Tekil Mesaj gösterimi
Alt 12-27-2007, 18:24   #78
Kullanıcı Adı
aksavaşçı
Standart SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
33 Yillik Siyasetin Sirri
Sultan Abdülhamid Han, tahta çıktığı zamanda devletin durumunu ve saltanatı boyunca tatbik etmeye çalıştığı siyasetini şöyle anlatmaktadır:

"Amerika'da genç ve kuvvetli bir devlet doğmuştu. İspanya, müstemlekelerinden (sömürgelerinden) sürekli olarak çıkarılıyordu. Dünya Yahudileri teşkilatlanmışı. Mason locaları yolu ile arz-ı me-vud'un (yahudilerin kendilerine verilmiş olduğunu iddia ettikleri Nil'den Fırat'a kadar olan topraklar) peşine düştüler. Bunlar daha sonra bana gelmiş ve Filistin'de Yahudileri yerleştirmek için büyük paralar karşılığı toprak istemişlerdi. Tabii reddettim. ...Apaçık görüyordum ki, Avrupa'nın büyük devletleri kendi aralarında dünyayı bölüşmeye çıkmışlardı. Bölüşecek ülkeler arasında Osmanlı mülkü de vardı. Ben bu kuvvetlerin önüne tek başıma duramazdım. Gücüm yetmezdi. Yapabileceğim tek şey, aralarındaki rekabetten yararlanıp, herbirine daha büyük lokma ümidi dağıtarak birini ötekine düşürmekten ibaretti.

Yine apaçık görüyordum ki, Almanya'nın kurulması ile bozulan Avrupa dengesi, eninde sonunda bu büyük devleteri birbirine
düşürecekti. Eğer o güne kadar memleketimi parçalanmaktan kurta-rabilirsem, o çatışma koptuğu zaman, kümelenmelerden birine katılıp öteki tarafı kurmakla varlığımızı koruyabilirdim. Bunun ne zaman olacağı belli değildi ama, uzak da görünmüyordu. Almanlar her yıl biraz daha güçlenince, Fransız ve Rusların olduğu kadar İngilizlerin de tedirgin olmaya başladığını görüyordum. Bunun sonucu birbirleriyle kapışmak ve hesaplaşmak demekti. Nasıl bir yol tutacağımı dikkatle araştırdım.

Büyük devletlerin İstanbul'da yaptıkları konferans sırasında niyetlerinin, iddia ettikleri gibi hıristiyan tebaanın hükmünü temin değil, önce muhtariyetlerini, sonra bağımsızlıklarım temin suretiyle Osmanlı ülkesini parçalamak olduğunu görmüştüm. Bunu iki surette temin etmeye çalışmaktaydılar. Birincisi, hıristiyan ahaliyi ayaklandırıp ortalığı karıştırmak ve böylece bunlara arka çıkmak...ikincisi, bizi kendi aramızda parçalamak için meşruti idareyi getirmek...Her iki gayeleri için de aramızda kolayca taraftar bulabiliyorlardı. Meşruti idarelerin bir milli birlik halinde bulunan ülkelerde kolayca işlediğini, böylece bir birlik içinde olmayan ülkelerin bu 91 idareyi itibar etmediğini fak edemeyen bazı Türk münevverleri, ma- • alesef düşmanların ekmeklerine yağ sürmekteydiler. Ben bu ihanetlerin ve ayaklanmaların içinden ülkemi nasıl çıkarabilirdim?

Ordunun yeni silahlarla donanmasına ve yeni harp sanatına uygun hazırlanmasına hız verdim. Büyük bir asker olan Alman Wander Goltz'u İstanbul'a getirdim. Yarın kopacağını umduğum ve beklediğim savaşta denizlere hakim devletle bir olursam, ordularım onun işine yarayacak, donanması da benim işimi kolaylaştıracaktı ve üstelik elimde, dövüştüğüm milletin harp oyunlarını çok iyi bilen bir ordum olacaktı.

Evet, benim Avrupa devletleri ile tek başıma boğuşmaya gücüm yoktu ama. Rusya gibi, İngiltere gibi Asya'da bir çok Müslüman ahaliyi idareleri altına almış büyük devletler de benim hilafet silahımdan ürküyorlardı. Bu yüzden, Osmanlı'nın işini bitirmek noktasında anlaşabilirlerdi. Ben beklediğim güne kadar bu silahı hudutlarımın dışında kullanmamalıydım. Çünkü böyle bir teşebbüs ne din kardeşlerimizin isine yarayacak, ne ülkemin yararına olacaktı. Hilafet kuvvetimi, memleketimin huzuru ve birliği için kullanmayı, dısardaki din kardeşlerimizi de her ihtimale karşı sağlam tutmaya

karar verdim... Hilafetin elimde olması sürekli İngilizleri tedirgin ediyordu. Blund adlı bir İngilizle, Cemaleddin-i Efani adlı bir maskaranın el birliği ederek İngiliz hariciyesinde hazırladıkları bir plan elime geçti. Bunlar, hilafetin Türkler tarafından zorla alındığını ileri sürüyorlar ve Mekke şerifi Hüseyin'in halife ilan edilmesini İngilizlere teklif ediyorlardı. Cemaleddin Efgani'yi yakından tanırdım. Mısır'da bulunuyordu. Tehlikeli bir adamdı. Bana bir ara mehdilik iddiasıyla bütün Orta Asya Müslümanlarını ayaklandırmayı telif etmişti. Buna muktedir olmadığını biliyordum. Ayrıca İngilizlerin adamı idi ve çok muhtemel olarak İngilizler beni sınamak için bu adamı hazırlamışlardı. Derhal reddettim. Bu sefer Blund ile işbirliği yaptı. Bütün Arap ülkelerinin itibar ettiği Halepli Ebü'1-Hüda Es-seydi yolu ile kendisini İstanbul'a çağırttım. Aracılığını, Efgani'nin eski hamisi Mü'nif Paşa ile Abdülhak Hamid yaptılar. Geldi ve bir daha İstanbul'dan çıkmasına izin vermedim.

Hilafet mevzuunda İngiliz teşebbüslerinin sonu gelmiş değildi. 92 Çünkü Asya'da yüz elli milyon Müslümanı idareleri altında tutu-• yorlardı ve bu Müslümanlar üzerinde hilafetin büyük bir nüfuzu vardı. Bunu bildiğim için İngilizleri kuşkulandırmadan, her ihtimale karşı seyyidler, şeyhler, dervişler gönderip Asya'daki Müslümanları hilafete manen bağlamayı hususi bir itina gösteriyordum. Buha-ralı Şeyh Süleyman Efendi'nin Rusya'daki Müslümanlar arasında yaptığı hizmetleri bilhassa şükranla yad ederim. Bunun, İngilizlerle münasebetlerimizde çok faydasını gördüm. Hindistan, umumi valileri oradaki Müslümanların Osmanlı devleti ile yakından ilgilendiklerini gördükçe, hükümetlerine Osmanlılarla iyi geçinilmesin! yazıyorlar ve böylece bizim işlerimizi bir nebze kolaylaştırmış oluyorlardı. Tek başına yaşayacak ve direnecek gücümüz yoktu. Bizi parçalamakta birleşmiş düşmanlarımız kendi aralarında paraçalanır-larsa ve biz de bu parçalardan birinin vaz geçemeyeceği kuvvet olabilirsek, yeniden dünya için söz sahibi olabiliriz... Büyük devletler arasındaki rekabetin eninde sonunda onları çatışmaya götüreceği gözler önündeydi. Öyleyse Osmanlı devleti de böyle bir çatışmaya kadar parçalanma tehlikesinden uzak yaşamalı ve çatışma günü ağırlığım ortaya koymalıydı. İşte benim 33 yıl süren siyasetimin sırrı"
aksavaşçı isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla