SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
Denge Politikasi
II. Abdülhamid Han, bu kurnaz, sinsi ve Osmanlı devletini parçalamak için hazır tetikte bekleyen kurtları, daima oyalamayı bilmiş, İran ile de aynı şekilde denge politikasını sürdürmüş ve zaman'ın İran Şahı Muzaffereddin ile çok yakın dostluklar kurmuştur.
Selanik'te Alatini köşkünde iken Sultan ve maiyetinin muhafızlığı ile vazifeli İttihat'cıların Teşkilat-ı Mahsusa ismini verdikleri (entelijans)larından süvari yüzbaş Debrereli Zünnun Bey'e Sultan şunları anlatır;
"İngiltereyi, İslam alemi için dost tutmağa ihtiyaç vardır. Bir gün Hindistan ve Afrikanın şimalinde, muazzam Müslüman kütlelerinin herhangi bir tecavüzden korunmasında bu devletin yardımına imparatorluğumuz muhtaçtır. Diğer taraftan, Kara Avrupa'da orduları ve teçhizatı ile hiçbir zaman küçümsenmeyecek bir devlet olan Almanyayı da darıtlmamak zorundayız. Birisinin karaorduları bilgisinden, ötekinin deniz kudretinden istifade etmek için, Osmanlı İm- 89 paratorluğunun iki dostu olarak Almanya ile İngiltere'nin aynı sevi- • yede muhafazası lazımdır. Bu iki lider dışında Rus Çarlığı bizim için hayati bir ehemmiyeti haizdir. Ecdad-ı kiramım Moskoflarla iki yüz seneden beri savaşmışlardı. Ben saltanatımın başında Ruslarla harbettim. Buna şiddetle aleyhtar idim. O zamanki kaynaklarımızın bu muharebeyi yürütemeyeceğine kani idim. Fakat Mithat Paşa gözünü zaferlerin verdiği hülyalara dikmişti. Bu işi çok kolay zannediyorlardı. Meclis-i Mebusan üzerinde tesir icra etti. Zaten memlekette her zaman için kolaylıkla tahrik edilebilen bir Moskof düşmanlığı olduğu için sa.vaş, kaçınılmaz bir hale gelmişti. Harb etti. Mağlup olduk ve Rusların istanbul kapılarına getirerek (hasta adam) tabiriyle ifade edilen İmparatorluğumuzu müşkil bir duruma soktuk. Fakat bu, bana bir ders olmuştu. Ondan sonra daima savaştan çekindim. Yalnız Yunanlıların hareketlerine susmak kabil değildi. Fakat bu harbi de yüzde yüz kazanacağımızı hesap ederek açtık ve Dömeke zaferiyle Atina kapılarına kadar dayandık. Bu, bizim için bir kuvvet tecrübesi olmuşu ve Alman İmparatorluğunu ayağımıza kadar da koşturmuştu. Yunanlılara biraz müsamahakar davranmakla evvela Almanyayı kazanmış sonra da bu dostluktan kuşkulanan ve telaşa düşen ingilizleri de bizimle yeni anlaşmalara şevketmistik... Saltanatım zamanında aslen Midilli ehalisinden olup, Fransız tebealı bir sermayedara devletin altın akçe borcunun ödenmesini, faiz ve takasitlerin hazineden verilmemesini, Fransa hükümetinin nasıl bahane ederek Midilliye harp gemileri gönderip nasıl işgal ettiğini hala unutmadım. Hatta Fransızlar, daha ileri giderek İstanbul limanındaki rıhtım imtiyazının Fransızlara ait olması ve Fransa sefirinin rükubuna tahsis edilen haric-ez memleket imtiyazlara malik mahallin bu nevi müsaadelere sahip oluşundana faydalanarak bu istasyoner yere , Fransız askerlerinin çıkarıldığını, İstanbul rıhtımlarının işgali suretiyle devletin nasıl tazyik edildğini de pek iyi hatırlıyorum. Bu hareketi işittiğim zaman son derece üzülmüş ve derhal şu emri vermiştim: (Hazine-i Hassadan bu borcu derhal altın para olarak ödeyiniz!) Ancak bu sayede Midilli Adası ve İstanbul rıhtımları Fransızların işgalinden kurtarılmıştı,İşte beni korkutan bu iki misal yabancı sermayeyi memlekete davetten alıkoymuştu." (138)
|