmet verir Pazartesi günleri dışında sürekli açıktır
Etnografya Müzesinde Bitlis yöresine ve tarihine özgü demir işçiliği, halı dokumacılığı, bastonculuk ve körükçülük gibi yöresel el sanatları bulmanız mümkündür Bitlis’in zengin tarihini ve yöresel güzelliklerini içinde barındıran müze görülmeye değerdir. bir tarih sayfasında geziniyor gibi hissedeceğiniz Bitlis Etnografya müzesini tavsiye ederim.*Ahlat’ta bulunan Selçuklu müzesi ve İslâhiye Medresesinde açılan Arkeoloji müzesini ziyaret edebilirsiniz.


İslahiye Medresesi

Bitlis merkezindedir. Bitlis’in en sağlam yapılarındandır Selçuklu döneminde yapılmıştır.
ziyaretçi akımına uğrar Bitlis’in merkezinde nur mahallesindedir kubbesiz dikdörtgen yapıdadır Süslü ve görkemli medresede; var olduğu dönemin en değerli sanatçı ve bilim adamları yetişmiştir. Tarihi ve mimari güzelliklere sahiptir medrese döneminin en iyi medresesidir. restorasyon edilen Islahiye Medresesi Bitlis Arkeoloji Müzesi olarak kullanılır. Tarihi birçok mirası içinde barındırır sağlam ve gösterişli mimarisi ile Islahiye Medresesi görülmesi gereken yerlerdendir.

El Aman Han

Anadolu’nun en büyük kervansaraylarındandır Bitlis ilinin*Tatvan*ilçesindedir. El Aman Hanı; dükkanları, cami ve hamamı ile bir külliyedir Osmanlı zamanında hayrat olarak yapılan El Aman Hanı uzun yıllar boyunca kervansaray olarak kullanılmıştır. Günümüzde halka açık sosyal tesistir
Osmanlı Döneminde yoldan geçenlerin konaklaması için kervansaray olan El Aman Hanı turizme kazandırılmıştır. her yıl yerli ve yabancı ziyaret akımına uğrar restoran, hamam, kahvaltı salonu, yöresel yemek mekanları, şark odaları, sinema salonu, kütüphane, bilardo, tenis, oyun ve internet salonları yer alır tarihi ve muhteşem görüntüsünün yanı sıra eğlenceli vakit geçireceğiniz bir yerdir hem tarihe şahitlik eder hem de Bitlis’e ait yöresel yemekleri tadabilirsiniz. eğlence merkezlerinde çok güzel vakit geçirirsiniz. Kendinizi hem tarih sahnesinde hissedeceğiniz modern yapısı ile etkileneceğiniz El Aman Hana uğramanızı tavsiye ediyorum.

Ahlat*Mezar Taşları

Bitlis’in ilçesi olan*Ahlat; Van Gölünün kıyısında yer alır. Uzun yıllar boyunca Selçuklu devletine ev sahipliği yapmıştır Ahlat’ ta Selçuklu Döneminin taş işçiliği ve inanışını en güzel şeklinde yansıtan mezar taşları görünümü ile Orhun Kitabelerini andırıyor. Selçukludan kalma Selçuklu mezar taşları Bitlis’in Ahlat ilçesindedir Türk- İslam mimarisinin en güzel örneği Ahlat Selçuklu Mezarlığı içerisindeki mezar taşları yaklaşık bin tanedir. önemli şahsiyetlere ait 118 adet anıtsal mezar bulunur tarihi bir açık hava sergisidir Selçukluya ait birçok mimari ve tarihi gerçekliğe ulaşmak mümkündür. Sıradan mezar taşlarından farklı bu tarihi mezarlar heybetli görüntüleri, taş işlemeciliği ve farklı şekilleri ile büyük bir güzellik arz ediyor.

Mezar taşlarında geometrik ve bitkisel motifler bulunmaktadır. Selçuklu mimari yapılarına özgü mihraplar ve motifler bu mezarlarda çok sıktır .
Bir milletin inancını yaşam biçimini hiç şüphesiz mezarları en güzel şekilde yansıtır.; eski Türk inancında ölen kişinin dirileceğine inanıldığı için değerli eşyaları ile birlikte gömülürdü. Yüz yıllar sonrasına ait bilgiyi günümüze kadar taşıyan mezarlar olmuştur. Birçok medeniyette insana verilen değer aynı şekilde ölünce de gösterilmek için çeşitli özelliklere sahip mezarlar yapılmıştır. mezar taşlarından ölen kişinin bayan mı erkek mi, zengin mi fakir mi olduğunu sosyal konumunu, dine bakışını, dini seviyesini öğrenmek mümkün.

Osmanlı ve Selçuklu Devletindeki mezar motifleri farklı anlamlar taşır. Osmanlı Devleti’ne ait mezar taşının üzerinde bulunan dalından kırılmış gül motifi bekar olarak ölen bayanı temsil ettiğini öğrendim. Bekar olarak ölen bayanın dalından kırılmış bir güle benzetilmesi ve mezarında incelikle anlatılması çok etkileyicidir. Ahlat Selçuklu mezar taşları da bu özelliktedir bu
Mezarı dolaştığınızda bazen kısa bazen çok yüksek boy da mezar taşları göreceksiniz. Bunun sebebi ölen kişinin sosyal konumuna göre mezar taşlarının yapılmasıdır. tanınan kişilerin mezar taşları yüksek iken sosyal konumu aşağıda bulunan birinin mezar taşı kısa boydadır. Selçuklu Mezar Taşlarının üzerinde bulunan kitabeler taş işçiliği ile görsel bir güzellik oluşturur

kitabelerde Kur’an-ı Kerim’den ölüm ve ahiret ile ilgili ayetler, Hadisi Şerifler, dua ve hikmetli sözler bulunmaktadır. ayet, hadis, dua ve hikmetli sözler dışında genelde Farsça yazılan ölen kişinin kim olduğu, unvanı, dini seviyesi ve kişisel özellikleri bulunmaktadır. ölen kişinin övülmeye değer yönlerinin ele alındığı övgü dolu sözler bulunur. Mezar taşlarındaki kitabelerde kitabeyi yazan kişinin ve motifleri çizen hattatın ismi ve imzası da bulunur Köklü bir geçmişe sahip ve birçok medeniyete ev sahipliği yapan Ahlat tarihi ve mimari özelliklere sahip Selçuklu Mezarlığı ile ün kazanmıştır. Bitlis’e giderseniz sizi zamanda yolculuğa çıkaracak dünyanın faniliğini hatırlatacak Ahlat’ta bulunan mezar taşlarını ziyaret edin

