SULTAN II. Abdülhamid'in Bir Günü...
Sırları ifşa edildi
Bu durumu zamanında haber alan Sultan Abdülhamid Hân, oraya bir heyet gönderdi. Bu heyet, oynanan oyunu halka izâh etti ve bu arazilerin Yahudiler için toplandığı gerçeğini ifşâ eyledi. Diğer taraftan hakikaten arâzilerini satmak isteyenler varsa bunları Sultanın şahsi servetiyle satın almak üzere oraya gelmiş bulunduklarını beyân ederek Yahudi hareketine engel olmaya çalıştılar.
Sultan Abdülhamid Han'ın "Filistin Çiflikât-ı Şâhânesi" adıyla bilinen araziler ve çiftlikler, böylece ortaya çıktı. Lâkin, bir müddet sonra gâfil ve Yahudi güdümlü İttihatçılar, o mübârek şahsiyeti tahttan indirince, emlâkini millileştirdiler. Böyle yapmasalardı, o topraklar kaybedildiği taktirde bile şahsi mülkiyet hakkı, beyne'l-milel hukuk kâidelerine göre bâki kalacaktı.
İttihad ve Terakki'ye destek
2) Dışarıda Sultan Abdülhamid Han'ı karalama kampanyası yürütmekte olan Yahudiler, dahilde de İttihad ve Terakki Cemiyeti'ni kurup destekleyerek iktidar mevkiine getirdiler. Bu cemiyetin tamamen Yahudi usûl ve esasları dâhilinde ve onların tâlimatlarıyla hareket ettikleri şüphesiz olmakla berâber, bunu Rumeli'de dağa çıkarak Meşrûtiyet'in ilânını bir emr-i vâki hâline getirmiş bulunan hürriyet kahramanı (!) Resneli Niyâzi de hâtırâtında açıkça itirâf etmektedir. Fakat, ne hâcet! O devrin vukuâtını ferâsetle tedkik ve ittihatçılardan hâtırat yazanların söyledikleri bu gerçeği bin delil ile ispata kâfidir.
II. ABDULHAMİD, KARASU'YA ÇOK KIZDI
Sultan Abdülhamid Hân'ı hal'eden yâni tahttan indiren kararın tebliği için huzûruna çıkan dört kişiden biri Selânik mebûsu Emanuel Karasu Yahudisi değil midir? Mübârek pâdişah bunu görünce vukuatın gerçek müessirini ifşâ edercesine o heyete dönerek: "-Ben Müslümanların halifesiyim. Bu makamda bulunmamı isteyip istememek Müslümanlar için bir haktır. Lâkin bu Yahudi Karasu Efendi bu heyette ne sıfatla bulunmaktadır!?" suâlini tevcih edince, heyetteki gâfiller başlarını önlerine eğmek mecbûriyetinde kalmışlardı. Emanuel Karasu ve Metir Salem gibi su yüzüne çıkmış Yahudilere mukâbil, mason localarında faâliyet gösterenlerin bizi arka arkaya 1911 Trablusgarb, 1912 Balkan ve 1914-18 Harb-i Umûmî'ye sürükleyerek nasıl mağlup ve perişan ettikleri ve bu hâdiseler dolayısı ile Yahudilerin oynadıkları rolü anlatmaya bu yazı dizisinin hacmi kadar kânûnî imkanlar da müsâid değildir. Şu kadarını söyleyelim ki Filistin'in harb-i umûmî hengâmında elimizden çıkması, iddiâ edildiği gibi "Arap İhâneti"nin eseri değil, Filistin havâlisinde Yıldırım Ordular Cephesi'nin –askerî bir mantıkla îzâhı kâbil olmayan– hezîmeti sebebiyledir. Burada sırası gelmişken müstakillen yazılması îcâb edecek derecede ehemmiyetli olan şu Arap İhânetî (!) palavrası hakkında da kısa bir îzâhta bulunmak istiyoruz. Zira yukarıda temas ettiğimiz vechile, Türk basınında bazı güdümlü kalemlerin bugünkü Filistin dramı dolayısıyla dillerine doladıkları en ehemmiyetli mes'ele budur.
|