|
SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
SADAKAT VE EHLIYETLI
Yöneticiler için İtaatkar ve sadık yardımcılar bulunmaz hazinedir
II.Abdülhamid Han, yanında bulunan insanların bir kısmından vazifeleri gereğince işinde uzmanlık (ehliyet-i ilmiye) arar, diğerlerinde ise bilgiden ziyade sadakate önem verirdi. Vükela (vekilleri) ile kendisi arasında aracılık yapan mabeyncilerin eğitim, söz kavrama ve aktarma, tebliğ liyakati ve kabiliyetine önem verir, bunlardan başka aradığı şey kayıtsıs şartsız sadakat ve itaat idi. (229)
Aynı zamanda insanların memnuniyetinden ziyade karamsarlığa düşmemelerine dikkat ederdi. (230)
Ülkenin yetişmiş devlet adamlarının, yöneticilerin düşman eline geçerek devlet aleyhine kullanılmamalanna da çok dikkat eder ve üzerinde hassasiyetle dururdu.
Komutanlar, valiler istek ve dileklerini doğrudan Sultan'a iletebiliyordu. Dış ilişkilerde de durum bundan ibaretti. Abdülhamid han, kendisini bu nedenle "istibdatçı" diye suçlayanlara kulak asmıyor, işi malum çevrelere bıraktığı takdirde çok hassas dengeler üzerinde bulunan devletin hemen dağılacağına inanıyordu. Nitekim, Sultan, bu endişesinde haklı çıkacak, 33 yıllık imparatorluk 11. Meş-rutiyet'ten sonra 10 yıllık kısa bir süre içerisinde yerle bir olacaktır.
Hileye Karşı Hile
Vembery hatıratında şunları yazar : "Açıkça söylemeliyim ki, Sultan Abdülhamid gibi devlet mekanizmasının kurumlarını elinde tutan başka bir lider dünyada yoktur. O, kelimenin tam anlamıyla yönetimin yüreği ve eksenidir." (231)
İngiliz Büyükelçisi Layard'a şunları söyliyecektir: "Tahta çıktığımda etrafımı, dolapçı ve beni esir etmek isteyen insanlarla çevrilmiş gördüm. Bunun üzerine hayatımı ve hanedanı muhafaza etmek için hileye karşı hile ile karşı koymam gerekti...""(232)
II. Abdülhamid han, devlet idaresini Abdülmecid han gibi sadrazam ve vezirlere bırakabilir veya Abdülaziz han gibi belirli bir alandaki işleri, üzerine alarak saltanatı sürdürebilirdi. Bürokrasinin bu isteğini Sultan Abdülhamid Han yapmadı. Eski dedeleri sultanların yaptığı gibi devlet işlerini bizzat kendi üzerine aldı. Ana gayesi, dedelerinden kalma mirası ve hanedanı yaşatmak, din-i İslamı aleme yaymaktı. Bu maksadına ulaşmak için herçareye başvurmaktan geri kalmadı. Hile yapanlara karşı hile yaptı. Düşmanlarını silahları ile vurdu. Abdülhamid han, mevcut şartlan gerçekçi bir gözle her cepheden inceleyerek ele alır, en uygun yolu seçer ve uygulamadan asla çekinmezdi.
Büyük başarılar, güçlü kadrolarla gerçekleştirilir.
II. Abdülhamid Han, idareyi yalnız başına taşımanın ağırlığını biliyordu. Fakat idareci bulamıyordu. Dürüst, vatansever, imanlı ku-
mandan ve yöneticileri tespitinde hemen görev dağılımından da asla çekinmedi. Çünkü yöneticiler liderin yükünü hafifletir, ona destek olurlar. Yeterli kadroya sahip olamayan liderler çabuk yıpranır, büyük hedefleri gerçekleştiremezler.
Mesela,Sadrazam Tunuslu Hayrettin Paşa hataları düzelmek için yardımcı olmuş fakat bilahare fitne ve fesatçılar araya girerek bu ilişkinin bozulmasına sebep olmuşlardır. Tekrar, yük Sultan'ın omuzlarında kalmıştır.II. Abdülhamid Han, saltanatının ilk günlerini Dolmabahçe Sa
rayı'nda geçirdi. Saray halka ve aydınlara açıktı. Buraya herkes ra
hatça girip çıkıyor, Sultan herkesle görüşüyor, halkın içine karışı
yordu. Sultan ve şehzadelere hiçbir kısıtlama yoktu. Öyle ki Sultan,
önceki üç selefinden daha iyi bir görüntü sergiledi. Çok iyi bir ni
yet, karakter, psikolojiye ve akıl yapısına sahipti. Dindarlığı, alkol
kullanmaması ve israftan uzak duruşu ile dikkati çekiyordu. Halk
arasında dolaşmakta, camilerde halk arasında namaz kılmakta, te
mas ettiği isanlarla samimi ve bir insan gibi konuşmaktaydı.
Dış ve iç tehlikelere karşı gereken tedbirleri almak korkaklık alameti değil, insanlık icabıdır.
Bilahare Yıldız Sarayı'na taşınan Padişah, ülkeyi buradan idare etmeye başladı. İç ve dış düşmanların saldırıları, suikast teşebbüsleri dinmek bilmedi. O ise bütün bu saldırılara karşı tedbirlerini alıyor onlara karşı koyuyordu. Düşmanların sinsi saldırılarına karşı devlet idaresini Sarayda toplamış, amcasıyla kardeşinin hal'i, 93 harbi ve ülkenin içinden çıkılmaz perişanlığı merkezi otoritenin kuvvetlendirmesine sebep olmuştur.
Sultan Abdülhamid Han'ın bu tedbirlerini düşmanlar "vehim, içine kapanıklık" olarak algılıyor, halkın gözünde düşürmeye çalışıyorlardı. Ama o bütün bu saldırı ve antipropagandalara rağmen tedbiri elden bırakmıyor,sebeplere yapışıyordu.
"Hayatıma kasd edildiğini ve birçok defa da suikastçıların muvaffak olmalarına ramak kaldığını biliyordum. Bu şartlar altında herkesten şüphe etmemde ve iyilik yapmak istediklerimden bile uzaklaşmamda şaşılacak bir şey yok. Bu tamamiyle beşeri ve anlaşılır bir iştir." (233)
Abdülhamid Han, kendisinde topladığı yetki ile dağılmak üzere olan devleti 33 yıl yıkılmaktan korumuş, 300 milyon altınlık borcu, otuzda birden daha aşağı bir seviyeye indirmiştir. İlk milli tesisleri kurmuş ve hem iç hem dış siyaseti kontrol altına almış ve hassas dengelerde götürmüştür. Zamanın şartları icabında bütün yetkileri Sarayda toplaması sayesinde hükümet ve devlet sırlarına nüfuz eden, Batı emperyalizimine karşı setler çekilmiş ve devrin memur kadrosundaki ahlak ve anlayış zaafı sarayca telefa edilmiştir. Abdülhamid Han'ın tahta çıkması sırasında sürüklendirildiği Rus harbi bir yana, bütün saltanatı boyunca verdiği ve zaferle bitirdiği Yunan Harbi de, Askeri hareketlerin saraydan idare edilmesi ve dışarıya hiçbir şey sızdırılmaması sayesinde ve en kısa zamanda başarı ile neticelenmiştir.
|