Bitlis Kayak Merkezi

Doğu Anadolu bölgesinde Bitlis karasal ikliminden dolayı kışları karlı geçer. karın keyfini doyasıya çıkaracaksınız Çirtkaya Kayak Merkezi; Bitlis merkezde yer alır. ulaşımı kolaydır. 1969 da faaliyete geçen kayak merkezi sürekli ziyaretçi akımına uğraır. otoparklı tesisi vardır. orta ve zor seviyede pistler mevcuttur. Bitlis kayak merkezinde aralık ayı itibari ile kar kalınlığı iki metreye kadar*ulaşmaktadır. keyifli bir kar tatili yapabilirsiniz. Dik bir pisttir profesyonel ve deneyimli kayakçılar tarafından tercih ediliyor.
Tatvan Kayak Merkezi: Bitlis’in Tatvana 1.5 km uzaklıktadır Nemrut Dağının eteklerindeki kayak merkezi Nemrut kayak merkezi olarak bilinir. Bitlis’in en uzun ve en büyük kayak merkezidir. kayak sezonu aralık ayından başlayıp mart ayına kadar devam eder Van Gölü manzarası ile kayak yapacağınız keyifli vakitler geçireceğiniz bu yerde kayak için her seviyeye uygun pistler vardır. Büyük bir piste sahip olması ve Van gölünün en güzel manzaralarına sahip olmasından dolayı çok fazla ziyaretçi alır

Serinbayır Kayak merkezi Ahlat’tadır. Günübirlik bir tesise sahiptir Kayak merkezi 300 m uzunluğunda bir piste sahiptir. acemi ve orta seviyedeki kayakçılarca tercih edilir Bitlis Rahva kayak merkezi Rahva’da bulunmaktadır. her türlü imkana sahip iki pist bulunur orta seviyedeki kayakçılarca tercih edilir yolunuz kışın Bitlis’e düşerse kayakçıların uğradığı bu kayak merkezlerine uğrayıp karın keyfini çıkarın muhteşem tarihi ve doğa güzelliklerini görün

Bitlis Türbeleri ve Kümbetleri

Selçuklu ve Osmanlıya ev sahipliği yapan Bitlis’te Selçuklu ve Osmanlı devleti zamanından kalma birçok türbe ve kümbet bulunur Tarihi öneme sahiptir Abdurrahman Gazi Türbesi:*Ahlat’tadır Hz Osman zamanında yaşayan Sahabe -i Kiramdan olan Abdurrahman Gaziye aittir.*Emir Ali Kümbeti:*Harabe şehir yolu üzerinde bulunan bu kümbet, Ahlat kümbetleri içerisinde mimari ve tarihi yapısı ile en çok dikkat çekenidir.
Küfrevi Türbesi:*Küfrevi Konağı’nın bahçesine kurulu Küfrevi Türbesi mimari özellikleri bakımından Bitlis mimarisinden farklı bir özelliğe sahiptir. dış mimarisi ve görüntüsü ile İstanbul geç dönem türbelerini örnek alır. Usta Şagirt Kümbeti:*Van gölünün yakınlarındaki kümbet, Ahlat kümbetlerinin en büyüğüdür. İki katlı bu kümbetin altı mezar üstü mescittir.

Kaynak şanlıurfa.bel.tr

Şanlıurfa Tarihi


Rivayete göre eski Yunanlılar İdris Peygamberin insanlara şehirler kurmayı öğrettiğini ve onun devrinde 180 şehir kurulduğunu, en küçüğünün* Urhai*diğer okunuşla*Orhay yani*Urfa*olduğunu söylemektedir. rivayete göre İdris peygamber Nuh peygamberden önce geldiğinden Urfa Nuh tufanından önce kurulmuştur. Nuh tufanında bütün dünya gibi Urfa’da harap oldu. tufandan sonra dünya yeniden kuruldu ve tarihte ki yerini aldı. Yine rivayete göre Nuh tufanından sonra Babil’de hüküm süren Nemrut üç şehir inşa etmişti. Bunlardan biri de Urfa şehridir. önce*Arach* daha sonra zamanla Erech, Orhay,*Edessa*ve Ruha*isimlerini almıştır.
Urhai veya Orhay ismi, Urfa’nın ilk sakinleri Arami – Süryanilerin verdiği isimdir.

Urfa’ya gelen Helenler Edessa ismini verdiler. Edessa ismi “suyu bol” anlamındadır Urfa da içinden akan Karakoyunbderesi ve kaynayan pınarlardan dolayı suyu bol bir şehirdi. Urfa’ya Edessa isminden başka suyu güzel çeşme anlamına gelen*“Kaliruha” adı da verilmiştir. İslam’ın fethinden sonra Müslüman Araplar tarafından “Kaliruha”nın “Kali” heceleri atılmış ve sadece*“Ruha”*heceleri kullanılmıştır. rivayete göre Orhay kelimesinin hafif bir değişikliğe uğratılmış Ruha denilmiştir. şehir, İslam’ın fethinden sonra Müslümanlar tarafından *“Ruha”*diye çağrılmıştır.*Osmanlı devrinde Urfa denilmeye başlanmıştır.

URFA’DA SELEFKOSLAR DEVRİ
Makedonya kralı*Büyük İskender* Urfa’yı M.Ö. 331 de zapt eder. Ön Asya’yı Çin’e kadar fetheder. Vefat edince, ülkesi komutanları arasında paylaştırılır. Bunlardan*Antiyochus,*Seleucus Nikator*ile birlikte bütün Anadolu ve Suriyeye hâkim olmuştu. Antiyochus’un ölümüyle Seleucus tek başına Suriye bölgesinde ve bütün büyük Asya’da Hindistan’a kadar Babilonya denilen bölgede 21 yıl hüküm sürdü. bu devlete Selefkoslar devleti denildi. Urfa, M.Ö. II. yüzyılda*Seleucos Nikator’un hâkimiyetine girer.*Edessa*isminin Selefkoslar zamanında Makedonya’dan bölgeye gelen Makedonyalılar tarafından verilmiş olduğu söylenilir. o zaman Urfa’nın yerlisi olan Süryaniler, Grekçe olan bu ismi kullanmamış, kendi dillerindeki Orhay’ı kullanmışlardır.

Selefkoslardan itibaren Urfa, uzun bir zaman Edessa ismi ile şöhret bulacaktır. Bugün bile Avrupa’nın kullandığı isim Helenlerin verdikleri Edessa ismidir.*Selefkosların birçok şehre verdiği Edessa ismi “suyu bol” anlamına gelir. Urfa akan deresi ve kaynayan pınarlarıyla suyu bol bir şehirdi. Selefkoslar M.Ö.132 de İranlılarca yıkıldı. Bölgede Osrhoene ismi ile bir şehir devleti kuruldu.
Urfa’da kurulan ilk ve tek bağımsız devlet Osrhoene krallığıdır. İngiliz tarihçi Segal’ın belirttiğine göre Osrhoene adı Urfa’nın ilk adı Orhay’dan türemişdir. Osrhoene, Urfa ve çevresine birlikte verilen bir isimdir. rivayete göre Urfa krallığının adının*Osrhoene*olmadığı, bu ismin Urfa krallığının Roma hâkimiyetine geçtikten ve bir Roma eyaleti olduktan sonra bu eyalete verilmiş olduğudur Urfa kralları Abgar ismi ile çağrılırdı bu devlete Abgarlar devleti denildiği gibi Abgarlar dönemi de deniliyordu. Abgarlar Urfa’nın en meşhur dönemidir.

Urfa bağımsız bir devlet görünse de Roma’nın güdümünde bir devletti. Zaman zaman Roma’nın müdahalesi ile krallar değişiyor, yeni kralı Roma tayin ediyordu. Urfa devleti M.S. 244 de tamamen Roma eğemenliğine girdi Bu tarihten itibaren Urfa bir Roma şehri idi. 244 den itibaren Urfa, Roma imparatorluğunun Osrhoen adında bir eyaleti oldu ve artık Urfa’yı Roma valileri idare etdi Osrheon bölgesinin merkezi Urfa idi ve Urfa’ya bağlı on iki şehir bulunuyordu Romanın 395 de ikiye ayrılmasından sonra Doğu Roma Bizansın egemenliğine giren Urfa, Güney-doğu Roma’nın merkezi oldu. Urfa Müslümanlar tarafından fethedilmesine kadar 400 yıl Doğu Roma Bizans hâkimiyetinde kaldı.


636 tarihinde Kudüs’ün fethinde halife Hazreti Ömer (r.a.) Kudüs’e gitmişti. Fırat’ı geçerek Urfa’ya yaklaştı Urfa halkı Hazreti Ömer’i (r.a) karşılamaya çıktıkları ve Urfa’nın güvenliği hakkında kendisinden söz aldılar Halife Ömer, İyaz bin Ganem’i Güneydoğu Anadolu el-Cezire valiliğine tayin etmişti. İyaz b. Ganem, önce*“Pagan”*dininde Sabiî denen yıldızlara tapan Harranlılara teslimi teklif eder. Harranlılar, önce Urfa’ya gitmelerini anlaşmayı kabul ederlerse kendilerinin teslim olacaklarını söylediler. Bizans putperest olduğundan hıristiyan Harranlılara, Urfalılara zülum ediyordu. İslam ordusunun Harrana Harranlıların Bizans işkencelerinden kurtulma ümidiydi. Urfa Müslümanları kurtarıcı olarak karşıladı. İyaz bin Ganem Urfa halkı ile anlaştı. Güneydoğu Anadolu Müslümanlarla barış yaptılar.*Urfa 637 yılında fethedildi.

URFA’DA EMEVİLER DEVRİ

Hazreti Osman’ın halifeliğinde Şam valisi Muaviye, bölgeye Mudar kabilesinden Beni Temim ve Kays kabilelerini yerleştirmişti. Onun için Urfa’nın da içinde bulunduğu bölgeye “Diyar-ı Mudar” deniliyordu. Hazreti Osman’ın şehit edilmesinden sonra Halife Ali’nin (halifeliği 656–660) halifeliğini Şam valisi Muaviye tanımamıştı. O yüzden Muaviye’nin (halifeliği 660–680) Şam valiliği sırasında ve halifeliği zamanlarında, Urfa l Muaviye’nin idaresine girmiştir. Muaviye, yumuşak huyluluğu ve cömertliği ile müslüman kabilelerini
Ve Hristiyanları da hoşnut etmişti.
Velid bin Abdulmelik*(705–715) halife olduktan sonra el-Cezire güneydoğu Anadoluya kardeşi*Mesleme bin Abdulmelik’i vali tayin etti.*Mesleme Anadolu ve hatta İstanbul’a gazalar yapardı. devrin efsanevî kahramanı Battal Gazi (ölüm.740) Mesleme’nin komutanlarındandı.

Mesleme vali olunca, bölgenin merkezini Kinnesrin’den Harran’a taşıdı. İkamet için de bir saray inşa ettirdi.*Böylece Mesleme’den itibaren Güneydoğu valileri Harran’da ikamet ettiler Anadolu içlerine gazalar için buradan ordu sevk ettiler. Urfa ve Harran’ın fethedilmesi ile Urfa Anadolu’ya açılan bir kapı oldu. Anadoluya yapılan gazalar Urfa ve Harrandan yapılmıştır. Güneydoğu Anadolu (el-Cezire) valileri Kinnesrin’den sonra bölgenin merkezi Harran’da otururlar ve Bizansa gönderilen orduları buradan idare ederlerdi.

URFA’DA ABBASİLER DEVRİ

Harran, Emevilerle Abbasiler arasındaki kanlı ve şiddetli savaşlara sahne olmuştur. Bu sırada Abbas oğullarının propagandasını yapanlar, Resulullah’ın (s.a.s.) amcası Hazreti Abbas ve oğullarına. biat ediyorlardı. vefatından sonra oğlu İbrahim’e biat ettiler. İmam İbrahim*diyorlardı. Emevi Halifesi Mervan (halifeliği 744–750), İmam İbrahimi Harran’da zindana attırdı. İmam İbrahim’in zindanda vefat etti (749) Abbas oğulları Abdullah es-Seffah’a 30 Kasım 749 da biat ederek halife yaptılar. ilk Abbasi halifesi Abdullah es-Seffah (halifeliği 749–754) oldu. Abbasiler Fıratta cereyan eden savaşta Emevileri yendiler Harran’a girdiler. Ve Urfa Abbasi egemenliğine girdi.

HAMDANİLER VE NUMEYRİLER *(905–1081)

Onuncu yüzyıldan itibaren Abbasilerin güçleri kalmamıştı. İslam ülkelerinde şehir devletçikleri oluşuyor valilikler bu şekilde yarı bağımsızlıklarını ilan ediyorlardı sadece halifeye dini hürmet gösteriyorlardı. 905 ten itibaren Hamdaniler (905–991) bölgeye hâkim olmuşlardı. On birinci yüzyılda Urfa*Numeyr oğullarından*(991–1081) Utayrın hâkimiyetinde idi. Utayr Hille’de oturuyor ve Urfa’yı da naibi Ahmed bin Muhammed yönetiyordu.

URFA’DA SELÇUKLULAR DEVRİ*(1086–1098)

1059 da Sultan Tuğrul’un (1040–1063) emriyle Alpaslan Harran’ı ele geçirdi. Büyük Selçuklu Sultanı Alpaslan Bizans İmparatoru Diyojen ile 1071 de yaptığı Malazgirt meydan muharebesini kazandı Urfa Müslümanlara bırakıldı. 1081 tarihinde Şerefüddevle Harran’ı zapt etmiş ve Urfa ile barış anlaşması yapmıştı. 1072 de Alpaslan’ın ölümü ile Selçuklu tahtına Alpaslan’ın oğlu Melikşah geçti. Büyük Selçuklu sultanı* Melikşah* (1073–1092), amcası oğlu Kutalmış (ö.1064) oğlu Süleymanşah’ı (ö.1086) Anadolu’ya göndererek Urfa ile Birecikte yerleşmelerini emretti. Sultan Melikşah’ın komutanlarından*Bozan*1086–87 de Urfa’yı kuşattı. Sultan Melikşah Urfa’yı zapt eden komutanı*Bozan’ı Urfa valiliğine tayin etti.

URFA’DA HAÇLI KONTLUĞU DEVRİ*(1098–1144)

Haçlı seferinde 1098–1099 da Kont Boudion emrinde Urfaya gelen Haçlılar, Urfa’nın Hristiyan valisi Toros’un davetiyle Urfa’ya girdiler. 1098 den itibaren Urfa Kontluğu kuruldu. Urfa Müslüman Türk ve Müslüman Araplara karşı Haçlıların hâkim oldukları bölgeleri koruyan güçlü bir kale oldu.

URFA’DA ZENGİLER DEVRİ*(1144–1182)
Urfa’nın Haçlı Kontluğu devrinde*İmadeddin Zengi(1127–1146), büyük Selçuklu devletinin Musul Atabeyiydi. Harran’ı üs olarak kullanan İmadeddin Zengi, 1144 de Haçlıların elindeki bulunan Urfaya yürümek istiyordu. O Haçlılar şehir dışına çıktığından şehir korumasızdı. Zengi Urfa’yı kuşattı. yirmi sekiz gün süresince yaptığı büyük bir savaş sonucu, şehre girdi İmadeddin Zengi Aralık 1144 de Urfa’yı Haçlılardan geri aldı.

URFA’DA EYYUBİLER DEVRİ*(1182–1260)

Sultan Salahaddin Eyyubî*(saltanatı.1174–1193),

Haçlılarla mücadele etmek niyetindeydi Urfa, Harran ve Rakka gibi sınır şehirlerini ele geçirmek istiyordu. 1182 de Urfa’yı çetin bir savaştan sonra Zengilerden aldı. Harran 1182 de Eyyubilerin hâkimiyetine girdi Sultan Salahaddin Harran’ı el-Cezire ve Musul bölgelerini üs olarak kullandı. Anadolu Selçuklularının Harran ve Urfa’yı kuşatması başarısız olunca, Eyyubi hükümdarı Salih Necmeddin 1236 da Urfa ve Harran’ı kendisine yardım eden Harezmlilere bıraktı.* Harezmlerin halka kötü davranışıyla 1241’de Halep Eyyubi hükümdarı Melik Nasır Urfa ve çevresini zaptetti Anadolu ve Suriyede İslam devletleri birbirleriyle savaşırken büyük tehlike de yaklaşıyor ve bütün İslam dünyasını tehdit ediyordu. Urfa ve çevresi 1244 de Moğolların öncü birlikleri Tatarların saldırısına uğradı.İslam dünyasına kâbus gibi çöken Moğollar, 1259–60 da Urfa’yı alarak Eyubilerin hâkimiyetine son verdiler. Eyyubilerin 75 yıl süren Urfa hâkimiyetleri son buldu.


URFA’DA MISIR MEMLUKLERİ DEVRİ

1300’ lerde Urfa ve el-Cezire bölgesinin büyük bir kısmı Mısır Memluklerinin kontrolündeydi Urfa’nın 1365–70 yıllarında memluklerin hâkimiyetinde olan urfa XIV. Yüzyıl ikinci yarısında ve XV. Yüzyılda Memluklar, Karakoyunlular ve Akkoyunlular arasında el değiştirmiştir. Memlüklüler Harran kalesinde onarımlarda bulunmuşlardı.

URFA’DA KARAKOYUNLULAR DEVRİ

1362 de Urfa ve çevresinde Şii olan Karakoyunlular hâkim olmuşlardır 1300’ler de Moğollar Anadoluyu yakıp yıktı. 1300 den sonra Urfa, Timurluların saldırısına uğradı. 1387’de Anadolu içlerine giren Timur Han (ölüm 1405), Urfa’ya saldırarak tahrip etmiştir. Timurun Suriye seferi dönüşü Birecik’i sulh yoluyla Urfa’yı savaşarak topraklarına kattı. 1400 de ise Urfa yeniden imar edilmiştir. Urfa, XIV. Yüzyılda Döger emiri Dımaşk Hocanın (ölüm.1404) hâkimiyetinde idi.

URFA’DA AKKOYUNLULAR DEVRİ

1404 de Akkoyunlu hükümdarı Karayülük Osman Bey (ö.1435) Urfa’yı 1432 de zapt etti. Akkoyunlular zamanında Mısır askerlerinin saldırısına uğrayan Urfa, tahrip edilmiştir. 1457’de kardeşi Cihangir Mirza’nın elinden hâkimiyeti alan Uzun Hasan Akkoyunlu hükümdarı oldu. Uzun Hasan Urfa ve Diyarbakır için Mısır Memluk devletiyle mücadele etdi hükümet merkezi Diyarbakır iken, devletini Tebriz’e taşıdı.

URFA’DA SAFEVÎLER DEVRİ

Urfa, 1514 de Safevi hükümdarı Şah İsmail’in valisi Eçe Sultan Kaçar’ın elindeydi. Sünni mezhebindeki Urfalılar, Şii mezhebinde olan Safevilerin baskısına tahammül etmek zorunda kalıyordu. Safeviler Sünni âlimlere çok baskı yapıyordu Şah İsmail Diyarbakır ve Urfa’da birçok âlimi Sünni oldukları için öldürttü. Osmanlı Padişahı Sultan Selim Han, 1514’te İran seferinde Akkoyunlu şehzadelerinden Osmanlıya sığınan Murat Bey (ö.1514) komutasında bir kuvvet göndererek Diyarbakır’ı zapt etti. Urfa valisi olan Eçe Sultan, bu kuvveti bozdu ve Urfa bir müddet daha Safevilerin elinde kaldı İbrahim Gülşenî (1426–1534) Halveti tarikatı şeyhi Diyarbakır’daydı. Şah İsmail’in baskısı üzerine Urfa’ya uğramış baskıya dayanamayarak Mısır’a gitmek zorunda kalmıştı

OSMANLI İDARESİNDE URFA

XVI. yüzyılda Mısır devletine bağlı Urfa, 5 Nisan 1517 de Osmanlı sultanı Yavuz Sultan Selim tarafından alındı. sancak olarak Diyarbakır eyaletine bağlandı. İlk valisi Piri Bey oldu. Kanuni Sultan Süleyman (1520–1566) Bağdat seferinde Halep’e geçerken Urfa’ya uğramış iki gün Urfa’da kalmıştır. Sultan IV. Murat Bağdat seferine giderken Urfa’ya da uğramıştır. Evliya Çelebi’nin bildirdiğine göre 17. yüzyılda Urfa üç tuğlu paşalar tarafından idare edilmekte olup, dört mezhebe göre fetva veren bilgili kadılara sahipti. Urfa, Osmanlı idaresine geçmesinden sonra Sultan III. Mehmet (1595–1603) devrinde Celali isyanlarında 1599’da ve Sultan II. Mahmut (1808–1839) devrinde Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa isyanında 1833-1839 yıllarında Osmanlı idaresinden çıksada Osmanlı ile bağı hiç kopmayan bir şehir olmuştur.

Cumhuriyetin ilanına kadar Osmanlı devletinin idaresinde sancak olarak kalmış ve sancak beyi tarafından idare edilmiştir. *Urfa 1865 e kadar Rakkanın merkezi olmuştur. eyalet paşası Urfa’da otururdu. vali paşalar, Urfa’da saraylar, camiler, medreseler, hamamlar gibi imarlarda bulundu. Dolayısıyla Urfa mamur bir şehirdi. Fakat Urfa, 1865’de sancak olarak Halepe bağlanınca*sadece mutasarrıf Urfa’da oturdu. Bu yüzden Urfa değerini kaybetti. Birinci Dünya Savaşında Osmanlı mağlup olmuştu. Osmanlının bağımsız sancağı Urfa Mondros mütarekesini takip eden günlerde 24 Mart 1919 da İngiliz işgaline uğradı 1919 da Urfa 80.000 nufuslu idi. İyi bir araba yolu vardı ve şehir çok iyi inşa edilmiş güzel bir şehirdi.

Sokakları döşeliydi ve iyi ve çok kullanışlı bir su sistemi vardı.*İşgalcilerin gelişi ile Müslüman ve Hıristiyan Urfalılar işgalciletin baskısı altında kaldı. Altı ay sonra İngilizler şehri Fransızlara bırakdı. İngilizlerin Urfa’dan ayrılışı ile 30 Ekim 1919’da Fransızlar Urfa’yı işgal etti bütün Anadolu’da ve Urfa da işgalcilere karşı kurtuluş mücadelesine girişti. Fransızların tahriklerine kapılan Ermeni Hıristiyanlar Fransızlarla bir oldu yıllarca beraber yaşadıkları Urfa Müslümanları ile savaşdılar. Urfa Çetelerinin mücadelesi 11 Nisan 1920’de urfa Fransızlardan resmen temizlendi ve Türkiye Cumhuriyetine bağlandı. Hıristiyan halk Suriye’ye göç etti.


Kaynak ceylanpınar.bel.tr

Ceylanpınar Tarihçesi

Yukarı Mezopotamya olarak bilinen Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde kurulan Ceylanpınar'ın tarihi M.Ö.5000 yıllarına dayanır. İlçede, Asurlular, Hititliler, Abbasiler, Bizanslılar, Selçuklular Osmanlı İmparatorluğu uzun yıllar hâkimiyetini sürmüştür.
Asurlar döneminde kurullan Mırri Mutani devletine başkentlik yapan Ceylanpınar, Vaşşugar olarak anılmaktaydı.medeniyetlerin izlerine, tarım işletmeleri arazileri, Büyük Kepez ile Küçük Kepez Tepesinde rastlanmaktadır. Osmanlı döneminde Ceylanpınar'ın mülki yönden bağlı olduğu idari birim Suriyedeki Resulayn ilçesidir. Osmanlıda uygulanan toprak sisteminde, bugünkü Ceylanpınar ile Resulayn bölgesi"has arazisi" oluşturmaktaydı. Bu bölgenin en son sahibi İbrahim Milli Paşa'dır.

Osmanlının parçalanmasından ve Anadolunun işgalinden sonra kazanılan Kurtuluş Savaşı'yla, Şanlıurfa ili ve Ceylanpınar toprakları işgalden kurtarılmıştır. Ankara Antlaşması Türkiye ile Suriye arasında imzalandıktan sonra, sınırı 1921 de Çoban Bey İstasyonu'ndan Nusaybin'e kadar demiryolu ilerlemiş, ortadan ikiye sınırla ayrılarak bir tarafı Türkiye, diğer tarafı Fransa'nın kontrolünde bulunan Suriye topraklarında kalmıştır. Türkiye tarafında kalan bölüm Ceylanpınar (Serêkani), Suriye'de kalan bölüme Rasulayn (Serêkaniyê) olarak adlandırılmıştır.
Ceylanpınar'ın yerleşim yeri olarak ortaya çıkmasının başlangıcı, demiryolu üzerindeki TCDD İstasyonu ve istasyondaki işçilerin yapmış olduğu evler ile bir kaç çadırdı.

16 yıl sonra, 1937 de Ceylanpınar nahiye statüsüne kavuşmuş ve 1960 da Belediye kurulmuştur. İl merkezine 141 kilometre uzaklıktaki Ceylanpınar, 14.01.1982 de çıkartılan 2585 Sayılı Kanun'la Viranşehir'den ayrılarak ilçe haline gelmiştir.
Şanlıurfa İline bağlı bir ilçe olan Ceylanpınar, kuzeyinde Viranşehir, batısında Merkez ve Akçakale, doğusunda Mardin güneyinde de Suriye ile çevrilidir. İlçe toprakları Viranşehir Ovası'nda yer alır. İlçe topraklarını kuzeyde Karacadağ eteklerinden doğan Habur Çayı sular Şanlıurfa'ya 142 km uzaklıktaki ilçenin yüzölçümü 2.020 km2'dir. Köyleriyle birlikte toplam nüfusu 77.981'dir.*

İlçede Karasal iklim hüküm sürmekte yazlar sıcak ve kurak, kışlar yağışlı ve ılıman geçer. ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. tarımsal ürünlerin başında arpa, buğday, burçak, kenevir, pamuk, ayçiçeği, Antepfıstığı, mercimek, mısır, nohut ve yem bitkileri gelir. narenciye, sebze ve meyve de üretilmektedir. Hayvancılıkta sığır ve koyun yetiştirilir. İlçede 1943 te Devlet Üretme Çiftliği kurulmuş ilçe alanının 1.700 km2 sini kaplar. Türkiye'nin ve dünyanın en büyük çiftliklerindendir tarım, bahçe kültürü ve hayvancılık yapılmaktadır. Çiftlik Şanlıurfa'nın bütün tohumluk buğday ihtiyacını karşılar İlçenin İlkçağ tarihi ile ilgili bilgi olmamakla birlikte geçmiş tarihinin çok eskilere dayanır.

