Tekil Mesaj gösterimi
Alt 12-14-2007, 12:47   #2
Kullanıcı Adı
eses
Standart Şii Kıyamet Cemiyeti: HÜCCETİYE
ÖRGÜT SÖYLEM TAZELİYOR

Hüccetiye'nin yeniden faaliyete geçtiği yönünde ilk uyarılar, 2002 yılında duyuldu. Kum şehrinde bir grup insan Hüccetiye sempatizanı oldukları ve dinî çatışmayı teşvik ettikleri gerekçesiyle tutuklandı. Bu hadise Tudeh'in de devrim Ayetullahlarının da anti-Hüccetiye söylemlerini kamçıladı. Milletvekili Davud Hasanzadegan-Rudsari, örgütü 'gerici ve cahilliğe övgü düzen' bir örgüt olarak tanımladı. Örgütün eski Bahai karşıtı çizgisini terk edip bir taraftan Şii-Sünni çatışmasını ateşlediği, diğer taraftan da İslam Devrimi'ni yıkmaya yönelik faaliyetlere giriştiği iddia edildi.

Örgütün adı 2003'te de sıklıkla duyuldu. Yönetimin her kademesine sızdıkları iddia ediliyordu. Hüccetiye'nin kendisini siyasal bir parti olarak kaydettirmesini isteyenler bile vardı. 2004 yılında İran'da baş gösteren mezhep çatışmalarının arkasında da çoğu isim Hüccetiye'yi görüyordu. Milli Güven Partisi'nin ileri gelen isimlerinden Resul Müntecebniye, 4 Mayıs 2004'te Nesim-i Saba gazetesinde yayımlanan makalesinde Hüccetiye'nin artık Bahailerle uğraşmayı bırakıp Şii-Sünni çatışmasını ateşlemekle meşgul olduğunu iddia etti. Müntecebniye'nin iddiası Farsça yayın yapan ve iyi bağlantıları olduğu bilinen Baztab adlı web sitesi tarafından da destekleniyordu. Siteye göre Hüccetiye bağlantılı yayınevleri Sünnileri eleştiren Arapça kitaplar yayınlıyor, bunlar Kum'da dağıtılıyor ve üzerlerinde 'Beyrut'ta Yayınlanmıştır' notu bulunuyordu.

2004'ün Kasım ayında Radio Free Europe'un Farsça versiyonu olan Radyo Farda, Hüccetiye'yi uluslararası gündeme taşıyacak bir iddiada bulundu: Radyonun haberine göre Hüccetiye'nin gerçek lideri Iraklı Şii din adamı Ayetullah Ali Sistani idi. Radyo Tahran Belediye Başkanı Mahmud Ahmedinecad'ın da Hüccetiye ile gönül bağının olduğunu iddia ediyordu. Radyo Farda'nın haberi bulmacanın parçalarını bir araya getirir mahiyetteydi. Ali Sistani gerçekten de Misbah Yezdî'nin, Halebî'nin ve Felsefî'nin ders aldığı kişiler tarafından yetiştirilmiş, Halebî ve Felsefî gibi Meşhed'li bir âlimdi. Velayet-i Fakih doktrinine çekinceler koyduğu, din adamlarının siyasetten uzak durmasını arzu ettiği biliniyordu. Ancak temelde bir barış adamı görünümü veren Ali Sistani'nin Şii-Sünni çatışmasını körükleyeceğine veya sırf Mehdi gelsin diye dünyada günahların ve zulmün artmasını isteyeceğine ihtimal verilmiyordu. Kaldı ki Radyo Farda, Sistani'nin yanına Tahran'ın sevilen halk adamı belediye başkanı Mahmud Ahmedinecad'ı da koymuştu.

AHMEDİNECAD VE MEHDİ'YE HAZIRLIK

24 Haziran 2005'te yapılan İran Başkanlık seçimlerini daha önce Tahran Belediye Başkanı olan Mahmud Ahmedinecad kazandı. Seçimlerden sonra bir konuşma yapan eski Başkan Muhammed Hatemi, kafa karıştırıcı ifadeler kullandı: "İmam Humeyni döneminde devrimi bir sapkınlık olarak görenler, şimdi terör ve baskı mekanizmalarını kullanıyorlar. Bu sığ düşünceli gelenekçiler taş devrinden kalma geri kafalılıklarının arkasında şimdi güçlü bir örgüt de buldular." Hatemi'nin Ahmedinecad'la arasının hoş olmadığı bilinen bir gerçekti. Fakat Hatemi bir de örgütten bahsediyordu. Humeyni döneminin Genelkurmay Başkanı olan Ahmet Tevessulî, Hatemi'nin Hüccetiye'ye atıfta bulunduğunu iddia etti.

Ne var ki Ahmedinecad'ın Hüccetiye ile irtibatı hakkındaki iddiaların hiçbiri belgeye dayanmıyor. Batılı gözlemciler Ahmedinecad'ın Kayıp İmam'ın Mehdi olarak geri döneceği yönünde hemen her konuşmasında yaptığı vurgunun ve Ayetullah Mesbah Yezdî'yi kendi 'merce-i taklid'i olarak ilân etmiş olmasının Hüccetiye bağlantısını gösterdiği kanaatindeler. Ancak 12. İmam'ın Mehdi olduğu ve Ahirzaman'da geri geleceği inancı İmamiye Mezhebi'nin temel inançlarından biri durumunda. Ahmedinecad'ın Mehdi beklentisi sıradan bir Şii için hiç de 'sıradışı' değil. Buna karşılık Ahmedinecad'ın konuşmalarında 'İran Devrimi'nin temel gayesinin 12. İmam Mehdi'nin geri dönüşünün yolunu açmak' olduğunu vurguladığı biliniyor. İran Başkanı'na göre Mehdi'nin yolunu açacak İran'ın daha güçlü, gelişmiş ve model bir İslamî sistem oluşturması gerekiyor. Ahmedinecad'ın ülkenin imamlarına hitap ettiği bir konuşmasında, "Bütün politikalarımızı İmam Mehdi'nin dönüşü endeksli yapmalıyız. Batı'nın politikalarını ve sistemlerini taklit etmeyi terk etmeliyiz." dediği biliniyor. Ahmedinecad 2005 Eylülünde Birleşmiş Milletler Genel Meclisi'nde yaptığı konuşmasında da Mehdi'nin gelişinin hızlandırılması için Allah'a dua etmişti. Yine de Ahmedinecad'ın Mehdi'nin geri döneceği yönündeki bu sağlam inancı onun Hüccetiye çizgisinde olduğunu ispat etmiyor.

TANRI KALİ'Yİ KANLA BESLEYEN SAGLAR

Binyılöncüleri içinde Hindu Saglar'ın ayrı bir yeri var. Bu örgütün tamamını iple boğarak öldürdüğü insan sayısının bir milyonu aştığı tahmin ediliyor. 19. yüzyılda İngilizlerin Hindistan'a hükmettikleri dönemde yok edilen Saglar savaşın, yaratmanın ve öldürmenin tanrıçası Kali'ye kurban ediyorlardı öldürdükleri kişileri. Bu kurban zamanın ve yaratmanın devam etmesi için şarttı. Her Sag en az üç insan öldürmek durumundaydı ki kâinattaki düzen devam edebilsin. Saglar tam olarak bilemediğimiz bir dinî sebeple sadece yolcuları öldürüyordu. Kali'nin kurbandan aldığı kan ve hazzın maksimum olması için öldürme yavaş yavaş yapılıyordu. Kali kadınların, cüzamlıların, körlerin ve bazı sanat erbabının kanını istemediğinden bunlara dokunulmuyordu. Avrupalıların kanı da makbul değildi.

Sag teolojisi 1564'te İspanyollara karşı meşhur Taki Onkoy ayaklanmasını başlatan Perulu yerlilerin teolojisini andırır. Taki Onkoy liderleri İspanyolların kendi ülkelerini işgal edebilmiş olmasının tek açıklamasının kendi tanrılarının Hıristiyanların tanrıları karşısında zayıf düşmeleri olduğuna inanmışlardı. Bunun çözümü de kendi tanrılarını güçlendirecek bir girişim başlatmaktı. Bunu başarırlarsa güçlenen tanrıları geri kalan işi üstlenecek ve İspanyolları ülkelerinden atacaklardı. Bu sebeple İspanyol kolonilerini yakmaya, önlerine gelen İspanyolları öldürmeye başladılar. Ayaklanma liderleri hiçbir planlamaya gerek duymamışlardı. Çünkü hedefleri İspanyolları yenmek değildi. Tek hedefleri kendi tanrılarının ihtiyaç duyduğu gücü sağlamaktı. Taki Onkoy liderlerinin ayaklanmanın sonucunu nasıl yorumladıkları bilinmiyor. Çünkü halklarıyla birlikte yok edildiler.

Doç. Dr. John von Heyking binyılöncülüğünün sadece dinî inanışların içinde görülmediği uyarısında bulunuyor. Von Heyking'e göre proletaryanın kapitalizm karşısında eninde sonunda ayaklanacağı yönündeki Marksist beklenti de bir tür Mesihçilik. Bazı militan Marksistlerin proleter ayaklanmanın gecikmesi üzerine 'proleterleri ayaklanmaya zorlayacak bir perişanlığa sürüklenmeleri gerektiği' tezini savundukları biliniyor. Hitler de 'Doğa'nın tanrısal güçlerine inanıyor ve doğayı kirleten ırklar ortadan kaldırılırsa insanlığı kurtaracak müdahalesini yapacağını zannediyordu.

Filozof Eric Voegel'in 'metastatik inanç' adını verdiği bu tür bir inanç, işgale karşı halkı ayaklanmaya sürüklemek için işgalciyi kışkırtarak hayatın çekilmez hale getirilmesi gerektiğini söyleyen Maoist gerilla taktiklerinde, askerî müdahalelerle rejimlerin 'yola geldiğine' inanan karanlık güçlerin ortalığı karıştırarak orduları müdahaleye zorladığı üçüncü dünya ülkelerinde veya kaosun eninde sonunda bir düzen ortaya çıkaracağı gibi dinlerarası felsefeler oluşturmuş Aum Şinrikyo gibi seküler örgütlerde görülebilmektedir.

ÜYELİK İDDİASI UYDURMA OLABİLİR Mİ?

Ahmedinecad'ın Hüccetiye üyesi olduğu yönündeki bilgiler dünya basınına Bahai kurumları ve Tudeh Partisi gibi hem Hüccetiye'nin hem de İran rejiminin muhalifi ekiplerce sızdırıldığından bu iddialara temkinle yaklaşmak gerekiyor. Bu iddiaları dillendirenlerden Amerika'daki Hoover Enstitüsü'ne yakın bir isim olan Abbas William (Bill) Samî'nin bu tür iddiaları süper güçlerin diplomatik amaçlarına hizmet amaçlı olarak gündeme getirdiği de söyleniyor.

Ahmedinecad'ın kutsal şehir Kum yakınlarında bulunan ve her hafta binlerce Şii hacının Kayıp İmam'a ulaşması ümidiyle mektuplar bıraktıkları Camkaran Kuyusu'na atılmak üzere Bakanlar Kurulu tarafından ortak bir mektup yazdırdığı dahi iddia ediliyor. Yine BM Genel Meclisi'nde yaptığı konuşma sırasında Meclis'e ilahi bir sükûnetin hâkim olduğu ve dünya liderlerinin adeta bir el tarafından sandalyelerine bağlanıp gözlerini dahi kırpıştırmadan Ahmedinecad'ı dinledikleri yönünde Ahmedinecad'ın kendi iddiaları olduğu söyleniyor.

Çoğu Ahmedinecad'ı küçük düşürmeye yönelik olan bu iddiaların doğruluk değeri bilinmiyor. Bilinen gerçek Ahmedinecad'ın Hüccetiye'nin kuruluşunda etkin olduğu Hakkani İlahiyat Okulu'na ve bu okulun başında bulunan ve Hakkani Halkası'nın kurucusu Ayetullah Muhammed Tâkî Mesbah Yezdî'ye olan yakınlığı. İran devlet başkanının İlm-ü Sanat Üniversitesi'nde okurken İslamî Derneğe üye olduğu ve bu derneğin Hüccetiye ile işbirliği içinde olduğu da biliniyor.

Ahmedinecad'ın bakanlarının ve önemli atamalarının çoğunun Hakkani Halkası'ndan olduğu da bir gerçek. Fakat bu okulun sadece Hüccetiye sempatizanı yetiştirdiğini söylemek doğru değil. Fakat halen Kum'daki en prestijli okullardan biri olan Hakkani Okulu mezunlarının ilginç bir şekilde İstihbarat ve İçişleri Bakanlığı kadrolarında yoğunlaşmış olmaları, bu okul mezunlarının en azından bir kısmının planlı olarak Hüccetiye için kritik olan istihbarat ve polis kadrolarına sızdığı imajını veriyor. Bugün istihbarat şefi olan Hüccetülislam Gulam Hüseyin Muhsini Eceheyi'nin, İçişleri Bakanı Mustafa Pürmuhammedi'nin ve İstihbarat ve Milli Güvenlik Bakanlığı'nın üst düzey yetkililerinden Ali Fellahiyan, Ali Yûnesi, Muhammed Rey-Şahri gibi isimlerin Hüccetiye bağlantılı oldukları iddia ediliyor.

VEKİL Mİ KAZIK MI?

Ahmedinecad'ın Hüccetiye üyesi olduğunu ısrarla vurgulayan isimlerden biri Kanada'nın Lethbridge Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. John von Heyking. Von Heyking Hüccetiye'nin Kayıp İmam'ın geri dönüşüyle ilgili inançlarının tam bir binyılöncülüğü inancı olduğu görüşünde. Von Heyking, Şiiliğin İmam Mehdi'nin bir kaos döneminde insanlığı kurtarmak üzere geleceği, fakat bu gelişi sağlamak veya hızlandırmak için insanların yapabileceği hiçbir şeyin olmadığı yönündeki geleneksel inancının Hüccetiye tarafından metomorfoza uğratıldığını söylüyor. Ona göre Hüccetiye'nin Mehdi inancı Hıristiyanlığın Mesih inancına fazlasıyla benziyor. Şiilere göre Mehdi'nin bir vekili olacak veya bu vekil Mehdi'den önce gelerek onun yolunu açacak. Hıristiyan öğretisine göre de Hz. Yahya Hz. İsa'nın yolunu açan ve onu haber veren peygamberdir. Benzer bir ikili ilişki Bahailikte Bab ile Bahaullah arasında bulunur. Bab, Bahaullah'dan önce gelerek onun gelişini müjdelemiş ve halkı ona hazırlamıştır. Heyking, Ahmedinecad'ın kendisini 12. İmam'ın bir tür 'önce gelen vekili' olarak görüyor olabileceğini düşünüyor. Bu durumda 'vekil', İran'ın nükleer kapasitesini artırarak dünyada kaosu artıracak, diğer taraftan ülke içinde İran Devrimi'nin kurduğu rejime karşı bir tür 'sivil ihtilal' gerçekleştirerek ülkede bir anayasal kriz başlatacak. 12. İmam'ın gelmesi için öncelikli olarak ortadan kalkması gereken İran İslam Cumhuriyeti de böylelikle bertaraf edilmiş olacak. Von Heyking'in spekülasyonları fantastik görülebilir. Ama Haşim-i Rafsancani'nin Ahmedinecad'ı 'İslam Devrimi'ni yok etmekle' suçladığı bilgisiyle birlikte bu spekülasyon 'acaba' dedirtiyor.

Von Heyking'in 'vekil' teorisini destekleyecek hiçbir bilgi yok. Ama taraftarlarının Ahmedinecad'ı 'evtâd'dan biri gördükleri ve Ahmedinecad'ın bunu yalanlamadığı biliniyor. Şii inançlarına göre Kayıp İmam ölü olmayıp halen dünyanın idaresiyle meşgul. Her kuşaktan 36 adam seçen İmam, bunları Nebe Sûresi'nin yedinci ayetindeki 'Dağların dünyayı ayakta tutan kazıklar kılındığı' ifadesinde geçen 'kazıklar' kelimesine atfen 'evtâd' tayin ediyor. Bu kişiler sayesinde dünyanın düzeni ayakta duruyor. İşte taraftarları Ahmedinecad'ın dünyayı ayakta tutan bu 'kazıklar'dan biri olduğuna inanıyor.

İranlı Filozof Prof. Abdülkerim Suruş, Misbah Yezdî ve Ahmedinecad'ın Hüccetiye bağlantılı olduğunu kabul etmiyor. Hüccetiye'nin binyılöncüsü söyleminin abartı olduğunu düşünen Suruş, Misbah Yezdî ve Ahmedinecad'ın çok daha tehlikeli bir kafa yapısına sahip oldukları kanaatinde. Suruş, bu ikilinin arka planında Mahmud Halebî'yi değil, Tahran Üniversitesi eski felsefe profesörü Ahmet Ferdid'i görüyor: "Bu adam devrim öncesinde dindar bir adam değildi. Devrimden sonra mollalardan daha molla kesildi. Aşırı şiddet düşkünü, Yahudi düşmanı, kafasını Masonlarla bozmuş bir adamdı. Almanca bilmediği halde Almanya'ya gitmiş ve Heidegger'den ders almıştı. Ondan Nazi ve faşist görüşleri devralmış." Suruş'a göre Ahmedinecad ve Misbah Yezdî'nin çizgisi Ahmet Ferdid'in çizgisidir. Abdülkerim Suruş, Misbah Yezdî'nin zaman içinde İran'ın manevi liderine dönüşebileceğini ve bunun İran'ın Taliban Afganistan'ından çok daha kötü bir duruma düşmesi anlamına geldiğini düşünüyor.

eses isimli Üye şimdilik offline konumundadır