Brastikli Aziz Ağa
             
           
        
    
     
  BRASTİKLİ AZİZ AĞA 
 
Erzincan    yöresinin ünlü halk kahramanı. Mangal gibi yüreği olan bir kartal.    Ülkesini parçalamak isteyenlere karşı savaşan bir silahşör. Yıllarca hep    düşmanlarını titreterek yaşamış yiğit bir adam. Aziz Ağa 1852 yılında    Erzincan'ın Kemah ilçesine bağlı Brastik köyünde dünyaya gelir.  Babası   Gülabi aşireti reisi Değirmenci Halil Ağa, annesi ise Gülabi   aşiretinden  Hanım Ağa'dır. Üçü erkek biri kız olan dört çocuklu bir   ailenin en  büyük çocuğudur. Aziz Ağa daha küçükken çok girişken   hareketleriyle o  çevrede herkesin dikkatini çeker. Hatta o çevredeki   bazı insanlar Aziz  Ağa'nın üzerinde azrail tüyü olduğuna inaniyorlardı.   Yani çok cesur bir  çocuktu. Aziz Ağa ileride büyüyüp çok atılgan bir   delikanlı olunca da  artık babası Halil Ağa'nın değirmeninde çalışmaya   başlar. Eskiden  değirmenci deyince akan sular dururdu. O zaman   değirmeni olan bir zat  kendisini dünyanın en zengin adamlarından birisi   sayardı. Havasından  forsundan geçilmezdi. Hiç kimse yanında   konuşamazdı. İşte o zamanlar bu  değirmenin sahibi Brastik'in otoritesi   Halil Ağa ve çocuklarıydı. 
 
Halil    Ağa'nın oğulları içinde Aziz Ağa çok cesurdu. Daha küçük yaşlarda ata    binmeye ve silah kullanmaya başlamıştı. O çevrede herkes Aziz Ağa'yı    görmüştü. İşte o zaman Brastik köyünde böyle yiğit bir adam  yetişmişti.   Aziz Ağa ilk defa adını daha 17 yaşında genç bir  delikanlıyken duyurur.   Bir gün alışveriş yapmak için Erzincan'ın  Buğday Meydanı'na giden Aziz   Ağa orada tartıştığı ünlü bir Tüccarı  bıçakla yaraladığı için hapse   düşer. Ondan sonra o yörede herkes Aziz  Ağa'yı tanımaya başlar. Aziz Ağa   hapse düştükten sonra orada Halil  Ağalar Nam-ı diğer "Mirveyisler" ile   Kerezoğulları arasında bir olay  çıkar. Onların en namlı adamı olan   Kerezoğlu Hüseyin orada çeşmeye  giden Hanım Ağa'yı çok kötü bir şekilde   döver. O zaman bu olay  yüzünden iki kabile arasındaki gerginlik iyice   artmış ve orada herkes  heyecanla Aziz Ağa'nın hapisten çıkacağı günü   bekliyordu. En sonunda  Aziz Ağa kısa bir süre sonra hapisten çıkar. Aziz   Ağa bu olayı duyunca  çok üzülür. Günlerce hep onu düşünür. Aziz Ağa   orada oturan babasına  aynen şöyle der; "Baba sen o çakalı bana bırak.   Ben bunun bedelini ona  çok ağır ödetecem." O zaman daha 18 yaşında olan   Aziz Ağa, Kerezoğlu  Hüseyin'i tam yedi kurşunla delik deşik ederek   öldürür. İşte bu Aziz  Ağa'nın ilk büyük olayıdır. Aziz Ağa bu olaydan   sonra o yörede çok  büyük nam yapar. 
 
Aziz    Ağa'nın annesi Hanım Ağa'yı gençliğinde hem Brastikli Halil Ağa hem  de   Palangalı İbiş Ağa istemiş. Hanım Ağa, Brastikli Halil Ağa'yla   evlenmiş.  Halil Ağa'dan üç oğlu ve bir kızı olmuş. Yıllar sonra Halil   Ağa bir gün  çok ağır hastalanır. Artık daha öleceği anlaşılınca İbiş   Ağa birkaç  defa Brastik köyüne Halil Ağa'yı ziyarete gider. O zaman   Halil Ağa'nın  içine bir şüphe düşer ve oğlu Aziz Ağa'yı çağırarak ona   aynen şöyle der;  "Bak oğlum ben artık ölmek üzereyim. Ben ölünce annen   bizim köyde  kiminle evlenirse evlensin hiç karışma. Ama İbiş Ağa'yı   alırsa her  ikisini de vur. Yoksa hakkımı sana helal etmem." Halil Ağa   ölünce Aziz  Ağa'nın annesi Hanım Ağa bir müddet sonra gider İbiş   Ağa'yla evlenir.  Aziz Ağa babasının vasiyeti üzerine bir gün akşam   yanına can arkadaşları  Milis ve Süleyman'ı da alarak Palanga'ya gider.   Bunlar İbiş Ağa'nın  etrafı yüksek duvarla çevrili iki katlı evinin   önüne gelirler ve orada  birbirlerinin omuzlarına basarak o yüksek   duvarı aşarlar. Sonra üçü  birden kapıya dayanarak zorla içeri girerler.   İbiş Ağa orada Aziz Ağa'yı  görünce hemen elini silahına atar ama Aziz   Ağa o anda hemen ondan daha  önce davranarak onu tam yedi kurşunla  delik  deşik ederek öldürür. Aziz  Ağa'nın annesi Hanım Ağa o esnada  hemen  Aziz Ağa'nın önüne gider ve ona  "Aziz ne olur beni sütüme  bağışla" der.  Aziz Ağa önce annesine kıyamaz  ancak arkadaşları Aziz  Ağa'ya babasının  vasiyetini hatırlatınca Aziz Ağa  en sonunda orada  çeker annesini de  tek kurşunla öldürür. Aziz Ağa  onları vurduktan  sonra bir süre dağlarda  dolaşır. O zaman Palangalı bir  adam İbiş  Ağa'ya "Erzincan'da Bir Kuş  Var" isimli bir türkü yakar. Bütün  bu  olaylardan sonra Aziz Ağa'ya  gıyabında idam cezası verirler. Ama   jandarma orada bir türlü Aziz  Ağa'yı yakalayamaz. Ondan sonra Aziz   Ağa'ya özel bir operasyon  yaparlar. En sonunda Aziz Ağa'yı Kepir   Yaylası'nda yakalayarak  gözaltına alırlar. Oradan da Erzincan Jandarma   Karakolu'na götürerek  nezarete atarlar. Ancak Erzincan Mutasarrıfı  Şefik  Paşa olayın  tahkikatını Jandarma Komutanı'nın elinden alarak  Aziz  Ağa'yla irtibata  geçer. 
 
O    zaman ülke çok zor bir durumdaydı. Doğunun sınırtaşı Erzurum'da    "Pastırmacıyan" tehlikesi vardı. Erzurumluların "Pastırmacı" lakabıyla    tanıdığı Kaçatur Pastırmacıyan örgütlediği Ermeni militanlarıyla    Erzurum'da terör estiriyordu. Orada devamlı katliamlar yaptırıyordu.    Hiçbir güç Kaçatur Pastırmacıyan'la baş edemiyordu. İşte böyle zor bir    dönemde Türk Devleti'nin Aziz Ağa'ya ihtiyacı vardı. Ermeniler tarihte    ilk defa 1870 yılında Kaçatur Pastırmacıyan'ın liderliğinde Erzurum'da    ayaklanırlar. İlk saldırılarını da Kaçatur Pastırmacıyan'ın emriyle    Erzurum'da gerçekleştirirler. O zaman Doğu Anadolu'da yaşayan Ermeniler    en çok Erzurum bölgesinde faaliyet göstermekteydiler. Erzurumlu en  ünlü   ailenin reisi olan Kaçatur Pastırmacıyan Ticaret alanındaki  yetenekli   girişimleriyle Erzurum'da çok büyük toprak sahibi ve şehrin  en öne  çıkan  zengin şahsiyetlerinden birisi olur. Ondan sonra "Osmanlı   Sultanı'nın  Koruması" sıfatıyla (Efendi) ünvanını alarak Osmanlı   Devleti'nde adeta  bir hükümdar gibi her yere hükmetmeye başlar.   Osmanlı'da herkes ona  "Kaçatur Efendi" der. Erzurum'da Hanlar,   hamamlar, kiliseler, köprüler  yaptırır. Oradaki Ermenilere çok yardım   eder. Osmanlı Devleti'nde çok  söz sahibi olan Kaçatur Pastırmacıyan   iyice güçlendikten sonra Rusya'nın  desteğini de alarak Erzurum'da   Ermeni çeteleri kurar ve orada masum  Türk halkını katlettirmeye başlar.   Erzurum'daki Ermeni kiliselerinin  depolarına silah ve bombalar   yerleştirerek oraları tam bir cephaneliğe  çevirir. Ermenilerin   ayinlerinde yaptığı konuşmalarında sürekli "Ermeni  kilisesi, Ermeni   milletinin kilise tarafından can verilen ruhunun  yeniden dünyaya gelmek   için yaşadığı vücuttur." diyerek oradaki  Ermenileri silahlandırmaya   çalışır. Onlara yakında Erzurum'da Büyük  Ermenistan Devleti'ni   kuracaklarını söyler. Oradaki Surp Minas  kilisesini teftiş etmek   isteyen Erzurum Valisi Samih Paşa'ya kilisenin  kapısında bir tokat   atarak onu hemen oradan kovar. O yörede devamlı  katliamlar yaptırır. En   sonunda koskoca Osmanlı Devleti bu adamla baş  edemez. Artık mutlaka   birisinin gidip Erzurum'da Pastırmacıyan'ı vurması  gerekiyordu. Erzurum   Valisi Samih Paşa taa Erzurum'da Aziz Ağa'nın  namını duymuştu. Ona   göre bu işi ancak Aziz Ağa yapabilirdi. Samih Paşa,  Aziz Ağa'ya gidip   orada Pastırmacıyan'ı vurduğu takdirde tüm suçlarının  affedileceğini   söylüyordu. Bu paşanın, Aziz Ağa'ya teklif ettiği görev  şuydu;   "Yaklaşık iki yıldır Erzurum'da işgal hareketini başlatıp  katliamlar   yaptıran ve orada tam on tane özel silahlı korumalarıyla  dolaşan   Kaçatur Pastırmacıyan'ı vurmaktı." Aziz Ağa o kadar tehlikeli  olduğu   halde hemen bu görevi kabul ediyordu. İşte ülkesi için Eylül 1872    tarihinde daha 20 yaşında genç bir delikanlıyken o can yoldaşım dediği    kıratına binerek tek başına Erzurum'a gidip orada tam on tane    korumasının içinde Kaçatur Pastırmacıyan'ı tek kurşunla öldürür ve o    ateş çemberinde Yüce Tanrı'nın bir mucizesiyle kıratının sayesinde    kurtulur. O zaman Amerika'nın ünlü The New York Times Gazetesi bu haberi    manşetten aynen şöyle veriyordu; "Kaçatur Pastırmacıyan öldürüldü.    Böylece Büyük Ermenistan rüyası bitti." 
 
Aziz    Ağa Erzurum'da çok büyük bir kahramanlık yapmıştı. Orada ülkeyi tam    yıkımın eşiğinden kurtarmıştı. O zaman Erzurum Valisi Samih Paşa    Erzurum'da yaptığı konuşmasında; "Ben hayatımda Aziz Ağa kadar cesur bir    adam görmedim. Bence dünya tarihinde yeryüzüne gelmiş geçmiş en büyük    halk kahramanı Brastikli Aziz Ağa'dır." diyerek orada adeta Aziz   Ağa'nın  tek başına bir destan yazdığını haykırıyordu. O yörenin en   tanınmış  adamı olan Hasip Efendi bu olayı şöyle anlatıyordu; "Kaçatur    Pastırmacıyan yaklaşık iki yıldır Erzurum'da sürekli terör estiriyordu.    Orayı tam bir cehenneme çevirmişti. Yüzlerce insan onun korkusundan    şehri terk etmişti. Bir gün akşama doğru bir kıratlı Erzurum Pazarı'nda    çok hızla kaçıyordu. Ermeni kuvvetleri arkasından yaylım ateşi    açıyorlardı. Uzaktan bakınca sanki kıratın üzerinde hiç kimse yokmuş    gibi görünüyordu. O kıratlı oradan tam uzaklaştıktan sonra birden    kendisini doğrultarak tekrar kıratına bindi ve hemen yoluna devam ederek    gözden kayboldu. Ondan sonra Pastırmacıyan'ın öldürüldüğünü duyduk.    Ertesi gün Valimiz Samih Paşa o kıratlının Brastikli Aziz Ağa olduğunu    söyledi. Bu olaydan sonra Pastırmacıyan'ın emrindeki Ermeni  çetelerinin   hepsi dağılmış ve Erzurum kurtulmuştu. Herkes tekrar şehre  geri   dönmüştü." Kaçatur Pastırmacıyan öldürüldükten sonra onun  adamları Aziz   Ağa'yı vurmaları için Karadenizli bir tetikçi tutarlar. O  tetikçi iyice   hazırlandıktan sonra hemen atıyla Erzincan'a gider ve  orada bir Han'a   yerleşir. Ondan sonra o gece orada kalıp Aziz Ağa'nın  yerini öğrenir.   Sabah olunca da hemen atıyla Brastik köyünün tam  karşısındaki Kızılyazı   denen yere gider ve orada tesadüfen Aziz  Ağa'yla karşılaşır. Orada Aziz   Ağa'ya "Ya hemşerim sen Aziz Ağa'yı  tanır mısın" diye sorar. Aziz Ağa   da, ona "Evet tanırım o aradığın  Aziz Ağa benim" der demez, o tetikçi   hemen Aziz Ağa'ya bir el ateş  eder ama Aziz Ağa o anda hemen atının   altına süzülüp o tetikçiye bir  el ateş ederek onu orada tek kurşunla   öldürür. Aziz Ağa o tetikçiyi  vurduktan sonra yıllarca hep değirmenle   ilgilenir. Ama çok sinirli bir  adam olduğu için yine de bazı olaylara   karışmak zorunda kalır. Bir  gün Gözeler köyündeki Canbey aşiretinden bir   kişi Erzincan'ın Kürt  köyünde Gülabilerden bir kişiyi dövünce Aziz Ağa   hemen kıratına binip  Gözeler köyüne gider ve orada o kişiyi yakalar.   Oradaki adamlar Aziz  Ağa'ya; "Aziz Ağa ne olur bizi affet" diye   yalvarırlar. Aziz Ağa iyice  sinirlendikten sonra onları aynen şöyle   uyarır; "Bana bakın sizi  ancak bir şartla affederim. Bundan sonra   Gülabilerin köpeğine bile taş  atmiyacaksınız." Aziz Ağa 1880 yılında o   yörede çok büyük bir olaya  karışır. Eskiden o yörenin adamları hep odun   satarak para  kazanıyorlardı. Yazın odunları kesip kışın götürüp şehirde    satıyorlardı. Bir gün odun satmak Erzincan'a giden Brastikli bir kişi    orada Perçençli üç kişiyle tartışır. Orada odun satan Perçençli kişiler    tartıştıkları o Brastikli kişiyi çok kötü bir şekilde döverek   hastanelik  ederler. Aziz Ağa bu olayı duyunca çok sinirlenir. Günlerce   hep onunla  ilgilenir. Aziz Ağa o kişinin babasına aynen şöyle der;   "Amca sen o  çakalları bana bırak. Ben bunun intikamını onlardan çok   kötü alacam."  Aziz Ağa bir gün o üç kişiyi Perçenç köyünün tam   girişinde görür. Bunlar  orada Aziz Ağa'yı görünce hemen o taraftaki   derin bir vadiye doğru  kaçarlar. Aziz Ağa o derin vadiye kadar onları   izler. Onlar biraz  ilerledikten sonra hemen orada birikmiş olan meşe   yapraklarının altına  saklanırlar. Aziz Ağa atının üstünde onları görür   ve hemen çok büyük bir  intikam hırsıyla oraya giderek o meşe   yapraklarını yakar. Bu üç kişi  orada yanarak çok feci şekilde can   verirler. Aziz Ağa çok sinirli bir  adamdı. Hayatta haksızlığa tahammül   etmezdi. 
 
1883    yılında o yörede çok acayip bir soygun olur. Dereşoran köyünün Şoran    mezrasında oturan ve "Haymatlos" yani (Vatansız) olarak bilinen    Conolardan iki hırsız o yöredeki Kemah yolunda atlı bir postacıyı    soyarlar. Ama ondan sonra jandarma bir türlü onları yakalayamaz. En    sonunda Erzincan Mutasarrıfı Hüseyin Paşa o iki soyguncuyu yakalatmak    için Brastik köyüne giderek orada Aziz Ağa'dan yardım ister. Aziz Ağa o    yörenin huzurunu sağlamak için Hüseyin Paşa'ya yardım etmeyi kabul   eder.  Aziz Ağa bir gün akşama doğru kıratıyla Dereşoran köyünün Şoran    mezrasına gider ve orada hemen o soyguncuların saklandıkları eve doğru    harekete geçer. Ancak onlar Aziz Ağa'nın kendilerini yakalamak için    oraya geldiğini anlayınca hemen evlerini terk ederek o taraftaki daha    önceden uzun süre saklandıkları mağaraya doğru kaçarlar. Conolar, Aziz    Ağa'nın korkusundan akrabaları olan o soygunculara yardım edemezler.    Aziz Ağa çok uzunca bir takipten sonra onları o saklandıkları mağarada    yakalar. Ondan sonra onları zincirle bağlayarak götürüp Jandarma    Komutanı'na teslim eder. Dereşoran köyünün Şoran mezrasını mesken tutan    ve orada "Devoğulları" lakabıyla tanınan Çingenelerin Cono aşiretine    mensup bu iki azılı soyguncu daha sonra Erzincan Mutasarrıfı Hüseyin    Paşa'nın özel emriyle Sivas'taki bir bakır madenine götürülerek orada    idam edilirler. Aziz Ağa 1884 yılında o yörede çok büyük bir olay yapar.    Aziz Ağa yazın tarlada çalışırken orada tartıştığı kaynatası    Kerezoğlu'nu tam yedi kurşunla delik deşik ederek öldürür. Aziz Ağa o    akşam eve gidince eşi ayağa kalkmaz. Aziz Ağa orada eline geçirdiği    baltayla eşini de çok feci bir şekilde öldürür. Ondan sonra oradaki    bütün Kerezoğulları'nı köyden kovar. Onların yerine de Tavginer köyünden    Kıriçleri getirip yerleştirir. Aziz Ağa o kadar tehlikeli işleri    atlattıktan sonra Balaban aşiretinden bir kızla evlenir ama yine de başı    hiç beladan kurtulmaz. 1885 yılında Trabzonlu bir kişi çok sevdiği   kıza  musallat olan bir adamı silahla öldürür. Ondan sonra da hemen o   çok  sevdiği kızla beraber kaçıp Erzincan'a gider. Ancak orada hiç kimse    onlara yardım edemez. En sonunda yakalanacaklarını anlayınca gidip    Brastik köyünde Aziz Ağa'ya sığınırlar. Olayı duyan Erzincan Jandarma    Bölük Komutanı Yüzbaşı hemen onları yakalamak için Brastik köyüne gider.    Ancak, Aziz Ağa orada her şeyi göze alarak onları Yüzbaşıya teslim    etmez. Yüzbaşı, Aziz Ağa'ya; "Aziz Ağa o iki kişiyi hemen bana teslim    et" deyince Aziz Ağa, ona şöyle bir cevap verir; "Yüzbaşı burada benden    üstün bir kişi var ona bir sorim bakim ne diyor." Aziz Ağa silahını    ağzına yanaştırır ve kendi kendine şöyle der; "Öl, öldür, teslim etme."    Sonra tekrar Yüzbaşıya döner ve ona aynen şöyle der; "Bana bak Yüzbaşı    onlar namus yüzünden bir adam vurmuşlar ve ondan sonra da gelip bana    sığınmışlar. Ben hayatta onları sana teslim etmem." Sonra Yüzbaşı,  Aziz   Ağa'ya şöyle der; "Tamam Aziz Ağa madem ki sen kabul etmiyorsun  biz de   bu işin üstüne daha fazla düşmüyoruz" diyerek o iki kişiyi  teslim   alamadan oradan ayrılır. Ondan sonra onlar Brastik'te yaşamaya    başlarlar. Aziz Ağa önce onları bir eve yerleştirir ve ardından da  köyün   alt tarafında kendilerine bir tarla verir. Orada onların  tarlasına   "Lazın Tarlası" derler. Onlar Brastik'te iki yıl kaldıktan  sonra tekrar   Trabzon'a geri dönerler. Aziz Ağa çok yiğit ve mert bir  adamdı. O   çevrede Aziz Ağa'nın ekmeğini yemiyen hiçbir insan  kalmamıştır. 
 
Aziz    Ağa o yörede çok güçlenmişti. Tam yedi köye hükmediyordu. Garni   köyünde  iki katlı çok güzel bir ev yaptırmıştı. Bazen gidip orada   kalıyordu.  Aziz Ağa'nın o yörede tam yedi köye hükmetmesi Kemahlı   Sağıroğulları'nı  çok tedirgin eder. O yörenin en zengin aşireti olan   Sağıroğulları, Aziz  Ağa'yı çekemezler. Aziz Ağa'ya diş geçiremeyince de   1887 yılında  Dereşoranlı Kör Ahmetler'den yedi kişiyle anlaşıp ona  çok  kahpece bir  plan yaparlar. Bunlar en sonunda Aziz Ağa'nın  yanındaki  hizmetçisi Cono  Mustafa'yla da anlaşarak o çok kahpece  planladıkları  suikastı bir yaz  akşamı gerçekleştirirler. Aziz Ağa hep  gözleri açık  yatarmış. İşte  bunlar da tam o zaman vurmayı  kararlaştırırlar. Aziz Ağa  yatınca  hizmetçisi Mustafa, Aziz Ağa'nın  duvara astığı tüfeğini ve  kılıcını alıp  bunların hepsini birden içeri  alır. Bu yedi kişi hepsi  birden Aziz  Ağa'ya tam yedi el ateş ederek  hemen dışarı kaçarlar. Aziz  Ağa aldığı  yedi kurşun darbesiyle birden  fırlar ve hemen elini bir  tüfeğine atar ki  tüfeği yok, sonra kılıcına  bakar ki kılıcı da yok. En  sonunda  yastığının altına sakladığı  silahını alıp hizmetçisi Mustafa'ya  döner  ona; "Ulan Mısto ne oldu"  diyerek bir el ateş eder ve onu orada  çok ağır  bir şekilde yaralar.  Ondan sonra da hemen o yedi kişinin  arkasından  gitmek için dışarı  fırlar ancak daha fazla ileriye gidemeden  orada  merdivenlerin üzerine  yığılarak çok yiğitçe can verir. Aziz  Ağa'yı vuran  bu yedi kişi o  akşam hemen Dersim'e kaçarlar. Ancak orada  hiçbir aşiret  reisi bunları  kabul etmez. Aziz Ağa'nın namını bilen  Dersim halkı  bunları dışlar.  Orada gittikleri her yerde kovulan bu yedi  kişi kışın  çaresiz kalınca  oradan Elazığ'a gitmek zorunda kalırlar.  Fakat daha  oraya varamadan  Munzur Dağları'nda büyük bir çığ gelince bu  yedi kişiden  dördü orada  çığın altında kalarak çok feci şekilde can  verirler. Diğer  üç kişi de  Elazığ'a giderek orada izlerini  kaybettirirler. Aziz Ağa  öldürüldüğü  zaman Aziz Ağa'nın çok samimi bir  dostu olan Milis, Aziz  Ağa'nın  ölümüyle ilgili olarak şöyle diyordu;  "Aziz Ağa'nın en büyük  hatası  Dereşoranlı Conolardan iki soyguncuyu  yakalayıp jandarmaya teslim   ettikten sonra onların akrabası olan Cono  Mustafa'yı yanında   çalıştırmaya devam ettirmesiydi. Maalesef o en büyük  hatası da Aziz   Ağa'nın hayatına mal oldu." Aziz Ağa'nın diğer çok  samimi bir dostu  olan  Süleyman da Aziz Ağa'nın ölümüyle ilgili yaşadığı  bir olayı şöyle   anlatıyordu; "1887 yılının yaz ayında ben ve arkadaşım  Milis köyden   yaylaya gitmek üzere yola çıktık. Ben kendi atıma bindim,  Milis ise  Aziz  Ağa'nın kıratına bindi. Oradaki mezarlığa doğru  yaklaşınca Aziz  Ağa'nın  kıratı birden Milis'i üzerinden attı. Biz bu ne  yapıyor derken  baktık  hemen Aziz Ağa'nın mezarına gitti ve orada çöktü  başını mezar  taşının  üstüne koydu gözlerinden yaşlar geldi. İnanır  mısınız bu olay  hala  gözümün önünden gitmiyor. Anlatırken böyle  tüylerim diken diken  oluyor.  Aziz Ağa vefat edeli iki ay olmuştu. Ben  ve Milis buna çok  şaşırmıştık.  Hayatımda ilk defa bir kıratın  üzerindeki kişiyi atıp  ölen eski sahibi  için gözyaşı döktüğüne burada  şahit oldum. Bu olay  bizi çok  duygulandırmıştı." 
 
İşte    Aziz Ağa bu coğrafyanın çocuğuydu. Aziz Ağa'nın adı hala o coğrafyada    yankılanmaya devam ediyor. 1887 yılında daha 35 yaşındayken Kemahlı    Sağıroğlu Beyler'i tarafından tertiplenen Dereşoranlı Kör Ahmetler ve    Conolar tarafından gerçekleştirilen çok kahpece bir suikastle hayatını    kaybeden Aziz Ağa o yörede hep saygı ile anılır. O yöredeki insanlar    hala her yaz gidip Aziz Ağa'nın Brastik'teki kabrini ziyaret ederler.    Aziz Ağa çok namlı bir adamdı. O yörede herkes Aziz Ağa'yı tanıyordu.    Atatürk bile Aziz Ağa'nın namını duymuştu. Onun cesaretine hayran    kalmıştı. Atatürk 1919 yılında Erzurum'da yaptığı konuşmasında aynen    şöyle diyordu; "Bu ülkede Aziz Ağa gibi kahramanlar olduğu müddetçe    önümüze çıkacak her türlü tehlikeyi ezer geçeriz." Aziz Ağa o yörede    aynı bir hükümdar gibiydi. Yıllarca hep düşmanlarını titreterek    yaşamıştı. O yörede herkes Aziz Ağa'dan çekiniyordu. Aziz Ağa o yörede    Kemah Bey'i Sağıroğlu'nu bile tam etkisi altına almıştı. O yörenin en    zengin adamı olan Kemah Bey'i Sağıroğlu bir gün Aziz Ağa'ya; "Aziz Ağa    senden çok güzel bir eşkiya olur." diye takılır. Bunun üzerine Aziz  Ağa   da o Kemah Bey'i Sağıroğlu'na; "Bana bak Sağıroğlu senden de çok  güzel   bir beygir olur." diye cevap vererek onu orada çok kötü bir  şekilde   bozar. Aziz Ağa öldürüldükten bir müddet sonra Sağıroğulları,  Halil   Ağa'nın tarihi değirmenini yakarlar. Ancak ondan sonra Aziz  Ağa'nın   akrabaları tekrar değirmeni yaptırırlar. Aziz Ağa orta  boyluydu. Aynı   kartal gibi gözleri vardı. Çok sert bakışlıydı. Aziz  Ağa'nın ilk eşinden   bir oğlu ve bir kızı olur. Oğlu, babası  öldürüldükten sonra küçük  yaşta  ölür. Kızı Elif ise Erzincan'ın  Kadağan köyüne gelin gider. Aziz   Ağa'nın torunu Sırma da Brastik'te  Aziz Ağa'nın yeğeni olan Halil Ağa   ile evlenir. 1934 yılında soyadı  yasası çıkınca Halil Ağa'nın kabilesi   Aziz Ağalar "Sevindik" soyadını  alırlar. Aziz Ağa'nın çok fedakar olan   kız kardeşi Hanım, Aziz Ağa'nın  kanlı gömleğini ölene kadar evinde   saklar. Onun hatırasına sahip  çıkar. Aziz Ağa'nın akrabaları Aziz Ağa'yı   çok severler. Onunla her  zaman gurur duyarlar. Aziz Ağa o yörede adeta   bütün halkın gözünde  yiğitliğin ve mertliğin simgesi haline gelmiştir. 
 
Kaynak: Erzincan Mutasarrıfı Şefik Paşa 
  
  
      
          
        
  
        
        
    
     |