MÖ.2000'lerde Hititlerin ve Asurluların hâkimiyetine giren yöre MÖ.612'de Babillerde kalmıştır. Medler ve Persler yöreye egemen olmuş, Büyük İskender'in MÖ.332'de Anadolu'daki Pers hâkimiyetine son vermesinden sonra Urfa ile Birecik de Makedon egemenliğine girmiştir. Büyük İskender'in ölümüyle Seleukoslar yöreye hakim olmuş, bunu Osrhoene Krallığı ve Romalılar izlemiştir. Roma 395'te ikiye ayrılınca Doğu Roma Bizans sınırlarında kalmış, Bizanslılar ile Sasaniler arasında el değiştirmiştir. Yöre MS.640 da Arap istilasına uğramış, 661 de Emevilerin, 750'de Abbasilerin hâkimiyetine girmiştir.
Malazgirt Savaşı'ndan 1071 den sonra Selçuklular buraya kadar uzanmıştır

1087 de Urfa'nın Zengilerin eline geçmesinden sonra Urfa Ceylanpınar da Musul Atabeylerinin eline geçmiş, Eyyubiler ve Selçuklular arasında el değiştirmiştir. Moğol istilasına uğrayan yöre, Yavuz Sultan Selim'in Mısır Seferinde 1517 de Osmanlı topraklarına katılmıştır. I.Dünya Savaşı'ndan sonra İngilizlerin işgaline uğramıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra 1937'de Viranşehire bağlı bir bucak olmuş, 1960'ta Belediye teşkilatı kurulmuş 1982 de Şanlıurfa iline bağlı ilçe konumuna getirilmiştir.


Kaynak gezilecekyerler.com

Batman’da Gezilecek 10 Yer

Batman ili

Batman ilimiz Güneydoğu Anadoludadır 6 ilçesi vardır. Sason, Gercüş, Hasankeyf,*Kozluk, Beşiri il merkezidir. birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. medeniyetlerden her birinin ilimizde bir yapısı vardır. ilimizin sınırlarından geçen Dicle Nehri,*ilimize büyük önem kazandırır birçok tarihi yapısı bulunmaktadır.

Malabadi Köprüsü Diyarbakır-Batman yolu üzerindedir. İl merkezine 7 km uzaklıktadır. Artukoğulları tarafından 1147 de inşa edilmiştir. Günümüzde burada ulaşım yapılamıyor. Köprü üzerinde insan, hayvan, güneş motifleri vardır. eski heybeti ile hala ayaktadır

İmam Abdullah Türbesi türbe Hasankeyf Köprüsüne girişte soldaki tepe üzerindedir Hasankeyf kuşatmasında kahramanca savaşıp şehit olan İmam Abdullah’a ait bir türbedir. İmam Abdullah Hz. Muhammed’in amca oğlu Caferi Tayyarın oğludur. büyük bir saygı görmekte türbeye halk ziyaret edip dua eder


Hasankeyf Mağaraları Hasankeyftedir kalkerli arazileri ile görmeye değer yerlerdendir bazıları doğa tarafında bazıları insanlar tarafından yapılmıştır. yapay ve doğal mağaralar bulunur. eskiden ev olarak kullanılmışdır.

Zeynel Bey Türbesi türbe Hasankeyf ilçesindedir.*Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın oğlunun türbesidir. Zeynel Bey 1243 te Otlukbeli savaşında hayatını kaybetmiştir. Savaştan sonra uzun Hasan oğlu için bir türbe yaptırır. diğer türbelerden farkı taş üstünde tuğla şekilde örülmesidir.

Mor Kiryakus Manastırı Beşiri ilçesi Ayrancı Köyündedir. manastır 365 odalıdır Hristiyanlara ait en eski yapıdır. 457 de inşa edilmiştir. 2 .yüzyılda Hristiyanlar tarafından Üniversite olarak açılmıştı. inanç merkezine dönüştürüldü uzun yıllar Hristiyanlara hizmet etti. 1940 a kadar yöre halkına hizmet etmiştir. eğitmen yetiştirip farklı kiliselere atanıyordu. 1940 dan sonra kente Hristiyan inancına sahip kimse kalmayınca kaderine terk edildi. Yakın zamanda restore edilmiştir. müzeye çevrilmiştir Hristiyan inancına ait eserler sergilenmektedir. 200 kiloluk çanı ile tarihe meydan okumaktadır.

Memikhan Köprüsü Beşiri İlçesindeki köprü tarihi bir köprüdür Uzun yıllar yöreye hizmet edip ismini tarihe yazdırmıştır. Memikhan Köprüsü kim ve ne zaman yapıldığı ile ilgili bilgi yoktur. aynı Bölgede yapılan Malabadi Köprüsü ile mimari olarak benzer. aynı kişilerce yapıldığı düşünülmektedir.

Seyyid Bilal Türbesi Gercüş ilçesi Vergili köyünde bulunur. türbede yatan kişi Hz. Muhammed’in torunu Hz. Hüseyin’in soyundan gelir. Yöre halkı için değerlidir Türbeye gelenler dua edip adak adarlar. türbe hem tarihi hem inanç yerdir.

Hıdır Bey Camii Kozluk ilçemizdedir batman beylerinden Hıdır Bey tarafında inşa edilmiştir. Hıdır beyin yörede inşa eddiği başka eserlerde bulunur. caminin minaresi yıkılmıştır. Uzun yıllar yöreye hizmet etmiştir. birçok onarımdan geçmesine rağmen içi doğallığını korumaktadır.

İbrahim Bey Camii Kozluk ilçemizdedir 1705 yılında “Gemen Aşireti”nden Murtaza Bey’in oğlu İbrahim Bey tarafından inşa edilmiştir. süslemeleri dikkat çekicidir. Camide, diğer camilerde nadir görülen, kıble yönünde on iki çizgiye bölünmüş bir güneş saati, namaz vakitlerinin belirlenmesinde kullanılmıştır.


Hasankeyf Kalesi Hasankeyf ilçemizdedir Fırat nehri kıyısında inşa edilmiştir. kale nehirden yaklaşık 200 metre yüksekliktedir. Romalılar bu kaleyi Sasanilerden korunmak amacı ile yapmıştır. kale Romalılardan sonra birçok medeniyete hizmet etmiştir. Bu kalede birçok başarı kazanılmıştır



Kaynak tanıtma.gov.tr

Hasankeyf

Diclenin kıyısında, zamanında medreseler, rasathane, darüşşifa ve eğitim kurumlarıyla ilim ve kültür merkezi olan Hasankeyf, ulaşım yolları ve ticaret merkezlerinin yer değiştirmesiyle önemini yitirmiştir.İlçe, sahip olduğu tarihsel yapılar nedeniyle 1981 de sit alanı ilan edilerek korumaya alınmıştır. GAP projesi kapsamındaki Ilısu Barajı nedeniyle tarihsel yapılar sular altında kalacaktır. çalışmalar Kültür Bakanlığı ve DSİ Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir.Hasankeyf'in ne zaman kurulduğu tam olarak bilinememektedir. Şehrin jeopolitik yapısı çok eski bir yerleşim olduğunu kuvvetlendirmektedir.Bugün bile mesken olarak kullanılan çok sayıdaki mağaralar, insanların çok eski çağlarda burada yerleştiklerini göstermektedir.

Hasankeyf kalesinin kurulması,MS. 4'üncü yüzyıla rastlar .Bu yüzyılda, Diyarbakır çevresini ele geçiren Bizans İmparatoru Konstantinos bölgeyi korumak amacıyla iki sınır kalesi inşa ettirmiştir.iki kaleden birisi Hasankeyf Kalesidir. Kale,Sasanilere karşı siyasi bir önem kazanınca, daha sağlam tahkim edilmiştir.Hasankeyf, MS. 639 da Emeviler tarafından fethedilmiştir.Abbasiler, Hamdaniler, Mervaniler, Artuklular, Eyyubiler Osmanlılar hakimiyet kurmuşlardır.Hasankeyf en parlak dönemini Artuklular döneminde yaşamıştır.pek çok tarihi eser mevcuttur.*İklim:*Bölgeye hayat veren Dicle Nehri, yörenin iklimini de etkiler.Nehir kış aylarının ılıman geçmesini sağlar Ortalama sıcaklık 25° C olup en yüksek ortalama ısı 40-43° C, en düşük ortalama ısı 6-8° C arasında değişmektedir.

Hasankeyf Kalesi: 4. yüzyılda Bizanslılar tarafından kurulmuştur.korunma özelliğinden dolayı, Hasankeyf'in en önemli yerleşim birimidir Kalede yüzlerce iskan yerinin Büyük Saray, Küçük Saray, Ulu Cami gibi tarihi eserler yer alır Kale Kapısı Kaleye çıkan doğudaki merdivenin yolun başında yer alıır. Eyyubilere aittir Yolun üst kısmındaki diğer kapı yıkılmıştır.Köprü:Ortaçağın en büyük taş köprüsüdür. Artuklular tarafından 12. yüzyılda yapılmıştır Büyük Saray:Kalenin kuzeyinde yer alır göçükler altında kalan sarayın Artuklu eseri olduğu tahmin edilmektedir. Kaledeki Ulu Cami:Eyyubiler döneminde 14. yüzyılın ilk yarısında antik bir yapının kalıntıları üzerinde yapılmış, tamir görüp, değişikliklere uğramışdır.

El-Rızk Camii:Eyyubi Sultanı Süleyman tarafından 1409 da yapılmış. günümüze sadece minaresi ve kapının kuzey cephesi kısmen ulaşmıştır Minarenin üzerindeki yazılar, bitkisel süslemeler, minarenin iki yollu olması hayranlık verecek derecede güzeldir.
Koç Camii:Eyyubilere aittir bir külliyenin içindedir
Kızlar Camii:Koç Camii'nin doğusunda yer alır Dört köşesinde anıt mezar olduğundan yapının anıt mezar olduğu bilinmektedir. kuzeydoğu köşesindeki mezar günümüze ulaşmıştır. Yapının kuzey cephesindeki süslemelerden yapının muhteşem olduğu tahmin edilir.
Türbeler Hasankeyf'te yer alan türbeler İmam Abdullah Türbesi ve Zeynel Bey Türbesidir.

Kaynak halfeti.gov.tr

Halfeti Şanlıurfa ilinin ilçesidir.
M.Ö.855 de Asur kralı III. Salmanassar tarafından zapt edildiği zaman Şitamrat adını taşıyordu. Yunanlılar değiştirerek Urima adını vermişlerdir. Süryaniler ise Kal’a Rhomeyta ve Romaye adlarını kullanmışlardır. Şehir Arapların eline geçtikten sonra Kal’at-ül Rum adı takılmıştır. II. yüzyılda Bizanslılara geçince bu kez Romaion Koyla adını almıştır. 1280 de Beysari komutasındaki Memluk ordusu tarafından kuşatılmış, şehirdeki Hıristiyan mahalleleri beş gün süreyle yağmalanmışdır. 1290 da Memluk Sultanı Eşref tarafından feth edildi. Memlükler tarafından tamir edilen şehre Kal’at-ül Müslimin adı verildi. Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlılara geçen şehir, zamanımızda da Rumkale adlarını alarak 1954 de ilçe haline getirilmiştir.

Halfeti ilçesinin il merkezine uzaklığı 120 Km’dir. Yukarı Göklü adlı bir kasabası 35 köyü ve 34 mezrası vardır. 2000 yılı Nüfus sayımına göre ilçenin nüfusu 33 bin 467′ dir. İlçe nüfusu 2 bin 608, Köy nüfusu 30 bin 859 Arazisinin büyük çoğunluğu Birecik Barajı suları altında kaldığından ilçenin yeni yerleşimi olarak Karaotlak bölgesi tesbit edilip ilçe yeniden inşa edildi, eskihalfeti sular altında kalmış bölge , turistik bir bölgeye dönüşmüştür Halfeti eski bir tarihe sahiptir
MÖ.2000’lerde Hititlerin ve Asurluların hakimiyetine giren yöre MÖ.612’de Babillerin sınırları içerisindeydi. Medler ve Persler yöreye egemen olmuş, Büyük İskender’in MÖ.332’de Anadolu’daki Pers hakimiyetine son vermesinden sonra Urfa yöresi ile birlikte Birecik de Makedonya Krallığının egemenliği altına girmiştir.

Büyük İskender’in ölümünden sonra Seleukoslar yöreye hakim olmuş, bunu Osrhoene Krallığı izlemiştir.Halfeti’nin ilk tarihi Romalılar tarafından Ekamia adı ile kurulduğudur. Roma’nın 395’te ikiye ayrılmasından sonra Doğu Roma Bizans sınırları içerisinde kalmış, Bizanslılar ile Sasaniler arasında el değiştirmiştir. Bizanslılar döneminde Romaion Koyla adı ile anılmıştır. MS.640 da Arap istilasına uğramış, 661 de Emevilerin, 750’de Abbasilerin hakimiyetine girmiştir. Malazgirt Savaşı’ndan sonra Selçuklular buraya kadar uzanmıştır (1087). Eyyubiler ve Selçuklular arasında el değiştirmiştir. Moğol istilasına uğrayan yöre, 1280 de Beysari komutasındaki Memluk ordusu Halfeti’yi kuşatmış, ele geçirememiş yağmalamıştır.

1290 da Eşref komutasındaki Mısır ordusu Halfeti’yi ele geçirmiş ve Kal’at-ül Müslimin adını verilmiştir. Yavuz Sultan Selim’ Mısır Seferinde 1517 de halfetiyi Osmanlı topraklarına katmıştır.
2008 yılı nüfusu 39.861 dir. nüfusun 9.609 kişi ilçe merkezinde kayıtlıdır İlçe Şanlıurfa ilinin Kuzeybatısındadır.Batısında Gaziantepe bağlı Araban,Yavuzeli ve Nizip ilçeleri, Kuzeyinde
Adıyaman iline bağlı Besni ilçesi,Doğusunda Bozova, Güneyinde Birecik ilçesi bulunmaktadır.
Yüzölçümü 646 Km2 dir.Rakım 525 Metredir.
Sahilden itibaren sarp kayalıklar başlar. İlçe merkezi kıyı şeridi üzerinde ve sarp kayalıkların yamacında kurulmuştur.


