OSMANLI ŞEYHÜLİSLÂMLIK FETVÂLARI
İftâ (Fetvâ Verme) Usûlü ve Kaynakları
Giriş:
Kendine yaratılıştan bahşedilen vâsıtalarla bilgi edinen, bu bilgiyi, nev'i için mukadder sınıra kadar, bizzat gayretiyle götürme kâbiliyetine sahip bulunan tek şuurlu varlık insanoğludur. Bilinmek şânından olan varlıkların sınırsızcasına büyüklüğü yanında, bilgisi ve bilme kâbiliyeti sınırlı olan insan, "De ki: Rabbim, ilmimi arttır"130 buyruğunun fıtrî icâbı olarak, meçhuller dünyasını fetheylemek için asırlar boyu gece gündüz didinmiş, her vâsıtaya başvurmuştur. İşte bu vâsıtalardan biri de sormaktır. Aczin, bilgisizliğin çâresi sualdir, sormaktır.
Kişiye gerekli olan dinî bilgileri edinmenin iki yolu vardır:
a) Bilgiyi kaynaklarından bizzat almaktan ibâret olan tahkik yolu.
b) Bilenlerin, bilgiyi üretenlerin nezdinde hazır bulup almaktan ibâret olan taklîd ve ittibâ yolu. Dinimiz birinci yolu teşvik, ikincisini ise zarûret sebebiyle tecvîz etmiştir. "Bilmiyorsanız bilenlerden sorunuz"131 âyeti bunun delîlidir.
Kur'ân-ı Kerîm, "senden soruyorlar" mânâsında "yesteftû-nek" ve "size açıklıyor" mânâsında, "yüftîkum" kelimelerini de kullanmıştır. Bu sebeple olmalıdır ki, dinî soru ve cevap mevzûu, bu fiilerin masdarı (kökü) olan "istiftâ" ve "iftâ" ile ifâde edilegelmiş, sorana "müsteftî", cevap veren, dinî hükmü açıklayana "müftî" açıklanan hükme ve bilgiye "fetvâ" denilmiştir.
Soru ve cevabın hedefini bulabilmesi, isteneni verebilmesi, faydalı olabilmesi için soranın, sorulanın ve sorunun bir takım edeb ve kâidelere tâbî olması iktizâ etmiş, zamanla bu mevzû, kitaplara konu olmuştur. İşte bu risâlemizde ele almak, çeşitli yönlerden incelemek istediğimiz mevzû budur: Dinî sorunun kime, nasıl sorulacağı, kimlerin cevap verebileceği, nasıl ve nereye dayanarak cevap vereceği...
Prof. Dr. Hayrettin Karaman
|