Tekil Mesaj gösterimi
Alt 10-27-2007, 12:29   #3
Kullanıcı Adı
loneliness
Standart FUTBOLUN TARİHÇESİ
TÜRKLERİN FUTBOL OYNAMASI
Futbol oynayan ilk Türk 1898 yılında İzmir'de İngilizlerle beraber futbol oynayan Selim Sırrı Tarcan olmuştur. Ancak kendisine "İlk Türk futbolcusu" diyemeyiz. İlk Türk futbolcusu Fuat Hüsnü Bey'dir. İstanbul'da futbolu İngilizlerden görerek merak salan Fuat Hüsnü Bey, daha sonra arkadaşlarını ikna ederek ilk Türk futbol takımını kurmuştur. "Black Stocking" adı alan takım Rumlarla bir maç yapmış ve bu maçı 5-1 kaybetmiştir. Kaçabilenler kaçmış, kaçamayanlar yakalanmıştır ve böylece ilk Türk futbol takımının ömrü uzun olmamıştır. Fuat Hüsnü Bey daha sonra İngilizlerin kurduğu Kadıköy takımında "Bobby" takma adıyla oynamıştır.

TÜRK FUTBOLUNDA İLK KULÜPLER
"Black Stocking" takımının başarısızlığından sonra Türkler uzun süre futbol oynayamamışlardır. Ancak, kimse de bu oyunun cazibesinden kendilerini kurtaramamışlardı. Türkiye'de kurulan kulüplerin hemen hemen hepsi futbol kulübü olarak kurulmuştur. Bir önemli istisna "Beşiktaş Jimnastik Kulübü"dür. İlk futbol kulübü ise "Galatasaray"dır.

İSTANBUL KULÜPLERİ :
FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜ


1907 yılı ilkbaharında, Kadıköylü gençlerden Nurizade Ziya (Songülen), Bahriyeli Necip (Okaner), Hasan Sami (Kocamemi) ve arkadaşları arasında "Hindli" lakabıyla anılan Asaf (Beşpınar) beyler, ne zamandan beri içlerini kor gibi yakmakta olan bir konuda kesin kararlarını vermişlerdi: Bir futbol kulübü kuracaklardı.

Necip Bey'in Moda'daki evinde yaptıkları toplantıda kurmayı kararlaştırdıkları kulüplerine Fenerbahçe adını vermişler, forma rengi olarak da, o güzel bahar günlerinde Fenerbahçe çayırını süsleyen papatyaların rengi sarı-beyazı seçmişlerdi. Amblemleri ise Fenerbahçe'nin ışık saçan feneri olacaktı.

Bu yeni kulübün kuruluş hazırlıkları hızla akıp giden zamana yetişemediğinden Fenerbahçe takımı 1907-1908 İstanbul Futbol Ligi'ne katılamamış; 1908-1909 sezonunda ise forma renklerini sarı - laciverte çevirmiş bulunan Fenerbahçe takımı, Galatasaray'ın yanında ikinci Türk takımı olarak İstanbul Futbol Ligi'ne katılmıştı.

Fenerbahçe kulübü kuruluş yıllarında çok sıkıntılı dönemler yaşamış ve kulübe yeni katılan ve çoğu Saint Joseph Fransız Mektebi öğrencileri olan gençlerin büyük çabalarıyla hayatını sürdürebilmişti. Bu konuda Ayetullah ve Elkatipzade Mustafa beylerin unutulmaz hizmetleri olmuştur. Fenerbahçe kulübü bu sarsıntıları atlattıktan sonra hızla güçlenmiş ve 1911-1912 sezonunda İstanbul Futbol Ligi şampiyonluğunu kazanma başarısına ulaşmıştır. Bundan sonra da Türk futbolunda Fenerbahçe ile Galatasaray mutlak üstünlükleri başlamıştır.

Fenerbahçe yalnız yurtiçinde kazandığı şampiyonluklar ve elde ettiği başarılarla değil, gerek yurt içinde gerekse yurt dışında yabancı takımlarla yaptığı maçlardaki başarılarıyla da kendini göstermiş ve Türkiye'nin en çok sevilen kulüplerinin başında yer almıştır.

Fenerbahçe'nin bu büyük sevgiyi kazanmasında en önemli amillerinden biri de, Mütareke yıllarında işgal kuvvetlerine mensup askeri takımlarla yaptığı maçlarda kazandığı parlak galibiyetleri de önemli rolü olmuştur. Bu galibiyetler, işgal altındaki İstanbul halkının kırılmış gururunu okşayan, hatta güçlendiren etkenler olmuş ve Fenerbahçe sevgisi çığ gibi büyümüştür ve Türkiye'de en çok taraftara sahip kulüplerden biridir.

GALATASARAY SPOR KULÜBÜ
Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi) öğrencileri tarafından kurulmuştur. Büyük çoğunluğu Kadıköy yakasında oturan ve orada İngiliz ve Rum takımlarının kendi aralarında oynadıkları iddialı maçları izleyerek futbola gönül veren Mekteb-i Sultani 10. sınıf öğrencilerinden ali Sami (Yen), Asım Tevfik (Sonumut), Emin Bülend (Kalpakçıoğlu), Bekir (Bircan), Mehmet Celal (Şehit Celal), Tahsin Nahit, Cevdet (Serdaroğlu), Reşad (Şirvani) ve Abidin Daver (Dav'er), 10 Ekim 1905 günü Edebiyat öğretmeni Mehmet ata Bey'in dersi sırasında, aralarında fısıltıyla konuşup anlaşarak bir futbol kulübü kurmaya karar vermişlerdir.
Forma rengi olarak, milli renklerimiz "Kırmızı-Beyaz"ı benimseyen gençler, takımlarına verecekleri ad konusunda kolay kolay anlaşmaya varamamışlardır. O tarihlerde daha çok yabancı adlar cazibe taşıdığından, gençler; "Gloria (Zafer)", "Audace (Cüret)" ve Tobler marka çikolatalarının üzerindeki resimlerden etkilenerek "Kartal" gibi isimler üzerinde durmuşlar ve bunlar arasında bir tercih yapamamışlardır. Bu iş öylesine uzamıştı ki; kurdukları takım Kadıköy'deki ilk maçına isimsiz olarak çıkmıştı. Ancak bu maçı izleyenlerin kendilerinden "Galata Saray Efendileri' diye bahsettiklerini işittiklerinde bu adı birden benimsemişler ve böylece "Galatasaray" adını almışlardı.
İlk dört maçını Kırmızı-Beyaz formayla oynayan Galatasaray takımını oluşturan genç futbolcular daha sonra milli renklerin, hafiye ve zaptiyelerin dikkatini, hatta gazabını çekeceği endişesiyle formalarını Sarı-Siyah renklere dönüştürmek zorunda kalmışlardı. Ancak bu yeni formalar, takımdaki bazı futbolcular arasında uğursuz geldiği inancını uyandırdığından Galatasaraylılar yeni bir forma rengi aramak zorunda kalmışlardır.
Bahçekapı'daki "Şişman Yanko" mağazasında kendilerine yeni bir forma rengi ararken, bir rastlantı eseri, sarı ve kırmızı kumaş toplarının yan yana gelmesiyle karşılarına çıkan göz alıcı ahenge hayran kalan gençler "Sarı-Kırmızı" renklerde karar kılmışlardı. Alınan sarı-kırmızı kumaşlar, Ali Sami Bey'in kız kardeşi Samiye (Erer) Hanım tarafından dikilmiş ve Sarı-Kırmızı formalı Galatasaray futbol takımı ilk kez 6 Aralık 1908 günü Barhau İngiliz gemisiyle yapılan maça çıkmıştı. Bu, zafer yıllarının başlangıcı ve ilk adımı olmuştu.
Mekteb-i Sultanı'de okuyan Sırp ve Bulgar öğrencilerin de kadrosunda yer aldıkları Galatasaray ilk kez 1906-1907 İstanbul Futbol Ligi'ne ilk Türk takımı olarak katılmış 1908-1909 sezonunda da İstanbul Futbol Ligi'nin şampiyonluğunu ilk kez bir Türk takımına mal etme şerefine erişmişti. Galatasaray, 1911 yılında Macaristan ve Romanya seyahatine çıkarak yurt dışında Türk futbolunu ilk kez temsil etme şerefini de eline geçirmişti. Bu seyahatin son durağı olan Bükreş'te Bükreş Karması ile yaptığı maçı 11-1 kazanan Galatasaray, yurt dışında ilk galibiyeti kazanan takım olma öğüncüne de sahip olmuştu.
Galatasaray parlak tarihi boyunca yurt içinde en fazla şampiyonluklar kazanan takımlardan biri olarak kendini gösterirken, gerek yurt içinde gerekse de yurt dışında yabancı takımlarla yaptığı maçlarda da Türk futbolunun yüzünü ağartan sonuçlar elde etmiştir. Bu özellikleriyle Galatasaray Türkiye'nin en sevilen kulüplerinden biri olmuş; bir okul camiası içinde doğan kulübün sevgisi kısa zamanda tüm yurdu sardığı gibi yurt dışına da taşmıştır.
BEŞİKTAŞ JİMNASTİK KULÜBÜ
1903 yılı sonbaharında, Medine Muhafızı ve Şeyhülharem Osman Paşa'nın oğulları Mehmet Şamil ve Hüseyin Bereket beyler ile arkadaşları Ahmet Fetgeri (Aşeni), Mehmet Ali Fetgeri, Nazım Nazif, Cemil, Haydar, Şevki ve Tayyareci tarafından Osman Paşa'nın Beşiktaş Serencebey Yokuşu'ndaki konağın selamlık kısmı bahçesinde "Beşiktaş Bereket Jimnastik Kulübü" adı altında bir kulüp kurulmuştu. Bu gençler, kulüplerinde barfiks, paralel, halter, güreş, boks ve aletli jimnastik sporlarıyla meşgul olmuşlar, daha sonra da faaliyetleri arasına eskrimi eklemişlerdi. Kulübün faaliyeti önceleri sadece kurucuları olan gençlerin kişisel çalışmalarına bağlı kalmış, daha sonra semtin bazı gençleri de onlara katılmışlardı. Bir süre sonra kulübün adı "Beşiktaş Osmanlı Jimnastik Kulübü" olarak değiştirilmiş ve 1908 yılında Meşrutiyet'in ilanından sonra da bu ad altında resmen tescil olunmuştu.
Beşiktaş kulübüne futbolun girmesi ise 1910'lu yıllarda mümkün olabilmişti.
Daha önce semtte kurulmuş bulunan Valdeçeşmesi ve Basiret takımları ise Beşiktaş kulübünde kurulan ilk futbol şubesinin çekirdeğini oluşturmuşlardı. Bunun gerçekleşmesinde ise Ahmet Şerafettin Bey'in büyük payı ve emeği olmuştu.
Beşiktaş'ın yanı sıra Fenerbahçe ve Galatasaray kulüpleri de Meşrutiyet'in ilanıyla kabul edilen "Cemiyetler Kanunu"na göre resmen tescillerini yaptırmışlar ve böylece kulüplerin bundan sonraki tüm faaliyetleri resmi çerçevenin içine girmişti.
Çeşitli spor dallarında büyük varlık gösteren Beşiktaş, 1920'li yıllarda futbol takımının güçlenmesiyle kendini tanıtmış ve çok geçmeden başlayan şampiyonluk ve başarı yılları ise kulübün sevgisini Beşiktaş semtinden çıkarıp tüm yurt sathına yaymıştı.
Yıllardan beri Galatasaray ve Fenerbahçe arasında Türk futbolunda hüküm süren egemenliğe Beşiktaş'ın ortak olmasıyla Türk futbolunda bir "Üç Büyükler" saltanatı başlamıştı. Bu saltanat yalnız futbol alanında inhisar etmemiş; çeşitli spor dallarında da sürüp gittiğinden bu üç kulübümüz gerçek anlamıyla "Üç büyükler" sıfatına hak kazanmışlardır.
Beşiktaş da gerek yurt içindeki başarıları ve şampiyonlukları, gerekse yurt dışında ve içinde yabancı takımlara karşı oynadığı maçlardaki galibiyetleri ve başarılarıyla çok geniş kitlelere yayılan büyük bir sevgiye sahip olmuştur.
Beşiktaş bugün de Türkiye'nin en sevilen kulüplerinden biri olma özelliğini taşımaktadır.
KADIKÖY FUTBOL KULÜBÜ
İstanbul'un ilk futbol kulübü olarak 1902 yılında James Lafontaine ve arkadaşları tarafından kuruldu. Kadrosunda İngiliz ve Rum futbolcular bulunuyordu. Forma rengi düz beyaz olup, göğsünün sol yanında kırmızı bir kalp şekli üzerinde beyaz renkte Latin harfleriyle "C" bulunuyordu. Kulüp, bir İngiliz adı altında kurulmuş bulunduğundan "Cadi-keu Football Clup" adını taşıyordu.
İlk Türk futbolcusu Fuad Hüsnü (Kayacan) Bey de bu takımda Bobby takma adıyla oynamış, daha sonra da Büyük Hasan ve Dalaklı Hüseyin gibi Türk futbolcularının bu takımda yer aldıkları görülmüştür. Kadıköy futbol takımı, 1905-1906 ve 1906-1907 sezonlarında arka arkaya iki kez İstanbul Futbol Ligi şampiyonu olmuştu.
MODA FUTBOL KULÜBÜ
Kadıköy kulübüne mensup bazı İngiliz futbolcuların, çıkan bir anlaşmazlık sonucu kulüplerinden ayrılmalarıyla ve tamamen İngilizlerden oluşan bir kadroyla 1903 yılında kurulmuştur. Forma renkleri Kırmızı-Mavi idi. Kadrosunda zamanın bir çok ünlü futbolcuları yer alıyordu. Moda Football Club'e daha sonra Rum futbolcular da dahil olmuşlardı. Moda 1907-1908 sezonunda İstanbul Futbol Ligi Şampiyonluğu'nu kazanmıştı.
ELPIS FUTBOL KULÜBÜ
Kadıköylü Rumların kulübü olarak 1904 yılında Mavi-Beyaz renkler altında kurulmuştu. Elpis, Rumca da "Ümit" anlamına geliyordu. Zamanın en ünlü defans oyuncusu olarak tanınan Tahtaperde Aleko ile ünlü meyhaneci Todori de bu takımın en iyi futbolcuları arasındaydılar. Elpis ligde hiçbir zaman baş sıraları alamamıştı.
IMOGENE FUTBOL TAKIMI

Bir kulüp değildi; İngiltere Sefareti'nin aynı adı taşıyan gezi gemisinin mürettebatı tarafından ortaya çıkarılan bir futbol takımından ibaretti. Imogene takımı, 1904-1905 sezonunda başlayan ilk İstanbul Futbol Ligi'nin şampiyonluğunu kazanmıştı. Futbolcuların tamamı İngilizlerdi.
TATAVLA HERAKLIS JİMNASTİK KULÜBÜ
1896 yılında, İstanbul Tatavla (bugünkü Kurtuluş) semtinde, bir Rum kulübü olarak kurulmuştu. Önceleri jimnastik, atletizm ve güreş dallarında faaliyet gösteren Siyah-Kırmızı formalı kulüp, 1910'lu yılların sonlarında faaliyeti arasında futbola da yer verecekti. Kulüp bugün "Kurtuluş Kulübü" adı ve yine aynı renkler altında faaliyetini sürdürmektedir. 2006-2007 sezonunda İstanbul Amatör Ligi'nde mücadele etmekteydi.
ANADOLU SPOR KULÜBÜ
1908 yılında, Meşrutiyet'in ilanından hemen sonra, Üsküdar'da semtin tanınmış ve köklü ailelerinden birinin çocukları olan Mehmet Bürhaneddin (Burhan Felek) ile kardeşi Dr. Hüdai beyler ve arkadaşlarının girişimleriyle kurulmuştu. Yeşil-Sarı formalı kulüp futbolun yanı sıra halat çekme, güreş ve atletizm gibi sporlara da faaliyetleri arasında yer vermişti. İstanbul Futbol Ligi'nde uzun yıllar yer alan Anadolu, futbol faaliyetini günümüze kadar sürdüren bir kulüp olarak dikkati çekmektedir.
VEFA TERBİYE-İ BEDENİYYE KULÜBÜ
Meşrutiyet'in ilanından hemen sonra Vefa semtinde Zeki Baban tarafından "Vefa Mürbi-i Beden", Vefa İdadisi'nde de Saim Turgut (Aktansel) Bey tarafından kurulan "Vefa", Fatih'te de Mebuszade Hamid, Tevfik (Kut) ve Kemal Şirvan beyler tarafından kurulan "Mukavvi-i Beden" adlı üç kulüp ortaya çıkmıştı. Ayrıca Edirnekapı yöresinde de Sudi Cavit, Dokuz Hayri Rasim ve Arif Beyler tarafından kurulan "Edirnekapı Futbol Kulübü" vardı. Bu kulüpleri kuranların tümü Vefa İdadisi öğrencisiydiler. Saim Turgut Bey'in aracılığıyla bu kulüpler birleşip "Vefa Terbiye-i Bedeniyye Kulübü"nü oluşturmuşlardı. Yeşil-Beyaz renkler altında kurulan kulüp kısa zamanda büyük varlık göstermiş ve İstanbul'un belli başlı kulüplerinden biri halini almıştı.
BEYKOZ ZİNDELER İDMAN YURDU
Ünlü Edip Ahmet Mithat Efendi'nin 1908 yılında kurduğu "Beykoz İttihak ve Teavün Cemiyeti" içindeki "Mümeserat-ı Bedeniyye Şubesi", 1911 yılında "Beykoz Şark İdman Yurdu" adını alarak spor faaliyetlerini genişletmişti. Bu sıralarda yine Beykoz semtinde ortaya çıkan "Beykoz Zindeler Yurdu" ile birleşen kulüp "Beykoz Zindeler İdman Yurdu" adını almış ve yine Sarı-Siyah renkler altında faaliyetini sürdürmüştü. Beykoz Çayırı bu kulübe futbolcu yetiştiren önemli bir memba olurken, Beykoz kulübü de futbol alanlarında büyük bir güce erişmiş ve uzun yıllar başarılarını sürdürmeyi de başarmıştı.
SÜLEYMANİYE TERBİYE-İ BEDENİYE KULÜBÜ
1911 yılında, Vefa ve Mercan idadileri öğrencileri tarafından, İstanbul'un Süleymaniye semtinde, Kurucularından Hikmet Barlan'ın evinde kurulmuştu. Önceleri Turuncu-Lacivert renkleri taşıyan Süleymaniye daha sonra Siyah-Beyaz renkleri almış ve futbol sahalarında bu renkler altında büyük bir varlık göstermişti. Daha 1920'li yıllarda Milli Futbol Takımımıza oyuncular vermeye başlayan kulüp, İstanbul Ligi'nde de başarılar göstermişti.
ANADOLUHİSARI İDMAN YURDU

1912 yılında, Anadoluhisarı'nda, semtin gençleri tarafından Sarı-Yeşil renkler altında kurulan kulüp, futbolun yanı sıra çim hokeyi, atletizm ve kürek dallarında da varlığını kanıtlamış; 1915 yılında açtığı Er Meydanı adını taşıyan futbol sahasında da pek çok futbolcular yetiştirmişti. Futbol takımı İstanbul Ligi'nde uzun yıllar başarıyla yer almıştı. 2006-2007 sezonunda İstanbul Amatör Ligi'nde mücadele etmekteydi.
HİLAL SPOR KULÜBÜ
1912 yılında, Kadıköy yakasının Erenköy semtinde, göğsünün sol yanında beyaz bir hilal şekli bulunan bordo rengi formalı bir futbol kulübü olarak doğmuştu. Kulübün kurucularından Halit galip (Ezgü) Bey'in kişisel çabalarıyla kulüp kısa zamanda varlık göstermiş; Erenköy Tren İstasyonu'nun hemen yanındaki sahasında birçok futbolcu yetiştirmiş ve uzun yıllar İstanbul 1. Ligi'nde yer alan başarılı takımın bir çok elemanı Fenerbahçe'ye geçip orada parlamışlardır.
TELEFONCULAR
İstanbul telefon Şirketi'ni kuran İngiliz teknisyen ve işçiler tarafından 1912 yılında Sarı-Siyah renkler altında kurulmuştu. O yıl Balkan Savaşı'nın başlaması nedeniyle İstanbul Futbol Ligi maçları oynanamayınca Telefoncular takımının faaliyeti özel maçlara dayanmış; 1914 yılında, 1. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla diğer İngiliz kulüpleri gibi Telefoncular da "harp hali" nedeniyle hükümet tarafından kapatılmıştır.
  Alıntı ile Cevapla