İlçe arazisinin, 381.000 dekarlık bölümü ekilebilir 191.000 dekarı Antep fıstığı,bağ ve zeytin ağaçlan ile kaplıdır.Kalan kısımda hububat ekimi yapılır.
İlçe arazisinin ekilebilir alanlar dışındaki bölümü, taşlık ve kıraçtırbYağışın yeterli olduğu yıllarda, küçük baş hayvan beslenmesinde elverişli bir bitki örtüsü vardır İlçenin Güneyin de bulunan Yeşilözen, Fıstıközü, Bulaklı ve Kavaklıca köylerinde sulu tarım yapılır iklim Fırat nehrinin etkisiyle klima oluşturur.*Akdeniz iklimi gösterir.*İlçede sanayi gelişmemiştir. un değirmenleri ve briket imalathaneleri mevcuttur Bu durumun nedeni, talep azlığı nedeniyle birikimlerin,ilçe sınırları içerisinde değerlendirilmeyip Birecik ilçesi
ve özellikle Gaziantep iline yatırılmasıdır.
Bu durum küçük sanat kollarının da ölmesine yol açmıştır.*Soğuk demircilik,marangozluk, ayakkabıcılık,oto tamirciliği gibi çalışma dalları l canlılıktan uzaktır.*

Bölgede en çok yetiştirlilen tarım ürünü fıstıktır.
İlçe ekonomisi genelde tarım ve hayvancılığa dayanır.ekilebilir arazinin % 98 i kuru % 2 sinde sulu ziraat yapılmaktadır. Kuru ziraatın başlıca ürünleri Buğday,Arpa,Mercimek,Antepfıstığı, bağ ve zeytindir arazilerinin taşlı ve engebeli olması makineleşmeyi düşürmektedir. Halfeti
M.Ö.855 de Asur kralı III. Salmanassar tarafından zapt edildiği zaman Şitamrat adını taşıyordu. Yunanlılar bunu değiştirerek Urima adını verdi. Süryaniler Rhomeyta ve Romaye adlarını kullandı Şehir Arapların eline geçtikten sonra Kal'at-ül Rum adı takılmıştır. II. yüzyılda Bizanslılara geçince Romaion Koyla adını almıştır.

Yağışın yeterli olduğu yıllarda, küçük baş hayvan beslenmesinde elverişlidir İlçenin Güneyin de Yeşilözen, Fıstıközü, Bulaklı ve Kavaklıca köylerinde sulu tarım yapılır elverişli bir arazi yapısı görülür. İlçenin iklimi Fırat nehrinin etkisiyle
Akdeniz iklimi gösterir. 2008 Nüfusu 39.861 kişidir. toplam nüfusun 9.609 kişisini ilçe merkezi oluşturur
*
*
Kaynak mardin.gov.tr

Ömerli


Ömerli Maserti köyünün* kim tarafından ne zaman kurulduğu kesin olarak bilinmez ilçe merkezi ile Beşikkaya Fafit köyünün taş kemer, kubbe mimari* benzerlikleri ilginçtir. mimari tarzını ilk kullanan uygarlıklar Sümerler ve Asurlulardır. Yukarı Mezopotamya olarak anılan ve Ömerli'yi de içine alan coğrafyada Asur Devleti kurulmuştur. Yaylatepe HıbatoknGöllü, İkipınar, Beşikkaya Fafit Maserti incelendikçe yerleşim yerinin çok eski olduğu bölgenin Asurlar, Persler, Romalılar, Bizanslılar ve Türk İslam Devletlerinin hakimiyetinde kaldığı anlaşılmaktadır. İlçe merkezinde tarihi eser olarak Süryanilere ait* Mor Cırcıs Kilisesi vardır. Ne zaman kurulduğu belli olmayan* kilise restore edilerek ibadete açılmıştır.

Ömerli İlçesi ve çevresi için elde edilen belgelerin en eskileri Asurlara aittir. M.Ö. 1305 - 1274 tarihlerinde Kaşinarı Dağları'ndan bahsedilir. Bahsedilen yer Turabin'i yani Midyat, Ömerli, Mardin ve Cizre Bölgeleridir Roma ve Bizans kaynaklarında* Masion Dağı tabiriyle Mardin-Midyat Havzası'ndan bahsedilir. havzanın en önemli merkezi* Fafit Beşikkaya Köyüdür. M.S.589 da burada Süryani, Nasturi, Kildani ve Mahalmi yaşamıştır. M.S.1609 da Patrik Sotfo zamanında Müslümanlığı kabul etmişlerdir. Şehrin bir kaç devre geçirdiği yapılan kazılarda* çıkan birkaç bina temelinden anlaşılmaktadır. kazılarda mozaik tabanlı evler, kuyumculuk sanayinde kullanılan beyaz toz, Asur, Pers, Bizans, Arap ve Osmanlı Devleti'ne ait çeşitli paralar, heykel ve heykelcilik, elde edilen ürünlerdir. Sümer ve Asurlular heykeltıraşlığa ve kral heykellerine önem verdiği için kazıda heykellere* rastlanması şehrin kuruluşunu eski tarihlere* götürür.

1071 Malazgirtten sonra doğudan gelen Türk akıncıların, batıya geçerken bu yörede kaldılar Maserti köyü Cumhuriyetin ilk yıllarında Savur'a bağlı bir bucak iken 1953 te ilçe olmuştur. Ömerli nüfusu 2013 e göre 15.045'dir. nüfus, 7.720 erkek ve 7.325 kadından oluşur
*Yüzde %51,31 erkek, %48,69 kadındır. İlçe Nüfus Müdürlüğü Kütükleri incelendiğinde Cumhuriyetin ilanından sonra nüfus kayıtlarının tutulduğu tarihten bu yana Ömerli İlçesinin* idari değişiklikleri olmakla birlikte, yaklaşık yüz otuz bin kişinin kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır.
Ömerli Mardine 28 Km uzaklıkta* il merkezinin doğusunda kalmaktadır. , doğusunda Midyat, batısında Yeşilli, güneyinde Nusaybin ve İl merkezi, kuzeyinde Savur ilçesiyle komşudur. toplam yüzölçümü 409 km2 kadardır.
**************

arazi yapısı, ters tabakalar şeklinde olup, genel olarak kuzey-güney doğrultusunda bölünmüş derelerin etrafındaki rakımı 1100 ile 800 metre civarındaki tepelerden meydana gelmektedir. Arazi yapısı kapalı olup, boyu 0.50 metre ile 3.5 metre arasında değişen meşelik bitki örtüsüyle kaplıdır. Bitki örtüsünün yoğunluğu kuzeye doğru azalır. İlçe sınırları içerisinde kaynak veren dereler* vadilerdeki düz arazileri sular İlçede karasal iklim yaşanır. Yaz aylarında sıcaklık ve yağış düşüklüğü, kış aylarında sert soğuk ve kar yağışı gözlenmektedir.
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla