Tekil Mesaj gösterimi
Alt 12-27-2007, 18:19   #69
Kullanıcı Adı
aksavaşçı
Standart SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
Güçlü Bir Ordu
Abdülhamid Han, ülkenin içerisinde bulunduğu darboğaza rağmen, ordunun ıslahını, güçlenmesini temin etti. 1897'deki Türk-Yunan savaşının kazanılması Osmanlı ordusunun gücünü ortaya koymuştu. Almanya'dan gayet ucuz ve elverişli şartlarla alınan modern top, tüfek, askeri araç ve gereçlerle ordu donatılmıştı. Milyonlarca mavzer, yüzlerce ateşli toplar dahi tedarik edildi. Ordu güçlendirildi. Her türlü araç ve gereç mükemmel hale getirilmeye çalışıldı. Kısa zamanda toplanıp yığınak yapabilme imkanı sağlandı. Gereğinde bir milyon askeri kuvvetin eğitilmiş ve mükemmel olarak toplanabilmesi için, gerekli komutan ve subaylar daima elde bulun-

duruldu. Islahatlar çerçevesinde bilhassa harp okulları ve diğer askeri okullara, ordunun belkemiğini oluşturan kurmay subay yetiştirilmesine büyük önem verildi. 1. Dünya harbinde büyük kahramanlıklar gösteren komutanların çoğu bu okullarda yetişmişti.

Gayri Müslimlerden askerlik hizmeti istemek intihardan farksızdır.

II. Abdülhamid Han, gayri Müslimlerin askere alınmasına ve asker sayısının indirilmesine şiddetle karşı çıkmış ve "Müslüman olmayanlardan askerlik hizmeti istemeyi düşünmek, hayal kurmaktır ve bizim için intihardan farkı yoktur" derdi. (99)

II. Abdülhamid Han, donanmayı da yenilendirme ve güçlendirmede büyük çabalar sarfederek çürüyen gemileri iç ve dış tersanelerde tamir ettirdi. Sultan Abdülazizden sonra dışarıya, Osmanlı tarihinde en çok harp gemisi siparişi veren Abdülhamid han, bir kısım gemilerin de iç tersanelerde üretimini sağladı. Abdülhamid Han'ın bu yöndeki yenilikleri ve donanmayı kuvvetlendirmesi bu- 69 yük takdir topladı. İç tersanelerde Batı ile rakebet edebilecek şekil- • de üretimi mümkün olmayan donanma için Batılı ülkelere yeni harp gemileri siparişi verilerek donanmanın modernizasyonu sağlandı. Ve dışardan temin edilen bu gemilerle de Balkan ve Birinci dünya harbinde büyük başarılara imza atılacaktır. (100)

"Orduyu Siyasetin Dışında Tutunuz"

II. Abdülhamid Han, ordunun siyasete karıştırılmasının büyük bir hata olduğunu ve kesinlikle siyasete karıştırılmaması gerektiğini bildiriyordu. Fethi Bey'e bu hususta şunları anlatmaktadır:

"...Orduyu siyasetin dışında tutunuz. Sizin bugünün zimmam-daran-ı umur (ön plandaki kişiler) arasında olduğunuz hakikatini derpiş ederek (gözönüne alarak) diyeceğim ki, bu hususu ternin için icap ederse her türlü fedekarlığı icap ediyorsa menfi akıbetleri de gözönüne almız. İfade edilmek istenmeyen hangi ahval ve şerait içinde olursa olsun, beni buraya getirmeye vesile olan son askeri hadisede eğer ben, size tavsiye ettiğim askerin siyaset harici tutulmasının aksini düşünseydim, oluk gibi kan akardı.Ordu siyasete itilmiş

olursa, bu hata münhasıran dahili gaileler tevlid etmekle kalmaz, vatanın müdafaasını zaruri kılan sebepler önünde, maazallah, memleketin müdafaasını gayr-i mümkün, kifayetsiz kılmak gibi telafisi imkansız felaketlere yol açar.Bugün ordumuzun başında olan mirliva, ferik ve müşirler (bütün kor, orgeneral ve mareşallar) bu kaidenin yetiştirdiği emektar askerlerdir.Kendileri makamlarında ve vazifelerinde kaldığı müddetçe hayırlı yolu terketmezler ümidindeyim. İşte, benim saltanatınız amanında en ali askeri mevkiler eline emanet edilmiş olan Mahmut Şevket Paşa'mn, size yazılmış mektuba vesile olan hassasiyeti de bunun isbat ediyor..." (101)

II. Sultan Abdülhamid Han, Harp gücünü kaybetmiş olan eski gemileri Halice çekip, Avrupa'da yeni yapılan üstün vasıflı kruvazörler, zırhlılar ile donanmayı kuvvetlendirdi. O'nun döneminde askeri, subayı öyle şerefli olmuştu ki, bir kahve önünden bir binbaşı geçerken, kahvede oturanlar ayağa kalkarak saygı gösterirlerdi. Öyle bereket vardı ki, bir binbaşının evinde pişen yemekten, bir mahalle fakirlerinin karnı doyardı. Bütün millet, sivil, asker, herkes birbirini çok severdi.

Yunan isyanını bastırmak üzere Ethem paşanın kumandasında gönderdiği askeri, kendisi saraydan idare ediyordu. Askeri, 24 saatte Termopil geçidini aşarak Atinaya girdi. Bütün Avrupa kumandanları buna şaşırdı. Çünki, Alman kurmayları, Osmanlı ordu- • su, Termopili altı ayda geçemez diye rapor vermişdi.

Ziraate Aşık Olmak

"Beşeriyetin zinginliğinın temelini ziraat teşkil eder."

II. Sultan Abdülhamid Han'ın üzerinde hassasiyetle durduğu konulardan biri de Ziraat oldu. Hatıralarında "Beşeriyetin zenginliğinin esasını teşkil eden ziraat. Osmanlı İmparatorluğu'nda ilk yeri işgal eder. Çünkü bütün canlıları besleyen odur" (102) diyerek ziraatın Osmanlı devletindeki önemini belirtir.

Kendisi de bilhassa ziraatle uğraşmayı pek severdi. Şehzadeliği zamanında çiftliğinde bitki ve hayvan yetiştirerek çok büyük paralar kazandı ve bunu da saltanatı döneminde devletin hizmetinde
kullandı. Ziraate olan bu sevgisi dolayısıyla kendi çiftliğinde bir okul açarak zirai eğitim ve öğretime katkıda bulundu. Maslak çiftliğinde kurduğu bu ziraat okulunda dörtyüz talebe rahatlıkla eğitim alabiliyordu. Saltanatı döneminde bu ülkenin geneline yaygınlaştırıldı. Batı'dan modern alet ve makinalar, yeni tarım teknikleri ve ıslah edilmiş tohum, fide ve fidan getirilerek çiftçilere dağıtıldı. (103)

Türkiye ziraatçılarının kaynağını teşkil eden "Halkalı Ziraat Okulu" da Sultan Abdülhamid Han tarafından açıldı. Ve burada eğitim görecek bütün talebelerin ücretsiz olarak okuyacaklarını, okulun iyi eğitim verebilmesi için hiçbir fedakarlıktan kaçınmayacağını, ziraatte ve diğer islerde faydalı bir tarzda çalışacak bilgili gençlerin yetişeceği ümidiyle büyük gayretler sarf etti. Ziraatın Batıdaki gelişmelerden de istifade için yurtdışına öğrenciler gönderdi.

Bu husustaki görüşleri;

"Ziraate olduğu gibi hayvancılığa da önem verilmelidir."

"Toprak mahsûllerinin inkişafını temin etmek, başlıca gayemiz olmalıdır. Kaldı ki, sahip olduğumuz memleketin toprakları çok bereketlidir. Ziraatımızı icabeden seviyede tutabilmek için, ziraatçılarımızın modern ziraat ilmini tahsil etmeleri lüzumludur. Floksaray'a (bağları mahveden bu" hastalık) karşı mücadele tekniğini öğrenmesi için Fransa'ya birçok talebe göndermiş bulunuyoruz. Diğer bir kısmı da hayvancılık üzerine tetkikat yapmak üzere Almanya'ya gideceklerdir." (104)

Bizim kalkınmamızda ziraatın yanında hayvancılığa da büyük bir rolü olmalıdır. Bu memleket gerek küçükbaş, gerek kümes hayvanlarının yetiştirilmesine müsaittir. Bunun için köylümüzün hayvan yemini teşkil eden maddelerin ziraatına büyük ehemmiyet verilmesi lazımgelir. Sonra, hayvansal maddeler olan süt, süt ma-mülleri,yumurla istihsal elzemdir. Bu suretle dahilde gürbüz bir neslin yetimesine imkan verilmiş, harice de bunları ihraç edecek gelir kaynağı elde etmiş oluruz" ( 105)

Abdülhamid Han sulama alanlarının genişletilmesine de büyük önem verdi. Nehirlerin kanallar ile birleştirmesi ve Mısır'da Assu-
van'da olduğu gibi bir takım barajlar vücuda getirmenin önemli olduğunu, Fırat ile Dicle'yi, Seyhan ile Ceyhan'ı Sakarya ile Kızılırmak'ı daha faydalı bir hale getirilebileceğini belirterek bir nevi GAP projesinin fikir babalığını yapıyordu. Ve ilk defa Abdülhamid Han zamanında ormanlar devlet koruması altına alındı ve ormana zarar verebilecek keçilerin azaltılması yoluna gidildi.

Sultan'ın bu konudaki görüşlerini Zünnun Bey'den nakledelim;

"Sulama davalarımız da mühimdir. Nehirlerimizi kanallarla birleştirmek ve Mısır'da, Assuvan'da olduğu gibi birtakım barajlar vücuda getirmek elzemdir. Fırat ile Dıcleyi, Seyhan ile Ceyhan'ı, Sakarya ile Kızılırmağı, bilhassa Karadeniz ve Akdeniz limanlarımızı baştan başa inşa etmek, Anadolu ve Rumeli demiryollarını çoğaltmak pek zaruridir.Sizi temin ederim, yüzbaşım, bütün müddet-i saltanatım boyunca hep bunları düşündüm. Bazı imkanlarda aradım. Fakat bu noktada en korktuğum şey, yabancı sermayenin mevcutkapitülasyonları daha tahammül edilemez hale sokması ihtimaliydi. Esasen düşmanlarımızın mali tazyiki altındayız. Borçlarımız pek fazladır. Yabancı sermaye memleketi bu suretle daha müşkül bir vaziyete sokacaktır. Bir müstemleke haline gelmekten korktum."
aksavaşçı isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla