Tekil Mesaj gösterimi
Alt 07-28-2018, 21:29   #8
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak vehbitülek.com


1001 OSMANLI HİKAYESİ

OSMANLI’DA PEYGAMBER SEVGİSİ

Osmanlı'nın, temelindeki en sağlam harç Peygamber Sevgisidir. Osmanlı, Peygamber Efendimiz'e ve O'nun kutsal beldesine karşı, muhabbet, hürmet ve sadâkâtini muhafaza etmiştir Bu ruhla yedi iklim üç kıta asırlarca Osmanlı İlâ-yı Kelimetullâh dâvâsı uğrunda fütuhatta bulunurken; Osmanlı'nın hedefleri arasında rızâyı ilahiyi kazanmak kadar Peygamberimizin hoşnutluğuna mazhar olmak da vardı. Osmanlı Sultanları gazâda ulvî gâyeyi gözetmiş ve hârikalar sergilemişdir. Peygamberimize hürmet ve muhabbet, soylu ceddimizin en mümeyyiz vasfı ve şiârı olmuştur asil duygularını her zaman ve mekân da meziyet bilmişler dir. Tarih, muhteşem misâllerle doludur.

Osmanlı, devleti kurduğu askerî birliğe,Peygamber Ocağı" neferine "Mehmetçik" adını vermiştir kurduğu Ordu isimlerinden biri de, "Asâkir-i Mansûre-i Muhammediye"dir. Devletinin bir adı ise, Sultan Vahdeddin'in ifadesiyle, "Devlet-i Âliye-i Muhammediyedir.Peygamber aşkıyla yanıp tutuşan Osmanlı Hünkârlarının başında, Fâtih Sultan Mehmed gelir. Öyle olmasaydı, asırlar öncesinden Peygamberimizin övgü ve müjdesine nâil olamazdı. O'na karşı muhabbetini, en güzel biçimde İstanbul'un Fethi'nde ortaya koymuştur. Rumeli Hisarı'nı, O'nun güzel ismi "Muhammed"in Arapça yazılışına göre inşâ ettirmiştir. Peygamberimize sonsuz hürmet ve muhabbetie velâyet mertebesine yükselen pâdişahlardan biri de, Sultan Selim'dir.

Yavuz Sultan; "Allah rızâsı için tüm dünyayı fethetmek istiyorum!" idealiyle, askerlerini gazâ meydanlarında bir "Peygamber Ordusunu sevk ve idâre etmiştir. Fütuhatlarda, Peygamber rızâsını aramış O'nun Halîfesi olma lütfuna erişmişdi. Resûlullah'a beslediği eşsiz ve sınırsız sevgi O'nda târifsiz bir hürmete dönüşmüştü Yavuz'un şu tarihî hitâbı âdetâ şâhikadır Biz, mukaddes yerlerin hâkimi değil; hâdimiyiz!" Yavuz'un hakîkati sonucu Osmanlı; kutsal topraklara sancak asmaktan ve vâli adıyla idâreci göndermekten hayâ edip, atadığı kişilere "Medine Muhafızı" ünvanını vererek, bunu fiiliyâta dökmüştür. Yavuz, ümmetine yâdigâr kalan; kıymetli ve paha biçilmez Mukaddes Emânetleri", Topkapı Sarayı'na getirip, Hırka-i Saâdet Dairesi'ne koymakla, bizi şereflerin en yücesiyle müftehir yapmıştır.

Yavuz'un Mukaddes Emânetlere verdiği emsâlsiz değer onları tonlarca ağırlıktaki kıymetli mücevheratla süsleyip mahfaza altına alması , kırk hâfıza durmaksızın, asırlardır Kur'ân tilâvet ettirmesi peygamberimize olan saygısındandır** Cihan hükümdarı Kanuni'nin, Efendimize muhabbet ve bağlılığı da, ceddininkilerden aşağı kalır değildi. Kanuni, bunu şu altın sözlerle billurlaştırmıştır
Allah Allah diyelim sancağ-ı şâhı çekelim Yürüyüp her yandan şarka sipâhi çekelim.Umarım rehber ola bize Ebu Bekr u Ömer Ey muhibbî yürüyüp şarka sipâhi çekelim.Osmanlı klasik eserlerinde, Kanuni'nin rüyâsında Hazreti Peygamberi gördüğü ve kendisine şöyle emredildiği nakledilmektedir: "Belgrad, Rodos ve Bağdat kalelerini fethedesin; sonra da benim şehrimi îmâr edesin!"

I. Ahmed'in Başındaki Sorguç:Sultan I. Ahmed'in, dillere destan fiîli sevgisi ve muhabbeti asırlardır baş tâcı edilmeye; sitâyişle yâd edilmeye değer . Sultan Ahmed, akıllara durgunluk ve hayret verecek bir davranışta bulunmuştur: Sarığına taktırdığı sorgucun içine, Peygamberimizin ayak izinin resmini koydurmuş ve üzerine d şu muhteşem dörtlüğü yazdırmıştır:N'ola tâcım gibi başımda götürsem dâim*Kadem-i resmini ol Hazret-i Şâh-ı Rasul'ün.*Gül-i gülizâr-ı nübüvvet o kadem sâhibidir***Ahmedâ durma yüzün sür kademine o gülün.II. Abdülhamid'in Hassasiyeti:Hazreti Peygambere ve O'nun dâvâsına,kendini adayan ulu hakanlardandır cennet mekân Abdülhamid Han, Peygamberimize olan muhabbeti için, O'nun kutsal beldesine hizmetler götürmüş İslâm Birliğini gerçekleştirmeye çalışmıştır. Hicaz bölgesiyle mukaddes topraklarla aradaki mesâfeyi kaldırmak niyetiyle yaptırdığı Hicaz ve Bağdat Demiryolu, bunun en güzel ifadesidir

.hicaz Demiryolu Medine'ye ulaştığında Sultan'ın verdiği tâlimat; onun, Ehl-i Beyt'in ve Hazreti Peygamber'e sevgi, saygı ve bağlılığını gösterir Mümkün olan âletlerin üzerine keçeler sarınız ki, gürültü olmasın ve Ehli Beyt'in ve burada yatanların ruhları rahatsız olmasın!."osmanlıda peygamberimize Hürmetin Sembolü olarak Nâkibü'l Eşraflık kurulmuştur Devlet-i Âli, Fahri Kâinat Efendimiz ve O'nun kutlu soyunu Ehl-i Beyt'e, hürmet ve hizmetini, devlet mües-seseleri kurarak göstermiştir. Peygamber nesebine mensup Seyyid ve Şerifleri kaydederek; ihtiyaç ve hizmetlerini görmüş şecerelerini soy kütüklerine işlemek için, özel Nâkibü'l Eşraflık" müessesesi kurmuş başına Âl-i Beyt'e mensup "Nâkibü'l Eşraf" isimli bir memur atamıştır.

Peygamber nesline bağlı olduğunu belgeleyenlere, berat vergiden muaf tutmuştur. Seyyid ve Şeriflerin, huzur ve sükun içerisinde hayat sürmelerini amaçlamıştır. Osmanlı, Nâkibü'l Eşraflara hürmet ve ihtiramda çok ileri girmiştir pâdişahlara Eyüp Sultan Türbesindeki cülus merâsimlerinde onlar kılıç kuşattırmıştır., III. Ahmed, I. Mahmud ve III. Mustafa'ya, Şeyhülislâm ile beraber Nâkibü'l Eşraf kılıç kuşandırmıştır. Cüluslarda, Osmanlı Sultanına ilk önce, Nâkibü'l Eşraf bağlılığını arzedip duâ etmiştir. Savaşlarda pâdişahla beraber Nâkibü'l Eşraf da sefere katılıyor ve Hazreti Peygamber'in sancağı dibinde yürüyordu. Sancak-ı Şerif'in İstanbul'dan sefere çıkışında Nâkibü'l Eşraf ile Seyyid ve Şerifler, tekbir ve salavat getiriyorlardı.

ÂLİM SADRAZAM FÂZIL MUSTAFA PAŞA

Haziran 1680’de vezir olan Fâzıl Mustafa Paşa, 1683’te Niğbolu sancağı da verilerek Silistre vâlisi ve Lehistan serdarı oldu. veziriâzam Kara Mustafa Paşanın katli üzerine bu gözden düşerek aynı yıl serdarlıktan azlolundu Kendisine Azaz ve Kilis sancakları arpalık olarak verildi. 1684 te Sakız muhâfızlığına gönderilen Mustafa Paşa, 1686’da Boğaz muhâfızı olup, kapıkulu ocaklarının isyânı ve İstanbul’a hareketi ile sadâret kaymakamlığıyle İstanbul’a dâvet olundu (1687). Sultan Dördüncü Mehmed Hana karşı orduda bir isyan başladı Dördüncü Mehmed Han hal edilip yerine kardeşi İkinci Süleymân pâdişah yapıldı.veziriâzam olan Siyavuş Paşanın katline kadar, işler kayınbirâder Fâzıl Mustafa Paşanın elindeydi

yeniçeriler veziriâzamı ölümle tehdid ederek onu İstanbul’dan çıkarttılar. katli için Şeyhülislâmdan fetvâ istediler, Devletin kötü durumdan kurtulması için çâreler arayan Sultan İkinci Süleymân, Şeyhülislâmın tavsiyesiyle 1689’da Fâzıl Mustafa Paşayı veziriâzamlığa getirdi.Veziriâzamlığında önemli işler yapan Mustafa Paşa, ilk iş olarak bazı vergileri kaldırdı.Yeniçeri ağalığına Eginli Haseki Mehmed Ağa vâsıtasıyla yeniçeri ocağını ıslah edip,maaşlardan tasarruf etti. Bir kış boyu gerekli tedbirleri aldıktan sonra, Rumeli’yi Avusturyalılardan kurtararak Belgrad’ı geri aldı düşmanı Tuna ve Savadan attı. 1691’de Macaristan topraklarında Slankamendeki muhârebede şehid düştü, cesedi bulunamadı.

55 yaşında şehid olan Mustafa Paşanın veziriâzamlığı iki sene üç ay sürdü. Avusturya’ya düzenlediği ikinci seferde Sultan İkinci Süleymân vefât edip,* kardeşi Sultan İkinci Ahmed Han pâdişah olmuştu.Fâzıl Mustafa Paşa, açık sözlü, riyâdan hoşlanmazdı Cesur, atılgan ve son derece cömertti. İdâreyi ele alır almaz, hükûmeti ve orduyu işe yaramayanlardan der hal temizlemiş, Rumeli’de gayri müslimlerin ayaklanıp düşmana yardım etmelerinin sebebinin vergiler olduğunu görerek, hafifletmiş, ticârete serbest etmiş asâyişi temin etmiştir.İlme düşkün olan Fâzıl Mustafa Paşa, ulemâyı sever, ilimle meşgul olurdu. Hadiste ihtisas sâhibiydi. Konağı yanına yaptırdığı kütüphâneden birçok âlim ve muhaddisler istifâde ederdi.




SULTAN II. MURADIN OĞLU II. MEHMEDE ÖĞÜTLERİ

Ey sevgili oğlum insan oğlunda başkalarıyla münasebetler kurmaya yarayan bir akıl bulunmalıdır. İakıl, bütün saadet ve mutluluğun tükenmez kaynağıdır.Allah tarafından akıl verilen kimseler hiçbir vakit ne çocukluk, ne gençlik, ne olgunluk, ne de ihtiyarlık çağlarında her hangi bir şeyden ne etkilenmedikleri görülür. Hayatlarında sadece keder ve acının gevşeme ve tembellik bıraktığı sanılır.bunlar hayatlarının gençlik, yaşlılık gibi her devresinde, keder ve ıstırap tan kurtulamadıkları için huzura kavuşamazlar.Hayata doyum olmaz, az veya çok olması, onun kıymetini azaltmaz.Bir meyve ancak olgunlaştığı zaman güzelce yenir.insanların da gün görmüş, tecrübeler geçirmiş olanları her zaman tercihe şayandır.

Gençlik çağında duyulan zevk ve sefayı, ben uyuz hastalığına benzetirim. hastalığa tutulan, ancak kaşındığı zaman rahata kavuşur.Tabii ki böyle bir kaşınmada, daha da kötü bir duruma düşer. Kişioğlu gençlikte işlediği kabahatları , genellikle düşünüp taşınmadan işler. hatırlayınca, bu suçlar kişinin kalbine hançer gibi saplanır ve kişinin canını sıkar Gençliklerinde, doğru ve iyi yolda gidenler yaşlılıklarında hürmet ve ikram görürler Güç ve kuvvet iyidir. kuvvet aklın emrine verilmelidir. Âlemlerin yaratıcısı Yüce Allah, insanoğlunu dünyaya daimî göndermemiş, hayatın bitiminde ölümü tatmasını stemiştir.

Yüce Allah, insanoğluna dünyada, belli bir nefes ve rızık takdir etmiştir. Kimse ondan fazlasını alamaz.Beni sapasağlam ihtiyarlığa ulaştıran iki şeyi tecrübe etmiş âdet haline getirmişimdir. Bunlardan biri az yemek; diğeriyse yediklerimi sindirmek için gezip dolaşmaktır. Şunu iyi bilmeni isterim:dünyada üç türlü insan vardır, biri; akıl ve fikirleriyle yerinde, geleceği az çok gören ve düşünen, anormallikleri olmayan kişilerdir. İkincisi; yolların doğru veya eğri olduğunu bilmekten uzak olan kimselerdir. Ama bu duruma kendi istekleriyle değil, çevre etkisiyle düşmüşlerdir. Nasihat edildiğinde kabul eder ve söz dinlerler.Üçüncüleri ne kendileri bir şeyden haberdardır ne de yapılan ikazlara, nasihatlere kulak asarlar. kendi arzularına uyar ve her şeyi bildiklerini sanırlar. Bunlar zavallıdır

.Ey oğul! Yüce Allah, seni ilk sırada saydığım kişiler arasında yaratmışsa sevinirim. İkinciler gibiysen, nasihatlere kulak vermeni tavsiye ederim. Sakın üçüncü gruba dahil olmayasın. Onlar ne Allah'a, ne de insanlara karşı iyi bir durumda değildirler. Padişahlar, elinde terazi tutmuş bir kimseye benzerler. padişah olunca teraziyi doğru tutmanı isterim. O zaman Yüce Allah da senin iyiliğini arzular. Her şey Allah'ın malumudur. Her şey sadece Allah Teâlâ tarafından bilinebilir."


HZ PEYGAMBER'IN SELÂMI

Sultan III. Osman'ın sadrazamı Hekimoğlu Ali Paşa zamanında bir tüccar iflas etmiş, eşi-dostu ona kapılarını kapamıştı rüyasında Peygamberimizi gördü Peygamberimiz Allahın makbul kulu Ali Paşa'ya selam götür buyurdu Ali Paşa adama Hz Peygamber ne söyledi ise tekrarla" dedi yedi defa tekrarlattı ve Ali Paşa Peygamberin her selamına 100 altın verdi 700 altınla adamı borçtan kurtardı efendimizin şeafaatine nail oldu


BU NE MÜFSİDANE TEKLİFDİR!

Devir, Hünkar Yavuz devridir Yavuz Öfkelidir ancak keyfe keder hükmetmez, ve zulmetmez hocaları zembilli Ali Efendi’nin ve İbni Kemal gibi alimlerden çekinir Zembilli Hoca, dünyevi kudret ve kuvvetlerden değil, sadece Allah’tan korkar gönül ve hukuk adamıdır. Sultanlar bile Zembilli Hocadan çekinirler korkulan ise hukuk ve adalettir Mercidabık Seferinde paraya ihtiyaç Defterdardarı Yavuz Hana Hünkarım! Şam’ın en zengin adamı vefat itdi. altı aylık bir oğlancuka akçe bıraktı. Çocuğun katlı, meblüğın el koyma ile hazineye kaydı hususunda, ferman Hünkarundur.” Yavuz Padişah yerinden fırladı müthiş bir öfke ile kükrüyor: “Bre! Bu ne müfsid bir tekliftir? Bilmez misin biz buralara ahaliye baskı ve zulüm yapmağa değil, ahaliyi baskı ve zulümden kurtarub rahat ittirmeğe geldük; ahalinin malını mülkünü müsadereye değil, daha fazla zengin itmeğe geldük; milletin huzurunu bozmağa değil, huzur kaynağı olmağa geldük!” Derin derin nefeslendikten sonra, ekliyor: “Müteveffaya rahmet, malına bereket, oğluna afiyet, gammaza lanet.”


Mercidabık Seferinde paraya ihtiyaç vardır Defterdardar Sultan Selime Şam’ın zengini vefat etdi akçaları altı aylık oğlancığa kaldı akçesine el koyalım Çocuğu katledelim ferman Hünkarundur. Diyince sultan müthiş bir öfke ile kükredi Bre! Bu ne müfsid tekliftir? Bilmez misin biz ahaliyi zulümden kurtarıp rahata erdirmeğe geldik ahaliyi zengin etmeğe geldük; millete huzur olmaya geldik!” “Müteveffaya rahmet, malına bereket, oğluna afiyet, gammaza lanet.”

Yavuz Sultan Selim zulmetmez dünyevi kudret ve kuvvetden değil, sadece Allah’tan korkar gönül ve hukuk adamıdır. Seferde Defterdardar Yavuz Hana Şam’ın en zengini vefat etdi. paraya hazine adına el koyalım diyince Hünkar müthiş öfkelenir ve şu cevabı verir“Bre! Bu ne müfsid bir tekliftir? biz ahaliye baskı ve zulüme değil, zulümden kurtarmaya geldik; huzur bozmaya değil, huzur kaynağı olmağa geldik!”
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla